çocuğun sulayıp bakıp büyütebileceği bir bitki alabilir. böylece hem çocuğa ait bir hediye ile sorumluluk duygusuna katkı olur, hem de her bitki ile ilgilendiğinde dedesini hatırlar, çiçek açtığında ya da büyüdüğünde dedesine bahseder, gururlanır. 6 yaşında çocuklar için bu tür sorumluluklar genellikle çok motive edici oluyor, büyüdüğünü hissediyor ve hoşuna gidiyor.

Dedenin şimdi veya gençken çaldığı bir enstrüman varsa ondan hediye edilebilir. Sazsa mesela kulağa pek hoş gelmiyor 6 yaşındaki çocuk için ama belki küçük bir gitar, ukulele, mızıka falan olabilir. Oyuncak olmadığı da öğretilirse hem unutmaz hem çalmayı da öğrenebilir

güzel ve action'lı bir kol saati ya da çalması kolay bir enstrüman hediye edilebilir.

teşekkürler ama...

evde baktığı çiçekleri var, sürekli suluyor. hatta tohumunu da kendi ekti. o yüzden o da arada kaynar gider.

spesifik bir enstruman yok ama evde bir orgumuz vardı, ben de babam da çalardık. onu da zaten bize getirdik, benim de gitarım var aslında. hem de biraz uğraştım ama şimdilik pek hevesi yok gibi enstrumana falan. o da olmadı yani.

akıllı saat olabilir de o da çocuğa değil, bize hediye gibi, çocuk mutlu olacak mı onunla bilemedim. bi de pahalı onlar, bütçeyi aşar.

3d pen alın ama dikkat edin yanmasın eli :)
Ukulele, hamster alabilirsiniz siz de bakımını üstlenirseniz.

6 yaşındaki halim buna delirirdi: shop.hasbro.com:7DEC61D9-5056-9047-F55F-FC686C17D23F
Okuma yazma bilmeksizin aileyle oynanabilecek bi masa oyunu^^

gitar alın.

letgo'da 200 liraya bir sürü gitar bulursunuz. çalmaya başlarsa hayatı boyu dedesini unutmaz.

öneriler çok iyi ama hiçbiri uymuyor abi.

öğrencilikten kalma gitarım var benim. heves eder diye tellerini yeniledim, bir iki çaldım ama heves etmedi. ukulele, gitar falan var yani, o olmadı.

hint bülbülümüz var kafeste. eşimin kuzeni yavrulatmış, birini verdi. hiç ilgilendiği yok. hayvanın bütün bakımı bende. arada kafese gidip seviyor falan o kadar. hamster falan da olmaz yani.

guess who var evde. hatta 2-3 yıl önceki hediyemiz. severek oynar, o da olmadı maalesef.

3d pen'lere bir bakayım.

enstruman olacaksa bence gitar yerine ukulele alin.
bir de puzzle olabilir, 150-200 parca, deli etmeyecek cinsten.

Satıcıya mesaj atıp montaj şeması çıkmadığını söyleyeceksiniz. O da size gönderecek. Bakıp kuracaksınız.

çok basit. talimata gerek yok. işim olmasa ben gelip kurardım :)
iki tane uzun parçanın arasına 7 tane kısa parçayı yerleştireceksin. hepsi bu.

raf tırnaklarını zaten takmışsınız.
yapacağınız alt ve üst tahtaları monte etmek.
üst tahtanın yüzlerinde, alt tahtanın yanlarında delik olması lazım.
bunları alyan anahtarı ve vidalarla monte edeceksiniz.
vidalarla birlikte şöyle bir şey gelmesi lazım: goo.gl

duz tek parca ince beyaz tahtalar gelmis olmasi lazim. onlar civilerle kitapligin arkasina cakilacak en son.

sanirim tepesinden baslaman gerekir kurmaya. sag ve solu dikelttin diyelim. kisa tavan parcasini koyup vidasini takip alyanla cevircen.

en alt raf da vidalanarak takiliyordur muhtemelen.

sonra sirt suntasini civileyip ayaga diker ara raflari koyarsin.

Gelen faturadaki firma hangisiyse ara maille pdf olarak göndersinler

Kurmuşsunuz zaten +1

Orta raflarda delik vida vs olmaz, sadece üst ve altı vidalayıp ters çevirin ve arkalıklarını çakın.

Ayağa kaldırdıktan sonra orta rafları elinizle tek tek dizin.

motor konusunda uzman makina mühendislerinden bir ekip tasarlar. bir sürü bölümden insandan da destek alırlar.

içten yanmalı motor mu, elektrik motoru mu, uydu motoru mu, roket motoru mu, uçak motoru mu, kompresör motoru mu ne aradığına göre detayları çok değişiyor.

edit: sen "milyon tane üretmek zorundasın" falan diye bik bik ötenler aldırma. onlar daracık ufuklarının cehennemini yaşıyorlar.

mesela Roketsan roket motoru üretiyor, yüz yılda milyon tane üretmez. bizim arkadaşlar uydu için motor yaptılar, toplam 10 tane üretilirse öp başına koy. denizaltı içn motor üreten adamın canı yok mu? hangi tank üreticisi milyon tane motor üretmiş? bakın bakalım fendt'in kullandığı beş yüz küsür beygir traktör motoru kaç tane üretiliyor?

çok afedersiniz de, salaklığın lüzumu yok.

bin çeşit motor var, teknolojik alanlar kendi beyninizin sınırları kadar dar yerler sanmayın.

Tek kişi mi tasarlıyor sanıyorsun o içten yanmalı motorları? Bir tanesini geliştirip optimize etmek 5-10 yıl alıyor milyon dolarlık argelerle.

Herkes biliyor nasıl çalıştığını, herkes biliyor parçaların şeklini şemalini ama tek bir mühendislik dalıyla olmuyor üretim. Metalürji, makine, elektrik, teorik fizik, endüstriyel tasarım vs hepsi ayrı branş bunların hepsi de lazım.

Bir 4 silindir motorda 100'e yakın parça var sadece blokta.

Biz çok güzel kopyalayabiliyoruz parçaları ve yan sanayi olarak üretebiliyoruz. Kaldı ki üretimi verimli hale getirmek asıl sorun. Yılda robotlarla 10 milyon motor üreten üreticiyle rekabet edemeyeceğimiz için tasarlamıyoruz. Yoksa motor yapılır, su motoru da aynı şey.

stirling motoru yaptim ben muhendislik okurken mesela. ise yaradi mi? yaramadi. o hesap biraz da.

@bos gezenin bos ustasi, neden yılda 10 milyon motor üretmem gerekiyor? neden bu adamlarla rekabet içinde olmam gerekiyor? iş planımı nereden biliyorsun? ne kadar masraf yapmak istediğimi, ne kadar kazanmak istediğimi nereden biliyorsun, paramın ve hayalimin hesabını sen mi tutuyorsun?

dünya çok değişik bir yer, senin ihtiyacın ve beklentilerin bambaşka bir başka adamın ihtiyacı bambaşka, 10 bin liralık kartal aracına 50 bin lira harcayan adamlar geri zekalı mı? o adamın ihtiyacı yılda 10 milyon üretilen motorlardan bir tanesi mi yoksa kendi ihtiyacı için bir motor mu? kimin neye ne zaman ihtiyacı var bunu siz mi belirliyorsunuz? kim dedi size toyata olmak istediğimi ki?

tek kişimi tasarlıyor o motorları: evet tek kişinin tasarladığı bir sürü custom engine var ortalarda, isterseniz 20 bin dolar verip şu özelliklerde motor istiyorum diyebiliyorsunuz, ingiltere, amerika, italyada atölyelerde motor tasarlayıp yapan binlerce kişi var, kimileri için bu bir hobi, kimileri için bir iş kolu, kimileri için prestij kimileri için başka bir şey. ne biliyorsun, ne kadar biliyorsun, ne zaman biliyorsun onu bi de bakalım da önce lafın lafmı bi anlayalım.

neden bu adamlarla rekabet içinde olmam gerekiyor?

Bilmem neden acaba? Arkadaşa ordan kapitalizm gönderin.

10 bin liralık kartal aracına 50 bin lira harcayan adamlar geri zekalı mı?

Evet.

tek kişimi tasarlıyor o motorları: evet tek kişinin tasarladığı bir sürü custom engine var ortalarda, isterseniz 20 bin dolar verip şu özelliklerde motor istiyorum diyebiliyorsunuz, ingiltere, amerika, italyada atölyelerde motor tasarlayıp yapan binlerce kişi var

Yanlış biliyorsun. En sofistike tasarım araçlar bile blok olarak hazır üretim kullanıyor. Alıyorlar motor bloğunu özel olarak modifiye ediyorlar. Öyle sıfırdan motor bloğu üreten ya yok, ya da önemsenecek düzeyde bile değil. Sanayi kolu bile sayılmıyor. Koenigsegg, Morgan, Pagani, Lotus, geçmişte üretilmiş Dmc, Noble, Tvr vs.

Efsanevi McLaren F1 bile Bmw V12 bloğu kullandı. Amerikanlarda da aynı şekilde belli başlı motor blokları var Chevy, Edelbrock, Dodge, Ford vs. Ama sorsan her garajda millet kendi arabasını üretiyor.

Bak ne diyorum yaparsın, ne var ki motor üretmekte. Ama rekabet edemezsin, yatırımın çöp olur. Günümüzde kar getirmediği için 60'larda soğuk savaş bahanesiyle gidilebilen aya gidemiyorlar.

Hiç mi araştırmadın neden yerli otomobil üretemiyoruz diye. Cevabı aynı.

@bos gezenin bos ustasi, şu link'lere bir bak bakalım modifiye mi ediyorlarmış?

www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

Hobi olarak yapan arkadaşda varmış (bir altındaki link'dende üretim aşamalarını adamın yaşadığı problemleri ve ona yardımcı olmaya çalışanları falan okuyabilirsin baya eğlenceli)

www.youtube.com
www.modelenginemaker.com


Senin dediğin bir yere kadar doğru, türkiyede yurt dışından motor getirip aracına taktıran 15/20 kişi var sadece, (çok pahalı çünkü) bu linklerdeki motorlar genelde karbüratörlü, üretmesi daha kolay, daha mekanik, injection olanlar biraz daha karmaşık ona pek yanaşan yok, öte yandan emisyon mevzusu için bu motorlar mevzuatlara takılmıyorlar çünkü seri üretim değiller, kimisi ses vb. nedenle trafiğe çıkışı yok. bu bir hobi. amaçları ne kadar güzel arabam var diye sergilemek vs. sen ben bu adamların bu işe olan tutkusunu anlayamayız.

yine aynı şekilde motosiklet için üretim yapan DUX var.

10 binlik arabasına 50 bin masraf yapan salak değil, geri zekalıda değil, o araba (hatta specific araba) o adamın tutkusu, takıntısı her şeyi o, sen bunu anlamsız, manasız, mantıksız bulabilirsin, ama bu adam gerçek, bu adam var, sen ne kadar aptalca bulsanda senden daha çok kazanıyor ve harcıyor.

kapitalizm diyip çıkmışsın işin içinden de o da öyle değil canım kardeşim, bu senin hayattan beklentinle alakalı, benimkisi toyota ile rakebet etmek değil, toyotayla fordla sen rekabet et, ben ne o adamlara rakip olabilirim ne de onlar bana olabilir.

en iyi model jet motoru üreticisi toyota değil mesela, ford'da değil. bu pazara giremez bile bu firmalar, zaten girmiş yer etmiş firmaları satın alabilirler ancak.

ve yine söylüyorum, ne üretmeyi düşündüğüm ile ilgili en ufak bir fikrin dahi yok, sadece kavede "yaptırtmazlaaar sana bunu yaptırtmazlaaar" diyen dayı gibisin.

forkliftler var mesela, ilginç bir şekilde kapalı alanda kullanılmasına rağmen 0 emisyon düzenlemesine tabii'ler. deniz motorları var, emisyon düzenlemeleri yok. 50 cc altı motorlara girmiyorum bile, istediğini yap karışan, yok görüşen yok.

çim biçme makineleri (kollu olanlar yada arabalı olanlar) her hangi bir düzenlemeleri yok, istediğin gibi üret, jenaratörler mesela, içlerinde motor var bunların, ve 0 düzenlemeye tabii'ler (ses düzenlemeleri var sadece). Türkiyede motor üreten firmalarda var bu arada. sadece senin gördüğün aletlerin içerisinde değiller, görmüyorsun o aletleri yada ilgini çekmiyor hiç.



motor dediğin makine pek çok alete güç veren makine, motor denince aklına sadece araba, otobüs, motosiklet gelmesi senin sorunun. ben belki çim biçme makinesi yapacağım ne biliyorsun? çim biçme makinesinin dünya pazarındaki payından haberin var mı? kapitalizim demişsin ama aklına gelen sadece otomobil, buda senin görüşünün olmaması ile alakalı.

