Saçma olmuş adamın savunma. Belki hastalıklı biri yedi nereden bilecekler ki? Tipik üçkağıtçı esnaf olayı. Bir daha da yeme oradan.

şikayet edin. abarttığınız bir şey yok.

Bugun manitayla aynisini biz de dusunduk. Gormemis gibi serpme kahvalti denen naneyi soyledik cok lazimmis gibi. Iki cesit zeytin iki cesit recel ve acili ezmeye catal dahi surmedik. Tabi surup de bitiremediklerimiz oldu. "La bebe" dedim manitaya. "Kesin bunlar yenmeyenleri geri koyuyordur dolaba" o da "valla oyle" dedi. Bence kesin hepsi yapiyordur.

Herkes yapıyor, yapmak zorunda. Ünlü restoranlar, oteller falan. Yıllarca Kavak' da restoran işlettik, sonrasında otel. Biz de yaptık, yapmak zorundasın da zaten. Hele açık büfeli her şey dahil oteller. Öbür türlü olmaz o iş. Kimse kalkamaz altından. Yarısı yenmiş peyniri kimse koymaz tabi, ama mesela 5 yıldızlı otellerde o yarım peynirleri atıyorum salataya koyuyorlar falan. Bir şekilde tüketiliyor.

Edit: Hatta İsrailli turist taktiğidir, yarım bıraktıkları şeyleri paramparça ederler, tekrar kullanılmasın diye.

sokakta önünden geçtiğin her lokanta/restoran/cafe tarzı yer bunu yapıyor. normal. maalesef. yapmayan yerler, elbette vardır.

kasada oturan yavşağın size cevap veriş şekli, sizin ona karşı gelmenizi engelleyen nitelikte. tek anladığı dilden, yani dinini yaptığı ahlaksızlığa kılıf uydurarak cevap vermiş. cevap vermeniz, hakkınız aramız mümkün olmazdı.

olmaması gerek fakat malesef normal.

liriamer +1 diyorum. bir kaç sene önce ekşi'de bi entry okumuştum baya sükse yapmıştı, yıllarca lüks otellerde çalışmış bi adamın itirafları niteliğindeydi, bütün iğrençlikleri anlatmıştı ve yenebilecek en mantıklı şeyin o sırada pişirilen yemekler olduğunu söylemişti (canlı performans mı sallıyorum ne bi adı vardı unuttum).

pek çok aşçı ve açık büfe tecrübesi olan çalışan, tam olarak anlattığınız sebeplerden açık büfe yemeyi tercih etmezler (5 yıldızlı oteller dahil)

Mesela kahvenin yanına gelen lokuma kılıç falan saplamışlarsa o kılıcı kırıyorum ben, başkasına kullanamasınlar diye. Bence herkes böyle şeyler yapsa kullanamazlar. İsrailli turist taktiği+1

Mutfakta çalıştım biz de yapıyoruz. Yalnız bu göstere göstere yapılmaz. Her şeyin bi adabı var

ben bunun turk ve dogu toplumarina has bir tavir oldugunu dusunuyorum cunku en basitinden amerikadaki luks olmayan normal restoranlarda isterseniz tabaginizda kalan yemekleri dokebileceginiz, tabaginizi bardaginizi, catalinizi koyabileceginiz bir kirliler kismi vardir. zaten mcdonalds falan gibi yerlerde istege bagli bile degildir, yapmayani gormedim fakat orada bunu calisana saygidan yaparlar, cunku egitimli insanlar hizmet sektorunde uc otuz paraya calisana acirlar.
bir de orada resmi olarak yemek sektorunde calismak icin egitimlerden geciyorsun, misal hangi yemek ne kadar sure ne kadar sicaklikta saklanabilir veya bir calisan olarak ellerini nasil yikamalisin gibi...
birakin sadece artik yemekleri birlestirmeyi ellerini dogru dugun yikamayi bilmeyen, ayni zamanda toresi geregi eliyle bir tarafini temizleyen insanlar var hizmet sektorunde...
e simdi biz alistigimizdan hasta olmuyoruz ama genelde turkiye'ye gelen yabancilar ilk basta bir minik hasta olurlar veya bizdeki kadar hepatit a yaygin degildir.
off off, nereden akla getirdiniz yahu!

ben bu gibi durumları önleyebilmek adına yemeğin yanında ikram olarak gelen mezeleri yemesem bile içine kirli peçete,kürdab atıyorum.

kebabçı'nın adını yazar mısın. bursa'da yaşıyorum. bileyim.

Normal değil tabii.
Ben de masaya gelen ve çatal giren her şeyi mundar ederim bir daha kullanamazlar. Çatal banmadıysak garsona "buna dokunmadık" derim.
Yalnız bizimkiler de açık büfe kullanmayı bilmiyorlar, yiyemeyeceği kadar şeyi masaya alıyor sonra çoğu kalıyor. İşletmecinin hatası kadar müşterinin hatası da var bu işte.

@yons; millet mahallesi maydonoz kebap dürümcü.

Haklısın, abartmıyorsun. Şu yapılanın kabul edilebilir hiç bir tarafı yok. Ne dmek hepimiz müslümanız ya, ben değilim misal. Ayrıca müslümanlar hastalık bulaştırmıyor mu, ay sinir geldi. Helal belgesi bilmemneyini eksik etmezler ama.

Mecbur kalmadıkça dışarıda yememekle ne denli haklı olduğumu bir kez daha anlamış oldum. Daha çocukken vapurda satılan, yolcuların yarım bıraktığı sahlepleri sahlep kazanına tekrar döken garsonu görünce anlamıştım zaten bu memleketteki esnafa güvenilmeyeceğini. Maalesef bu böyle.

Sonra gelip bana takıntılı diyorlak bak. Off of.

Normal değil tabi ki ama hepsi yapıyor. Bir tanıdığımız da mutfakta çalışıyordu, onlar da yapıyorlarmış. Köy kahvaltısı falan almam ben mesela.

philips lumea kullanıyorum çünkü daha kaliteli aynıca ucunun ömrü bitince yeni uç alıyorsun diye ömür boyu kullanmıyorsun cihazın bataryasının da motorunun da bir ömrü var.

Lumea 250.000 atış olanı kullanıyorum.

@want2die çok güzel diyorsun ama bende nakit yok, ayda 100 tl taksitle alacaktım :/ alana hayırlı olsun :') @lim5 peki memnun musun, yüzüne kullanıyor musun? geç çıkıyor mu? @neira braun'da da başlık değişimi yok, 300 bin atış bitince ölüyor makine tamamen philips'le aynı, tek farkı cilt rengini sürekli test etmesi ve kaydırılabilir olması.

@want2die mesaj attım.

Memnunum, yüzüme ve koluma kullanıyorum. Cılız çıkıyor yanık saç gibi. Kollarım özellikle çok azaldı. Belli aralıklarla üzerinden geçip kökleri baskılamak gerekiyor. Pratik bir şey.

kız sana bakmıyorsa açılma.

sınıftaki kızla bir iki konuştum ama daha tanışma gerçekleştiremedim. nasul olacak ben de bilmiyorum. olmayacak büyük ihtimalle.
www.eksiduyuru.com

bilen varsa beri gelsin. kızın bize baktığını nasıl anlayacağız la?

Bir gün yer ver. Buyrun bayan deme.

www.eksiduyuru.com

çarşamba günü(22sinde) saat 17 sularında izban da aynı olay başıma geldi. şimdi bu duyuruyu görünce tekrar hatırladım bak. ben de bir duyuru açayım belki buralardadır da ses verir :D

eren holdingin 200tl'lik ayakkabıya ihtiyaci mi var bir de ordan bak.orda çalışan garibana zarar gelmediyse sorun yok bence ver ayakkabiyi bir arkadasına.

konuyu neresinden anlıyorsun Allahaşkına?

kargolamak için ayıracak vaktim yok nedir ya? ara kargoyu gelsin alsın

aramam

ayakkabıyı senin geri yollamaman garip, eve veya işyerine kurye çağırabiliyorsun, karşı ödemeli gönderebilirsin.

ne yap? bir şey yapma ayakkabılar dursun bi köşede madem geri vermeye bu kadar meraklısın. bir gelen olursa verirsin gelmezse ilerde birine falan verirsin. durdukça sıkıntı mı veriyor anlam veremedim.

Ben neden göndereyim, bu benim hatamdan veya sorumsuzlugumdan kaynaklanan bir durum degil. Bunun için kılımı kıpırdatmayı dahi düşünmüyorum.

Musteri hizmetlerinde aramasaydin o zmn ne cins insanlar var

geri vermeye çok niyetlisiniz hemde kılınızı kıpırdatmak istemiyorsunuz.
kargoya verecek vakit yok duyuruya yazacak vakit var güzel çekişkiler.

cevaba gelince ; umurlarında olmaz ayakkabı sizde kalır ikisini de güle güle kullanın eskimez hem

Yahu siz nasıl bir mantıga sahipsiniz. Arkadaşlar ayakkabı bana 2 tane geldi ben üstüme düşen sorumlulugu yerine getirip, hata yaptıklarını ve 2 ayakkabı gönderdiklerini söyledim. Bundan sonra benim yükümlülüğümde olan bir şey göremiyorum? Sorumluluk tamamen karşı tarafın, harekete geçmesi gereken onlar. Ne demek aramasaydın? İki mantık arasında uçurum var, kaç yaşınızdasınız Allahaşkına

Beni anlayan biri çıkacak mı merak ediyorum

2 dakika kargoyu arayacaksin cok mu zor bu aga? Ya bu kadar kil nasil olunabiliyor anlamiyorum ya.

