Böyle bir soru sorduğuna göre yolun çok başındasın, oturup biraz okuma ve araştırma yapıp öyle bu işe girmeni öneririm. w3schools bunun için iyi bir kaynak.

www.python.org

Ama öncesinde proje ayarlarına gidip bi bakın. Belki yüklüdür ama proje için seçmemişsinizdir:
www.jetbrains.com

majör depresyon, 10 yıldır çeşitli ilaçlar kullandım. geçmedi hocam.

macbook (düz) veya macbook air hocam aradığınız. özellikle bu düz macbook aşırı hafif ve taşınabilirdi. apple artık üretmiyor sanırım, ama belki bulabilirsiniz başka yerlerde.

lenovo X1 carbon serileri

Açıkçası yapacaklarınıza oranla vereceginiz para bana fazla geldi. 6bin lira bana kalırsa fiyat fayda oranında dengesiz. Soylediklerinizi 2bin liralık tabletlerle dahi yapabilirsiniz.
www.epey.com
Hp probook gayet rijit alüminyum kasaya sahip, 1,4 kg. 13,3 ips paneli var. 4bine alırsınız, freedos olduğundan tek yapacağınız 30 40 liraya windows key satın alıp windows kurmak.

3 adim ileri bir adim geri.

google bu sekilde piyasaya urun sokuyor. surulen urun insanlar tarafindan pek tercih edilmezse o urunun fisi cekiliyor.

siz daha cok fisi cekilen urunlere rast gelmissiniz. sans iste.

olaya sadece kendi bakis acindan bakiyorsun. Google dunyanin en basarili 3-4 sirketinden birisi. Google elini attigi sektorlerin hemen hepsinde pazar payinin cogunlugunu ele gecirmis bir sirket(Gmail, Chrome, Android, youtube, GDrive, arama motoru vs). uygulamalarin/servislerin kapatilmasinin sebebi %90'i buyuk cogunluklar tarafindan kabul gormemesi, kullanilmamasi. senin/benim o uygulamayi her gun kullaniyor olmamiz google(ve diger sirketler) tarafindan birsey ifade etmez. populasyonun %kaci kullaniyor(conversion), o urunden elde edilen toplam gelir o urunu ayakta tutmak icin yapilan masrafa degiyor mu? gibi sorularin cevabinda urunler yasamina devam ediyor yada etmiyor.

Google'in bu kadar cok urun cikartip, bu kadar hizli urunleri kapatabiliyor olmasi aslinda sirket ve muhendislik acisindan iyi birsey. bir fikir varsa bunu cok hizli bir sekilde gelistirip, denemekten cekinmiyor/korkmuyor. ve eger basarisiz oldugunu goruyorsa fisini cekmekten de korkmuyor. buna yazilim sektorunde "iterate fast, fail fast" denir. yani bir fikri ne kadar hizli gelistirip, ne kadar hizli batarsan, toplamda sana olan maliyeti daha az olur. ve hatadan ders cikarip ya urunu iyilestirmeye calisirsin, yada hic gelecek gormuyorsan minimum maliyet ile projeyi sonlandirirsin.

youtube'a gelirsek. hayir kurulusu degil, genel kullanicilara ucretsiz video gosterip, bu videolarin arasina reklam alarak para kazanma hedefinde olan bir sirket/uygulama. reklamlari begenmiyorsan, Google'in reklamdan kazanacagi geliri Google'a sen verirsin, reklamsiz izlersin. (bkz: #79252446)

Asıl cevabı vereyim. Google'ın yapısından kaynaklanıyor. Yeni bir proje çıkarıp geliştirince prim veriliyor. O yüzden herkes yeni bir şeyler çıkarma derdinde oluyor ve hatta bu sebeple aynı anda Hangouts, Duo, Google Messages gibi ayni görevi yapan uygulamaları oluyor.

Bu kadar çok uygulama çıkınca, çok popüler olmayanları iptal ediyorlar çünkü eski yazılımı destekleyene prim verilmiyor. Gidip yeni bir projede çalışayım diyor herkes.

aguen biraz sallamis. evet Google'da her developer'in zamaninin %20'sini kendi istedigi projelerde harcamasina musaade ediliyor ama bu demek degildir ki her isteyen yeni proje cikabilir. %20 zamanda gelistirilen projeler %90 internal olarak kullaniliyor. eger proje internal olarak ilgi gorurse ve public olarak cikma ihtimali olabilir. ama bu tamamen planli olarak gerceklestirilen bir surec(ornek: gmail public olmadan once yillarca internal olarak kullanilmis bir uygulama). eger bu sekilde bir uygulamanin fikir babasi isen, Google sana ortak oluyor, yada senin fikrini satin aliyor.

hangouts, duo ve messages gibi uygulamalarin olmasinin sebebi tamamen business ile alakali. bunlardan en eskisi olan hangouts 20% zamanda gelistirilmis bir proje ama diger ikisi tamamen yonetim tarafindan planli olarak cikarilmis projeler.

Google bu şekilde davranabildiği için Google oluyor. "Move fast and break things" ve benzeri kitapları okumanı öneririm. Deneyip, tutmayanları kaldırıyorlar, bu sayede fokuslarını kaybetmiyorlar, verimliliği en yukarıda tutuyorlar, ve bünyesinde çalışan mühendislere de sürekli yeni bir challenge veriyorlar. Eğer girip ölene kadar atıyorum url shortener üzerine çalışmak gibi bir planın varsa zaten google ona göre bir yer değil.

Ürün geliştiriyorsanız ve 3rd parti API'lere dayanıyorsanız, bir gün o API'nın patlama ihtimalni hesaba katmanız lazım. Yıllardır bir sürü acqusition sonucu olan bir şey bu.

valla kendisi üretse yine koymayacak da gidip milletin uygulamalarını satın alıp sonra kapattığı oluyor, ben ona aşırı uyuzum. parse vardı (facebook'undu gerçi o), güzel güzel kullanıyorduk satın alıp kapattılar. şimdi işte golang yazıyorum, yarın öbür gün gelip "vazgeçtik bundan" derlerse şaşırmam. google reader vardı, onu da kapattı pezevenkler.

niye böyle? parasal anlamda zarar etmese bile, atıyorum uygulama yılda 10 milyon dolardan az kazandırıyorsa kapatıyoruz diyebiliyorlar. uğraşmaya gerek duymuyolar sanırım. hatta şöyle bir site bile var: killedbygoogle.com

startup sevdamdan vazgeçersem bi gün belki başvururum diye düşünüyorum. parası güzel, bi de sonuçta yönetim iyi olmasa bile çok sağlam programcılar çalışıyor. gidip görmek lazım her türlü. ama şirket kültürü olarak çok beğendiğimi söyleyemem.

başarıyı sadece ne kadar para kazandığıyla ölçmek bana çok doğru gelmiyor. yani bi alanda monopol olup oranın parasıyla piyasayı domine etmek tüketiciler açısından da çok kötü. abd hükümeti el atıp bunları farklı şirketlere bölse (google search ayrı şirket, youtube ayrı şirket, gmail ayrı şirket vs. gibi) bir çoğu muhtemelen ayakta bile kalamaz. gözlük yapıyorlardı beceremediler mesela, sınırsız funding'i olmasına rağmen. yani bu büyüklüğe gelince yönetilemez oluyor şirketler herhalde, bilmiyorum.

Hatta sadece böyle customer facing uygulamalar da değil, angularjs ve polymer, web components falan gibi rezillikleri de var. Şu an herhangi bir işe girerken kullanacağım teknoloji google tarafından geliştiriliyorsa temkinli yaklaşıyorum.

google'a basarisiz demek bence cok agir bir itham kesinlikle.

ilk olarak bahsettiginiz durumun yasanmasinin en büyük nedeni cok fazla ürün aciklamalari. diger sirketlerde bu kadar yok, hepsi catir catir bitiriyor projeleri. google olunca göze batiyor cünkü en az on milyonlarca kisi kullaniyor kapatilan uygulamayi ama yetmiyor bu elbette.

mühendis olmaniza gerek yok sirkette calismak icin aslinda, girmek istemiyorsaniz girmeyin elbette ama gereksiz atar gidere gerek yok. hic bir sirket icin denmez bu zaten.

size göre marka degeri yerlerdeyse birakin tüm uygulamalarini kullanmayi, google,com, google maps, youtube, gmail, android, drive, calendar, google podcast etc.

hele youtube reklamlarina laf etmeniz komik. dilerseniz ücretli versiyonu var, onda reklam yok.

yorumlar icin tesekkurler ben hala soylediklerimin arkasindayim. marka degeri yerlerde. bunu bana google'un dinamikleri boyle, sistem geregi, bu tur modeller aslinda trend vs.. seklinde aciklamaniz anlamsiz geliyor bana.

google uc tane universitelinin calistigi ve surekli denemeler yapmasi gereken bir yer degil. kaldi ki birseyin tutup tutmayacaginin tahminin yapilmasi bile ayri bir bilim dali. sen fizibiliteni, hazirligini vs... herseyinle tastamam yapmaya baslarsan elbet tutar. cunku arkanda milyar dolarlik butce ve onbinlerce muhendis var. reklam olayina gelince reklam kalitesinden bahsediyorum. kalkip normal reklamlara laf ettigim yok. kendine guzel bi playlist yaptiginda araya soktuklari o yeni yetme zengin bebelerinin aptal sarkilarini sokmasindan bahsediyorum.

aslinda biraz kullanici deneyimi eksikliginden bahsediyorum. yaptigi herseyin bir sebebi ve mantigi var; ama son kullanici olarak bana etkisi buyuk oldugu icin daha yumusak etkileri olmali diyorum.

ikisi farkli kitleye hitap ediyor. koddan hic anlamayan biri icin udemy daha iyi. ama biraz temeli olan insanlarda senin sundugun sey daha faydali.

Advanced react/node/mongo olursa ben zevkle izlerim.

sıkıcı olup olmaması senin hitabetine bağlı. onun dışında hedef izleyiciyi iyi belirlemen gerek. syntax anlatmak beginner iken program nasıl yazılmalı birazadvanced kalıyor. Bana sorarsan yeteri kadar tecübeyi kendinde görüyorsan advanced düzeyde bir şeyler yapman daha iyi olur. ortalık hello world ile kaynıyor. Ben selman kahya ve adem ilter'in yayınlarını seviyorum.

selman kahya yapıyor benzer tarzda söylediğin bir şeyi. bayağı community'si oluştu. bence iş yapar.

@cassey başlangıç noktam oydu zaten, ortalığın "hello world" kaynaması. Yani orası işin en kolay kısmı, milyon tane kurs var. Biraz daha zor bir şey için hiçbir şey yok.

Advanced düzeyinde olsa olsa Vue ve Python anlatabilirim. Ama demek istediğim, x teknolojisinden ziyade programı nasıl tasarlayacağını bilmeyen, kendisine spesifik bir issue verilmeden iş yapamayan, ya da işte genel olarak "problem çözemeyen" bir sürü programcı tanıdım çalışırken. Bunun üzerine gitmek istiyorum. Bunun için de "hackerrank'ten pratik yapın" demekten ziyade, kod yazarken nasıl düşündüğümü yansıtabileceğim bir şey daha iyi olurdu diye düşündüm.

Selman Kahya'nın oyun programlama videoları tam bu şekildeymiş. Sağolun bahsettiğiniz için.

Çok güzel fikir, bir ara George hotz da bu tarz bir stream yapıyordu ondan görmüştüm ben de. Ancak türkçe yaparsan izleyecek insan sayısı inanılmaz düşük olacak, dolayısıyla uğraşmana pek değeceğine inanmıyorum. Türkçe kaynak oluşturmaya harcanan çaba tam manasıyla çöpe gidiyor desem yeridir.

programlamaya udemy kurslarıyla başlayan biri olarak tam ihtiyacım olan şey. ben izlerim kesin.

Merhaba,
Bu bilginin kaynağı nedir acaba? Global bir veri mi yoksa belirli bir bölgeye ya da millete mi ait?

@ kisa

Türkiye, kaynak TÜİK...

bende senin bekarken eşimin çalışması taraftariyfim. evlendim eşim çalışıyor. ama senin benim gibi düşünen insan sayısı türkiye gelenine vurursan baya azdır

kendi ayakları üzerinde durmak, çalışma hayatına katılmak isteyen bir kitlenin yanında evinin hanımı olmak isteyen daha büyük bir kitle var.
diğer yandan başka faktörler de var. çocuklara bakmak, eğitim seviyesinin adam gibi iş bulmaya yetmemesi gibi.

Bu arada ben de izin vermem diyen erkek görmedim.
Müsait zamanda bu istatistiğe bakacağım, henüz imkan olmadı.

Benim için farketmez, hatta gelirimi 2 katına çıkarabilirsem yakın gelecekte istemem bile de, ilginç bir şekilde çalışmayan kadınlar kocaları istemediği için değil, kendileri istemedikleri için çalışmıyorlar zaten.

Hayatım şu klasik track: büyükşehirde doğum, iyi anadolu lisesi, iyi üniversite, sonra da plaza. Bu çevreye rağmen kendi isteğiyle çalışmayan bir sürü kadın arkadaşım var. Tamam para az falan ama evde olmak güzel bişey sonuçta, bir erkek olarak benim bırak okulun bitmesini, okul devam ederken bile çalışmama lüksüm yoktu. Kadınların var, babaları anlayış gösteriyor.

Bir de kadın akrabalar var, maddi durumları kötü, kocaları çalışmalarına karşı da değil, bazen iş geliyor öyle onlara soruyorum siz çalışır mısınız diye. Normalde konuşurken parasızlıktan falan şikayet ediyorlar da işe gelince hep bir bahane bulup istemiyorlar, ki bazı işler çok kötü de değil.

