LG 43UH650V

Tasarım olarak çok daha canlı.

Bir şey söylemek istiyorum; 4 hafta önce kadar abim'in evliliği sebebiyle evi için televizyon arayışına girdik, 3-4 mağaza gezdik, asıl amacımız büyük ekran, full hd, uygun fiyattı.

Gezdiğimiz mağazalardan birine gittik ve 55 inç sony full hd'yi beğendik fakat kapalı kutusu yoktu, satış görevlisi, yanında duran aynı boyutta ve daha uyguna satılan 4k philipsi tavsiye etti, iki televizyonda da aynı görüntüyü oynatmasını istedik ve maalesef philips belki ayarlarından da kaynaklı bariz kötü gösteriyordu ve en önemlisi nasıl deniz bilmem, görüntüyü yetiştiremiyordu.

Daha sonra başka mağazada sony'nin kapalı kutusunun olabileceğini öğrendik ve o mağazaya gittik, o kutu düşmüş ve tv kırılmıştı sanırım, orada 4k ve vestel full hd tv falan gösterdiler ve komiktir ki yine belki önyargıdan kaynaklı sony daha iyi görünüyordu, bir de samsung k6000 vardı full hd, samsungu aldık.

Yani kesin konuşamam ama ucuz 4k tv'ler gerçekten iyi kalite sunmuyorlar gibi geliyor bana, yine de tabi kendi gözünüzler görün.

Benim bu tvler arasında model kodlarına gör ku7000 dikkatimi çekti, tatmin ederse o eder.

Bireysel yarışmalarda olur öyle. Aynı dalda 2 kişi kaldıysa ikisi de aynı ülkedense yarışabilirler.

Tenis bireysel bir spor ve spor müsabakalarında söz konusu olimpiyatlar bile olsa kişi emeklerinin karşılığını almak ister. En yanlış anlaşılan konu bu aslında. Olimpiyatlara ülkece gidebilirsin ama olimpiyatlar teorik olarak bir sporcunun katılabileceği en büyük organizasyondur. Sen bir ülkeye sadece bir branş için 5 tane sporcu gönderirsin, bunlardan biri finalde rakibin olur, bu noktada sırf o adamla aynı ülkenin vatandaşısın diye maçı ona bırakmazsın. Çünkü olimpiyat demek para demek. Michael Phelps altın madalyaları toplarken bir yandan da ömür boyu reklam yıldızı olmayı garantiliyor. Bir gün Nike yüzücü mayosu çıkarttığında reklamlarında gümüş madalya almış birini oynatmak istemez.

İceman

National Geographic - Türk Hava Yolları

www.youtube.com

iceman izledim.

seyretmediysen ted bundy olabilir www.youtube.com

seri katil belgeseli değil ama eğer izlemediysen, internet's own boy ve the salt of earth adlı belgesellere mutlaka bakmalısın. bir de doğanın katilleri de ilgini çekiyorsa the hunt güzeldir.

yeşil'le çakıcı'yı izle. youtube ta var

Bloody mondays & strawberry pies

Belgesel kalıplarının oldukça dışında. Seveceğine eminim.

making a murderer bayağı değişik.
payback ve aileen'ı da izleyebilirsiniz seri katil belgeseli izlemek istiyorsanız.

forensic files var ayrıca, çok acayipli olaylar dönüyomuş acayip hikayelerin altında ben bayağı hoşuma giderek izlemiştim. poisoner's handbook var, onu da linkledim. çok başarılı. www.youtube.com

Kendi kendine konuşma çalışmaları yap.

Belki anksiyete denilen şey, belki topluluk önünde konuşamama. Sinir olmazsanız daha çabuk çözersiniz sanırım. Psikolog ile görüşmek olabilir.

Bu tur sorularin amaci ogrencinin kafasinda oncullerden yola cikarak tek bir canli uzerinden yorum yapmasini saglamaktir. Yani aslinda soruyu sadece bir bitki hayvan bakteri veya mantarmis gibi cozmemek gerekir bence. Soruda spesifik bir ozelligi vermedikce hepsi olabilir tabi. Anlamadiysan da mesaj at pcden cevap yazayim.

Aslında yanıtımı değiştirmeye karar verdim. Eğer bahsedilen canlıyı bakteri kabul edersek hepsi doğru olabilir. Söylenebilir dediği için kesin yargıda bulunmamak gerek arkadaşın dediği gibi.

Hepsi doğru. Kemosentetik bakteri de olabilir bu durumda glikojen depolar.

üçü aynı anda olur demiyor olabilir diye değerlendirmeliyiz
anlamadığım şey şu kemosentetik bakteriler vitamin sentezleyebilir mi?

Kalın bağırsağınızdaki bakteriler sizin için K vitamini sentezliyor ve hiç ışık görmüyorlar.

evlendik valla çocuk bile yaptık:(
bizlerden kaçış yok.
istemiyorsan evlenmezsin herkes evlenmek ya da çocuk yapmak zorunda değil ki. rahat ol biraz

hee şu an düğündeyim: c11.incisozluk.com.tr

eskiden evlenmek görevdi. zincirin parçasıydı. o yüzden genç yaşta evlendi eskiler. şimdi çok seçenek var. dünya daha da genişledi, tercihler çoğaldı, evlenmemek tercih oldu. ama bizden sonraki kuşaklar da "çocuğum bana dede diyecek" kaygısı olmayacak. çünkü onlar seni beni görecek ve ayrıca evlenme yaşı artıyor.

sana gelirsek kadınsan işin daha zor. çünkü vücut saati vs diyorsunuz. erkeksen de zamana bırak.
evlilik artık zamanım gelince yapılacak bir şey değil. içinden gelmediği halde evlenirsen boşanman yakındır.

boşver hacı evlenenlerin çoğu boşanıyor artık :)

Sizinkiler yine iyi dayanmış. 22-23 yaşında ilkokul arkadaşlarım evlendi. Eğer zenginsen keyfine bak. Her yeri gez.

Ben de bu sene 30 oldum, milletin evlenmesi problem değil ama sürekli sana da evlenmen için baskı yapmaları çok can sıkıcı. Kimle konuşsam konu bir şekilde buraya geliyor, "Bu kadar seçici olma" sözleriyle devam edip "Yalnız öleceksin" şeklindeki korkutma cümleleriyle sona eriyor. Ben gayet evlilik kafasındayım, çocuklara da bayılırım ama kısmet değilse olmuyor bunu bir türlü anlatamıyorum :D

evlenmek bir başarı mı ki? neden bu kadar kafana taktın anlamadım. evlenince ne oluyor ki?

evlenmek bir başarı değil ama
evlenmemek belli bir yaştan sonra başarısızlık sayılıyor,
demokrasi aşığı ve sağ duyulu toplumumuzda :)

30 yine iyiymiş hacı, 25 yaşındayım benim bile çoğu arkadaşım evleniyor (genelde kızlar tabii) Eylül'de birinin nikahına gidicem.

bi flörtün varsa evlilik kafasına girememek sorun değil bence, yalnızlık bir süre sonra sıkıyor yalnızlık... bir de toplum açısından "bir yaştan sonra evlenmemek başarısızlık sayılıyor" demişler ya, bence tam öyle değil. Yalnızsan evet başarısızlık sayılıyor, ama birileri oluyorsa ya da sevgilin varsa "kendi tercihin" olup saygıyla karşılanabiliyor. Ha aile falan yine torun istiyoruz derse bilemem tabii :D

geçen sözlükte şunu paylaştılar, olumlu tarafından bak diyelim:
eksisozluk.com

biz bu hezeyanları 23-24 ümüzde bıraktık. o zamanlar 'of yaa resmen büyüdük baksana herkes evleniyoo' geyiklerimiz vardı. 30'a gelince sıkıntı yok, isteyen evleniyor istemeyen 'bekar geziyor' yani ne varmış ki 30'ların halinde? on numara beş yıldız.
hayat seçimlerden ibaret; bebek sesi kaldıramıyorsanız çocuk yapmayın, 'ama geç kalırım dede demesin' diyorsanız yapın, bunun 30'la bir alakası yok, karar verin sadece:)

25 yaşındayım ben bile evliyim hohohoha :) insan ister istemez yaşadığı çevreye uyum sağlamak istiyor. Bir de evlilik ve çocukla birlikte arkadaşlık ilişkileri de değişiyor. Yine de çok dert edilecek bir şey değil bana kalırsa. Nası iyiysen öyle olsun. İnsanlar artık geç çocuk sahibi oluyor. Şimdi çocuk dünyaya getirip sorumsuz bir ebeveyn olmaktansa istediğin, hazır olduğun bir zamanda getirmek daha iyi.

Oyle deme ya insanlar evleniyor da iyi bir es mi oluyorlar iyi bir anne baba mi aliyorlar. Kotu bir evliliktense bekar kalmak daha iyidir. Uzulme. Bir de bizim toplumumuzda duygusallik cok yuksek. Insanlar evlenmeyince ve cocuk yapmayinca kendilerini eksik hissediyorlar. Cocuklar cok da dertleri degil kimilerinin.

Asisamus +1

Beni evlenip üreyenlerdense sürekli offf 30'a geldim evde kaldım diye yaygarayı koparanlar daha fazla irrite ediyor. Hiç görmezsem günde en az bi' 3-4 tane soru görüyorum bu konuyla ilgili duyuru'da. Aşın artık böyle şeyleri ya hu. Bak ben de 28 yaşındayım ve bekarım. Benim de evli bir ton arkadaşım var ve gayet normal görüşüyoruz, konuşuyoruz. Üzerimde hiç baskı hissetmiyorum çünkü ben çoktan kararımı evlenmeme yönünde verdim. Çünkü çocuklardan nefret ediyorum, çocuk zırıltısına hiç tahammülüm yok. Ayrıca gelecek için daha farklı planlarım var ve evlilik bu planları gerçekleştirme yolunda bana ayak bağı olabilir. Yine de asla evlenmem demek istemiyorum, belki günün birinde sırılsıklam aşık olup evlenmek gibi bir çılgınlığa imza atabilirim. Bunun haricinde, yani körkütük aşık olmadan, evlenmem imkansız.

gereksiz bir sanri. yas evlilik icin bir kirter degil, bireysel gelisimin ne noktasinda oldugunuz onemli, yani siz kendinizi tanimis ve tanimlamis olmalisiniz ki kendinize uygun olan insani secebilesiniz. bu kendini tanima evresi icin yapilmasi gerekenleri pek cok insan yapmadan kendini tanimadan hatta zaten birey olmadan sadece surunun bir koyunu olarak sadece nefes ali haldeyken cok gerekliymis gibi hayatlarini birlestiriyor bir de bunu basariymiscasina deli gibi kutluyorlar.
evlilik bir basari degildir, kendini tanimadan baskasina da bu kendini bilmezlige ortak ederek yapilan eylemler bence boydan buyuk hatadir. hatta bir de bu denkleme ise yaramaz bir genetik urun eklemek gerzekligin daniskasidir.
lutfen bu sabik eylemlere girismeyiniz, bireysel gelisim bir numarali hedefiniz olsun, kafaniza uygun bir yol arkadasi ile bu hedefe kitlenmisken karsilasma olasiliginiz diger butun olasiliklardan daha fazla ve guzel.

Kimseye hayatı paylaşacak kadar güvenemem. O yüzden evlenmeyeceğim. 30 yaşındayım, hayatımda kimse de yok. Umrumda bile değil. Evlenmek zorunda mıyız?

evlenememek beceriksizliktir.
ben de onlardan biriyim.
millet çoluğunu çocuğunu ilkokula yazdırdı.
büyüdü ekmek almaya gidiyor biz hala goy goy yok şu yok bu.
malız biz.

nick uyumu budur :)

2-3 aya evlenicem, seviyoruz ama asıl amaç beraber aynı ülkede yaşamak (benim hatunun memleket)
aynı ülkeden ya da ben avrupa vatandaşı olsaydım belki hiç evlenmezdik diyoruz.

neyse yani, biz mesela bu sebeple evleniyoruz, var galiba herkesin bir sebebi.

Bugunun 30u eskinin 20si diye bakiyorum olaya ben. 2-3 sene onceye kadar butun sulale elbirligiyle beni evlendirmeye calisiyordu; neyseki kurtuldum. Onlar da takmiyor artik.

Malwarebytes Anti Malware indir ve yıldırım taraması yap. Yüzde yüz düzelir.

yıldırım taraması seçeneği ücretli ücretsiz deneme sürümü olan ve yıldırım taramasını ücretsiz yapabileceğimiz bir malware linki var mı varsa linkini yazarsanız sevinirim

Yıldırım taraması değil pardon tehdit taraması diyecektim.

www.malwarebytes.com

Çarpıntıya sebep oluyorsa ve kendini kötü hissediyorsan kötü sayılır, ama bunlar olmuyorsa çok da sorun değil. Benim 120 falan oluyor bazen.

yaş kaç?

Sabah uyandığında bi daha ölç nabzını, 70'i geçiyorsa sıkıntı olabilir. Normalde 100'e kadar çıkar ama süreklilik arz etmez.

Bir gün arkadaşla parkta otururken birden nabzım hızlanmaya başladı. Bayağı çoştu 1-2 dk sonrasında ne oluyorlan ölüyor muyum demiştim. Hemen en yakın özel bir hastanenin aciline gittim. Nabız 200 gibi bir şey gösteriyordu cihaz "ohaa cihaz kafayı yedi herhalde" dedim içimden bir yandan da mantıklı düşünebiliyorsun o anda sanki kendini dışarıdan izleyebiliyorsun gibi bir his oluyor. Vücudun beynini bırakmış coşuyor tutamıyorsun. Sanki altında yabani bir ata binmiş gibisin yani. Kullandığınız ilaçlar varsa yan etkileri olabilir. Veyahutta panik atak gibi bir durum da olabilir. En doğrusunu elbette doktor söyler.

taşikardin olabilir, doktora gidersen gerçek sebebi öğrenebilirsin.

ben daha çok psikolojil taşikardi olabileceğini ve dideral vereceğini düşünüyorum; ama doktorculuk oynamayalım sen git bir an önce

17 Ağustos Gölcük Depremini yaşamış biriyim. O zaman 7 yaşındaydım. Şu anda 23 yaşındayım. Sana tek tavsiyem eğer inanıyorsan Allah'tan başka hiç kimseden korkma.

Ve entry'de yazan duayı da dikkate aldığını düşünerek, aşağıya seni daha da rahatlatacak bir ayeti de yazayım.

İbrahim Suresi 46. Ayet

Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.

Ayrıca HAARP olayını biraz gerçekçi bulsam da aslında insanları korkutmak üzere uydurulmuş bir şey olduğunu düşünüyorum.

@dissendium geçmiş olsun. bugünkü tuhaf hava da şüphelerimi artırmıyor değil. bunların tesadüf olduğuna inanmak istiyorum. 21 aralık 2012ye inanmadım ama şu an feci tırsıyorum

Teşekkür ederim. Şöyle düşün, eğer HAARP gerçek olsaydı ABD bunu daha önce kullanmaz mıydı? Yani şöyle bir sahne olabilir mi? Fethullah düğmeye basın diyor, Amerikalı bilim adamları tamam efendim deyip makineyi çalıştırıyor ve Türkiye'de deprem oluyor. Star Wars bile daha gerçekçi.

düğmelik müğmelik olay değil de tabi 17 ağustostan önce de bu tip söylentiler olduğunu duymuştum

Sözlük de kapalı olacakmış gök de gürlüyor. Ne diyelim silmeseler bari.

Araba yıkamayı, içini süpürmeyi alışkanlık haline getirin. Araba temizlemek bir hobi olsun. Bu sayede hevesinizi hiç kaybetmezsiniz.

para ilen ilgili belirli bir rutini olan şeyleri şeedeyim:

- yağ değişimi, araba bakım
- muayene
- trafik sigortası ödeme
- motorlu taşıt vergisi
- egzoz ölçümü
- kasko

hayıllı olsun. öndeki arabaya selektör yakıp taciz etmeyin. sevgiler.

Hayırlı olsun, kazasız belasız. Arada kendin de yağına, suyuna bak, park yerinden çıktıktan sonra akan eden bir şey var mı bak (klima suyuna aldanma).

gözüne inik gibi görünen lastik varsa bir şey girmiş mi diye kontrol et, akıllı vida denk geldi mi affetmiyor lastikleri.

motor sesinde değişim, kullanımında rahatsızlık veren bir detay görürsen küçümseme. Arkadaşın şanzımanı kurtardık ses sayesinde.

yokuşa park ederken direksiyonu kaldırıma doğru çevir.

herhangi bir düzensizlik, ses, koku, titreme vs. olduğunda hızlı müdahale et.

sarf malzemelerinin masrafını düşürmek için sürüş güvenliğinden ödün verme. yani kilometrede yarım kuruş az yaktırmak için veya debriyaj balatası 1.000km fazla dayanması için artistik hareketler yapmaya gerek yok.

trafikte tırlardan uzak dur :) sağ arka kısımları kör nokta.

