Yazılım gibi fiziksel olmayan şeylerin patenti nasıl alınıyor? Neleri kapsayacağına kim karar veriyor, geçerliliği ne oluyor?

Geçenlerde manyağın biri "responsive design" patenti aldığını ve responsive kullanan bütün siteleri uyaracağını ve kendisine telif hakkı ödemeyi reddedenlere yaptırım uygulattıracağını söylüyordu mesela.

Linki bulursam eklerim buraya :)

İşte o manyak: www.dijitic.com

- patent almak neden cok pahalı? maddiyati indirecek bir alternatif yol var mi?

- hangi ülkeden patent almak daha mantıklı?

- tum dunya ülkelerinde geçerli olacak bir patent alinabilir mi? ya da birden fazla ülkede gecerli?

- Edison ampulun patentini aldi, simdi tum ampul şirketleri Edison'a para mi oduyor? oduyorsa ne kadar ve ne sıklıkla? patentin zaman asimi var mi yani ne kadar zamandan sonra insanlığa ait oluyor?

patent troll'ü şirketler bizim ülkemizde de var mı? bu şirketler hakkında ne söylemek istersiniz, etik buluyor musunuz?
ülkedeki patent alma istatistikleri nelerdir, örneğin senede şu kadar patent, kaç tanesi hangi sektörde?
insanlarda patent bilincinin oluşması için neler yapılması gerekli?

gibi klişeden ölen ama cevabına göre yararlı olabilecek sorular geldi aklıma.

patenti alınabilen ve alınamayan şeylerin ayrımını yapsa biri mesela bana ben çok memnun olurdum.

yani ben bir vida çeşidi bulduğumda bu vidayı kim yapabilir/yapamaz neden yapabilir/yapamaz? gibi.


patentlerin ömrü var mıdır?

selçuk inan'ın galaxy s8 patent olayı da güncel mesela belki işine yarayabilir

@chicha: yazılım konusu biraz karışık. ülke ülke çok değişiyor. avrupa yaklaşımı (bizim de içinde olduğumuz) şu; yazılım normal kodlama faaliyetinin ötesine geçip teknik karakteri olan bir iş yapıyorsa, patentlenebilir. örnek olay aklında varsa sor, yardımcı olmaya çalışayım.

patent konusunda hiçbir şey fiziksel değil, her konuda sadece fikirlerden bahsediyoruz.

@ tomcruise:
-patent almak pahalı değil, kim demişse yalan söylemiş.
-hangi ülkelerde ticaret/üretim/takip yapma gücün olacaksa o ülkelerden
-hayır, ülke ülke tek tek başvuru yapma zorunluluğu var, küresel patent ya da uluslarası patent diye bir şey maalesef yok.
-hayır, patent 20 yıl ile sınırlı. ayrıca Edison ampulün patentini almadı, bir ampul için patent aldı. ampul yapmanın bin tane daha yolu var.

@ Bruce: patent troll ülkemizde de var. patent bir mülkiyet, belki kiraya veririm diye dükkan almak ile bire bir aynı şey. etik buluyorum.

yılda toplam 3.6 milyon patent, 1 milyon çin, 350-400 bin abd, 14 bin türkiye. 14 binin 8 bini yerli, 6 bini yabancı.

zamanla oturur, dışarından yapılacak fazla bir şey yok.

@baharat:kabaca her şeyin patenti alınabilir, birkaç istisna tedavi usulleri, tohum ıslah yöntemleri, insana yapılan genetik müdahaleler, genel ahlaka aykırı konular (mayın vb.) hariç.

o vida yeni ise patentlediğin ülkelerde senden veya lisans verdiğin kişilerden başkası yapamaz, yaptıramaz, satamaz, satmayı teklif edemez. maksat seni yeni bir vida yapmaya teşvik etmek.

patentin ömrü başvurudan sonra 20 yıl. sonra isteyen bakar yapar.

1) Sadece Japonya patenti ile dünya patenti arasında fark ne?
2) Fark varsa, bu farktan yararlanarak başkasına ait sadece Japonya patentini sadece Türkiye patentini alabilir miyiz? Hayır ise, o zaman tekrar 1. soru

@ baharat:

1-japonya patenti japonya sınırlarında geçerli. dünya patenti diye bir şey yok.
2- hayır, alamazsınız. patent alabilmek için başvurunuzun dünya çapında yeni olması gerekiyor.

@babilbaligi

Uzmanlık alanınızda bizi bilgilendirmeniz çok hoş ve değerli.
Müthiş bir kamu hizmeti.
Teşekkürler.

rica ederim. seminer de çok güzel geçti zaten.

daha sorusu olan varsa ister buraya yazsın, ister mesaj atsın. cevaplarım, elime mi yapışacak!?

Sana denk gelmiş yavru.

Sana denk gelmis kelebegim

Sana denk gelmiş ciğerparem

Sana denk gelmiş canım.

aynen aşkım.

arttı, sana katılıyorum.

Sana denk gelmiş gözüm

sana denk gelmiş miss piggy

sana denk gelmiş comolokkom

Sana denk gelmiş bebeğim

nisan mayıs ayları gevşemş gönül yayları, insanlar sevkili yapmış

sana denk gelmiş canısı.

aşkım ne çok takıyosun böyle şeyleri ya...

sana denk gelmiş balım.

Sana denk gelmiş @domuz

Ben kullanmıyorum, eskisi kadar da denk gelmiyorum aksine.

Çok şapşalsınız. Tamam bana denk gelmiş minnoşlar.

ikea'dan bebek sandelyesi al. annesi yemek yedirirken rahat eder. hem ekonomik, hem kalıcı hem de işlevsel bir hediye olur..

www.ikea.com.tr

bez al, naşka bir şeye ihtiyacı yok ki

bez al ailesi bile memnun olur. bez masrafı çok oluyor tahmin bile edemezsin

bankada onun için bir gelecek hesabı açın. içine bi miktar para koyun. 18 yaşına gelene kadar arada bir para yatırırsınız durumunuz el verdikçe. ailesi de yatırır. o büyüdükçe birikir para orada.

Guzel zibin, bebek sandalyesi, ya da yaz kiti. Bebek gunes kremi, mayo, sort tshirt vs.

sürsür araba al, ayakta tutan sehpalardan al, güzel bir oyuncak al, oyun çadırı al,...

bir yaşında çocuğun mama sandalyesi olur; ek gıda 6 ay civarında başlıyor. bez alırken marka/model tutturman düşük ihtimal. tam yaşı ile yürümeye başlıyor, hareket etmesini teşvik edecek şeyler al.

Künye almayın. Bana küçükken almışlardı, hala gördükçe tiksinirim. Kimsenin bir işine yaramayan bir hediye oluyor.

Minik yavrunun yaşını göz önüne alırsak böyle çok şekilli oyuncaklar var, düğmelerine basınca sesler falan çıkarıyor, onlara bakılabilir. Şimdi yeni yeni yürüme döneminde olmalı, bisiklet/yürüteç gibi bir şey alabilirsiniz, tay tay gider. Küçükken hep özendiğim şey şu minik sallanan atlardı, o da sevimli bir hediye olabilir.

En kötü ihtimal e-bebek'ten bir hediye kartı alabilirsiniz, içine istediğiniz miktarda para yüklüyorlar. Altın ile aynı kapıya çıkacak ve altına göre çocuğun ihtiyacı olan beze vs. çevrilebilirliği daha yüksek.

Akrabalarımdan gördüğümü söylemek istiyorum: bol bol gezin, özellikle yurt dışına gidebiliyorsanız gidin. Hobilerinize vakit ayırın/geliştirin. Çocuktan sonra hiçbirine vakit kalmıyor maalesef.

Gezin uyuyun sinemaya gidin. 5 yılda 3 kere sinemaya anca gitmişimdir.

Terapiye gitmek:)

Gezin
Uyuyun
Akşamları, hafta içi bile olsa dışarı çıkın
Beraber tango vs kursa gidin

Bütün bunları iyi ki çocuk olmadan yapmışım. Bundan sonra ancak emekli olunca vaktim olur.

Yurtiçi yurtdışı seyahatleri tek geçerim. Evet çocukla da gidebilirsiniz ama, özellikle yurtdışı için küçüçük çocuğa pasaport ve vize için aynı parayı ödemek,onun için ayrı bilet almak çok zor geliyor :)
Ve kalacağın yerin şartlarını çocuğa göre bakmak zorunda oluyorsun. Akademik kariyer düşünülüyorsa , hamilelikten önce ders döneminin bitmiş olmasına dikkat edin. Uykudan uyanıp derse gitmek, ya da ders çalışmak işkence. İlk 3 ay ve son 3 ay çok uyku ihtiyacınız oluyor.

Sıkı bir doktor kontrolünden geçin. Nerenizde ne var görün, öğrenin tedavinizi olun.

Fazla kilonuz varsa onları verin.

Güvenebileceğiniz bir doktor edinin.

Psikolojinizi hazırlayın.

Yeni jenerasyon anneler gibi buldumcu olmayın. Çok ciddi bir problem olmadığı sürece herkes doğurabiliyor sonuçta. Abartmayın.

Dışarıdan gelen negatif enerjilere kendinizi kapatın. Zira bana yapılıyor “şöyle zor böyle zor dışarıdan göründüğü gibi değil vs” alakası yok!

Bebek sahibi yakınlarınızla takılın ufaktan. Bir bebekle daha sık vakit geçirin. Benim kardeşimin annesi gibiydim aramızdaki yaş farkı yüzünden, ailede kalabalık olunca bebek eksik olmuyordu ama herkes böyle olmayabiliyor. Bebek bulun ve ilgilenin!

Spor yapın.

Bir de ev işlerinden anlayan yardımcı olmayı seven kocanız varsa hemen yapabilirsiniz bence :)

ben baba kontenjanından cevap veriyorum; sinema, tiyatro, opera, bale. şimdi canım bunlara gitmek istemiyor. yani gitsem giderim, ama evde beni bekleyen tatlı bir minik varken bırakıp gitmek işime gelmiyor. bir an önce eve gidip sıpayı göreyim, oyunlara dalayım istiyorum. aynısı dışarı çıkıp içmek gibi aktiviteler için de geçerli. sinema her saat olduğu için çözülmesi daha kolay, ama sinema da dahil.

çocuk sahibi olmadan önce bol bol gidin.

seyahat konusunda bir sıkıntı yaşamadım, çocuk 2 aylıkkenden beri geziyoruz.

bir yandan da gebelik zaten 9 ay, yapmak istediklerinizi yapmanız için epey süre tanıyor (alkol hariç)...

kolejin oradan kızılaya yürü. kahvaltını yap. sonra tunalıya çık biraz yürü. tamam işte bitti ankara.

şaka şaka. anlatsana biraz neler yapmaktan hoşlanırsın?

* metroyla kızılay'a gidebilirsiniz. hava güzelse yürüyerek gezilecek çok yer var. * metroyla tandoğan durağı--> anıtkabir ziyareti.

Simit ye
Tunalı’da turla
Anıtkabir’e git
Kale ve Hamamönü’nü gez
Şehre benden selam söyle :)

modern sanat fuarı vardı haftasonuna. bitmediyse ona git.

hamamonunde kahvalti yapabilirsin( bulunudgun yere yakin, google mapsten bulursun yolunu), kerasus diye bir kafe var oranin kahvaltisi guzeldi hatta.

park, yesillik gormek istiyorsan tunali -kugulu- segmenler yapabilirsin.

disarda vakit gecirmek istemiyorsan ankaray ile besevlere gidip 3. caddenin sonundaki kafelerden birine oturup calisabilirsin.

avm istersen kentpark-cepa olabilir.

iceri alirlar mi emin degilim ama odtu kampusune gidebilirsin (ben olsam bunu yapardim).

diger bir secenek ise nereden geldiysen oraya geri donebilirsin, malum ankara oyle buyuleyici bir sehrimiz degil.

resimli rota hazırladım. image.prntscr.com

gezginsozluk.org

Bana kalırsa herkesin mezarı sade olmalı heybeti falan bilmem. Fakat bu mezar bildiğin çirkin ve görgüsüz olmuş. Bu da bizim milletin huyu işte. Gerçekten berbat halde umarım düzelir.

bana da abartılı geldi, siz böyle deyince baya sakin görünen bir mezarlik bekledim hatta

Seyit onbaşı zeytin fabrikasında hamallık yaparken zatüreden ölmüştü. Adam yaşarken zaten çok tanınan biri değilmiş Atatürk köyü ziyarete geldiğinde millet adamın kahraman olduğunu anlamış. Yani öyle garip bir durum değeri sonradan anlaşılanlardan.

layık.

biz millet olarak kahramanlarına -maalesef- köpek muamelesi yapmaya bayılırız. Birçok kahramanımızın bir mezar taşı bile yoktur, çoğu kimsesiz ölmüştür.

iyi kötü bir mezar taşı var, düzgün bir mezarı var. bence standartları baya yüksek...

