valla ben kahvaltıyı toptan kaldırdım. öğle ve akşam yiyorum. öyle diyet falan da yapmıyorum aslında kilom da hep sabit.

Kilo vermeye yardımcı olacak şey senin günlük kalori alımını düşük tutman. Kahvaltı bir zorunluluk değil ama geciktirmenin de belirgin bir faydası olmaz.

kahvaltıyı 9 gibi yapıyorum ben; ama sağlıklı şeyler yiyorum ve ekmek yemiyorum. saatten çok doyma ve acıkma hissiyatıyla alakalı bence.

o mantıgın altında eat stop eat ile intermittent fasting mantıgı var.
gece9 da yediysen en son, 12 saat bi ac kaliyorsun. diyor ki o ac kaldıgın süreyi uzatabildigin kadar uzat.

ise yaradigini iddia edenler de var. meal timing in onemsiz oldugunu soyleyne de.
sana kalmis.

9 da yedigini 10 da yersen bi kilo verecegini düsünmüyorum.

sabah kahvaltı yapmazsam öğlen çok acıkıyorum.

sabah 630da kahvaltımı yapıyorum. zaten öğle yemeğim 12'de. 10a kadar dursam zaten 12yi beklerim. bu da öğlen kahvaltı ettiğim günlerden biraz daha fazla yememe sebep olabilir.

Sadece sabah kahvaltısında ekmek yemeyerek 3 kilo verdim. Ama eppeksiz de bi tat alamiyorum:(

al-sat yapmak her zaman çok daha mantıklı.

müşteriler bilmemeli tabiy.

Fason atolyesiniz mi var yoksa başka başka branstamisiniz ?
Istanbul mu ?

aliexpresten almaktansa imkan varsa direk çine giderek sitedeki fiyatlarin yarisina toptan ürün almaniz mümkün.
internette satiş yapan bir arkadaşim var ve ara ara çine gidip ürünleri bu şekilde aliyor.

iki işide birlikte yürütebilirsiniz sanirim tek tarafa yönelmenize gerek yok tamamen

hocam merhaba,

öncelikle konuyla alakası yok ama, solempet.com'da bir sorun mu var? sayfanın üst tarafı, tema yüklenmiş ama dokunulmamış gibi lorem ipsumlar dolu çıkıyor, örnek kıyafetler vs. ben mi yanlış sitedeyim?

Çin'den getirtme ve aliexpress konularında yazdığım bir kaç şey var,

www.dunyadonuyor.com

www.dunyadonuyor.com

bir göz atmanızda fayda olabilir diye düşünüyorum. Bunun dışında o konularla ilgili sormak istediğiniz her şey için bir mesaj yeter.

Kişisel görüşümü sorarsanız, bu işe bahsettiğiniz şekilde girmemenizin daha mantıklı olacağını düşünüyorum.

Rezil olmak istiyorsan yap-sat.
Zengin olmak istiyorsan al-sat.

Eğer çok yüksek katma değerli şeyler üretmiyorsan (mesela mikroçip gibi), alıp satmak her zaman daha karlıdır. Ancak Silent Storm'nun yazısında da bahsettiği gibi özellikle ithalatta bir çok masraf kalemini önceden hesaplayıp, satış potansiyelini de ona göre değerlendirmek gerekli.

bergin hakli.

büyük markalar ne yapiyor sanki?
gidiyorlar endonezya bilmemne, aliyorlar bir tomar. buraya gelip etiket basip iki arma yerlestirip gömüyorlar bize.

siz hizmet sektöründen ticaret sektörüne atılmak istiyorsunuz :)
"çok" daha fazla para kazanırsınız. ama uyanmamaları lazım.

@imparator fason atolyem var. Penye ust giyim imalati.

@silent storm bizim bayiler sisteme kolay girsinler diye on yuzu acik birakmak zorunda kaldik. Herkes bi garip biseylerle mesgul tema guncellendikten sonra vakit bulup eski haline getiremedik bi turlu. Tasindik falan numaralar degisti cok isi var zaten bi iki haftaya b2c de acilir.
Edit2: Solempet'te ödeme sistemleri güncellemesini yapıyormuş iyzico o yüzden açmışlar önyüzü.

Bu arada musteriler bilmesin diyenler, diyorumki ben uretsem cok cok daha pahaliya gelecek. Uretim icin gereken her turlu imkanimiz var. Ama hammaddesi tasarimi pazarlamasi kisacasi uretim ve satis maliyeti alip basini gidecek. Eksiduyuru da bir satis kanali onlarca musterim var buradan. Onlar bilmeyecek de kim bilecek? 30/1 penye kumasin kilosu 16 lira olmus kafayi yersiniz.

çok tecrübeli değilim akıl yürütüyorum. sen spor yaptığında kas hücrelerin hacim kazanıyor. yapmazsan ufalanlar da onlar. ne olursa olsun senin kemikler sabit kalıyor. ha beslenmeyle falan güçlendirebilirsin kemiklerini de ama fark edilecek kadar bi gelişme olmaz bence.

kemik yapısı bi sınır koymaz, ama kemik yapısı metabolizmik olarak bir şeylerin göstergesi ise metabolizman kas yapmanla iyi anlaşamayabilir.

sen o dambılı kaldırmaya devam et en iyisi.

ekto endo bunlar kolpa sınıflandırmalar.
50 cm kol çalışma beslenmeyle yapılmaz zaten. bazı "katalizörler" lazım.
bb için ince kemik iyidir. nispeten az çalışmayla kasların aşırı orantılı ve estetik görünür.
powerlifter isen ince bileklerinle ağlamaklı halde deadlift yaparsın o ayrı.
daha çok kas daha çok güçle olur. kas yapayım güçleneyim diye bir şey daha mesnetsiz bir yaklaşım.
dügün bir yuvarlakta 1 yarıçap artışı 2.pi.r:6.3 cm kol yapar. iki farklı insanda aynı kemikler arasında 2 cm çap farkı bana biraz fazla geldi. ortalama bir değerden küçük sapmalar olur gibi sanki ama emin değilim.

hicbir vucut yapisi dogal sekilde o kadar kas tutamaz zaten. 50 cm kol olamaz yani yagsiz sekilde. ancak ek yardımlarla. iste insülin gh steroid gibi. hepsinin kürlerini düzenli kullanarak cikarsin.

nasıl fark olur soyle soyleyeyim sana.
flex wheeler a bak
dorian yates e bak
ronnie coleman a bak

pek sınır koymaz ama bu 3 adama bakınca anlayacaksın hee diye.

Yeterli beslenme yeterli dinlenme ve yeterli çalışmayla sınırınız neyse oraya kadar çıkabilirsiniz. Burada mesele sınırınızın ne olduğu, genetiğinizin nereye kadar izin verdiği, çocukken spor yapıp yapmadığınız gibi değişkenler. Misal ergenlik öncesi yüzme sporu yapmış birisiyle yapmamış birisi aynı süre ve aynı şartlarda çalışsınlar, yüzme yapmamış kişinin kemikleri ne kadar kalın olursa olsun siktiğin sene yüzmüş olan kişiyi geçemez. Zira ergenlik öncesi yapılan sporlar kas hücrelerinin sayısını çoğaltırken ergenlik sonrası yapılan sporlar kasların büyümesini sağlar. Kas hücreleriniz ne kadar çoksa, kaslarınız da aynı oranda büyürler. Yani bu büyüme, dediğim gibi, sizin değişkenlerinizle alakalı bir durum. Ha şimdi "Sınırı geçen nasıl geçiyor" derseniz, onun için de şuraya bakacaksınız: (bkz: anabolik steroid)

Ağır endo-mezo biri steroid-HGH kullanmadan 50 cm üzeri yağsız kol kütlesine erişebilirse, ağır ektomorf biri muhtemelen 40 cm civarlarında kalacaktır. Burada mesele kemik kalınlığından çok hormonal tepkiler.

(bkz: Blogger)

www.blogger.com

bloogerda şiir için güzel bir tasarım bulamadım.

O halde WordPress ve Tumblr'ı da inceleyin.

sorun cok garip geldi acikcasi.
nereyi derken hazir bi platform olmasını istiyorsun galiba.
o zaman en iyi yol blogspot.

yok ben kendi tasarımım olsun diyorsan işler biraz daha büyüyor. server almak site adı almak gibi.

yaz bakalım.

profesörler ve asistanların olduğu iki tablom var asistanların tablosunda kimin asistanı oldukları BOSS sütununda yazıyo profesörün Personal No.su ile

benim her profesörün personal nosu adı ve kaç tane asistanı olduğunu yazmam lazım
zilyon tane count fonksiyonu denedim boss kısmı için ama beceremedim :/ yardımcı olunamazsa yollarım ayrıca dosya olarak ama almanca yazıyo o yüzden

bir de asistanı olmayan profesörlerin yanında da asistan sayısı olarak 0 görülmeliymiş.

ne güzel soru.
anladıgım kadarıyla ilk tabloya,yani
prof_id | prof_name tablosuna birde #_of_ass ekleyecegiz.

bi join lazım. bi count lazim. bi de group by lazım. group by prof_id lazım asistanların tablosunda, count(*) lazım sayısı icin.
sonra da onu digerine joinlemek lazım.

diye düşünüyorum.

şimdi şöyle düşünüyorum o zaman

PersNr. Profesörün ID Nosu
Name Profesörün Adı
Boss ASSISTENTEN isimli tablodaki Profesörlerin ID Nolarının yazdığı ve o asistanın hangi profesörün asistanı olduğunu gösterdiği sütun. Profesörlerin tablosunun adı da PROFESSOREN

o zaman düşünüyoruz ki

Select p.persnr, p.name, ???
from PROFESSOREN p, ASSISTENTEN a

ben burdan ileriye gidince hata veriyo Count(*) yazdığımda toplam asistan sayısını veriyo benim istediğim ise mesela 2125ten kaç tane var o zaman 2125 PersNr'lı olan profesörün yanına yeni ANZAHL isimli sütunla yazılsın :/ çok fena tıkandım

simdi sakin olcan once :)
adım adım bak kodlara.
ornegin sen count uyguluyorsun ama neye gore count yapacak bu? bi group by kullan ki count yapsın.
mesela;
stackoverflow.com

bazı yerlerde sistem tıkanıyor, bu bir avantaj.

stackoverflow.com

bak burda da güzel şeyler var.
sabahlarsın gibi ama çok şey ogrenirsin :) kolay gelsin.

teşekkür ettim :)

wordpress olmaz. özel olarak yaptırman lazım.

yabancısı var, türkçesi yok ama

answers.yahoo.com

güvenlik işlerine falan girmessen ortalama bi web programcisi işini görebilir.

wordpress'te q/a ile tema araması yap.

question / answer güzel temalar var.

Belindeki o problemle uzun süre oturmak sana iyi gelir mi sanıyorsun?

@Lim5, belimden kaynaklı değilmiş ki, belimde bir şey çıkmadı. normal her şey. belimde ağrı yok zaten pek.

@advocat, abi tır şoförü olcam demedim ki :) merak ediyorum sadece. hakkında bilgim/fikrim olsun istiyorum. okulu zaten ne olursa olsun bitireceğim. gerekirse 30 yaşına kadar ufak tefek işler yapar yurtta kalırım ama diplomayı alıcam. o cepte diyelim.

askerliği de benzer şekilde sadece merak ettiğimden, alternatif olarak sormuştum. tercümanlık yapacağımı hiç sanmıyorum. hiçbi planım yok işin açığı. serseri olcam.

adam arkadaki yaşam alanına atmış yengeyi, her şeyleri var. yemeği tırda, yatması tırda, çayı tırda. avrupa senin asya benim dolaşıyor.
başkası koymuş içeri dambılları. mola yerinde inmiş ağırlık kaldırıyor.
beriki koymuş pedala taşı, konya yollarında uyuyor.
her tır ayrı bir dünya. sen nasıl olmasını istersen öyle.

ben de çok istiyodum TIR şoförü olmak ama 5 milyon mil yol yapmış olan TIR şoförü arkadaşım, benim bu işi yapamayacağımı söyledi. beceremezsin sen dedi.

ben senin TIR şoförü olmanı çok isterim ama sadece 6 aylığına...

abi geçen gün gece kütüphaneye arabayla gittim, dönerken bir arkadaşı bıraktım, yollar da boştu sabaha karşı. çok hoşuma gitti öyle zınk zınk vites atmak falan, yemin ederim dedim ki ben taksici olmak için doğmuşum. ama şartlar elvermiyor işte. :/

Alman bi TIR şoförü görmüştük. 70 yaşına yakındı heralde. Sonunda, karı dırdırından kaçmak için bu işi seçmiş olabileceğinde karar kıldık.

vedat, senin taksici olmanı çok isterim ama sadece 6 aylığına...

Tır şöförleri çok geveze oluyor, yanlarına biri gelince saçma sapan konularda 1 saat konuşuyorlar. Yalnızlık ne hallere dönüştürüyor onları...

Vücut yalama olup çıkıyor, dizler filan bozuluyor.

dizler bozuluyor + 1

sürekli hoplama zıplamadan ve uzun süre hareketsizlikten, diz eklemleri babıyı yiyo.

- ömür boyu bekar kalacaksan yapabilirsin, öbür türlü ayda 1 veya belki 2 kere anca görürsün, belki bu kadar şanslı bile olmayabilirsin (yurtdışı çalışacağını varsayarak söylüyorum bunu)

- gecesi gündüzü, yazı kışı ciddi anlamda yok. eksi otuz derece soğukta fabrika bahçelerinde yükleme sırası beklersin.

- dağ başında lastik patlar, onlarca kilo ağırlıktaki lastiği tek başına değiştirmek zorunda kalırsın

- bazı durumlarda aracı kendin yüklemek zorunda kalırsın, pislik içinde geçer günün.

- yurtdışında cumartesi-pazar günleri yürüme yasağı oluyor, kafesteki kuş gibi aracın içinde zaman geçirmeye çalışırsın.

daha onlarca madde yazarım ama bu işi ciddi ciddi düşündüğünü sanmadığım için uzatmak istemiyorum.