Yanisi, ev var, adam (koca/baba) az bişey de olsa harçlık veriyorken kimse kendini 9-10 saat bir yere bağlamak istemiyor. Durum bu benim gördüğüm.

maddi durumumum iyi olsa eşimin çalışmasını istemezdim. kendisi çalışmak isterse bir şey deme hakkım yok elbette ancak ihtiyacın olmadığı bir durumda neden sabah 8 akşam 5 mesaisini yaşasın ki bir insan, param olsa ben de çalışmazdım yani :)

çalışan kadınla evlenmek isterim. ama o kadın, isterse çalışmayabilir.

yani baştan "ben çalışmam" diyen biriyle evlenmek istemem.

Kendi ayağını bacağını geçtim evde oturan kadın erkek herkesin 3 aya kafayı yediğini düşünüyorum. O nedenle kafayı yememiş kadın tercihimdir.

Erkekler engel falan olmuyor, bu dogal bir sonuc. Ben engel olan erkek falan gormedim.
Kadinlar ayni isi ayni sekilde yapip daha az maas aliyor deniyor hatta, bu mantikla isverenlerin ozellikle kadin tercih etmesi lazim, cok daha karli degil mi?

Erkeklerin toplanip bir kadinlari calistirmayalim diye bir karar aldigini falan dusunmuyorum. Kadinlari calistirmayan bir cinsiyet, bir canli turu veya dunya disi bir guc falan yok. Is gucune katilan kadin sayisi az ise as gucune katilan kadin sayisi az oldugu icindir.

Cok basit bir mantikla, calismak zorunda olmayan kadinlar varken calismak zorunda olmayan erkek yok gibi bir sey. Kadinlarin is gucune daha az katiliyor olmasi da dogal bir sonuc. Bunun dogum yapani var, evlenip kocasinin yanina tasinip isi birakani var, var da var.


Kendi gozlemlerime bakarak konusursam; esimi calistirmam diyen erkek bir elin parmaklarini gecmez cevremde gordugum. Buna karsilik esinin calismamasindan sikayet eden cok gordum.

Basliktaki soruya gelince, orta sinif icin tek kisi calismak sikinti bu zamanda. Calisan kadin daha mantikli bence. Zaten calismayan kadin bosluktan kafayi yer, dedikodu ve instagram uzmani olur evde.

Kesinlikle çalışması gerektiğini düşünüyorum, belki çocuk olduktan sonra bırakabilir. Tüm gün evde oturan bir insan ne görebilir, ne getirebilir, çocuğu geniş bir vizyonla nasıl yetiştirebilir ki? İnsanın bir hayat beklentisi, bir kariyer planı olması lazım. Standart türk kadını moduna dönmeye çok yatkın bizimkiler, sonra saçma sapan kadın programları + abuk subuk diziler yoluyla 40 yaşında delirmiş olarak hayatlarına devam ediyorlar, yetiştirdikleri çocuk da bok gibi oluyor.

Kesinlikle çalışması gerektiğini düşünüyorum, belki çocuk olduktan sonra bırakabilir. Tüm gün evde oturan bir insan ne görebilir, ne getirebilir, çocuğu geniş bir vizyonla nasıl yetiştirebilir ki? İnsanın bir hayat beklentisi, bir kariyer planı olması lazım. Standart türk kadını moduna dönmeye çok yatkın bizimkiler, sonra saçma sapan kadın programları + abuk subuk diziler yoluyla 40 yaşında delirmiş olarak hayatlarına devam ediyorlar, yetiştirdikleri çocuk da bok gibi oluyor.

sebebi boşver de %30 gayet iyi oran değil mi

kadınların erkeklerden farklı olarak çalışmamayı tercih etme lüksleri var. bu durumda 50-50 olması zaten beklenemez ki

kadınların çoğu kendisi istemiyor çalışmayı. ben olsam ben de istemem. her gün trafik,iş yogunlugu,stres yaşamaktansa otururum evde, koca parası ile alışveriş yaparım oh ne güzel

Kadın kişisi olarak cevap vereyim.
Eğitimli olsun olmasın eğer uç derecede kıskanç ya da uç derecede muhafazakar değilse erkek karısının çalışmasını ve ev ekonomisine katkıda bulunmasını istiyor. Çünkü hayat zor, paylaşınca bile zor. Öte yandan kadın iş bulma açısından erkeğe göre daha dezavantajlı. İşyeri genç kadını işe almadan önce "öff, evlenir de bu, evlendikten sonra çalışmaya devam eder mi acaba? Bir sene sonra çocuk, çocuktan sonra işten çıkar mı acaba? Hem iş hem çocuk performansı da düşer bunun" diyerek zaten kafadan eliyor. Elemediyse de daha düşük ücrete çalıştırıyor.
Bir de karısının çalışmasına izin veren yüce gönüllü erkek "hayat müşterek" derken evdeki çamaşır, bulaşık, ütü, temizlik ve yemek yapımı gibi gündelik işlere "kadının işi" diyerek elini sürmüyor, tabii karşılığında kırk yılın başında iki çivi çakacaksa yarım gün off yoruldum diye koltukta geçiriliyor. Kadın birkaç sene dayanıyor bir de üzerine çocuk doğunca hakikaten "kayış kopuyor".
Erkek engel mi oldu kadının çalışmasına, görünüşte hayır ama bizim de bir taşıma kapasitemiz var.
Neredeyse 25 senedir çalışıyorum. Eşim hakikaten yardımcı olur evle ilgili. Ama "yardımcı olur", organizasyon sorumluluğu illa ki bende oluyor maalesef. Çocuklar için ailemin, temizlik için de haftada bir gelen temizlikçinin yardımı olmasaydı çoktan teslim bayrağını çekmiştim.

ben çalışıyorsam, o da çalışsın. çalışmayan kadın sıkılır bir süre sonra. size bulaşıp durur. gereksiz gerginliklere neden olur. senkron tutturmak zorlaşır vs. iki kişi de çalışsın ve birbirlerine ayıracak zamanları fazla olmasın. böylece daha değerli bir birliktelik olur o.

çam ağacı ney arkadaş, hiç bi fonksiyonu , özelliği olmayan son derece gereksiz bir ağaç ve evet çıra gibi çok yanıcı ve kozalakları da 200 metre uçup yangınları yayıyor.

ben şahsen meyvası yenmeyen hiç bir ağacı dikmezdim bu saatten sonra. niye dikeyim ki? kime ne faydası olcak? meyva ağacı eksen, meyvasını yersin, yemezen reçelini içkisini yaparsın, oda mı olmadı konu komşuya dağıtırsın, çocuklar gelir toplar yer, hiç bişey olmasa börtü böcek kuş yer. yine ekosisteme çam ağacından çok daha faydalı olur.

bu tip teoriler iyi niyetle paylaşılsa bile bana '' bunlar amariganın oyunları'' sığlığında fikirler gibi geliyor. doğrudur yanlıştır onu bilemem ama '' işte ben dış güçlerin oyununu bozdummm'' tipi açıklamalar destekli olmalı yoksa belli bir azınlığa hitap ediyor gibi oluyor.. ayrıca ben çam ağacının kokusunu, fıstığını, soymuğunu seviyorum. zorunda mıyım zeytin dikmek ya da başka meyve dikmek sanki çok geliri varmış gibi. konu uzun tartışılabilir..

facebook teyzesi olarak yaşamına devam etmesi gereken "Gazeteci ve televizyoncu ünlü Gülgün Feyman Budak" ın bu konudaki fikirlerini neden umursayalım?
14-15 satır yazı her satırı ayrı saçmalık.

okudugum en saçma şey.

bak güzel kardeşim lafım sana değil o metni yazana: ülke'deki tüm çaml ormalarının dikilerek oluşturulduğunu zanneden gerzeğe. alplerin devamın da yer alan dağ silsilerinde bu çam ormanları doğal vejetasyondur ve öyle iki tane ebleğin dikerek yapabileceği bir şey değildir.

bunu yazan sırf ameriga demek için yazmış bence. madem biz geldik oyuna alplerin etrafındaki yerleşik ülkeler nasil geldi bu oyuna?

yanan ormanın yerine de ağaç dikmeye gerek yoktur. kendi tohumundan kendisi 3-5 sene içinde yeniden büyüyecektir. kozalağı uzağa atarkende aslında bir nevi savunma mekanizması çalıştırmaktadır. bir de evet bizim açımızdan (görsel olarak) olumsuz olsa da kendi yanan orman aslında gençleşmektedir. evrimsel süreçte çamlar şuan zaten yok olma eğilimdedir.

her toprakta her ağaç yetişmez. genel bir bilgi ile onu dikin bunu dikmeyin demek genel olarak hatalıdır. diktiğiniz ağacın (ormana döneceği gerçeği ile-yoksa bahçeye dikilen tek tük ağaçları demiyorum) bölgeye etkisini bilimsel bir çalışma yapmadan kestirmeniz zordur. sizin bir ağaç gibi gördüğünüz çam ağacı aslında bünyesinde minik bir çok organizma besler.

çamı da kavağı da severim. çam hakkında zaten gerekli cevaplar verilmiş. kavak hakkında da ben bir şey söyleyeyim; hayatımın 1 yılını ığdır'da geçirdim. şehirde kavak dışında ağaç yok gibi bir şeydi. kavakları denklemden silince koca şehir + ilçeleri çölden farksız oluyor. zeytin falan yetiştirebileceğin bir iklim de yok. gülgün feyman bol keseden atıp tutacağına bir botanikçiyle falan ropörtaj yapsaydı işini yapmış derdik.

Çam çok faydalı değil evet. Çam ağacı olan bir yerde yerlere bakarsan hiçbir yeşillik göremezsin mesela, yaprakları sürekli dökülür ve içindeki azottan dolayı toprağı öldürür, orada bişey yetişmez. Çam ormanı, alp dağları tarzı bir manzarada güzel durur da Türkiye'de olmaz bence de. Sürekli etrafında kuru yaprak ve kozalak olması da olası bir yangında çıra görevi görüyor tabi

Meyve ağacı bakımsız bir işe yaramaz hocam, dağa taşa zeytin ceviz dikip kendi haline bıraksanız alacağınız meyve çok az olur, öyle bir ek gelir yaratmaz. İlla orman yapılacaksa kestane güzel olur mesela, ama o da yavaş büyüyor.

Çam ağacı dikilmesi bir seçenek değil, zorunluluk. O kadar az bakım isteyen ve 4 mevsim yeşil kalan başka bir ağaç yok. Üstelik görece hızlı da büyüyor, bi halta yaramadığı için de kimse gelip kesmiyor zaten. Çam ormanlarından tiksinirim ama ülkenin iklimi ormana çok uygun değil, Akdeniz, Ege, İç Anadolu adam gibi yağış almıyor, başka napıcaksın?

herkese aynı davranabiliyor olmak gerek. :) kadınları bilinçaltınızda avlanmaya müsait-avlanmaya müsait değil diye ayırıyor olabilirsiniz.

Kendime yapılmasını istemediğim hiçbir şeyi başkalarına yapmamayı hayat felsefesi edindiğim için, evli ya da ilişkisi olan kadınların cümlesi bacımdır.

Hepsine mesafeli davranıyorum.

Geçen kadıköy'de bir mekanda taaa yıllar önce tanıdığım yeni evli bir kadını gördüm. Aa merhaba nasılsın muhabbeti biraz konuşma ve içtikten sonra candy shop eşliğinde bol seksili dans ettik :D Ben öyle aman yanlış anlar falan diye dert etmem. Konuşurum, dansımı mansımı ederim :D

Ben genel olarak eğer yürüme gibi bir niyetim yoksa kadınlara mesafeli davranıyorum, kaldırımda yürürken bile göz kontağı yapmaktan kaçınıyorum. Her şeyden anlam çıkarıyor bizim kızlar. "Güldü çakacak!"

sosyalleşme problemleri içeriyor bence bu. herkese aynı davranmak gerek. nasılsa her bekar kadınla sevgili olma gibi bir durumun yoksa burada da iş aynı.

ben mesafeli davranıyorum evli kadınlara

Bence tam tersi, daha rahat olman lazım eğer amacın arkadaş olmaksa. Çünkü kadın evli, aranızda hiçbir ima olmaz, net şekilde herkes neyden bahsetmek istiyosa ondan bahseder. Kadın da eğer düzgün biriyse sana asla diğer gözle bakmayacağı için daha rahat arkadaşlık kuracaktır. Ama bu tarz arkadaşlıklar genelde sizi bir araya getiren mecranın dışına taşınamaz. Mesela birlikte kahve içmeye vs. gidemezsiniz. Onu bi yere davet edemezsiniz. Akşamları instagramdan komik video gönderemez, olur olmaz vakitlerde watsapp’tan yazamazsınız. Yazdığınız zaman sadece bişey sormak için, bi bilgi almak-vermek için yazarsınız veya direkt ararsınız(daha iyi olur şeffaflık açısından)

En yakın 2 kız arkadaşım evli. Birini evlenmeden önce tanıyordum, evlenmeden önce geldi kocasını "gösterdi" bile. Onunla ilişkimiz evlenmeden önce nasıldıysa öyle. Akşamları komik video gönderme, baş başa buluşma, bunları hala yapıyoruz.

Öbürü iş arkadaşım; evli çocuklu, onunla da partner olarak çalışıyoruz projelerde. Günde 10 saat civarı sürekli birlikteyiz, yeri geliyor kocasından çok beni görüyor.