Ne yapayım demişsin
Cvp kargoyu ara evine veya işine gelip adresten teslim alsın olay bu kdr basit

yahu ne tuhaf insanlar var. kimse hata yapamaz mı balpolen kardeş? adamlar hata yapmış maalesef senin gibi birine iki çift ayakkabı yollamış. sanki kendi hiç hata yapmıyor gibi kılımı kıpırdatmam demiş valla hayret.
ya umarım bir hata yaparsın ve karşındaki bunu düzeltmek için kılını kıpırdatmaz. çok içten dua ediyorum ;)

bariz kıl birisin. adamlar bi hata yapmış, günde 3 kere kargonun önünden geçiyorsundur, hadi geçmiyorsun diyelim ara kargoyu ver gitsin. biri hata yapmış olabilir, bu hataya bir iyilik yapmak çok mu zor yahu. yani bu nasıl bir insana batar anlamış değilim. umsrım hayatımda sizşn gibi insanlarla karşılaşmam

sizi anlayacak kadar mesgul biri yok herhalde.

buraya yazacak kadar vaktiniz varken kargoyu arayacak vakti nasil bulamadiniz cok merak eettim.

Ben böyle bir hata yapsaydım, o kişinin gerekirse kapısına gider ayakkabıyı alır gelirdim, benim hatam ve üstüme düşen bu olurdu, karşı taraftan da bunu bekliyorum dolayısıyla.
Benim gibi insanlarla karşılaşmayarak siz kaybedersiniz assdhhfshdhfdf:)

Yapman gerekeni yaptıysan ve başka bir şey yapmayı düşünmüyorsan bu duyuruyu ne diye açtın? Ne kadar şanslı ve vicdanlı bir insan olduğunu göstermek için mi?

Sizlerin de fikirlerini merak ettim

Adamların deposu Gebze'deyse arabayla gelip alıp geri dönmeleri kaç tl tutar onu düşünmek lazım. E sonuçta koca holding deyip onların çatısı altındaki başka bir firmadan gelip almasını beklemek de profesyonelliğe aykırı olacağından mantıksız olacaktır. Bu durumda sizin göndermeniz dışındaki her seçenek adamlar için daha fazla zarar demek.

kimse yazmamış ben yazayım.

internetten firmanın adresini öğren ardından en yakınındaki kargoya git ve elindeki fazla ayakkabıyı iadeli gönder. konu da tatlı tatlı kapansın.

-Kargoya ver.
+Vermem
-Kargoyu ara gelsin alsın.
+Aramam
-Hayrına birine ver
+Kılımı kıpırdatmam

Bence turşusunu kurmalısın. Başımızın gözümüzün sadakası olsun demişler.

açılın ben anladım galiba.

müşteri hizmetlerini aradığınızda "oh çok dürüstsünüz teşekkür ederiz, ayakkabı sizde kalabilir önemli değil" cümlesi yerine "gel de bize kargola" dendiği için sinir olmuşsunuz. "ben kargolamam gelin alın" demişsiniz, firma da muhtemelen bizzat gelip almakla uğraşmayacağı için "hee hee" demiş üstünde durmamış. hala da en ufak bir "kalsın göndermeyin" iması yapmamış. yani aslında firma hem geri istiyor, hem almıyor, hem de vermiyor.

bir firmanın bizzat ürün getirip götürdüğü nerede görülmüş? bu işler kargoyla hallediliyor. gitmemek hakkınız, ama iade etmeye niyetiniz varsa kargoyu arayınca gelip alıyorlar. onu da yapmam illa gelsinler diyorsanız bekleyin. gelmiyorlarsa da onların bileceği iş. hem kılımı kıpırdatmam diyip, hem de bunu dert etmek anlamsız. kenarda bekletebilir, giyebilir veya bir ihtiyacı olana sevabına verebilirsiniz.

Ben başlığı niye açtığınızı kestiremedim. Kendi kendini yiyen karadelik gibisiniz

efsane bir başlık olmuş, gecem şenlendi

peki gelip kapıyı çalsalar ayakkabıyı almak için kapıyı da mı açmazsın?

ah, kapıyı tabi ki açarım, bu benim sorumluluğum:)

o zaman haklısın gelip alsınlar işleri ne.

Diyaloglar şuna dönmüş
1.bp.blogspot.com

Benzer bir durum başıma geldi. Sipatriş ettiğim ürünün farklı ve 40 50 lira gibi daha pahalı bir paketini gönderdiler. Bu durumu arayıp anlattım. Müşteri himzetlerindeki kişi bşraz bekleyin müdüre sorucam dedi. Beni yarım saat telefonda bekletip müdürümüz arta kalan parayı göndermenizi söyledi dedi. Dedim ki o oezevenk müdürüne söyle önce lütfedip bir teşekkür etsin. Sonra kapattım. Parayı da göndermedim ürünü de. Allah için ürünün fazla olan kısmınıda kullanmadan çöpe attım. Kimsenin tapınmasını beklemiyorum ama bu tip durumda insan biraz olsun nezaket bekler. Belki arkadaşın da durumu böyledir.

Adres ver ben geliyorum.

net haklısın. yani ben seni anladım. mesela şöyle bi durum olsa; kargoyu gönderen ekipteki adam direk seni arasa ve dese ki bu hatayı ben yaptım, geri kargolamanız dışında bi seçenek şu an yok ve kargolamazsanız benim şahsen götüme giricek işten atılcam vs. dese, bu o zaman şahsi bir durum olurdu. yani bir insan evladı senden bir iyilik istiyor. o zaman derdim ki vicdansız kargolasan eline mi yapışır derdim. ama şu an bunu yapmak zorunda değilsin.
şu yaşadığın durum o firmanın ürün teslim planlarındaki bir eksik. ve bu eksiği senin kapatman bekleniyor(!) neden? eminimki bu ilk defa başlarına gelmiyodur, ya da illaki gelecektir. bu case için bir plan belirlemelilerdi.
çok zor değil yani, olması gereken; o müşteri hizmetleri sana en yakın kargo şubesini arar, bir paket var onu alın getirin der, sen de kapını açar buyrun paket burda dersin. o kadar. adı üzerinde aq müşteri hizmetleri. ama şu an bu durumda baya baya müşteriden hizmet bekleniyor ?!??! askjdhaks :D

Eyvallah.

Bence orantılı.

her zaman değil ama evet genelde öyle.

Değil. Fiziksel beğeni ve cinsel kimya önemli olan.

her aşık oldugunla iyi seks olmuyor, her iyi seks aşk gerektirmiyor.

aşk takıntıları bundan mı sorusunu duymamis olayim. bu ufacik soru şunlari düsündügünü ortaya koyuyor.

1- kadinlarin aşk takıntısı var.
2- aşk takıntısı kötü bir sey.
3- aşk takıntısı anlaşılmaz bir durum / belki aptalca. hicbir sebebi yok. acaba bundan mı?
4- kadınların hepsi tek bir kocaman monolitik bir grup. bireysel olarak hicbir farklari yok. bütün kadınların bütün aşk takıntılarını çözmek icin orgazm sayisina bakmak yeterli.
5- orgazm sayisi/siddeti güzel birseydir. takıntı olsa olsa bundan olur.

kafayi degistir bebegim. bu kafa ile cok zor.

Kadınlar seks yaparken daima başkasını düşündüğü için farketmiyor o an kimle seviştiği aşık olduğu falan.

Aşk kolay birşey olmadığı için, herkes arıyor, anca arıyor yani :D

Bulmak lüks.

Bunun orgazm ile alakası vardır mutlaka. Ama partner kötüyse yine orgazm olamayacak kadın.

Bence olay tamamen çekim ile alakalı. Cinsel çekim şart.

Aşk değil de ten uyumu arayanlardanım ben. Kadınlar da bunu biliyor ve artık ten uyumu arıyorlar

Asuman Krause diyor ki:

Dert etme aşk bulur kendi yolunu. Ellerimle kazmam ben kendi kuyumu. Bilmeliyim önce huyunu suyunu. Sonra çok önemli tenimizin uyumu.

Son cümle önemli.

Ayrıca @thewizardofearthsea'ye +ONYÜZBİNMİLYONBALONCUK

aşık olunca sekse korkuyorsun, ya kötü olursa korkusu fena.

aşıkken seksin berbat olması lanetli gibi hissettirir insana.

her zaman olmuyor yani.

Tam değil; bir milyon parametre var. Örneğin, bilmemkaç aydır, vb. sevişilmemişse ilk sevişmede sayı, şiddet coşuyor ama daha iki saat önce seviştiğin ve aşık olduğun adamla pek bir şey olmaz.

thewizardearthofthesea haklı ama bir iki açıklama yapayım. Sevgilim olmayan bir insanla sevişmedim ama artık aşkın bittiği ve ayrılma aşamasına geldiğimiz sevgili ile seviştim. Tercih ya da bilinçli değil, öyle denk geldi. Genelde sevgilim oldu. Aşık olmadığım insan tahrik etmiyor, atıyorum, vücudu güzelse 'Aferin, iyi yapmış. Tebrik ederiz, yola devam' deyip geçiyorum. Tahrik etmiyor. Islanmayınca da zaten sevgilin olsa ayrı kötü sevişme, sevgilin olmasa da ayrı kötü. Islanması için ancak uzuuun süre seks orucu tutacaksın, kendine de dokunmayacaksın, için düdüklü tencere gibi fokur fokur kaynayacak, da ancak yoldan geçen bir insan yürüyen organ olacak gözünde.

