Bende bir şey yok, Ankara'da yaşıyorum, okul yokken de İstanbul'da.

Bende de birşey yok. Ülke asla istediğimiz gibi olmayacak. Söylemesi zor ama alıştık. Genelde Ankara ve belli Zaman'larda İstanbul'da yasıyorum.

Ailem bütün arkadaşlarım Ankara'da ben İstanbul'dayım. Alışmadım. Alışmak ta istemiyorum. Sizdeki bu rahatlığı da anlayamıyorum. İnsanlar ölüyor. yolda yürürken ölüyor.

yapabileceğim çok bir şey yok çünkü.

ülkeden, şuan olanlardan rahatsız mıyım? evet

peki neler yapablirim?
a) ülkeden göç edebilir başka bir yerde yaşayabilirim.
b) ülkeye dair polyannacılığı bırakır durum neyse ona göre yaşarım.

a şıkkını yapamıyorum çünkü öğrenciyim. mevcut durumu değiştiremiyorum çünkü bi yetkim yok. bomba arama köpeği de değilim.

bu durumda tek bir şey kalıyor. olabildiğince aklıma getirmemeye çalışıp gündelik yaşamıma devam etmeye çabalamak.

Şu an bir şekilde dayanıyoruz da, ben asıl bu olaylar günlük yaşamımıza bile devam edemeyeceğimiz boyuta geldiğinde ne yapacağımı düşünüyorum. Önerisi, fikri olan varsa dinlerim.

Konunun zekayla felan alakası yok.
Konu istanbul değil zaten. Ülke.
Umarım konu günlük yaşamımıza bile devam edemeyeceğimiz boyuta gelmez.

valla normal akıyo hayat

su veren itfayenin hortumunu sikiyorum

düşünmüyorum, düşünmemeye çalışıyorum.

ya ben de bu "nasıl dayanıyorsunuz" sorularını anlayamıyorum. sen nasıl dayanıyorsan öyle dayanıyoruz işte. ortadoğu'dakiler nasıl dayandıysa öyle dayanıyoruz. başka bir şey yok yani.

ben zaten haleti ruhiyemden bahsedip. İnsanları merak ettim.
düşünmeden olmuyo ki çıkmıyo aklımdan. 5 dk çıkyıo sonra yineküfür

aklıma ara ara "yavaş yavaş ısıtılınca yanan kurbağa" hikayesi geliyor. Öyleyiz. Küçüklüğümde duyduğum "hadi len" denilen komplo teorileri de bir bir gerçekleşiyor. Yakında bize de demokrasi getirirlerse şaşırmayacağım.

valla alışmak falan yok abi, biz Maslow'un piramidinde üste çıkmaya çalışırken şimdi en temel "güvenlik"i de aldılar elimizden. Yakında yiyecek de gider. Bir şey yapılmalı, hayata bir kere geldik, kader mader değil bunlar insanların aptallığı basiretsizliği.

yapılabilecek bir şey var mı? kişisel bazda yok. Ülkeden kaçmayı denemek belki onda da ailen vs. ne olacak. Ayrıca Suriyelilerden sonra bi de Türkler akım başlatırsa vuhuu modern Kavimler Göçü.

ortadoğu'da doğmuş olmam bombalanma fikriyle yaşamam gerektiği anlamına gelmez.

evet alışmamamız ve tepki göstermemiz gerek fakat böyle hayat mı geçer? artık bir yerde tepkisiz kalıyorsunuz.

gelecek nesiller için mücadele etmek, onlar için bir basamak olmak gibi bir moda giremeyeceğim.

@canercuxy nin dediği gibi; bir yerden sonra aklıma getirmemeye çalışıyorum.

o kadar zaman dururken hayatımızın böyle bir döneme ve yere denk gelmesi böyle yaşayacağımızı gösteremez.

güç tuşunu telefon kısaca titreşim verene kadar basılı tut. lumia 1520de böyle enazından aynıdır...

ses açma(yukarı) + güç tuşu
(5-10sn basılı tut)

haklısın. millet boşuna coşmuş.

adam olayı kendi başından geçmiş gibi anlatmamış, birebir de almamış, bence bir mahsuru yok. abartılıyor.

Yahu bu sözlüğü ne sanıyor bunlar.Kendi kendilerini gaza getirip duruyorlar.Göbeğini kaşıya kaşıya entry giren bir adamsın işte.Ne abartıyorsun

adam zaten miş'li geçmiş zamanla yazmış. Ha cidden sözlükte okuduysa "şurada okudum böyle bir şey varmış" demesi şık olurdu. Hatta bence kesinlikle yapılmalı bir kaynak gösterilmeli böyle durumlarda. Fakat başka bir ortamda birinden duymuş olma olasılığı da var falan...

suan 4k kameralarin cogu cekim ne olursa olsun 5 dkda bir cool down süresine ihtiyac duyuyor. Belki gopro icinde 60fps kaliteden bagimsiz birim zamanda takt sayisi devasa oldugundan belli bir limitte dosyayi kesiyordur durup kendine cekidüzen vermek icin. Tamamen teori gercekten öyle mi, yoksa sen de mi hatalisin bilmiyorum.

bitrate değişmiyor, dosya boyutunu bitrate belirler. 1080p'de 30mbps olan 720p'de 15mbps olsaydı dediğiniz gibi olurdu.

önemli olan çözünürlük değil saniyede kaç mb görüntü kaydedildiği. yani 1080p'de saniyede 20 mb kaydediyor 720p'de de saniyede 20 mb kaydediyorsa kapladığı yer aynı olur.

parametre çözünürlük değil saniyede kaç mb veri kaydedildiği.

yani karşımızda optimize edilmemiş bir video kaydedici var diye anlıyorum?

optimize edilmemişten ziyade kayıt kalitesinden ödün verilmek istenmemiş olarak yorumladım ben.

mesela ben xiaomi yi kullanıyorum ve adamlar 3 seçenek sunmuşlar. düşük - normal - yüksek diye. hepsinde 1080p kayıt edebiliyorum ama düşük modda kayıt ettiğimde 5 dakikalık video 100 mb'sa yüksekte kaydettiğimde 250 mb oluyor.

gopro'da da kalite ayarı vardır diye tahmin ediyorum.

ama şöyle bir çelişki yok mu, 720p 60fps 30mbps kayıt ile 1080p 60fps 30mbps kayıt arasında illa ki bir fark olması lazım, 720'yi o bitrate ile kaydedersen başka bir kazancının olması lazım ama yok.

gopro'da kalite ayarı yok malesef, ben mi bulamadım diye hem manual'i hem de internete baktım fakat bulamadım. mesela sony action camerada 1080'den 720'ye indirdiğin gibi kayıt süresi yarı yarıya artıyor.

xbox 360 kolu ne güne duruyor? Ben kablolusunu kullanıyorum, bir arkadaşım wireless olanını aldı (o da ucuz değil tabii, 140 lira mıydı neydi) gayet güzel kullanıyor.

ben de xbox 360 kablolu kullanıyorum. 100 liraya aldım, süper memnunum.

2 tane steam controller ım var ve şiddetlice tavsiye ederim. Tuşların sert olduğunu düşünmüyorum. Kablosuz kulaklığım olduğu için kulaklık düşünmedim bile. Hayatımda ilk kez joystickle fps oynayabiliyorum. Bu bile yeterli benim için

f710 var bende güzel aslında neden istemiyorsunuz?

Xbox 360 100 tl. Çok memnunum. Paraya kıyıp xbox one alıcam bi ara. Logitech falan çok leş bi tane eskittim tavsiye etmem

xbox 360 wireless gittigidiyor'dan 100-120 lira arasında var veya amazon'dan steam controller alabilirsin.

1kg'nin ne etkisi olacak ki? 4kg ile yap zorla biraz.

ağır geliyor kardeş, belirtmiştim.

usta bir süre 2 kg ile çalışmaya devam et. az ağırlık fazla tekrar iyidir. güçlendiğini zamanla fark edeceksin. o zaman fazla ağırlık az tekrar yapacaksın.

tekrari dusur. 10 tekrar yapiyorsan 8 tekrar yap.

Salondaysan eğer varsa makinalarda biraz güçlendirmeye çalış kollarını, onlarda 3 kg seçeneği bulunur. Kilo fazlan varsa 2 kg çok tekrar, kilo problemin yoksa da 4 kg ile tekrar sayısını azaltarak yapabilirsin.. Ama genellikle 8 tekrar çıkartamadığın ağırlıktan uzak durmakta fayda var.

Aynen tekrarı düşür bence de. 5'e kadar düşürüp tekrar şu an yaptığın tekrar sayısına kadar yavaş yavaş arttırabilirsin. Hedef tekrara gelince de daha tekrarı arttırmak yerine ağırlığı arttırıp, tekrarı tekrar düşürüp böyle devam edersin.

Ya da dambıl yerine bar ile yapabilirsin böylece daha küçük arttırımlar yapabilirsin.

2kg ile hareketleri daha yavaş yap, daha fazla kasılsın-zorlasın. Zaten gelişir bir süre sonra 4kg'ı denersin o rahat gelir.

Kadın olduğunu varsayıyorum, 2 kilo ile çok tekrar yaparsan daha iyi olur. Kolların yanana kadar.

@ligussaraa, kol için aletli çalışmalar da yapıyorum, onlarda ayar sorunu yok haliyle.

hoca 12 tekrar yazmış, 2 kilo ile 3 setin sonunda az bişey yoruluyor kolum, yanma hiç yok, ama 4 ile 1-2 denedim, 5'erden bile olsa 3 set yapamam şimdilik.

çıkardığım sonuç: 2 kilo ile çok tekrar yapıyorum. biraz güçlenince 4'e geçiyorum. herkese çok mersi.

inşallah erkek değilsindir.

güçlenmek istiyorsan sadece dambıla yönelme, makinalardan destek al ve mutlaka bi salonda ki hocayla konuş. o sana doğru ağırlığı bulmanda yardımcı olur ya da pt tut.

onun dışında, ağır gelecek. normal. zamanla alışacaksın. gerçekten mabadın yırtılana kadar kendini zorlayacaksın. sonra zaten alıştığını göreceksin. ve önemli olan hareketi doğru ve yedire yedire yapman.

2kg ile tekrar sayını attır. Zamanla 4'e geçecek hale gelirsin.

yeni basladin sanirim. tekrar sayin ornek veriyorum 12 ise 4 kiloyu maksimum derecede cikart mesela 8 tane yaptin, geri kalan 4 taneyi 2 kilo yap. sadece bir hafta boyle yap diger hafta 4 kilo ile maksimum yapmaya calis.

drop seti de anlamis olursun biraz da arastirirsan.

3 kg.lık dambıl en çok kullanılan. (bizim salonda da öyle olduğu için çıkarım yapıyorum) son kullanan yerine götürmüyordur. siz de yoğun saatlerde gidiyorsanız elinize geçmiyordur.

@Sskywalkeremre, bir önceki yazdığımda söylediklerinin cevapları var.

@kakao, dediğim gibi salonda 3-4 farklı yerde dambıl rafları var. üzerlerinde yazıyor doğru yerleştirmen için, etiketler 2'den 4'e geçiyor, 3 yok.

Bugün 2 ile başladım, çok tekrar yapma niyetiyle. Verim alamayınca 4'e geçtim. Hareketlerin birinde zorlandım yalnızca, onu da 12 yerine 8 tekrar yaptım. Teşekkürler hepinize.

erkek olsa noluyor arkadaş? belki hayatında ilk kez yapacak? belki sakatlıktan çıktı, ağır kaldıramıyor. ne kadar etiketlemeye meraklı milletsiniz!

4kg ve 2kg arasında %100 fark var. alışık değilsen 2kg iyidir. bol tekrarlı uzun süren setler yaparsın. ama az ağırlıkta çalışmak eklem bağlarını kuvvetlendirir. bağlar güçlenmeden yapılan ağırlık bindirmeleri tedavisi zor sakatlıklara neden olur. en az bir kaç ay boyunca, bol ısınmalı, kardiyolu, gerdirmeli olsun çalışmaların. özellikle 20li yaşlardan sonra başlanan sporlarda sakatlık riski artar. yavaş ama istikrarlı gidersen altı ay sonra kaldırabildiğin ağırlığa kendin de inanamazsın.

kayıtlı/sigortalı ek iş mi?

şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla bu ek işler ya okulun döner sermayesi ya da başka bir şirket üzerinden yapılıyor. mümkün yani, ama biraz dolambaçlı iş oluyor.

Yapabilirsin. Bizimkilerin çoğu zaten dışarıdan para kazanıyorlar okula haftada sadece 3-4 saat ders ve birkaç saat rehberlik için uğruyorlar.

Tabi dışarıdan iş alabilme ve taninmana da bağlı. Sıradan bir üniversitede sıradan bir öğretim uyesiysen ne kadar is bulabilirsin bilemem.

Resmi olarak sadece okulunuzun yürüttüğü projelerin hayata geçirilmesi okulunuzun iş birliği yaptığı (genellikle teknoparkta yeri olan) şirketlerde çalışabilirsiniz. Başka bir işi resmi olarak yapamazsınız.

maliyet hocamız şirketlere maliyet muhasebesi sistemleri kuruyordu. ayrıca alanınızda 3 yıllık tecrübe sahibi olduktan sonra bilirkişilik yapabilirsiniz.

Bizim hocalar istatistikci ve şirketlere danışmanlık yapıyorlar. Bazılarının kpss dersanesi var. Hatta bölüm başkanı merkez bankası ile çalışıyor diye duymuştum.

devlette işler nasıl bilmiyorum ama özel üniversitelerde istediğini yaparsın bence. Çünkü yapıyorlar. Zaten sektörde çalışan iyi kişileri falan da öğretim görevlisi olarak alıyorlar, çalıştığını bilerek.

Ben aliexpress'ten bir şey alıp daha sonra iade istemiştim. -15$ olarak görünüyordu ekstre'de. Ama iade olmadı. Daha sonra yine aynı sanal kart ile alışveriş yaptığımda o değer -2$'a düşmüştü.

Sanal kart dediğin vadesiz hesaba bağlı ön yüklemeli kart değil mi?

Bende kur farkından dolayı küçük bir şey olmuştu, açık provizyonda gözükenle ekstreye geçen farklıydı. Ben ödedikten sonra limiti sıfırlamıştım, sonra baktığımda - bilmemkaç lira yazıyordu.

İptal edip tekrar aldım diyorsun, karta başta 1600tl attın, ilk 2 siparişi verdin. Limit 0. Bu haldeyken amazon diğer iki siparişin parasını çekebildi öyle mi? Vay anasını o zaman limit ne işe yarıyor!? O siparişi verememen lazımdı.