Bu arada önceden yağ kontrol edince siyah şekilde ölçüsünü anlıyordum ama şimdi renksiz. Yeni değiştiğinden mi?
Bu arada cevaplar için teşekkürler.

en kisa yol once bildigin sonra seri yoldur. gps'le bilmedigin yere giderken bi bak sokaklarda falan dolastiriyor olabilir, onun yerne yakinindaki ana caddeleri tercih et rota gene duzenlenecektir.

sokak kesisimlerine yavas gir.

minibuslerin arkasindan gitme, aniden duruyor oc.s

sikisik trafikte serit degistireceksen burnunu hafiften yan seride sokmayi bil cekinik davranma

renksiz olması yeni değiştiğinden evet. önce temiz bezle güzelce silinir çubuk ardından tekrar batırılıp çıkarılıp gözlenir.

Biraz yaşlı işi.

etrafında taşları olmasa güzel bi' saat aslında, ama o taşlar abartılı olmuş :/

Sevmedim

bacardi sen biraz gösterişli ve yaşlı işi denilebilecek şeylerden hoşlanıyosun sanırım. tarzını anlayamadık. eğer öyle ise sana uygun duruyor. ama ben asla takmam.

@elorelia hoşlanmak değil de hediye almayı bilmiyorum :( neyse vazgeçtim yapacak bişey yok.

Tarzına uygunsa mükemmel bir saat. Çok hoş.

buna bakarken altta çıkan öneride şu vardı: www.swarovski.com
fiyat olarak daha fazla ama bu tarz saatler daha güzel bence.

aldığın gibi pavyona gidip masa kapatmayı planlıyorsan bence uygun görülebilir. Aksi durumlar için kesinlikle tavsiye etmiyorum.

ince bilekliyseniz büyük.

Sarı olmasa mükemmel

swadan bişey almanızı tavsiye etmiyorum.
saatin kendisine ve fiyata doğru düzgün bakmadım bile. taşları düşüyor genelde swa ürünlerinin. almayın ve de pişman olmayın.

Parazitlik organik maddeleri başka bitkilerden almak demek. Su zaten çoğu zaman kapiler olayla enerji harcanmadan alınıyor. Yazında iki grupta da ksilem olduğunu söylemişsin zaten.

Yarı parazitler su ve minerali ksilem ile topraktan kendileri alırken, konakçı olduğu bitkinin floemlerinden besin maddelerini alırlar. Yarı parazitler fotosentez yapamazlar.
Tam parazitlerde ise hem floem hem de ksilem bulunmaz. Besin maddelerinin yanı sıra ksilemleri bulunmadığı için su ve minerali de konakçıdan elde ederler. Her bitkide ksilem bulunur şartı yok. Canavar otu, cin saçı, küsküs otu gibi bitkilerde ksilem bulunmaz mesela ve tam parazittirler. Damarsız tohumsuz bitkiler bu kategoridedirler.

Şöyle ki yarı-parazitler (mesela ökse otu) konak bitkiden su ve mineral çalar. Bunu da fotosentez için kullanır.

Tam parazitler (örneğin canavar otu) konaktan hem su-mineral hem de fotosentezle üretilmiş besin çalar.

Gelişmemiş bitkilerde ksilem olmayabilir. Damarsız bitkilerdir.

Öncelikle kendini kamçılamaktan vazgeç. Kendine sürekli hadi bir şeyler yap dersen beynin bir süre sonra lan bi yürü git, yapmıyorum istediğin hiçbir şeyi der. Bazen birilerinin dediği ters bir laf bile seni harekete geçirir. Ben bir kere lisede matematikten düşük almıştım, Türkçe hocam kendine yakışanı yap demişti, 12. sınıfta hayatımdaki en uzun matematik sınavından 100 almıştım. Biraz da kendini kanıtlama isteğin olsun. Bunlar yapıyorsa ben de yaparım demen lazım. Denemekten korkma yeter.

Hayatta da cümlelerd olduğu gibi boşluklar var. Boşluksuzcümleleriokumasıkolaydeğil. Boşluklara üzülmeden son cümleye noktayı koyduğun yerden harekete geçebilirsin.

istediğin şeyleri yazdın mı yoksa hepsi kafanda ara ara düşündüğün şeyler mi? yazmak önemli bir aşama. yazmadıysan önce bi kağıda hepsini sırala.
(hepsini yazarsam iyice şevkim kırılır deme hepsini yaz.)

sonra ister sık görebileceğin bir yere as ister bi kitabın arasına koy kaldır. 1. si daha iyi oluyor tabii ama 2. de çalışıyor. yazmak o kadar büyük fark yaratıyor ki böyle yaptığım bir listeyi (1.5 sayfa dolusu madde var) o sıra okuduğum kitabın arasına koymuşum, tam beş yıl sonra buldum, listedeki hemen herşeyi yapmıştım, yapmadığım bir iki madde vardı onları da vazgeçtiğim/ gerek görmediğim için yapmamıştım. listeyi bulup okuyunca liste yapmanın önemini anladım. ondan sora hep liste yöntemiyle ilerledim. yazdım yaptıkça büyük bir zevkle yanına yapıldı işareti koydum. işareti koymak o şeyi yapmış olmaktan bile zevkli.

eskiden dikkat edeceğin şey listendekilerin yapılabilir olması diyordum şimdi onu bile demiyorum. zira bilimin, teknolojinin geldiği nokta bizi "imkansız diye bişey yok" düşüncesine alıştırmaya başladı. mesela ben listeme 10 yıl sonra bu günü tekrar yaşamak istiyorum diye abuk bişey bile yazabilirim artık. çünkü -10 yıla varmaz belki de- bunu yapabileceğiz.

13 yaşımdayken kırmızı üstü açık bir ford capri geçmişti evimizin önünden. yanımdaki arkadaşıma dönüp " benim asla böyle bir arabam olmayacak" demiştim. iddaya giriştik. ben kazandım.
23 yaşımda yapmak istediğim şeyleri yazdığım kağıdın mali tablosu üstü açık kırmızı spor araba kadar vardır.
sonrasında da kırmızı üstü açık spor araba parası kazandım. almadım. almayı düşündüm de almadım değil, almak aklımın ucundan bile geçmedi.

belki sen de ben gibi farkına varmadan bilinç altına yapamam mesajı kodladın ondan yapamıyorsun. önce mesajı düzelt, yapacağım de.
bak, soruda bile "hiç inanmasam da önerileriniz var mı" diyorsun. önce inanmalısın. yoksa yapamazsın. benim gibi 40 yıl sonra kırmızı ford caprilerin resimlerine bakar bakar iç çekersin.

Editleyeyim. Hemen linç etmeyin, tabii ki bilmiyor olabilir. Sadece, ben utanmıştım, bu.

Ahanda ortak bir ortak noktamız daha; ben de Ece adına çok utandım, senin gibi birisiyle liseyi okumak zorunda kalmış. Hayat işte...

the office izlerken her bölümde görebilirsin bu hissi.

Üniversitenin ilk yılında hazırlık okurken bir tane arkadaş, fıstık gibi bir kıza tanışabilir miyiz demişti, kız da hayır demişti ve arkadaş yanımıza geri dönmüştü. Nedense kızın tepkisine çok gülmüştüm. Çocuk adına da utanmıştım çünkü kıza resmen 0.5 uç var mı tarzında sormuştu.

İlkokulda da gür kaşlı bir arkadaşım, kaşının bir kısmını düzeltmek isterken tamamını kesmişti, sonra ikisi de eşit olsun bari diyerek diğerini de kesmişti. Çocuk bir ay falan kaşsız gezdi. Kafasına da deli gibi bant takmıştı.

komik olmayan komedyenleri izlerken yaşadığım utanç en olabilir. kimse de gülmez bu da uzattıkça uzatır en son ayıp olmasın diye güler millet. iyyhh

mutercim-tercumanlik 1. sinif, metin analizi dersi vizesi, soru kagitlari dagitilmis ama sinav baslarindaki klasik ugultu hakim.

yanimda dgs'yle gelen ve o sirada 3. sinif ogrencisi olan bir kiz (yani fakulteye gelmeden once iki yillik uygulamali ingilizce-turkce cevirmenlik okuyup bitirmis bir kiz), kulagima egilip "baksana, translator ne demekti?" diye sordu. "ciddi misin? meslegin o senin" dedim. "ne kiziyosun yaa" diye onune dondu. kizmamistim ama cok saskinlikla sormustum. o kiz bir sonraki sene mezun oldu. o gunden beri surekli kendisi adina utaniyorum.

yeteneksizsiniz falan izlerken çok oluyor.

www.youtube.com şu mesela :(((( yine kızardım.

lisans boyunca derse katılan 10 kişinin 8i adına da utanmışlığım vardır. birileri konuşurken masanın altına doğru kayıyordum utancımdan.

@nickimin hakkı bu cok fenaymıs fjgdfgjfgk cokktym su an

en çok da tv'de malca hareket yapan tipleri görünce utanıyorum.
mesela hande ataizi'nin yüzünde patlayan o tokat, ajdar, alkış almak için zorlayan ve beklentinin altında karşılık bulan az ünlü şarkıcı ya da yarışmacılar, gta hilelerini darbe şifreleri sanan muhabir gibi epic fail yapanlar vs.

yazarken utandım yine.

Resmi olarak bugün atölye stajını bitirmiş bir makine mühendisliği öğrencisi olarak yurt dışına git diyorum. Fabrika ortamları bok gibi. Şu anda fabrikada harcayacağın iki yıl kesinlikle yurt dışında harcayacağın iki yıla denk değil. Ekonomik durumun kötü değilse hiç düşünmeden git.

macaristan'daki master ne üzerine?

ailenin çevresi nasıl? anan baban hangi sektörde ne iş yapıyor?

Anne baba ogretmen oyle aman aman bir cevre yok. Master engineering management fabrikada calisinca sogudum muhendislikten farkli alanlara acilma firsati var diye tercih ettim. Kisaca yeni kariyer firsatlari elde edecegim ama yas sikinti olacak ileride.

Geldiginde belki biraz bocalarsin ama rahat halledersin. Sonucta oyle ya da boyle odtu uzerine yurtdisi.

Bence istedigini yap. Alti ustu 2 yil.
Cok da seyetmemek lazim.

@kuehles blondes; böyle tavsiye olmamalı. dayanaksız, sen yardır ya bir şey olmaz falan. nerede çalışıyorsunuz yahut çalışıyor musunuz merak ettim.

28 yaşında 0 tecrübe sıkıntıdır. hele master teknik bir konu değil. dönünce çok sıkıntı çekebilirsin.

şunun farkına var, 23 yaşında 0 tecrübe adamla aynı pozisyon için aynı mülakata gireceksin. yeni mezuna teklif edilen maaşı alacaksın. arkadaşların belki ufak ufak terfi bile almış olacak o sırada.

iş bulamazsın değil, rahat bulursun. ama istediğin parayı alabilir misin?

bocalamaya fırsatın olmaz. en ufak bir sendelemede oha seneye 30 yaşındayım ama hala elimde avcumda bir şey yok noktasına gelebilirsin. haberin olsun uyarayım.

evet gidersen güzel bir 2 sene yaşarsın. ancak döndüğünde ne ile karşılacağın hakkında kimse garanti veremez. risk alabilecek durumda mısın bunu düşün.

Istedigim tavsiyeyi veririm, herkesin fikrini sormus. Ben de kendi fikrimi soyledim. Yargilamak sizin goreviniz degil @antikadimag.

Hayatini turkiye'de devam ettirmek istedigini nerede biliyorsunuz? Belki orada is bulup kalacak, ya da bambaska bir sektorde calisacak?

Sifir is tecrubesi olan birinin istedigi alani daha ozgurce secebilecegini dusunuyorum. Ki yazlari stajlar yapilabilir vs. ya da orada okul-is bir arada goturulebilir. Hic belli olmaz bunlar.

Ve hayir calismiyorum. Ufak tefek islerde calistim, henuz ciddi bir calisma hayatim olmadi. Bunun uzerine bir daha yargilayin isterseniz, merakinizi giderdigime gore... Herkesin bir hayat tarzi var. ben kendi inandigim, dusundugum degerler uzerinden gittim. Mutlu oldugum hayat yonunde tavsiye verdim. Siz de kendi hayat gorusunuze gore tavsiye vermissiniz. Tartisilacak, yargilayacak bir sey yok. sirf kuehles boyle dedi onu yapacak kimse de yok diye dusunuyorum.

Evlenmem,üstü ile de evlenmem. Herşey dengi ile güzel ilerisi kesim problem.

evlenmem, iliski de tercih etmem.Düsük statüdekilern daha cok salça olma ihtimali ve sıkıntı cıkarma ihtimali yüksek gözüküyor benim icin.

Statü kavramına inanmıyorum. İlişkilerde tencere-kapak uyumu olmalı. Kız çok zekidir ama sosyal yönü zayıftır. Hiç espri yapamaz. Sıkıcıdır. Erkek çok eğitimli değildir ama ağzı iyi laf yapar. Kız onunlayken kendini mutlu hisseder. Erkek kızdan faydalanır, kız da erkekten. Böyle ilişkiler daha gerçekçi oluyor.

ERkekler için genelde pek sıkıntı olmuyor.

Ama kadınlar her şekilde kendilerinden düşük eğitimli/malvarlıklı olanları adamdan saymadığı için, bir yaştan sonra yalnız kalıyorlar.

Davul bile dengi dengine hayat Türk filmi değil maalesef

İnsanların kendilerini gelistirmelerinin universiteyle falan alakasız olduğunu iddia edemem. Ama yapan adam üniversite okumadan da yapıyor. Yapmışsa da gözlerinden öperim. hatta ' HER YERİNDEN OPUYORUM RUSTU' . bir kadın olarak bunlar benim için kriter değildir. Tamamen kişiyle alakalı bir durum.

Gonuller bir olsun gerisinin ne onemi var diyen biriydim. Avusturyali cam ustasi bi sevgilim oldu fjfhh en basta "camci filan, meslek okulu mezunu ama kafa inanilmaz uyuyo, gece cijiyoruz, sohbet akiyor" vs idi. Sonra ise vakit gectikxe politika vb de konusmaya basladik ki i-ih o tip konularda ve arkadas cevresini de iyice taniyinca asiri sogudum ve ayrildik.

Bence olmaz yani, fikrim degisti.

statüye inanmıyorum +1

babam ilkokul mezunu, günümüz şartlarındaki üniversite mezunlarının birçoğunu 5'e katlar, 3'e böler. annem de lise mezunu bu arada.

ben isviçre'de doğdum büyüdüm, bir kez oralı bir insandan duymadım ki "ay eşim doktor, avukat olsun". türkiye'de etiketlere gereğinden fazla önem veriliyor, gelecekteki sevgilisiyle ilgili beklentisi sorulduğunda kadınlar etiketleri sıralamaya başlıyorlar. sonra etiketlere uygun birisini bulup, bir süre sonra ya şiddetli geçimsizlikten ayrılıyorlar ya da evlenip mutsuz oluyorlar.

adamı işe mi alıyorsunuz kuzum, diplomasını ne yapacaksınız? kendi adıma konuşacak olursam, karşımdaki kim olursa olsun ne olduğuna değil, elindeki imkanlarla nelere ulaştığına bakarım. yıllarca özel ders almış, iyi okullarda okumuş , orta vasıfta bir üniversitede ot gibi okumuş insan mı denk bana? değil işte. asıl özgüvensiz kitle onlar.

statucu degilim, olandan da hazetmem. iki insanin birlikte olabilmesi icin gereken birtakim sartlar vardir, bu sartlar saglanmadikca isterseniz skalada en esit statuye sahip iki insan olun, yine olmaz.

Erkekler nefese bakmıyor kardeşim. Eğitimli, deneyimli ve donanımlı genç bir insan olarak dengim biriyle birlikte olmayı istemek benim de en doğal hakkım.

kadınların çoğu için: (bkz: hipergami)

erkekler kendileri çok zeki-entelektüel değillerse ve kadın güzelse evlenebilirler. Hani bi Celal Şengör-İlber Ortaylı gidip genç hiçbir şeysiz kızla evlenmez ama Acun Ilıcalı 18 yaşındaki üniversite öğrencisiyle takılabilir.

bir de bu statü farkından ziyade hayata bakış açısıyla da alakalı. mesela doktorlar genelde doktorlarla evlenir, öğretmenler öğretmenlerle. bunun nedeni statü, maaş farkından ziyade benzer hayatları olduğu içindir. bu yüzden lise mezunu biriyle üniversite mezunu biri arasında ciddi hayat farkları olacağı için evlilik zor olur. bu fark yoksa sıkıntı olmaz bence.

manycam.com

En bilineni SolidCAM.

@dissendium mac'e uyumlu değil.

krempeynir +1 ilk defa dugdum ucuz cam olduğunu. Bizde solidcame dünyanın parasını verdik.

ekşi sözlük te arama kısmına gelip yeni başlayanlar dedikten sonra güzelinden olsun ve dolu dolu seçeneğine tıkla ara. sol frame de çıkan başlıklarda ilgini çekeni aç ve şukela modunda oku.

Bu cevap duyuru sahibinin işine yaramadığı için silinmiştir.

bence bu dünyada bilinebilir bir sürü şey var, neye ilgi duyuyorsanız onu bilerek gelişiyorsunuz zaten; şunları bilsem iyi olur diye bir şey öğrenilmez. öğrenilse de hiçbiri bir ağaç yetiştirmeyi, bir kuzuya bakmayı bilmek kadar değerli olamaz. ben biraz duygusalım bu konuda, affınıza sığınarak çekiliyorum.

Türev ve integral öğren.

Tarih öğrenirsen dünyada olan bitene anlam vermen kolaylaşır.