çok çirkin mezar yapmışlar. sade bir mezar + yanına heybetli heykel yakışırdı. neremiz doğru ki?

uruguay’a götürdü diyorlar.

bikaç tane video izledik. tosun dolaşıyo çalışan aletlerin arasında. başkasının tesisi değilse var.

uruguay'a tır ya da gemi kaldırması gerek. o kadar cihazı gümrükten nasıl geçirmiş götürmüş apar topar diye düşünüyor insan.

tosun bi cihazlari uzerine almamistir ki. zaten yeri bilinmiyor sanirim.
bir yerlerde su an calismaya devam ediyor ve birilerine para kazandiriyordur.

tahminim o arsa ve binaların başka bir şirkete ait olduğu ve halen tıkır tıkır çalışmaya devam ettiği yönünde.

adamlar patlayacağını anlamışlar...

gruplarda uruguay'a götürdü deniliyor ama pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. burdan çıkardı diyelim, oraya nasıl sokacak? arada çalışmayan zaman vsvs.

hangisi klimalıysa o.

Twingo

Parcalari o tarihlerde satilan reno arabalari ile ortak. Bu bile yeterli bi sebep.

Bi de koltuklari 180 derece yatip yatak oluyor :')

Twingo
3 yil kullandim.

2002 model klimasiz vardi.
Sasi ve alt salincak ile ilgili parca sikinti ayrica paraya ihtiyacim oldugu icin satmistim. Cok rahat elden cikarirsin.

Almadan once iyi bir usta bulmaya bak.
Ayrica bu arabanin istanbulda en iyi ustasi osman usta'dir uskudarda. Reno servisi ve kendisinin de twingosu var.

Bu arac hakkinda sormak istedigin bisey olursa, yardimci olabilirim.

Uzun yolda cok pis yorar.

o paralara fiesta, palio, saxo gibi görece daha modern. servisi parçası ucuz araçlar da bulabilirsin.

müsadenizle fikrimi değiştiriyorum. her iki arabayı da kullandım, ikisini de çok sevdim. cevabım ne beklediğine bağlı.

eğer tatlı bir araba, geniş bir iç mekan, ferah bir kullanım alanı istiyorsan, 80 ile sakin sakin giderim diyorsan, Reno twingo.

eğer daha iyi yol tutuşu, daha yüksek performans istiyorsan, 100 ve üzerine çıkarım diyorsan ford ka.

lpg istiyorsan, kesinlikle ka. bisiklet bağlarım, yarın üst bagaj kullanırım diyorsan, twingo.

iki arabanın kullanım özellikleri neredeyse aynı. o yüzden net bir cevap vermek zor...

ford ka çok sempatik bir araba tip olarak.

var. kendisi hatıratında yazıyor. kendisinden önce ismet paşa gidiyor, çabuk deşifre olduğu için Akif seçiliyor.

bu sabah bindiğim taksi kaçak şekilde übercilik yapıyordu, telefonu ön cama bağlıydı über çağrısını görünce araçta ben olduğum için doluyum diye reddetti, ney ayak über falan dedim napalım abi günlük yevmiye çok ağır böyle kaçak şekilde müşteri arıyoruz dedi adam.
Plaka sahibi belki geçemiyor olabilir ama yevmiyeli şöförün geçmesini engelleyen bir sistem yok.

plaka fiyatları çok yüksek. o parayı verdikten sonra herhangi bir yere geçmek mantıklı değil.

Paketim 50 TL olmasına rağmen 100 liradan aşağı fatura ödemedim Turkcell'de.
4 ay önce Türk Telekom'a geçtim 55 TL kendi kullandığım ekstra hizmetlerin dışında hiç fazla ödemedim.
Yaptığım şeyler de aynı.
Ben memnunum.

vodafone'dan geçtim, iyi.

Paket bitiyor 5 gb internete 50 istiyor 70 faturam zaten onuda 80 90 oduyorum her ay sıkıldım. Ama daha once vodafone gectim pisman oldum geri gectim kucaklarina ttelekom iyidir insallah

Yaklaşık 4 senedir filan Turkcell kullanıyordum. 7-8 ay önce rahat battı, paket yetmiyor diye Türk Telekom'a taşıdım. Ertesi ay geri döndüm Turkcell'e. 35 TL'ye 1000 dk, 1000 sms, 8 GB paket aldım Türk Telekom'da ama pek kullanamadım çekmediği için. Turkcell'de Platinum 10 GB + Superonline 50 Mbit Fiber İnternet + TV plus aldım 120 TL'ye. Türk Telekom'dan tekrar geçtiğim dönem öncesi ve sonrası da 1 kuruş dahi artmadı faturam. Tekrar düşünün derim. Hem ucuzluk hem kalite aynı anda olmuyor GSM operatörlerinde.

tt kullanıyordum bir gazla trcell e geçtim. indirimli güzel bir paket vardı.
daha sonraları 6-7 ay sonra; turkcell den telefon geldi faturasıza geçirelim şöyle şöyle paket diye; ona da tamam dedim.
taahhüt bitmeden arayıp ya uzatırlardı aynı taahhütü ya da başka bi ayar çekerlerdi mutlu mesut yaşardık.
lakin 24 martta taahhütüm bitecek; hala beni aramadılar yenileyelim vs diye.
ben de lifecell 34 liralık pakete geçirin beni diye aradım, o yeni gelenlere oluyor dediler. şimdiki planım şu: 20 martta başvurup tt'ye geçmek. 3 ay sonra lifecell'e geri dönmek üzere.

www.turkcell.com.tr

Buna bak derim. Eğer yeter diyorsan 5 GB 34 TL ye veriyor.
750 normal DK 1000 bip dakikası 100 (yüz) sms var

Şimdi diyeceksin ki ya ben turkcellim zaten filan falan
Taktiği veriyorum. Taahütün filan bittiyse hemen diğer operatöre geçiyorsun geçer geçmez tekrar Turkcell e geçiyorsun beklemene filan gerek yok.

Bekleyeceksiiiiin diyen olursa haber ver ben gerek cevabı ona veririm.

evet, bence iyi. çekim sıkıntısı yaşamıyorum, 45 liraya 10 gb internet, 600 dakika konuşma ve 1000 sms veriyor. gayet güzel kullanıyorum.

sık sık şehir dışına çıkan insanım (haftada 1-2), bir sıkıntı olmuyor.

40tl'ye türk telekom prime'a geçtim. 20 yıllık tcell kullanıcısıydım ama artık çok yüksek gelmeye başlamıştı faturalar.

10gb internet bana yeterli geliyor, fatuadda sürprizdee olmadı hiç. interneti de aynı ortamlarda test etitğim vodafone ve tcellden daha hızlı. gayet memnunum.

lpg yanınca çıkan ısı, benzin yanınca çıkan ısıya göre daha yüksek. o nedenle lpg araca uzun vadede zarar veriyormuş.

1- Lpg takınca aracın ömrü LPG'siz haline kıyasla kısalır fakat bu uzun süre sonra gerçekleşir. Yani bir anda olmaz. Atıyorum sıfır araç alıp LPG taktık. Normalde bu araç lpgsiz 500 bin km üstüne çıkacaksa, LPG li araç 350 bin km civarı motor bakımı isteyebilir. Ama bu verdiğim kmler her araç için ve her kullanıcı için aynı değildir. Performans konusunda ise benim gözlemim LPG de kullanınca araç %10-%15 civarı performanstan düşüyor. Aracı trafikte yarış için kullanmayacaksanız günlük kullanımda performans konusunu kafanıza takmayın.
2-Hem benzin hem lpgli araçlarda, araç ilk çalıştırmada (sıralı sistem lpg) benzinle çalışır. Aracın motoru 35 C dereceyi geçince (ayara göre değişir bu sıcaklık) lpg ye otomatik olarak geçiş yapar. Şehir içi dışı fark etmez aracı nasıl kullanmak istiyorsan bir tuşa basarak ya benzinde ya da lpgde kullanırsın.
Günde 100 km az değil. Benzinli araç ekonomik anlamda sıkıntı çıkarabilir. Bu sebeple ya dizel ya da Lpg+benzinli tavsiye ederim. Lpg+Benzinli araç alıp sürekli benzin modunda kullanmanız bir sorun çıkarmaz. Tek çıkaracak olduğu sorun cebinizden daha az para ödemek varken daha fazla para ödemektir.
Aracın ömrünü LPG den önce zamanında yapmış olduğunuz periyodik ve ağır bakımlar etkiler.

1- araç uyumlu ise, yemiyor. atmosferik motorlu Hyundai accent, Toyota corolla, 1.6Vti motorlu Pejo-citröen modelleri, 1.6 motor Reno gurubu bunlara örnek. ama örneklerin başında elbette honda civic geliyor. Uyumsuz motora takarsan rübap yanması gibi sorunlar ile karşılaşıyorsun.

2- zaten lig ilave olarak takılıyor, benzini iptal etmek söz konusu değil. araba bazen lpg, bazen benzin ile çalışıyor. bunun optimumunu ayarlayan parçanın adı lig beyni.

günde 50 kilometre bile yapacaksanız, lpg tercih edin. binlerce taksici yanılıyor olamaz.

arabanın lpg ile uyumlu olması lazım +1, örneğin subarularda subap ayarlarını kaydırıyor ve boxer motor olduğu için çoğu modelde subap ayarı yapılması için motorun inmesi gerekiyor (2500 lira falan).

yeni hondalarda fabrika çıkışlı lpg oluyor, normal modelden farkı lpg'ye uygun subap kullanılması sadece sanırım.

benzinde kullanımla lpgde kullanım arasındaki fark aslında çok değildir. bu lpg mevzusu bizde çok çok abartılıyor. tıpkı yılda 5-10k km yapıp "ben dizelden başka araca binmem abi"ciler gibi.

1-lpg yüksek oktanlı bir yakıttır. patlama odasında doğal olarak daha da fazla ısı yayar. bu da zamanla subaplara zarar verir. 5-10 yılda bir değişmesi normal olandır. ama değiştirmeseniz de gitmem demez.yağsız ve kuru bir yakıt olduğu için zamanla enjektörleri tıkar. yağlama tam olmadığı için motorun pistonları daha da aşınmaya uğrar. ama bu aman aman bir aşınma değildir

2- sıralı sistemlerde baya kafana göre kullanabilirsin. bunu manuel olarak yapıyorsunuz tabii ki. motor belli bir sıcaklığa ulaştığı zaman kendi atar zaten sıralı sistemlerde.

performans konusunda 1.6 astra ile hiçbir sıkıntı yaşamadım. düz yolda baya baya 200'ü gördü araba. benzine alsan da maksimum 210 yapar. serilikten yiyor biraz evet ama olacak o kadar. bana göre tek sıkıntısı kapalı garajlara ve otoparklara girememek. eyyorlamam bu kadar.

eğer çocuklar gece okulda değilse hiç boşuna masraf etmeyin. genelde okullarda alınan teleskoplar bir kenarda kalıyor bu yüzden.

önerim (ortaokul ve üzeri için) teleskopunuzu kendiniz yapmanız. baya optik hesapları ile falan bir boru içine mercek yerleştirerek teleskop yapın. biraz daha pahalı olur, ama çocuklar neyin içinden baktığını tam olarak anlar.

50 liraya veriyim.

evde duruyor öyle bir heves yeğene meyve sıkar suyunu içiririz diye aldık. temizlemesi vs dert oldu her seferinde uğraşmadık.

istanbul içi elden teslim :)

sinbo tercih etmem ben olsam. bi keresinde tüy alıcı almıştım, alet can çekiyor resmen çalışırken. bence başka markalara bakın.

homend hakkında iyi şeyler duymuştum mesela.

EK: tik manyağı olduğumdan değil de bunun nesi cevap değil onu anlamadım?

@ want2die: zaten çekirdek çıkacağı için büyük atma şansımız yok, şarap olayında tadı bozuyor.

@ eeb: ankara kargo dahilse gönder gelsin. elma şarabı yapcam olm.

