Gümüş hesabi için kuveytturkte hesap açabilirsiniz

çoğunlukla katılım bankalarında var. misal vakıfta yok ama vakıf katılım da var. onun dışında teb ve denizde olduğunu duymuştum ama şube işini bilmiyorum.

bwn kuveytturk ten açtım. bu bankadan hesabınızın olması yeterli. online veya mobil şubeden hemen gümüş hesabı açabiliyorsunuz. bana göre tek kötü yanı, o anda ne kadar kar veya zarar ettiğinizi görememeniniz, veya ben bulamadım. gümüşü aldıktan sonra elinizdeki gümüşün o andaki ederini gösteriyor sadece. karda mıyım yoksa zararda mıyım onu da görmek isterdim

Yazın Teb'e bakmıştım, internetten açılamıyordu şubeye git diyordu.

DenizBank'ta müşteri isen açabiliyorsun internetten veya mobilden..

herhangi resmi bir bilgi vermemekle birlikte yalan söylemeyin, gerçeği söyleyin. uyku tutmadı geç kalktınız yola geç çıktınız varacağınız yere varamadınız. geldiğiniz yer belli, arfettiğiniz yol belli. aldığınız benzin fişini atmayın gösterirsiniz. sorun olmamsı gerekir...

insanlık hali neticede. ayrıca yol izinlerinde ardındaki güne de taşıyor bildiğim kadarıyla (emin değilim)

Seyahat izni 36 saattir kafanız rahat olsun.

İyi diyemesem de temel seviyede klasik gitar çalmayı biliyorum. Bence müzik dinlemek daha zevkli. Çünkü şarkılarda birden fazla enstrüman duymak mümkün. Ama gitar çalarken sadece gitar sesi duyuyorsunuz. Şu şarkıyı dinleyesim geldi cümlesindeki şarkıda belki klarnet bile var. O klarnet sesi hem kendi başına hem de diğer enstrümanlarla birlikte şarkıya bir katkı sağlıyor, şarkının ruhunu oluşturuyor. Sadece bir enstrümanla o ruhu yakalamak zor bana göre. Ama enstrüman çalmanın farklı bir zevki var.

iyi çalanlar için her ikisi de zevklidir bence ama yeni öğrenen için öğrenmesi zulüm olduğundan dinlemek daha zevklidir. bir süre sonra sıkılıp enstrümanı bırakıyor çoğu insan bu sebepten bence.

parça bittikten sonra güzel tabi.

mesela ben bir klasik müzik parçasını 1 ayda falan bitirebiliyorum. o bir ay eziyet.

bir aydan sonrası keyif, zevk.

2 hafta çalma yine başa dönersin yani eziyet.

Dinlemenin ve çalmanın zevki farklı ikisi de zevkli

Zevk almak için çok iyi çalmak gerekmiyor kendine koyduğun hedefe ulaştıysan tatmin ediyor

@freebird5406_2 bahsettiğim şey çalarken melodiyi duyabilmek ile alakalıydı aslında. tabi ki çalıyor olmak da zevklidir ama asıl müziği duyup ondan zevk alınıyor mu?

Konservatuar okudum. Klasik kemençe çalıyorum biraz. Diyebilirim ki enstrüman çalmak zevkten çok gerilim sebebi benim için. Çünkü benim sazım birçok enstrümandan çok daha gerilim verici yapıda bir saz. Telleri tırnakla iterek çalınıyor ve ses sahası çok küçük, üstelik hafif hafif çalınamıyor yapısı gereği, bağırgan bir saz, en ufak bir hata yapmak çok çok kolayken bunun bir de kocaman bir sesle kendiliğinden ilan olunması cidden çok geriyor. Ama ezberden ve sevdiğiniz/kafadar diğer sazlarla beraber çaldığınızda muazzam bir mutluluk oluyor evet. Yine de onun içinde o gerilim oluyor. O yay vıyklaması her an olabilir.

ön bilgi: konservatuvar mezunuyum ama enstrüman mezunu değilim.

işin teknik kısmını yiyip bitirdikten sonra ancak duyguların ön plana geçebildiğini ve o bahsettiğiniz zevkin geldiğini düşünüyorum.

piyano çalıyorum. ne kadar ama ne kadar iyi çalışırsam çalışayım bir parçayı, gerçek piyanist tekniğim olmadığı için şarkının içine giremiyorum çünkü şarkıya hissi vermemi sağlayan bazı öğeler tekniğin içinde saklı. (dinleyenlerin çok güzel çalmışsın demesi bir kriter değil bence)

misal: parmak numaralarını doğru bağlayamadığın bir parçada istediğin duyguyu da veremezsin misal. ya da tuşen çok çok iyi değilse, nüansları iyi yapamıyorsan, pedal kullanımın çok iyi değilse bu karşılaştırmayı yapmak zor.

kendi adıma cevabım: o parçayı profesyonel birinden dinlediğimdeki kadar haz almıyorum. haz aldığım kısım, onu çıkarabilmek ve çalabilmek. (profesyonellerin hepsi bu tadı veriyor demiyorum... kimileri çok mekanik çalıyor. tuşesi, nüansları vs. çok önemli)

bence bu sorunun gerçek muhatabı, profesyonel enstrümanistler. burada da kaç tane vardır onlardan bilmiyorum.

ayrıca "şekil-zemin ilişkisi" konusu da bu konuyla bağlantılı okunması/araştırılması gereken bir konu diye düşündüm formasyon dönemi konularım aklıma gelince.

keman mezunu ve opera bale keman sanatcisi sözlükçü jeanluc mesela bu soruyu cevaplarsa okumayı çok isterim.


ek: şunun karıştırılmasını istemem cevabımla. bir enstrüman öğrenmek çok güzel ve çok haz veren bir şey başlı başına. ama soruyu farklı açıdan değerlendirdim.

Enstrüman çalmak şarkı söylemek gibi bişey, sevdiğin bir parçayı icra etmek elbet keyif veriyor. Ancak enstrümanın ne olduğu da önemli verdiği keyif için. Komple şarkıyı hissettirecek enstrümanları çalmanın verdiği keyif ayrı, mesela gitar. Tabii tek enstrüman asla yetmez, yanına en kötü şarkıyı söylemek lazım. Çalıp söylemek ise bambaşka bir yetenek.

Benim sesim kötü olduğu için ben grup içinde çalmayı seviyorum. Hep beraber icra edilen bir şarkı beni enstrüman çalma keyfine en yaklaştıran şey. Bunu her zaman yapamadığın için genelde bir şarkı açıp ona eşlik ederek tatmin ediyorum Bu kısmı.

Ama olay hiçbir zaman dinlerken çaldığın zevki almak değil bence. Tabii çok iyi bir çalgıcı isen iş değişir.

Bir de enstrüman çalıp kendi besteni yapma kısmı var ki en özgür hissettireni o. Ama orada da besten elle tutulur değilse biraz şevkin kırılıyor. Partisyonlar besteleyip asla bir "şarkıya" dönüştüremediğim çok olmuştur.

Enstrüman öğrenme aşamasındayken çalmak veya bir şarkıyı çıkartmaya çalışırken çalmak eziyet bence.

Zevkli tarafı; çektiğin acılar ve gösterdiğin sabır sonunda ortaya çıkan ürünü görmek/dinlemek.

Ama diyelim ki bir parçayı çıkarmak için uğraşmıyorsun, zaten bildiğin bir şeyi çalacaksın; tabii ki o müziğin içinde olmak ve bir yandan söylemek insana huzur veriyor, rahatlıyorum, kafamı boşaltıyorum, yeri geliyor stres atıyorum.

Bunu ancak deneyerek anlayabilirsin. Bir gün saksafon dene.

kendi basina degil de birileri ile beraberken daha zevk aliyorsun ya da konserde iken kesip insanlarin sana eslik edisi alkislamasi konserden sonra yanina gelmesi ne bileyim alakasiz bir yerde bi avmde aaa siz x degil misiniz demesi. bunlar hos seyler. zamanla yasayanlar iyice unlu olanlara bunlar basit geliyordur da ilk zamanlar hos oluyor.
ama bi sikintisi var. bir yerden sonra muzigi dinlemeyi kaciriyorsun. yanlis akor basacak mi ne basti. is muzikten cikiyor. muzige kapilamiyorsun. artik baslakalarinin hatalari direkt kulaginda bitiyor.
ya bir de buna en gec 15'te falan baslamak lazim 20'den 25 sonra enstrumani ele almak da afedersiniz biraz komik.

la traviata arkadaşımın dürtmesiyle gördüğüm konunuza, naçizane ben de bir kaç satır ekliyorum.. bilen bilir, bilmeyen az sonra öğrenecek; profesyonel müzisyenim (keman, orkestra şefi, besteci, aranjör) en baştaki "profesyonel" tabiri kendimi kastığım için değil, hayatımı bununla idame ettirdiğim veya daha çok hayatımı buna adadıdığım gibi bir anlamın karşılığındandır..

öncelikle şunu belirtmek isterim, müzisyenlik, belirli bir seviye bir enstrumanı icra etmeyi, ettirmeyi gerektirir. sahil gitarcılarına müzisyen denmeyişinin sebebi budur. enstrumanı hobi amaçlı çalıyorsanız ne güzel, devam edin lütfen. ama o enstrumanı çalıyor olun, ötesini bırakın biz yapalım..
çalmak ile dinlemek arasındaki haz farkına gelince, dinlerken zaten her enstruman ayrı parti biçiminde dinleyebiliyoruz. ama daha çok bu yapabilmekten öte, bir meslek hastalığı. tek tek duyuyoruz ve irdeliyoruz. sizin komple ses frekansları bütünü olarak algıladığınız şeyi, biz döküm döküm her frekans, her nota, her enstruman, her enstrumanın ayrı tınısı, her enstrumanın ayrı müzik cümlesi, akorları, kontrpuanları vb. layer layer irdeliyor, dinliyoruz. dolayısıyla biz müzisyenlerin de sıradan dinleyiciye kıyasla aldığımız haz da farklı..

bazı arkadaşlar şundan bahsetmiş; tek başına şarkısı çalınabilinen bir enstrumanı çaldığımda keyif alıyorum ama aynı anda şarkı söyleyince daha zevkli oluyor.. o iş öyle değil tabi.. istersen kilise orguyla çık karşıma, kemanda 3 nota ile senin anlattığından katbekat şey ifade edebilirim.. yani olay çok nota, polifonizm değil. öyle ki gerçek müzisyen, kendi enstrumanını çalarken, önce dinleyen müzisyendir.

bir başka arkadaşa ithafen, enstruman çalarken diğer ensturmanları duymuyorsan zaten çalmamalısın. müzik enstrumanı icra etmek, dinlemeyi gerektirir. dinlemelisin ki kendini ona göre ayarlayabilir, ona göre çalabilirsin. uyum bu şekilde oluşmaya başlar.

şimdi gelelim asıl konuya. elbette dinlerken de çalarken de aldığımız hazlar birbirinden farklı.. ama çalarken daha öznel olduğumuzdan, çaldığımız o yüzlerce yıllık eseri bile, bizden önce milyonlarca kez konserlerde çalınmış, binlerce kez albümlere kaydedilmiş, yüzlerce kez dinlenilmiş, herkesin ezbere her notasını bildiği eseri bile çalarken kendimizden bir şeyler katmayı düşünerek çalarız. zaten olması gereken de budur. müzisyenlikle operatörlük arasındaki fark gibi diyebiliriz. hatta samimiyetle şunu söyleyeyim. bazen teknik sebeplerden (sakatlık, lojistik sıkıntılar, seyahatler vb.) enstrumanımızdan uzak kaldığımız bazı zamanlarda, ya da en basidinden enstrumanımız yanımızda yokken karşımızda enstrumanımızı çalan birini gördüğümüz bir performansı izliyorsak, ve eğer o sahne iyiyse (hatta kötüyse de bile, başka nedenlerden ötürü...), parmak uçlarımız kaşınır. orada ben olsaydım keşke, ben çalsaydım'lar başlar.. o anı kıskanırız. o enerjiyi. sahnedeki meslekdaşımızın sonsuzluk denilen o kara boşluğa yolladığı notalarını kıskanırız tek tek, frekans frekans... bazen de sizi tanırlar ve sahneye çağırırlar, o enerjiyi paylaşmak için... zaten enstruman çalarken alınan haz dediğin şeyin büyük bir yüzdesi yine insandan, dinleyiciden geçen enerjidir esasında.. evet sevdiğin ensturmanı çalıyor olmaktan ve eğer iyiysen iyi olmaktan dolayı bir mutluluk vardır içinde. keza sevdiğin bir melodiyi tınlatıyor olmanın da getirdiği haz... jeneratör hesabı sürekli ürettiğin bir haz üretirsin enstrumanından ses çıkartırken. ama o ses frekansları, seyirciye saniyenin bilmem kaçta kaçı (bildiğin ses hızı işte) ulaştığında seyircinin enerjisi değişiverir. en somurtkanının kafasına soru işaretini bırakırsın, en gevezesi bi anda susuverir... aşık olanı daha aşık, bekar olan kadını kendine aşık edersin bazen.. o yüzden bu haz durumu bi farklıdır. anlatılmaz yaşanır dicem ama..

kelimeler anca böyle dökebildim..
sürçi lisan ettiysem affola, kalın sağlıcakla..

pluscanvas'tan 2-3 tablo almıştım ben, memnun kalmıştım.

www.sessizmuzayede.com

www.ritmocanvas.com

ben sizin yerinizde olsam baskı tablo almazdım. instagram dahil bazı yerlerde mezat satışları yapan imzalı tablolar satan yerler var. mezat değil ama dekopasaj.com'da var mesela her bütçeye göre mesela... araştırın, ucuz olanları bulabiliyorsunuz. kopyalara vereceğiniz parayı gerçek el yapımı, imzalı belki de ileride 3-5 kar getirme ihtimali olan, olmasa bile amatör veya profesyonel sanat eserleri durur duvarınızda...

Mac'de daha rahat. Seçtiğin sayfaları sürükleyip bırakırsan pdf dışında bir yere onları pdf olarak otomatik kaydedecek.

@giovanne ben kullanmıyorum eşim kullanıyor tam anlayamadım yani seçtiğimiz derken tikle falan mı seçiyoruz yoksa istediğimiz sayfayı mı masaüstü gibi bir yere sürüklüyoruz?
Birde biz o üç sayfadan tek pdf olsun istiyoruz?

kontrol tuşuna basılı tutarak o üç sayfayı seçip masaüstüne sürüklerseniz o üç sayfayı tek bir pdf olarak kaydedecek

bilgisayarın dili türkçe'dir diye tahmin ediyorum.

1. önizleme ile pdf'i açın.
2. ayırmak istediğini sayfayı fare ile tutup, masaüstüne sürükleyin. 3 sayfayı da ayırın bu şekilde.
3. masaüstüne ayırdınız ilk sayfayı önizleme ile açın.
4. eklemek istediğiniz sayfaları sürükleyerek ekleyin.

alternatif olarak:
aradaki sayfalari silerek de aynı sonuca ulaşabilirsiniz :)

ya da istediğiniz sayfaları elma tuşu basılıyken seçip elmayı bırakmadan dışarı sürüklersen de ayrı bir pdf yapar.

MAC versiyonu var mı bilmiyorum ama PDF olayının amiral gemisi DoPDF programıdır. zira PDF yapmana olanak sağlamayan herhangi bir program içerisinden bile "print" özelliği varsa eğer, program bilgisayara printer olarak tanıttığı için, print emri verdiğin herhangi bir şeyi pdf olarak kaydedebiliyor.

Gördüğüm kadarıyla aynı türde ürün satışı yapanlar arasında esnaf birliği sağlanırsa o kimseler İfşa ediliyorlar.

