"Yükseklerde gözüm yok"

İçinde bulunduğunuz durum karakterinizin bir sonucu. Para sadece bir araç. Siz o olmadan da mutluysanız bunları düşünmeye gerek yok.

Anıtpark Kampüsüne gidin. Oradan Umuttepe otobüsüne binin. Otogardan direkt Umuttepe'ye çok yoktur. 30 dakika sürer.

otogardan direkt umuttepeye 23 numaraya bineceksin. gayet 5 10 dk'da bir geçiyor :) 35 40 dk sürer.

30 yılda bir darbe oluyor hemen gündemden düşmez. Bak darbe ayağına ne PKK bi şey yapıyor ne de IŞİD, güzel güzel takılıyoruz işte.

Havalar soğumaya başlayınca otomatik olarak azalacak. Millet yaz diye dışarı çıkmaya yer arıyor, meydanlarda insanlar olunca haber yapılacak bir şeyler oluyor hep. İstedikleri temizlik seviyesine ulaşılınca bitecek.

ana konu olmasi en az 6 ay surer. ama o zamana kadar teror girer araya ikiser kez falan 3er 5er gun. ayrica pkk bugun saldirdi 2 sehit 15 20 yarali var.

Şikayet edin. Hatta fotoğrafını çekip rezil edin. Ayaklarını da orada yıkadıysa sıkıntı büyük.

Video çekseydin. Ne pis adamış aq

tam karşıda güvenlik kamerası var. ordan incelenebilir aslında düşünmedim değil. ben gördüğümde henüz ayaklara sıra gelmemişti kollarını falan yıkıyordu. umarım sonradan geri dönmemiştir

beyinsiz suyu şişeye doldurup lavoboda abdest almayı aklına getirememiş mi :D sebilden abdest mi alınır soğuk sıcağı ayarlayamazsın bikere hgafdhagsfdc:D

aynen şişe sıkıntısı mı var anlamadım. buz gibi suda abdest alıyordu

Adalet vardı eskiden ama şimdi puanları nasıldır bilemem

Ben açıköğretim adalet bitirdim. Evde 32 tane zorunlu ders kitabı var. Ders çalışmayı sevmeyen biri hayatta bunlarla uğraşmaz. Ben sınava bir kez daha hazırlansın derim.

@dissendium bence de tekrar hazırlanmak lazım bu puanlarla ama kuzene güvenmiyorum. bu sene çalışıyorum dedi çünkü. çalışmadım, benim yapıcağım puan bu değil dese neyse. gene çalışmayacak. gezip tozuyon mu calışıyon mu diye sene ortası çekip konuşmuştum süperim geometriden başka cocuklara ders veriyorum demişti.

bir kez daha hazirlansin.

açıköğretime kaydolup sanayide çırak olarak başlasın. o kadar iyi kazanır ki, aklın hayalin durur :)

Çırak olarak verme ve dil kursu olayına katılıyorum. Yanlış anlamayın ama YGS'de 715 bin sıralama yapan insan zaten çalışsa da pek bir şey yapamaz. Herkes okuyacak diye bir şey yok, çocuğun yetenekli olduğu alanlara yönelmesini sağlayın.

yokatlas.yok.gov.tr

@fridgetiness paylaştığın linke baktım. ziraat ile ilgili bölümlere yök tarafından 600 tl burs verileceği yazıyor. ama neden anlamadım. Bu bölümlerden insanlar iş bulamayacaklarsa burs ne işe yarayacak? bu alanlarda adam akıllı iş sahaları olsa zaten bu bölümler boş kalmaz. saçma geldi. anlamadıysam düzeltin lütfen.

(bkz: iklimlendirme ve soğutma bölümü)

Ödeyemeyeceğinizi düşünüyorsanız göndermemenizi bir sene daha sınava hazırlanmasını öneririm. Arkadaşım düz lise mezunu, 130k oldu ilk senesinde ikinci senesinde yani bu sene 22k oldu (okul puanı 28kya attı) ve "ne olursa olsun tıp istiyorum, %50 ya da başka seçeneği ailem ödeyemez o yüzden tekrar gireceğim" diyerek şu an bir sene daha hazırlanma yolunda.
Bence olması gereken budur, aksi çok çok daha tehlikeli.
Yeni bir ortama girecek, internette yazılanlar da pek parlak değil Kıbrıs ve oradaki okullar hakkında. Diğer yandan özel okullar taksiti bir gün geçirdiğinde ders seçimine dahi izin verilmeyen yerler.

Not : Yine de oraya gitmesine karar verirseniz okulların yatay geçiş yöntemini araştırmanızı öneririm, sadece ortalama yetmiyor çoğunlukla. Okul kendi şartlarını da koyuyor. Diğer yandan genelde kontenjan çok düşük olduğundan ortalaması yakın olanlarda okul puanına bakılıp en yüksek alınmaya başlıyor o zaman Türkiye'deki başka devlet dişlerinden gelen öğrenciler yanında şansı sıfıra bile inebilir.

Bir tanıdığım Beykent mimarlıktan Yıldız mimarlığa geçmişti. Ortalaması yanlış hatırlamıyorsam 3,50 üzeriydi. Çalışırsa olabilir ama biraz şans gerekiyor. Böyle düşünen çok kişi var.

Teknik olarak mümkün ; iyi vakıf üniversitelerinde Burslu olarak okuyup odtüye Boğaziçi'ne ÖSS puanı ve not ortalamasını kullanarak geçen de gördüm
Taşradaki devlet ya da bazı vakıf üniversitelerinde paralı okuyup da büyükşehirlerde nispeten daha mazbut ist Ankara Ege vs gibi okullara geçen de gördüm
Kıbrıs tan Türkiye'deki vakıf ve devlet e geçen de var

Sakın ha sakın böyle bir varsayımla tercih yapmayın bu çok yanlış olur. Yatay geçiş başarının yanında şans işi ya da çok çok çok başarılı olacaksınız. Ki öyle bile garantisi yok. Zaten çok az kontenjan var ve talepler de çok fazla kardeşiniz başarılı olsa bile ondan daha başarılı biri gelir açıkta kalır. Risk büyük. Eğer durumunuz müsait değilse ücret ödeyemezse okuldan atılma riski olur. Kimse de şimdiden notlarının çok iyi olacağının garantisini veremez. Kıbrıs ya da Türkiye diş tıp gibi bölümler pahalı, Kıbrıs'ta hayat da çok pahalı. Kardeşiniz sonra dımdızlak açıkta kalmasın. Illa diş diyorsa 1 sene daha beklesin ve devlet kazansın sağlam olsun para sıkıntıysa

işin maddi boyutunu karşılayamıyorsanız alınacak bir risk değil.

Kumardan beter diyebilirim. Kıbrıs'taki üniversiteye ücretli ancak girebiliyorsa, çok yüksek not ortalamaları ile devlet üniversitelerine geçebilmesi ne derece gerçekçi?

Ayrıca devlet üniversitelerine geçişlerde, ilgili yılda alınan üniversite giriş puanının, geçiş yapılacak üniversiteden daha düşük olmaması şartı da olabilir. Dolayısıyla 4.0 ortalama yapsa dahi yeterli olmayabilir. Çok detaylı araştırmanız, geçiş yapılması düşünülen üniversitelerle görüşmeniz gerekir. Ben kesinlikle böyle bir riski almazdım.

Vakıftan devlete geçen -> evet iyi bir vakıf üniversitesinden, çok iyi bir devlet üniversitesine geçen tanıdığım var ancak ortalaması çok yüksekti, ayrıca Turkiye derecesi de vardı üniversite sınavında.

Bilgisayar mühendisliği

Fizik okumasin.bilgisayar okusun tabi ki

Fizik okumasın.

Bir fizik mezunu.

fizik yazmasın.

bilgisayar yazsin

fizik okusun ama istanbul üniversitesinde değil. odtü bilkent boğaziçi üçlüsünün dışında iş falan bulamaz. bu üçünden mezunsa da işsiz kalmaz ama.

Ne öğretmenliği abi ya. Adamlar bir günde binlerce memuru görevden aldı. Öğretmen olup 30 yaşına kadar KPSS'ye hazırlanıp sonunda da intihar mı etsin? 47 bin sıralaması olan birinin öğretmenlik yazması ayıp olur. Endüstriyi bilmem ama kafası çalışıyorsa çatır çatır makine, elektrik-elektronik, mimarlık yazabilir. Benim bölümümde (makine müh.) bile taş gibi kızlar var. Kız diye alanı daraltmayın. Şantiyede gece yarısı beton döken kadın inşaat mühendisleri de var. Kocaeli rahatlıkla yazılabilir.

öğretmenliği niye bu kadar hafife alıyorsunuz anlamıyorum.

çevremdeki kimse 30 yaşına kadar kpss kasıp intihar etmedi adam gibi çalışan en kötü 2. girişte atanıyor. hem şimdi malum olaylardan sonra bissürü boş yer olacak. biraz atamalar rahatlar diye düşünüyorum.

yani bunu öğretmenlik yazsın diye demiyorum sadece eğer aklında varsa, nefret ederek girmezse çok da güzel okur diye diyorum.

evet bende öğretmenlik okuyorum ama branşımı sevmediğimden zorlanıyorum net

öğretmenlik yazma.
bilgisayar müh. veya e.elektronik müh. yaz.

endüstri mühendisliğibden yeni mezun oldum. şu andaki aklım olsa anında öğretmenlik yazarım. ayrıca 30 yaşında atanmak nedir yahu. fizik öğretmenliği falan değilse rahatlıkla atanırsın 1.de

osmangazi veya kocaeli endüstri bitirip sağlam torpil bulabilirse yazsın ama kariyer net hesabı açıp iş arayacaksa kesinlikle önermiyorum. öğretmenlik seçip çok rahat bir hayat yaşayarak 2500 civarı maaş alabilir.

öğretmenliğin "hmm tutuyormuş yazayım" diye yazılacak bir bölüm olmadığını düşünüyorum. bu kafayla ya da annemin durumunda olduğu gibi aile zoruyla öğretmenlik tercih edilince mutsuz, bunalmış, çocuklardan hatta öğrettiğin konudan bile sıkılmış bir insan olabiliyorsun. mesela annem ingilizce öğretmeni ve ben televizyonda ingilizce bir program açtığımda çevirttirirdi bıktım diye. gerçekten sabır ve tutku varsa tercih edilmeli.

onun dışında bilgisayar mühendisliğinin endüstri mühendisliğinden daha geniş ve maaşı daha yüksek iş olanaklarına sahip olduğunu düşünüyorum ama bilgisayar mühendisliğinde de kesinlikle ilgi, merak ve hatta tutku olması lazım. yoksa bir şirketin IT departmanından öteye geçmek zor olur.

son olarak cinsiyetin seçilecek bölüm ve meslekle ilgisi olmamalı diye düşünüyorum.

turkiye'deki hangi endustrinin muhendisi olacaksin ayiptir sormasi? odtu endustri mezunlari bile iyi isler bulamiyorlar haberiniz olsun. ha biri cikar benim dunurum, kayincim, arkadasimin arkadasi buldu surada burada der 5. elden bir bilgi paylasir. ben de 2009 odtu mezunu olarak torpiliniz yoksa nah bulursunuz derim.

antrenmanlarla matematik serisini al,otur tek tek çöz.
yatırım tavsiyesidir.

FEM'in ilk adım kitaplarından alabilirsin. Matematik öyle bir şey ki 10 soru yapabilen adamın 11. soruyu yapamaması için bir neden yok. Yeterince soru çözersen geçersin bile. Rasyonel sayılar, üslü sayılar, köklü sayılar, oran-orantı, denklem çözme gibi kolay konuları öğren. Aynı konuları defalarca tekrar et. Bir sürü soru çöz. Güzel soruları deftere yaz, birkaç kere daha çöz. En önemli şey tekrar ve hataları hemen düzeltmek.

20 bile yaparsın. Ben sıfırdan öğrenip 1 yılda 20 yapmıştım. Zaman yetse daha yapabileceğim sorular vardı.