Sadece 2 kez kullanilmis 1000w var, uygun fiyata veririm:)
Hic mantikli bir alet degil dediler yine de aldim ve kenarda duruyor oyle. UGrasilmaz onunla, bir ise yaramiyor. Hanigisi alirsan al farketmez. Pahali bir sey alma nasil olsa kullanmayacaksin.

philips in modellerini öneririm. www.youtube.com

temizliği yıkaması çok pratik o nedenle sık sık kullanıyoruz.

yakında karar açıklanacak, o zaman bir dalga daha haber olur. sonra unutur gideriz...

reis istiklla marşı der, idam der gündemi değiştirir

@acemi, cumartesi sangrola nasil bir sey?

Yogun alkollu, sert bir sey istemiyorum. Icimi guzel rahat ve hafif tatlı sarhosluk olsun.

fiyatı normal geldi bana. vincent şirince de iyi, varsa ona da bakabilirsin. fiyatı kutman'dan daha ucuzdu galiba..

ben meyve şarabı sevmiyorum gerçi, çok şekerli.

illa şekerli olsun istemiyorsan rose ya da blush'lara bakabilirsin. içimi kırmızı şaraptan daha hafiftir.

bira konusuna katılıyorum. sarhoş olmak istiyorsan bira çok maliyetli. al bir şişe şarap yavaş yavaş götür, en güzeli.

angora var migrosta. içimi yumuşak ve güzel. seviyorum ben. en son 23 müydü neydi fiyatı.

Vincent yok da migros'ta, kulvar degistirdim bu arada. Villa doluca neo'ya bakicam :p

Altıntepe beyaz tavsiye ederim. 1lt. 23.90 çok güzel bir içimi var. Birde rose mimoza ve Leyla var 70lik biri çevir aç Leyla mantarlı ikisinin de içimi çok rahat sevilen grubu üretiyor. 15.90tl tekellerde ki merdiven altına 25 ten fiyat biçiyorlar berbat ötesi hepsi şahsen tekellerden şarap almam bira bir tl bırakmaz ama bir köpek öldürenden 10tl kazanırlar.

oha o nasıl fiyatlar öyle, ben 2 şişe şarap parasına 20 şişe yapıyorum. kendiniz yapın.

villa doluca neo aldım. içimi nasıldır bilmiyorum. sert gelmez umarım.

şimdi bu şarabı ne kadar bekletsem o kadar iyi mi?

ne kadar bekletebilirim ki en fazla? daha birkaç aylık.

kuru kuruya da gider mi, ne alsak yanına?

yarın, ev arkadaşıma votka falan bir şeyler gelecek patronundan. son ukrayna seyahatinden :P şarabı beklemeye alabiliriz. viski umuyoruz ama dur bakalım.

Okunmuyor diye ucuza mı satılmalı? Böyle bir oran kurmak yersiz olur emek verilen şeyler konusunda.

Bu arada kitap okumak hakkında katılmıyorum bu genel geçer görüşe. Roman okumanın dizi izlemekten çok da büyük bir kişisel artısı olduğunu düşünmüyorum.
Konu hakkındaki detaylı görüşüm de budur: eksisozluk.com

Ben pahalı bulmuyorum açıkçası, Allah de ötesini bırak, Allah ister her şey olur, Allah ol dedi arkanı dön çık gibi saçma sapan kitaplara istenen fiyatları ve türbanlı tüm vücut hatları belli suratında bir kilo makyaj olan kesimin bunları birinci sıraya taşıdığı bir pazarda kaliteli yayınlar ucuza bile satılıyor.

Okunmuyor diye ucuza mi satilmali +1

Cok kitap okunmamasinin o kitap ortaya cikarkenki masraflara/sureclere bir etkisi yok.

matbaacı bir arkadaşım kağıt fiyatlarının artışından bahsetmişti. bir sebebi bu olabilir. bir de yayınevlerinin güttüğü fahiş kâr politikasının da elbet bir etkisi vardır. çünkü bazı kitapları dikkatle takip ediyorum, özellikle bilimsel olup halka fazla hitap etmeyenleri inceliyorum. bir sene içinde yarı fiyatına düşmeyen yok gibi. yayınevlerinin zarar ettiklerini de düşünmüyorum. kârlarını azıcık azaltsalar kitaplar bu fiyatlara olmaz diye düşünüyorum.

okunmuyor diye daha ucuza satmak mantığını uygulamak mümkün değil. yazar, yayınevi, son satıcı ne kazanacak o zaman bir adet kitap satışından?

ayrıca ben pahalı olduğuna inanmıyorum. özellikle almanya ve isviçre'deki kitap fiyatlarını görünce, hele alanımdaki kitapların fiyat etiketleriyle bakışınca, bu gerçeği kabullenmek durumunda kaldım. tek maaşımla maksimum 6-7 adet kitap alabileceğim durumlar söz konusu, o kadar diyeyim. hatta birkaç yabancı arkadaşım bizdeki kitapların ne kadar uygun olduğundan dem vurup çok şanslı olduğumuzu ifade etmişti. çok da genelleyemiyorum tabii, benim gördüğüm örnekler sınırlı o açıdan.

ebookdepository, amazon gibi siteler ile kiyas yapinca epey ucuz oldugunu dusunuyorum ben.

ne ucuz ki kitap pahalı diye şaşıyorsunuz.

kitaplar pahalı değil biz fakiriz. 30-40 lira öğle yemeğine veriyoruz nihayetinde. kitaba da verilir. iki katı bile verilir.

Kitap fiyatları nasıl pahali değil arkadaşlar? Ben niye 5-10 liraya orjinal kitap bulamıyorum bunu gerçekten merakimdan soruyorum. Ince hikaye tarzi kitaplar belki o kadardir ama azicik hacimli kitaplar 20 kusurdan aşagi değil.

Bunlar sepetimde olan ve fiyatlarinin düsmesini bekledigim kitaplar kaldi ki hiçbiri "bana göre "ucuz değil.
Ulusların düşüşü -daren acemoğlu -25,90
Paradigmanin iflasi-fikret baskaya-30
Bir gün tek başına vedat türkali -40
Görülmeyen adam-ralph edison-27
Cereyanlar-tanil bora- 47
Saatleri ayarlama Enstitüsü -24
Ince memed serisi- 97

pahalılık alım gücüyle alakalı bir şey. sorunun doğru cevabı için "bir kitap basmak kaça mal oluyor" sorusunu araştırmalısınız. 20 bin adet kitap basmanın kaça patladıgını bir araştırın; neden 5-10 TL 'ye 300 sayfa kitap alamadıgınızı anlarsınız. mazot ithal, kağıt ithal, mürekkep ithal. dolar 5 yılda 2'ye katlamış. doğal olarak 5 yıl önceki kitap fiyatları da 2'ye katlıyor.

arz talep öyle bi şey değil :/

zaten çok kitap satılsa daha ucuz olacak kitaplar. ya da şuan devlet sübvanse edecek zorla düşürecek fiyatları.

Arz-talep denge noktasi bu fiyatlar demek ki.

Yav o değil de madem kitap satılmıyor bu ülkede nasıl her avm'de D&R var ben onu anlamıyorum kirası az uz değil oraların.

kitap fiyatlarının okuma oranıyla hiçbir alakası yok. kağıt fiyatlarının artışıyla da hiçbir ilgisi yok. telif, basım hakkı, maliyet falan filan de değil. bunun tek sebebi yayıncılık politikası. 90'ların başında yayın işine giren banka fonları,vakıfları bile kar üzerine kar yapmaya başladı. tek bürosu ve 5-6 çalışanı olan butik yayınevleri bile 100 yılık yayınevleriymiş gibi davranıyor. sorduğunuz zaman çeviri, illüstrasyon,vergi, büro giderleri gibi sebepleri öne sürüyorlar. ve her şeyden önemlisi rekabet yok. 4-5 yayınevi dışında birçoğu kopya ve çöp içerikler basıyor. o yayınevleri de yeniliğe kapalı. sürekli tekrara düşüyorlar. (iletişim'i bu konuda ayrı tutuyorum)

çevirmen kazanmıyor.
kapak tasarımcısı, grafikçi kazanmıyor.
yazar az uz kazanıyor.
devlete giden verginin fiyatlar yanında hiçbir değeri yok.
verdikleri telifler çok komik ücretler. zaten telif- baskı arasında doğrudan bir ilişki var. biz telifi alıyoruz satmıyor gibi bir durumda da söz konusu değil.

işin özü herkes kendi emeğini olması gerektiğinden pahalıya satıyor.emek demek de doğru olmaz aslında. kendi işini pahalıya satıyor. bu işi kaliteli ve ucuz yapmaya çalışan butik yayınevleri de bir süre sonra "bir keriz biz miyiz?" diyerek vazgeçiyor. geçmişte çok örneği vardır.

kitaplar pahalı değil bence ortalama 100 sayfalık bir kitap 3 lira, 300-400 sayfalık bir eser 10-15 lira; bir kahve parası bile değil.

Nereden bakıyorsunuz bilmiyorum ama yazdığınız iki kitabı da dediğiniz fiyatların çok altında buldum, diğerleri de daha ucuzdur muhtemelen, arayınca bulunuyor bence.

www.idefix.com

www.dr.com.tr


Ayrıca bugün idefix'de sepette %10 indirim var, madem ucuza bulamıyorsunuz biz söyleyelim.

Son olarak kitabın alıcısı var, düzenli kitap okuma oranı %50 civarı, yani yok değil.

Burada kitap fiyatlarını pahalı bulamayanları görünce epey şaşırdım. Gerçekten nasıl pahalı değil ya? İş Bankası haricinde kalburüstü yayınevlerinin klasikleri bile o kadar pahalı ki zannedersin hala telif ödüyorlar. Bir yazar, bunun arka planında dönen olayları paylaşmıştı Ekşi Sözlük'te. Kitabın yazarı bile çok cüzi miktarda kazanırken yayınevlerinin kan emiciliği yüzünden kazıklanıyoruz hep.

Kim kazanıyor bilemem de baktım şimdi öylesine aklıma geldi.

Stephen Hawking - Zamanın Kısa Tarihi türkçe hb fiyatı 12 lira
(1 porsiyon yemekten ucuz)

Aynı kitap isveççe hali 111 kron yani 52 lira.

Hadi amerika fiyatına da bakalım
6 dolar diyor 23 lira yapar.

Ülkemiz fakir kardeşim kitap ucuz yoksa.

bu arada Türkiye'de aslında kitap okuyan kesim için okuma oranı düşük değil. fakat ortalamayı düşüren bir grup var, hiç okumayanlar. Yani ülkece bazı şehirler hiç okumuyor, bazı şehirler avrupa ortalaması civarında okuyor.

bu yüzden de yaşadığınız yerde ne yana baksanız kitapçı görürken, kitabevi olmayan şehirler olmasına şaşırıyorsunuz.

yoksa kitap pahalı değil, biz fakiriz.

her döngünün sonuna "end" yazmadan önce A yazarsan basar.

niye karar veremediğini anlayamıyorum. o kadar türk milyoner aptal mı da yatırımları yurtdışına kaydırıyor? mesele gayet açık, yurtdışına yatırım yapıp geçeceksiniz, kafanız rahat olacak...

Milyoner degilim sorun orada. Turkiye'de bir isin ucundan tutuyoruz ancak ileriyi kestiremedigimizden isimizle ilgili de yatirim yapamiyoruz. Esas kaygimiz multeci mi olacagiz? Savasacak miyiz? Kime karsi?

@ykyt: yurtdışına yatırım yapmak için milyoner olman gerekmiyor. olanakları iyi araştır derim.

diğer kısmını bilemiyorum, kimse bilemiyor. sadece bir plan doğrultusunda bir hazırlık yaptıklarını sanıyorum. gerisine dair bir fikrim yok.

en uygun döllenme kadın için adet bitiminden hemen sonraki günler. erkek için sabah saatleri deniyor.

içinde olmasıyla ilgili bir çok rivayet var. kimi doktor ilişki sonrası hemen ayağa kalkılsa bile bebek olur derken kimi doktor belin altına yastık koyulup bir müddet ayaklar tavanda durulmalı diyor.

meni sayısı en az 20 milyon olmalı. ama saraçoğlu diyor ki; bu yıllar önce 100 milyondu insanımıza hibrit tohum yedirerek bu sınırı aşağı indirdiler diyor. doğrudur inanırım.

Kadınlar aylık döneminin ortasında ovüle oluyor, yumurta yaklaşık 24-48 saat civarı canlı kalıyor. Bu sürede döllenme mümkün geri kalan zamanlarda döllenme olmaz. Erkek tarafından bakarsak sperm rahimde 5 güne kadar canlı kalabiliyor ve bu sürede yumurtaya denk gelirse döllenme oluyor. Spermin teorik olarak vajina içine girmesi yeterli rahime ulaşması için. Ama biraz da şans işi kimi zaman imkansız gibi görünen durumlardan bebek olabilirken kimileri çok uğraşıyor ama olmuyor.