Bir de hoşlanmak da değil, diyelim sevgilim yok, aş-şırı uzun süre oldu ve artık duvarlarda koşmaya başlayacağım. Öyle bir durum olmuyor, onu da açıklayayım. İstek bir anda geliyor ve o an hallolmazsa çok uzun süre dayanmıyor; iki saat bilmmenereye git, birini bul, konuş, birinin evine gidilsin, onun performansı nasıl olacak, 'Ay o bacağımdaki kıl tanesi mi' diye kafaya takacağım, karşıdakinde STD var mıdır ya da 'Ya pencere dönemindeyse ve haberi yoksa' diye düşüneceğim, tahrik geri kaçacak, yeniden tahrik olmak için içeceğim, adamın sonrasında manyak çıkıp çıkmayacağı belli değil, onu kafaya takacağıml; değmez ki! O an gelmişse ve işyerinde falan değilsem, o an olacak o! Sen çıldıracaksın ve o an aşık olmadığın biri hazır ve de nazır olacak, senin kafanda hiçbir soru olmayacak ya da etik hiçbir engel olmayacak, hepsi o an denk gelecek ki aynı şiddeti alasın. Yıl oldu 2017; kendi kendini canının istediği an rahatlatmanın üçbinbir yolu var. Vücudunu tanıyorsan ve nereye ne istediğini biliyorsan, performansı iyi bir aşık kadar iyi olabiliyor. Hiçbir şeyle uğraşmıyorsun, kafaya takmıyorsun. Tüm sinirini alıyor ve pamuk gibi oluyorsun. Ondan sonra da 'Dünyada savaşlar neden var ki, oysa barış ne güzel' diye pespembe bir kafa ile dolanıyorsun, temiz.

Tabii, 'Aşık olayım da sevişeyim' bir modern kadın düşüncesi. Aşık olmadan sevişen kadın da modern de; Afrika kabileler belgeselelerinde bulan bulduğu ile çöküp sevişiyor.

Sonra aşık olduğun kişiyle güzel olmayabilir, sen aşık oldun diye sevişme güzel olacak diye bir kural yok; ten uyumu çok çok çok önemli. Her şey hüsranla da sonuçlanabilir. Yani, sadece aşık olmak da yetmiyor. Dolayısıyla, şiddet middet de yalan olabilir her an.

İşin mekanik kısmı her türlü oluyor ama duygusal kısmı olmayınca biraz yavan oluyor. Yani, çok güzel bir yaprak sarması gelir, heyecanlanırsın ve sonra da 'Sarma diye tedim ama çok da güzel olmamış. Şimdi anamınki olsa da yalana yalana yesem' dersin ya, öyle oluyor. Mekanik kısmı tamam ama karşındaki ile bir olmak çok daha güzel, çok daha bütünleyici ve cinsel bölgeler dışında ön beyni de tatmin edici bir şey. Bu arada cinsel bir konuda annemin sarmalarını kullanıp konuyu iğrençleştirdiğim için kendimi takdir ettim.

Bir de Playground Love'ın yanlış tespitini açıklayayım. Başkasını düşünme kısmı külliyen yalan. Kadın solo ya da çift sevişirken bir şey düşünmüyor, düşünemiyor. O an yanındaki insandan iyice uzaklaşıyorsun. O arada bir şey düşünmeyi başarabilen kadın varsa tebrik ederim, bayağı bayağı tebrik ederim. Herhangi birini düşünmekle 'Sevişirken ben aynı zamanda muhasebe programı için kod yazabiliyorum ve alfa testini yapabiliyorum' aynı şey. Nereye düşünüyorsun başka birini. Düşünme mekanizması o an iptal, yok. Düşünebiliyorsa tahrik yok demektir bana göre. Zaten dünyaya dönünce 'Aaaa, sevgili de buradaymış meğer. Ne zaman geldin sen' oluyorsun, sonra da 'Aaa doğru ya, sen buradaydın' oluyorsun kısa zamanda. Bilmiyorum, mekanizması başka olan kadın varsa, söylesin. Ben de öğrenmiş olayım.

Evet orantili. Erkegin omuz genisligi ile bile orantili.

@aychovsky sadece son paragrafı okudum yine destansı uzun yazmışsın da yani neden bu kadar abartmak? gri'nin 50 tonunu okur gibi oldum, içindeki tanrıça da zirveden yuvarlanıyor mu? anlatsana biraz, dünyaya dönmek falan derken :/. Tamam zevkli de bu kadar abartmayın nolur ya, yapmasak inancaz :D tebriklerini de mesajla iletebilirsin, bazen düşünmem ama bazen düşünceler gelir aklıma gayet de düşünürüm, bir başkasını düşünen kadınlar da tanıyorum ayrıca çok olmayacak bir şey değil. Ten uyumunun %100 uyumlu olduğu, aşık olduğun, her sevişmede inanılmaz zevk aldığın birisiyleyken bile seks sırasında bir şey düşünebilirsin, bu da gayet normal.

büyük oranda evet.
ama olmadığı durumlar da olabilir.

thewizardofearthsea'nin de dediği gibi.
her aşık olduğunla iyi seks olmuyor, her iyi seks aşk gerektirmiyor.
ama hem aşıksan, hem de seks çok iyiyse, o zaman da onun önüne kolay kolay bir şey geçemiyor.

@beni taniyan yok bu sehirde Başka kadınları alındırmak ya da çok çılgın seks hayatım olduğu için yazmadım. 50 shades'lik için değil ya da tamamen zevk için değil, atıyorum gıdıklanırken ne kadar düşünebilirsem, sevişirken o kadar düşünebiliyorum ben. Biri beni gıdıklarken zevk almıyorum, tam tersine acı çekiyorum bayağı. Yoksa, işin orgazmla şiddetle ilgisi yok. Gerçekten düşünemiyorum. Ya da o milisaniyelik hapşırma anında ne kadar düşünebiliyorsam, o kadar düşünebiliyorum. Ya da yere düştüm ve bileğimi çok kötü burktum diyelim. O an acıdan başka bir şey hissedemiyorum, gözüm kararıyor ve çevremi algılayamıyorum. Sevişmede de, gıdıklanmada da, hapşırmada da gözüm kararır, çevreyi algılayamam ben, o anlık koparım ben. O anlar annem gelse tanıyamam. Sevişmenin etkisi biraz daha uzun sürmesi.

Genelleyici yazmam kötü olmuş ama bunu kendimi genellemek için yazmadım. Psychology Today'de okumuştum birkaç yıl önce. Onda da bu durumu anlatıyordu. O yüzden genellemeyi yapma cüretinde bulundum. Demek ki yanlış bir genelleme imiş, özür dilerim.

kadının sevişirken başka bir şey düşünmesi onu olaydan ve ortamdan koparıyor, bu konuda aychovsky'ye katılıyorum.

yani ya oradasın ya da değilsin.
o sırada başka bir erkeği düşünmek de, alışveriş listesi yapmak da aynı etkiyi yaratıyor bende.
olaydan koparsam, geri geldiğimde birden bire, "ne yapıyoruz? bu adam neden kendi kendine tepinip duruyor?" falan gibi bir kafaya sahip oluyorum.
ondan sonrası da, "bitse de gitsek"e dönüyor.
hoş değil.

o yüzden zaten erkeğin asıl becerisi, kadını olaya angaje edebilip, süre boyunca orada tutabilmesidir bana göre.
ilgiyi ayakta tutabilmesi belki diğer her şeyden daha önemli.
çünkü monotonlaştığı anda, sağa sola bakarken halının deseni bile dikkatimi dağıtabiliyor mesela.
ki dikkati dağınık biri değilimdir.

bu durumda, duyuruyla bağdaştıracak olursak, aşık olduğun insanlayken dikkatinin daha zor dağılması da olaya biraz yardımcı oluyor diyebiliriz.

bunun dışında, kadının aşk takıntısı başka birçok nedene bağlı.
bir ilişkide kadının en önemli motivasyon noktası değerli ve öncelikli olmak.
erkeğinki de yeterlilik.
yani yeterli hissetmediği anda ya dışarı yöneliyor ya da gidiyor.

kadınlar olarak doğa gereği ilgiye, alakaya, sevgiye, şefkate ihtiyaç duyuyoruz.
çünkü hayatı oradan işliyoruz ki, çocuk da büyütebilelim.
çocuk ilgiyle, sevgiyle, şefkatle büyür.

verdiğin bir şeyi, almak da istersin.
bunu bulmanın en güvenilir, sağlıklı ve kolay yolu da aşk.
bir erkek ancak aşık olduğunda ilgili, sevgi dolu ve şefkatli olabiliyor.
normalde öyle olan da vardır elbette, şimdi herkese duygusuz muamelesi yapmayalım da, hani kadının bir ilişkide bunu hissetmesinin en kısa yolu aşktır diyelim.

bununla birlikte seks de iyi olursa, o zaman zaten önceki cevabımda da dediğim gibi, aşk da besleniyor, ilişki de.
çark gibi yani, birbirini döndürüyor.

kötü seksin aşkı bitirdiği ya da soldurduğu da bir gerçek sonuçta.

Yok alındığımdan dememiştim, yani biz de niye yok böylesi vay arkadaş değil bahsettiğim şey, bence oluru bu kadar da belki o sana dünyaya dönmek gibi geliyordur bilemiyorum.

Herhangi bir şey düşünmemeyi hadi bi nevi anlarım da, ilk yazdığımda unutmuşum bahsetmeyi, sevgilinin varlığını unutmak gerçekten çok abartı geldi, bireyseldir bi şey diyemiyorum tabii herkesin olaylara verdiği tepkiler farklı olabilir neticede. Bir de Psychology Today'deki o yazıyı okumadım fakat mesela psikoterapist Esther Perel sık sık kişilerin seks sırasındaki dikkat dağılmalarını ve konsantre bozukluklarını tahrik eksikliğiyle ilişkilendiriyor, sen de kendi durumunla birleştirip bu sonuca varmışsındır belki. Ayrıca özürlük bir şey yok estağfurullah efendim.

öncelikle cevaplar için teşekkürler. aydınladım ekstra konularda da. konuyu kişisel tecrübelerime göre sordum, seks tanrısı değilim, seviştiklerim de normal insanlar. genelleme yapmak için değil bilgilenmek içindi soru. tekrar teşekkürler, sevgiler.