Ayrıca parayı peşin verip uzunca bir zaman sonra güven kazandıktan sonra bir an ürünü borca almak isteyebilirler. " Asla vermeyin "

ben takip ediyorum bazı siteleri, alışveriş yaptığım da oluyor. ürünü kazanıp ücretini ödemeyenlerin ürünlri bir süre sonra tekrar açık arttırmaya giriyor. açıklama kısmında da yazıyor ücreti ödenmediğinden vb gibi. artı olarak siz kimin ödemediğini belirterek, o kişiyi sayfadan banlayarak o şekilde bir açıklama yaparak tekrar satışa sunabilirsiniz... eski enstruman elinize düşerse bana ulaşın lütfen .)

Getiremezsiniz. Mezata katılım öncesi kayit isteyebilirsiniz. İsim telefon bilgisini whatsapp’tan atmak gibi. Bu biraz daha zahmetli olduğundan gereksiz peyleri engeller ama gereklileri de engelleyebilir:) onu da siz degerlendireceksiniz artık

@ozen_antika'yi takip ediyorum.
pey verip odememe isi hepsinde var, sahte hesap falan kullananlar oluyor adami bulamiyorlar.
ben antika $akul pesindeyim..

instagram'da takip ettiğim 2-3 mezat var. biri her akşam canlı yayın yapıyor. çok tatlı bir çift. son 3 ayda, 3 ayrı mezattan herhalde 5 parça şey almışımdır.

Evet o çalıyor yedi milyar defa çaldığı bir melodi olduğu için fevkalade imkansız bi durum yok. Ama zor bi iştir tabi hiç denemedim koşarak enstruman çalmayı. Zaten geri dönüşte asıl partiden daha farklı bi yere gidiyo demek ki matthew için de fevkalade basit bişey değil.

Ama microcuts çalarken söylemesi daha büyük olay bence ona da şaşıralım mı biraz :D

matthew abimiz boşu boşuna yaşayan en iyi gitaristlerden biri olarak görülmüyor(müzik dergileri vs. tarafından). özellikle ülkemizde ergen tayfa dışında pek seveni olmasa da bence harika bi adam.

gitarla bu derece haşır neşir olan birisi için hiç zor bir şey değil.

bazı büyük konserlerde backing track adı verilen altyapı track'i kullanılır.

bunun haricinde seyircilerin duyduğu ses kanalları (buna PA deniyor) yerine sadece sahne üstü müzisyenlerin daha sağlıklı müzik yapabilmeleri için çok farklı ve her müzisyene özel balans/mix ayarları ile ayrı ses kanallarına gönderilen, "click track" dediğimiz parçanın her ölçüsünün metronom yazılmış track'i yollanır. backing track, bu tip büyük konserlerde riskli enstruman sololarının hatasız çalınması açısından önemlidir. hatasız çalınmışı, backing trackten gelir, o esnada enstrumancının kanalı "mute" edilir ve müzisyen ister zıplayarak ister koşarak isterse istediği şeyi yaparak o soloyu çalıyor gibi görünür.yani o riskli kısımda playback yapar, zaten sonunda kendi sesini kendi kısıyor, açıyor gibi potansla haşır neşir olduğunu da görüyorsunuz.
o kısım geçince, sahnedeki show bitip daha sakin icra etme kısmına gelince, enstrumancı zaten çalıyor olduğu şeyi yine çalmaya devam edecektir...

koşma eylemi, ayakların yere vurması ve bu hareketin devinimi, yerden alınan yere verilen darbeler, dikey devinim, pena ile gitar teli arasındaki devinimden farklı tempoda, farklı paralelliktedir. artı buna koşma eylemi esnasındaki sağ el ayasının aynı tel karşısında gitarın gövdesinde o santimetrekarede sabit durma zorunluluğu, koşarken daha da imkansız olduğundan, artı tüm bu hareket ve devinimlere sol elin de melodiyi parmakla çalması gerekeceğinden, tüm bu prosessi milyon dolarlık konserde show esnasında riske atmamak için %99 playback yaparlar.

ayrıca ne kadar iyi olursa olsun, enstruman çalmak, bırakın koşmayı, sabit durup konuşmayı bile engelleyebilecek kadar RAM'den yiyen bir performanstır. (yürümek başka bir şey onu yaparız rahatça, kendi kendimize tempo tutar gibi olur güzel de olur). şimdi şarkı söyleyenler nasıl söylüyor diye aklınıza geleniniz vardır. o ayrı mevzu hacı. dikey düşünmek diye bir şey var. ağzınızla hangi vokali hangi heceyi söylerken, elinizle hangi notayı basacağınıza kadar, belirli melodi esnasında belirli kelimeleri söylüyorsunuz. spontan değil. çalışılmış. ve beyin ona göre ikiye üçe beşe bölünmüş, o şekilde çalıştırılmış... falan filan..

eğer düzgün çalışıyorsa bir kez parası ödenip program süresiz kullanılabilir.
eğer bir kez kullanacaksan autodesk recap e bak. ya da metashape in 30 günlük ücretsiz deneme süresi var. sektördeki en iyi yazılımlar bunlar.

veya fiverr da bu işi yapanlara 20-30 $ a yaptır

Android demişsin ama koray birand geçen tam senin dediğin tarzda bir video çekti, tavsiye ederim izlemeni çok ilgini çekecektir: www.youtube.com

arkadşlar teşekkürler, ihtiyacım tamamen hobicilik içindi ve kendim yapmak istiyorum. işte sırf bunun için hardware scanner yerine software mobil applikasyon sormuştum..

ilginize ve bilinize teşekkür eder, bir başka soru-cevap köşesinde görüşmek dileğiyle, hoş ve esen kalınız...

bence en önemli kriter gerçekten seveceğin bir mesleği yapıyor oluşun.zira böyle olduğunda hayatın boyunca çalışmıyorsun aslında.. stresin, sıkıntın, tasan daha az alıyor... sevmediğin bir meslekte daa çok maaş alsan bile sevdiğin meslekle yaşamana yeten ama daha az bir maaş ile daha uzun üsre çalışmak daha akılcı gibi...

a>d>f>b>g

i) Dünyanın sonu gelse işe yarar mı?

i)Az mezun veren meslek

a > geri kalan her şey. Meslek amaç değil araçtır. Mesaim 9.30’da başlıyor, 13.20’de bitiyor. Tek bir hayatım var onu da patronu zengin etmek uğruna çöpe atmadım.

Her dönem talep görecek bir meslek olması (Yazılım)
Bu meslekte kendi ilgi alanlarıma göre özelleşip özelleşemeyeceğim
İlla sevdiğim bir meslek olacaksa yine başka talep gören alanlarla bağlı olması, örneğin psikoloji okuyup yazılım IT alanında çalışabilirsiniz İnsan-Bilgisayar etkileşimi alanında.
Bir şekilde şirketlere çalışacaksanız ama insanlara yardım edecek bir yanının da olması, sosyal sorumluluk projeleriyle mesleğiniz sayesinde başkalarına yardım edebilmeniz.

london college ve başka okulların denkliğini veren programlardan bir tanesi ile karşı karşıya gelmişsiniz. oradan gelen öğretmenler değil, bilfiil türk öğretmenler o programlarda yetiştiriyor öğrencileri. ve eğer bana sorarsanız tamamen ticari bir sistem. gerçekten piyano öğrensin istiyorsanız konservatuvara verin. ayrıca konservatuvarın yarı zamanlı programı da var. yani sadece hobi amaçlı piyano öğreten ama bunu düzgün öğreten ve ücretsiz öğreten bir program. (ücretsiz kısmında emin olmamakla birlike kayıt ücreti vb adı altında ücret alıyor olabilirler, bilemem ama her halükarda özel ders kurs vbden daha uygun olacağını düşünmekteyim.) ayrıca kurs olarak baktığınız şeylerde çalışan eğitimciler eğer gerçekten iyi olsalardı, o kurslarda çalışmazlardı. genelde çok az ücret ödeniyor (saati 40-50TL filan..). şahsen ben çalışmıyorum.

@jeanluc
Evet london colloge ismi geçmişti.Çocuklar daha 8-9 yaşında ve sevdiler hobi edindiler. Bende ticari olduğunu düşünüyorum,bu şekilde kayıtsız devam edicez ve gelişmelere bakıcam. Şu an 40 dk ders 80 tl ödüyoruz. Memnunuz,meb kayıtlı vb olursa 100 oluyor. Çocuk gelecekte yurtdışı üni vb burs ihtiyacı olursa da gider sınavına girer rüştünü ispat eder .

oradaki piyano değil piano yalnız :D
*yavaş anlamında.
gıcıklık yapmaya geldim :)

cevaba gelecek olursak bu bahsedilen ticari bir olay. ayrıca 2 ay çok erken bir süreç, belki sıkılıp bırakacaklar. hatırı sayılır bir burs alacak kadar devam ettiklerinde başka yollar (sınav, sertifika vs) de mümkün.

Colombia'nin esprisi soguga dayanikli olmasi degil mi?

50 lira etmeyecek monta 300-400 lira vermek biraz ilginc bence.

Daha uygun fiyatli bir markanin urununu alip soguklarda sicacik gezin bence :)

ben olsam almazdim ne ile boyaniyor nasil yapiliyor belli degil. orijinali de tatak zaten. adi var kendi yok.

gerçeğini alamıyorsanız, ucuz markalara gidin
hem columbia giyeyim, hem para vermeyeyim yok öyle.

decathlonun aynı işi yapan, ucuz montları var.

Yani colombia gibi markaların pahali olmasinin sebebi teknoloji vs.
Sirf markasi icin niye alasiniz ki? Gidin Decathlondan alin.

replika yerine daha uygun modellere bakin bence de... hatta amazon da filan ucuza denk geliyor bazen

zamanında Çin'den bizzat aldığım görünüşte Columbia olan hiç kullanmadığım (beden sıkıntısından ötürü) bir montum var. içinde polar içliği vb dışı kışlık baya korunaklı.. kışın dağa çıkmayı -10-20 soğukla baş etmesini beklemeyecekseniz, bi bakmanızı öneririm.

aklıma gelen, Seferad ın bir parçası ve Sezgin Alkan Link
youtu.be

padişahların batı müziği formunda bestelediği müzikleri araştırınız. bir projede yurtdışında bir dizi konserler dizisinde icra etmiştik. gayet batı formlarında, gayet modern (o döneme göre) çalması ve dinlemesi pek keyifli eserlerdi...

yerinde olsam sadece 2 derecesi olan bir öğütücü almazdım. eğer internette ne kadar ince öğüttüğüne dair referans fotoları bulursan olabilir, oradan bakarız mokapot ya da türk kahvesi için yeterli inceliği var mı diye.

el ile öğütme her ne kadar nostaljik keyifli vb geliyor gibi olsa da istenilen inceliğe getirmek için tahmin etiğinizden daha fazla uğraşmanız gerekecek. ve bu bir süre sonra size üşengeçlik olarak geri dönüp, hazır öğütülmüş kahve almaya kadar gidecek. ben delongi'nin elektrikli öğütücüsünü kullanıyorum. tavsiye ederim.

"bir süre sonra size üşengeçlik olarak geri dönüp, hazır öğütülmüş kahve almaya kadar gidecek" +1000

ilk başlarda taze çekilmiş kahve düşüncesi cezbediyor. ezerek öğüten elektrikli değirmenlerin fiyatını görünce elle öğütmek istiyorsunuz. ilk birkaç sefer hoşunuza gidiyor, sonra bir fincan kahve içecem diye 10 dakika gırgırgırgır kol çevirmeye üşenmeye başlıyorsunuz ve iş öğütülmüş almaya kadar gidiyor.

ben sözen marka el değirmeni öneririm. sözlükte kahvedelisi isimli yazar vardı eskiden. onun kadar uzman birini görmedim. o önermişti bana da.

Geçen hafta bu değirmeni farklı bir isimle 90tl civarına aldım. Bende sözen de var. Karşılaştırmak gerekirse, sözen daha homojenize öğütüyor ancak pirinc malzeme tadı kahveye geçiyor ve öğütmesi zor. Bu ürünün dişlileri ve kol mekanizması el ile öğütmek için daha ideal. Bu arada elektrikli öğütücüler zaten hem çok pahalı hem de kahveyi paramparça ediyor. Ben v60 için aldım gayet memnunum.

iki yıldır sözen el değirmeni kullanıyorum. büyük fincan (370ml) için french press boyutunda öğütmem 2 buçuk dakikadan az sürüyor.
tadı çok fark ediyor.

reklamın mutlaka etkisi olur ama appstore'daki en önemli şeylerden biri de kullanıcıların uygulamaya erişebiliyor olmaları. belki mükemmel bir oyun yapmışsındır ama potansiyel kullanıcı olarak benim appstore'da senin uygulamanı görüp indirme olasılığım çok düşük. bu yüzden oyunun ismi, açıklama kısmı, keyword'leri çok önemli. hatta mümkünse birçok dile uyarlamalısın o alanları.

itunes connect'te analytics/metrics altında impressions ve product page views diye bir alan var.

ilki uygulamanın appstore'da kaç kere görüntülendiğini, ikincisi ise kaç kişinin hımm neymiş bu acaba diye uygulama detay sayfasına girdiğini gösteriyor.

mesela impressions az ise demek ki keyword'lerin ve uygulamanın adı pek ulaşılabilir değil haliyle kullanıcıların aramalarında senin uygulaman pek listelenmiyor.

buradan uygulamanın ismini versen, biz kapalı beta grubu gibi oynasak fikirlerimizi yazsak, sen onları değerlendirsen olmaz mı?

androidde olmayayınca mutsuz olan kesim = ben

Oyunun adır nedir öğrenebilir miyiz eğer sorun olmaz ise?

Günlük çıkan oyun sayısını hesaba katarsak reklam vermeden çok fazla kişinin göreceğini zannetmiyorum. Görenlerin çoğuda tanıtım olmadığı için ana ekranda görmüş ama fark etmemiştir bile. Ek olarak hangi tür oyun yaptığın ve grafik tarzı da önemli.

Olur,güzel olur.

onun yerine pedal destekli elektrikli bisiklet mi alsan acaba?

aslında kullananlar çok olumlu yorumluyorlar ama şu sıralar taksilerin şikayeti üzerine martı başta olmak üzere scooterlar için bir düzenleme/kanun/yasak bişey bişey hazırlığı içerisindeler, bence biraz bekleyin...

mi'nin pro'sunu al alacaksan. segway'inki daha uzun mesafe gidiyor ve daha konforlu diyorlar ama çok fiyat farkı var.
pandemi zamanı toplu taşıma kullanmamak için ben de 2,8 km yolum için alırım diyordum ama ofise dönüş daha belli değil, o yüzden almadım ben de. martı'yı denedim bikaç kere, en dikkatimi çeken şey zemin oldu. arnavut kaldırımından, bozuk yoldan, parkeden gideceksen inanılmaz bir titreşim oluyor. biraz hızlanınca tutamıyorsun bile ellerinle, güzergahına o gözle bak bir de.

Scooter'lar son derece tehlikeli acikcasi. Guvenlik ekipmani yok, fren yok, ses yok... O hızla dusup/carpip kafanızı bir seye çarparsanız beyin kanaması olursunuz. Kullanmayin, yazık etmeyin kendinize. Motosiklet kullanicisi olarak arabadan çok bunlardan korkuyorum. Taksicilerimizin de benim gibi guvenlik parametresinden dolayı şikayetçi olduguna inaniyorum şaka şaka onların ne kadar ** oldugunu biliyoruz. Onlarla ayni tarafta degilim.

Kesinlikle Pro'sunu al. Biz Xiaomi Pro'yu aktif olarak kullanıyoruz istanbul'da, eğer yol normal asfalt tarzıysa çok güzel gidiyor. Tehlikeli bir alet evet, o yüzden son hız kullanma + kask koruyucu vs tak derim. Düzenlemeden scooter sahipleri için bir şey çıkacağını sanmam, düzenleme martı tarzı işletici firmalar için gelecek diyollaağ. Keyifle tıngır mıngır gezersin.