Ulan her gun Husqvarna, Stihl falan kullanmasam sokup takmasam anlamiyorum diyecegim sen haklisin diyecegim. Sordugun soruda spesifik bir alan yok, sordun soyluyorum ne yapiyorlar neden yapmiyorlar. Bana desen ki bana aluminyum cnc kesimi motor lazim solidworkste tasarlanmis var mi ona gore cevap alirsin. Ha o motoru oyle yuksek isida calistiramazsin muhtemelen zaten cnc den ciktigi andan itibaren yag yakip ufleyecek ama yapilir mi yapilir. Rantabl olmaz ama oldurulur. Git Adana Metalsan'da bile sana doksunler yapsinlar parasini verdikten sonra yaparlar. Ama sorun da bu iste rantabl olmaz. Ne para kazandirir, ne fonksiyonel olur. Cim bicecek adam gidip de o tek silindir motoru senden almaz, alsa da alacagi fiyata kar edemezsin. Gercekler bunlar. Yalan soyluyorsun dersen eyvallah goster bana Turk tasarim ve uretim derim. Belki pazarin farkinda degilim diyecegim, ulan diplomada muhendis yaziyor neyse.

Kim uretiyor bahsettigin bahce malzemelerini Turkler mi? Hayir en dandigi bile Almanya Japonya uretimi. Her ne uretirsen uret, o kadar muhendis mezun oluyor sonucta ne yapiyor bunlar diyorsun ya hani. Bunlar Turk istiraklerle is yapamiyor sorun bu. Sermaye yok, arge yok, para yok benim canim ulkemde nasil ugrassin memleketimin muhendisi. Kaldi ki ugrasiyor yine Turkiye'de ama istirak yabanci menseli.

Bak daha gecen gun bozduk sundan bir tane, aktarma degisecek calistiramadik bir turlu Danimarka'dan parca bekliyoruz. Resimde eklemsiz duz kamyon seklinde olanin aynisindan var 2 tane is yerimizde.
k-vagnen.com
Elektrikli bunlar ustelik.

simitçi falan bile oluyor o mühendis diploması sahibi arkadaşlar, etrafımda işsizlikten kırılan bir sürü mühendis diplomalı arkadaş var, işi olanların çoğu da kendi alanında çalışmıyor (satış ıvır zıvır)

soru çok açıklayıcı olmayınca cevaplar da ona göre gelmiş bence.
amacın "engine" üzerinden para kazanmaksa o devir geçti, çeşmenin başını kapattılar.
neyin motorunu yapacak olursan ol, o piyasanın yerleşik firmaları devasa ölçekte yaparken senin ürettiğinin bir ekonomik anlamı olmaz. ha yeni bir alet icat edersin veya sadece belirli bir alanda kullanmak üzere, kârlılık gözetmeksizin (kâr gözetmeyeceksen neden yapacaksın, tam olarak gözetmemek değil o da motoru kendin üretmek istemenin nedenleri, kaybedeceğin paradan daha ağır basıyorsa) spesifik motor üretirsin eyvallah.

o 5 axislerle yapılan motorları kastetmediğini umuyorum, verdiğin örneklerdeki motorlar seri üretime geçip yaygın seviyede kullanılabilir hale gelene kadar içten yanmalı motorun modası geçer. ha keyfin yerindedir, hobicilere petrolhead'lere niche ekipman satacağım diye açar tezgâhı beklersin orasını bilemem.

sadece fikrim, yeni nesil elektrikli otomobil furyasında elektrik motoru ürettin ürettin, belki büyük firmalarla rekabet edemesen de kendine yetecek iş/işler çıkartılabilir. (o da kolay değil ya, belki)

Boydan boya fermuarlı tulumlar en pratiği oluyor. Giydirmesi, çıkarması kolay. Mont giydirdiğinizde sürekli beli açılıyor. Omurgası hala yuvarlak olduğu için montu giydirmesi de zor. Hava akışı için kumaşın yapısı önemli.

etrafımdaki bebelerin alayı tulumda arıza çıkardı.
benimki de dahil.

Ben tulumda rahat ettim. E bebekten almıştım.

astronot.

Çocuk yürümeye başlamadan mont alınmaz, elbise giydirilmez (kızlar için).
O montu giydirdikten sonra pusete yatıracaksınız, ilk sıkılma anında mont belinin üzerine çıkacak boyun ve kafa kısmında toplanacak.
Bebek açısından ikisi de rahatsız ama soğuk havada astronot iyi tutar mont tutmaz.

Yarın da değişiklik olarak sebze ya da bakla yemeği yapın zeytinyağlı. Barbunya olur, kereviz, kabak olur, taze fasulye, karnabahar...Birkaç çeşit yapın. Yanına da yoğurtla yaratıcı mezeler yapabilirsiniz.

Ben yarin besamel soslu tavuklu firin makarna yiycem. Yanina bi corba ve salata guzel olur.

balık yapabilirsiniz değişik bir et olarak. hindi ya da tavuk da olabilir.

gine domuzu yiyin

ev yapımı kumpir denenebilir, malzemeleri hazırlar ortaya koyarsınız herkes istediğini alır.

lahmacun sipariş edin.

evde lahmacun yapın. ne kadar fark ettiğini görün.

allah kurtarsın aynısı kaynıma oldu zor kurtardık.

çekirdeğe falan sarmıştı en son

kokteyl iç

Likör iç.

cakirkeyf olmak icin alkoldan daha efektif ve daha saglikli maddeler var. onlari kullan

baileys , meyve şarabı bunları deneyebilirsiniz.

cider bulursan, çok şekerli ama güzel de

rom iç. mis gibi rom.

olmadı kahve likörü iç, vişne likörü iç, baileys iç. tatlı içkileri tercih edersen daha rahat edersin.

votka diğerlerine göre daha tatsızdır, limon, vişne ile karıştırınca pek bir acılığı kalmıyor. ya da şirince şarabı felan meyve suyu gibi.

kokteyl ya da baileys tarzi karisimlar.

votka gibi yuksek yuzdeli seylerden ziyade %15-18’i gecme.

beluga gibi iyi bir rus votkası al, buzluğa at, aşırı soğusun. Sonra sek olarak birkaç shot at. Hem yağ gibi kayar boğazından, hem de kısa sürede etki eder.

sigara iç ;)

kahlualı kokteyller dene.

yerim etiğini, git değiştir.

Eski faturanla gitseydin dahi aradaki farkı iade ederlerdi yüksek ihtimal, hiç bir sorun yok ortada etik olabilecek bence.

degis.

Degistir etik sorun olmaz ama kutuya dikkat barkod vardir.

burada etik olmayan tek şey, markanın fiyatı 1 ay içinde yarı yarıya düşürmesidir.

Aldığım fiyatı unutmadım ama fişi attım sanıyordum.fiş kutunun içinden çıktı

İkinci kez alma sebebim kaliteli deri bir ayakkabı. Tanesi 150/2 ye gelmiş olur diye kendimi ikna ederek aldım.

Etik değil.

Etik değil. Memnun olduğunu ayakkabıyı neden değiştiriyorsun? Mağaza ayıplı mal satmamış sana. Aldıkları gibi çöpe atacaklar o ayakkabıyı sana da para verecekler. Neden ne kusur işlemişler?

yalniz aradaki su farka dikkat cekmem lazim, o aradaki bir ay da siz ayakkabiyi kullandiniz yani bilseniz de bilmeseniz de 1 ay sonra indirimli alan adam onu bir ay kullanmamis oluyor, misal sezonun basinda bir kiyafet almak ile ortasinda sonunda almak ayni sey degil, her gunun bir kiymeti var, bence ilk basta dusundugunuz sekilde ayakkabilari 75er dolara almis gibi dusunun. boylece kimsenin hakkini yememis olursunuz, cunku boyle sark kurnazliklarini turkler yapiyor sonra da tabi gavur diyarlarda adimiz cikiyor, bence uc kurus icin degmez, sonucta kimse size yalan soylememis, kaziklamamis, ayipli urun satmamis, belki bu indirimin olacagini ongorup bekleyen bir insan gozunuzde canlandirsaniz daha iyi anlarsiniz, o insan sizin kullandiginiz sure ayakkabiyi kullanmaktan mahrum kaldi, ama sonucta istedigi indirimli ayakkabiyi aldi, simdi esit durumda degilsiniz degil mi?

ne zaman boyle sark kurnazligi yapmaya kalksam baska yerden cikiyor o yuzden ben olsam yapmam. adamlarin yaptiginda etik olmayan birsey yok, pabuc indirime girmis. senin yaptigin etik olmaz.

Yaparsan kutuyu değiştir mutlaka. Ama giymişsen anlama ihtimalleri yüksek

Bir grup insana sordum. "Onların yaptığı etik mi" başlığında birleşildi, gruptaki kimselerin %90'ı geri götürmeni söyledi :D

sordugun etik degil. eski ayakkabiyi, eski fis ile goturup iade etmek etik.

Firmanın zararı yok. Kullanılmamış ayakkabıyı tekrar satabilecekler. 90 gün iade hakkı da tanıyor.

ayakkabının fiyatını 3 gün sonra yarıya düşürmek de etik değil

Yeni ayakkabıyı eski fiş ile götür iade et, madem 50 dolara da para kazanıyorlardı niye 100'e sattılar? Çok kazanmak için, yapıştır.

şimdi markaların belirli dönemlerde indirimleri oluyor bunu hepimiz biliyoruz. bu indirimi beklemeden neden alışveriş yaparım? 1- ya bedeni/numarası kalmazsa? düşüncesiyle daha sonra ucuzlayacağını bile bile alırım. 2- çok acil ihtiyacım vardır. "o" an/gün almak zorundayımdır. diğer durumlarda indirimi bekleyebilirim.

ama ben aynı durumda olsam (-ki bir kaç kez benimde başıma geldi. sonrasında çok üzüldüm.) değiştirme/iade imkanım varsa kullanırım. etikle alakası yok bunun bence.

Cevaplayanların yarısı anlamamış adam eski fiş ile yeni ayakkabıyı iade edecek, kullanılmış ayakkabı zaten iade edilmez. Bu durumda kullandığı ayakkabıyı yeni fiyat ile alış olacak, aradaki süre evet uzun ama ben haksız görmedim. Türkiye'de mediamarkt bile 15 gün içindeki fiyat düşüşünü çek ile telafi ediyor.

sıfır ayakkabıyı size sattıkları fiyattan iade edeceksiniz.
gayet etik.

önce markalar adam ...meyi bıraksınlar, daha sonra biz etik tartışması yapalım.
100 dolardan 50 dolara düşüyorsa sana 50 dolar fazla kitlemişler demektir ve bunu yaparken etik olup olmadığını düşündüklerini sanmıyorum.

Sıfır ayakkabıyı eski fiş ile iade ettim. Aldığım paranın hepsiyle ayaklabı aldım. Arkadaşım da istedi. Yine skeçhırs kazanmış oldu. :) Ben de kazıklanmamış oldum.

Hayır sıçıp batırmadınız. Gaz çıkışı geç gerçekleşecek. Bekleyin deneysel bir şey çıkar ortaya

Bütün malzemeleri attıysan er geç olur. Hiç kafaya takmaya gerek yok. Temizlik önemliydi.

içimi rahatlattınız ya, çok sağ olun. temizlik konusunda çok titizdim zaten. büyük ihtimalle bir sorun çıkmaz o konuda.

temizlikte sorun olmadığını var sayıyorum.

yarın bu saatlerde de fokurdama olmazsa yeni bir maya temin edip üzerine ekleyebilirsiniz. Bir sıkıntı olmaz.

Yarın cuma, nasıl gelir falan derseniz butik bira facebook grubuna sorun, elinde maya olan birileri mutlaka vardır. yakında ise gider alırsınız. maya olmadan şerbete bir şey olmaz, rahat olun.

Şerbeti döktükten hemen sonra dediğine göre kaynar şerbetin üzerine mi döktünüz mayayı? O durumda çok büyük bir ihtimalle mayalar ölmüştür. Yeni maya temin edin.

yani sıcaktı ama kaynar değildi.

27-28 derecede gidiyor maya yeni maya lazım kapağını açmayın yeni maya gelmeden hızlıca dökersiniz gelince kaparsınız kapağını

Bende de var bu. Alfa romeo gtv, honda crx, fiat brava ve tempra hoşuma gidiyo benim de. Yeni arabalar cidden kütük gibi. İçleri klostrofobik. Görüş açıları berbat.