Edebiyatla ilgilenirsen dili daha düzgün kullanmaya başlarsın.

diferansiyel denklemler,
özel ve genel görelilik,
topoloji,

bu üçünden en az birini ögren bence...

p.s. bunlar senin için giriş seviyesiyse ne diyeceğimi bilemiyorum. saygılar.

ben psikoloji, felsefe ve sosyolojiye giriş diyorum. özellikle psikoloji ve sosyoloji hayatın daha içinden alanlar oldukları için okudukça "aa hakkaten öyle ya" diyip daha bi şevk ve ilgiyle okuyorsunuz.

İlk sıralarda mutlaka bir enstrüman çalmayı bilmek gerek.
Bir yabancı dil ve bir sporu (bence yüzme) çok iyi bilmek de ilk 5'te yer alır.

Bilim bilmeye "entropi"den başla, şüphesiz ki entropi ilk kanundur.

Atom'dan gir. Atom iyidir.

Gelen cevaplar icin tesekkurler. Ancak cogu bilime giris 101 niteliginde olmus, genellikle zaten ilgi duydugum konular. Belli ki ben yanlis ifade etmisim kendimi. Yeni baslayacak biri icin degil, belli bir duzeye gelmis daha fazla gelismek isteyen biri icin oldugunu belirtmem gerekirdi ama boyle yazinca bile bilgisiyle kibirlenen biriymisim gibi geldi bana. Temel fen ve sosyal bilimler hakkinda zaten bilgi sahibiyim. Muzikle ilgiliyim, enstruman caliyorum. Gorsel sanatlarin da biraz icindeyim. Alan olarak degil de konu olarak sorsam daha uygun olurmus. Cevap verenlere yine de cok tesekkurler.
@evde liyakat kalmamis hassasiyetinizi ifade sekliniz cok hosuma gitti ama acikcasi nedenini anlamadim. Yanlis mi anlamisim, yoksa cok bos bir insan gibi mi gostermisim kendimi bilemedim. Tabi ki asil yasantilar cok daha degerli, ama ogrenmeye karsi da buyuk bir acligim var. Kaldi ki agac yetistirmeyi, bir kuzuya bakmayi bilmeyen insan zaten bahsettigimiz tarzda bilgiye de ihtiyac duymaz ki, hayati bostur onun. Yanlis anladiysam kusuruma bakmayin.

fb
insta herkeste yok. snap de öyle.

Facebook

Facebook hiçbir zaman popülerliğini kaybetmez. Çünkü Facebook, Twitter ya da Instagram gibi kullanıcıyı kısıtlayan bir ortam değil.

Mizahla ilgili paylaşımlara bakarsan çoğunun Twitter kaynaklı olduğunu görürsün.

reddit

Instagram'daki her gönderiyi görüyorum genelde. O sıklıkta kullanıyorum. FB'a çok nadir bakarım. FB'ta paylaşılan gönderiler ilgimi çekmiyor.

Twitter.

Facebook hiç çekici gelmiyor nedense, Instagram'da da kendim pek fotoğraf koymuyorum, milletinkilere bakmak da bayıyor birkaç dakika sonra.

Facebook. Polularitesini yitirdigi falan yok. Intagram, snapchat gibi uygulamalarin yeri ayri, FB'nin yeri ayri daima.

Reddit disindakileri kullanmiyorum.

blog içinse, tumblr.

facebook
başka hesabım yok

facebook. zaten sadece facebook kullanıyorum.

Sadece Facebook

Çocuğu odadan kovardım. Kıza sakin olmasını söyleyip gerekeni yapacağımı söyleyip yatıştırırdım ki kız bir müdahalede bulunmasın herhangi bir yol ile. Sonra genç eleman hakkında uyarılması adına üstlerine bir uyarı gönderirdim.

böyle bi' moda mı var ya? iyice saçmalık akdşkaşkdl. neyse bence bura ameriga değil, ben sizin yerinizde olsam hunharca güler; insanlar bu tarz giyime çok alışkın olmayabilir diye toparlamaya çalışırdım.

Güldüm. Yavaş la yavaş, terbiyesiz diyebilirdin.

Genç elemanla kızı evlendirir nikah şahitleri olurdum.

Saygılar.

ps: hangi universiteymiş o bizde gidek :/

Hocalığımı kullanıp kıza kalk git üstüne bir şeyler giy de gel diye haykırırdım. Çocuğu da git bana çift kaşarlı tost yaptır getir diye gönderirdim. Orada çok rahat giyinilmesi hocanın yanına da o rahatlıkta gelinmesini meşru kılmaz. Ayıp yani saygı diye bişey var, hocanın yanına gelirken kaşınılmaz.

heralde böyle bir durumda ortalığı sakinleştirmeye çalışmak en iyisi. "şş tamam o ne demek öyle, X (temizlik için içeri giren çocuk) hadi sen de sonra gel, görüşmedeyiz şimdi." gibisinden savuştururdum.

üniversite yaşına gelmiş normal bir insan nerede nasıl giyinmesi gerektiğini az çok kavrayabilecek bir insandır bence. öğüt vermek ters teperdi büyük ihtimal ya da içten içe uyuz olacaktı vs. hak vermek de gereksiz bence böyle bir durumda.



not: bu arada itiraf ediyorum; başlıkta sütyenli öğrenci diye okuyunca sütyen giyen bir erkek öğrenciyle alakalı garip bir durum diye düşünüp girdim soruya, pek de öyle tahmin ettiğim gibi enterean bişey çıkmadı :D

Kadın olduğun için kızı uyarabilirdin, temizlikçi de saygısızmış ama

temizlikçi çocuk napsın gariban. sebebi de bu.

www.reddit.com

öyle mal kızlara prim verenler de utansın.

anasının babasının parası olmasa veya etrafındaki erkeklerin mallığı olmasa bir hafta hayatta kalamayacak kızın işinde gücünde çalışan birine bir anlık mallığı yüzünden öyle hakaretler etmesi(ki temizlikçide sözlü taciz amacı olmadığı ortada aslında) vs...

sonuç: kızın adı ne? *(insert sarcasm here)

arkadasım, hic bir personel, o ne lan diyemez.
senin yanında laf atmıs resmen.
ve orasi okul. sokak degil.
kız sikayet ederse eleman atılabilir.
senden de ifade alacaklardır.

ortamı orta yolcu bir tavırla sakinleştirirdim.

temizlik yapan elemanı, temzliği sonra yap diye alelacele ortamdan sepetlerdim.

kızı da tamam sakin ol diye bir şekilde susturur, marx'a sonra başka bir zaman bakarık gibisinden üsluba uygun konuşur onu da çıkartırdım.

sebep: mekan benim mekanım (ofis) kim haklı kim haksız olayına girmem, tek önemsediğim şey; acilen huzur, güven, asayiş ortamını tesis etmek olurdu odamda.

kızı da uyarmam daha az şekşiii giyin lütfen aaa falan diye. binim kılık kıyıfitim sizi ni ilgilindirirrr der filan, çocuğu da şikayet falan etmem, ediyorsa sütyenli kız etsin derdim, benlik bi şey yok diye düşünürüm.

elamana da ayrı bir vakitte, odamda laflarına sözlerine dikkat et böyle şeyler yaşansın istemiyorum mıntıkamda gibisinden uyarırdım sözlü olarak, bir dha benzer rezaletler çıkmaması için.

ne yaptin peki?

benim ilk tepkim kıza kızmak oldu açıkçası. gerizekalı/sapık. oh ne rahat ya,şımarıklığa bak. gülü seven dikenine katlansın. adam o ne lan demiş, evet kabaca olabilir ama bu sapıklık değil.

o nedenle aynen liyakat kalmamış'ın dediğini yapardım ve istemeden bayağı ama bayağı hunharca gülerdim. çünkü olay evde liyakat kalmamış'ın dediğinden ibaret. gayet insiyaki bir tepki o.

kıza da hak ettiği salak muamelesini yapardım. yani blank surat, soruya asgari gerekli cevap, posta-paket çabası.


ya şimdi düşünelim. ekstrem düşünelim. kız çırılçıplak gelseydi, çocuk o ne lan deseydi bu garip olmayacaktı. bu o çocuk için farksız bir durum. bana kalsa herkes çıplak gezsin, kimse kimseyi yadırgamasın, bu başka bir şey. ancak, allah aşkına, üzerinden bir şey eksilt bu kız gibi görünecekken, bu kız bir şey eksiltse çırılçıplak kalacak. prensipte bunların birbirinden farkı ne ki? ama nedense bu kız çırılçıplak birini streak ederken görse "o ne lan" pardon, "o ne yığaaa" dieyecek, değil mi.

yani "evril sapık şey, ama sadece benim kadar evril"in benim beynimde çelişkisiz herhangi bir karşılığı yok.

makul olmak kavramını devreye sokacaklarsa o zaman o makulluğun göreceli olduğunu da kabul edecekler. kızın tepkisi gök gürlemesinden sonra yağmurun yağdığını görünce buluta pislik şey demeye benziyor. perşembenin gelmesine, hem de çarşambadan sonra gelmesine kızmaya benziyor.

çocuğu da sonra uyarırdım, tepkilerine hakim olmaya çalışmasını söylerdim ki, bir şikayet gelirse durumun çaresine bakıldığı anlaşılsın.

sonuçta üniversite otel değil. kamu alanı bir yerde. güvenlik görevlisi, zart zurt ve arabadan inip sınıfa girmeye güvenerek bu şekilde giyiniyor insanlar amenna.

bu kızın o kıyafetle metrobüse bindiğini ve her o ne lan diyene "ay sapık şey gerizekağğlı" dediğini görürsem tutarlılığa inanırım ama muhtemelen metrobüse binmek zorunda kalsa o kıyafeti asla giymeyecek veya 3. bir parçayl akamufle edecek.

yani öyle bağırabildiği için bağırıyor, kendisi haklı olduğuna inandığı için değil.

yiyecekmiş gibi baktı, demediğinizden, "o ne lan?" demesi dışında bir şey yaptığını düşünmedim. yapmış olsaydı başka olurdu.

bir tek bana mı garip geliyor?
benim mekanımda kim olursa olsun boyle bir kelime kullanamaz.
kız ne giyiyorsa giyiyor abi kime ne.
sen konuyu anlat gec.
o temizlikci kamile de gecmis olsun kız sikayet ederse buyuk ihtimalle atarlar.

not : erkegim

Kıza yüklenilmiş ama burada terbiyesizlik yapan direkt erkek bence. Ben de erkeğim ama bir hocanın odasına girip içerideki kıza o ne lan demem yani. Senin kızı eleştirmeye hakkın yok. Kız o şekilde giyindi diye herkes laf atsın o zaman.

Ya bu kadar büyütmenin ne alemi var. Adamın tepkisini sayfalarca yorumlamanıza, kızın giysisini günlerce düşünmenize gerek yok arkadaşlar. Kız ne istiyorsa giymiş, adam ilk kez o tarz bir şey gördüğü için büyük ihtimalle istemsiz sesli bir tepki vermiş. Hiç mi biriniz uygunsuz bir ortamda uygunsuz bir şey söylemediniz reaksiyon olarak? Bu olaylarda art niyet aramıyorum.

Ben o gelen çocuğa "x çık sen dışarı, sonra gel" der, kızın da uzatmasına müsade etmez, işime gücüme bakardım.


edit: skjdfjhdsfjsyugsndf UMARIM İŞİNDEN OLUR diyenler var ya. Siz gerçekten şaşırmışsınız.

"benim mekanım" ne ya? kullanıyorum işte burada, o ne lan, sen kimsin lan?

yani kimse böyle bir şey yapamaz diyorsunuz ya, hayır. yapar, isterse de sonucuna katlanır belki de aksine siz katlanırsınız. kimse kimsenin uşağı değil.

bir personel böyle konuşamaz ama patron mu konuşur. "bir personel". ne sanıyorsunuz kendinizi, bana kalsa sizin gibi insanlar ortalık yerde böyle konuşamazdı mesela çünkü verdiğiniz içerik "o ne lan" gibi bir tepkiden daha beter ama bana kalmadığını biliyorum. densiz değilim.

polemik yaratmak derdinde değilim ama bir tek ben mi böyleyim diye şaşırmanız ilginçmiş. bir şeyi tasvip etmediğinizde her ne koşulda olursa olsun, kimden gelirse gelsin tasvip etmemeniz gerekir.

ha makamsa olay, sizin makamınızı bir tek siz umursuyorsunuzdur, lafı verir geçerler ne olacak. bununla kimseye bir şey öğretemezsiniz çünkü "bu yanlış" demiyorsunuz, "bunu yapan sen olamazsın" diyorsunuz. evet, resmen bunu dediniz.

edit: mekanı makam okumuşum ama "benim mekanım" denince anlamca pek bir fark kalmıyor sanırsam, o nedenle diğer "makam"ları editlemeden bıraktım. özünde varmak istediğim yere yine varıyor.

abazanların üniversitede yeri yok!
bazı insanlara da nasıl giyinmeli dersi verilmeli tamam istediğin gibi giyin fakat her şeyin bir adabı var. umarım işinden olur. kıza da allah akıl fikir versin.

Boyle bir moda var. Daha sik ve daha modelli sutyenler uretiliyor artik. Yakasi ve sirti cok acik t shortler icine giymek icin ya da tamamen onunla dolasmak icin.

Bana cok abartili geldi durum. Kizin giydigi seyler goz alici. Tamamen refleksif bir sekilde dediyse cocuk bir sey demek sacma. Birden bire gercekten sasirmis olabilir. Boyle bir sey gormek ilginc gelmis olabilir.

Hemen kotu muamele yapmak bence yanlis.

Ben olsam kizla isim bittiyse cocuga kizdan ozur dilemesibi soyler kizi odadan cikartir cocuga ogut veriri biraz gozunu korkuturdm ama adam sanki bir hayvanmis gibi muamele yapmak da yanlis. Neden karsidakini hemen asar insan anlamiyorum.

Refleksif bi sey degilse ciddi bi saskinliktan degilse durum, sirf laf atmak icin yaptiysa kiz odadayken kizar azarlar ve ozur dilemesini isterdim.

@kingcyrax, çok saf, refleks gibi bir tepkiydi. Ofisimde o anda bir ayı görse de aynı tepkiyi verecek gibi düşün.

@jimicik, durum o kadar çok boyutlu ki. Bir kere burjuva-işçi ilişkisi yani ekonomik durumlar var, bunun getirdiği kültürel ve dilsel farklar var, benim iktidarda olduğum bir güç alanı var, "burası benim ofisim, kimse lan diyemez!" nasıl bir iktidar yargısı mesela, "hocalık" iktidarı politik bir şey, cinsiyetler üzerinden giden temel bir durum var, özgürlük sorunu var, liberal mi olacağız?, bir erkek hocanın tavrı ne olurdu?, bir erkek öğrenci teşhirci olsaydı ne olurdu? kamu alanı- özel alan farkı var, benim hislerim ve kişisel görüşlerim var, özenllik-nesnellik sorunu var yani, kültür-doğa çelişkisi var, büyük bir dilsel ve davranışsal ağ var. Herşeye gönderen 3 kişilik bir durum oldu aniden, çok şaşkınım.

Siz fikirlerinizi yazdıkça daha da ortaya çıkıyor. Yazın lütfen, ben en son ne yaptığımı anlatacağım.

@shadow

haydaa niye en son yazıyorsun ne yaptığını?

@supermatik, sen ne yapardın? Merak ediyorum. Fikirleri merak ediyorum.

arkadaslar.
kız ne giyerse giysin isterse ciplak gezsin, bu kimseye "o ne lan" diye bagirma hakkını vermez.
evet vermez.
bakılır mı evet bakılır.cunku dikkat ceker.
benim mekanım derken bu adam bir devlet memuru ya da universitenin memuru her neyse.
personel boyle bir laf kullanamaz. patron da kullanamaz. hoca da kullanamaz.
kullanırsa da sonucuna katlanır. adamı skerler.

burada hocanın huzurunda dedigi icin eleman hocaya da saygısızlık etmis.

burada konusmamızın sebebi de belki bir insana mantıklı dusunmesini ogretiriz yoksa sigir aynı sigir. ceza almazsa ya da gozu korkmazsa yarın kız kardesine, kızına yapacak aynı muameleyi.

çocuk kendince haklı, yaş farkı az, cahil çocuk, dışından olmasa içinden neler geçeceği belli.
kız da özgür giyinmek de haklı.

ben olsam babacan tavırla çocuğa yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalışırdım.

elemanın yaptığı şey kesinlikle çok sapıkça.

iki tane kadının olduğu ortamda bunu söylemesi
üstelik kadınlardan biri hoca


dürüst, çalışkan ama çomarmış kusura bakmasın.

ben olsam "işin bittiyse çıkar mısın?" ya da "ne biçim konuşuyosun sen?" filan derdim. duruma göre değişir bilemiyorum.
azcık kanka olunca da saygı çizgisi aşılıyor maalesef.

hangi üni orası ya merak ettim. kadınım yanlış anlaşılmasın.

@yue :) Yazamıyorum. Bir kadın olarak nasıl tepki verirdin ?

cevabım tartışma başlatıcı bulunduğu için silinmiş. demek ki bu sebepten silinebiliyormuş. peki.

tekrar yazıyorum:

"o ne lan?" şaşkınlık durumlarında kullanılan doğal bir tepkidir, argo içerir.

