Vuvuzela

aulos olabilir.

üflemeli çalgıcı değilim ama biraz araştırınca ortaya çıktı ne olduğu..
ismi "Salpinx"miş efenim..

playtrumpet.org

latrompetamrm.galeon.com

image.slidesharecdn.com

nesi sıradışı bunun ?

muazzam

Kaybettiğim 5 saniyeye yazık.

hemen rencide etmeyin, devam bence böyle zamanla gelişecektir çekkimlerin, sen mi çektin bilmiyorum ama

siradisi kismi; paylasilan fotolarin cok siradan olmasi, kotu olmasi, bir boka benzememesi.

edit: fotograf cekmekten anlamiyor degilim, sadece kotu fotolari paylasacagim bir sayfa actim. tepki amacli.

Bence fotolardaki markerlari kaldirirsan super olur. Online foto cok pahali geliyor bana. Ucretsiz guzel fotolar bulabiliyor olsam likelarim takip ederim.

fikir güzel ama fotoğraflar sanki "güzel olması için özenilmiş ama vasat bir şey ortaya çıkmış" hissi veriyor. ironik durmuyor.

@ruhen, yorum icin sagol. daha da amele isler cikarmaya calisacagim yorumun uzerine. bunlar, foto cekerken kazara ortaya cikan parcalar. amacim cok alakasiz sacma sapan seyler cekmeye baslamak.

Bence de watermarklar fazla rahatsız ediyor. Küçültülmeli veya kaldırılmalı.
Sayfanın biraz daha akılda kalması için en azından ilk bir kaç resimde daha fazla amaçladığın ironiyi ortaya çıkartacak kareler seçebilirsin.
Yani örneğin ben İstanbul'daki amatör fotograf camiasını hedefleseydim pek çok amatör fotografçının standart klişeleri olan mizansenleri kalitesiz şekilde çekip koyabilirdim. Örneğin Eminönü'nde kuş yemi satan yaşlı insanlar, vapur, martı, tarihi yarım ada silüeti gibi çok belirgin figürler var. Bunları hatalı pozlama, yanlış kadraj, kötü netlikle çekip bir ironi çıkartmayı denerdim.
eyyorlamam bu kadar :)

@mono watermark'in amaci da o zaten. eline kamera alan fotograciyim diye sayfa acip, cok siradan karelerin uzerine koyuyorlar watermark'i. zaten cirkinlestiren bir unsur olmasi amaciyla kirmizi ve buyuk koyuyorum. herkesin cektigi seyleri "kotu" cekme fikri icin de tesekkurler

yanlarına orjinal fotoğrafları da koyarsan daha etkili olabilir gibi geldi bana ama emin de olamadım. bu arada bir kaç fotoğraf gönderebilirim sana. amaçsız ya da kötü çekilmiş.

dostum yorumuna yorum yapmak isterim
I just bought a camera (an expensive one!!!), and I am super good at taking pictures!

you just bought a camera (and whaaat? wtf?!) and you suck at photography.

üzgünüm ama sad but true.

güzel fikir bence. ama facebook page yerine instagram hesabı daha dinamik ve keyifli olmaz mı?

@jeanluc sagol hocam. instagram hesabi da actim : www.instagram.com

evimitut.net

Takipteyim.

öncelikle kayıt için ses kartı olarak roland tri-capture öneririm. fiyat performans olarak çok iyidir. üstelik 3 ses girişini aynı anda kaydedebilir. mikrofon olarak ise samson c01 condenser kullanıyorum ve çok memnunum. program olarak ableton live kullanıyorum. kayıtlarımın ses kalitesine şurdan bakabilirsin.

soundcloud.com

miksere falan ihtiyacın yok ama midi klavye kullanmak çok avantaj sağlar onu gözden geçirmelisin.

İhtiyacınız olan şey bir ses kartı, preamp ve kullanım tarzınıza uygun mikrofonlar. Evde bu ölçüde kanal kayıt yapmak için mixer'e ihtiyacınız yok, hele ki mix yapmak için mixer kullanılmaz.

Mikrofon seçerken iki konu önemli: Ne kaydedeceksiniz? Kayıt ortamınız nasıl?

Kullanım alanına ve çalışma prensibine göre türlü çeşit mikrofon var. Amfi mikrofonlamak için ayrı, davul için ayrı, üflemeli için ayrı, vokal için ayrı tonla seçenek var...

İlk olarak ne kaydedeciğiniz önemli. Genel amaçlı kullanacağınızı ve vokal, gitar kullanacağınız farz ediyorum. Burada condenser yahut dinamik mikrofon gibi iki seçeneğiniz var.
Farkını çok basit anlatmak gerekirse, dinamik mikrofon şu elinize aldığınız, geze dolaşa kullanabildiğiniz mikrofon. Kullanımı daha basittir, daha teferruatsızdır. Daha az ekipman ve dikkat gerektirir. En son hatırladığım shure sm57- sm58 gibi mikrofonlar bu seçenek için en çok tercih edilenlerdendi.

Diğer bir seçenek ise condenser mikrofon. Bu mikrofon dinamik mikrofona göre daha hassastır. Elinize alamazsınız, bir mikrofon standı ile birlikte kullanmanız gerekir. Hatta daha iyi sonuç almak için standın üzerine mikrofonu askıda tutan aparatı ve eğer vokal kaydedecekseniz önüne pop filter denen diğer yardımcı ekipmanları kullanmak gerekir.

Fakat condencer mikrofonlar dış seslere, gürültülere karşı daha hassastırlar. Örneğin giriş katında yaşıyorsanız dışarıdaki arabalar, simitçinin bağrış çağrışı, korna sesleri vs. hep kayda sızar. Bu nedenle nispeten ortamınızın makul ölçüde sessiz olması gerekir.

Bende mesela Mxl990-991 giriş seviyesi mikrofon seti vardı. Bunlara ev ortamında bir amatör içni gayet tatmin edici vokal ve enstruman kayıtları aldım.

Diğer ihtiyaç duyacağınız bir ekipman ise preamp. Bu cihaz mikrofondan gelen sinyali ses kartının girişine uygun olarak yükseltir. Eğer condenser mikrofon kullanacaksanız preamp'ın normal fonksiyonunun yanında bir de phantom power denen +48 volt'luk girişi olması gerekiyor.

Son olarak bir ses kartına ihtiyacınız var. Ses kartı arayüzü için usb, yahut firewire alternatifleri var var, siz bilgisayarınıza uygun olanlara bakarsınız. Ses kartı alırken bir kaç özellik ön plana çıkıyor. Mesela üzerinde dahili preamp'ı olan hatta phantom +48 volt veren ses kartları var. Eğer bu tip bir ses kartı alırsanız ayrıca bir preamp almanıza gerek kalmaz. Üzerine bir de hi-z tipi giriş varsa doğrudan gitarınızı da bağlayabilirsiniz.
Diğer bir önemli özellik ise direct monitoring yapabilmesi. Yani girişten giren sinyali gecikmesiz olarak doğrudan çıkışa iletebilmesi. Eğer bu özellik yoksa, giren sesi bilgisayar üzerinden döndüreceği için sisteminize bağlı latency'ler yaşarsınız.

Dinleme için ise kulaklık yahut monitör seçenekleri var. Eğer kulaklık ile dinleyecekseniz ses kartı üzerinde kulaklık çıkışı varsa doğrudan kulaklığınızı bağlayabilirsiniz. Eğer monitör kullanacaksanız monitörün aktif yahut pasif olması durumuna göre monitör amfileri kullanmanız gerekir.

Pc yahut laptop olması farketmiyor. USB yahut firewire girişini bilgisayara takıyorsunuz, o kadar. Pc'ye pci kartları aracılığı ile bağlanan ses kartları var ama onlar daha profesyonel.

Sadece şöyle bir nokta var; Macbook'larda bu sorun pek yaşanmıyor ama diğer laptoplarda usb ile bağlanıp gücünü usb'den alan ses kartları dip gürültüsü üretebiliyor. Bu durum laptop'un pilde yahut şebekeye bağlı olması durumuna göre de değişebiliyor. Böyle durumlarda ses kartının harici bir adaptör ile beslenmesi genelde sorunu çözüyor.

arkadaşa ek olarak bir şeyler yazayım;

program olarak cubase öneririm eğer pc ise. tüm dünya bunu kullanıyor çünkü. kurcalamışken, zaman harcamışken bunu çözmüş olursun.

ses kartı markası olarak m-audio ev için uygun fiyatlı güzel çözümler sunuyor.
fireware solo var bende, +48 olsun, xlr ve normal çivi jak giriş olsun her türlü işimi görüyor. aynı anda 5-6 kişilik grup kaydı veya tek tek mikrofonlamalı davul kaydı almayacaksan zaten çift giriş bi ses kartı işini görevektir.

laptop işine gelince..
ram cpu çok önemli müzik programlarında. ama laptopta soğutucu da çok önemli.. uzun süre çalıştırmamak, çok ısındığı zaman ara vermek kalorifere yakın konumlandırmamak gibi trickleri var. soğutucu deyip de geçmemek gerekiyor. piyasada 20TLye bile soğutucu varken alüminyum kasalı, fan hız ayarlı zalman marka soğutucu almıştım. çok memnundum laptopla çalışırken..

gitar ve vokal kayıtları haricinde en çok ihtiyacın olan şey midi. klavyeden midi girişlerini girmen, bilgisayarın bunu sese dönüştürmesi...
çalacağın gitarın altına hafiften piyanoyla eşlik etmen, hafif bir yaylı padlerle soundu zenginleştirmen olası...

yeni nesil klavyelerin usb çıkışları oluyor sadece, bu bilgisayara direkt bağlayabildiğin anlamına geliyor. eskiden midi kablosu ile bağlanırdı, o zamanda da ya midi-midi kablosu alıp ses kartının midi girişi olması gerekecekti, ya da midi-usb kablo alıp midi klavyeni de usb ile bilgisayara bağlaman... 3 seçeneğin var yani, fiyt performans durumuna göre bakarsın.. eğer piyano ana enstrumanın değilse kullanabileceğin cihazlar artıyor. mobilite önemli ise korgmicrokey işini her türlü görür. veya türevi minik klavyeler.. ama bu cihazlarda çift el çalmak mümkün değil, anca aranje esnasında tek elle midi çalmak mümkün... çift el çalabilmek, sahnede de kullanabilmek için 61 tuş öneririm.

haricinde geriye kalan konu ise VST'ler.
cubase üzerinden örneklendirdiğim için buradan gidicem, virtual instrument diye programcıklar var. vst diye kısaltılmış... bunlar, gerçek enstrumanların sample seslerinin cubase veya türevi programlarda entegre olabilmesini sağlıyorlar.
misal, keman kullanmak istiyorsun, içinde keman olan bir vst indirmen lazım.
senfonik orkestra için bir şey yazman gerekiyor, en basidinden edirol, miroslav veya east-west symphonic kullanabilirsin. Vienna veya LA Philarmonic gibi vstler şuan bir çok kişinin kullandığı vstler.. birçok filmerde dizilerde duyduğumuz sesler onlara ait.

vst hususu ucu bucağı olmayan bir kavram. torennt sitelerinde ücretsiz bulabildiğin gibi, parasını verip de satın alabilmen mümkün...

hatta şöyle söyleyeyim, yanılmıyorsam east-west'in çıkardığı en son koro vst'sinin içinde text editorü var. kelimeleri yazıyorsun, vst bunu seslendriyor...

durum budur. kolay gelsin...

ilk defa duydum, daha önce görmedim.

amk onların.

ilk kez duydum, herkes çakal olmuş. hep derim tum ışıklarda mobese olsun, geçene kessinler cezayı hayat daha güzel olsun.