önceki senelerde yapardınız da bu sene baya bir saçmaydı. umarım öyle gitmez. gerçi belki kpss de kalkar:)

Ilkokul okuduysan 10 net yaparsin. Baska bir seye gerek yok.

netten behzat rasuli dinle. kitabını da sipariş ederseniz çok verimli çalışırsınız. ygs lys için analtıyor ama konular aynı bir inceleyin derim

ben de matematiğim kötü sanırdım taaaki behzat hocayı tanıyana kadar

10 soru ne abi. iki ayını ayır 30a zorlarsın.

antremanlarla matematikleri eksiksiz bitir , kesin 15 net yaparsın.
@elorelia 2 ayda Full çekmenin yöntemini söyle de boşa dersanelere para bayılmayalım değil mi?

hayatim boyunca facebook kullanmadim ama bence silinmez, aslanlar gibi ulasir.

Mesaj ulaşır ama hesap kapatılınca Facebook Kullanıcısı yazar ad olarak. Yani gönderenin kim olduğunu görememe ihtimali var.

Yok onu mesajda yazdım, teşekkürler

Yıldız, Marmara, Yeditepe, Bilgi

Yine aynı bölümü tercih edecekse bir yıl kaybetmesine gerek yok. Sadece İTÜ için bir yılımı harcamazdım.

Yildiz'a girebiliyorsa bence de 1 yılını harcamasin hiç.

farkı yok. mümkünse boğaziçi/odtü/itü okusun. o saydığınız üniversitelerde makine okumak şu anda büyük hata. oralardan mezun olup da iyi yerlerde işe girenler ya derece yapanlardır ya da tanıdığı olanlar.

2 senelik savunma sektöründe çalışan makine mühendisi.

ytu +1

Ben Trump'ı Tuğçe Kazaz'a benzetiyorum. Bir insan sırf zengin diye alanı olmayan işlere bulaşmamalı. Nasıl Türkiye'de bir zamanlar Cem Uzan popüler olmuşsa onun da şu anda yaşadığı sadece popülerlik. Amerikalıların böyle birini seçecek kadar salak olduklarını düşünmüyorum.

trump'in bu kadar guclenmesinin nedenlerinden bir tanesi de hillary clinton'dan bir cok kisinin nefret ediyor olmasi, ayrica gmail adresini is icin kullanmasi, dnc nin barney sanders kampanyasini medya araciligiyla manipule etmesi, hillary'nin kadin olmasi ve siyahi bir baskan'dan sonra bir kadin gelme ihtimali karsisinda 'white men'in kontrolu kaybetmekten korkmaya baslamasi gibi bir cok farkli etken var. hillary trump'dan daha temiz/ahlakli degil dolayisiyla sadece abd halki salak onun icin trump'a inaniyor gibi hukum kurmak imkansiz.
kaldi ki baktiginizda trump abd halkinin menfaatine daha cok sey soyluyor, soyle ki ortadogudan elimizi cekecegiz diyor mesela, ama hillary aynen devam etmeyi vadediyor. ayrica abd halkina daha az vergi odetmeyi vadediyor. yapar yapmaz/samimi degil ayri konu...

Savcı gerektiği zaman soruşturma başlatan ve kovuşturma yapan kişidir. Örneğin bir yerde bir cinayet işleniyor, savcı soruşturma başlatıyor, o noktadan sonra cinayeti çözümlemek tamamen savcının görevi. Emniyet teşkilatı sadece savcının verdiği emirleri yerine getiriyor. Bir evde arama yapılacaksa buna izin veren kişi savcı. Birinin tutuklanması gerekiyorsa bunu sağlayan yine savcı. Savcılar emniyet teşkilatı üzerinde bu kadar güce sahip olduklarından birçok yerde ciddiye alınırlar. Türkiye'de böyle güçlere sahip insanlara herkes yakın olmak ister çünkü savcı aynı zamanda torpil demektir. Bir avukatın çevresinde her zaman önemli kişiler olmaz ama savcıların çevresinde genelde hakimler, emniyet müdürleri, valilik, kaymakamlık ve belediyeler gibi birçok kurumdan insanlar bulunur.

kara listem 1-kaymakamlar 2-savcılar 3- hükümet konağı memurları

allahım hayat o kadar sıkıcı ki millete sardim

@fallopian, bence şu sıralar kara liste falan yapmayın. hele ki böyle açık açık. :)

Güçlerini doğrudan yasalardan ve bağımsızlıklarından alıyorlar (HSYK'yı filan karıştırmayalım şimdi).
Ayrıca kolluk kuvvetleri emirlerindedir (adli konularda). Hakimlerin üstü değil astlarıdır.
Ne kadar Türkiye'de yüceltilmişse de esasen olması gereken soruşturma ve kovuşturma süresince avukatlarla eşit seviyede olmaları gerekliliğidir aksi takdirde yeterli seviyede savunma hazırlanamayabiliyor. Bir mahkemede iddia makamı savcıyken savunma makamı avukattır ve karar verici de hakimdir.

Sorumlu bulunduğu bölgedeki (eğer büro olarak ayrılmışsa, ör. cinayet, anayasal suçlar, memur suçları, çocuk, bilişim vs.) kendi bürosuna bağlı soruşturma ve kovuşturmayı takip eder iddianameyi hazırlar ve mahkemeye sunar.

Cumhuriyet savcısının üstünde cumhuriyet başsavcı vekili ve onun üstünde de cumhuriyet başsavcısı olur.

bir zabıt katibi olarak şöyle anlatmaya çalışayım.

suç işlenir, o günkü nöbetçi savcıya haber verilir, telefonla görüşme tutanağı hazırlanır, emniyette ifadeler alınır, savcının talimatına göre - bu suça göre değişir - şüpheli serbest bırakılır, veya ifadesi alınmak üzere savcılığa getirilir. yine suça göre değişmek kaydıyla, savcılığa ifade için getirilmişse, nöbetçi sulh ceza hakimliğine adli kontrol veya tutuklanma istemiyle sorguya sevk edilir, suçun mahiyetine göre sulh ceza hakimi serbest bırakır, adli kontrol şartıyla serbest bırakır veya tutuklar.

savcılar ve hakimler ast üst değillerdir, eşit konumdalar. atamalarda talebe veya ihtiyaca göre gittikleri yerlerde hakim veya savcı olarak atanabilirler, yani hakim savcı, yada savcı hakim olabilir.

emniyet adli olarak savcıya bağlıdır, idari olarak mülki amire (kaymakam - vali)

ilçelerde duruma göre hakim savcıların hepsi arkadaş olabilirler, olmayabilirler, duruma göre değişiyor. mesela eski hakimimin, eski başsavcı ile pek yıldızı barışmıyordu :) ama küçük yerlerde genelde ast üst ilişkisi olmuyor.

adli yargı merkezlerinde (ağır ceza merkezlerinde) bir başsavcı, bir veya daha fazla ağır ceza mahkemesi başkanı olur. başsavcı tüm savcıların başı, ağır ceza mahkemesi başkanları da hakimlerin başı gibi filan oluyor.

bu biraz da şundan
savcı dediğin kişi gerekirse o ildeki en zengin, nüfuzlu, karanlık vs. kişileri soruşturacak adam/kadın
otoritesi olmalı, -ağır ceza hakimi de mesela yan bakışından çekineceğin adam olmalı
bu insanlar öyle samimi gündelik ilişkilerde muhabbet edilecek insanlar olmamalı ki işlerinin gerektirdiği vakur ağır duruşu taşısınlar
paralel olmayan evrende tabi

1:10 dan sonra ray ray kasımın sözleri her şeyi anlatıyor.
www.youtube.com
bu cümle için çok belirgin fark diyemiyorum,
farklı cümlelerde belirginleşebilir, bu ki ile değil türkçenin vurgusu ve esnekliği ile alakalı bence.
anlatılmak istenen cümle nereden bölünmek isteniyorsa ona göre şekil alıyor belirli bir kuralı sanırım yok.

Türkçe bilgim çok zayıftır.

Böyle durumlarda ara sözün başında ve sonunda tire kullanılıyor.

Karanfil başı -ki tepesindeki yuvarlaktır- ezip yeteri kadar içerse faydası olur.

Şimdi araştırdım, ara sözün başına ve sonuna tire yerine virgül de konabilir.

ki'den önce ve cümlecikten sonra virgül oluyor. Kaynak: Yanımda TÜBA eskisi bir hoca var, zamanında bu işlerle uğraşmış. Ona sordum.

burada ek virgüle gerek var, çünkü anlatılmaya çalışılan sanırım karanfil başının tepesindeki yuvarlağın ezilmesi, komple karanfil başının değil. kendime çak yapıyorum şu an.

arasöz ve cümlelerin başına ve kıçına kısa çizgi ya da virgül konulur.

Cinsiyet erkek

O şimdi tam doktorasını yeni bitirmişse makaleden, kitaptan, kalemden nefret etmiştir ya da bir süreliğine edecektir. Kalem veya ajandadan ziyade, zevkine hitap edecek ve eğlenceli, kafa dağıtıcı bir şeyler alınabilir ama ünvanına yakışır bir şey istiyorsanız, Sinop'ta Ayhan Kotra var. İnternetten satış yapıyor bildiğim kadarı ile. Böyle ahşaptan küçük kotra maketleri yapıyorlar.
www.sinopfirmalari.com
Buradaki gemi maketleri ofislerde çok güzel duruyor ve yelkenine veya gemiye Dr ünvanı ile birlikte adını yazdırabiliyorsunuz.

Kadın iç çamaşırı + akşam yemeği.

Her durumda işe yarayan hediye :p


.

Ben makine mühendisliği okuyorum, eşim bana demir karbon faz diyagramının posterini alsa onunla çok net dalga geçerdim. :) Güzel bir saat alın hiç olmazsa. Zamanının değerini bilsin.

Ya kalem falan almayım mı e kendisi akademisyen ömür boyu kullanırdı iyi olmaz mı :)

diğer türlü hediyeyi gelecek doğum günü için alacaktım zaten, bu sefer doğum gününe alacak bir şey bulamam :/ gelecek ay doğum günü.

dissendium

ya onu benim ofise geldiğinde görüp çok beğenmişti o yüzden düşünmüştüm. Buehlerin eşantiyonuydu zaten bulamadım öyle bir şey.

Saat kullanmıyor çok güzel saatleri var.

3d printer <3

www.amazon.com

ya da tatil al, birlikte gidin :)

bence gelecek ay doğum günü ise ayrı kalemler ile cebini boşaltma ikisi için bir tane güzel bir şey al. erkek adam birde makine mühendisi ise düz düşünür zaten. hoşuna gidecek şeyi sen bildiğin için o kısmı sana kalmış.

3d printer çok güzel fikir.

Ben erkek arkadaşıma doğum gününde aldım (o da elektrik elektronik muhendisi), cok mutlu oldu. Bir şeyler tasarlıyor, çıkarıyor. Evin en çok kullanılan eşyası oldu. Hatta çıkardıklarımizi beraber boyuyoruz. Bana da eğlence çıktı :)

fraise

hangi model nerden aldın? çok iyi fikir ama gümrükle uğraşmak istemiyorum.

sorudan bağımsız cevaplarla bağımlı

kaç para lan bi 3d printer :(

teritori çok değişiyor bizim iş yerinde 4 bintl lik bir şey var ama çokta verimli değil mesela ilk başlarda iyiydi sonra yazarken plastik model tabladan kalkmaya başladı ölçüler bozuldu haliyle. şimdi saç spreyi falan sıkıp kullanıyoruz benim alacağım bin liralık şey ne kadar iş görür çok kestiremedim açıkçası.

Kılcallık ya da kapiler olay

Isıya dayanıklılık.

Isıya karşı dayanım. Bir cismin dayanabileceği en yüksek sıcaklık değeri olarak düşünülebilir.

evet 90 derece yazıyordu bir anlam veremiyordum çok teşekkür ederim. demek 90 dereceden sonra sertliği gidiyor.

