Ben olsam bilkente giderim.

odtü bence.

odtü mbge mezunu olarak odtü mbge yi tavsiye etmiyorum ben. hatta mbge tavsiye etmiyorum pek. ama odtü candır.

ben olsam odtüye giderdim, ama şu da bir gerçek ki bilkent'te önün çok daha açık. gerek yurtdışı bağlantıları olsun gerek bilkent'in laboratuvar imkanları vesaire olsun. akıl bilkent diyor; gönül odtü. :)

Kampüs olarak doğru, ODTÜ Bilkent'e takar. Bilkent'te 17:30 sonrası hayat durur. İkisinin de tanıtım günlerine gitmeni öneririm, en azından daha iyi fikir oluşur kafanda.

o değilde odtü fena reklam olayına girmiş ne olaki?

moleküler biyoloji ve genetiğe gitme diyorum.

aaa üniversitelere baktım bölüme bakmamışım başka bi muhallebi duyurusu yüzünden mutfaktaydık ayıptır söylemesi:) genetik iyidir niye yazmasım? genetik öğrencisi olarak bilkent diyorum lab koşullarının falan çok iyi olduğunu biliyorum yaz bence.

meslek için, imkanlar için gelecek için bilkent basar, üniversite hayatı için de odtü. odtü'de 4 yıl okunur, bilkent'te de varsa yüksek lisans master vs :)

Bilkent moleküler biyoloji ve genetik mezunuyum
Bizim zamanımızda sadece ilk binden adam alan bir bölümdü, pek çok başka şey de değişmiş olabilir mezun olduktan sonra hiç uğramadım :D
Bilkentte ODTÜ mezunu asistan varken bizde herkes yurt dışındaydı, laboratuvarımız daha iyiydi (ha yurt dışına gidince aslında iyi laboratuvarın ne olduğunu anlıyorsun o başka)
Bilkentin kötü bir yönü devamlılığı olmaması sen başladığında olan hoca bitirirken olmuyor mesela,hoca-öğrenci ilişkimiz çok iyi değildi. Genetik okunur mu diyenlere işimi yapmadığım halde ben hiç pişman olmadım çok yönlü çok gelişime açık bir alan her türlü okunur derim.

Zaten ikisinin de labları gezdim öyle teknik açıdan bir farkları yok. Odtü'de hoca sayısı daha fazla ve daha farklı alanlarda çalışıyorlar bu iyi bir şey, Bilkentte hepsi kanser çalışıyor. Birde bilkentin bursu var, öğrenci için çok iyi bir şey o da.

sabancı sabancıdaki hocalar nature gibi çok ünlü dergilerde yayın yapıyorlar

odtüde hoca çoktur belki ama geçen sene konferans için hoca arıyodum odtünün hoca listesi biyoloji ve genetikte aynıydı sanki, tam anlamadım bi bak onlara iyce.

bölüm kendi içinde nasıldır bilmiyorum ama lab imkanları odtüye göre gelişmiştir eminim.
bir de odtü'nün kampüsü çok güzel nan girdim mi çıkasım gelmiyor bir bilkentli olarak.

METU rules.

gündelik hayatta işlerine sık sık yarayacak birşeyde alabilirsin. mutfak veya banyoyla alakalı birşey olabilir. mesela kahve makinası, cattle, mikrodalga fırın gibi.

evdeki mobilyalara göre avize olur veya olmaz o senin zevkine göre değişir bu arada.

modası geçmedi çok modern tasarımlar çıktı hatta. dikkat edilmesi gereken salonun tarzına göre birşey seçmek.

strangerinhere+1 sanırım artık adı avize değil, "aydınlatma elamanı" ben o ışıl ışıl bildiğimiz avizeleri hiç sevmem mesela ama modern tarzda şeyler olabilir.

Fransaya özgü bir kısıtlama yoksa -ki yoktu 2 sene öncesine kadar- uzatırsın. Gittiğinde okulun bir sonraki dönem de kaydolmanı ister (bi belge mektup bişey verir)sen de maddi kanıt gösterirsen bir sorun olmaz.

Tr den alacağınız vize zaten kalacağınız sürenin(ya da işte o 5 ayın) tamamını karşılamayacaktır. Fransa da o vizeyle oturma iznine başvuracaksınızdır. Dolayısıyla Fransada iken ikinci dönem de okuyacağınızı göstererek oturma izni uzatmak için başvuracaksınız. Hollanda için bildiklerimi uyarladım ama aynıdır muhtemelen.

ben bir senelik gittiğimden tam bir senelik vize almıştım. oturma izninde tarih yazmıyor. bu da oturma izninin başlangıcının vize başlangıcına, bitiminin de vize bitimine denk geldiği manasına geliyor sanırım. eğer 6 aylık oturma izni alırsan vizen bitince sen de dönmek zorunda kalabilirsin. fazladan kalma düşüncen varsa etraflıca araştırsan iyi olur, konsolosluklara vs telefon aç, gidenlerle konuş.

soru neymiş ki?

edit: silinmesi bana da saçma geldi, ama mantıklı bir açıklamaları vardır herhalde.

yukarıda.

uçmuş :D:D

soruyu açıp daha sonra cevaplardan hoşnut olmadığı için silip tekrar açtı, silindikçe de açmaya devam etti, haliyle uçtu.

ben de takipteyim bu 3 oldu, ne oluyor ya?

neydi ki soru

sanıyorum kuralları uyguluyorlar :/

hayır kurumlarına ver. direkt bir adama vermekten daha iyi bence.

abi öğrenciyim abi..

hayır kurumları +1

çünkü elden verirseniz o kişi kendisini -tanımasanız bile- size karşı mahcup hisseder. kurumlar gerekli yerlere ulaştırır. ancak güvenilir bir kurum bulun tabii.

çok tablet alasım var be hacı ama param yetmiyor.

not: öğrenciyim

bu garibanların içine hayvanlar da dahilse, sokak hayvanlarına yardım edebilirsin. aç susuz, hasta ve sevgiye muhtaç bir sürü sokak hayvanı var. barınaklara yardım edebilirsin, sokak hayvanlarını besleyebilirsin.

doğuda okullar için yardım toplayan yerler var ya da kitap mitap bağışı.nette ara bulursun

benim bu ay ki kredi kartı borcumu ödersen büyük bir yardımın dokunmuş olur mesela

secure.kizilay.org.tr

hayır kurumu.
ya da komşu teyzelerine sor mahalleden en ihtiyacı olanları onlar bilir.

- bulunduğun yerin muhtarlığına gidip yardıma muhtaç insan olup olmadığını sorabilirsin

- Bir öğrenci okutabilirsin.

- Çocuk esirgeme kurumuna veya yaşlılar kurumuna (adı aklıma gelmedi) yardımda bulunabilirsin. hediyeler götürebilirsin.

çok düzgün bir kurum;

www.darussafaka.org

kesinlikle öğrenci okut.

öğrenciye verme, bir öğrenci olarak söylüyorum bunu maddi durumu olmayan. maddi durumu zayıf olan bir öğrenciye ver vereceksen de. bunu da internete bile giremeyen panpalar klasından seç. internet bir lüks, internetten öğrenciyim açım diyen en başta bu lüksü kendinden kesmeyi bilmeli, internetli açlar seçenekleri olmasına rağmen açtırlar. gerçekten yardıma muhtaç bir sürü insan var, üstümde de pek çok yararlı öneri var ahbap. doğuya yardım gerek!

Çevrende bu paraya gerçekten çok ihtiyacı olanları saklı şekilde tespit edebilir ve ufak tefek yardımlarla yardımcı olabilirsin. Eğer ben kimseyi bulamadım dersen ben sana bir kaç alternatif sunabilirim. İçine sinerse sen de yardımcı olabilirsin.

elden vermemek daha iyi. en iyisi kurum

Türkiye'de kurumlara pek güven olmayabilir, dikkat ediniz. Çoğu dernek gelirin %50 civarını yöneticilere veriyor. Hani bir tavsiye de veremeyeceğim ama öğrenci okutmak sevaptır be.

kendi tercihin tabi ki kurumlara güveniyorsan verebilirsin
ben üniversiteli 2 çocuk okutan bir aileye yardım ediyorum (etmeye çalışıyorum, düzenli olmasa da) eşinin düzenli işi yok -çünkü adam gerizekalının teki açık ve net. Kadın çapa (tarlada yapılır hani) yaparak gündliğe giderek filan evi çevirmeye çalışıyor. Çocukların ikisi de teknik okullarda mühendislik okuyor. Bursları var ama büyük şehirdeler vs. vs. Ayrıca bira ya da sigarayı ömürlerinde denediklerini bile sanmıyorum.
Bu aileye yardım eden kimse yok kimsenin şuraya gidin burs alın destek alın gibi bir önerisi de olmamış. Ve ben eminim gerçekten yardıma ihtiyacı olan pek çok ailede de durum budur. Biraz gözlem biraz araştırma ile benzer hikayeleri görebilirsin gibime geliyor.

Kurumlara para vermekle, kendinin direkt muhtaç kişiyi görerek yardım etmesi ayrı şey. İnan bana hazları da farklı. Çevrende ulaşabileceğin bir dünya fakir fukara insan vardır eminim. Hele ki İstanbul'daysan. Bi gün erzak, oyuncak vs. toplayıp fakir mahallelelere gidebilirsin. Planlarsan böyle bişey, mutlaka yardıma gelirim.

Güzel bir saat olabilir.

boyle durumlarda sik bir kol saati her zaman kurtarici olur bence.

kalem de olabilir.

bütçe de sıkıntı yoksa araba al.sonra adamla evlen,al sana çeyiz oh mis.

adamına göre değişir, lakin er kişi olarak bana ekşın figür alsalar çok sevinirim...misal; şu sıralar dinozor figürlerine çok fena merak saldım. Ya da sevdiği bi otomobilin modeli? (Mini Cooper, Delorean, herhangi bi Muscle Car)

bu durumda haftaya saat modelli duyur açarsam sebebi Saat1 ve fraise'dir.
kalem almama sebebim daha önce ofisine hediye almıştım yine ofis hediyesi gibi olmasın daha kişisel olsun isterim
@sensenolma evlenmek için gözüme kestirdiğim adamı araba almadan da tavlayabilirim
@spider3 sattığı araba ford focustu ama favori arbası nedir bilmiyorum (öğreniriz)o dediklerin nerde satılıyor bu arada?

ahanda şu marka kaliteli diyorlar ve bu kategorideki (1/18 metal arabalar) işini görebilir nitelikte;

www.kyoshoturkiye.com

en kötü burdan beğenir, sonra google'dan aratarak başka oyuncak sitelerinde fln da bulabilirsin. ya da avm'lerdeki oyuncak dükkanlarında da alternatifler çıkar karşına...

yani kisisel hediye alacagiz kisiyse, daha fazla kisiligini hobilerini zevklerini taniman gerekmez miydi?
bir kere saat cok falso bir hediye, bos yere para verirsin, takmaz bile, cunku tanimiyorsun, oyle hediyeleri ancak birbirine cok yakin kisiler alir, babaya kocaya uzun sureli sevgiliye alinir, genelde de onceden bir konusu gecmistir, zaten, nasil herkesin bir kadina mucevher almasi hos degilse senin yaptigin harekette hos olmaz yanlis da anlasilabilir. mesela ilgi alaniyla ilgili kaliteli anahtarlik alabilirsin, veya kol dugmesi alabilirsin, 33 yasina gelmis insanin belli tercihleri olur diye dusunuyorum, ilgi alanini animsatan birsey olabilir. yine ilgi alaniyla ilgili guzel bir kitap olabilir, mesela scubayla mi ilgileniyor, dunyada dalinacak yerleri gosteren bir harita vardi cok kaliteli birseydi, onu alip cerceveletebilisin. boyle gider bu...

www.deutschakademie.de

berlin linkini attım çünkü münih'te yaşaması çok pahalı berlin'e göre. Ama Berlin'de nasıldır bilmiyorum. Bu o kadar kötü değil, ama goethe gibi olmaz öbürleri, onu söyleyeyim.

berlin iyidir öğrencisi, yabancısı çoktur, ucuzdur pek çok yere göre bu faktörlerde iyidir.Dili Münih kadar aksanlı değildir.
Ama hochdeutch için daha kuzeye bakmanız gerekebilir. Bulabilirseniz göttingen, kassel gibi şehirlere bakın.

küçük yerleşim birimlerinde ki kursları nasıl bulabilirim? yani oralarda yaşam daha ucuz oluyor diye duymuştum da.

sprachkurs olarak ara almanlar marketing de başarılı bir millet değil bi ingiltere gibi çarşaf çarşaf liste bulamayabilirsin bir websitesi bulman bile lüks aslında

bir de vize alman gerekecekse dil kursunun vize için gerekli saati kaşılayıp karşılamadığına bak mutlaka

Çağrıldığın yere gidersin durum ciddiyse 112yi ararsın ve soğukkanlı olursun.

Çabucak hasta/yaralıyı incele, durum tespiti yap. Ardından duruma göre gerekli olan ilk müdahele yöntemini uygula, ardından varsa ambulansla sağlık kuruluşuna gitmeli.

kesinlikle sakin ol ve ilkyardım biliyorsan yap, bilmiyosanda sert bir zemine yatır yaralıyı.

ilk yardım müdahelelerini bilmek lazım. ama bazı durumlarda karışmamak daha iyi olabilir. o yüzden acili aramak lazım ama türkiye'de acile arabayla gitmek daha kısa sürebilir duruma göre.

hastayı oynatmaman gereken durumlar da olabilir mesela...

ilk olay yaş 8-9 kış günü sobanın başında kahvaltı yapıyoruz annemle birden kasılıp titremeye başladı -sinir krizi geçiriyormuş kadın-
koşa koşa karşı komşuya gittiğimi hatırlıyorum. Ellerini filan ovalamıştık işte birileri taksi bulup getirene kadar annemle konuşmuştum.
sonra 13-14 ken köy yerindeydik kardeşim makine egzosuyla bacağını yaktı 6 yaşında filan yavrucak kucaklayıp bulduğum ilk çeşmenin altına götürmüştüm ve bingo bizde ölüm olmadıkça hastane görülmüyordu o vakitler bebe sesini bile çıkartmamıştı yanık dediğim yer tüm baldır gitmişti
öbürü mutfakta tencereyi unutup evi yakıyordu neredeyse kızı kapıdan diğer odaya atmıştım tencerenin üstüne de yerdeki kilimi atmıştım
amann işte macera çok bende sakin olabilmek ilk şart

annemi örümcek ısırmış bu sabah, yanıma geldi bak kolumda şişiklik başlamaya başladı dedi. örümcek fobim de vardır, gittim örümceği inceledim, renkli değil, sıkıntı çıkarmaz diye düşündüm. sakinleştirmek için de dedim 15 dk daha bekleyelim biraz daha büyürse acile atlar gideriz

nitekim 1 saat sonra düzeldi, bir şeyi kalmadı. sivri izi gibi bir şey idi zaten.

örnek olmuştur umarım

evet internette var uygulamalar,çok zor şeyler değil ama gerçekten yapılan basit şeyler çok daha büyük hatalara sebep olabiliyor malesef.Mesala hap içip intihara kalkışanı kusturmak gerekiyor, ama çamaşır suyu içeni kusturmamalısın yemek borusu bir kez daha tahriş olur.Panik ne yapılacağını bilmediğimiz durumlarda artıyor olabilir, ama normalde bende de var birazda fıtrat meselesi bence.

Teyzem 60 yaşında ve bekar.Ama sevgilisi olmuş gençliğinde.

Var.
Genelde insan ilişkilerinde başarısızlar.
Mahallelerde ''Kedili Kadın'' olarak tanınıyorlar.

neden olmasin?

koca bulamamış? belki aramamıştırlar?

koca bulamamış kısmı hariç var öyleleri, evet.