Gerçekten acelesi vardır belki de. Daha önce görmedim hiç.

ben de cok goruyorum. gercekte nedeni olan da vardir ama bazilari kameraya yakalanirsa elinde neden olsun diye de yapiyor. millet yine cakallik pesinde.

eds'nin bir açığı diyolla...

dörtlü flaşör yanan araçları acil koduyla gördüğü için çekse bile ceza yazmıyorlarmış diyolla...

Kılıfı ikiye katlayıp bölmeye yerleştirin. Ütüsü bozulmaz. Uçakta asamazsınız.

gamboç (takım elbise kılıfı) ikiye katlanır. alt kısmında da geçecek deliği vardır. bu şekilde yanınıza alıp baş üstü bagajında üstüne bir şey gelmeyecek şekilde koyun. dikkatli olursanız ve düzgün katlarsanız pek bi' şey olmaz.

Bazı uçaklarda askılık oluyor, girişte hosteslere sorun, yer varsa asıyorlar oraya.

içine takım elbise koyulabilen kabin boy bavullar var. gerçi bayaa pahalıdır ama aklında olsun. samsonite'te falan mevcut. lazım olursa alırsın.

@roket

çanta şeklinde olanları gördüm de 500 liradan başlıyor en ucuzu:(

300 liraya da var gerçi ama bildiğin elbise kılıfının biraz daha dayanıklısı deri malzemeden yapılmış olanı, hiç gerek yok.

business bölümü olan uçaklarda askılık vardır, eğer business yolcuları doldurmazsa orası için ricada bulunabilirsin.

önemli bir iş görüşmesi/tplantı vs diyin hostesten rica edin, belki en arka koltuğun arkasına asabilir...

300 500

inleyen nağmeler

Spectre sound. Cok sevdigim bir sahibi var youtube videolarindan bildigim. Youtubedan bakabilirsin belki fikir bile verir cok guzel laflari olabiliyor.

Spectre sounds zaten kullanıyor biz nasıl kullanalım bu ismi :)

"beğenmediğim önerilere tik vermiyorum" koyun.

Yav hocam o taa allagin kanadasinda kullan nolacak en kotu mail at ben de kullanabilir miyim tr'de diye :)

mutfak

Biz de hayal gücü yok arkadaş. Pertiz hepimiz :)

palaz
palas pandıras
kök
lacquer
seratonin

en sevdiğiniz şarkıda geçen bir ifadeyi koyun.

atıyorum, en sevdiğiniz şarkı "strawberry fields forever" olsun; bunu haksız rekabet sebebiyle koyamayacağınız için, hem de kör gözüne parmak yapmamak adına "nothing is real" koyun gibi gibi...

müzikal

pena
the end
atom
channel/kanal (ses kanali kafasi)
soundy

T.n.t
Alfa
Pegasus

gibi öneriler geliyor, önünü alamıyoruz efendiler. Kök olabülü?

Hayal gücü dediğim frp dünyası be dostum. Yoksa music tree gayet güzel bir isim, senin canın sağolsun.

Boiling strings. Al sana hem alakali hem komikli isim

Fourth Encore
İç Kulak
Inner Ear

mekanın hitap etmesi düşünülen kitle, mekandaki konsept, mekanın yeri vs. şeylerle ilgili biraz bilgi verirseniz daha sağlıklı olur. yoksa "yumurta kolisi, gitar askısı, sol majör"den öteye gitmez.

Doğru söylüyorsunuz, öncelikle mekan Van'da açılacak ve burada Metal Müzik başta olmak üzere hard rock, grunge, vs. Hem ders verip hem de kayıt ve prova alacağız. Stüdyonun ekipman ve konseptini tamamladık. Kabaca Sadece ismi koymak ve başlamak kaldı diyebiliriz.

Bir metal müzik dinleyicisi olarak illaki bunun içinden bir şey olsun istiyorum fakat insanları da ürkütmeden stüdyoya çekecek bir isim arıyorum :)

Bu arada Whimsical'in tavsiyesini değerlendireceğim gayet mantıklı bir öneri.

ride on
dynamite
speed limit
trigger
dynamo
hurricane
thunderstruck

damme

hani van'da açacan ya

hehe

"Studio One"

neden olmasın ki?
coğrafik olarak uygun..

migrosun yanındaki pasajın içinde var.

baylan pastanesinin hemen yanında eski bir saatçi var oradan da değiştirebilirsiniz.

bahariyenin başında, öküzü geçince sağda KFCnin altında pasajın içinde olmakla birlikte Süreyya Operasına yaklaşırken sağdaki sokakta sağda da Erol Saat var.

Hahah her izlediğimde ben de aynı şeyi düşünüyorum. Takipteyim.

can yeleğini şişirmiyor yalnız. oraya kadar getiriyor heves kursakta kalıyor :p

sözlükte de bi sürü kişi sormuş adları bilinmeyen taş gibi hatunlar başlığına ama netice alınamamış.

kim bu kız!

www.youtube.com

bu kıza çirkin diyen karşısında beni bulur.

www.youtube.com

özellikle de 4:52 deki gözleri kısma hareketi.

her sene yaklaşık 8-10 kişi alan bölümden birilerini burda bulmak biraz zor.
başka okulda okuyorum, mimar sinanı da iyi bilirim belki yardımım dokunur. çok çok önemliyse okuyan arkadaşıma iletebilirim? nedir?

arkadaşım var burada hesabı yok. isterseniz iletebilirim sorunuzu.

Devlet Konservatuvarı demek istediniz herhalde, başka bölümlerde ben de okudum, çok arkadaşım var bana da iletebilirsiniz sorunuzu...

şehir planlamacısı arkadasınız şehrin merkezine uzaklıktan habersiz sanırım mimaroba derken.
büyükçekmece dese neyse,
kadıköy den alın.

kadikoy taksimde fiyatlar pahalidir. bir de o kadar shrin icinden alinca trafik ile de ugrasmak zorunda kalior insan.

valla mimaroba dan trafiğe daha çok dalacaksınız.tabi nerede calıstıgınız önemli. şehrin biraz merkezinde olunca ulaşım imkanı daha çok.vapur metro marmaray vs.

avrupayı bilemem de anadoluda alacak olsam caddebostandan alırdım

bostancı

şehrin her yerinden günün her saati tren,otobüs,minibüs,dolmuş,metro,vapur ve helikopter ile ulaşılabilen çogzel bir yer.

Beliktaş çitlenbik sokak

obaaaa alanım.

ilk tercihim kesinlikle çiftehavuzlar-caddebostan-suadiye sahil parselindeki evler olurdu. Evet pahalı ama istanbul'un en güzel lokasyonu. Bisiklete bin caddede kahve iç sahile in hepsi yürüyüş mesafesinde.

ikinci tercihim altunizade'de mesa koru evleri var. eski ama harika bir projedir. bütçen ne bilmiyorum ama bakmanı öneriririm.

üçüncüsü de nispetiye caddesine yakın etiler-akatlar bölgesinden bir ev.

yukarıdaki öneriye uyup sırf kahve içmek için suadiye-çiftehavuzlar-caddebostandan ev alma. abuk subuk rakamlar. ve ulaşım alternatifin yok. araban olsa trafik var araban yoksa sarı dolmuşlara mahkumsun. anadolu yakası düşünüyorsan acıbadem, hasanpaşa, ibrahimağa tarafı olabilir. mimarobayı geç büyükçekme-beylikdüzü ise o trafik yıpratır. 5 kişinin beş tane arabası yoksa hasanpaşa,acıbadem mantıklı olur metro,metrobüs,marmaray hepsine ulaşım kolay.

üstteki arkadaş çok haklı ben saçmalamışım pardon caddebostan yerine ibrahimağa'dan al. evet. kahve de içme.

Şahsen lokasyon için bir şey diyemeyeceğim ama naçizane tavsiyem İstanbul'un deprem tehlikesinde olduğunu unutmadan bölge/bina tercihi yapın.

riva tarafından arsa alın, 3 sene sonra istediğiniz yerden istediğiniz 3 tane ev alın :)
(biraz abartmış olabilirim)

Ev piyasası hakkında bilgim yok ama Beylikdüzünde, daha yüksek metrekaraliler o fiyata. Amatabi arada 1 saat civarı yol farkı var, metrobüsle.

Evin içi temiz ve güzel görünüyor mutfat. BUlnduğu Katı da güzelmiş.

maks 160.000 veririm ben. bir pislik varmış gibi hissediyorum evde.

ilandaki camlar ve teras fotosundaki tüm fotoğrafta görünen dış mekanlar beyazla kapatılmış fotoğrafta. normal şartlarda ev güzel gibi görünüyor ama belli ki sağında solunda sakatlıklar var. inşaat vs vs olabilir, hemen karşısında apartman vs olabilir, bilemem... gidip görmek lazım. yine de merkeze yakın ev alırsanız hiç bir zaman kaybetmezsiniz. daha küçük olsun ama merkezde olsun, hep artar...

Jeanluc haklı.o kadar kapatması etrafı insanı kıllandırıyor.

yaş grubu?
bizimki 3 yaşında can kardeşimin şarkılarına bayılıyor..

bizim çocuk doktoru pepe cdsi almış, bangır bangır, çocukları onunla karşılıyor, kızım ilk defa bir doktordan korkmuyor artık.
Pepeden nefret ediyorum bu arada.

Çocuklar için klasik müziklerin yorumları, popüler müziklerin yorumları var, şarkı olmasın diyorsanız.

classical music for childern
classical music for cartoons

şeklinde youtube'da aratılınca bir şeyler çıkıyor.

klasik müzik eserlerinin çeşitli pasajları alınıp ardarda çizgi film sahnesine göre aranje edildiğinden, çizgi film müzikleri diye bir şey esasen bulunmamakta...

www.youtube.com
www.youtube.com
her dinledigimde mutlu olurum :D

Bikac flut kitabi var bende. Mobildeyim ozel msj atamiyorum atarsan eğer sana link vereyim.

müzik forumlarında araştırma yapabilirsiniz.
muzikfakultesi.com bunlardan biridir.
temelde müzik eğitimini internet üzerinde tavsiye etmesem de, başka bir seçenek olmadığı durumlarda mecburen pek yapacak bir şey kalmayabiliyor...

dragon naturally speaking var ingilizce için.

Türkçe lazım aslında

dragon diktation diye bişey vardı IOSlarda bi kurcalayıver.

tshirtün rengi kullandığın iki renkten birisi olduğu durumda, diğer kontrast renk, baskı içerisinde yumuşak bir biçimde kayboluyor ve yerini backround tshirtün rengine bırakıyorsa güzel olur. ama bu istediğin tasarımda bu böyle görünmüyor. bence sakil duracaktır.
ayrıca baskı kalitesi de mühim tabi..

evet, yurtdışına çıkış için biletinin olması lazım ki o tarafa geçesin.

ha kontrol noktasında polislerden tanıdığın varsa belki geçirirler seni ama bilemedim.

Yurtici ucuslarda da gecerli mi?


Ne kadar cahilim, keske olsem.

duty free, sadece uluslararası antlaşmalara göre uluslararası bölgede yapılabiliyor. yani havalimanında pasaport kontrlünden çıkıp uçağa binene kadar olanki bölge.. Kıbrıs uçuşlarında bir durum var. Bize göre orası yurtiçi ama dünyaya göre ayrı bir devlet olduğundan; biz pasaport yerine kimlikle de gidebildiğimizden, diğerleri gibi değil..

ben araç satın aldığımda 30 gün içerisinde en yakın trafikten alabileceğim, almazsam 30 gün sonra noterde verdiğim (ikametgah) adresine postalanacağı söylenmişti. öyle de oldu..

tamamdır hocam çok teşekkürler

gelecek için not:o 30 gün içinde(ben 15 biliyorum ama neyse)sadece noterin bağlı bulunduğu ilçenin trafik şubesinden alabilirsiniz.

trafik sigortasını kestirirseniz, tescil büro bunu sistemden görüp ruhsatı basar ve bekletir. eğer gidip almazsanız 15 günün sonunda postaya verilir.

basılıp bekletilen ruhsatı nasıl istediğimiz trafikten alabileceğiz @jeanluc? orada bir yanlışlık var :)

2. elde noterin bağlı olduğu, sıfır alımlarda ise sizin ikametiniz bağlı olduğu trafik tescil büro bakıyor bu işe.

trafik sigortanızı kestirip 2-3 gün sonra noterin bağlı olduğu trafik tescile gidip alın ruhsatınızı. postada heder olmasın.

otobüs en iyisi.