Sertlik başka bir kavram. Ürün metal ise sertliği kolay kolay değişmez. Eğer ütün plastik ise 90 dereceden sonra kimyasal yapısı bozuluyor olabilir.

dayanabileceği değil, kimyasal yapısının bozulacağı, eskisi gibi verim alınamayacak maksimum sıcaklık değeridir.

@hakim oynayin dedi, dediğiniz şey dayanmak oluyor zaten. O sıcaklıktan sonra dayanamaz yani.

Uzun süre kullanmak istiyorsanız alabilirsiniz ama çok ekstrem olaylara girişmeyecekseniz gerek yok gibi. Örneğin mimar, mühendis gibi inşaat, makine projesi çizmeyecekseniz gereksiz.

Bence 960M ekran kartlı bir pc bu parayı etmez. Almışken de 8gb dan fazla olsun isterim ramı tamam 2.slot boş sanırım ama ne uğraşcam bide onunla. Bu paraya daha iyi pc alırsın.

Roma gibi mimari olarak aşmış şehirlere götürebilirsiniz. Çocuk o yapıları görünce heyecanlanabilir. Bir de çocuğunuzu sakın ola ki bir proje olarak görmeyin. Bu hayatta ona en büyük kötülüğü siz yaparsınız.

Bol bol lego alırsınız küçük yaştan itibaren etkili olabilir

cocuga "sakın mimar olma" demelisin.

doğmamış çocuğa don biçmeyi geçip doğmamış çocuğa meslek seçmişsin bravo. Bence çocuğun olursa onu senin içinde kalan ukteleri dolduracak bir "küçük sen" olarak görme. Sen dünyaya getiriyosun ama hayat onun hayatı, sen mimarlığı seveceksin diye o da sevecek değil. Bi de bırak çocuk doğsun, büyüsün, yetenekleri, neyi sevip sevmediği biraz ortaya çıksın senin onu yönlendirmek için önünde çok uzuuun yıllar olacak. Belki çocuğun kendi yeteneklerine ve zekasına göre yönlendirildiğinde çok başarılı bir doktor, balerin, müzisyen, oyuncu, avukat vs olacak. belki de sen ne yaparsan yap bi halta kafası basmayacak özel üniversitede burssuz turizm okuyacak. Ben bunu söylemeye geldim, yani şimdiden çocuğumu mimar yapıcam diye kafada kurup boş hayallere girme. Her şey çocuğun kendisinde bitiyor.

arkadaşlar, ben de zaten çocuğuma zorla bir şey olduracak değilim, farkederseniz, sevdirmeye çalışmaktan bahsediyorum, sevmezse zaten olmaz. ayyy herkes ne kadar da hassas.

3 boyutlu geometrik sekiller, oyun kupleri, puzzlelar, resim yapmak, renkleri ustune basina bulastirmak, camurla oynatmak, eline kalem verip yeri gogu bol bol cizmesini saglamak...
yani ufkunu gelistirmek ve serbetce sanatsal faaliyetler yapmasini saglamak...

e yaz buraya arapça bilen biri söylesin

@çekilmiş gayfe,

Daha önve yazdım zaten. Arapça bilmekle bitmiyor. Özel isim olduğu için çeşitli şekillerde okunabilir. Daha derin bir araştırma gerekli.

1850 dogumlu dedemin kaydi vardi, ama daha oncesi yoktu devlette. belki eski defterlerin pesine gidilse bulunur.

o zaman devlet arşivine bakman gerek. bir ihtimal oradan bulursun

Bilim insanıysa mutlaka bir şeyler yazmıştır. Nüfus kayıtlarında bulmak zor gibi ama Osmanlı arşivlerinde o bilimle ilgili literatür taraması yapılabilir.

evet çünkü onlar reyting getiriyor şu sıralar. ne reyting yaparsa onu satarlar.

Seks her zaman satan bir şey. Yapımcılar bunu bildiklerinden her diziye koyabildikleri kadar cinsellik koyuyorlar. Yaz dizileri genelde böyle oluyor. Eskiden dizilerde duyguya önem verilirdi ve el ele tutuşmak bile nadir görülürdü. Bana göre bu durumun dönüm noktası Binbir Gece. Dizide yapılan ahlaksız teklif bayağı bir konuşulmuştu.

eskiden kadınlardı şimdi erkekler oldu, kaslı adonisli baklavalı banyodan ya da havuzdan çıkmış erkekler. Kapitalizm

erkeğin objeleştirilmesi kimsenin umrunda olmadığı için dikkat çekmiyor. erkeğin objeleştirilmesi ve daha ötesi belirli bir kalıba sokulması binlerce yıllık olay. eski yunan ve romadaki heykellerden, son yüz yılda çıkan çizgi romanlardaki kaslı, yakışıklı süper kahramanlara kadar erkekler hep bu şekilde. nedense sadece biscolata olayında konu dikkat çekmeye başladı. hangi kupaydı hatırlamıyorum. kadınların ilgisini çekmek için daha dar formalar olayına girmişti italya mesela.

tabii işin içine diğer parametreler olan zenginlik, karimza ve ünlülük işin içine girdiği için o vücut olmasa da erkekler "istenen" olabiliyor.

ergen oğlanlar oturup o dizileri izlemiyor ama ergen kızlar baya vakitlerini harcıyorlar galiba. Hedef kitleye göre dizi yapılıyor işte. Ben de baktım hepsi kızlara hayal satıyor. Normal bi kız "bilmemne şirketi/holdingi patronu ya da patronun oğluyla" sevgili olabilir. Romantik komedi dizileri bunun üzerine kurulu.

@rodriguez2 hedef kitle +1

@rodriguez Aynen! tüm dizilerde hep zengin, eğitimli, zeki, karizmatik, çok çok yakışıklı ideal bir adam ve tipiyle, eğitimiyle, maddi durumuyla ve statüsüyle sıradan denebilecek silik bir kız var. :(

Dizi izleyenlerin cogunlugu kadin heralde? Ben de fark ettim, eskiden kizlar sekil sekil seksi olurdu simdi eli yuzu duzgun turk kizi prototipini sekil sekil erkek kovaliyo.

@cesario Genel olarak türk erkekleri seksileşti mi diye sormadım zaten. Medyada erkeğin seks objesi haline getirilmesini sordum.

genel olarak yazmışlar
erkekler daha az fanboy olmaya başladı
eskiden deliyürek kurtlar vadisi dizilerini ağalı dizileri popüler olduğu zamanlarda erkekler takip ederken şimdi entrika aşk vs şeklinde dizileri kadınlar daha fazla takip etmeye başladı ve o yöne kaydı diziler.

E popi olma gereği ne lazımsa onu pompalıyorlar şu anda.

evet bu konudan çok müzdaribiz. yetkililer bişi yapsın pls.asl

seksi kadın koysalar belki devletten tepki çekeceği, o olmasa köşe yazısı odur budur muhabbeti döneceği, erkeklerin seksi baklavalı fln dizide yer alması pek muhabbet konusu olmayacağı için de oluyor olabilir.

seksilik satar bunu kadın üzerinden yapamadıkları için erkek üzerinden yapıyorlar bence. ki izleyenlerin çoğu da kadın.

şöyle oluyor ki, çirkin hanım kızlarımız; ay biz de böyle bir erkek niye bulamayalım hayallerine kapılıyorlar öyle öyle de izliyorlar. genelde izleyici kitlesi de kadınlar olduğu için daha çok tutuyor.

Genelde ev hanımları ve ergen genç kızlae takip ediyor dizileri dolayısıyla erkeklerin objeleştirilmesi normal gibi görünüyor. Bir de kadın nüfusu artığından artık reklamlarda hedef kitle kadın da oldu deniliyor, ama ben kadın nüfusundan ziyade ekran başındaki izleyicinin daha çok kadın olmasının buna etkili olduğunu düşünüyorum.
45-50 yaşında bir kadının, Kiralık Aşk'taki Ömer'e hayran olup, onu seyretmek için cuma günlerini beklemesini anlamıyordum bir türlü, hadi ergen olsan tamam bir nebze. sonra bakıyorsun o kadının evliliğineeşiyle ilişkisine, eksiklikler var, kpcası var, ama aslında yok. Bu eksiklikleri adonisli, güçlü, zengin, yakışıklı başroller dolduruyor. Ah diziler diziler.

bi de şöyle bi şey var, erkek vücudu daha az tepki çekiyor. türkiye'de kadınların cinsel duygulara sahip olabileceği rtük gibi kurumların aklına dahi gelmediği için erkeğin cinsel obje yapılması dikkat çekmiyor :) bir dizi çek, taş gibi bi bikinili hatun göğüslerinden sular damlayarak havuzdan çıksın, bikinisini çıkarıp güneşlensin yüzüstü falan, erkekler ona bakakalsın, rtük kanalı 10 gün kapatır, izleyenler "ahlakımız bozuluyor, çoluk çocuk görüyor" falan diye ortalığı ayağa kaldırır. erkek çıksın adonisler, six packler havada uçsun, kimse tepki göstermez, çünkü dediğim gibi kadınların bakıp tahrik olabileceği akla bile gelmediğinden onu "ahlaksızlık" olarak algılamıyorlar :)

eskiden bu kadar değildi evet.
ama bu bahsettiğin dizilerin çıtır çerez kavurup satar gibi yaygınlaşmaya başladığı dönemde body building salonları da yaygınlaştı. sadece diziler suçluya yormuyorum ben bunu, o hadde gelene kadar kitleler çeşitli sayıp döksek bitiremiyceğimiz denli çeşitli etkilerle o kıvama getirilmişlerdi, yani erkek bedenin de meta olduğu bir hale. diziler ve body building salonlarının açılması salt tetikleyici oldu o kadar.

Bütün gün evde oturup tv izleyen kitle kadın çünkü.

İnternetin gelişi bayağı değiştirdi her şeyi. Dünyada olup bitenlerin Türkiye'ye girmesi 80'lerle başlasa da internetin gelişi ile akımlar falan hızlı hızlı girmeye başladı. İnternet öncesi Türkiye kendi içinde kapalı bir kültürü olan bir toplumdu. Önce Marshall planları, sonra 80'lerle birlikte yabancı kültürün ülkeye girmesi hafif birtakım etkiler yapmış ama tamamen açılması 2000'lere geliyor.

80'lere bakarsak, dünyanın güzellik anlayışı ile Türkiye'nin güzellik anlayışı çok farklı. Zamanla da soyunma miktarı artıyor. Örneğin, 1980'lerde güzel ve seksi anlayışı Banu Alkan ve Yaşar Alptekin'ken, şimdi onları görünce içimiz kalkıyor. Bir nesil bu kişileri güzel/yakışıklı olarak gördü.
www.youtube.com
Burada, Yaşar Alptekin'in objelenişi var. Tabii, kadınların obje haline gelişi kadar değil.
www.youtube.com
O dönemin güzellik anlayışı kadınlarda ele gelecek kadar et, erkeklerde kassız ve bol döşü kıllı bir vücut.

Aynı dönemde dünyanın güzellik anlayışı yeni yeni Tom Cruise, Emilio Estevez, Harrison Ford gibi adamlar ve onlardaki objeleştirme terleyen, spor yapan, kaslı adam üzerine.
Bize global ya da Amerika'nın değerlerinin tamamen oturuşu internetin gelişinden sonra hızlandı. Erkeklerin objeleştirilmesinde kadın hareketlerini suçlayan çok çalışma var, ki kısmen doğru buluyorum. Amerika'da 60-70'lerden sonra başlayan, bizde 80-90'lardan sonra alevlenen kadın hareketi ile toplumsal cinsiyet, cinsiyet rolleri gibi kavramlar oldukça örselendi. Erkekleri obje haline getirebilmek için cinsel devrim gerekiyor. Kadınların da kendi cinselliklerini bastırmamaları gerekiyor çünkü. E, kadın çalışmaya başlıyor, kadın kendini keşfetmeye başlıyor, evlenmeden sevişebilmeye başlıyor, kadın daha fazlasını ve erkeklerin de sahip olduklarını istiyor. Aynı şekilde pornolarda "for her" kategorisinin başlaması da 90 sonlarında tek tük başlayıp 2000'lerden sonra tavan yapıyor. Porno sektöründe şu an hala erkek egemen ama kadın pornosu oranı da sürekli artışta.