Meni, spermlerin dışarı atılmasını sağlayan sıvı. Bu sıvının içinde ne kadar sayıda sperm olduğunu belirlemek gerekiyor. Sayı fazlaysa yumurtanın döllenme olasılığı artıyor. Diğer bir konu da sperm kalitesi. Sperm sayılarının fazla olması kadar spermlerin kalitesi de etkili. Bir insanın beslenme düzeni bile sperm kalitesini etkiler. Burada referans alınacak değer spermle ilgili bilgiler. Meni tek başına hiçbir şey ifade etmez. Birinin menisi bol olsa da o sıvı içinde çok az ve kalitesiz spermler bulunabilir. Cinsel ilişkide 10 cm yeterli geyiği buradan geliyor aslında. Yeterli konuma bırakmak yetiyor teorik olarak.

Ben ceketimi üstüne atsam yeterli oluyor.

valla bi suriyelilerin çocuğu oluyo galiba, tanıdığım kim varsa çocuk olmuyor. kadınlarda pcos var, erkeklerde sperm kalitesizliği/yetersizliği.

benim eşimde sperm kalitesizliği vardı düzeldi, şimdi de benim tiroitlerim bozuldu. Mevlam nasip etmeyince etmiyor. ama yine de umut kesilmez. bir bakarsınız gebelik soruları sormaya başlamışım burada.

çok değişken bir durum. bazı durumlarda en olmayacak durumlarda bile gebelik olabiliyor, bazı durumlarda da olmayınca olmuyor. gebe kalamaz denen bir sürü kadın çeşitli faktörlerle gebe kalabiliyor, bazısı da sorun teşhis edilememesine rağmen gebe kalamıyor. genel bilgiler şöyle;

20 milyon sperm bir şekilde vajinaya ulaşacak,
iki adet döneminin ortasında yumurtlama günlerinde olacak.

bu iki şart ne yüksek ihtimali ifade ediyor, öncesinde sonrasında olmaz diye bir kural yok. ya da 18 milyon sperm yeterli olmaz diye bir şey yok.

döllenme iki tarafın da uygun olduğu durumda oluyor. iki taraftan birinde sıkıntı varsa ya olmaz yada çok zor olur. er kişi olarak şunu söyleyebilirim, erkek için sperm sayısının ve dölleme ihtimalinin en yüksek olduğu zaman son boşalmadan sonraki üçüncü gündür. kadınlarda da yanılmıyorsam leğen kemiği genişliği vb. gibi faktörler de avantaj/dezavantaj sağlayabiliyor.

son olarak erkekler için bir de agresif sperm hücresi diye bi şey duymuştum. artık ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemem.

insanların tek sosyalleşebileceği yer avmler var.insanlar cebinde olmasa bile harcıyor.ayrıca türkiyenin kişi başına milli geliri 15000 dolar civarında diye biliyorum.benim çevremde bu paraları alan yok.gelir adaletsizliği çok.bir de gençler cebinde olmasa bile dışarı çıkıp harcamak istiyor.

belli bir kesime bakarak bu yorumu yapamazsınız. zenginler daha zengin oldu fakirden daha da fakirleşti.

Sabit kurdan dalgalı kura geçmenin faydaları diyelim. Kriz şu an da var, ancak bir gecede devalüasyonla iki katına çıkmayınca dolar piyasalar paniklemiyor, ayak uydurmaya çalışıyor. Yavaşça ısınan sudaki kurbağa misali devam ediyoruz.

İkinci nokta, 2001 krizi sonrası bankacılık sistemindeki doğru ve katı müdahaleler. Artık pat diye bat(a)madığı için bankalar, yüksek faizle de olsa kredi vermeye devam edebiliyor ve borçlar kapanmasa da döndürülebiliyor. Kemal Derviş mucizesidir gerçekten. Çok sağlamdır Türk bankacılık sistemi.

Üçüncü nokta ise hükümetin üstünü örtmesi. Dürüst bir hükümetten mevcut durumu kabul edip önlem alması beklenir. Ancak bu kabul halkı panikletir ve piyasaları bir anda durgunlaştırır. Alışveriş kesilir. Patır patır batar dükkanlar. Ancak adamlar rakamlarla o kadar oynuyor ki sahte bir güvenle ayakta tutuyor ekonomiyi.

Ancak ciddi manada patlama çok yakın. Kangren olan kısmı kesip atmaktansa onunla yaşamaya başladığımız için bu sefer 2001 yılındaki radikal önlemler de kurtaramayacak.

Kriz falan yok kardeşim, yıllardır aynı terane.
İnsan cebinde olmayanı nasıl harcasın yahu? Kredi kartı da bir yere kadar, sonuçta bir ödeme olacak mı olacak. Demek ki adamın kazancı o gelir-gider döngüsünü devam ettiriyor.
Milletin keyfi yerinde, kazancı yerinde.

gerçek anlamıyla ekonomik kriz yok, o yüzden 2001 gibi bir şey yaşamıyoruz.

insanların alım gücü azalıyor şu anki süreçte, yaşantı devam edebiliyor.

İnsanlar hayvan gibi tüketmeye alışmış çünkü. Tüketme, para harcama ihtiyacı hissediyorlar. Ceplerinde olmayan parayı harcıyorlar, kredi kartı borçları boru gibi olmuş hala borcu borçla kapatarak bu şekilde yaşamaya devam ediyorlar.

kriz dediğin şeyin formal tanımı var. ekonomi kötü o zaman kriz var diye bi şey yok. türkiye'de de kriz yok. kriz nedir? 2 çeyrek üstüste küçülme. türkiye'de o var mı? yok. zaten şu sırada devlet harcamalarıyla en kötü ihtimalle büyüme sağlanır. bu büyüme sürdürülebilir mi? değil. ama şuan öyle idare ediyoruz. patlar mı? muhtemelen patlayacak.

bana kalırsa üç sebebi var;

birincisi krizin kronikleşmiş olması. yani sürekli yükselen kur rejiminde yaşamayı öğrendik, sanayi ve ticaret ile uğraşanlar buna göre kendilerini ayarladılar ve fazla etkilenmiyorlar.

ikincisi sıcak para rejiminin devam ediyor olması. bu hükümetin en büyük başarısı denebilir. çeşitli şekillerde ülkeye para akışı devam ediyor. bunun sonucu olarak da bir kesim hayatına ortalama ve üzeri olarak devam ediyor.

üçüncüsü kriz lafının edilememesi. çaresizlikten kendini yakan işçiyi hain ilan edip yoluna devam etme aymazlığı.

tabi ikinci ve üçüncü sebepler aslında meseleyi öteleyip daha büyütülmek karşılığında erteliyor. bakalım seneye ne olacak...

Ispanya'da alacaginiz hatti Avrupa'nin her yerinde Ispanya'daki fiyattan kullanabilirsiniz. Avrupa'da roaming ucretleri kaldirildi.

Avrupa'da roaming ucretsiz su an fakat yeni aldiginiz hattin belli bir suresi olabilir ucretsiz roaming'den yararlanabilmeniz icin. Hatti alirken bunu sorarak alirsaniz rahatca kullanabilirsiniz ^^

turk telekomun 1 hafta için 1 gb (25tl) ve 2 gb (35tl) olmak üzere 2 paketi var sadece internet içeren.

Avrupa'da roaming ücretleri kaldırıldı ama yine de limitli. Benim paketim italya'da 6 gb ama ab içinde 1 gb ücretsiz roam veriyor. Dikkat etmekte fayda var. Vodafone daha iyi sanırım bu konuda

türk tekelom'un paketleri avantajlı. internet için @benim'in dediği paketler güzel, konuşma için de benzerleri var. yeni hat işi ile uğraşmaktan daha kolay geldi bana.

En önemlisi ev, bok gibi paran yoksa ev al. araba zaten değer kaybeden bir şey. ev ise tam tersi; sürekli değer kazanır. hiç arabaya binme ya da çok kötü bir arabaya bin ama mutlaka evin olsun.

Araba al bir süre kullan sat ev al

siz bu paraları nasıl kazanıyorsunuz ya?

Bende fakir halimle ev diyorum.

Ev

ev

Ev, değerini kaybetmez.

30 yaşında mercedese binmeyip 45 yaşında mı binecen git al mercoyu.

ev.

nakitte kal ikisi de ölü yatırım bu aralar.

Hayalin Mercedes, alacak paran da var ama bunun yerine 30 yaşında yatırım olarak ev düşünüyorsun öyle mi? Epey saçma. Araba al, hayalin gerçek olsun, sonra gerekirse satar eve yönelirsin.

ihtiyaclarin ve beklentilerin neler ? ona gore dogru karari sen vereceksin zaten

benzer durumdayım. zor bir ikilem. aile planı varsa yakın zamanda, ev daha doğru bir seçim olur. o cepte. yoksa eğer zaten hangi hayalimizi gerçekleştirebiliyoruz ki deyip araba diyorum. haftaya yazlık lastikleri taktırmak için bayiye gideceğim. servis alt katta, satış üst katta. üst kata çıkmaya korkuyorum, kendime hakim olamayıp lastik değişmeye gidip arabayı değiştirmemek için. yine de şimdiden hayırlısı olsun.

araba

Ev her zaman iyidir. Ancak nakit bulundurmak bence su an daha akilkica. Anladigim kadariyla ikisine de ihtiyaciniz yok. O zaman ikisini de almayin. Bence yatirim yapilacak bir donem degil.

bir süre sonra sıradanlaşır araba, ev.

Ev

passat segmenti, 30 yaş civarı, bu kadar gizlilik anonim olduğunuz bir yer için fazla değil mi?

cevap ev

Maalesef ev

araba özel olarak iş sebebiyle para kazandırmıyorsa, ev.

d&r da eğitim kitleri var deney setleri yaş aralıklarına göre seçebilirsiniz.

örnek: www.dr.com.tr

www.dr.com.tr

www.dr.com.tr

bunlar haricinde ilk okuldaki çocuklar için hazırlanan deneyleri yapabilirsiniz ışığın kırılması tayf olayı genleşme deneyi şekerli suyu damıtma deneyi fasülye yetiştirme eneyi gibi basit deneylerle de ilgisini çekebilirsiniz tabi 3-4 yaş için erken gelebilir bu deneyler o kısmı eğitimciler bilir.

Bir de illa bir sey satin almak yerine mesela disarida da deneyimsi seyler yaptirabilirsiniz, ne bileyim agac yapragi ve cicegi toplayip onlari eslestirmek gibi gibi.

Deney degil ama dünya haritasini o yastaki cocuk grubuna ögreten setler var. Belki onlar da ilgisini ceker.

dadlab diye bir adam var, takip edin.

3-4 yaşındaki çocuk deneyi kendisi yapamaz. Bir yetişkin deneyi yapar, gösterir. Sonra çocuktan kendisini taklit etmesini ister. Eşim, babam ve kayınpederim sağ olsunlar bu konuda muhteşemdirler. Bir pet şişenin çevresindeki ambalaj jelatini alınır, pantolona sürtülür, sonra kendi saçımıza tutulur. Kıkırtılar geçtikten sonra bunun statik elektrik olduğı anlatılır.
Yine su şişesi, kapak tersine şişenin üzerine konur, şişe elin sıcaklığıyla ısınınca kapak "pıt" diye oynar. "Aaaa kapak göpek etıyor" şeklinde gülünür bunun basınç olduğu anlatılır vs.
Deney setleri için 6 yaş diyorum ben. Şimdi 8 yaşında kızıma digital mikroskop aldık yılbaşı hediyesi. Saatlerini geçirebiliyor onunla. Baktığı da ölü sivrisinek, çiçek yaprağı ablasının patlamış sivilcesi. Müthiş eğlenceli!!!

benim kurutma makinem mutfakta. koku yapmıyor. ama çalışırken rahatsız edici derecede ses çıkartabiliyor. benim makinem ısı pompalı, sizin almayı planladığınız makine yoğunlaştırıcılı ise bilemem.

koku yaymıyor. ancak çok fazla ses çıkarıyor ve dışarıya ısı veriyor. banyoda çalışırken sıcaktan içerde durulmuyor. odada durması özellikle yaz aylarında çok çok rahatsız eder.

biz kurutma makinesini çamaşır makinesinin üzerine koyduk. bir problem yok.

@yemrem:

Ortama ısı veren makine ısı pompalı mı yoğuşmalı tip mi?

Bende makine alacağım ve sırf bu yüzden karar veremiyorum. Satıcılar da bu ısı konusunu bilmiyorlar.