-sütyenli kız içeri girer-

çalışan çocuk:

+ o ne lan?
- sapık, gerikağğlı şey
>öğrencicim, evet bu sapık sana lan dedi, buna göz yumarsak sana tecavüz edilmesine de göz yumduk demektir, hadi hemen şikayet ettirip işinden attıralım.

odadaki dördüncü kişi (ben ekledim) memelere sırıtarak kısaca ancak yılışıkça bakar ve :

* ne hoş giyinmişsiniz genç kız der.

> kızım bu seni oracıkta şeetmek istedi ama napıcaz işte lan demediğinden işinden attıramıyoruz, diye fısıldar hoca.

neyse ki shadowcat bu hoca değil. ama türkiye'de epey böyle tip olduğunu anlamış bulunuyoruz.


kıssadan hisse kimse kimseye bu tarz argo bir söz söylediğinde tecavüzü aklından geçirmiyor, daha doğrusu biz bunu varsayarak isnat ederek insanları işten attıramayız. neden, çünkü ayıp. çünkü bu çamur atmak. insanca bir davranış değil.

biz insanlar başkalarının hayatlarıyla oynamayı sevmediğimizden böyle şeyler yapmıyoruz, shadowcat. o nedenle bence bu çalışanı ayrıca uyarmalısın ve uyarın kendisini çalıştığı ortama adapte etmesi ve diline dikkat etmesi yönünde olmalı ve bunun çalışanın kendi hayrına olduğunu da eklemelisin.

ya da bilmiyorum, istersen sosyal deney yap, metrobüste gezsin bu kız ve "o ne lan" diyen herkesi proaktif bir şekilde, minority report'taki gibi tecavüzden içeri attırıp sonra da yamulmayın diye delil gömün.

bu ülke bu kadar sürreal bir hale geldi, evet. belki de asıl benim buna şaşırmamam gerekiyor. ortalık, sözüm duyurudan "dışarı", ahahah, majestelerinden, ekselanslarından da geçilmii. aklıma çıkar çıkmaz dönüp de kabuğuna söven fındıkçıklar geliiiyii.

sanırım bu cevabım gayet cici. umuyorum.



moderasyona not: ben dikkat ettiyseniz çocuğa müdahale etmemenin tecavüzcüleri aklayan bir kafa yapısında olduğunu söyleyen birinin bu yazdığına tepki verdim.

yani tartışmayı sürdürdüm, başlatmadım. illa bana hitap etmesi gerekmiyor, kaldı ki ben de ona adres etmeden yazdım. özel olarak yazıp ekstra rahatsız etmek istemiyorum, kazara görürseniz food for thought. kolay gelsin.

ben godosu beklerken'e %100 katiliyorum.

tarifinden gozumde kizin profili de canlaniyor. simarik, ilgi budalasi, kaba bir ergen. kustah. dunya kendi etrafinda donuyor. sen kimsin de kagidina dusuk not verdin bir kere. zaten gergin. kiyafet secimi bir noktada sana gosteris amaci tasiyor olabilir. seni gencligiyle, 'guzelligiyle' kiskandirmaya ezmeye calisiyor belki.

ama kizin antipatisini bir kenara koyalim, muhtemelen ben bi kalakalirdim, olaylar kendi halinde gelisirdi. cocuk naïf biriyse utanir cikardi. biraz daha rahat bir tipse sen once bir aynaya bak fln derdi, kiz iyice delirir, kapiyi carpar cikardi direkt yonetime.

verilmesi gereken tepki; once bir ssssst diye kizin sesini alcaltmasini saglamak. cocuktan cikmasini rica etmek. olayin buyumesini engellemek, kiza da tatli sert verilen tepkinin cok anormal olmadigini anlatmak.

ben olsaydım çık dışarı saçma sapan konuşma der çocuğu gönderirdim. kızı da sakinleştirip cahil çocuk işte boşver ben hallederim, bir kere ikaz ederim gerekirse de resmi şikayette bulunurum, insanlara saygı duyması gerektiğini öğretirim derdim. sonra çocuğu çağırıp bir daha böyle saçma sapan bir şey görürsem veya duyarsam sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın edepli ol derdim. resmi yazı falan da yazmazdım yazık.
bakın cinsiyetçilik yapmıyorum ve çocuğun ahlaksızlığını da savunmuyorum ama aynısı erkek için de geçerli fakat, o çocuğun yerine aynı tepkiyi, yakışıklı ve şık giyimli bir çocuk verseydi kız başını önüne eğip kıs kıs gülerdi. kimse de kusura bakmasın.
not: kadın ve erkek için de aynı şey geçerlidir. iltifat eden yakışıklı/güzel olursa yüzde 80 ihtimalle olumlu karşılanır. ama yakışıklılık veya güzellik yoksa taciz denir.

Bir sürü ikiyüzlülük barındırıyor bu durum
Sosyal statüsü düşük birisi tepki verdiğinde sapık
Sosyal statüsü yüksek biri tepki verdiğinde kız kendini tatmin etmiş olabiliyor.
Çocuğun yaptığını asla savunmuyorum. Ben de kadınım ilk yapacağım iş o çocuğu uyarmak olurdu.

şimdi iki taraf da haksız

insanların laf atmaya hakkı yok laf atanların bin türlü Allah belasını versin ama böyle bir kıyafet giyip tepki görmemeyi beklemek de tam bir aptallık.(tepki iyi kötü şaşırma her türlü duyguyu içerir). Kimisinden iyi tepki görür kimisinden kötü.

Bebe ani tepki vermiş yanlış haksız.

Ben olsam
özür dile hemen kızdan der elemanı çıkartırım sonra kıza sakin olmasını söyler gönderirim.

Olaydan bağımsız senin duyurudaki tavrında garip geldi "en son söyleyeceğim ben" falan değişik geldi. Arkası yarın az sonra gibi ne ayak?

o ne lan komik ama çok insani bir tepki, öncelikle bence bunu görmeye çalışın. içeriye giren temizlikçi eleman değil kızla "eşit" şartlara sahip bir velet de olabilirdi, benzer bi' cümle de kurabilirdi. o zaman tepkiniz nasıl olacaktı? kızın tepkisi ne olacaktı mesela? mesele makamsa yani ben de kadınım, ama bahsedilen yer okul. sahilde dolaşmıyoruz, gece dışarı çıkmıyoruz. evimiz sınırları içerisinde değiliz. okul sınırları içerisindeyiz, hocamızın karşısına çıkıyoruz. demiyorum ki döpiyes giyip gelsin, ama kusura bakmayın ben kimsenin iç çamaşırını görmeye tahammül etmek zorunda değilim. gönül ister ki dal taşak dolaşalım, ben bayılmıyorum misal yaz sıcağında sütyenle dolaşmaya. ama dışarıya çıkarken iç çamaşırlarımızla çıkmıyorsak bir sebebi var ya. elmayla armutu karıştırmayın, biraz reel olun.

burada yok işten çıkaralım, yok benim makamım, yok tecavüzcüyle aynı kafa yapısı filan. siz çok değişiksiniz ya, gerçekten şaşkınlık içerisinde okudum. insanlığa, insani tepkilere en ufak tahammülünüz yok. o ne lan insani bi' tepkidir, shadowcat de yazdıklarında başka türlüsüne işaret eden bir şey söylememiş. yazık ya, şaşkınlığını içinde tutamamış çocukcağız sokakta sütyenle dolaşmadığımızdan. ne yapsaydı bu kadar absürd bi' durumda? siz ne yapardınız mesela aşırı merak ediyorum bu kadar absürd bi' durumda, buraya yazmak kolay. yazdıklarınızın yüzde ellisini yapamayacağınıza da bahse girerim. dekoltesi biraz fazla bir kız gördüğünüzde de gözünüzün kaymaması dileğiyle bitiriyorum bu yazımı, madem öyle.

@lithu

Kızın giyimini hâlâ çok yanlış buluyorum. Evet o çalışanın ikaz edilmesi şart ama o bunu durduk yere ve gayet normal bir durum karşısında şımarıklığından yapmadı. Yani kızın giyimi o an için bile olsa tahrik etti o çalışanı. Kimse kusura bakmasın, hem son derece güvenliksiz bir ülkede yaşayacak, hem temizlik vs çalışanları ciddi statü farkı bulunan insanlardan oluşan bir kampüste dolaşacak, hem kötü ödev verip notu beğenmeyerek hocayı çağıracak, hem de bildiğin sütyenle gezip tepki gösterilince sapık diye suçlayacak. Hoca da bu konuda arada kalacak... hiç adil değil. Kibir ve şımarıklıktan başka bir şey değil bu.

benim anlama sorunum yok sour, sizin anlatma sorununuz var. münferiden mi, genel olarak mı bilemiyorum.

"senin çocuğa müdahale etmen gerekirdi, aksi halde "o da açık giyinmiş tecevüzü haketti" diyenleri destekler bir durum ortaya çıkıyor."

bu kadar basit. bunun 10 tane anlamı yok. bu anlatıma göre çocuğa müdahale etmemek, tecavüzü hak etti diyenlerin mantalitesine uygun, onları destekliyor.

bakın bakalım burada yazdığınız şey var mı?

ayrıca bunun refleks olduğunu ben anladım, "ohş" olduğunu siz düşündünüz. olabilir. aklınızda ilk başta böyle bir resim canlanabilir.

ama öyle laf atma şeklinde olsaydı shadowcat bocalamazdı. ne yapacağı belli olurdu. demek ki shadowcat bu soruyu çocuk aslında laf atmak niyetinde olmadığı, bunu zart diye diyeverdiği yani çenesine hakim olamadığı için soruyor.

burada hem okuma, hem anlama sorunu var bana kalırsa. bu da olabilir. insan acele eder vs. benim de hızlı okuyup yanlış anladığım şeyler oluyor.

ama bu öss'de bir paragraf sorusu olsa anlaşılması gereken benim yorumum olurdu, sizin ek yorumunuz yanlış cevap olurdu çünkü ilk yazdığınız şey editinizdeki bilgiyi içermiyor. yazdığınız "şunu yapmayan x'tir"den ibaret. şunu yapmayan, şu şu şartlar altında, x'tir gibi bir formatı yok.

her neyse. bu soruya verdiğimiz cevaplar bizim insanlara, hayata genel anlamdaki yaklaşımımızı da kapsıyor ve o nedenle ne derken neyi kastettiğimizi tartışarak da olsa irdelememiz hiç iredelememekten daha iyi bana kalırsa. yani muğlak anlamları ortadan kaldırmak soruyu soranın da işine yarıyordur. çünkü buradaki ikilem bu. soruyu soran iki yerde de hata görüyor ve az önce kendisi muhtemelen heteroseksüel bir kadın olmasına rağmen bakmamak için "özel" çaba harcadığı bir sütyenden muzdarip olmuş. ek olarak, "o ne lan?" diyen bir kadın çalışan da olabilirdi.

önemli olan bu çalışan arkadaşın bir başkasının giyimi, kuşamı hakkında yorum yapmamayı, bunların kişisel alana girdiğini öğrenmesi. bu arkadaşın çiğnediği zımni kural bu.

ancak diğer arkadaş insan onurunu aşağılayan bir suçlama yapıyor ve işin gerçeği o sıyıracak. o hep yakayı sıyıran şanslılardan olacak. işin bu boyutu da ikilem yaratıyor (ona diyeceğim ama bunu es mi geçeceğim, ikilemi). yani asıl sorduğu "çocuğa ne demeli"den ziyade, bu da var ama, "bu kıza bir şey desem abes olur mu?". benim sorudan algıladığım bu.

ben diyeceklerimi sorunun bu yanını da hep gözeterek söyledim. öte yandan değerler ezberlenmiş ve içi boşaltılmış saçmalıklar halini almaya başladı. bir insanın geleceğini ilgilendirebilecek bir durumda böylesine düz mantık bence iyi değil. hepsi bu.


ek: bu arada cevabım zaten "kız hak etti" varsayımını da kapsıyor. mübalağayı bir tek siz yapmıyorsunuz. yani "kız hak etti" demiş gibi gözükmemek için, sapık olmayan birine sapık denmesi, gerizekalı denmesi ve hakikaten taciz amaçlı tepki vermiş gibi muamele etmek doğal olacak. oha. saçlarını 2 metre uzatıp yukarıya garip bir destekle dikmiş bir insanın saçına bakıp o ne lan demek nasıl doğalsa hiç giyildiğini görmediği/alışık olmadığı bir görüntüye o ne lan demek o kadar doğal. bu kişiyi haklı çıkarmıyor. doğal kılıyor. ama burada kişiye hakaret yok, sadece yontulmamışlık var. kız ise bildiğin hakaret ediyor. orantısızlık var. anlaşmamak başka şey, anlaşılmadığını iddia etmek başka.

Seyyarlıktan ötürü düzeltiyorum:

@lithu+1

Ayrıca

"""şimdi iki taraf da haksız

insanların laf atmaya hakkı yok laf atanların bin türlü Allah belasını versin ama böyle bir kıyafet giyip tepki görmemeyi beklemek de tam bir aptallık.(tepki iyi kötü şaşırma her türlü duyguyu içerir). Kimisinden iyi tepki görür kimisinden kötü."""

Kesinlikle katılıyorum.

(bkz: olaya bir de su acidan bakmaya ne dersiniz)
- "oha lan"i hanimefendinin goguslerine dedigini nereden cikariyoruz?
- eger "oha lan" cinsel bir tepki degil de ornegin "oha lan das yagacak basimiza" gibi baska bir sebeple verilmisse, hanim efendinin "sapik" ithami suc mudur?
- lezbiyen olsaydiniz, ogrencinin yaklasimi not yukseltmeye yonelik yorumlanabilir miydi? olmadiginizi hanimefendi nereden biliyor?
- erkek olsaydiniz yorumlanabilir miydi? erkek olsaydiniz nasil bir pozisyona dusecektiniz?

bu arada calisan arkadasa resmi ya da degil, bir uyari verilebilir saniyorum.

Bugün kıza yüklenenler kendi "normallerini" bir sorgulasınlar.

Bugün çok dekolte, sütyen ayıp ve tahrik edici, yarın mini şort, ertesi gün bilmemne... Bu nedenle işte bugün Türkiye'de hatta İstanbul'da yolda pantolon (evet evet pantolon) giyerken dönüp götüme bakan adamlar oluyor. Çünkü ona göre de benim giydiğim "o ne lan?!"

Safça vs. bulmadım, bir kere herkes haddini bilecek. Ben iş yerimde gidip, müdürümün odasındaki misafire "o ne lan?" diyemiyorsam, o eleman da çenesini kapalı tutmayı öğrenecek. İyi/kötü niyet peşinde değilim.


Ben bu durumda, ortalığı sakinleştirirdim. Arkadaşı dışarı alır, seninle sonra konuşacağız der ve ona bu yaptığının hoş olmadığını söylerdim. Kıza da, elemanla konuşacağımı ve art niyetli olmadığına emin olmasını söylerdim.

@basond, bneimle aynı pozisyonda olun istedim biraz da ondan. Bu noktaya kadar benimle aynı pozisyondasınız, başka bilgi olmadan, böylece, olay karşısında nasıl davranılır diye merak ediyorum. Sonrasını yazsam, benim ne yaptığımı, kişilerin sonraki tepkileriyle fikirler yön alabilir diye yazmak istemedim. İşkillenecek bir durum yok. Farklı bir şey yapmadım zaten, aşağı yukarı yazılanlar gibi işte.

çocuğa "haddini bil arkadaşlarınla kahvede oturmuyosun" der yollardım o çıkınca da kıza "sen de haddini bil hocanın karşısındasın" derdim. kıyafetiyle ilgili yorum yapmazdım. kağıdını göstermez kısaca kendini daha edepli hissettiği bi gün gelmesini söylerdim.

milletin her yerde götünü başını açıp gezdiği ve kimsenin birbirini umursamadığı birleşik devletlerde bile lise ve üniversitelerde bir dress code vardır. öyle "ben çok özgürlükçüyümmmmhhh" diye sütyenle bikiniyle hocanın karşısına çıkamazsın.

edit: dar kotla mini etekle sütyeni aynı kefeye koyan arkadaşlara çok gülüyorum. arkadaşlar durum türkiye'nin bağnaz insanlarıyla ilgili bi durum değil. dünyanın neresinde olursanız olun iç çamaşırıyla insan içine çıkarsanız garipsenirsiniz. kaldı ki bir eğitim kurumunda hocayla görüşmeye gidiyorsunuz, bir zahmet saygılı olun. bu çok özgürlükçü kadın arkadaşların bu özgürlükçülüğü boxer'la kendi iş yerlerinde görüşmeye gelen bir erkek gördüklerinde göstermelerini isterim. ama pardon, erkek yaparsa tacizci olur dimi.

Herhangi bir dress code belirlenmemiş bir ortamda, herkes istediği gibi gezebilir bu nedenle kadın öğrencide haksız bir yan göremiyorum. Kampusteki hallerimi düşündüm de, evet bikiniyle gezmedim ama gezebilirdim, kimse de dönüp bakmazdı (o zamanlar tabii, oldu biraz)

Amerika’yı örnek verirsek mesela, özgürlükler ülkesi muhabbeti tamamen kendi reklamlarıdır. TV programlarında filmlerinde görüldüğü gibi bir dünya yok, aksine hele ki Avrupa’ya kıyasla bakarsak oldukça muhafazakar olduklarını da eklemem gerekir. Bu nedenle Amerika'da "bile" nasıl gezildiğiyle çok ilgilenmemek gerekir.