Bu iki kadın da eşleriyle ilişkilerini düzgün kurmuş, kimle samimi olup kimle olmayacağını bilen tipler. Ne beni eşleriyle ters düşürürler, ne de ben sınırımı aşarım. Bu dengeyi ayarlayamayan kadınla arkadaş bile olmam, karşılıklı medeniyet seviyesiyle ilgili yani.

gayet oturaklı seviyeli yaklaşıyorum beni de diğerlerinden ayıran en önemli özellik bu zaten

Evli olanlarla muhabbet etmek daha kolay oluyor ya, o "bu bana yürüyor mu ya" gerginliği olmadığı için daha güzel bi muhabbetimiz oluyor genelde.

çok sıkı bir rutinin içine girmişsin. git bir hafta tatil yap bol oksijenli bir yerde. kendine gelirsin.

Kilon biraz daha az olsa daha iyi olur sanki.
Simit vs enerji dusuruyor.
Durum kaliteli bi etten mi o da onemli.
Keza ev yemekleri yapan yerin kullandigi malzeme de onemli.
Gun icinde susuz kaliyor da olabilirsin.
Sabah simit yiyecegine soguk sandvic al.
Bi de kanin vs dusuk olabilir, baktir.

Uyku apnesi olabilir, doktora görün.

uyanamama sorunu yaşayanlarda gözlemlediğim bazı alışkanlıklar var.
insanlar aslında çok erken saatte uyanıp(güneş doğmadan) "daha kalkma vaktine çok var" diyerek ikinci uykuya başlıyor. daha sonra kalksalar da ayılamıyorlar. zar zor ayılsalar bile aslında gereğinden fazla uyumuş oldukları için akşam uykuları gelmiyor.

uzun saatler bilgisayar, tv başında oturmak ve hatta yattığı yerden telefonla oynamak yoluyla gözlerine mavi ışık girmesine izin verdikleri için uykuya dalmaları daha da güçleşiyor.

bir noktadan sonra hepsi kısır döngü haline geliyor.

alışkanlıklarını kontrol et.
akşam 18:00'den sonra bir şey yeme.
erken yat ki hem miden kazınmasın, hem erken kalkarken zorlanma.
normalden daha erken kalkıp biraz egzersiz yap. şınav, squat, burpees...vb

@walter White bu rutini başlayalı daha 2 3 hafta oldu. Bu rutinden önce de böyleydim aslında. Şuan daha fazla.

@Flipsflops kilom fazla değil aslında tam tersi az.

simitcide simit yemek yerine yesillikli peynirli bir sandvic yiyebilirsiniz. simit hicbir besin degeri olmayan sacma sapan bir sey.
is yerinde masaniz dolabiniz falan varsa kuruyemis, kuru uzum, incir, kayisi vs. depolayin, arada atistirin.
pazar gunleri iki cesit yemek yapin, hafta icini rahat rahat cikarirsiniz. kendinizi doyuramiyorsaniz bu yasamin pek de bir anlami yok gibi :)

Sabahları zor uyanmak, enerjisiz olmak hipoglisemi belirtileri, şekerinizi ölçtürün bence. Kan testi yaptırın, açlık tokluk kan şekeri, tsh, b12, demir falan baksınlar.

Hocam askerde çok rahat edersiniz, alıştırıyorlar o düzene her türlü :)

Gece uyumadan önce odayı güzel bir havalandırın, uyku kalitenizin sebebi havasızlık olabilir.

Yemeklerinizde karbonhidrat yerine protein tercih etmeye çalışın (simit yerine yumurta, süt vs.). Karbonhidrat yiyince 2-3 saat iyi oluyor ama sonra yoruluyorsunuz, normal bişey o.

Bir de tabi ki doktora gidin, belki kan değerlerinizde bir sıkıntı vardır. Vitamin falan alırsınız en kötü.

olay tamamen psikolojik.işini sevmiyorsun ve hayatında pozitif heyecan ve beklentiler yok,o yüzden.

reaktif hipoglisemi, tiroid, b12, dvit, demir

Alakası var mı bilmiyorum ama şekerin olabilir diyenler için tatlı ile aram hiç yoktur. Tatlı şeyleri sevmem. Yine de şeker olmuş olabilir miyim? Ek olarak ayak tabanlarım son 1 kaç aydır yanıyor gibi oluyor bazen. Bunun şekerle ilgili bişey olduğunu duymuştum.

seker dedigimiz aslinda diyabet ve ona giden basamaklar. reaktif hipoglisemi bunun ilk basamagi gibi dusunun. sekeri sevmekten sevmemekten bagimsiz. genetik faktorler ve hayat bicimi etkili gelismesinde. ayak yanmasi diyabetle iliskili olabilir.

Ayak yanması şeker de olabilir, b12 vitamini eksikliği diye de kalmış aklımda. Siz bir an önce tahlillerinizi yaptırın.

hocam mesleğinde neden ilerlemiyorsun ? okulun iyi. üstüne mesela odtü kaynak müh. programı patlat. hatta bir de yüksek lisans. çok güzel paralara iyi işler bulabilirsin.

Tekrar üniversite okumana gerek yok. Internetten ogren, 6 ay sonra iş bulabilecek seviyeye gelirsin.

Calıstıgım yazılımcıların cogu mühendis degil.

Yaş problem olmaz hocam, avukat olup sonradan programlama öğrenen birileri falan çalışıyordu eski şirkette. İş bulursunuz yani.

Öte yandan, programlama yapabileceğiniz ve bundan keyif alabileceğinizden emin olmak isterseniz, böyle büyük bir işe girmeden önce hackerrank'ten falan soru çözüp işin sizi sarıp sarmayacağını test edebilirsiniz.

Niye bunu söylüyorum? Çünkü madem aklınızda hep vardı, niye yapmadınız şimdiye kadar? Kod yazmak için gereken şey bir tane laptop, bölümü okumak faydalı olsa da çok da elzem değil.

@delidir yakalayın

Hocam meslekte yol alıyorum ama sürekli bir tatminsizlik içerisindeyim. Hani derler ya, sürekli ben niye buradayım sorusunu kendime sorup duruyorum. Günlerim fabrikada işçilere bir şey anlatıp bir şeyleri yanlış yapmasınlar diye dua ederek geçiyor sürekli...

@serafettinn

Teşekkürler bilgilendirme için

@plutongezegendegilmi

Hocam haklısın, metalurji mühendisi olmayı sevebileceğimi düşündüm. Enerjimi mesleğe odakladım ama yok kendimi göremiyorum bu alanda. Geç kalmış hissiyatını taşıyorum sürekli.

bölüme gerek yok direk yazılım öğrenin+1

yazılımcılık ayrı, mühendislik ayrı. front-end developer olmak için bilgisayar mühendisliği okumaya gerek yok.

29 yaşında yeni mezun birine kurumsal firmalar iş vermez. Ben boğaziçi terkim afla dönsem 29 olacaktım. Çevremde görüştüğüm kişiler hep olumsuz konuştu, yaş mevzusu TR'de sıkıntı ama abd'de falan pek bakmıyorlarmış.

mesleğinden ilerle

31 yaşındayım, 34 yaşında yazılım sektörüne geçmeyi düşünüyorum.
işini iyi yaptıktan sonra yaşın kimsenin umrunda olmaz.
şu anda sadece kendi kendime öğrendiğim yetersiz bilgimle o yazılım şirketlerinde çalışan birçok işini sevmeden yapan elemanı tokatlarım.

yazılım öğrenin. üzerine bilişim ile alakalı bir yüksek lisans yapın, en kestirme yol budur. bir daha lisans ile zaman kaybetmenin anlamı yok. yazılım öğrenme yatırımını öğrenci iken yapmanız daha iyi olurmuş. iş hayatıyla paralel bir şekilde öğrenim sürecini yönetmeniz gerekiyor şimdi. gördüğüm kadarıyla itü, odtü, boğaziçi mezunlarına yazılım firmaları bölüm ayırmaksızın (mühendislik için) amiyane tabirle atlıyorlar. burdan yürürsünüz.

Mesaj atabilirsiniz hocam.

Inanilmaz sinirleniyorum. Ortaokulda akran zorbaligina ugramis sonrasinda siddet gormus biri olarak ozellikle kadin dusmanlarina asiri sinirleniyorum. Ama takmamak lazim belki okumamak lazim yoga spor kitap okumak bunlarla ugrasmak lazim.

(bkz: memetik) bilimini ogrendikten sonra aslinda hicbir fikrin, duygu ve dusuncenin "ben"im olmadigini anladim. bu yazdigim cumlenin bile ben ile bir alakasi yok.

aslinda insanlar kafalarindaki dusunceleri yapmazlarsa hicbir sorun yok. kafadaki dusunceleri benlestirip ben yarisina giriyorlar. ve sonuc husran.

Çok sinirlenmiyorum ama Türkiye'nin okumuş kesimin ortalamasını görünce hayal kırıklığına uğruyorum. Benzer bi hayal kırıklığına askerde uğramıştım. Özellikle koca koca adamların sabahtan akşama Kürtler şöyledir Araplar böyledir diye garip garip uğraşması ilginç geliyor. Sonra maç başlıkları falan, yani biz de izliyoruz bu futbolu ama milletin doğmamış bebesine kadar küfür ediyorlar kanım donuyor vallahi.

Ben duyurudaki bazi cevaplara bile asiri sasiriyorum. Cinayet davasi sorusu vardi biri kasten cinayetin islenebilmesi icin onceden kavga etmeniz lazimdi diye bi sey yazmis. Hukukla gram alakasiz yarim yamalak yanlis cevaplar konu da hassas cinayet davasi acayip tuhafti.

cidden hakaret için demiyorum ama bazen insanların nasıl bu kadar aptal olabildigine çok ama çok şaşırıyorum. akplilere küfredip birkaç entry sonra imamoglu nun zamlarini ölesiye savunan tiplere, CHP negatif bir şey yapınca e ama AKP de yapıyor diyenlere, genel başkanı apo nun heykelini dikeceğiz diyip son bir haftada iki vekili hdp/pkk aynı amaçlara hizmet ediyoruz açıklamaları yapmalarına rağmen hdp'nin pkk ile ilgisi olmadığını ölümüne savunanlara.. inanılmaz sinirleniyorum.

Belki 56749687 kere yazılıyor ama sözlük epeydir koca bir ÇÖP. Mümkün mertebe ruh sağlığım için uzak durmaya gayret ediyorum. Dönem dönem tamamen kesiyorum. Azimliyim bırakacağım bu illeti.

yalnız olmadığımı öğrenmek o kadar iyi geldi ki. demek ki sözlükle alakalı bir durum mevcut. yıllardır üyeyim. 600 küsür entrymi silmiştim ve şu an çok kısıtlı sebeplerle entry giriyorum. sözlükten ayrılamıyorum çünkü her konuyla alakalı gündemi yakalayabileceğim yegane site şu an internette. fakat sanırım bunun bir bedeli olmalı diyerek sözlüğün çöpe dönüşmesine göz yumuluyor, sonuç olarak da boş insanlarla muhatap olmak zorunda kalıyoruz bir çoğumuz.

Okumayarak cozebilirsin.

sadece sözlük değil, komple sosyal medyadan çıktım bu yüzden.

(bkz: rizelileri sevmeme nedenleri) sinirlenmek değil de şu başlığı okurken baya üzüldüm.

hocam içesiniz varsa için de şişkinliğe faydası değil zararı olur gibime geliyor :)

İçmeye başladım bakalım neler olacak

3 yılı garanti. Dağılana kadar giyiyorum genelde.

adidas, nike falan genelde 1 yıl gidiyor, ki parçalanana kadar giyiyorum. sketchers aldım bu sene bakalım nolcak.

5 yılda vans oldskool paramparça etmişliğim var. 3 yıldır da nike air force giyiyorum bi kaç yerde hafif boyasında atma var ama derisi lastiği falan taş gibi hala. koşu ayakkabısı olarak da 5 yıldır nike run flex 2014 giyiyorum henüz herhangi bir yerinde bir şey yok nazar değmesin :D

Nike 8 sene oldu hala pırıl pırıl. Kış ayları hariç nerdeyse hep ayağımda. New Balanceı 5 sene önce aldım hala yeni gibi giyiyorum onu da. Daha çok koşuya çıkığımda giyiyorum ama günlük hayatta da kullandığım sık oldu.

Puma, 4.5 yıl.

hicbir spor ayakkabiyi 2 sezondan fazla kullanamadim, formunu yitirince degistiriyorum. 4-5 sene ayni ayakkabiyi giymek, ayda 1-2 defa giymiyorsaniz saglikli degil bence.

Converse 5 yıl giydim bu sene attim artık. Adidas 3 sene olcak oda tabi haliyle kullanılmaktan kaynaklı bir de bez tipi bir ayakkabi kenarında ufak yırtılma var. New blance şuan için 2 sene oldu oda gayet iyi durumda. Adidas ı uzun yıllar kullanabiliyorum kesinlikle sağlam diyebilirim

Sadece spor salonunda giydigim adidas marka bir ayakkabı var, 7 senedir falan giyiyorum.
Dışarıda hiç giymedim.

adidas superstar'ım var 3 yıllık. 2 yıllık da stan smith'im var. değiştire değiştire giyiyorum, böylece daha uzun ömürlü oluyolar bence.

vanslarım tek sezonluk oluyor genelde. diğer her ayakkabı 2 yıl gider en az.

Nike kullanıyorum, kışları özellikle çok çok sık giyiyorum. Hepsi de 5 yılı aştı hala sapasağlamlar.

skechers, ortalama 1,5 yıl.

ama şu an giydiğim ayakkabı 2. yılına yaklaştı. fiyatları çok arttığı için indirim bekliyorum yenisi için.

60 bin mayışım olsa havamdan geçilmez.
var mı öyle bir dünya?

1 milyon dolar

Miktardan ziyade almak istediğim her şeyi düşünmeden, anında aldığım vakit zenginim demektir.

min 10m$

10 bin euro :D

aylik 100k

1 milyon dolar ile ölene kadar çalışmaya gerek yok olmazdı.