66,5 mustang (kırmızı yada siyah). her gördüğümde tarifsiz duygular yaşıyorum. şimdilik anca modelini alabildim umarım bir gün gerçeğini de alabilirim :) gerçi türkiye'de param olsa da almam. abd'de 20k usd satılan araba burda min. 250k tl. saçmalık.

Coshworth kalp ben.

Ayrica focus 1,taunus, broadway, doğan, uno, tempra, corsa b, golf 4, corolla ae101 ve e11, mondeo mk2, vectra, astra g, bana daha sicak ve keyifli arabalar geliyor. Yenilerde estetik yok. Ancak hormonu bastilar.

Ama malesef bir linea bile bu saydiklarimizdan cok cok daha güvenli. Devirleri geçti. Klasik de degiller. Sadece eski olduklarindan dolayı guzeller.

var. şu ara temiz w123 ya da w124 arıyorum. bulursam alıp haftada 1-2 bineceğim.

yeni arabalar bok gibi geliyor afedersin.

Bana da aksine bir otomobilin yeni kasası ilk çıktığında hiç beğenmiyorum sonra bir kaç ay içerisinde yollarda görmeye başlayınca en son güncel kasa çok hoşuma gitmeye başlıyor.
örnek tüm yeni çıkan civicler.
yeni bmw 3 ve 5 serisi
yeni megane gibi

klasik hastasıyım. 90 model altı ne getirsen alır seve seve binerim. şimdiye kadar sahip olduklarım : 81 golf mk1, 81 jetta mk1, 88 golf mk2, 89 jetta mk2, 81 scirocco mk2, 81-82-88-89 t3 (transporter)

yeni arabalardan nefret ediyorum. ama el mahkum, hanım artık eski aldırtmıyor, yeniye biniyoruz :)

ya güzel bir hesap yap ve kuracağın işin sana yılda ne kadar getireceğini hesapla,
bu hesaba alacağın krediyi ve ödemelerini ekle,
olabildiğince realist ol
sonra mevduat faizleri dolar hareketleri gibi çok basic enstrümanlara bak
doğal olarak 1 yılda edeceğin karın bu enstrumanlardan yüksek olması gerekiyor ki mantıklı olsun.
ona göre hesabını yap.

benim fikrimce piyasa kötü kolla mevduatını.

- hayır. avm'lerde bile mağaza kapanıyor, kredi çekip iş yapmak pek akıl karı değil.
- çok fark etmez.
- teminat varsa verir, ama 100 bin liralık teminata 50 bin ancak verir.

edit: kredi ile iş yaparken masrafları tahminin iki katı, ciroyu tahminin yarısı olarak alın.

hocam
iş planınızı saglam yapıp
kendi imkanlarınızla bir baslangıc yapın
urun satın vs.
eger sorun yoksa buyutmeyi dusunebilirsiniz

oo konya müslümanlığı, nerede görsem tanırım.

senin yaptığında yanlış bir şey yok, karşındaki katıksız mal.

tevbe 128'de "kendi aranızdan" ifadesi açık. İslam inancında Hz. Muhammed bizim aramızdan biridir. Bunlar hristiyanlığa özenip böyle antin kuntin işlere giriyorlar.

peygamberlerin de etten kemikten insan olduğu kuran'da birden fazla yerde özellikle geçer. sıradan insanlara ek meziyetleri olması onların da birer "adam" olduğu gerçeğini değiştirmez. bilakis tanrı bunun böyle olmasını tercih etmiştir, örnek teşkil etmesi açısından. merak etmeyin, kulak asmayın

edit: babilbaligi ifade etmiş, ben yazarken onun yorumu gözükmüyordu, tekrara düşmüşüz :)

bu ülkede tayyip'e bile adam demek hakarete girebilir (hakaretin cezası 2 yıl hapis).

@tejeve: aynı anda yazmışız yaklaşık. Sadece "sıradan insan" ifadesi doğru değil ama fikir olarka katılıyorum.

Muslumanligi abartmis seninkiler.
Datnet +1 :D

Hz. Muhammed'i Allah'tan üstün tutan salakların buna şaşırıp kızmaları saçmalık

yukarıda söylemişler sen normalsin diğerleri sıkıntılı +1

Konyalıyım datnet +1 çok güldüm doğru söylüyor
Taam karşim şimdi cennete girdin diye dalga geçseydiniz slfmlslkd

başka terlik satın al?

ev terliği mi?

Yaninda spor ayakkabi gotur. Kahvaltiya yazin da kisin da o terlikle inilmez ki zaten.

yazın normal parmak arası terlikle gidiyorum kağıt terlikle değil :/

www.sanalmarket.com.tr şöyle bir şey alın, dönüşte makineye atar evde de giymeye devam edersiniz.

Bunu yazmışsın ama kağıt terlikle kahvaltıya inmiş başkasını görsen “Bu Suriyelilerin” diye söylenmeye başlarsın.

Bence kapıt terlikleri giy, resepsiyonu ara ve tekerlikli sandalye iste. En azından adamın mazareti var falan derler.

Çorapla gez Ruslar öyle yapıyor ama ishal de olabilirsin. Pufidik terliklerden al.

@malherios, kardeş iyi güldüm sabah sabah ahahah.

Botları giy bağcıklarını bağlama

ben genelde bu gibi durumlar için hafif bir terlik taşıyorum. parmak arası olanlar ile havuz terliklerinin tam ortasında duran, ev terliği olmayan ama misafire de giden, banyoda da iş gören çilekeş bir terliğim var, benimle gidip gidip geliyor...

e crocslar?

Kağıt terlikle in gitsin ya... Önemli olan rahat etmek.
Ben mi? Ben botlarımla iniyorum, bot giymeyi severim.

ben tamamen boyle amaclar icin crocs tasiyorum. hatta islak zeminler icin ayrica parmak arasi da tasiyorum.
fakat bir terlik de is gorur, sporcular da gormussunuzdur, adidas'in havuz terligini corap ile giyiyorlar. benim estetik anlayisima cok uymuyor ama aslinda hemn islak zeminlerde hem gundelik kullanabilirsiniz. cunku odanin icinde de ayakkabi ile dolasmak bana rahat gelmiyor.
www.google.com

sunun gibi bir sey, illa marka olmasina gerek yok ama mesela adidasinkiler gercekten cok rahat bu arada...

yardımcı doç olmuş bir hekimin 10 bin lira alması çok mu yani ciddi misiniz?
doğuda + üniversitede yani hem eğitim verdiği için para alıyor: hiç hasta bakmayan tıp dışı bölümde yar. doçent zaten 6 bin lira filan alır.
demek hastane döneri olan bir hastane- bu hastaneden hastaneye değişiyor. daha doğrusu sabi döner + performans gibi veriyorlar sanırım. hasta yükü ve hastanenin kar durumu vb. çok etmen var dönerlerde.

ben kimsenin ne kazandığını pek bilmem de alsın yani.
"benim bildiğim pratisyenler daha cok kazanıyordu uzmanlardan" bunu bir ara devlet politika olarak uyguladı. şu anki durumu net bilmiyorum ancak pratisyen olanları aile hekimi yaptılar zaten, onlar da mahallede hasta sayısına göre filan alıyor ve galiba o ilk dönemki kadar almıyorlar.

benim bildiğim uzmanlar daha fazla alır adamların uzmanlığı var sonuçta. 10 12 de az bence.

Sen tusu kazanip uzmanlik okuyanla karistiyorsun. Onlarin maasi dusuyor pratisyene gore cunku bir cesit ogrenci oluyorlar.

Digeri artik uzmanligi almis, para vermezsen cikip gider kendi isyerini acar daha cok kazanir.

tüm avrupa boyunca 2.000 Euro maaşla çalışacak doktoralı insan ne kadar varsa hepsini toplasanız bizdeki kadar çıkmaz. tıp fakültesi bitirip uzmanlık yapmış adam en az 10 sene üniversite okumuş adam. 10 bin lira çok mu bu adama!? hem de doğuda...

10 asistan fln alir. Uzmana 10 az. Pratisyen arkadasim 9 aliyor.

Benim pratisyen arkadaşım da 9 alıyor ama Ümraniye Acil, saniye boşluğu yok ve 36 saat aralıksız nöbetleri falan var. Aldıkları para az bence de.

özelde uzman göz doktoru arkadaş var 20ye yakın kazanıyor diye biliyorum. ki istanbul falan da değil hani. az alıyormuş.

cevap sorunun içinde :)

adam konusunda hakikaten dünya çapında uzman. açıktan taraf olarak görünmediği için de kimse karşısında görmüyor. yanlış bir şey söylememeye azami dikkat ediyor.

bu arada sağ kesim pek sevmez İlber Ortaylı'yı. Daha ziyade sol kesime hitap eder.

ilber ortaylı'nın stv'de pek çok kez amerika'ya gidip feto'yu yerinde ziyaret ettim gibi açıklamaları da var :) ki yani orda feto demiyo tabi övgüyle bahsediyor.

Kendisini solcular da çok sevmez çünkü Celal Şengör kadar olmasa da milliyetçidir.

Tarihten sınıf mücadelelerini anlayan bir "sol"dan kabul görmüşlüğü yok ki? İçinde İlber Ortaylı'nın makbul sayıldığı bir çember çizersek, bu çember sağı tamamıyla içine alır, merkezi de buradadır, "orta"nın sol tarafından da sol-Kemalistlerin büyük kısmını ve "vicdani" solcuları götürür. Stalinist, Troçkist ya da anarşist; tarihe, milet kavramına ve ekonomi-politiğe bilinenden başka anlamlar yüklemiş herhangi bir solcunun bu çembere girmesi zor.

e adamın yaşı var deneyimi var eğitimi var sorulan soruya evet ya da hayır diye iki seçenekten birini cevap vermeyerek geçiştirebilecek birikimi var, birisinin sadece sorulara verdiği cevaplar değil olaylara yaklaşımı ve yaptıkları da kendini tanımlar, biraz dikkatli takip edersen düşünce çizgisini az çok anlayabilirsin

hikmet iv +1

bence kendisini biraz sag veya sol ustu gormek daha dogru bir yaklasim, yani belli bir yasin, birikimin ustundeki kisilerde bu siklikla olan bir sey, zira sagin da solun da kazigini gormus, hayal kirikligini yasamis oluyorlar. yani meselenin bu kadar basit, saece birseyci olmakla cozulemeyecegini, kalkinma olacaksa, hayaller degil gercekler onem kazaniyor, gercekci bir yaklasim da idealist degildir, yani kisacasi olay savsi kazanmak icin hangi muhabereleri kaybedecegini dogru secmekte...

asil tehlikeli olan bu yaklasimda insanlarin liboslarla, her devrin insanlari ile bir sayilmasidir, tavizci insan ile orta yolcu insanin bir tutulmasidir.

akp tayfası ilber ortaylıya saygı duymuyor mesela. sağ sol dediğiniz şey bundan farklı bir şey sanırım. akpliler ilber ortaylıyı gayet "kaymak tabaka" olarak görüyorlar, memleketin kaymağını götüren millete tepeden bakan cehapeci lümpen vs vs. gibi.

Geniş açıdan bakarsan ne şu anki sağ gerçek sağ, ne sol gerçek sol. Çok şey söylüyor anlayana.

fb'daki kalemlik, kalempazarı, kalemix gibi gruplara ilan koyun.

sahibindene koyarsan abi 50 lira olur mu öğrenciyim diye sorarlar. sinir hastası olursun...

20 senedir kenarda duruyorsa bir bakım yaptırın. sonra satınca başınız ağrımasın.

sonra da kalemlik gibi gruplarda satarsınız. yoksa zor.

Ne mi olur? İltihap, enfeksiyon vs...

Yarardan çok zarar verirsiniz.

Bende hiç enfeksiyon ve iltihap yaratmamışsa peki? Ve çok güvenilir bir yerde delinmişse?

Pekiyi neden uluslararası standartlar sebebiyle getirilmiş kontrolleri "Bir şey olmaz." diye düşünerek aşmak istiyorsunuz ki? Bir gereği varmış ki getirmişler.

Bize bir şey olmaz, düşüncesi mi bu?

Ek: Kulak deldirmesi için 12 ay şartı var mı bilmiyorum. Ama bu durumlarda doktor karar veriyor kan bağışına uygun olup olmadığınıza.

www.ctf.edu.tr

Burada sizi rahatlatacak bir şeyler de söylüyor.

"Kulak deldirme Eğer bir kullanımlık malzeme ile aseptik koşullarda yapılmışsa kabul edilir. Yoksa 12 ay donör olamaz."