çekerin evin oluyor. yemegini orda yapıyorsun sevişeceksen orda sevişiyorsun bir de işin dolayısıyla muhattap oldugun kişiler sana it gibi davranıyor. mesela kendi firmandakiler. bunun yanında sürekli gümrük memurlarıyla muhattap olmak zorunda kalıyorsun mecburen. yurtiçinde neyse gümrükçüler işi hallediyor ama yurtdışında da bu durum söz konusu. batıya gideceksen çok pislik yerlerden çıkıyorsun. kapıkule-bulgar ipsala-yunan. iki ülkenin de düzeni daha bozuk.
sonrasında konaklayacağın tır parkları vs hırsızlarla dolu oluyor. bilmiyorum görmüş müsündür hiç ama göt göte 2 dorseyi dayarlar mesela hırsızlıga karşı. bununla bitmiyor tabi tentelidorselerde yanda sadece bir branda koruyor onu cırt diye kesiveriyorlar ordan soyuyorlar. bir de seni zart diye yurt dışı şoförü yapmayacaklar. uzun bir süre yurt için şoförü olacaksın muhtemelen. şehir içinde dolanıp duracaksın ordan mal topla burdan mal topla. mesela istanbulda oldugunu varsayalım izmire gönderecekler seni 1 hafta duracaksın burda en az bu süre 1 aya da çıkabilir tabi. saçma sapan pis tır parklarında duşunu alıp tuvaletini yapacaksın. yeri gelecek 15-16 metrelik şeyle bi arabanın bile zorlanacağı sokaklara gireceksin.

zor yani boşver :)

çok değerli bilgiler gelmiş! ellerine ve gözlerine sağlık yazanların.
diğer bi güzellik de, bazen direksiyondayken kakanı yapmak zorunda oluyomuşsun. ya ishalsin ya da vakit yok. bi yandan TIR sürerken, bi yandan da kağıt havluya kaka yapıp köşeye koyuyomuşsun. öyle demişti arkadaşım.

kakanı yapman gerekterin durumlar oluyor büyük alıcılar genelde randevulu çalışıyor saati saatine ama öyle bir baskıyı kimse yapamaz şoföre :) bir de ne kadar çok bas dersen o kadar sikinde olmaz şoförlerin :)

@tolga, hocam su an icin tabii ki ciddi dusunmuyorum ama alternatiflerim arasinda. yani tir soforu olacagimdan da sormuyorum, laf olsun diye de sormuyorum. ikisinin ortasi diyeyim.

kıl dönmesi oluyormuşsun gel vazgeç :D

Senin belinde sinir kökü hasarı çıkmamış miydi mr'inda, öyle hatırladım. Zaten uyluga bacağa ayaga gider belden çıkan sinirler. Oralarda sorun yaratır. Neyse geçmiş olsun, iyi bir şey cikmadiysa. Ciddi ciddi pilotlugu, gemi kaptanlığını falan sor sen :)

Bence sen bu sevdadan vazgeç ama, bak anne tarafımda bir sürü şoför var. Otobüs, nakliye, karayolları, makam arabası, minibüs bilmem ne. Hiçbiri sağlıklı değil. Yok ben oraya gitmem daha yeni popomu koltuğa koydum diyemiyorsun, kovuyorlar. Ha çok ülke görüyorlar ama çok yoruluyorlar. Eskiden iki üç ayda ev alacak kadar kazaniyorlarmis su an ne kadar kazanıyorlar bilmiyorum.

@Lim5, o işler benden geçti maalesef :( yani ben de 10 saat direksiyon sallamaktansa pilotluğu tercih ederim. işin karizmasında ya da maaşında değilim. pilotluk da çocukluk hayallerimdendir. ama herkesin hayaliydi sonuçta. hayalini kurmakla olmuyor. bu saatten sonra pilot olamam.

Ben tir almayi bile dusundum. 350bin tl 550bg. Lik otomatik vites makine. :)

Ama aile baskisi cok kotu bir sey azizim :)

tırcılar eskiden yurt dışı dönüşlerinde yakıt depolarını ( yedek depo da oluyomuş heralde ) ucuza fulleyip türkiye'de pahalıya satıyorlarmış. o şekilde paranın anuna koyuyolarmış. biri anlatmıştı bana da. şu an yapılamıyomuş ama heralde. sen yine bi araştır.

size günde iki doz eurotruck simulator 2 oyununu öneriyorum.

yapamazsın. belge alman gerekiyor. tabi hepsinden once tır kullanmayı ogrenmen gerekiyor ki baya zordur. sonra ehliyetini alacaksin.
sonra ya birine şöför olacaksın, ki 5 para kazanamazsın.
ya da kendine tır alacaksın (iyi para verirsin)
ondan sonra belge alman ya da bi ambar/şirket ile sözleşme yapman gerekiyor.

bu y.içi için. yurtdışı için hele hiç fikrim yok.

cok oturmuyorsun. neden dersen işi dogru yaparsan standartları var. ya 4 ya da 6 saatten fazla kullanamıyorsun zaten. ara verdiriyor sana. takometre diye bi şey var.

tır soforlugu sanat degil. fuck this shit falan zor, o camialara hiç girmediysen, o tarz adamlarla bi otur konuşta, nasıl dayanabilirsin anlarsın o zaman.

karsı cinsle ilişkin olur yollarda baya hatun oluyor :)
daha güzel bi iş öneririm :)

2,5 yıl tırlara römork üreten bir şirkette çalışmış biri olarak şöyle söyleyeyim, yeminle en büyük zorluğu çevre. yav arkadaş, belki iki yüzden fazla şoförle tanıştım, aklı başında adam sayısı beş değildir. kesin değildir yani. birbirini yere yatırıp kafasına osuran adamlar var ya.

bu arada taşıdığın yüke göre src belgesi falan da almak gerekiyor, evet.

o kabinin içinde bulunmak ise, en fazla yarım saat zevkli. okurken çalıştığım için, üniversiteye tırla bırakıyorlardı bi dönem beni asha. bomboş yol da olsa, en sağdan tin tin gideceksin. bir yerden sonra illallah dedirtiyor. yolu yukardan görmeye alışınca bir esprisi kalmıyor.

gerisi tolga asp'nin dediği gibi. harfi harfine katılıyorum.

Hayatinda hemen hemen Tir ve hayat kadini disinda pek birsey yok, oyle bisey.
Fena degil aslinda, koca tir, 17 metrede dorsesi var, hayatinda eksiklik hissetmezsin. Bi de hayat kadinlari, tamam iste bunlar yeterli oyle degil mi?

Önümüzdeki 3 4 gün biraz daha dikkat edersin bir şey olmaz.

Bir şey olmaz.

Cevap çok basit.atıyorum 1000 kcal aldın.yarın pazar.1000 kcal lik yürü koş zıpla ;)

angelus + 1

garanti.
internet bankaciligi iyidir

Garanti disinda olsa iyi.

bir de online çeviriciler var, onları dene istersen.

nanowrimo'ya katılmadım, ilk defa duyuyorum hatta. maalesef bakmaya da fırsatım olmadı, kısacası nedir ki nanowrimo?

bundan 4-5 sene önce bir romana başlamıştım. ortalama kitap sayfasında 100 sayfa kadar yazdım. kurgusu, nereye gideceği vs az-çok belliydi. ama yarım bırakmak zorunda kaldım. şimdi de eğitimim yüzünden devam edemiyorum. akademik metinler yazmaya başlamak da, edebiyatla olan bağımı biraz zedeledi sanırım.

son zamanlarda yarım bıraktığım girişim kafamı çok zorluyor, yazmaya zamanım olsa rahatlayacağım resmen.

eskiden de şiir yazıp fanzinlere gönderirdim.

ekşi sözlük'te kısaca anlatmışlar nanowrimo'nun ne olduğunu: (bkz: nanowrimo)

nanowrimo'yu bilmiyorum ama ben düşünüyorum yazmayı. şuan ön araştırma içerisindeyim.

nanowrimo dan alakasiz, hep hikayeler yazmak istemisimdir. onu bile beceremedigimden roman gibi bi girisime hic girismiyorum düsünce bazinda bile.

hayalgücüm cok zayıf. yazmayı isteme nedenim de hikayesidir aslında. ne betimlemesi ne kisileri hiç umrumda degil. sadece güzel bi hikaye olsun istiyorum amac. ben yazarsam 10 yil sora unuturum yine okurum diye o da.

Hiç bir sıkıntı olmaz.Pt ve Diyetisyen yok diye gitmemezlik etme önemli olan salonda senin rahatça çalışabilmen olmalı.

zamanla kendi vücudunu tanıyıp ona göre ayarlıyor bu sporu ciddi şekilde yapan yarı amatör kesimde.
Öncelikle karbonhidrat ve protein hangi besinlerde var öğrenmekle başlarsın,ordan girince bir dolu ekstra bilgi de otomatik gelicek peşisıra zaten.

Program oluşturmada da temel öğeler var önce büyük kaslar çalıştırılır sonra küçük kas grupları (göğüs önce kollar sonra gibi) vb. kurallar var.

En "tartışmalı" kısım burasıdır,yemek ve beslenmeden daha fazla ucu acık kurallar vardır,bunun nedeni de dediğim gibi herkesin kendi vücut tipine ve tepkisine göre çalışması.

Mesela sen bench presste 30-40 ile basarsın be 60 ile basıp senin yaptığın pector'ları yapamayabilirim,bu işler karışık ama zamanla çözersin. Direk giriş yapman zaman bile kazandırır bu işlere. Niceleri 4-5 ayını feda etti PT'lerin özensiz ve dikkatsiz programlarından dolayı.

Bol bol da vücutcu ve diğer fitness forumlarını okumanı öneririm.

Az sonra Arnold reis gelir cevaplar detaylıca zaten.

@rudeboy diye başlayayım. bu agirlik konusunda ukalalik yapmayı çok seviyorum dostum alınma lütfen. önce üyük sonra küçük kas grupları "bir kural" değil, tercih meselesi. istediginiz gibi calisabilirsiniz elbette.
tartışmalı kısmı anlamadım ama olsun.
"pector", olayına bittim. yıllardır işin içindeyim ilk kez böyle bi hitap gördüm :)
30-40 kilo bench giriyorsanız "lütfen" şınav cekin. küfür gibi cünkü.

@gkn, fitness, pilates ve spor başka şeyler. dolayısıyla hangisini yapmak istiyorsun ve ne yapmak istiyorsun. futbol spor mesela, pt olmadan futbol oynayabilirsin. bisiklete binip yürüyebilirsin de.
pilates i, pilates uzmanı olmadan yapamazsın. nedeni pilates diye gösterilen yer hareketleri pilates degil. o isler daha baska, aleti var, onların binlerce dolar tutan egitimleri var. oyle boru degil. onu da yapamazsın.
fitness dedigimiz şey genelgecer bi kavram. ne fitnessından bahsediyoruz. bi sprinterin (Deparcı) fitness i ile maraton kosucusunun fitness i başkadır.

eğer kas yapıcam diyorsan, ki neden cekinir insanlar bunu demekten anlamıyorum, protein agirlikli beslenir agirligini calisirsin. zaten gelisecegin kadar bu yolla da gelisirsin, o da sana yeter muhtemelen. beslenme işini ayarlamak için o saydıgın boy kilo vke yetmez. az araştırman gerekiyor.
kendine spor programı yazmana gerek yok. bi sürü program var. sana yazayım hemen bi tane bak.

3 gün, push pull legs.
push: pushup, chest press, dips(yoksa triceps pushdown), shoulder press
pull: lat pulldown, seated row, biceps curl, front/lateral raise
legs: leg press, lunges, calves.

hepsini 3 set yap, son sette maks. tekrar kas. her hafta ya da 2 haftada bir son sette kaldırdıgın agırlıgı arttırmaya calis. su an ne yiyorsan aynısını ye ama protein miktarını arttır biraz, yaklasik 0.5 ile carp. mis gibi kas yaparsın.

Demek istediğim şeylere canlı örnek olarak @sage gelmiş.

onun gibi tiplerle dolup taşıcak etrafın kardeş,sakinliğini koru,he de geç. yoksa ilerleyemezsin,bir o tarafa bir bu tarafa gidip gelirsin. Böyle tipleri iplememek en güzeli;) Alınma demiş bi de yaprağımın kafası. Ben orada yazdığım her şeyi örnek olarak belirtirken 30 kilo 40 kilo git şınav çek o zaman falan.bazı tipler kendini bir şey sanıyor şu ekranın ardında. Dediğim gibi bunların hepsi tartışmalı ve herkes kendine uyanı yapıyor,kendini ve vücudunu tanımaya çalış.

PT'de @sage gibi bir tip olurdu da mazallah allah kolaylık versin derdim. Ayrıca istediğim gibi hitap ederim, Spor salonlarında "göğüs press" diyen tipler yokmuşcasına bir elitlik bir sikkolukla böyle kendini bir şey sananlara cevap vermekten geri durmam.Ha pectoralis demişim ha Pektor. İnsanlar vücutları kadar küçük beyinlerini de geliştirmeli ki verilen mesajı doğru anlayabilsinler.

Sözün özü sen bol bol forumları oku,o arada spor salonuna da gitmeye başlayıp vücudunu hazırlarsan daha iyi olur, bir yerden sonra dediğim gibi çok fazla karşıt fikir ortaya çıkacak bunlardan senin vücuduna hitap edeni uygulamaya çalış:) çünkü bu işte herkes haklı olabiliyor gerçekten.

@rudeboy, yaprak kafası anca bu kadar anlıyor işte. 60 kilo bench basan adam kadar bilemiyor kusura bakma, büyüksün affet.

@gkn
allah kolaylık versin kardeşim. sen bi şeyler öğrenmek istersen kapım/mesaj kutum her zaman açık.

VG yapmak istiyorsan ve yeni başladıysan, zaten sana özel bir programa çok da ihtiyacın yok. Başlangıçta temel egzersizleri öğrenip(bu kısım uzun sürecek), sonra tamamen squat, deadlift vs. üzerine kurulu bir programa geçmen ve olabildiğince kuvvetlenmen lazım. İzolasyona başta hiç girmesen de olur. Beslenme konusunda ketojenik diyetler ve karbonhidrat yükleme konularını biraz okusan olayı kaparsın. PT'nin amacı püf nokta öğrenmekten çok motivasyon zaten. Türkiye'de de pek iyi yapıldığını söyleyemem.