@zombi, siz sorana kadar bilmiyordum, şimdi internetten baktım, kurutma tipi: yoğuşturmalı yazıyor.
ikisinin farkı nedir?

@yemrem @zombi

Yoğuşmalı kurutucu; Yoğuşmalı makinelerde özel bir havalandırma borusuna ihtiyaç yoktur; dolayısıyla onları evinizde istediğiniz yerde kullanabilirsiniz. Kurutma işlemi sırasında üretilen buhar suya dönüştürülerek bir kapta toplanır, kurutma işlemi tamamlandıktan sonra bu kabın boşaltılması gerekir. Toplanan suyu ütü (buharlı ütü) yapmakta kullanabileceğiniz gibi, bir tahliye borusuyla doğrudan tahliye deliğine otomatik olarak boşaltabilirsiniz. Bu işlem aynı zamanda sizi kurutma makinesini her kullanışınızda kabı boşaltma zahmetinden kurtarır.

Isı pompası kurutucular; Diğer kurutucularda mevcut olan ve enerji tüketiminin artmasında ana rol oynayan ısıtıcı (200-2500Watt) ısı pompalı kurutucuda yer almıyor. Isı pompalı kurutucularda klimalarda olduğu gibi kompresör kullanılıyor.

Kompresör içerisindeki gaz kondanser içerisinde sıkıştırılıyor. Sıkışan gazda bir ısı açığa çıkıyor. Açığa çıkan bu ısı hava yönlendiriciler ile tambur içindeki çamaşır üzerine verilerek çamaşırın kuruması sağlanıyor, yani nemi alınıyor. Çamaşır üzerine üflenen havanın nemi alındığı için kurutma daha kısa sürede ve daha az enerji sarfiyatı ile gerçekleşir.

Ben yatak odasına koyacağım tek müsait yer orası, gündüz sıcak olmasında bir sakinca yok akşam da çalıştırmam artık yaz aylarında ne yapalım :)

Hayir, yaymiyor.

Avea Avrupa'da 1 gb interneti 15 liraya veriyor. Telefon görüşmesini de Skype ya da WhatsApp ile yaparsanız başka masraf olmuyor. Bir göz atın derim.

edit: mr.goodcat uyardı, 15 değil 25 lira imiş. bireysel.turktelekom.com.tr ben başka bir paket ile karıştırmışım.

avea'nın 1 gb ve 2 gb paketleri çok avantajlıymış. vodafone taahhütüm devam ediyor. gitmeden önce taahhütsüz avea hat alıp dönünce iptal ettirmeyi seçsem aylık kullanım ücreti+vergi+ ydışı paket ücreti toplamını hesaba katmalıyım sanırım. bugün gidip bayiyle görüşebilirim.

lyca ve lebara kullananlardan da yorum bekliyorum.

@babilbaligi

15 tl değil, 25 tl.

türktelekom için web sitesine baktım haftalık 35 tl diyor.
gittiğiniz yerde yerel bir hat almak her zaman mantıklıdır. biraz araştıracaksınız.
çok ülke gezecekseniz her hat her yerde çalışmayabilir ama yine de sormak lazım avrupa'da roaming hakkı vermeye başladılar. genelde vodafone tercih edin her ülkede güçlü avrupa'da.
rotanız çok karışık toplam kaç günde gezeceksiniz? eğer tren falan kullanacaksanız restoran, otel, cafe wifisiyle 1 hafta çekilebilir. ama 15-20 gün gezecekseniz araştırmak lazım.

edit: vodafone'a sordum 2017 ağustos'ta avrupa'da roaming olayı kalkmış. ek ücret olmadan kullandırıyorlar. bunun için web sitelerini kontrol etmeniz lazım.
www.vodafone.co.uk
alacağınız ülkenin sitesinden bakmanız lazım elbette. ben uk-france için baktım ek ücret alınmaz yazıyordu.

gezi süresi 1 hafta

Ben 2011 senesinde BK'de Lyca kullanmıştım, çekmeme gibi bir sorun yaşamamıştım. Çok da uygundu, hatta en uygunu da oydu diye hatırlıyorum ama söylediğin yerlerde nasıl çalışır bilemiyorum.

Günlük 15 lirayı gereksiz görüyorsun, anladığım kadarıyla telefonu elinden düşmeyen biri değilsin. Belki ucuz bir Lyca simi alıp deneyebilirsin. Çekmeyip mağdur ederse kendi vodafone hattına geçer onu kullanırsın çok lazım olursa. Turkcell'in paketsiz fiyatlandırması da çok saçma sapan değil mesela. Vodafone'un da farklı değildir diye tahmin ediyorum. Madem 1-2 dakika konuşacaksın, ararsın kendi hattından, ne olacak. Vodafone'un sitesine bir bak, mutlaka ücretler yazıyordur, müşteri hizmetlerini de arayabilirsin. Öyle 2 dakika konuşmaya 15 lira falan yazmazlar bence. İnternetle ilgili olarak, transfer edilen veriyi takip/tahmin etmek zor olduğundan, belki o sorun yaratabilir ama onda da hem uyarı mesajı gelir hem de belki yurtdışı internet pakedi satın alabilirsin Vodafone'dan. İnternet pakedi alırsan, aramalarını da whatsapptan yaparsın hem.

Avea denmiş ama eğer Avrupa'da bizim buradaki ismi TurkTelekom olan eski Avea'dan bağımsız başka bir marka olan Avea yok ise aman aman diyeyim uzak dur! Hele ki interneti için! Aman! (bkz: türktelekom'un 350 mb için 3800tl geçirmesi)
Aynısı daha geçen yaz Kıbrıs'ta bir yakınımın başına geldi. Belki Kıbrıs'ta geçerli ücretlerin yüksekliği gibi bir durumdur ama uyarı mesajlarının iş işten geçtikten, fatura fezaya vurduktan sonra pıtpıtpıtpıt diye peşpeşe gelmesi insanda HİÇ güven uyandırmıyor. Ayrıca akıl mantık sahibi herhangi bir insan, dünyalar kadar parası da olsa bu ücretlerden internet kullanmaz. Bunu herkesin bilmesine tahmin edebilmesine rağmen hattın internet erişiminin kesilmemesi, müşteriye ulaşıp "hacı sen hayırdır?" diye sorulmaması, üstelik sonrasında ödemeyle ilgili hiçbir şey yapılmaması bana hiç iyi niyetli bir yaklaşım gibi gelmiyor. Kıbrıs'ta bunu yapan firma, Avrupa'da centilmen olur mu? Bilemiyorum.

Çok uzattım. Özet geçiyorum;
Kafan rahat olsun istiyorsan, kendi hattının yurtdışı kullanım ücretlerini öğren. Alabiliyorsan, varsa MAKUL bir yurtdışı internet paketi onu al. Ayrıca gittiğin yerde Lyca alabilirsin. Aramalarını onunla yapabilirsin. Aklında duracağına cebinde dursun derim ben. TürkTelekom'un aveasındansa yurtdışında kesinlikle uzak dur.

Lyca deyince Cambridge günlerime gittim. Ne güzel günlerdi. Peşinden Erasmus. Ah ki ahh... Beni de götürsen ya? Olmaz mı? İnternetimi paylaşırım :)

@lazor, gel gel :))

nolur nolmaz 30 dk=25 tl konuşma paketi alıp, ihtiyaç duyarsam orda hat almak mantıklı gelmeye başladı.

Türkiye operatöründen hak alıp dışarda kullanmaya kalkmayın. Lebara alın geçin tertemiz.

yanlış bilmiyorsam yolcu tarafına bebek koltukları oluyor ya adını tam bilmiyorum, işte ondan konulduğu zaman kapatılabilmesi için diye biliyorum.

Ön koltuğa çocuk koltuğu koyabiliyor muyuz?

Yoksa ben konuyu çok yanlış anlamışım ve bu tuşun sağ öndekiyle hiçbir alakası olmayıp arka hava yastıklarını mı kapatıyor?

Yolcu güneşliğinde bununla ilgili uyarılar olur hep, ön koltuğa yerleştirilen bir çocuk koltuğu/anakucağı monte edildiğinde airbagin kapatılması lazım.

Tabi bir de kolay kolay yolcu alamayan şirket araçları/uzun yol araçları vs gibi kullanımlarda kapatmak isteyen de olabilir.

Dediğiniz gibi patladığında deli gibi masraf açıyor meret. Aracı her calıştırdığında kapalı olduğunu hatırlatıyor sana, yolcu alırsan unutmazsın.

@ chicha: önerilen bir kullanım değil. ama mecbur kalınca koyuyoruz.

mesela bir arabada üç çocuk taşımak gerektiği zaman arka koltuğa sığmayan çocuk koltuğunu mecburen ön koltuğa koyabiliyoruz.

bir de ters giden bebek koltuklarını ön koltuğa takabiliyoruz.

Viber. Ama ilk gelecek viber kodu için bir telefon hattı gerekiyor.

whatsapp'ta da ayni sekilde, bir kere etkinlestirmek yeterli sim kartla. sonra kullan normal wifi ile.

skype'ta da var mesajlasma ayrica

facebook messenger, google duo, skype, facetime, telegram

EGM'nin hiçbir sitesi açılmıyor.

polnet çökmüş. yarın tekrar deneyin.

hayır, yarına kadar düzelmeyeceği neredeyse kesin.

Düzeldi.

İK'cı değilim, öncelikle belirteyim. Büyük şirketlerde IK'cı aslında ilk görüşmeyi yapan kişi sadece. Dolayısıyla ilk görüşmeden çıkınca "olur" ya da "olmaz" diyebilecek durumda değil. En fazla "olmaz" ları eleyebiliyor ve birkaç kişiyi bir sonraki tura taşıyor. Bu arada o görev içeriden biriyle kapatılmış olabilir (ki ilk önce her halukarda içten kapatmaya çalışırlar, ama o dönemde o pozisyonla ilgilenmeyen biri daha sonra kendi şartları değiştiği için bir anda görevle ilgilenebilir), yöneticinin aklında belli bir kişi vardır ama prosedürler gereği bütün alternatifleri görmeden karar verme hakkı yoktur vs. vs.
Bu arada benim de vaktiyle başıma geldi 9 aylık bir görüşme maratonu, 4 görüşme yapıp, her görüşmenin sonunda "istediğimiz kişi sizsiniz" deyip son görüşmeden 3 hafta sonra ben telefon ettiğim için "maalesef" cevabını alabildim. Hırrr.

Tamam ilk görüşmeye çağırdı, onu söylesin çağırsın herkesi. O 6 ay süren iş görüşmesi sürecinde 4 kez farklı şehirlere gittim. 5er saat süren görüşmeler yaptılar. Nedir yani bu? Çok sinir bozucu.

öyle tipler tam dayaklık, profesyonellikten uzak firmalarda çalışır bu insanlar. belki daha iyisi olmuştur, bugün size dönüş yapmaya erinen ik'cı, çalışmaya başladığınızda nelere erinmez ki...

haklisin, bir de ekleme, tum dunyada boyle, sadece tr’de degil.

Kurumsal değiliz ama bizim şirkette max 1 haftada geri dönüş oluyor.

İk departmanları aptallığın kurumsallaşmış halidir. Ne işe aldıkları adamı niye aldıklarını bilirler, ne almadıkları adamı niye almadıklarını bilirler. Genellikle işin kendisinden anlamadıkları için genel hükümlerle karar vermeye çalışır, genelde de yanılırlar. İşte çok başarılı olmuş bir insan "daha önce şuraya şuraya başvurdum, reddettiler." der ya, işte o öngörüsüzlüğün sebebi insan kaynakları departmanlarıdır.

Honda abiyi mühendis olarak Toyota'ya almamış bir departmandan bahsediyoruz, seni harcarken mi çekinecekler?

cevabı açık.IK'nın sizi arayıp aramamasının kendi sürecine bir katkısı yok.Bu yüzden boşuna zaman kaybı olarak görüyorlar.Bir de genelde IK'cılar yoğun oluyor

ben de bunu anlamiyorum arkadas. lan bu IKcilar da zamaninda bu yollardan gecmedi mi? gecti. su sisteme bir duzen kurayim demiyorlar mi hic.