Aşk + seksin iyi olması için gerekli diğer tüm etkenler cepte ise, evet.
Etkenlerden birinde sıkıntı olsun, o iş sıkıntıya girebilir ama.

Çok acı ama benim için evet.

Bazı kadınlar için hayır

Genel olarak ise hatunun g noktası kulaklarında (ona güzel şeyler sööle)

Hepsinde değil.

kadınlar toplumsal genel geçer ahlak yargıları/kalıpları yüzünden iyi seviştik beaaahhh, ama hakkat iyi seviştik diyemediği için çok aşıktım/aşığım/seviyorum moduna girip en başta kendini, sonra adamı kandırıyor. daha doğrusu her iki tarafta ne olduğunun gayet farkında ama bu rollerden ne erkek ne kadın sıyrılamıyor genel olarak, herkes rolünü oynuyor. aynı kalıplar yüzünden seks hayatında gerçekten içinden geldiği gibi davranamadığı, kendi bedenini yeterince tanıyamadığı, bedeniyle barışamadığı için zaten türk kadını çok az orgazm oluyor veya hiç olmuyor.

bunu halledebilen, üstünde kafa yoran kadınlar bu kalıplara ihtiyaç duymuyor.

aşk+ten uyumu+karşılıklı şeffaflık varsa mis gibi yaşar orgazmlarını.

aşık olunan dönemde hem kadında hem erkekte en net gözlemlenen değişim dopamin miktarındaki artıştır. dopamin arttikça kendisi gibi uyarıcı bir başka nörotransmitter olan norepinefrinde artışı tetikler. aşık olmayı takıntı haline getirenlerde bir tür uyarıcı madde bağımlılığı olduğu düşünülebilir anfetamin gibi. ani sonlanan ilişkilerde terk edilen kişide görülen belirtiler de uyuşturucu kesilmesi yaşayanların haline benzer zaten. birkaç kez gerçek anlamda aşık olmuş insanların bu bağımlılığı geliştirmesi anlaşılabilir bence.

cinsel istekte ve dolayısıyla alınan zevkte artış konusunda da, dopamin artşı testosteron seviyesinde artışa neden olur. Hem norepinefrin hem testosteron için cinsel isteği artırdığı söylenebilir. bu nedenle aşık olduğumuzda daha heyecanlı ve daha fazla zevk alınan, akılda kalan cinsel birliktelikler yaşayabiliriz.

biyolojik olarak bunların hiçbiri kadın ve erkekte farklılık göstermez.

eğer darbeyi köşeden alırsa (ki genelde öyle olur) ekran koruyucular bir işe yaramaz. bunun önüne geçmek için iyi bir silikon kılıf alman gerekir.

bence ekran koruyucudan ziyade kılıf araştırmalısın.

teritori +1 ekran koruyucu değil de orjinal kılıfı gibi etrafını saran bir kılıf olması daha iyi olur.
O son zamanlarda herkese sattıkları kırılmaz ekran koruyucu camlar hiçbir işe yaramıyor takmayın taktırmayın :)

Arkadaşlar yardımınız için teşekkür ederim. Demek ki kırılma riskini minimuma indirmek için iyi bir kılıf almak gerekliymiş :)

Aslında ben orjinal apple ürünü olan deri kılıflardan almıştım ama ile yaramadı.

Bu arada ben yine de ekran koruyucu takayım diyorum, en azından çiziklere karşı faydası olur.

Varmıdır marka öneriniz=?

Ekran'da şu an en ucuz standart mat koruyucu var (6s plus). Bulabiliyorsan göz zevkine göre parlak bir koruyucu da taktırabilirsin. Benim bu konuda marka takıntım yok.

Son olarak ;
Ekran çizilmemesi , kırılmaması tamamen telefonun kullanımıyla alakalı bir durum. Telefon ivmeli olarak düşerse ve yüzey arnavut kaldırmı gibi girintili çıkıntılıysa kılıflı - kılıfsız ekran kırılacaktır. Kırılmıyor olması çok şanslı olduğunuzu gösterir sadece.

Yine cebinize ya da çantanıza koyarken telefona özel bir yere koymazsanız çizilmeler devam edecektir.

0,3 mm cam koruyucu taktım, markası yok. Aliexpress'te en çok satanlardan işte. Bir milyar kere düşürdüm telefonu bir şey olmadı. Cam kırıldı yenisini taktım. Kalın silikon kap al, darbeyi emer. 10 liraya ikisi gayet iyi korur.

@hayyam ara

işte en azından o çiziklerden oluşmasın diye ekran koruyucu alıcam. ama marka olarak hangisi en iyidir bilemedim, bulamadım. bulduklarıma güvenemedim.

@Lim5

abi bazı telefonların kendisi sağlam oluyor o yüzden kırılmamış olabilir mi acaba senin telefon?

misal bende iphone 4 varken 3 seneden fazla süre, aldığımdan itibaren kılıfsız ve ekran koruyucuz kullanmama ve hor kullanan bir insan olarak defalarca yere düşürmeme rağmen ekran falan kırılmamıştı.

ama bu iphone 7'leri cidden narin yapmışlar, pupa servistekiler de aynısını söyledi.

o yüzden özellikle bu ekran filminin sağlamı neyse onu arıyorum.

Hepsiburada da spigen marka ürünler satılıyor. Kullanmadım ama belli bir seviyede olduğu kesin. Şimdi baktım, %30 indirim yapıyor sepette. Bir bakın isterseniz.

www.hepsiburada.com

sen haklısın.

isim söylemeden teyze demek avamlık değil samimiyet göstergesi bence. sen haklısın.

arkadaşın saçmalamış.

Ben sadece kendi öz teyzeme direkt teyze derim. Başka teyzelere ad + teyze kalıbıyla hitap ediyorum. Avam demesi biraz ayıp olmuş ama bana göre arkadaşınız haklı. Çünkü Türkiye'de teyze demek bazen tanımadığımız çılgın yaşlılar için kullanılıyor. Mesela trafikte sinyal vermeden çat diye dönen bir kadına "napıyosun teyze?" denebiliyor.

ikinizde haksızsınız. senin haksizligin arkadasinin çok anlamsız, yersiz düşüncesini kafaya takman. onun haksizligi ise çocuktan (kendisine göre) elit seviye hitap sekli beklentisi icinde olması. ayrica avam kelimesini bir kaç yüz sene öncesindeki manasi icerisinde ele alabilirsiniz. böylece o kadar da itici bir kelime olmadigini da görebilirsiniz.

herkes de Buckingham Saray'ından sanki meh

Sen haklı

2 yaşında bebek teyze dese ne olacak bibi dese ne olacak vavien dese ne olacak allah aşkına ne tip insanlar var.

1adam kafama taktığımdan değil ya.

2 yaşındaki çocuğun ne avamlığı olacak? aksdlkaşda

@black mamba, avam olan çocuk değil arkadaşımmış, hayır kızım vavien teyze diye düzeltip alıştırması gerekiyormuş.

arkadaşlığınızı bitirmenizi öneririm.

Bana hiç avam gelmedi. Ben de aksine daha çok sevdiğim insanlara x teyze yerine direkt teyze derim. Eski kafalıyız herhalde, o bile avamlık sayılıyorsa artık.

arkadaşın patavatsız. biri bana böyle dese "anandır avam" derdim.

salak insanlarla takilmayiniz.

Ahahahhahyt cok guldum. Arkadasin sacmalamis.

Avamlık ablanın kendisinde ama haberi yok :)

Biz de öz teyzeye just teyze, diğerlerine Ayşe Teyze deriz. Akraba olmayanın T harfini de büyük yazarız. Avam değil ama bir acayip.

arkadaşın kıskanmış. çok tatlı. ben de olsam sevinirim.
zaten kardeşim de yok bana kimse teyze/hala diyemeyecek :(

Beni de küçükken öyle alıştırmışlar kendi öz teyze halama bile adı+teyze/hala diye sesleniyorum ailem çok aristokratsa demek ki :d bence de arkadaşın saçmalamış benim çocuğum yakın arkadaşıma direkt teyze dese düzeltmek aklıma bile gelmez.

@lim5 ben de annemin arkadaşlarına vs. isim+teyze diyorum da 2 yaşında çocuk demedi diye avam denilmesi de aşırı saçma bence. @matilda ben de tek çocuğum, o yüzden beni mutlu ediyor evet, zaten teyze vs. diyecek kimse yok.

cocugum size teyze desin. amin.

Hipsterlar hepsini götürmediyse bulursun. Tozlu tozlu bilmem kaç yıl öncenin pantolonları duruyor. Bir mağazaya gidersen belki tüm mağaza stoklarını sorgulayabiliyorlardır.

çorlu fabrika satış mağazasında 2 hafta önceye kadar vardı.

bahsettiğiniz şekilde aralıklı 3 aşı olduysanız 10 sene koruma sağlıyor. ha 2 sene sonra tekrar çivi batarsa nolur nolmaz deyip bir daha yaparlar :))

Son aşından sonra kirli yaralarda 5 yıl, temiz yaralarda 10 yıl.
Kirli yaralar kirli cisimlerle oluşmuş, parçalı, içi taş toprak dolu falan olur. Temiz yaralar da temiz işte.

Son aşıdan sonra 5 sene içinde ayağına tekrar çivi battı mesela, güvendesin. 10 sene içinde elini ekmek bıçağı kesti, yine güvendesin.

herhangi bir sınır yok. sadece yerleştikten sonraki yıl sınavda puanın kırılır.