Ressam, oyuncu ya da ic mimar olmak isterdim

Uçak bakım mühendisiyim(tamirci)
Gene Uçak bakım mühendisi olmak isterdim

darwin gibi gezgin bir biyolog bilim adamı ya da çok önemli çalışmalar yapmış prof akademisyen tarzı bişey olmak isterdim ama bu gidişle esnaf olucam:)

sanatla ilgili olmalı. ressam, heykeltıraş gibi. çok iyi olmalıyım ama, öldüğümde hayatım anlatılmalı.

bence insanlar kafalarındaki mesleği oluştururken asla toplumdaki saygınlığını düşünmez. yani o kadar hayallerinin peşinde olan insanlar bunu önemsemez.
neyse ki -uzun yıllar aç kalmama rağmen- çocukluk hayalim olan mesleği yapıyorum. ne olduğunu söylemicem ama :)

tam zamanlı yazarlık.

Ben kutuphanede calismak isterdim ya da kirtasiyem olsun.kitaplari cok seviyorum her yer kitap koksun :)
Ya da cafe pastane tarzi bir yerim olsun guzel kucuk sevimli bir yer.

isletmeci olmak isterdim.

müzikten para kazanmak isterdim. ara ara kazanıyorum ama tüm vaktimi buna ayırmak çok daha güzel olurdu.

antrparantez, şu anki mesleğimden de şikayetçi değilim. sadece en sevdiğim şeyden tam zamanlı para kazanmak güzel olabilirdi.

nörobilimci olmak isterdim

balerin olmak isterdim, küçükken söyledim beni gönderin diye de dikkate almadılar.. şimdi sanat tarihçisiyim.. bunu da isteyerek seçtim tabi

bi de nocturness'in dediklerine katılmakla birlikte ne iş yaptığını çok merak ettim :)

futbolcu. ah ulan ah.

anne olmak isterim. evde tüm gün çocukla oynamak, el işi yapıp öykü okumak sonra pasta yapıp onu süslemek falan böyle şeyler güzel geliyor. ama büyüdüklerinde iş zor.

okuduğum bölümden memnunum, yine psikoloji okurdum. sosyolojiyi tarihi antropolojiyi falan da seviyorum, onlar da olabilir.

@nocturness
Ben de çocukluk hayalimle ilgili eğitimi alıyorum ama bu tıpın zor olduğu ve sayısal alanda en yetenekli olduğum konu olsa da genel olarak sözelde daha iyi olduğumu değiştirmiyor. Yani şöyle ki 5 yaşımda büyüyünce ne olacaksın diye ilk kez sorulduğundan beri bilim adamı diyorum. Orta okul liseden beri de farmakolog diyorum. Tıp bunun için ilk adım. Ama ilber ortaylı gibi bir tarih profesörü ya da ülkelerin tarihiyle ilgili araştirma yapan bir hoca olsam daha mutlu olurdum çünkü fende de çok iyi olsam da tarih ve coğrafyam çok daha iyi ve çok keyif alırım ikisinden de. Ama hiçbir zaman hayalim bu olmadı çünkü benim için hobi daha çok bu konu.

balerin olmak isterim galiba. hayat koşulları beni de tıp fakültesine sürükledi

makine mühendisiyim.
yine makine mühendisi olmak isterdim.

sinema elestirmenligi, makine muhendisiyim.

3d tasarımcı olmak için yırtındım bayadır, oldum gibi. ilk gerçek işime ptesi başlıcam inş sıçmam :)

eksiduyu.ru

diplomat olmak isterdim.

Oyun tasarimcisi. Ozellikle belirtmek gerekirse dan houser'lik.

@bass solo

Tam sorduğum şey o değil benim. Yukarıda da yazdım çocukluk hayalim olan meslek için eğitim görüyorum ama her koşul eşit oksa daha kolay ve daha eğlenceli bir iş yapabilirdim. Ama bu dünyada şu an ki düşüncemle 100 kez tercih hakkım olsa 100'ünde de bu eğitim hattını seçerdim çünkü 5 yaşından beri hayalim bu.

Glastofest, coachella gibi müzik festivallerinin organizatörlüğü


Rockstar olmak :(

Dilbilimciyim.

şovmen olmak isterdim

çocukluktan beri çok istediğim iki şey vardı, biri bilişsel psikoloji alanında çalışmak diğeri de pastacı olmak. pastacı olacağım bu gidişle.

motorsporlari, tercihen ralli.

dünyaca ünlü bir müzisyen, f1 pilotu, mars'a giden bir astronot ya da plastik cerrah olmak isterdim.
tıp okuyorum, plastikçi olacağım eğer başka bir branşı daha çok sevmezsem.

yazarlık yapardım.
oturur düşünür yazardım.

Farmakolog ol. Doğruyu ortaokulda bulmuşken, yalpalama şindi.

İdeali hocanın yazdığı şekilde.

İçin rahat etsin diye link veriyorum: www.simplyshredded.com

"Generally, do compound lifts first, two-hand free-weight lifts next and finish with one-arm or cable exercises."

"inefficient exercise order:


Do compound lifts, such as dips or close-grip bench presses, first.
Do two-arm, free-weight extensions next.
Finish with unilateral (one-arm) or cable exercises.
You can change the preceding order on occasion, but stick to it for most tri workouts."

arkadas ne sorunlu adam varmıs su vucut gelistirme konusunda. ama sakin eksi de baslik falan okumayın he, burda sorun e mi.

triceps calisirken temelde 3 hareketten bahsedebiliriz.
pushdown varyasyonları, dips varyasyonları ve "extension" varyasyonları.
bu hareketlerden en pisligi extensiondur. dirsekleri cok yorar. eninde sonunda o dirsegi elinize alırsınız.

sıralamanın onemi var, bu ustte soyledigim şey işte.
programın da yanlış. extension triceps idmanlarında en sona gelir.

linki salla sen beni dinle.
ilk olarak rope pushdown yapiyorsun, bunu hafif yapiyorsun. kasları sisirmek için degil dirseklerini ısıtmak için.

ondan sonra pushdown yapiyorsun ister düz ister ters.
ondan sonra dips yapiyorsun.
ondan sonra extension yapiyorsun. extension 2 hareket yapma. skull crushers cok abartılmıs bi egzersiz. triceps ext yap, 10 degil 12-15 tekrarlara cik onda. esas ilk ikisi iyi. ama hadi extension da yapmıs ol.

ingilizcen varsa john meadows diye bi amca var, videolarını izle, yazılarını oku.
bu arada, daha ilk hareketten sonra2. de tırtlıyorsan o programlar için sana erken demektir. setler arası min 1 dk dinlen, her sette failure a gitme. hareketler arası da 2-3 dk dinlen. extension hareketlerini salla şimdilik,bi süre alissin yüksek volume e kasların ondan sonra eklersin.

Sen ne sırayla yaparsan yap, dirsekleri önce iyice bir ısıt. Programa dar tutuş bench press de ekle.

Ufak bir yırtık ve ödem olabilir. Doktorluk bir durum, evet.

peki, hemen mi gözükme mi tavsiye edersin, yoksa bir kaç gün istirahat ettirip düzelme durumunu mu gözlemlemeliyim? yani bahsettiğin gibi ufak bir yırtık varsa, doktor müdahalesiz düzelme durumu var mı? ufacık bir çıkıntı söz konusu.

bu mevzu ile birlikte, gogus ile alakali tüm press hareketlerinde omuzları ileri itmememiz gerektigini, cok fazla asagi indirmememiz gerektigini, ve arkada sabitlememiz gerektigini ogrenmis oluruz.

bekle bi süre. geçebilir de geçmeyebilri de. kaç ay çektigimi biliyorum.

Bunu tahmin etmek zor. Sen işini kış tut.

google'a rotator kılıf zedelenmesi ya da yırtığı yaz, sorunun cevabı orada.

geçmiş olsun.

bu arada ortopediste göründüm. kolumun hareketleriyle ilgili fiziksel muayene yaptı. yana doğru açma, önden sağ omzuma dokunma, arkadan sağ omzuma dokunma, yukarı doğru açma, dirsekten 90 derece aşağı ve 90 derece yukarı hareket ettirme vs gibi. bu hareketleri hafif kas ağrılarıyla yapabildiğim için bir sorun gözükmediğini söyledi. spora mani bir durumum yokmuş. yalnız ağrıya rağmen zorlamamamı söyledi sadece. şişlik için ise, bu durumla ilgili bir şey olmadığını söyledi. daha önce alınmış sert bir darbeye bağlı gözüktüğünü söyledi. muhtemelen ya daha önce dikkatimi çekmemişmiş, ya da sporla birlikte zayıflamayla beraber(kilo problemimde yok ama, haliyle sıkılaştık biraz) ortaya çıkmış olduğunu söyledi. rheumon sprey ve etol fort verdi. ilgilenen arkadaşlara sonuç bildirir cevaptır :) teşekkürler.

her yerde oylekrediyle hemen alıyor ayrıca

Şimdi burda saldırıya maruz kaliciim ama sevdiğin kadınla evleneceksin, o kadın 5k maaş alıyor olacak. sen kendi 5k maaşını ikiye bölüp 2.5k'sını helalinden sevdiğin kadına vereceksin. Evin faturalarını ve kirasını ödeyeceksin. Mutfak alışverişini yapacaksın. Sevdiğin kadın da 2.5k maaşını istediği gibi değerlendirecek. Bu şekilde dört yıl sonra 250k ederinde ev ve araban olmuş olacak. 5. yılda çocuk yapacaksın. çocuk 5 yaşına geldiğinde 2 sene boyunca yine sevdiğin kadın çocuğun eğitim teminatı olarak para biriktirmeye devam edecek, sen bu sırada eşşek gibi çalışıp zam almış olacaksın. Atıyorum 7k oldu maaşın. İşte onun 3k'sı ile sevdiğin kadına teşekkür baabında bir yazlık almak için biriktereceksin. Kalan 4k ile sen sevdiğin kadın ve nur topu gibi çocuunuz mutlu mesut yaşamaya calısacaksınız. kira gibi bir dert olmadığı için zorlanmayacak ve mümkün mertebe sinir harbine girmeyip pamuk gibi takılıp işlerinizden istifa etmeyeceksiniz. Bu şekilde 10 yıl sonra mutlu olabilirsiniz.

solem oyle diyorsun da oyle herkes de 5 k maas almıyor :)Orta sınıffın iyilerinden bahsettim.3k alır genel orta sınıf :)

E dostum ona göre ayarlamanı yapacaksın ama pek çok değişken var şimdi. Aileleriniz var mesela. Hastalık var ölüm var su var bu var. Çok ütopik zaten benim dediğim. Hayalimdeki şey diyeyim sna da anla :D

zorlaştırmak değil neredeyse imkansıza çevirmek. 5 bin tl maaş almak epey iyimser bir yaklaşım. 1000-1500 tl alan insanlar da var. onların ev alması bile imkansız görünüyor. 50 yaşında bir ev sahibi olur belki. bir yandan yediğinin içtiğinin kuruşuna kadar hesap yapan "açlık sınırı" ve "yoksulluk sınırı" insanları var, arabasının veya akbilinin hesabını tutar asgari olarak kullanmaya çalışır. diğer taraftan da ali ağaoğlu bey akaretler'de restorana girer ve kendisini bekleyen arabasınının kontağını kapatmaya bile uğraşmaz.

iyi aileler iyi çocuklar yapar, iyi çocukları kötü kurtlar kapar
iyi çocuklar iyi okur, okur okur müdür olur, okur okur müdür olur, sistem budur

Ev derdim yok şimdilik bakalım
Arabada alınır o kolay iş oraya gelsin.
Olmayanda umutsuzluğa kapılmasın su akarken kovaları doldursunlar öyle her bokuma para harcamasınlar çocuğa 1 haftada 250 tl lik oyuncak alan kuzenim var hala kirada amk

Kendi işinizi kurup risk alacaksınız çünkü istanbul'da hayat çok boktan ve gelecek görmüyorsanız boktan bir hayat yaşayacağınız öngörmek için aziz falan olmaya gerek yok.

uzun uzun yazmıstım sonra sildim. sacma diyorsan eger ya evler pahali diyorsun, ya maaşlar az diyorsun. hangisi?

evler maliyetine mi satılsın? piyasa bu şekilde.
tüyoyu vereyim, işe girer girmez evleneceginize 2 sene para biriktirin. her ay kenara 1500 lira koysanız 36000 lira para yapar. eşiniz de yapsa 72000. on numara birikim. 2 aileden borç alsanız 10 bin, 92 bin eder. 150 bin kredi kalır. 250binlik ev aldırdım bak size iki dk da.

çocuk yokken aileler dişini sıkacak. anadan babadan varsa güzel, yoksa eger sıkacaksın. günde 8 liradan 2 paket sigara içmeyeceksin, haftasonu dışarda yiyeceksen 30 lira degil de 15 liralık yemek yiyeceksin.

bu arada ne olacaktı?
25 yaşında işe giren adam 30 yaşında ev ve araba sahibi mi olacaktı? tabi ki 35 yaşında olacak, ki o bile zor.

amerikada daha çocugun dogarken college fund diye kenara para koymaya basliyorlar. o olsun hele o zaman nolcak bakalım :)

Beyler :( yalvaririm bin yerine k harfi yazmayin :(

Soruya cevap olsun: ben ayni dertler yuzunden su an evlenemiyorum. Babadan kalmayinca bu isler artik imkansiz gibi. Artik guc kuvvet varken kira odenecek. Kredi fazisi ise calisirken biriktirilecek, calisamadigimiz zamanlarda kira odeyecek o para. Emekli maasiyla da gecinilecek.

Bir de babadan borc kalanlar ne yapsin?


Neyse, ben farkettim de, millet hayatini yasiyor, biz hayatta kalma mucadelesi veriyoruz anasini satayim.

Valla etraf bunu basarmis milyon tane insanla dolu. Demek ki o kadar da zor birsey degil.

çünkü gelecek bok gibi.

@solem ne güzel söyledin.aslında istediklerim olsa da olmasa da bok gibi :(

İnsanları falan boşverin. Yaşınız gayet uygun. Keşke milletin istediğini okusaydım gibi şeyleri duymayayım bir daha. Kesinlikle bir B hatta C planı oluşturun. Seneye mezun olun. Hadi kolay gelsin, görücem o "Ar. Gör. Lampetia" tabelasını. :)

Ayrıca (bkz: öyp) Mülakatsız.

Okuyunca kafamda çok güzel bir gelecek ve bilgili, zeki, cici bir kız hayalimde canlanmıştı ama şu "bok gibi" lafın her şeyi bitirdi.