IK cıyım. uzun yıllardır.

yorumlardan bazıları doğru. danışmanlık firmalarının fln görüşme kotoları oluyor. o yüzden dönmüyorlar.

ik çok yoğun oluyor, pozisyon bazlı dönüş değil de atıyorum 1 ay sonra farklı pozisyon için görüşülenlere toplu dönülebiliyor. ya da biriyle anlaşıyorum ama çok emin değilim deneme süresi içinde bekliyorum olmazsa olumlu bulduğum 2. adaya dönüyorum. bu bilgiyi aday ile paylaşamam tabiki.

ama benim anlamadığım asıl şu. olumlu olunursa zaten arıyorlar. olumlu değilse aramıyorlar zaten bu beklentiyi sizde kim yaratıyor :)

başka şehirdeyim paramı zamanımı harcıyorum kısmını da hiç anlayamıyorum, iş arzı, iş gücü arzından daha az. yani iş arayan adam çok, iş az, dolayısıyla istersen harcamayabilirsin bu senin kendi seçimin. ayrıca her iş görüşmesi olumlu olacak diye bir şey yok. sen çok beğenirsin ama onlar beğenmez.

siz sanıyorsunuz ki biz hep orospuluk peşindeyiz :) ama ne yazık ki öyle değil, bizim de beğendiğimiz ama bütçe/yönetici yüzünden üzülerek olumsuz döndüğümüz adaylar olabiliyor.

@benaslinda
Siz sadece sadece bir iş gözüyle baktığınız için para harcamayabilirsiniz bu sizin tercihiniz demek mantıklı gibi geliyor.
Ancak son aylarda bu işler için çabalamam şehir şehir gezmem tamamen hayatımın bir dönüm noktası olması gerektiği için böyle. Yani şu anki işimi beğenmedim ben yeni iş daha çok para istiyorum durumu değil aslında. Şu görüşmeye gittiğim iş bir olsa bütün sıkıntılarım, bütün dertlerim bitecek arayışı benimkisi.
İkincisi zaten aramazlarsa olumsuzdur olumlu olabileceğini düşündüren nedir sorunuzun cevabı da şöyle, ilk görüşmeden 2 ay, 3 ay sonra tam olmdığını kabullenmişken ikinci görüşmeye çağırıldığım çok oldu. Bunun süresi nedir? Örneğin ne kadar süre bekledikten sonra olumsuz oldu demeliyiz. Olumsuz dönüş almayınca umut dünyası işte umutlanmaya devam ediyoruz. En azından bir otomatik mesaj göndermek zor olmasa gerek değil mi?

@keneabidin, bence hiçbir yer bizi şu kadar süre bekle olmazsa olumsuz demez. Mesela bir firma önce olumlu dedi, hatta yönetim kurulu başkanı hayırlı olsun bile dedi, sonra pozisyon askıya alındı dediler.

Bir başka sözde kurumsal yer yazın sıralamada ikinci oldunuz birinci yapamazsa sizi arayacağız dedi. Böyle saçmalık mı olur?

Ben de senin gibi bulunduğum yerden başka bir şehirdeki pozisyona başvurdum. İlk önce gel dediler, sonra gelme dediler bir yıl sonra tekrar görüşmeye çağırdılar falan. Karşına iyi bir fırsat çıkarsa değerlendir başkalarına böylelerine bel bağlama bence.

ik türkiye'de otomatikleşmiş ve prosedürleri belirlenmiş bir birim değil, hatta yukarıda dendiği gibi; dünya'da bile yeni yeni standartları belirlenen, nispeten yeni bir iş geliştirme alanı. haliyle resmi prosedürleri, yol haritaları, hatta teamülleri bile oturmuş değil. benzer şekilde, hukuki açıdan da temelleri sağlam atılmış değil.

biraz da uğraşılan alanla alakası var. her şirketin ba/bs prosedürleri neredeyse tamamen aynıdır ama ik'da işe alımdan tut disiplin yönetmeliğine kadar bir çok uygulama sadece sektöre göre değil, iş yerinin bulunduğu semte göre bile değişebiliyor. işin içinde öznellik çok olduğu için standart oluşturmak da zor. hele ki uzun süredir iş arayan bir insan tarafından işe alınmama sebebi olarak gösterilmeleri okları hepten üzerine çekiyor.

bu sebepler ne kadar normalse ülkedeki kurumsal yapı o kadar anormal. zaten dengesi olmayan bir iş alanını bir de dengesi olmayan insanlar yönetince ortaya böyle bir kanayan yara çıkıyor. bu alanda çalışacak dengeli insan seçememek de bahsedilen dengesizliğin en basit göstergelerinden bir tanesi. daha ik'da çalışacak insanın hangi özelliklere sahip olması gerektiği bile standart değil. muhasebeci eta logo netsis bilsin, işini yapar. ik'cının objektif bir insan olup olmadığını ölçmenin standardı yok ki. böyle de girift sorunları olan bir iş alanı yani. tabii ki bu demek değil ki "ik'cılara da yazık :((", sadece ortada keyfi yapılan bir ciddiyetsizlik olmadığını anlatmak istedim.

türkiye için konuşacak olursak standartizasyonu sağlamak için daha çok fırın ekmek yenmesi lazım, mevcut işverenlerin hepsinin yok olup yeni nesil işverenlerle olmaya başlayabilecek bir süreç bu. bizdeki gibi şirketleşmenin tek amacının para kazanmak olduğunu düşünen yöneticiler olduğu sürece kimse insanların telefon başında geri dönüş beklemesini umursamaz.

çünkü empati yeteneğinden yoksun ve kötü insanlar da o yüzden. bunun gibi arsızlar yüzünden işe giriş için imzayı atana kadar herhangi bir umut beslemeyeceksin ki üzülmeyesin. bak biri de gelmiş buraya iş arzı az, iş talebi fazla o yüzden para harcaman normal sana kim harca dedi diye gevşek gevşek konuşmuş. insanlar keyiflerinden şehir şehir gezip iş görüşmesi yapıyorlar ya istersen başvurma yani. inşallah sizin insanlara yaptığınız terbiyesizliklerin aynısı başınıza gelir de görürsünüz dünya kaç bucakmış.

@benaslında sağlam saçmalamış neymiş iş arzı azmış istersen gel istemezsen gelmeye getirmiş konuyu :) tam işte sizin bahsettiğiniz cins ikcı profili

kendisi küçük dünyasından çıkabilirse bir ikcı olarak daha nitelikli cevaplar verebilir bence.

bunu yapan bir yerden hiç dönüş almamak daha iyi değil mi? ya daha işe girmeden böyle tavır gösterilebilen bir yerde işe girmiş olsaydınız? bu berbat olmaz mıydı?

entonasyona dikkat, piyano ile çalarak oku, bir yükseliyorsun bir düşüyorsun. şef belki de seni incitmek istemiyor kısık sesle oku diyor, şu anda çok kötü geliyor.
koro homojen bir yapı olduğu için tek başına senin sesini değerlendirmek olmaz. sesinin koronun içinde nasıl çıktığını dinlemek gerek.
şefe kolay gelsin :=

ses yüksekliği ile notanın ince ya da kalın olmasının doğrudan bir ilişkisi yok. en ince nota en kısık ses ile verilebilir, en kalın nota da en kısık ses ile verilebilir. şeften bu konuda seni çalıştırmasını isteyebilirsin.

kayıtta biraz entonasyon sorunları duyuluyor, ama kayıt sebebiyle olabilir. Entonasyon konusuna daima dikkat et.

biraz forte okuduğun doğru, ama 6 kişilik bir grup için fazla olmayabilir.

fakat eğer senin ses yüksekliğini duyduğu için değil, altolar "bastırıyor" dediği için sana böyle diyen bir şefin varsa, başka bir koro bulmanı öneririm. şef her zaman kendi kucağına güvenmeli, bunun dışındaki dedikodu olabilecek şeyleri en fazla duyum olarak almalıdır. Kendisi duyar ve yüksek bulur, hakkıdır. Fakat başkasının demesi ile o topa giriyorsa, o kişinin korosunda sorunlar bitmez. şimdi sen tutup "ben forte okumuyorum, altolar düşük kalıyor" desen gidip onlara böyle böyle falan diyecek, sonu gelmez o yolun.

Muhtemelen, hatta daha da kolay olur, laktozlar parçalanmış olduğu için.

Sütü yoğurt yapan şey zaten maya, laktozlu laktozsuz fark etmez, kaldı ki laktozsuz süt teknik olarak laktozsuz değil zaten içinde ekstra olarak laktaz var.

Yani yapilan yogurt laktozsuz olmaz mi bu sekilde? Nasil yapabilirim?

Laktozlu olur ama laktozu parçalanmış olur, tükettiğinde vücudun laktozu parçalamak için uğraşmaz, laktoz duyarlılığın varsa bu şekilde sıkıntı yaşamaktan kurtulmuş olursun.

yapılır. biz yaptık oldu.

şu an anlaşma yapmayıp bireysel olarak 1 kg ürünü dhl express ile amerikaya yollarsanız 100 dolardan fazla tutar. 4 5 günde gider. daha az maliyetli de yollarsınız ama 3 hafta sürer, kimse 3 hafta beklemek istemez.

tnt'yle de çalışabilirsiniz. müşteri hizmetlerini ararsanız yardımcı olurlar. satış temsilcisiyle bir sözleşme yapıyorsunuz ve şirketinize indirim sağlıyorlar. 444 0 868

ups ile avrupa 1. bölge ertesi gün teslim yarım kilosu 7 usd. hacimli olursa (ayda 100+) daha da düşer bu.

Prime 10gb kullaniyorum. Memnunum

Bildiğim kadarıyla Türk Telekom yeni gelen faturalılara 1000 dk + 1000 SMS + 10 GB interneti 29 TL'ye veriyor. Ben yeni olmamama rağmen bana böyle teklifler sunuyor.

Kendi kullandığım ise faturasız olarak 750 dk + 1000 SMS + 3 GB. 23 TL veriyorum ama yeni gelenlere 18 TL (idi) bu da.

600dk+1000sms+10gb internet 45 lira, faturasız.

Vodafone Red15, 15 gb internetli paket.

Vodafone pass müzik ve sosyal var. Sosyal ağlar ve spotify internet kotasından yemiyor.

aveanın internetleri baya bol ve ucuz. ek internet paketleri de baya ucuz. 10 gb gece ya da 10 gb gündüz paketleri 15 lira mesela.sürekli de biryerden hediye internet geliyo 3gb 1 lira vs.. diğer operatörlerin numara taşıma kampanyaşarı bile aveanın normal tariflerinden çok çok daha pahalı. ben eve adsl bağlatmıyorum düşün :D

Vodafone red 10, gayet memnunum

avea bol ve hızlı 5gb + 750 dk + 1000 sms

üzerine 100 dk avrupa pakedi aliyorum 15 tl, avrupayi her yone arayabilmek icin.

toplam 50 tl ye guzel oluyor.

Kart online alışverişe açılmamış olabilir mi? Bu ara revaçta olan hata o zira.

hepsiburada da sorun var.
üğpoıuy nickli arkadaşımız da hepsiburadadan 2 adet teleofn almıştı.

üstelik banka arayıp taksit yapalım mı diye sormuştu, taksitte yapmıştı, bankanın aramasıyla

derken çat diye iptal etmişler işlemi.

yani onaylansa bile sorun olması olası,çünkü hb nin sistemi bozuk.

gramaltin.com
altungold.com

eger taksitli almak istiyorsaniz novabazar.com

hepsinden alim yapmisligim var ve bir sorunla karsilasmadim. fiyatlari buralardan da karsilastirabilirsiniz.

dinsizin hakkından imansız gelir, geldi aklıma

yanlışa yanlışla karşılık vermek

ayna taktiği, aynalama gibi bir terim vardı bunun için, bir de öyle bakarsınız.

Ben de aynalama diye biliyorum. Ama bir söz gerekiyorsa şunu biliyorum. "Sürekli gaz yapanın ağzına, yapacaksın ki; kokuyu alsın!"

ben bir kere yaptım, yapmaz olaydım. siz haklısınız, görmeden sollama yapmak kendi hayatıyla kumar oynamak demek.

Ben viraj görüş alanımda ve tamamen boş değilse kalkışmıyorum. Yapmamanız bence de yerinde bir karar, 10 kere başarırsınız, bir kere başaramazsınız, o zaten son girişiminiz olur.

Gerek yok.

Bir de iyi araba kullanmak risk almak manasına gelmemeli bence. Youtube makas atarken ışığa doğru yürüyenlerin videolarıyla dolu.

Benim sağımın uçurum olduğu tek şerit gidiş tek şerit dönüş virajlı bir yolda karşı tarafın önünde kamyon vardı ve beni görmeden solladı. Seçeneklerim hatalı sollayan adamla burun buruna çarpışmak ya da sola hamle yapıp kamyonun altına girmekti. Olabildiğince frene bastım, kamyon da olabildiğince gazladı ve birkaç santimle kaza yapmadık. Kaza yapmış olsak çok büyük ihtimalle ikimiz de hayatta olmazdık. Üstelik burada ben kurallara uygun şekilde şeridinde giden herhangi bir insanım. Başka biri kamyondan bunaldı diye ölmeme ramak kaldı. Hayatta bu tür bir olaya girmem. 3-5 dakika geç gideyim ceset torbasıyla gitmeyeyim mantığındayım.

gececegimden 100de 102 emin olmadan asla yapmam, hele de arabada benden baskalari da varsa.