10 milyon $

oturup hesapladım, 30 milyon gibi rakam kurtarıyor hocam.

Şu an 150bin tl

aylık 100 bin tl.

şimdi hesapladım, 50 milyon dolar gibi bir para beni düze çıkartır. o zaman böyle sorulara gülümseyip paranın ne önemi var önemli olan gönül zenginliği derim.

zenginlik = özgürlük + sağlık

eğer aylık kazandığım paraya muhtaçsam o zenginlik değil. Aylık 100 bin tl kazanıp 40 bin tl harcıyorsam yine de zengin değilim mesela.

Gece uyurken hala bir yerden para geliyorsa ve ben istediklerimi özgürce yapabiliyorsam o zenginlik. Parasal karşılığını bilemedim, yaşamadığım için sallamak istemedim :D

Hesabımdaki 1 milyon dolar.

2-3 bin kazanıp sabah kalkmak zorunda olmasam, sürekli gezsem, uçak biletine para vermesem...

işte zenginlik böyle bir şey benim için.

maaşla zengin olunmaz. lazım olduğunda trink diye 10 milyon dolar nakit çıkabiliyorsam zenginim. yoksa 100 milyon dolar borç 100 milyon dolar alacak olsun elde var sıfır. net equity sağlam olmalı.

bir milyon dolar nakit yeter.şimdiki harcama düzenimle beni götürür.

İlk 1 milyon dolar. Sonrasını ben hallederim.

Spesifik bir miktar değil de herhangi bir işi düzenli olarak yapmadan yine de endişelenmeden gelir ve birikim elde edebildiğim bir yaşam tarzında zengin olduğumu düşünürdüm.

Yaşamak için çalışmak zorunda değilsem zengin olduğumu düşünürdüm.

Hemen hesaplayalım,

Bugün ortalama / ortalama üstü bir ev kirası Adana'da yıllık 26K 'dan başlıyor, Bu değerde bir evi satın almak isterseniz 750K - 1.5 Milyon TL nakitinizin olması lazım. Böyle bir evde oturmak için her odada klima ve kışın da kombinizin olması lazım bu da her şekilde ayda ortalama (Yaz ve Kış ortalaması) 250 TL elektrik faturası ödemek demektir. İyi bir arabanızın olması için en az 500K nakite ihtiyacımız var, Eğer çocuğumuz varsa ve bir kolejde okumasını istiyorsak en az senede 30K cebimizden çıkacak demektir. Mutfak giderlerimiz aylık 4K civarı olduğunu varsayalım. Telefon, İnternet, Kablo TV, Netflix vb. bunların tamamına ortalama 250 - 400 TL ödeyeceğimizi farz ediyorum. Arada sırada dışarıda yemek yiyeceğimizi de hesaba katarsak ayda en az 1500 TL harcayacağımızı düşünürsek.

Tüm bunların toplamında elimizde bir sefere mahsus, 2 Milyon TL ve sonrasında her ay en az 10K maaş geliri lazım. Bu Adana gibi bir il için geçerli olan rakam, İstanbul için tahminim bunun en az 2 katı olurdu.

Amaranta + 1

Gelirden bağımsız olarak, para kazanmak için çalışmaya ihtiyacın varsa zengin değilsin.

Dns ayarlarını değiştirin ve ipconfig renew gibi komutlarla bir reset atın internette var nasıl yapıldığı. Arkaplanda disk kullanımı yüksek gözüküyor da olabilir ona bir bakın.

yeni aldığınız bilgisayarın ekran kartının, işlemcisinin dandik olma ihtimali var mı hocam? diğer aletlerde hız konusunda bir problem yaşadınız mı?

şunu uygulayın belki faydası olur. geçenlerde durduk yere laptop'ımın fanı coştu görev yöneticisinden baktığımda utorrent'in webhelper diye bi dosyasının işlemciyi gereksiz yere yorduğunu farkettim. emin değilim ama sizin sorununuz da bu olabilir.

www.youtube.com

Ağ bağlantılari özelliklerde ipv6'nin yanındaki kutucuk seciliyse kaldırın ve baglantida hızlanma var mı bakın. Windows 7 de bende işe yaramıştı bu yöntem.

1- Herhangi bir bilgisayar iş görür.

2- Para kazanmak gibi bir amacınız yoksa, ne seviyorsanız onu yapın. Oyun yapın oynayın, web sitesi yapın arkadaşlarınıza gösterin, mobil uygulama yapın koyun markette dursun. Kendiniz kullanacağınız bir şeyler yaparsanız çalışmak için motivasyonunuz olur.

3- Hangi dili kullanacağınız ne yapacağınıza göre değişiyor bu noktada. Web için HTML/CSS/JS, android veya oyun için Java olabilir. Bunların haricinde Python da tatlı bi dil.

4- Ben kitap alıp, oradan okuyup, sonra kendi projelerimi yaparak öğrenmiştim. Yani bir şeyler okumak/izlemek iyi güzel ama yapmadan öğrenilmiyor.

Bilgilendirmeler için sağolun.
Başka olursa onları da öğrenmek isterim.

Ben yazabilirim isterseniz. Eğer mevcut programınız bir çıktı veriyorsa ister excel'de makro olarak çalışan, isterseniz de ayrı bir program haline çalışacak bir program yazabilirim.

Kriterleri vermeniz yeterli.

Kayıtların tutulduğu bir database varsa veya belirli bir formatta excel dosyalarında vs. tutuluyorsa çok uzun sürecek bir iş değil. SQL'den anlayan her yazılımcı yapabilir diye düşünüyorum.

Bunu yapan hazır ürünler vardır ama onlar da muhtemelen veri girişi falan yapmanızı isteyecek, başka ek özellikler falan sunacaklardır. Öyle bir ihtiyacınız varsa hazır program alın, yoksa iyi bir yazılımcı bulup ona yazdırın en iyisi. Yazılımcı bulamazsanız benim bu tarz işler yapan arkadaşlarım var, yönlendirebilirim.

Peki ben bu işi profesyonel bir şirkete falan yaptrmak istesem ( ileri patladı, çatladı olmasın diye) nereye başvurmalıyım? Fiyat tahmin edebilecek var mı?
Bunu büyük bir şirket istiyor olsa nereye başvuruyor? Kendi içinde bir departman mı çözüyor? Yoksa onlarda dışarıdan yardım mı alıyor?
@plutongezegendegilmi hazır program adı nedir? Parası neyse alalım.
@duygusuzromantik cloud bazlı sistem nedir?

Spesifik bir program bilmiyorum ama işte ERP sistemleri falan yapıyordur belki diye tahmin yürüttüm.

duygusuz romantik ajanslar ve piyasadaki elemanlar konusunda haklı. ajanslarda ben de çalıştım öğrenciyken, boşuna para kaptırırsınız, kesinlikle gitmeyin.

"iyi yazılımcı" bulun derken de kastettiğim oydu, hem herhangi problemle karşılaştırsa çözebilecek, hem de işte düzgün iş ahlakı olan, sizi yarı yolda bırakmayacak birini kastediyorum. ileride destek vermekle ilgili problem yaşayabileceğim için atlamadım ben, ama bu şartları sağlayan arkadaşlarım var.

fiyat konusunda hiçbir fikrim yok, herkes başka başka fiyat verir muhtemelen. cloud bazlı sistemleri de bilmiyorum.

Şöyle iş üzerinde uygulama olmadıkça öğrenmek zor ben de değişik programlarım videolarını va çok izledim ama uygulama olmayınca hem unutuyorum hem iş başında bazı şeyler havada kalmış farkediyorum. En kötü proje uydurmak lazım

2 yıl ara ara bakarak hiçbir şey öğrenemezsiniz, ondan olabilir mi?
düzenli olarak çalışmanız, araştırmanız, tutorialda gördüğünüz şeyi az da olsa değiştirerek yapmaya çalışmanız, yapamamanız ve neden yapamadığınızı araştırmaya başlamanız falan gerekir.

Projen olunca öğreniyorsun, sadece eğitim videolarıyla falan havada kalıyor. Ama bence bir yerden sonrası sabır, yatkınlık ve hırs.

Bir dert belirleyip onu çözmeye odaklanman gerekiyor, teorik eğitimle ilerleme sağlamak mümkün değil. Ben de 2 senedir ara ara bakarak python öğrenmeye çalışıyordum, şimdi, entegrasyon gerektiren bir iş çıktı 2 senede sağlayamadığım ilerlemeyi 24 saatte sağladım. Bir case oluştur kendine, somut bir şey oluştur yani.

Bi de programlama öğreneceğime normal dil öğrensem daha iyi diyen biri için programlama bence çok uygun bir şey değil. İkisi birbirinin tam zıttı, beklentiyi de iyi belirlemek gerek. Moda diye girilecek bir iş değil, gerçekten kafa patlatmak gece gündüz kastırmak lazım. Dil öğrenmek gibi arada bir 3-5 kelime söylerim diyemiyorsun, gitar öğrenmek gibi, ilk 1 sene hiç bir şey çalamadan, ikinci sene şov yapmaya başlıyorsun diyelim.

"bir aplikasyonu veya web sitesi"

hatan burda, bunlar sadece programlama bilerek yapılacak şeyler değil. Tabii ki de yatkınlık ve en önemlisi merak lazım.

Tutorial "programlama" öğrenmek için çok iyi bir yol değil. Orada sadece keyword falan öğreniyorsunuz, neyin ne olduğunu gerçekten anlamak için kendiniz, başka bir yere bakmadan (hatta mümkünse ide falan kullanmadan, düz notepad'de çalışın), sıfırdan bir şeyler yazmalısınız.

Büyük sabır ve çalışma isteyen bir şey. Yatkınlık olayı da şöyle, 100'e yakın mühendisin mülakatına girdim, tahminim ancak %10-15'i bu konuda doğal bir yeteneğe sahip. Geri kalanlar zorlaya zorlaya öğreniyorlar. Ama piyasada çok açık var yani, kasarsanız bu alanda iş bulabilirsiniz, orada bir sıkıntı yok.

1- analitik düşünebilmelisin
2- keyfine kod yazman değil zora düşmen lazım
3- goto 1

yukarıda bir arkadaş iki senede öğrenemediğimi 24 saatte öğrendim yazmış. buna katılıyorum. ben de iki haftadır yabancı birinin youtube'da app yapmasını izleyerek birebir android studio'dan üstünden gittim. adam videoları yarıda kesmiş sonradan fark ettim ama oraya gelene kadar da oldukça kod yazmıştım öyle bırakmak istemedim. ardından stackoverflow başucu kaynağım oldu, yeri geldi kendim sordum yeri geldi sorulanları kendime uyarladım. Şimdi 2 haftada tabii ki öğrendim bu işi diyemem ama önceden sanki uzaya roket göndermek gibi zor olacağını düşündüğüm şeyleri yapmam beş dakikamı almıyor. Mutlaka araştırın, mutlaka pratik yapın, mutlaka yedeklemeyi unutmayın :) ben de sizin gibi sıfırdan aplikasyon yapamam bu bambaşka bi şey diyordum ama artık basit şeyleri sıfırdan yapabileceğimi görebiliyorum. tek mesele biraz üstüne düşmek.

Ben de aynı durumdaydım, düzelttirmedim, hiçbir sıkıntı yaşamadım.

kimse bakmaz bile ona takma kafaya.

gidip düzelteceksen düzelt. kimse bir şey demez. düzeltmeden gidersen de bir şey olmaz. o belgeleri topluyorlar, bir daha ne görüyorsun ne muhabbeti açılıyor. o kadar sallamıyorlar, rahat ol.

en fazla tekrar form/künye dolmurma maksadıyla meslek, eğitim durumu, adres gibi şeyler sorabilirer. doğrusunu söylersin yazarlar. kimse de sevk belgesiyle çelişiyor falan da demez. bakmazlar bile.

lol baya kanserdi eskiden ama hala öyle mi bilmiyorum.

rus serverlarında dota oyna. daha üst bir seviye görülmedi

Dota baya kanser. Ama en çok mikrofon ve kulaklık kullanılan oyunlar csgo ve rainbow. Rainboeu tavsiye ederim rusçam gelişti idi nahui.

dota2.

eskiden cs 1.6'da sinir krizleri geçirirdim. ama artık oynanmıyordur 13-14 yıl omuştur herhade.
bu arada arkadaşın dediği gibi rus serverlarının namını da çok duydum.

dota2 ve csgo net.

Yalnızız. Peyami Safa

otostopçunun galaksi rehberi.

simyacı
yetenek dediğin nedir ki?
eşikaltı büyücüleri + sübliminal a.ş.
semerkant

Eduardo galeano- ve günler yürümeye başladı

Jack london/martin eden. Gemide okumuştum. Sanki beni anlatıyordu.

Yüzyıllık yalnızlık

"Everybody Lies" - Seth Stephens-Davidowitz

yeni hayat

Hayat değiştirecek bir kitap yoktur bence. Belki ilk defa okuyanlar için kutsal kitaplar.

yaani hayatımı değiştirdi diyemem ama beni çok etkilemiştir: andre gide - kalpazanlar

dinle küçük adam - wilhelm reich

Tatar çölü

Panait Istrati - Kodin

ağır bakımı yakın mı, lastiklerinin durumu ne? mesela 90 binlikte ikisi de yapılmış değişmiş ise onu alırım, yapılmamışsa bi eski modele bakarım.

Dizel araçta düşük km tercih etmenizde fayda var hele de otomatik vitesse

Aynı modelse kilometre, çünkü garanticiyim biraz, fazladan x özelliği olacağına başıma bi iş açmasın diye düşünüyorum genelde.