Sen yine de rahat ol. Yaşınla ilgili bir sıkıntı yok. Üniversiteye devam et ve bu arada boş zamanlarında ALES, KPSS, YDS falan kas, kendini geliştir, belki part-time işler yap.

yaş mühim degil.
amerika da undergrad olup üstüne hukuk, tıp okuyorlar.
ki bu doktora falan degil normal program zaten.

detaylı okumadım dolayısıyla detaylı bi cevabım da olmayacak ama bana geleceğin gayet güzel olacak gibi geldi ^^

Mezun olma. Bursun cebimde olsun, kendine ve geleceğine kafan rahat yatırım yapmaya devam et.

Gelecek boktan evet ama seninki o kadar boktan olmayacak gibi geldi bana. Bugüne kadar hedeflediklrine ulaşacak kadar azimli ve çabalıysan gelecekte de ne istediğine karar verdikten sonrası aynı şekilde gelişecek gibi geldi bana.

www.excel.web.tr

benzersiz!

cinslik olsun diye demiyorum ama excell degil de excel diyerek baslayabiliriz.

@animal, orası ücretliymiş sanırım hocam.

@sage, hadi bismillah deyip başladık. devamı var mı ? :)

(bkz: futurama)

ama anime... :( çok şey kaçırıyorsunuz.

edit: tsubasa bu işin yüz karasıdır. no.

spongebob squarepants

bir de adventure time ve regular show çok pöpüler bu aralar. yeni aklıma geldi, the penguins of madagascar

rocko's modern life

fosters home imaginary friends, Kung fu panda

Çizgi film değil de dizi, once upon a time.

www.imdb.com

pokemon anime degil mi?

adventure time ve regular show'a ek olarak the amazing world of gumball da muhtesemdir. dunyanin en sevimli cizgi film karakterleri gumball'da.

• nils ve uçan kaz
• ninja kaplumlar
• şirinler
• he-man

bu dördünün hastasıyım.

1- southpark (ilkokul yaşlarındaki birkaç arkadaşın komik maceraları. ama gerçekten komik. ilk sezondan başla. belli bir konusu yok ama bazı olaylar öncekileri refere ediyor)

2- American Dad (bu da southpark gibi komik çizgi dizi)

3- Family Guy

4- Team America (southpark yapımcılarının çektiği kuklalı bir animasyon filmi. yerlere yattım gülmekten. Amerikanın Irak'a saldırısını konu ediyor. Komik Teröristler, Aptal Amerikan Askerleri falan var)

5- Spirited Away (Ruhların kaçışı) ve bilimum miyazaki filmi

Miyazaki filmleri +1

herrrrkese cok tesekkurler. naruto bleach death notr falan sevemedim. o yuzden belirttim. rocko's modern life fikri iyi geldi su an.

avatar the last airbender
kung fu panda

rick and morty abi. hayatımda daha komik bir şey izlemedim... dizi sitelerinde var torrent kastıramam dersen.

Sınav ve başvuru tarihleri için Ösym'nin sitesindeki sınav takvimine bakabilirsin.

Kpss için de A grubu kadroları haricinde(uzman yardımcılığı vesaire) mühendisler son rakamı çift olan yıllardaki Kpss'ye girerler. Yani 2016 Kpss senin kadroların için gireceğin sınav. Elektrik-elektronik mühendisleri de Kpss'de en yüksek puanları alan meslek grubundan olduğu için 90 puan altında atanma şansın bence yok. Kpss'ye çalışma konusu ayrı bir konu, memurlar.net'i sık kullanılanlarına ekle ve forumları okumaya başka. İşsizlikten kafayı yiyen çoktur orada yalnız, milleti takmadan işine yarayan konuları oku.

y.lisans için kesin olarak ales lazim.
ancak ingilizce egitimli ise eger dil sınavı da isteyebilirler. toefl, ielts, yds olabilir bunlar.

yakın tarihleri icin osym.gov.tr

hakkında fazla kaynak bulabileceğin istiyorsan; ubuntu.
harbi linux istiyorsan; debian.

Daha önce Linux kullanmadıysan Mint veya Ubuntu işini görür. Ben Mint öneririm. Debian, CentOS vesaire dediğin işlemler için gereksiz.

Ubuntu +1

ubuntu +1

indir yükle kullan beğenmezsen kaldır, çok basit.

ubuntu nun kurulumu güzel. ancak unity büyük sıkıntı cıkartabilir. ubuntu nun ustune kurulmus bir cok distro da mevcut.

mint, elementary gibi.
kubuntu desek daha dogru olabilir, kde. unity dert.

www.imdb.com

bbc - www.youtube.com

wozniak in ufak bir konusmasi - www.youtube.com

walter isaacson un kitabını oneririm. gorsel yayın degil ama yine de belirteyim dedim.

Direkt onun hakkinda degil ama nat geo'nun 90lar belgeselinde yanilmiyosam kucuk bi bolumde onun vizyonu hakkinda bilgiler veriliyodu.

pirates of silicon valley güzel, onu izleyebilrisiniz. yazılmış zaten.

haha okurken güldüm.
bunu okuyan da doktora ogrencisi bilgisayar mühendisi.

aynısını düşünüyorum. dur cevabı gorursem iyi olur.
adalet ten geçtikten sonra mantıken 3 ten baslanır ama alttan ders alma zorunlulugu koyabilirler.

evet.
arkadaşlar burayı dolduralım plz.

yakin zamanda telefonu yenilemek zorunda kaldim ben de. arastirinca lg g2 almak en mantiklisi gibi geldi ve aldim, memnunum. g3 ciktigi icin fiyat olarak da uygun, ozellikleri de gayet iyi.

g2 derim ben de.
g3 ün sarji "biraz" sıkıntılı.

G2 çok güzel. Kamera tatmin edici değil ama

neyse çözdüm olayı. belki google da arayıp buraya gelen olur cevabı yazayım.

alıcı Furkan hesabına alacak yazıyoruz. alacak senetleri hesabına borç yazıyoruz.

fatura mantıgı uzerinden gidebilirsin.
fatura sahibi her zmn alacaklıdır. para alacak olan adam alacaklı :)

kaçar set yapacagın ve kaç gün yapacagını yazmamıssın. genelde büyük kas gruplarını toplamda 20-24 set küçük kas gruplarını 12 set çalışmamı söylemişlerdi. burada tekrar sayısı da önemli. öyle çok profesyonel değilim ama beslenme ve dinlenme de önemli aslında.

overtraining zor bi şey. yol acmaz yani. ama bu kdr cok seyi düzgün yaparsan recover edemessin.
aynı hareketlerden kacın.

bunların yarısını at cope gitsin.
kim hazırladıysa cakmıyormuş bu işten zaten.

spor ile ilgili konulara burada herhangi birisi sonuç kazandıracak yetkide degil. amerikada bile hala dünyanın en saglam ordusu olmalarına ragmen belirlenmis bir egzersiz programları yok. sınav cekmeyi bile bilmiyorlar. (tamam belirlenmis programları var ama süphe icindeler) o yüzden spor ile ilgili ancak kimi seçersen onu dinlersin. zaten kas calistigin ve consistent oldugun surece genetik limitine her türlü ulasirsin. prof olacaksan ise buradan yardım istemek zaten sacma.

beslenme ile ilgili de keza, iki üc makale okuyan biri savas cebeci arkadasin dediklerini yapabilir. her kol büyüten adamın vücut geliştirme erbabı oldugunu dusunenlere hayret ediyorum. 2-3 tane sertifikası var diye allah yaptılar adamı. amerika da bi spor salonuna girseniz 500 tane cebeci görürsünüz. muhtemelen her acıdan da taklaya getirirler o fizigi ve kuvveti. o yüzden bunları biz fazla ciddyie aliyoruz. bunun nedeni ztn türkce konusabilmesi. bu konuda uluslararası arastirma yapan arkadasların hicbirisinin bu arkadası savundugunu goremezsiniz. ancak yeni baslayan acemiler bana gelip ornek falan gosterebiliyorlar.

karatay ise spor hocası ya da sporcu beslenme uzmanı falan degil. kadın diyor ki karbonhidratı kesin, su an oldugunuzdan daha saglıklı olursunuz. ve de bu dogrudur. yani burada bunu birinin falan filan diye karsi cikmasi bi şey ifade etmiyor. sporcuysanız denemeler yapın. ama degilseniz ben pilav yiyorum kilo almıyorum demeyin. bunları acıkladık her seferinde de aciklandı ve aciklandıgı onlarca yazı var.

su adamlarla ugrasana kadar jack lalanne in hayatını okusanız daha makbule geçer. sevgiler.

bi de cebeci ile karatay ı karşı karşıya koyamazsınız. elmaya armut.

bu isler biraz plasebo gibi gelmeye basladi bana son zamanlarda. yahu bakiyorsun 40 sene once adamlar 0 yag diyetleri ile cikmislar yarismalara. simdi ise yag kurtarici, karblar tokat ustune tokat yiyor.

gerci ben de kendi capimda low carb yiyorum. ama sanki bu isler insanin vucuduna neyin iyi geldigini dusundugune bagli, ve geri kalani detaylar detaylar.

bunun disinda arkadasin tez antitez surecini isletisi pek bilimsel ve analitik degil.

Savaş Cebeci'nin "Karbonhidrat almazsan bir kere enerjin olmaz" demesinden sonra videoyu izlemeyi bıraktım. Bu çok klasik bir söylem; enerji olarak kullanılan tek kaynak karbonhidratlar değildir. Yağlar/ketonlar da son derece yüksek enerji veren kaynaklardır. Klasik "badici" kafasıyla konuşmuş burada. Bir de zannediyorum "Karbonhidrat almayın" derken yanılgıya düşen herkesle aynı yanılgıya düşmüş. Kimse kimseye, müsabık değilse, sıfır karb. alın demez. Sadece tahıl veya basit şeker kaynaklı karbonhidrat almayın derler. Siz hiç sebze yemeyin diyen birini duydunuz mu? Hayır. En güvenilir karb. kaynağı sebzelerdir zira. Ayrıca adamın doymuş yağlarla ve kolesterol ile ilgili söylediği birçok saçmalık var, gerekirse onları da yazarım ama hiç gerek yok.

Canan Karatay da, sage'nin dediği gibi, herkesçe kabul görmüş şeyleri söylüyor, bilinmeyen toprakları yeniden keşfetmiyor. Şeker yeme kilo alırsın diyor. E bunu herkes biliyor zaten; şeker yersen kilo alırsın.

aynısını yaşıyorum. okuduğum hiçbir kitabın özellikle sonunu hatırlamıyorum. filmleri de 2. kez izlediğimde sanki baştan izliyormuşum gibi oluyor genelde.

aynen ben de öyleyim.

Bazı filmleri hiç izlememişim, bazı kitapları hiç okumamışım gibi bende de durum.

Sadece aklımda kalan sahneler, olaylar oluyor ama o kadar. Niye böyle bilmiyorum. Tabi yakın zamanda izlediğim filmler/okuduğum kitaplar olmuyor bunlar.

Filmi izleyip izlemediğimi hatırlama sorunum yok da, filmde ne olduğunu/senaryoyu hatırlama sorunum var.

bende de ayni durum var.hatta ders calisirken bile aklimda kalmiyormus gibi hissediyorum

E o zaman biz cidden boşuna mı okuyor ve izliyoruz? wtf?

+1

filmleri aynı heyecanla tekrar izleme özelliğine sahibim

abi film ve roman teknikleri normal hayattaki gibi veri akışı sağlamıyor ki. biz olayları sindire sindire yaşıyoruz, kafamız buna alışık. filmlerde kitaplarda çok kosantre geliyor bilgi. anlamamak normal.
zaten filmleri tekrar izleyip dikkatten kaçan ayrıntıları didikleyelim diye kasten karman çorman yapıyor inbeler.
ben de hatırlamıyorum ama dert etmiyorum. bu tür şeylerde akılda kalan şeylerle yetinmek lazım. zaten kültür ve fikir sahibi olmak için yapıyorsanız eski ve bilge bi hocamın dediği gibi "mefhumu anladın bu yeter, geçelim".

filmleri ve kitaplari satır satır hatirlayan insanlari garipsiyorum. asıl mesele her satırı hatirlamak, satirların altini cizerek hayat dersleri cikarmak degil. yemek yemek gibi düsün, yemek yedikten sonra sana kac gr protein kac gr karbonhidrat katacagini degil, yemek yedigin anda sana verdigi keyfin ne kadar anlık ve ne kadar vazgecilmez olduguna yogunlas. cileği ilk ısırışında yaydıgı koku gibi, her satırı okudugun anda kapilar aciliyor senin icin. o kapilarin keyfini cikar.

Bende de oluyor.

Filmi bazen hatta izlediğimde hatırlıyorum. AA bu filmi izlemiştim ben diyorum. Mesela bir sahne kalmış oluyor bilinçaltımda bir yerlerde. O sahneyi görünce ancak diyorum onu da.

Kitaplarda da aynı durum var. Konuyu bile unutabiliyorum. Ama tekrar okumaya başlayınca parça parça hatırlıyorum.

O yüzden derler ya kitabı en az 2 kere okuman lazım diye.

unutmak diye bir şeyin varlığına neden bu kadar şaşırıyorsunuz anlamıyorum. tabii ki kitaplar da filmler de unutulur. çok olağan. ama hiçbir şey boşa gitmez. bilinçaltı ve zihin gelişiminin bir parçasıdır bunlar efendim.

hiçbir filmi ya da kitabı izlemedim ya da okumadım diye yeniden edinmedim. kitapları, filmleri unutuyorum ama tamamen olmasa bile hatırlıyorum. bence google bizim bilgiye çabuk ulaşılabilirliğimizi arttıkça bilinç altımızda kitap, film gibi şeyleri hafızamızda tutmamızın gereksizliği gibi bir durum oluşuyor olabilir. ayrıca yaş bu konuda etkin rol oynar.

(bkz: sözlükçülerin aslında demek istedikleri)

sorma ya, aynı dertten muzdaribim. kendimi çok kötü hissederdim bu konuda çünkü etrafımda gayet net okudukları kitapları hatırlayan insanlar var. sizde de durum böyleyse normal demek ki yapcak bişi yok :( iyi ki varsınız duyurudaşlar <3

görsel hafızam kuvvetlidir. filmlerde böyle birşey yaşamıyorum.

kitaplarda şöyle oluyor ama. çok özel etki bırakmamışsa, 2. defa okurken ana hatlarıyla anımsıyorum ama net hatırlayamıyorum.