Asla yapmadım ve yapmam. İyi kullananlar değil olsa olsa insan hayatına değer vermeyen insanlar yapıyor diyebiliriz.

Bolu yolunda kesinlikle yapılmaması gerekir zaten o direkt intihar girişimi olur. Başlık sahibi; yapmayın ne olacağı belli olmaz hayat tek atımlık başka yok

Iyi araba kullanmak demek risk almak demek değil bilakis sıfır risk demek. Yapma. Yapanlara özenilecek bir şey yapmıyor.

risk demektir, bir suru kisi senelerce araba kullanmis olmanin rehavetiyle neyin riskini aldiklarini anlamadan girisirler.
ortalama 10 dakikada bir arabanin gectigi bir yoldan kulaginda kulaklikla gozlerin kapali bakmadan karsi karsiya gecer misin? Buyuk ihtimal bir sey olmaz, ama bunu bir kac kere denersen istatistiki olarak bir gun fena bir kazaya karisacaksin demektir bunun kacari yok. artik ölür müsün öldürür müsün hapis mi yatarsin "kadere" kalmis.

ancak dusuk iq'lu kisilerin yapabilecegi bir davranis modeli. turkiye'nin %95'i dusuk iq'lu oldugu icin boyle birine denk gelmemis olmak cok zor.

"bana bisey olmaz"

bu ulkenin dibine dinamit olan seylerden biri bu dusturdur. digeri de malum ortadogu kanseri iste.

zaten yapılmaması gereken bir hareket ancak bir kaç kere yapmışlığım var. yaparken araca güvenmek ve ekstra kaçış noktalarını düşünerek sollamaya çıktım. 3 yüklü tırı tek seferde solladım ancak her türlü riski almıştım.

Ben de bir kaç kere yaptım lakin çok büyük bir gerizekalılık gerçekten. Tam bir doğal seçilim örneği.

Şimdi her yer bölümüş yol olsa da hala çift yönlü olanlar var. Aşağıdaki örnekler çift yönlü yollar için.

Altımda güçlü araba varken sollama yasağı olsa bile "karşıdan araba gelse de geçerim" dediğim anlarda rahat rahat sollama yaptım. Burada olası bir sıkıntı durumunda karşıdan gelen aracın kaçabileceği bir emniyet şeridinin olması da önemli.

Zaten eskiden tırmanma şeridinde yokuş aşağı iniyorsanız, sağ şerit boşsa ve siz ısrarla sol şeritten gidiyorsanız yokuş yukarı çıkan birisi şövalye gibi sollamaya çıkar sizi sağ şeride geçmeye zorlardı. Ben de yapardım açıkçası.

Virajlarda sollama yaptığımda ise 3-5 viraj önceden gelen araçları kontrol etmişimdir. atıyorum beyaz merso arkası siyah bmw'den sonra gelen yok diye takip etmişimdir. Burada bir tehlike daha var, virajın göremediğin bir yerinde park halindeki bir araç hareket ederse o zaman hesaplar şaşar. o yüzden gene de temkinli olmakta fayda var. Eğer yolu takip etmediyseniz sollama yapan kişi hatalı sollama yapıyor gibi gelebilir.

Gene tırmanma şeritlerinde tepeye doğru şerit benim olsa bile o şeritte bulunmadım, bu sayede sayısız kez kafa kafaya gelip kaza yapmaktan kurtuldum. Adam kendi şeridi olmamasına rağmen tepe arkası dinlemeyip bahsettiğin gereksiz riski alıyordu.

Virajlara körlemesine girenlere çok denk geliyorum, bazısının çoluğu çocuğu da yanında oluyor, yazık...

kurtarabilirim (herhalde?) düşüncesiyle 6-7 kere yaptım. kabul ediyorum salakça bir şey ama uzun yolda oluyor böyle şeyler.

yapmam.
başka bi kötü geçiş de sağlama. sağ şerit boş, bu dangalak niye solda yavaş gidiyor diye hızla gelen araç sağa atıyor son anda kendini. ama direksiyonun pozisyonundan dolayı araç şeride tamamen çıkana kadar önünü görmüyor. gördüğünde de önde duran araç vvarsa kurtaracak vakti olmuyor. sağlama zaten kurallara göre yasak ama bbu hareket daha tehlikeli.

subway sizi sınırlar, kendiniz kafeterya olarak çalıştırın diyorum. mesela subway olarak açınca sabah çay satabilecek misiniz? diğer yandan o kadar franchise parası ödediğinize değecek mi?

Bilkent subway kapandığından beri (evet sonra galiba geri açıldı) pek sıcak bakmıyorum.

Belirli bir markanın bayiliğini almaktansa öğrencilere yönelik bir kafeterya ile gayet güzel olur gibi bu konuda en beğendiğim örnek küçükparak'ta (bkz: üniversite 2 )'dir.

Devlet üniversitesindeki adam her gün sandviç içecek için 15-20 tl ayıramaz.
Devlet üniversitesi içine uygun fiyatlı satılabilecek bi şeyler açmanız lazım ki tutsun. Çünkü cidden bir kyk ile okuyan bi dünya insan var ne yazık ki.

subway çok pahalı yalnız, hangi devlet üniversitesini aldığınıza göre değişir ama subway öğrenciler arasında değil genç beyaz yakalılar için biraz daha uygun

simit sarayı ya da komşufırın açın bence

Franchise yerine kendinize ait bir ogrenci kafesi acin bence.
Cesidi bol, ücretlerin makul oldugu biryer olursa daha cok kazanirsiniz.

çay çorba. sadece bu ikisini satan bir yer şimdi koca firma oldu. sabah simit (simit arası peynir ve muadilleri) çay, öğlen çorba çeşitleri. tamamdır.

çocukları zehirlemeden en ucuz ne satabiliyosanız onu satın bence.

www.evmanya.com

bu mu?

öncelikle çok teşekkür ederim, fakat ikisi de alttan vidayla tutturmalı değil. bunları şarap şişelerine takabilmek için şişeyi delmek lazım, o da olacak iş değil. alttan vidayla tutturmalı olması lazım, yazmıştım zaten.

m.aliexpress.com

@ Goldstein: tam olarak aradığım bu. Bunu Türkiye'de satan varsa tamamdır.

eskiden fermentasyon markette vardı, şimdi baktım bulamadım.

@ inheritance: Sema Hanım'a sordum. Stokta şu an yok, ama getirirlerse sözüm söz.

Git gel bin km desek (daha az), 100 km'de 6 litre yaksa (basılsa çok yakar, dikkat edilse aşağı düşer)

Toplamda git gel 60 litre mazot yakarsın, çarp litre fiyatıyla. üçyüz küsür

yaklaşık 350.

110u çok gecmezsen 300 liraya gidip gelirsin.

O araç ateşlenirken havayla temas ediyor mu ediyor; yani binlerce olasılık var, neden olmasın.

(bkz: kelebek etkisi)

pek mümkün değil çünkü dünya'da, bizim şartlarımızda gelişmiş bakterilerin orada hayatta kalma şansı bile çok azken üreyip "yaşam" geliştirmiş olmaları neredeyse imkansız. ki zaten rastlanmış ya da ipucu edinilmiş bir "yaşam" yok mars'ta, asıl dert "biraz su geçmişi bulabilirsek buraya ucundan kıyısından yerleşebilir miyiz ya da üs kurabilir miyiz" soruları.

curiosity ve opportunity isimli iki rover var mars'ta, bu arkadaşlar vasıtasıyla temel bilgileri edinmeye çalışıyoruz.
www.skyandtelescope.com

Bildiğim kadarıyla mars'ta yaşayan bakteri bulunmadı, fosilleri bulundu.


www.cnnturk.com
www.ntv.com.tr

hayır. arada bir yıl kadar kaldığı boşluk 3-4 derece kelvin. yani -270 santigrat derece. bu sıcaklıkta herhangi bir bakterinin hayatta kalması mümkün değil.

bakteri gözden kaçmış olabilir, ateşlendikten sonra yükselirken üzerine yapışmış olabilir falan. ama aradaki boşlukta (güneş sistemi içinde) seyahat ederken hayatta kalmış olamaz.

Soru saçma değil gayet güzel soru. Nasa bunu da düşünüyor diye biliyorum, contamination olmaması için gönderdikleri araçları ona göre dezenfekte ediyor olmalılar. Mesela: www.nature.com

duz sigorta hatti korur, kacak akim koruma rolesi insani korur. birlikte kullanilmasi idealdir.

sigorta degeri hatta ve binaya bagli, 40 amper anormal degil.

tek faz kacak akim rolesinde 2 kablo, 3 fazda 4 kablo olur. 3 kablolu ekipmani ben tam anlamadim.

muhtemelen sayacta kacak akim'in sinir degerinden yuksek bi kacak var, o yuzden atiyordu. ana sigortada da varsa, ev icinde guvendesiniz diyebiliriz.

kardeşim bunları sorgulayacağına git kaçak akım rolesi al ve rahatla. kaçak akım rolesinin atması iyi bir şeydir.

Rölenin atması evdeki bir cihazdan dolayı da olur, sık karşılanan bir durumdur.

Sigorta atıyorsa ya bozulmuştur, ya da evdeki bir cihaz yüzünden korumaya geçiyordur.

Ustalarımızın her zamanki tavrıdır bu, bir aleti söktüğünde sistem çalışmaya devam ediyorsa ona göre o alet gereksiz konulmuştur oraya.

Ev içindeki sigorta kutusunda da kaçak akım rölesi varsa sıkıntı olmaz, korkmayın.

sigorta ve kaçak akım rölesi ayrı şeyler, sadece tipleri benziyor. kaçak akım röleli sigorta diye bir sigorta tipi yok.

doğrusu hem sigorta hem kaçak akım rölesi olması.

bazılarında yok, taktırmıyorlar. nitekim sizin elektrikçi de takmamış. taktırın. komşulara söyleyin onlar da taktırsın.

1 normalde sayaç üzerinde tek standart sigorta olur, kaçak akım rölesi olmaz. sizde niye öyle bilmiyorum.
2 sigorta değeri kafadan belirlenmez. projesi öyledir.
3 evdeki sigorta değeri de projede yazar kafanıza göre değiştirmeyin
4 kaçak akım rölesi nötr hattını da okur, normal sigorta okumaz. muhtemelen nötr için bir işlem yapmıştır

son olarak evde kaçak akım rölesi varsa sayaç üzerine kaçak akım takmanıza gerek yok. o kaçak akım rölesi sizin tesisatın koşullarında sadece sayaçtaki kaçağı algılar

Tesekkurler aydinlatici oldu. O zaman soyle diyebiliriz: Sayacta kacak akim rolesi VE sigorta vardi. Bu kacak akim rolesi ya bozuldu ya da saat ile daire arasinda bir kacak var (cunku dairedeki butun sigortalar kapaliyken bile saatteki role atiyordu actiktan 5 saniye sonra yani daire ici bir kacak sebepli olmasi mumkun degil?), elektrikci bu roleyi sigorta ile degistirdi su anda saatte iki sigorta var. Evdeki sigorta 40 amper (bina yeni bina, dairelerin orijinal sigortasi)) o yuzden saatte 40 amperlik bir sigorta olmasi, sistemde herhangi bir problem vardiysa en azindan onu büyütmüyor. ben boyle anladim...

Edit: simdi tekrar baktim. Evde kacak akim rolesi var, bu ayni zamanda sigorta degildir diyorsunuz. Uzerinde In: 40A yaziyor ama kacak akim korumasi ile alakali bir seydir belki. Odalarin sigortalari, biri 20A, biri 10A, digerleri 16A.

evde klima şohben varsa 10a 16a sigorta az kalır. aynı anda çamaşır makinesi, şohben, klima çalışırsa kaldıramayıp atabilir. topraklaması olmayan veya olan elektrikli cihazlarda bazen kaçak olabilir. saç kurutma, tost makinesi vb. gibi.

sagol mika, bu dediklerim ayri sigortalar oda oda. klima, camasir makinesi, bulasik makinesi vs bu sigortalara ayri ayri bagli (oda oda gibi tam haritasini bilmiyorum su an) ve bugune kadar onlar sorun yaratmadi hic. Sadece 4-5 ayda bir evdeki kacak akim rolesi atiyor kendi kendine geri acinca duzeliyor.

dedigim gibi saatteki kacak akim rolesi, evdeki butun sigortalar kapaliyken atiyordu yani bir sorun vardiysa bu saatle ev arasinda olmali? o da durup dururken ne olabilir ki? Bir sabah kalktigimda atmisti (gece atmis olmali) asagi inip actim ve butun gun problem yaratmadi. ama ayni gunun aksamina tamamen gitti, aciyorsun 5 saniye icinde atiyordu.