Aldığın km + kullanacağın yıl * 15000 < satmayı düşündüğün yıldaki aracın yaşı * 15000 denklemini hangisi sağlıyorsa o.
Yani az kullanırım diyosan yaşı küçük ama yüksek kmdeki araç combosu.
Çok km yaparım diyosan daha yaşlı ama düşük kmdeki araç

2

Kimin, nasıl kullandığına bakarım.
Geçen sene araba alacaktım, yüksek model, düşük km bir araç buldum. Satan kişi kadındı. Arabaya bindik, her yerinden ses geliyordu neredeyse. Ablamız maşallah bütün çukurlara girip bonus toplar gibi araba kullanıyordu.

Ondan vazgeçince başka bir araç buldum. Daha eski model ve km onun 5 katı. Fakat abimiz çok temiz kullanmış, usta bir şoför. Fiyatı da daha ucuzdu ve onu aldım.

aracına göre değişir. benzinli dizel olması büyük etkendir. 90 bin olan dizelse donanımı en fullu olsa dahi düşünürüm benzinli olsa düşünmem.

Sadece bu iki kritere dayanarak seçim yapılmaz. Arada kasa değiştirdiyse ne yapacaksın mesela? Eğer kasa ve özellikler tamamen aynıysa kilomettresi düşük olanı seçerim.

Garanti devam ediyor mu önemli.

2

5 yıldır dizel otomatik araç kullanıyorum, tercihim 1.

90.000 benim iki senede yaptığım kilometre, aralarında 3 aylık (yazın daha çok kullanıyorum) kullanım farkı varken niye 1 sene eski model alayım.

en önemlisi aslında bakımlı olmasıdır. sonra km gelir (ama bu yakın tarihler arasında geçerli arasında 3-4 yıl oynayan gibi. yani 2015 kasa 30.000 km araç 2018 120.000 km'den evladır. ama 1992 kasa 2000 km araç 2018 300.000 km'den evla değildir ve araç ortalama 10 yaşına geçmeyecek)

aracı görmek lazım bakımlarına bakmak lazım hepsi düzenli ve temiz ise modeline bağlı citroen c3 ise yeni olan bmw ise eski olan gibi. kasa farkı var mı? bu da etken.

Oluyor, sıkıcı geldiğindendir. Not tutmak işe yarayabilir, bir şekilde kendinizi meşgul edip ilginizi canlı tutmanız lazım.

evet aynısı oluyor. odaklanmak çok zorlaşıyor. gece mesaisinde çalıştığımda gündüz zaten bölük bölük toplamda 5-6 saat anca uyuyabiliyorum, birazcık aksama olsun gece çok belli ediyor, basit toplama işlemlerine bön bön baktığımı bilirim afasdafad. trafikte de çok dikkatli olun, şefim kırmızı ışıkta uyuyakalmıştı. ayrıca şehir içinde normal hızda giderken dalıp hafif hafif karşı şeride kaymış, son anda kurtarmış

Olmuyor

wow classic çıktı geçenlerde.

wow. +1.

1-2 saati biraz geçerim dersen tabi.

(bkz: dns propagation)

domain firmaları belirli bir süre domaini rezerve edebiliyor bildiğim kadarıyla. muhtemelen diğer sitelerden almaya kalktığınızda hata verecektir. (bir kere başıma geldi)

edit: alttaki yorumu okuyunca sansürlediğin firma ismine baktım da mimli orası. güzel domain'leri kendileri reg'liyor diye çok duydum :D

hocam bahsettiğiniz firma leş, benzer bir olay yaşayıp (yıllar önce) sonrasında bırakmıştım orayı kullanmayı. dava açsanız herhalde "bi yanlışlık olmuş" deyip paranızı falan iade ederler, o yüzden başka bir yerden domain'i tekrar satın alıp adamları trolleyebilirsiniz, biraz da onlar stres olsun.

Yazık günah ya yapışkanlı tuzaklar zehirler falan. Öldürmeyen kapanlar var. Kesin çözüm ayrıca. Hepsiburadada var. Fare giriyoru, hop kapak kapanıyor. Sonra çıkar dışarı uzaklara bi yere çayır çimen sal.

yapişkanli mevzulara hiç yüz vermedi ve sinir yıprattı açıkçası. hayatimda ilk defa böyle bişey yaşıyorum ve geldiler bana nihayetinde.

belkide birden fazla fare var ve ölüyü bulamadiniz

yapışkan tuzak kapıları boylu boyunca yapiTirziniz mi

Birden fazla olma ihtimali yok gibi ya. 8 gundur surekli didik didik arama halindeyim. Olsa bir yerlerden cikarlardi. Eve ilaclamaci geldi bam gum vurduk her yere. Bence ölmüş ya da gitmiş dedi, olsa cikardi dedi. Fakat hala hayatta. Dün yeni bir tabelti dişlemiş çünkü. Yapiskanlari da yapistirdim evet onlara hic yuz vermiyor.

tek fare oldugunu hic zannetmiyorum bence farkli fareleri goruyorsunuz, biri nallari dikiyor oburu geliyor. ilac koymaya devam. kapan ile ben hic yakalayamadim, yapiskan ile yakaladim ama goruntu hosuma gitmedi. koseye ilaci koydum, bahceye geliyorlar benim. yiyen gidiyor.

farenin disaridan gelebilecegi bir yer yok ki evde. Camdan gozumun onunde girdi bu fare. evde dogurmadiysa birden fazla farenin gelip gitmesi cok olasi degil gibi. dogurduysa vay ben ölem zaten.

yapışkanın üstüne fındık filan koydun mu acaba?

Koydum :/ yarin kapan alıcam. persembe bir ilaclama firmasi daha getiricem. olmazsa nukleer filan artık herhal.

yapiskanin ortasina peynir fistik falan koyun.

ve koydugunuz peynir/fistigi eliniz degmeden koyun.

benim de eve girmişti bir kere, zehir yiyip yiyip ölmüyordu. en son mutfağa kapatıp, mutfağın yarısını labirent gibi yapışkanlı kartonla doldurmuştum da öyle yakalanmıştı. ama 1 ay falan sürmüştü bu durum.

1 ay ölüm gibi ya :/

3 gun sonra 15 gun icin evden gidiyorum. donunce ev ya tamamen onun ya tamamen benim olacak.

eve kedi alın sokaktan bir tane, ben halletmiştim bu şekilde sonra kediyi geri sokağa bıraktım

Her gün 50 km gidip geleceksen okulu bırakırsın. Bırakmasan da ders başarın çok düşer.

Eve çıkmanın bir yolunu bul. Evle ilgili beklentilerini düşük tut.Ev arkadaşı arayan çoktur şimdi.Babana eve çıkmak istediğini tatlı dille anlat asla sinirlenme. Huyuna git. Annen ablan abin varsa onlardan babanı ikna etme hususunda yardım iste. Tatillerde, boş zamanlarında çalış part time işlerde. Artık büyüdüğünü tek başına bir birey olduğunu belli et babana. Bol şans dilerim sana

Parayı veren babansa normal. Kendi paranı kazanmaya bak yoksa böyle oluyor hep.

Ben bu durumu 4 yıl yaşadım. Berbat bir histir. Arkadaşlarınla program bile yapamazsın. Çünkü son otobüse yetişmen gerekir. Taksi tutsan tüm harçlığı verirsin. En mantıklısı ucuz yollu bir araba almak

niye diğer yurtlara sıcak bakmıyorsun?

uçak almadığın sürece neyle gidersen git hayattan soğursun. ben bunun 30km olan versiyonunu yaşadım, okulu bırakmak istedim gerçekten. insanı inanılmaz yoruyor. eve gelip ne ara ders çalışacaksın o yorgunlukla, ne ara kafanı dağıtıp arkadaşlarınla çıkacaksın.. sürekli yorulursun hayata küsersin cidden. ders saatlerin part time a müsaitse bunu düşün mutlaka, baban hiç destek olmuyorsa kyk kredisi çek, burs veren vakıflara başvur. ama 50km çekilmez be.

50 km mesele değil de 2-2.5 saat sürmesi sıkıntı. Bu demek ki günde 5 saate yakın yolda geceçek. İmkansız.
Babana bunu yapamam. istersen okula gitmeyeyim dersin. Veya gemileri yakıp iş bakman gerekir ki zor bölüm diyorsun.
Ev olmasa da yurt seçeneği ilk planda fiyat açısından daha uygun olabilir. KYK yı salla .

Üniversiteyi benzer bir şekilde okudum ben. Okula gitmek için 3 aktarma yapıyordum ve 1.5-2 saat arası sürüyordu tek yön. Öncelikle şunu söyleyeyim, olmayacak iş değil, bir şekilde oluyor. Yaparsın yani ama bir süre sonra gerçekten çok sıkıcı bir hal alacağına da emin olabilirsin.
Ben okula başladıktan bir süre sonra baktım ki böyle olmayacak, eve çıkayım dedim. Evden buna onay veya destek gelmeyeceği için de çalışıp, para biriktirmeye karar verdim. Hem okul, hem iş 2 saat mesafedeydi yaşadığım yere ve rezil rüsva bir hayattı.

Eve çıkacağım arkadaş son anda yarı yolda bıraktı, o da olmadı. Sonradan iki üç kere daha denedim, onlar da olmadı bir şekilde hep bir engel çıktı. Sonuç olarak ben bütün üniversiteyi o arkadaşta kal, bu arkadaşta kal, arada eve git şeklinde geçirdim.
Arkadaş çevrenin nasıl insanlar olacağına bağlı olarak bu problem değil ama kimsenin olmasa, senin miden bulanacak bu durumdan. Hoş bir konum değil.

Bu işin çözümü babanı ikna etmek değil. İkna da edemezsin zaten. Yapman gereken ilk şey ekonomik özgürlüğünü eline almak. Git bir yerde garsonluk falan artık ne bulursan bir işte çalış, kendi paranı kazan. Parayı kazanan sen olursan, nasıl harcayacağına da sen karar verirsin. Eğer her şey yolunda gider, denk gelirse de biriyle eve çıkarsın.

Parayı veren babansa normal +1

Her gün 50 km çok zor. Sadece okul yaşantını etkilemez, sosyal hayatını da bitirir. Eğer baban eve de çıkmanı istemiyorsa altına iyi kötü bir araba çeksin, okula öyle git gel. 2-3 vesaiti bir yolculukta kolaysa kendi değiştirsin bu ne cimrilik. Bazı devlet üniversitelerinin kendi bünyesinde olan öğrenciler için açtığı yurt ve öğrenci evleri oluyor. Üniversitelerin sks’lerinde ilan edilir bunlara başvuru olayı. Kyk’ya güzel bir alternatif, bir bak bence. Eğer hiç başka seçenek bırakmıyorsa mantıklı olan bir iki dönem dişini sıkıp, şehir dışında bir üniversiteye yatay geçiş yapman. O zaman o istemediği parayı mecbur verecek sana.

Araba almak gibi bir opsiyon yok mu?

ben olsam 1 yıl okulu dondurur çalışırdım. biriktireceğim 25bin tl + bir miktar aile katkısı ile 30-40k'e araba alır öyle giderdim. bu şekilde ne sosyal hayatın ne akademik hayatın olur.

Ben de tam dediğin gibi 5 seneyi bitirdim, sürekli rapor yazmam, laba girmem, proje yapmam gereken zor bir mühendislik bölümü okudum, arkadaşlarla otururken otobüse yetişmem lazım deyip kalkmak gerekiyordu sürekli. Ne okuldan bir tat aldım ne gençliğimden. Valla iş bulup çalış ve öğrenci evine çık, belki okulu 1 sene uzatırsın ama daha çok şey öğrenirsin hayat adına

cevaplariniz icin minnettarim, cok tesekkur ederim:)

@elorelia, diger yurtlara sicak bakmiyorum cunku gecmiste cok yurtlarda kaldim. kisitlayici bir ortam. ve insana bir sey katmiyor. ben daha ozgur bir ortam istiyorum ve tabii bunun bir bedeli var. bunun farkindayim.

@plutongezegendegilmi, hayir pluton gezegen degil:) mumkunati yok babam araba almaz. almaya kalksa bile annem engel olacak. kaza yapmamdan korkuyorlar.

@zaoarato, okulu dondurmayacagim.

part time is, kendi okudugum alanda bulmam zor. bulursam calisacagim. ancak alan disi olunca derslerden kopabilirim ki bu en son istedigim sey.
tezgahtarlik ve ticaret tecrubem var. bu alanlarda is vardir muhtemelen.

bunun haricinde acaba staj yapsam, staj parasi ile gecinebilir miyim? daha once staj yapmadim, stajlar bedava mi yoksa?

calismayi seviyorum.

okurken çalışmak mı? bana kalırsa yapılabilecek en kötü tercih. biz sana akademik ve sosyal hayatın olmaz diyoruz sen 3 kuruş için var olan enerjini işe aktaracağım diyorsun. sanıyor musun girdiğin işte seni sömürmeyecekler aldığın paranın hakkını söke söke istemeyecekler?

araba konusuna gelince. belli ki kapalı görüşlü bir ailen var 19 yaşında insanlar şehit oluyor, sen benim kaza yapmamdan korkuyorlar diyorsun. ailenin bakış açısı tabiki senin suçun değil, ne diyelim şimdiden geçmiş olsun.