çok güvenilir dediğin yer neresi yahu tıp fakültesinde profesör eşliğinde mi deldirdin?

bi bildikleri var ki yapamazsın demişler.

durum şöyle;

Şimdi sen kulak deldirdiğin zaman bir aparat senin kucağını delip geçerken bazı bakteri veya virüsleri vücuduna bırakabiliyor. Bunlar da vücudunda bir belirti vermeden, sana çaktırmadan belli bir süre yaşayabilirler. Bunlar eğer varsa bir yıl içinde çıkabiliyor, yani kulak delinmesi sırasında aldığın bir virüs 9 ay sonra belirti verebilir, aradaki süreye de kuluçka süresi deniyor.

Bir belirti olmamasının bir anlamı yok. Eğer kuluçka durumunda bir virüs taşıyorsan, bunu kan verdiğin kişiye de bulaştırma ihtimalin var.

Bu durumlarda genellikle durumun aciliyeti varsa kurallar esnetilebiliyor. Bir savaş, deprem vb. durumunda böyle bir virüs riski alınabilir mesela.

Ama normal şartlar altında bir 7 ay sonra kan bağışında bulunsanız kan verdiğiniz kişi için daha sağlıklı olur. Şimdi yapmanız pek mümkün değil.

Kan merkezinde "kulak deldirdikten sonra 12 ay içinde kan veremeyeceğimi" söylediler ve bağış yapamadım biraz önce.

Eşimle bebek planladığımız için önümüzdeki en az 1 yıl süreyle kan veremeyeceğim için şimdiden vermek istemiştim çok. Bu yüzden.. üzüldüm gerçekten..

Bazı mikroplar kuluçka döneminde tahlilde anlaşılmıyor altı aylık bir süre vs bu ondan sonra anlaşılıyor.

ilk çıktığından beri 6s kullanıyorum. pil sorunu hariç gayet memnunum. aldığımdan beri telefonu hiç kapatmadım ve sürekli kullandım.

senin yerinde olsam 2019 yılında sıfır 6s'e para vereceğime az kullanılmış 7 alırım. şimdiye kadar bütün iphone'larımı 2. el aldım. son aldığım telefonu sahibi sadece 1 hafta kullanmış, kulaklığı şarj aleti bile açılmamıştı o kadar yeniydi. sıfır 7 parasına 8 almış oldum. sen de aynı mantıkla 6s parasına 7 alabilirsin.

ben mart 2018'de iPhone 6 aldım. birinci yılına yaklaşırken bir sorun yok. bence alınır.

4k video ile yüz tanıma senin için çok önemli değilse bir fark hissetmen çok zor.

iç saklancak şarap deil bu. galiba toskana şarabı olarak bilinir.

ben olsam özel bir güne saklardım.

@mika, @teknik Gördüğünüz gibi 2003 yılı. Açtığımızda sirkeyle karşılaşma ihtimalimiz var gibime geliyor da o yüzden bir sorayim dedim.

süs olarak saklama ama sıradan bir günde içmektense teknikekip +1

bozulmaz. tuz atarsan sirke olur sıkıntı olmaz.

fotoyu goremedim ama tadi hosunuza gitmezse sicak saraba donusturursunuz.

açın, daha uzun saklamak mantıklı değil bu arkadaşı. güzel şarapmış, afiyet olsun.

İşverenler yazmasın :)

Bu sorunun cevabını işverenin ağzından dinlemeden nasıl gerçek bir yanıt bulmayı bekliyorsun?

-kimse gelirini paylaşmak istemez.
-asgari ücret 100 lira olursa da kimse çalışmaya gerek görmez. yine işsizlik olur.
-sermaye ne zaman elini taşın altına koydu ki? tek amaç var: daha fazla kar.
-1000 kişi çalıştıran yerler hakkında bilgim yok ama çok da düşündüklerini sanmıyorum.
www.diken.com.tr
not:işveren değilim.

@proletarier aller lander vereinigt euch

bence o kadar kazanmıyorduk, ne işverenler ne biz. dağıtılan krediler bizi "zenginlik illüzyonuna" soktu. işverenler açısından bakarsak özellikle kosgeb vasıtasıyla dağıtılan krediler nerelerde kullanıldı sormak lazım.

bir işveren çıkıp dese ki sana ne kardeşim şirket benim değil mi? parayı da paylaşmak istemiyorum. anlarım. amk kan emicisi der geçerim. ama bunu mantıklı bir zemine oturtmaya çalışmak saçma. açık açık desin kar oranım azalmasın diye maaşlar artsın istemiyorum ve işçi çıkarıp 2 kişilik işi tek kişiye yaptırıcam.

bir de asgari ücret artarsa fiyatlar da artar muhabbeti var. asgari ücret 1600 lirayken 2 liraya üretip 5 liraya satıyorsa maaşlar artınca 3 liraya üretsin yine 5 liraya satsın. neden şirketler mutlaka 3 lira kar etsin ki? maliyet artıyorsa kardan kıssın biraz.

işveren tarafından hesap yapıyorum.
çalıştığım şirkette 1000 kişi çalışıyor.
aylık ücret 400*1000= 400.000TL arttı
aylık sgk 190*1000= 190.000TL arttı
aylık vergi 30*1000= 30.000TL arttı
toplam işverenin kasasından çıkan 620.000TL ekstra nakit var.
yanlışım varsa ilgili arkadaşlar düzeltsinler.

diğer hesaplamaları siz yapın,
üreteceği ürüne zam,
aylık ekstra nakit çıkışını sağlayacağı finansman
aylık sipariş ve ücret ödeme sürdürülebilirliği. v.s

uzuuuun bir cevap yazıp sildim.

hocam ya öğrencisin, ya iş hayatında hiç çalışmadın.

işverenden dinlemeden nasıl gerçek cevap bulmayı bekliyorsun? +1

@ayakli tamam işte bunu nedne piyasaya yansıtıyor şirket? 5 kazanmasın 3 kazansın. 1000 kişilik şirket için de 600 bin o kadar önemli değildir. patron daha az gezsin.

@benaslinda birçok işte çalıştım. kimin ne kadar kazandığını da biliyorum. o yüzden bu rahatsızlığım zaten. asıl siz hayatınızda çalışmamışsınız. öyle kaymak işler değil ama. girin bir yerde 3 kuruşa çalışın bakalım bu kadar rahat konuşabiliyor musunuz.

@ayaklibalik 600 lira ekstra maliyeti ben de söyledim. e patron yılda 7 milyon az kazansın? 1.000 kişinin çalıştığı şirket için önemli bir para değil. patron kişisel harcamalarından kıssa daha fazla kar eder zaten. bu 7 milyon neden patrona yüklenilmiyor? illa o kadar çok mu kazanmak zorunda?

diyorsun ki, bu sene 5 kazanmasın 3 kazansın
gelecek sene 3 kazanmasın 1 kazansın
diğer sene 1000 kişiyi birden kapının önüne koysun.

bir şirkette nakit akışı öyle sanıldığı kadar kolay değil.
enerji, işçilik, kira, bunlar nakit akışını etkileyen birebir faktörler.
bunların arttığı vakit, firma ciddi anlamda sıkıntıya girer.
bakkal gibi düşünmeyin şirketleri, al gülüm ver gülüm olmuyor satışlar.
ciddi bir döngü var. kar ettiğin tutarı kasanda görmen için zaman geçmesi gerekiyor.
ama devlet vergisini, mal sahibi kirasını, personel ücretini, zamanında ve nakit istiyor.
sektörler genişledikçe, piyasa daralıyor, öyle söylediğin gibi deli gibi kar marjları kalmadı artık.
biz nasıl 100TL gelen elektrik faturasına 150 Tl gelince isyan ediyorsak, açık olan lambaları söndürmeye çalışıyorsak. işveren de aynı bizim gibi düşünüyor ve isyan ediyor. ki biz geçinmeye, onlar kar etmeye odaklı.

sorunun temeli işçi ile işveren arasındaki çekişme elbette. fakat esas mesele şu;

Türkiye'de üretim yapan işletmelerin neredeyse tamamı, düşük katma değerli iş yapıyor. Yani 5 liralık kumaşı alıp, 3 lira işçilik ekleyip 1 lira masrafla 10 liraya satıyor, 1 lira para kazanıyorlar. Bu üretim tipinde 3 lira işçilik maliyeti 4 lira olunca sıkıntı büyüyor.

Bu tip işler elbette vazgeçilmez, fakat neredeyse bütün ekonomimiz düşük katma değerli işçilik yoğun üretime dayanıyor.

Yoksa yüksek katma değer ile çalışan işyerleri bu zammı bile beklemeden çalışanlarına enflasyon zammını yıl içinde yaptılar zaten.

1000 kişinin çalıştığı bir yer ayda 1.500.000 kazanıyor olabilir, bunun yarısı maaş zammı ile elden akıp gidiyor olabilir. Her zaman o hesaplar o kadar lafla olmuyor.

Çalışan açısından zaten bu ücret skalası tam anlamıyla facia, değinmeye bile gerek duymuyorum.

benim 10 yıllık iş tecrübem var. ücret yönetimi yapan İK'cıyım. sizin merak edip duyurusunu açtığınız üst yöneticilerin ücretlerini belirliyorum, her yıl hay groupa tonla para verip ücret datası alıyoruz.

belki kimin ne kadar kazandığı konusunda bir fikriniz var ama giderler, finansman ile ilgili bir fikriniz yok.

ayaklibalik güzelce anlatmış ama sizin inanasınız yok bence.

@ayaklibalik 3 kazanınca niye 1000 kişiyi kapıya koyuyor işte? 3 kazanmaya devam etsin. şirket bir miktar büyüsün, enflasyon oranında kazancı da artsın çark döner. o saydığın giderler asgari ücret 1000 lira olsa da olmayacak mı? asgari ücretle ne alakası var? maaşlar kalemlerden sadece biri. hala soruya tam cevap değili bunlar. patronlar neden 3 değil de 5 kazansın?

olayı spesifik bir şirkete yönelik sormuyorum. çünkü bir kobiden de, kurumsal bir şirketten de, yap-satçı bir müteahhitten de farklı cevaplar alınır. hepsinin ayrı zorlukları var. o yüzden kobilerin tahsilat sorunları konumuz değil. genel olarka soru şu. bir şirketin 20 bin işçilik maliyeti 30 bin diğer maliyetleri var. malı 80'e satıyor diyelim. 30 bin karı var. maaşlar artınca maliyeti 60'a çıkarıyor. neden 30 yerine 20 kazanmaya razı değil?

@benaslinda hayır ayaklibalik soruya tam cevap vermemiş. yukarda tekrar sordum. ayrıca ik'cı üst yönetimin maaşını belirlemez. büyük ihtimalle ne kadar kazandıklarını bilmiyordur bile.

Isverenler kardan kismaz.
Gerekirse butun personeli atar, sirketi kapatir yine de kardan kismaz. Calistigim sirket 1 ay icinde 5 tane grup sirketini kar dusuk diye kapatip 1000lerce kisiyi kapi onune atmisti.
Halbuki gayet kar eden ve gelecek vaadeden sirketlerdi bunlar.

Bunun onkabuluyle baslarsan gerisi oturuyor aslinda.

Niye oyle dersen patron haci onlar, onlarin kafa farkli calisir bizim gibi dusunme.
Biz hep optimum pesinde kosariz, onlar hep en ustu hedefler.

Herhangi bir holdgin patronunu al, sana ayda 1 milyon vericem olene kadar ama sirket islerini birakacaksin de. Birakamaz delirir.

@black mamba: çünkü biz istiyoruz ki insanlar ellerindeki parayı finansal araçlara değil, üretime yönlendirsinler. Fakat üretim belli bir sermaye koyduğun zaman döviz kadar, faiz kadar kazandırmazsa, kimse üretime yatırım yapmaz. sonuçta ülke olarak daha da çok kaybederiz.

bu yüzden işverenlerin koydukları sermaye karşılığı daha az kazanmayı kabul etmesi uzun vadede ülkeyi vurur.

parası olsa da kimse hayrına bir işe girmez.

işverene 5 değil 3 kazan demek,
işe ihtiyacım var ama şu ücrete çalışırım.
şu ceketi alacağım ama fiyatını ben belirlerim demek gibi bir şey.
şirketler daha çok kazanmak için uğraşmasalardı, yatırım yapmazlar,
yatırım olmazsa insanlar çalışacak iş bulamazlardı.
işçiyi düşünmek, işverenin değil devletin işi.
senin söylediğin komünist devletlerde olur.

nakit akışı, krediler, ortakların kararları, şirketin borsaya açık olması, finansal katsayıların (COI, ROE, ROCE, WACC daha gidiyor bu) tutturma hedefleri vb bir sürü sebebi var.

bu arada hiç kurumsal şirkette çalışmamışsın sanırım. ik'nın yetkileri kurumsal şirketlerde çok daha geniştir. zaten ellerinde prosedürler var öyle sana %5 zam yapayım falan olmuyor. adam gidip hay scale uyguluyor. ülke müdürü olsan da götünü yırtsan da maaşın gram oynamaz.