Kitapları unutuyorum fakat unuttuğum kitabın birkaç sayfasına bakınca ana hatlarıyla tekrar hatırlıyorum. Yani "Ooo ne güzel unuttum, aynı kitabı farklı bir kitapmış gibi tekrar okurum o zaman" gibi bir durum olmuyor. Keşke öyle olsa. Filmleri unutmuyorum.

İzlediğim filmlerden bir sahne de olsa aklımda kalıyor mutlaka. Romanlar unutulabilir normaldir ama bilgi içeren kitapları unutmamalısın bence, o zaman bir işe yaramaz dediğin gibi.

beni bir tek sen anladın i was made for you.

bilgilendirici bir kitabın elbette her satırını hatırlayabilmek mümkün değil ama insan ister ki aklında birkaç şey NET olarak kalsın. ben de çok flu :(

"E ben boşuna mı kitap okuyor, film izliyorum?"
onları okurken bi şeyler oluyor kafanda, düşünceler, bazı deneyimler. onları yaşamak için okuyorsun. hafızanda durması için degil.

bir şeyin sana o an kattıgı kalıcı olur.

www.eksiduyuru.com

dessy +1 ama ayrıca sage +1
unutuyoruz ki yeni yer açılıyor deyip teselli olalım :s

ben de okuduğum kitapların tümünü hatırlamıyorum.
ama arkasındaki özet kısmına falan baktığımda o zaman tüm detayları olmasa bile kitabı genel anlamda hatırlıyorum.

al benden de o kadar

yok, olmuyor, hepsini hatırlarım.

aynı sorunu yaşıyorum.
yazmak lazım... özetini, konusunu, ne bileyim filmde/kitapta etkilemiş olan bir sahneyi, diyalogu, bir karakteri bir yerlere yazmak yani deneyimi kalıcılaştırmak lazım.
yine unutsan dahi istediğinde açıp okuyup hatırlayabilirsin. sonuçta kendi satırlarını okuyor olacaksın.
blog açtım ben bu yüzden, sırf kendim unutmayayım diye. kendime yazıyorum. ha güncel mi hayır, son girişi tee nisanda yapmışım mesela. ama güncel hale getireceğim, son okuduklarımı/izlediklerimi de yazacağım en kısa zamanda. ASAP :P

@icemint yazma olayı iyiymiş hakikaten. filmleri/kitapları unutan kendime notlar :)

he ya unutuyorum ben de. o yuzden kitaplari goodreads'e, filmleri de filimadami'na falan kaydediyorum hemen izledim diye. biri film onerisi istediginde mesela aciyorum bastan bakiyorum izledigim tum filmlere asdlkja

bu menem şeyler sana daha iyi egzersiz yapabilmen için dayanıklılık güç kas gelişimi vs. sağlarlar ama aynı egzersizleri yaparken bir besin alarak daha fazla yağ yakmayı beklemek pek gerçekçi bir durum değil.

Sen spordan önce acı bir kahve iç, paranı da işine daha çok yarayacak şeylere harca.

cla balon.
callanetics i hayatımda ilk kez duydum. tum anatomiye karşı tabi "muscle toning" iddiasıyla, ama boş durmaktan iyidir.

arnold + 1.

Bu ürünler çoğunlukla plasebo etkisi gösteren ürünler, yani klinik düzeyde olumlu sonuçları olduğu kanıtlanmış takviyeler değil. Ayrıca 6 kilo çok büyük bir fazlalık değil, bunun için böyle gereksiz ürünlere para dökmenize gerek yok. Sizin yapmanız gereken şey basit şekeri kesip antrenman öncesi şekersiz kahve içmek. Diğerleri hep macera.

Hayalin pilotluksa git askere dönünce tekrar pilotluk için gir sınava.ancak sğreç biraz uzun oluyor thy de pilot bir arkadaşımdan bildiğim kadarıyla.

Önce askerlik, kalanını gelince düşünürsün.

kesinlikle pilotluk. 10 sene önce hava harp okulundan elendim, sonra üstüne düşmedim, boşver dedim, mühendis oldum. şimdi aşırı olmasa da pişmanlığını yaşıyorum.
askerliği de çıkar tabi aradan.

bedelli askerliğin tekrar çıkmayacağına emin olsam hemen gidip tecilimi iptal ettirirdim ama eğer bedelli çıkarsa şak diye bastırırım parayı ve kurtulurum bu sürüncemeden. lakin bedelli çıkar mı, çıkarsa kaç yıla çıkar, bunları bilmek imkansız gibi...

Diğer havayolu şirketlerinin bu ara ilanları varsa onları dene. Yoksa askere git, dönünce thyi dene olmadı beyaz yaka köle cennetine atılırsın.

askere git.

ikisi de değil. yurtdışında ylisans yap. amerika da hatta. sonra orada bak birşeyler. şahsi fikrim bu.

"hem de Boğaziçi Üniversite'sinden", önce bi şuradaki "hem de"yi bırak. neyin havası bu derler yani.

askere git gel de bi burnun sürtülsün. diyeceklerim bu kadar.

thy sınavını geçsen bile mülakatta askerliğini yapmayanı %99 eliyorlar.

bedelli çıksa bile yaştan kurtarmayabilirisn. şu sıra en ideali askerliği aradan çıkarmak başka zaman ayağına dolanıyor.

boğaziçi ekonomi mezunu olmak "hem de" denilecek bir şeydir. sıkıntı yok.

ben olsam askerliği aradan çıkarırdım. ondan sonra bir kere daha thy denersin. olmazsa merhaba şirket hayatı.

pilot ol

Thy askerliği yapmayanı %99 eliyor diye bir şey yok, hurafe o. Askerlik yapmayıp kabul alan çok var. Hatta askerlik yapmamış olanlar çoğunlukta bile diyebilirim. Ayrıca 2 yıl tecil de istemiyorlar. 2 yıl askere gitmeyeceğine dair taahüt istiyorlar. Başvur, kazanırsan uyduruktan bi yüksek lisansa başvurur pilot olursun yine.

Evet, içimden gelen sesin doğru olduğuna daha da inanmaya başlıyorum siz "askerliği aradan çıkart" dedikçe. Sanırım birkaç güne gidip tecilimi iptal ettiricem ve "şubatta askerlik başkadır" diyicem.
Bu arada @devilred, iyi bir üniversiteden mezun olmama rağmen pilotluk için diğer kariyer planlarını 2. plana atmam makul olur mu demeye çalışıyorum ama sen gereksiz bir yere takılıyorsun.

Hiç düşünme. Git askere, dönüşte de pilot sınavına gir. Bu kadar çok istediğin şey için 2. bir şans denenir. Bu arada şöyle bir geyik bilgi vereyim; dönem dönem lise arkadaşları toplanıyoruz, aramızda abd de üniversitede hoca olmuşundan tut da, avukatından, doktoruna hepsi var ama bir pilot olan arkadaş kadar sükse yapmıyor hiçbiri. Her buluşmada adamın başında 10 kişi pilotluğu soruyor. Çok karizmatik bir durum da yani aynı zamanda ;)

Bence salla askerliği, pilotluğu bir kez daha dene. Belki bedelli çıkar dediğin gibi, boşu boşuna altı ayın gitmesin.

O kaldığın yerden geçebileceğine eminsin değil mi? Peki onu geçince iş bitiyor mu?

pilotların bilhassa makine, elektronik, fizik gibi dalların mezunlarından seçilmesini savunurum. ama atc ol işte? bizim endüstri mühendisi arkadaş oldu. memnun.

dostum dlr'la ilgili sanırım yanılıyorsun. tek modülden kalanları sınavın tamamına değil yalnızca kaldığı modüle alıyorlar. yakın zamanda bir arkadaşım böyle geçti. hatta aralık'ta eğitime başlıyor. şu da burda dursun belki lazım olur:

eksisozluk.com

onun haricinde pilotluk mu şirket mi kısmı çetrefilli bir mevzu. çünkü ben süreç içinde birçoklarıyla konuştum da dışarıdan göründüğü kadar ışıltılı olmadığına baya ikna oldum. ayrıca beraberinde getirdiği sağlı ve sosyal hayatla ilgili durumlar da cabası. tabi yani bu pilot olma demek değil. gidip zorlu ve eğlenceli bulan da var, mutsuzluk kaynağı ve risk olarak gören de.

neyse sen bak istersen önce durumlar. soru sormak istersen bildiğim kadarıyla yardımcı olmaya çalışırım.

adama bak ya ekonomi mezunu, hem de boğaziçi. süpersin. seni astronot yapmaları lazım nasıl da kabul etmemişler Pilotluğa.

ne yaparsan yap askerliği çıkar aradan derim en mantıklısı bu. askerde 6 ay düşünürsün ne istediğini.

Sanırım askerliği olabildiğince erteleyen insanlardan olma yoluna gidicem zira yalandan bir master'a kabul alarak da 2 yıl hatta 3 yıl erteletebilirim askerliği. Aylardır bilfiil araştırıyor ve soruşturuyorum zaten pilotluğun nasıl bir şey olduğunu. Edindiğim bilgiler sonucunda hala ve eskisinden daha fazla olmak pilot olmak istiyorum. Bence başladıktan sonra benim diyeceğim şey de "zorlu ve eğlenceli" olduğu olacak. Kaldı ki bi yandan pilotluk da bir tür kölelik ama çok para kazanan ve saygın bir meslek sahibi olan türünden.

Bu arada sınava tekrar girersem geçeceğime olan inancım tam. %100 geçerim yani. Fakat sonrasında 2 tane zorlu mülakat var ve onlarda elenen daha fazla insan var...

dostum dlr-2'yi geçersen mülakat muhtemelen daha kolay olacaktır. aslında crm olsa o daha da iyiydi, geçme şansı görüldüğü kadarıyla dlr-2'den daha yüksek. ama crm şansı sanırım dlr-2'den kalanlara ve sürece yeni girenlere tanınmış. haliyle sen tek modülden geçersen dlr-2'ye gireceksin.

ne diyelim kolay gelsin... :)

pilotluğun nesi güzel anlamıyorum.
şöförün ya da makinistin havalısı işte.
zaten sistemler gittikçe uzmanlaşıyor, pilota gittikçe az iş düşüyor.
savaş uçağı pilotu olmak başka tabi.

bir işte çalışmaya başla, yalandan masterla askerliği geçiştir, bu arada sürece devam et. hiçbir zaman pilotluk için diğer şeyleri kenara atma, kesin geçerim demişsin ya yok öyle bi dünya. dlr-1 dlr-2 ve mülakat. ne kadar istediğin önemli olan.

otuzbir çek rahatla.
madem karı sikemiyon.
başka türlü olmaz.

Output kısmını çok fazla hissetmezsin, en fazla bi gıdıklama yapar. Input yani 220 Volt sağlam çarpar. Uzun süreli maruz kalırsan yara yapar falan.

en.wikipedia.org

İnsanların hissetme eşiği 20-30V arasında. Laptop adaptör ucuna değerseniz bir şey hissetmezsiniz.

Tatlı bir gıdıklama hissi için 40V civarı gerekir. Lab ortamında test edilmiştir, 60V'a kadar denedim, ötesine hoca izin vermemişti :)

Input şebeke, yani 220V/50Hz dir (Alternatif Akım), Çıkış 20V, 4.5A (Doğru Akım)

220V AC ADAMI SİKERTİR. ama dalgalı olduğu için dalgalardaki boşluklardan dolay bir ihtimal var 220v DC TERSTEN GÖSTERTİR. burada önemli olan voltajdan ziyade akım. eğer voltaj öldüreydi şok tabancalarının adı ölüm tabancası olurdu. insan için 30mA eşik değer. topraktan yalıtılmadığınız durumda vücut iç dirençi ile orantılı olarak geçen akım öldürür. bu direnç mevzusu ellerin nasırlı/ıslak olup olmadığına bağlı

şimdi 20 v un nerenden çarptığı ve ne şekilde çarptığı önemli.

diline değdirirsen yakar zıplatır. (ıslak + hassas)
kuru elle elle,ayağında terlikle ellersen hissetmezsin.
elin ayağın ıslakken dokunursan karıncalanma veya az yanma yapar.

Output için konuşuyorum , diline değdirirsen gözünden kıvılcım çıkar :D
Onun haricinde elinle kablonun uçlarına dokunarak falan çarpılmazsın.

input değeri şehir şebekesini tarif ediyor. Ona çarpılmaya çalışırsan ölebilirsin.

mr fusion kotu baslamis ama dogru bitirmis :)
voltaj degil akım çarpar. 1.5A da baya sıkıntı yaratır bu arada.

Akademik puanların iyi. Generalda puanlama farklı . Daha iyi yapsan bile puan daha düşük. Bence Akademik olanı denemelisin.

Sallıyorum 28 doğru akademikte 8.5 e denk gelirken general de 8 olabilir.

Bu arada hangi şirket ya da ülke bu kadar yüksek puan istiyor?

Speaking de aynı gün mu oluyor bende gelecek ay giriyorum da biliyorum sorunla alakasız ama benim de isim görülsün

writingden ve listeningden 8 almak oldukça zor özellikle academicde writingden çok puan kırıyorlar.merak ettim ne için gerekli her bölümden 8? ingilterede lisansa ya da yüksek lisansa başvururken bile 7.5 dan fazla istemiyorlar

ben girdigimde speaking ayrı bi günde olmuştu. oraya gidiyorsun konuşuyorsun.
academic ile general in cok farkedecegini sanmiyorum acikcasi. general dan 8 alsan olmaz academic e girmen gerekliydi denecegini de sanmiyorum (i*neler kaideyi bozmaz tabi)

aksan ile ilgisi yok. fluent olmak onemli. hintlilerin ingilizce anadillerinden biridir ama aksanları berbat. (hindu aksanı olarak süper tabi)
onemli olan akıcı konusabilmek. bi de mesela fluency dedigimiz sadece aksan degil. direk yanlis okuyor bazıları. chocolate i mesela ingiliz, ço'let diye okur, amerikalı çaklıt diye okur, sen çoklot dersen olmaz.

avustralya gocmenlikte istiyor. aslinda her bolume 7 olsa da yeter ama. 8 alirsam ekstra puan veriyolar.

yok dinle. hiçbir işe yaramasa bazı kalıplar kalır aklında, kullanman gerektğinde veya bir soruda karşına çıktığında hatırlarsın. dikkatini vererek dinlemen tabi daha iyi ama şu an elinden bu geliyorsa da, o da olur.

film/dizi izlesen daha yararli olur.

saçmalık değil kesinlikle doğru

philips in bi corba makinesi var kesinlikle tavsiye ederim.
ne istersen atiyorsun icine on numara corba yapiyor.

neye ihtiyacın var diye sorulup, cevabımıza göre getirilen hediyeler en hoşumuza gitti.

kalanları genelde ihtiyaç olmadığı için bir köşeye atılmış durumda.