Aynı şeyleri yaşadım.İnsan çok yoruluyor hele sınav zamanlarında sürekli bi telaş içersinde oluyorsun.Sınavlara vb şeylere yetişmek için.Tavsiyem ilk sene bunu dene ailenin gönlü olsun ama bu arada iş bul ve paranı biriktir.Seneye eve çıkmayı denersin

Ayrı eve çıkmanın maliyetinin çok fazla olacağı için mi aileniz sıcak bakmıyor? Maddi açıdan büyük bir külfet oluşturmayacaksa okul başladıktan sonra siz sabah güneş doğmadan evden çıkıp gece yarısı eve geldikçe seçimlerini sorgularlar. Ben de benzer bir şey yaşadım. İlk seneler gençlik enerjisiyle çekiliyor da son senelere doğru ağlamaklı hale geliyordum. Bir süre ne çektiğiniz görmeleri en etkili ikna yöntemi olur bence. Hele baba emekliyse o yol ona turistik gezi gibi görünüyor muhtemelen, işin ciddiyetini kavrayamıyor.

Ben de üniversitedeyken ailemle yaşıyordum. Sabahları 5'te kalkıp önce yürüyüş, sonra minibüs (o zamanlar metro yoktu, kadıköy minibüsle 50 dk sürüyordu), sonra vapur, sonra tramvay yaparak okula gidip, dönüşte de aynı güzergahı geliyordum tabii. Bunun ne eziyet bir şey olduğunu biliyorum, bazen 8:30 derslerinde o kadar uykum olurdu ki, gözlerim açık uyuyakaldığımı düşünürdüm.

Gelin görün ki, yirmi sene önce de aynı şeyi düşünüyordum, şimdi de aynı şeyi düşünüyorum: aileniz masrafınızı karşılıyorsa insanlık dışı bir eziyet olmadığı sürece uymanız gerekir. Evet zor git gel yapmak ama neticede biz de mezun olduk, aynı diplomayı aldık. Bazı şeyler sorun olmadan sorun etmemek gerekiyor.

Zaman içinde vizyonunuz ve yaşam tarzınız geliştikçe, kendi paranızı da kazanırsınız, kararlarınızı da verirsiniz, belki şu anda öngöremediğiniz bir çözüm çıkar.

Biraz surun, oluler gibi eve gel ilk donem. Ikinci donem halini gorur, derdini anlarlar. Boylece cikarsin ogrenci evine.

youtube'a yazdım ve bu çıktı: www.youtube.com

nar suyu öyle hayal ettiğimiz gibi tatlımsı değil, içtiğin şekilde oluyor

ben çok sıkma nar suyu içerim. evet bir kekremsiliği var ama sonuçta şekerli oluyor. dediğin gibi şalgam gibi acı nar suyu hiç içmedim.

hocam içine şeker basmazsan nar suyu normalde baya ekşi bir şey. yani şalgam gibi tuzlu değil ama ekşi. belki narların da tatlı / ekşi türleri vardır ama bilmiyorum.

kaynak: bahçedeki nar ağacı, sıkıp direkt içiyorum

koruyucu kimyasallar ile şalgam suyu gibi olması normal

600 liraya düzgün 2. el alamayacağına göre tamir ettirilir. ben 4 yıllık macime 3000 tl masraf yaptım. 4 yıl daha kullanayım diye.

sorunu nedir? yetkili serviste mi çıkardılar 600tlyi?

Kesinlikle değer.

@scudman1

Klavye calismaz oldu. Haliyle power tusu da... bilgisayar kendiliginden acilip kendiliginden kapaniyor engel olamiyorum. Evet yetkili serviste dediler 600 tl diye.

ssd varsa ve işini görüyorsa tamir ettir. yeni bir şey alayım dersen en az 3k gidecek.

Yetkili servis komple parça değişimi yapıyor özel servisten de fiyat alsaniz iyi olur.

hocam iş görüyorsa devam, 2012 macbook'u tamir ettirdim, babam kullanıyor halen. baya gidiyor yani. ama yetkili servisten şaşmayın derim, diğerlerinin ne yapacağı belli olmuyor.

cors hatasını yalnızca react'te alıyorum üstelik. ne bu saçmalık ya, bütün sinir sistemim alt üst oldu.

alakasız bir dizinde yeni proje oluşturup düz ajax i le request yapınca d üzgünce çalışıyor

hepsini dneedim hiçbir farkı yok malesef.

fiddler tarzı bir programla gönderilen isteğe baktınız mı? belki bir şeyleri eklemiyordur.

hocam selam, cors'u eklemişsiniz de endpoint yok. şöyle anlatayım, browser önce cors allowed mı değil mi diye bir options isteği atıyor. o isteği backend'de handle etmiyorsunuz. onun için yeni bir route eklemeniz lazım.

Laravel çok bilmiyorum ama route listenizin başına Route::option("/*") gibi bir şey eklerseniz iş görür herhalde :D

el capitan cicek gibi olur. high sierra falan kasar biraz.

hocam aynı aletin ram'i 16gb'a çıkardım ve 250 ssd taktım (samsung evo), mojave yüklü hiçbir performans sıkıntısı yok. zaten bildiğim kadarıyla mid-2012'ler için mojave son sürüm, oradan devam ederseniz daha 1-2 yıl sıkıntısız götürür. eski sürümlere zaman içerisinde uygulamaların desteği bitiyor, o yüzden diyorum.

bende de mid 2012 var. gayet başarılı. tavsiyem 16gb ram.

Bende olmuyor.

bende de.

başka biri hesabınıza giriş yapmaya çalışıyor olabilir. şifreyi değiştirin, bir ihtimal.

Ben de oluyor.

Sürekli farklı farklı hesaplara gir çık yapıyorsunuz ya aletin de kafası karışıyor haliyle.

Bende olmuyor.

Mesajları yollamadan kopyalıyorum ben.

Bende oluyor. Uzun süre inaktif olunca aslında sistem siteden atıyor, ama bir butona falan tıklayıp etkileşime geçene kadar farketmiyoruz durumu. Yazıyı göndermeden önce ctrl+a ctrl+c yapmakta fayda var, el alışkanlığı oldu bende.

Gündüz çıldırmıştı ama şu an yazabiliyorum ben de. Bilemedim, duyuruyu gene bozdular herhalde.

Kızlar kurtulmuş senden. İyi yapmışın valla, hll spr dvm

Engellemek ne ya? Mağara adamı mısınız? Neden konuşmak yerine engelliyorsunuz?

Kezban ne demek bilmiyorum ama iletişim konusunda müthiş sorunlarınız var bence.

iletişim konularında müthiş sorunlarım vara +1

@üğpoıuy shgbfh güldüm bayağı ama napiym yani o çıkan işi umursamayıp benimle olan plana devam edebilirdi, buna kırıldım galiba. kırılmak hiç hoşuma gitmediği için "ben daha buna kırılıyosam bu ilişki devam etse neler neler olur" kafasıyla yaptım yani biraz.

doğru yapıyorsun, bu yolda ilerle. çok şükür bu kızlar kurtulmuş senden, denk gelen diğerleri de kurtulsun.

asfdasdf hocam çok güldüm kusura bakmayın. Yazıyı okuyunca 4-5 yıl önceki kendimi gördüm. Kezban değilsiniz de kaygı bozukluğu muhtemelen, bir de aileden düzgün iletişim kurmayı öğrenemeyince bu işleri anca 20'lerden sonra halledebiliyoruz, ama çok zor bir şey değil.

Yapmanız gereken şu, engellemek yerine arkadaşa ne hissettiğinize dair mesaj atın. Diyin ki güzel kardeşim, değer verdiğim insanlar beni ekince aşırı üzülüyorum, tamam mantıksız ama, lütfen bir sonrakinde biraz daha önce haber ver, az daha dikkatli ol vs. Karşıdaki de öküz değilse, empati kurabiliyorsa güzelce cevap verir zaten. Ha vermedi diyelim, engeli o zaman basarsın.

Süpriz bir bilgi: herkes sizi hayal kırıklığına uğratacak. Onu engellesen öbürü üzecek yani. Bunu minimuma indirmek için karşınızdakiyle konuşmanız lazım, karşınızdakinin kafanızın içinde ne olup bittiğini bilme şansı yok :/

İletişim konusunda problemlerinin olduğu açık. Engellemek gerçekten bir iletişim bozukluğu şu durumda. Herkesin işi çıkabilir. Ya da flört ettiği kişiyi hayatının en ön noktasına koymadı diye karşındakine kızamazsın. Sağlıklı bit ilişki yürütmeyi bilmiyor gibi görünüyorsun.

Ozguvensiz ve dolayisiyla guvensizsin. Tahammulun yok bu yuzden.
Kendini pek sevmiyorsun pek kabul etmiyorsun ki baskalarinin da herhangi bir davranisini kabul edemiyosun.

Seninki yuzlesmekten kacmak. Sikintiyla yuzlesemiyorsun konusmak yerine basiyosun engeli. Bir kere ne olursa olsun aranizda bir muhabbet olmus, kisa sure de olsa birseyler paylasmissiniz. Sirf bunun icin bile karsindaki insana bir aciklama yapma borcun var, damdan duser gibi engellemek cok cocukca.
Kizlari kendinden kurtardigin iyi olmus.

İnsallah gercek yuzunu maskeleyip kimsenin basini yakmazsin. Boyle devam.

Kezbansın evet

8.30-16.30 arası çalışıyorum.

Benim de işe karşı zerre kadar motivasyonum yok. Çoğu insan iyi bile buluyor çalışma saatlerimi ama ben haftanın 5 gününün 8 saatini bir hiç uğruna satıyormuşum gibi hissediyorum.

para dışında bu aralar malesef benim de yok. o parayı da freelance bi sistem oturtup kazanmayı cok isterdim tabii ki.
çalışma saatlerim 9-6 + bazen mesai.

Ortalama 6.15de evde oluyorum kalan zaman bana yeterli geliyor. İlk calistigim firmada eve 8.30da geldigim oluyordu yemek yedin, iki ayagini uzattin derken yatma saati, bana köle hayati gibi gelmisti. Yani eve vardigin saat onemli 7 ve sonrasi yorar.

sabah 7.15 te evden çıkıp akşam 7de evde oluyorum. haftada bir-iki gün fazla mesai yapmam gerekebiliyor ve o zamanlar 9-10 gibi evde oluyorum. bu hafta 3 gün fazla mesai yaptım. gerçekten bazen sinir katsayım tavan yapıyor, hele ki haftasonu da evde pinekleyerek geçirirsem (mesela bu haftasonu -.-) delirecek gibi oluyorum. mutlaka haftasonu değişik bir şey yapıp bu gerginliği üstümden atmam gerek.

ama sorarsan hala işimi seviyorum derim. önemli olan işyerindeki huzur bence. yoksa 6da evde olsam da o gece bana yetmeyecek ki. müdürüm ve çalışma arkadaşlarımla aramız çok iyi. herkes birbirine karşı çok anlayışlı. hepimiz bir an önce evimize dönmek istiyor olsak da, madem mecburen buradayız, bari beraber keyifle çalışalım kafasındayız. sinirimizi birbirimizden çıkarmıyoruz. bir de yaptığım işi seviyorum, eğlenceli geliyor.

Şimdiye kadar tek bir işte 9-6 çalıştım, onun güzel tarafı şu, 6'dan sonra çıkıp gidiyorsun, dünya yansa umrunda değil. Freelance çalışırken bir saat sınırı olmadığı için "aman şurayı düzelteyim, burası daha iyi olsun" derken normalde çalışacağımdan daha fazla çalışıyordum.

Onun haricinde irili ufaklı başka firmalarda da çalıştım, hepsinde esnek mesai opsiyonu vardı. Akşam bi işim yoksa fazladan 2-3 saat daha takılıp cuma erken çıkma, pazartesi geç gelme atraksiyonlarına giriyordum. Sektörünü bilmiyorum ama bu esneklik olayı var yani, firmalar uyguluyor.

Şu an ise remote çalışıyorum, düzenli maaş var ama mesai olayı yok :) Bundan sonra bi ofise dönmek isteyeceğimi hiç sanmıyorum.

Ben şöyle yapıyorum,
Amaç, butona basıp liste çekmek.

Anasayfa.html sayfasında ajax ile istek yolluyorum liste.php ye, liste.php ise hesaplamayı veri çekmeyi vs yapıp, echo ile html dönüyor,

Misal internette var "html to echo "

hocam php kodunu html içine gömmeniz bir işe yaramaz (execute edilmez yani), html'i php içine gömmeniz lazım.

php sunucu tarafinda calisan bir dil, html ise client (istemci) yani web sitesine giren kisinin browserinda calisan bir markup dil. o nedenle tam tersi olmasi lazim yani html kod php icine gomulur.

Google Cast kullanıyorum ben, 3-4 yıl önce bi arkadaştan çökmüştüm, hala iş görüyor. AMA browser'dan falan görüntü aktarmak sıkıntı, yani direkt bir ekran paylaşımı yok, Netflix'ten Youtube'dan falan video oynatabiliyorsunuz sadece.

Kablosuz Apple TV, kablolu Apple hdmi adapter.

@pluton bana uygun bu dediğiniz link verebilir misiniz?

Buldum dediğinizi ikisi de oldukça pahalı geldi. Daha uygun tavsiyeleri olan var mı?

ben Apple TV kullanıyorum, gayet başarılı.

21 yaş gayet erken bi yaş. Daha fazla zaman kaybetmeden planını yapıp harekete geç derim.

ofiste bir eleman 33 yaşında. ilk 2000'e girdi ve üniversiteye başlayacak bu sene.
örnek olması için yazayım dedim.

potansiyeliniz buymuş demek ki. aşamazsınız o yüzden her şey için artık çok geç.

21 18'den daha makul bir yas

başarılı olabileceğiniz ama aynı zamanda geleceğiniz açısından (çünkü sadece bölümünüzde başarılı olmanız, sevmeniz yetmiyor, iş imkanları vs açısından da değerlendirme yapın) mantıklı doğru bir bölüm seçerek yolunuza devam edin yeter. geç değil.