Model bilmiyorum ama sedona lar son yıllarda tutuluyor.

hocam amaç sadece gezi ve hafif egzersiz olsun derseniz ön tarafta süspansiyon arkada taraf sabit modellerden seçin. Bütçenize uygun geniş bir yelpaze var. bir iki dükkana gidip beğendiğiniz bir modeli alın bence. Ayrıca kask eldiven kilit ve aydınlatma aksesuarlarını da unutumayın :) bol pedallar!

3K civarına güzel aletler bulmak mümkün.. sahil şeridinde kullanılacaksa şehir/tur bisikleti öneririm. lastik ne kadar genişlerse, sürtünme o kadar artıyor ve dolayısıyla aletin gidişi azalıyor. şehir/tur bisikletlerinde hem ince lastik hem de görece hafif aletler var. yormuyor pek.marka olarak da Trek öneririm. açıları gayet güzel, kaliteli ürünleri var.

carrefour güzeldir.

Kırmızı et diye bir şey vardı değil mi :D

Arada alabildiğimde macrocenter'ı tercih ediyordum ben, pahalı oluyor ama bence kaliteli, daha ucuza daha kalitelisi de alınabilir bir yerlerden tabi bulabilirseniz. Migros bonfilet ürünlerini satmaya başladı, istegelsin'de de vardı, hamburger köftesi baya iyi bence.
Etiniyisi'ne de bakabilirsiniz bence istanbuldaysanız.

Bizim mahallenin kasabından ve tavukçusundan alıyorum. Karı-koca ikisi zaten.

Marketin içindeki kasaptan alıyorum ben.

duvee.com diye bir şey keşfettim. henğz tecrübe etmedim ama aracısız ticaret yaptıklarını, kendi ürünlerini sattıklarını söylüyorlar. ve fiyatlara şöyle bir baktığımda migrostan pahalı olmadığını gördüm. bakılabilir bence...

coşkun sucuk firmasının fabrika satış mağazası var bazen oradan alıyorum bazen de aile dostu yılların kasabından. Aile kasabının eti daha iyi tabi.

metro
organik sertifikalı tavuk eti

@Jeanluc -- duvenin restoran kısmı da çok başarılı. Mehmet Aslantuğ girişimi bu arada düve, bilginiz olsun.

Et ve süt kurumundan alıyorum, denetlenmesi daha düzgündür diye düşündüğümden.

Babası veteriner olan bir arkadaşım, ziraat mühendisi olan başka bir arkadaşım ve hayvan yemleri ile ilgili bir şirkette çalışan bir arkadaşım ayrı ayrı migros'un etlerinin iyi ve güvenilir olduğunu söyledikleri için genelde ordan alıyorum.

Kasaplara vs pek güvenemiyorum açıkçası.

migros

nebyan. kalitedir ama biraz pahalıdır.

Kasap. Markette satılan bir eti yiyemem.

marketin kasap reyonundan. peyniri de oradan alıyorum.
etler afyon'da bir çiftlikten geliyormuş. bir kaç senedir alışveriş yaptığımdan itimat ve tanışıklık oldu, her yerden almaya güvenmiyorum ancak burası güvenilir geliyor.

evime yakın olsaydı carrefour ya da migros'tan da alırdım.

ben de duvee.com.tr demeye geldim.
öncesinde tazedirekt idi.
duvee açık ara muhteşem.

eline sağlık. vokalin sesi iyi, piyanoda çok kompressör var gibi, ya da velocity curve veya yanlış tonlamadan kaynaklı ses çok mid ve pıt pıt yapıyor.

ben piyano altyapisini ona yollamistim. o bu altyapi ustune kayit yapti ama sanirim kendisine uyarlayacagi efektleri piyanoya falan da uyguladi diye tahmin ediyorum.

su mix mastering islerini bi ogrensek.

İşin tekniğinden anlamıyorum. Ama Nazımsever ve müziksever olarak beğendim. Seğdiğim de bir şiirdir. Vokalin de sesi iyi. Elinize sağlık.

Rahatsız eden tek nokta piyanonun tonu(?) ile bir uyumsuzluk mu var acaba. Bir oturmamışlık var gibi.

Ama beğendim.


ek: "Davet"i de dinledim. Onu da beğendim. Lütfen devam edin böyle güzel işlere.

burdan ve arkadaşlarımdan gelen uyarılar üzerine o piyano plugin'ini bir daha kullanmayacağım. yeni bir piyano indirdim.

@lancelot
teşekkürler.

Ay ben sizi hatırlıyorum. Sigortam.jet reklamı için yapmıştınız. Yeniden görmek sevindirdi.
Ben de begendim. Biraz da farklı enstrümanlar kullanarak şekillendirilebilir mi acaba? Böyle ney/saz gibi gibi ya da yan flüt.
Egzotik işler ilgi görüyor da biraz :)

ben özelden yazdım buradan gömmeyeyim :D
şaka bi yana eline sağlık. dediklerimi dene ama lütfen..

Davet'i de sevmemiştim. Bunu da sevmedim. Şiir tam bir ayrılık şiiri. İçinde tüm dram var. Vazgeçmişlik var. Yaşanmışlık var. Rest çekme var. Ayak direme var. Şarkı ise çocuk şarkısı gibi. Ritmi, hissiyatı filan ilkokul şarkısı gibi laylaylaylay lay... laylaylaylay lay... laylaylaylay lay... Klibin finalinde "2-C'den Burcu arkadaşımıza bu güzel şarkısı için teşekkür ediyoruz" yazsa şaşırmazdım.

@coca cola
ben bile unutmusum onu

@jeanluc
allahtan onlari burda yazmadin :) operim

@elestirman
nickinizin hakkini veriyorsunuz cidden :)
soylediklerinizin coguna ben de katiliyorum.
belki uzun yillar cocuklarla calismaktan ve de armoni eksikliginden de kaynaklaniyordur bazilari. tesekkur ederim.

bkz. ilgili majör/minör

Ayni notalar yok ki ikisinde.

C Major: Do - Mi - Sol
A Minor: La - Do - Mi

Gamdan bahsediyor, akordan değil.

Do majör gamı: do re mi fa sol la si do

La minör gamı: la si do re mi fa sol la

birbirinin ilgili majörü ve minörü oldukları için aynı seslerden oluşurlar.

re minör ve fa majör de öyledir mesela.

bir ton çemberine bakıp bunların tamamını görebilirsiniz.
gitarmaj.com

çemberin dışındaki büyük harfler majörleri, çemberin içindeki küçük harfler de o majör tonun ilgili minörlerini gösterir.

majör bir tonda kök sesin 1,5 ses altına giderseniz ilgili minörü bulursunuz.

misal do majörde, do'dan 1,5 ses altına giderseniz la'ya ulaşır ve ilgili minörünün la olduğunu görürsünüz. aynı şekilde tersi de, minör bir ton için geçerli. 1,5 ses yukarı gittiğinizde ilgili majöre ulaşırsınız. (la'dan yukarıya doğru do'ya)

verdiğiniz örnekteki gamlar değiştireç (diyez - bemol) almazlar ama diğer tonlar alırlar. çemberde de aldıkları diyez ve bemol sayısına göre sıralandıklarını görürsünüz.

----

tabii gam ile akor konusunu karıştırmayın birbirine.
do majör akor ile la minör akor farklı şeyler.

peki hocam şunu merak ediyorum.

mesela parçanın adı "toccata and fugue d minor". niye "toccata and fugue f major" değil? aynı notalar, aynı ton madem?

fa majör desek hata mı, niye?

kibritsuyu

mesela bach'ın toccata and fugue d minor'ünü ele alalım.
neden buna toccata and fugue fa major demiyoruz? çünkü zaten toccata and fugue fa majör diye bir eseri de var : ))) karışmasın diye demiyoruz. (küçük bir mümin müzisyen latifesi)


şakası bir yana hem minör ton ile majör tonun hissiyatı başkadır hem de melodik ve armonik olarak yapıları farklıdır.

mesela d minör olan'ın score'unu açıp bakarsan hem başlangıç ve bitiş akorlarının re minör olduğunu görürsün, hem de içinde bol bol diyez almış do görürsün. fa majör yazsaydi devamli re'ye çözülen do diyezler görmezdik muhtemelen.

tonik, alt çeken, çeken, yedili, yeden ses, eksen vb. bir çok armoni konusunu da öğrenmek lazım bunun için.


şimdi mesela c majör'bir parçada tonik ses do'dur.
la minör bir parçada tonik ses la'dır.

""
The tonic note will feature strongly in the melody
The melody will often “come to rest” on the tonic
When the tonic chord is played, the song will sound most stable and finished. You could stop it on this chord and it wouldn’t sound incomplete.
The vast majority of songs will finish on the tonic chord, and often start with it too.
Playing or singing the tonic note while the song plays will sound pretty good throughout the song: it’s always a safe choice, musically.
""

bu durumlara bakarak şarkının tonu anlaşılabilir.

ha bu kadar detaylarla boğuşmadan, dinleyerek anlayamaz mıyız diyorsak,

"şarkı genelde mutlu, neşeli hissettiriyor şarkı boyunca, genel olarak majör akorlarla kuruluyor ve majör bir sekilde bitiyorsa parça muhtemelen majördür.
şarkı daha karanlık, hüzünlü duyuluyorsa, genelde minör akorlarla oluşuyorsa ve tamamlanıyorsa, şarkı muhtemelen minör tonda bir şarkıdır"

da deniyor kabaca ama pek bilimsel bir veri gibi değil bu açıklama : )

tabi bazen şarkıların tonları olmayabiliyor. mod olarak adlandırılıyorlar.

majör ve minör iki eser örneği:

bach
youtu.be (d minör) notalarıyla

bakiyoruz eserin başında si'ler bemol almış. dolayısıyla ya re minör olcak ya da fa majör.

genel havasi zaten bariz minör duyuluyor. do'diyezlerden re'ye çözülen pasajlar. finalde de re minör akoruyla sonlaniyor. (tabi her zaman minör bir parça minor akorla bitecek diye bir mecburiyet yok. majörle bitirebilir de besteci eseri)

youtu.be (f major) notalarıyla

bakiyoruz eserin başında yine si'ler bemol almış. dolayısıyla ya re minör olcak ya da ilgili majörü olan fa majör.
altta zaten kabak gibi basso continio seklinde giden bir FA var. zaten burdan bile anlaşılıyor fa majör oldugu tonun. zira sonunda da eserin fa la do akoru ile bitiyor. genel hissiyati da majör.


daha resmi ve güzel bir açıklamayı jeanluc yapsın : )

www.schoolofcomposition.com incelenebilir bu sayfa.

bunu anlamak için ton kavramını ve ton kavramının neden oluştuğunu bilmek gerekiyor.

doğada her ses, içinde teorik olarak sonsuz sayıda başka sesi barındırır. neden teorik? isviçreli bilimadamları böyle yanıtlamış. işin pratiğinde ise çok hassas cihazlar ile bunun sadece bir bölümüne erişilebiliniyor. bir de kulağımızın duyabildikleri var.
buna doğuşkanlar deniyor. gitarda bastığınız harmonix değil ama.. o flajolet.. başka..

doğuşkanlar kendi içinde 2ye ayrılır. üst ve alt olarak. yani bir DO'yu oluşturmak için DO'nun üstünde ve altında sonsuz sayıda başka notalar, DO'yu oluştururlar.
insan kulağı, yapısı itibariyle alt doğuşkanları duyamaz. üstlerin sadece bir bölümünü duyar. altları ise duyum kırılmaları olarak duyacak, nota nota frekans frekans algılayamayacaktır.
bunu test etmenin en güzel yolu, bir akustik piyanonun başına geçmektir. en kalın seslerden birine tek bir notaya kuvvetlice (fff) basın ve parmağnız basılı kalsın, bir süre sonra bastığınız sesin bir oktav üstü, 5'lisi, sonra tekrar oktavı, büyük 3'lüsü sonra küçük 3'lüsü, 2'lisi vb diyerek giden sesler tınladığını duyacaksınız. kendinisi test ederek kaçıncı üst doğuşkana kadar dyduğunuzu sınayabilirsiniz...
temelde doğuşkanlar, gittikçe küçülecek aralıklarla tınlar. yani önce oktav, sonra 5li sonra 4lü sonra büyük 3, k3 b2 k2 sonra da daha da küçülecek şekilde ama duyamadığımız fizmilyar ses...
bunu DO üzerinden örneklendirdiğimizde ise notalar şı şeilde olacaktır.
DO-DO-SOL-DO-Mİ-SOL-Sİb-DO(buralarda tampere sistemden çıkan komalı sesler girer)her bir aralık, bir öncekinden daha küçük ve daha kafa karıştırıcı olur, zaten ana bastığımız sesin kuvveti ve tınlaması da "zaman"dan dolayı azalacağından buraları duymazsınız bile!..
alt ve üst doğuşkanlar olarakyukarıya ve aşağıya teorik olarak sonsuz sayıda ÇEKEN notalarla DO sesi oluşur ve sabit kalır. ama işte insan kulağı altları duyıp net algılayamadığından, üst doğuşkanlar içerisinde duyup algılayabildiğimiz maksimum ses öbeği DO-DO-SOL-DO-Mİ-SOL-Sİb olacağından, (ki bu da esasen armonide Çeken 7'li akoruna denk gelmektedir.) bizi DO ekseninden kaydırarak FA eksenine götürür. yani DO'dan sonra FA basmak istersiniz.. artık tonunuz DO değil FA'dır. TONJ kavramının olması, sabit orada kalabilmek adına, müzikologlar, müzik bilimcileri, besteciler artık dönemin araştırmasını yapan kimlerse, vakt-i zamanında üst doğuşkanların bizi manipüle etmesini engellemek, DO ekseninde kalabilmek adına SOL'e götürürler ki o da tekrar DO'ya düşsün. ne çıktı ortaya? DO-FA-SOL-DO. bildiğimiz perfekt kadans yani TON KAVRAMI. türkçe isimleri ile: DO Eksen (tonic), FA Alt Çeken(sub dominant), SOL üst çeken veya sadece çeken (Dominant) ve tekrar DO eksen (tonic)

şimdi bu mini bilgiden sonra DO ile LA arasındaki farkı anlamak daha kolaylaşmıştır herhalde?..

zira Do Majör DO eksenli bir gamdır, la minör La eksenli... aralarındaki tek akrabalık ilişkisi ise birbirilerinin ilgili tonları olmasıdır.

ayrıca majör dizi ile minör dizinin farkları da malum. biri mutlu biri mutsuz (en basit örnekle).

Bir kaç kat konusunda hatan var diye düşünüyorum,destinasyona göre değişiyor ama iki yoğun bölge arasında çok farketmiyor.yanlış hatırlamıyorsam en son antalya alıp istanbulda bıraktığımda 300 küsür lira ödemiştim geçen yaz.

kiralama firmalarında çok değişkenlik göstermesiyle birlikte drop ücreti adı altında o aracın geri dönüş enzin ve şoför masrafları alınıyor. biri 300tl alırken, diğeri 100küsüt tl alabiliyor. aklınzıa gelen her firmayı arayıp sorunuz...

hayır. farklı çıkışlar kullanmanız lazım

www.dell.com

şöyle bir şey var ama işinizi görür mü tam emin olamadım. üstadlar cevaplasın

kran yansıtma değil, ekran uzatma şeklinde ikinci bir hdmi monitör bağlamak istersem hdmi çoklayıcı işimi görür mü?
-Bazı cihazlar için evet. Bazıları için hayır
(Tam olmasada burada bir örneği var. www.youtube.com )
dvi ya da Displayport üzerinden dönüştürücü ile mi bağlanmam gerek?
-Evet. dvi to vga en ucuz yoldur.

ekran uzatmadan kastın nedir? o konuyu yanlış anlamışın gibime geldi.

kısa cevap: ekran kartının tek hdmi'ı varsa macera arama. eski usül devam et.

ekran uzatma iki monitörün tek bir monitör gibi kullanılması. yani mesela oyun oynayacaksın karakterin iki ekranın birleşme yerinde olacak. çerçeve yüzünden de oynadığından bir halt anlamayacaksın. üç monitör varsa yapılır bu.

klasik olan ise bildiğin ekran bağlama. windows zaten çok geliştirdi bu olayı eskisi gibi değil. normal ekranlarını bağlıyorsun. seçeneklerden monitörlerinin konumunu seçiyorsun. yani soldakini sola sağdakini sağa atıyorsun. windows sayesinde de iki monitörü tek monitör gibi kullanıyorsun. aldığın screenshotlarda falan hep iki monitör bitişik oluyor. pencereyi iki monitöre yayabiliyorsun falan. ama oynadığın oyun asıl seçtiğin monitörde çalışıyor. diğer monitörde istediğini yap. oyun ayarlarında windowed fullscreen yapacaksın.