Toplumsal cinsiyetin ortadan kalkması demeyeyim de, yavaş yavaş silikleşmesi kapsamında erkek bakımları da işin içine girdi, çünkü kadın da artık daha seçici halde; ağzını açıyor ve istiyor. Erkeklerin ağda/epilasyon işine girişi, spora abanıp kaslanmaya başlamaları, metroseksüellik akımı, siyah/gri tonlar yerine renkli kıyafetler giyebilmeleri; bunun zıddı olarak Diane Keaton gibi isimlerin erkek kıyafetleri ile gezinerek takdir görmeleri erkek/kadın arası farkı azaltıyor giderek.

Kişisel olarak insanın cinsiyetinin getirilerinden aldığı zevk bir kenara konduğunda, cinsiyet arası sınırların kalkmasını, kadınların erkekleşip erkeklerin kadınlaşmasını, daha eşit ve daha aynı olmalarını, isteyenin istediği rolü kendine biçebilmesini çok sevinerek izliyorum. Örneğin, "erkekler ağlamaz", "erkek kırmızı giymez", "kadın dediğin evinin işine bakar" gibi tabuların yıkılmasını zevkle izliyorum ve elimden geldiğince katkıda bulunmak da isterim. "Her erkeğimiz ruj sürsün, kadınlarımız ise erkek kıyafetleri ile gezinsin" ayarında değilim ama evet, canı isteyen ve kendini o şekilde var etmek isteyen bir erkeğin ruj sürmesi ya da erkek gibi gezinmek isteyen bir kızın varlığı kimseyi rahatsız etmemeli veya alındırmamalı. Ancak, bu durum aşırılıkları (doğru kelimeyi bulamadım aslında) ile birlikte geliyor. Kadının yanında erkeğin de metalaşması birlikte geliyor ya da pornoda erkeği zorlama, erkeğe eziyet döneminin başlangıcı bu dönem. Hatta, bir makale vardı; artık erkeklerin kadınlardan daha fazla objeleştirildiğini söylüyordu. Bu durum abartılı ama bir yandan kadın milleti şu anda biraz intikam peşinde de. Yıllarca baskı altında kaldıktan sonra özgürlüklerin elde edilmesi ile ne oldum delisi bir zıvanadan çıkma da var dünya genelinde. Üstüne de "sex sells" diye diye de pompalanıyor. Bu tarz değişimler kaçınılmaz gibi. Türkiye'de henüz o kadar yok; örneğin erkek spriptizci, dansçı, jigolo sayısı görece olarak çok çok az. Artması yönünde bir dileğim yok ama dünya cinsel devrimi başardı sayılır, hatta "Danimarka başardı, Amerika yarı yolda, İsveç de fena durumda değil" gibi yorumlar var. Türkiye bu sürecin başında ama bir yandan da geri geri gidiyor. Bu bir ilaç gibi; güzel, seni iyileştiriyor ama yan etkisi de bunlar.
www.telegraph.co.uk

Ek: Bir köşe yazısında, dünya düzeninin toplumsalcılıktan yavaş yavaş bireyciliğe geçmesinin de etkisinin olduğunu söylüyordu. Bireysellik öne çıkmaya başladıkça, insanların kendilerini daha fazla tanıma ve tanıtma çabasına girdiğini ve geçmiş nesiller "Ya, normal insanım işte" derken yeni neslin daha çok "Ben kimim, neyim, ne istiyorum" diye düşünmesi ve hatta bu konuda bencilliğe varan durumlar olduğunu söylüyordu. "Ne istiyorum"un üstünde durmanın da cinsel açıdan karşılık bulacağı bir pazar erkek ve kadının objeleştirilmesi.

Eskiden dogru durust vucutlu erkek oyuncu yoktu. Hepsi cuval gibiydi. Simdiki nesilde iyi parcalar var.

Eskiden diziler Kuruntu Ailesi, Bizimkiler ya da kısmen daha yakın zamanda Çocuklar Duymasın gibi ailenin tamamına hitap eden türde yapımlardı. Şimdi daha çok kadınlar ve özellikle bütün gün evde göt büyüten ergen kızlar için dizi çekiliyor. İçerik de ona göre.

@aychovsky çok teşekkürler! epey aydınlatıcı oldu.

@arnold Sebebin sadece o olduğunu zannetmiyorum, 2000'den sonra bile sadece kadın kitle için çekilmiş belki yüzlerce aşk içerikli soap opera vardır. Hiçbirinde erkek vücudu böylesine metalaştırılmamıştı. Yani kadın izleyici kitlesi ve kadınlar için çekilen diziler hep vardı ama muhtemelen bu kitlenin talepleri değişti. eskiden aşk, mum ışığında yemekler, yatağa dökülen kırmızı güller, takım elbiseli adamlar görmek isteyen kadınlar, ekranda şimdi bol bol adonis, sixpack görmek istiyor demek ki.

evet dediğiniz doğru böyle bir durum var. bununla bağlantılı mıdır bilmiyorum ama özellikle yeni nesilde spor yapan erkek sayısı da arttı gibi geliyor bana. tabii herkes bunun için spor yapmıyor, alakası bile yok ama bir kesim için etkisi oldu sanırım. ben sokakta artık eskisine göre daha fit, daha kaslı bir yığın adam görüyorum. sanki biz erkekler arasında böyle adı konmamış ilginç bir rekabet var gibi. bilmiyorum belki bana öyle geliyordur ama benim gördüğüm böyle.

medya nasıl belli bir kadın prototipi sunuyorsa, aynı şekilde belli bir erkek protipi de sunuyor. bu yurtdışında böyleydi zaten ama türkiye'de yeni yeni başladı. sokakta artık çok daha fazla erkeğin saç şekli, kıyafeti, vücut şekli vs. birbirine benziyor. türkiye'de kadınlar mesela eskiden kaslı erkeklerden pek haz etmezdi. atıyorum amerikalı bir kadına gayet çekici gelen bir adamdan genelde buralı kadınlar hoşlanmayabiliyordu ama medyanın etkisiyle bu da değişiyor gördüğüm kadarıyla. çünkü gösterilen, insanlara sunulan bu. medyanın üzerimizdeki etkisi sanılandan çok daha büyük.

bu arada örnek verdiğin dizi fox tvdeki no:309 galiba

@limoncello, evet :)

İçi pamuklu çorap giyebilirsin ya da o kısımlara direkt pamuk koyabilirsin. Eğer metal sektörü vs. değilse giyme bence. Baret tak ama.

tersane atölyesi :( ayaklarım ayakkabıda pişiyor zaten pamuk koysam daha da pişirmez mi?

Pamuk havayı iyi geçirir ve nemi çeker diye biliyorum. Pişmez diyebiliriz. Küçük bir değerlendirme yapın atölyede, ayağınıza düşecek bir şey göremiyorsanız ve buna kimse bir şey demiyorsa giymeyin.

kesinlikle kabul etmezler. gğnde 3 kere denetlemeye geliyorlar ve her tarafta vinç olduğu için tehlikeli. hani kabul etseler bile benim içime sinmez normal ayakkabıyla çalışmak.

pamuk denerim ama

Vinçlerden ben de çok çekiyorum maalesef. Geçen hafta stajımın ikinci iş gününde vinçten boru atmıştı. Çok yakınındaydım. Bir çözüm daha aklıma geldi. Askerde erler botların tabanına ped koyuyorlarmış. Kadınların kullandığından. İlk duyduğumda şaşırmıştım ama işe yaradığını söylüyor bazıları. Olmazsa bunu da deneyebilirsiniz. :)

olabilir :) aynen ya daha cuma günü atölyede birinin ayağına demir düştü neyse ki bu ayakkabıdan vardı da bir şey olmadı

Çözüm olarak uyumadan önce yatarken gözleriniz yaşarana kadar telefondan video izleyin. Yatakta uyumayı beklemeyin. Yeter artık uyuyorum dediğinizde de, sadece uyumaya konsantre olun. Kendinizle ilgilenmeyin, dış ortamla ilgilenin.

ben telefon yerine surukleyici bir kitap oneriyorum, kafayi yormayan ama elinizden birakamayacaginiz bir kitap olursa ekran isigi sebebiyle uykunuz kacmaz, hem de gozlerinizi yormus, kafanizi dagitmis olursunuz.

gece yatmadan önce kendini güzelce yor. artık sevişir misin, dans mı edersin, spor mu yaparsın orası sana kalmış. bunu alışkanlık haline getir. yatağa ölü gibi gir. it gibi yorulunca böyle şeyleri hiç takmıyorsun.

ben 12 yaşımdan beri bu yöntemi uyguluyorum ve çok stresli dönemler hariç uyku problemim hiç olmadı.

bir ex okbli olarak ben de zaman zaman yaşadım bu sorunu, seni gayet iyi anlıyorum.
bulabildiğim en iyi çözüm, beni çok üzen ya da çok mutlu eden bişeyleri aklıma getirmek oldu. bunlar üzerine düşünürken uyuyakalıyordum.

Mümkün tabi.

parayı ver sınava girme, adamlar daha ne istesin..

Sen parayı yatır yeter. :)

Aman diyim ağzını hayra aç, ne zamandır merak ediyordum cevabım bulunsun bildirimi gelsin.

"winter is coming"

autodesk'in öğrenciler için ücretsiz lisansı var diye biliyorum oradan alacağınız lisans ile autocad indirip istediğiniz çizimleri yapabilirsiniz...

edit : 3 boyut kısmını atlamışım arkadaşlar haklı...

autocadi degil de solidworks daha uygun. hatta catia en uygunu. solidworksun ogrenci lisansi olmasi lazim.

Üç boyut için AutoCAD kullanmanızı tavsiye etmem. Bu programların en bilineni SolidWorks programıdır. Onun haricinde CATIA da üç boyutlu çizim için kullanılır ancak SolidWorks programına göre çok daha kapsamlıdır. Ucuz lisans diye bir kavram yok. Kullanıcı için belirlenen fiyat ne ise onu ödemeniz gerekir. Korsan olarak CATIA bulmak biraz zor ama SolidWorks İnternet'ten bulunabilir.

hacı o soruların temel amacı; -lan bana bah gelip sonra ben buralarda kalacam deme! muhabbetinden ileri gelmektedir.
ikna edeceğin düşünce bu konu üzerinden şekillenmeli.

Sektorumde gelismek icin ingilizce sart, bulundugum is icin ikinci dili olanlar kariyerlerini iletirken ben atlaniyorum. Kariyerim icin ingilizcemi mukemmellestirmek istiyorum.

Yüksek lisans yapmak istiyorum, bunun için iyi İngilizce şart gibi bir şey diyebilirsin. Neden İngiltere derlerse direkt İngilizce İngilizlerden öğrenilmelidir de geç.

Universitede ne yapiyorsun bunu bilemiyorum tabii, arastirma gorevlisi mi hademe mi administratif mi etc. yani bi sekilde ingilizce is imkanimi arttiracak demen lazim

Cevaplar için sağ olun. bu dediğiniz konulardan yürüyeceğim sanırım. (:

yani biraz daha dış mekan çekimleri olabilirdi. genelde iç mekana gömüldüler diye düşünüyorum. gerçi o soğuklarda dış/gece ölüm gibi bir şey oluyor.

ankara temasının dibine vurduğunu düşünüyorum ben şahsen. ben ankaralı olmamama, sadece 4 yıl okumak için orada bulunmama rağmen kendimden çok şey buldum. ankara ve ankara insanı bu kadar iyi anlatılır dediğim çok oldu.

Ankara zaten belli bir silueti olan bir şehir değil. Çankaya bambaşka bir yerken, bazı semtler bildiğin varoş. Ama yine de ben o temanın işlendiğini düşünüyorum. Örneğin Güven Park'ta çekimler var, Memduh Başgan ile Behzat'ın kahvaltı yaptığı bir mekanda şehir genel hatlarıyla gözüküyor. Akbaba'nın eski evinin olduğu semtin sokakları falan gerçek yani.