Hocam 18 çok erken zaten, 21-22-23 bence daha iyi yaşlar üniversiteye başlamak için. Hayata biraz daha geç atılacaksın belki ama aklın daha başında olacak, sıkma canını o yüzden.

21 yaş asla geç bir yaş değil, 25-26 yaşlarında mezun olacaksınız, okurken kendinizi yetiştirin, kendinize güvenin, ailenin desteği çok önemli evet ama siz bir şeyler başardıkça o destek de yavaş yavaş gelir zaten. Bir an önce başlayın.

sapıtıp aklının başına gelmesi daha iyi bir deneyim. üstelik üniversiteye başlamak için en ideal yaş 21'dir. öncesi erken yaşta evlenenlerin ki gibi kendini tanımadan gerçekleşiyor, sapıtma dönemde kendini biraz olsun tanımışsındır.

35 yaşında mühendislik tamamlamaya gelen abiler vardı bizde. 21 gayet normal.

liseden mezun oldum 18de üniversiteye başladım. iki sene üst üste yaz okulu aldım ki alttan derslerimi vereyim de okul uzamasın. son dönemimde bölümün en zor 2 hocasından 3 ders alıyordum. derslerden birini 3. defa alıyordum hatta. kıçımdan ter akıyordu bir dersi veremicem, okulu uzatıcam diye. öyle böyle derken verdik dersleri 22de mezun oldum. 2 sene kpss için çalışmaca vs derken 24te işe başladım. 4 senedir de çalışıyorum. geldik 28e. ne oldu? acele acele ter akıtınca noldu? instagrama bakıyorum hala bir gün bile iş tecrübesi edinmemiş arkadaşlarım gayet mutlular :D dert eden bir benmişim heralde. her zaman söylüyorum, şimdiki aklım olsa bir iki dersi bırakır bir sene daha okulda aylaklık ederdim. sanki cernde atom parçalayıp dünyaya katkı sağlayacakmış gibi koştur koştur yaşadık.

neyse uzattım. diyeceğim o ki geç kalmış değilsin.

21 yaşında (2. üniydi ama olsun) üniversiteye başladım ve mezun olduğumda 25 yaşındaydım. Pırıl pırıl bir kariyerim var.

Hepinize cook tesekkur ederim boyle olumlu seyler duymak gercekten moral konusunda cok yardimci oluyor

Hangi bölümü okuyacağına bağlı olarak geç olup olmadığı değişir.

18 de işsiz mezun eden bir bölüme girsen de diploman sadece bir kağıt parçası olacakken bu yaşlarda düzgün bir bölüme girersen mezun olunca hemen işe başlarsın.

Tavsiyem romantik seçimler yapma. yani demek istediğim bu benim hobim işsiz kalsam da okurum mantığı ile bölüm seçme. iş olanaklarını ve mesleğin geleceğini araştır. İş para kazanmak için hobi eğlenmek içindir. profesyonel düşün

bir de apartman üniversitelerinde okuyacaksan hiç okuma. git anadoluda bir devlet üniversitesinde oku ama ticarethanelere diploma almak için para ödeme

ben 20 yaşında üni mezunuydum

bi faydasını görmedim, sonradan tembel oldum

21 iyi, 22 de iyi, 30 bile olsa ne olacak ki

21 de geçse biz bırakalım bu işleri. ben bu sene odtü hazırlık taydim, her sınıfta min. 2-3 tane 21+ yaş vardı. (20 kişilik) normal yani. kimse dert etmiyor, sen de etme.

26 yaşında bilgisayar mühendisliğine başladım 30 yaşında bitirdim. 21 ne ki =)

ben, "artık karar vermem ve okumam gerekiyor, daha fazla saçmalama lüksüm kalmadı" dediğimde yaşım 23'tü. hazırlık da okudum (ingilizce değil, bölümün kendisi için. 5 yıllık düşünebilirsin) şu an birinci sınıfı bitirmiş durumdayım, 25'i doldurdum. velhasıl en iyi ihtimalle arkama yaslanıp "aaa işim var, okulu bitirdim, tam zamanlı çalışıyorum" dediğimde yaşım 30 olacak. bölümümü ve alanımı çok seviyorum, mevcut durumda başka bir alanda üniversite okumayı sanırım asla hayal dahi edemezdim.

gelgelelim gerginlikten gebermek üzereyim ve son bir yılda okulda çoğu şey oldukça iyi gitmiş olmasına rağmen ruh sağlığımın bozulduğunu hissediyorum. 25 yaşında, okulu bitirmekten hâlâ üç yıl uzakta, deneyimsiz, görünürde iki yabancı dil bilmek dışında hiçbir yeterliliği olmayan, tişörtü yırtılsa yenisini almakta zorlanan birisi olmak inanılmaz bunaltıcı. kaldı ki mezuniyet sonrasında nefes alacağımın da garantisi yok, malum kimse diplomasını aldıktan sonra işe giremiyor. girdi diyelim, "günde 11 saat çalışıp 2250 lira alacağım öyle mi?" deyince "şükürsüz" oluyor, insanca şartlar istediği için şımarıklıkla itham ediliyor haha.

tüm bunlara rağmen ben kendimle gurur duyuyorum ve lisansı bitirmeye kararlıyım. çünkü en başta yaptığım şeyi seviyorum. ikinci olarak da alternatiflerimin hepsinin uzun vadede benim açımdan daha kötü olacağının farkındayım. zaman hızlı geçiyor. hiç "geç kaldım" diye düşünme. ölürsen zaten sorun yok ama yaşarsan 25-26 yaşını göreceksin, değil mi? o yaşa geldiğinde iş hayatına atılmaya hazır, en azından lisansını başından savmış birisi olmayı mı istiyorsun yoksa hâlâ üniversiteyle cebelleşen biri olarak kalmayı mı?

21 yaş okumak için, 25 yaş da lisansı bitirmek için geç değil AMA bu süreçte mental olarak çok zorlanabilirsin özellikle de ailenin parası yoksa. herkes yine adet olduğu üzere 30-35 yaşında üniversite okuyan insan örneği vermiş... hep söylüyorum, yine söyleyeceğim: arkadaşlar, 18-25 yaş aralığında olup da üniversiteye yeni başlıyor olmanın kaygısını taşıyan insanlar %90 ihtimalle herhangi bir alanda uzmanlığı olmayan, iyi para kazanamayan kişilerdir. 10 sene devlet memurluğu yapmış, altında arabası olan, bir anda mühendislik okumaya karar veren adamlarla 22 yaşında sıfırdan, elinde hiçbir şey yokken üniversite okuyan insanları aynı kefeye koymayın artık. tamamen farklı hikayeler çünkü.

velhasıl, sakin ol. kolay olmayabilir ama inan bana, böyle düşünüp de sene üstüne sene kaybederek kendini içinden çıkılmaz berbat bir duruma sokarsın. 4-5 sene dişini sıkıp, sefillik çekip okumak bu kaygıları ömür boyu taşımaktan daha iyi. kolay bir yol değil ama alternatiflerin arasındaki en kolay yol işte, öyle söyleyeyim.

tabii bu tamamen benim şahsi düşüncem ve beklentim. her zaman olduğu gibi "okul okuyacağına tesisatçı ol" falan diyenler olacaktır. dört sene üniversite okumak mı yoksa direkt iş hayatına atılmak mı vs. o kısmı senin bileceğin iş, orasına bir şey diyemem.

üzülme. genciz. fiziksel ve zihinsel sağlığına dikkat et. dünya değişti, teknoloji gelişti. ecelimizle ölecek olursak muhtemelen 80'i göreceğiz en az. artık insanlar 30 yaşından öncesini ciddiye almaz oldu, 40-50 yaş "genç" sayılıyor, anca 60 yaşındakilere "yaşlandı" diyorlar... o açıdan çok da şeyapma, 21 yaşında lisansa başlamak dünyanın sonu değil. yaparsın. kendine yüklenme.

19 yaşımda girdim ama 26 yaşımda mezun oldum. Benden daha çok uzatanlar da vardı beraber girdiğimiz arkadaşlardan. Niye geç kalmış olasın ki? Kim ne derse desin dinleme lütfen. Ama maddi açıdan zorlanabilirsin ailen çok rahat değilse. Bu yüzden derslerine engel olmayacak bir iş bulmalısın bence.

Bir dönem bir üniversitede mühendislik bölümünde Akademisyenlik yapmıştım. iyi bir bölümdür.

Bir öğrencim vardı. Bir kadın. Kocasından psikolojik ve fiziki şiddet gördüğü için boşanmış tek çocuğuyla ve annesiyle yaşıyordu. Çocuğun da kronik rahatsızlığı var sürekli hastane hastane geziyorlardı.

O kadın 38 yaşında üniversiteye başladı. Ben ayrıldığımda sene kaybı olmadan 3. Sınıfı bitirmişti. Ortalaması öyle çok iyi bir ortalama değildi ama olsun yani sene kaybı yaşanmadan oraya gelmesi bence zaten başarı.

Eğer kendinizi bu durumdan daha zor bir durumda görmüyorsanız yapabilirsiniz. 21 yaş hiç bir şey değil.

Su an sana oyle geliyor. 21sin yahu..25te mezunsun, hadi 26 diyelim. Bi kayip olmuyor merak etme. Alt tarafi 2 veya 3 yas buyuk olursun sinif genelinden. Ne olacak yani...
Belki sana sans da gulucek digerleri is bakarken sen hemen ise giricen. Ayrica bu bi yaris da degil. 26, 27 gayet dinamik olacagin yaslar hala. Bak 27ye de ciktim :) Bu gunlerini zehir etme kendine, sorun yok. Universite hayatinda basarilar simdiden

sormaya değmez

bu eyvah gec kaliyorum mental konseptini bir kenara birakmaliyiz. kendini bir yarista gormemeli insan. hayat kesinlikle bir yaris degildir. her bir anin hakkini vererek yasanmasi gereken bir seydir hayat.
mesela hayat, su an benim icin, sana cevap yazmaktir. bu cevabin bitmesini arzulamadan yazmaktir.

kendinizi taniyin. hangi isi yaparken icinizde heyecan ve istegin bitmedigini kesfedin. ondan sonra eger o is icin akademik egitim gerekiyorsa gidin universiteye egitiminizi alin. gerekmiyorsa universite okumayin, bosuna zaman harcarsiniz.

cogu kisi, goz onunde durmamak, okuyorum demek ve toplum oyle istedigi icin universiteye gidiyor. kendisini degil, dis etkenleri baz alarak hareket ediyor ki bu da en sonunda husrandan baska bir sey getirmiyor. cunku dis etkenler ve onlarin istekleri hicbir zaman bitmez. hicbir yasta bitmez.
mesela universite bitince baska bir yaris baslayacak. o bitince baska yaris. bu yasliliga kadar devam eder. en sonunda da yasitlar patir patir öluyor olacak. kendini o zaman da halen kiyasliyor olacaksin. kendine ben neden ölmuyorum? diye soruyor bulacaksin kendini.

bu sebeple ne kadar erken bu fake etkinin farkina varir ve ondan vazgecersek, hayat kalitemiz o kadar artacaktir.
her an bir yere bir seye ulasmaya calismak, bitirmek... bunlar mental konsept. bunlar kabullenis. bunlari kabullenmek zorunda degiliz.
hayati yasamak icin baska bir yol daha var. simdiyi yasamak.
insanlar ve toplum kabullenislerinin hicbiri gercek degil. bu gerceksizligi farkedip, insanin kendisini tanimasini ve kendisini yasamasini dogru buluyorum.

yas ve rakamlara da takilmayin. pratikte isimize yararlar evet ama derinde kendimizi bunlarla tanimlayamayiz. yas bir zamandir, zaman ise bir iluzyon. bir kabullenis. yani gercekte zaman diye bir sey de aslinda yok. insani bir icat sadece.
bu iluzyonu derinde kabullenerek zamani hayatimizin dikdatoru haline getiririz. ancak pratikte kullanir ve derinde yassiz oldugumuzun farkinda olursak, o zaman zaman sorun olmaktan cikar.

şirket telefonum iphone 6, 3.5 sene oldu. ekranını kırıldığı için iki sefer değiştirdim. aktif olarak bunu kullanıyorum.

bir de nokia lumia 920 var. onu aldığım 6 sene oldu. aktif kullanmasam bile her zaman açık ve stabil şekilde kullanılabilir durumda.

ben telefon patlayana kadar kullanırım sanırım :)

ilk telefon note2. beş buçuk sene kullandım. şarjı yetmiyor çok donuyordu mecburen vedalaştım. bir de 4.5g telefonlara göre artık çok yavaş kalıyordu.

ben iphone X kulanıyorum 1 yıldan biraz fazla oldu. Ondan önce 7 vardı. Onu uzun süre kullanmayı düşünüyordum. Ama ABD'ye arkadaş gidince fırsatı değerlendirdim. 7'yi 2700'e satıp 4200'e X almış oldum. Yani 1.500 çıktı cebimden.

Şu anki fiyatlara bakınca bu telefonu 4-5 yıl kullanırım diye düşünüyorum. Ama kendimi de tanıyorum 2 yıl sonra iphone çok iyi bi telefon çıakrtır. Gider alırım.

iphone 3gs vardı, 4 yıl kullandım. şimdi de iphone 6s var, 3.5 yıldır kullanıyorum. önümüzdeki sene iphone xs alıp onu da 4 yıl kullanırım diye düşünüyorum.

3 yil note 1
2 yil asus zenfone 5
2 yil xiaomi mi5s

gecen ay degistirdim sirket telefon verdi diye. genelde iste ekrani tuz buz olana kadar kullandim hep. sayomi`mi cok seviyordum, bir sorunu da yoktu ama sirket hatti icin iphone mecbur, iki telefon da tasimakla ugrasamazdim diye biraktim kenara.

niye bu kadar detay verdiysem.