Arkadaşım bize Paşabahçe' den ayna almıştı, dışında çervesi fln var çok popüler bir şey. Valla epey kullanışlı oldu boş duvarı kapattı fln. Yok dersen elektrikli gırgırlar var ya onlardan alabilirsin, biz unutmuştuk evlenirken. Türk kahvesi makinesi olabilir.

tepsi, rende, tuvalet için sıvı sabun takımı

paşabahçe'nin çok güzel hediyelik eşyaları var.
bunun dışında eğer bütçe uygunsa tefal actifry alabilirsin. Benim hanım istiyordu ne zamandır, ben geçen ay hanıma hediye aldım, muhteşem bir alet.

ihtiyaçları doğrultusunda el süpürgesi, narenciye sıkacağı, ufak mutfak gereçleri olabilir. bunlara ihtiyaçları yok ise güzel dekoratif bir duvar saati alabilirsin.

kapıya monte edilebilen barfiks.

katı meyve sıkacagı

pilates topu (çok işe yarıyor ekieki)

biz arkadaşlara karaf aldık

Walla sormak iyi olur. mutlaka vardır bi eksik. azıcık ısrar edin, işinize yarayacak bişey alalım istiyoruz deyin, söyleyebilirler. olmadı güzel bir yatak örtüsü ya da pike alabilirsiniz.

Şu yazım dilini azıcık daha düzeltsen bilim kurgu senaristi olursun. Pek anlamadım ama anladığım kadarıyla yobazlar zehirlensin. :D

tüm akplilere etki göstersin derdim. Düsünsene icinde AKPli olmayan bir dünya,miis

@WrAiTh Ben kodlarim sen soyle hedef kim :p cip öyle bi sey ki adamin genlerine gore bile ayiklayabiliyor

o zaman patavatsızları,boşboğazları,karşısındakinin kırılabileceğini düşünmeden hareket edenleri.Ergen ergen saçma-salak davrananları.

Basarım, ben dahil insan ırkını yok ederim bak gör dünya daha güzel olcak sonra.

kotu ya da yanlis davranan insanları oldurmek dogru bi yaklasim degil. dogru yaklasim bu insanlari düzeltmeye yonelik olurdu.

öldürülecek insanlar kabullenemeyecek bir şey yapmış olanları, örneğin çocuklara tecavüz, içermeli. hatta bu tarz hataları 1den fazla kez yapmıs olanları anında yok ederdim.

ama ergen davranıyo diye adam öldürülmez.

ooo god mode, alalım bi dal.

ben olsam sadece tehdit ederdim; eyyyyy akpye oy verenler, bakın kodunuz hazır biriniz oy versin basarım düğmeye haa derdim. sıkıyosa oy versin. düşünsene oylama yapılıyomuş katiller için düğmeye basılacak mı? falan diye ahgdfash. fatih portakal twitterda hashtag yapıyomuş ahaha :) diğer tüm arzu edilenler için de aynı korku politikası. tabi bu çekinceyi yaratmak için biraz kayıp vereceğiz mecburen :)

yalnız bu dünyayı yok et butonu olmaz insanları yok etme var. dünya başının çaresine bakar yani. bence adı azrail v.2 falan olmalı. can alıyosun sonuçta.

siyasi ideolojisi yüzünden değil de nankör, ikiyüzlü, bencil, başkasının acısından zevk alan, toplumun düzenini her şartlar altında bozmaya çalışan (katil, tecavüzcü, bölücü vs.) tipleri kaldırırdım herhalde ortadan.

ayrıca siyasi ideolojisinden dolayı ortada cidden potansiyel suikastçı, katil varmış, bunu öğrendim.

siyasi ideoloji olarak degil, cevrenizdeki, gördügünüz, duydugunuz kac tane düzgün akpli var? YOk denecek kadar az di mi? Hepsi bir tuhaf, hirsiz, yalaka, yalanic, menfaatci, cahil, kiskanc, bencil, kaba, kötü, pis, cigeri bes para etmez insanlar. Iste AKP denen skmsonik olusum boksa bunlarda o boka gelen sinekler. Türk toplumundaki bu kadar hastalikli insani kendine ceken bir organizasyon oldugu icin AKP liler dedim. Yoksa AKP nin hirsizliktan baska bir ideolojisinin olduguna inanmiyorsunuzdur umarim (belki biraz da yobazlik)

Tek tek isim yazılacak şekilde kodlarım. Toplu katliama gerek yok. Aklıma estikçe öldürürüm.

zaten bir sizin düşünceleriniz süper, kusursuz veya o kadar refahlık getiren bir şey ki ama halk nedense bir türlü seçemiyor.
hatta akp'ye oy veren birinci dereceden akrabanız bile vardır eminim, hatta çok da seviyorsunuzdur belki. peki o sanaldan saydığınız hakaretleri o akrabanıza veya tanıdığınıza alenen söyleyebilir misiniz? mesela akp'ye oy veren bir tanıdık teyzenize "siz ne kadar şerefsizsiniz!" diyebiliyor musunuz?

bir de bunları özgürlük adı altında söyleyip nefret kusmanız ama belli ideolojiye sahip insanların yaşayıp yaşayamayacağını kendi ideolojilerinize göre belirlemeniz, onu susturmanız, hakaretleri fütursuzca savurmanız, siyasi ideoloji ile ahlaki ve karaktersel nitelikler arasında bağ kurmanız çok daha tehlikeli, çok daha rahatsız edici bir şey.

akp ye oy veren dürüst insanlar tanıyorum, akp sempatizanı ve partizanı olmamama rağmen. bu da viral değildir, baya gerçek. yani akp liyse iğrenç bir insan demek doğru değil, sonuçta onlar da bu ülkenin vatandaşı, ve %50 si hatta.

bu mentalitede o kadar cok insan var ki. Simdi ben nasil humanist olayim Allahaskina. Bu ínsanlara oksijen israfi deyince biz suclu oluyoruz. Sanki sadece senin cebinden cikiyor o ucagin sarayin parasi. Bu kadar basit bir seyi bile dusunemeyen kula kulluk edene ne denebilir baska.

i.imgur.com

tecavüzcüler, tacizciler,hayvanlara işkence edenler, savaş yanlıları, şiddeti gerekli olarak görenler gitsin.

eğitilmesine rağmen belli bir sosyal ve kültürel seviyeye ulaşamamışlar (misal nehir-deniz kenarında piknik yapıp cay bardağına kadar bulaşığını orada bulaşık deterjanı ile yıkayanlar, araba ile giderken otobanda cam açıp çöp poşeti fırlatanlar, tiyatroda cips yemeyi normal bulanlar..)

edit: daha giderdi de elitist veya vicdansız takılmak istemedim, başkasının basacağı düğmede ben de yere düşebilirim, problem yok.

Japonlarda da var. Sokakta gördüğü kıza oneesan yani abla, büyük amcalara da amca manasında ojiisan diyolla. Evropada yok böyle şeyler tabe

zencilerde de "sis" "bro" gibi ifadeler var ama büyüklere ne diyolar bilmiyorum

evropada da var ama yaygın değil çok, amerikada da aynı şekilde. daha çok küçük çocuklar büyüklerine öyle sesleniyorlar. aileye çok yakın ama kan bağı olmayan bi john'a uncle john diyebiliyor veletler.

hintlilerde var, didi(abla) filan diyorlar.

amerikalılar da "mister x", "madam y" diye soyadlarıyla sesleniyor bazen. ama çoğunlukla her koşulda adlarıyla hitap ederler.

amerikada "abi, abla" kavramı yok. yani sizden 5-6 yas büyük birine mister/miss demezsiniz muhtemelen.

adamlarda o kompleks yok. ben abiyim lan diye bişi yok yani.

yer lambaları o kadar aydınlatmıyor ya kurtarmaz bence. bu arada sarkıt avize aldım ben de ikeaden. içinden nerdeyse 3-4 metre kablosu çıktı neyse ben bunu kısalttım şu an tavandan 20 cm aşağıda duruyor ama avizenin iç aksamını mat yaptıkları için odanın üst kısımları karanlık kaldı mesela.
mcdn01.gittigidiyor.net

hani bunlar direkt masanın üstüne gelcekse falan daha kullanışlı oluyor.

ikeadan aldığım ayaklı bir lamba var, 50 ya da 60 TL civarında. Senelerdir kullanırım, çok seviyorum. Gözümün içine içine işleyen ışıklardan nefret ederim ki sağlıklı da değil. O yüzden tavandan yansıyan ya da loş kaplamalı (abajur gibi) ışıkları tercihe etmek gerek bence.

masada calisiyorsan tepeden bi isik gelmeli.

Eğer hoparlörden dinlemiyorsan ses kalitesinin mp3 çalarla pek ilgisi yok. mp3'lerin 320 kbps olmasına dikkat edip, kaliteli bir kulaklıkla da dinlersen tatmin olursun.

Şimdi gelecekler ve sansa clip+ yazacaklar. Evet, sandisk sansa clip+
64gb desteği yok maalesef,32 gb hafıza kartı takabilirsiniz. Fiio x1-x3 gibi modellere de bakabilirsiniz.

kalitesi ses çıkmasının nedeni kaliteli müzikten geçer. sen iyi müzik dinlersen her türlü müzik çalar işini görür. ama benim tavsiyem Sony ürünleri.

kaptan memo+1
once mp3 ün kaliteli olacak, ondan sonra kulaklik kaliteli olacak.

karın çalış ip atla koş. koşunun çok çeşidi var araştır biraz.

Tabata olur tabi. Başka vücut ağırlığı egzersizleriyle de kombine edebilirsin.

eger sokakta kizların atladıgı gibi pat, pat atlamıyorsan, zaten hızlı atlıyor olmalısın. tabatanın bi yararı olmaz, 20 ye 10 cok az bi süre, 20 sn hızlı ip atlamak zaten normal bi şey yani dinlenmeye gerek yok 10 sn.

ip atlamak zıplamaktır sadece, anca kalf ve omuz kondusyonu yaparsın. o da bi ise yarar mı, yaramaz.

atlamayı seviyosan double under triple under falan dene. atraksiyonlara gir, video cek, capraz atla. anca oyle zevk alir bi insan.

yag yakmak icin beslenmene onem vermen lazim. 50000 mekik çeksen de tırt.
bu arada dogru ip atlamak icin hollow position falan ogrenebilirsin, crossfitcilerin güzel videoları var. yani karnın da calisir ondan soyledim aslında.

anca kalori yakarsın ip atlayarak. bos oturacagına atla, evet uzun vadede kilo vermene yardımcı olur.

Aralara burpee ekle.

Teşekkürler. Güzel ip bulamıyorum. Bir kaç parça var elimde ama hepsi plastik. Elektrik kablosu gibi. Onlar da yeterince hızlı dönmüyor havada. Şundan bulamadım yani:
www.medimanage.com

Şu gayet kullanışlı: www.decathlon.com.tr

nüfus ve sosyal yapı değiştikçe kitaplar güncelleniyor, ana komutlar/sistem mekaniği aynı: çalma, öldürme, incitme, zina yapma vs. ayrıntılar değişik.

son versiyon ise tüm bilgisayar ve sistemlerde geçerli "ultimate" versiyon. öncekiler başta sağlıklı olsada kullanıcı hataları sebebiyle bolca virüs yemiş, ana sistem dosyaları trojanla kaplanmış ve geçerliliklerini kaybetmişler. yeni gelense antivirüs ve firewall son derece sağlam versiyon

3 farklı kitabı üç farklı zamanda olarak değerlendirmen lazım. 1.eski ahit ardından update ediliyor. İnsanlar bozuldukça update etmek gerekiyor. Ama Kuranda diyor ki bu son kitap artık ne bok yerseniz yiyin :D

Bu arada ekleme yapmak istiyorum. Ben bazen Tevratın da değiştirilmediğini düşünüyorum. Yani yahudiler çok kapalı bir toplum. Herkes kiliseye gitmiştir ama sinagoga giden pek yoktur. Bu şartlarda bu kitabın değiştirildiğini düşünmek pek mantıklı gelmiyor.

hepsi aynı kitap aslında.

(bkz: rig veda)

bir tane de ciddi cevap yok he, ne lakayit bir guruh :D

Tanri tembel mi o zaman, gelecege soyle bir bakip updateleriyle beraber yollasa olmuyor muymus?

Hayır, merhametli ve insaflı olduğu için.
İlahi inanıştan yola çıkarsak, sadece 2 insanla başlayan topu topu 100-200 kişinin olduğu bir kavme 600 sayfalık kitabı yollamak yerine 10 sahife yollamış.

(Bkz:atayizler bunu da açıklayın)

Açıklıyorum: Allah yazmamış.

@suicides tamam orasini biz de biliyoruz da, diyelim ki Allah yazdi. neden boyle bir sey yapmis olabilir yani? nedir inancli insanlarin bu konuya bakis acisi? onu soruyorum.

Mantıklı bir açıklama gelirse söz veriyorum dine döneceğim.

Tevrat şu an yeryüzünde değil, levhalar halinde geri çıkarıldı. Günümüzde 2 kitap kaldı demek de sakat iş, diğer peygamberlere inen nüshalar nerede bilinmiyor, onlar da geri çıkarılmış olabilir. Son Update Kuran beyler.

3 mü? en.wikipedia.org

mantıktan soz ederek dini konularda bi yere varilamaz. cünkü sonu süpheye gider, din bunu yasaklamistir. yasaklama nedeni de olasi cikis yollarinin hicbiri tanrısal inanisi dogrulayacak sekilde olmaz. dindarlar da bunu zaten "aklımız yetmiyor" diyerek aciklamaktalar.

bunları buralarda degil de yüz yüze konusmanızı oneririm :)
(dinde mantık aranmaz tabi ki demissin, simdi gördüm, kutlarım ve sevgiler)

c1.neweggimages.com

saglik yönünden her ekrana en az 3 kati uzakliktan bakmak gerekir. seyir zevkini soruyorsan en uzak 1 metre derim.