10 dakikada orada olursun uzak değil

ben hava güzelse hiç uğraşmayıp kuruçeşme arenanın önüne parkedip yürüyorum. divan'ın ve diğer otellerin de otoparkı mevcut.

orduevinin karşı caddesinin bir alt paralelinde ölçek otopark var.devam edip valikonağı caddesine girildiğinde, sol tarafta ispark'a ait.
otoparka arabayla erişmek için; orduevi sağınızda kalacak şekilde taksimden geliyorsanız, valikonağı-osmanbey sapağına geldiğinizde sağdan sola u dönüşü yapabileceğiniz ışıklı bir kavşak görürsünüz (hafif sağa girip, valikonağına girmeden sola dönerek) geri dönüp orduevine yaklaşırken sağdaki sokaktan girip ilk sola döndüğünüzde solunuzda otopark göreceksiniz. bunu geçip 500-600 metre sokakta ilerlerseniz 2. kesişen sokaktan da düz 10 metre düzgidip sağda başka bir otopark daha mevcut.
ayrıca pahalı olmakla birlikte, hilton otelinin araç parkı mevcut.
ayrıca isparka ait, uygun fiyatlı talimhanede otopark mevcut. oradan yürümek de kolay..
seçim sizin...

@argent dawn Guzel bir opsiyon. Yarın yağmur yağacak diyorlar. Yürümeyi isterim ama gideceğim yere sırılsıklam gitmeyeyim. Gerçi otobüsten yürüyeceğim zaten :)

Teşekkürler.

itfaiye taraflarına şansın varsa ücretsiz park yapabilirsin.. şansın yoksa 1 2 saat için 10 tlni alırlar

jack 24-26 civarı, absolut 10küsür euro diye anımsıyorum..

absolut 100lük 14-18 euro arası. (kampanyasına göre) j&b 14-16 euro.

paypal hesabı oluştur. türkçe zaten o site.
ebay'dan da hesap oluştur.
sonra almak istediğin ürünü bul.
satın alma bölümüne geldiğinde paypal ile ödeme çıkar.
sonra ürünün gelmesini beklersin. (tahmini 7 ile 22 gün içersinde ulaşıyor)
umarım yardımcı olmuşumdur.

Ebay de paypalle odemek zorunda degilsin. Ben baslarda paypal kullanmadim hic. Bir sorun da yasamadim. Sen once ebayde uyelik olustur. Sonrasini adim adim yapariz.

Söyle sana getirteyim ama komisyonumu alırım. :)

Ne almak istiyorsunuz yazarsanız belki daha çok yardımcı olabiliriz ? Link falan var mı?

ebay bilmem ama amazondan şu ana kadar 5-6 kez alışveriş yapmışımdır. ingilizcem de "az upper tarzanca.." kişisel ithalat sınırı mevcut. güncel tutarı öğrenebilirsin internetten ama ben 75 euro üzerine çıkmamaya çalışıyorum. buda yaklaşık olarak 110-120$ oluyor..

amazon.com'da daha önce 260 dolarlık ürün de satın aldım. ürünü sepete ekleyip ödeme sayfasına geldiğimde devlete ödeyeceğim ücret de bu sayfada belirdi. dolayısıyla kargo firması, ürünü direkt eve yolladı. çünkü vergisini amazon'a ödüyorsun zaten.. (eğer değişmediyse bu) ayrıca amazonda eğer istersen sayfa üzerinde para birimini türk lirasına çevirebiliyorsun...
ayrıca sipariş verdikten, ödemeyi yaptıktan sonra sitede my orders bölümünde siparişini takip etmen de olası.böylece an be an paketinin nerede olduğu yazıyor.

vergi ödeme sınırını geçen ürünlerde şöyle bir şey var. bir firma, siparişten yaklaşık 3-4 gün sonra seninle irtibata geçiyor (mail ile) ve senden tc kimlik numaranı istiyor. onu vermen gerekiyor çünkü bu sayede yılda kaç kere bu şekilde alışveriş yaptığını takip edebiliyorlar. ben sınır 5 diye biliyorum. ama net değilim.

ama şöyle de bir şey var; vergisini amazon'a ödediğim 2-3 ay önceki alışverişim dışında daha yeni, 1-2 hafta önce yine 207$'lık bir ürünü sepete ekleyip ödeme sayfasına kadar geldiğimde hiç vergi göstermemesi beni kıllandırmış, alışverişimi iptal etmiştim. gerçi olsa ne olur, bir diğer alışverişimde (amazon değil) unutarak sınırı geçmiş ve vergiye tabi olan bir ürünü satın almıştım. bu sefer de kargo firması telefonla irtibat kuruyor, ürünün %20 ücretini ve onları konu ile ilgili yetkilendirdiğine dair belge istiyor (mailden bastırıp, imzalayıp fotoğraf çekip maille yollamıştım) ve yine kapına geliyor (kargo firması ups idi, hiç bir extra ücret de almamışlardı ürünün vergisi harici).

www.ebay.com


şöyle bir ürün almayı düşünüyorum.

Shipping: $16.75 USPS First Class Mail Intl / First Class Package Intl Service | See



16.75 dolar kargo ücreti varmış, ups ile geliyormuş Türkiye'ye. Ürünün fiyatı + kargo ücreti 75 doları geçtiği için biraz sıkıntı olabilir, %20 vergisini ödeyip alabilirsiniz fakat önce satıcıya mesaj atıp TR'de uygulanan 75 dolarlık gümrük sınırından bahsedin, eğer anlayışlı olursa ürünün fiyatını 25-30 dolar olarak belirtir, kargo ücretini de ekleyince 75 doları geçmemiş olursunuz,böylelikle gümrükle uğraşmadan ürüne ulaşırsınız. Şimdi kafanız çok karışmış olabilir ama ebaydestek.com'da biraz araştırma yaparak aklınıza takılan şeylere daha rahat çözüm bulabilirsiniz.

bu arada ürünü aldım. eğer kaçakçılıktan falan içeri alırlarsa beni hakkınızı helal edin.

:D abi kaçakçılıktan içeri almazlar da ürünün çakı bıçak türü bir şey olması sıkıntı çıkarabilir. vergi muafiyeti de 75 €'ya kadar. o sınıra takılmıyor.

Ben defalarca 400 USD üzerinde kitap alışverişi yaptım amazondan sadece bir defa takıldı. Onda da Almanya üzerinden geldiği için, almanyadan aldım deyip gümrük vergisinden yırttım, sadece damga vergisi ödedim. 75 USD sınırına o kadar takılmayın bence.

Hiç satıcıyla da iletişime geçmedim direk satın aldım. Şimdi de baktım kargoya vermiş. Bakalım kargodan hıyar mı yoksa başka bi sebze mi çıkıcak.

linkteki satıcı gayet güvenilir öyle bir şey olmayacaktır. :) tek sorun gümrük meselesi dediğim gibi.

ebadları sayesinde halen kullanabildiğim eski evimin perdelerini terziye yaptırtmıştım. terzinin eşi, gayet pazara giderek siyah kumaş aldı (düz siyah değili kendinden desenli olanlardan), terzi de ölçü alıp dikti bunları.. şu an net anımsayamasam da her halükarda hazır perdelerden daha ucuza geldiğini ve çok daha güzel olduğunu anımsıyorum...

gerekirse terziyi tarif ederim. (kızıltoprak istanbul)

2011 clio, fiesta, 2006 golf

bence 2000lik bmw alma.

güncel kasa punto alabilirsin. baz modelinin sıfırı zaten 34.500 lira.

bmw kasasına bakınca güzel duruyorda. pert olmustur heralde

k yazdıgın için engin bilgilerimi aktarmiycim

2012-13 chevrolet cruze

hb beğeniyorsan bmw 1 serisinden 2006-2008 model bir araç bakabilirsin.

corsa, mümkünse ilk sahibinden. kolay alınır satılır araç. dayanıklı, yakıtı az, vergisi az. (1.3'e kadar motor hacmi olanlar)

sınırlı bütçe ile o 15 yaşında bmw almak intihar olur.

corsa değil de bence astra. şundan.

www.yeniarabaresimleri.com

pek yakın zamanda 34750'ye mini aldım. gerçi biraz şans oldu sanırım, 2009 model cooper. kazasız ve hasar kayıtsız.88000km'de...
ama söz konusu paralara 2002-2005 civarı miniler de mevcut şuan sahibinden'de...
one istersen daha yüksek modeller de mümkün olabilir sanıyorum...

eğer değişiklik olsun istersen mercedes slk200'e de bakabilirsin.96-99 arası. tam da o fiyatlar...

iyi alışverişler...

eğer keyif amaçlı kullanım için alıyorsanız o paraya güzel bir e36 coupe alınıp artan parayı da arabaya harcayarak aşık olabileceğiniz bir arabaya sahip olabilirsiniz. park derdim olmasın, vergim düşük olsun, arabam az yaksın diyorsanız dizel fiesta, corsa, 207-208 ve daha birçok farklı araca talip olabilirsiniz. aile için kullanacaksanız astra, focus, linea ve türevleri işinizi görür. ben hepsinden biraz istiyorum diyorsanız: golf. diyorsanız ki ben bu bütçeyi biraz daha aşabilirim, size 2011 astra sedan vereyim. 13.000 kilometrede, hiç kazası/ boyası yok. 15.000 kilometreye gelmediği için henüz hiç bakıma bile girmedi, bu kilometrenin büyük bir kısmı ankara-istanbul arasında yapıldı ( toplamda 8 defa gidiş-geliş )

mağazadan mağazaya değişir ama normalde koşulsuz şartsız değişim süresi 7 gündür diye biliyorum. alış veriş yaptığın siteye danışıp hemen geri yollat.
onun için de kargo firmasını çağırıyorsun evden gelip alıyorlar ücretsiz...
ya da kendin götür o gün kargolamış olursun.

ben kapsulsuz olani tercih ederdim.

cekirdek kahveyi espresso makinesine gore cektirip kullanabilirsiniz.

kapsulluler daha endustriyel oluyor. farkli aromali olanlari var.

delonghi makineleri guzeldir. www.delonghi.com

ama yok kapsullu olsun dersen tchibolara bakabilirsin cafissimo


turkiyede satiliyor mu bilmiyorum ama bir de fiyatlarini da bilmiyorum su markaya da bakabilirsin. baba markadir. www.reneka.com
ama biraz profesyonel makina bunlar pek ev tipi degil

Kapsüllü makinada o kaşığa konan kahve önceden hazırlanmış kapalı bir plastik kapsülde geliyor. O kapsülü hazneye koyup öyle demliyorsun. Ama benim önerim kapsülsüz alman taze çekilmiş kahvenin tadını asla yakalayamazsın aksi takdirde.