Aralıkta 4 sene olacak. iPhone 6s. Ölmediği sürece de değiştirmeyi düşünmüyorum

iphonex, 1buçuk yıl oldu. öncesinde 5 vardı, onu bozulana kadar kullandım. bunu da bozulana kadar kullanırım. inşallah hiç bozulmaz, çünkü aşırı memnunum.

2 yıldır Nokia 6. İlk yorumdaki arkadaş gibi bende de 6 yıllık Nokia lumia 920 var hala stabil, sadece pil ömrü azaldı ve ekran sarardı. 2 yıldır bu Android nokiasında ise bir sürü yazılımsal sorun yaşadım. ah ulan Microsoft ah!

iphone 6 / 2015 (4 yıl)

birkaç defa tamir gördü, ekranı parçalanmıştı o değişti ama şuan halen sağlam, değiştirmeyi düşünmüyorum, gittiği yere kadar kullanırım memnunum, alsam yine iphone alırım, androidler 2 senede çöp

iphone 5s.
4 yildir kullaniyorum. ekranda bazi yerler basmiyor. amazon'dan yeni ekran siparis ettim, gelsin ekranini degistirecegim. turkiye'dekilere guvenim kalmadi. daha once telefonu sarj icin tamire birakmistim, gecenlerde actim telefonu, ic malzemesinde birkac parca eksik.

daha sonra ariza vermesine ragmen tamirciye goturmedim. bataryadir, arka kapaktir, sarj soketidir... birkacini kendim degistirdim. al malzemeyi, youtube'u ac ingilizce:). talimatlari takip et ve kendin degistir.
tamir isini daha once gozumde cok buyutuyordum, bi sey degilmis.

bizim tamirciler sayesinde yeni meslek edindim.

diyecegim o ki; telefonunuzun garantisi bitmisse ve ariza vermisse tamirciye goturmeyin. yeni telefon da almayin. internetten parcayi siparis edin, oturun kendiniz tamir edin.

İ8

1,5 yıl

P20 Pro - 1 yıl

2006'dan beri

7 plus- 3 sene, satip xs alacam yakin zamanda. apple'dan devam.

bavulu içkiyle doldurup gelirsen değer.

Hocam Kıbrıs'ın zaten 3-4 günlük yeri var gezilecek, bir haftasonu Girne'ye fazlasıyla yeter.

Kalabiliyorsan 2 gece kal, 1 geceni club, 1 geceni casinoda geçirebilirsin, slot için merit lefkoşa 1 numaradır, aktiftir yani pazar gündüz ve cumartesi akşam.. gündüz de gezersin denize girersin, araba kiralaman şart gibi bir şey, kiralamasan daha az yer gezersin daha az rahat edersin o zaman taksi kullanacaksın tabi.

ruleti bizim yerimize de döndür usta=)

odtü, siyaset bilimi

bogazici isletme

genel olarak finans-denetim

aydın adnan menderes uluslararası ilişkiler
izmir katip çelebi turizm rehberliği

ege üniversitesi biyomühendislik ve su ürünleri mühendisliği

lisans ve yüksek lisans için yazabilirsiniz.

Türkçe Öğretmenliği ve Türk Dili bolumleri hakkında bilgi vermek isteyenler yesillendirebilir.

hacettepe, bilgisayar

Yıldız Teknik Üniversitesi ve Kimya özelinde tüm sorulara süratle cevap verilir; Fransızca Mütercim-Tercümanlık ile Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümlerine itinayla danışılır. Lisans seviyesinden doktoraya kadar tüm sorularınız için beklerim.

Bilkent işletme

Kimya mühendisliği düşünen idealist gençleri beklerim.
Genel olarak kimya mühendisliği hakkında, okul özelinde odtü, iyte, ege, yıldız için (sadece kimya müh.) yardımcı olmaya çalışırım.
Mesleğini çok seven bir ablanızım.

Ege tıp

Devam zorunluluğu hiç olmayan hukukları öğrenirsem çok sevinirim. Yalnız lafın gelişi değil, hiç devam zorunluluğu olmayacak; türk dili, atatürk ilkeleri vs. dersleri dahil.

Peynir kemiriyorum.

peynir +1

bu saatte olabildiğince yememeye çalışıyorum(aslında kilolu da değilim neden yemiyorsam herneyse)

ama baya bi' acıktıysam ve uyuyacaksam bir süre sonra, su içip uyumayı denerim. olmazsa salatalık, domates gibi şeyler yerim. sanırım onlarda az kalori olduğuna inanıyorum, oysa bilgim de yok ama neden öyle inanıyorsam.

baktım hiç olmuyor dayanamıyorum, biraz çikolata yiyorum. nestle bitter iç jelatini kırmızı olandan.

cig sebze meyve atiyorum bu saatlerde..

Hiçbir şey. Şu saatte su bile içmem.

Hiçbir şey

Az acıkırsam yoğurt çok acıkırsam hangi restoran açıksa ona göre pizza, pide, hamburger veya kebap :D

Meyve ya da bir dilim ekmeğin üstüne fıstık ezmesi sürüp yiyiyorum.

Küçük bi ekmek arası bi şey yerim peynir falan, ya da tost yaparım. Çok açsam dominos fırında sandviçlerden söylerim.

Yakında çok güzel kokoreççi var çıkmaya üşenmezsem bir tabak yiyorum

tam şu anda yeşil erik yiyorum

A101 de kavurga mısır oluyor. Ya da kornişon turşu.

FatSecret'e bakıp, ne eksik kalmışsa onu.

Verimsiz beyinlerin "ben yaptim yeni oldu" hareketinin sonucu. Kodlama verimlidir, verimli olmasi icin ortak programlama dili olusturulmalidir seklinde 2006 larda aktif sekilde atilim yapiyordu avrupalilar. Bizde kodlama kelimesi 2-3 senedir dillerde. Cok normal bunu yasamaniz.

açıkçası sektöre yeni giren her teknolojik eleman işleri daha basitleştireyim derken her yeni parçada karmaşıklaştırmasında sebep bence.

bu iş nasıl düzelir, kodları da yapay zekalara yazdırırlarsa o zaman insanın sadece metin şeklinde ne yapılması gerektiğini yazması yeterli olur, o zaman bu hengame insan işinden çıkar.

ayni sekilde dusunuyorum. once isleri otomatik yapalim diye dusunduler bircok teknoloji cikardilar. sonra bu teknolojiler her seye uyumlu olsun dediler ve bunlara bircok konfigurasyon eklediler. artik programlama dili ile uygulama yazmak yerine bu konfigurasyonlari yonetmek, ogrenmek, gerektiginde de bunlar icinde bug aramak durumunda kaliyoruz. konfigurasyon dosyasina bir satir eklemek icin bir suru dokumantasyon okumak gerekiyor, ustune bir de arka tarafta bircok olay gerceklesiyor bizim hic haberimiz yok.

onun icin bunun sonunda onumuze cikacak akim KISS yani "keep it simple, stupid" olacaktir en.wikipedia.org Minimalist araclar ve kodlar, sadece tek bir is yapan cok fazla konfigurasyon barindirmayan paketler, kullandigim programlama dilinin gucu ve kontrolun bizde oldugu hissini ariyorum cogu zaman. Ozellikle bircok corba olmus paketlerin icinde bir problemin nedenini aradigim zamanlar.

ben halen vb6'da yazıyorum.
ilk versiyonu 1987'de (32 sene önce).
web uygulaması yapmıyorum tabiki.
görüntü analizi, veritabanı, robotik kontrol işlerinde gayet başarılı ve basit.
türkiyede 5, yurtdışında 4 fabrikası olan bir holdingin kalite takip sisteminide vb6'da yazmaya devam ediyorum.
teknik açıdan hiçbir sıkıntısınıda hissetmiyorum.

iş artık kompleksleşiyor, kaynak oldukça önceden vakit ayrılmayan işlere bile çok fazla vakit ayrılıyor. bundan 10- 15 sene once UI/UX için harcanan efor büyük şirketler hariç sıfıra yakınsarken artık çok ufak yazılım evleri bile bunu önemser hale geldi.

işin çığırından çıkan ise biraz teknolojinin gazına gelme kısmı. adamlar max 10 kullanıcılı, 2-3 kişiyle geliştirilen inhouse projeyi microservice ile geliştirmek istiyor, işte o zaman anlamsız oluyor.

iş yüzbinlerde kullanıcı concurrent olsun, hızlı deploy yapabileyim vb. ihtiyaçlar varsa microservice doğru tercih oluyor.

16 byte'da yazılmış paint kodunu da ekliyeyim şuraya da işin nereden nereye geldiği ile ilgili referans olsun :)

www.sizecoding.org

+1 alembic,

musterilerin talepleri ve rekabet daha komplike urunler gerektiriyor. bunun icin de bir cok tool, framework.

zaten arkaplanda ne yaptigini anlamaniza da gerek yok, api yi tam kavrarsaniz.

django kullanacaksiniz diyelim, onun da arkaplanda ne yaptigini bilmeyeceksiniz; kendi yazdiginiz backend django dan daha az buga sahip olabilir mi?

@alembic bir keresinde 25 milyon kullanıcısı olan bir projede çalışmıştım, o büyüklükte normal evet çünkü tek sunucuda o yükü kaldıramıyorsun. Ama en fazla 5k kullanıcısı olan proje de onu kullanıyor, o acayip geliyor bana. Böyle modayı takip etcem diye saçma sapan kıyafetler giyen insanlar gibiyiz şu aralar.

@plutongezegendegilmi ihtiyacı olmayan yerlerde kullanımının iki nedeni var gördüğüm.

1- ürünü pazarlama
2- developer'ın yeni teknolojiler ile çalışarak piyasada daha çok tercih edilme ihtiyacı

çoğu teknoloji, framework'u kullanmanın negatif etkisi bulunmuyor ama iş microsevices e geldiğinde getirdiği karmaşıklık inanılmaz olabiliyor.

martin fowler'ın bir yazısı var bunula ilgili.. adam kısaca "you must be this tall to use microservices" diyor. @emrahday'in dediği gibi KISS gibi akımlar var bunun tersini savunan ama Türkiye'de kime anlatabilirsin :)

martinfowler.com

Ne amaçla kullanacaksınız? Python gayet de yaygınlaşmaya başladı ayrıca.

Sonuçta temeliniz yok. Birini öğrenince diller arası geçiş gayet kolay oluyor. python ile başlayın.

python cok yeri kaplamis alani com genis anlamasi da cok kolay. android icin kotlin varmiş. henuz en genis alanina ulasmamis bence yapisin derim.

Tr'de büyük şirketler (bankalar, telekom, savunma vs.) genelde Java ve .Net kullanıyor, iş için giriyorsanız öğrenin tabi ama tatsız diller.

Sıfır karbonhidrat yeterince sağlıksız bence

Aç karna su içmek başlı başına zararlı
Ben bu son dönem diyetisyenlerinin hepsinin diplomasını yırtarım
Hiçbir sağlıklı zayıflama ne bilmiyor

Ne kadar yediğin, kaç kalori aldığın, makro miktarları yazmıyo. Müneccim miyiz biz nerden bilelim sağlıklı mı değil mi

sıfır karbonhidrat değildir o, vitaminsiz duramazsın

Bulgur pilavi esmer makarna vs yemen lazim lifli beslenmiyorsun.
Muhtemelen az yiyorsun yetmez vucuda, biraz porsiyonu buyutmen lazim.

Hemen hemen aynı diyeti uyguluyorum, sabah geç kahvaltı, az yağ ama protein alıyorum, akşamları da erken yiyorum, genelde sebze ve et. Ama ekmek yediğim oluyor bazen. 7 ayda 12 kilo verdim, aynen devam edicem.

gayet sağlıklı ama sabah ki az ekmeği çıkarman gerekiyor. Yoğurt eklemen lazım. Ayrıca bulgur dahil tüm buğday ürünlerinden uzak dur. Bu şekilde beslenirsen 3-4 günde ketozise girer yağ yakmaya başlarsın. Buradaki 17 yaşındaki veletlerin karbonhodrot soğloksoz bonco tavsiyelerine de kulak asma.

ne yedigini, ne kadar yedigini bilmiyoruz. bu kadar bilgi ile birsey soylemek mumkun degil.

Kira kontratında şey yazıyor, çıkmadan x ay kadar önce haber vermesi gerekir falan gibi. Ama zaten enflasyon olması gerekenden düşük çıktığı için ev sahibi eğer yeni bir kiracıyı kolayca bulacaksa duruma sıcak bakar, çünkü senden alabileceğinden daha yüksek bir fiyata kiraya verme şansı var.

Bir -iki ay öncesinden haber verip çıkabilirsiniz. Ama ben Ağustos başında çıkacağım diyorsanız, ev sahibi "beni mağdur ettin." diyebilir. Bu durumda, siz çıkana kadar kiracı bulunursa ne ala. Bulunmazsa, size dava açıp, 2 aylık kira alabilir. Bu durumu engellemek için, "depozito sizde kalsın." gibi bir teklifte, son çare olarak bulunabilirsiniz.

ev sahibiyle konusup anlasmak cok önemli ve en güzeli bu.

ama lojman bekleme durumlarinda bir ihtimal kanuni olarak sizin lehinize olan durumlar vardir.

Depozitondan vazgecmeye hazirlikli ol, vakit kaybetmeden ara zaman aleyhine isliyor. 15 gun az bir sure o yuzden depozito ile yirtarsan bence hakkaniyetli olur.

Delidolu'yu ilk kez duyuyorum ama İthaki fantazya konusunda çok iyi bir yayınevi, muhtemelen çevirileri baya iyidir.