Edit: Mesela, bir erkek iş başvurusuna gelirken donla gelse, eğer iş yerinde bir dress code yoksa, gayet de hakkı vardır. Kendimi taciz edilmiş gibi görmem, kimseye de gülmem. Kuralları yaratıp kendimizi içine hapsetmenin bir anlamı yok. Bir kadın ya da erkek açık giyindi diye kimseye bir zarar vermiyor.

Gençler, eve geldim, hemen uyuyacağım, uyumadan yazayım.

Hayatımın çoğu yurt dışında geçti, burada da çoğu kampüste geçiyor, hayattan biraz kopuğum, bazen tepkilerim çok idealist kalıyor ya da tam tersi, olan şeyler bana çok absürt geliyor, olmam gerekenden fazla realist olup sağduyuyu kaçırıyorum. Fakültede galiba en genç yardımcı doçent de benim, kendimin davranışlarını da sorguluyorum yani anlayacağınız. Genelde de elinin körü gibi bilgelik isteyen net tepkiler vermem gerekiyor. O yüzden buraya yazdığınız, tartıştığınız şeyler benim olayı kavramama bayağı yardımcı oluyor, herkese teşekkür.

Bugün yaşça yakın bir başka yardımcı doçente, erkek, "Sütyenli bir öğrenci gelse, not sorgulaması için, karşısında ne yaparsın dedim?" Bana çok net bir şey söyledi. Bizim de kıyafet kodumuz o kadar sıkı değil, erkek hocaların yazın fix giydiği t-shirt, shorts, sandalettir. Aramızda tuhaf tuhaf giyinen insanlar da var. Ama ben çocukların dikkati dağılmasın diye bir kere bile dekolte, mini, dar, ya da işte teşhirci bir şey giymedim. Dikkat ediyorum buna. Ben bunu yaparken neden o kızdan da böyle bir şey beklemediğimi, dikkatimin dağılıp bir şeyler anlatamayacağımın açık olması gerektiğini söyledi. Hatta eğer kendisine not için böyle gelseydi, erkek olduğu için, iyi not için etkilemeye çalıştığını bile düşünebileceğini söyledi. Yani benim öğrenciden işimi yapmamı engelleyecek koşulu ortadan kaldırmasını isteme hakkım var. Bu bir iş ilişkisi. Ben dikkat ediyorsam , o da edecek. Şimdi bu kızı uyarmam için bana net ve geçerli bir sebep gibi geldi. Etikten öte, ve cinsiyetten bağımsız, hangi cinisyetten olursa olsun ve olursam olayım, benim fonksiyonumu yerime getirmem için şart. Bir daha böyle bir şey olursa, gönül rahatlığıyla uyarabileceğim, nasıl ki o da beni uyarabilirse.

Benim ne yaptığıma gelirsek. Herkes Nihat'la kızı ayırdı gördüğüm kadarıyla. Sorunu ayırarak çözdünüz. Şimdi düşününce ben iktidarımı barışmak ve anlaşmak için kullanmışım. Birini yollayıp birinin kalması hiç aklıma gelmedi mesela, dağılınacaksa hepimiz dağılırız. Yani o anda aynı ortamda bulunamayacak iki kişi vardı ve ben onların aynı ortamda birbirlerinin varlıklarını tanıyıp, birbirleriyle konuşmasını istedim muhtemelen, en azından bir umuttu :D Önce kıza "Bir saniye" dedikten sonra, "O ne lan?" diyen Nihat'a "Ne ne lan, Nihat?" dedim. Çocuk benim ağzımdan hiç çıkmayacak olan "lan"ı duyunca bir kendine geldi, ne dediğini fark etti ama o kadar tuhaf ki, onun için çok acayip bir durumu acayip karşılamayan, ki sanki benim için acayip değildi, bal gibi garipsedim, iki insan var ve çocuk başka tanık da var mı diye alık alık odada etrafa baktıktan sonra başını öne eğip "Kusura bakmayın hocam," dedi. Ben susunca anladı, biraz kıza doğru dönerek ama bakmadan, yere bakarak, ona da kusura bakmayın dedi. Sonra ben "gel otur bakayım, neye kusura bakmayalım?" dedim. Kız böyle bir homurdandı ama galiba benim sakinliğimden ve çocuğun da çekingen tavırlarından konuşmadı, hiç beklemediği bir şey yaptım bence. Azarlayıp göndermeliydim. Nihat, "Alışık değiliz hocam, kusura bakmayın." dedi. Ben de "İç çamaşırıyla olmasına mı" dedim.

Hayır ne yapayım ya, birisinin bunu dile getirmesi gerekiyor, bazı şeylerin dile getirilmesi gerekiyor. Benim de anlamam için bazı şeyleri duymam gerekiyor mesela. Kız yine şokta ama hidettlendi "benim ne giydiğimi kim karışabilir, istediğimi giyerim," gibi bir şeyler dedi. Ben de "ben de Nihat gibi ilk defa görüyorum, böyle bir giyim tarzı var muhtemelen ve bilmiyoruz. Muhtemelen bizden daha iyi takip ediyorsun modayı." falan deyip Nihat'ın şaşkınlığının onun özgürlüğüyle, kimliğiyle, cinsiyetiyle bir ilgisinin olmadığını söyledim." Yeni ve beklenmedik bir şey giyiyor sonuçta. Giymiyor bir şey ya da. "Kim olmak istiyorsan o oluyorsun. Seninle ben de "lan" demiyoruz muhtemelen, ama onu da Nihat diyor. Nihat da farkında olmadan kimse o oluyor" dedim. Ama teker teker, tane tane söyledim. Ben bunları böyle diyorum ama bir taraftan da kız daha da hiddetlenirse ne yapacağım konusunda en ufak bir fikrim yok bu arada. Yine de eşitliği koruyup ikisini de aynı anda çıkardım ofisten. Kıza problem yaratmasına çok fırsat tanımadım, alalacele. Bir de bilgi birikimime ve aklıma saygı duyuyordu, o iyi bir şey, galiba o yüzden de bir şey söylemedi. En son " Yalnız bu arada sen görüntünü sen de dilini biraz kısarak kendiniz olmaya devam ederseniz ben bayağı mutlu olucam." dedim. Nihat'a yarın sabah temizlik yapmasını kıza da başka bir randevu tarihi mail atacağımı söyleyip, hadi görüşmek üzere deyip toparladım :D Çıktılar. Nihat olayı patlatmadan kızı uyarabilseymişim iyiymiş, uyarılabilirmiş, bu da burda dursun. Uyarmak istiyor muyum, ondan emin değilim. Ama ona da eşit uyarma hakkını tanıyorsam uyarabilirim. Hakkım. Yine liberalizmin doruklarında bir gündü yani, ne yapalım artık.

@shadowcat, iyice merak ettim şu kızı.

hocam bence durumu hiç iyi kurtaramamışsınız. öğrenci ile öğretmenin ilişkisi özeldir. siz öğrencinizle bir aradayken dışarıdan gelen bir olaya karşı öğrencinizi pozitif ayrımcılıkla korumalısınız. sanki orada çalışan biri de sizin öğrencinizmiş gibi davranmışsınız. kıza "o ne lan" diyen kişi, sizin eğitmekten sorumlu olduğunuz bir insan değil. sizin o çalışanla hiçbir ilişkiniz yok. ama öğrencinizle olan ilişkiniz akademik ve öğrenciniz sizi koruyucu olarak görüyor. siz eşitlikten yana davranmışsınız ama çocuğun yaptığı açıklamalar da kafa yapısının saçmalığını gösteriyor. kızı tabi ki uyarabilirsiniz ama şu durumda olayı tatlıya bağlamak doğru değil. o kız kendine laf atan biriyle bu şekilde yüz yüze iletişime girmemeli.

@dissendium, Nihat'la niye hiç ilişkim olmasın ya, temizliğimi yapıyor diye ilişkim olmamalı mı, konuşuyoruz, laflıyoruz, hayat hikayesini biliyorum. Hiçbir saygızıslığı olmadı. Kötü niyetle söylemediğini, ve kıza laf atmadığını düşünüyorum. Öyle bir şey olacak olsa tepkim asla böyle olmazdı. Kim korunması gerekiyorsa korurdum elbette. Bence Nihat çok net anlaması gereken dersi aldı. Yüzüme bakamadı sonra bölümden ben çıkarken karşılaştığımızda.

Kız da bence hiç karşılaşmadığı bir tavırla karşılaştı. Laf atması değil de, bir temizlik işçisinin fikrinin alınması bile eminim bir tuhaf gelmiştir.

Ya da beceremedim. Ne yapalım artık.

bence böyle durumlar kişisel fikrin savunulacağı/dile getirileceği veya ona göre tavır alınacak konular değil. her şeyden önce sen birebir muhatap değilsin ve konumun gereği taraf da olmaman gerekirdi... herkesin selameti için "liboşluk" yapıp, suya sabuna dokunmadan durumu idare etmek yapılabilecek en doğru şeydi. onlar meseleyi tırmandırmak isterse kendi aralarında hallederlerdi, senin başının böyle bir şeyden yanma ihtimali sıfıra inerdi.
bu bakımdan ben tepkini gayet soğukkanlı ve olması gerektiği gibi buldum...

saygı önemli. her istediğimi giyerim ne demek. bizim nesil gerçekten çok şımarık. bir hoca nın karşısına öyle çıkılmaz. bunu kendisinin bilmesi gerekli. küçükken öğretmenlerimizin saygımızdan elini öperdik belirli günlerde. büyüdük, yaşıtımız olan öğretmenlerimize bile siz dedik. beraber içmeye gittiğimiz, tatile gittiğimiz öğretmenimizle dahil sınırı koruduk. saygı da kusur etmedik. ben sizin yerinizde olsam uyarırdım kızı uyarır üstünü değiş gel der, oğlanı da terbiyesiz azarlardım, korkuturdum.

bence neredeyse like a boss denecek şekilde ele almışsınız. bence çıkış noktalarınız çok sağlam. bir akademisyen zaten bu şekilde örnek de olmalı. tabii ki ikisiyle de ilişkiniz olacak. öğrenciyi ne olursa olsun korumak gibi bir göreviniz yok.

kızın anlamadığı şey onun giyimine birkarışanın zaten olmadığı, sadece duruma şaşıldığı ve refleksten ibaret bir tepki olduğu.

ayrıca aynen öyle, sizin bile dikkatinizi çeken bir giyim tarzı. marx hakkında konuşurken bir de kafa toparlamak zorunda kalmışsınız. her yerde aşağı yukarı bir giyim kuşam kuralı vardır aslında ve bu tip şeylere ek olarak kim yoksul kim fakir, kim müslüman kim hristiyan vs bunların ayrımı oluşamasın diye eskiden bu kurallar daha sıkıydı. insanlar kuralları ihtiyaç duydukları için yarattıkları sürece kurallar işlevsel olur. o açıdan ben icha'ya katılmıyorum mesela. her ortam birincil görevini optimum şekilde ifa etmek üzere kural düzenliyor. kuralın kabulu de geçersizleşmesi de bireysel kafa esmelerinden muaf bir kitlesel uzlaşı üzerinden olur. hayır ne yapayım, demişsiniz ya. orada da haklısınız. yani giymesi sorun değil, söylemesi neden sorun? kediye kedi demişsiniz yani. benim düşündüğümden daha güzel toplamışsınız, aklıma böyle bir şey yapılabileceği hiç gelmemişti açıkçası. gerçi ben kızın bunu anladığından yine şüpheliyim ama umalım ki anlayabilmiş olsun. neyse yani, tebrik etmek istedim ben. çok daha yapıcı birşey bu. yani çocuk durumun tersliğini anlamış gibi geldi ve kız da anlayacaksa ancak böyle anlar herhalde. (ben bu şımarığa hak ettiği salak muamelesini yapardım ve minimum ilgi gösterirdim dedim ya, onun üzerini çizelim, insani olarak da akademik ortamda olmak açısından da doğrusu sizin yaptığınız)

shadowcat'in tepkisini dogru buldum ben.

guzel oldu bu duyuru. herkeste nasil farkli kafalar var yahu.

ama en rahatsiz edici olan, ozgurlugu savunurkenki ikiyuzluluk ve siglik. kadin arkadasimiz istedigini giyer, isterse ciplak gelir, kimse donup bakmamali, bu onun hakki bir kere. onu asla rahatsiz edemezsiniz.

ama nihat sasiramaz, sasirmasini ifade edemez.

ozgurlugu tanimlarken bile kendi begenilerine gore tanimliyorlar. o ozgurluk, bu degil. niye? nerde nihatin tepkilerini dile getirme hakki? kufur mu ediyor? yoo. sadece sizin alisik olmadiginiz bir sekilde dusuncesini ifade ediyor. buna neden ifade ozgurlugu diyemiyorsunuz? bu da ozgurluk degil mi? onlara gore degil cunku nihat temizlikci. bunu asla Kabul etmezler ama ozgurlugun sinirlarini cizerkenki ikiyuzlululuk, tepkilerdeki burnu havadalik, kendini bir bok sanmalik akiyor her taraftan. ogrenciyle calisani bir tutmayi beceremezken ozgurlukten bahsetmek salakca oluyor afedersiniz.

O kıyafete nasıl bi tepki bekliyordun, diye kıza sorardım. Bikiniyle dolaşsın oldu olacak.

Mesajlarn hepsini okuyamadım.

Öncelikle herkes istediğini giyer, kimse bakmamalı diye bir şey yok. Eğer dekolte giyerseniz insanlar da bakar. Ancak bu yüzden rahatsız edilmemeli.

Burada erkeği tanımadan veya olayı görmeden cevap vermek çok zor. Acaba ibneliğine mi öyle bağırdı yoksa her gün görmediği, abartı bulduğu bir kıyafet olduğu için boş mu bulundu kestirmek güç.

Anlaşılan siz adamın böyle bir terbiyesizlik yapacağına ihtimal vermiyorsunuz. Şaka yollu kovmak en güzeli olurdu. Kıza da yok kızım öyle bir durum deyip, sakinleştirmek lazımdı. Ancak böyle bir durumda siz de şaşırabilirsiniz gayet normal.


.

yeni okudum shadowcat'in yazdığını. bence gayet yerinde olmuş, sonradan düşününce bile tam da bu şekilde kotarılamayacak bir şekilde halletmişsiniz, tebrikler.

www.youtube.com

abe kaynana naptın bize
kuru fasulye 7.5 lira

"kudurma/çoşma" deyince gözümde bu müziklere oynayan bir güruh geldi... belki bu kelimelerle kafamda eşleşen görüntüler sakat hep...

o kategaroide yanayim yanayim / babusta

Bu işin atası Bulgarlardır.

www.youtube.com

Klasik de olsa yazayım dedim.

www.youtube.com

Bonus: www.youtube.com

buraya kimse tavukları pişirmişem yazmamış, birbirimizi yemeyelim arkadaşlar. en entel düğünde bile bu saykodelik şarkı eşliğinde koptuğunuzda oradaydık be. hepimiz oradaydık.

fosforlu düşünceler diye bir sayfa var. bazen komik farklı şeyler paylaşıyor.

iyilik penisi.

tam anlattigina uymuyor olabilir ama 'üzüm ve diğer şeyler' var

takip etmiyorum ama serin sesler olabilir.

içkiliydi bilmem ne
9gag
starter pack
aferin ferdi iyi bok yedin
sayko yorumlar
planet çomar
bela vaziyyetin içine soxum
psikolojisi bozulan küçük ayı
deep web 6. seviye
classical art memeş
paslı bozuk paralar ve tuzlu süt
joan cornella
deep turkish web
bir internet işçisinin bozulan psikolojisi
gerizekalılar

Ben genelde belgesel (mega yapılar, mega fabrikalar) izlerim, sonra da adamlar neler yapıyor yav sığlığında yorumlar yaparım. Ondan sonra mühendislik okuduğumu hatırlayıp o konuyla alakalı bir şeyler araştırmaya girişirim. Kafamda hayali şirket kurarım vs. Müzik zaten hep dinliyorum. Bilgisayar oyunlarına sararım. Bir de düşündüğüm şeyin olumsuz sonuçlandığını kabul ederim. Diyelim bir kızla muhabbet kurdum, heyecandan salak salak gülmeye başladıysam "olm o kız sana bakmaz, hadi uza şimdi" diye kendi hevesimi kaçırıyorum planlı olarak.

o an bir şey düşünmemek istiyorsam içimden tarkan'dan "kuzu kuzu"yu söylüyorum aklımda bir şey kalmıyor.

şaka yapmıyorum.

sadece mental olarak düşünceleri savuşturmanın tek yolu meditasyon ve tekrar sanırsam. daha önce yapmadıysan hemen bugün faydasını göremezsin ama.

kafanı dağıtmak için illa dışarı çıkıp bişeyler yapmak zorunda değilsin. film izle, dizi izle, oyun oyna, tak kulaklıkları kulağına müzik dinle, bir müzik aleti çalıyorsan dinlediğin müzikleri çalmaya çalış, hiç bilmediğin bir konu araştır (ama ilgin olsun konuya), ileride yapmak istediğin bir şey için plan yap/hayal kur/araştırmaya giriş, vs vs vs

kafanın güzel olması lazım, en azından benimki öyle çalışıyor.