Bayağı var bence. Her yeniden izleyişte özlüyorum Ankara'yı.

teknolojinin bu hale gelmesi 200 yıl aldı desek bilgiye ulaşması 4000 5000 yıl sürdü desek, bilgi hazır elimizde olduğu için tek mesele ham madde yapmak ve bunları yaygınlaştırmak. sanırım 100 yıl sürer o. en kötü 150 yıl derdim ben olsam. ama 40 50 senede tek tük prototipler oluşmaya başlardı.

En az 500 yıl bence. Bilgisayar olmadan hiçbir şey yapamayız.

gider gitmez savaşır, yer kaparlar önce. sonra nitelikli insanların bir kısmı ölür, geriye kalanlar da sayıları azaldığından bir şeyler oluşturma ihtimallini düşürmüş olur. ben de 600-700 yıl civarı diyorum.

okul hallediyor onu okuduğunuz süre içerisinde.

Bana Ocak ayında yoklama kağıdı gelmişti. Gidip tecil ettirdim. Öyle bir şey olursa geciktirmeden git askerlik şubesine.

Okul ettiriyor, normalde kağıt gelmemesi gerekir. Gelirse şubeyi ararsın veya öğrenci işlerine sorarsın. Mezun olduğun sene Aralık ayına kadar senin tecil ettirmek veya askere gitmek üzere şubeye başvurman gerek.

Ben sanırım annemin altımı değiştirdiği bir anı hatırlıyorum ama kimse inanmıyor. Benim de ya 2 ya 3.

Ben de uç yaşına kadar yaşadığım evi hatırlıyorum ve 2 yaşına ait bir anim var.

ben 2-3 yaşını hatırlayabilenleri gördükçe çok şaşırıyorum. belki zihnimin bir köşesinde benim de o kadar eski anım vardır ama şu an düşününce aklıma gelen en erken şey sanırım 5'inci yaşımdan. öncesi komple karanlık, çıkmıyor hiçbir şey. 5 yaşındaki de şöyle: dayım kola diye sirke içirmişti. akşamüstüydü, annem mutfakta yemek yapıyordu. dayım da bizde kalıyordu o ara. net olarak hatırlıyorum bunu ve sirkenin tadını. daha öncesi yok. gerçi olsa ne olacak ya süt içip altıma sıçıyodum sanki başkomutan mıydım 3 yaşında.

bunu daha önce yazmıştım oradan kopyalayayım :D

Kendime dair hatırladığım en eski anım bir köy düğününde ahşap bir evin odasında esaret edilişim.

3-4 yaşlarındayım, Bitlis Adilcevaz'ın bir köyünde düğündeydim ve ahşap bir evde yanımda bir bebekle uyuyordum. Uyandığımda muhtemelen dışarı çıkıp kalabalıkta kaybolmamak için bir odaya kilitlenmiştim. Ev ahşap olmasına rağmen ses almıyordu. Bebeğin uyumasından anladım bunu. Ben düğün bitmeden uyandığımdan ve oraya tıkılı kalamayacağımdan dışarıdan ailemin beni duyup gelmesi için cama vuruyordum ama bebek uyanacak diye korkuyordum. İşte kendime dair hatırladığım ilk anım sesimi duyurmak için cama vurmam ama bebeği uyandırmamak için bunu yavaş, dikkatli bi şekilde yapmam.

anlattığım insanlar inanmasa da 1,5-2 yaşıma ait. karşı apartmanda oturan ve benimle yaşıt olan arkadaşıma pencereden el sallıyordum. onun üstünde beyaz bir elbise vardı filan. daha birçok anı var böyle hatırladığım ama bir kısmını dinlediklerimle ben yerleştirmiş olabilirim aklıma.

5 yasinda kardesimin dogumunu hatirliyorum. Oncesi yok.
Simdi dusundum de 4 yasindaki sunnetimi hatirliyorum.

Yaklaşık uç yaşındaydım. Balkonda abimin okuldan gelmesini bekliyordum. Elimde küçük bir parça çikolatalı ekmekle.

Antibiyotik ignelerini yok etmeye calismam. 3 bucuklardaydim. Simdi dizlerime gelen bir dolabin kocaman oldugu bir deneyim hatirliyorum. Dolaba saklamaya çalışmıştı. Icim sismisti aglamaktan :(

2.yaşgünüm

ha ilk anım yaklaşık 12 aylıkken babamın kucağına işemem di. hatta o arada fotoğraf çekiyolardı, fotoğrafı da var dur yükliyeyim de gülelim. ondan sonra boşluk var .2.5 yaşımda sünnetimi hatırlıyorum, sünnetimden önce doktora gitmemizden tutunda sonrasını an an hatırlıyorum, anı hafızası çok çok geniş birisiyim, arkadaşlarım eşim dostum bu olayaçok şaşırıyor, 15 sene önce senle şurada karşılaşmıştık, şöyle böyle demiştin, dediğimde oha olm lan sen manyakmısın nasıl hatırlayabiliyorsun bunları diyolar. yani o gün arkadaşın tüm söylediklerini, tüm yaptıklarımızı, kolunda ki saatten, gözünde ki gözlüğe ayakkabısına, ne anlattığına kadar en en ince detayı bile hatırlıyabiliyorum, zaten beni tanıyanlar işime gelmeyen bir konuyu hatırlamıyorum falan dediğimde, direk anlıyolar, ulan sen mi hatırlamıycan, bırak bu ayakları diye.

i.hizliresim.com

aslında orjinal foto bu değil, bunun donsuz versiyonuydu o yüzden bunu yükledim :D

5 yasindayken evdeki akvaryuma nesquik dokmustum baliklarimi cok sevdigim icin :( neyse ki hepsini kurtarmis annem ya da uzulmiyeyim diye oyle diyor

2 yaşında gibi birseyim pusette gidiyorum, başıma şapka takmışlar güneş geçmesin diye. Annem babam dondurma yiyordu bana vermediler çok ağladım.

Evler güzel, alınır tabi ama İstanbul'un çok dışında Beylikdüzü. İşiniz buraya uzaksa bir süre sonra eve gitmeme kararı alabilirsiniz.

hocam ev alınır mı bilmem de öğrenci olarak 4 seneye yakın istanbul'da yaşadım. moda, acıbadem, laleli, aksaray ve beylikdüzü'nde kaldım. hasretle, özlemle andığım tek dönem beylikdüzü dönemim. üstelik ben beylikdüzü'ne taşındığımda intiharın eşiğindeydim, olabilecek en boktan ruh halindeydim. beni beylikdüzü iyileştirdi. aşkım beylikdüzü.

yani şehirden uzaktır falan ama sessiz, sakin, huzurlu ve güvenli bir yerdir. tabii esenyurt tarafından bahsetmiyorum, esenyurt-beylikdüzü birbirine karışmış olduğundan konum çok önemli. herkesin seveceği bir yer değil. ben o terk edilmişlik ve yalnızlık hissini inanılmaz sevdim. havuzlu siteye tek bir ışığın bile olmadığı toprak yoldan gitmek çok büyük keyifti mesela ya da bir apartmanın 15. katından esenyurt hızlılarını izlemek. ruhumun beslendiğini, oturduğunu, arkasına yaslanıp çay içtiğini hissediyordum oradayken.

ben istanbul denen bok çukurunda yaşayacak olsaydım kesinlikle alırdım ama dediğim gibi herkesin sevip benimseyebileceği bir yer değil merkeze uzak ve biraz fazla "yalnız" olması dolayısıyla, o yüzden bu kadar büyük rakamlar için kimseyi yönlendirmek istemem.

Yakuplu ve Esenyurt'a bakan tarsftan ev alinmaz. Adnan Kahveci, Baris, Buyuksehir yani konutlar megakent ve beykent taraflarindan ev alinir. Cumhuriyet tarafina gidersen kafayi yersin daglilar yuzunden.

Bir beylildüzülülülülü olarak yorum yapayım:)
Bahsettiğin rakama bahsettiğin cumhuriyet mahallesi esenyurt tarafındadır, yani e-5 in büyükçekmeceye doğru olan sağ tarafı, sol tarafı ise beylikdüzüdür, sanıyorum ki beylikdüzünün nezih olarak nitelendirildiği yerler beylikdüzü-cunhuriyet mahallesi, adnankahveci ve büyükşehir mahalleleri. Büyükşehir en eski yapılarıdır beylikdüzünün ve fiyat bandı daha yüksektir. Beylikdüzü sınırlarında kalan cumhuriyet mahallesi ise bizimkentten başlar ve beylikdüzü kültür merkezine devam eder çok nezihtir. Buralarda ise yine fiyat bandı sorunuzdakinin iki katı kadardır, tabii 3+1 ler için konuşuyorum. Tavsiyem daha aşağı bandda fiyatları bulunan adnankahveciden bakmanızdır. Bu bahsettiğim yerlerin hepsine beylikdüzünün kendi içinde ulaşımı kolaydır. Kişisel olarak ben yakuplu taraflarını sevmem.
Beylikdüzüne ulaşım zor, metrobüs hınca hınç dolu hep, e-5 te de çok fazla trafik oluyor. Yollar boşsa araç da varsa ulaşım sıkıntı olmuyor; ama istanbuldan bahsediyoruz.
He bir de barış mahallesi var oralar da meşhur 5m migrosun arkasından başlar oralar da fiyat açısından daha makuldur.
Beylikdüzünü yazları çok severim kışları ise yol gidiyorsam nefret ederim..
2 yılı aşkın süredir yeni yeni alışıyorum ama insancıl yaşıyorum..

Masaya ne çalışacağını bilerek otursun, o şeyi çalışmadan masadan kalkmasın. Sevmiyorum diye bir olay yok, istediği bölüm için bazı şeylere katlanmak zorunda.

az önce gösterebildim kendine.

bilkent bilgisayar istiyormuş. hedefin çok yüksek olduğunu ve kendine olan güveninin kalmadığından bahsetti. sıkı çalışmayla yaptıklarımı biliyor ama güvenimi yerleştiremiyorum gibi bir şeyler daha söyledi.

?

Yapamaması için hiçbir sebep yok.

O bölümde prince legolas okuyor sanırım. Bence direkt onunla konuşturabilirsiniz.

@yahveyire

öncelikle teşekkürler. gösterdim hemen, konuştuk üstüne de biraz. defalarca kendini kısıtladığını söyledim, ısrar ediyor salak.

bana dediği şu;

son ygs denemesinden 380 almış. sanırım 110 net civarı bir şeye denk geliyor. Tabii bu moralini çok bozmuş. Yaz ayına müthiş bir gazla girmiş ama sonra ben de hatırlıyorum hatta 'sistem bu, sisteme köle olmayalım' falan dediği için kafası karıştı, kendi kendini karıştırdı, şu an ikna oldu, çalışacak, ben de yardım edeceğim hatta.

yarın kimyayla başlatacağım. matematikten bıkmış çünkü. yapamadığı halde gidip fem almış, bu zor ben yapamıyorum diyor.

üstelik sanki hep uykuda gibiyim, kafamı toplayamıyorum diyor..