Yerleşebilir. Okul puanının yarısı kırılır nrmnm +1

Olur, uyku apnesi solunum yolunu açık tutmakla görevli kasların uykuda görevini yapamaması sebebiyle solunum yollarının kapanması sebebiyle oluyor. Önceden kilo, küçük dil, bademcik gibi yapısal sebeplere bağlanıyordu ama son çalışmalar böyle olmadığını göstermiş. Fazla kilo da uyku apnesinin sebebi değil sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Olur. Uyku apnesi obstrüktif (solunum yolunda tıkanıklık) ve santral (beyinden kaynaklı) olarak ikiye ayrılıyor. Polisomnografide (uyku testi) çıkıyor. Obstrüktif tip kısa boyun, küçük çene kaynaklı da olabilir. İlla kilo değil. Göğüs hastalıklarına gidin.

kafadan bademciklere bağlaması saçma olmuş.Önce uyku testine girmeniz gerekiyor. Ben aynı şikayetlerle gittiğimde burnumun eğri olduğunu bu halde uyku testinin sağlıklı sonu vermeyeceğini söylediler. önce ameliyat oldum sonra teste girdim ağır şiddetli obstruktif apne bozukluğu çktı.Maskeyle uyuyorum şimdi. anlattıkların uyku apnesine benziyor bu arada. ihmal etme hemen başvur çünkü süreçler uzun

Yüz için lazer epilasyon önerilmiyor. İğneli araştırman lazım. Kadınlar kulübünden bakabilirsin.

İğneli yaptırdım iz bırakıyor istemiyorum.

Iz bırakmasının sebebi yüksek dozda elektrik vermeleri. Düzgün ve isinin ehli bir yere giderseniz size uygun şekilde akım verilecektir. Acıyı hiç hissetmemeniz de normal değil, iz bırakacak derecede elektrik vermeleri de. Sonrasında güneşten korunmak, bölgeyi iyi nemlendirmek gerekiyor. Bu yüzden özellikle kış aylarında yaptırmak gerek. Yoksa iz kalma ihtimali daha yüksek.

Bunun dışında lazer yapılıyorsa vücudun neresine yapılırsa yapılsın jilet kullanılıyor. Başka türlü bir alım yapmak mümkün değil. Kıl köklerini görmeleri açısından. Bir de lazer yüz için önerilen bir şey degil. Tüyler kalinlasiyor, komple bitmiyor. Bir arkadaşımın dudak üstüne erkeklerde olduğu gibi tuylenme oluştu lazer yüzünden. Yaklaşık 2 sene iğneli epilasyon ile uğraştı bu sebepten.

Velhasıl ben sizin yerinizde olsam düzgün bir şekilde işini yapan iğneli epilasyon merkezlerini araştırırım.

Acıyı hissetmiyorum demedim :( çok acıyo hem de dayanamıyorum. Ayrıca cok tüy var iğneliyle olmaz bence sadece dudak üstü iğneli yaptırdım öldüm favori kısımlarına da yaptırmak istiyorum şimdi ;( hiç çözüm yok mu ühü.

İşte fazla akım verdikleri için çok acıyor ve iz kalıyor. Az akım verilince bir şey hissetmezsiniz ve tüylerde eksilme olmaz. Tam ortası olmak zorunda. Bu yüzden başka bir yer bulmanız daha mantıklı iğneli epilasyon için.

Yüze lazer epilasyon pek başarılı olmuyor. İğneli etkili ama vaadettikleri gibi değil. 4-5 yerde yaptırdım. Bazıları iz kaldı. En son güzel bir yer buldum ama çok pahalıya geliyordu. Dakikada 15 kök falan yakabiliyorlar maksimum. Fiyat şimdi 5 lira/dk olmuştur. Uzun süre devam ettim oraya. Aldıklarım bir daha çıkmaz dedi. Yine çıktılar. Neyse en azından az şimdi. Kaşlarım çok güzel olmuştu :(

ya aslında ben bitsin gayesinde değilim, mesela yaptırayım ve 1 ay cıkmasın istiyorum anlıyor musunuz :(

Ben lazere gittiğimde yüzüme yapmak istemediler. Uzun sürer, kesinliği yok, canın çok acır ve bir tanesinin kökünü yakarken çıkmamış olan kıl kökünü uyarabiliriz ve çevresinde de çıkabilir dediler. Küfretseler daha iyiydi herhalde.

O zaman eve lumea alabilirsin. Çıktıkça yakarsın.

Alsancak ve karsiyaka (bostanli) icin konusuyorum merkezi dedigin icin.

Gida fiyatlari acikcasi istanbuldan cok da farkli degil, belki bir tik dusuk.

Fakat kiralar bambaska, 2000 liraya izmirin en merkezi semtinde oturursun, tramvaya, metroya, vapura da yakin olursun.

Ben ise istanbulda cok da matah olmayan bir semtte 2+1 eve 1500 lira veriyorum iste

O "en" olanlardan bikaç tık daha ekonomik olan muhitler nereler?

izmir'in deniz gören ilçelerinde bile istanbula göre ucuzdur. bayraklı falan ucuzdur, çiğli denize bir tık uzaktır ucuzdur, göztepe taraflarını bilmediğim için bir şey diyemeyeceğim.

Evler daha ucuz. m^2'si 3 bin falan gayet iyi evler. Rezidanslar alıp başını gidiyor tabi yine.

aha ben bunu anlamıyorum.

nasıl ucuz? nasıl nasıl nasıl?

aynı domatesi, aynı ekmeği, aynı yemeği yiyoruz izmirdekilerle.
tek fark kirada. ki izmirde fazla kentsel dönüşüm olmadığı için, insanca yaşayacağınız binalar da pahalı. arkadaşlarımdan biliyorum. 1200-1300tl den aşağı güzel evde yaşayamazsınız. anca 30-40 yıllık binada yaşarsınız bundan ucuza veya şehirden uzakta yaşarsınız.

ee? ben istanbulun merkezinde 1750tl ye kalıyorum şuan. aradaki 500tl mi izmiri çok ucuz yapıyor?

izmirde 2000tl maaş alan pozisyonlar, istanbulda 3500tl den başlıyor.

istanbul neden pahalı söyleyeyim mi?
daha çok alternatifiniz var diye pahalı. para harcayabileceğiniz daha çok yer var. maça gidersiniz, konserler, festivallere gidersiniz, bin farklı çeşit restorana gidersiniz. bunlara gidebildiğiniz için paranız çabuk biter.

yoksa izmirde domates mi daha ucuz, et mi?
elektrik faturası mı doğalgaz mı yoksa internet mi daha ucuz?

bütçenizdeki 500tl lik kira farkı dışında neyiniz dha ucuz? toplu taşıma mı? aylık akbil aldığınızde izmirle arasında taş çatlasın 100tl lik fark olabilir.

Bayraklıyı çıkar güvenli demissin. Ulasimdan beklentin de soylenir ise daha cok yardimci olan cikar tabi ki. İzmirden beklentin ne yani? Yoksa merkeze 25 dakika banliyo yolculugu otede menemen de var.

Gelir ve akbil açılarında katılıyorum. Ama nüfus ve yüksek talepten ötürü kira fiyatlarının yükseklerde olmasından bahsediyorum tchuck. Yeldegirmeni'ndeki döküntü evlerin iki senede 2000lere çıkmasından ve bunun geçmiş, daha büyük örneklerini kastediyorum.

Tabii ki izafi kavramlar ama tek başına kadın yaşanabilecek (böyle bi ölçek verdiren histori kayıtlarına sovgulerimle) bir muhit.

Şunu düşünüyorum özetle, ev arkadaşı ile çıkacağım evin bana maliyeti en az bi 800 olacak aylık. Ve ben burda sokağa çıktığımda (moda hariç) sevdiğim bi yer yok, her yer çirkin ve pis havalı. İzmir uzun süredir aklımda, o yüzden bu durumda mantıklı olabilir gibi geldi ama hiç bir bilgim yok semtler ve yaşamla ilgili (o alsancak ve karşıyaka'yi biliyorum biraz)

Evler ucuz. Tek kişiysen 700 e merkezi yerde 1+1 bulursun. Evler istanbuldaki gibi leş değil.

İmkan varsa muğla marmaris bodruma yerleş. Hatta antalya merkez bile olur.

eşim izmirli olduğundan bir ayağım sürekli izmirde yıllardır.İzmirdeki kira hariç her şeyin aynı kalitesini istanbulda aynı fiyata bulabilirsin.İzmirin ucuz olduğu bir şehir efsanesi.İstanbulla aynı.

Yeme içme siirtte de aynı. Git migrosa yoğurt aynı fiyat. Bazı tarım ürünler ucuz olabilir sadece.

Kira açısından fiyatlar neredeyse yarısı. İstanbul'da ortalama bir semtteki ortalama bir ev ile, İzmir'de Karşıyaka'da eli düzgün bir evin kirası hemen hemen aynı.

Pazar masraflarına gelince; İzmir'in pazarı İstanbul'dan ucuz. Ailem yılın 4 ay İstanbul'da, kalan süresinde İzmir'de yaşıyorlar ve her geldiklerinde fiyatlar çarpıyor İstanbul'da. Ailem marketten alışveriş yapmıyor pazardan alınabilecek şeyler için, pazara gidiyorlar. Sadece ikisi için yaptıkları haftalık pazar alışverişinin fiyatı yaklaşık 70 TL yükselmiş bu sene İstanbul'a geldikleri hafta. Tabii, 70 TL maaşa göre büyük para da sayılmayabilir ama aylık 1300 kazanan emekliler için büyük para. Bir de ısıtma için İzmir'de daha az ödediklerini söylüyorlar.

Pazar ürünleri için lojistik fiyatı farkı var. Örneğin, domatesin fiyatı Antalya'da İstanbul'un yarısı gibi bir şey ve İzmir'in çevresinde de tarım bol ve nüfus az olduğundan İstanbul'a göre bolluk var ve lojistik maliyeti düşük. Örneğin, kışın mandalina alacaksan bizim İstanbul'daki marketteki de Seferihisar'dan geliyor, İzmir'deki pazardaki de. Dolayısıyla lojistik maliyeti çok binmediği için İstanbul'a göre ucuz ama yarı fiyat değil çoğu şeyde.