27 inc ile aramda 40 cm falan var sanırım.
full cozunurlukte o uzaklıklarda yazı bile okunmaz gibi geliyor bana.

visio biliyo musunuz? bi de microsoft project manager?

7 senedir is analistiyim. yazılım bilmek şart değil ama elbette ki fayda sağlar en azından o ekrana şöyle bi buton koysak oraya basınca kuş çıksa gibi müşteriden gelen saçma sapan istekleri frenleyip performans, fonksiyonalite gibi bir çok açıdan yorumlayabilirsiniz. veya hata aldığınız zaman ben bir hata aldım diye bildirmeden önce hangi sp'den veya program biriminden görebiliyorsanız hata alınan satıra gidip belki yazılımcıya ihtiyaç duymadan datasal sorun varsa kendi çözümünüzü kendiniz bulabilirsiniz. yanı kod yazmayın ama okuyabilin ama bu da zamanla olacaktır.
onun dışında iş tarafını ne kadar iyi öğrenirseniz, ezberlemeden mantığını anlamaya çalışırsanız o kadar iyi. kolay gelsin

yazilim + 1

Orijinal demeyeyim de sifir diyeyim mobildeyim degistiremiyorum basligi.

yapıyorlar onu. normalde etiket var açılınca yırtılıyor ama teknosa'da bu etiketleri yırtmadan açıp teşhir ürününü sıfır diye satmaya çalıştıklarını bizzat biliyorum mesela.

başta teknosa olmak üzere yapıyorlar. herifler bi de pakete bant yapıştırmışlar. kontrol edip öyle alacam diyorum ama kontrol ettiremeyiz. satın aldıktan sonra açıp bakarsınız, teşhir ürünü olduğu düşünüyorsanız üretici firmaya yollarız vs. vs. diye çakallık yapıyorlar akılları sıra

Teknosadan beklerim de Bimeks de yapar mi bunu?

teknosa yapar tabii çünkü adamlar açılmış paket iade edilince bilmem ne kadar kesiyorlar. ama bimeks şeker gibi firma bak. yapmaz öyle şeyler.

Ankara kutup isimli şirket hep yapıyor. Samsung lg bayileri var ama pek tekin değiller.

her firma yapar, boşuna uğraşmayın. iadeleri götüne mi soksun adam.

karsindakini direkt olarak sucla, tepkisini olc. teshir mali bu beni mi kandırıcaksın diye üstüne git. tepkisinden anlarsın. eger orjinalse falan cocuk seni ikna ederse söylersin böle şerefsizler var kusura bakma kardeş diye.

ben genelde abi bu teşhr bak ona göre diyenlere rast geldim. bi de genelde fiyatı daha ucuz olur ama cakal cok.

çocugun ailesinin maddi durumu iyiyse sikret. özel dersi kaldıramayacak kadar kötüyse haftada 1 saat ders ver sevabına.

çocuğu ailesinin maddi durumu iyiyse söyle özel ders alsınlar birinden.özel dersi kaldıramayacak kadar kötüyse haftada 1 saat ders ver sevabına.

çocuğun ailesiyle bir konuşsanız? belki özel ders aldırıp açıklarını kapatmasına yardımcı olabilirler. diyelim workbook'tan ödev verdiniz, o kısmı hocasıyla evde yaptığından haberiniz olursa sınıfta ona bildiği yerden sorup özgüvenini arttırabilirsiniz. aileyle iletişim halinde bunu çözmeniz daha iyi olur. umarım bilinçli bir ailesi vardır.

yine bence bir şeyler kapması için çabalayın.
ayrıca onun olaya biraz daha pozitif yaklaşması için farklı zeka türlerinin varlığından bahsetseniz? mesela kiminde dilsel zekanın, kiminde görsel zekanın daha baskın olduğunu ve bund akendisinin bir suçu olmadığını söyleseniz?

balık yağı içse ceviz yese , böyle zeka geliştirici egzersizler var ya , hani hafıza şampiyonu bi adam vardı onn setleri var matematik vs için. ondan alıp hediye falan etseniz belki gelişir daha hızlı öğrenir mi acaba? üzüldüm ya canım yazık

evet herkesin aynı şekilde ve aynı yöntemle öğrenmediğini, farklı farklı öğrenme şekilleri olduğunu söyleyebilirsiniz, yani sen 'geri' değilsin sadece diğerlerinden değişik bir öğrenme şeklin var ve bu kötü bir şey değil şeklinde.

ben şöyle düşündüm;

açıklarını kapatana kadar haftada 2 gün 1 saat erken çağırayım okula. aradaki açık kapandıktan sonra da haftada 1 gün 1 saat erken gelsin, o hafta sınıfta öğrenilecekleri önceden göstereyim, sınıfta da pekiştirmiş olur.

kendine güveni böyle gelir mi sizce yoksa daha mı çok gururuna dokunur? (ilkokul 2. sınıf öğrencisi)

@m e b ; (sanırım siz de öğretmensiniz.) bugün bahsettim biraz ama pek ikna olmadı. daha kendi zekasını çözümleyememişken, farklı zeka türlerinden bahsederek iyi mi yaptım bilmiyorum.

sözlüden yüksek verin... yapacağınız başka bir şey yok... çocuğa da sen elinden geleni yapıyorsun o bana yeter deyin... yazılıları kafana takma diyin.

@inanmazsan inanma ; ilkokul 2. sınıfta yazılı-sözlü yapılmaz. kaldı ki çocuğun derdi not değil. çocuk öğrenme güçlüğünün farkında ve bu durum gururuna dokunuyor.

ilkokul ise ona daha çok görsel şeyler hazırlaman lazım... kağıtlar ve oyunlar... yukarıda dediğin gibi ekstra saatlerde çalıştırman lazım...

ideal bir dunyada bu cocuga ozel hoca verilirdi, ozel olarak calistirilirdi. ama boyle bir sey bu ulkede tabi ki olmaz. ne yaparsan yine sen yaparsin. elinden geleni yap, okula erken cagir, okuldan sonra calistir. ailesiyle de konus mutlaka bu durumu.

devlet okulunda mi geciyor bu olay? eger bir cozum bulamazsan bana mesaj at, yerimiz falan uyuyorsa ben cocugu ekstradan calistirmaya gonullu olurum. uzuldum cok.

@ gerard ; çok teşekkür derim. devlet okulunda geçiyor evet. şimdilik zaman sorunum yok ama olursa, yardım teklifinizi seve seve kabul ederim. :)

benim ortaokul 1.sınıfta ingilizcem berbattı, karneye 2 gelse sevinecek durumdaydık neredeyse. komşumuz ingilizce öğretmeni vardı, en sonunda ondan birkaç ay ders aldım. şöyle söyleyeyim, o derslerden sonraki tüm eğitim hayatım boyunca sınıfta ingilizcesi en iyi olan hep ben oldum, şu an bile çevremde yabancı dili en iyi olan benim. tam hatırlamıyorum ama defter kitap kullanarak değil de evdeki eşyaları örnek göstererek anlatmıştı bana grameri. atıyorum vazo verb oluyordu, biblo noun oluyordu işte bunları masanın üzerinde dizip dizip öyle öğretiyordu bana. hiç doğru düzgün not aldırdığını ya da bir şey yazdırdığını hatırlamıyorum ama dediğim gibi öyle canlandırmalar yaparak öyle bir yerleştirdi ki kafama temeli, sonradan çok büyük rahatlığını gördüm bunun.

siz de arkadaşların dediği gibi ders saati haricindeki zamanlarda onun yatkın olduğu bir yöntemle öğretmeye çalışırsanız başarılı olursunuz diye düşünüyorum.

siz kendi dersiniz için çok güzel çözüm üretmişsiniz ama uzun vadede problemi çözmeyecek bu. diğer derslerde hala aynı problemi yaşamaya devam edecek. öğrenme güçlüğü olan çocuklarla çalışan özel eğitim öğretmenleri, yine bu alanda çalışan pedagoglar var. onlardan yardım alarak uzun vadede problemi çözülebilir. bulunduğunuz şehirde ilgili uzmanları araştırabilirsiniz. şehir istanbulsa tavsiyede bulunabilirim.

ne seviyosa, o konuyla ilgili şeyler çalışsanız?
YouTube'dan filmler bulup beraber seyretseniz?
gözleri iyi görüyo mu? göz muayenesi olmuş mu? bazen görme bozukluğu olan çocuklar farkedilemiyo ve öğrenme güçlüğü var zannediliyo.
gözleri bozuk değil de gerçekten öğrenme güçlüğü varsa, önemli olan şeyin, hızlı öğrenmek değil, çalışkanlık olduğunu öğretin ona. sen çalışkan ol, herşeyi yapabilirsin diyin.
bu konudaki en kardinal eser, tavşanla kaplumbağa masalıdır. sonunda kaplumbağa kazanır yarışı. neden? tavşan kendine çok güvenmektedir ama kaplumbağanın kararlılığı ve çalışkanlığı, tavşanın hızını bile alt eder. bu masalı örnek gösterebilirsiniz. hatta belki beraberce, masalın İngilizcesini okursunuz biraz daha ileride.
kendini dışlanmış, lanetli, şanssız hissetmesin, ona şans ve destek verin lütfen. en ufak başarısında dahi, alıp bağrınıza basın.
bu konuda, çocuk psikologları, pedagoglar, çocuk psikiyatrları ile görüşmeniz gerekiyosa da görüşün ve onların desteğini isteyin.
anne babayı okula davet edip onlarla da işbirliğine girmeyi zaten düşünmüşsünüzdür herhalde. kardeşleri var ve kardeşleriyle arasında öğrenme açısından fark varsa, bir kat duygusal yük de evden getiriyordur. o konuyu da araştırmanız gerekir.
rehberlik eğitim merkezleri, özel eğitim merkezlerinin tecrübeli hocalarıyla temasa geçebilirsiniz.
ona minik ve resimli hikâye kitapları, minik ve resimli sözlükler hediye edebilirsiniz.
yazılı şeyleri algılayamıyor olabilir ama görsel şeylerle çok daha iyi öğrenecek olabilir. görsel ve işitsel öğrenme tekniklerine ağırlık verebilirsiniz. misal, müzik kulağı gelişkindir, işitsel olarak çalıştırmanız, açığı telafi etmesine yarayabilir.
gerçi öğrenme güçlüğü yoktu ama, benim tanıdığım bir çocuk, İngilizceden bütünlemeye kalmıştı ortaokulda. Sonra büyüyünce, felsefî metinler tercüme eden bir çevirmen oldu. Çünkü bir başka öğretmen, ona İngilizceyi sevdirmişti.

Ah yavrum, ah canım, çok ağlattı beni! Bana adresinizi yazarsanız, öğrencinize burdan bişeyler yollamak istiyorum. Bana İngiizceyi sevdiren şey, ben tam o yaşlardayken hediye gelen resimli bir sözlüktü. Ama teklifimi kabul ederseniz, bişeyler yollayacak olursam, başka çocuklara çaktırmadan verin. Kıskançlık filan olur, çocuğa bi de kötü davranmasınlar sonra.

ekleme: Gugıla, English for slow learners yazdım, bissürü kaynak geldi. Madem İngilizce öğretmenisiniz, tekerleği yeniden icat etmeyelim. Amerika'da ve İngiltere'de böyle binlerce vaka olmuştur. Nasıl vaka? Çocuk 7-8 yaşındayken, ailesi Amerika'ya veya İngiltere'ye göç etmiştir ve aynı zamanda çocukta öğrenme güçlüğü vardır. Tamam, bu ülkelerde Special Education sınıfları var ama, gene de bu ülkelerin elinde son derece önemli miktarda tecrübe vardır ve bu tecrübelerini de mutlaka yayımlamışlardır. Onları arayıp bulsak ve onları okuya okuya gitseniz? El yordamıyla gitmekten çok daha akılcı olur böylesi.

herkese teşekkür ederim.

derslerde tahtayı yazı yazma amaçlı kullanmıyorum. ingilizcenin yazılı haliyle henüz karşılaşmadılar. sadece dinleme ve konuşma var şu an. yazıyı bu sene boyunca da vermeyi düşünmüyorum açıkçası. 3. sınıfta başlarız yazıya. anadil öğrenme prensibi üzerinden gidiyorum. bizler önce dinledik konuştuk, sonra okuma yazma devreye girdi. bu da madem yeni bir dil, aynı mantıktan yürümeli diye düşünüyorum. (zaten birçok bilimsel araştırma da bunu destekliyor.)

derslerimde poster, flash card, şarkı, oyun, animasyonlar ve kinestetik çalışma üzerinden gidiyorum. yaşları çok küçük, 40 dakikada bir sırada oturmak için çok çok küçük. o yüzden bedensel hareket imkanı tanıyan oyunlar mutlaka ekliyorum. ayda 1 dersi (haftada 2 saat ders var) bahçede yapıyorum, havalar soğuyunca kantin ya da spor salonuna geçeceğiz boş bulursak.