Ha iptal ettiğini iade ederler birkaç güne, açık provizyona + olarak geçer. Geçmeli. Ama yine de çekebilmeleri garip. (sorun olursa amazon'a yaz konuş.)
Bu arada hesap kesim tarihinde (ön yüklemeli de olsa oluyor) o eksi kısmı hesabından otomatik çekilebilir. Sorun o zamana kadar çözülmezse dikkat et.

bekleyen provizyonlarda duruyordu benim amazon siparisi. sonra iptal ettik. yeniden aldim falan o da oraya dustu sonra. 5-6 gun sonra o iptal olan bekleyen provizyonlardan silindi. kapladigi hacimde geri artmis oldu hesapta. ekstre kisminda hic + - diye gozukmedi. direk bekleyen islemler kisminda halloldu. i$bank.

bankayı ara. sanal kartı iptal et. yeniden oluştur. banka yok hesap ekside görünüyor, yapamayız derse, limit ne işe yarıyor dersin. isteğim dışında çekilmiş dersin. aynısı bana olmuştu. iptal ettiler.

1

Kim bu ? Oyuncu mu ?

1 bile değil, 0.

Oyuncu.
Dilşah demir.

3

La haksızlık etmeyin olm.

tek tek bakınca, gözü burnu kötü değil. ama bütün olarak bakınca, üzgünüm. benden 3.

ilk foto güzel, ikincide yaşlanmış ve kilo mu almış nolmuş.

sour'a katılıyorum, 5-6/10 ve 2/10 :D

Sour +1

İlk fotoğraf 5 ikincisi 2 total. İkinci fotoğrafta annesinin resmi falan var galiba.

@birşeyl... Aynen hacı, örneğin şu viktoria mankenlerinden çok daha güzel ve samimi geliyor bu hatun.

@mandal.... Nassssip kısssmet bu işler :)

0.00001

1 öyle bişey değil 1 in nasıl birşey olduğu şu skaladan görülebilir
www.returnofkings.com

7/10.

patates bu

4

yaşa değil başa bakıyorum ben.

şahsen ben farkettim ki, yaşça büyük kızlardan hoşlanıyorum. böyle daha çok anaç, şefkatli olanlar falan, yeterince sevilmedim belki de ondandır.

çünkü kadınlar kendinden büyük erkeklerden hoşlanıyor, arz-talep meselesi yani.

Ya bence kadınlar mecburiyetten büyüklere kalıyor çünkü yaşıtlar hep küçüklere bakıyor e haliyle kadınlar da büyüğe kalıyor.ben şahsen kendimden küçük erkekle de olurum aksine büyükler itici geliyor.@baba jo

@Cesario genelde öyle oluyor qma geçen bi kız gayet normal dekoltesiz ama güzel alımlı bi kız ona da yazmış 30+ erkekler o kız da liseli

türkiye'de erkeğin kadına bakması değil kadının erkeğe bakması fark yaratır, burada talep eden taraf kadın oluyor. sen kendinden küçük erkeğe gidersen sana abla çekmez ama kendiyle aynı yaştaki bir kadına giden erkek "ben olgun seviyorum" lafını işitir; en azından ihtimali seninkinden yüksektir.

valla liseli kızın hesabına yorum yazan(asılan) adamı sen isteme zaten. Kaç.

Lakin, normalde kendi yaşıtlarımla ilişki kurmak isteyen biri erkektim. Son zamanlarda kendi yaşıtlarım çok ciddi, heyecansız insanlar gibi geliyor. Ayrıca çok bi aşk hayatım olmadı egomu tatmin edemedim ve 25 yaşında bi kızın yaşadıkları benim şimdiye kadar yaşadıklarımın bilmemkaç katıdır. Bu nedenle 20'li yaşlarının başındaki kızlarla henüz onlar da heyecanlıyken bir ilişki yaşamak daha keyifli olur gibi geliyor bana.

Ha o dediğin adamlar benim dediğime değil, sırf kızın gençliğine vücuduna falan bakıyordur herhalde.

İşte bunlar hep seks. Belirli bir yaşın üstü bin defa duymuştur bunları. Amacın farklı olduğunu bilip ona göre sallamaz ama bunlar hazır küçükken hem de ortalama bir liseli gibi büyük yaş(lı biri ile olmak) çekici geliyorken ekmeğini yemeye çalışıyorlar.

Onun dışında lise 18- kıza yönelik bu tarz kafaya giren (ki muhtemelen en fazla 16'dır o kızlar) 30+'yı da sokakta görürsen yol değiştir derim.

@ceserio dan inanılmaz bir tespit geldi. İnsanların patates ve domatesi neden hep birbriyle karıştırdığını şimdi daha iyi anladım. Çünkü ikisi de yedi harfli!

Hep böyle değil.

@nawar normali nedir peki 18 yaşındaki bi kıza en fazla kaç yaşın bakması sapıklık olmaz ?

bence sosyal medyadaki -özellikle instagram- yorumları çok dikkate almamak gerekir. ona bakarsan 50 yaşında olup, profilinde evli yazan dayı da bana facebooktan "canım" diye mesaj atıyor. şimdi bu dayı bana karşı bir şey mi hissediyor? hayır. aklınca yüz kişiye mesaj atıp içlerinden birini düşürmenin derdinde.

bu durum dışında kalanlara bakarsak, kadın da büyük olabilir erkek de. önemli olan hangi yaşta olduğunuz. 15 yaşındaki çocukla 22 yaşındaki adam ilişkisi sağlıklı bir ilişki değilken, 30-40 yaş ilişkisi tadından yenmiyor olabilir. henüz o yaşlara gelmediğimden bilemiyorum^^

çok da şeyapmamak lazım.

@Esinsin Bilmem. Bir "normal" yok bence. Yıllara göre toplumun algısı ile değişiyor. Ben 18'in de ergen yaş olduğunu düşünüyorum. Mesela 20-22 gibi bir yaştan sonra kimin ne yaptığı beni ilgilendirmez. Onun dışında zihinsel gelişim ve kişiliğin oturması gibi şeylerin gerçekleştiği bu dönemlerde 4-5 yaştan fazla farkı "faydalanmak" olarak görüyorum.

bu yaş algısı sadece erkekte değil genel olarak toplumda mevcut. bir arkadaşım var, bir süredir abisini evlendirmek istiyorlar. işi gücü yerinde, okumuş etmiş 32 yaşında adam. hatun iş yerinden birini yakıştırdı abisine, 30 yaşındaymış, tanıştırmayı düşünüyor. baya övdü övdü, sonra da 'ama keşke yaşı biraz daha küçük olsaydı' dedi. yani hem adam daha genç biriyle evlenmek istiyor, hem de ailesi genç bir kadınla evlenmesini daha uygun görüyor. yani illa 20'lerinin ikinci yarısında olmalı. baya itici ve sığ bir düşünce, ama öyle.

Bu ülkede kadın doğurganlığını kaybedince değerini de kaybediyor toplumun gözünde, maalesef. Kadın daha erken yaşta doğurganlığını kaybediyor-menapoz-erkek bir süre daha sperm üretmeye devam ediyor. Dolayısıyla yaşı küçük kadın seçildiğinde, bu durum bir nebze dengelenmiş oluyor. Direkt bunun için seçiyoruz diye duymadım, fakat bilinçaltı böyle çalışıyor diye düşünüyorum.

Çünkü kadınlar kişi olarak değil, eşya olarak değer görüyor. Bu açıdan değerleri güzelliklerine bağlı. Güzellik de gençlikte bulunur.

Şu an ki mutlu, mesut ilişki durumumu sevgilimin benden büyük olmasına borçlu olduğumu düşünüyorum.
başka da diyecek birşey bulamadım bu mevzuda.

o windows'un kısayol uzantısı, çalışmaz yani dosya. biri dosya yerine kısayolu atmış.

virüs bulaşmış olabilir ha. Antivirüs yazılımı olan bi windows'a takıp taratın. Ya da mac'te formatlayın direkt önemli bişey yoksa.

(virüs dedim çünkü bir kırtasiyede bişey yazdırırken öyle bişey olmuştu, bütün dosyalarım ek bi klasör/link gibi bişeyin içine girmişti tam hatırlamıyorum baya oldu. Evde tarattığımda virüs bulaştığını görmüştüm)

o kısayol uzantısı

çocukların laptopunda içini görebiliyoruz kısayol değil yani. içinde videolar var. tv de izlenecek şekilde yüklenmiş sanıyorum.
bu durumda tek yol format demi?

hiç bütçeye bakmadan, amaca yönelik olarak, sony a6000 aynasız diyecektim, olmadı sony rx100 serisi lensi değiştirilemeyen kompaktlar.(ki rx100 mark4 çok pahalı 3000lira) Ama bunlar pahalı, 1500-3000 arası değişiyorlar.

bence düzgün (raw çekebilen, full manuel) bi kompakt alsın ikinci el falan bulabilirse. Canon G15 mi ne o seri vardı iyiydi. Ya DSLR iyi hoş ama lens çok çok önemli, ve bütçe yok. İleride lens takviyesi yaparım diyorsa ikinci el Canon 600D kıvamında bir şeyler de bakabilir. Fotoğraf için tatmin eder. (iyi bir lensle çok iyi fotoğraflar veriyor. Fakat mesela 60D gibi seriler daha "fotoğrafçı dostu" çünkü sağ tarafta ek ekranları var, daha fazla kısayol tuşları var. Dijital su terazileri var, autofocusları daha iyi vs. 600D her ne kadar 'aynı' kalitede fotoğraf üretebiliyor olsa da kullanım olarak o kadar kolaylık sağlamıyor. AMa olur yani.

yine de iyi bir kompakt fikrini de düşünsün. İleride de iyi bir aynasız + lens daha iyi bir seçenek olur.

Yok.

beklentilerini düşürürsen daha mutlu olursun.

ben tam senin söylediğin gibi biriyim ama hiç bir faydasını görmedim bu özelliklerimin.

sorumluluk sahibiyim bilmiyorum ama diğer özellikleri taşıdığıma inanıyorum

i.hizliresim.com

ben öyle düşünmüyorum. iş hayatına ilk girdiğimde iş ortamında dostluk olmaz demişlerdi. Öyle harika arkadaşlarım, dostlarım oldu ki inanamıyordum... :) ha bununla birlikte "yok artık bu kadarını yapmış olamaz" dediğim kişiler "o kadar"ından fazlasını yaptılar. kimisi de uzun zamandır aynı yerde çalışmamamıza rağmen hayatımda çok önemli bir yerde dururlar. Belki de biz insanlara çok şey yüklüyoruz, kalıplaştırıyoruz. Neyse bence varlar... beklentilerine göre daha rahat görebilirsin bence

Zartanyan bunlara bir örnektir. Adam gibi adam.

Nawar +1

Varlar ama görmüyorsun, umursamıyorsun. Sonra da "herkes kötü ümm :((" diye sızlanıyorsun. Yapma.

ben varım ama yüzüme bakan yok. çok isteyen varsa haftsonu buluşalım

çevremde böyle insanlar olduğu müddetçe hatayı kendimde arar, kendime kızarım.

Var ama böyle insanlar kendileri gibisini bulamadıklarından sürekli hayal kırıklığına uğratıldığından boyuy değiştirip artık bu özelliklerini sadece güvendiği hak ettiğine inandığı yakın çevresine açan, dışarıdan diğer insanlara soğuk ve umursamaz görünen kişiler haline geldiler. O yüzden denk gelmiyordur.

@nice tnetennba

kendime neden kızacağımı anlayamadım. herkes herkesi en başından biliyor yani bu dünyada, öyle mi? ya da hiç kötülük görmeyecek kadar şanslıydın.

@devilred aksine çok insan çıkardım hayatımdan. her birinde kendime kızıyorum demek istemiştim. bir noktadan sonra gerçekten de benim sorunum olduğunu fark ediyorum. bir değil iki değil sürekli arıza tiplerle uğraşacak noktaya gelmişsem safın tekiyimdir, ders çıkarmam gerekiyordur. lafım size değil direkt olarak ama biraz da özeleştiri yapmak lazım diye düşünüyorum.

var ama herkese hakettiği gibi davranıyorlar.

dediğin gibi insanlar sürekli istismar edilip kazıklanıyorlar. bundan dolayı da bu özellikleri törpüleniyor ve sürüye uyuyorlar.

tururo +1
benim diyeceğim şeyi o demiş. Hayatın/yolun başındakiler daha dediğin gibi olabilir, sonra işler değişebiliyor.

Ben varım. Bu özelliklere sahip arkadaşlarımda uzakta lanet olsun!

Herkes kendini böyle zannediyor ama dışardan bakmadıkları için farkedemiyorlar öyle olmadıklarını. Onun için bence bunların hepsini her durumda taşıyabilen bi insan yok. Duruma göre de değişiyor gibi çünkü.

Ben varım galiba. Bugün birinden çizgi roman aldım kargo ile geldi parasını da hemen EFT yaptım, ki kendisi aslında 2 haftadır kargoya verememişti.

beni kazıklamaya çalışanı kazıklarım. bana dürüst olana dürüstüm. yazdıklarının hepsine sahibim ama hak edene sadece. dengeyi tutturmak zor oluyor. karşımdaki insana göre konuşmamı bile değiştiriyorum.

Hadi hepsi olmadı ama yalan söylemiyor ve bencil değil diyelim o da olumlu. (Kendi ozelliklerim değil, böyle biri varsa gelsin baş tacı edeyim kendisini)

Bir şirket düşün, güçlü bir şirket olsun. X malı üretiyor fakat satış çok düşük, mal kar getirmiyor, bu durumda bu mal ne kadar daha üretilmeye devam eder? Ya çok sınırlı üretim olmalı da tamamen üretimden kalkmalı öyle değil mi? İnsan da aynı şekilde. Karakter dediğin şey para etmiyor. Para etmeyen şey talep görmez. Talep görmeyen şey de azalır doğal olarak.

eğitim amaçlıysa hiç bişi olmaz.
üzerinden para kazanmadıın sürece no problem

sorun olmaz. ayrıca kanal çok güzelmiş.

kanalin sahibine bagli galiba. bazilari tekrar yuklenmesine asla izin vermiyor, bazilari izin veriyor ama geliri onlara gidiyor ki bence bu guzel bir fikir.
ama nasil ogrenirsiniz bilmiyorum, ben de merak ediyordum hep.

hiçbir şey olmaz yahu, tamam normalde gösterim yapmak falan yasaktır telif ödenmeli vs ama siz bilmemne ortaokulunda gösterince kimin haberi olacak allah aşkına. Birisi gıcıklığına gidip şikayet etse-ki olmaz- bile bişey olmaz herhalde :)

hiçbir şekilde sorun olmaz.

pardon ben youtube'dan izleteceksiniz diye anlamisim niyeyse.
ben olsam yapardim ama kaynaklarini bir yerde, sunumun sonunda filan gosterirdim yine de.

evet o yüzden ben kadın erkek ayırmadan herkesi dövme taraftarıyım her zaman..

ee hakedene budaklı meşe odunuyla dalacaksın hacı.