Merkezi yerden kastın ne demektir bilmiyorum ama Evka'lar ve Egekent'ler bazen gece ulaşımı sıkıntı olsa da güzel semtlerdir ve ucuzdur. Çok 1+1'i olmayabilir ama yaşanır.

İzmir'de merkeze yaklaşık 20 dakikadaki evimizi 70000'e satmıştık ve aynı ev İstanbul'da üstüne bir o kadar para ekleyince, kredi ile ancak Beylikdüzü'nden ev satın alabildi zamanında.

Eğer maaş 4000'den yüksekse İstanbul-İzmir fark etmeyebilir; örneğin yüksek bir memurluk olur ve Türkiye'nin her yerinde maaş standarttır. O zaman çok yüksek gelmez ama annemin babamın dediğine göre İzmir emekli dostu.

Evet, ucuz. Kirada buyuk fark var kesinlikle, tartismaya bile acik degil.

Üçyol bahcelievler'de geçti çocukluğum. Hatay'a Konak'a Alsancak'a zırt diye ulaştığın, metronun dibinde,sağında solunda marketin eczanen her türlü ihtiyacını karsilayabilecegin sakın bir yer.
900-1200 arası mis gibi evler var.daha geçen hafta annemin arkadaşı kiraladı, biraz cadde üstü olsun,ara sokak olmasın dediği kocaman ev 1200tl.
Burada benzer lokasyonda ve buyuklukte ev 2500 den aşağı değil.

Karsiyaka tarafı daha lüks, yeni evler vs olduğu için daha pahalı olabilir bilemiyorum.
Bir de dediğiniz gibi son dönemde taşınan çok oldu,ay 500.000cik miieeg bu ev çok ucuz kızım diye diye gidip oradaki evlerin fiyatını da arttıran İstanbullular mevücut tabii.

Gelir kira kiyaslamasi yapınca durum nasıl onu da bilemiyorum,izmirde mayışlar daha düşük olabilir.

Sanırım başlık sonrası alt soru yeterince dikkat çekmemiş, muhit ve kiradan bahsediyordum öncelikle.
Bi de merkeze kolay ulaşılabilir yerler muhakkak vardır ama tek kadın gece eve dönerken (nispeten) daha az tedirgin edici bi yer olarak düşünmeye çalışırsak..

x muhitindeki ortalama bir evle y muhitindeki iyi bir ev arasında fiyatlar açısından çok fark olmuyor.
kadın başınıza rahatça yaşayabileceğiniz semtler: göztepe, güzelyalı, küçükyalı, fahrettin altay. balçova ve narlıdere bunların bir tık üstü. bu saydıklarım hem merkezi hem de ulaşım açısından rahat edilebilecek yerler.

Yani karabaglarin ya da buca'nin dip köşe mahallelerini tercih etmediğiniz sürece kadın olarak yalnız yaşamak ya da dolanmaktan rahatsız olacağınız çok yer yok bence izmirde.
Sahil seriti ve bir üstü bölgesi nezih ve uygundur diye düşünüyorum.
Goztepe kucukyalı hatay ,Üçyol üstte de söylediğim gibi bahcelievler vs.

tedirgin olmadan yaşanılacak yerler konusunda söylenenler hep doğru. körfezi c harfine benzetecek olursak; üst uçtan başlayarak narlıdere, f. altay, göztepe, güzelyalı vs. gelip karşıyaka, bostanlı, mavişehir'e kadar tüm kıyı kesimi ve iç tarafları gayet medeni. bornova da öyle. yaşanmayacak yerler direkt belli oluyor. genel olarak gecekondu varsa yaşanmaz, yoksa yaşanır.

Fizyoterapist randevusu mu var orada? Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon diyorsa, içinden çıkan isimler doktorsa ücretsiz.

Geçenki vize haftasında iki vizeye iki saatlik uykuyla girdim. Öğleden sonra ateşim çıktı, hasta oldum. O gün hava bayağı soğuktu. Yazın bir şey olmaz da kışın kötü oluyor.

sabaha karşı uyumaktansa hiç uyumamayı tercih ederim. daha sağlıklı düşünebiliyorum öyle olunca. 2-3 saat uyanıp kalkınca sarhoş gibi dolaşıyorum bütün gün. öyle bir mallık oluyor ki üstümde işlemci mi yetersiz kalıyor bağlantı mı bilmiyorum ama bildiğin lag yaşıyorum. söylenenleri algılamakta tepki vermekte falan gecikmeler oluyor net. diğer türlü daha iyi.

Ben alışığım. Bir şey olmuyor.

Daha enerjik bile olabiliyorum, akşam vakti erkenden uykum geliyor sadece ama gündüz hissettiğim herhangi bir kayıp yok.

Aptal oluyorum

hiç uyumadan işe gidince öğleden sonra dena uyku bastırıyor.

Ben sinirli kalkıyorum hiç uyumasam daha iyi :)

Ben ışte ilk 10 gun falan sabaha karsi eve gelip yatiyodum alisana kadar mal gibiydim. Ama uyum sagliyosun zamanla.

Ben sabaha doğru uyursam daha iyi hissediyorum kendimi uyandığımda.

Normalde sabah yatıp öğlen uyanırdım zaten, yıllardır alışkındım bu düzene. Erken kalkmam gerekse de saat 4-5 olmadan uyuyamazdım. Ama bir süredir sabah çok erken kalkmam gerektiği ve gün içinde yorulduğum için gece erken yatmaya başladım. Sabah uyuduğum dönemlere göre çok halsiz ve yorgun hissediyorum kendimi. Sabah 4'te yatıp 7'de kalktığım zaman gece 12'de uyuduğum zamanlardan daha enerjik uyanıyorum genellikle.

rahat nefes alamıyor olabilir misin?ben de bazen kalktığımda aptal gibi hissediyorum.

Yarrak gibi.

Bu yüzden uykumu düzene sokmaya çalışıyorum

merhaba. 2 ve 3 hakkında fikrim var gibi.

2- dışarıda gidip denerken çaktırmadan ürünün koduna bakın. fotoğrafını çekin. internetten o şekilde alabilirsiniz. çünkü dediğiniz gibi çap, boy, renk değişebiliyor.

3- store.elitoptik.com.tr bu sitede baya indirim varmış sanırım bu ara. donanımhaber ölücüleri bulmuştu. bir bakın bakalım istediğiniz model var mı?

Kozmatikte taksit yok sanirim

1. Bilmiyorum
2. Rayban Wayfarer'ın 50 ve 54 mm olmak üzere 2 boyu var. Deneyip aklınızda tutarsınız. RB2140 model numarası. Diğer modelleri geçin.
3. Çakma almayın. Olay camda. Başka marka model olsun ama yine de markası olsun.
4. Taksit yasak.

köprüden karşıya geçin yahudi mahallesine(Kazimierz) gidin. cok güzel mekanlar var. bikac bira içersiniz. zaten her şey ucuz krakow'da.

çok paranız yoktan kasıt ne tam bilmiyorum ama krakow zaten ucuz bir şehir, auschwitz'i görmeye gidebilirsiniz, onun dışında old town'da çok pahalı olmayan barlarda biraya düşün :)

old town'da "house of beers" diye bir yer vardı, oraya gidebilirsiniz. bunun dışında kazimierze de gidin.

g.co Buraya gidin ve elbette auschwitze

Auschwitz için hosteliniz ayarlıyordur, 140 zloty idi biz gittiğimizde kişi başı.
Wavel kalesine gidin, yeraltında ejderha zindanı var girseniz de olur girmeseniz de 2 lira bir şey diye hatırlıyorum. Ejderha alev çıkartıyor çıkışın orada.

Sukiennice/cloth hall var meydanda, hediyelik alışveriş falan yaparsanız pazarlık yapın. O çarşının altı müze.

Tuz madeni var Wieliczka, nasıl gittiğimizi hatırlamıyorum. Uzun bir tur ama güzeldi bence. Düğün bile yapıyorlar madende. Duvarları yalamayın. Çıkışta tuz alın hatıra :D

Krakow'da gece nereye gittik hatırlamıyorum black out. Işıklı bir kulüp vardı Frantic mi neydi ama çok eğlenmemiştim. Pahalı bir yerdi Polonya şartlarına göre. Sarkıntılık etmişlerdi zaten. Gençler meydanda toplanıp içmeye gidiyorlar geceleri. Pub crawl yapıyorlar. Afişler hostelde.

Harry Potter cafe var. Pek bir şey yok içinde ama gidin değişik bir yer. Korkmayın girerken biz cesaret edememiştik başta :D

Kazimierz'e gidin. Orada çok tatlı bir kafe vardı adını hatırlamıyorum. Güzel taze meyve püresi yoğurt falan yapıyorlardı. Çok tatlı da bir çocuk vardı, neyse burası konu dışı. Bir de Polonya'nın uzun bir ekmek üzerinde soğanlı soslu seçip yaptırdığın bir yiyeceği var onu deneyebilirsiniz, Zapiekanka olması lazım.

Krakow tamamen ucuz. Acınızdan ölürseniz gidip döner yiyin, üç gün tok tutar o kadar büyük.

Walking Tour'lar var, bi sabah bi saat falan onu yapın. Eğlenceli olur.

Çok paranız yoksa, Pijalnia diye bir pub var. Hatta birkaç tane şubesi var. En iyi şubesi main squaree cok yakin. McDonald'sla ayni caddede. Oraya gidin bol bol vodka bira icin. Kalabalığa karisin. Gezmek icin ise, wavel castle, barbakan, kazimerzi gezin.