Gerçek bir espresso hazzı yaşamak istiyorsan mutlaka kapsülsüz, klasik makinelere yönelmen lazım. Bu işte zirve La Marzocco firmasının makineleridir, lakin gel gelelim eve konulabilecek olan makinesi dahi 6-7 bin dolarlar seviyesinde :)
Grinder seçiminde de dikkatli davranmak gerekiyor. Paraya kıyıp güzel bir öğütücü almanı şiddetle öneririm.

bir kahve manyağı olarak;
elbette kapsülsüz derim. neticede o kapsül plastik (sıcak su ile etkileşim vb) ve hangi marka makina alırsan o makinanın kapsüllerin, almak zorunda kalıyorsun. oysa kapsülsüz aldığında git tchibo'ya starbucks'a istediğin gibi çektirerek kahve al, git markete istediğin marka kahve al. seçeneğin sınırsız.

ama esas espresso içmek için, italyanların kullandığı, ocağın üstüne yerleştirilen bir makina var. bu, elektriksiz %100 manuel çalışıyor. çift haznesi oluyor, alttakine su konuyor, suyun üstüne bir süzgeç içerisinde kahvenin konacağı bir parça oluyor ve üst parçası monte ediliyor. ateşte kaynayan su, kahvenin içinden de geçerek üst hazneye doluyor. sen de fincanına koyup içiyorsun. hem en ucuzudur, hem de en klasiği... buradada resmi var: whatscookingamerica.net

Tekrardan şöyle bir yorum yapma gereği duydum. İyi kahve içmek için bu işe iyice kafa yatırmayacaksanız, peşinden koşturmayacaksanız bu kadar para harcamayabilirsiniz. Espresso makinesi kullanması kolay olsa da ustalaşması epey zordur. Çok uğraştırabilir hayalinizdeki kahveyi demlemek için.

Jeanluc size Moka Pot denen demleme yöntemini önermiş, hiç denemedim ama oldukça methediyorlar.

Ben de geçenlerde Aeropress denen aleti aldım. Biraz french press ile espresso karışımı. Kahveyi suyla karıştırıp sonra basınçla filtreden geçiriyorsun. Ben şahsen alırken bu kadar kaliteli bir kahve beklemiyordum ama cidden oldukça başarılı. French press ve drip machine'den daha iyi, genelde pek espresso içmediğim için onunla kıyaslayamıyorum.

Ayrıca kahve öğütme makinesi için iki seçenek var, kahveyi metal bıçakla öğüten ve değirmen tarzı çarklarla öğüten makineler. Değirmenlerin daha iyi olduğunu söylüyorlar ama tabi bu işin en uç kısmı.

mecidiyeköy--- metrobüs , metro . otobüs

yada iş gereği fabrika gibi üretim yerlerinde çalışacaksan metrobüs hattının geçtiği yerleri tercih edebilirsin ki daha hesaplı olacaktır kiralar

beşiktaş.

Kadıköy.

kendim de yaşadım, kadıköy diyeceğim. metrobüs? 10 dakika. gitmediği yer yok. otobüs durağı 10 dakika. direkt olarak gitmese de, başka otobüs duraklarına götürüyor. karşıya geçeceğim dersen rıhtım 10-15 dakika mesafede taş çatlasa. süper.

gerçi benim mantığımla venezuela da tüm semtlere yakın oluyor, sonuçta uçağa binip geliyorsun... direkt mecidiyeköy'e götürmüyor ama mecidiyeköy otobüslerinin kalktığı yere getiriyor.

ama kadıköy iyi ya o açıdan, cidden. rıhtıma yakın bir yerde olursan avrupa'ya geçiş çok kolay. hem rıhtıma hem metrobüse yakın olmak gibi bir şansın var. geç saatlerde işte yok otobüs kalmadı, metro seferi bitti, motor yok gibi problemler yaşanmaz. nefis. hem kendisi hem ulaşımı güzel. canısı.

beşiktaş, kadiköy, üsküdar, karaköy

Kadıköy. Ulaşım, ortamı, insanı güzel.

ayrıca beşiktaş çarşı civarı çok iyidir.. taksime, iskeleye yakındır..5 dk yürürsün kabataştan tramvaya binersin..

merkezidir oturan tipler kimseye karışan insanlar değiller.. her saat ulaşım mümkün rahat edilir..

ona bakarsanız beylikdüzü de metrobüse 10 dakika. 10 dakika bile değil. Kıstas toplu taşımaya yakınlık olmamalı. Civar ilçelere yakınlık olmalı. Haritayı aç, tam ortadaki ilçeyi seç aga.

eğer taksim gece hayatına çok düşkün değilsen kadiköy merkezli düşünebilirsin.
bi kere düz bir yakadan bahsediyoruz. yürüyerek veya bisikletle gidemeyeceğin lokasyon yok gibi.
canın deniz çektiği zaman kadiköy rıhtımdan, modadan pendiğe kadar her yer deniz. ve e5 tarafında bile otursan yürüyerek 30 dakikada varırsın en yakın denize.

metrosu var, min. caddesi var, bağdatı var, sahil yolu var. bisiklet yolu var.

harbiyede 20 sene oturmuş biri olarak. kadiköy candır, tavsiyedir...

yenikapı civaro tabiki,kadıköyden olimpiyat stadına kaç dakikada gelirsin,oysa yenikapıdan olimpiyata da,kartal a 45 dk da varabilirsin,

üsküdar ya da beşiktaş

Tamamını okumadım da; faşizan partilerle ortaklık yapan CHP derken CHP'nin kendisinin ülkedeki en faşizan siyasete ve kitleye sahip olduğunu atladın gibime geldi.

PS: Oy kullanmıyorum.

"Ataturk'u seven ona saygi gosteren deger veren goruslerini begenen insanlara Kemalistler, darbeciler, fasistler damgasi basilmasini anliyamiyorum"

Su anda Tayyip, nasil biz herkese kucak aciyoruz ayagi yapip toplumun belli kesimlerini fiili olarak dislayip, ezip fisliyorsa erken cumuriyet doneminde de aynisi yapilmistir. Bu boyle kardesim. "Ya o Turkluk, Turkiye'de yasayan, Turk gibi hisseden herkes Turk'tur manasinda" yalanina ancak Turkler inaniyor. Azinliklar, bunun tam bir palavra oldugunun gayet farkinda. Agos birkac ay once 1920'lerde Ermeni ve Rum ailelere nufus sayiminda alenen fisleme yapildigini belgeledi. Yani demek ki neymis? Herkes turk tabi ama bazilari daha turk. Ayrica Dersim isyanini da hatirlatayim hazir fasizmden soz acilmisken.

Umarim anlamana yardimci olmusumdur. Demirtas bana da samimi gelmiyor, haklisin.

www.agos.com.tr

vaat ve kuru laf dinlemek yerine 1-2 yıl geriden demeçleri okumak daha faydalı olabilir senin için. insanların olaylar karşısında nasıl tepkiler verdiğini yada görünmek istedikleri ile oldukları arasındaki farkı bu sayede anlayabilirsin.

bana göre örneğin: üstüne basa basa çoook özgürlükçü ayağına yatanlar damarına basılınca silah çekmekle tehdit ediyordu insanları. biri zaten hırsızın katilin yalancının önde gideni ona söyleyeceklerim duyuru formatına uymaz. üçüncüsü ise tepeden getirilen ve kime çalıştığı belli olmayan nötr görünmeye çalışan bi tip.

ps:oy kullanmayıp goygoy yapanlardan geçilmiyor ortalık.

Bi saçmalamayın ya. En kötü aday bile rte'den iyi değil midir? E Selehattin Demirtaş'ın şansı var mı? Yok! O zaman vereceksin Ekmeleddin'e. Mecburuz yani. Ben de mecburum. Sanki biz seve seve veriyoruz amk.

CHP ırkçıymış da falanmış da... Selehattin Demirtaş da Kürt milliyetçisi. Adamın 3 kelimesinden 5'i Kürt. Evet 3 kelimesinden 5'i.

Demirtaş'ın diğer iki adayın yanında şansı yok. Hiç oy alamaz demiyorum ama %15 civarında oy alabilir en fazla. Bu durumda hiç beğenmeseniz bile kötünün iyisini seçme durumundasınız.

ben eklemeleddin ihsanoğlu'na vereceğim.

söylemleri içerisinde en samimisi o çünkü.
bundan bir süre önce terörist ilan edilmiş bir insanı meşru kılmak, devletle görüştürmek benim doğrularımda yer almıyor.üzgünüm.
eğer demirtaş olursa net bir biçimde çıkacak adam. çıkmasını istemiyorum.
öte yandan, seçim 2. tura kalırsa. yine adadaki adamı oradan çıkartmak için masaya otururlar. evet, yaparlar bunu. ve böylece demirtaş çekilip yolu rtye bırakır...
ayrıca bir şekilde rtden kurtulmamız lazım. 12 sene yeter. tamam toplum olarak salağız da, bir yere kadar...

en samimisi, bu konjoktürde en mantıklısı ekmeleddin...

oy vermeyenlere artık saygı da duymuyorum. ben o oy vermeyenler için de gidip oy veriyorum çünkü. onların da hakları var doğru düzgün bir ülkede yaşamaya. haketmiyor olsalar bile...

pisa kulesi

Limoncello.

meloncello

bir şişe Barolo şarap,

Şarap, kahve, moka, parmesan peyniri.

@gizemlikovboydankacankertenkele Aa kahve çok mantıklı, valize sığdırabilse italyan erkeki isteyecektim de malum uçak bagajları....

bağyansan venedik'te murano taşından yapılma hediye alabilirler.

(bkz: postcards from italy)

@efreet sultan takıya bayılırım, süpersonik bir öneri oldu, teşekkürler :)

şu kolyeler favorim:

www.reflectionssilverjewellery.com.au

her rengi var, onun dışında da bir sürü takı seçeneği var elbette.

bi de renkli güzel makarnalar :)

Floransadaki lindt magazasindan cesit cesit cikolata.

Duomo katedrali civarinda.

füt +1 :)

Benim İtalyan arkadaşlardan biri her gittiğinde (sallamıyorsam) şundan getiriyordu en.wikipedia.org bizde hayvan gibi yiyorduk

vespa
arkadaşım minik oyunca vespa getirmişti, çok seviyorum

Çikolata Allah'ın emri o illa gelecek :)) teşekkür ederim öneriler için kolye de muhakkak aldıracağım @opucuk baligi :) @elon nasıl büzüş büzüş bir şey o ama iştah açıcı

Murano camından yapılmış bir hediye iste.

domuz tüketiyorsanız salami toskana ve cuppa di parma.

vespa shoptan orjinal vespa çantaları, anahtarlıkları.
ağırlık sıkıntısı yoksa toskana şarabı (test ettik, orada 10euroya kimsenin suratına bakmadığı şaraplar burada 100küsür liradan gurmelerimiz tarafından baştacı ediliyor) hal böyleyken oradan oahalı bir şarap efsane olacaktır.

parmiggiano peyniri. rendelenmemiş alırsınız, siz rendelersiniz taze taze oh mis!

:)

@jeanluc domuz yemiyorum, alkol de tüketmiyorum ama diğer öneriler aklımda :) parmiggiano peyniri parmesan dediğimizin orjinal adı mı? :)

700 tekerlek çapı, 700c=28 inch
kaça alıyorsun bilmem ama kaça alırsan al, çok iyi bir bisiklet değil.
alt seviyeli ağır ve çelik kadrolu bir bisiklet.
kadro boyları da genelde 18 ya da 20 oluyor salcano erkek şehir bisikletlerinde.
ama alacaksan en kötü ihtimalle city fun serisinden bir model bakman senin yararına. şimdi fırsat desen de kazanacağın bir kaç yüz lira için ileride şu kadar yüz lira versem de bisikletim şunun kadar iyi olsaydı dersin. pişman olursun.

sitede gözüne kestirdiğin bisikletin marka modelini alternatifleri ile birlikte yazıp, bir bisikletçiye giderek denemelisin. hem fiyat karşılaştırması yapmış, hem bisikleti denemiş olursun. hem de buradan cevap bekleyerek zaman kaybetmeden işini halletmiş...

servis sabah 7 dakikada akşam 25 dk sürüyor.
Yürünmez.

2008-2009'da 4dk yürüme mesafesiydi. şimdi sabah 20 akşam 45 dk

eskiden yaya 7 dk gidiyordum. sonra iş değiştirince uzadı yol.

evin kapisini kapatmamla isyerindeki odamin kapisini acmam arasinda gecen sure 7 dk. yuruyerek hem de. kih kih kih

Var, ben. Çok güzel bir duygu, iş değiştirip yürümeye ilk başladığımda yarı zamanlı çalışıyormuşum gibi geliyordu, diğer işimde 50 km yol gidip geliyordum.