Strateji oyunu oyna. Ciddiyim.

Çok zorlandığım bir konu. O aktivitelere niyet ediyorum ama kapıp götürecek kadar güçlü olması lazım ki, benim güçlü döngümü kırabilsin. Yoksa dizi izlerken benim hikayem kafada dönüyor, en iyi ihtimalle ekrandaki hikaye ile birleşiyor.
Bende en işe yarayan şey, insan interaksiyonu. Bir şekilde, sesle ya da görsel, yeni task olarak bi insanla iletişmek konuyu azaltabiliyor.
En işe yarar zihinsel metot meditasyon olabilir ve evet bu kasını geliştirmiş olman lazım,
Şu durumda sesli kitap dinlemekişe yarayabilir. hem duyu hem hayali kullanmanı gerektirecek.
Aslında temelde, uğraşacağın şeye elindeki max araçları vermen lazım ki, o düşünmek istemediğin şeye verecek bişey kalmasın. Hepsi meşgul olsun.
Mesela mum yakmanın, neblim aromatik bişiler koklamanın da faydası olacak. Yeni data çünkü. Beynin başka yollarını aktive edecek.
Bu şekil düşünüp, türetebilirsiniz.

Aynı şey değil. Örneğin Türkiye sosyal bir devlet. Tüm vatandaşlarına sağlık ve eğitim gibi konularda hizmet sunmakla yükümlü. Sosyalist devletlerde her şey halka ait. Her şey devletin kontrolünde. Özel sektör yok. Ama sosyal devletlerde özel sektör var.

sosyal devlet vatandaşların sosyal haklarına saygı duyan ve hatta sosyal hakları sağlamakla yükümlü devlet olarak adlandırılabilir. (eğitimden herkesin yararlanması için yurtlar yapmak burs vermek ya da kültürel etkinliklerden herkesin yararlanabilmesi için dt dob gibi kuruluşlar kurmak gibi)
sosyalist devlet dediğimiz zaman ise üretim araçlarının bireylere ait olmadığı devletten bahsederiz. biri devlet yönetiminin bir ilkesi iken diğeri ekonomik yönden devletin nasıl yönetileceğini anlatır. ortak yanları tabi ki vardır ama genel anlamda birbirinden oldukça uzak şeyler

genellikle tesekkur eder, iyi davranir ama cevaben hal hatir sormam.

(informal)
- selam, naber?
+ eyvallah iyi.
- ???

(formal)
- merhaba, nasilsiniz?
+ tesekkur ederim iyiyim.
- ...

ofis içinde görmezden gelirim. müdürlerin yanında hatalı duruma düşmesini bekler; düştüğünde bi' tekme de ben atarım. müdürün bizzat kendisine de aynı şeyi yapmışlığım var.

Bahsettiğiniz kişi belli ki torpilli. Karşılaşmamaya çalışın. Yüzüne bile bakmayın.

masa başındayan kulanlıkları tak müzik dinle. göz teması kurma. selam verirse sadece kafa salla yalandan pis gülümse. 1-2 seferden sonra "mal" değilse anlayacaktır.

İşyerinde torpille gelenler var. Rektörün bilmemnesi, dekanın bilmemnesi gibi. Biz de onlara ekyil gibi davranıyoruz. Selam verince çok fazla uzatmıyoruz. Öğle yemeğine giderken çağırmıyoruz. Birlikte çalışmamız gerektiği durumlar dışında muhabbete girmiyoruz. Çoğunlukla da yoklarmış gibi davranıyoruz.

Isyerinde belli bir siniri zaten asmiyorum, o nedenle gidenlerle ilgili birine laf sokacak seviyeye gelmiyorum samimiyet olarak. Ha calisma duzenini sevdigim kisilerden de ayrildigimda yeri geldiginde amirime gecmiste verdigi kararin yanlis degil de zamansiz oldugunu soylemisligim var. ha ama ben en fazla eski gorev yerime geri donerdim, o nedenle tuzum kuruydu (657)

sevmediğin bi insanın yüzüne gülmek anormallik hatta ikiyüzlülük. soğuk davranmak da çocukluk değil.
bende bir patron yalakası dövdüm diye işten atıldım. durumu anlattım. adam haklı olduğumu bildiği halde beni işten çıkardı.

yani bu şark kurnazı tiplere taviz vermeyin bence.

valla pek polemiğe girmem sevmiyorsam kısa baştan savıcı cevaplarla savar işim olmadıkça iletişime geçmem.

Mümkünse işim olmaması içinde çaba sarfederim.

Ben hiç yoklarmış gibi davranıyorum. Göz göze gelirsek belli belirsiz gülümsüyorum, hatta bazen onu bile yapmıyorum. Aynı şekilde karşı taraf günaydın, nasılsın şeklinde laf atarsa kısaca cevaplayıp kendi dünyama geri dönüyorum.

Hayatımda asla laf sokma gibi bir işe kalkışmadım. Şu ana kadar kavgalı olduğum, boğmak istediğim insana bile laf soktuğumu hatırlamıyorum. Bu tip tavırlar bana çok ucuz görünüyor. Onlar yokmuş gibi davranıp hiç iplememek en güzeli. Onlar için enerji harcamaya değmez.

Laf sokmuyorum, direkt söylüyorum. Üstüm değilse tabii.

Bi ara saçma bir kız vardı başka departmandan; insanlar harıl harıl bir şey yetiştirmeye çalışırken boş muhabbet dondurmeye gelirdi bizim oraya. Yüzsüz de bir şey. "Çalışıyoruz goruyorsun, eh gitsen daha iyi tabii" falan demisligimiz var toplu olarak.

Çocuk gibi soğuk davranırım.

Sevmediğim kişinin yanında, muhabbetim olan sevdiğim kişiler varsa ortama giriyor fakat pek sohbete katılmıyorum.

Sevmediğim kişiyi tek görürsem, başka bir masaya filan geçiyorum. Göz göze gelme durumu olursa yalandan bi yarım ağız veya mimikler ile selam verip geçiyorum. Nasılsın sorusuna, teşekkürler, eyvallah Vs cevap verip, siz nasılsınız diye geribildirim yapmıyorum.

@aychovsky +5000. okuyunca dedim aynı durum. aynen bizde de böyle rektörden torpilliler ya da neden bilinmez hoşgörülen tipler var. Merhaba merhaba dışında pek sallamıyoruz, yemeklere, sohbet ortamlarına vs. davet etmiyoruz. Torpille geldikleri unvanla aynı yaşta olmamıza rağmen özellikle hocalık taslamaları insana çileden çıkarabiliyor. Prenses gibiler, her şey onlara göre ayarlanacakmış gibi davranıyorlar. Laf sokuyorum yeri gelince bir soru sorduğunda ya da ortam müsaitken ince ince. Asla ezmesine izin vermiyorum ama varlıkları bile huzur bozmaya yetiyor.

phrasel verbs konusuna giriyor da yalnız bunları şu konuyu öğreneyim bu konuyu öğreneyim diyerek çözemezsin.
gramerden çok, okuman gerek. kendi seviyenin bir ya da iki üstü kitaplar oku, zorlan ancak öyle öğrenirsin.

Phrasal verb denir bu elemanlara. Tek bir verb'ten oluşmaz, yanına illa off, in, out, with gibi ek kelimeler de alır. Karşına çıka çıka alışabilirsin ya da ezber yoluna gidebilirsin. Ezberi pek önermem ben çünkü ingilizcedeki verb'lerden daha fazla phrasal verb vardır. Hafızana atamazsın yani hepsini. Bir yerden sonra mantığını devreye sokup çıkarım yapman gerekir. Yerine göre kullanımlarla karşılaşa karşılaşa aklında kalmasını sağlayacaksın. Başka yolu yok.

Aşağıdaki linkte en çok kullanılan phrasal verb'ler verilmiş. Pek sağlıklı değil böyle öğrenmek ama kenarına at, lazım oldukça bakarsın.

www.ingilizcechat.net

to be involved in, içinde bulunmak demek. araya with others girmiş. bunlar sanırım nesne olarak değerlendiriliyor.

günlük konuşma için
eğlenceli 20 dakikalık dizileri izle,
genelde aynı terimler üzerinden dialoglar döndüğünden, bir süre sonra altyazısız anlamaya başlarsın.

ciddi kuşak farkı olacak ama keyifli olur bence:) onlar için yeni olan çok heyecan duydukları bir çok şeyi sen olgun abi tadında karşılayacaksın. bir nevi tiyatro seyreder gibi.

amca olmasa da abi irisi olduğun kesin, öyle bakan olacaktır:) ama karizmatik bulan, akıl danışan da olur.

takıl işte.

ne okuycan?

bizim okulda afla sonradan gelenlere teyze falan diyoduk :/

dışlamak değil de sürekli beraber takılamayacağınız kesin :)

çoluk çocuğun içinde inci gibi parlayacaksın. ben o yaşta olsam seninle takılırdım.

cabiday okul bölüm neydi?

Öğrencilerden daha çok hocalarla ilişkini düşünmen daha doğru sanki. Herkes derse gelip zeka durumuna ve potansiyeline göre alacağını alıp gidiyor en nihayetinde.
28-29 yaşında hocaların olacak :)

Hocalarla daha iyi bir iletişimin olacak ama üzerinde daha fazla bir baskı olacak. 18 yaşında bir çocuk aptalca bir soru sorduğunda anlayışla karşılaşıyorum ama 30 yaşında, hatta 39 yaşında bir öğrencim vardı, birisi saçmasapan bir soru sorduğunda biraz tuhaf oluyorum. Sizden beklentimiz daha fazla :) Bazen anlatılanı daha iyi ve öabuk kavrayacaksın ve soruların da ya da tartışma katılmaların da ona göre olacak. Çocukların öğrenmelerinin önünü kesecek kadar söz alıp da zaman çalma, çıkışta hocayla konuş :)

Sana onlardan biriymiş gibi davranan bir kaç kişi ya da bir grup olacak, yaş farkını hissettirmeyen, onlarla arkadaş olacaksın. Onlar da dersi tekrar alan kişiler olacak. Kolay gelsin.

Kuşak farkı falan olmayacak. Sosyal medya sayesinde şu anda sadece tek bir kuşak var. Kimseye artistlik yapma. Yaşın büyük diye kimse sana saygı duymak zorunda değil. Sınıfında olan herkesle eşit seviyedesin. Ne geride kal, ne de önde ol. Senden daha genç olanların enerjisinden faydalanmaya bak. Zaten makine, inşaat gibi bölümlerde yaşça büyük insanlar hep olur. Hayırlı olsun.

Polislikten emekli olup hukuk okuyup avukat olan birini tanıyorum. Abi zor olmadı mı ya deyince yok lan süperdi demişti. Tabii bu adam tabiat olarak rahattı biraz sen de asgari düzeyde rahatlık sergilersen keyifli olabilir senin için. Tabii bir de ekonomik durumlar önemli bu noktada en nihayetinde kendi kendini okutacaksın.

@shadowcat
orada öğrenci olarak bulunan her bir kişinin (yaşı büyük de olsa) eşit (saçma da olsa) soru sorma hakkı olduğunu düşünüyorum. kaldı ki yaş büyüdükçe öğrenmek güçleşir.
yani yaşı büyük olanların daha çok soru sorma hakkı var bence.
saygılar.hörmetler.

@supermatik, soru sorma hakkı tabii ki var canım, herkes eşit. Ama en azından, Humanities, sosyal bilimler ve de siyaset bilimler alanlarında hayatla biraz daha içli dışlı olmuş, daha fazla şey öğrenmeye, hem pratik hem teorik, fırsatı olmuş insanların biraz daha bağlam dışına çıkmadan, daha iyi soru sorması gerektiğini düşünüyorum.

arap istilasından sonraben de gitmiyordum.
geçen akşam ulaşım beleş diye atladım gittim bakayım neler oluyor diye.
tenha garip bir yer olmuş.

sadece starbucks değil bir çok mekan kapanmış. bende geçen hafta bir uğradım ve çok şaşırdım. her şeyi yavaş yavaş söküyorlar gibi. anılar kalmış bir tek sağda solda. o da şimdilik.

şöyle bir şey okumuştum bunun üzerine.

haber.140journos.com

taksim baya büyük değişime uğruyor. barlar kapanıyor, batıyor. tüketim şekli değişiyor oradaki

2010 ve öncesi ağırlıklı olarak öğrenci,genç,aydın,entelektüel kesime hitap eden mekanlar varken yavaş yavaş ve özellikle arap turist ve suriyeli mülteci artışıyla bu özelliğini yitirdi istiklal ve genel olarak taksim civarı.

muhafazakar arap turistlerin ihtiyaçları doğrultusunda mekanlar açılmaya başlandı. 100 tane barın 20'si kapanıp yerine nargileci açıldı örneğin.

eski taksim kitlesi artık karaköy/beşiktaş ve kadıköy'de yaşıyor.

Ortaokul lise yillarımda gitmek için delirdiğim, çok sevdiğim bir yerdi. Hiçbi şey yapmadan bir boy yürüsem bile sırf insanlarına, vitrinlerine bakarak mutlu olurdum. Şimdi nefret ediyorum, benim için aksaraydan falan bi farkı kalmadı. Eskiden her cumartesi takıldığım yere bu sene içinde en fazla 2-3 kere gitmişimdir heralde. Bu yolda emeği geçen herkesin allah belasını versin. memlekette güzel bi şey bırakmamaya azimliler.

her birkaç fotoğrafta bir araplar görünüyor.

her fırsatta konuyu arap turislere ve suriyeli mültecilere bağlayan arkadaşlar keşke kadıköy'e gelmeseler, kadıköy aslında entelektüel, dayanışma ruhu olan insanların olduğu bir bölge ve bu arkadaşlar kadıköy'ü bozuyorlar, elimizde hiçbir şey kalmayacak.

Taksim'e gelirsek 10 yıldır Taksim'de çalışıyorum ve bunun iki katı öğrencilik yıllarımdan beri Taksim'i biliyorum.

Taksim'in kültürel özelliklerinden, mix yapısından kurtarıp bir alışveriş caddesi yapılmaya çalışıldığını zaten biliyoruz. Yurt dışında devlet kültür kurumlarını vs desteklerken Taksim'de önce sinemalar kapandı, içki yasakları geldi, galeriler kapanarak alışveriş dükkanı oldular. Bunun için belediyeler her türlü kuruma zorlu çıkardı. Arap turistler geliyor diye bu dükkanlar açılmadı, açılan nargileci sayısı da o kadar fazla değil. Cadde çocukluğumdan beri bir alışveriş merkeziydi, bu yönünün de olması normal ama dediğim diğer yerlerin kapanması ve daha çok kültür sanat merkezi, tiyatro vs açılmasının, varolanın korunmasının gerekliliği vardı ama hepinizin malumu yöneticiler bunu engelledi, Taksim'i bu hale getirdi.

Genel olarak turistik bir destinasyon Taksim, alışveriş yönü öne çıkınca (bunu sadece Arap turistlere bağlamak haksızlık olur, sadece onlara hitap etmeyen birçok mağaza var) kiralar attı, ufak kafeler bile yaşayamaz oldu. Bugüne kadar Suriyeli mültecileri çok da görmedim Taksim'de, her zaman buna benzer "gözlem"leri Suriyelileri dışlayan insanlardan duyuyorum ve dikkate almıyorum. Biraz arama yapınca bu konuda güzel yazılar da bulabilirsiniz.

benim de taksime gitmeme sebebim arap turistler

@kaset suriyeliler de dahil hiçbir milleti ya da toplumu dışlayan bir ifade yok yazımda.bir durum değerlendirmesi yapıyorum sadece.

10 yıldır taksimde yaşayıp Eğer taksimde suriyeli mülteci ya da arap turist görmemene diyecek bir şey bulamadım. Belki dikkatli bakman gerek.

Son olarak kadıköycülük hep itici gelmiştir gözüme. 2 yıl yel değirmeninde kalıp Sanki o semti kendisi kurmuş gibi konuşmak çok yaygın hale geldi son zamanda. Kadıköye kimin gelip gideceği konusunda da elbette belirleyici olan sizler değilsiniz. Biraz kibrinizden sıyrılın ve rahatlayın. Bu kadar zor değil

Bazı yerlerin kapanması çok normal. Ben Demirören'e ilk defa 2011 yazında gittim. O zamanlar yeni açılmasına rağmen çok fazla kalabalık olmuyordu. Ondan sonra 2012'nin Aralık ayında gittim, koskoca bina bomboştu. En son geçen yaz gittiğimde de turistler sadece yemek yemek için orayı kullanıyorlardı. Mediamarkt zemin katın altında olduğu için pek dikkat çekmiyordu bile. Caddenin hareketsiz olduğu doğru ve buna en büyük etken terör olayları ve Suriyeliler. Şu ülkede biz bize kalıp hayatı bir normale döndürsek her şey eski haline dönecek ama olmuyor işte.

Allah bağışlasın. ben de bir baba olarak çocuklarımı ne kadar sevsem de onlarla oyun oynama, sohbet etme konusunda çok kötüyüm :D gerçi siz annesiniz ama gelecek tavsiyeler baba olarak benim de işime yarar belki.