Paranız fazla yoksa Auschwitz'e gidemezsiniz zaten. Sadece 1 gününüzü oraya harcamanız lazım. En azından günün yarısı gider. Değer mi? Kesinlikle değer(yer bulacağınızdan da şüpheliyim) Ben her zaman şunu derim. Kimseye bir şey sormayın. Uygulamalara bakmayın. Gezin deliler gibi sokaklarda. Siz keşfedin. En güzel böyle çıkıyor zevki.

Eğer farklı bir şey istiyorsanız, kaçış odalarından bir tanesine gidebilirsiniz.

1-10'a tamamlarım
2-55 ile 60 arası öderim
3- 1-2 lira
4- yıkatmam, arabayı ebesinin oraya parkederim ama yıkatmam

1- 1 lira bazen hiç
2- max 5 lira
3- 2-3 lira bazen hiç
4- yine 2-3 lira

lazım diyemem. bunlar benim rakamlarım.

1
5
2
5

1- vermiyorum
2-5 lira veririm
3- vermem (1-2 lira vermek gerek galiba)
4- arabamı mola verince yıkatmadım hiç - normal araba yıkatmaya götürdüysem 5 lira veririm en kötü

1-hiç
2-maddi durumuma göre değişir :D bazen param yok diye bazen de çok bekletirlerse falan param olsa da vermiyorum, ama dışarda yediklerimin %70'inde veriyorum diyebilirim, 50 tl lik yemeğe de 5 veririm en fazla.
3-bozuk varsa 3 tl
4-10 tl

Hiçbirine vermem.
Hepsi maaşlı çalışan, emeğinin karşılığını alıyor, bir de bahşiş mafyası kesilmesinler başımıza.
Bana kimse çogzel terapi yaptın aha al 100 tl bahşiş demeyecek. Herkes emeğinin karşılığını alsın, fazlasını değil.

Hepsi yuzde 10. Tabi 8 liraysa kahve 10 lira birakiyorum ve yuzde 10'u azicik gecmis oluyor.

Ama servis kotuyse birakmam normalse birakirim.

hesabı masaya isteyeceğim bir ortamsa ve hesap küsüratlı geldiyse, para üstünü 5 veya 10'un katları kadar alır, küsüratı bırakırım. 63 lira gelen hesabı 65 veya 70 lira vermek gibi. sadece restoranlarda veririm. bazen çocuk garsonlara 10 veya 20 veririm. benzin pompacısına, araba yıkayanlara falan vermem çünkü benim isteğim dışında emrivaki olarak görüyorum. eve sipariş verdiysem getiren elemana da veririm.

1- 1 lira

2- yemege, keyfime, ortama, servise bagli. 5-10 arasi olur.

3- babam verir 1-2

4- babam verir 1-2

@bir nick var benden iceri
Garson için belki geçerki olabilir bu ama pompacının işi o değil sonuçta, adam bi de muhtemelen para almak için siliyor o camı, ben sıkışık bi zamanımda olsam bile küfür etmesin diye veriyorum :(

pompacıya 1-5 lira arası
yıkayana 1-10 lira arası
yemek yediğimde hizmet varsa 5-10 liraya kadar yoksa 0 lira yani ekstra birşey yapması lazım
kahveye 0

artık vermiyorum.

vermeme sebebim de, bahşiş verilebilecek çoğu yerde zaten adisyona bahşiş yazıyor olmaları.

kahvecilerde vs. zaten bahşiş bırakmam, genelde self servis oluyorlar.

Kredi kartı çok şükür engel oluyor bunlara.

1- genelde vermem
2- 5/10 ya da hiç (servisine göre)
3- 3/5
4- 5

@patatesli yumurta
Kredi kartı geri gelince oraya bozuk koyulur yine de

Vermiyorum. Hatta başımda dikilirse ya da hesap öderken kasada gözümün içine bakıyorsa tersleyebilirim bile. Ben ondan ekstra bir şey istemiyorum. Bana iyi davranmasına kibarlık yapmasına ihtiyacım da yok.

@black
Benim isteğim dışında emrivaki ile yapıyorsa çok itici olduğu için vereceğim varsa da vermem. Her gün emrivaki ile yüzlerce kişiden 3-5 kopara kopara iki maaş kazanıyorlar ponpacılar.

1- genelde vermem.
2- hesap ne olursa olsun (eğer vereceksem) hesabın %10'u.
3- 2-3 lira.
4- 2-3 lira.

Genelde hesap kasada ödeniyor ve bahşiş verecek kutu/cüzdan masaya gelmiyor. Gelirse %10. Tip box'a atmıyorum. 3-4'e de 2-5 lira veririm ruh halime bağlı.

1) hiç vermem
2) servis güzelse maks 5 lira veririm.
3) 2 lira
4) 2 lira

1- Masadaki toplam hesap önemli.
2- Tamamen hizmete bağlı, vermeye de bilirim, seversem 3-6 arası
3- Genelde en çok onlara veriyorum. 5-10 arası.
4- Arabayı yıkamayın diyorum.

1- 8 liralık kahvenin nesine bahşiş vereyim? bakkaldan sigara alınca da bahşiş mi veriyorsunuz

2- dikkat çekecek derecede iyi hizmet alırsam yüzde 10 civarında veririm. hizmet normalse vermem. yapması gerekeni yapıyor zaten

3- arabam yok ama o anki ruh haline ve arabada bozuk para varsa 1-2 lira veririm.

4- arabayı kendi kafasına göre yıkadıysa vermem (bahşiş almak için yaptıysa) ben yıkattıysam 2-3 lira veririm.

1. 2-3 arası
2. 5-10 arası
3-4. Arabam yok

Bana şimdiye kadar işimi iyi yaptığım için bahşiş yada ekstra para vermedi. Bende kimseye vermiyorum. Sadece bazen berber bozuk yok deyip, arınınca, kalsın diyorum.

1 0
2 5
3 2-3
4 2-3

rezervuar köpekleri mode on

ben filmdeki mr. pink gibi düşünüyorum. ne bahşiş vercem? ekstra bir şey yaparsa bahşiş veriririm. ayrıca sorun şu. bahşiş mesela değil de işletme bu adama 2x maaş vericekken x lira maaş veriyor kalanı bahşişten alıyor. ben enayi miyim işletmenin personel giderini üstlencem? ekstra bir şey yapar 2x maaşın üzerine bir de gönlümden kopar veririm. ancak diğer türlü mantıklı değil.

39 78 gibi hesaplarda 1-2 lira ne kaldiysa birakirim . 8 liralik kahve icersem 2 lira birakmam.

2 Lira
5 Lira
Vermem
Vermem

bahşiş vermiyorum, bahşişe karşıyım. herkes işini yapıyor. ekstra özel bir muamele olursa ancak onun için bahşiş veririm.

İsviçreliler Almanları anlıyor. Almanlar İsviçrelilerin yazdıkları şeyleri anlıyor ama konuştuklarını anlamıyor. Bambaşka konuşuyorlar. İsviçreliler Almanların yanında konuşmaya utanıyor hatta. O yüzden dinleme bence.

Almanlar İstanbul Türkçesi, İsviçreliler İç Anadolu gibi düşün.

farklılıklar var ama anlaşıyorlar tabii. şöyle ki viyanalı türk arkadaşım baselli ve leipzigli türk arkadaşlarla konuşuyor.
pratik için ben easy german'ı tercih ediyorum youtubeda. tavsiye ederim.

Telaffuzu sakin isvicre tvsinden kapiyim deme.

Bir de isvicrelilerin aslinda gramerleri de almanya-avusturya almancasi gramerinden farkli biraz. Konusurken elbet anadili almanca olan biri anliyor ama isvicrelinin de biraz cabalamasi gerekiyor. Almanlarin anlamasini istemezse ortamda baska isvicreliyle oyle bir konusur ki halis muhlis hans bile bir sey anlamayabilir.

Almanca ogrenirken isvicre olaylarina girme, rtl filan ac, en temizi.

Şöyle söyleyeyim İsviçreli biriyle almanca yazışan bir alman her dediğini gayet normal bir şekilde anlar fakat iş konuşmaya gelince aksan farklılıkları var. İsvicreliler almanlari anlıyor fakat almanlar anlamakta biraz zorlanıyor.

Ben İsviçre'de okulda öğrendiğim çat pat Almancayla kendimi almanlara ifade edemedim mesela. Onlar benimle yavas bir sekilde almanca konuştu, ben ingilizce cevap verdim. O günden sonra da her gittiğimde ingilizce konuşmaya karar verdim. Daha önce almanca maillestigim insanlar olmuştu halbuki.

isviçrelilerin utandıkları filan yok, isviçre vatandaşıyım. baya güldüm bu yoruma.

isviçre'de konuşulan almanca farklı, almancayı isviçre ağzıyla konuşuyorlar diyelim. ancak okullarda "yazı almancası" (schriftdeutsch) dediğimiz almanca konuşuluyor ve almanlarla iletişim kurmak için konuşurken de yazı almancasını kullanıyorlar. konuşurken gidiyom, yapıyom diyip yazarken gidiyorum, yapıyorum yazmak gibi düşün.

isviçre kanallarında da programların bir kısmı yazı almancası kullanılarak sunulur (örneğin haberler), ancak haber esnasında bir isviçrelinin röportajı varsa mesela o kişi sokakta konuştuğu için yine isviçre ağzıyla konuşur. o yüzden almanca öğrenmek için pek doğru bir yaklaşım olmaz.