Kendine daha çok zaman ayırıyorsun, millet trafikle boğuşurken sen evine gelmiş, yemeğini yemiş oluyorsun. Sabahları uyanamama sorunum hemen hemen hiç kalmadı, genişçe kahvaltımı da ederim, duşumu da alırım. Geç yattıysam 9'a kadar uyuyup işe öyle gidiyorum, artık nasıl bir duygu sen anla..

İş ev arası 15 dk yürüyerek. Mevkii istanbul.

yürüyerek 15 dakika ve işte bu yüzden yıllardır hep geç kalırım istemeden. İşte bunlar hep rahatligin verdiği etki.
08:00 mesaisine yetişmek için sabahın 5:30'unda uyanip yollara düşer kimi arkadaşim. Onların yolda olduğu saatte ben uyuyor oluyorum. 7:30 gibi uyanip uykulu gözlerle yolda yürürken onlar iki üç saatlik yoldan gelmiş ve çoktan enerjilerinin bi kısmını harcamış oluyorlar. Gerçekten zor bi durum.

önceden 75 dakika civarı sürüyodu metrobüsle, şimdi 15 dakika metroyla. çok rahatladım!

ofise yürüyerek 20-25 dakikada ulaşıyorum, güzel egzersiz oluyor sabah-akşam.

ev-iş arası "yakın" değil, başka bir şey. iş yerinde yaşıyor gibiyim.

iş: süreyya operası
ev: operanın alt sokağı

Sabah 20dk suruyor. Aksam farkli sekilde geldigim icin 1 saat suruyor.

jeanluc sansliymis, sureyyada bir temsilden cikip eve donmem 1,5 saat:)

istanbul 3 dk. tarifi imkansız.

7-8 dakika arabayla

Bundan 3 ay öncesine kadar başka bir şehirde yaşıyordum, çalıştığım yer evime max.10 dk yürüme mesafesindeydi. o zamanlar bu yolu yürümeye bile üşeniyordum. şimdi ise İstanbul'da yaşıyorum işe 3 vesait ile gidiyorum. yaklaşık 2 saat sürüyor. kıymetini bilememişim eski işimin.

15 sene iş yerim hep uzaktaydı evime ve yürüyerek gidebileceğim bir işim olmasını dilerdim hep.Bu sene gerçekleşti dileğim yürüyerek 3 dakika, duşunu rahat rahat al, kahvaltını yap oh mis :)

evimle işim arası 1.8 km :) yürümek güzel de yokuşu bol :)

ses kartının kendi programları olur. eğer on board kullanıyorsan sağ alt tarafta hoparlör ikonuna sağ tıklayıp, çıkan menüde kayıttan yürütme aygıtlarını seçerek oralarda arayabilirsin.
bazı ses kartlarında bas ve tiz ayarı varken bazılarında hiç bir şey olmaz.

thanks

ctrl+z oluyor benim bildiğim..

Programın sağında ufak bi pencere olması lazımdı her yaptığın hareketi gösteren. oradan bi önceki adıma tıklayınca geri geliyordu

helpx.adobe.com
Şu tutorialda gösterir..
Seçimi yaptıktan sonra hatalı kısımları dışarıda bırakmak için bu magnetic tool'un optionlarından ikinci kutuyu seçmek gerekiyor.. Sonra hatalı seçimleri tekrar seçip kaldırabilirsin.

Her zaman bekleriz :)
Ek olarak, her zaman için polygonal lassoyu tavsiye ederim..
Çok daha keskin ve istediğin gibi çalışabilirsin.
Alışması biraz zaman alan bir tooldur sadece..

calismaya baslayana ya da 25 yasina kadar

benim zamanımda, hem anneden hem babadan alma hakkım olmasına rağmen erkek olduğum için 18'den sonra elimden aldılar hakkımı.
şu an mevzuat değişti, ama cinsiyet farkı hala olabilir, bir araştırın derim...

Mayısta tüm ailenin pasaportlarını uzattıracaktık. Ben ikinci kere üniversite sınavına hazırlanıyordum. Yani öğrenci değildim. Benim pasaportumu uzatmadılar.
Geçen ay da pasaportun süresi bitti. Şu an pasaportsuzum.

öğrencilik bitince iptal olmuyor.

öğrencilik bitince çalışmaya başlarsan iptal oluyor.

25 yaşında her halükarda iptal oluyor.

kadın ya da erkek farketmiyor.

öğrencilikle alakalı değil, ama ailenin yanında yaşaman lazım öğrenci değilsen. Ve çalışmaman.

ingilizce varsa www.wikihow.com

aman gözünüzü seviyim benzin kaçmasın ciğerlerinize. 3 kuruş tasarruf edecez diye ciğerleri elinize almayın.

depo girisinde suzgec vs olmamasi lazim, varsa hortumu depoya sokamazsiniz. o zaman ince bir hortumla demeyin.

bir ihtimal benzinin parasını isteyin firmadan.

Depo da dolu yani insanın içi gidiyor :) akvaryum pompası falan diyenler oldu ama galiba biz bu benzini hediye edecez firmaya:(

damacana su satan yerlerden birine giderek pompa satın alın. pompanın dikey borusuna hortum iliştirip sabitleyin, hortumu benzine daldırın (giriyorsa) üstten pompalayarak dilediğiniz bidona boşaltın.

sonra o pompayı imha edin :)

depo girişinde tel ızgara vardır yani içeri boru salıp benzini çekemezsiniz. oto tamircisi türü bir yerde olur o iş ancak.

orpheus +1

filtre vardır olmaz o iş.

mail atma, direkt telefondan çemkir. mailleri okuduklarını bile sanmıyorum.

firmadan kredi kartına iade yapıldıktan sonra 3-4 gün içerisinde hesabınızda görünmesi gerekir.
iade etmemiş bile olabilirler.

Telefonla ara daha sonra da sikayetvar.com'da şikayet aç ki millet bu firmanın stok olmayan malları sattığını görsün.

70/75 dolar ya da euro üst sınırı var diye biliyorum gümrükte. Ben geçmedim şahsen hiç sınırı o yüzden prosedür nasıl işliyor bilemiyorum.
Gene yasayı vs okuyun derim, uygunsa bile satıcıdan gift olarak yollamasını rica edin.

takılır gümrükte.

ebay olmasa da gümrüğe takılmış ve malı çekmiş biri olarak yanıtlıyorum.

sınır 75 eurodur. ortalama 110 civarı dolara tekabül eder.
sonrası için %20 vergi ödersiniz.

500 euroluk bir şey hiç getirtmedim ama, daha önce getirttiğim ürünlerde bir tanesi gümrüğe takılmış, kargo firması (UPS) bana ulaşmış, durumu belirtmiş ve benden gümrük ödemesini ve onlara yetki vermemi istemişlerdi. yolladıkları formu doldurup geriye mail oalrak yollayıp, gümrük ücretini de hesaba yatırarak kısa sürede adresime gelmesini sağlamıştım.

ek bilgi: amazon.com ve bazı yabancı siteler, anasayfalarında da belirttikleri üzere, hemen hemen her ülkeye sorunsuz gönderim yapıyorlar. ürünün ücreti gümrük istese dahi, bu ücreti ilk alışveriş sayfasında hesaplayarak, kredi kartı ile ödeme yapmadan ürüne ekleyerek tamamını oraya ödemenizi ve daha sonra sorun yaşamamanızı sağlıyorlar.
280$ civarı elektronik bir ürün satın alarak yaşadığım bir tecrübe ile sabit.

yılda 5 adet bu şekilde sınır var...

gözlem yeteneğinden yaptığı tespitlerden, üsturuplu konuşmasından, lafı gediğine oturtmasından vs.

yani zeki diyoruz ama (bkz: çoklu zeka kuramı)

zekayı iki belirli alana kısıtlamak da apayrı bi aşağılık kompleksi bence ya neyse.

@neseranni
Nasil bir gozlem yetenegi? Zaten senin benim icinde yasadigimiz, kendimiz bircok kez sahit oldugumuz durumlari bize anlatiyor. Insanlarda aa evet gercekten oyle deyip guluyor. Bunlari biz de gozlemlememis olsak zaten komik gelmezdi diye dusunuyorum.
Ayrica dedigim gibi bir stand-up'ciyi ornek olarak verdim.

öhöm, sanırım senin sorduğun sosyal zeka. yoksa her insanın kafasının bastığı konu farklıdır.

sosyal zeka için sanırım iyi gözlem ve empati yeteneği, özgüven, iletişimde kullandığın dili iyi bilmek(internet dili bile olabilir), olaylara farklı açıdan bakabilmek yeterlidir. aklıma başka bişey gelmedi.

not olarak da cem yılmazın tespitlerine gülmüyorum, benim için basit geliyor. ama geyiğini yapmak eğlenceli oluyo. en çok kullandığım da 'aynısı kaynımda da var'

zeki değil ama akıllı.

Einstein çok zekiymiş olum.
O değil la asıl deha Tesla.
Hawking'in aykuusu 987ymiş sen ne dion.
O diil de asıl zeki Steve Jobs lan paraları götürdü.

Kardeş kime göre neye göre zeki? Belli bir kriter yok aslında. Somut şeyler arıyosun gördüğüm kadarıyla ama yok. Bana kalırsa Cem Yılmaz gayet de zeki bir insan. Bonus olarak Seyfi Dursunoğlu'nun da çok zeki bir insan olduğunu düşünüyorum.

Okulda vardır böyle tipler, ders çalışmaz 85 alır, bir kaç tane işi bir arada yapar hepsinde başarılı olur. Mesela Cem Yılmaz müzikle de ilgileniyo. Film çekiyo. Karikatür-mizah camiasından gelme dolayısıyla eli çizime de yatkın. Hazırcevap. Bir komedyenin kazanabileceği en iyi paraları kazanıyo. Seyfi Dursunoğlu ise güzel yemek yapan dikişten vs anlayan biri. Doğru dürüst meslek olarak görülmeyen bir işi ciddiyetle icra eden bir sanatçı. Bana göre zeki insanlar hem yetenekliler hem de bu yeteneklerini iyi kullanıyorlar. Kullanırken de ekstra bir çaba göstermiyorlar. Şöyle düşün bir insan sonradan hazırcevap olabilir mi? Birden bire karikatür çizebilir, güldürebilir mi?

@buzbebek
Bahsettigin seylerin sonradan kazanilamayacagindan emin degilim.
Insan beyni bircok konuda esnek, bircok sey dogustan gelmis olmak zorunda degil. (Bilim insanlari soyluyor.)
Bkz. Londrali taksiciler.

Mesela Einstein'in zeki oldugunu somut verilerle anliyoruz bana gore. Adamin zamaninda ortaya atip teknolojik imkanlar elvermedigi icin deneyle kanitlayamadigi seyler yillar sonra deneylerle dogrulandi.

olm ne demek "herkesin yaptığı tespitleri yapıyor ne farkı var"?

alın bu adam da herkesin yaptığı tespitleri yapmış,

(bkz: stand up'ına gülünmeyen adam)

"zeki" diyebilir miyiz bilmiyorum ama cem yılmaz'ın gözlem kabiliyeti, konuşma şeysi falan çok iyi. mimar sinan'la karşılaştırmak kadar saçma bir şey görmedim. ulan adam komedyen. insanları güldürüyor mu? çoğu insanın görmediği şeyleri, "aa harbiden böyleymiş lan" dedirtecek şekilde sunuyor mu? evet. bunu her adam yapamaz örnekte de görüldüğü üzere. kafası çalışan bir adam. illa kitap yazması, bina yapması mı lazım zeki dememiz için?

cem yılmaz aptal değil ama abartıldığı kadar zeki de değil.
genelde yapacağı espriler üzerinde uzun süre çalışıyor. belki de yardım alıyor?
dikkat edin doğaçlama yaptığı espriler, genelde özenmediği açılışlarda, ödün törenlerinde oluyor, pek kaliteli değil. ama stand up'larındakiler çok iyi.
binlerce kez gösteri yapa yapa halkın neye güleceğini çözmüş. sıkı çalışıp iyi stan up'lar çıkarabiliyor.
fimleri ise skeçlerden oluşuyor gibi. doğru dürüst senaryo bütünlüğü ve yaratıcılığı yok.