Siddetin her turlusune karsi cikiyoruz. Birine karşı çıkınca diğerine destek olduğun anlamına gelmiyor zaten.

Sokak hayvanlarını koruyalım gibi postların altına, "bir dilenciye ekmek vermezsiniz ama" filan yazıyor musun?

Devlet eliyle öldürülen insanlara yürüyüşler düzenlenince hemen "şehitlerimiz!!! anca ermenilere yürüyün" gibi düşünüyo musun?

Bunların hepsi hemen hemen aynı gerzeklikte bak.

kadına şiddet herhangi bir şiddetten bağımsız olarak sadece kadın cinsine erkekler tarafından yöneltilmiş şiddet olduğu için olabilir mi? erkeğe şiddet diye bir kavram yok çünkü. erkek, erkek olduğu için uğramıyor şiddete, başka sebeplerle uğruyor.

Evet sacma buluyorum. Turkiye'de kadina yonelik siddet diye bir sorun yok. Turkeye'de bir siddet sorunu var. Ogretmen, ogrenci, doktor, hukukcu herkes tepkili, herkes sinirli. Devletin en ust kesiminden bir tane sevecen laf duydunuz mu?

Ayrica erkegin, kadina yonelik ustune ayrica konusmaya deger bir siddeti olduguna da inanmiyorum. Sozlukteydi yanilmiyorsam, bir istatistik her kadina karsi 9 erkegin olduruldugunu soyluyordu. Kadinin kadina siddetinin yaninda erkegin kadini oldurmesi onemli degil. Erkek kadini en fazla oldurur, kadin kadini nesiller boyunca boyunduruk altina alacak tum kurallarin koruyucusudur.

Kadin kendini diger kadinlardan daha ustun gosterecek tamamen erkek tarafindan belirlenmis namus kavramininin en onemli savunucusudur. Tecavuze ugrayan kadina "o saatte orada ne isi varmis" sorusu kadinin daha cok isine geliyor.

Kadinin kadina siddeti kadinlar kendi kurallarini yazmadigi surece devam edecek.

Erkek döven kadın çok istisna bir durumken zeka yoksunu erkeklerin bunu sıkça yaptığını bildiğimiz için kadına şiddete hayır diyoruz. Eşiniz sizi döverse sizi de savunuruz elbette.

kadın ve erkek sahip oldukları haklar konusunda eşitler, fiziksel anlamda eşit değiller. genellikle kadınlar, bedenen daha güçsüz oldukları için şiddete daha fazla maruz kalıyorlar ve kendilerini savunamıyorlar. "kadına şiddete hayır!" derken kendini savunamayanları savunmaya çalışıyoruz. çelimsiz bir adam başka bir adamdan dayak yerken de aynı tepkiyi veriyoruz yani şiddetin her türlüsüne karşı çıkıyoruz.

kadına şiddet sadece fiziksel değil. dilimiz cinsiyetçi (insanoğlu, adam olmak, karı gibi gülme/ağlama, vs.), küfürlerimiz cinsiyetçi (amına koyayım, ananı sikerim gibi erkek cinselliğini yüceltip kadın cinselliğini aşağılayan şeyler), kadınlar aynı iş kolunda daha düşük maaş alabiliyor, kadınlara devlet tarafından "EN AZ üç çocuk yapıp evde oturun" deniyor, ahlak kelimesi yalnızca kadın bedeniyle özdeşleşmiş durumda, sürekli olarak erkekler kadınlara ne yapması, nasıl giyinmesi konusunda bir şeyler öğretmeye çalışıyor, kadınlık anneliğe indirgeniyor, kadınlar erkeklerin malı/mülkü gibi davranılıyor (o benim namusum gibi saçmalıklar mesela), haber bültenlerinde olaya karışan kişiyse kadınsa buna özellikle vurgu yapılıyor (kadın terörist, kadın sürücü, kadın hırsız), kız çocukları mal gibi alınıp satılıyor, bazı bölgelerde okula gönderilmiyor, mecliste çok az kadın var, kadınlar işyerinde mobinge uğrayabiliyor, taciz sokakta/işte/ailede her yerde var, tecavüz kurbanları büyük oranda kadınlar oluyor, her yıl kocası tarafından öldürülen kadın sayısı artıyor...

bunların hepsi şiddettir. listeye daha devam edebilirim ama işlerim var. kadına yönelik erkek şiddetinin cinsiyetçi ataerkil toplum yapısıyla alakası var, bunu "toplumda şiddet var zaten" diyerek aradan çıkarmaya çalışmak, kusura bakmayın ama biraz art niyet gibi geliyor bana. bu kadar da kör olamazsınız. bu bir kadın sorunudur, dünyanın her yerinde de olan bir sorundur. bundan 40-50 yıl önceye kadar kadınlar seçimlere bile katılamıyordu bazı avrupa ülkelerinde. neyse ki bok atıp durduğunuz feministler var da dünya iyi bi yerlere ilerliyor haklar konusunda.

edit: "hiçbir aklı başında ve haysiyetli kadının, aşırı ve anormal dekolte kıyafetler giyerek, mahrem yerlerini teşhir ederek, edeb ve hayâ dışı kışkırtmalar yaparak erkekleri tahrik etmeye hakkı yoktur. kadın öncelikle anne, eş, bacı ve kız evlattır. cinsellik, ahlak, edeb, hayâ, iffet sınırlarını zorlayan kadınlar, kendilerine yapılan tecavüzleri teşvik ve dâvet etmiş olur… laik sistemin büyük ayıplarından biri, ülkemizdeki yasal seks köleliğidir. bayağı ve seviyesiz saldırgan erkekler elbette suçludur ama onları kışkırtan kadınlar da dolaylı şekilde suçludur."

m.habervaktim.com

kadına şiddet toplumun azımsanamayacak bir kesimi tarafından, normal, hak , gerekli vb. bulunduğu için farkındalık kazandırılması gereken bir kavram. cevaplardan birinde olduğu gibi misal bizim öğrenciliğimizde öğretmen şiddeti de öyle görülürdü. eti velilerin, kemiği öğretmenlerindi. ama git gide bu durum terk ediliyor, eğitimde şiddetin olmaması gerektiğinin altı çiziliyor. ve yüzde yüz olmasa da bu durumda bir değişim var.d
kadına şiddete de bu bağlamda bakmak lazım. kadına şiddet erkeğin bir hakkı, bir terbiye enstürmanı, doğal, alışageldik bir şey değil, olmamalı. ama maalesef geleneksel bakış, dini bazı öğretiler vs. bunu olumluyor. o zaman da insanların buna parmak basması,göstermesi, altını çizmesi gerekiyor. kadına karşı şiddet diye isimlendirmek, hakkında konuşmak, kampanyalar yapmak lazım. en basitinden sokakta herhangi birine vurursan olay polise yansıyacakken ve darp cezası alabileceksen, karına vurulduğunda bizi aile içine karıştırmayın diyen polisler, kocasıdır araya girmeyelim diyen halktan, kızım kocandır sever de döver de otur evinde diyen ebeveynlerden bahsetmiş oluyor böylece. biliyorsunuz aile içi şiddetin şikayete bağlı olmayan bir suç olmasının geçmişi çok eski değil. ve bu hale gelmesinde, feminist grupların, kadına şiddetin altını çizen kampanyaların emeği çok büyük. ama bazen yasalar toplumun önünde gidiyor. yasa var ama uygulayan yok. o zaman da bas bas kadına şiddet var diye bağırmak zorunda kalıyorsunuz işte. o polis memuru, sokaktan geçenler, komşular, ebeveynler değişsin diye.

Erkekler kadınlardan daha fazla şiddete maruz kalma riski altında. Erkeğin maruz kaldığı şiddetin sonuçları da genelde daha ölümcül. Sözlükte skeptico güzel şeyler yazıyor bu konuda. Bir bak derim.

kadınlarla ilgili organizasyonlarda gönüllü çalışıyorum çok uzun yıllardır. en son başvuru yapan kadın henüz 26 yaşında. ailesi tarafından 3000 tl karşılığı hiç görmediği bir aileye gönderilmiş gelin olarak. ilk eş uyuşturucu alışkanlığı olduğu için bunu pzarlamaya başlamış. sanırım kendi ailesi onu ancak ve ancak, sadece biz pazarlayabiliriz demiş olacak ki gidip almışlar, sonra şizofren bir amca oğluyla nişanlayıp, daha nişanlıyken dayak yemeye başlayınca biz daha bunu pazarlarız diyerek nişanı bozmuşlar. yine 3000 tl karşılığı başka birine verilmiş. bu eş ise ortada yok, gelen haberlere göre işid'e katılmış,10 aylık bebekle yapayalnız şimdi kadın. aile bebeğini istemiyoruz bırak gel diyor (bebek olursa tekrar başlık parası ile satmaları güçleşir). kayınpeder kendisi apartmanda yaşıyor ama bunu bahçedeki kulübede yaşatıyor, bu aralarda sık sık kovuyor ordan. bu kadın şu anda duvarlarında böceklerin dolaştığı bir evde yaşıyor, çocuğun eli yüzü böcek ısırıklarıyla dolu.

diğer başvurumuz izmir'de gaziemirde doğmuş büyümüş 23 yaşında bir kadınımız. hiç okula kaydettirilmemiş. okuma yazma bilmiyor, evlenene kadar gaziemir dışına da hiç çıkmamış. 4 çocuğu var, bir şekilde boşanmayı başardı, götürdüğümüz bütün yardımlara annesi el koyuyor biz çıkar çıkmaz çünkü 2 oğlu ve onlardan olan torunlar daha kıymetli, onlara götürüyor.

diğer kadınımız 2 yıldır ölüm tehditleri altında, defalarca evi basılmasına rağmen sağolsun gönüllü bir avukat sayesinde boşanabildi. tam 16 yıldır ağır şiddet görüyormuş. şiddet gösteren eski eşin abisinin biri avukat, biri savcı. gayet durumun farkındalar ama kardeşlerinin raporlu psikolojik rahatsızlığı var, atmışlar teyze kızlarının başına, çekiyor nasılsa, aman bizim hayatımıza bulaşmasın bu durum diye kıllarını dahi kımıldatmamışlar yıllarca.

uzun yazdım, içimde sıkıldı, kaldıki bunlar gördüğüm en ağır vakalar falan değil. ama şimdi bu hikayelerde ki kahramanların cinsiyetlerini değiştirip yazmayı denemeni rica ediyorum. bakalım oluyor mu, hikaye sana inandırıcı geliyor mu...

şiddettin her türlüsüne tabi ki karşı çıkıyoruz. ama ortada aleni bir şekilde daha dezavantajlı bir grup varsa, onlarla ilgili ayrıca mücadele edilmesinin hiç bir sakıncası yok. tersine artısı var. böyle bir mücadele kadını küçük düşürmez. bütünsel alandan baktığınızda da, şiddete karşı duruşun bir parçasıdır zaten.

Tum yorumlar, kadinin ayrica bir korumaya uzerine dusulmeye ihtiyaci oldugu yonunde olmus. Benim buna bir itirazim yok. Fiziksel olarak daha gucsuz olmalari bu toplumsal siddetten daha cok nasiplenmelerine yol aciyor.

Benim karsi ciktigim nokta: kadina siddete onlem almaliyiz dayanagi ile bunu cozemeyecek olmamiz. Bu bana sunu hatirlatiyor. Orman yanarken, cam agaclarini koruyalim demek gibi. Tamam onlari da koruyalim ama orman yaniyor.

Dunyada bunun tek bir istasnasi var. Arjantin ve brezilya. Hemen hemen tum alanlarda vasat olan bu iki futbolda inanilmaz basarili. Boyle bir ikinci ornegi yok bu durumun. Diger ulkelere baktiginiz zaman; ornegin yunanistan ekonomideki basari ile spor basarisi esit; banglades tip egitimi ve enduatriyel tarimda ayni seviyede yetersiz. Demem su; siddete karsi toplumsal farkindalik sadece kadin ozelinde tartisilamaz. Turkiye'de siddet sorunu var. Bu cozulurse kadina yonelik siddet diye ayri bir baslik konusmuyor olacagiz.

Yukarida; gelismis ulkelerde de kadina yonelik siddetin ayri bir baslik altinda incelendigi belirtilmis. Yani bunun ayrica bir mucadele kolu olarak devam etmesi gerektigi yonune fikir belirtilmis. Su var ki; kadin fiziksel olarak daha zayif. Erkekle karsilastirildiginda, maglubiyeti cok sasirtici degil. Ayrica zaten erkekler icin dizayn edilmis, erkekler icin kurgulanmis bir dunyada yasiyoruz. Kadinin erkegin izin verdiginden farkli bir rolu yok.

Mesele su ki: kadin kendi kurallari, kendi dusuncelerini, kendi yasayisini ortaya koymak zorunda. Ve daha kotusu: tekrar soyluyorum. Erkegin kadin uzerinde kurdugu tahakkumun esas savunucusu, kadinlardir. Erkek dilli kulturu ve ahlak anlayisini bizatihi kadinlar koruyup kollayip yuceltiyor. Kadinin oncelikle bir insan oldugunun bilincinde olmasi gerek. Eger kadin bir insan oldugunun farkinda olursa, cocuklarini da buna gore egitecektir.

Kendi evime bakiyorum. Anaannem ve babaannem kisin bizde kaliyor. 70 yaslarinda iki kadin kendilerini benim kadar degerli gormuyorlar. Her yemekte her olayda kayirildigini goruyorsun. Boyle gormusler. Onlara gore kadin kim olursa olsun erkek kadar deger hak eden bi varlik degil. Anneme bakiyorum o farkinda olayin. Ama o da kiz kardesim ve ben arasinda dengeyi kuramiyor. Sadece farkinda ama ne yapacagini bilmiyor. Kardesim ogreniyor. Demem o ki kusaktan kusaga kadin, insanlasmaya basladi. En kirsala kadar bunu duyurmak mesele. Sivas'in agri'nin urfa'nin bir koyunde de kadin insan oldugunun farkina varmali. Cunku bir sonraki kusagi yetistirecek olan kadinlar. Bir yerde, kendisine kotu davranan erkegi yetistiren de kadin.
Selametle

Merhaba, sacmaliyorsunuz.