Mesele aslında o masaya oturabilmek. Şimdi gidip o masaya oturacak isterse kitabı açmasa bile elinde telefon vs olmadan 40 dakika oturacak. Ondan sonra sıkıntıdan başlar zaten çalışmaya.

hepinize çok teşekkürler. onun yazımından;

***

teşekkür ederim öneriler ve morallar için.

birlikte konuşup beni nelerin masaya oturtamadığını konuştuk. birincisi bilgisayar. oyun falan yok, telefonda da keza. ama tosiba nın hesabını kullanarak zaman zaman ben de entry ler giriyordum sözlük te takılıyorum. sözlük başlı başına çok bağlayan bir şey zaten.

sonra tosiba ders çalışmam için hesabı aldı bende yeni hesap açtım. çaylak oldum ama yazdım, yazdım... ekşi sözlük beni çok bağlıyor. hani hiçbir şey yapmasam bile internette boş boş google da aramalar yapıyorum.

ya ben bu sorunu nasıl aşabilirim?

ortada bir bağımlılık var ama saçma bir bağımlılık. ekşi sözlük bağımlılığı olur mu ya? telefonumu değiştireceğim. tuşlu bir şey alacağım kendime. ama bilgisayar ders videoları için lazım. vazgeçeceğim bir şey değil. ama ders videosu bahanesine gidip ekşi de takılıyorum anca anca.

bunlar olmasa, oturup belki saatlerce çalışabilirim.

mesela 11de deneme olduğumda görünce korktuğum bazı soru tiplerini artık çalışmayla yapabiliyorum. çalışınca yaptığımı biliyorum. ama işte bu saçma sebeplerden çalışamıyorum..

***

ek: pomodoro tekniğine göre 5 dakika ara vermek gerekiyor. bu aralarda ne yapsın? geçen 40 dakika ders - 15 dakika mola yaptık, 15 dakika boyunca yattı, telefonla oynadı(ekşide gezdi).. dinlenmeden anladığı şey yatmak ve telefon.

egzersiz hareketler falan mı yapsın? başaşağı da durabilir, kan gider beynine.

Aralarda yemek yiyebilir. Ben evde ne zaman sıkılsam mutfağa giderim. Bazen buzdolabını açıp boş boş bakarım. O da öyle yapsın. Kuzeniniz madem bilgisayara bu kadar bağlı, o zaman İnternet üzerinden ders çalışsın. Ben sınava hazırlanırken FEM'in sitesine üye olmuştum, müzik dinleye dinleye sabahtan akşama kadar bir sürü soru çözüyordum, çok da iyi oluyordu. Ders çalışmak demek illa sessiz bir odada bir şeyler okumak, yazmak demek değil. Eğlenceli hale getirsin ders çalışmayı.

@dissendium

***

teşekkür ederim öncelikle.internetten çalışmaya çalışıyorum. ama bazen sıkılıyorum. mesela hocalara geldik var, çok sıkıyor. fem iraz daha akıcı. ama fizikte mesela fem i dinleyince soruların yine çoğunu çözdürmüyor, lys konuları olarak. ygs de iyi elbette.

yemek yemekle hiç aram yok:) matematik hocam mozart dinle demişti bana ders çalışırken. zekayı açar diyordu.

aralarda kafamı boşaltmak istiyorum. balkona falan mı çıksam? evin içinde de yürüyebilirim.

ayrıca internet üzerinden ders çalışacğaım diye bilgisayarım burada ama işte dersten başka her şeye yarıyor. ekşi sözlük te çaylaklıktan da sıkıldım zaten. bırakacağım kararlıyım. olmadı hesabımı başka birine veririm, e mail i şifreyi komple değiştirsin. ben de yenisi açmam zaten o kadar sıra bekleyeceğime.

az önce dedim ki hadi ders çalışayım.

"yarın çalışırım şimdi geç oldu"

kafayı yiyeceğim ya!!! yarın çalışırım ne demek? şimbi zaten memlekete gideceğim. orası daha sessizdir muhtemelen. orada çalışacağım. pomodoro tekniğini kullanıp çalışacağım. günde 5-6 saat çalışacağım. ben kafaya koydum, kazanacağım. ama o masaya bi oturmam, telefonu ve bilgisayarı imha etmem lazım. yapacağım inşallah.. elimden geleni yapmaya çalışacağım.. offf.

***

@yahveyire

***

teşekkür ederim öncelikle.meyve yemek iyi gelir diyorlardı. gece uyanık kalmak için de birşeyler yapmam lazım. kahve beni uyanık tutmuyor, çok denedim. elma uyanık tutar dediler, iki üç tane yedim, olmadı. ilaç falan mı alsam ne yapsam?

***

@yahveyire, hocam sınav ortamının nasıl olacağını nereden bilebiliriz? :) ben sınava ilk girdiğimde sallamıyorum bir 5 kişi falan öksürüyordu, 10 kişi falan da burnunu çekiyordu, arkamda oturan bir çocuk da kendi kendine fısır fısır konuşuyordu. Eğer çok sessiz bir ortamda ders çalışırsa sınav anında en ufak bir seste dikkati dağılır. Doğal, hafif gürültülü bir ortam iyidir. İyi ders çalışan adam bildiklerini her şartta hatırlar diye düşünüyorum.

Bugün geç oldu, yarın çalışırım dememek için biraz erken kalkmak ve kafa dağılmadan o günkü konuları çalışmak gerekiyor. Bir problemi çözemiyorsanız o problemi geçersiz hale getirmek en iyi yol. Bir de hedef bayağı yüksek olunca öğrenci gerçeklikten kopuyor. Olmazsa önce daha düşük sıralamalı bölümleri hedeflesin, sonra yavaş yavaş çıtayı yükseltmeye çalışsın.

@dissendium

***

zaten başıma ne geldiyse daha düşük sıralamalı yerleri hedeflediğim için oldu. ben zaten sene içinde hep bilkent istiyordum. okulda da ilk 5 içinde falan yer alıyordum hep. onun da gazıyla hiç düşmedim hedef olarak.

ama şimdi yalnız kalınca önce dedim ben bahçeşehir istiyorum, sonra bilgi ye kadar düşürdüm çıtayı. sonra rahat davranmaya başladım, zaten sıralaması düşük yaparım diye.. ama şimdi eski halime döndüm ve bilkent istiyorum.. yoksa çalışmama zaten. hoş şimdi d eçok çalışamıyorum ya.. ama işte sebebi de başka.

diyorlar ki, sabah 5 ilşe 10 arası beynin en verimli olduğu an. katılıyor musunuz? o saatte kalksam, çalışsam bir faydası olur mu. ama uyku düzenini de ayarlamam lazım öte yandan..

Bence ders çalışmaktan biraz sıkılmışsın ve bu yüzden bir kopuş dönemine girmişsin. Biraz tatil yapman yararına olabilir. Şimdi şöyle bir tavsiye vereyim. İstediğimiz meslek bizim hayatımızı şekillendirecek. Bu mesleği eğer iyi bir okulda öğrenirsek ne ala, ama ortalama bir okulda öğrensek de sonuçta istediğimiz mesleğe ulaştığımız için mutlu olabiliriz. Yani tercih yaparken üniversiteden çok bölüm önemli bana göre. Üniversite sadece o mesleğe ulaşmak için kullandığımız bir merdivendir. Bu nedenle hedefini biraz düşürerek çok daha sağlıklı bir öğrenim hayatı geçirebilirsin. Bana kalırsa bir insanın kapasitesinin biraz altında olan bir okulda okuması onun için daha iyidir. Bu sayede ders çalışmak seni zorlamaz ve okul haricinde birçok şeyle ilgilenebilirsin. Ama seni sürekli en iyi olmaya zorlayan bir okulda okursan eğitimin boyunca biraz yıpranabilirsin. Seni hedefinden şaşırtmak istemem ama üniversitede şu anda çalıştığından daha çok çalışacağını unutmamalısın. En verimli saat fikrine ben inanmıyorum. Herkesin biyolojik saati farklıdır. Ben ikinci öğretimim, akşam saatlerinde benim derslere ilgim daha iyi durumda oluyor. Kendini ne zaman iyi hissedersen o zaman ders çalışmaya başla ama öğlen 12-1 saatlerini geçirmemeye çalış. Çok erken kalkmana gerek yok. Bana kalırsa sabah saat 10'da da ders çalışılabilir.

Bölümüm nedeniyle teknik resimlerle sürekli içli dışı oluyorum. Bu üç boyutlu düşünme yetimi geliştiriyor. Pratik içinse AutoCAD ve SolidWorks gibi çizim programlarını kullanmaya çalışıyorum.

Somut düsünmeyi gelistirmek icin cocukken havaya üc büyutlu seyler cizer, döndürür, degisiklik yapardik. Arkadasimla beraber birbirimize somut seylermis gibi paslar, birimizin cizimine digeri devam ederdi. Ben de uzunca bir süre havaya cizdigim seylerin etrafinda dönüp farkli acilardan ekleme yapar, birkac gün sonra döndügümde ayni yerden devam etmeye calisirdim.

Makine okuyorum, üc boyutlu canlandirma, cizim konusunda baya basarili buluyorum kendimi. Perspektifim ve resim yetenegim de fena degil. Geometrik seylerden keyif aliyorum. Soruna cevap degil, soyut kavramlari matematikteki cogu seyi kafamda canlandiramadigim icin algilamam gec ve zor oluyor. Ama somut seylerde baya iyiyim bu sayede.pratik zekayi da gelistirdigini düsünüyorum hizlica kavrayip analiz edebildigin icin.

onden caps olmadan bir sey diyemeyiz.

2

2

1 ve 2yi cok sevdim.

1 ile 2 yi beğendim. 3. yü beğenmedim. 4. ye karşı nötr'üm.

1-2 çok güzel. pozitif oyu bunlara veriyorum.

4'ü beğenmedim. negatif oyu da buna verdim.

Ben seni ifşadan hatırlıyorum, 1 iyi.

2

Turuncu yapıp küt yap.

Sırasıyla 1-4-2 diyorum. Ancak yüz şekline göre 2'deki model ikinci sıraya da alınabilir bence.

Edit: 3 ve 2'yi karıştırmıştım, düzelttim.

Ben de 2. diyorum.

bir bir bir bir bir 111111111111111111

2

<3

1 iyi, 3 plase

2yi begenemedim :(

3-4 çöp.

2 güzel duruyorsa onu yaptır. yoksa 1.

bu arada nasıl bu kadar fazla arkadan çekilmiş fotoğrafın var :D

Üç feci kötü ya. Bir en güzeli

Üç dört kötü evet, bir ve iki güzel.

Yüzünü de görelim +1. :)

küt kes

2>1>4>3

3 nasıl kötü yav!? :s ben en çok 3. resimdeki halini beğendim. Dalgalı ve hareketli saçları çok severim bu yüzden 1 ve 2'yi hiç beğenmedim. Düz saçlar yapışık ve ruhsuz görünüyor bence. 4 de doğal ama çok özensiz ve çitiş çitiş duruyor.

Ayrıca saç rengin çok güzel sakın heyecan arama. Turuncu ney la 0_o

Oha! Sizde nasıl bir estetik anlayış var lan? 3 tabi olum. 3Üçüç^^^

3
<3

2. Ve evlen benle hemen. 2. 2. 2.

4ü kimse begenmemiş 4 demeye gelmiştim :(

Ben 3 e bayıldım.

yuzunle ilgili guzel seyler duyuyorsan (ebeveynler haric) 2

hic duymuyorsan 1

3-4 isik oyunu olmus zaten, yakinlar bence.

arkanda bir fotografci gezdiriyor olman da tuhaf.

Model olarak 3, renk olarak hiçbiri.

Herkes cok farklı düşünüyor :(

renk olarak ne peki?

Yalnız bence bu tonlar güzel. Turuncu gibi bir şey yaptırma. Böyle çok doğal :)

1 yapmak zorundasın

denizden yeni cikmis sac her zaman en iyisidir. 4

heyecan arama bence, böyle gayet iyi.

2

Alüminyum ısıyı iyi iletir. Yanınızda taşıdığınız su yaz aylarında çok ısınır. Yalıtım olmadığı sürece alüminyum kullanmak mantıklı değil.

Çantada taşıyorum. PEk etkilenmiyor. Isınsa da içiyorum aslında. Geçen içtim, susuzluğumu giderdi.

zaten ılık suyun faydalı olduğu söyleniyor.

cam şişe için kılıf bakabilirsin. örneğin:

www.aliexpress.com

veya kendin dikebilirsin iyi bir kumaştan. veya terziye götürsen kullandığın cam şişenin tam ölçülerinde dikebilir.

kalın çorap takıyordum bir ara, tam kaplıyordu da bir süre sonra vazgeçmiştim bir şekilde. Ne kadar koryuacağı da mechul düşmelerde. Ama bir süre daha böyle devam edeceğim sanırım cam ve çorapla.