@beyaz power ranger

i.hizliresim.com

ekran uzatmadan kastım windows'un ekran uzatma dediği şey. sen yanlış anlamış olmalısın.

ekran kartının hdmi çıkışı haricinde vga çıkışı (ya da ismi her ne ise bilgisayar için monitör çıkışı) yok mu? bir ekranı ona diğer ekranı hdmi'ya bağlasan olması lazım? bu mantıklı bilgisayarımda yıllardır 3 monitör bağlı. 2'si hdmi 1'i vga sanırım. ya da tam tersi.. (üşendi kasa arkasına bakamadı)

bir şekilde bu sorunu çözeceksin, açacaksın yapacaksın ayarları.
peki ya sonraki adım?

ilk yapacağın şey, multi monitor için wallpaper (veya dual monitor wallpaper) araştırmak olacak.
şahsen ben öyle yapmıştım..

display fusion diye bir programla kolaylıkla halledebiliyorsun tüm wallpaper ayarlarını.
ister çok ekrana tek fotoğraf, ister ayrı ayrı vb her tür ayar mevcut.
mühim olan, bulduğun wallpaper'ın uygun ölçülerde olması.
onu da ekran ayarlarından öğrenerek araştırmak lazım. iyi eğlenceler..

ama ondan sonraki adım olan, oyunu çok ekranla oynayayım dediğinde o iş öyle olmuyor işte..

manuel olarak tek ekranda açılıyor oyun. 2. ekrana el ile bazı view paletlerini yerleştirmen gerekiyor (misal fligt simulator)

ama ekran kartının bir özelliği ile, ekranı büyütmek olası. onun için ekran kartının güncel griveri ile, aplikasyonu içerisinde ince ayarlardan bulabiliyorsun..
bende nvidia ile surround phsx yaplandırması diye bir ayarda buldum onu. ama her aktif edip geri getirdiğimde ekrandaki bütün ayarların gittiğini, ikonların benden habersiz saklambaç oynadığını vb görüyorum. henüz stabil çalışan bir ayar bulamadım. belk de yanlış yerden zorluyorum bilemiyorum..
neyse, işine yarar umarım bilgiler...
iyi eğlenceler...

fetöden sonra bir ara plaka yenileme yapmıyorlardı doğrudan plakayı değiştiriyorlardı. trafik şubeye gidin 3. maddede dedikleri gibi. en doğru yönlendirmeyi oradan yaparlar.

kardesim ne anlatiyorsun anlamadim, internetten 40 tl ye tek adet plaka aliyorsun hayatina devam ediyorsun, bu kadar ugras niye ?

www.gittigidiyor.com

internetten basılan plakalar legal değildir. bir polis memurunun dikkatini çekerse sizin de dikkatinizi çeker...

plakalarda damga sticker vb olma zorunluluğu var. görsel sebeplerle istediği fontta bastıranlar orjinal plakalarını bagajda saklıyorlar bir çevirmede abi işte buradalar diye göstermek için. her ne kadar o da illegal olsa da tercih meselesi..
en iyisi şoförler odası, noter, araba üçgeni ile boş bir gününüzde sabahtan uğraşmaya başlayıp çözmek. ya da bir muameleciye verirsiniz fazladan 50-100 onlar halleder orjinal plakayı.

Katilin ve maktülün bir arada olduğu bir cinayet şeklidir.
Uzak durmak lazım .

Hangi filmden duydum hatırlamıyorum; "insan ancak karşı koyamayacağı bir güç karşısında kendi canına kıyabilir" gibi çok feyizli bir şey kalmış aklımda.

Kaçmak ve kurtulmak zaten edebiyat dışında pek farklı şeyler değiller.

Kesinlikle kaçmaktır.

annem hayatta oldugu surece asla yapmayacagim bir sey olurdu. sadece annen degil baban ve kardesin var. resmen 3-5 kisiyi oldurmeden cehenneme koymus oluyorsun.

bence kolaya kaçmaktır.

hiç kimse tam anlamıyla bir başkasının hissettiklerini anlayamaz. empati yapmaya çalışır, iyi niyetiyle düşünür, anlamaya çalışır ama tam olarak anlayamaz; hissedemez. ne yaşıyorsunuz bilmiyorum. ama şunu biliyorum, gerçekten çok klişe olacak ama, inanın şu yaşamda "intihar" bir seçenek bile değil, olmamalı... bir çok başarı, ard arda gelen başarısızlıklardan sonra gelir. bazen kişinin mutsuzluğu, salt şımarıklıktır. kaçmak mı kurtulmak mı sorusuna cevap vermek gerekirse, ikisinin de olduğunu düşünmüyorum. zira, ruhunuz ve bu yaşamdaki bedeniniz bir problemle karşı karşıya. eğer onu yenip, olgunlaşırsanız aşmış oluyorsunuz. aşmamayı tercih edip, kendi değiminizle kaçıp kurtulmaya çalışırsanız bence sadece problemi ertelemiş olursunuz. ruhunuzun o probleme, o problemi çözmeye, bu tecrübeye ve sonuçta edineceği olgunluğa ihtiyacı varsa; ki olmasa neden karşı karşıya gelesiniz? bambaşka bir polarizasyonda, buna ister öte taraf diyin, ister reenkarnasyon, neye inanırsanız inanın, benzer bir problemle tekrar yüzleşeceksiniz. taaki bunu aşma olgunluğunu gösterene kadar... bu elbette benim kişisel fikrimdir. kimseyi bağlamaz. ama bazen düşündüğümde, onca mutsuzluklarıma rağmen, hayatın en ufak biriminde en ufak olumlu bir şey gördüğümde nadir de olsa mutlu olabiliyorsam eğer, hayattaki onca hırsın, paranın, mevkinin, ne değeri var? bunlar zaten yok.. olmadığı için yoksunluğundan mutsuz oluyoruz. ama olan kişileri de görüyoruz, olduğu için mutsuzlar. :) bu bir döngü, bir sınav.. ferrarim olsaydı satıp bilge olmazdım, caddede gazlardım. ama satıp bilge olan erdemleşiyor. bu elbette popüler bir örnek, ama anlamak için yol olabilir. hiç bir şey, Tanrı'nın verdiği nefesi sonlandırmanızı makul kılmayacak... tam tersi burada kalıp savaşmalısınız. her ne ile savaşıyorsanız. ancak o zaman değerli olur kazandığınız şey, ve aslolan huzur, olgunluk, tecrübe ve bilgi birikimi... "yaşamaya mecbursun!"

Dışardan bakanlar için kaçmak, eylemi gerçekleştiren için kurtulmaktır bence.

bence bu ikisinden ziyade pes etmektir. gelecegi bilemedigimiz surece de erken pes etmektir hatta.

Bir bildiridir, duruştur, tavırdır intihar, insanı en zor durumda dahi bırakmayan, canı için mücadele etmesini sağlayan o iç güdünün bilinç tarafından görmezden gelinmesidir. Bir karardır intihar, kimi için çaresizlik yüzünden yapılmış bir eylemdir, kimi için aptallıktır, kimi için amaan dünyanın sonu mu sanki'dir, kimi için gururdur. Eylemi gerçekleştiren kişi tarafından ise tavırdır, geri kalanlara. Her hayatın bir hikayesi olmaz ama her intiharın bir hikayesi vardır.

Herkes kendi yaşadığı hayatla, edindiği bilgi ve tecrübelerle değerlendirir intihar edenin durumunu, ben olsaydım der, şöyle yapardım, bunun için kendimi öldürmezdim. Bu cümleleri kuran kişi, intihar edenin anne babasından doğsa idi, aynı hayatı yaşasa idi, aynı cümleleri kursa aynı cümleleri duysa, aynı şeyleri hissetse idi o da intihar ederdi oysa.

Ne kurtulmaktır, ne kaçmak. kaçmak olsa, kaç git zaten, dünya, ülke hatta şehir bile kocaman bir yer, kim bulacak kim bilecek kaçandan başka? Kurtulmak olsa neyin pahasına neyden kurtuldun? Kurtuldundan ne yaptın? Bildirinin, tavrın ne olduğunu bazen intihar eden hariç kimse anlamaz, her şeyi vardı mutluydu derler ama öyle değildir.

Şunu unutmamak gerekiyor, en iyi tanıdığınız kişi anne babanız bile olsa bilmediğiniz çok şey var. İnsanları, onların size izin verdiği kadarı ile tanırsınız.

Yorulmaktır.

İkisi de değil bencilliktir. Bencilliğin en üst noktasıdır.
Kişiyi seven, önemseyen, o zamana kadar kendisine emek vermiş olan, arkasından üzülebilecek, kahrolacak kimseyi umursamamaktır.

zamanında girişimde bulunmuş ve başaramamış, sonrasında tedavi görmüş olan BEN için kaçmaktır. başka insanları bu konuda yargılamayı doğru bulmuyorum, kimileri yıllarca uğraşıp da daha fazla güç bulamadıkları için intihar eder, hayatını kaybetmiş birine "kolayı seçmiş, kaçmış" demeyi kendi adıma doğru bulmuyorum. sadece kendi tecrübem ve kendim için konuşuyorum: benim için kaçmaktı. çünkü beceremeyip tekrar yaşamaya karar verince sorunlarımın çok büyük bölümünün terapi ya da ilaç kullanarak giderilebildiğini, insan içine karışmanın ve "bir şeyler" yapmanın ciddi ölçüde yardımcı olduğunu, insanların zaman zaman ağır psikolojik bunalımlar yaşayabileceğini fakat bunlardan kurtulabileceğini görmüş oldum. "hayatım bitti, yaşayacak bir şeyim yok - istemiyorum" dediğim gün ölmeyi başarsaydım, bugün "iyi ki yaşamışım, iyi ki tecrübe etmişim" dediğim şeylerin belki %50'den fazlasını yaşayamayacaktım.

çok mutsuz olursam "zaten sonunda ölücem, açıkçası kimse de beni umursamıyor, ne yaparsam kendime yapıyorum. biraz depresyona gireyim, saçmalayayım, anamı kemerle döveyim, sonra yine toparlarım" diyerek mücadele ediyorum. ölmeye gerek yok. insan sürekli değişiyor. ölüm değişim şansını yok etmektir.

intihar umutsuzlukla cesaretin kesistigi yerde gerceklesir diye bir laf var. kacmak da kurtulmak da degildir bence. kimse intihar eden birinin yasadigi surecleri de anlayamaz. empati falan hikaye.

@kiyiya vuran dildolar

bireysellik olarak anlatılan kavramı çok yanlış anlamışsınız. "kişinin kendi hayatı kendi kararı" çok doğru bir bakış değil. insan sosyal bir hayvandır. Her zaman salt "ben" diye bir şey olamaz.

Arkadaşınız, eşiniz, sevgiliniz, çocuğunuz, anneniz-babanız size gelip de "ben intihar edeceğim" dediğinde, "senin bedenin senin kararın" diyebiliyorsanız, tabii ki bu yazdıklarımı yok sayabilirsiniz.

Ölüp gittikten sonra kaçmış olmanın anlamı ne ki... Bence kurtuluş. Ama bu yapılmasını gerektirir mi? Bence hayır. Kimse kendi için intihar etmez. Etrafında cezalandırmak istedikleri birileri vardır onun için intihar eder. Sırf birilerini suçlu hissettirmek için kendi hayatına kıymak yanlış bence.

Yaşarken kaçamadığı şeyden ölerek kurtulmak.

üşenip okunmazsa aşağıdaki doğrudan söyliyim,
kaçmaktır.


yıllar önce yazdığım kitabın giriş pasajının bir kısmı sorunuzla epey ilintili ilerlemiş:

Sualler sormak uzun vakittir, biricik uğraşım oldu. Cevap verecek kimsenin olmamasını da umursamıyorum üstelik.
İyi hissetmiyorum. Yine ağrılar saplanıyor hafızama. Vazgeçmek geliyor içimden, "ne varsa boş ver" diyor birileri sanki. Burada geçen zaman içinde çokça düşünüp bir konuda karar verdim galiba. Benim teorime göre, bence herkes, yani en azından bir defa, masada bir seçenek olarak intiharı aklından geçirmiştir. İntihar, sadece bir şeylerden kaçmak, ya da her şeyden. Bu mevzuuda yalnız olmadığımı hissediyorum. Evet evet kesinlikle, çünkü ölüm bir azadtır. Bir kaçış, bir kurtuluş olmasa da kaçış. Kim kaçmak istemedi ki bir şeylerden. Çok insan kaçar, kaçmak kabahat midir?
Söz gelimi Halil Bey. Onun da benim gibi kaçmak istediğini garanti ederim. Çünkü kötürüm biri olarak yıllarını geçirmiş, sadece bunun için bile en güzelini hak ediyor. Halil Bey benim gibi düşünen kişilerin belki de başında geliyor. Çünkü öldüğünde cesedindeki arıza onu ilgilendirmeyecek artık, teninden sıyrılacak, istediği gibi koşabilecek yani, çilesi sona erecek, tıpkı yirmilik bir delikanlı gibi. Halil bey için bizden daha başka şeylerle gelecek ölüm. Özlemini çektiği şeylerle.
Ben de Halil Bey kadar hakkım olmasa da bekliyorum. Lakin bazen, bir şeyler başıma vuruyor sanki. Sanki bastırıp beni suya batırıyor. Deryanın ortasında kalmışım gibi oluyor bazen. Dibe itiliyormuşum gibi. Son zamanlarda çok yaşar oldum bu hissiyatı. Tıpkı boğuluyor muşum gibi hissediyorum.Tıpkı önceki gece traş olurken kafamın içindeki bağırışlarda olduğu gibi. Sanki biri bana mütemadiyen ''zamanı geldi'', ''artık gitme vakti'' diyordu. O denli kuvvetli ki, neredeyse arkamdan iten bir el hissedecek kadar.

Son söz benim intihar eğer gerçekten yapılması için
gerekliyse hem kaçmaktır hem kurtulmaktır.

1-aşağı yukarı her evde bir pazarlık payı bulunur ama sahibindende de arasanız , emlakçıya da gitseniz aşağı yukarı ilk verilen fiyat aynı fiyattır. pazarlığınıza göre indirim alırsınız. öyle aşırı bir şişme yok yani. kendiniz ararsanız emlakçı olmadan bir satış imkanı yakalama imkanınız artabilir. emlakçıya ödediğiniz komisyondan yırtıp maliyeti düşürebilirsiniz.

2- kredi çekip çekmemeniz ev sahibi için ekstra bir iş değil, sizin için ekstra bir iştir. sonuç olarak sizin çekeceğiniz kredi ile peşin olarak parasını alacak. dolayısıyla pazarlık unsuru olacağını sanmıyorum.

300 bin lira istenen bir eve 280 bin derseniz küfür yemezsiniz. satacağı varsa makul bir fiyat esasen. ben daha da az önerip orta yol 280 binde buluşmaya çalışırdım mesela 300 bin lira istenen bir evde.

Fiyatlar genelde pazarlik payi iceriyor,genelde sisirme var,istedigin bolgeyi takibe al,ilanlari favorilere ekle,fiyat oynamalarini goreceksin.