15 tane sınıfım var. 400 civarı öğrenci demek bu. bu 15 sınıfın 8 tanesi 2. sınıf, diğerleri de 3. sınıf. daha önce sadece lise gruplarına derse girmiş öğretmene ortaokul grupları vermek yerine ilkokul 2-3 verenleri her gün anıyorum. bütün materyallerim, her şeyim üst seviye konulara göre benim. 12 senede birikmişlerdi. yurt dışına senede 2-3 kere çıkıyorum ve her çıkışımda bol bol materyal topluyordum. bu sene çok fena kilitlendim tecrübesiz olduğum bir yaş grubunun dersine girince.

neyse ki istanbuldayım da kaynak sıkıntısı çekmiyorum.

aile maalesef ilgisiz. ben çocuğun sorununun önüne geçmesin diye söylememiştim ama anne-baba "olduğu kadar hocaaanım, büyütmeyin" deyip işin içinden çıktılar. annesi "profesör mü olacak sanki" dedi!

ben bu çocukla yalnızım. çocuk üzerinde bir tasarruf hakkım yok. aile alıp rehberlik araştırma merkezine götürmediği sürece ben alıp zorla götüremem. okulun rehberlik öğretmeni yok. doğum izninde (1500 kişilik okulda 1 rehberlik uzmanı var ve doğum izninde). el elde baş başta kaldım yani. sınıf öğretmeni ile soğuk savaş yaşıyoruz. 26 taneler, hangisinin derdine dertleneyim dedi. bende 400 tane var dedim sadece. "sende koca yok çocuk yok, sana kafa yoracak mesele lazım, benim sıkıntım bana yeter" dedi, şimdi de beni görmezden geliyor. bırakın çocuğa yardım etmeyi, bir de bana saldırdı yani.

tavsiyelerinizi ve yardım önerilerinizi büyük bir dikkatle okudum. elimden geleni yapacağım. yardıma ihtiyaç duyduğumda da yardım teklifinde bulunan arkadaşlara(arkadaş diyebilirim, değil mi?) ulaşacağım. yeniden çok teşekkür ederim hepinize. bu kadar saçma insanların arasında umut oldunuz.

zeka seviyelerinden bahsetme. birak onu pedagoglar falan yapsin. kas yapayim derken goz cikarmaya gerek yok. o yastaki birisinin belli olgunluga erismedigini biliyoruz sonucta. anlayamaz yani garibim.

ozellikle ingilizce de benim farkettigim su, alinan egitimden cok ogrencinin kendi caba sarfetmesi lazim. ozellikle dilde bi zeka gerekmiyor, cünkü kurallar belli. aklında kalmiyorsa az calisiyor demektir, ya da "calisamiyor" demektir. bu da aslında bizim hatamız, biz ogrenmeyi ogretmeliyiz. ama onun yerine i am sage diyoruz bu sage demektir diyoruz mesela.

kendi cabalamali cocuk. o zmn ogrenir. matematik degil sonucta.
calismali. baska bi sey yok yani cok normal.

Annemle yaşarken tam tersi bir durum vardı. Bir ızgara göğüs ya da biraz sebze biraz salatayla öğün geçirirdik, dolayısıyla epey kilo vermiştim. Önüme ne konursa onu yiyordum ve onlar da sağlıklıydı. Börek mörek yapmazdı pek, misafire yapsa da yemezdim. Makarna pilav da yapmazdı pek kolestrol falan düzgün olsun diye.

Sonra evlendim ve geldi 15 kilo.

Ama kadına gidip sıvı yağ kullanma deseydim döverdi. Her şey zeytinyağı ile yapılır bizde. Sizin de anneniz elbet sebze yemeği falan yapıyordur, onları ve salatayı yiyin, hamur işlerini yemeyiverin. Bırakın nasıl istiyorsa öyle yemek yapsın.

spor yapıyorum.dediklerine dikkat ediyorum ama yiyeceklerde var diye sorun yapmıyorum.

sporu tam anlamıyla yaparsan bunların hepsini yakarsın zaten.bırak annen istediğini koysun sen spor yap yeter.

onların ne yediğine neden karışıyorsun ki? git bir zahmet yarım saatte mutfakta kendine bir şeyler yapıver. ona da mı izin vermiyorlar? bir de 2 çeşit yemek yapıyordur annen, bir çorba bir yemek ve ya bir et/baklagil/sebze yemeği ve bir pilav/makarna, aralarında senin de yiyebileceğin bir şey vardır, şeker zaten ne alaka evde kemalpaşa tatlısı yapılınca yemeyiverin. çok hani sizin için zararlı, ne bileyim herhangi bir ev yemeği dışarıda yediklerinizden daha yararlıdır zaten ya, yapıldığında da, 2 yumurta haşlayıp bir domates salatalık doğrayıp yiyin, annenizin yemeğinden de tadımlık alın, öğlen çok yağlı yemişim midem biraz hassas bu aralar cırcır olucam galiba diyin.

valla zor iş, direnişler fayda etmiyor. kadına yağı az koy demekten dilimde tüy bitti mesela ama nafile. sürekli karbonhidrat çılgını şeyler yiyoruz bi de. seviyorum da lanet olsun. neyse çare miktarı az tutmakta bence. poğaçalardan böreklerden yüz tane yemeyerek kilomu sabit tutmayı başarıyorum. spor da yapınca sıkıntı çıkmıyor. şekerli şeyleri hiç yemeyebilirsin ama yemekteki yağa ve tuza yapacak pek bir şey yok. spora devam kardeş.

Buraya getirin yarım saatte vazgeçiririz biz.

babam on bin kilo annem zayıf ama kolestrolden kalp krizi geçirdi. yıllardır margarini bırakalım diye mücadele veriyorum son iki yılda tereyağına çıkabildik. zeytinyağını en kralından sızma alıyorum tenekelerle , yine de anlamıyorum neden sıvıyağ kullanıyor .
sebzeleri yeşil yapraklı olanların yemeklerini az yap bir gün bile beklese zararlymış diyorum biz inan ıspanağı falan 4 gün yediğimizi biliyorum . Kızıma sebze yedir karbonhidrattan salak oldu çocuk dedikçe pilav yedirdim bi tabak makarna yedi hem de nasıl diye bana ballandıra ballandıra anlatıyor . demem o ki çok zor bu işler Allah kolaylık versin

yemeğimi kendim yapıp , ayrı yiyorum.

Annem benden beter.
Mevsimi olmayan sebze almıyor kadın. Kışları domates diye ağlıyorum gözümün yaşına bakmıyor. Birkaç modifiye yapıyorum tabii beraber yemek yerken yine de. Pilav yapar ayda yılda bir, ben yemem mesela. Onun dışında ideal menüler yappıyor zaten çoğunlukla. Salata, sebze, protein.
Zaten kızartma vb zararlı yöntemleri annemin kullandığını hatırlamıyorum, çok uzun zaman önce bırakmış. Karnıyarığı bile fırında yapar.
Bi' tek misafir gelince bazı sağlıklı yemek kurallarını rafa kaldırıp 55 çeşit şey yapıyor, durduramıyoruz. Onun dışında iyiyiz.

Onlara da doğru beslenmeyi öğreteceksin.

simdi yapilan yemekler onemli elbette. oncelikle k.hidratı kesmek kolay, yani ekstra k.hidrat kesilebilir. ama mesela biz her allahın günü 2 tabak yemek yeriz 1 degil, o yüzden 1 tabagı kafadan eleyebiliyorum.

bi de kücükken zorlarlardı ama artık geçti tabi. ben yemicem bunu diyince yemiyorum gayet, al hindini/etini/tavugunu (kendi gelirin varsa), at ızgaraya pisir, yıka ızgaranı vb.

kavga etmek degil yani cozum. ben bunu bunu yapicam bundan sonra demek yeterli aslında. ama evet, calisan adama da gelip yemek yapmak zor oldugu icin, bazen mecbur kaliniyor. onerim az yemek olr. hele bi de margarin falan varsa abov..

erkek kısmı mutfağa mı karışmaz... yapma teyzem, etme teyzem gozüğün yağnı yidiğim... bu devirde hala mı yahuu

not: bu durumun altında kadının tek kendini ispat ve iktidar alanının mutfak olması yatıyor olabilir mi! o alanı korumak için erkek kısmı mutfağa bir türlü karışamadı kadınlar da mutfaktan bir türlü çıkamadı şu memlekette! Vay arkadaş

çare zeytinyağı!

Kışları ailem 3-4 aylığına bizde kalıyor. Annem mutfağa girdiği anda mutfak hepimiz için iptal, salata bile yapamaz hale geliyoruz; çünkü mutfakta adeta Terminatör'leşiyor, Nazi subayı gibi bir şey oluyor annem. Kimseyi de asla yardıma almaz, mutfağa sokmaz. Kimsenin kendi yemeğini yapmasına izin vermez. Çekinik karakterli, sessiz sakin, hatta bazılarına göre ezilmiş denebilecek annemin dominant hale geldiği tek yer.

Evde hiç hamur işi yapılmaz ama babam pilavsız masaya asla oturmadığı için sürekli pilav olur ve ben pilav yemem. Bir de babam 120-130 kilo olduğu için annemin eli onun tabağına alışkındır. Hamurişinin açığını kat kat fazlası ile kapatır. Bu yüzden de ben 3-5 kaşık yerken tepeleme doldurur. Sürekli arkasından tencereye döküyorum yemeği. Her akşam "Yarın ben koyacağım kendi tabağıma kendi yemeğimi" diyorum, ilk başta "Tamam" diyor; ertesi gün yine "Siz bu mutfağın sistemini bilmiyorsunuz, kalkmayın yerinizden" diyor.

İşin fenası ben annemin yemeklerini sevmiyorum; çünkü annem babamın zevkine göre yapıyor. Ben de babamın zevkini sevmiyorum. Kendi yemeğimi daha çok seviyorum, çünkü kendim ne seviyorsam onu yapıyorum. Ispanağı ben yapınca seviyorum ama annem yapınca nefret ediyorum. Annemin ıspanağını ekmeksiz yiyemiyorum, çünkü midem bulanıyor ve yemeğin tadını ekmekle kapatmaya çalışıyorum. Dolayısıyla çok zorlanıyorum.

Ayrıca ben her şeyi zeytinyağı ile yaparken annem tereyağı kullanıyor. O yüzden de sıkıntı yaşıyoruz. En azından ikimiz de margarin kullanmıyoruz.

Daha kötüsü, babam da annemin verdiği ile yetinmiyor, sürekli yemek yemek istiyor. Bıraksak 150'ye çıkacak, sağlığı umrunda değil. Annem bir noktadan sonra vermeyince, bizden yüz bulmaya çalışıyor. Geliyor, "Şunu yeriz değil mi", "Bunu yeriz değil mi" diye. Bizden yüz bulamazsa da sinirleniyor, bu sefer evdeki terörü o estiriyor ki evin şımarık çocuğu odur. Bazen sırf ortalık sakin olsun diye hiç istemediğimiz ve ihtiyacımız olmadığı halde bir şeyler yediğimiz oluyor.

Yediklerime dikkat ediyorum, tatlı, kızartma ve pilav yemiyorum hiç. Annem gelince çok zor oluyor ama başarıyorum bu kısmı. Asıl zorlandığım kısım, akşam meyveleri. Erken yatıyorum, o yüzden akşam yemeğinden sonra bir şey yemem ama babamın boğazı durmaz. Sürekli bir meyve, kestane, vb. olur ve ben bunları ya tadımlık yiyorum ya hiç yemiyorum. O konuda sağlam baskı görüyoruz abimle. Mutfağa girme iznimiz de yok, sistemi karıştırma iznimiz olmadığı için. Yoksa kendi yemeğimi kendim yapar ve ayarlarım ben.

Televizyon dışında hepsini atardım, onu yeni aldım taksiti bitmedi daha. Bir de kitaplarımı atmazdım diyeceğim ama onlara eşya gözüyle bakmıyorum.

Şimdiki eve de eşya çok sokmuyorum ama minimalist bir evde tek mobilyaya birkaç işlev sıgdırılmalı bence. Mesela şimdilerde popüler olmaya başlayan büyükçe, ahşap çalışma masaları, yan ayakları arası kitaplık. Hatta L şeklinde olup çalışma harici kapanan, tam kitaplık halini alanlar var. Koltuksa mesela ve ortadaysa koltukla bütünleşik, arkasında bir dolap olabilir.

Deli gibi 7 kişilik koltuk doldurmak anlamsız geliyor benim için. 3'lü ve tekli, gösterişsiz ve desensiz bir koltuk yeterli. Dolaplarda, masada incik boncuk süsler, duvarlarda 1-2 taneden fazla olan resimler süsler vs hep fazlalık bana göre.

Konuyla alakası yok ama yer uygun olursa ileride, şu her eşyayı duvara yaslama olayına son vermek isterim. Geçen seneki evde uyguladım, çok iyi sonuçlar verdi.

süs eşyaları, tablo, duvar saati, fazladan tabak çanak. bir gün lazım olur diye sakladığım ambalaj ürünleri :)

Vantilatör ve ufoyu hiç kullanmıyorum. Onlardan başlarım. Süs eşyalarının hepsini atarım vazodur, biblodur, fotoğraf çerçevesidir. Ses sistemi var odamda hiç kullanmıyorum. Hep kulaklıkla dinliyorum. Küllük var sigara içmiyorum, eskiden içerdim.

valla hiçbir şeyi atmazdım. üstüne, alırdım. odamda sadece masa, kıyafetlerimi falan içinde tuttuğum bavullarım, birkaç gömlekle bornozu, montu falan astığım bir askı ve yatağım var. daha doğrusu yatak var. o da benim değil. eğri büğrü acayip bi şey zaten. üstüne nevresimi seriverdim öyle yatıyom aylardır. bi de bu bilgisayar masasıyla sandalye var. taşınacak olsam 2-3 bavulla giderim yani. eve gelen kızlara minimalist olduğumu söylüyom. öyle deyince daha seksi oluyo. "param yok alamıyorum" dersen hmm fakir diyolar.

@pescador "eve gelen kizlara minimalist oldugumu soyluyorum" hahahah ay sesli guldum cok komiksin. bosver oglum hic olmazsa eve kiz geliyor. beterin beteri var.

Şöyle baktım da benim evde hiç süs eşyası yok. Minimalistmişim.

Biriktirdiğim anılar-resimler, kitaplar, cdler, koltuk takımı -yerine sadece masa-, her türlü obje-süs eşyası, halı

bir buzdolabı alırdım.

bir sene boyunca kullanmadığım ne varsa atıyorum ya da başkasına veriyorum. matkap gibi her an lazım olabilecek şeyler dışında tabii.

bazı manyaklar da deney yapıyor hani. evi boşaltıp tüm eşyaları bir yere gönderiyor ve bir geceyi bomboş evde geçiriyor. sonra ihtiyacı oldukça eşya getirtiyor, bavuldan çıkarıyor ıvır zıvırı teker teker...vs. belli bir zaman sonra yerleşiyor düzen zaten. artan eşyalar da gidiyor başkalarına. üşenmezsen dene :)

sırf odamı soyleyeyim. koltuk, oyun konsolu, saat. kücük bi kitapligim var onu atardım.
kocaman bi kitaplık alir tüm kitaplarımı (ortalik kitap dolu) ona kaldırırdım.
bi de idealim olsa garaj alır halter/agirliklari da oraya koyardım tabi.