Değil. Kadına şiddetten söz edilen size ana avrat düz giden, vuran, arabayla sıkıştıran vs. kadına yönelik şiddet değil. O olsaydı direkt şiddete hayır demek yeterliydi. Çünkü bu vb. durumlarda şiddet erkeğe de uygulanıyor. Bahsedilen kadına şiddet daha çok:

- bir kadın olarak sus

- kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin

gibi sözler ile çeşitli sözlü, fiziksel taciz ve tecavüz olayları, hatta küfürler. Buna çocuk gelinleri, kuma/çok eşliliği, okula göndermemeyi vs. bile katabilirsin. Gelişmemiş zihniyetlerde kadın konuşamaz, fikir belirtemez, itiraz edemez hatta sokakta yürürken bile erkeğin yanında değil arkasında yürür.

Ayrıca bir şeyin üzerine daha fazla düşülmesine yönelik hareketler diğerlerini umursamamak ya da arttırarak devam etmek anlamına gelmez.

Cok guzel cevaplar tesekkurler. Demek istedigim goruyorumki sizin de bilincinize işlemiş kadinin gucsuz bir varlik oldugu. Billboardlarda reklamlarda da dayak yiyen kadin figuru sanirim ogrenilmis caresizlik aşılıyor.

@dahili meddaha katılıyorum kadına şiddet kadının sadece 'kadın' olduğu için cinsiyetinden dolayı şiddete uğraması demek. Zannendiyorum bazı kavramlarla ilgili zihinlerde kargaşa var. Kadınla erkek eşittir bu demektir ki kadınla erkek yasalar ve toplum önünde eşit hak ve özgürlüklere sahiptir. Ama kadınla erkek AYNI demek değil bu aynı olsalar zaten kadın ve erkek diye 2 ayrı cins olmaz. Hepsi kadın ya da erkek olurdu.
Kadının kendi içinde ne kadar güçlü ya da sporcu olursa olsun ortalama bir erkekle fiziksel anlamda mücadele etmesi çok zor çoğu zaman imkansız ve bu yaradılıştan yani SADECE KADIN OLDUĞU İÇİN gelen bir durum. O yüzden KADINA ŞİDDET deniyor. 2 erkek kavga ettiğinden nispeten kendilerini savunabilirler arada farklılıklar olsa da bir denklik söz konusu. Bu sadece kadınlar değil bazı erkekler kendilerinden güçsüz oldukları için hem kadınlara çocuklara hayvanlara da eziyet ediyorlar. Hayvan da kendini savunamaz bir çocuk da. Bu diğer şiddetlere karşı çıkılmadığı anlamına gelmez. Sadece fiziksel değil, duygusal-psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddet kime yapılırsa yapılsın yanlıştır ve aklı başında insanlar bunu savunurlar.

bu arada @allah yazdıysa bozsuna da katılıyorum. Kadının erkekten güçsüz olduğu tek alan fiziksel güçtür bu da yaradılıştan gelen bir şeydir ve tartışma kabul etmez ama bunu değiştirecek olan yine kadınlar. Eğer bizim ülkemiz için konuşuyorum zaten batıda işler bu konuyla ilgili fena değil. Ortadoğu ülkeleri ve bizim gibi dini ve muhafazakar geleneğini toplumsal yapıdan uzaklaştıramamış ülkelerde ataerkil sistemin savunucusu kraldan çok kralcı kadın. Ataerkil sistem hangi görüşten olursa olsun, -ataerkilliğe karşı erkeğe bile- sırf erkek olduğu için sayısız haklar ve avantajlar veriyor. Hangi erkek bunu terk edip altın tepside karşı tarafa sunmak ister. Erkeklerin ataerkilliği savunması BİR YERE KADAR mantıklı kendi içlerinde. Ama stockholm sendromu mudur nedir kadınların bunu bu kadar benimseyip devam ettirmesi kendi canlarına malolan bir sistemi. Esas sorun bu. İş yine kadında bitiyor. Türkiyedeki bütün kadınlar, en azından büyük şehirde yaşayanlar bile- birleşse ve kendilerine çizilen uygun görülen değil de kendi yaşamak istedikleri yoldan yürüseler, baş kaldırsalar. Şu an kadına ne fiziksel ne duygusal şiddet hiçbir sorun kalöaz ataerkillik sorunu olmaz.

kocası/sevgilisi tarafından öldürülen, dövülen vs bir sürü kadın var anlıyorum. Fakat bunu devam ettirenler arasında yine kadınlar ve tercihleri de var bence.

ayrıca şiddet derken, illa neden karşı cinsin uyguladığı şiddet düşünülüyor? Biri "kadın erkeği döverse ona da karşı çıkarız" gibi bişey demiş. E peki erkek-erkeğe olan ne oluyor? Mesela geçen Turgut Vidinli restoran rezaleti olayında iki taraf erkek olsaydı kafa göz yarılır, hatta birileri vurulabilirdi. Yolda "yan bakma" adıyla adam dövülen, hatta bizzat hatırlıyorum bir Anadolu şehrinde "şort giydi, saç uzattı" diye dövülen ya da psikolojik baskıya uğrayan erkekler var. Kadın kadına da olabilir, iş yerinde kıskançlık durumlarından dolayı baskı gören mobbing'e uğrayan kadın yok mu? Ha erkek yönetici tarafından taciz edilen de var. Ama hep çok taraflı şeyler bunlar. Yeri geliyor kadın yönetici de çalışanı "kadın" diye eziyor.

Kadınlara uygulanan baskıya tabii ki karşı çıkmalıyız, ama bu toplumda(ve aslında dünyada da) sadece kadına değil erkeğe de yüklenen bir imaj (stereotype diyim) var, bu da bir çeşit baskı ve şiddeti de doğurabiliyor.

söz olarak saçma gelmiyor bana çünkü kadın erkek fiziksel olarak eşit değil ve bu durum kadınların şiddet görmesine neden olabiliyor bildiğiniz üzere.
hani eşittik, böyle laflar asıl kadını güçsüz düşürüyor gibi şeyler söylemek saçma oluyo yani, elbette şiddet başlı başına karşı çıkılması gereken bi olay ve burada @allah yazdiysa bozsun'a katılıyorum türkiye'de şiddet sorunu var fakat kadınlara karşı cins tarafından "karşılık veremeyeceği için" şiddet uygulanıyor, dayak atma hakkı olduğunu düşünen bi taraf var sonuçta.
bana saçma gelen şey oturduğun yerden kadına şiddete hayır diye bağırıp durmak, evet bu saçma bir şey.

kadına karşı şiddete hayır derken en azından ben kendi adıma sadece erkeğin uyguladığı şiddeti kastetmiyorum. gelinine fiziksel işkence bile yapan kayınvalideler var bu toplumda, ütü falan basan. kaldı ki bu saçma toplumsal sosyal rollerin erkeklerede ciddi şiddet uyguladığını düşünüyorum. erkeklerede öyle roller yükleniyor ki adamlar eziliyor bu rollerin altında. naif, düşünceli, eşitlikçi bir erkek bazı ortamlarda ciddi şekilde taciz ediliyor, küçük düşürülmeye çalışılıyor.

kadınlar daha dezavantajlı durumda oldukları için ayrıca böyle bir harekette var. ama bu demek değil ki diğer şiddetlere karşı değiliz. vidinli yorumuna gerçekten katılıyorum, silahlı çatışmaya bile dönebilirdi konu mağdurlar erkek olsaydı.

birde kadınların şiddet döngüsünden çıkması maalesef o kadar kolay değil. bazen bende diyorum neden katlanıyorsun diye, özellikle psikolojik ve fiziksel şiddet öyle bir boyutta ki değersizlik hissiyatı çok fena yakalarına yapışmış oluyor. dinleyince anlıyorum neden öyle ha deyince uzaklaşamadığını. kaldı ki görece olarak daha düşük sosyo-kültürel-ekonomik kesimdekiler kendi aileleri tarafından da tehdit ediliyorlar ayrılmaya kalkıştıklarında.

bu bence çok katmanlı bir konu. ne bu kadar hafife almak doğru, ne de sadece teoriler üzerinden gitmek.

"Ogrenilmis caresizlik" denen seyi cok yanlis anlamissiniz. Cok yanlis yerden giriyorsunuz kadina siddet olayina.

Zamanin tum gelismis toplumlarinda benzer mitolojiler var. Yunan Mitolojisi de benzer, Nordic Mitolojileri de, Misir da.

bence şu anda bişeyler uydurup onu yaymak daha ilginç oluyor. düşünsene dünyanın neredeyse tüm bilgisi birkaç tık ötede ama facebook'taki memurlar hala mit müsteşarlığı, bu benim profilim, pkk'yla ilgim yok falan diye şeyler paylaşıyor

büyük ihtimal o dönem de önemli din görevlileri yaymıştır çoğu şeyi.

tolkien nasıl uydurduysa

Kültürel belleğin ve emperyal imitasyonların birikmesiyle oluşuyor bu birikimler. Daha geçen gün bir cins maymunun bile kutsal-kutsal olmayan ayrımı yaptıkları ve ilkel bir ritüel gerçekleştirdikleri yayınlandı. Yani insanlar, sanılandan çok erken bir tarihte; hayattaki deneyimlerinden, kahramanlıklardan, başarısızlıklardan dolayı kutsallık atfetmeye başlıyor. Topluluk karmaşıklaştıkça bu kutsallıklar da karmaşıklaşıyor, sayıları artıyor (bu kültürel bellek). Bunun dışında farklı topluluklarla etkileşime geçerek de farklı kutsallıklar kazanıyorlar ya da veriyorlar (emperyal imitasyon). İşte bu sebeple karmaşıklaşıyor.

Yani bir anda oluşmuyor mitoloji ve inançlar; tek bir kişi ya da grubun da uydurması değil. Bir bütün halinde toplumun kabul etmesi ve onu pratiğe dökmesi söz konusu. Basit biçimde ayrılıyorlar, çiftleşiyorlar, ve hatta ölüyorlar gibi düşünme. Bu olayların hepsi toplumsal/kültürel bir kırılmaya işaret ediyor (doğayla ya da diğer toplumlarla ilişki). Yani oturup dizi senaryosu yazmıyorlar; yaşadıkları olaylara bir anlam katıp bu anlamı sonraki nesillere aktarıyorlar.

çoğu insanlardan, krallardan vs çıkıyor. Onlar anlatıla anlatıla tanrılara falan dönüşüyor. İşte aşk hikayeleri gelişip İnanna ile Tammuz'un müthiş aşkını konuşur hale geliyor.

bi de özellikle Sümerlerde gökyüzüne müthiş ilgi var, yine insanların özelliklerini yıldızlara atıyorlar. O dönemde insanlar dini inanç ve somut dünya arasında kalıyor ve kafaları çok daha ilkel, bizim gibi soyut düşünce de fazla gelişmemiş her şey somut olaylara, mitolojik hikayelere dönüşüyor.

bir de illa Sümerler değil, çok öncesinden de geliyor olabilir. Sümerler sadece ilk "yazıya geçiren" oldukları için bu kadar biliniyorlar.

further reading
(bkz: samuel noah kramer)
(ayrıca izle-> gönül tekin'in konuştuğu teke tek ve tarihin arka odası programları)

Bugünün dini geleceğin mitolojisi oluyor.

Nesilden nesile aktarılırken yeni unsurlar katılıyor, çıkarılıyor. Toplumun başına bir bela geldiyse özellikle de kuraklık veya çok ağır bir savaş genellikle dini inanışta geniş çaplı modifikasyonlara gidilir bu arada. Tipik davranıştır, hala da gözlemlenir.

Fakat genel olarak doğa olayları gözlenerek yapılıyor bu yorumlar. Şimdi Güneş Tutulması olduğunda, toplumda birileri çıkıp açıklama yapmak zorunda. Yalan da olsa yanlış da olsa bunu duymaya ihtiyaç var. Köyün ortasına yıldırım düştüğünde biri izah etmek zorunda. Yoksa kaos oluşur, anarşi çıkar. Bizim Güneş Tutulması diyerek anladığımız şey, onlarda bütün dünyalarının kararmasıydı. Yıldırım düşmesi dediğimiz şey, gökyüzünden korkunç bir ışın'ın düşmesiydi...

İçgüdüsel olarak, bunun kötüye gideceğini gören birileri de topu eline alıyor -kendi ve/veya toplumun çıkarı olduğu için- ve diyor ki bakın şu iki Tanrı şöyle yaptığı için böyle oldu, bende kahinlik/nebilik/şamanlık/nirvana var oradan biliyorum... Dert etmeyin kurban verirsek/meditasyon yaparsak/şu davranıştan imtina edersek düzelecek.

Sümerler'in inancının günümüzde dahi bu denli kuvvetle yaşaması da, söz uçar yazı kalır ilkesine bağlanılabilir.

(bkz: steadycam)

Ultra geniş açılı gopro kamera ve steadycam etkisi yapan herhangi bir sabitleyici ile çekilmiş.

geniş açılı bişey, gopro falan olabilir evet.

titreşim engelleyici olarak da daha manuel glidecam/steadycam gibi bişeyler diyorum çünkü fazla hızlı dönüşler var. Fakat daha basit hızlı çözüm için: www.youtube.com

Feiyu G4 gibi (birçok markanın) 3-axis gimbal stabilizerları var. Geçen yıl G3 Ultra modelini Gopro Hero4 Black ile kullandım süper alet.

Jib nedir, camera crane nedir, glidecam nedir diyecektim ki fikrim degisti. Bence balik gözüne abanilmasi yanlardan dijital olarak image stabilizer seklinde islenmesinden. Dikkat edersen kenarlara dogu anlik bozulmalar var. Bazi kameralarda var bu, xiaomi yi icin mesela 155 derece acisi var normalde, stabilize et dersen 130 derece ile cekiyormus gibi ama aslinda 155 cekip bazi nesneleri odaga alip ona göre keserek kayit aliyor, stabilize ediyor. Bence öyle bir sey.

olayın 3. dünya ülkesi olmakla alakası yok yalnız, her kafasına esen yurt dışından bir şeyler getirsin satsın o zaman.

herkes yurtdışından satın aldığı şeyleri "gift" diye işaretleyip gümrüğe takılmadan almaya çalışıyor, bu nedenle belki gerçekten hediye bile olsa inanmıyorlar ki o konuda kanun ne diyor bilmiyorum. Hani değeri €75 üzerindeki şeyi alınca vergi ödememiz gerekiyor, bu şey gerçekten ödül vs. ise yine vergi ödeniyor da olabilir.

O bekleme ücretini ödemeniz lazım galiba DHL'i arayıp sorun, mümkünse bulunduğunuz ülkeden sorun belki dışarıdan daha iyi müdahale ederler? Hani Türkiye'dekilerin kıllık yapma ya da işlerini düzgün yapmama ihtimaline karşı diyorum.

bir de, yerel posta şirketlerinin hızlı kargolarını kullanmak daha iyi bir seçenek. Bu kadar göz önünde olmuyor ve içinde pahalı, gümrükten geçmemesi gereken bir şey olsa bile (cep telefonu vs) geçebiliyor. Ama şans işi.

bu arada, o ipad mini 3g versiyonu olsa yine geçemezdi herhalde.