Allah bağışlasın öncelikle.
Sohbetten ziyade monolog oluyordur sizinki :) Ben olsam (eşime de öyle yaptıracağım) gün içinde yaşadıklarımı, düşündüklerimi, okuduklarımı sesli olarak anlatırım.
Maksat sesine aşina olsun, politikayla ilgilenmesini beklemiyoruz neticede.

Yumuşak bir ses tonu ile olduğu sürece ne anlattığının önemi yok kanımca. İcabında gazeteyi al, eğlenceli şeyler varmışçasına oku.

Bebeklerle dalga geçilir genelde. Konuşmayı yeni öğrenen bir bebek hep anlamsız şeyler söyler ya, ben de onlar konuşurken "yapma ya, gerçekten öyle miymiş, eee sonra noolmuş?" gibi şeyler söylüyorum, direkt gülüyorlar. Yüz ifadelerini yorumlamayı öğrenin. Örneğin yemek yediğinde istekliyse "hmmm, iyiymiş," falan diyebilirsiniz. Kucağınıza alıp gezdirin. Kuşları, kedileri gösterin. Biraz büyüyünce havaya atın, tutmayı unutmayın. Ağzını burnunu sıkın vs. Ben baba değilim ama kuzenlerim sayesinde bayağı bir tecrübe edindim. Bir de bebekler sakallı biri görünce bile baba der. Onların kafaları biraz düz mantık. O yüzden başkalarına anne deme şansı biraz var ama sizi kokunuzdan, yüzünüzden tanır. Baba olma vaktim gelmiş benim bu arada. Bu kadar şeyi nereden biliyorum lan ben?

Büyüdükçe konuşursun merak etme. Zaten bir aylık bebek ancak senin mimiklerinden yüzünde telaş olup olmadığını anlar.

Onerim, olan biten ne varsa anlat. Bir yere gideceği zaman gideceği yeri, orada kimler olacağını falan büyüğe anlatır gibi anlat. Gün içinde olanları, onu ne kadar sevdiğini, vb. anlatabilirsin. Onun dışında masal, hikaye falan da anlatabilirsin.

Sütü senden aldığı surece anneyi karıştırmaz, rahat ol :) ama konuşmanın bebeğin kendini ifade etmesine baya faydası oluyor.

Eneee ben teyze olmuşum :)) analı babalı büyüsün bebelak :)

Bence geçer, zaten pek bi sorun değil bence, sevgini gösteriyosan sarılıp öpüyosan bağınız diğerlerininkine benzemez.

Oyuncak olsun elinde salla falan güleryüzlü ol sesini hep duyur şarkı ninni söyle tıkanınca :)

bence de olay ses aşinalığı ve ona karşı yaklaşımınız. çünkü bebekler gerçekten onlarla ilgilenip ilgilenmediğinizi anlayabiliyorlar, erkek arkadaşım inanılmaz bebek oyalayabilen birisi, en yaramaz çocuğu anında etkisi altına alıp saatlerce oyalayabiliyor, gözlemlediğim şey ise bebeklere büyük insan muamelesi yapması, konuşuyor onlarla gün içerisinde yaptıklarını falan anlatıyor, o an ortamda olan kişileri tanıtıyor vs. yani ne söylediğinizin önemi yok aslında çocuk onunla iletişim kurduğunuzu anlasın yeter, sonrasında başkalarıyla konuşmalarınıza bile ağzı açık bakıp gülecektir :)

sta seni ifşadan hatırlıyorum ben ya çok tatlış bi hamileydin :) ne mutlu sağlıkla almışsın kucağına, güzel günlerde, huzurla, sağlıkla, mutlulukla büyüt inşallah.

benim de yeğenlerden tecrübemle söylüyorum şarkı söyleyebilirsin, masal anlatabilirsin, aaa kuş varmış bak abi geçmiş hanimiş köpecik falan derken insan bi zaman sonra alışıyo bebekle konuşmaya :) ilk yeğende ben de tıkanıyodum şimdikilerde çeneme vurdu bi alıyorum yanıma hanimiş ayağı hanimiş parmakları diye bi başlıyorum şarkılar türküler derken anası zor alıyo elimden yeter özledim çocuğumu geri ver diye :)

bir de babanesi bizle kalıyor gazı oldukça fln ona veriyorum çıkartsın diye ya da oyalasın diye. kolaya kaçıyorum biraz da. o yüzden pek bir bağ oluşamamış gibi hissediyorum:( ama çok yoruluyorum da bir yandan uykusuz kalıyorum bazen 2-3 saat memede kalmak istiyor çünkü. sanırım başbaşa kalmamız lazım biraz da..

gözünüz aydın! anne değilim, bu aralar konuya ilişkin fazla okuyorum ve gördüğüm samimi olan bütün annelerin söyledikleri özellikle ilk aylarda uyumanızın çok önemli olduğu, uyudukça sütünüzün arttığı ve fırsat buldukça uyumak gerektiği. ayrıca bu 'bağ' olayı da siz de çocuk da kendini biraz toparlayınca 2-3 aydan sonra oluşuyormuş, ki zaten sevgi neydi sevgi emekti dolayısıyla emek verdikçe ilişkiniz de gelişecek. bu nedenle çok uyuyun bence de, siz dinlendikçe daha dingin, daha az stresli, daha sağlıklı olacaksınız, moraliniz iyi olacak ki bebeğinize de iyi geleceksiniz. kendinizi yıpratmayın.

Ben alıyorum karşıma kendime rakı ona da süt koyuyorum, memleketin durumundan girip futbola ordan karı-kız muhabbetine, her şeyi anlatıyorum valla. Geçenlerde bu darbe olayının iç yüzünü, bunun nasıl ülkemize karşı kurulmuş olan bir komplo olduğunu falan anlattım, bebe korkudan altına sıçmış valla.

emzirirken bile bebeğinizle kimsenin kuramayacağı bir bağ kurmuş olursunuz merak etmeyin sizden başka birini annesi sanmaz. bebeklerle nasıl oyun oynanacağını izleyebileceğiniz videolar mevcut youtube'da onlara bakabilirsiniz. instagramda yine bu konuda birsürü paylaşım var. en basitinden ben çocuk fizyoterapisti olarak bu tarz paylaşımlar ufak bilgilendirme postları hazırlıyorum. ziyaret etmek isterseniz instagramda; www.instagram.com bir sürü çocuk gelişimci ya da anne bu tarz paylaşımlar yapıyor. aralarında mutlaka sizin de keyif alarak yapacağınız öneriler çıkacaktır.

@avonkatalogu baktım zaten instagramda bu hesabı takip ediyormuşum. sizin hesabınız mı bu?
evet sanırım dediğiniz gibi zamanla oluşacak şeyler bunlar ama işte şu anda bir bağ olmayınca kendimi suçlu hissetmeye başladım. hafif de olsa sanırım bir doğum sonrası depresyonu yaşıyorum tam emin değilim.

@bobinhoo: sesli güldüm. işte modern anne-baba olmak budur!

bu arada basit hareketleri olan basitleştirilmiş çocuk sarkıları acayip işe yarıyor. kırmızı balik, miniminnacık örümcek falan yardırsan olur ;)

tavsiye ettiğiniz şarkı, masal vs varsa tavsiyelerinizi alabilirim :) her türlü çocuk oyalayıcı şeye açığım m

4 aylık anneyim. Bütün hayatım boyunca gordugum ve kucagima aldigim en minik bebek 6 aylikti. Hemen annesine geri verdim zaten. Çocuk bebek iletisimim sıfır!!!

20 gunlukten beri bebegime tek bakiyorum. Ben artık zorlamaktan vazgeçtim.oldugu kadar muhabbet ediyorum. Ama uzakta da olsam beni tanıyor. Girunce gülümsüyor. Sesine tepki veriyor :)

--yalan söylemiyorum--

geçenlerde eski sevgilimin evlenmesi üzerine eşimin abisinin çocuğunu aldım kucağıma, gezdirirken anlattım da anlattım eskilerden. garibim de dinliyor napsın, içimi döktüm rahatladım.

ben de anne değilim ama annem anlatır hep, mutfakta iş yaparken seni koyardım sandalyene aklıma gelen her şeyi anlatırdım diye. bence de çok mantıklı. çocukla hebele hübele ay ciciş tatlış diye konuşmaktansa, belki de çok kasvetli olmamasına özen göstererek normal konular konuşmak hem algılarının genişlemesine hem senin sesine alışmasına hem de bağ kurmanıza yardımcı olur. ne anlatıcam deme özellikle yalnızken ben ortaokuldayken bakkaldan şunu alırdımdan, havalar neden böyleden tutup, şarkı açıp eşlik etmeye sonsuza uzanır yani, şu an kaç yaşındaysan o kadar yıllık bilgi var paylaşacak.

Annenin çok konuşmasına gerek yok. Çocuk hareketlerinizden anlar durumu.

Ancak bu durum sizi rahatsız ediyorsa, gözlem yapıp taklit edeceksiniz. Anneanne/babaanne kucağına alıp, yarım saat ne konuşuyorsa dinleyip kendinize uyarlayacaksınız. Bir süre sonra aranızda muhabbet oluşur zaten.


.

duyuruyu silme olur mu. şimdi değil ama ilerisi için instagramdan oyuncu anneyi takip etmeni öneririm. mümkün olsa evlatlık çocuğu olmak isterdim o kadar yani.

Konuşmazsan dil öğrenemez. Konuşması yaşıtlarından geri kalır. Hiçbir şey yapamıyorsan çocuk kitabı al onu oku. Bak kuzucuk gelmiş yemeğini yemiş falan uydur işte.

en yakın arkadaşım doğduğu günden bu yana kitap okuyor. sadece çocuk kitaplarıda değil üstelik, mesela bebekken beşiğindeyken kendi okuduğu romanı eline alıp hem kendine okuyordu hem bebeğe. şu an 2,5 yaşında, saatlerce kitap okusak sıkılmıyor ve müthiş şekilde kendi kendine zaman geçiriyor çocuk. tabii ki her çocuğun kendi karakteride var, gözlemlemeniz lazım.

kendinizi suçlu hissetme konusuna odaklanmamaya çalışın. öğretilmiş, dayatılmış, ezberletilmiş annelerden olmak zorunda değilsiniz. mutlaka kendinize özel, size özel bir bağ kuruyorsunuzdur siz. ama o kadar şey empoze ediliyor ki, onların etkisiyle "acaba" diyorsunuz bence. bırakın bunları bir kenara, kendinizi dinleyin, bebeğinizi gözlemleyin ve içinizden nasıl geliyorsa öyle ilerleyin...

ayrıca tebrikler, gözünüz aydın :).

1 saatlik iş

Hallolur 1 günde

2000'lerin başında uludağ üniversitesi'nden kayıt sildirmek istediğimde 15dk sürdü, 10dk'sı da adamın "emin misin, niye sildiriyorsun, son kararın mı" demesi yüzünden gitti.

ben marmara üniversitesinden kaydımı 10 günde falan sildirdim. fakülte yönetim kurulu karar veriyormuş kayıt dondurma/silme olaylarına o da 10 günde 1 toplanıyormuş.

Sonunda bağlanabildim, hemen hallederiz dediler. Yey.

Sabunlu suyla yıkayın.

Sonra da kuduz asisi

iyi misin?
Sabunlu suyla yıka, kolonya falan topyekün saldır.

geçmiş olsun reyis. bepanthen sür.

Sürdüm ama umarım iz kalmaz.

madecasol merhem kullan

eczaneden biokadin al, sabunlu suyla temizledikten sonra bunu sür. izlere kan yürüdüyse (bu da ne biçim tabirse) kabuklanma aşamasında bol bol bepanthene sür, kurumasına izin verme iz kalmasın.

iz kalmaması için bepanthen ve silverdin kullanabilirsiniz.

Çocukların "hadi baba" dediği kamu spotu fena değil.

en sevdigim "olmasa da olur".

www.youtube.com

Corap isini ben de dusundum ve arastirdim ancak vazgectim cunku turkiye bu konuda bir derya uretimi cok ucuz ve envai cesit corap zaten piyasada var. ozel tasarim dersen insanlarin bi coraba verecegi max fiyat belli. Ust segmente oynarim dersen de isim yapmis olman gerekir yani zor. The socks companydi sanirim mesela bi bak o da tasarim coraplar satiyor. Ama pek musterisi yokmus duydugum kadariyla.

Çorapta tasarımdan çok kalite önemli bence. Evde olmadığımız sürece çorap zaten gözükmeyen bir aksesuar. Pamuklu ya da nem tutmayan özel bir iplikten üretilmemiş düz çoraplar sizi öne çıkarmaz. Kalite için belli bir standart belirleyip tasarımları belli bir temele oturtup markalaşma yoluna giderseniz ürününüz mağazalarda satılabilir. Yoksa çorap tasarlamak için uğraşıp onu pazarda satmak güzel bir fikir değil. Zaten pazardan çorap alan insan çorabın tipine pek bakmıyor.

@Esinsin the socks company türk mü? aratınca bişey çıkmadı.

Satamazsin.

@stavro niye satamam? biraz daha açsan?

Cunku satilmaz, bosa zaman ve para harcadiginla kalirsin. Gidecek bir urun degil.

@supermatik mesela her instagram'dan satış yapanın satış tecrübesi var mı onu merak ettim şimdi sen öyle söyleyince. Bu kadar çok kişi yapıyorsa, bi şekilde öğrenilir öyle çok üstün bilgi ve tecrübe gerekiyorsa da herhalde. Üretim için de fason diyorum, kendim ureticem demiyorum, onun için de mi tecrübe gerek babo?

Yoksa sen çorapçı mısın? :)

3ds Max

Temiz hava + su

Mastürbasyon

elini yüzünü yıka, hava almak için dışarı çık.
bol bol küfür et.

Açık havaya çık.

Kendini kontrol etmeye çalış ve telkinlerde bulun. Her şey geçer gider ve hiç bir şey dünyanın sonu değil. Yıllar geçiyor şu 3-4 saatte geçer akşam uzatır bacaklarını tvye bakarsın :)

bir yemek kaşığı yoğurdun içine 1 çay kaşığı tarçın kat ye onu. mükemmel dinginleştiriyor insanı.

Bulabilirsen melisa cayi ve duş.

Hangi bölüme geçiş yapacağını söylememişsin. Bir ara Beykent Üniversitesi sanırım bunu yapıyordu. Devlet üniversitelerinde zor. Hukuka geçiş yapacaksanız 1. sınıftan başlamak sorun oluşturmaz bence.

Sosyal hizmetlere geçiş düşünüyorum. Zaten fazla da seçenek yok bildiğim kadarıyla.

Aynı bölümün 2 yıllığı yerine 4 yıllığını bitirmek çok fazla gelişim sağlamayacaktır. Dikey geçiş farklı bölümler için daha cazip. Örneğin ben adalet mezunuyum, hukuka geçiş yaparsam dikey hareket etmiş olurum çünkü hukuk, iki yıllık adalet bölümüne göre daha cazip. Özel üniversiteye vereceğiniz parayla dershaneye gitmek, özel ders almak gibi şeyler yaparsanız daha iyi bir yeri kendiniz kazanırsınız zaten.

1. Uygulama arşivini aşağıdaki bağlantıdan indir.
2. USB belleğin ana dizininde ssiptv isimli bir klasör oluştur. Yani bu klasörün dizini X:\ssiptv\ olacak.
3. İndirdiğin arşiv dosyasımı bu klasörün içine çıkar (rar ya da zip)
4. TV'yi aç ve USB belleği tak.
5. Smart menüsüne gir. SS IPTV uygulamalar listesinin en sonunda ya da 'More Apps' bölümünde görünmeli.

1. Uygulamanın arşivini indirmek için aşağıdaki butonu kullanın.

2. USB sürücüsünde "ssiptv" adlı bir klasör oluşturun.

3. İndirdiğiniz arşivi bu klasöre çıkartın.

bekleme yapma devam et...

ilk 5 bolumunu izledim, biraktim. kendimle gurur duyuyorum.

kimse sorsam 2.3. sozonloro ofsono, diyor. yemisim oyle diziyi.

Ben de 2 kez birakip 3.seferde hepsini izledim. Resmen mahalle baskisindan.

Bazi cok begendigim ayrintilar oldu ama genel olarak "hmmm ok" diyerek izledim :D

Ayrica skyler bence orospu diil.

ben de ilk sezonun ortalarında bırakmayı düşünmüştüm ama totalde 3 kere seyrettim diziyi. bu aralar bida başlamayı düşünüyorum. devam

Ben severek izledim bütün bölümleri ama bitince sıkıcıymış harbiden dedim. Breaking Bad izleyiciyi büyük bir beklentiye sokuyor. İster istemez bu adamın sonu ne olacak diyorsun. Sonunu merak ediyorsan izlemeye devam et. Sonu şimdiden ilgini çekmiyorsa bırakabilirsin. Çünkü bu bir drama dizisi ve her fırsatta bu adamın hayatı merkezde olacak.

ee saracak diye bir şey yok, başka dizilerde şansınızı deneyin..

hem bence skyler tam bir kaşar :)

çünkü bok gibi dizi boşver başka bir şey izle

Ezik bir lise öğretmeninden kartelleri bile öldürebilecek güce sahip olan bir adamın dönüşüm hikayesini anlattığından ilgi çekici geliyor insanlara. Çoğu insan hayatında böyle bir kırılma olmasını bekliyor, biraz da adamı örnek alıyor. Bu yüzden izleniyor dizi, yoksa sıkıcı gerçekten.

amerikanın bücür cadısı. ergenler dizide uyuşturucu var diye popüler yaptı. bi de bunu house'la kıyaslayanlar var. evlerden ırak aman aman.

eğer sevmediyseniz niye zorla izliyorsunuz ki? bırakın abi. ben gayet keyif alarak takip ettim diziyi. her bölümünü de iple çekerek.

benim için top 3'tedir diziler aleminde.