Bizim komsumuz var mesela.60 yaslarinda hic evlenmemis.Gencliginde cok sevgilisi olmus hatta birine de sirilsiklam asikmis, nisanlilarmis .Sonra adam trafik kazasinda ölmüs.Bizim teyze de bir daha kimseyle evlenmemis.'ben O'nunla evli gibiydim baska biriyle yapamazdim' der hep.

Hayır evlenmemişse veya koca bulamamışsa (ne demekse) neden başarısız oluyorlar onu anlamıyorum. Haa sevgilisi olmayanlar içinse bu laf, insan ilişkileri kısmına katılabilirim belki ama diğer türlü neyin başarısı ki? Benim çevremde de çok var ama bir sürü sevgilileri olmuş tabii. Büyüklerimizin erken evlenmesi, evliliklerinin uzun sürmesi filan sanki hep mutlu mesutlarmış gibi gözüküyor. Aslında eskilerin çoğu yıllarca birbirine alışmış ve artık yaşlandıklarında birbirlerine aşırı sevgi duymaya başlamışlar gibi geliyor bana. Bir de tabii zamanla bazı şeyler çok çabuk değişiyor, eskiden boşanmış kadınlara bir başka gözle bakılıyordu ya da kadınların ekonomik özgürlüğü pek yoktu. artık öyle değil gibi.

tanterosa güzel tespit :D
halam var 54 yaşında evlenmedi, sanırım sevgilisi de olmamış.

püff akademide bi dolu öyle ama bulamamış mı aramamış mı olmamasını mı tercih etmişler sormak hiç aklıma gelmedi

Neden olmasın var tabi ki.Şimdi bana kızacaklar ama kedili teyze oluyor onların çoğu.

belki bekaretini kaybetmiş/bozdurmuş/sonlandırtmış/(ya da neyse işte) ve korkusundan hiç evlenmemiş de olabilir böyle bir insan. bu da bu ülkenin bir gerçeği sonuçta.

Nabıcan hacı önce onu söyle de ona göre...asdsjklmn...

evde kalmak da ne demek ya?!?! evlenmek çok büyük bir lütuf sanki de yüce bir erkeğin "almaması" sonucu evlenmeyince bir köşede kalan bişey oluyor kadın. evlenmek istememek gibi bir seçimi olamaz kadınların dimi.

sabah sabah sinir oldum şimdi iyi mi.

Gerçekten mi soruyorsunuz anlamadım. Evlenip evlenmemek bir seçimdir. Bu kadın için de böyle, erkek için de. Toplumumuzda daha edilgen oldukları için kadınların çoğu "evlendiriliyorlar" kendileri evlenmiyorlar. Eğer edilgen değilse başlıyor sorun.

Benim ablam evlenmedi. Üniversiteye kadar arkadaş grubunda daha yakın olduğu erkek arkadaşları vardı ama aile baskısı sebebiyle ileri götüremedi. Sonrasında çalışmaya başladı, bu sefer aile baskısı "hadi evlen" diye kendini gösterdi, o da "hadi len, ikiyüzlüler sizi" dedi.

Yaş ilerleyince kriterler artıyor, "niye rahatımı bozayım" diyor insan. Öte yandan belli bir yaşın üzerinde taliplerin de talip olma nedeni değişiyor, "ilk evliliğimden çocuğuma baksın, anneme-babama baksın. Maddi durumu iyiyse bana baksın", hadi be sende... Ona hak veriyorum. Eğer ben de eşimi bulmasaydım aynı şekilde yaşardım. Koca bulamamak değil, hayatını beraber geçireceğin insanı bulamamaktır buradaki nokta.

"evde kalmak" tabirini cahil kocakarı tabiri olarak biliyorduk. kocakarılarla sınırlı değilmiş demek ki..

düşünmek ve konuşmak gerçekten büyük meziyet. ağzı olan konuşuyor.

birkaç sene sonra ben de dahil olacağım. görgüsüzü çıkar, aldatanı çıkar, sorumsuzu çıkar, gözü sürekli dışarda olanı çıkar, saygısızı çıkar, sürekli "haklısın" deyip zerre kendini düzeltmeyeni çıkar, söz verip sözlerini tutmayanı çıkar, kendine bakmayanı çıkar, daha dişlerini fırçalamayı / tırnaklarını kesmeyi, iç çamaşırlarını değiştirmeyi bilmeyeni çıkar, yavşağı çıkar, evlenmek istemeyip dost hayatı yaşamayı isteyeni çıkar, daha insan ilişkileri için gereken minimum görgüye terbiyeye sahip olmayanı çıkar, ağzından küfürden başka bir şey çıkmayanı çıkar, sadakatten haberi olmayanı çıkar, hırsızı çıkar, çalanı çıkar, çalışmayanı çıkar, kardeşine akrabana gözünün önünde yavşayan hayvanı çıkar, şiddet uygulayanı çıkar, dolandıranı çıkar vs vs.. çıkar oğlu çıkar.. ha, sen bunları görene kadar da yıllarını ve emeklerini harcarlar..

şimdi bir takım kendini bilmez zeki şeyler çıkıp "ay 40 yaşına kadar evlanmamış evde kalmış kadınlar var mıdır yaaeeee!!!!" demesin diye, yukarıdaki mallardan biriyle mi evlenmemiz gerekiyor sizi "über insanoğulları?

biraz zeka biraz akıl ya.. birazcık... fazla değil..

sonra biz "aziz nesin az bile söylemiş" deyince kötü oluyoruz..

bi çektirin gidin çay koyun ya.. hatta geri de gelmeyin de toplumun zeka ortalaması artsın biraz..

isteyen üstüne alınsın bik bik başlasın..

adamlar önce "ulan erkekler acaba ne kadar evlenecek / güvenilecek / gelecek paylaşılacak kadar niteliğe sahip" diye kendilerine sormuyor da.. bakış açısına bak... tööbe tööbee.. şu zihniyetlere denk gelecek kadınlara da allah kolaylık ve sabır versin..

******

ha bu arada her kadını/erkeği uzaktan bakarak hayatını her şeyini şıp diye çözecek kadar zekilere bir not daha;
kedi ve köpek severim ama evde hayvan beslenmesine karşıyım. kafanızda oluşturduğunuz prototipe uymayacağım galiba, afedersiniz canlarım benim..

sabah sabah teallam yaa..

ne yazık ki hayvanlarla yaşadığımızı unutmayalım.hele ki istanbul'da hayvan sayısı bir hayli fazla.önlem olarak çantanızda biber gazı taşıyabilirsiniz.ya da elektrik şoku veren küçük bi cihaz var bulursunuz isterseniz,onu kullanarak karşınızdakini etkisiz hale getirebilirsiniz.ve sokak ortasında imdaaattt tacize uğruyorum die bağırırsan o kişi hayatında yemediği dayağı yiyecektir ya da linç edilip ölecektir.

bu gibi şerefsizler zaten çevrede kimsenin olmadığı zamanları seçerler. zira milletimiz birkaç kişinin oluştuğu bir güç grubu olursa bu gibi durumlarda bu şerefsizlerin üstüne gider. sadece karşısındaki adam güçlüyse ve kimse grup oluşturmaya cesaret edemezse seslerini çıkarmadan kavgayı,tacizi izlerler. sizin durumunuzda da kimsenin olmaması şanssızlığınız olmuş. bir kişi bile olsa bu şerefsizler korkar birşey yapamaz. mümkün mertebe ıssız yerlerde gündüz bile olsa dolaşmayın. ben erkek halimle bisiklet kullandığım bir yolda karşıdan gelen bir hergele bisikletime tekme atmaya çalıştı hiçbir sebep yokken. her zaman tedbirli olmak lazım manyaklar heryerde

bagir. etrafta kesin birileri vardir, camdan cikarlar, dukkandan cikarlar vs. gelirler sonucta.

ve polise sikayet et. en onemlisi bu. adami hatirliyorsan git kayitlardan arastir hatta.

1-2 saatin gider belki ama ileride tanidigin birine ayni seyi, ayni adam yaparsa cok daha buyuk vicdan azabi duyarsin.

yarın yine aynı yerden geçmek zorundayım çünkü çalıştığım yere gitmemin tek yolu diyebilirim ama artık korkuyorum. haklısınız bir kişi bile olsa cesaret edemezler. yarın oralarda bulunan güvenlikle konuşacağım, belki yararı olur.

Korkma. Öncelikle korkma ve bir dahaki sefere -olmaz umarım ama- avazın çıktığınca, bağır, küfret, elinden geleni ardına koyma.
Başka birşey de yapamıyorsun polise gitsen adam bişey yapmamış oluyor, eşgal versen katili bulmayan yurdum polisi onu mu bulacak. Sen sadece kendini iyi hissetmek, hiç bir şey yapmadım psikolojisi yaşamamak için tekme tokat Allah ne verdiyse girişeceksin. Zaten öyle bir tepki beklemeyip nasıl kaçacağını bilemez oluyorlar.
Evet ilk şokla hiçbirşey yapamıyorsun, normal
ve evet zaten nezih bilinen yerlerde, eve, okula, işe giderken gündüz gözüyle oluyor böyle olaylar Türkiyede ve Avrupa'da yaşadım neredeyse kapımın önünde :(
Ben epey okumuştum sonra kadınların en çok tanıdıkları insanların tarafından taciz/tecavüz edildiğini filan öğrenmiştim. Sapıklar da bizim zihnimizdeki tecavüzcü coşgun gibi insanlar değiller...

biber gazı taşı çantada cepte böyle anlarda yapıştır aadamın yüzüne

Belki akli dengesi bozuk birisidir. Ne yaptığının farkında bile olmayabilir. Var böyle kendi kendine söylenerek sokakta dolaşıp kızınca sağa sola tekme atanlar.

Elektrik şoku veren cihazlar belki silah olarak değerlendiriliyor olabilir .Bu durumda, olası bir polis aramasında başınıza dert açarsınız. Biber gazı daha makul bir çözüm gibi duruyor.

Dikkat edin.

çok geçmiş olsun. o an etrafta ınsanlar da olsa şok ve korkuyla sesini çıkaramıyor ınsan. ve artık kapının önünde bile tacıze ugrayabılıyorsun. geç git. yanı orda adama bağırman ya da tekme tokat girişmen durumunda adam utanıp geri çekılmeyecektır. gözüne sıkabılecegın bır sey taşı yanında. ya da şu elektrik şeysi de iyiymiş.

memleket orospu cocuklariyla dolu maalesef.
Bundan sonra biber gazi tasi yaninda.

yapacak pek bişey yok ne yazık ki... bu korkuyu atman ve o yolda yürümen biraz zor olacak(nezih semtteki evimin sokağında başıma gelmişti ordan biliyorum)
Karşı kaldırımdan yürüyen herkese şüpheyle yaklaşacaksın, koşar adım geçiceksin o yolu ama 1sene sonra tedirginliği geçip tecrübenle kalacaksın.
umarım bi dahaki sefer olmaz, ama olursa sesin çıkacak, başka yolu yok.

korkkmayınn bence ama öyle durumda pasif kalmayın. orrospu çocuklarını rezil etmeden ayrılmayın oradan.

istanbul'da kimse kimseye karışmıyor maalesef böyle durumlarda, otobüste bağırdım o kadar insanlar sadece dönüp baktı, adam da ilk durakta indi.
bir seferinde beşiktaş sahilde adam peşimize takıldı, gidip polise söyleyelim dedik, polis gösterin dövelim oldu da sonra düşündük bu adam buralardaysa biz de hep buradayız başımıza daha büyük bela olursa... ayrıca tacizin suçu 49 lira mı ne...
sakin bir yerde olursa da çok yapabileceğiniz bir şey olmayabiliyor, başka bir tacizcim ben olayı anlayana kadar koşarak kaçtı...
ha şimdi biber gazı aldım ben de, işe yarar mı emin değilim ama caydırıcı olarak yalnız halde bir sokaktayken direkt elimde tutuyorum insanlar görsün diye...
bir de eğer geç vakitte bir yere gideceksem yalnız gitmemeye ya da taksiyle gitmeye dikkat ediyorum ben, ha taksiciden tacizci olmuyor değil o da ayrı sorun...
yani kısaca çevredekilere güvenmeyin, polis dahil, zaten onlar da tacizci; işe yararsa biber gazı yarar. durumumuz vahim.

gale olmasın o (uzak)
diğer elime de intazzir değil nazar da olabilir arapça bilmiyorum harflerle yap-boz oynuyorm şu anda :)

@niye ama: ilgin icin tesekkür ederim. gale kef harfi ile yazilmis, bunlar qaf.
intazzir'in nazar olabilmesi icin fazladan bir elif var orda ama ben de olmayan bir "te" okumusum.

o zaman inzar mı oluyor orası?

inzar ayeti var kuranda belki yazılışına bir bakman iyi olabilir.

simdilik "anzar" yazdim ama henüz öyle bir kelime bulamadim.

inzar suresinde gecen inzar kelimesi baska bir z ile yaziliyormus, onu da eledik:
quran.com

kelimenin yanlis yazildigi (veya okundugu) konusunda ben de hemfikirim. o yüzden simdilik "anzar" yazdigimi belirttim.
ancak metinde yazara bagli olan baska hataya rastlamadim ve metin henüz transkripte edilmemis bir mecmuadan.

"La tenzur ila men kale, v'enzur ila ma kale" diye okudum ben. El yazısında da öyle, son "kale"den önce "ma" var. "Söyleyene değil, söylenene bak" diye de çevirdim naçizane 20 yıl önceki lise Arapça bilgimle...

melo: günaydın, herkese güzel bir Perşembe dilerim
amrabat: ben de senin için en iyisini dilerim dostum bu bakımdan aynı konumdaydık (bunu bir mazisi olsa gerek neyden bahsettiğini bilmiyorum)
melo: Gerçekte, bakalım neler olacak, bunu ancak Allah bilir

adam günaydın demiş sonrasında güze bi akşam dilerim mi der. mal mı lan bu adam hiç mi zaman mefhumu yok.

orda günaydın herkese güzel bir perşembe dilerim diyor akşam falan falan yok

bu arada transfer için de boşuna heyecanlanma bi ipucu yok

@zugas, evet hakılısın çeviri arasında çeviri yapınca oluyo bazen böyle
melo futbolcu olan mı bu arada transfer filan? ben konuyu hiç bilmeden öylece çevirdim.

1000 karakter = 1 tercüme sayfası olarak fiyatlandırmanız lazım.
dolu dolu bir A4, 2000 karakterin uzerindedir, yani nereden baksanız 100 tercume sayfasi var orada en az. medikal de zordur, tek haneli rakamlar teklif etmeyin, normalde en az 18-20 TL gider zor bir konuysa tercume sayfasi basina.

medikal tercümanım, keşke öyle olsa fiyatlar :)

bizim almanca ve ingilizce için çalıştığımız tercümanlar 10-12 tl / boşluksuz 1000 karakter şeklinde ücretlendiriyor.

edit: bu arada her ikiside native speaker.

çok paran yoksa özel üniversitede okumak çok büyük risktir. çok çalışırım kazanırım diyorsun, saygı duyuyorum. ama işler her zaman yolunda gitmeyebiliyor. burs kazanamazsan ne yapacaksın? ya da burs kazandın, dersler kötüye gitti, bursu kaybettin falan. okulu bırakmak zorunda kalsan çok daha fazla yıl kaybetmiş olacaksın. elinde de okula verdiğin paraların makbuzlarınadn başka bir şey olmayacak. çok iyi düşün bence.

içinde çok istediğin bir hayalini gerçekleştirmek arzusu bu kadar varken daha ne duruyorsun ki hemen başla..

geçenlerde açıköğretim işletmeden mezun olan 60 yaş civarı annesinin bir de üstüne onur belgesi aldığını belirten bir duyuru vardı. acayip takdir ettim. (yaşı yanlış hatırlıyor olabilirim ama "normal okuma yaş aralığı"ndan çok farklı bir yaştı orası kesin)

bazı sebeplerden dolayı ist. ün.'de iki yıllık dış ticaret okumuştum, fakülte içimde kalmıştı. yıllar sonra açıköğretim işletme okudum, bu sene mezun oldum,not ortalamam da bayağı yüksek gelecek. yaş 37 ortaları.

iş hayatımda o diplomanın bir faydası olmayacak. ama verdiği kişisel tatmin ve mutluluğun tl karşılığı yok..

benim bir arkadaş var astsubay emeklisi ve 5 yıldır avukatlık yapıyor. tahminen yaşı 47. sen daha yolun başındasın düşünmene gerek yok.