Marmara İşletme

Özelde %50 düşünme bile.
"Düz işletme hatta ingilizce işletme mezunlarından farkım olsun istiyorum, ingilizcem fena değil okul dışı geliştirebilirim, almanca öğrenmek işime gelir, bilgisayarla da aram iyi" diyorsan Marmara - İşletme Enformatiği'ne de bakabilirsin.

deeps +1

marmara işletme iyidir, gelsin 60 kuruşluk çaylarımızdan içirelim.

Anlatımına göre çok ciddi bir şey yok, muhtemelen de basit bir kas ağrısıdır. Ağır bir sakatlık yaşasaydın hareketi yaparken veya yaptıktan çok kısa bir süre sonra acısını hissetmeye başlardın.

Ağırlık arttırdığın için, uzun süredir bel çalışmadığın için olmuş olabilir bu ağrı. Başka egzersizlerle de zorlamışsın belli ki. Koşuya çıkma, birkaç gün dinlen bence geçecektir. zaten doktora da gidecekmişsin, en doğrusunu o söyler o güne kadar bir değişme olmazsa durumunda.

60 kg biri için 95 kg fazla. Bel fıtığı bile olabilir. En iyisi doktora gidene kadar dinlenmek.

Monitoring this thread.
Ben de barfiks çekerken aynısı oldu. Demek çok zorlamamak lazım.
Benimki bir gün ağrıdı geçti.

Deadlift benim en sevdiğim hareket olsa da, bir insanın kendini kolayca sakatlayabilceği de bir hareket. 95 kiloya kademe kademe geldiysen, yani kafama esti 95 kilo kaldırdım diye bir durum yoksa 60 kiloyken 95 kilo da kaldırabilirsin 150 kilo da. Doğal bir sporcu deadlift'te kendi ağırlığının 3/4 katına kadar kaldırabilir. Onun dışında; Şimdi bu ağrı eğer hareketi yaparken olduysa, o zaman bir sıkıntı vardır. En önemli detay bu. Kendini sakatlamış olabilirsin. Yok eğer antrenman sırasında değil de sonradan başlayan bir ağrıysa muhtemelen kaslara yüklenen gerilim nedeniyle başlayan bir ağrıdır. Biz buna "Gecikmeli kas ağrısı" diyoruz. Bu ağrı antrenmandan 24/72 saat sonra kendisini gösterir 3/4 gün içinde hafifleyerek yok olur. Ben böyle bir şey olduğunu düşünüyorum ama garanti veremem tabii zaten doktora gözükecekmişsin, o daha net bilgilendirir.

Halkevinde Gebze otobüsleri var. Gebze'den de minibüs falan vardır.

şuradan

www.kocaeli.bel.tr

Hiçbir şey yapılamaz. Böyle insan çok var. Çocuklar yaramaz olunca anneleri sürekli onları takip ettiği için zamanla kadınlarda sinir stres oluşuyor.

ALO 183

ha çocukları almazlar ondan ama sosyal hizmet görevlilerini görünce tırsar.

Bana kalirsa da bir sey yapilmaz. Olayi biraz kisisellestirmissin zaten. Sesten rahatsizdan kulakligi takip oturmaktan baska care yok. Cocuklara bagirmasindan haz etmiyorsan, cocuklara fiziksel siddet uygulamadigi surece istedigin yere sikayet et, sonuc gelmez.

ifşa?

hiçbir zaman ayaküstü kitap almıyorum.

önceden belirlediğim yazar/kitap ikileminden yola çıkıyorum.

o yüzden kapağı,fiyatı,arkasında yazanları,cinsiyeti,satır boşluğu,basıldığı matbaanın adresi falan umrumda olmuyor.

kapağı, türü, arkasında yazanlar ve fiyatı sırasıyla. ama genelde önceden belirlerim ben de, yani birinin tavsiyesiyle almış olurum. hiç fikrim olmadığı bi kitabı nadiren alıyorum.

Önerici sistemleri. Kitaplara puan veriyorum ve 'Sizin için seçtiklerimiz' çıkıyor ya, ilk fikrimi çelen o oluyor. Yapay zekaya inanır ve güvenirim. amazon/audible'ın sistemleri genelde iyi çalışıyor. Önerilen kitaplardan internetteki yorumlara, amazon/audible puanı ya da yerli bir kitapsa ideefix/D&R puanına bakıyorum.

Arka kapak yazısına da çok bakarım. Önerici sistemler A noktasından B noktasına götürüyorlar da, arkadaşın masasında gördüğüm kitap lap diye önüme çıkıyor. Dolayısıyla, daha önceki deneyimlere dayalı bir bilgi yok elimde. Arka kapak yazısını sevdim, çok ilginç geldi. 'Okuduysan alabilir miyim' dedim, kitap da arka yazısı kadar güzel çıktı.

Radikal bir şey olduğunda en çok satanlara bakıyorum ama şu ara en çok satanlara bakıyorum. Geçen aylarda ilk kez gizem romanı türünü denedim. Hiç kimseyi bilmiyorum, konu hakkında hiç bilgim yoktu. Aklıma esti sadece. Gizem romanında isim yapmış ve çok satmış yazarlara baktım, oradan daldım. Sonra da önerici sistemlerle ilerledim. Pişman değilim.

Kitapları ben de önceden araştırıp gidiyorum ama gitmişken arka kapağını okuyup beğendiğim kitapları almışığım da çoktur.

1. kendini kanıtlamış olması
2. okuma garantisi vermesi

yazarına göre
tavsiyeye göre
pek kapağına dış görünümüne bakmam

içeriğine bakıyorum.

yazarı ve içeriği hakkında hiçbir fikrim olmayan kitapları almıyorum, ne zaman öyle kitap alsam okuyunca beğenmiyorum. genelde hep güvendiğim yorumlar, tavsiyeler, yazarlardan yola çıkarak alırım.

klasik eserler ve çok bilinenler haricindekilerin bazıları ile bir yerlerde mutlaka karşılaşıyorum (başka kitaplarda, filmlerde, kitap okuyan tanıdıklardan, sözlük veya buradan vb.). imkanım olduğunda, sonradan almak üzere not ediyorum bunları. bazı önemli kitapların yazarlarının diğer kitaplarını da okumaya çalışıyorum (örneğin salinger çoğunlukla catcher in the rye ile biliniyor, ama franny ve zooey isimli kitabını daha çok sevmiştim). ödül almış kitaplar ve yazarları çok önemli ayrıca (nobel, pulitzer, goncourt, man booker, vb).

Goodreads'de takip ettiklerimin okudukları, Goodreads'in bana önerileri, takip ettiğim yayınevlerinden çıkanlar, bloglarda önerilenler, bir yazarın iki kitabı arasında kaldıysam çevirmenine bakıyorum. Arka kapakları neredeyse hiç okumuyorum, kitap bittikten sonra bakıyorum ne yazmış diye.

Önceden araştırmadıysam içeriğe ve yazara bakıyorum. Sonra kapağa bakıyorum. Sayfa ve yazı kalitesine bakıyorum.

Yazara bakmam. Kapagi, ismi falan da ilgilenmedigim seyler.
Turune bakarim. Roman okumuyorum.

Değil

Kiraya verilen para havaya gidiyor gibi geliyor bana. Gelir düzenliyse kredi alıp ona ödeme yapmak daha mantıklı. Olabilir ama gereksizse mantıksız.

istanbul denen aptal yerde ben makul karşılayabilirim bunu şahsen. birincisi kiralar uçuk seviyelerde. ikincisi evlerin çoğu fazlasıyla eski ve depreme dayanıksız. bu yüzden, istanbul'da aylık gelirin önemli bir kısmının eve gitmesi eğer yüksek hayat standardı isteniyorsa tercihten ziyade zorunluluk.

ankara'da 4 bin lira maaş alıp 1600 kiraya versen "gerek var mı ki?" diye sorabilirim ama istanbul'da maaşın %40'ını eve vermek, hele ki benim gibi temiz banyo & mutfak düşkünü bir ev kuşuysan çok da absürt değil. tercih meselesi. ben olur diyorum. benim karşı olduğum ve anlamadığım şey en başta istanbul'da yaşamak.

Tek basina kalacaksan fazla.
Evli ciftse ve islere de yakinsa olabilir

Herkesin kendine göre tercihi, zevki olabilir, orası ayrı. Ancak %20 kuralı evrensel bir kavram; gelirinizin ortalama 5te birini konaklamaya ödemelisiniz. Yaşam standardınızı belirleyen önemli bir kuraldır.

Biz daha üst bir gelirle 2000 lira vermedik. Daha doğrusu ben istemedim zira bana da kiraya verilen para havaya veriliyormuş gibi geliyor. O yüzden de evim 2+1 değil 1+1. Tabii düzgün banyosu, mutfağı olan bir ev bulamazsam yine verirdim mecburen ama pek memnun olmazdım bu durumdan.

Ha merkezi bir yerde, ise yakın bir evse bu verilebilir.

Dediğim gibi insanların kriterlerine göre değişir secenek.

Fen Edebiyat fakültesinde okumak biraz zordur. Fizik, Kimya gibi temel bilimlerin sonu yok. Kimya bölümünü bitirince formasyonla öğretmen olunabilir, fabrikaların laboratuvarları varsa orada çalışılabilir, akademik kariyer yapılabilir, iş sağlığı ve güvenliği uzmanı olunabilir. Kimya her ne kadar güzel bir bölüm gibi gözükse de iş bulma açısından sıkıntılı bir bölüm. Mühendislik okursa mühendis olmanın avantajlarından faydalanabilir. Mühendis sadece belirli işlerle uğraşır ama Kimyagerlerin daha çok alanda fikir sahibi olması gerekiyor.

kimya müh.

adam akilli fikir soruyorsan universitlerin isimlerini vermen lazim.

Dokuz Eylül

Dokuz Eylül Üni.

Bir Dokuz Eylül de benden.

yaparlar ama yanlış biliyor da olabilirim. bizim doktor senin b12 vurulman lazım diyordu alıp vurduruyorduk kimse sormuyordu sadece hemşire ne kadar arayla vurulacağımızı falan ayarlıyordu.

reçeteyi görmeden kimse iğne yapmaz kolay kolay. ilacı da reçetesiz alamazsın zaten..

Ben acile gitmiştim bir kez, kadına reçetem yok dedim, dodex mi? dedi, evet dedim, o zaman tamam dedi. Bilinen bir ilaçsa yaparlar.

olmaz . kim alır riski bozuk olabilir sahte olabilir size zarar verebilir. illa doktor raporu isterler. siz de o raporu acil doktorundan veya sağlık ocağından "misafir hasta" olarak doktordan alabilirsiniz.

mesela bana acilde grip aşısını doktor raporu ile yapmıştı sadece hemşire.

Reçetesiz iğne yapılmıyor diye biliyorum ben.

ozel bir yapma teknigi yoksa eczaci da yapabilir.

ben şimdi sağlık ocağına doktora b12 iğnesi istiyorum desem recete yazar mı?

Yazar

Neresi guzel degil panpa bilgi eksik

Cevabin ne olursa olsun evet. Tabii evli olmasaydim su an ohom hohom yengeniz gelmeden silerim herhalde bunu.

vücut iyiyse olur.

Nefes alıyor olacak mı?

Sonuçları beni bağlamayacaksa olabilir.

nefes almıyorsa da defibrilator vasıtasıyla neden olmasın?

3-4 bira sonra da güzel gelmeyecek kadar çirkinse yatmam.

güzel bulmadığımla yatarım, çirkin bulduğumla yatmam.

valla bende mi sorun var bilmiyorum ama ben güzel bulmadığım birinden tahrik olamıyorum, dolayısıyla doğru dürüst erekte de olamıyorum. yani olsam bile çok çabuk "behlül kaçar" diyor, "seks yaptım" denebilecek bir deneyim yaşayamıyorum. güzel bulursam da daha sevişmeden boşalıyorum zaten. iyi akşamlar.