@faruk

gözlemlemek başka, bir şey anlatılınca farkına varmak başka. dünyanın döndüğünü de halk 17.yy'a kadar dünya üzerinde yaşamasına ve her gün tanık olmasına rağmen fark etmiş değildi. ama anlatıldığında içten bir şekilde de dinlenirse sahiden öyle diye bir aydınlanma yaşanılır. ama öte yandan, aşağılık kompleksi ve takıntılılık söz konusuysa engizisyonun galileo'ya yaptığı gibi burada da linç uygulanır.

cem yılmaz'ı zeki olarak addetmeyi onu ihya etmek ve zeki görenleri de aşağılık kompleksine sahip olarak nitelemek, bence ironik bir biçimde asıl aşağılık kompleksliğidir: zira aslında zeka gereksiz yere ihya edilmiş oluyor ve zeka kavramına elitist bir şekilde yaklaşılıyor. zeka o kadar da özel bir şey değil.

zekanın çeşitleri vardır; matematik bilmiyorsa zeki değildir, konuşamıyorsa zeki değildir gibi sınırlamalarda bir mana göremiyorum.

@neseranni
Herhangi birini zeki sinifina sokmanin asagilik kompleksinden kaynaklandigini soylemedim. Bunun neden kaynaklidigini tespit edebilecek biride degilim zaten, en fazla tahmin yuruturum.
Zekanin sinirlandirilmasina neden takildigini anlamadim. O zaman x kisi sayisal zekasi yuksek, y kisi sosyal zekasi yuksek, Cem yilmaz duygusal zekasi yuksek falan desinler, anlayayim. "x kisi zekidir" denince hicbirsey anlamiyorum. Cem yilmaz'in zeki oldugu sonucuna varanlar, bahsettigin zeka turlerinden haberdarlar mi? Yani bu adamin ne tur zekasi yuksek oldugunu farkedipte mi zeki oldugunu soyluyorlar?

Dedimya anlamiyorum, biriyle oturup 15dk muhabbet edip zeki oldugu sonucuna variyorlar. Ben neden anlayamiyorum onu ogrenmeye calisiyorum.

yok zaten seni kastetmemiştim kompleks sahibi olarak.

iyi bir noktaya parmak bastın. bu durum kelimelerin algılanışıyla alakalı biraz da. yani dediğin gibi toplum nezdinde birisi "zeki" addedilirken herhalde çoklu zeka kuramı göz önünde tutulmuyordur. ama bana kalırsa zeki addederken ister istemez çoklu zeka kuramına da uygun hareket etmiş oluyoruz belli bir oranda. yani sayısal alanda çok başarılı olan birisine de zeki diyoruz, konuşmasını bilen ikna yeteneği kuvvetli kişiye de zeki diyoruz. strateji geliştiren, savaşta başarılı komutanlara da zeki diyoruz, dilleri hızlı öğrenen kişiye de zeki diyoruz, enstrümanları konuşturan kişilere de zeki diyoruz. yani çoklu zeka kuramını bilinçli bir şekilde göz önünde tutmasak da aslında ona uygun bir şekilde zeki diye bahsediyoruz insanlardan.

ama işte salt belirli bir zeka türüne değer atfedince, diğer insanları zeki sınıfına kabul etmemek haksızlık oluyor. bunu demeye çalışıyorum.

valla komik gelebilir ama bakislardan diyebilirim. tabi direkt oyle degil yanlis anlasilmasin. mesela bisey soylersin anlayip anlamamasina gore bakislari degisir karsindakinin. zaten verdigi cevaplar basla basina yeter cogu zaman. ama bazi kisileri anlamak daha zor olur tabi. einsteinin lafiydi galiba. zeki insan kendini verdigi cevaplarla değil sordugu sorularla belli eder. o da gayet onemli bi etken. herhangi bi durumda, anlattigin bi olayda nereye takilmis nereyi merak ediyo.

karsindaki zekiyse mesela kendini tekrar etmek zorunda kalmazsin. tek seferde anlar seni. hatta zaman zaman sen anlatmayi bitirmeden o herseyi anlamis uygun bi cevabi kafasinda toplayıp sen bitirir bitirmez baslar konusmaya.

cok yönlü dusunmesinden konulari farkli acilardan ele almasindan. mesela dersin "x bana boyle bisey yapti. amina koyim ben onun" oturur sana anlatir bak ama su acidan da bak adam da soyle boyle bilmemne diye empati yaptirir sana hassiktir dogru lan dersin.

biraz insanlarla iliskisi iyiyse zeki insan cogu tartismadan hakli da olsa haksiz da olsa bi sekilde hakli cikar. kaybetse de rezil olmaz

"bence" zeka birkaç kola ayrılır.

şahsen karşımdaki insanın zeka seviyesini, olası kurduğum zeki espri, kelime oyunları, serbest çağrışımlarımı ne kadar sürede algıladığı ve verdiği tepkilerden, herhangi bir durum/problem karşısındaki çözüm üretiş süresi ve çözüm üretiş yollarından anlarım.

kişi, çok tembel bir öğrenci olabilir. sanatla uğraşıyor olabilir. olmayabilir de... eğer klasik müzik konservatuvarından mezun olup, eğitimini asla almadığın bir müzik türünü, sanki içine doğmuş ve oralıymışsın gibi çalabiliyorsan, bununla ilgili stüdyo kayıtlarına,i canlı performanslara çağırılıyorsan zekisindir. ama içinde algı, yetenek, kulak da elbette var.

çok akıllı, işinde çok başarılı ama pratik zeka dediğimiz zekası düşük insanlar da var bu hayatta. dolayısıyla hala araştırılan, IQ'mu EQ'mu, o mu bu mu şeklinde kesin sonuç varılamayan bir olgu üzerinde çok da sabit fikirli konuşmamalıyız bence...

öte yandan salt duyduğu bir takım hazır cevap mottolarını ezberlemiş, durumuna göre yapıştıran insanları da zeki olarak adletmek çok da doğru değil elbette...

ama soru, cem yılmaz idi, ona değinerek bitireyim.
farkettiyseniz eğer, çok komik bir adam :)
hazır cevap, ve template değil, duruma göre cevap yapıştıyor. ayrıca ciddi bir konu söz konusu olduğunda asla gülmüyor, full konsantre konuya hakim konuşuyor.
ayrıca bilen bilir, oyunculuk, yazarlık, stand-up, yönetmenlik haricinde de birçok şeyde başarılı.
iyi bir müzisyen mesela...

sonradan geldi aklıma:
akademik bütün zeka testleri, bilgi ve yetenek harici, mantıksal sorunları çözme yetisi ile ilgili keskinliği ve bilinci ölçer. örnek, elinde üçgen nesne olan bebeğin, üçgen deliğe sahip kutuya onu sokması gibi...
bir doğrusal sıra içerisinde verilen verilerden sonra bilinmezi tespit etmek gibi...

saygılar.

Cem Yılmaz zeki mi falan bilmiyorum ama genel olarak bir insanın yaptığı esprilerinden zeki olup olmadığını anlarsın :)

Cem Yılmaz son zamanlarda oyunculuğunu da kullanıyor esprilerinde. Mesela bir tat bir doku zamanında daha iyiydi bence. Ve hiç küfür yoktu hemen. Şimdi cinsellik ve küfür üzerinden oynuyor hep.

Recep İvedik tarzını biliyorsun. Ortada sunulan magandalıktan başka bir şey değil ama insanımız bayılıyor.

Bir de retorik sanatını iyi uygulayanlar var; www.youtube.com Benim favorim bunlar.

@mimikikili Zekayı sadece sanat ve bilimle bağdaştırmak son derece saçma olmuş ama oyunculuk veya gösteri sanatı diye bir şey de var :)

Meslek lisesi çıkışlı olmasına rağmen Boğaziçi'nde okumuş, sosyolojik tespitleri çok sağlam, son olarak "mizah zekanın terletilmesidir" derler üstadlar, sanatçı ruhlu.

Doğaçlama sorulan sorulara da lap diye güldürecek bir şey üretebiliyor.

- Cem bey filmleriniz kopyalanıyor, korsanlara karşı bir girişiminiz var mı?
+ İlk olarak Jack Sparrow'u yakaladık, arayışımız sürüyor.

:)

@bana da mı lolo
cem yılmaz meslek lisesinde otelcilik okumuş
o yıllarda kendine verilen ek puanla boğaziçinde otelcilik bölümüne girmiş.
işletme ya da sosyoloji okumamış yani.
otelcilik okumasına rağmen ingilizcesi bile iyi değil.

@bana da mı lolo
cem yılmaz meslek lisesinde otelcilik okumuş
o yıllarda kendine verilen ek puanla boğaziçinde otelcilik bölümüne girmiş.
işletme ya da sosyoloji okumamış yani.
otelcilik okumasına rağmen ingilizcesi bile iyi değil.

** okuduğu okul 2 yıllık ya da bitirememiş, çünkü askerliğini er olarak yapmış.

İngilizcesi iyi mi değil? Yapma müdür...

devlet konservatuvarı keman ve kompozsiyon mezunu bir sözlükçü olarak yanıtlıyorum.

o dönemleri geçeli 10küsür yıl oldu ama; evet, her gün bi hayli çalışmak gerekiyor.kendi çocukluğumdan anımsıyorum, çalışmak için değil de, çalışmaktan kaçmak için bahane arardım ve zekamı da bu yönde hayli geliştirdim diyebilirim :)

çalışmak ile çalmak arasında hayli fark var. çalmayı herkes severken, çalışmayı esasen kimse sevmez. çalışmak zorunda olduğu için çalışırız. bunun motivasyonu bir yana dursun, yöntemleri bile vardır o sandalyeden kalkmamak için. misal en basidi, aklına bir şey geldi, veya bir şey yapman gerekiyor (su içmek, wc vs..) o anda yapmak yerine, o andan belirli bir süre sonra yapıyorsun, sonra bu süreyi uzatıyorsun.. ilk susadığın andan 10 dk sonra su içmek seni öldürmüyor.
bunun haricinde günlük çalışma süresini de yavaş yavaş arttırmalısın. 2 saat ile mi başladın diyelim? ertesi hafta 2.5 saat sonraki hafta 3 saat.. bu böyle gider.. eğer bir sınav, konser vs hazırlanıyorsan bu uyku, wc, yemek hariç tüm güne kadar yayılabiliyor. (tecrübeyle sabit)
çalışmanın saatleri de önemli. sabah saatlerinde çalışmaya meğilli değilken, gecenin ilerleyen saatleri daha konsantre olabiliyorum misal ben. onu bilip, çalışma programını komşularının sabır katsayısı ve üzerinde uygulayabilecekleri yaptırım gücünü de göz önündde bulunarak hesaplayabilirsin.

işin motivasyonu hususunda, "bu gün şu pasajı veya parçayı bitirmeden (hatasız çalmak da olabilir bu, ezberlemek de) kalkmayacağım!" da olabilir, "şu konçertoyu çıkartırsam, molada şunu ısmarlayacağım kendime" gibi de olabilir. klasik "x yaparsam y yapıcam" denklemleri.