24 yaşında girip 7 senede mezun oldum. yani teknik olarak senin yaşında girmiş oldum. geç kalmadın yeter ki gerçekten iste.

Geç değil ama askerlik işini hesaba kat. Girdiğinde 28 olacaksın, bitirmeden 29 yaş sınırı dolacak. Ona çözümün varsa hiç bir şey için geç değil.

hukuk anlaşılır bir arzu 27 yaş da geç değil hatta amerikada filan önce başka bişeyler okumuş, çalışmış olanları alıyorlar daha çok hukuk fakültelerinie biliyorsunuz
ama şu özel okul burs işi biraz sakat, hukuk kolay bölüm değil diyelim adapte olmadınız filan riskli
üniversite puanınız kaç, en düşük devlet üniversitesi kaç puanla alıyor? sizin şehir dışında okuma alternatifiniz olamaz mı?

şimdi ilk cevabı veren ben, diğer cevapları okuyunca kötü oldum. teşvik eden arkadaşlara sonsuz katılıyorum. benim söylemek istediğim sadece maddi olarak zor durumda kaldığında işler sarpa sarıyor. büyük hayaller büyük hayal kırıklıklarını da beraberinde getiriyor bazen. bu 4 yıl boyunca ben bu işi hallederim diyorsan kesinlikle durma bence.

bir kere cok istenilen imrenilen herseyde oldugu gibi hayal kirikligi payini hesap et, yani hic hukuk kitaplarina bakip kendi kendine okudun mu? yani kendini son bir kez kontrol et, eger hala istiyorsan bence super bir karar, yani bu yasta ev araba alacagina duzgun bir meslek sahibi ol daha iyi, illa avukatlik da degil yani bin tane ilerleme opsiyorun var hukuk bitirenler icin, hayirli olsun!
yasi da hic dert etme, ders calismak yasla ogrenilen bir sey, sen digerlerinden daha kisa surede kavrayacaksin daha verimli calisacaksin, sene kaybetmeden bitirirsin :)

hoca okumasına oku da 29 olunca artık okullar sokmuyor askere alıyorlar yani mezun olamazsın yeni kanun böyleymiş bir de sen şimdi 4 yılda bitiremeyeceğin için eğer kaydını sildirirsen şube sana belge vermez çünkü 31 de mezun oluyorsun derler ve bu belge olmassa okul kaydını yapmaz.

eğer herşeyi göze aldım kayıt olacam dersen kayıtlar eyluldeyse şuanki kaydını sildirmeden 30 agustosta şubeden askerlik durum belgesi al orda derlerki tecilli 31 ekim e kadar sakınca yok diye bu şekilde okula kyıt ol çünkü okul askerlik belgesi olmadan kayıt yapmıyor evet insan hakları demokrasi ve herşeye aykırı ama burası turkiye işte. yani askerliği iyi bir incele çok başın ağrımasın diğer turlu oku tabi avkatlar hiçbişi yapmazsa barodan fakirler için dava geliyor sana sırayla ücretini devlet veriyor sırf onlarla ayda 2 3 milyar tokatlarsın oturduğun yerde

Hukukçulara okutuluyor mu bilmiyorum ama okutuluyor ise hazırlık ücretini ödeyecek sonra 1. sınıfı ödeyecek ve 1. sınıfın sonunda ortalama yapıp burs için başvuracaksın. Yani 2 yıllık okul harcı kafadan ödenecek.

Yok ben yazın okul açılana kadar İngilizce kastırırım, muhafiyet sınavını geçer, direkt 1. sınıftan başlarım diyorsan öyle olur.

Özel üniversiteler başarı bursunu dönemlik verir. Her sene sürekli en az 3.80 ortalama yapman gerekecek. Cidden çok hırslı tipler var. Bir kere hali hazırda burslu gelmiş bir kesim var adamlar zaten burslu bir de üstüne 3.90 ortalama ile okuyorlar. Burs alma, çap yapma hayali olan çocukların da bazıları baya dişli. Ekonomi üniversitesi için konuşayım durum böyle yani.

Bir de okul ortamındaki genel rehavet havası adamı cidden zorlayabiliyor yani. Bazı kızlar çok manken gibi ake.

İzmir'de hep şeye özenmişimdir. Kıbrıs şehitlerinin sonunda, kordona doğru bazı dış ticaret firmaları var ya oralara. Limanın oralar biraz filmlerdeki mekanları çağrıştırır bana metropolleri. İthalat ihracatçılar birliği mi ne onun binası var, onun arka tarafları falan hep çok hoşuma gitmiştir. Hayat senin hayatın tabi öyle yap diye demiyorum ama senin yerinde olsam böyle yüzdesi çok yüksek riskler alarak bir sürü maddi manevi sıkıntıya girmektense gider sektördeki kritik yabancı dilleri öğrenir, işimde yüselmeye çalışırdım. Araba bile almazdım gider çince falan öğrenirdim.

Ekonomi üniversitesine gelirsen bi selam çak :)

Edit: Dış ticarete başla abi sen mevzuatı falan biliyosan ufak ufak konteynerlerden köşeler kapıp az az getir derken zengin olursun :D

ülkede haddinden fazla hukuk fakültesi açıldığından doalyı beş sene sonra filan onların bir çoğunun mezun olduğunu düşündüğümüzde durumun pek iç açıcı olmadığını görüyoruz. avukatlık kanunu tasarısı var ki, o siz mezun olana kadar kanunlaşır. buna göre, avukat olabilmek için hukuk fakültesi mezunu olmak yetmeyecek iki sene staj ve staj başında-sonunda birer sınav olacak.

ikincisi, insan kendine (affınıza sığınıyorum) gereğinden fazla güvendiğinde hayalkırıklıkları çok büyük oluyor. ben de girdiğim hukuk fakültesinden sözde ilk sene notları yüksek tutup yatay geçiş yapacaktım. olmadı tabi.

üçüncüsü, avukatlık tecrübe işi. 22 yaşındaki bir mezunla 31 yaşındaki mezun bir olmayacaktır. 22 yaşındaki insanların kaldırabildiği hareketleri kaldıramayıp hazmedeyebilirsiniz.

dördüncüsü, bütün bunları göz önüne alıp okuyup başarılı da olabilir, iyi bir avukat olabilirsiniz. işin içinden bir insan olarak ben ihtimalleri yazdım.

mutlu bir hayat dileğiyle.

avkat artıyor ama ülkenın durumu kötüleşiyor fakirlik iflas icra kavga cinayet hırsızlık ve anlaşmazlık boşanma vb. şeyler patlamada bu da sana iş demektir. her ekemek çalan çocuğa devlet bir vakta verse aç kalmazsın

hepinize teşekkür ederim. durumumu, uzatmamak için tam anlatamadım sanırım. askerliği yaptım, sınavı da bu sene için değil seneye, 2013 için düşünüyorum. eğer bu yola başkoyarsam, bu sene de çalışıp özel okul parasını denkleştirmek mi, yoksa bu zamanlarda işten ayrılıp bir sene devlet üniversitesi için çalışmak mı daha mantıklı olur?

özel'den devlet üniversitesine yatay geçiş de kasabilirsniz.

dolapta bir şey bulamaman sorun değilde satın alacak bir şey bulamıyorsan sorun sende.

once internetten dergilerden begendigim aklimdaki modelleri planliyorum, sonra hangi markalar satiyor bakiyorum. aslinda kahretsin her seyi zara dan aliyorum cunku designer giyinmenin baska yolu yok mali acidan. etek, pantolon etek kemer, bluz takiliyorum. hava serin olursa yagmirluk geciriveriyorum. rahat oluyo

sürü sepet tişört ve her şeyle giyilebilecek birkaç etek ya da pantolon gayet iş görüyor.

kot ve kumaş şortlar, , etek (tercihen uçuş uçuş olanlardan), basic atletlerle giy gitsin. belki ince, neon falan kemerler, ben takı sevmem ama işte arm party dedikleri hallerle pek şirin oluyor.
basit, rahat, şık, serin.

yeni sezonda bir sürü tek parça şey var kurtarıcı olan. elbise alabilirsin, bir şey bulamadığında giy ve çık. çiçek desenli olanlar çok ferah duruyor üstte. göğüs değilde sırt dekolteli olanlar daha şık.

şort, atlet (yüzücü denilenlerden filan)bu biraz spor oluyor evet
keten tek renk etek ve etekten bozma (bol demek istedim)pantolonlar
illa ciddi olmak lazımsa lacivert üstüne krem-beyaz filan giyerek yapıyorum ben onu

kışın kat kat giyeceğine yazın şortlar tişörtler bisürü şey vardır, şort giyip üstüne gömlek falan giy istersen, yani üzerinde olan herşey çok spor olmazsa biyerden kurtarır belki.

Giyinmeyi abartmamak lazım, özellikle yazın giyside minimal düzene geçmeli diye düşünüyorum.
Hiçbir mevsim pantolon giymediğim için yazın daha rahat oluyor, elbiseler püfür püfür. Bazen beğendiğim bir şalı belime bağlaıp, iğneyle tutturup etek yapıyorum. Üstüne de ince atletlerden. Ayaklara sandalet, terlik. Ooh.

o kuran dekorasyon ya da bir sandalye ile oturup okumak için, namaz kılarken okumak için değil.

neden acık o zaman normalde kapalı olmaz mı saygıdan dolayı? bir de namazlıgın önünde. ama sizin söylediğiniz de olabilir.

maliki ve şafiilerde namaz kılarken Kuran okunabilir hanefilerde cevaz verilmez. Ki cevaz verenlerde bile teravih namazı,nafile namazlar için açık hüküm varken farz namazlar için açık hüküm var mı bilmiyorum (çünkü hanefiyim)
Sadece hiç bir sureyi ezberleyememişsen öğrenme sürecinde namazını kaçırma diye bir izin verildiğini biliyorum. (diyelim yeni müslüman oldun vb.)
Açık bırakmıştır hep okuyorum kapanmıyor algısı için

Yatak odasında bu şekilde açık Kuran'ın ne işi var, düpedüz edepsizlik!
Be adam hiç mi üstünü değiştirmiyorsun o odada, hiç mi ayağını uzatmıyorsun, hiç mi os...muyorsun!

kuranin dayandigi rafin ve duvarin arkasinda sanki boyle degisik bir oda var gibi...

ilahiler eşliğinde yapabirsiniz.

kurani kerim ziyafeti de olmali.

Sordum sarı çiçeğe...

pilavsiz olmaz.

ilahiler ve pilav. meyve ikramı da yaparız. kuran ziyafeti de güzel. cok sagolun.

hangi çalgı aletleri olur hangileri olmaz bilmiyorum, hatta müzik aletlerine bir sınırlama getirilmeli mi onu da..
--
yalnız kadınlar düğünlerde kendi aralarında eğlenebilirler.
kadınların oynadığı, eğlendiği ortamlarda hür, reşit, erkek bulunmayacak diye biliyoruz.

eğlenebiliyorlar. bildiğim kadarıyla zilsiz def dışında müsaade edilmiyor. @hicazkar

Islami cercevede olan bir forum daha isine yarayabilir.

evet baktım oralara da. burada da kültürlü insanların oldugunu biliyorum. o yüzden sorayım dedim.

hocu sıkıldılar mı sence? yoksa bildiğin muhabbet gırla mıydı? adı kına işte zaten ya.. uyuz olduğum ritüellerden..

Hz. Ebubekir'in kızı Ayşe'ye kızdığı Hz. Muhammed'in ise bırak çalsınlar eğlensinler gibi cevaz verdiğini hatırlıyorum. Söz konusu durumda Aişe, çalgı çalıp şarkı söyleyen bir kadın misafir ağırlamaktadır çalınan vurmalı çalgı (def olsa gerek)
Kadın kadına olan ortamda bu kadar kasmanıza da gerek yok bence Arabistan'da def vardı defe cevaz verilmiş atıyorum bağlama onların geleneğinde yok ki.
Sonuçta kadın kadına eğlenebilirsiniz.

erkek olmamasi lazim ortamda. o gerci islami cercevede olmayan kina gecelerinde de bonus galiba:)

Sevgilin saçmalamış. Mühendis işini her yerde yapar, millet gidip Kazakistan'da çalışıyor, o senin için anadolu'ya gelemiyorsa 2-3 yıllığına oturup bir düşünmen şart ben kiminle birlikteyim diye.

sevgilinin yerinde olsam çok net gitmezdim peşinden...
ne olacağı belli değil işin nerede başlayıp nerede biteceği belli değil.
kendi işini yapan mühendisim. çok net bu şekilde kim olursa olsun birinin peşine takılıp maceraya atılmam.

anadolu ve mühendis derken? Siirtteki bir şantiye için 6 ay elektrik mühendisi aradı bir arkadaşım anadoluda mühendis ihtiyacı yok mu sizce? Maden mühendislerinin filan zaten taşrada işi daha fazla. Alan yazsanız belki daha iyi olurdu.
Bence geri dönüp atanacağınız yerde iş bulmasını düşünmeyin iş bulunur olmadı evlenirsiniz bir süre birinizin olduğu şehirde ev tutarsınız asıl 1.5 yıl ingilteredeyken ayrılmayacağınıza güveniyor musunuz siz önce bi onu gözden geçirin

Puredark kız adamı nat geo için belgesel çekmeye çağırmıyor. Alt tarafı o şehirde iş bakıcak, bulursa gidecek.

Sen demişsin ki kim olursa olsun gitmem. Ama o kim yerine üzerinde Atatürk'ün resmi olan kağıtları koysalar gider misin?

bence bi' ingiltere'ye git, 1.5 yılda ayrılmazsanız sonrasını da çözersiniz.

25 yaşındasın, bu kadar istediğin bir alanda böyle bir fırsatı "anadoluda simit mi satıcam" diyen sevgilin için tepme.

eniştem vanlı, yıllarını niğde'de, aksaray'da geçirmiş bir makina mühendisi. şimdi marmara'da doğalgaz firması var kendisinin, ki yaşı daha 35 falan. simit satmıyor.

siirt'deki şantiyeye mühendis aranmış 6 ay .. pardon ama siirt'in sosyal imkanları ile batının en dandik sehrinin sosyal imkanları bir mi ? sevgilin haklı.. bende sevgilinin yerinde olsam gitmeni istemezdim..

alt tarafı o şehirde iş bakacak ne demek ?
büyükşehirde her türlü kariyer imkanı ve gelişim imkanları iş bağlantıları açıkken bana malatyadan nasıl arge mühendisliği yapılacağını mantıklı olarak açıkla beraber gidelim...

akademisyenlik, özelde hayat yok bari geceyim devlete yaparim ne olacak denecek bir iş degil. cok özel yetenek, bilgi, beceri, deha gerektirdigi icin degil, türkiye'deki ortalama akademisyenler belli, ama hem maddi hem manevi olarak cok sey götürür insan hayatindan. hele bir de bu işi anadolu'da yapacaksan, işin cok daha zorlasir. kendinin mutlu olmayacagin bir hayata, başka birisini de sürüklüyorsun. ne uğruna?

başka burslara bakın bence. kendinizi hakkaride bulabilirsiniz, akademisyen olmaya çalışırken. amerika için fullbright, avrupa için erasmus mundus, ab ile ilgili konular için jean monnet. opsiyon çok, hiçbirinin mecburi hizmeti de yok. hiç girmeyin o işe bence.

@bilan @niye ama kendisi endüstri mühendisi olduğu için şantiyede maden ocağında pek iş alanı yok. iş güvenliği belki, ama o da uzmanlık ister.
onun çalışacağı yerin fabrika olması lazım. az buçuk sanayisi olan bir il olması gerekir. öyle olursa gelmeyi kabul ediyor zaten. ama atıyorum yozgat olursa gelmez..
ben ona göre tercih yaparsam bu sefer de açıkta kalma riski var.