@tescillimarka Bak bakayım 145%'e varan gümrük vergisi hangi ülkeler arasında yaygın:
www.dutycalculator.com
Devlet tarafından soyulup karşılığını alamıyoruz, bir de fıkradaki gibi köprüde gelen geçenden akçe alan adamı sorgulamayıp çok sıra oluyor sultanım bir tane daha adam koyun oraya diyen tiplerle beraber yaşamak zorunda kalıyoruz.

@rodriguez2 Teşekkür ederim. Yarın arayıp detaylı soracağım zaten açılınca. Belki burdan iyi bilen birileri çıkabilir diye yazdım.

sizin üzerine ne yazdığınıza bakmıyorlar.
eşyanın gümrük kıymeti, gümrük tarifesinin ve eşya ticaretine ilişkin belirli konularda getirilen tarife dışı düzenlemelerin uygulanması amacıyla, Gümrük Kanunu’nun 23 ila 31 inci maddeleri ve Gümrük Yönetmeliğinin 43 ila 57 inci maddelerinde yer alan hükümler çerçevesinde belirlenir.
adam bin dolarlık bişey alıyor sevk irsaliyesine 30$ yazdırıp çakallık peşine düşüyor, tabiki de gümrükteki insanlar mal değil arkadaşlar. iş böyle olunca gerçekten doğruyu söyleyip bişeyler göndermek isteyenlerin de işine taş koyuyorlar. bunların hepsi iç piyasayı korumak için yapılıyor ayrıca.

konuya dönersek ürünü türkiyedeki alıcı vergisini ödemeden alamaz, belli bir süre antrepoda bekletilir, ondan sonra göndericinin adresine geri postalanır. antrepoda bekletilen hergün bu ücret artar.

bu işler için asla ve asla 3. parti gümrük firmalarını kullanmayın. gidin devlet kargolarını kullanın.

Duty rates in Turkey vary from 0% to 145%, with the average duty rate at 6.02%

Hiçbir şey okumadan araştırmadan pat diye ürünü göndermişsin gümrüğe takılınca da üçüncü dünya ülkesi falan diye kendi salaklığın dolayısı ile bok atıyorsun sağa sola. Herkesi kendin gibi sandığın için de %145 falan diye laf oyunu yapıyorsun.

Dhl ile gondermekle hata etmissin. Dhl mundar ediyor.

Ptt kargo en temizi. gec olsun guc olmasin.

Gecmis olsun.

urunun geri gonderilmesini talep edin, gumruk ve ardiye ucretleri ile daha pahaliya patlayacak cunku. degeri limit uzerindeki bircok sey gecebilir gumrukten ama telefon, tablet, bilgisayar gibi seyler maalesef gecmiyor. Ha geciyor ama deli gibi vergi oduyorsunuz, yurtdisindan almanin bir anlami kalmiyor.

@masa penisi Teşekkürler. Ödemiyorum dediğimde yine de belli bir süre depoda bekletiliyor ve bu ücret göndericiye mi yansıyor tam anlayamadım o kısmı. Eğer öyleyse zaten hediye olan şeyin üzerine böyle bir külfete girmelerini istemem.

İnsanların birçok şeyi bu şekilde hediye gibi geçirmeye çalıştıklarını bilmiyordum ama şaşırmadım. İç piyasayı korumak fahiş vergilerle yapıldığı takdirde bu şekilde arka yollara sapmalarına şaşmamalı insanların. Üretenlere değil bağlantılarıyla ucuza getirip pahalıya satanı palazlandırma yöntemi bu. Aynı kafa turizm için yurt dışı yasağı falan gelsin istiyor. Hiçbir şey üretmeyip halkın kanını emerek ne kadar daha gidecek böyle bilemiyorum.

Gümrük firması hakkında tavsiyeyi hatırlayacağım bir daha böyle bir durumda olursam, sağolun. Kendileri gönderdiler zaten seçme şansım yoktu bu durum için.

valla ödenecek başkan o ücret maalesef.
sözde free of charge gelen mala 350 USD masraf ettigimizi bilirim.

benzer bi sistem ben de var. 4790k ile. sıkıntı yaşamazsın. 32gb ram attığın iyi olmuş
ben de ssd 240gb. 120 bi noktadan sonra düşük kalabilir tek soru işaretim o

işlemci 6 (sanal 12) çekirdekliymiş, süper o render'da baya işine yarar.
ekran kartı da çok iyi tabii ama yok Cuda'ydı Shader sayısıydı onları bilen bir arkadaş yorumlasa daha iyi.

bi monitörde ucuza kaçmışsın bence, Asus'un müthiş IPS tasarımcı monitörleri var onlara bak, yalnız fiyat en az 2'ye katlıyor söyleyeyim.

Güzel bir kasa + soğutma (sıvı soğutma yazmışsın) önemli senin yazdıkların iyidir herhalde pek yorum yapamayacağım.

edit: o hdd'yi toshiba değil wd black yapsan?

eyvallah hocam peki burda 75 euro altı parçaları amazon ebay felan alayım mı sence?

sistemi sağolsun @beyteper canavari adli kullanıcı tavsiye etti. toshiba yı öylesine yazdım zaten :) o tavsiye etmemişti. render yaparken çizim de yapmak istiyoruz. bu sistem yeter derseniz: basacam parayı binicem üstüne vurucam kırbacı!

Oyun oynamayacaksanız 1ms TN panellerle işiniz olmasın, renk doğruluğu için giriş model de olsa uygun fiyatıyla Dell U2414H önerebilirim, bütçe müsaitse U2515 veya U2715 daha da iyi olur.

SSD 250'lik alın mutlaka, aradaki fiyat farkı oldukça önemsiz kalıyor 2 kat sığayı düşününce.

Sıvı işlemci soğutucuları pompa sesi, sızdırma ihtimali, kayda değer performans olmayışı vs'yi göze alınca parasını haketmiyor bence.

Kasa için biraz daha kaliteli ve geniş bir ürüne yönelmekte fayda var, sonradan en çok kafamı vurduğum mevzu olmuştu benim.

yanlışım yoksa render bilgisayarları yoğun olarak gpu üzerindeki hafızayı kullanırlar diye biliyorum. fazlaca ram takmanın bi etkisi olacağını sanmıyorum.

peki sizlerin şunu al dediğiniz önerileriniz nedir? ssd'yi 250 yaptım bu arada.

bay bize guvenmeyip saga sola sormalar ha.

@masa penisi:cpu renderi alirken ekran karti calismaz. rt renderda calisir. wievportta da guclu bir ekran karti sart. gtxler quadrolardan daha ucuz ve artik autodesk gtxleri destekliyor. 120 gb ssd az ama.

kasayi ucuz soyledim cunku full tower kasalarla bunu narasinda performans farki giremedim ben. oc icin de sivi sovutma.iyi oluyor. zaten sadece render aninda islemci full calisacak. o da sanal stres testler gibi asiri isinma yapmayacagindan sogutucu cok gurultu yapmaz. aynisindan kullaniyorum.ordan biliyorum. kaldi ki makine zaten.mobilyaci da. gurultulu olan yerde onun gurultsu cok batmaz. su sizdirma gibi bi problem olmaz. olursa da garantisi seve seve oder.

monitor evet cok pro degil ama.butce de sinirli. dedigim monitor de ips panel zaten. kontrasti idare edrr

tabi ki giremez. e-vize'ye bir bakın, bildiğim kadarıyla internetten başvuru yapıp yine internet üzerinden ödeyerek giriş yapabiliyor yabancılar türkiye'ye e-vize ile..

Ben hollanda'ya amerika vizemle giremiyorsam o da giremez

turkiye schengen ulkesi degil

o degil de ben bu hintliler kadar pazarlikci bir millet de gormedim. artik bokunu cikarmis olacaklar ki schengen ile turkiyeye girmeye calisiyorlar. hey allahim ya.

geçenlerde tam olarak bu durumda biriyle konuşmuştum, Türkiye'ye geldiğinde girişte e-vize aldığını söyledi. Öyle oluyor demek ki. E-vize onlara oluyorsa şimdi internetten bile alabilir zaten bi baksın.

mantıken tc konsolosluğu hindistan web sitesinde yazıyor olmalı.

bazı ülkeler var ki(schengen ülkeleri değil) vize uyguladığı ülke vatandaşlarının schengen vizeleri varsa vize uygulamıyor doğal birşey sayın diplomatik otorite eksiduyurucular. arkadaş türkiye o ülkelerden birisi mi diye soruyor muhtemelen.

e-vize'den ülkemizin uygulamayı kabul ettiği ülke vatandaşları yararlanır. vize değerlendirme sürecine tabi ülke vatandaşları konsolosluklara vize başvurusu yapar.

konu mantıken ülkemizin hindistan konsolosluğu web sitesinde do i need visa to come to Turkey? şeklinde linklerde verilen bilgilerle çözülebilir.

anlamca bir fark yok aralarında,kullanım yaygınlığı olarak have to daha yaygın

have to biraz zorunluluk, anlayış tarzı düşünebilirsiniz. hastanede bağırılmaz vs. gibi

diğeri jack gel bunu kaçırma gibi söyleniyor o tarz bir zorunluluğu yok yani. hatta jack you gotta hear this bile denir

Aynısı.

*dilci değilim* lakin şöyle bir farkını biliyorum: 'have to' genel zorunluluklarda kullanılıyor daha çok, 'have got' ise sürekli olmayan, anlık yapılması gerekli şey için.

ör: i have to water the flowers vs i've got to see a doctor

gotta catch 'em all, pokemon!

Mahşer sansürsüz versiyonunu tavsiye ederim.

"O"

Firestarter.

şeffaf

Medyum (The Shining)

Göz (Carrie)

Sadist

Hayvan Mezarlığı

bunlar olabilir.

Sadist derim ben de.

çok içmek.

Kahvalti dahil surekli alkol almak. Uyanik oldugun zamanin tamaminda alkollu olmak (malesef boyle tanidiklarim oldu).

Her aksam alkol aliyorsaniz bu alkoliksiniz demek degildir, alkolu seviyorsunuz demektir.

yoksunlukta el titremesi, kızarık burun ve yanaklar, kalkar kalkmaz bir kadeh koymak vs

sabah kahvaltıdan önce içmeye başlamak uyanır uyanmaz içmek

İçince normale dönmek.

alkolik olmanın en basit şekli sarhoş olmadan uyuyamamaktır.

günün her saati alkol alamazsınız. vücut buna izin vermiyor zaten. her akşam içki içmek de alkolik olmanıza yetmez. ama akşamları uyuyamıyorsan sarhoş olmadan, o zaman alkolik oldun demektir.

her akşam içmek. tatil günlerinde gündüz vakti içmeye başlamak akşama kadar devam etmek. çok içtiğini kabul etmemek. kredi kartı kullanarak / borç harç ile içmek.

içmeyince eksikliğini hissetmek.
("1 aydır içmedim arkadaşları toplayalım bi içelim" gibi eksiklik hissetmek bunun dışında tabii.)

1 ve 3'ü izledim, iksi arasında room daha iyi bence ama bu filmden keyif alınmıyor, onu belirteyim. daha iç karartıcı ve rahatsız edici diriliş'e göre. güzel film istiyoruz dersen room.

the revenant.
daha keyifli diyebilirim. Fakat kan, şiddet görmek istemiyorsanız (ne biliyim kadın tarafı sevmez-istemezse) bu film olmaz.

Room'u izleyecekseniz ne olduğunu bilmeden okumadan izleyin. Başta bu ne lan diyecek sonra anlayacaksınız. Çok müthiş değil ama kötü de değil, izlenir ama "keyifle" izlenmez.

Spotlight'ı izlemedim.

bunların dışındaki filmler ya yerli, ya da animasyon. yok ki başka bir şey. yani var da, pehh. anca osman pazarlama.

room'u merak ediyorum. spotlight'ı oscar aldı diye ekledim, yoksa özeti çok da etkilemedi. revenant da leo baba'ya oscar kazandıran şey dedim iyidir herhalde. gerçi oscar alamadığı onlarca film harikaydı, tam tersi de olabilir.

genellikle türk filmini sinemada izlemeyi sevmeyiz, nasıl olsa iki ay sonra televizyonda gösterirler diye.

The revenant'ı hiç tavsiye etmem. Çok sıkıcıydı.

Spotlight bir gazetecilik hikayesi. Fena değildi.

Room'u ben de çok merak ettim. İzlemeyi bekliyorum.

peki spoiler vermeden cevap verirseniz sevinirim.

room çok mu dram, özellikle çocuğun üstünden herhangi bir sömürü ile dram yaratma peşinde mi? bizimki anne olduktan sonra çocuklu mocuklu dram filmlerinde oturup hüngür hüngür ağlıyor. çocuk var gitmem ona diyor, ağlarım diyor.

Coherence, eğer bilimkurgu seviyorsanız.

La belle indifference

Ben de cogunlukla oyleyim artik. Gazete tv uzun suredir yoktu, eksi tema degisikliginden o da yok pek artik. Gundemi favebooktan takip ediyorum :/

www.youtube.com

baktığın her yerde acı görüyorsan kendini kurtarma derdine düşüyorsun. normal.

ek: "takatim kalmadı" diyen insanın insanlığı sorgulanmaz bence. "takatim kalmadı" büyük bıkkınlık ve çaresizlik içerir.

normal.

Neye göre normal? Cevaplara bakılırsa genel algıya göre normal belli ki, ama bana göre değil. Çünkü umrunuzda olmayan şu durumda ülkeden öte insan oluyor. Ben kimsenin acısına sırtımı çevirmem, çeviremem.

tamamen aynı kafadayım dostum. şimdi geliyorlar "yok tv de şu oldu, geçen de söyle bi haber gördüm falan" "ülke ne hale geldi falan" diyolar. biraz olsun umrumda değil, çünkü bişe olmaz. bu ülke zaten 500 yıldır böyle. haberler aynı öyle süpriz bişe yok.

başka şeylere yoğunlaşmak lazım. enerjiyi gerekli konulara harcamak lazım.