ötesinde, kişinin kendi karakteri, kişiliği de önemli unsur. tembel adama ne yaparsan yap çalışmak istemez. ama sevdiği durumda da kimse onu çalışmaktan kaldıramaz...

kendini, kişiliğini, karakterini ve tüm bunların enstrumanına olan etkilerini iyice keşfettikten sonra, dışarıdan alacağın birkaç yardımla (önceki paragraflar gibi..) daha başarılı olabilirsin.

ama işin "viyolonseli tek başıma çalışıyorum" kısmına gelince...
işte burada bunu kesinlikle desteklemediğimi, kişinin gitar ve türevleri hariç, ciddi bir enstrumanı tek başına öğrenmesinin çok mantıklı bir girişim olmayacağını belirtmek isterim.

bütün mantık ve zeka dahilinde eğitim kurumlarında ve evet, devlet konservatuvarlarında enstruman eğitimi birebir yapılır. bunun sebebi, okulun çok lüks oluşu değil, enstruman eğitimin ilkelerinin ancak bu şekilde uygulanabilmesindendir.

enstruman, kişiye özel bir eğitim güder. misal, bir keman öğrencisi baş parmağını sıkıyordur, diğeri sağ el tekniğini oturtamamıştır. berisinin boynunda sorun vardır, ötekisi sağ omzunu kaldırır. hocanın bunu sağlıklı tespit edip (hoca kalitesi, yeterliliği ve hocalık yetisi de önemli elbette)zamanında, doğru oranda ve yeterli müdahale etmesi gereklidir. hatta çoğu enstruman hocaları (ben dahil) bu gibi "kas" sorunlarında temas yoluyla tespit ve düzeltme yapmak zorunda kalıyoruz. başka yolu da yok. (yani, internet üzerinde video eğitimin de pek faydası yok)

dolayısıyla tek başına çalışmak, ancak profesyonel müzisyenlerin, işin a'sını b'sini z'sine kadar yemiş yutmuş insanların, normal eğitim süreçleri bittikten sonra, kendilerini geliştirmek veya yeni eserler repertuarlarına katmak için başvurdukları çalışma yoludur. "öğrenci" statüsündeki arkadaşların, mutlaka profesyonel müzisyen bir hoca ile çalışması "elzemdir"
keman hususunda bu sakatlığa kadar giderken, viyolonselde de sakatlık ihtimali olsa da, keman kadar yüzdesi sık karşımıza çıkmayabilir. (çalış pozisyonları ile insan anatomisine aykırılığı göz önünde bulundurulduğunda)

entonasyon kısmına gelince...
tuner, ilk başta faydalı olacaktır evet. ama her perdesiz çalgı gibi viyolonseli de pesini tizini kendin duymalısın. zaten enstruman pes eğilimli bir enstruman, iyi çalabilen zaten çok azken, tek başına çalışarak iyi çalabilen olmak, bence pek imkansız görünüyor...

çalışma yöntemi olarak, her tonda, çeşitli değişik bağlar ile çalışmak faydalıdır. ama onun haricinde parmak egzersizleri ve bazı etüdler entonasyonun düzeltilmesinde yardımcı olacaktır.

parçaların çalışmanın yolu, elbette isteniyorsa baştan sonra bir kez deşifre ettikten sonra, ilk dizek ve ilk ölçüden itibaren tek tek, ölçü ölçü, pasaj pasaj olmayan yerleri çalışmak, parçadan bütüne gitmek (tüme varım) en çok kullandığımız, hatta tek kullandığımız yöntemdir. ama bunun içerisinde bir çok yöntem var ki yazsam sayfalar sürer.

kolay gelsin..

kendi halinde çalan alaylı gitaristim. özellikle egzersizlerde kendime hedef koyardım. "bugün bunu 180 bpm de temiz çalmadan bırakmayacağım" şeklinde. artık hızda falan gözüm yok, blueslara falan sardım, şimdi de doğaçlama çalışıyorum, adam gibi cümleler kurmadan bırakmıyorum. tekrar tekrar kaydedip dinliyorum. çalarken farketmesem de dinlerken bir notadan sonra gelmesi gereken notayı farkediyorum ve çalarken orada saçmalamışsam lick haline getirip düzeltmeye çalışıyorum.

entonasyon işini bilemem ama çalışmalar için hedef koy, keyif almaya bak. birilerini matematiğe yaptığı sıkıcılaştırmayı müziğe yapma. şöyle yapabilirsin. X tekniğine çalışmak için, o tekniğin bol kullanıldığı bir parça seç. Sonra amacın o parçayı çalmak olsun. Ama ilk başta tekniği oturtmak için başka egzersizler yapman gerekecek. Böyle böyle iyi olur gibi.

@cigerdelen arkadaşa saygıyla;

ben batıcıyım. bizzat msüdk'dan yetişmeyim.

eğer çalışman gereken parçayı ezberlersen, ezberci bir eğitim siteminin kendi kendine kölesi olur, daha sonra ezberlemeden o parçayı çalışamaz hale gelirsin.
dolayısıyla burada cigerdelen arkadaşı da uyaralım, yanlış yetiştirmeyelim öğrencilerimizi. mühim olan, notada yazanı çalışarak çıkartmaktır. ezberle herkes enstruman çaldığını sanar...
ayrıca keman, cello çalışırken hiç bir zaman pişyanoya dokunmadım, gerek kalmadı. bu 7 yaşında da böyleydi, 17 yaşında da, 27 yaşında da böyle oldu. 37'de de böyle olacak... piyanoyu ayrı çalışıyorum, daha keyifli oluyor.

değil aslında.
kadiköy-fındıklı motor, füniküler-metro ile de ulaşabilirsin.

metrobüs ile ise, zincirlikuyudan metroya geçiş yaparak gidilebilir.

Zincirlikuyuda in metroya bin leventte in. Ya da Zincirlikuyudan 10dk yürü

metroyla gelirsen levent'te degil, 4. levent duraginda inmen lazim. ordan yuruyerek 2 dakika.

benimki aynı model mi bilmiyorum fakat 2006 dan beri kullanıyorum 6 7 kere taşıdım,bir sorun çıakrmadı henüz.

www.tekzen.com.tr

niye regal aldın dersen 2006 yılında altus, profilo , siemens ve regalin ki vardı, hatta siemens alacağıma 3 tane regal, profilo alacağıma 2 tane regal alabiliyordum.en ucuz olanı regal di vestel markası diye aldım, pişman olmadım yani.

Geçen ay ben de vestel aldim. Tavsiye ederim.

marshallfridge.com

(bkz: küppersbusch)

İstanbuldaysan sirkeci deki saatçilerden al. Sağlam pazarlıkla daha ucuza alirsin

Sirkecide güvenilir midir sizce?

Elbette..türkiyede saat satışının merkezi zaten.

Normal fiyattan %25 -30 indirim için pazarlık et.

Çok sordum ama pazar kapalıdır değil mi?

Acik olabilir. Her dükkan kapalı olmuyor

marka model belliyse neden yurtdışından getirtmeyi düşünmüyorsunuz? amazon.com macys.com dahil bazı siteler, devletin şart koştuğu kişisel ithalat sınırı olan 100$ üzerine çıkan vergiyi de kendi sitesine ödettirip, kapınıza kadar sorunsuz getiriyor.

genelde "allegro bölümünü çaldım" formatında kullanıyoruz biz, ama farklı şeyler de olabilir.

bölüm ne ise onu çalarsın. adagio bir bölümü allegro çalamazsın, gelir döverler. normalden hızlı çaldım, hızlı yorumladım manasına geliyorsa eğer demek istediğin şey, direkt olarak öyle söyle..

uludağın şekersiz limonatası var.
ayrıca teneke kutuda soda var diye biliyorum ben.

şalgam ?

Ayran?

(bkz: doğadan soğuk meyve bitki çayı)

www.google.com.tr

ucuz, bozulma süresi vs. bir sürü sebebi var.

benim tavsiyem mümkün olduğunca az tuzlu ayran yapıp taşımak her yere. günde 1 kilo yoğurt bitiriyorum ayran vesilesi ile. hazır ayran almamakta da fayda var tabi.

perrierin limon, lime, nane vs cesitleri var, sekersiz, sadece o tatlar verilmis sekilde.

ben de şikayetçiyim neden yok ? ayran ve süt dışında içecek bir şey bulamıyorum.

o yukarıda linki bulunan doğadanlar da dehşet şekerli.

aynı sorunu ben de yaşıyorum, havalar ısınmaya başladıkça da n'aapsam demeye başladım aynen sizin gibi.
soğuk bitki-meyve çayı yapacağım bu yaz. demleyip şişeleyeceğim :)
evdeyken yoğurt ve meyveyle smoothieler zaten kurtarıcı olacak diye düşünüyorum.
ayran-süt içemiyorum ben ama kefir seviyorum neyse ki.
soda ve su da eklenince sıkıntılar azalır gibi.

dışarıdayken ve soğuk bir şey içmek istediğimizde sadece soda içebiliyor olmak çok sıkıcı. çok çok haklısınız isyanınızda.

Nasıl yok? %100 konsantre olan meyve sularını içmelisiniz. Onlara ayrıca şeker konulmaz. Meyvenin kendi içerisinde doğal olarak bulunan şeker vardır sadece. Marka olarak Dimes'i öneririm.

@grgn
haklısınız ancak onlar da çok şekerli. yani fruktoz da bir şekerdir ve hatta katil şekerlerdendir.

bir de şu var: 1 meyve yendiğinde alınan fruktoz, o meyvenin 1 bardak suyu içildiğinde alınan fruktozdan kat be kat az. bunun testini 1 bardak meyve suyu için kaç meyve kullandığınıza bakarak yapabilirsiniz.

sağlık boyutu bir kenara, lezzet olarak da çok tatlı o bahsettiğiniz %100 konsantre meyve suları. alice'in sorduğu daha bir nötr tatlar. yani ıhlamur içiyorsunuz ya mesela. onun soğuk halini düşünün. böyle içecekler piyasada yok.

Nescafenin soguk kahvesi vardi ama seker olayini hatirlamiyorum. Ayni dertten ben de muzdaribim bizkackisiyiz acaba :)

polooooo

Honda civic bakın 2009-2010

çok az kasıp bmw 1 serisinden ikinci el bir araç.

edit: arabalarla alakası pek olmayan bir insan olarak, sahibinden de bulduğum şöyle bir şey atıyorum:
www.sahibinden.com

sıfır corsa

cevaplar için teşekkürler ama corsa, polo hiç ilgimi çekmiyor. hele ki 308'den sonra. honda civic fazla sıradan gelirken bmw'nin kazasız/düşük km/genç araç bulmak hayli zorlaşıyor.
o kadar enteresan modellere bakıyorum ki, GMC'ye bile baktım :)
evet arazi de olabiliyor, ama lpg karşıtı olarak 2den fazla motoru olan araca binmem. dizel olsa güzel olur, hybride param yetmiyor.

fk2 kasa civic hatchback modellerine bakın bir de

corolla al rahat et.

Kesinlikle mitsubishi lancer, sunrooflu, full alınır 9 abs falan olması gerek.

yakıt hakkında da bilgi verirsen daha hayırlı çözümler bulunabilir.

mazda 3 onerebilirim.

bişy farketmez aslında. "algıda seçicilik" dolayısıyla özellikle aramayan çoğu kimsenin (ben gibi gördüğü her yazı çiziyi refleksvari bi okuma eğilimi iiçinde olanlar hariç) dikkatini çekmeyecek.

afişin tasarımı yerine asacağın yerleri (eğer yapmadıysan) bunu göz ardı etmeden seç bence. yani "hedef kitle" ve onların görebileceği ya da özellikle onların bulunduğu bulunabileceği yerler.

beyaz üzerine siyah çoğu zaman ilgi çekmezken sarı taban üzerine siyah yazılar dikkat çeker.
kırmızı üzeri beyaz yazıdaki sıkıntı; beyaz yazı zor okunur.

sonuç; sarı+siyah ikilisini öneririm.