Sevgili mortac, kızın da kast ettiği şey, oraya yerleşmek kalmak değil 2-3 sene çalışmak. Para biriktirirler işte fena mı :)
Ben meslek icabı nat geo belgeseli çeksem zaten mutlu olacak insanım o başka ama ilişki için de -iş bulabildiğim sürece- giderim her yere bana koymaz.
Ama tanıdığım pek çok akademisyen var (evet akademik kökenliyim) karı-koca başka şehir/ülke/kıtalarda yaşayan. Bunu herkes yürütemez, herkesten de beklenemez tabi ki. Düşün belki yar doç olacaksın atıyorum yozgat üniversitesinde kadro çıkacak. Adam bu sefer de oraya gelemem ben diyecek. Haklı/haksız tartışması değil; bu esnekliği gösterebilir mi, uzun mesafe ilişkisini yürütebilir mi gibi sorulara cevap bulman lazım.

bir de gerçekten kariyerinize faydalı olacağını düşündüğünüz için mi master+mecburi hizmeti göze alıyorsunuz, yoksa sadece mevcut işinizden mi kurtulmak istiyorsunuz. kendinize dürüst olarak bu soruyu cevaplayın önce. hayatınızdan sıkıldığınız için bu yola girecekseniz, sevgilinizi kaybetmeye değer mi?

@puredark Kardeşim çantını hazırla Malatya'ya gidiyoruz. www.ekonomiseninle.com

@make a wish

Sen de olayı yarım yamalak anlatıyorsun. Biraz sanayisi gelişmiş bir yer olursa gelirim demiş. Adamı sıfır fabrika, 1 tane özel işletme olan bir şehre götüremezsin.

Bence sen böyle geleceğine amborga koyan programları bırak. Zaten akedemisyen olduktan sonra potansiyelin varsa gerekli burslar ayarlanır yurtdışına da gidersin. Ales, ÜDS çalışi ortalaman da varsa ylsy fila gereksiz.

hacı ben kendi keyfime göre yapardım.
eşim değil bir şey değil, o kadar takmazdım söylediklerini.
ben olsam giderdim.

özel sektöre tahammülüm kalmadi nedir ? sizin tahammülsüzlügünüz yüzünden belirsiz bi yola giriyosunuz partnerinizle beraber.sonra gelsin yapsincilar da destek veriyo.

en basta bu dediklerinizi ters sekilde yapin, istanbulda iyi bi okulda master yaparken ayni zamandada calisin, hem beraber olursunuz hemde inanilmaz firsatlarla karsilasabilirsiniz.

anadolu da ne yapicaksiniz orayi cözemiyorum.salliyorum aydinda ne yapicaksiniz? anca evden ise isten eve , sifir vizyon , sosyal yasam inanilmaz kisitli etc...

ayriliniz

Aşağı yukarı benzer bir sorun bende de var. Ancak ben akademisyenliği yıllardan beri istiyorum. Çocukken benim akranlarım pilot olmak isterdi, asker olmak isterdi; ben direkt olarak üniversitede hoca olacağım derdim. Bak lise falan değil. Direkt üniversite.
Ama YLSY biraz sancılı bir program. Kaldı ki karşı üniversiteden kabul alana kadar ''Oldu.'' dememelisiniz. Çünkü bir ton şeyi var, sözlükteki başlığına çoooook uzun bir entry döşemiştim, oradan da bakabilirsiniz.
Her neyse;
Aynı durum bende var ve ben ''Akademisyenlik''i seçeceğim. Kız arkadaşımı seviyor olmam bunu değiştirmiyor. Sonuçta benim hayalim.
Şu anda kadrolu devlet memuruyum, 2500 lira kadar da para kazanıyorum. Ancak para ile mutlu olunmuyor.
Çoluğuma çocuğuma katlar yatlar mı bırakacağım memurluk ile? Sürüye katılıp güdüleceğim bu ülkede.
Ya da nesillerin gelişiminde etkisi en çok olan eğitim kurumunda -üniversitede- öğretmen olacağım. Çocuklarıma para değil, para kazanmayı öğreteceğim ve belki de alanımla alakalı bir kitap yazıp ''mahsunkul hoca şöyle demiş bu konuda...'' gibi şeyler işiteceğim.
Benim kararım YLSY yönünde. Bu yıl olmazsa önümüzdeki yıl, kesin olarak bu işi yapacağım.

müslüman ve anaerkil bir toplum var güneydoğu asyada (endonazya filan gibi bir bölgede olabilir), bir zamanlar anadolu da anaerkildi kibele kültü filan anaerkil toplumdan kalma şeyler

Şu an insan toplumlumları arasında yok ama insansılar arasında bonobolarda anarerkillik var.

Anaerkil derken yönetici sınıfın kadınlardan oluştuğu bir şey kastediyorsan bilinen tarihte yok.

1991-1997 türkiyesi, tansu çiller...........

Malezya diye biliyorum

en.wikipedia.org

sülalesi ikiz dolu bir birey olarak;
tek yumurta ikizi de olsalar onlar ayrı birer insan. Ayşeyle Fatmayı nasıl ayırt ediyorsan öyle ayırt ediliyorlar fimlerdeki gibi değil bu olaylar.

tek yumurta ikizi iki erkek kardeşten birine aşık olmuştum. biri odtü'de biri boğaziçi'nde okuyormuş. ankaralı olmama rağmen boğaziçi şubesine denk geldim şansıma. birinin saçı uzun, birinin kısaydı. biri vücut geliştirmeyle ilgileniyordu, diğeri normal ebatlardaydı. görünüş olarak aynı olsalar da tabii ki ben kısa saçlı ve vücut geliştirme yapanına aşıktım. karar verme gibi bir şans (?) olmuyor zaten, ilgi alanları karakterleri falan da farklı.

aynı sınıfta olduğumuz ikizlerden birini sevmiştim diğeri de en yakın arkadaşımdı, bi kere bile karıştırmadım. aynı insan olarak görmedim.

büyüdükçe farklılaşıyorlar birbirinden öyle klon gibi kalmıyorlar

Lise sondayken tek yumurta ikizi kız arkadaşım vardı. 1 sene kadar da beraberdik. o dönem deli gibi aşık olmuştum. Ayrıldıktan sonra ikiz kardeşiyle falan konuştuk dertleşme adına. Normal şartlarda ayrıldığın birini 1 hafta sonra gördüğünde içinde garip bir his olur. Ama ikiz kardeşiyle konuşurken hiç öyle bir his yaşamadım. Sanki bir arkadaş, dost gibiydi. Aklımın ucundan bile geçmedi. diğer kardeşe aşık olmak yazılmak vs.

forum.donanimhaber.com

SNL'in bir bölümünde haber skeçinde türkiye'nin batman iline, batman'ın vali olarak atandığı haberi vardı

SNL, Katy Perry'nin veya Neil Patrick Harris'in konuk olduğu bölüm.

yunan bir kızla amerikalı bir gencin aşk ve düğününü anlatan bir film vardı. Kızın anne/baba annesine artık türklerle savaşmıyoruz filan diyorlardı

yenilerden "Tinker Tailor Soldier Spy"

Türkiye değil ama osmanlı, belki ilginizi çekebilir yine de;

youtu.be

Sherlock Holmes 1'in sonları. Deli bal'dan ve Türkiye'ye has olmasından bahsediyor

aşk diye bir şey yok biz bazı duygu durumlarımıza aşkı mazeret ediyoruz o kadar.

Hem huzurlu hem huzursuz hissediyorsun.
Sürekli yanında olmak istiyorsun bir yandan da egon savaş veriyor.
Aşk deli işi bir şey.

bak ben oldum. İlk görüşte hiç tanımadan etmeden (tam filmlik hatunum ha) hiç haberi yoktu adamın ülkesine, şehrine taşındım, mahallesinde ev tuttum bir şekilde kendimi fark ettirdim yani teklif ondan geldi ama aslında herşeyi ben kurgulamıştım tabi bunu öğrendikten sonra manyadı :( -erkeklere seviyorum demeyeceksin...
Aşk anlatılmaz birşey, gerçekten sana ormanda 10 kaplan gücü verebilen birşey,yapmam dediklerini yaptıran sınırları, sorunları dinlemeyen birşey. Ama gel gör ki bu mantıksızlık, bu saçmalama, bu deli cesareti hali sürdürülebilir değil. Her ne kadar halen daha anın büyüsüne inanıyorsam da aşkın mutlak şart olduğuna inanmıyorum hele iyi bir şey olduğundan ciddi şüpheliyim.
Yine de bi kere ol fazla saçmalamadan bi de öylesini yaşa derim :)

hiç gerek yok aşka maşka tüm huzurun kaçacak. şuanın tadını çıkar

ask diye bir sey var.ve o duyguyu anlatabilmek icin yasamak gerekiyor bence.

yatağa uzanıyorum, karnım gurulduyor ve birden onu hatırlıyorum. neden? ilk zamanlar onunla birlikte uyuduğumuzda heyecandan sindirim sistemi hızlı çalışır, sonuç olarak karnım guruldardı. gülerdik beraber, uykumuz kaçardı bu gülmelerden.

markete giriyorsun, cips alacaksın, onunla birilikte 10 tanesini birden aldığın ve etrafın şaşıran gözlerle bakması aklına geliyor.

sıçıyorsun o aklında, tavayı tutuyorsun o aklında, sağda o solda o.
mına ko. böyle bir şey olabilir, emin değilim.

hayatının merkezine oturuyor herşeyi ona göre planlıyorsun sabahın köründe sırf onu 3 5 dakika görebilmek için dersin olmadığı halde otobüs durağına gidiyorsun

Sabah dişini fırçalarken, kahvaltını yaparken, otobüsle bir yerlere giderken, müzik dinlerken, film izlerken, kısacası her an her dakika aklına o geliyorsa aşıksın demektir.

ne kadar açıklayıcı olur, doğru mudur bilmem ama şöyle şeyler var:

"Sual: Ramazan ayı gelince, oruç tutmak farz olur Ancak seferi olanın, dört mezhepte de oruç tutması farz değildir Kutuplara ve aya giden Müslüman, seferi ise oruç tutmaz Geriye dönünce kaza eder
Kutuplarda buz denizinde yaşayan insan yok ise de, biz var olduğunu düşünelim Altı ay gündüz, altı ay gece olan yerlerde nasıl oruç tutulacaktır?

CEVAP
Gündüzleri 24 saatten daha uzun yerlerde, mesela altı ay gündüz olan yerlerde, oruca saat ile başlanır ve saat ile bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal teşekkül eden, yani gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki Müslümanların zamanına uyularak oruç tutulur."

www.mumsema.com

kutuplarda kaç müslüman yaşamıştır şimdiye kadar ve kaçı orada yaşıyor bugün?
bence bunlara takılmamak lazım.zaten din dediğimiz şey mutlak bir teslimiyet ve sorgulamama gerektirir.iyi günner efenim.

keller ne alakası var güzel kardeşim. din dediğimiz şey bunları açıklayamacaksa neyi açıklayacak? illa eskiden şu kadar kişinin yaşamış olması mı gerek? madem oruç diye bir ibadet koyuyorsun bu ibadetin tüm koşullarını da baştan belirleyeceksin.

en yakın gün kavramı olan yer neresiyse orayı esas alın diyor. Atıyorum rusyanın veya finlandıyanın X şehrini esas alıyorlar (kutuplarda yaşamadı hangi şehir bilmiyorum)

kutuplarda tutamasanda kutuba yakın yeri esas alın diyen arkadaşlar. diyanetten izlandanın imsakiyesine bi bakın derim. iftar gece 23:16 imsak 2:49 mi ne bence başka bi çözümü vardır. kaza etmek. oruç için fitre vermek gibi.

kutba en yakın yere göre vakit alınır + islam da teslimiyet vardır ama islam dogma değildir öyle olsaydı fetva diye bişey olmazdı :)

Ben olsam Mekke'ye göre tutardım. Finlandiya'dan daha bi' merkezî. Ha neye göre, kime göre...

@karabela biliyorum vakitlerin öyle olduğunu yurtdışında yaşadım orucumu da tuttum. Kimseye zorla oruç tutun diyen yok yapamıyorsa tutmaz. Ama fetva bu...

yurt dışı hangi ülke?
emeklilik için her ülkenin kanunu farklı artı türkiyenin her ülkeyle anlaşması yok.
Türkiye ile anlaşması olan ülkelerde: ülkeden çıkarken ben sizin ülkenizde emekli olmak istemiyorum primlerini ülkeme taşımak istiyorum diyebiliyorsun. Ve SGK'ye taşıyabiliyorsun.

sağlık sigortası işini de poliçeleri iyi okuyarak hallet kadın mısın erkek mi biliyorum ama bin türlü madde var. Misal bazı poliçeler sigorta tarihinde 4 veya üstü aylık hamileysen doğumu karşılamıyor bazısı acil dışında diş tedavisi karşılamıyor. Bazısının (Allah korusun) ölmen halinde cenaze nakil hizmeti oluyor bazısı memlekete tatile gelirsen olabilecek riskleri de üstleniyor.

çalıştığın şirketler le ilgili kontratını alıyorsun sonra pasoport şubeye gidiyorsun yurt dışı çıkışlarını belgeleyip, sigortaya gidiyormuşsun. bu gün aynı soruyu ben sormuştum arkadaşıma bu cevabı verdi.

ülke portekiz, erkeğim. sigorta derken ssk mı? buradan nasıl halledicem?

Belki emzirme odasidir..yapiyorlar simdi..

Edit : aa! gormemisim..

çocuğu tuvalette yalnız bırakamayanlar için sanırım.

şöyle bir şeymiş: www.youtube.com

iki tane klozet var, biri küçük biri büyük.

@ dedim dedim,

Bebek bakım odası var zaten. Onda sadece anne ve bebek resmi vardı.

Ben de Kayserideki bir AVM de şöyle birşey görmüştüm: kadın yanında erkek çocuk, erkek yanında kız çocuk için tuvalet :)
Adına ne diyorlar bilmiyorum öyle birşey de olabilir.

tuvalete tek basına gidemeyen cocukların yanında anne babasıyla wc ye gitmesi için ayrılan kısım.

Şimdiye kadar hiç reddedilmedim.
True story.

lise zamanlarında okuldan kaçmıştık bir gün caddebostan sahilinde içmeye, neyse ardından okula girip taş gibi bir hocanın dersine girmiştik tabi bizim kafalar 1500 :)
hocaya evlenme teklifi etmiştik o da bizi disipline göndermişti cevap bile vermeden..
ah düşününce hala koyuyor :)

hiç hamle yapmadığım için hiç reddedilmedim. cinsiyetimle bağdaştırılmasın bu durum, erkek de olsam durum değişmezdi. hamle yapabilecek kadar özgüvenim hiç olmadı.

ben hic reddedildigimi hatirlamiyorum ama bunda cinsiyetimin etkili oldugu yadsinamaz bir gercek.

ben değil ama arkadaşım çok ustaca reddedilmişti.

çocuk öss döneminin sonlarına doğru senenin başından beri aynı sınıfta olan kıza gecenin bir yarısı mesaj atar; "sabaha sevgilim olarak uyanmaya ne dersin"(büyük ihtimalle daha nazik bir dille yazmıştır.) çocuk cevap için sabahı nasıl edeceğini düşünürken birden telefonuna bir mesaj gelir. "uyumadım, uyumayacağım, doğal olarak da uyanmayacağım." bence oldukça epik bir reddediliştir.


bir de yazmazsam ölürüm, rocco'nun internette oylayıp sınadığı ilk tanışma cümleleri vardı. çocuk kıza gider ve "benimle bir elmanın iki yarısı olmaya ne dersin" diye sorar. cevap bence şahane; "ben elma sevmem"

sadece ilişki anlamında mı soruyorsun?

ben sadece yol sormak için iki kızın yanına yanaştım çünkü ortalıkta kimse yoktu (saat baya geçti) son derece kibar bir şekilde "pardon, bir şey sorabilir miyim?" dedim. kızlardan biri baktı, elinin tersini göstererek "yürü git" der gibi salladı. ulan ne sinirlenmiştim bak yine aklıma geldi yine sinirlendim.

neyse işte, bu sayılır mı?