(bkz: mesleki uzmanlaşma)
(bkz: toefl)
(bkz: ielts)
(bkz: fitness)

bence değil.

aksaray'dayım ben. bomba patlar endişesiyle sokağın kalabalık tarafından değil de en az insan neredeyse orasından gidiyorum. bazen kaldırım dururken manyak gibi yola iniyorum falan. ha tamam benimki de paranoya seviyesinde ama mesele ülke değil burada, en başta senin can güvenliğin. bu kadar boktan ve güvensiz bir ülkede, her şeyden önce kendin için endişelenmiyorsan, kusura bakma ama bence malsın biraz hehe.

eğlenmeye bakıyorum ne demek? ne yapıyorsun yani, 7/24 eğleniyor musun? ben o kısmı anlamadım. oturup ağlayalım demiyorum, benim de amacım ilk fırsatta siktir olup gitmek zaten yani oturup türkiye'ye ağlayacak değilim ama eğlenme kısmını anlamadım. normalde haftada bir eğleniyordun da ülke bu hale gelince sürekli eğlenmeye mi başladın?

insanlığımızı kaybetmeyelim plz tşk

bile bile saçma sapan adamlara oy verenler yada hiç oy kullanmayanlar, ülkenin hayrına bir tane çivi çıkmamış adamlar eziliyor ve dertli diye kendime sorun mu edeceğim bir de.

sonuna kadar normal.
sikimde değil^2
youtu.be

PKK'nın insanlığı öğretmekten
AKP'nin İslamlığı yaşatmaktan

bahsettiği bir ülke
ailem burada olmasa beş dakika durmam burada
insanlardan nefret eder oldum

tam tahmin ettiğim gibi bazılar populizmin gariban edebiyatının dibine vurmuş.

iyi madem. ben de başliim. ben tuncelide askerdeyken hanginizin sikimdeydim? gelmiş bomba falan falan diye anlatıyorsun! herkes kendi çaresine baksın beyler, birlikten bi sik olmadı

tolkien+1, devilred+1 bunlar madalyonun iki tarafı.

ben hassasiyet göstermeden ipleyebileceğim bir hale girmeye çalışıyorum. yoksa ikisi de ayrı uç. hissizleşmeye başladığım hususlar olsa da umursamaya çalışıyorum yani. onu kaybetmek istemiyorum.

asıl kötü olan sikinde olması gerekenlerin sikinde olmaması. siyasetçilerin hiçbirinin ülkeyi sikine taktığını sanmıyorum.

normal değil ama bizim durumumuzda normal. Çok fazla kişi "artık önemli değil ko götüne" moduna girdi. En sonunda hepimiz etkilenicez o ayrı konu.

Ben mesela, Amerika'nın yeni başkanı Trump olsun biraz da batı böyle sorunlar yaşasın, sonra komple dibe batalım oradan çıkabiliyorsak çıkalım diyorum. Böyle şeyler gelmeye başladı aklıma.

ülkede herkes aynı durumda zaten. sahi geçenlerde 28 kişi ölmüştü dimi.

Ben de o evreye doğru gidiyorum. Geçen sene tüm açık oturumları takip ederdim kim ne düşünüyor ne olacak bu halimiz falan diye. Ama şimdi öfleyerek kanal değiştiriyorum ki gerçekten çok meraklıydım bu tür güncel siyasi meselelere. Toplumun psikolojisi bozuldu artık kutuplaşa kutuplaşa ortak nokta kalmadı. Seçimler atlatıldı ama toplum rahatlamadı çünkü iş artık kırılmaya doğru gidiyor.

tags:voyeur,hidden,cheating,cuckold

play.google.com

intervalometer olarak arat, kesin bi uygulama vardır. Ama bununla kötü şeyler yapmayacaksın dimi yav?

insanın aklına kötü kötü şeyler geliyor dimi hehe :)

genellikle video uygulamaları buldum ama bana videoya çevirmeden kare kare fotoğraf verecek uygulama lazım. verdiğiniz linklerden yola çıkarak bi şeyler bulacak gibiyim, teşekkür ederim.

telefonun kendisi içerisinde bu mümkün diye biliyorum. 3-5-7-10 saniyelere ayarlayabiliyordunuz. kameraya girince ayarlarından ya da modlarından zamanlayıcı gibi birşey olması lazım.

google diye bir icat var çohacayip
www.mfa.gov.tr

Teşekkür ederim. Gönderdiğin link vize başvurularını kapsıyor, ben yeşil pasaport sahibi olduğum için vize başvurusu yapmayacağım. Ayrıca sorun kural sorunundan daha çok pratik bir sorun o yüzden benim durumumda olup bunu yaşamış insanlar varsa diye buradan sordum.

ben yanıtlayayım. yıllar önce yeşil pasaportumun bitmesine 1 ay kala yurtdışına çıkmıştım, hala da çıkanlar var ama burda şöyle bir detay var. gerek türkiye çıkışında gerekse de avrupa girişinde polisin seni ülkeden çıkarmama/ülkeye almama hakkı var. vize almak için şart olan bu kural aslında ülkeye giriş için de var yani. polisin insiyatifinde. almazsa niye almıyorsun diyemezsin. ülkeden çıkışına izin verilmeyenler de oldu. ben olsam o riske girerdim

Pasaport polisi kapıdan döndürüveriyor 6 ay süre yoksa. Artık eskisi gibi değil, oldukça sıkı kontrol var. Tavsiye etmem. Başkasına olmaz, size oluverir.

@kaynakları etkin kullanmayan iktisatci Teşekkür ederim. Bir iş imkanını 'ben almanyaya gidicem ulan' diye reddettim, o riske çoktan girdim yani :)

@whoosie teşekkürler. yakın bir arkadaşım pasaportunun bitiş süresine 1 ay kala çıktı yurtdışına, daha birkaç hafta önce. bu işin pasaport polisinin insafına kalmış olması can sıkıcı cidden.

Ukrayna, Azerbaycan falansa olabilir. Yukarıda verilen linkteki bilgilere uyun derim yine de.

Bi arkadasimi ucahin kapisindan geri cevirmisler. Got gibi kalmamak icin yenile.

Seyahat etmek icin is teklifi de geri cevrilmezmis ya:(

Neyse umarim alirlar. Bu kuralin sebebi su, 6 ay icinde 90 gun kalma hakkin var ya, onu gecirmemek icin.

Ama polisin (hem turk hem alman tarafindaki) inisiyatifine kalmis.

@whoosie o da Almanya'ya gitti kısa bir süre önce.

@karlmarx yenileme şansım yok 25 doluyor ağustosta. Arkadaşının yeşil pasaportu mu varmış? Çünkü baktığım kadarıyla yeşil pasaportta sorun yaşamıyor insanlar.

açılın ben geldim.

Bak ronnie beni iyi dinle, en yakın arkadaşımla "yeşillerin süresi bitmeden" son bi tatil yapalım diyorduk, onun bitimine 1 ay kalmıştı benim 7-8 ay vardı. Bu 6 ay kuralından da haberimiz yoktu. Biz güzelce gittik havaalanına valizleri veriyoruz, ben verdim geçtim, arkadaşım veriyordu ki beni çağırdı. Görevli kadın (Hollanda'ya gidiyorduk) orası minimum 6 ay pasaport süresi olmasını istiyor, ne yazık ki geçemezsiniz dedi ona. Valla giremedi, havaalanında mini bi kriz yaşadık mecburen ben gittim (oradan İngiltere'ye geçecektim, orada master yapıyordum zaten) o kaldı. Sadece vergileri alabilmiş iade olarak da.

böyle. Gayet havaalanında kalırsın yani. Ha o görevli dikkat etmeseydi -sonra polis de bakmasa ki ona baktıklarını sanmıyorum- uçağa binerdi, fakat gittiğimiz ülkede geri çevrilse daha kötü. Ki ben sonradan araştırdım bazı ülkeler 3 ay, bazıları 6 ay böyle süre istiyor. Bazı ülkeler "bazı ülkelere" böyle bir limit koymuyor. Mesela ABD vatandaşları için böyle bi 6 ay olayı yoktu galiba.

yeni pasaport alıp vize al.

@rodriguez2 böğrüme hançeri soktun.

2 mayısta vedalaşıyoruz kendisiyle ve pazar günü yurtdışından döndüm sürem bitene kadar 2 3 yere daha planlıyorum son 6 aylık süreçte de 3 kere giriş çıkış yaptım.
hollanda diyenlerede söyleyim pazar oradan geldim sadece girerken polis dönüş günümü ve otel rezervasyonumu sordu gayet sempatik davranıp geçirdi .

yunanistan sırbistan ve hollandada hiç sorun yaşamadım aslında arabayla da almanyaya geçicektim son anda döndüm .

Üzme potansiyeli daha az daha değer verecek belli. Ama fazlaaa kibarlığı o ses tonu ile birlesince bütün çekiciliğini bitiriyor benim gözümde.

haydaa..

ikinciye git. boşver birinciyi, sonra gelip "sevgilim beni uzuyor uhuuu" duyurusu acarsin :)


duzen: veya birinciye git ya, al boyunun olcusunu. sonra gel buraya "neden mutlu degilim" duyurusu ac, cevap verelim :) ikinci cocugu hic meze etme.

Biz mi karar verelim? Cevrene sor, söyle bitebilir ama hikaye.
img0.joyreactor.com

"Fazla kibarligi bütün cekiciligini bitiriyor" kismindan sonra okumadim. Daddy issues mudur nedir...

Senin aklın birincide daha çok belli lakin mantıklı olan iki numero

birinciye gitmek için destek arıyorsun resmen, git git sonra "erkekler çok rererö" dersin :) Ama ikinciden pek hoşlanmıyorsan adım atıp sonra onu da üzme.

bence de c şıkkı.

@krem peynir
Adamlara haksızlık ettiğim yok. 6 ay sonra atanacağımı da biliyorlar. Az çok tahmin ediyorlar olabilecekleri. Ha iyi anlaşırız yürür gider. Ama şuan dürüstüm. Tam olarak sevgili seçme demedim oyuzden de yürüme dedim. Tercih meselesi. Herzaman en mantıklıdan hoslandik da ne oldu. 3.5 yıllık ilişkim bitti. Ki herkesin bitiyor yillik ilişkileri. Bazen kasmaya gerek yok. Bırak sadece o anin tadini cikar.

biraz takılıcaz ciddi bişey yok diyorsan lütfen ikinciyi seç, ilki zaten buluyordur birilerini ikinci sevinsin deneyim edinsin :D böyle söyleyince kötü durdu ama öyle yani.

Iliski olmadan tadina varamiyor musun anin?


Bir de Birkac date e cikarsin ikisiyle de. Kibar olandan belki daha cok hoslanirsin. Ya da digeri o kadar da uzme potansiyelli degildir. Bu arada hadi bulusalim biseyler icelim degil, randevulasalim gibi. Date oldugunu bilmeli karsindaki.

Yalniz ani yasamaktan bahsedip uzulmekten bahsediyorsun. Uzulecek kadar cok takacaksan ohooo. An bence oyle yasanmiyor yani.

Ani yasamak dedim gittiği yere kadar dedim. Evet soylediklerimin hala arkasindayim.

Bu demek degil ki duygusuzca yasayacağım.

Üzülurum üzerim. Ya da hic uzmeden sessizce kabuklarimiza cekiliriz. Ama bu potasiyelin olup olmamasi da önemli.

Birinciyi istediğin belli.

(bkz: hatunların efendi adam yerine piç tercihi)

sen 1.yi seçeceksin belli ki. ama ben 2. diyorum. sonra dersin; son pişmanlık neye yarar...

Tatlı hafif göbekli kibar adamı seçip de üzme o adamı da kimi secersen seç.

C) Hiçbiri +1500054512121

kasmayın yahu. it tipliyi seç. altı ay sonra zaten gidiceksin. dayanamazsan en kötü orda biter.

birinciye git ikinci adamı üzme. birinciyle ne haliniz varsa görün işte...

En ucuz degil ama en güveniliri, yas gencse, bogazici karsisindaki yurtdisi gönderimlerde dhl ile anlasmali, takip kodu da veren kirtasiyeden göndermektir.

ben 8 tl ye ing'ye ptt kayıtlı posta gönderdim (ağır bir dosya) abi ne 65'i.

O 65 tl ups mi ne öyle hızlı bir kargo, o yüzden fiyat normal. Süresi sıkıntı değilse normal mektup gibi maksimum 10 liraya gönderebilirsiniz. Zarf boyutlarında olması yeterli. En ucuz da ptt benim bildiğim. Takip kodu da veriyorlar 10 TL içinde.

ptt nasıl 65 lira yav? o hızlı gönderi falandır. Normal gönderide küçük paket-zarf Amerika'ya bile 8-10 lira civarına gidiyordu. En son 2-3 yıl önce gönderdim ama o kadar da artmış olamaz dimi?

araba yarışları az çok belli bu camiada, dirt , need for speed serisi , grid 2 , driver sanfrancisco, blur var ateş etmeli sürmeli. eskilerden test drive unlimited 2 var zaman zaman oynadığım, formula 1 serisi , superbike serisi var, ride diye yeni çıkmış motosiklet oyunu var.

ateş etmeli istemiyorum dedin elimi kolumu bağladın.

batman , middle earth shadow to mordor

The Bridge
portal
braid
polarity
Magnetic Cage Closed
dirt +1

konsolun varsa:

brother: a tale of two sons
heavy rain

konsolun yoksa:

This War of Mine
Cities: Skylines
Banished
Lucius

esim factorio diye bir oyuna sardi. iyi bi sey olabilir

brother: a tale of two sons pc versiyonu da var. çok güzel oyun.

Portal 1-2

lisans egitimini kastediyordur bence, ne icin belge isteniyor bilemedim ama, herkes yuksek lisans yapmiyor sonucta

Toefl veya yds, yani yabanci dil belgesi istiyor. Dolayisiyla ana dili ingilizce olan bir ulkede yuksek ylisans yapmis birisinden isyemezler diye umuyorum

Kuruma mail at?

Lisans demek isteniyor.

valla Kuzey İrlanda'da bir üniversitenin doktora başvurusunda gördüm bu tür bir cümleyi, yüksek lisansı "ana dili İngilizce olan" bir ülkede yapmışları sınavsız kabul ediyordu. Ama o İngilizce eğitim yapan değil, baya ülkenin de ana dilinin öyle olmasını istiyordu.

bunda da yüksek lisans geçerlidir diye tahmin ediyorum ama sormak daha iyi.

senin dediğin değil.

Hayır inanmıyorum, her şey daha da kötüye gidicek. Bunun da bir planın parçası olduğunu sanmıyorum.

kötümser gördüm seni clones? hayırdır?

eğer bir plan dahilinde olduysa bana olanlar kendisine teşekkür etmekle birlikte geleceğimden endişeleniyorum, ama şu aralar inanmıyorum...

Her şey zamanla güzel olmak zorunda değil ama evet kaderin var olduğuna inanıyorum.

hayır inanmıyorum. bunca insan arasından neden benimle uğraşsınki? üstelik kendisiyle aramız da pek iyi değil. herşey benim elimde. ben mutluluğa kendi çabamla ulaşacağım.