@acemi aradığım cevap gerçekten. çıkıp böyle desinler anlarım. belki ben de sermayedar olsam en çok kazandıracak şekilde çalışırım. ama bunu farklı şekildeymiş gibi anlatmaları inandırıcı değil.

@babilbaligi tamam finansal araçlardan daha çok kazansınlar. ona da ok. ama neden her olumsuzluk çalışana ve müşteriye vuruyor? biraz farazi konuşuyoruz o yüzden havada kalıyor. tamam banka faizinden çok kazansın ama neden maksimum kar? asgari ücret 2 bin lira olunca kar oranı ne kadar düşecek? neden ilk fırsatta bu fiyatlara yansıtılıyor? 5 kazanmasın 3 kazansın derken de az kazansın demiyorum ki 3 bile fazla bir kazanç. müteahhit 1 bmw daha az alsın ama işçi de 3 kuruş çok kazansın. sabancılar, koçlar birkaç milyon dolar az kazansın işçinin de yüzü gülsün.

@ayaklibalik işçinin işe ihtiyacı var seve seve öpüyoruz diyorsun yani? devlet devlet olsa bunları konuşuyor olmazdık zaten. ama devlet işçinin hakkını aradığında da tüm patronlar ağlıyor. bugün kurumsal yerler dışında kaç iş yeri fazla mesai ödüyor? 100 lira için 40 takla atıyorlar. yarın devlet çıksa dese ki tüm bunları denetlicem, kimsenin maaşı asgariden yatmıcak, cumartesi çalışırlarsa mesaileri ödenecek, hiçbir iş yeri vergi kaçıramıcak. o zaman zaten asgari ücretlinin maaşı mesailerle birlikte minimum 2500 liranın üzerine çıkacak. kabul mü?

yazdıklarımdan başkalarının faydalanacağını umuyorum.
yoksa gerçekten üzüleceğim.

Hocam sen hala kardan neden kısmıyorlar diyorsun. Böyle bir şart yok ki, bunu sil bir kere. Öyle bi dünya yok:) bunu farklı şekilde anlatma sebebi toplumsal baskıya karşı dayanak oluşturmak için. Kimse ben 2 kişilik işi 1 kişiye yaptıracağım, ürünlere de şu kadar zam demez. Yakın zamana bakın millet zam yapmamış görünmek için ne taklalar attı.

@ayaklibalik soruma tam bir cevap vermedin ki. konuyla alakasız masraflardan bahsediyorsun sürekli. nesinden faydalanayım? üzül bence.

@camiyetin ünlü simasi. ha işte dediğim bu. açık açık desinler bir sömürüyoruz. ucuza çalıştırabiliyorum onlar da eşek gibi çalışmak zorunda canımı yesinler. ama bunu farklı bir kalıba sokmaya çalışmak başka bir şey. sanki patronlar zam yapınca o 3 kuruşla ayakta duruyormuş gibi. üstüne maaşlı çalışıp burada gelip bunu savunan arkadaşların olması üzücü.

tabii şirketlerin çıkıp açık açık bunu demelerini beklemiyorum. ama sözlükte falan maaş tartışmalarında sürekli bu dönüyor. asgari ücret artarsa fiyatlar da artar. kimse demiyor ki biraz da patronlar sıksın.

@black mamba: o kafada insan olsa, o sermayeyi nasıl biriktirecek? sen kapitalizmin temelini anlamamışsın, onu soruyorsun. kepitalizmin temeli sermayenin olabildiği kadar güçlü olmasıdır. bunun için bütün olanaklarını seferber etmesi, ne pahasına olursa olsun her kapitalistin karı mümkün olan en yukarı çekip daha fazla sermayeye sahip olması gerekir.

yoksa bugün karı 5'ten 3'e, yarın bire düşer. öbür gün biri gelir "bu sene zarar edin, ne olacak zaten paranız var" der.

yılda 10 milyon kimse için küçük para değil, hiç kimse için...

@babilbaligi insanlara insani maaşlar ödeyerek de sermaye biriktirebilinir. zaten birçok işte hayvani kazançlar var. ölücü olmaya gerek yok. bak açık açık böyle de canımı ye. de ki kapitalistim işçi eşşek gibi çalışmak zorunda ben de çalıştırıyorum. imkan olsa ayda 100 liraya çalıştırırım. ama asgari ücret artınca "işsizlik artacak :(" diye dolaşmayın ortada. azcık az yesin patron işçiyi çıkarmasın o zaman, 2 kişilik işi tek kişiye yaptırmasın. sanki bunlar kendi elinde değilmiş gibi bir tavra bürünmesin. şu anki sisteme zaten sövüyorum ama başlığı açma nedenim sanki onlardan bağımsız bir nedenden dolayı böyleymiş gibi davranılması.

Turkcell önümüzdeki dönemde benim olan interneti başkasıyla paylaşma mı ücretli hale mi getiriyor?

evet. tam olarak bu. ama başkasıyla paylaşma olarak düşünme. sabit internet hattında arıza çıktı mesela. acilen bilgisayar üzerinden internete girmen gerekirse telefonundaki interneti paylaştırmak istersen ekstra ücret alacak turkcell.

Olayın vpnle uzaktan yakındam ilgisi yok. Senin paylaşım yaptığın İnterneti paralı yapıyor. Yani mobil erişim noktasını

ya şimdi ben telefondan açıyorum kendi bilgisayarımda kullanıyorum,

o da mı ücretli olacak?

@dedim dedim de kime dedim
evet.

@dedim dedim de kime dedim: evet. zaten saçmalık burada.

turkcell'in yaptığı son açıklamaya göre işlem şöyle olacak,

bir uygulama sunacaklar. bu uygulamayı açıp ücretsiz olarak payalaşcaksın. ancak senin internetini paylaşan kişi bir arayüz ile bilgilerini girip öyle kullanabilecek internetini. starbucks vs.. gibi yerlerde yapılan şey gibi.

ben bu sonucu çıkardım.

ha turkcell böylece bir çok kişinin bilgilerini elde edip her türlü kullanımını sağlayabilecek. kazanacakları 3-5 kuruştan daha karlı bir iş bu elde ettikleri veri.

Tüm dünya Mars'a yerleşir dünyada sadece Türkler kalırsa ben ihtimal veriyorum, onun dışında şimdilik mevcut değerini koruyabilmesi bile mucize olur.

yönetim değişirse olabilir.

altın madeni veya petrol rezervi bulursak tl değer kazanabilir.

TL ne zaman değer kazanmış da şimdi kazanacak? Uzun vadede her zaman döviz yükseliyor aç grafiklere bak 20 yıllık eğrilere.

@cliff lee burton

pollyanna sen misin?

Hayır. Ancak 5-10 yıl vadede ciddi bir değer artışı olabilir, bunun için gerekli adımlar da görünmüyor.

terörün politik bir kavram olduğunu düşünmektedir.

pek sempatizanı.

Uyesidir.

Sempatizan uzak dur

Sempatizandır.
(Bkz: gerilla)

pkk'ya pekeke der mesela o

sempatizandır yada yan kollarına üyedir. 155'i ararın.

Haysiyetsizliği şiar edinmeyi amaçlamaktadır.

teroristtir.

Dombilidir, taocudur.

benim karsilikli konustugum birisi ise ben duzeltirim, elmaya armut denmez. hani bazi tartismali konular vardir hayatta ama pkk nin bir teror organizasyonu olup olmadigi bunlardan degildir. bunlar kurt degil masa dersin anlarim, amaci sudur degil budur dersin yine olabilir ama terorist mi degil mi diye bir tartisma olamaz, cunku sagolsunlar terorist olarak butun krilterleri sagliyorlar.

genelde bunu iki grup yapar, birincisi zaten söylenmiş.

ikincisi de arabulucu olma ihtimali görüp taraflar arasında niteleme yapmak istemeyen bürokrat grubu. bunlar "iki tarafa da eşit mesafede duralım ki, yarın bunlar masaya oturursa bize de iş çıksın" kaygısıyla hiç niteleme yapmaz, sadece durumu tespit eden nitelemelerle yetinirler.

edit: "pkk terör örgütüdür" demek bir yorumdur. Bence doğru bir yorumdur. Fakat sen eğer -olası bir- ateşkes görüşmesine arabuluculuk etmeyi düşünüyorsan bu tip yorumlardan kaçınmalısın. Arabulucunun tarafsız olması şarttır.

PKK'yı şirin göstermek, terörist dememek için çırpınıyordur. Hiç şüphe yok ki sempatizanıdır.

Çevremde çok fazla hdp ve pkk destekçisi var, akrabalarım içinde de. Emin olun aşırı yobazlar, irticadan ve aşırı dincilerden çok daha tehlikeliler.

Burada da eminim pkk sempatizanı vardır, eyvallah ne yapsak düşüncelerini değiştiremeyiz.

Ama tek bir şey söylemek istiyorum;

Kardeşim bu örgüt sadece güvenlik güçleriyle çatışan bir örgüt mü? Eğer cevabınız evetse tamam, gerilla diyelim, militan diyelim.

Ama diyebiliyormuyuz ki "PKK hiç sivil öldürmemiştir, hiç öğretmen öldürmemiştir, hiç işçi öldürmemiştir, hiç hedef gözetmeden bombalı saldırı yapmamıştır"

Bunu diyebiliyor muyuz?

Hayır, o zaman buz gibi terör örgütüdür PKK.

Örgütleri sınıflandırırken kullandıkları yönteme göre mi sınıflandırıyoruz yoksa amaçlarına göre mi? Mesela siyasi parti diyoruz, amaca göre sınıflandırma; siyaset yapmak için kurulan örgütlenme diyoruz, miting örgütü demiyoruz. Terör örgütü diyince de sanki örgüt şamata olsun, gırgır olsun diye terör yapma amacıyla kurulmuş gibi bir algı oluşuyor bende, halbuki terör amaç değil kullanılan yöntem orada. Tam olarak sorunun cevabı olmadı ama konunun PKK vs. değil de gramer açısından ilginç bir yanı var.

Gerçi o açıdan silahlı militanlar çok daha kötü bi tanım, o yüzden arkadaşının temel motivasyonunun gramer olmadığını söyleyebilirim.

Bence çalışır. Raylar sıcaktan etkileniyo diye bilmiş bilmiş konuşayım. Soğuktan bi şey olmaz.

444TCDD

Normalde etkilenmemesi lazim cunku tren bu.

aşırı yağmur yağışında etkileniyor diye biliyorum.
kar yağışı etkilemez bence.

çalışır ama rötarlı çalışır.

kar mı kaldı? millet kayacak kar bulamıyor. en son olimpiyat olduğunda kamyon kamyon kar getirmek zorunda kaldılar. uludağ'da falan doğru düzgün kayak yapan kalmadı.

erzurum'a da ünlü gitmiyor haliyle.

Geçen uludağ winterfest reklami düştü bi yerden sosyal medyama. Baya ünlüler gidiyodu sanki. Var bence yani hala bu festivaller ama daha çok öğrenciler için

Kar yok. Artik birak Aralik ayini Ocak'ta bile yagmur yagiyor neredeyse. Kar artik bir hayal :(

İstanbul a geçen sene hiç yağmadı. Bu sene uzağım bilmiyorum ama İstanbula yağmazsa popüler olmaz kar tatili

uludağ da hayvan gibi kar var. geçen de sezon iyi geçti.

ileride giyerim dediğim ne varsa, yardım kuruluşlarının kıyafet konteynerlerine atıyorum.

bir süredir (ör. bir yıl) kullanmadığım her şeyi atmak*. inanılmaz bir rahatlık.

*: satmak, ihtiyaç sahiplerine vermek ya da çöpün yanına bırakmak.

Tahta sirt kasima aparati.

Tuzluk. Tuz için elimi tuz kavanozuma sokmuyorum.

ekmek kızartma makinesi,
netflix,
spotify,
kapsül ile çalışan kahve makinesi,
ev yapımı rakı stoklamak,
elektrikli battaniye,
aynı kot-kazak kombininden birkaç tane edinmek.

Büyük ekran telefon.

pics.me.me

çorap
10ar tane siyah, bej, gri çorap aldım. aynı tip, desen falan yok.
kaybolsa da eşi oluyor. çekmecede eşini aramıyorum.

buzdolabında, kahvaltılıkları tepsiye koyuyorum, tek tek çıkarmaktansa kolay oluyor.