Teklif vermek pasa gonul kriterlerine girer.ben 300 istenen bir yere oldukca genis 250 derim ,ama bizim rahmetli peder cok acimasizdi direk 200 derdi.isin komigi o bu konuda daha basariliydi.isin enteresani paraya sikismis adama bunu yapmazdi,ucuz diyorsun falan derdi.sana kaca uyar kismi onemli,bir tek ev o degil,tek alicida sen degilsin.hesap meselesi kisaca.

eksisozluk.com

malın belli bir değeri vardır. 100 liraysa 100 liradır. ama o malı o değere getiren de cebinde nakit parası olandır. 300000 liralık eve 280000 çekmeniz makul, mantıklı bir pazarlık olarak yorumlanabilir, hatta terbiyesizlik yapıp 100000 de çekebilirsiniz, 150000'de... karşı taraf sizi kaale almayacaktır ya da küfürleşirsiniz.ayıptır, o ayrı konu.. mümkün mertebe, nezaketi elden kaçırmadan, makul yüzdeler ile pazarlık yapılması uygun ve hakkaniyetli olur. karşı taraf elinden bir malı satıyorsa paraya ihtiyacı vardır. onun bu ihtiyacını fırsata çevirip ucuzdan da ucuza ölü fiyatına malı almaya çalışan ölücüler gibi davranırsanız bu terbiyesizliktir. kendi durumunuzu naif bir biçimde anlatarak dügün birbiçimde pazarlık önerin. elbette pazarlık yapın ama cebinizde paranız varsa, sırf ucuza almak için indirim peşinde koşmayın.. şahsen bir süredir satmaya uğraştığımız, değer kağıt üzerinde 1.200.000TL olan bir arsamız var Riva'da. bir sürü telefon geliyor 600 olmaz mı, 700e hemen alırım. 700 vereyim üstüne 300lük dükkan vereyim vb. hepsini reddediyorum. nazikçe gidip lütfen 700lük 800lük arsalara bakın diyorum. elinde parası olan, terbiyesizce istediği teklifi sunabilecek gücü buluyor. bu yanlış, ama maalesef yaşananlar bu...

@jeanluc
yok kanka zaten amacim saygisizlik yapmamak. 300 bin liralik ev satsam, biri bana 200 bin teklif etse kufrederim. bunun alt siniri ne olmali mesela diye sormustum. o zaman 270-280 makul diyebiliriz herhalde.

Şu ortamda ben olsam 300lük eve 250 fiyat verip şansımı denerim. Cash is king. Şu an nakit paraya çok ihtiyaç var. Çılgın indirim yapmak zorunda kalanlar olacaktır.

evin fiyatini 300'den ilana koyan zaten 250 teklif edeceginizi biliyor.Alici indirim yaptirdim diye seviniyor satici da kafamdaki fiyata sattim diye seviniyor.Herkes mutlu

Kuzenim Erasmus'a gittiğinde TEB hesabına buradan para yatırıyordu ailesi, o da oradan hiç fark ödemeden çekiyordu. Bir araştırın isterseniz, pek çok ülkede geçerliydi diye hatırlıyorum. Oraya gidince istediğiniz zaman çekersiniz.

bitcoin dışında bu mümkün değil.

Kara para aklama/teror finansmaniyla savasma vb sebeplerden oturu mumkun degil.

care transferwise. avrupa'da ingilterede ve amerika'da adina hesap acabilirsin.

transferwise.com

Ingiltere'de falan bi arkadaşınız varsa kendi adınıza onun adresini gösterip bir adet monese veya monzo kart çıkarıyorsunuz, arkadaşınız kartı size postalıyor, sonra dilediğiniz yapın. Ama adres kısmı önemli, kartın elinize ulaşması da.

bazı bankalara hesabınıza yatırınca istediğiniz yerden çekebiliyorsunuz diye biliyorum. ama limit önemli. milyorlarca dolar için geçerli değil tabi. ve bankanın sanırım yabancı kökenli olması işleri kolaylaştırıyor...

yurtdisinda tanidigniz varsa N26, Revolut, Monese, Bunq gibi hesaplardan actirip karti onlarin adreserine gonderebilirsiniz.

para gonderip birakmaniz sorun olmaz ama hep gonder gonder sonra ordan baska yere gonder yaparsaniz killanip kapatabilirler.

N26 olan lisansli banka. Avrupa'da (her ulkede yok) yasiyor olman gerekiyor basvurmak icin, kart gonderiyorlar. ama basvurunun yurtdisindan yapilmasi gerekiyor, bir de kimlik dogrulama isteyecekler pasaport fotografi istiyorlar (video ile de yapmak isteyebilirler o zaman is yas)

revolut galiba oturum izni istiyor o sebeple alamazsiniz. digerlerini bilmiyorum.

4k tv al. yoksa 2070'ye verdigim paraya degmez.

tv almayın tabi ki.

en az 2k alın. 4k da iyi olur ama her oyunu 4k ultra 60 fps oynayamazsınız. 27 al hocam bence . 27 idealdir.

edit: @konetsu evet 1440p'yi kast etmiştim. yaklaşık 2,5 k oluyor.

en az 120 hz olsun. 24 ya da 27 inch 144 hz ips modeller var. 2k tlye aoc modeli varmış mesela

www.hepsiburada.com

Aoc modeli 2k değil yalnız 1080p

27 al aoc dan uzak dur

oyun içinse ve imkan varsa neden 2 veya 3 ekran düşünülmesin ki?

var youtube'da bir çocuk vardı 1 sene kaldı eşiyle orda mezun oldu.
1.5 sene değil 1 sene olması lazım tip eğitimi hariç.

normal tek motor hususi pilot lisansı (ppl) kursu. Zaten Amerika’da neredeyse milyon insanda olan lisans kursu.

Eğer Amerika’da yaşamıyorsan hiçbir işine yaramaz, TR lisansa dönüştürmek istiyorsan ek eğitim ve sınavlara girmen gerekli. Yani ettiğin masrafa değmez. Daha ucuz Avrupa opsiyonu var.

ben anlamadim bunu pilotluk okulu diye pazarliyorlar; pilotluk yapamiyor musunuz burayi bitirince?

hususi pilot oluyorsunuz, ticari maksat dışında yani paranız var ve Amerika’da yaşıyorsanız 30bin dolara kendi uçağınızı alıp zevk için uçabiliyorsunuz. O kadar param yok ama yine uçmak istiyorum diyorsanız saati 140-200dolar arası uçak kiralayan şirketler var.

ticari pilotluk ayrı bir şey.

ticari pilotluk için atpl ve eş değer bir lisansa sahip olmanız lazım.

bu okuldan alacağınız ppl lisansı size o minik uçaklarda pilotluk yapma şansı verir.

amacınız ufak, pervaneli uçaklarla uçmaksa pilotluk yapmanızı sağlar.


amacınız bir havayolu şirketinde pilotluk yapmaksa yetmez.

bahsettiğiniz okulu bilmiyorum. eğer atpl kursu da veriyorsa atpl sahibi olarak bir havayolunda çalışma yolunda ilk adımı atmış olursunuz. tek başına atpl de yeterli değil tabii o da ayrı mevzu. daha sonrası da var.

@levpontryagin +1

ekleme ve düzeltme; Amerika’da bizdeki tarzda atpl sınavları ve eğitimi yok. Cpl (commercial pilot license) aldıktan sonra saat ve kontrol uçuşu tamamlıyorlar.

kabaca özetleyeyim.

pilotluk kursu kendi içinde bir çok eğitim barındırır.

ilk adım PPL denilen private pilot licence'dır. bunu almak her pilotun ilk adımı olmakla birlikte, sadece bunu alıp, kendinize ait veya kiralık ufak uçakları pervaneli diyelim kabaca) ticari bir amaç gütmeden uçurabiliyorsunuz. yani bu lisans ile pilot olabilirsiniz ama pilot olarak çalışamazsınız.

diğer adım Airliner Transport Pilot Licence havayolu pilotu lisansı diye çevrilebilir. ppl aldıktan sonra bunun eğitimini alıyorsunuz, böylelikle artık ticari pilot olmaya hak kazanıyorsunuz. ama bu lisansı alınca hemen kullanamıyorsunuz. lisansınız frozen şeklinde duruyor köşede.

sonraki adım tip eğitimi kullanacağınız uçak ile ilgili tip eğitimine girip eğitimi tamamlıyorsunuz. sonra aldığınız eğitimin kapsadığı uçağı kullanabilir oluyorsunuz. bu noktada atpl lisansınız aktif oluyor, havayollarına başvurabiliyorsunuz.

benimkisi farklı.. kağıt uçak pilotuyum ben. saygılar.

Tam süreç şu şekilde

www.pilotblog.net

do diyez minor nokturn. uvey evlat u’su.

Noktürn in Si Şarp maynır. :)

metronom çalışırken kullanılır tabii. sahnede olmaz. hangi rock grubu ne çeşit kulaklık kullanıyor hiç duymadım. temel ritm davuldan beklenir (bastan biraz da diye biliyorum)
her neyse klasik müzikte bir orkestrada müzisyenler içlerinden ve dışlarından sayarlar genelde. Fazıl Say solist olarak saymaz, zaten onun ritm duygusu olması gerektiği gibidir.
ha bu arada Fazıl Say da tamamen metronomu takip etmez. yorumlamak ritmi de yeri geldiğinde eğip bükmeyi gerektirir.
öyle olsa her şey çok sıkıcı olurdu.

edit: Fazıl Say da sayıyordur arada :)
edit2: gerektiği zaman saymaktan bahsediyorum. sürekli sayma durumu değil.

bir yerden sonra metronom sen oluyorsun. sen metronom oluyorsun. herkesin metronomu da başka oluyor tabi.

ama hepimizin aklı aynı olduğundan ikiyi duyunca herkes aynı üçü anlıyor.

arkadaşların yorumları doğru ama gereksiz bir dipnot vereyim;

rock grupları bazı şarkılarında sahnede metronom kullanırlar. mixer'den yalnızca müzisyenlerin kulaklıklarına verilir metronom ritmi.

mesela çok güzel bir örnek, mor ve ötesi'nin bir derdim var şarkısı. şarkının girişindeki gitar 0,35 ms gibi bir delay ile çalınır. grup şarkı ritmini farkedilmeyecek seviyede kaçırsa bile gitar-delay uyumu allak bullak olur.

orkestralarda ise şefin sürekli el hareketleri eserin metronomuna senkronize gider.

metronomla çalışman çok iyi. çalamadığın hızlı bölümleri metronom desteği ile çok yavaş tempoda çalıp, sonra metronomu gıdım gıdım arttırarak orjinal temposuna gelip çalabildiğini görmek kadar büyük bir zevk yoktur:)

metronom, müzisyenin eğitiminde çok önemli bir yer tutmaktadır. ama metronom ile çalışmanın da belirli teknikleri vb vardır, parçayı hızlandırmak için kullanabileceğiniz gibi, stabil çalmak için de kullanabilirsiniz. metronom genelde evde ve stüdyoda kullanılır. stüdyo müzisyenleri her zaman metronom üzerine çalarlar. bu yüzden stüdyo müzisyenliği, normal müzisyenlikten daha farklıdır. hem ritmi oturtur, hem de o ritm içerisinde yorum yaparsınız. hatta bazen düz giden metronomda metronomu duymazdan gelip parçayı riterdando (yavaşlayarak bitirme) ile bitirirsiniz çünkü aranjör o rit'i proje dosyasına metronom trackine eklemeyi unutmuştur...

sahnede kullanıldığı yerler şöyle özetlenebilir. bazı gruplar (pop rock farketmez) altyapı ile sahneye çıkarlar. altyapıdan klavyeler gelir mesela, ama grupta klavye yoktur. bazı önemli sectionlar gelir (brass vb.), üstüne 1-2 gitar bas ve davulla çalar adam şarkıyı. siz de a ne güzel sound süper grup diye izlersiniz ( ya da izleriz) ama işte altyapı vardır. metronom vardır davulcunun kulağında. bazı projelerde bütün grup için çok önemli ve zor tempo değişikliklerinde sadece davulcunun kulağında olmayabilir metronom. tüm gruba metronom veya özel yazılmış click track duyurulabilir. dahil olduğum bir psycodelic projede kulağıma belirli yerlerde click track gelmişliği, hatta bana ve ekibime özel yaylıların girmesi gereken yerden 2 ölçü önce "jeanluc, son ki 3 4.." şeklinde önceden kaydedilmiş sesler duymuşluğum ve alışık olmadığım için her seferinde "efendim" demişliğim bile vardır...

bazı kalabalık ekiplerde, orkestra şefi olmasa da grup lideri (bu bazen klavye olur, bazen olmaz) kapalı devre telsiz (başka bi adı vardı aklıma gelmiyor) kullanılır. zira solist ölçü atlayabilir, sözleri unutup geri dönebilir, koskoca ekip ona uymak durumundadır. yıllar önce ferhat göçerde başıma gelmişti. şef arkadaş bi anda kulağımıza fısıldadı. "arkadaşlar 3 ölçü ilerisi, do majör, son ki 3 4.."

iş klasik müziğe gelince, hayır fazıl dahil dışından saymazlar, saymayız. orkestra şefi, orkestra şefliğini yapmaktadır çünkü. orkestra şefi sağ eliyle baton tutarak (evet batonsuz da olabilmektedir) click sayarken, sol eli ile emotional işaretler ve yönlendirmeler vermektedir. genel orkestra şefliğinin manuel tekniği bu şekilde özetlenebilir.

sonuç olarak; metronom candır, onu seviniz, kullanınız...

@jeanluc dışından saymak derken bayağı bir iki üç sürekli saymaktan bahsetmedim. beden hareketiyle belli edecek şekilde saymaktan bahsediyorum. ayakla olabilir, başla olabilir, hafif sallanarak olabilir. illa ki saymak gereken uzun aralar vs. mevcut zaten. saymayıp ne yapacaksın.

@jeanluc fazıl say şurda metronom kullanmıyor sanırım. yanılıyor muyum?

www.youtube.com

Evet güveniyorum. İnanmayanlar herhangi bir yoğun bakımın yatak yoğunluğunu araştırabilir, yabancı medyanın bu konudaki haberlere de bakabilir. Ben bir tane hekimin, bir tane yoğun bakım uzmanının "durum açıklandığı gibi değil, yataklarımız dolu" dediğini duymadım.

covid19'a yakalanmış kişiler, bağışıklık sisteminin gücünü kaybediyorlar. sonra zature geçiriyorlar.. duyduklarımız bu yönde. elbette detayları var. ama covid diye bir "hastalık" olmadığı için, ne yazık ki kaybettiğimiz insanlar başka isimleri olan rahatsızlıklardan vefat ediyorlar. bazısı çoklu organ yetmezliği, bazısı ileri zatürre bazısı akciğer, solunum yetmezliği... dolayısıyla ben covid enfekte olmuş ve vefat etmiş herkesin, ölüm raporunda covid yazıldığını sanmıyorum. bunun için de doktor olmaya gerek yok. bunca yıldır gördüğüm liderlik, tutum, şeffaflık bu durumda ne yapabileceklerinin sinyalini veriyor zaten. tek başına yurt içinde kampanya başlatıp sonra amerika dahil büyük dünya devlerine "yardım" ediyor olmamız zaten müthiş bir zeka ürünüyken neyi tartışıyoruz?

@jeanluc "ama covid diye bir "hastalık" olmadığı için, ne yazık ki kaybettiğimiz insanlar başka isimleri olan rahatsızlıklardan vefat ediyorlar"
Çok talihsiz bir açıklama olmuş. Covid bir hastalıktır, çoklu organ yetmezliği ise bir klinik sendromdur. Aynı şekilde zatürre veya solunum yetmezliği de birer hastalık değildir, birer sonuçtur. Bu kadar bilgisiz olduğunuz bir konuda bu derece özgüvenli olmanız da çok ilginç doğrusu.

uzun zamandır @jeanluc gibi boş bir insan görmemiştim. covid diye bir hastalık yok diyor ama avam bilmiyor ki açılımı coronavirus disease. bu kadar da olmamalı bir insan yazık.