İster Allah'a ister beyaz peynire inan, başıma öyle şeyler geldi ki kesinlikle bir plan olduğunu düşünüyorum. Ha iyi sonla biter, kötü sonla biter o bilinmez ama bir plan olduğuna kesinlikle inanıyorum.

Tanrı -varsa- planı vardır kesin. Yoksa yoktur :D Var olup olmaması çok düşündüğüm bir şey değil şu sıralar, agnostik değil de başka bir şey diyorlardı ona.

tüm bunlardan bağımsız olarak bazı şeylerin daha iyi olacağına inanıyorum. (ülke hariç de lan:D)

Onun varsa bile benim yok :d accik kulagima citlatsa fena olmaz.

7 milyardan beni mi sececek uzerinde plan yapmak icin? O karismiyor, ben kendime plan yaparim zaten.

Bazen oyle seyler oluyorki, plansiz olmasinin imkani yok. bence tanri bizi siniyor. demedi deme....

Tanrı beni ne yapsın ayol. Milyarlarca yıllık uzay, sayamadığımız kadar galaksi ve gezegen, o gezegenlerden birinde ben; bana plan mı hazırlayacak.

"Durum b.ktan olabilir, geleceğimizin gübresi buradan gelir"e inanıyorum.

Gerçi çok kötü-iyiye de inanmıyorum.

varlığı yokluğu üzerine tartışmaya girmeye gerek yok ancak inanclı olduğum zamanlar da tanrının dünyevi hayata bir etkisinin olmadığına inanırdım.

Durumum kötü de olsa iyi de olsa ben seçtim diyorum. Kötü olduğunu düşündüğüm yol üzerinde karşıma çıkan şeyleri kötü olduğunu düşündüğüm yolu seçtiğim için görüyorum. Tesadüfe inanmadığım gibi iyi planlanmış bir kurguya da inanmıyorum.
Herkes kendi hayatının zamanla daha güzel olacağına inanıyor zaten, veya istiyor diyelim, bunun için kendimi bir kurgunun içine dahil etmeme gerek yok gibi.

Tanrı genel hatlarıyla yazmış çizmiş bi yol
Gönderdiği koordinatlar efendime söliym anam babam, bitiş anı..falan ama ayrıntılarla ilgilendiğine inanmıyorum.

Yani her boka git bulaş sonra kader de. Yok öyle bi kader.seçimlerin bu, boktan seçimlerin seni boka bulaştırmış

Her şey kötüye gidiyorsa, iyiye gidecek diye aciz aciz beklemem, seçimlerimi gözden geçirip değişiklik yaparım

Evet. Tanrının benim için planları olmasından daha çok ( çok özel biri olduğumu düşnmüyorum Allah benim için ne diye özel lan yapsın) kaderimin yazıldığına inanıyorum

ya hu mantıklı düşünelim. Eğer gerçekten bir cep telefonu açık şekilde uçağa zarar verecek olsa tek tek telefonlar kontrol edilmez miydi?

Kalkan uçakta 150 kişi varsa 50sinin telefonu açık böyle düşünün.

soruyu anlamadan cevap kasmak niye?

gayet acık : anadolujet ucuslarında kalkış ve inişte ucak modu da degil tamamen kapalı olacak demiyor mu?

fikrinizi soran olmadı em field guruları

Sanırım o bir tek Türk Hava Yolları'nda öyle. Pegasus filan bir şey demiyor uçuş modundaysa.

uçak kalkış ve iniş yaparken birçok anons yapar. bu anonsları dinlemeniz için elektronik cihazları bu sırada kullanmamanızı isterler. uçağın sistemlerine uçuş modunda olan bir telefon zarar vermez. iniş ve kalkışta sadece uçak modundaki telefonu değil, laptop, diskman (eskiden vardı evet ) vb cihazları da kullanmanıza izin vermez bazı hava yolları.

pegasus'un da anonsunda/videosunda kalkışta ve inişte kapalı, sonra uçuş modunda kullanılabilir diyor. Ama kontrol etmiyorlar çoğu kişi kapatmıyordur, hatta uçuş moduna bile almayanlar vardır eminim. Uçağın sistemlerinde bir sıkıntı olursa pilotlar arattırıyormuş galiba öyle 2001 yılından kalma mı ne bi pilotun forum yazısı vardı.

konudan bağımsız ama pilot arkadaşlarım var ben bu telefon meselesini onlara sordum. şehir efsanesi biz kullanıyoruz herhangi bir sorun çıkmadı, çıkması da mümkün değil dedi. sanırım yakın dönemde otobüslerdeki gibi bir durum olacak. otobüslerde frene zarar veriyor diye yasaktı bir dönem.

em alanlar cok karmasık bi konudur. sistemler stabilken sıkıntı cıkarmayabilir ama bi problem anında akla gelmeyen sonuclar dogurabilir. üstüne yeterli calısma yok, etkiler diyenler var etkilemez diyenler cok. ama en azından hata kabul edilemez kalkıs ve iniş anlarında güvenli bölgede kalmakta fayda var.
bilgilerini ipad'de tutan pilotlar da var, ama bu pilotlardan cok aviyonik sistemcilerin bilecegi bi iş. uçagın hassasiyetiyle otobusu karsılastırmak da cok dogru olmasa gerek.

Bence ucakran ucaga degisiyor.
Daha gecen gun pegasus hostesi ucak modunda olmasina ragmen telefonumu kapattirdi kalkista ve iniste.

Ama thyde filan ucak modunda iniste-kalkista hic sikinti olmadi.

Bilemedim:/
Ama pegasus ozellikle diyordu "kalkis ve iniste cep teleefonlariniz kapali olsun, normal ucus sirasinda ucak modunda olabilir" gibisinden bir sey. (Yaniliyor olabilirim ama aklimda boyle kalmis)

www.quora.com

www.quora.com

en.wikipedia.org

üç sebebi varmış.

1-) bazı yolcular güvenlik uyarılarını dinlemek yerine telefonuyla oynuyormuş. (sanırsın 2-b sınıfı ama gerçek malesef, bazı insanlar büyümüyor. "ayşenin saçını çekme", "mehmetin silgisini yeme", "camdan atlama" gibi komutlar vermen gerekiyor)

2-) uçak çok hızlı hareket ettiği için telefon devamlı olarak yeni baz istasyonu arıyormuş, bu da baz istasyonlarını yalama yapıyormuş. bir baz istasyonunun kapasitesi 10bin kişi diyelim, üzerinden geçerken aynı anda 50bin kişi bağlanmaya başlarsa çöker haliyle.

3-) iniş ve kalkış sırasında herkes cayır cayır telefon konuştuğu ve her gün yeni bir cihaz çıktığı için uçağı devamlı "acaba yeni çıkan telefona uyumlu mu lan" diye test edemeyecekleri ve uçak iniş ve kalkış sırasında pilotun kuleyle iletişiminde sorun olmaması için kapatılmasını istiyorlarmış.

ben kapatırım (uçaktan inince de telefonla oynayabilirim ama inemezsem oynayamam, üzerinde çok fazla düşünmeye gerek yok), milyarlarca dolar araştırma geliştirme bütçesi ayıran şirket uçak üretecek ve sen cep telefonunu açık unuttun diye uçak düşecek, işte bu bana saçma gelir. sen de söylemişsin, adam onu bilmesine rağmen kapatmıyor, sence uçak üreticisi bunu düşünmemiş midir?

anadolu jette ucus modu özelliğiniz varsa onu yapın, ozellik yoksa da telefonu kapatın diyor.

Pegasus dün tamamen kapat dedi ancak uçak moduna koydum tabiki. Uçak modunda herhangi bir zarar vermesi neredeyse imkânsız. Hatta açık olsa bile.

Ha soruna cevap, firmadan firmaya uçak modu meselesi değişiyor.

uçuş modunda olduğu sürece bir sıkıntı olmuyor. milletin canını sıkmayın boşuna.

bir kere yakınlarımda adamın biri aynı senin yaptığın gibi çocuğa çemkirdi telefon falan diye. baya sinir bozucu bir durum.

dostum sana şöyle söyleyeyim, birkaç kere telefonu açık unutmuştum. yani uçak modunda değil, bildiğin açık yani. öyle açık yaptık o yolculuğu.

bir bok olmadı. kasma o yüzden.

vakti zamanında izmir gibi yerde belediye otobüslerinde elin cep telefonuna gidince yaşlılar tepene binerdi, 'kapat telefonunu, kaza yapıcaz' diye. sen de öyle olma, kötü o durum.

anonsu dinlememişsiniz.

thy ve doğal olarak onun markası olan anadolujet'de, hatta sunexpress'de der ki "telefonunuzun kapalı olduğundan YA DA uçuş modunda olduğundan emin olun".

yani uçuş modunda istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. uyarıyı dikkatle dinlemeyip bir de lüzumsuz yere adamın canını sıkmışsınız.

herkes uçak modunu anlatmaya çalışmış ama arkadaşın sorduğu o değilki. havayolları iniş ve kalkışta telefonlarla veya herhangi bir aletle uğraşmayın der. çünkü iniş ve kalkış en çok kaza riski olan zamanlar. bu yüzden bu aletler dikkat dağıtmasın istenir. yani aslında o an aletlerle uğraşan birinin zararı genelde kendinedir. telefon uçak modunda olduğu sürece sıkıntı yok.

@lprytk hepsi öyle bir talepte bulunmaz, thy-anadolujet-sunexpress'de öyle bir şey yok, sadece kulaklık varsa kulaklığı çıkarmanızı isterler, onun dışında cihazınızı kullanırsınız.

ne çalışan ne de uçuş modunda olan telefonun uçağa zerre etkisi yok buna emin olun. havada uçağa yıldırım düşüyor bir şey olmuyor oradan hesap edin.

uçuş modunda açık telefonla açık mp3 çalar arasında fark yok. o kadar şeetmemek lazım. eskiden belediye otobüslerinde de kapattırırlardı kapatmayana dik dik bakardı. hala aynı otobüsler var ama o dik dik bakan amcalar teyzeler otobüste candycrush'ın dibine vuruyor.

havacılıgı cok bilen muhterem dostlar döşemiş, yok cemkirme yok etkisi olsa ucaga sokmazlardı diye.

model programları uçagı ucurana kadar yuzlerce kişilik ekiplerle calısır. ucak uctuktan sonra gelen modifiyeler büyük oranda yasanan talihsizlikler sonucu yapılır.

-arı yuzunden dusen birgen air
-d.b cooper reyizin ardından eklenen cooper kilidi
-en basit ölçüm cihazlarından olan altimetre hatası sonucu kaza geciren ucaklar(son hatırlayacagımız vaka thy-amsterdam)

bunlar ilk etapta hatırladıklarım.
viki'den faydalanırsak şöyle bi liste yapmıslar : en.wikipedia.org


o yuzden fazla gozumuzde buyutmeye gerek yok, evet 6 sigma ile calısan sistemler yapıyorlar ama insan hatası faktoru her zaman baki.

Aynasız makinelerde Fuji daha bir önde gibi geliyor bana. Fuji'nin lens skalası bayağı genişledi, her amaç için kullanabileceğin lensler mevcut.

Dijital vizör çok dezavantaj değil aslında, yetersiz ışık koşullarında falan oldukça kullanışlı.

Son olarak da, ağrının tek sebebi makine taşımak mı? Belki spor yapıp güçlendirmen gerekiyordur.

edit: vizör yerine lens yazmışım.

Fuji'den önerebileceğin bu fiyat bandında bir makine var mı? Ağrı genel olarak boyun düzleşmesinden kaynaklanıyor. Bel sırt ağrısı da galiba eser miktardaki skolyozdan. Güçlendirmek için egzersiz yapıyorum ama otobüsle ulaşım ve tek taraflı yük doğrudan baş ağrısına sebep oluyor.

keşke biraz daha verip a6300 alabilsen, ama a6000 de baya iyi duyduğum kadarıyla.

ben 600D'yi satmadan a7s ii'ye geçtim :D fotoğraf için 600D hala işimi görür, video için 5dmark3 falan buluyordum ama o bile yetmemeye başlamıştı böyle yaptım. Bütçen çok daha fazla olsa a7r II tartışmasız, en iyisi.

bu arada, a6000 serisi nasıl bilmiyorum ama benim a7s2 hiç hafif değil, gayet ağır. Sadece boyutu küçük. Ona bi bak hayallerin suya düşmesin sonra :)

bu arada dijital vizör eksi değil artı bence. Ben çok sevdim, vizörde çektiğin şeyi görmen ve su terazisi çıkması vs çok hoş. Lens olarak 24-70 f/4 hoş(ben aldım), 16-35 daha keskin ama daha dar bişey illa ki lazım olacak ikinci lensi alman gerekecek. Başta sadece 24-70 alıp takılabilirsin. Ben genişi samyang 14mm alarak telafi ettim.

@rodriguez2

a6300 video özellikleri çok iyiymiş ama yurtdışı fiyatı 1000 dolar diyor :(
a7sII çok güzel değil mi ya? :)

verilerde a6000 344g. 120 x 67 x 45 mm
60d 755g.
fark çok gibi görünmese de direk pancake 24'le hiç sıkıntı olmadan gezebilirim diye düşünüyorum. kârım 1 kilo olsa bile bana çok yararı olacaktır.

oo aynen yarı yarıyaymış. Dediğin gibi pancake lens alsan incecik olur rahat taşırsın. Bence mantıklı.

Model önerebilecek kadar yakından takip etmiyorum o piyasayı ama çevreden duyduklarım insanların Fuji'den memnun oldukları yönünde. Şöyle bir inceleme var tahiryildiz.com
Ama baktım da Fuji'nin fiyatlar çok yüksek.

Geçmiş olsun, o zaman en mantıklı olanı düşünmüşsün.

ben de şu an tam aynı şeyin peşindeyim, 60d yi elden çıkarmaya çalışyorum :) takipteyim başlığı.

canon un aynasız makinesini düşünmüştüm ilk başta ama herkes sony den çok memnun kağıt üstünde de daha iyi gözüküyor lens çeşidi de daha fazla canon ef lensler için dönüştürücüye ihtiyac duyuyo.

Ben yaptım. Çok memnunum keşke daha önce yapsaymışım. 5D'den Fujifilm'e geçtim. Daha sonra bir iş için tekrar dslr aldım ama hiç kullanamadım. Küçük makineye öylesine alışmışım ki 5-6 yıldır kullandığım kocaman dslrı elime almadım.

ISO performansı olarak, IQ olarak, manuel lensleri kullanma kolaylığı olarak, tabiki kompaktlık olarak X-E2, 5D'den kat kat daha iyi.