Bir keresinde marmariste bara girmeye calisiyoruz 3 erkek ama damsiz almiyorlar. Sokakta 6-7 kisilik rus kiz grubu bulduk. Arkadas okuzce bara gidelim mi dedi halbuki biz sadece bizi iceri sokmalarini istiyorduk. Bunlar arkadaslik sandi. Neyse birbirlerine baktilar bana dusen kiz bir bana bakti bir de arkadasina sonra iyy der gibi kafa salladi. Kimse bizi begenmedi ama en aci ben reddedildim. Neyse sonradan kizi siktim de intikamimi aldim

Gercektir.

reddediliş değil ama çok koyduğu için anlatayım:

ortaokuldayım. okulda bir kız var dünyalar güzeli. yok böyle bir güzellik ama. hani resmen çarpılmışım. ergenliğin başları tabi, ne zaman onu görsem kelebekler uçuşuyor gözümün önünde. en yakın arkadaşıma söyledim böyle böyle bu kıza aşık oldum ben diye. haydaa demez mi ulan ona ben aşığım diye. baya bi kavga ettik hatta. sonra itiş kakış bizim sınıfa girdik. sınıf bomboş teneffüs tabi. oha bi baktık bu kız, bizim iki üst sınıftan gayet hödük bir elemanla yiyişiyor panoların önünde. biz iki sünepe girdik içeri dumur olduk. eleman bi anda korkarak bize baktı, sonrasında "sktirin gidin lan burdan mına kodumun sünepeleri" dedi. hiç unutmam bu cümleyi. adam iki üst sınıf abi gel de posta koy. ortaokulda öyleydi işte. biz de götüm götüm dışarı çıktık. ne kelebek kaldı sonra, ne kızın kaşarlığı. beh beh beh..

kızın biri vardı, arkadaşın arkadaşı. msn'de eklemiştim. arada konuşuyoruz. bi gece açıldım ince ince. hiç bişey demedi. "atla gel, öyle konuşalım" dedi. yurtta kalıyor. yurdu da buradan var bi 20 km. gece yarısı atladım, gittim, aldım. tek kelime konuşmadık. o gece el ele, kol kola bütün sahil boyu yürüdük. öpüştük, yiyiştik, çimenlere uzanıp yıldızları izledik. sonra yurduna bıraktım. sanki cepheye gidecekmişim gibi sarıldı, neredeyse ağlaşacaktık, öyle bi yoğunluk. basıp eve gittim, 20 dk içinde nete girmiştim yani. "orada mısın?" yazmış. "geldim canım" dedim. "bence çok hızlı gidiyoruz, düşünmem gerek" dedi. "peki" dedim. 5 dakika sonra bi mesaj daha "bence bi daha görüşmemeliyiz"

:D

HanGisini anlatayim lunedor? Asdads

istediğim her erkeği elde ettim nihaha (nası cevap ama)

@neira yalan bir cevap bence :P

uff snn be slk

anlatırsam burada tüm ekşi duyuru halkı çöker

@wessago
anlat çökelim, zaten yeterince çöküğüz gibi duyurulara bakarsak :)

ahahah madem herkes yazmış ben de yazayım.

orta2 nin yazında başlıyor olaylar; çınarcıktayız, yaz flörtleri gibin bişi, o yaşta ne flörtü oluyorsa artık. bir kıza acayip tutulmuşum, kuzenim de var yanımda kız da ona tutulmuş. üzüntümden yemek yiyemiyorum, evden adımımı atmıyorum tam depresyon yani. neyse sonra çok çok iyi anlaştığım, 4 yıllık bir kız arkadaşım bana açıldı. kendal ben seni seviyorum dedi. zamanlama ofsayt yani. kıza ben seni hiç öyle göremem dedim. (bak bak, tipe bak hele!!!)

yaz biter, kuzen türlü baskılarla hoşlanılan kızdan uzaklaştırılır vs vs.

asıl bomba ertesi sene patlar. hoşlanılan kızın yüzünde milyon sivilce, suratına bakılmaz. bana ilan-ı aşk eden kız ise selvi boylu, on numara güzellikte bir kız olur çıkar. hemen yavşanır, kızdan ben 1 sene senin için ağladım sıra sende !!! cevabı alınır. o sene de böyle heba olur.

lise sona kadar kız ile arada denk gelindikçe laflanır ama bir muhabbet olmaz.
lise sonda kızdan birgün bir mesaj; naber kendal istanbuldayım görüşelim mi?
hadi görüşelim bakalım denir, kızın muhabbeti evliliğe !!! gelir, senden başka kimseyle olmamaya yemin ettim lafları işitilir, kafa yenir tekrar kızla görüşmek istenince deeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee


senden intikamımı almaya doyamıyorum lafı sokulur bir taraflarıma.

bundan daha acı, epic, ne bileyim gaddarca bir reddetme olabilir mi ha? olabilir mi free bird, olabilir mi devilred, olabilir mi fraise? söyleyin bana? :D

neyse ergendik, atlattık travmayı. :D

@kendal

işi reddetme kısmına getirmemek gerekli bence, çünkü kadınlar olarak çok süper fikirlerimiz olabilir bu konuda :)

@devil; valla iyi ki o yaşta öğrendim psikopatlığınızı da yaş tahtaya basmadım daha. :)

o kadar yazdim yazdim tel kilitlendi. Uzun eldi herhalde. Anlaticam ama tel izin vermiyor. Bu iyi mi kotu mu anlamadim. Asdasd

ya kadın reddedeceği zaman belli ediyor bence.


ben tabii reddedilme sayılmaz ama @lunedor'unkine benzer bir dershane ve etütte başlayan olaylar sonucu önce adeta reddetmiş, sonra apaçık ortada kalmıştım.
etütte yanımda oturan, basçı süpersonik çocuğun "Seviyorum ulennnnnn" diye bana dönmesini, heyecandan bembeyaz olmuş suratıyla bana bakışını, benim gerzekliğimden tepki veremeyişimi ve hemen kafayı çevirip "bu soruyu çözdün mü" gibi bir tepki verişimi bugün gibi hatırlıyormuşum, şimdi fark ettim.

olayı takip eden haftalar boyunca basçının bana haftalarca küsmesi, trip atması, her lafıma mızırdanması... sonra yumuşayıp, aynı dersanenin kantininde üşenmeden gelip gözlük yakışmış bikbiklemesi ve nihayetinde tekrar konuştuğumuzda ben o niyetle dememiştim "seviyorum ulen" demesi.

hoş değil beyler, hoş değil.

lisede.

uzun bir takipten sonra hamburegcide kıstırmıştım kızı ama takip ettigimi anlayınca arka kapıdan kaçmış.

yarım saat sonra çiçek alıp kapısına bırakmaya karar verdik arkadaşla süpriz olsun diye, karşımıza çıktı kankasıyla. elimizde çiçekle daracık bir sokakta yan yana geldik. rezaletti.

Teklif etmediğim için reddedilmedim
En epik reddedişim yağmurlu bir sonbahar günü arkamdan ağlayarak beni Paris'ten uğurlayan yeşil gözlü bir yakışıklıydı yazık ettim, biliyorum (ama olmaz ben hala yaşadığım travmayı atlatmış değilim, sana yazık ederim vıdı vıdı vıdı vıdı) neredeydi ki o zaman şimdiki aklım benim...

6 yıldır reddedilmedim.

şimdi bu kadar özgüven patlaması bir giriş yaptığıma bakma, bu 6 yılın öncesi bir lise hazırlık-lise 1-2 dönemi var ki... düşmeden kalkamazsın felsefesiyle, düşe düşe yerlerde sürüne sürüne kalkmayı yürümeyi şimdi de koşmayı -bir iki seneye uçarım ben- öğrendim.

aslında birçok var ancak biri çok fena. hepsi birbirinden epik, belki yazarım birazdan bir iki tane daha. uzatmayayım:

şimdii yıllar yıllar önce şöyle bi 8 yıl önce lisedeyim. bizim lisenin kızlarının hepsi fabrikasyon çıkıştı. 1.50-55 kara saçlı karagözlü ve esmer. çoğunluğu aynıdır yani şangay'daki üretim fabrikasından çıkmıştı hepsi (evet çin, kalitesiz)

bir gün evrak teslimi için müdür yardımcısının oraya indim öğretmenler odasının önüne, lan bir kız gördüm, laaaaaaaaan diye baktım böyle. ancak forması yok eşofmanlarıyla takılıyor. içimden "lan öylesine gelmiş arkadaşına zaten bizim okulda böyle hatun mu olur.." dedim. vay anasını dedim bir iki bakış daha attım. kestane saçlı ela gözlü beyaz tenli bir kızdı. parlıyordu ya. benim hafıza çok iyidir her detayı hatırlarım her konuda.

neyse.

günler günleri kovaladı ve ben bu hatunu sabah sırada gördüm yan sıralardan birinde. "ananski?!?!?" efektiyle birlikte bizim çocukları dürttüm "oğlum bu hangi sınıfın sırası lan alo hişt" diye. bilmiyorlardı. ertesi sabah aynı sıraya gittim baboş siz hangi sınıfsınız maç atalım dedim (biz dil sınıfıyız halbuki çıkaracak 7 erkeğimiz yok) 10 sosyaliz biz dedi. ben 9. sınıfım, ancak hazırlık okudum süper lise kısmı girişli, o düz lise. aynı yaştayız yani. ancak sosyal kısmı sıkıntı...

...sıkıntı çünkü bizim okulda haftada iki gün geleneksel döner bıçağı şenlikleri olurdu. sosyal de en berbatı. zaten süper ve düz lise sınıfları birbirini çekemiyor. oradan kız almak amiyane tabirle sıkıntı. neyse. stalkerlık yapmıyorum ama tenefüste falan görmeye başladım. onun benden haberi yok.

en son kafayı kırdım. bizim okul tehlikeli olduğu kadar çok çok disiplinli ve müdüründen müdür yardımcısından acaip korkulan kimsenin odasının karşısından geçmediği dayağın binpara olduğu bir okul. bir beden dersi arasında ortam müsaitken ben bizim müdür yardımcısının yanına girdim. insan ilişkilerim iyidir. kafayı da kırmışım zaten. gittim milletin normal sorunlarını söyleyemediği -adamın adı da ahmet kaya ve trakyalı bu da ayrı- müdür yardımcısına, "hocam benim bir maruzatım var" dedim. ulan 15 yaşındasın pezevenk ne maruzatı? kelimeyi söyleyince korktu adam zaten. n'oldu beya dedi.

ben aşık oldum hocam, dedim. adamın bakışları değişti herhalde emekli olmasına çok yakın günler kalmış kel ahmet hoca ilk defa böyle bir şey duymuştu. otur bakiym beya, dedi. oturdum. ben napiym beya? dedi. hocam... diye lafa girdim ve bir şey istedim. fakat bunu neden istediğimi ben de bilmiyorum. ya hocam ben bu kızı görünce derslerim düzeliyo yaaa dedim. yalan anasını satayım. ders mers düşünen yok kızı arıyorum her tenefüste görürüm belki diye. gidip konuşacak göt de yok özgüven falan yok diyorum ya bırak düşmeyi yerlerde yuvarlanıyorum o sıra.

e ben napim dedi adam haklı olarak. hocam bu kızın öğrenci dosyasından bana el altından bir tane vesikalık verir misin yaaa dedim. adam başladı yok ben mahkeme kararıyla açarım o dosyayı öyle şey mi olur allem kullem yok erol başka şey iste cart curt. netekim 20 dakika sonunda biz arşive inip dosyayı açtık. ismini sordu. burçin k. numarası ne dedi 3663 hocam dedim. kızın dosyayı aldı ve bana verdi suratı düştü adamın. bi kere dosyanın üzerinde hatunun beklenmedik şekilde benden bir yaş büyük olduğunu gördüm ki başımdan aşağı kaynar sular çılgınateşler döküldü. sonra da dosyanın üzerindeki tükenmez kalemle yazılmış notu gördüm: "kayıt esnasında belge eksikliği".

hanım kızımız kayıtta fotoğraf getirmemiş. yaa hocam böyle usülsüzlük mü olur istetin yani lazım falan olur dememe rağmen tüm çabalarım boşa çıktı tabi ve götüm götüm sınıfa döndüm.

günler günleri çok kovalamamıştı daha... bizim son sınıflardan bir elemanla gezerken göt kadar okulumuzun koridorlarından birinde yine bu kızla karşılaştık. yanımdaki son sınıf "lan bunun yanındaki burçin değil mi?" dedi. nasıl ya yok bu burçin olm dedim. yok lan yanındaki burçin dedi. bir an sevinmiştim kızı tanıyor diye. meğer kızın en yakın arkadaşının adı da burçinmiş. burçin burçin takılıyormuş bunlar. en yakın arkadaşı burçin ile kantinde bir görüşme ayarladı bana arkadaş sağolsun.

aracı burçin geldi. oturduk. ben burçin'e tüm hikayeyi anlattım. kız şoka girdi. ulan keşke biri de beni böyle sevse lan diye naralar attı. zaten yaşı bizden 3 yaş büyüktü biraz sorunlu hayatı okula yansımıştı. oğlum ben sana görüşme ayarlarım ama arkadaşımı da en iyi ben tanırım, git bir tane şiir yaz güzel bul ya da, şiir getir buluşmaya dedi.

lan? ne alaka? liseye geldik olmadı mani falan da yazayım manyak mısın? dedim. oğlum en yakınımı ben tanırım sen değil neden güvenmiyorsun, dedi. ertesi gün de erol yarın konuşacaksınız beden dersinizde (bizim beden dersi olduğunda onlar okuldan çıkıyor süper liseler 2 saat fazla ders görüyor çünkü) konuşacaksınız, çok etkilendi anlattıklarımdan hatta sana kendi bir fotoğrafını getirecek;) dedi.

işler o kadar kaymak gidiyordu ki o gün mutluluk ne ki polyanna kim ki... kız fotoğraf getirecek lan etkilenmiş lan. neyse şiir buldum. el yazım güzel değildir türkçe yazarken (o ne lan deme, kiril alfabesini çok güzel yazıyorum ama latinde sıkıntı var) o yüzden bi kıza yazdırdım şiiri. e tabi zarf gerek. ulan biz de ağır abiyiz. kurtlar sofrasında ayakta kalmak için böyle içindeki şeyi gösteremiyorsun yani şimdiye kadar kimse de benim işlerimi bilmemiştir sınıfta falan.

ben kırtasiyeye girdim.
kırtasiyeciyle göz göze geldim.
zarf var mı? dedim. maaş zarflarından uzattı.
yok böyle şekilli olsun, dedim. adam bir tane mor bir şey verdi.
sanki prezervatif alıyormuş gibi parayı uzattım ve kaçtım. ki prezervatif alırken bile hayatımda böyle utanmadım hatta utanmadım. ama zarf çok fenaydı. resmen parayı verdim kaçtım kırtasiyeci de ne olduğunu şaşırdı.

dersler bitmek bilmiyor beden dersi gelmiyordu. neyse zil çaldı ve düz liseler çıkmaya başladı. tenefüs bizim için de tabi bu zil. ben çıktım. hatunu bekliyorum. gelecek konuşacağız falan. ulan bi sıkıntı var. namussuz güllü dallı zarf ceketimin sol iç cebine sığmıyor ki uzun boylu yapılıyım. hamster beslerim yani o cepte. fakat zarf sığmıyor aga. sinirden kendimi sikmek üzereyim. battı balık yan gider diyip üzerine "burçin'e" yazılmış zarfı ceketimin içine sol koltuk altıma sıkıştırdım. hatun gelecek konuşacağız vereceğim zaten sorun yok yani.

düz liseler çıkıyor birer birer. merdivenler boşalıyor. okulun da tek cephesi var ve bahçenin tek çıkışı. insanlar çıkıyor. merdivenler boşalıyor. hatun geliyor. vallahi geliyor. yanıma geliyor. yanımdan geçiyor. dümdüz gidiyor.