Valla tam o bölümden sonrası sarmıyosa sarmaz.

İlk 4-5 bölüm sıkcı, sonrası iyi.

sarmadıysa izlenmez bu kadar basit. Benim favori dizilerimden biridir ama buna futbol takımı muamelesi yapılması saçma. Eğer merak ediyorsan bikaç bölüm daha şans ver belki ilgini çekmeye başlar sonuçta o kadar tutmuş dizi. "Ağbi birekin bed yaa" diyenlere de kulak asma.

Bayık ve uzun olan her şeyi sevmeme rağmen Breaking Bad beni de sarmadı. Yine de bütün bölümlerini izledim, bitirdim.

Sıkıcı değil ama herkese hitap etmiyor diyebiliriz.

ben resmen birinci sezonu atlayip ikinci sezona gidip sonra birinci sezona geri donmustum zira bence de birinci sezon pek sarmiyor ama ikinci sezonda o kadar kaptiriyorsun ki donup izliyorsun. bence 2. sezona gec, sonra geri donersin.

Bende yayınladığı dönem denk gelsem her hafta takip etmedzim açıkçası. Fakat dizi bittikten sonra izlemeye başlayınca keyfime göre bir sonraki bölüme geçiyorsun, bu rahatlıkla izledim ve şimdi herkese öneriyorum. Sıkılmadım mı, sıkıldım ama sonuna dek izleyince işte bu dedim. Önce ki duyurumda da olduğu gibi özlüyorum şimdilerde.

Sen övgüler sonucu dizi izlemeye başladın ve sarmadı bu yüzden zorlama kendini başka dizi bul.

Aynen diger her izleyene vahiy geldi oyle izlediler cunku baska dizi bul sen

beni de çok sarmadı sonra ite kaka ilerledim biraz. "iyiymiş ya aslında" diyip, 3. sezona kadar geldim sonra ara verince nerde kaldığımı unutup bi daha da aramaya üşendim. düşün bak ancak o kadar sarmış. herkes beğeniyo diye beğenmek zorunda değilsin. sevgilim bb fanı, ben GoT izlerken "hıh" diyo, ben de onun breaking bad'ini beğenmiyorum. herkes her şeyi sevecek diye bi kaide yok.

Bucur cadinin kurgusu daha iyiydi

2-3 sezon beklemek gerek sarmadıysa bırak

Overrated. Bazı konular var böyle. Bir şekilde aşırı popüler oluyor nedendir bilinmez. Sonra eleştiremiyorsun da. Ben baya bir zorladım 4. sezona falan başladım. Kardeşim ile birlikte oturup izlediğimiz diziler var. O fena değil dedi izledi. Ben birlikte aktivite olsun diye devam ettim. Sonra bir yerde koptuk.

Koptuktan sonra 2-3 bölüm falan anca izledim. Bitime az kaldı diye bir ara oturup kalan bölümleri izlerim diye düşünüyorum 2 yıldır falan herhalde.

Neyse 4. sezona kadar izlemiştim. Hala sormamıştı. Sarmıyorsa boşver izleme geç. Büyütecek bir şey değil, dizi sonuçta.

Ekşi sözlük burası. 5000 psikanalisti 5 nesil boyunca doyuracak kadar sıkıntılı kafalarla dolu. NBA finalinde bile taa Türkiyelerden kalkıp s**kmeli sokmalı entry girenler var.

Ayrıca Skyler White çok net orospu

@sour psikanalisti kısmını o yüzden yazdım. Keşke sadece bir tane dizi olsa bu konu. İstisnasız her konu böyle.

sarmıyorsa izleme. Beklentiler farklı olabilir sen lost gibi bir şey bekliyorsan sürekli merak içinde kalacağın bir şey arıyorsan bu o dizi değil. (gerçi breaking bad de öyle ama o şekilde değil) Başta pek hoş gelmediyse sonra "aksiyon" artıyor diye izlenecek dizi değil yani. En baştan karakterlere, karakter gelişimine vs. alışman onu sevmen lazım bence. Bence bu diziyi sevmeyenlerin ortak özellikleri hollywood'un hızlı kurgusuna çok alışmış olmaları. Daha yavaş ve daha farklı şeyler garip geliyor.

bak sana sarıcı dizi tavsiyesi hem de 8 bölüm:
(bkz: stranger things)

not: ben bayılıyorum 2 kere izledim. Better Call Saul'u da çok seviyorum. O yavaşlık güzel bir yavaşlık bence.

şu diziye overrated diyenler var. ulan nefret ediyorum ikiyüzlülüğünüzden, hipsterlığınızdan.

hepiniz oradaydınız be

Gozle kesmeye takmiyorum cunku takilcak bir sey degil. Sozlu taciz hic olmadi olmuyor olmasin da cok fena bir sey ama buyuk ihtimalle o durumda da bir sey yapmam bicaklanma veya olesiye dovulme ihtimali sezersem. Yurur devam ederim. On kesip sigara parada da her zaman yaptigimi yaparim yok der gecerim yapisirsa cikarir veririm.

Daha bugün onum kesildi yılda kaldım bi yardımcı ol dedi ben de ilk durdurunca yol tarifi soracak sandım yok dedim döndüm yürüdüm cevap verecek misin diye bağırdı. Sinirlendim döndüm yok dedik ya diye bağırdım elimi sallayıp. Ne bağırıyorsun diye o bağırdı bu sefer baktım bu işin sonu kavga dövebilir miyim kestiremedim döndüm gittim. Arkamdan söylendi baya duydum ama işte dönüp de varamadım. Çocukluktan alışmak lazım böyle asabi olmaya 20 kusur yaşında pek işe yaramıyor.

Bakana ben de bakarım, kafalarını çevirirler, daha laf atan olmadı olmasın da, düşünmeden dalarım.

edit : nasıl hissetlendiysem son satırı okumamışım bile lksdjfg. sigara, alkol için para isteyenlere varsa 1 lira atıyorum, yol parası vs isteyenler sinyalcilere bir şey vermiyorum. Direkt sigara isteyen olursa da bebe değilse veriyorum.

gidip dövsen n'olacak ki?

bugün dövdün, yarın dövdün, sonra Allah korusun adam bıçağı takacak, o zaman göreceksin.

böyle boş şeyler yüzünden de hayatları kararmasın kimsenin. bu kadar ucuz değil hiçbir şey.

laf attıysa attı, ne yapalım yani? iki-üç tane ciğeri beş para etmez, ne idüğü bilinmez tip laf attı diye hayatımızı, yanımızdaki kişinin hayatını tehlikeye mi atalım? değmez.

İrlandalı turiste dönerim, taciz falan varsa.
Sigara, para olaylarında yok der geçerim.

Kız varken normalde anında yapıştırırım yumruğu ama o anki duruma bağlı olarak yüzüne ana avrat küfür edip sonra yoluma devam da edebilirim. Genelde sigara isteyenler abi falan deyip istediği için yok deyince hemen gidiyorlar. Para da çok önemli değil.

Daha olmadı, malum hiç sevgilim olmadı, olunca ďüşünürüm:D

kız laf atma hiç olmadı ama sigara isteyene direkt paketi veriyorum paketi verince daha çabuk def oluyorlar al gardaşım paket senin olsun deyip geçiyorum.
psikoljik olarak paketi vermek ve paketi al bilader gardaş vs demek daha etkili oluyor sanki.

Ben makine mühendisliği 3. sınıfım, mühendis daha olmadım ama bu konuyla bir kez karşı karşıya kaldığım için açıklama yapmak istedim. Yönetim ve teknik ayrımı bana göre en çok karakterle ilgili. Fabrika ortamını, işçilerle muhabbet etmeyi, onlarla karşılıklı yemek yemeyi seven biri her şekilde teknik işlerden mutlu olur. Ofis ortamını seven, teorik mühendislik bilgisi yüksek, dil bilen, kendini biraz üst gören kişiler de yönetim alanında başarılı olur. Bu yüzden kişi, karar aşamasında kendi karakterini incelemeli önce. Kendi karakterini tanıdıktan sonra ise hedef konusunu düşünmeli. Para mı yoksa keyifli bir iş hayatı mı? gibi önemli sorulara yanıt vermeli. Benim NASA'da çalışma hedefim var ve bu bütün idari görevlerden daha değerli benim için. Genel müdür olsam bir gün beni kimse hatırlamayacak ama NASA'da bir projeye katkıda bulunsam, belki de her zaman hatırlanacak biri olacağım. Olay aslında bu. Bir yandan da başka hayallerim var. Müdür olup iyi para kazanıp dünyayı da gezebilirim. Bu noktada da hayallerin çekişmesi başlıyor. Dünyayı gezmek mi yoksa NASA mı? Kimisi yemişim NASA'yı der, işine bakar, kimisi yemişim dünyayı der, kendini bilime verir. Tamamen karakterle ilgili.

ben makine mühendisiyim. bir kalıp şirketinde ar-ge mühendisi olarak çalışıyorum ama tasarım da yapıyorum. ikisinin arası gibiyim şu aşamada.

iş aradığım sırada ben de öyle bir düşünceye kapıldığım için satış mühendisliği gibi şeylere gözümü direkt kapadım. benim istediğim bir şeyler yaratmak ve bunun üretimini görmekti. şu anda akşama kadar solidworkste bir şeyler çiziyorum. solidworks'ü de bayağı iyi öğrendim. gerçekten eğlenceli zamanın nasıl geçtiğini bile anlamıyorum. ileride de muhtemelen iyi bir referans olurdu.

beni işe alırlarken tecrübesiz olduğumu biliyorlardı fakat iyi derecede ingilizcem ve fena olmayan bir okuldan diplomam olduğu için düşünmeden aldılar işe.

fakat ben mühendisliği sevmediğim ve ülkeyi terk edeceğim için pek önemi kalmadı :)

çok yoğun bi iş hayatım varken askere gitmiştim. iş teknikti ama idari kısmı da vardı istatistik raporlar filan da hazırlıyordum (%70-30). gitmeden 1 gün önceye kadar telefonlarım susmuyordu, lavaboya gidip döndüğümde 3 cevapsız arama buluyordum. "ben gidince bu işleri kim yapacak acaba" diye düşünüyordum, içim bi acıyodu. gittim, 6 ay sonra döndüm, o işlerin hepsi de yürümüştü. söz konusu iş hayatı olunca hırslı değil rasyonel olmanız gerek; siz gidince işinizi birileri yapar ama hayatınızı sizin için kimse yaşamaz, ailenizi eşinizi sizin için sevmez (ha bazı senaryolarda sevebilirler ama onu da pek istemezsiniz). bunları düşünerek dönüşte geri çektim kendimi, rahat bi iş hayatı sağlayacak yönde kararlar aldım. yarattığım boş zamanda ileride eşim olacak kızla tanıştım ve unutmayacağım günler geçirdik. bi zaman kırılması olsa, öteki ben bunları yazıyor olsa çok çok iyi bi giyimle klas bi ses tonuyla yazıyor olabilirdi, çok daha kral tavsiyeler veriyor olabilirdi ama şimdiki görüşüme göre iş hayatı, aziz sancar gibi kendinizi adamayıp, dünya bi yana işim bi yana diyecek kadar sevmeyecekseniz, para kazanma aracından başka bir şey değildir. yeterince başarılı olun, enerjinizi sevdiklerinize ve sevdiğiniz farklı işlere harcayın. hayat tecrübeniz daha renkli bir ışık tayfında olsun.

özet: teknik iyidir, idari de sorun değil ama boku çıkmasın, iş tatmini hissi yaşıycam diye hayatınızı bi şirkete işgal ettirmeyin.

boy tek başına bir etken değil hayır.

/193

uzun boylu kız her zaman bir adım önde fakat etrafta uzun boylu kız yok. o yüzden türk kızı iseniz dert edecek bir şeyiniz yok. çünkü ortada zaten rekabet edecek kimse yok.

/191

@juninho77 ben soruyu salt Türkiye için sormamıştım.

Boyum 173 kilom 72. 175 kizlara talibim.
Neyse kendim icin konusayim. Kiz arkadasimin boyu boyuma olsun isterim tabi.
Ayrica 190erkek 160kiz birlikteligi gorunce komik buluyourum. Bence yakismiyorlar.

bence de boyun bir önemi yok.

/177

:)

takintim yok.

1.80 kizi akilli olmadigi icin geri ceviririm ama tam tersi gecerli degil. insanlari elinde olmayan ozellikleriyle yargilamam.

Kilo olmadığı sürece kısa boy saha seksi.

186

189 olduğum için oturup ağlıyorum şu an :(.

esim 1.93 ben 1.68 im, no problem.
bu arada turkiye'de kadin erkek herkes boy konusunda yalan soyluyor, bana devamli sen en az 1.70 sin diyorlar ki kendi yalanlari ortaya cikmasin. herhangi bir toplu tasim aracinda genelde insanlarin cogunluguna tepeden baktigimi hissediyorum, dusunun artik.

Uzunlar yine gelmiş. Kızlar boya bakıyorsa onlar da bakacak tabikisi de. Adam ister mi omzuna bile gelmeyen kızı? El mahkumlarına sorulacak soru değil

1.75'in üstünde kadınlar pek çekici gelmiyor bana. hatta 1.70 de uzun geliyor. ideali 1.60-1.65 arası.
boyum 1.91

188 olarak cevap vermek istiyorum. boy takıntım yok da genelde kız arkadaşlarım 160-165 arası oldu. uzun boylu kızlar benden hoşlanmıyor asdfasdf 170 üstü parmakla sayacak kadar az oldu hatta. bir arkadaşım var ilginçtir, çocuk 170, neredeyse bütün kız arkadaşları ondan uzun oldu.
bu işte bi terslik var ama ne

194 boyum var, yüz kiloyum. Kısa kızlar bana ilgi duyarken 165'in üzerindeki kızlar bana ilgi duymuyor dsafdsa. 170 üzeri kadınlara talibim -ciddi bir boy takıntım yok ama 155 falan olmasın tabi-

boy takıntım olmuyor genelde- kilo boy oranı daha önemli gibi gibi...

192'yim, tam tersine minyon seviyorum.

(Minyon eşit değildir kısa)

bence tam tersi erkekler (190 veya 170 olsun hiç farketmez) uzun boylu veya boylu poslu diye tabir edilen kızlardansa minyon kısa boylu minik kızları tercih ediyor. aksini düşünen erkek bireyler counter argümanlarını yazsın. aslında ben de şöyle sormak istiyorum özellikle de uzun boylu erkeklere..neden boylu poslu kızları beğenmiyorsunuz?

190 üzeri olsak da sığ ve şekilci değil; herkese eşit uzaklıkta ve yakınlıktayız :D

@iwillsee ben beğeniyorum da onlar beni beğenmiyor :))

boyum 1.60, şimdiye kadar bana ilgi alaka gösteren erkeklerin çoğu 180 ve üstü boylardaydı. tam boyunu bilmiyorum ama 170 civarı belki daha kısa erkek arkadaşım da oldu. benim kişisel deneyimime göre uzun erkekler ufak tefek kızları daha çok beğeniyor.

şu andaki erkek arkadaşım 1.94. aramızdaki boy farkı çok fazla ama boyu çok uzun diye ayrılacak değilim. ona sorsan zaten ideal kadın boyu 165-170 arası. niyeyse erkekler uzadıkça beğendikleri kızlar kısalıyor.

Korelasyon bulmaya calismayin bosuna. Erkek uzun da olsa kisa da olsa kadinda boy tercihi random.

boyum 188 ve hayatıma giren hanımefendilerin boyları 155'den 175'e kadar değişkenlik gösterdi. boy hiç bir zaman kriter değildi.

ama bazı insanlar için olabilir, neden olmasın?

Zaten yeterince açıklama yapılmış ama ben yine de tekrarlıyım. Çevremiz de sürekli 170 altı hatunlar ile muhattap olduğumuz için göz alışıyor ve dışardan ne kadar çirkin dursa da çiftler için bir sorun teşkil etmiyor.

/197

sarışın yeşil gözlüyüm ve bayanlarda esmer ve siyah gözü seviyorum.Bu mantıkla uzun boyluların da minyon kızlara bakması,onları beğenmesi normal.

1.90 m değilim, ama seni rahatlatacak bir şey söyleyeyim. Şu anda aşık olduğum kız neredeyse 30 yaşında ve boyu 1.60 m bile değil. Öyle kızları geri çevirenler var, ama ben nedense onları bağrıma basmak istiyorum. Bence bazıları çok tatlı oluyor. Boyum 1.75 m bu arada.

olmaz gözüyle bakmıyorum, son kız arkadaşım 1.70'ti diye hatırlıyorum.

çevirmem fakat başka özelliklerinin ağır basması lazım.

1.92

sırf boy için geri çevirmem tabi ki. kaldı ki türk insanının boy ortalaması belli onun için hayal aleminde gezinmeye gerek yok.

/190