Boşuna para harcamayın bence. Daha önceden bir öğretmen arkadaşım için böyle afişler yapıştırmıştık. Duraklardakiler zaten her gece temizleniyor. Onun dışındaki yerlerde de gelen geçen mi koparıyor çevre dersane çalışanları mı söküyor anlamadık. 1 günden fazla dayanan olmadı.

A4 daha mantıklı galiba. Hem sürekli yenilersin. Hem de samimi* bir hava oluşturur. Dış mihraklardan korur.

*: galeri7.uludagsozluk.com

turuncu, çok daha kolay algılanır bir renk olup, daha dikkat çekici olacaktır... üstü siyah renk ve bold punto elbette..

Başlangıç aşamasında bulabildiğiniz deneyimli bir kişiden/kurumdan kurs almanızı öneriyorum. Yanlış öğrenmekten de kaçınmış olursunuz ve öğrenme süreci hızlanır. Birşeyler oluyor hissi her gün elinize gitarı alıp parmak çalışması yaptığınızda 1 ayda bile gelebiliyor, fakat yetenek ve isteğinizle alakalı daha çok.

bir yandan da basit akorlara bakin. duz nota bayabilir. dinlediginiz sarkilarin tab'larini bulun ordan yapabileceginiz yerlerini calisin. misal metallica one, fade to black girisleri ya da nothing else matters'in en basi. sarki calismaniz sizi motive eder.

tablar ile bir kaç parça öğrenip hevesinizi arttırabilirsiniz.

asla vazgeçme hacı ağbiy, asla! hiç olmazsa günde 15 dakka çalış ama her gün çalış.

26 yaşındayım, 7 aydır keman 1 yıldır da piyanoyla uğraşıyorum, bir şeyler oluyor çalışmaya devam et bence, sonra çok iyi geliyor, kendini seviyorsun yeni bir parçayı çaldıkça vs.

müzik ve müzik enstrumanı çalmak, uzaktan görüldüğü gibi kolay ve eğlenceli değildir arkadaşlar. öncelikle mantık olarak yanlışı düzeltmek isterim.
eğer basit bir şey olsaydı zaten notayı matematikçi icat etmezdi sanırım...
öncelikle çalmak istediğiniz enstruman, her mutlaka zaman ayırabileceğiniz, hiç sıkılmadan, usanmadan büyük bir sabırla saatlerinizi geçirebileceğiniz bir enstruman olmalı.
yani, o daha kolay onu çalarım, o zaten gıy gıy sorun yok dediğiniz noktada yanılıyorsunuz.
ayrıca bir enstrumanı en iyi öğrenebilmenin yolu, birebir ders almaktan geçer.
bunda da eve alışveriş yaparken nasıl bozuk tavuk/et, tarihi geçmiş meşrubat veya coca cola yerine rc cola almıyorsanız aynı mantıkta iyi bir hocadan edinmelisiniz dersi. zira, ortalıkta hoca olduğunu iddia eden tonla soytarı var.
hocayı isim soyisim eidnip araştırdıktan sonjra bakın bakalım nerelerde ne çalmış, eğitimi neymiş vs. ud öğrenip keman dersi veren tiple tanıştım ben internette...
son söz olarak, enstrumanı evde tek başına, internetle ve kitapla vs öğrenmek yakın gelecekte hezeyana yol açabilir, hayli risklidir.
bilginize...

@jeanluc+1 ben de ders alarak ilerleme kaydettim bir hocan olmazsa o disiplin gelmiyor hiç, aletlerde kenarda atıl durumda kalıyor. 4 yıldır piyanom var aslında hocamdan ders alana kadar hiç ilerleyemedim.

pratik şart, ders şart

saati 3 biradan ders veririz hocam

solfej bilgin varsa öğrenmen çok rahat olur bence. asıl zor kısım geliştirmek, o da çalışmaya ve isteğe bağlı biraz.

Bence çalması en kolay müzik aletlerinden biri. Çünkü o notayı çıkarmanın bir zorluğu yok, bilgisayar klavyesine nasıl basıyorsun onun gibi normal bir şekilde basıyorsun.

Ama kendini geliştirmen zaman alır diye tahmin ediyorum. Başarılar.

mantığını anlaman kolay notları öğrenip parmaklarınla doğru notları doğru zamanlarda basman lazım amaaaa bunu pratiğe dökmek çok çalışmak ve sabır isteyen bir iş.

bir çocuk parçasını bile adam gibi çalmak için en az 10 kere çalmak lazım.

emek verirsen olur, emek lazım.

saatlerce bikmadan calisabileceksen kolay. ancak gercekten bir parcayi calisa calisa yuzlerce kez tekrar etmek adam usandiriyor (komsulari ve evdekileri de usandiriyor).

nota okumak, el koordinasyonu zor degil. sadece "practice makes perfect" felsefesi lazim.

benzer sorularda öğrenci adaylarıma şu soruyu soruyorum.

şu an buna başlamazsan, 3-5 sene sonra pişman olacak mısın?

eğer cevabın evet ve evet üzerinde ne kadar derinse o kadar çabuk başlamalısın...

şöyle de bir şey var ama;
bir enstrumana başlamak, başlamayı çabalamak, o enstrumanın zorluğunu araştırmayı gerektirmemeli...

sanatçılarla çalışan bir menejerlik şirketine veya bu tip çalışan bir şoföre emanet edebilrisiniz.
sağlam tanıdıklarınız da varsa eğer, önümüzün de bahar ve yaz olduğu varsayıldığında kazancı bol olacaktır.
her yere uçakla da gidiliyorolsa da, genellikle istanbul-bursa, ist-ankara, ist-çanakkale ve civar yerlere hiç bir grup kolay kolay uçak kullanmaz.karayoluyla daha rahat olacağı için. enstrumanlar+5 kişilik bir grubu rahatça taşıyabiliyorsa araç, bu tip kiralamalarla ilgilenin bence...
geçen sene bizzat benim ayaraldığım bir araç, şoför dahil 1000TL fiyatçekmişti gidiş-dönüş için. keza ist-bursa arasına da bu fiyatlara gidip geliyor. benzin hariç.

çok sıkı çalışmayla yeteneğin varsa 10-15 ay diyorum.
ikisinden biriyle 15-20 ay.
ikisi de yoksa daha uzun.

bir çok yabancı dile göre çok daha kolay yapısı olan, içinde çoğu cümlede soru eki bile barındırmayan, telaffuz itibariyle türklere çok yakın olan, (vurgu yerlerini dğeiştir, r'lere baskı yap tamam) bu güzide dili 6 ayda öğrenmeyeni dövüyorlarmış...

italyancayı düzensiz ve abuk vurgularıyla 6 ayda öğrenebilirsen seni bizzat ben döverim. 6 ayda hiçbir dilde ustalaşılmaz. çılgıncasına, sürekli italyanlarla ve italyancayla muhatap olarak 10-15 ay içerisinde çok büyük aşama kaydedebilirsin. ama oturup rosetta stone'dan açlışarak 10 ayda italyanca hatim edilmez. yine önemli kısmını öğrenirsin, sorunsuz cayır cayır italyanca konuşursun belki ama "hatim etmek" çok başka bir olay.

vurgu olmasa 10 ayda allah olabilirdin bi ihtimal ama o vurgu... kuralı da yok, oturup ezberlicen. o çok kötü.

italyanca kursuna gidersen 18 ayda c seviyesine gelirsin ama italyaya gidince yine apisip kalirsin bazen.
18 ay italyan kultur+6 ay italyada yasam diyorum ben de.

Kisisel tecrubem;
1 kur konusma dersi de dahil 11 ay boyunca tum kurlari bitirmistim arada hizlandirilmis kurlar ve ayni anda iki farkli kura gitmek vs.(fransizca temelin olmasi cok yardimci oldu) Bu 11 ayin sonunda ev kiralamadan burokratik islere okul sinavina hepsini bir sekilde yapabilir durumdaydim.(ben ingilizceme guvenip yola cikmistim ama onlar ingilizce konusmayinca mecburen italyanca konusuluyor)
2-3 ay icinde yogun italyan temasiyla iyice acilmisti.

Su an diyaloga girdigim insanlar italyan zannediyorlar beni ama hatmettim mi, bence hala var kenarda kosede kalmis ufak tefek seyler.

6 ayda anca dili öğrenirsin. hatim etmek de senelerini alabilir. 5 senelik italyanca lise eğitimi almama ve italya'ya son 3 sene içinde yaklaşık 10 kez gitmeme rağmen her ilk gidişimde hala dilimin açılması 1-2 gün sürüyor. italyanların konuştuğu italyanca gerçekten zor. çok fazla eş-benzer anlamlı kelime, çok fazla deyim var ve günlük hayatta hepsi kullanılıyor. o yüzden eğitim sürecinde bolca kelime ezberlemen gerekebilir. grameri ispanyolca ve fransızcayla karşılaştırdığımda basit kalıyor. ayrıca hatim etmen için kesinlikle italyanların olduğu bir ortamda her gün italyanca konuşmalısın orası kesin. yaz da yaklaşıyor bence hazirana kadar çalışıp sonra 3 aylık bir kurs ayarlayabilirsin kendine italya'da.

aslında italyanca olan filmleri anlasam yeterli olur

italyanca filmleri anlamak başta sıkıntılı olabilir özellikle güney'de geçen filmlerde aksanlar ve dialekt işin içine giriyor.
ancak italyancaya hakim olduktan sonra çözmeye başlıyor insan aksanı. dialekt ise apayrı bir dünya italyanlar bile anlamıyorlar eğer bilmiyorlarsa ancak educated guess dedikleri şey ile çıkarım yapılıyor, veya bir şekilde kulak dolgunluğunda öğrenilmiş olunuyor.
olmayacak iş değil ama öğrenme sürecinde kulağını italyancaya çok iyi alıştırmalısın, evet fransızca gibi yazılımı ve okunuşu arasında uçurumlar yok belki ama hız ve kelime yutma konusunda çok başarılılar. yanlarında kala kala türkçem bile motora bağladı benim.

eğer öğrenmek istiyorsan biran evel başla, italyanca müzik dinle bu süreçte ben anlamasam bile başta bildiğim hikayelerin italyancalarını dinliyordum mp3 olarak. temel 4 zamanı hallettin mi ufak ufak kelime öğrenmeye yüklenerek anlamaya başlarsın. seyrettikçe de kelime öğrendikçe de tabi bir taraftan çalışarak da gelişir.

viskiyi kahlua veya baileysle de içen var. ben kolayla içiyorum. ama chivas gibi esasen viskiden de öte olan viskiler daha çok sek içilmeli bence...
sert geliyorsa az koyun, çift buz atın ama sek için. tadını alın...

Yok hayır sekte içiyorum ama ortam olduğunda redbull ile tüketiyorum.
Sadece başka tatları da öğrenmek istedim. :)

jeanluc +1
bu tarz baba içkiler on the rocks veya sek içilmeli...

ne buzla karıştır ne de redbulla. viski sek içilir, yapman gereken tek şey içine bir damla su karıştırmak olmalı. O zaman tadı ve kokusunun çok daha farklı olacağını göreceksin

Şişeyi buzdolabında soğut ve shot. Bum!

viski'yi sek ve yudum yudum için. deliler gibi shot yapip, garip karisimlar yapmayin.(soda,kola,fanta,sprite vb gibi) tabii eger kokteyl yapmayacaksaniz.

tercihen sek ve duble.. cok sert gelirse 2 kup buz atabilirsiniz..

chivas kolaydı, gazozdu, likördü gibi şeylerle karıştırılıp tüketilmeyecek kadar değerli bir içki.
sek içmek onu özelliğini ortaya çıkarır.
illa gazozla kolayla içilcekse vihite horse var, cim bim var, vat 69 var.

Oda sıcaklığında içine isteğe göre bir veya iki buz.Yanına biraz çikolata yine isteğe göre badem.

icemanr, gelsene çs viski edişın yapalım! :)

Önerilerin hepsini deneyeceğim. Teşekkürler :)