Aynı tip kıyafetlerden hepsi uyumlu renklerde aldım. Üniforma gibi içinden çekip çekip giyiyorum, uydu uymadı derdi yok

Dyson sarjlı el süpürgesi

Oncelikle kolaylastiracagini dusunup aldigim fakat hic kullanmadigim kati meyve sikacagindan uzak durun. (Kur, meyve suyu yap, parcalara ayir, yika, kurut ve tekrar birlestir.) Bu process beni gercekten yoruyor, meyvelerden alacagim vitaminleri, vitamin haplarindan almayi %100 tercih ederim veyahutta meyveleri direkt yemeyi!


Hayatimi kolaylastiran ve severek kullandigim bir kac urunden bahsedeyim

Duduklu tencere (hizli yemek yapmak icin gercekten iyi, zamandan tasarruf!)
Rice Cooker, pilav makinesi.
Daha bir cok sey var ama hemen hemen herkesin her gun kullandigi urunler oldugu icin yazmayacagim.

Dediğin yeri bilemiyorum ama iş kurulmak istenen sanayi bölgesine kiralama yapılmadan başvuru yapmak ve faaliyetinin orada yapılmasına izin verilip verilmeyeceğini öğrenmen lazım özellikle ihtisas osbler için durum bu

yapılır. organize sanayi değilse izin falan olayı yok. etrafa bakın, mutlaka vardır.

bebekli aileleri publarda görünce biraz yadırgıyoruz biz kız arkadaşımla. o nedenle pub olmayan bebeğin aşırı rahatsız olmayacağı daha ferah yerler tercih edin.

Newcastle mesela. Çok pahalı değil. Hayal kahvesi -biraz pahalı bu-

numnum olabilir. mama sandalyeleri bile var :)

@kablelvuku pub aramıyoruz restaron arıyoruz.

bigos midpoint timboo.

timboo demeye gelmiştim. bebek küçükse her yer olur. biz çok çeşitli yerlere gittik, bir sıkıntı olmadı. ne zaman ki yürümeye başladı, yer seçmek zorunda kaldık.

Enjektörlere bakıldı mı?

@tears, valla emin değilim. sıkıntı göremedik diye genel bir şey söylendi. tekrar götürdüğümde söylerim.

ateşleme sistemi sorunu gibi, buji, enjektör vesairenin genel bir kontrolü yapılsa fena olmaz.

bencede buji-enjektörlerle alakali bir sorun gibi geldi. Lakin bu durumda beyine hata kodu girilmesi gerekir. beyine baktirdinmi?

Maks. indüksiyon şarj gücü: 5W.

bu da şu demektir 8+'ı ortalama 2.5 saatte şarj edecek. sorun etmiyorsanız alınız, sorun ediyorsanız aliexpress'te çok şahane cihazlar var

* tr.aliexpress.com gibi

Görsel olarak koyacağınız yerle alakalı bu ikea ürünü, tasarım olarak böyle bir şey almanız gerekiyorsa alın ama amazon.com.tr spigeni uzun süre 50 liraya sattı, 16 liraya sattığı bile oldu. Ucuz bir tanesini alın geçin, sakın apple'dan gidip kazıklanmayın da :D

cevaplarınız için çok teşekkür ederim. Teknik olarak Spigen Essential ile aynı mı? Pil ömrünü falan kısaltmasın da... Amazon.com.tr'de satılan en ucuzu kastediyorum. Link koyamadım :(

Süre sorun değil, başucuna akşam konup sabah alınacak.

kablosuz şarj ile telefonun ısınma ihtimali yüksek bildiğim kadarıyla. kullanmadım o yüzden net bir şey diyemiyorum. iphone x'imi anker şarj aleti ile şarj ediyorum, 12 wattlık ve şarj olurken kullanırsam onunla bile ciddi şekilde ısınabiliyor.

gece koyup sabah alacaksan zaten yüksek güçlüsünü almana gerek yok gibi ama aliexpress'teki daha güzel geldi bana da

Aliexpressle falan uğraşmayın bence ben bunu aldım.
www.amazon.com.tr

Estetiği için alınırsa ancak alınır. Yoksa çin malı boktan bir cihaza tahta çerçeve yapmışlar başka bir olayı yok.

Agust Comte, Kant, Marks, Einstein.

Sebepleri aslında açık.

jean paul sartre.
varoluşçu felsefe baya bana uymuştu. ergen bunalımımı noktalamıştı. "özgürlük" tek mutlak değerdi, hayat saçmaydı, insanın varlığı özünden önce geliyordu, vs derken baya baya sevmiştim kendisini

hostingi kendin yaparsan senin siteden resim çekmek saatler sürer. o upload hızıyla mümkün değil pek.

minimumu geç, maksimum reklamla bile çok kolay bir iş değil. gideri çok, geliri az bir iş seninki. tam tersini bulmaya çalış.

imgur'un bugunlere nasil geldigini anlatan yazilar mevcut. onlari bi google'lar misin. cok fazla zorlugu olan bir yol bu

Depolama alanı en büyük dert.

Bahoho
Takriben ne kadar depolama ihtiyacım olur sizce?

Mesela belli bir tarihten veya hit düşüşünden sonra kendi ucuz ve nispeten yavaş serverıma aktarmayı düşünüyorum fotoları. Yoksa tamamen hosting servisi üstünden kullanabilirim sanırım. Veya cloud hesabı alıp server da yapabilirim.

20'lik rakıdan 4-5 çıkıyor. 100'lükten 20-22 çıkar diye bahsi açıyorum.

edit: meyhanesi olan arkadaşıma sordum: 20 kadeh tek rakı çıkar dedi. iyi günler :)

70 lik rakı 9 duble eder. bu hesapla 100'lükten 12.85 duble çıkıyor. neredeyse 13 duble.
tek koyarsan eğer; o zaman da 25-26 arası eder

içene göre değişir

içenlerin ölçüsüne göre (kimi kadehin yarısını doldurur, benim gibi bazıları üçte birini doldurur) 15-16 duble civarı çıkar.

12-13 duble çıkar.

26 tek.
13 duble.

Ortalama 10 duble veya 20 tek diyebiliriz.

içene göre değişir.

ben 20 lik rakıdan 3 çıkartıyorum. bu hesapla 100 lük 15 oluyor.

yerli ickiler genelde 5 cl olarak servis edilir, yabanci ickiler ise viski konyak vs 4 cl olarak servis edilir

100/5=20 tek raki servis edilir

O dönemde yahudilerin avrupada bulundukları ülkelerin yaşamlarına entegre olmaları, endüstri ve finansın yöneticileri haline gelmeleri, sosyal ve entelektüel yaşamda öne çıkmaları halkta nefret öğesi oluşturdu. Nasıl biz şimdi herşeyden suriyelileri sorumlu tutuyorsak o dönemki ekonomik depresyondan, dünya savaşı yenilgisinden vs. yahudileri sorumlu tuttular. Hitler sahiden buna inanıyor muydu yoksa halkta karşılığını bulan bir nefreti mi körüklüyordu bilemiyorum.

Ancak biraz "eugenics" bakıldığında o dönem bilim yayımlarının ırksal üstünlük ve ayrılıklar üzerine yaptığı çalışmaların da bu görüşleri körüklediğini söyleyebiliriz. Gerçekten alman ırkının üstünlüğüne inanıyor olması makul. Bu durumda yahudilerin alt, kirleten ırk olduğu konusunda da samimi olabileceği kanısındayım.

Atatürk in the Nazi Imagination kitabında Hitler'in milli mücadeleden esinlenimlerinden bahsedilir. Bir ulus devlet kurma aşamasında tıpkı bizdeki varlık vergileri, ermeni sürgünleri vs. gibi servetin, mülkün ve entelijansiyanın millileştirilmesinden de bahsedebiliriz. Yani gereklilik olarak da bakılabilir.

Ekonomi yanudilerin elinde idi. Cokca seyi yahudilere cingenelere vb yuklemek politik olarak kolay oldu. Irkciligin gucu birlestirici ve tek amac etrafinda toplayici etkisini kullanmak istemesinin yaninda acaba yahudilerden gercekten nefret ediyor muydu bilmiyorum acikcasi. (Kavgam’i okumadim bu arada)

Ben yazarken Herkesefendi yazmis. Sonradan gordum.

Kavgam'ı ta ortaokuldayken okumuştum. Orada gençken (yanlış hatırlamıyorsam Viyana'da) gördüğü bir manzaradan bahsediyordu: Bir Alman, zengin bir Yahudi'nin dükkanının önünde dileniyordu. Bu görüntüden çok büyük üzüntü ve nefret duyduğunu itiraf ediyordu. Almanlar kendi ülkelerinde onursuz bir yaşam sürerken, o ülkenin nimetlerinden yabancıların faydalandığını düşünmüş olmalı. Kendisi de Viyana yıllarında ufacık bir evde 15-20 tane insanla sıkış tepiş kalıyordu.

Hitler'in nevişahsına münhasır bir Yahudi düşmanlığı elbette vardı. Onların toplumu yozlaştırdığına, bulundukları farklı ülkelerin ekonomisini kemirdiklerine ve o ülkelerin insanlarını sömürdüklerine canı gönülden inanıyor olabilir. Anti-Semitizm'in uzun süredir her coğrafyada varlığını sürdürdüğü de malum. Ancak Yahudi düşmanlığının Alman toplumunu birleştirici özelliğini fark edip bunu pompaladığı propagandanın, siyasi olarak elde ettiği yarar, kişisel nefretinden daha üstündür diye düşünüyorum. Aryan ırkı teorisi (bir anlamda diğer ırkların aşağı oldukları) ve saf ırk yaratma (bir anlamda ülkedeki diğer ırkları ortadan kaldırma) projesini ise bir dünya savaşından yenik olarak çıkmış, Versailles Andlaşması'nın ağır şartları altında ezilen mağrur Alman halkına gururunu tekrar kazanma umudunu vermek için ustalıkla kullandı. Ve en önemlisi, propaganda yapılacak reel malzemesi biten otoriter yönetimlerin popülist siyasetlerini sürdürmek ve halkla bağlarını koparmamak için suni bir düşman yarattıkları bir gerçek. Nazi Almanyasının da en uçta örneklerinden birini teşkil ettiği totaliter yönetimler söz konusu olduğunda ise bu "suni düşman yaratma" eğilimi daha radikal bir hal alıyor.

Türklerin Ermeni nefreti ile yaklaşık aynı.

Ticareti, sanatı, üretimi elinde tutan gruptan herkes nefret ediyor. Şimdi nasıl Türkiye'nin büyük çoğunluğu okumuş "beyaz Türk" denen grubu "Gezici" falan diye ezmeye çalışıyor, aynı mantık.

Güncel örnekler gözünde daha iyi canlansın diye, yoksa çok umrumda değil.

Arkadaşlara ek olarak bir de o dönemde Yahudi aleyhtarlığı veya antisemitizm Hitler veya Naziler ile başlamış bir fenomen değildi. Var olanın üzerine inşa ettiler.

(bkz: dreyfus olayı)

herkes çok güzel yazmış. ek olarak, sanat okuluna kabul edilmeyişinin de hayatında ciddi bir kırılma anı olduğu söylenir. bundan yahudi hocaları sorumlu tutmuş olması kişisel bir husumet de yaratıyor. sanat eserlerine yönelik sonraki tavrı da bu olayın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

almanlar zaten yahudilerden nefret ediyordu, Hitler de bunu kullanarak gucunu pekistirdi. almanlarin neden yahudileri sevmedigini herkesefendi yazmis. su anda avrupalilar turkleri/faslilari neden sevmiyorsa, turkler suriyelileri neden sevmiyorsa benzer sebepler. topluma adapte olmama, toplum icinde ayri toplum olusturma. almanlarin islerini elinden alma. vs vs. bunlarin ustune yahudiler toplumun en zengin ve varlikli tabakasini olusturuyordu.

Çok bilgilendirici bir duyuru olmuş, açan ve katkıda bulunan herkese teşekkürler.

Onun dışında minnacık bir örnekle ben de ekleme yapmak isterim. Arkadaşların anlattığı gibi yahudi nefreti yeni değilmiş. Kafka'nın hayatını okurken, babasının yahudi olduğundan evlenebilmek için özel izin alıp öyle evlenebildiğini okumuştum. Köyündeki birçok yahudi bu yüzden evlenemiyormuş mesela. Ancak zengin ve nüfuzlu isen serbestmişsin. O yıllarda zengin yahudilerin böyle gariban olanları kollamamaması da ilginç gelir hep bana.

soyle alintilar vereyim, umarim aciklayici olur:

"(...) Birileri soğuktan it gibi titrerken içinde şöminesi, saunası eksik olmayan villaların tanıtımını izlemek,
Açlıktan kırılırken lokantalardan yükselen kebap kokularına yemek buğularına katlanmak,
Sevdiğin, yakının ağrılar içinde kıvranıp doktor, ilaç yüzü göremezken magazin programlarındaki sefahata katlanmak oldukça güç.