Boyle delicesine saklanan bir tablo olmadigini hastanelerin yogunlugunun korkutucu boyuta gelmedigini gormekle birlikte evet sayilarin yeterince seffaf olmadigina inanmak degil net olarak seffaf olmadigini biliyoruz. Zira testi pozitif olmadigi halde covid tedavisi goren kisilerin sayisi aciklanmiyor. Test sayilari kac vakadan alindi aciklanmiyor. Bunlar seffafligin onundeki engeller.

Hayır, sağlık bakanlığının açıkladığı rakamlara ve kriz yönetimine kesinlikle güvenmiyorum. Aklıma çok şey geldi, yazıp yazıp sildim ama sadece aşağıdaki bile bence yeterli bir sebep.

İBB Vefat Sorgulama Sistemi Skandalı ve hemen ardından sistemin erişime engellenmesi. Çok basit bir karşılaştırma ile vefat eden insanların ölüm sebeplerini görebiliyordunuz ve rakamlar sağlık bakanının açıkladığı rakamlar ile örtüşmüyordu.

eksisozluk.com

*Bakanlık covid tedavisi gördüğü halde test sonucu çıkmayanların istatistiklere katılmadığını zaten söyledi. Bu dünyanın birçok ülkesinde bu şekilde uygulanıyor. Öncesinde tüm covid şüphelilerini istatistiğe katan ülkeler bile sonrasında sadece pozitif sonuçlara yöneldiler. Türkiye'ye özel bir uygulama değil.

*Gerçek vaka ve ölüm sayıları gizleniyor inancı da okumuşundan okumamışına herkesin etrafında birleştiği saçma sapan bir düşünce benim açımdan. 7 milyarlık nüfusa sahip bir gezegende 3.5 milyon vaka ne kadar inandırıcı ise Türkiye'deki vaka sayısı da o kadar inandırıcı. Burada gerçek sayının gizlenmesi değil, tespit edilememesi sorunu var. Çünkü her önüne gelene test yapabilecek bir imkan dünyanın herhangi bir ülkesinde mevcut değil.

*Ölüm raporlarını hazırlayan doktorların beyanları esas alındığı için bakanlığın tek tek bütün hastaneleri gezip rapora yazılan doğru mu diye dolaşma şansı da yok. Bu durumda doktor beyanlarının doğruluğunu tartışmak gerekir. Buna bakanlığın müdahalesi var mıdır yok mudur konusuna girmiyorum ama varsa da toplam istatistiği etkileyecek bir şey olacağını da düşünmüyorum.

Bu şartlar altında eldeki verilerin doğru ama gerçek verilerin tespit edilememesi sebebiyle de olması gereken verilerden uzak olduğunu söyleyebiliriz. Yalan söylediklerini düşünmek çok komik geliyor bana. Dünya genelinden farklı bir seyir olmadığı gibi bizi dünyanın geri kalanından farklı kılan bir sistemimiz de yok.

Şu yaşıma kadar hükümetlerin herhangi bir beyanına %100 güvenmedim fakat bu iş sağlık işi. Ülkeyi değil, dünyayı bağlıyor. Kimsenin kimseye yalan söyleme lüksünün olmadığı bir dönem. Dolayısıyla resmi verilere güvenmekten başka bir şansı yok dünyanın.

Kaldı ki dedikleri gibi şimdiye kadar tüm tersliklerde işin içinden birileri mutlaka çıkıp sesini duyururdu. Şu durumdaki tek çağrı iyileşme oranı ne kadar yüksek olursa olsun vakaların hastanedeki yoğunluklarında büyük bir düşüş olmadığı ve tedbirlerin devam ettirilmesi gerektiği yönünde.

Sadece Türkiye çerçevesine bakarsanız devlet açıklamalarını refleks olarak reddeden birçok insan var. Dünyaya bakarsanız da herkesin seyri aynı gidiyor. Ülkeler üzeri bir durum ve organizasyon var.

Sonuç olarak ne %100 güvenilir ne de tamamen safsata. Biraz okuma, biraz araştırma ve çokça yorumlama ile dümdüz yandaş veya dümdüz muhalif düşüncelerden uzaklaşmak gayet mümkün.

Eyyorlamam bu kadar.

Ölüm rakamlarına inanmıyorum.

Büyük bir hastanede enfeksiyon kontrol komitesinde görevliyim. İlk dönemlerde yataklarımız tamamen dolu oluyordu. Acil serviste kimi zaman yatış için bekleyen 100'e yakın insan olurdu, bir kısmı servislerde boşalan yatak olursa oraya alınır, bir kısmı şehir içindeki hastanelere sevk edilirdi. Artık acilde bekleyen hastamız olmuyor, yatış ihtiyacı olan hemen servislere alınabiliyor. Yoğun bakım da full çekmiyor önceki ay gibi, rahatladı. Bence gözle görülür bir gerileme var, tedbirler bir anda gevşetilmez umarım.

ölüm rakamlarının daha fazla oldugunu dusunuyorum.

sistemin kendi elektriğinden oluyor genelde bu tip gürültürler. minimize etmek için ses kartı, mikrofon ve bilgisayarı farklı elektrik hatlarına yönlendirmek, her hattı ayrı topraklamak, gelen elektriğin düzgün geldiğinden emin olmak için kat girişine volt düzenleyici takmak vb gibi bir çok çözümü aynı anda yapıldığında bir miktar azalacaktır. elbette iyi bir ses kartı, iyi bir mikrofon ve profesyonel bir yazılımla gürültüyü bir miktar daha azaltabilirsiniz. bazı mikrofonların üzerinde polar patternleri olur. belirli frekansları kayıt esnasında kesmenin bir yolu bundan geçer. bazen de kayıt sonrası belirli frekansları kısar gürültüyü biraz müdahale edersiniz.

Çorbasına değinmiyorum bile harika zaten.

Biz hanımla kabak brokoli havuç haşlayıp sonra hafif yağda kavurup yoğurt ile yemeye bayılıyoz.

buharda haşlayın

sarımsağı bol tuzla çok iyice dövün

sarımsağa çok az zeytinyağı koyup bastırarak iyice yedirin, biraz daha yağ ekleyip devam edin

üstüne limon ekleyip biraz daha ezin.

brokolinin üzerine dökün.

Çorba +1
Fırın torbasında biraz zeytinyağıyla pişirebilirsin, yanına karnabahar, havuç vs istediğin sebzeyi de ekleyebilirsin. Yanında ev yoğurduyla çok güzel oluyor.

Mısırlı brokolili beefstroganoff yemiştim değişik bir tat idi.

brokoliyi önce haşlayın haşlandıktan sonra bir tavaya terayağ dökün ve onları iyicene kızarana kadar bekletin o kadar lezzetli oluyor ki ben haşlanmışından daha çok onu tercih ediyorum enfes.

Çok az haşlayıp, limon suyu ve sarımsakla yapılmış sosta bir gece bekletiyorum. Üstüne ekstra zeytinyağı, tuz ve biraz ceviz. Bu kadar.

brokolili makarna

brokoliyi haşlayın, sonra tavada hafif yağ ile sarımsakları öldürün. varsa kurutulmuş kırmızı biber parçalarayarak atın biraz daha döndürün, sonra az önce haşladığınız brokolileri süzerek tavanın içine atın.biraz daha karıştırın. dilediğiniz baharatlar tuz vb. sonra makaranayı bildiğiniz yolla yapıp, süzdüğünüz ve tencerede duran pişmiş makarnanın içine tavadaki bu karışımı atıp iyice karıştırın.
afiyet olsun.

blog.enakliyat.com.tr


mesela bizim bimilyoncuda satiliyor dün gördüm daha (göztepe merdivenköy)

Yakınında hep gittiğiniz market varsa oraya sorabilirsiniz. Ama onların genelde belli teslimat günleri oluyor yani her gün bulmazsınız bir de normalde kağıt toplayanlar için belli bir saate çıkarıyorlar o yüzden o saatten önce alamayacaksanız özellikle ayırmalarını istemeniz lazım. Son güne bırakmayın. Kıyafetler için hurç da iş görüyor onları da birmilyoncularda bulabilirsiniz. Kadıköy ne kadar yakın size bilmiyorum ama ben geçen yaz sonu taşındığımda çarşıdaki kağıt vs satan Merkez Ambalaj'dan almıştım.

Herhangi bir AVM'de mağazalarda çokça bulabilirsin. Çoğu satıyor ama şansını bi dene.

migrostan istiyoruz biz

temizlik malzemeleri vs satan ambalaj dükkanlarında satıyorlar.

www.ofix.com

yapı marketlerde satılıyor boy boy ama biraz pahalıya geliyor. esnaflardan rica etmek en mantıklısı.

A101, bim her yerde var. Uğra rica et veriyorlar mal teslim günlerinde genelde.

Madam coco, english home, bilimum züccaciye mağazaları. Rica edip, kargo günü gelip alacağınızı söyleseniz yardımcı olurlar bence.

ikea ve koçtaşta satılıyor. Ağır şeyler taşıyacaksanız ikeadaki koliler biraz daha sağlam.

Ben bakkakları marketleri gezerek topluyorum. Para almadan veriyor çoğu.

anneye salak deme 1.
bugün bi de dünya kadınlar günü bak. taş yapar allah 2.

tabii ki serbest piyasa ekonomisi vs. diyecek olanlar çıkacaktır.
zorla mı verdiler almasaydı diyenler olacaktır.

konu annelerimiz, yaşlılar vs. olunca olabiliyor böyle şeyler.

satılan her şeyden cayma hakkınız var tüketici hakları gereği.
fişiniz ve gözlüğünüz ile yarın uğrarsınız ve paranızı geri alırsınız.
alamazsanız da tüketici mahkemesine başvurursunuz.

ha 200 tl sıkıştırırım eline 2 adet yarmanın, onlarla giderim ve onların ağzından "bizim paramız varmış içeride onu tahsil etmeye geldik" de bir seçenek ama yine de bunu sona saklayalım.

3000 tl cerveveye mi vermis cama mi ?

hukuki yolları deneyebilirsiniz gözlükçü ile konuşup olumlu dönüş alamazsanız.

(bkz: gabin )

Cama verdiyse numarasından ötürü inceltme vs yapılıyor, çok bilmem ama bir yakınım da yüksek miyoptan ötürü inceltip 3-4 bin tl ye almıştı gözlüğü.
Yani baktığında dandik bir şey ama gerekli de olabilir.

Optik camlar pek de ucuz malzemeler değil maalesef arkadaşların belirttiği gibi cam inceltme, uv filtre, buğu filtre vs vs işlemlerle bir gözlüğün maliyeti çok yükselebiliyor muhtemelen optik camlardan dolayı hesabınız kabarmıştır başka bir gözlükçüye gösterip yapılan işlemleri teyit edebilirsiniz. Ayrıca annenize camları ile uyumlu güzel bir çerçeve armağan edebilirsiniz uzun süre kullanır tekrardan maliyet olmaz.

Olayı camdadır, çerçeve pahalı değil diyorsan. Büyük ihtimal progresif denen uzak yakın birarada cam almıştır. O zaman özel üretim camdır bunlar. Özelliği ve markasına göre 10bin liraya bile var.
Gözlük camının iadesi de olmaz.

@la traviata online satış olmadığı sürece cayma hakkınız yok. Geri almam derse hukuken almak zorunda değil.

reçete duruyorsa ya da teşhis başka bir gözlükçüye gidip aynı reçeteyle fiyat al. Belki yorumda diğer arkadaşların dediği gibi işlemler yapılmıştır.

fiyat arasında uçurum varsa git gözlükçüyle konuş olayı neymiş anla.
İşlem için fatura almış mı annen? almadıysa şikayet et faturasız satış yapıyor diye.

bu tip durumlarda tüketici heyeti'ne danışıp onlardan fikir almak en mantıklısı sanıyorum. rakip bir firmaya gidip eldeki reçetenin ortalama değerini öğrenmek de izlenecek güzel bir yol olabilir. önce dolandırılıp dolandırılmadığınızı doğru tespit etmek gerekir. göze takılınca varla yok arası çok hafif titanium çerçeveler ve diğer arkadaşların da belirttiği üzere işlem görmüş camlar pahalı olabiliyor.

gerçekten dolandırıcılık olduğunu söylediğiniz bir site için herhangi bi açıklama getirmeden sadece link koyup tıklamamızı mı öngörüyorsunuz?

Link açılmadı. Internet Security yazılımım izin vermedi. Niye tıklatıyorsun?

anket'i doldurup devam edince bileti hesabınıza tanımlamak için şunu şunu yapın falan diyordur. ya da paylaşmak için qr kodunu okutunca bir şey oluyordur. paylaşıp devam et'e tıklamadım ben.

çok yaygın bir yöntem bu. ssl sertifikası alıp daha yaratıcı isimlerle site kopyalayanlar var. özellikle bankacılık için yapıyorlar bunu. bu çok amatörce. 17bin tane facebook yorumu koymuşlar bir de, yarısı yabancı.

bir siteye tıklamadan önce onun domaininin ne olduğunu iyi kontrol etmek lazım. burada mevzu bahis domain turkishairlines.com değil. com-boarding.club adı altında domain almışlar, turkishairlines ile de subdomain yaratmışlar. .com ve türevi uzantılarını iyi bilirseniz eğer, bu tür dolandırıcılığa düşmezsiniz. kolay gelsin.

ankara - trompet

simdiye kadar yuzlerce sportif, sanatsal zirveler toplantilar duzenledik veya yer aldik ama bu cok heyecan verici olur.

insanlar özelden mi yürüyor bilmiyorum, kimse cevaplamamış..

4-5 yıl sahne 3-5 konser vs tecrübem olmasına karşın sonradan kabuğuna çekilip formdan düşmüş olsam da amatör olarak hemen hemen 20 yıldır bateri çalıyorum.
Daha çok rock n roll, blues ve hard rock ağırlıklı çaldım.
-Ankara-

istanbul-türk halk müziği- amator baglama ve erbane çaldım.-sesim iyidir birçok şeyi söyledim ve söylerim de. hatta baya solist olma hayalim vardı ve hiç gerçekleştiremedim. :(

Arkadaşlar, bu böyle açık olsun. İsteyen kendisini eklesin. Özelden yazanlar da oluyor ama tek bir yere toplama gibi bir amacımız var. Dolayısıyla buraya yazalım lütfen. Ama aklınıza gelen sorularınız olursa, çekiniyorsanız elbette özelden de yazabilirsiniz..

Bir kaç ayaklı bir oluşum planımız var. Ekşi sözlük çatısı altında klasik, film müziği, tango, Rockn, pop, vals, polka, sirto, longa repertuarı olan bir amatör oda orkestrası ve koro. Orkestranın şefliği tarafımdan yürütülecek. Uzun vadeli bir proje. Önce birbirimizi tanımamız lazım. Herkesin haftada belirli bir gün belirli bir zaman ayırabiliyor olması lazım. Elbette ilk etapta İstanbul bazlı bir şey düşünmek durumundayız. Ama diğer şehirlerden arkadaşların da yazmasını rica ederim. Repertuar hayli geniş tutulduğu için, gitar bas davul çalan klasik müzik harici müzik yapan arkadaşlara da kapımız açık. Teşekkürler....

Piyano-orta-istanbul.

Istanbul - flüt

Klasik parçalara çalışıyorum, fakat baştan sona çaldığım eser çok az. 8 aylık bir geçmişim var yani amatörüm.

Arkadaşlar tüm yazılanlar okunuyor ve değerlendiriliyor. Ne kadar yetenekli olduğunu duyuruda göstermek istemeyenleri özel mesaj olarak da bekliyorum sorun değil, ne kadar çok kişi olursak, o kadar iyi olacaktır. Daha çok sayıda müzikle ilgilenen olduğumuzu/olduğunuzu biliyorum. Mümkün mertebe bu duyuru altında toplanıp, çoğalalım.. güzel şeyler olacak...

blues - mızıka - başlangıç/orta
rock, blues, folk - ukulele - orta/ileri

antalya - piyano

Herhangi bir enstrüman yok fl studio ile amatör olarak bir şeyler yapıyor olmak işe yarar mı?

erzincan'da yaşıyorum - elektro gitar (iyi. 2 yıldır rock müzik grubumuzla lead gitarist olarak sahne alıyorum, 10 yıldır gitar çalıyorum, blues ve rock tarzlarını seviyorum), akustik gitar(iyi. sokakta, trende falan da çaldım söyledim), klasik gitar(orta. klasik müzik açısından), ukulele(orta), bas gitar (orta). vokal olarak da güzel-temiz söylerim, sesimle ilgili büyük bir iddiam yok ama şarkı söylemeyi seviyorum.