"erol... oğlum bugüne kadar çekingen utangaç heriftin. ya herro ya merro. git şu kızı çek kolundan. çek kolundan ve gel konuşacağız de. lan gidiyor kız hadi çabul ol" dedim kendime. tabi bunları farklı yaptım gittim kızın sırtına kapıyı çalışıyormuş gibi iki kere tık tık yaptım. merhaba biz konuşacaktık sanırım dedim gülücük attım. kız arkadaşlarının yanında yürürken durdu.

"heaaaa sen şu çocuksun" dedi. şu çocuk ne lan? biz puşt muyuz?
"geel, geel, tabii konuşalım. gel oturalım" dedi. oturalım dediği yer okulun tek cephesi ve tek bahçesinin gittiği tek kapının yanındaki bank. tüm okul yanımızdan fışkırırken biz oraya oturacağız yani!

oturduk.

"burçin bana biraz anlattı..." diye lafa girdi. o an fotoğraf falan bekliyorum. ama bir yandan da puşt muamelesi yedik onu da unutmuyorum, görmezden geliyorum. zaten kıza öyle bir zaaf yaratmışım ki michelangelo heykeli gibi duruyorum.
"o'nun anlattıklarından anladığıma göre sen takıntılı bir insansın erol. saplantıların var. istersen doktor tavsiyesi verebilirim sana" dedi.

hacıbaba ben bi yumruk yedim şöyle. ama nasıl yani. muhammed ali yumruğu. heykel'in bir kısmı koptu yani şekilsiz duruyorum. sonra kız baktı şöyle yukarıya. tek cephe var ya.. bizim sınıf da en üstte sağda...kız kafasını yukarı kaldırdı... baktı baktı... "şu... (sustu) sizin sınıf mı?" dedi. abi bizim sınıf erol muradına eriyor diye (2 yıldır da ağır abiyiz) tüm camı parsellemiş bizi izliyor yukarıdan. 80li yılların kerhane önleri gibi birbirlerini eziyorlar görmek için. ben yerin dibine girmiştim orada kulaç atmaya başladım. "bunlar tiyatroyu çok seviyor galiba" dedi şirret bir ses tonuyla.

sol kroşeyi de yedim. kıvama geldim. duruşum yine bi değişti, yumruk yemekten kafayı yemiş artık yememek için rakibine belden sarılan gariban boksör misali duruyorum.

"sana benim öğrenci dosyamı açmışlar. nasıl yaparlar böyle bir şeyi? onun içerisinde benim tüm özel şeylerim yazıyor. ben bu adamları dava edeceğim, ya sapık çıksaydın sapıklık yapsaydın???" dedi.

aparkatı da yedim. cevap veremiyorum zaten. bitirin bitirin diye sayıklıyorum nakavtız artık.

"gel içeri geçelim kantine" dedi. bi rahatlık geldi bana. ama zaten yukarıdan kerhanecibaşları izliyor bir yandan, diğer yandan tüm okul yanımızdan boşalıyor düz lise herkes bakıyor hala gelen geçenin ortasına oturmuşuz. sıkıntılar sıkıntılar.

kalktık. binaya doğru yürüyoruz insanlar yanımızdan geçerken çıkışta.

ancak...

tabii yediğim yumruklar ile unuttuğum bir şey var. hiç hatırlamadığım.

pat diye bir ses geldi. arkamı dönmeden bir kız sesi "bakar mısın bu senin sanırım" dedi ve koltuk altımda unuttuğum mektubu yerden alarak pis pis sırıtmaya başladı. kızı tanıdım, burçin'in yakın arkadaşlarından biri. burçin kükreyerek kızın elinden mektubu aldı ve "ben bugün geç geleceğim" diyip onları yolladı.

biz kantine geçtik. kız 180 derece döndü. iyi davrandı. rahatlattı. baktı çünkü artık vursa da bir şey olmuyor herhalde merhamet gösterdi.

1 hafta sonra ilişki başladı.

bayağı olaylar oldu ki hakikaten uzun. 2 hafta sonra bitti neticesinde. kendisi biraz(!) dengesizdi. bense bir ilişkinin nasıl yapılması gerektiğini bilmiyordum.

beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. hikaye bol. belki bir gün..

Lisedeyiz.
Okul takımının maçı, bizim okulun (ki aynı zamanda tüm ilçedeki en iyi hentbol stadıdır. duşları, sporcu ve hakem soyunma odaları, tribünleri ile) spor salonundaydı. Takımın en sempatik, en sevilen aynı zamanda en ateşli oyuncusu olan ben, tüm hazırlıklarımı yapmışım, takımın sahaya çıkmasını beklerken tribünde oturan takım arkadaşımın annesiyle konuşuyorum. Derken tribünün yukarıdaki kapısından içeri 3 adet kız giriyor.
Biri yaklaşık bir aydır peşinden koştuğum, yan sınıftaki müthiş zeki ve başarılı fakat bir türlü "evet" dedirtemediğim, aynı zamanda güzel kız. İsminden tutun da yürüyüşüne, gözlerine, saçlarına her şeyine hayranım. Bir tanecik bile kusuru yok kızın benim gözümde.
İki arkadaşıyla tribün girişinden geçtiler. Beni gördüler, birisi eliyle "yanımıza gel" manasında bir işaret yaptı ve geri çıktılar. Hemen koştum peşlerinden. Çıkınca ne göreyim! Benim hayranı olduğum o mükemmel insan ağlıyor. Yanında da bana dik dik bakan iki arkadaşı.
Kızlardan birisi:
"A*** seninle bir daha konuşmak istemiyor. Peşini bırak artık kızın. Zorla güzellik olmaz!" diyor.
Mal gibi kalıyorum. --south park sessizliği--
Üçünün de yüzüne ayrı ayrı bakıyorum. Hayır üçü de aynı şekilde bakıyor bana.
Bir müddet şu şekilde: o.O baktıktan sonra daha ben ağzımı açamadan üçü de arkasını dönüp uzaklaşıyor.
Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ne yapmış olabilirim?
Sonradan öğreniyorum ki, önceden de problemlerimiz olan ingilizce hocası... Namussuz herif ahlak bekçiliğine soyunmuş, tüm sınıfın önünde kızı tehdit etmiş. Tabi bu şekilde rezil olan kız da bi daha yüzüme bakmadı.
Yıllar sonra gördüm alakasız bi yerde. Yolda yürürken... Gülümsedi, selam verdi ben de gülümsedim, aldım selamını. Gitti. Bakakaldım arkasından. Kendi kendime "güzelliğinden, kibarlığından hiç bişey kaybetmemiş" dedim.
Ben çok şey kaybetmiştim, o ayrı.

Okulun ilk günü okuldan kaçmak adettendi. Önceden sözleşmiştik. 9. sınıfa gidiyordum. Babamın verdiği bir tomar bileti bozdurup Jagler marka parfümle saç spreyi aldım. Sabahtan ikisini de güzelce sıktım. Lacivert okul ceketi yerine gül kurusu ceketimi giydim. Saçımı geriye doğru iyice yatırıp saç fırçamı her zamanki gibi sol iç cebime koydum.
Okula şöyle bir uğrayıp kız lisesinin önüne biriktik. Okulun duvarına sağ elimi yaslayıp sol elimi de pantolonumun cebine soktum. Gözlerimi hafiften kısarak etkili bakislar olusturmaya çalışıyordum. Az sonra yanımdaki haydutlardan biri “oğlum şu kız sana bakıyor sabahtan beri” dedi. Saçları Sezen Aksu tarzında küt kesilmiş sarışın bir kız. Ufak tefek bir şey. Diğeri “bitik oğlum bu kız sana” dedi. “Git konuş çabuk” dediler. Kızların yanına doğru yaklaştım. Orta Anadolu aksanımı hafifçe düzelterek “bişey söyleyecektim” dedim. Kız bana doğru dönüp “ne var beee!” dedi. “Bişey diyecem” dedim. “Ne diyeceksin salak?” dedi kız. Ne söyleyeceğimi unuttum. Daha dogrusu planlamamistim. Ne demem gerektigini keşke arkadaşlara sorsaydım diye sonradan çok pişman oldum. İki adım geri geldim şaşkınlıkla. Arkama hiç bakmadım. Geri zekalı belediyeciler mazgalin altını temizledikten sonra yerine takmamışlar. Mazgal çukurundaki çamuru da çıkarıp yanına koymuşlar. Delik açıkmış. Çukura öyle bir düştüm ki bacağımın biri tamamen çukura girdi. Cebimdeki saç fırçam fırlayıp kızların önüne yuvarlandı. Çıkacam derken elim ayağım yanındaki pisliğe bulandı. Kalktığım gibi koşup hiç kimseye bakmadan gördüğüm ilk otobüse atladim.
Bahçeden geçerken bisikletimin tekerine iki tekme salladim. Walkman’ime Ferdi Tayfur’un Yuvasız Kuşlar kasetini koydum. Babamın Maltepe paketinden bir tek çekip sobanın üstünde tıpkı babam gibi yuvarlaya yuvarlaya kuruttum. Sonra çatıya çıkıp tandırın arkasına iyice saklandım. Pilim bitinceye kadar Ferdi Tayfur’u hiç kapatmadım. Aksini iddia eden bütün erkekler gibi höyküre höyküre salya sümük ağladım.
Ertesi gün sordular “ne dedi len kız?” diye. “Şu anda düşünmüyormuş, derslerine çalışcakmış” dedim. Okul çıkışı Bahattin'e uğrayıp saçımı 3'e vurdurdum.ıbrahim alan

Ben yürümediğim kız tarafından bile reddedildim yahu, ne epik reddedilmesi...

Bir yandan tv izleyerek ya da müzik dinleyerek, vantilatörün karşısında yaparsan. Bir ihtimal.

o kırışık kıyafetlerin yapılan işe anında cevap veriyor olması kadar tatmin edici bir duygu yok. anında karşılık alıyorsun ve bu, sadece bir ütü sayesinde oluyor :)

müzik, alkol.


bu ikiliyle sevmediğiniz herşeyi sevebilirsiniz.

@devilred sanırım ütü yapmaktan bu kadar muteşem bişeymiş gibi bahseden ilk kişisin karşılaştığım, ben bile düşündüm hakkaten çok mu zevkli acaba diye :)

@tanterosa vantilatör iyi fikir ama bu havada o da sıcak sıcak üflüyor.

@charlesbukowskiineksi müzik tamam da alkol ve ütü hımmm garip bi bileşim ama neden olmasın.

tv bence dalgınlık yaratıp kıyafet yaktırabilir. müzik olur ama. bitince kendinize ödül vereceğinizi kurgulayın kafanızda =)

içten gelir. anneme yalvarırdım küçükken ben de yapayım diye. o zamanlardan beri yapmadım ama şimdi olsa zevkle yapardım.

gece yapacaksın. nispeten serinken. televizyon açık olacak. başka püfü yok.

ödül sistemini en son köpeğimi eğitirken kullanmıştım :) işe yaramıştı evet mantıklı.

ütü yapacak insan tut kendine. sadece bu işi yapsın, küçük bi misafirlik gibi düşünsün, birkaç saatte de 50 lira kazansın mesela. sen de birkaç saatlik sıkıntıdan kurtulmak için 50 lira verirsin bence :)

herkes mutlu!

@mccormick yalnız yaşayan bi insan olarak öyle lükslerim yok maalesef :)

ben severim ütü yapmasını hiç bir ödül sistemim püf noktam da yok salt seviyorum

gömleğini ütülediğin adama aşık olmaktan geçer.

devilred+1

inanmazsaniz, (bkz: gömlek ütülemek/@compadrito)

devilred +1.
buruş buruş bir kumaşın elinizin altından pürüzsüzce çıktığını bir düşünün.mesela temizlik yaparsınız, evi b.k götürmüyorsa temizlik yaptığınız anlaşılmayabilir.ama ütü öyle mi, buruş buruş perdeyi bi perdeyi ütüleyin, asın sonra da geçin karşısına seyredin. missss:)
böyle motive edin kendinizi.

Nikah memurları devlet memuru değil belediye çalışanı

belediye başkanından yetki alman lazım ama :(

benim annem nüfus memuruydu o da nikah kıyabiliyodu mesela.

öğretmen arkadaşlarım var benim nikah memurluğu yapan.

(bkz: gemi kaptanının nikah kıyması )

arkadaşın dersine ali ağaoğlu giriyordu bi ara.

öğretim görevlisi, misafir öğretim görevlisi gibi statülerle verebilir evet.

halkla ilişkiler ve reklamcılık bölümünde okuyan bir arkadaşımın dersine reklamcılıkla ilgili bir bölümden dahi mezun olmamış ve akademik kariyeri olmayan biri giriyordu. Ama adam yılların ünlü reklamcısı, sektörde en çok adı geçen insanlardan biriydi.

Babam devlet memuru akademisyen değil teknik bir konuda meslek yüksekokullarının derslerine giriyor. Ama bu konuyu Türkiye'de anlatabilecek zaten 1-2 insan var :)her dönem birisi veriyor dersi geçinip gidiyorlar

Bana göre çok doğru değil ama şöyle bir kural var bildiğim kadarıyla: üniversitede ders verebilmek için minimum lisans mezunu olmak gerekiyor. Özellikle uygulama alanlarında bu şart yüzünden çok iyi insanlardan yararlanılamıyor.

Neyse, soru ile ilgili olarak Bölüm/Fakülte kabul ederse, bu şartı sağlayan herkes ders verebilir. Yani illaki o üniversitenin personeli olmak veya akademik ünvan sahibi olmak gerekmiyor.

zor. çok düşük bir ihtimal. din değiştirmek öyle kolay ve sık görülen bir durum değil.

ergenken nasıl diğer dinlerin kitaplarını okuduysam o durumda da kuran okurdum.bi ihtimal etkilerdi beni.etkilenmesem bile babadan görme dinim (hristiyanlık olacağını var sayıyorum) pek mantıklı gelmezdi deist olurdum.

ayni soruda yeri ve dini degistirip tekrar sor kendine.

Müslümanım. Ama öyle doğmasaydım kitaptan okuyarak olmak da birinden etkilenip olmak da zor olurdu herhalde.Kitapları okusan 4'e kadar eş alınabilir, erkekler evin reisidir şudur gibi şeyler Avrupada yetişmiş kadının hadi leyyn diyeceği türden.Fransa'da, Almanya'da çeteler, uyuşturucu satıcıları hatta kadın pazarlayıcıların büyük kısmı arap, türk ve arnavut çoğu da müslüman. Kalanlar çocuk parasıyla geçinen, serseri, eşini eve kapatıp kendi gece alemlerinde erkeklerle dolu ve en kadın düşkün olanlar yine bunlar. Müslüman kadınlar desen çok pasif ve neredeyse görünmezler (bu nedenle müslüman olduğunuza inandırmak bazen güç olabiliyor). Çok pis genelledim biliyorum ama iyi örnek çok az ki kime özeneceksin?
Sonradan müslüman olmuş tanıdığım Almanların büyük kısmı cemaat kapsamındaki kişilerdi. Başka da vardır ama münferittir rakam çok azdır diye düşünüyorum.

tamamen hukuk dışı bir insan olarak baro yatırıyor filan diye bişeyler okumuştum bir yerlerde

stajer avukatın sigorta yaptırması yasak, topluluk sigortası diye bir zımbırtı var baronun yaptığı.

din anlayışın insanlardan çok farklı değil, dine inanan insanlardan farklı sadece. bunları sorgularsın sonra hepsinin saçmalık olduğuna karar verirsin. din kavramını islamla özdeşleştirmek zorunda da değilsin.

namaz kısmı hep tartışılagelir "alim" camiasında ve hatta aleviler bu salad(biz de bazen namaz bazen anmak olarak çevriliyor) kelimesinin anma anlamını kabullenip namaz kılmaz farklı şekilde anma olayını gerçekleştirirler. 3 vakit diyen var, 5 diyen var, namazın farzlarıysa ayrı ayrı geçiyor rüku, kıyam, secde gibi ama bir bütün olarak tarifi yok kuran'da.

hac belli şartlarda farz olarak açıkça belirtilmiş kuran'da.

gusül ile ilgili sadece namaz için alınmadan namaza yaklaşmayın ibaresi var, çok itiraz gelecek olsa da mesela oruç içinde gusül şartı yok. hatırladığım sadece nisa 43'te geçiyor olması gerek bu konunun.

deizm gibi bir tutumda mümkün bu yaklaşımla çünkü dinler bütün yutuluyor, bölünerek servis edilemiyor.

kuran-ı kerim, sünnet ve hadis. bunlara inanmadan bu iş olmaz dostum. kuran-ı kerimin senin her dakika yapacağın ibadetleri açıklamasını mı beklerdin? eğer öyle olsaydı peygamber neden gönderilmiş? tabi ki yaşam tarzını ve ibadetleri açıklamak için.

neyse seninki sorgulamak değil. kolaya kaçmak. namaz zor geliyor de eyvallah. ama mantıksal olarak cart curt diye saçmalamasan daha iyi olur.