Tarihsel süreç içinde tam da bu güç noktada birtakım cin fikirliler devreye girer.
Düzenin korunumu için, ezilen kitlelerin tümlüğünü bozmak için, yahut gerekli görülen bazı dönüşümler için paçavralıların ateş gibi yakıcı öfkesinden yararlanırlar.
Bu öfke uygun görülen kanallara aktarılır.

Böylelikle, gözümüzü açıp kapayıncaya kadarlık bir sürede gördüklerimiz, duyduklarımız, algılarımız değişiverir.
Kötücül olan zenginin yoksulu ezmesi değilmiş gibi görünür örneğin. Tüccarların, sermayedarların çalışanları sömürmesinde değildir aslında yanlışlık.
Kötü olan, yanlış olan, içimizde beslenen kimi gizli düşmanlar, hainler, pisliklerdir. Milletimizin sırtından malı götüren soyu bozuklardır.
(Dönemin özelliklerine göre yahudi, ermeni, kızılbaş, sönme, sabetaycı vb. olabilirler)
Onlar ki vatanımızın, milletimizin gövdesine sancı gibi saplanmış, bütünlüğünü tehlikeye sokmuş urlu hücrelerdir.
Onları kesip atsak, sırtımızdaki bu kenelerden kurtulsak, kanımızı emen bu sülükleri kurutsak her şey düzelebilir.

Dinsel bağnazlık kaynaklı bazı düşmanlıkların, barbarlıkların dışında çağımızda “öteki” düşmanlığına uzanan en kalabalık cadde budur.

Geçtiğimiz yüzyılın başından ortalarına kadar hem yurdumuzda, hem Avrupa’a Asya’da yaygın söylem, medya perdesinde yazılan çizilenler, karikatürler, fıkralar, haberler, kitaplar, dergiler hep bu duyguyu beslerdi.

(...)

Bugünün popüler kültüründe bile bu yaklaşımlar yaygındır.
Örneğin yurdumuzda kitlelere en yoğun propaganda aşılayan kanallardan “Kurtlar Vadisi”ndeki yahudi karakterlerden İplikçi Nedim (banker), yahudiler arasında yokluk çeken bulunmadığı yönündeki düşmanca kanıları körükleyen şakasını pis bir sırıtışla kapatıyor:
“(...) İplikçi:«Benim 1500 burslu öğrencim var», Polat:«Nerede? İsrail'de mi?» İplikçi:«Aman kuzuum. İsrail'de nerede bulacaksın okutacak fakiri!» (...)”

Yahut, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yoksul halkın kanını emenlere ilişkin bir menkıbe şöyle akıp gidiyor:
“(...) «Bu villa kimin?» «Kirkor Efendi'nin Paşam!» «Şu köşk?» «Dimitri Efendi’nin Paşa Hazretleri!» «Ya şu ilerideki konak?» «Salamon Efendi'nin!»
Atatürk bu kez, az ötedeki toprak damlı, virane bir evin sahibini öğrenmek için sorunca, Adanalı gazi cevap verdi: «Recep Çavuş'un Paşam!»
(...) Recep Çavuş gelince bir asker selamından sonra, «Emredin Paşam» demişti. Ata, bu kez
Recep Çavuş'a sormaya başladı: «Bu villa Kirkor Efendi’nin, bu köşk Dimitri Efendi’nin, şu konak Salamon Efendi’nin, o virane de senin! Bu ermeniler, rumlar, yahudiler şu binaları dikerken sen neredeydin?»
Recep Çavuş yılllarca savaş meydanlarında koşturmanın verdiği gönül yorgunluğuyla cevap verdi: «Sizinle beraberdim Paşam! Trablusgarp'ta, Çanakkale'de, Sakarya'da!..» (...)"

Düşman yaratmanın, savaş kazanmanın en etkili yollarından biri, hedef kitleyi karşılarındakilerin onlar gibi olmadığına inandırmaktan geçer.
Duygudaşlık ortadan kalkınca, karşınızdakinin yerine kendinizi koyamayınca, karşınızdakini insan gibi göremeyince her şey olur.
Tecavüzcü bir canavara, Allah düşmanı bir kâfire, milletin kanını emen bir soysuza, küçük çocukların kanını ekmeğine katan bir çıfıta, kuyruklu ve kotu kokan bir hanzoya her şey mübahtır.
Dövülür de, sövülür de, sürülür de, katledilir de, yakılır da.
(...) "

bipolar bozukluk olabilir. adet döngüsü gibi bir şey yok.

Hayır, bipolar bozukluktan bahsetmiyorum. Fakat onunla ilgili de olabilecek hormonal mekanizmalar hakkında bilginiz varsa paylaşırsanız çok sevinirim.

Diğer erkekleri bilemem ama bende yok.

Adet değil de başka bir şeyler farkettim sanki, biraz daha manevi anlamda. Yani her ayın 17'sinden 23'üne kadar delicesine şiir yazmam bunun göstergelerinden biri. sonrasında her ayın 2'sinden 11'ine kadar da benzer eylemlerde bulunmam içinde dönüp durduğum idiopatik bir loop'un aklımda belirmesine sebep oldu. astrolojiden, spiritüalizme değin pek çok yelpazede araştırma yapmış olmama rağmen neden sürekli böylesine bir döngüye düştüğümü anlayabilmiş ya da kavrayabilmiş değilim. Tuhaftır. Günlük rutinlerinizi takip ederseniz siz de böyle döngülerin farkına varabilirsiniz aslında.

erkeklerde de olan ureme olaylari ile ilgli hormanlara yansiyan bir dongu var, bununla ilgli bir yazi okumsutum ama unuttum ayrintisini.

@gezegen olan pluton, evet, aradığım şeyle ilgili olabilir bu. Cinsel isteğim bazı dönemler her gün iken bazen 3 gün, 5 gün, 1 hafta ara veriyorum. Cinsel isteğimin bu şekilde farklı ritimleri olduğu gibi bahsettiğim döngülerin değişim noktalarıyla da kesiştiğini fark ediyorum her seferinde. Bunun ne olduğunu el birliğiyle bulup ortaya çıkarsak ya.

Dolunay beni cok etkiliyor.

@birazdaha, evet dogru cevap olmus ama ben bunun kaçan kovalanan bir şey olmasından ziyade ruh halini ve hayat akışını düzenli olarak etkileyen adet döngüsü gibi bir şey olduğunu düşünüyorum. Hepimizin bir ay takvimi var işte ama erkekler olarak kadınlar gibi farkında değiliz. Mesela @fever'ınki dolunaya denk geliyormuş. Zaten @an extraordinary translator'ınki gibi her ayın aynı günü olsaydı şimdiye kadar çoktan benim tarihleri bulmuştum ama bahsettiğim sanırım biraz daha farklı bir şey.
Biri şöyle konuyla ilgili güzel bir okuma parçası atsa da öğrensek. Takvime uyum sağlarsam hayat kalitem artacak resmen.

www.ncbi.nlm.nih.gov

kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de östrojen hormonu var fakat oranı epey düşük. östrojen azalınca mutluluk hormonu olan seratonin de azalıyor. mekanizması konusunda kesin bilgi yaymıyorum fakat bireyden bireye farklılık gösteriyor. yaşadığınız gitgellerin sebebi bence havalardandır. (bkz: seasonal affective disorder)

yok, açık ve net. ruh halindeki döngüler kişisel ve çevre kaynaklı.

Ayla ilgili döngü bazı kadınlarda da olur (adet görme şeklinde değil). Örneğin bazı insanlar dolunayda uyuyamaz / zor uyur. Ayzeren denirmiş bunlara eskiden.

valla bende kesin var ha. arada bi oluyor böyle ruhsal bunalımlar.

bence var. kadınlarınki kadar düzenli olmasa da bana da arkadaşlarıma da arada bi gerginlik, agresiflik, melankolik ruh hali geliyor.

hormon döngüsü var, sadece regl olarak ortaya çıkmıyor.

yok galiba

ikizler burcu olabilir misin?

Otomatik yeniliyordur.

(bkz: tabii lan manyak mısın)

Tr’de Bir dönem takıldığım bir sitede olmuştu böyle bir şey. En az 10 bin ederdi. Olmaz ama, neden olmasın. En azından teorik olarak.

Sirketin en degerli varligina yillik 10 dolar odemeleri cok ironik :)

sirketteki domainci basinin o tarihte internete girmesini onlersen neden olmasin?

evet hatta geçen senelerde bu olay gerçekleşti ama sonradan geri aldılar :)

www.milliyet.com.tr

@false pretension

ahahsdhasd tek olmadigimi bilmek guzel.

"Aynı durum 2003 yılında Microsoft’un da başına gelmişti. “Hotmail.co.uk” adresinin domain yenilemesini yapmayı unutan şirket, daha sonra adresi satın alan kişiden isimlerini geri almıştı."

hani .com hepimizindi? hani alanin elinde kalirdi? koca bir yalanmis hepsi.

bi şansını dene ama yalnız olmadığını bil :)

Nasıl gördün merak ettim.

Whois.domaintools.com/google.com

Buraya bakınca 21 Şubat 2018 de domain yenilenmiş 15 Eylül 2020 ye kadar.

Ki 15 Eylül 2020 de domaini uzatmasalar bile domain firması Google a bildirir kardeş domaini almayacak mısın diye ardından 2 aylık bir süreç falan var. Ancak ondan sonra alınabilir.

İsmine ait domaini alacağım diye her gün whois çekip Allah'ım nolur domaini uzatmamis olsun dedim eski sahibi.

milliyet haberi yalan, yanlış artık nereden aldılarsa. oradaki olayda eleman googleın yeni registar olma döneminde paneli kurcalarken bir hata buluyor. hiçbir zaman gerçekten sahibi olmuyor sadece panelde öyleymiş gibi görünüyor hatadan dolayı.

bununla birlikte düşse de kapamazsın. kamyon dolusu insan backorder yapmıştır zaten bir umut diye.

bunun yerine bizim bankaların falan kullandığın pos adresleri falan var onlar için pusuya yat daha mantıklı. arada unutuyorlar ciddi ciddi.

"hani .com hepimizindi? hani alanin elinde kalirdi?"

öyle bir şey yok ayrıca. domain mahkemesi diye bir şey var (bkz: wipo) marka sahipleri söke söke alır elinden domaini çoğu durumda, eğer mahkeme domaini kötü niyetle çakallık amacıyla aldığına kanaat getirirse.

com.tr uzantılı bir domain'im var (nic.tr veriyor bu domain'leri). 6 ekim'de süresi doluyordu. bu adamlar 6 eylül'den itibaren her 10 günde bir mail atmaya başladılar, süresi doluyor süresi doluyor diye. ben de daha süresi dolmadan parasını verip yeniledim.

yani parasını önceden verdiğim için 6 ekim'de boşa düşmeden hop diye yenileniverdi.

muhtemelen bütün domain sistemleri bu şekilde işliyordur. hele google için herif şimdiden 250 yıllık parayı vermiştir de periyod 2-3 yıllık olduğu için mecburen orada tarih öyle yazıyordur.

@ brkylmz: wipo icann nedir bir bak istersen. ama bu ebatta şirketler bunlarla uğraşmaz, doğrudan geri alır domaini.

o haberde eksik olan, geri almak için ne kadar ödediği...

Bittiği gün boşa düşme olmuyor, belirli bir süre bir önceki sahibin alması bekleniyor. Bir hafta da olabilir bir ay da.

Bu kadar önemli bir mülkün basit bir unutkanlık ile başkasının eline geçmesine izin verilir mi?

1749 lira diyorum ben.

ne kadar olmalı dersek en az 3.500 derim. kaç olacak dersen; 1.850 tahminim.

1875

iyi ihtimalle %10 ,1700'ün biraz üstü.

1841,40 TL

2113 tl

1900 kusur

1680. 170 de agi olur, toplam 1850.

1950

1800

Gönlümden gecen en az 2000 ama verirler mi ?

Enflasyonu dikkate alırsak en az yüzde 20 olmalı, o da 2023 lira oluyor. Yalnız o kadar zam gelirse işverenler kazan kaldırır. İki ucu boklu değnek.

1750. kulağa dolu dolu geliyor.

1845 diyorum.

öyle modeller var ama kombi insanları hep sürekli ama düşünk sıcanklıkta çalışmasının ekonomik olduğunu söylüyor, ben şahsen buna inanmıyorum.

ben bunu denedim. sonuçta hem serin/soğuk eve geldim, hem de daha çok gaz tükettim.

kombiyi saatli açıp kapatmak için saatli priz yeterli, o kadar afili şeylere gerek yok. geleceğin saat sonuçta belli.

Sorunuzun cevabı dijital programlı oda termostatı.