X-E2, Pro1 veya 2 alabilirsin. Yanına muhakkak al diyeceğim 27mm var. Diğerlerini ihtiyaçlarına göre alırsın.

aynı durumdayım. son durum nedir?

Ben de 60d kullanmiyorum. Boynuma asmiyorum makineyi agir oldugu icin, gezerken cantada duruuyor, cantadan cikarttigimda da elimde tasiyorum, sorun olmuyor. Makinayi degistirecek olsam yine dslr alirdim, elimdekinin ust modelini alirdim. Pro falan degilim ama cektigim fotograf icime sinmezse sinir olurum cunku.

Image quality olarak pek de farkli degiller. Onumuzdeki gunlerde a6000i aliyorum, 60dyi de elimden cikartacagim.

yapılacak

bence overrated bir film o yüzden interstellardan önce çekildiği gibi sonrada çok daha güzel filmler çekilecek.

Overrated +1

Shutter island gerçeği var.

yapılacak elbette.
shutter island ile interstaller'ı karşılaştırmak doğru değil. farklı kulvarların filmleri. contact ile karşılaştırılabilir en doğrusu.

böyle bir şeyler sorarken "ulan acaba biz mi bilmiyoruz" diye hiç içinizden geçmiyor mu sahiden? baaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa diye bağır bağır bağıran müziklerle birlikte ekstra anlam, aşırı anlam yüklenen sahneler nedeniyle mi bu heyecan genel olarak yoksa aşırı komplike gibi duran olay örgüsü nedeniyle mi?

STV yıllardır yapıyor, beşinci boyut falan :P Cidden film iyi gidiyordu ama o sonu hiç olmadı be kafka. Bi de gereksiz kasıntı bi havası var her şeyi biliyormuş gibi, biraz mizahi biraz daha rahat olabilirdi.

bu arada Interstellar'ın bilimkurgu değil aile ilişkileri üzerine bir dram olduğunu iddia ediyorum, halen arkasındayım. Şekil olarak bilimkurgu gibi duruyor ama Nolan da zaten baba-kız ilişkisini dünya üzerine birkaç mesaj verip öyle daha etkili anlatmak istemiş -ki kötü tercih değil ama yine de gereksiz kasıntı olmuş.

şöyle değiştirelim başlığı bence "hans zimmer daha iyi müzik yapacak mı?" filmin başarısı hans zimmer'ındır.

overrated film +1 sonu bok gibi

The Matrix'den demek istedin herhalde

abartmayın be.
adam karadeliğe girip bilmem kaçıncı boyuttakilerle görüşüp kızına mesaj gönderip bilmem ne teoremini çözdürüp karadelikten geri çıkıyor uzaya. uzayda sürüklenirken şans bu ya elemanı buluyorlar.

adam karadeliğe girip çıkıyor lan. çoşmayın. Nolan 'sonunu nasıl bağlıycaz olum!?' diye en az 2 hafta düşünmüştür. sonunda yapımcıdan 'skcem sizin bütünlüğünüzü çekin lan filmi' çökertmesi gelince 'skerler abi ben sokucam çıkarıcam adamı sonra kızı için yaptı falan deriz' demiştir.

bir kere hikayede bütünlük yok filmde. nolan bir de çok çalmış film için film zaten.
%20 cameron %20 kubric %20 europa report %40 nolan yüzdesiyle gidiyor.

çok iyi film ama en iyi de değil. daha iyisi var zaten.
misal bence onunla aynı yılın filmleri olan birdman ve whiplash daha iyi bence interstellar'dan.

bu yıldan da the revenant bence interstellar'ın üstünde bir iş.

tabii bunlar çok öznel şeyler sonuçta. bana göre böyle, sana göre öyle. tartışsan ne olacak.

yapılmışı var, contact.

Kaynaklar ve Özgeçmiş gibi kısımlara da sayfa numarası verilir ve bunlar da İçindekiler kısmında belirtilir. Hocanızın neye göre 100 sayfa istediği önemli. Ayrıca normalde tez şu kadar sayfa olsun demek çok saçmadır ama malesef böyle oluyor. Uygulamalı; yenilikçi bir tez hazırla 30 sayfa olsun o bile kabul edilir.

100 sayfa olsun diye sacma bilim disi bir istek var ise, sayilir bence.

valla bizde sayfa değil kelime sayısı belirtiliyordu ve kaynakça buna dahil değildi. Yazı içindekiler dahildi ama. (Rodriguez2 2016) şeklinde olanlar.

bölümün tez yazım dosyasını indirip inceledim ancak minimum 100 sayfa şartının yanında nelerin dahil olup olmayacağı belirtilmemiş. anlaşılan dediğiniz gibi bölüme bağlı bir durum o yüzden hocaya danışmak en doğrusu olacak

oralar film seti veya önceden temizlenmiş, dekorlanmış yerler olduğu için problem olmuyor. Ama sen bence deneme kendi başına. mikrop kapıp hasta olabilirsin.

Bu arada okuman yazman da baya iyi görünüyor, kaç yaşındasın bakayim sen?

dalga mı geçiyorsunuz? gerçek hayatta olması imkansız bir çok şey oluyor filmlerde, bunu mu kafaya taktınız?

kardeş dizi izlediğinin farkındasın di mi?

şey gibi oluyo bu. lost izlerken ya bu kadınların kılı tüyü niye çıkmıyo :// demek ki gibi bişey bu.

ya iyi misiniz arkadaşlar? dizilerde ve filmlerde neden mikrop kapmadıklarını soruyorum.

iyiyiz, şahsen ben iyiyim:) filmin kurgusuna mikrop kapmaları yok demek ki. ne dersiniz olabilir mi?

edit: aa dur, sen yoksa onların gerçekten bok dolu kanalizasyonlara mı girdiğini sanıyorsun?

Dizilerde ve filmlerde insanlar neden WC'ye gitmiyorsa o sebepten.

WC'ye gitmekle, kıl tüy çıkmamasıyla aynı şey değil ki bu. gayet süper kahraman gibi yaşıyorlar.

Çünkü diziler kurgularının gerçekçiliğiyle ön plana çıkmıyorlar. "süper kahraman gibi" omasını talep ediyor tüketici, arz da bu yönde oluyor.

ABD'deki kanalizasyon sistemleri çok büyük, bilgim yok ama tahminen belki sulandırılıyor veya sık sık filtrelendiriliyor olabilir. Ama muhtemelen saçmalıktır.

Dalga geçilecek bir şey yok, gayet mantıklı bir soru sormuş yahu, niye üzerine gittiniz bu kadar? Filmin kurgusunda adam pasta sıçıp onu yese "hmm kurgusu öyle olduğu için olabilir mi? bunu mu takıyorsun?" mu demek lazım.

Neden başrol oyuncuları ölmüyor? Aslında basit detaya inilmiyor, asıl amaçtan şaşmamak için. Hani baĞzı filmlerde "yoohhğğ artık amk" diyoruz ya onun gibi işte.

Düşünsene başrol oyuncusu yürürken birden başına inşaattan tuğla düşüp öldüğünü, normal hayatta oluyor filmde de olsun. Ya da işine giderken oyuncunun olduğu yer patlasın, ölsün? Araba çarpsın karşıdan karşıya geçerken, otobüs ezsin? Bunlar olmuyor çünkü "Film".

Gün gelirde imkan bulursam kanalizasyona indiği için ölen insanın hayatının filmini çekecem. Ya da durakta beklerken DALLAMA bir otobüs şöförünün gelip seni ezmesi gibi. Ya da madende çalışırken patlama yüzünden ölmek. Mitinge gitti için ölen insanlar...

yahu gercekten kanalizasyonda cekildigini mi saniyorsunuz onlarin?

www.youtube.com

edit: soruyu ben boyle anladim, iki turlu anlayan insan tipi de var. bilemedim.

Arkadas galiba dizilerde senaryo geregi neden mikrop kapmadiklarini vs soruyor. Hemen vurmayin.

bence pinkpeony senaryoda neden hastalanmadiklarini sormuyor, kastettigi sey adamlarin film cekimi sirasinda oraya gercekten girdigi ve gercek hayatta neden hastalanmadiklari sanirim???
zaten gercek kanalizasyonda cekilmiyormus.

süper zeki duyurucular yine amacından çıkarmışlar soruyu.

bence film/dizilerdeki aptalca mantık hatalarından yalnızca bir tanesi.

ya nedense insanlarda bi "gerçekçilik" sevdası oluşmaya başladı, kim başlattıysa ben onun ta... Abi dizide filmde en ufak bişeyde hastalanıp ölseler öyle dizi mi olur, o zaman Die Hard'lar Mission Impossible'lar yapılabilir miydi? Bu gerçek dışı halleri çok güzel bence. Ha o dizide boka batıp aynı kıyafetle devam ettilerse evet bi temizlenme sahnesi konulabilirdi. Ama genel olarak sinemada, dizilerde gerçekçilik değil "inandırıcılık" önemli. Bu anlattığınız inandırıcı olmadığı için garip geliyor, yoksa o dünya öyle olsa herkes kanalizasyonda yaşasa hatta orada pizza yeseler(Ninja Kaplumbağalar) kimse çıkıp sorgulamaz.

hatta bu durumu düşünmek okumak araştırmak isteyen arkadaşlar için (bkz: suspension of disbelief) diyip kaçayım.

Macbook mu asus mu diye sordugunuza gore pc ile cok mesakkatli bir is yapmadiginizi dusunuyorum. Ki oyle olsa dahi pc nin daha iyi oldugunu dusunuyorum da simdi ust duzey bi grafiker gelir abi mac daha iyi ya stabil filan der. gunluk isleriniz icin ise asus iyidir.

Macbook Air.

2 ay önce aynı soruyu sordum ve Macbook Pro aldım, zerre pişman değilim.

Neden?

Mac OS, performans, hardware kalitesi, hardware uyumu.

eğer Asus bariz ucuz ya da donanım olarak baya daha iyiyse Asus, değilse Macbook Air. Hani Macbook pro vs Asus desen Asus derdim çünkü kendim öyle aldım, aynı fiyata daha iyi donanım alıyorsun. Ama Macbook Air'ler çok pahalı değildi (2-3bin bandında) o bakımdan Macbook da alınabilir diyorum.

yalnız dikkat edin macbook air değil, macbook demiş. macbook'lar daha pahalı şu anda macbook air'den. ve bence biraz gereksiz pahalı. (başlangıç fiyatı 5199 ve performansı da macbook air veya macbook pro'ya göre kötü)

farklı macbook modelleri olduğu gibi farklı asus zenbook modelleri de olduğu şu andaki bilgilerle sağlıklı bir cevap vermek zor.

ikisi haricinde ben dell xps 13'ü tavsiye ederim. kendim de onu alacağım.

aynı ikilemde bende kalmıştım gittim yoga pro 3 aldım. ne için kullanacaksınız bilmiyorum ama ofiste, dışarıda ve evde çok stabil ve kullanışlı.

@king lizard macbook air düşünüyorum genel olarak :)

asus ux serisi. bulursanız da ux30.

@king lizard, XPS13 de ucuz değil ki?

macbook

2 senedir kullaniyorum cok memnunum. ben aslinda siradan bir kullanici modunda kullaniyorum. ama eski laptopumda virus girerdi, format atmam gerekirdi, yavasti vsvs. macbook ta cok fazla kolaylik var.

Macbook Pro.

Ben de 1 senedir kullanıyorum. Çok memnunum. Alacaksan Pro Retina Display al.

Abi ne bütçe var, ne amaç var, ne beklenti var. Bodoslama giriyoruz artık kusura bakma.

Genelde bu seçimler işletim sistemine göre yapılır, yani Windows isteyen ve Mac isteyen şeklinde. Windows tarafında benim tercihim Dell XPS 13 olurdu. Macbook tarafında ise düz Macbook, Air ya da Pro olmayan. Şu Core M'li model.

Cayır cuyur oyun oynatan bir desktopım var, performans ve konforu onda bulabiliyorum. Laptoptan tek beklentim küçük işler ve mobilite olur. Tutup Mac'te sorun çıkartacak kadar spesifik programlarla işim olmaz. Ve yok güncellemesiydi bilmem nesiydi uğraşmak istemem. O yüzden Macbook diyorum.

Asus Volkswagen'se Macbook Lamborghini'dir.

Şu an Zenbook'un iyi bir konfigürasyonu 5-6bin arası bildiğim kadarı ile. Vatan'da Early 2015 Macbook Pro'lar 5-5,5bin. Gerçi aynı fiyat değil, 1-2bin daha pahalı olsa bile Macbook Pro tercih ederim, zira Asus'u uzun bir süre kullandım ve çok performans ve donanım sorunu yaşadım.

Bu arada Macbook Pro ile karşılaştırılabilecek yegane alet XPS13, ki o da zaten Pro fiyatında.

@gunde 3 litre kola icen adam güncelledim.

cloud

google photos, google drive.

Dropbox

dropbox'ta duruyor. iki adımlı doğrulama da var, mis gibi.

fotoğraflar için Amazon Cloud Drive daha iyi bir seçenek, sınırsız fotoğraf depolama veriyor. (Dropbox diyenler de paralı üyelik alıyorlardır herhalde, 2GB'a ne sığacak yoksa?)

bence fotolar Amazon'a paralı, sonra belge vs olanları Google Drive, Dropbox, Onedrive'dan alacağın bedava alanlara dağıtırsın.

rodriguez2 +1

ben oyle yapicam simdi. copy.com'da duruyordu onceden, kapaninca tasinmak durumundayim

3 yıldır var, herhangi bir sıkıntısını görmedim.

ben dr'a sormuştum ama çok önemli değil demişti. bende var çook uzun zamandır
bi sıkıntı yok.. nasıl bir sıkıntı?

haha yok. dediğin şeyi anladım, ya yaşlanınca kanser olursak o dolguya bağlayabiliriz belki ama bilimsel hiçbir kanıt olmaz. Bunların kanıtlanması zor ve baya süre gerektiriyor. Mesela ben kanal tedavisi de yaptırmadan önce "çektirin, kanal tedavisi ile bir çok hastalığın bağlantısı var, ölü bir dişi vücudunuzda tutmak istemezsiniz" kıvamında yazılar okumuştum. Yaptırdım. Valla bilemiyorum.

20 yaş dişi çekilince kemikteki kırıkta bakteriler yaşıyor, onunla da kalp hastalıkları arasında ilişki var diyolaa.

valla hepsine inansak sıkıntı, ko götüne modunda takılıyoruz galiba.

amalgamın tehlikesi civa buharı. o da yaparken çıkıyor. çok yıllık amalgamların zaten tehlikesi yok.

Nerdeyse 10 yıldır var bir dişimde bir rahatsızlığım da yok çok şükür ona bağlı olarak