İnanıyorum ama çok iyi bir müslüman olduğum söylenemez bunu belirterek başlayayım.
En başta din zaten "mantıklı, yararlı ve açıklanabilir" bir bütün olmak durumunda değil bu bir inanç ve irade işi. Tüm sorularına mantıklı cevaplar bulacaksın gibi bir beklentiye girmesen daha iyi olabilir.
Kuran abdestin, namazın, orucun nasıl olduğu aşama aşama anlatsa milyon sayfalık bir kitap olurdu. Arapça olduğu için zaten okumadığın kuranı o zaman hiç okumazdın. peygamberler bu pratik için varlar zaten.
Şart mı arapçasını öğrenmek. Şart güzel kardeşim bu dine inanıyor ibadetini denin emri gereği yapmak istiyorsan şart. Ha inanmıyorum dersen o senin bileceğin iş. inanıyorum ama yapamıyorum dersen yine senin bileceğin iş. "İnanırım ama şöyle şöyle şöyle olursa " gibi bir pazarlık opsiyonu yok :)Ayrıca İslam oku diyor, dil öğrenmek zor birşey değil dinin önceliğinse okur öğrenirsin ne anlama geldiğini. Seni tutan yok ki.
Hac ibadetinin kaymağını Arabistanın yemesine ve bu işin antalyaya tatile gidilir gibi gidilme boyutuna gelmesine ben de deli oluyorum o ayrı ama hac hem uhrevi hem sosyal bir seyahat demek. 21. yüzyıl müslümanları bu anlamlarını yaşatmadıkları için sana gereksiz geliyor olabilir.
Gusül abdestinin tek farkı duş almadan önce gusletmeye niyet etmen ve geniz temizliği de yapman bunun farkında mısın? Hayır kokmuyorsun ama dini bir vecibeyi yerine gitrmiş olmanın huzurunu yaşıyorsun. Eğer önemsiyorsan. Zikir en büyük ibadet demişsin ya (sen değil ayet demiş de) işte Allah'ı anmış onun bir emrini yerine getirmiş oluyorsun.

abdesti sormuştu birisi geçen gün. eğer o dönemde duş olsaydı emin ol insanlar duş alırdı. 1500 yıl önceden bahsediyoruz unutma.
iki herkesin dini kendine. nasıl inanıyorsan öyle yaşa.

insanları savaştırmak için nedenler gerekir. insanları yönetmek için bazı yollara başvurulur. düzeni sağlamak için bazı kurallar gerekir. birileri bunun için insanları etkiler. insanları yönetebilmek için vaatler vermen lazım. tarikatlara, titan zincirine, dolandırıcılar inanıp, para kaptıranlar için ne diyoruz vay salak vay kandırmışlar. falan filan..

@hayali mahlas, tartışmaya girmek istemiyorum ama saçmalama falan demişsin. sana herkesin dini kendine lafını hatırlatmak isterim bu bir. ikincisi "namaz zoruma gidiyor de eyvallah" meselesi. namaz kılma diye birşey yok demiyorum ben. yazmayı unutmuşum aslında. benim için namaz 5 vakitten ibaret değil. gece insanlar harıl hurul uyuduğunda, kimselerden habersiz, allah için namaz kıldığımı bilebilir misin? bilemezsin. diğerleri gibi dur bi abdest alayım, bacaklarımı sıyırayım, havluyu da atayım boynuma. insanlar namaz kıldığımı görsün mantığıyla kılmaktansa hiç kılmam daha iyi.

@evrenos gazi, yazdıklarının çoğuna hak veriyorum. fakat katılmadığım bi nokta var. "namaz kılanları da görüyoruz her boku yiyorlar, ben kılmıyorum ama iyi bir insanımla olmaz" demişsin. bence olur. evet aynen diyorum ki sırf gösteriş için namaz kılanlar var. insanlar tarafından saygı görebilmek için. allah umrunda değil adamın. ama bir de namaz kılmayan fakat insanlara hatta hayvanlara karşı son derece iyi bir insan var. peygamber efendimizin bir sözünü hatırlatmak isterim. "insanların en hayırlısı, insanlar için faydalı olandır."

Ben de benzer düşünceleri paylaşıyorum seninle. Biraz agnostik yapıya doğru kayıyorum bakalım. :)

Konuyu her din için benzer mantıkta tartışabiliriz fakat İslam özelinde tartışmak gerekirse, herşeyin Kuran'da yazdığı ifade edilir. Peki hiç İslam ile tanışmamış ve hiç Müslüman görmemiş bir insan, Müslüman olmaya karar verse ve sadece Kuran'ı okuyarak kendini eğitse, İslamı bugün ortak kabul edilen pratiklere ne kadar yakın yaşar?

Bugün İslam'ın "Kul ile Allah arasına kimse giremez" yaklaşımı, Şii'ler tarafından reddedilir. Onlar Kuran'ın bilmeyen bir insan tarafından anlaşılamayacak kadar karışık bir kitap olduğunu düşünür ve bir anlamda ruhban sınıfına izin verirler. Keza Namaz dediğimiz şeyi bazıları birleştirip 3 vakit kılar, bazıları 5 vakit kılar. Kimileri için en önemli ibadetlerden biri Teravih namazıdır fakat gel gör ki Hz. Muhammed'in teravih gibi bir pratiğinin olmadığı söylenir.

Özetle en temel konularda bile İslam kendi içerisinde uzlaşabilmiş değil ve belki de aslında garip olan şey bir dinin tek bir sabit uygulaması olması olurdu.

Bu sebeple, dinin daha çok sosyo-kültürel bir konu olduğunu düşünüyorum. Toplumların kendi dinamikleriyle yakından alakalı ve öğretildiği kadar, öğretildiği şekliyle uyguluyor insanlar.

Nihayete gelecek olursak, ben kendi adıma en temel olduğu söylenen konuları bile sorguluyorum. İbadet eden biri olduğunu hiç söyleyemem. Hatta tam tersi. Fakat iyi dürüst ve adil bir insan olmaya çalışıyorum. Bu kadar.

Şahsen ben de bir yaratıcı olduğuna inanıyorum fakat. Peygamber, kutsal kitap, ibadet olayı tamamiyle faso fiso geliyor bana... Yaşanan dönemler belli, insanların kültür,yaşam tarzı,dünya hakkında bilgiliri neredeyse yok. O dönem de ateşe tapan, firavuna tapan, ağaca tapan insanlar vardı ve kendileri için bir kurtarıcı arıyordu... Dönemin IQ'su yüksek kafası çalışan bir kişi olan MUSA tanrı benimle konuştu haydi gelin peşimden dedi... esirlikten kurtardı... bir de kitap yazdı tanrının sözleri diye... tamam... ardından isa geldi. op da kendi döneminin akıllısı... "Bakire meryemin oğlu". kim kanıtlayabilir ki bakireydi... insanlar o dönem neye olsa inanacak durumdaydı... isa fırsat bu fırsat çalışmalara başladı teveratı yaladı yuttu ve kendine uyarladı... o da o dönemi sürükledi peşinden.... Ama yetmedi bir akıllı daha lazımdı... o da muhammed... bende yazayım bakalım bir şeyler... bi şansımı deniyeyim dedi o da tuttu... bu süre zarfında insanlardaki bilinç gelişmeye başladı. şimdi biri çıkıp ben tanrının oğluyum dese... sktrrr lan deriz...

bu üç akıllı insan kendileri için ne doğruysa insanlara onu empoze etti... kadınlar 2. sınıf, bilim kötü, tanrı için ibadet, vs... haaa tabi bunlar da yetmedi. bu 3 kitap da değişe değişe günümüze geldi. o dönemde her çoğaltan ben de bir kelime ekliyeyim kendime göre diyerek "(lan 4 karım olsaydı keşke),(ulan çok tipsizim hiç bir kadın benle evlenmediğim sürece yatmaz, zina yasak, zevk yasak, vs) " ekleme yaptı...

not: evet bilim insanıyım

shi aila erkek mi, önce onu düşünürdüm.

ben shi aìla erkek degil diye biliyordum keza neira da oyle.

niye kadınlar çıkıp en çekici erkek anketi açar -üsütne anketten birinci çıkar!- da bi tane erkek de karşı cins için açmaz diye düşündüm
galiba bu duyuruya yazanların da hepsi kadın diye düşündüm
oy kullanmadım yazar değilim, büyüyünce olacam (!) haggaten en çekici kim ki diye düşündüm
...

duyuru ahalisi olarak bir ankete bile düzgün yanıt veremiyoruz diye düşünürdüm :)

anket amacindan sapmis diye düsünürdüm.
arti lunedor +1

ben kendimi ekleyip oy verdim her tutarlı duyurgaç gibi.

hoca yüz erkeksi değilse saçı uzatırsan türkiye gibi bir yerde böyle tepkiler alırsın.

kupe taktigim icin baya laf yiyordum. cozumu buldum : kupeyi cikarmak.

1.85 civarı boyum, geniş omuzlarım ve top sakalım olduğundan kelli 2 sene uzun saçlı gezdim ne bir teyze bana yanlışlıkla kızım dedi, ne laf atabilen oldu ne de ''afedersin birader, yanlış anlama, bu saç ne manaya geliyür'' diyene rastladım. Ankara'da yaşıyorum ama tabii. Küçük yerleri bilemem. Hiç ''uzun saçlı erkek anısı'' sahibi olamadım yani onca zaman. Tabii muhtemelen ayrıksı olan senin değil benim durumumdur.

eskisi kadar olmuyor, eskiden daha tuhaf karşılıyordu insanlar, şimdi çok sıradan.
sokaklardaki veletler her zaman, her konuda daha zalim olmuştur:)

Uzun yıllar uzun saçlıydım. Yolda durdurup yanlışlıkla "Kızım burdan kızılaya gidilir mi?" diye soran amcadan, saçı açık bıraktığım zaman arabayı bayan kullanıyor sanıp alakasız korna çalanlara kadar rastladım.

Çoğunlukla büyükşehirlerdeydim. Küçük şehirlerde daha fazla problem olacağı kesin.

Eğer tatil vs için gittiysen bence saçlarına yazık etme. Ama eğer tamamen o bölgeye yerleşme gibi bir durum varsa ve öğrenci değilsen, saçları kestirebilirsin.

Yine de insan bu durumda olmaktan nefret ediyor.

türkiyenin çok yerine gittim geldim. bazen şehirlerde bile laf atan oluyor. genellikle duymamazlıktan geliyorum. her gün laf atsalarda duymamazlıktan geliyorum ama bazen yol kesme durumları oluyor (2 ya da 3 kez oldu gerçi) bende kavgaya giriyorum oluyor bitiyor. gerçi top sakal da işe yarıyor mümkünse bırak derim : )

ya takmıycan bu kadar basit. çok canını sıkıyorsa da kestireceksin. eskiden şakayla karışık patronlar takılırdı bana ama hiç skimde bile olmadı. fabrikada çalıştım 3-5 sene. herkes alıştı zamanla. şimdi kıvırcık kabarık şekilde dolaşıyom. yeni tanışanlardan bonus monus diyen oluyo bazen. "çok yaratıcısın" diyip bozuyorum, bi daha bulaşmıyolar. uzun saç biraz da topluma muhalif olmak için bırakılır. sadece türkiye'de değil dünyanın her yerinde yobaz vardır.

bu arada top sakal +1

benim baya sakalım da var ama yine de arkadan kız sanan, abla diyen oldu. arada takılanlar da oluyor. bence çok kafana takmana gerek yok boşver.

tersten yaklaşıyım olaya ufak tefek sayılabilecek bir tipim ve lise yıllarıma kadar kısacık saçlı, komando/kargo ne deniyorsa işte yandan cepleri olan pantalon, uzun bol tişörtler ve bazen kasket tipi şapkayla gezerdim (evet abartı biliyorum) oğlan çocuğu gibiydim... Mahallede bile oğlum aşağı oğlum yukarı derlerdi. Yadırgmazdım sonuçta bu benim kadın olduğum gerçeğini değiştirmiyor o zamanlar ergendim öyle giymeyi seviyordum.
Neyse yani boşver biz mini giysek de o veletler laf atıyor siz saç uzatsanız da iki velet yüzünden moral bozma.

benim saçlarım 11-12 yaşlarındayken baya uzundu. 3-4 yıl da öyle devam etti. istanbul gibi yerde yaşamama rağmen arkadaşlarıma hep malzeme olmuştu saçlarım. çocuklar acımasızdır derler. cidden öyleydi. yine 11-12 yaşlarında çocuklar kız mısın lan sen, niye saçların uzun filan diyorlardı.

en sonunda birini dövmüştüm. sonra hiç saç mevzusu olmadı.

uzun saç ve sakal yok senin gibi. bu saçlarla 15-20 şehir gezdim, istanbul'da yaşıyorum, 2 sene evvel bir roman çocuğu "sen kız mısın erkek mi?" demişti gecenin bi vakti, başka da bişey hatırlamıyorum, ailedeki 60 yaş üstü kadınların takıldığı oldu. bu saçlarla bir de doğu karadenize gideceğim, oradan ilginç hikayeler çıkabilir.

Aynılaşmış, yapay kokuyu sevmiyorum. Bana kalırsa kimse kullanmasın.
Krem tercih ediyorum. Ten kokusuyla harmanlanıyor.

çok ağır ve sıcak çalışma şekline sahip olmam.fabrikada işletme 50 derece, ve sürekli makinaların arasındayım? parfüm kullansam kaç yazar ki?

feromonu baskılaması.

hapşırtıyor.
kimyasal ve ağır kokuyor çoğu, kendime uygun parfüm bulamıyorum.

Çok yoğun kokular başımı ağrıtıyor. Yine de kullanıyorum arada.

karşı cinse başka şeyler hatırlatabiliyor.

ortam, mesela iş ortamımda bazen enterasan abiler oluyor hımm kokunuz neymiş filan denince ben hoşlaşmıyorum.
Sürdüğüm şey ne olursa olsun üstüme yapışıp çıkmaması da başka sebep koku tutuculuk diy bir ölçek var mı bilemem ben üstlerdeyim işte orda. Bi fıs sıkıp 3 gün aynısını kokma durumum var bu nedenle hiç kullanmıyorum.

çoğu kişi yazmış benim nedenlerimi de:

- feromonları bastırması
- kimyasal olması ve hapşırtması
- kendi kokumun güzel olması
- çoğu zaman gereksiz olması

ama nadiren de olsa çok hafif kullanabiliyorum. kendim almadım bir de, hediye geldi.

Cilt hastalıkları.

ben 29 yaşındayım ve ciddi ciddi başka bir alana yönelmeyi düşünüyorum. 25 kesinlikle geç bir yaş değil.