O anki çekime, elektriğe, abazanlık durumuma* göre değişir.

baba jo denklemi çözmüş

Kadinlarimizi cirkin guzel diye ayarmayin yaptiginiz dupeduz irkcilik. Hitler'den hic farkiniz yok bu soylediklerinizle. Ben ayrim yapmam kardesim. Her kadinin sevismeye hakki vardir.

yakacakla ...keceğin kötüsü olmaz derler. guzel olmayabilir ama işvelidir dili tatlıdır teni guzel kokar vs vs

hayır.

yatmam, dürüstüm.

Güzel olmayabilir ama çekici bir yanı olmalı.

tam bir furkansın kardeş.

bence ozan.

OGrenci tipi var iste.

ilk açtığımda sadece gözlerin ve saçların açıldı, ay galiba yakışıklı çocuk geliyo dedim içimden ama sonra........ çok fazla gülmüşsün :(

scrubs'daki jd

furkan +1

olm çocuksunuz yapmayın böyle ergence şeyler.

Hayrettin'i andırıyorsun.

tam bir burak tipi. doğru cevabı da öğrenmek istiyoruz btw

furkan ya da murat

Ben de kaan diycem ya da teoman. Yani sonu mutlaka an ile biten bi tipin var kardes.

and the oscar goes to...
(doğru bilen iki kişi var, şimdi söylemiyim bi de ifşa olmasın(?!) çocuk)


yazmadan önce aklıma gelseydi keşke, alışamadım şu mod'luğa şlaksşdla. ama gördüğün üzere adını yanlış koymuşlar, furkan olmalıymışsın.

furkan ya da burak

aklıma ilk gelen isim furkan'dı. benden önce bu kadar yazılacağını tahmin etmemiştim. bir de sende connected'tan abuk subuk pozlarla kız kaldırmaya çalışan üniversiteli tipi var. sonunda da hep kezbanlara denk geliyorsun.

Sadece yazılır mı kısmını yanıtlayacağım. Lisedeki boş beleş bir arkadaşım bu bölümü tercih etti. Derslerle alakası olmayan bir çocuktu. Özel üniversitelerde böyle tipler var. Arkadaşın bana bunlar koymaz diyorsa okuyabilir ama hukuk bence artık sınırları zorluyor gibi.

okan üniversitesi ne allasen. yazılmaz.

yazılmaz, hukuk her yerde okunmaz. misal ben yazmıyorum

Tesekkurler arkadaslar. Ozel uni sikintilarini genel olarak biliyoruz ama sonucta devlet unide tutsa zaten yazmaz illa istanbulda bir ozel uni yazilacak yani okunmaz derken daha net bir cevap arıyorum ogretim kadrosunu kampusunu bilen eden var mi?

özel üniversitede hukuk BAL gibi okunur. Yakın zamanda çok sayıda insan kaynakları ile görüştüm ve çoğu aynı şeyi söylüyor "ingilizce bilen ve doğru düzgün fakülte eğitimi almış avukat arıyoruz" diye.

öncelikle devlet üniversitesinde 1000 kişilik hadi olmadı 500 kişilik sınıflarda eğitim görürsün hatta devam zorunluluğu olmadığından okula bile gitmeden okulu bitirebilirsin. belki özel okulda da devam zorunluluğu yoktur ancak sınıflar genellikle en fazla 150 kişi olacağından ve hocalarla birebir irtibat kurma sansın olduğundan ve en önemlisi kaliteli özel üniversiteler inglizce verilebilecek uluslararası hukuk gibi dersleri ingilizce vereceğinden ingilizceyi az çok öğrenerek mezun olursun.(ha devamını getirmek sana kalmış)

ayrıca bu üniversitelerin eğitim kadrosu da İstanbul ve Marmara hukuktan transfer edilmiş özel hocalardan oluşur.

peki nedir hukuk okunabilecek hem ingilizce eğitim veren özel üniversiteler, mesela Koç Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi vb.

ha Okan bu listeye dahil midir ? Kanaatimce hayır.

Doğuş Üniversitesi yani kendi okulum, birçok bölümünü tavsiye etmeyeceğim bi okul. Ancak hukuk gönül rahatlığı ile yazılabilir. Hocaları ciddi zorlar, yaz okulunda neredeyse sadece hukuktan ders açılır vs.

Okandansa kendi okulumu tavsiye edebilirim yani. Mobildeyim ekleyemedim idare edin :)

Badabista, cok güzel aciklamissin. Sorun bu fiyat olarak karsilayabilecegimizin ustune cikiyor diger tavsiye ettigin universiteler. Okani katiyen yazmam sartlari karsilamiyorsa gerekirse hukuk bile yazmam der misin? Devlette istanbul uni uluslarasi iliskilere falan tutuyor cunku puan.

Dogus uni de kampusü apartman gibi diyorlar yuzde 50 burs fiyatlari okan ile ayni hemen hemen. Doğuş daha iyi diyorsunuz yani

@ncklas demem. neden demem ? çünkü çok ince bir çizgi bu. öncelikle hukuk az da olsa tuttuğu için mi okunmak isteniyor yoksa gerçekten hukuk için çıldırıyor musun ? eğer çıldırıyorsan istanbul uluslararası ilişkiler yazılmaz. ya dişi sıkılıp paraya kıyılır ya da bir sene daha hazırlanılır.(bu arada 1 sene tekrar hazırlanırken de para kaybı olacaktır muhtemelen bunu da hesaba katmak gerek)

ha yok hukuk olmasa da olur ise benim için biraz öyleydi hukuk da yazdım uluslararası ilişkiler de hangisi gelse üzülmeyecektim.(bak burası çok önemli ileride de üzülmeyecektim ! ) hukuk geldi okudum memnunum şimdilik hayatımdan. ha gerekirse hukuk diplomamla uluslararası ilişkiler mezunu arkadaşlarımın çalıştığı yerlere de başvurabiliyorum orası ayrı.

uluslarası ilişkiler konusundaki tavsiyem ise kesinlikle ve kesinlikle ingilizce olsun okul. hatta okurken work and travel/Erasmus her boka bulaşılmalı. deliler gibi ingilizce öğrenilmeli bence.

son olarak eklemem gerekirse uluslararası ilişkiler okununca diplomat mı olunuyor. ne yazık ki ülkede o kadar diplomata ihtiyaç yok. işletme/iktisat mezunları nerede çalışılıyorsa genelde orada çalışılıyor. Hemen iş ilanlarına göz atın genelde şöyle başlar ilanlar :
Üniversitelerin, Kamu Yönetimi/Siyaset Bilimi/ İşletme/ İktisat/ Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun, çok iyi seviyede ingilizce bilen ve tercihen bir yabancı dil daha bla bla bla

yukarıda belirttiğim koşulları da gözönünde bulundurarak tercih yapın lütfen.

Not : bu arada uzman vs. değilim sadece zamanında çok kafa yormuştum bu işlerle .

Dikkatle okudum yazdiginizi, Peki direkt okul olarak indirgersek Okan hukuk yazildiginda mezun olununca ne gibi eksisi olacak. 4 sene 5 sene okurken mi rahat edemezsin diyorsun yoksa mezun olunca mi donanimsiz yetisirsin diyorsun? Hangi sebeple okan uniyi hemen eledik

@ncklas her ikisi de mesela eğitim kalitesini ben çok çok iyi bilmiyorum onu bir araştırın. ama mezun olunca iş başvurusunda genelde okuldan kaybedebilirsiniz diye düşündüm. tabi yine belirteyim şahsi düşüncem bu. siz yine de gerçekten bu işin uzmanlarına danışın.

işe gideceğim birazdan beterin beteri var

yoo ne eziklencem ya. film izleyebilirim.

eziklenmiyorum da bu akşam bir şeyler yapabilsem güzel olurdu, aşırı bunaldım. hayatımda ilk kez ciddi ciddi anneme vurmaya niyetlendim sanırım bugün. yeterince sıkıntılıyım, bir de o üzerime geliyor sürekli. bıktım.

Stajımın ilk haftası bitti. Mutluyum ama gezemedim diye sıkıldım biraz. Şu anda yemek yiyorum, az sonra Game of Thrones izleyeceğim.

aynen öyle şu an :S

yarin sabah 8de ucagim var, planim erkenden uyumak.

Dizim sakat, evde takılayım dedim, şarap aldım, yanına bir şeyler de aldım. Bi hevesle şaraba uzandım, evde tirbüşon yok! Vidayla açmayı denedim, evdeki bütün vidalar kısa, mantar dağıldı şimdi hüzünle bakışıyoruz şarapla :(

yemegi eritip denize girmek niyetim

Rakı, sanat müziği, internet... Güzel böyle...

evde oturmanın neresi eziklik anlamıyorum. işten çıkıp dışarıda yorgun bitkin dolanacağıma oturur witcher 3 kasarım.

midem bulanıyo biraz, uzanıyorum daha doğrusu kafamı kaldıramıyorum pek.
bir şeyler izlerim, buralarda takılırım falan.

ders çalışıcam ama başlamadım hala :/

bira, cips, dizi.

valla herkes tatile gidiyor acayip trafik var.sen otur hala evde.

Eziklenmiyorum cunku asiri uykusuz ve yorgunum, disari cikarsam dusup bayilirim.

nargile, kitap, kahve

Yillik iznimi aldim 2 hafta ankaradan uzaklasicam 2 saat sonra

parmak izi almaları gerekirdi, otoparktan 3 kamyonun 6 aküsü çalındığında (total 4-5bin tl ediyor) gelip parmak izi aldılar, çeteymiş herifler bulamadılar.

Polise bak lan, ciddi ciddi böyle mi dedi.

adamına göre muamele bu işte. vatandaşa gelince laylaylom, üst düzey bir devlet görevlisi olsaydın ya da bir başkomiser filan olsaydın o hırsızları elleriyle koymuş gibi bulurlardı.

-savcılığa dilekçe ver olmazsa git taksiciyle konuş, nerede indirdi? falan sen peşine düş.

Taksiciye kendi imkanlarimla ulasamiyorum maalesef. Durak ismi de yazmiyor takside plakadan da bulmanin yontemini bilmiyorum.

Hırsızlık suç tabi ki. O polis memurunun yanına git, seni şikayet edeceğim de. Hatta şimdi savcılığa gidiyorum de, büyük ihtimal ciddiye alırlar. Başka polis merkezine de gidebilirsin.

Bimer den sikayet ettim. Bu gece bir ziyaret daha yapacagim karakola bakalim neler olacak.

parmak izi almadilarsa ispat cok zod oluyor. bizim apartmada 4 kere hirsiz girdi guvenlik kameralarinda gozukuyor ama parmak izi bulamiyorlar. polislerin yaklasimi ayni dediginiz gibi; anca suc ustu yapacaklarmis fln. yakalasak da sabahina cikiyor diyorlar

Telefonum çalındı çalan kişi kartını takıp beni aradı savcılığa numarasını verdim. Savcı hiç bişey yapamam dedi düşün

Sahibindeni gittigidiyoru falan takip edin. Bi ihtimal cikabilir pahali oldugu icin.

Olm bu memlekete devlet sana hangi hizmeti düzgün veriyor ki güvenlik hizmetini versin.

Yıllık 200 lira ver sigorta ettir evini. Sigorta şirketi halleder.

Geçmiş olsun. Bimer'e paralel demeyi unutma.

adaleti sağlamanın yolu belli ama yazınca suç oluyor.
iteo.org.tr burayı arayıp evrak çanta cüzdan unuttum arabada kaldı araca ulaşmam lazım falan diyerek bilgi almaya çalış, odaya kayıtlıysa belki bulunabilir.

bir de kale ticaret, serkan oto, kenan ticaret gibi plaka kiralayan şirketlerle temasa geçmek işe yarayabilir.

Taşağınız büyük değilse hiç bir şey yapmazsınız.

Polisin yapacağı tek şey eğer ürün sigortalı ise, sigorta için kağıt işlemlerini yapmak.

Ürünü takip edip, hırsızdan satın alabilirsiniz. Yeni racon bu...