Bateri. Orta-Az pişmiş. İstanbul. 30 yaşındayım 10 yıldır bateri ile haşır neşirim ancak eleman ve grup bulamadığımdan dolayı son yıllarda fazla vakit geçiremedim, notasyon ile davul çalabiliyorum ama pratik kazanmam için süre geçmesi lazım.

arkadaşlar, herkese teşekkürler. ara sıra girip mesaj yazıyorum biliyorsunuz. okuyoruz, özel mesajdan gelen yüzlerce (tamam abarttım 3-5 tane) mesajları da tek tek okuyup yanıtlıyoruz. her mesajınızla ilgileniyoruz anlayacağınız. daha çok çok büyümeye ihtiyacımız var.

eli enstruman tutan, özellikle "klasik batı müziği" enstrumanları ile ne seviyede olursa olsun haşır neşir olan herkesi "kesinlikle" bekliyoruz.

tüm müzik türleri ve tüm enstrumanlara da kapımız elbette açık.

o veya bu müzik yoktur. iyi ve kötü müzik vardır... (yazın bunu bi kenara, kimse dememişse, ben demiş sayılayım :)





kalın sağlıcakla...

bursa - piyano,klavye
daha çok jazz a merak sardıysam da yine de klasikten vazgeçmedim konserlerde festivallerde gösterilerde chopin den beethoven dan liszt den eserler çaldığım oldu. uğraşıyoruz işte kendi çapımızda az çok. her tarzı çalarım neredeyse. klavyeci olarak da görev yaptım daha önce birçok gösteride özellikle okulumda. öyle işte beğenirseniz diye sunuyorum kendimi.
iyi günler...

duyurunun içeriğini daha şimdi okudum. grup için sadece enstruman çalabilen birilerini arıyorsunuz sanmıştım.

eski koristim, hâlâ da olmak istiyorum ama seçme zamanlarında hep bir şeyler çıkıyor, denk getiremiyorum. sesime güveniyorum, kulağıma çok güveniyorum. 1,5 sene kadar okulumun çoksesli a capella korosunda alto 2’ydim. bir şeyler yapılacaksa kuruluşundan itibaren yer alıp büyüdüğünü ve başarılı olduğunu görmekten büyük mutluluk duyarım.

yarım yamalak bir songwriter havasında akustik gitarımla besteler yapıyorum ama alaylıyım :)

Klasik gitar ileri seviye - okullu
Trompet de çalıyorum aynı zamanda.

Ankara - Elektro gitar, bas gitar, bateri tarz blues rock metal fusion prog.

izmir - gitar, vokal
country, blues, rock'n roll.

istanbul,
orta seviye gitar, rock blues.

Vokal (Mezzo soprano) / İstanbul

3 sene şans dersi aldım, genelde müzikal parçaları söyledim.

Doha-Bas Gitar

Elektrik Gitar, Akustik Gitar - Başlangıç Seviyesi (Istanbul)

arkadaşlar, içinde bulunduğumuz dört duvar arasında atlatmaya çalıştığımız şu sıkıcı günleri atlatınca hep birlikte atlatmış olacağız....

o değil de, herkeşler evdeyken daha mı çok katılım acaba ???

keman çalanlar nerede? cello çalanlar nerede?

bir koronun, orkestranın parçası olmak ilginizi çekmiyor mu?


profesyonel veya amatör farketmez...

şu an (3-4 aydır) günde 5-6 saat flamenko gitar çalışıyorum ama 98 yılından beri bas gitar çalıyorum. 2000-2012 arası sahnelerde geçti. (flüt, davul, klavye de çalabiliyorum ama sahneye çıkabilecek kadar değil) istanbul

Orta halli ukulele çalıcısıyım, bilmem işe yarar mı

bursa - elektro gitar/davul - heavy metal - profesyonel değil ama amatör de değil.

Kadıköy-flüt.

2 senede çalıyorum hobi olarak. Genelde klasik batı müziği (eğitimim o yönde) ile uğraşsam da hoşuma giden türkçe parçaları da çalıyorum.

Bu eve kapandığımız karantina günlerinde flüt çalmak bana iyi geliyor. Eminim tüm enstrüman çalanlar için öyledir.

Klasik kemençe. Mesleğimdir. Ankara. Haliyle Klasik Türk Müziği, Türk Halk Müziği, incesaz tarzı yumuşak müzikler çalışabilirim.

Pek vaktim yok ama veri tabami dendiği için yine de yazayim.Klasik gitar ile yapılabilecek her şeyi yaparım..fiziksel olarak mümkünse..bilim bu asla yapilamaz diye reddetmiyorsa tabi.

2.5 senedir elektro gitar çalmaya çalışıyorum. Hiç kursa gitmedim kendim çabam ile tablar üzerinden yürüyorum. Ağırlık olarak rock müzik çalıyorum. Bazı gitar tekniklerinde eksiğim olsa da basit veya orta zorluklu solo ve ritimlerde başarılıyım. Saygılar.

Pre intermediate gitar. Turku,ozgun, pop,rock.

Amatör Blues gitar

tekirdağ - gitar

karadeniz kemençesi ile mozart çalıyorum, yazın beni de. :))

harmonik geri vokal- İstanbul.

panu; armonik geri vokal'i biraz açar mısın rica etsem?

ya ne işin var sıfır daire ile. daha deprem yeni olmuş daha en az 30 sene olmaz. beşiktaş'ta oturmak gibisi mi var. hem 32 yıllık hem giriş katı. . giriş katı olması sebebiyle yoldan gelen geçene de yakın olursun. on numara beş yıldız valla.

bir de ailece ev alma peşindeyiz demişsin. 1+1 aile için en güzel evdir. ben 3+1 den 2+1 e geçtim hedefim stüdyoya geçmek.

Alınan evde oturmak gibi bir niyetiniz var sanırım. Ailecek küçük evde zor olmaz mi?
Gop değilse de başka muhitlerde ev bulabilmek daha olası. Kadiköyü araştırdınız mi?

istanbul'da yaşayıp depremi düşünmeyen insanlar beni hayrete düşürüyor.

seçenek gop ise beşiktaş. merkezi çok kötü ya gaziosmanpaşanın.


ama ben olsam beşiktaş'ın göbeğinde 32 yaşında bir eve yatırım yapmaktansa etraftaki ilçeleri bir yoklardım. beşiktaş'a her türlü ulaşım mevcut. tek vesait gelebileceğiniz ilçelere bir göz atın. kabataş'a metro 19 mayısta da açılıyormuş. o hatta da bakabilirsiniz. karşıda kadıköy üsküdar vs. olabilir. gop olmasın ama. gop kötü.

cevap kesinlikle iphone.

Ucuz bir kameranın iphone ses kalitesine ulaşması çok zor. Görüntü kalitesi olarak da sensörü ve işlemcisi iphone 6'dan iyi olamaz. Hem ekranı var, ne çektiğini görürsün, çektiğini hemen izleyebilirsin, powerbank al, tripod al daha da para harcamak istiyorsan zhiyun mobile al keyfine bak.

iphone +1

dslr makina öneririm. temiz 2. eller var piyasada. illa markII almak zorunda olmadığın gerçeğiyle düşünüldüğünde, 600-700D Canon bu civarda olması lazım fiyat açısından.
hem de fotoğraf kalitesinde video çekiyorsun.
sesi güzel ama yeterli olmazsa yaka mikrofonu bağlayarak yakından alırsın..

ben olsam o markaya güvenmezdim..

@jeanluc Niçin?

deri/sentetik deri kaplama süngerler yazın illa terletecek bunun çözümü yok

ikincisi plantronics'in hepsiburada'da da satılan modellerden biri ama hangisi net hatırlamıyorum, yabancı sitelerde de kafa bandı kısmının birkaç aya çatladığı şikayetleri vardı

buldum backbeat 500 modeli çatlıyormuş, altta kullanıcıların attığı fotoğraflara bak, beğendiğin modelin de böyle bir sorunu var mı araştır istersen
www.amazon.com

senin kulaklığı da buldum, ne hale geliyor bak
www.amazon.com

Ben bundan aldim, 2-3 aydir da kullaniyorum.
1. Terletiyor ve buna yapacak bir sey yok.
2. Kafayi sikiyor.

2.ye soyle bir cozum getirdim, bu baglanti noktalarindaki metal kisimlari kendi keyfimce buktum. Pense kullanarak buktugum icin ufak izler kaldi orada fakat onun disinda oldukca saglam bir kulaklik. Kirilma olayi ile ilgili ben de duymustum fakat oldukca saglam duruyor kulaklik, su an icin oyle bir sey ufukta gozukmuyor ki penseyle kulakligi buktum diyorum. Buna ragmen bir sey olmadi ehehe.

Bunlarla ugrasamam diyorsaniz baska bir sey bakmanizda yarar var.

Benim bilegim de bir ara col fenaydi. Oynatamamaya başladım. Doktor ödem olmuş dedi bilgisayar ve telefon kullanımı yüzünden. Bir ilac, egzersiz ve o bilekliklerden verdi. Geçene kadar kullan demişti.

Egsersiz saat başı on dk buz şeklindeydi sanırım.

Tek başına bilekliğin tedavi edici olduğunu sanmıyorum

Bende de ganglion kisti oluştu klavye kullanımından. Geçene kadar gün içinde sürekli takıyorum baktım ağrı hafiflemiş ben de sıkılmışım bırakıyorum. Kendinizi dinleyip karar verecek sizsiniz bir standardı yok.

egzersiz>bileklik. sadece bileklik kaslarınızı zayıflatıp ağrılarınızı daha da kronik hale getirebilir.

ooo kardeş tam adamına geldim.
25-30 senedir yazılımla uğraşıyorum. sağ bilek ve omuz artık su koyverdi haliylen.
ilk yapacağın şey dikey mouse almak. büyük faydası var. ben türkiye'de yokken amazon abd'den getirmiştim. şimdi 40 tl'ye n11 de var.
ondna sonra teshiş için kesinlikle araştırma hastanesinde prof'a gösterceksin. ama profa gitmeden önce röntgen ve mr'i devlet hastanesinde çektir zaman kaybetmemek adına.
bilekte onlarca değişik hastalık olabiliyor. düzgün teshiş koydurmazsan zaman kaybedersin sadece. benim kullanmadığım krem hap kalmadı.
en son araştırmada bağ yırtığı ameliyatı oldum.

benzer meslek hastalığı bende de var. müzisyenim. dikey mouse kesinlikle öneririm. amazondan almıştım şimdi türkiyede hemen hemen her yerde var. onu kullanmaya başladıktan sonra en azından bilgisyaar kullanırken olan ağrılarım bitti.

atel kısmına gelince, genelde gün içi takılıyor, gece çıkartılıyor diye biliyorum. sıkı bağlamak lazım gevşek olmasın ama kolu öldürmeyin.

Bahsettiğiniz şey minik bir ameliyat. Üzeri kapandiysa kesecekler biraz açıp alacaklar ve dikecekler.
Koklerin ne kadar derinde oldugu parçaları vs. Milyon tane değişken var.
Yani ağrımaz desek bile belli olmaz.
Ama genelde söyle olur, uyustururlar işlemi yaparlar. Bir ağrı sızı olmaz. Sonra iyileşme sürecinde bölge fazla yiorandiysa ağrı yapar. Ağrı kesici alırsınız ve bir kaç güne geçer. Dayanılmaz olmaz.

Ama gittiğinizde ağrıdan korktuğunuz söyleyin. Mümkün olan en uygun şekilde uyusturacaktir. Sonrasında buz koyun vs derse de harfiyen uyun

hiç sıkıntı olmadı bende

Doktora aciya dayaniksiz oldugunuzu soyleyin, bir kac yere uyusturucu igne yapinca hic bir sey hissetmezsiniz

Benimkileri spreyle uyuşturdu aldı direkt kolaydı

doktorla alakalı bir soru bu. kimi eli hafif oluyor, kimi kasap, kimi en ufak acıtmadan yapmaya çalışıyor, veya en ufak bir acıda elini geri çekiyor kimi de nasıl olsa çekip bitiricem diye dinlemiyor seni.. doktordan memnun kalmazsan mesaj at erenköy civarında süper bir doktorum var...

bütün dünyanın sol-re-la-mi olarak kullandığını neden fa-do-sol-do yapıyorlar anlamıyorum!..

iki seçeneğin var.
1. çalmak istediğin bütün parçaların notalarını kendin kendi kemanına göre düşünerek aktarımlı biçimde yazarsın.sonra çalarsın.

2. baştan normal insan gibi batı keman öğrenirsin.

ikincisi çok daha zordur, ama netice itibariyle yanlıştan nereden dönersen o kadar doğru olur ve bir kere uğraşıp sorunu uzun vadede çözmüş olursun.

Öncelikle, org denen alet şu: www.yamaha.com

Senin dediğin aletlere bizim köyde "rompler" ya da "keyboard" ya da "klavye" derler. Onlar evde kendini eğlendirmek kullanılabilir en fazla.

Gelelim bu aletlerle piyano çalışılıp çalışılmayacağına. Olur tabi piyano sesi açarsın. Basit şeyler çalarsın. Ama bu aletin tuşesine alışınca gerçek bir piyanonun başına oturunca "ben çalamıyorum bunu" diye ağlarsın. Garanti.

Piyano çalacaksan en azından fatar numa falan al. Gerçek piyanoya en yakın tuşe fatar'larda var benim gördüğüm.

öncelikle şunu belirtmek istiyorum. türkiyede düzgün org dersi veren yer kurum yok.
varsa da haberim yok.
org için arı metodlar var, mantığı ve eğitimi piyanodan bir tık farklı.
piyano dersi ile başlamanızı öneririm.

ama elbette bütçesel durumlardan ötürü evinize elektrik piyano almak durumundasınız. ki bahsettiğiniz org burada devrey giriyor.

org diye satılan keyboardlar, stüdyo, sahne çeşili kullanımlar için üretilmiş veya evde hobi amaçlı çocuk oyuncağı maksatlı cihazlar. eğitim için kullanılmasını tavsiye etmemekteyim.

bundan ziyade, temiz bir ikinci el elektrik piyano bulmanız, bununla eğitiminizi geçirmeniz çok daha mantıklı olacaktır. Zira, piyanonun tuş ebadı, tuş ağırlığı, tuşa basıldığı andaki mekanizma ve bu mekanizmanın hissiyatı, eğitiminiz için elzemdir. bunu birebir simule eden elektrik piyanolar olduğu gibi, bütçesel bazda en azından birazını sağlayarak eğitim almanız tavsiyedir...

bu nedenle klavye, keyboard, org değil piyano bakmanızı öneririm.

baktığınız cihazdan 500-1000 tl daha fazlasına sahibinden, letgo gibi sitelerde 2. el piyanolar bulmak mümkündür...