"Sahici bir sarsıntı sahte bir dengeden iyidir" .
diye iddialı bi laf var. 25 yaş tabii ki geç değil. Bir şeyleri değiştireceksen geçen hergün kayıp sadece. (Bunları söyleyen kişinin durumu da senden çok farklı değil. Sadece adım atmadan önce biraz iyi analiz yapmak lazım. Mühendisliğimiz bi işe yarasın bari.)

ben 24 yaşındayım daha 2. sınıfa geçtim lan ne diyonuz olm siz

seneye 24 yaşında hiçbir halta yaramayacak bölümümden mezun olup ara vermeden yeniden üniversite sınavına girip bu sefer istediğim bi bölümde bi 4 sene daha okumayı planlıyorum ne diyosunuz.

21 yaşında mezun oldum hep kendi işimi yaptım askerlik de yapmadım (kadın olmamdan sebep)

28 yaşında, ülke,iş, meslek değiştirdim. Zorlandım bunaldım ama şimdi iyiyim memnunum. Yapılmaz diye birşey yok.

Anlamadığım şey kız arkadaşının bi şekilde yanına gelme şansı yok mu çok mu uçtum bilmiyorum ama bu ülkede evlenince eş durumu filan var ? ne biliyim sanki akademik yapsan endenozyaya gidecekmişsin gibi konuşmuşsun.

bende 25 yaşındayım ve mühendisim. 8 yüksek lisans dersinden 1 inden kaldım bu dönem tez alacağım.. askerlikte yapmadım.tüm tecrübem proje ve stajlardan ibaret.. bu zamana kadar 5 kuruş para kazanmadım , hayatımı kuracak tek adım atmadım ya da attırmadılar ( askerlik ve tanıdık meselelerinden giremedim hiç bi yere).. anlayacağın senden daha kötü durumda olanlar var yani, hiç yoktan tecrübe edinmişsin görmüşsün ve ne yapmayacağını biliyorsun buda bir şey.. iyi tahlil et ve o alanda ne olursa olsun yürü. sen geç kaldıysan ben ölmüşüm...

1- Devam edemeyeceğine eminsen uğraşma ama Piyasa böyle, gittiği yere kadar.
2- Kadrolar hiç belli olmuyor, sürprizler her zaman olabilir. Atansan mutlu olma garantisi yok ama neyin garantisi var ki zaten.
3- Boru değil üniversiteye hoca olcan hele doğuda kadro sıkıntısı olmadan batıdan çok daha hızlı şekilde prof olursun ve çok daha fazla maaş alırsın. Gelmeyen hatunada güle güle, kendi bilir. Doğuda hatun olayı daha kolay senin gibi büyük şehirden gelmiş bir bayanla evlencen işte. Memurların çoğu gibi :)
4- Mühendis biri öyle kolay kolay başka alanda çalışamaz. Hele daha az para için ??
5- Sermaye yoksa işte yok, etrafımız parlak fikirli ama sermayesiz insanlarlar dolu.
6- Ünlü olman çok düşük ihtimal
7- Psikiyatra kolay kolay gitme, helede devlet hastanelerine!
8- Çok değil bu durumdaki biri için :P

Herkes aynı dertten muzdaripmiş. Bütün hepsini tek tek okudum ben de mühendisim ve bıraksam mıııı bırakmasam mıı diye çok çelişiyorum 24 yaş çok mu geç, 2 senedir sektördeyim falan. Önce bi cesaret geliyor sonra korkuyorum. Yapacak bir şey yok sanırım. Bunala sıkıla devam :(

Ya arkadaşlar ne olacağını bekliyordunuz ki, en azından okumuş bir meslek sahibi olmuşsunuz. Beden işi falanda yapmıyorsunuz, rahat olun ya, kimse prens albert le prenses caroline değil bu ülkede, yaşayın gidin işte :)

300-400 diye tahmin ediyorum...

3600 kelime X 5,2 = 18-19 bin karakter yapar
En ucuz yaptıracağınız çevirmen 6Tl den yapacaktır 110 lira gibi oluyor
Çeviri bürosu yapacak olsa çarpı iki diye düşünün

boşluk hariç 24000 karaktermiş.

250 lira falan..

24000 karakter 24 birim yapar. bir birim de piyasada 6-7 tl'ye yapılıyor. ona göre çarpın işte.

1- lazer ameliyatını 24 yaşında oldum. 29 yaşındayım bir ilerlemem olmadı. Kornea kalınlığını ölçtürebilirsin. Zaten herkese yapmıyorlar ameliyat gider lens kullandığını ve ameliyat için uygun olup olmadığını bilmek istediğini söylersin. Ölçerler, sen de paranı ayarlar, lens kullanmayı bırakırsın.En azından fikrin olur.

2- özel fiyatları çok değişken diye biliyorum şehir ve hocaya göre çok fark olur.

1- Lazer ameliyat için, ameliyat öncesinden 6 ay boyunca lens kullanmamış olmanızı şart koşuyorlar. Ben lazer oldum ama numaralarım ilerledi. Şimdi tekrar olacağım, veya olamaycağım tam bilmiyorum. Sizin yerinizde olsam, 6 ayda bir kontrole gider ve ilerlemenin durduğundan emin olduğumda ameliyat kararı alırdım...

1- Ben 19 yaşında oldum lazer ameliyatını, ama benim çok düşüktü numaram. 3 küsur yılda ilerleme olmadı.

askerliği bilmiyorum çünkü erkek değilim ama işe girmediysen bunu mazaret gösterip erteleyebiliyorsun diye biliyorum

(bkz: çernobil)
(bkz: çay)
(bkz: karadeniz)

tahminimi söylüyorum, her şeyde olduğu gibi genetik yatkınlığınız varsa dış etkenlerin tetikleme ihtimali yüksektir. yani ne sonradan olunur, ne öyle doğulur. ikisinin ortası.

Tanımlanmış çok fazla kanser geni yoktur RB ve BRCA gibi birkaç istisna dışında
Ama insanın kansere olan yatkınlığnı arttıran (hücrelerin kontrolsüz bölünmesine neden olan, ölmesi gerekirken ölmemesini sağlayan) ya da kanser olunca tedaviye direnç göstermesini sağlayan mekanizmaları teşvik eden genler vardır bunlar binlerce.
Doğuştan olan kanserler de vardır çocukluk çağı kan kanserleri beyin kanserleri genelde bunlardandır. Anneden veya babadan gelen gen kopyası bozuktur örneğin (bu direk gen değildir genellikle genin kopyalanması, silinmesi, taşınması gibi bozukluklar daha fazladır) birkaç yıl içinde de bu belli olur.
Ama kanser de olunur sigara, radyasyon, aflatoksin vb. pek çok etken madde nedeniyle.
Zaten kanser tek bir hastalık tipi değildir. Her kanser kendine özgüdür.
İnsanın gen haritası kanser için çıkartmaya çalışmıyorlar kanserden bağımsız bir sürü konu vr moleküler genetikte

verilen cevaplarda olduğu gibi hastalıklarda her ikiside etkilidir.ama hastalıklar arasında kanserin farklı bi yeri var yani meme kanserinin genetik yatkınlığı çok fazlayken akciğer kanserinde çevresel faktörler daha çok tetikleyici olabiliyor.tabi bu kesin çizgiyle şunun için çevre şunun için genetik ayrımı yaptırmaz.gen haritası bunun için kullanılabilir elbette kanser alzheimer parkinson gibi hastalıklara yakalanma riski belirlenebilir.tabi bu güzel olmakla birlikte ilerde tedavisi pek mümkün olmayan hastalıklara yakalanabileceği endişesi kişinin yaşamını olumsuz etkileyebiliyor.hatta bazı sigorta şirketleri genetik yatkınlığın fazla olduğu hastalık olan meme kanseri olabilecek kişilere gen haritasıyla birlikte sigorta yapmamaya başlamış.

genetik olarak riskin yüksek olduğu söyleniyor/biliniyor.
deli gibi sigara içen annem ve babam (yaşları 59 ve 66) çok şükür hiç bişey yaşamadı. ben 30 yaşımdayım 8 aydır kanserim.

müslüm baba'nın coverları hoşuma gidiyor mesela. arabesk değil de türkü, türk halk müziği gayet söylerim.

sevmek değil de...dur anlatayım.

otobüste giderken mecburen dinlediğim bir arabesk şarkı vardı.arabesk gerçekten hiç sevmem ama öyle bir şarkı ki hala sözleri,ritmi aklımda ve bundan nefret ediyorum.bu tarz bir işkence varsa bu zirvesi olmalı;sözleri de yazayım:

gözlerim yollarda bekletme ne olur
bana sensizliği öğretme ne olur
yokluğun cehennem cennetim sensin (x2)

www.youtube.com

Arabesk tabirinin kisitli kullanilmasidan suregeliyor. Arabesk sevilmez mi? Kim demis sevilmiyor diye. Nerden uyduruyorsun bunlari. O saydigin muzik turlerinin hepsinde arabesk mevcuttur.

ümit besen'e ayrı bir saygı duyarım. saygılar abi.

diridinidiridiridiiinidiririrididiniiin
sevmek zormuş dindiridiriidiin
sevmememek çok zor diridindiriridirdir
sevilmemek çok zor dirindiridindiridirin
sevdim ama sevildim mi bilemiyorum diriii dirriii diiiiii.

arabeskin de kalitelisini mi sevmek zorundayız? yalnızken içli içli şunu söylemeye doyamam mesela.


yar yar yar yar
vurma beni derinden
zor zor zor zor
vazgeçip kopmam senden
bir sor, haber ver gittiğin o yerlerden
yanar yanar tutuşurum
habersiz kalsam senden

geçen bir yerde ferdi tayfur'un bana sor şarkısını duydum, çok hoşuma gitti mesela, ama tam damar o. ferdi özbeğen'in dilek taşı da güzeldir. bi de ibo'nun var 3-4 tane, içkiyle filan iyi giden...

ben hiç çekinmem şahsen, arada fbook ve diğer yerlerde de paylaşırım: Selami Şahin candır. bence çok tatlı bir insan. suratı aydedeye benziyor. oye. ahahah

Hamam tası gümüşten
Yeni geldim o işten
Beni beni pavyona alıştıran da
Senin adi enişten
Yalellim yar yar

Arebesk rock guzel bence. Erkin koray rules.

ben yıllar önce uzunca bir dönem her sabah "hepimiz kardeşiz bu kavga ne diye" diye uyandım. hala da arada takılır dilime.

sevdiğim arabesk parçalar da var tabi, ustalara saygımız sonsuz.

rock müziği gerçekten çok çok seviyorum arabesk şarkılarda da sevdiğim bir şeyler nadiren de olsa çıkıyor:
ibrahim tatlıses'in mutlu ol yeter'i,
müslüm gürses'in nilüfer'i,
mahsun kırmızıgül'ün benim meskenim dağlardır yorumu,
ismail yk'nin bas gaza şarkısı ilk aklıma gelenler.

bir de bazı alevi türkülerini çok seviyorum, mesela dağlara küstüm ali, haydar haydar gibi.

eskiden söylemeye utanırdım ama yaş ilerledikçe utanmıyorum, aksine beğenileri ayıplayan insanları çiğ buluyorum.

çok alakalı mı bilmiyorum ama son 10 yılda türkçeden çok ingilizce konuşmuşumdur. Yabancı müziği neredeyse hiç dinlemedim yurtdışında da bas bas türkü dinliyordum gecenin 2sinde Ahmet kaya ile inliyordu laboratuvar :)
daha arabeske çalan şeylerden:
Fatih Kısaparmağın bazı şarkılarını severim, Cengiz Kurtoğlu dinlerim, Tatlıses'in sanırım bütün albümlerini dinlemişimdir ama kendisini sevmediğimden şarkılarına ısınamam.
Arada pek kimsenin bilmediği şarkıcı/türkücüleri de dinlerim.

asla gizlenmiyoruz ;) bu elemanları takipteyim her daim..
www.istanbularabesk.com

şevval sam'ın has arabesk albümüne bitiyorum.
zaten kendisine hayrandım, bu albümle kendisine olan saygım daha da arttı.

kardeşim de 90 küsür puanla tercih yapmadı yok doğru düzgün kadro. Ehliyet alıp şöförlüklere bakabilirsin. Bazen oluyor.
Kardeşim eğer bulabilseydi üniversitesindeki düz memurluklar için niyetliydi

Götten kuduz aşısı yaptılar bana panpaa.

benim bi aşım eksik =( tetanozdan kaçmıştım. =(

hepatit b'lerim var ama sonuncusu eksik. 93 yılından.

laboratuvarcı olduğumdan her sene kan alıp aşılı olup olmadığımızı kontrol ediyorlardı (evcil hayvan gibin oldu böyle de ha)
ama benim kızamık aşım hala eksik şayet evlenirsem yaptıracam başka türlü üşeniyorum çünkü sevgili ülkemde yetişkinlere sağlık ocağı/aile hekimliğinde aşı yapmıyorlarmış. Gidip bulup almak ve yaptırmak lazım, ben de uğraşmıyorum.
asilov büyük ihtimalle bcg'dir bazılarında büyük bir iz bırakabiliyor

alakası yok diyorum.

baksana elin amerikalısını bile

www.youtube.com

? e rakı içen dişi kişileri napacaz?

Psikolojik olarak ele alıyorum, %100 erkek ya da %100 bayan değil ki insan oğlu.

doğrudur daha erkeksi olarak algılanır

Alkolü bir bok sanıp da üzerinden tartışma, iddia yürütenlerin topunu patlatayım. Böyle cücük beyinliler zaten zamanla doğal seleksiyona yenik düşeceklerdir.

oyle bisey yok.

mesaj kutun dolmuş anlaşılan. burası herkese ve dışarıya açık bir yer olduğu için iki üç kişinin attığı mesajları takmayacaksın.

Dostum sakin ol ve elindekini yavaşça yere bırak. Kimsenin meşrebinin ağırlık durumunu sorgulamıyoruz. Bana ne kimin orospuluğundan? Ve kime ne? Kim üzdü seni böyle? İsim ver, gidip aklını alalım. Sonra da öpüşürüz?

öyle bir şey var. tıpkı kızların sevişmek isteyen erkeklere abazan muamelesi yapması gibi. çok mu var böyle insanlar? belki vardır ama sorun etme. ne yok ki zaten ama

Yapıyorsunuz ediyorsunuz diye siz siz siz dediğin "onlar" kim? Kime diyorsun yani bunu? Bana diyorsan yarın öğleden sonra starbaksa gel vayt çaklıt mokalarımızı yudumlarken konuşalım bunları. öptm bye.

kim üzdü seni söyle hemen halledelim. ha bu arada, önce bir kahve içeriz değil mi ?

Cevap verenlerin içinde hiç kadın var mı bilemedim :) ama bak ben kadınım valla ve yok öyle birşey sana ters birileri denk gelmiştir kaale alma, sinirini bozma, boşver.

www.eksisozluk.com

hemen öpüşelim diyende vardır bir hayvanlık ama
sizde de bir alınganlık varsa fazlasıyla bu konuda
siz de her açık giyinen kadını verici görenler kadar
tezcanlısınız diyebilir.

herşey karşılıklı anlayış ve hoşgörüye dayanır
şu sorumu cevaplayacak ekşiciye de teşekkür atılır:
www.eksiduyuru.com

"ermeni soykırımı vardır" dediği için ödülü aldığını söyleyenler oldu. o yüzden çıktı tüm o tantana.

bknz: orhan pamuk ermeni soykırımı hakkında söyledikleri

peki sizce bunları soyledıgı ıcın mı odul aldı yoksa kıtabından dolayı mı? yanı bunu soyleyenlerın dogrulugunu ıspatlayacak bırsey var mı yoksa lafta mı hersey?

tribünlere oynama gibi geliyor bana biraz bu olay. nabza göre şerbet vermek ya da insanların duymak istediklerini söylemek, ne dersen de. çok da etkisiz olduğunu düşünmüyorum kısacası bu söylemin.