Gün gün saat saat program yapabilirsiniz, mesela;

Gece yatınca 00.00'da 20 derece, sabah 07.00'da 24 derece, 09.00'da 20 derece, 16.00'da 23 derece vs gibi yaşam saatlerine göre ayaryabilirsiniz.

Termostat kullaniyorum, programladim sabahlari dus alacagim zaman 2 saat erken calisiyor evi isitiyor biraz otomatik kapaniyor daha sonra eve gelmeye yakin calisiyor gece uyurken kapaniyor gayet kullanisli tavsiye ederim.

Dijital programlı oda termostatı kullanıyorum. İstediğim saatte yanıyor istediğim saatte sönüyor. Belli bir dereceye gelince otomatik yanıyor, sönüyor süper bir şey.

90 bine guncel bir araba öneririm.

Mercedes 2018 Volkswagen lerden daha iyi konfor verir o kesin. Kilometred üzmez fakat bilen birine danışarak alman lazım aracı. Yakıtı da dikkate alman gerek. Ciddi manada yakıt tüketimi olacak alacağin aracın.


Ben olsam ama az daha koyar 2010 sonrası c180 alırım. Hem km düşük olur hem de daha uzun süre binersin. Senin makam aracı üzmez ama ne de olsa eski model. 15 yıllık araçtan bahsediyoruz.

hocam markakolik olmayınız. 15-16 senelik araba her anlamda sizi üzer. o paraya kampanyalarla ve ötv indirimleriyle gayet güzel 0 arabalar vardı ama millet kapış kapış kaptığı için bitmeye yüz tuttu ama hala yılbaşından önce alabilirsiniz.

"Old but gold"

yeni ama orta sınıf bir araba alacağıma, eski ama üst sınıf alırım. Ama başımı ağrıtmamalı. Bu yüzden sağlam araştırma lazım.

s320 al derim. kuzene de bu öneriyi yaptım (jaguar alacaktı) şimdi bana dua ediyor. 90k ya çok tatlış 2003 2004 kasa s320'ler var. çok net 1m km görüyor bu meretler.

S320 yi bi kere kullansam yetecek sanki. Aklimda :)

Alinir. Net alinir. Bir gun g.tu toplarsam da alacagim ilk araba.

Bu arada tahmin edemeyecegini kadar iyi piyasasi var bunlarin. Beyazi cok nadirdir. Denk getirebilirseniz beyaz bulun. Cillop gibidir.

Not: eski alim-satimci.

size bağlı, bu aracın işletme(bakım, onarım, yakıt) giderleri yüksek olacak. bu giderler size dokunmazsa alabilirsiniz.

çöpe atacak paran varsa hiç durma.

arkadaşım 266 bin km'den bahsediyoruz. o km'de bi arabaya bu para kesinlikle verilmez. kaldı ki bu araba lpgli, yani motor artık uzatmaları oynuyodur. sadece motor değil diğer tüm parçaların elden geçmesi gerekecektir. otomatiği sorun çıkarsa dünya kadar masraf açar ki açmaması için hiçbir neden göremiyorum. aracın metal yorgunluğu da üzerine cabası.

bu kmde birisi arabayı hibe etmezse kesinlikle ve kesinlikle başıma bela almazdım. hayırlısı olsun diycem ama bu model ve kmde bi araçtan sanmıyorum kimseye hayır gelsin.

12-13 litre tüketim sana koymazsa al. lpg'de dahi 40 kuruşun altında yakmaz bu abi, ortalamada 50 kuruşu bulur.

araba güzel. kilometre de normal.

edit: jpg değil, lig olacak tabi.

edit2: ya arkadaş tamam bu arabayı beğenmemek en doğal hakkınız da, karşısına honda jazz koymak nedir? yağacağınız karşılaştırmaya sıçayım afedersiniz.

bu tip arabaları tecrübe etmeyen kişilerin dediklerini ciddiye almamanı öneririm. Bir önceki kasası var bizde yaklaşık 17 senedir. Rutin bakımları dışında, yaşadığımız sorunlar. Cd çalarının bozulması, arka camı tutan plastik tırnaklarının kırılması. Farların içini temizletme gibi küçük işler. Araç şu an 280 bin km'de. Şehir içi 11 şehir dışı 8 lt civarı yakıyor ve bu sınıf araçların konforunu çoğu arabada yok

benim 98 model 2000 cc otomatik honda crv lpgdeyken 14 lt/100 km yakıyor. 3200 cc motordan bahsediyoruz sağlam yakacak. 20 lt/100 km. lere hazır ol

daha once mercedes sahibi oldun mu?
saglam ustan var mi?
arabadan anlar misin, ufak tefek seyleri kendim halledebilirim diyebilir misin?
bu aracin gecmisi hakkinda bilgi var mi? bakimlari zamaninda ve eksizsiz yapildigina dair kayit var mi?
90bin tl'yi kaybetsem cok koymaz dermisin?

bu 5 sorudan 4'une evet diyemiyorsan bmw/mercedes/audi bunlara bulasma derim. guzel araclar ama genelde bu araclarda ilk deneyimde sen araca degil arac sana biniyor, buna hazirlikli olmak lazim.

Yakıt harici üzeceğini sanmam, @mirty'nin bahsettiği gibi ufak sorunların çıkma ihtimali de önceki kullanıcıyla alakalı.

Km hiç önemi yok, 5 yaşında arabalar bu km'lerde piyasada. Bu arabaya su kaynattırmayın, kayış koparttırmayın motor 1 milyon km gitmezse ben de hiç bir şey bilmiyorum.

Almadan önce yakından inceleyip küçük ayrıntılara dikkat edin.

Edit:

Bu araba 311 bin mil, yani 500 bini devirmiş mesela ;

www.youtube.com

Yurt dışında 500 bin üstü bu tarz çok araç örnekleri görürsünüz, bizde olmaz çünkü çok ahlaklı bir toplum olduğumuz için aracı satmadan önce yeni alıcı üzülmesin diye km düşürüyoruz.

1-sürprizlere (her an ortalama 5k) hazır mısın?
2- yakıt ş.içi 1 tl yi görür
3- prestij getektiren bir işin varsa (örn:avukat, müteahhit vs) uygun bir araç.

mercedes tutkusu olan biriysen sorun yok. eski çalıştığım yerde böyle bir abi vardı. 1994 model otomatik vitesli mercedes'e biniyordu, gayet memnundu. sattı, 1995 modelini aldı. bu araba onunkilere göre genç bile :)

ama o bir araç uzmanı. anladığım kadarıyla sen değilsin. aldığın aracın güvenilir bir araç olması lazım, satıcının güvenilir olması lazım. yoksa feci göçertir seni.

ben olsam, 97.000 liraya 2018 model honda jazz veya 108.000 liraya 2018 model opel astra otomatik alırdım. sıfır kilometre, mis.

O kasadan bizde vardı. E270 cdi olanindan. Şıfır km almistik ve airmaticten tut navigasyona kadar hersey vardi. Ancak araçta cok sayida elektrik arizasi meydana geldi. Fren sistemi bile fabrika tarafından geri çağırılarak ücretsiz komple değişti. O zaman haberlere cikmisti bu fren meselesi Almanya'da. Bunlarin disinda sinyal arızası(ismi basit ama cok masraflı bir tamiratti), airmatic arizasi vs. En sonunda satmistik.

ben o paraya bu arabaya girmezdim.
yaşı küçük bir araç öneririm

sırbistan deneyebilirsin 80-90k evler var.çetnikler sever türkleri.

Portekiz madeira 75.000€ idi.

burada cevaplanmisi var - 30 ulke yeter mi? sec begen al!:

www.msn.com

Sirbistan AB'de degil.

@Traveller +1

:D

bu bahsettiginiz sey vatandaslik degil oturum izni, ozellikle portekiz vs. bildigim kadariyla oncelikle sadece oturum izni ile baslatiyor, yani calisma izniniz yok, sonra oranin vatandaslik sartlarini ve suresini tamamlarsaniz vatandaslik veriyor. yani sadece oturum izni ile calisma iznini ve vatandasligi karistirmayin.

ikisi arasındaki fark nedir tam olarak?

hocam 'sadece' oturum izni ile sadece gidip oturabiliyorsun, vizesiz gezebiliyorsun vs. ama calisamiyorsun orada, yani gelir getirici faaliyette bulunamiyorsun. dolayisiyla mese yazilim isi yapiyorsundur, gittigin ulkede calisma iznine ihtiyacin yoktur calisirsin. ama mesela orada bir sirkete giremezsin, fatura kesemezsin vs.
yani insanlar bunun oldugunun farkinda degil ama calisma izni vermeyen oturum izni kavrami var avrupada. o kadar para verip alacaginiz seyin ya calisma izni de icereceginden emin olun ya da vatandaslik alana kadar yetecek paraniz, planiniz olsun.

calisma izni ile orada gelir getirici faaliyetlere dahil olabilirsin ve elbette yasayabilirsin.
vatandaslik da vatandaslik iste.

estonya ucretsiz e-vatandaslik veriyor

@crucio: Estonya kimseye ücretsiz e-vatandaşlık vermiyor.

@babilbaligi aslında veriyor www.cnnturk.com

Tabi ki kirmizi

Bana ne renk olsa çekici gelmez. Bir kadını değerlendirirken ojelerine bakmam.

Ama kırmızı iyidir.

p.s. bunun şarkısını da yaptılar, "hangi oje yakışmaz ki kız sana" derken şair size sesleniyor.www.youtube.com

oje küçük bir teferruat aslında. giydiğin kıyafetle uyumlu olduktan sonra renk çok önemli değil. çekicilik komplike bir olgudur, tırnak fetişleri varsa bilemem.

çürük fişne.

@odyofil+1

Oje kadar iğrendiğim az şey var şu hayatta. Bu kadar pis görünen başka bir şey olamaz, benim için. Bir de aşırı kokuyor. İnsanlar yok kokmuyor diyor ama ben alabiliyorum kokusunu. Belki bu benim hassasiyetim bilemiyorum.

Ojeli elin temiz olduğuna inanasım gelmiyor.

Plastik görünümlü bir şey. Karşı değilim ama öyle game changer bir şey değil bana göre.

erkekler ne düşünür bilemem ama french manikür bana herzaman çok doğal ve temiz geliyor. (k)

Fizik boy pos yoksa ne sürersen sür farketmez

kırmızı, siyah.. erkekler önem veriyor tabi ki de.. sürün, sürdürün..

Eller güzelse fark etmez.

youtu.be

maya angelou çok rahatlatıcı bir sesi ve dolu bir hayatı var, bu da onunla yapılan röportajlardan biri

richard dawkins.

canım sıkılınca ted konuşmalarını açıp dinliyorum, o derece...

Kaan Kural.

Adam ne anlatsa dinlenir. Çok güzel anlatıyor.

kulağını kanatacak kişi de kesinlikle Zizek.

Levent Pekcan

2 kredi kartı var

500 tl civarı
genelde sadace taksitli harcamalar ve otomatik fatura ödemeleri.
günlük harcamalar için kullanmıyorum

benim 1 eşimin 1 tane var. benimki ortalama 400 civarı geliyor eşiminkinin ek kartı da benden tüm market alışverişi vs her şey ondan yapılıyor o da 3-4k civarı geliyor.

2 tane.ortalama 3500-4200 arası.

1 kart
300 - 400 lira
Cosmayayim diye her seyi pesin aliyorum.

0. kredi kartı kullanmamaya çalışıyorum elimden geldiğince. 2 tane kredi kartım var.

2500 lira civarı. Uçak bileti dışında hiçbir şeyi taksitli almıyorum.

Kredi kartım yok, harcamam yok.

1 kredi karti var, sadece ucak biletleri ve arac kiralama icin kullaniyorum onun haricinde nakit param yoksa almiyorum.

1 kartım var 1000-1500 arası geliyor. taksit olmaz hepsi tek çekim.

2 tane
1200- 1300 tl. biri faturalar ve alışveriş için. diğeri taksitli alışveriş için.

iki kart. birini kullanıyorum. 1500 tl civarı. taksitle hiçbir şey almıyorum. büyük harcamaları nakit yapıyorum.

3 kart var. birisinin limitini 100 lira yaptım kullanmıyorum. bi diğeri 3000, onu da kullanmıyorum. asıl kullandıım 20000 aylık ortalama kredi kartı ile harcadığım 2500 civarı. taksitten olabildiğince kaçarım

15K falan

sadece maximum kullanıyorum, ortalama 15-17k

3 kredi kartim var. birinde geri odemeli hayat sigortasi var ayda 80$. Onunla da birlikte ayda 1000 tl. Pesinciyim, taksite karsiyim.

9-11 bin arası

1 kart
Ortalama 2500 aylik
Su an eksi 6000 olmus

1 kredi kartım var, aylık 750 lira harcıyorum.