Ama gercekten bir problem varsa, butun sigortalari kapatip saatten her sey kapali olmasina ragmen elektrik cekimi olup olmadigina bakayim mi (sayac ilerliyor mu falan diye)? kacak akim oyle bir sey mi? yani her sey kapaliyken elektrik cekip fatura sisirme durumu falan olabilir mi? ben daha cok guvenlik amacli (banyoda falan insan guvenligi) diye biliyorum röleyi o yuzden onu attiracak bir sey saati hareket ettirir mi diye dusundum ama konuya hic hakim olmadigimdan bilemedim.

www.desa.com.tr

samsonite tabi

rimowa

desa çantaş ve moda iyidir yerli kaliteli markalar

matraş

It luggage


ekleme:
sakin almayin denmis de, yillardir catir cutur kullaniyorum, gormedigi, gitmedigi yer kalmadi, binmedigi ulasim araci kalmadi. hicbir sey de olmadi. hafifligiyle, sorunsuzluguyla ve uygun fiyatiyla (30euro idi kabin bagaji) tekrar alirim.
hatta biri cok kucuk (wizzair small cabin bag boyunda) digeri de normal cabin bag boyunda iki adet it luggage a sahibim.

thule

it luggage alma sakın.

eastpak diyorum ben. azcık pahalı ama hem tıkır tıkır kolayca her yerde gidiyor, hem kumaş olduğu için daha çok şey alıyor, hem de cidden sağlam.

kabin boy için ben samsonite iki tekerli evrak çantası kullanıyorum, son derece memnunum. öneririm.

aynısını normal patatesi dilimleyip yapıyorum. eğer dondurulmuşlara güvenmiyorsan normal patatesle yap derim.

Evet sağlıksız, üşenme kendin kes patatesi biraz zeytinyağı baharat dök fırına at.

Üzerlerine spreyle yağ püskürtülür öyle doldurulur o patatesler. İçindekiler kısmında yazar ne yağı olduğu üzerinde. Palm oil(palmiye yağı) varsa zararlıdır ki yasaklandı diye duydum bir ara Türkiye'de.

Diğer yağlar da zararlıdır kolesterol nihayetinde ama toksik değildir en azından. Genel literatürde patates cipsi, kızartması vb ürünler junkfood olarak geçer, sık sık tüketilmesi önerilmez.

paketlenmiş her ürüne sağlıklı demek zor.

en.wikipedia.org

Palm yağının kendisinin zararlı olmasından ziyade üretim biçimi sorunlu diye biliyorum. Yani bazı hayvanların evsiz kalmasına sebep oluyor, bölgenin doğasını büyük ölçüde tahrip ediyorlar...

Dondurulmuş ürünlerin ne kadar sağlıklı olduğu da ayrı bir konu. Markaya, ürünün kaynağına, nasıl işlendiğine göre çok karmaşık bir durum. Ürünlerin kendi sitesine girerek hangi belgelere sahip olduğuna bakabilirsiniz veya iletişime geçip kendilerine hangi belgelere sahip olduklarını sorabilirsiniz.

ışıl işlem görmüş her ürün zararlıdır. ha dondurulmuş patates görmemiş mi? illaki koruyucu vardır.

düzgün marka alırsan (torku) koruyucu olmuyor. ama raf ömrü kısa olduğundan bulmak zor.

Palm yağı normalde oda şartlarında katı bir yağ ama bunu daha kullanabilir ve ısıya dayanıklı hale getirirken işlemden geçiriyorlar ve kanserojen bileşik bu işlem sırasında ortaya çıkıyor. Yani zararlı hale geliyor. Hem de ekolojik olarak çok tahribat yaratarak üretiliyor. Dondurulmuş gıdaların çözünme aşamasında da yağlar translaşıyor o da ayrı bir zarar.

İşyeri sana telefon verecekse muhtemel e-mail de kuracaklar telefona, eğer işyeri çok kurumsal bi yerse kendi telefonuna iş e- mail hesabını kurmana izin vermeyebilir, önce bunu bir kesinleştir bence

Sony Xperia serisinde duos var. Bir de general Mobile saf Android çıkarıyor. bu ikisine bak derim.

O dili mı ana dilini mi kullandığın karışıyorsa, o dili biliyorsun demektir.

Benim icin konustugumda degil de net olarak anlayabildigimde.

o dilde espri, şaka yapabildiğinde

O dilde rüyalar görüp konuşmaları hatırladığında.

O dilde altyazısız komedi izleyip esprileri anlıyorsan muhtemelen o dili konuşuyorum demekte sıkıntı yoktur.

fakat CV'ye yazmak veya resmi kuruma başvuru vs. içinse o dilin yeterlilik sınavından alınan nota göre belirtmek gerekir. Yani resmi olarak not yoksa, dil de yoktur.

bence bunun sınırı yok; ama olay, upuzun sorunsuz cümle kurabilmekte ve anlayabilmekte; şöyle bir paragraflık tek bir cümle ile derdinizi anlatabiliyorsanız olmuş demektir.

ama resmiyette en azından sınavlarda 90+/100 tarzı puanlar işler.

karşında o dilin native konuşanı olduğunda hiç sıkıntı çekmeden anlaşabiliyorsan (sözlü ve yazılı) o zaman biliyorum dersin.

içişleri bakanı bugün "veda gibi konuşma" yapmış, sanki bakanlıktan ayrılacakmış gibi yorumlamıştı okuduğum haber,

seçimden 3 ay önce adalet, içişleri ve ulaştırma istifa eder. temmuzda seçim olursa 3 ü garanti. değişmediyse yasa...

Olur.

Ülkenin bok yoluna gittiğinin herkes farkında. Şimdilik suçu belediye başkanlarına falan atıp kurtulma yoluna gittiler, tabi kimse yemedi. Bir taraftan ittifak falan derken seçimi garantiye almak istiyorlar, diğer yandan muhtemelen birilerini yollayıp yenilenme mesajı verecekler.

Hangisinin gideceğini ağa bilir, ben bilmem.

Elektrik uretim tarzi da degisiyor zaten gelismis ulkelerde. Mesela Almanya 2017 ilk yarisinda elektriginin %35'ini yenilenebilir enerjiden uretti.

www.ntv.com.tr

Enerji üretiminde kullanılan fosil yakıtların zararlı etkileri çeşitli filtreleme işlemleriyle azaltılıyor. Otomobilde yanma olayı gerçekleştiği zaman açığa çıkan gazların filtreleme ile zararsız hale getirilmesi daha zor. Kaliteli bir araç bu işlemi yapabilirken, yüz binlerce insanın kullandığı düşük kaliteli araçlar bu işlemi yapamaz. Elektrik üretimi belirli alanlarda gerçekleştiği için günlük hayata olan zararlı etkilerini daha az hissediyoruz.

Elon musk'ın güneş enerjisi şirketi de var mesela, çatı kiremitlerinde normal kiremitlerle ayni gorulen ve degeri hemen hemen ayni ayni olan guneş panelleri kullanimina da teşvik ediyor, bu paneller sayesinde teslalar şarj olabiliyor

Enerji verimliliği diye bir sey var. Fosil yakit yakmak var fosil yakit yakmak var. Her enerji turunun verimliligi ayni degil.

siz aracınızda fosil yakıt kullansanız da elektrik üretiliyor. ayrıca üretilen elektriğin karakteristiği de değişiyor ve daha verimli oluyor. atıyorum 1 litre benzini yaktığınızda aldığınız iş ve güç değerlerinin verimi ile elektriğin verimi farklı oluyor.

mevcut sistemler %100 elektrikli araçlara geçmeye uygun değil.
yenilenebilir enerji tam olarak güvenilir değil. Doğa olaylarına bağlı olduğu için sistemin klasik güç kaynaklarına (termik, nükleer, hidro) ihtiyacı oluyor.

ayrıca pil teknolojisi sanıldığı gibi zararsız değil. belli değerli cevherlere bağlı ve bunlarda sonsuz değil. bugün petrol için dökülen kan yarın lityum için dökülecek.
(bkz: afganistan'ın lityum rezervleri)

ayrıca elektrik şebekeleri de bu yüke göre tasarlanmamış. mevcut sistemdeki tüm araçları elektrikliye çevirdiğimizde hiç bir güç ağı bunu destekleyemiyor.

Kısa bir zamanda devrimsel bir yenilik gelmezse bu iş kademeli olarak önce hibrit sonra elektrikli olarak bize yansır.

çevrecilik falan yalan, olay ekonomik tamamen. avrupalılar başlattı bu olayı, petrol ekonomisine bir alternatif olarak. elektrikli araçlar da tamamlayıcı unsur. hem depolama hem arz açısından.

Yenilenebilir enerji üretmek için gerekli altyapıyı üretmek de sıkıntı, güneş panellerinin üretiminin pek çevreci olduğu söylenemez, silikonu işlemek fazla enerji istiyor, ayrıca günün yarısında neredeyse enerji üretemiyor, enerji kaybı oluyor. Benzeri rüzgar gülleri için de geçerli. Jeotermal iyi ama onun da kullanılabileceği yer limitli.genel olarak bakıldığına En verimlisi nükleer enerji (akdeniz ülkelerinde yenilenebilir enerji kullanılabilir, ama kuzey ülkelerinde vs, verimli değiller) üretimi temiz vs, atık üretiyor, atığını çok düzgün muhafaza etmek lazım. Bir de biofuel var tabi, o da en verimli alglerden üretiliyor, ama yine çik pratik olmayan bir yöntem.

Bunun başka boyutları da var, plastiklerin hepsi bioplastik olacak dense, çiftçiler ucuza kesin para kazanacağı plastikçiye mısır patates üretmeye başlar, insanlar gıda kıtlığı çeker komplo teorisi arabalar için de geçerli.

Bence uzun vadede elektriğe bile ihtiyaç olmaz zaten, enerji kavramını baştan tanımlayabiliriz diye umuyorum.

-Yenilenebilir enerji kullanılabiliyor
-Nükleer enerji olayı var. kendi içerisinde riskleri ve kötü yanları olsa da genel olarak bir kömür yakan termik santrale göre daha emisyon yönünden çok çok daha iyi.
-Enerji ve üretim verimliliği çok farklı konular. İçten yanmalı motorların araçlardaki kullanıldığı hali (değişken yük durumları ve farklı devirlerde çalışılması) çok düşük verimlilikte. Eğer yüksek verimlilikte yakıtı kullanırsanız emisyon değerini düşürebilirsiniz.

iki noktayı kaçırıyorsun;

birincisi, elektrikli arabalar diğerlerine göre çok daha verimli. toplamda çok daha az enerji tüketiyorlar.

ikincisi, içten patlamalı motorlar çevrim santrallerine göre çok verimsizler. yani 1000 litre mazot ile dev gibi jeneratörde ürettiğin elektrikle gidilen toplam yol, o kadar mazotla gidilen yolun birkaç katı.

dahası elektrik barajdan, güneşten, rüzgardan, oradan buradan da üretilebiliyor. arabayı gece şarj edersen almanya gibi ülkelerde %100e yakın yenilenebilir enerji yakalaman mümkün.

@ angelofdeath: mevcut şebekenin kullanılmadığı zamanlarda arabaları şarj etmek mümkün ve lityum pil teknolojisinin göbeğinde kalacak diye bir şart yok. grafen temelli pil teknolojisi gibi o kadar çok gelişme var ki...

Yessss

Takılır, takım elbiseyle de takılır.

evet, elbette.

Para ülkemizde kalsınmışmış, bana faydası olacak sanki Troy'un kazandığı paranın. Hiç umurumda değil, Mastercard ve Visa'ya devam, kapitalizm globaldir. Kapitalizmi yerelleştirme çalışmalarından tiksiniyorum çünkü milleti enayi yerine koyuyorlar.

Bankacıyım.

Türk markası olarak tanıtılıyor tek özelliği bu ve yurtdışında geçmemesi.

Asla kullanmam

Benim debit kartım Troy. Master ve Visa karta kampanya zibille, Troy'da ise bir kere oldu, bu haliyle Milli de olsa kimse tercih etmez.

3 seneye kimse hatirlamaz.