Yani org ve piyano konusunda cahilim ama mantıken bakacak olursak org tınısıyla piyano tınısının farklılığından kaynaklı kulak alışkanlığı oluştuğunda muhtemelen bu piyanoya geçildiğinde daha zor hale gelecek.

linkini verdiginiz klavye zaten piyano ogrenmek isteyenler icin giris seviye cihaz olarak cok tavsiye ediliyor. iyi bir secim bence. onunla baslayip ilerleyebilirsiniz.

gercek piyanoya gececeginiz zaman da bir elektronik piyano alirsiniz. onlarda hayvansal bir sey kullanilmiyor diye biliyorum. mesela:

www.do-re.com.tr

ekleme: tabi ben eski piyanolardaki gibi fildisi, kuzu bagirsagi vs. kullanilmamis olmasindan bahsediyordum. ipek ve deri gibi materyaller kullanip kullanmadiklarini da sorup arastirarak ogrenirsiniz.

youtu.be

mesela bu casio org var 400 lira civarına ama piyano gibi tuşlarda ağırlık yok. PEdal yok. Sesi de farklı piyanoya göre. Bunu alacağım gibi?

lokasyon tercihi neresi?

piyano dersi ben de veriyorum. Kadiköy Bahariye.

fakat değinmek istediğim konu o değil. "...çok pahalı olmamalı..." kısmına yorum yapmak istiyorum.

alacağınız şey, bir eğitim, yumurta değil. ki eminim onda da gezen tavuk ürünü olsun diye pahalısını alıyorsunuzdur...
ayrıca yabancı dil gibi, sokakta elinizi salladığınızda en kötüsünden en iyisine yüzlerce kişiye dokunabileceğiniz bir eğitim değil. yani çok az kişi bu işi yapıyor.
hatta şöyle söyleyeyim, her isteyen yapamıyor! belirli spesifik doğuştan yetenek gerekiyor..ayrıca çok az kişi bunun eğitimini almış.

piyano eğitimi almış piyano çalan birini aramak ile, devlet konservatuvarında piyano dersi görmüş, piyano dersi veren bir profesyonel müzisyen aramak arasında fark var. düzgün müzisyenler, 100-150TL'den aşağıya saatlik ders ücreti ile çalışmazlar.

ayrıca bir ek bilgi daha, kurslara gittiğinizde işinin ehli olmayan, henüz 3-5 senelik şöyle böyle piyano geçmişi olan hatta halen öğrnimi devam eden kiişilerle çalışırsınız. bunun nedeni kurs patronları, öğrenciden aldıklarının %50-70'ini kendilerine alarak çok az bir pay eğitmene öderler. ve elbette kurslar arasındaki rekabet nedeniyle kurs ücretleri her zaman özel dersten ucuzdur...

totalde şuna benziyor. burun ameliyatı olacaksınız, ama hastanenin hasta bakıcısı operasyon yapmaya kalkıyor. çünkü o ücretsiz.. doktor pahalı..

ve biraz da müslüman mahallesinde salyangoz satmak...
ne yazıkki biz müzisyenler, her eline gitar alanın sahilde 10 kaplan gücünde müzisyen olduğu, biraz sesi olanın "sanatçı" olduğu bir dönemde ilkokul çağımızdan eşek kadar olana kadar saniyede titreşen frekanslar bütünü ile kafamızı yorarak, "tıp" eğitimi ile yakın sürede edinilen konservatuvar enstruman eğitiminden sonra (min. eğitim 10 yıl) işimizi yaparak hayatta kalmaya çalışıyoruz...

saygılar.

Genç yaşta da olur. İhmal etme bir dahiliye uzmanına görün.

Benim lolita vardı 17 yaşında, ilacını kullanıyordu. Anneannesi bu yüzden ölmüş, annesi ve kendisi hastaydı. Genetik yani. Felaket bir şeydi bu arada.

yaş sınırı yok, genetikse ya da hareketsiz yaşam artı kötü beslenme ile herkese çıkabilir bu meret. İlk yapılacaklar abur cuburu kesin, tuz (sodyum) tüketiminizi minimuma indirin. Mcdonalds, burger, kfc, cips hayatınızdan çıkarın, kahve varsa azaltın bırakın, yeşilliğe, vejetaryenliğe yüklenin artı düzenli egzersiz. Doktora da gidin elbette şu an ki değerleriniz yaşınıza göre yüksek

Genç yaşta da olur elbette ama tansiyonu ağrı dahil bir sürü şey yükseltir. Bir çizelge yapıp günde 2 kez aynı saatlerde tansiyonu ölçüp kaydet. Doktora giderken daha net fikir verir.

Ben 25 yaşında oldum. Sıkıntı yok, dikkat et ve ilaç al, doktoru dinle.

Tercihen iki haftalık bir çizelge yap. Sabah ve akşam aynı saatlerde ölç ve kaydet. Yemekten hemen sonra ya da çok açken ölçme.
Ölçmeden en az yarım saat önce tansiyonu yükseltecek kahve sigara kola vb şeyleri içme yeme.
En az 5-10 dk dinlenik oturur pozisyonda ol.
Ölçerken oturur vaziyette vücut dik, ayaklar yere basıyor olsun.
Kaliteli bir tansiyon aletiyle ölç.

Bunlar güvenilir şekilde tansiyon ölçmek için geçerli. Sonra bu çizelgeyle dahiliye bölümüne git.
Tansiyonun çok yükselirse gitmeyi erteleme doktora.

Tansiyon aleti dirsek üstünden ölçenlerden olsun. Bilekten olmasın.

Soruya cevap: çok daha genç yaşta da olabilir.

Her hastalık her yaşta olabilir, oran olarak düşük olması, olmayacağı anlamına gelmez.

yüksek tansiyon her yaşta olur. genetik faktörlerden olabildiği gibi böbrek bazlı da olabilir. doktora gitmek şart..

şöyle bir bilgi vereyim.

bünye itibariyle uzun süre yüksek tansiyona maruz kalmış, 22/13 tansiyon ile yürüyerek kendi ayaklarımla hastaneye gitmiş biriyim. hemşirelerin paniği görülmeye değerdi.
6-7 saat müdahale sonrasında zar zor tansiyonum düşürüldü ve doktorumun söylediği, uzun süre yavaş yavaş artan tansiyon sonrasında vücut buna alışmış ve tepki vermez olmuş.. oldu. sonrasında ilk tansiyon ilaçlarıma başladım...

bir süre sonra bu ilaçlar etki etmemeye, tansiyonum tekrar yükselmeye başladı. 15-10, 17 vb derken ortalama 19-20 tansiyonla güney koreye turneye gittim 10 gün.
sonra geldim.
meğer saatli bombaymışım. sandığım, vücut nasıl olsa tansiyona dayanıyor bana bir şey olmaz idi..

bir gece sırt ağrısıyla uyandım, ertesi gün dahiliyeye gittiğimde beni alı koydular hastanede. 1 gün yatırıp tetkiler yapıldı, ertesi gün kalp damar cerrahisinde yoğun bakımda yatırıldım 3 gün. sonra servis odası..
sonuç: aortu yırtmışım...
tesadüf eseri yırtık riskli bir bölgede oluşmamış.
internetten yaptığım araştırmada gördüm ki, aort yırtığında ilk 24 saatte hastaların %30'a yakını, sonraki 72 saatte de geri kalanın bi %20'si filan gidiyormuş...

yani demem o ki, tansiyon ciddi bir iştir! ihmale gelmez.

o sonradan çarpar adamı.

Bulaşık sabunu katılmış gibi koku var, tırstım valla kaçak falan diye

cin değil mi o? cin-tonik yapabilirsin en basitinden, ayrıca nette cin ile yapılacak kokteyller vb mevcut. ama dikkat etmek lazım, cin fena çarpar.

47% alkol beni çarpmadı diyor.
evet bizde yiyoruz.
yedik şuan.
afiyet olsun.

Bi tonic üstüne 4-5 dilim salatalık yeter. 10 numara olur.

çalıştığım ortamdaki ablalarım cin + sprite + limon şeklinde tüketiyorlar. Ben çok sevmediğimden yorum yapmayacağım ama onlar bayılıyor :)

Maltepe ilçesine bakabilirsin. Hem yakın hem nezih bir yer.

En başta yürüme mesafesinden başla, sonra toplu taşımalara bak.

Hasanpaşa'ya kesin bak.

hasanpaşa ve acıbadem göreceli olarak uygun kiralarıyla kadiköye en yakın lokasyonlardır. haricinde minibüs caddesi dolaylarında bostancıya kadar bakabilirsin. fikirtepe yeni gelişen yer, uygun fiyatlı inşaat komşusu sıfır rezidanslar mevcut.

nasıl bi hayat tarzın olduğuna ve maddi durumuna göre değişir, bana kalsa hiç düşünmem yeldeğirmenine bakınırdım, 15 dakikada işe yürümek mis gibi <3

ha acıbademin hasanpaşaya doğru olan kısımları da olur bak dörtyol falan.

ben günde bir paket sabit, sosyal ortamda 1.5-2 paket kadar içiyordum. kendime bir gün belirlerdim, o güne kadar sigarayı içip, x günü bırakıcam şeklinde kendimi hazırladım sürekli. x gün geldi bıraktım. hiç aramıyorum.
bırakın.

yok bırakmayacam derseniz; winston light adamdır.

kent slim gri.
değerleri aynı. ama daha küçük olduğundan daha az rahatsız ediyor.

winston slender gri güzel bence. zehir oranı da az diğerlerine göre.bi dene

Bırakın tabii.

bırakın. yanginmerdiveni'ne katılıyorum. ben de eylül başı bırakmaya odaklandım şu an.

bir kere şu değer muhabbetleri fasa fiso. hepsi aynı derecede kanser ediyor. sadece katran nikotin yok sigaranın içinde. istemediğiniz kadar zehir var.

bırakın tabi ki. dayanamıyorsanız champix gibi bir çareye yönelin.işe yarıyor.

Touch Gray. Ben de One ictim 2 hafta surekli filtreyi kesiyodum simdi gray ile kendimi buldum 2 aydir.

www.youtube.com

arpej bu arpej tipik 6/8

pimisini amisini bilmem

yukarıdaki çizgi dediğin notaları bağladığı çizgi mi?

nota değerlerine çalış, böyle çok zorlanırsın.

ilk üç notayı bir metronom vuruşuyla diğerini de bir metronom vuruşuyla çalıcaz değil mi? şarkıda öyle gibi.

dediğim çizgi şu re-sol-si notalarını bağlayan çizgi var ya o ne? basit bir soru biliyorum ama :D

eğer 2 nota bağlı olsaydı yarım vuruş olacaktı ama 3 nota olunca kafam karıştı.

oradaki her bir nota 1/8'lik. soldaki 3 tane 1/8, sagdaki de 3 tane 1/8 gibi.

su videodan da bakabilirsin, oradaki her vurus 1 adet 1/8.

www.youtube.com

her vuruşa bir nota

www.youtube.com

o zaman toplam 3 vuruş bu arpej değil mi? 8-6 ile 4-3 aynıydı sanırım. 7-8 yıl önce az çok biliyordum. tekrar gitar çalmaya başlayım dedim en temel şeyleri unutmuşum.

6 notayı 3 vuruşta çalamazsın

her vuruşa bir nota, metronomun vurduğu aynı zamanda sen de notayı çalacaksın bu kadar.

3/4lük ritim ile 6/8lik ritim aynı değil.


ikitane 3/4lük 1 tane 6/8lik ritim yapar

ama ikisi de farklı ritimler

arada olcu cizgisi yoksa killerbee'nin verdigi bilgi yanlis 2 tane 3/4'luk nota bir 6/8 yapmaz, 6/4'luk yapar

selamlar, söz konusu ölçü, 6/8'lik (altı sekizlik) ölçü. (yani ölçü içerisinde 6 tane 8'lik nota değeri var demek) altı sekizlik ölçü, 2 vuruşlu, ama 3'erli ölçü yapısındadır. (yani iki dörtlükten farkı, yine 2 vuruşlu olmasına rağmen, iki dörtlükteki gibi 2şerli değil, üçerli olmasıdır.) bunun manası, her bir vuruş, kendi içinde 3'e ayrılır. dolayısıyla metronomda alacağınız tempo, (her ne kadar 8'liklere de vurdurabilecek olsanız da..) normalde noktalı dörtlükler için tek vuruş şeklinde olacaktır/olmalıdır. yani her bir noktalı dörtlük değere bir metronom vuruşu, içerisinde 3 adet sekizlik nota.. diğer vuruşta da diğer 3 nota şeklinde çalınır.

üstten notaları bağlayan çizgi ise, tek başına duran çengeli olan sekizlik nota değerinin 3 tanesinin birbirine bağlanışından oluşan çizgiden başka bir şey değil.
yani tek sekizlikte çengel, 2 veya 3 sekizlik yanyana ise böyle üstten veya alttan çizgili şeklinde yazılır.

her bir notanın yarım vuruş olarak düşünmenizin sebebi, 4/4 veya 3/4'lük ölçülerde, yani 2'şerli iç bölünmeleri olan ölçü yapılarında eğitimcilerin size yarım vuruş diye öğretmesinden kaynaklıdır. yani 3/4 lük ölçüde sekizlik değer sizin tabirinize göre yarım vuruş iken, 6/8'lik ölçüde sekizlik değer üçte bir'dir.


ayrıca;
killerbee yazmış, 2 tane 3/4'lük bir tane 6/8'lik yapmaz. 2 tane 3/4'lük bir tane 6/4'lük yapar. keza 3/4'lük ölçü ile 6/8'lik ölçü içerik olarak aynıdır. ikisinde de 3 tane dörltük, 6 tane sekizlik, 12 tane onaltılık değer sığar. farkı iç bölünmeleridir. biri 2'şerli, diğeri 3'erli..


saygılar.

super mario

Uncharted serisi; Nate’s Theme
m.youtube.com

Far cry 5 soundtrack i çok iyi
youtu.be

Batman Arkham City:
www.youtube.com

Silent Hill 2:
www.youtube.com

Prince Of persia:
www.youtube.com

Witcher 3 <3
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

Red Alert 2:
www.youtube.com

Gta 4:
www.youtube.com

Ac2:
www.youtube.com

Prince Of persia:
www.youtube.com

Deus ex HR:
www.youtube.com

Vtm Bloodlines:
www.youtube.com
www.youtube.com

eazy benden once davranmış:

Pop-sands of time
youtu.be

Bi de outlaws
youtu.be

Gta 4 theme, silkroad online theme, gta 3 theme

taktikyokbambam gta örneklerini verince aklıma geldi. biraz alakasız olabilir ama içimde kalmasın.

Gta 3 theme, gta 4 theme, gta san andreas theme sahiden efsanedir. Ayrıca Liberty Stories theme var;
www.youtube.com

Gta 5? Gta 5'e adamlar müzik koymamış ya. Gta 4'ün o zamanlar internet sitesine girince şu çalardı:
www.youtube.com

Adamlar gta 4 için harika müzikler yaptırıp, gta 5'e 3 karakter koyacağız diye yan karakterleri boşlamışlar, müzik yaptırmaya üşenmişler, hikaye desen popüler kültür komikliği yapacağız diye saçma sapan bir şey yapmışlar. Bari theme koyaydınız. Çok sattı mattı eyvallah, rekorlar falan kırdı ama serinin diğer oyunlarıyla kıyaslayınca sahiden boş oyun.

hiç şüphesiz:
american conquest: www.youtube.com
hukumdarlar.com tema: soundcloud.com

gustavo santaolla imzalı last of us soundtracki
www.youtube.com

street fighter guile theme
www.youtube.com

jurassic park atari
www.youtube.com

shadow of the colossus
www.youtube.com

tiny toon atari
www.youtube.com



şimdilik aklıma gelenler böyle; yalnız müthiş bir duyuru zaman yolculuğu yaptırdı. :V

age of empires oyun sonundaki müzik

www.youtube.com

grim fandango ost
www.youtube.com

celeste ost - resurrections (bu oyunu oynamadım gerçi, albümünü dinledim)
www.youtube.com

Heavy Rain
www.youtube.com
Prince of Persia-Lost in the Crypts
www.youtube.com
Valiant Hearts
www.youtube.com

battlefield 1942
bu orjinali : www.youtube.com

bu da tifa lockhart ın verdiği linkteki metal cover ı (aşırı başarılı)
www.youtube.com

skyrim'in müzikleri hakikaten bambaşka.
www.youtube.com

bir de diablo ii:
www.youtube.com

Homefront'un ost si çok hoşuma gitmişti.

www.youtube.com