Gmzo, valla ben de İsviçre vatandaşıyim, okulda alman kantonundan gelen bir arkadaşım 'bize koylu muamelesi yapıyorlar almanya'da. Bazen sevmiyorum orda konusmayi' demişti. Yani herkes için genelleme yapmak doğru değil. Hepsi utanmıyordur tabii de bir kısmının rahat hissetmediği kesin.

oha lan iki tane isviçre vatandaşı almanca hakkında ne güzel tartışıyor. :))

mesele türkçe-kürtçe olsa hemen küfür ederdik birbirimize. adamlar hakkaten ileri amk.

biri ''hey, bu yoruma güldüm''
diğeri, '' alman kantonundan gelen çocuk anlattı, rahat olmadıkları kesin''

kantonuna kurban olduklarım, beni de alın aranıza :)

@fraise o farklı bir mesele. köylü muamelesi yapan almanya'nın neresinden acaba? hani almanların da "köylüleri" ve "köylü gibi konuşanları" var, hepsi aynı konuşmuyor. bu doğudan öğrencilerin istanbul'a gelip, konuşmalarını uyduramayıp sıkıntı yaşamaları gibi bir şey.

zaten bu mesele isviçre'de almanca konuşulan kesimde özellikle eğitim alanıyla bağlantılı meselelerde sıkça tartışılan bir şey. biz 8.sınıftayken beden eğitimi dersinde bile öğretmene yazı almancası konuşma zorunluluğu getirilmişti örneğin. çünkü akademik anlamda başarılı olmak adına, yazı dilinde bu şekilde kullanıldığı için dile bu açıdan hakim olmak gerekiyor.

almanların bir kısmı bu yüzden muhakkak ön yargılı yaklaşıyor, bunun sonucunda da zaten isviçre'de almanlar pek sevilmiyor. zürih ve çevresi için bunu söyleyebilirim tabii sadece.

ancak ben genel olarak bunun "utanma" olarak betimlenemeyeceğini ve kültürel zenginlik getirmeleri sebebiyle dillere sahip çıkılması gerektiğini düşündüğüm için bu şekilde ifade ettim.

Konunun ne olduğuna hakimim ben de. Benzer şeyler fransız kantonlarinda da var (kantonlar arası aksan farkı vs). Sadece "çok güldüm bu yoruma" deyince aslında içlerinde arkadaşın dediği gibi hissedenler de olduğunu söylemek istedim. Butun İsviçreliler almanlanlarin yanında ezilip buzulmuyor tabii ki.

Sonuçta her insan aynı değil, genellemek de iki taraf için de doğru değil.

Velhasıl almanya almancasi ile İsviçre almancasi gramerde aynı, pratikte farklı. Bu yüzden de çeşitli handikaplar var. Siz en iyisi alman kanallarından pratik yapmaya çalışın :)

@gmzo Vallahi öyle. Mekan Lörrach, İsviçreliler çeviri yaptırıyor. Hannover'e gitseler hiç konuşmazlar demek ki :)
Olabilir yani böyle şeyler, kuzenim de Fransızca konuşurken kendini hiç rahat hissetmiyor. Bu arada Zürih çok güzel bir yer diyerek tespitlerimi sonlandırıyorum.

Hocam haberlerini izledigimde &70-80 anliyorum, cünkü Hochdeutsch`a yakin konusuyorlar.
Anadil kullanicisi benim anladigimdan cok daha iyi anliiyor tabi.
Ben haberlerini izlerdim senin yerinde olsam, kötü bir etkisi olmaz. Ben Almanyada A1 ve A1.2 alirken, hoca üniversitede bazen cdden Isvicre Almancasi aciyordu ve quiz oluyorduk bu kayitlardan, düsün yani.

12 değil 8 saat. 126 biraz riskli ama uzun vade için riskli. Kiloluysanız, beslenme düzeniniz bozuksa, spor yapmıyorsanız hayy tarzı değişikliği ile düzelebilirsiniz. Mevcut düzende devam ederseniz diyabet adayısınız.

Bir şeyler yiyip içtiysen o referans aralığa göre değerlendirilemezsin. Unut onu.

kilolu değil eksi bedenim.
şekerli şeyler içtim. simit açma yedim ki onlar da şeker değil mi.

Simit, poğaça şekeri çok yükseltir.
Benim açlık kan şekerim 300 un üzerindeydi sanırım.
Diyabet olsanız 1 tam simite 200 ü çok kolaylika geçerdiniz.

Yine de tabii tam teshis için başka testlerde yapiyorlar.

A7 al bence.

A7

çıktığından beri note 5 kullanıyorum 1 seneyi hayli geçti. bence alet çok güzel, hızlı. işim gereği ayda 1-2dk ortalamasında kalemini kullanmam gerekebiliyor. bazı dataları işaretleyebilmek için vs. bu yüzden kalemli olması benim tercihim olur. kalemsizde zorlanırım bu konuda. a7 ile ilgili bilgim yoktu ama size yazmadan inceledim. bence sizi etkileyecek tek fark kalem. kalemi de inanın aylarca yerinden çıkarmadığınız oluyor. hele ki işinizin ilgisi yoksa kalem bir heves. kalem şart değilse a7 alırdım. hafıza kartı takılabilmesi de bir artı.

note 5 al. kesinlikle samsung note serilerine önem verir note7 de patlamasının sebebi pil konusunda planlama sonucu oldu. seni kesinlikle korkutmasın. a3 a5 a7 ürünlerine bende baktım beni pek açmadı açıkcası güven vermiyor. seri satılsın diye yapılmış bir seri gibi geliyor.

Note 5. Note veya Galaxy S serileri dışında Samsung almam ben. Note 5 eskidi biraz ama o serilerden yeni bir telefon da 3000 liraya yakın paraları hak etmiyor.

bence gm 5 plus.

Sıkıyor olmasın? Alışırsın bir zaman sonra saati çıkarınca kolun çok hafifmiş gibi gelir.

Yok hocam sıkmıyor, tam oturuyor.

Bir tane daha bakla olsa bayağı bilezik gibi dirseğe gidecek neredeyse. Zaten bütün gün bilgisayar başındayım ve karpal tünelden korkuyorum, böyle saçma bir sebepten bileği sakatlamak istemiyorum.

Saat çok mu ağır?

@arnold 170 gr

böbrek yiyorum haftada iki kere. ızgara şeklinde. tadını sevdiğim için yiyorum. diğer sakatatları bulamadığım için yiyemiyorum. en sevdiğim de billur aslında . (tandırda alüminyum folyaya sarılıp pişirilecek)

yiyorum.seviyorum.

kurbandan kurbana yerim. özel olarak böbrek alıp yemedim hiç. aslında böbreği severim ama ne bileyim bildiğim löp et varken onu alıp yemek aklıma gelmiyor heralde. alışkanlık diyelim.

böbrek yerim en sevdiğim sakatat. dalak sevmedim.

yemiyorum. çağrıştırdıkları hoşuma gitmiyor ve tadını seveceğimi düşünmüyorum

kurbandan kurbana böbrek yerim de dalak yemedim sanırım hiç.

böbrek, yürek falan yiyorum. temiz görünüyor tadı da güzel.dalak hiç denk gelmedi olsa yerim. kelle, yanak ve türevlerinden tiksiniyorum. hele billur denen naneyi silah zoruyla yemem.

küçükken yerdim ama şimdi yemiyorum. hayvan sağlıklı değilse sakatat sakat iş diye düşünüyorum.

Dalak yiyorum tadını seviyorum

ekmeksiz götürürüm her türlü sakatatı.

çünkü tatları çok güzel. dil, beyin, kelle, dalak, böbrek, işkembe, kokoreç, billur, paça hepsi harika.

ciğer dalak böbrek kelle taşak hiçbirini yemiyorum. sevmiyorum. çocukken bi kere halam taşak yedirdi öğğ bu ne dedim 7 yaşımdaki halimle. taşak diyip güldüler sonra hapır hupur yediler. taşak yenir mi lan? 7 yaşındaki çocuktaki psikolojik etkisine bak. o zamandan sonra çoğu iç organ bana bunu çağrıştırıyor. alışılageldiğimiz kıyma kuşbaşı vb şeyler dışında.

ciğer dışında sakatat yiyemiyorum. ciğeri de o kadar sevmem zaten. organ oldukları fikri rahatsız ediyor, kendimi çiğ kalp yiyen aztekli gibi hissediyorum.

Sakatat hiç yemedim ve yiyemem. İğrenç geliyor, düşünmesi bile kötü:/

sert sakatat sevmiyorum. yiyimi güzelse yerim. beyin, ciğer, kokoreç falan bayılırım. beyin denedim mi hatırlamıyorum. dalak da şu ciğerlerin arasından çıkan sert ve çiğnenmeyen etlerse yedim ve hiç sevmedim.

belki bi yemeğin içine falan koyup haber vermezlerse bu da ne garipmiş falan diyerek yerim de bilinçli şekilde yemem. iç organ yemek garip geliyor, aslında tamamen önyargı. hayvanın ha eti ha iç organı ama işte yerken aklımdan çıkmıyor. çocukluktan beri bi şekilde yediğim için kokoreç yiyorum ama bak ikiyüzlülüğe bak :(

yiyorum. çünkü yememek için bir sebebim yok.

her türlü sakatatı çok severim, ama "şu kadar zamanda şu kadar tüketirim" diyemem.
bazen aylarca denk gelmez yemem, bazen çok üst üste yerim.

gerçi en kötü ihtimalle arada bir canım kokoreç ya da işkembe falan çektiğinden o kadar da uzun aralar vermiyorum.

böbrek ve billur sevmiyorum. dalak çok ender, diğerleri daha sıklıkla. (ciğer, yürek, beyin, dil, uykuluk, kokoreç)
neden: lezzet.

Billurlar hariç hayvanın her yerini yiyorum, çünkü kolesterol.

Bobrek kalp karaciger yerim.
Bir kere dil ve beyin yedim. Dilin tadi guzeldi ama suan dusununce igrenc geliyor. Dil olsa da yesem demem ama bobrek ciger kalp uclemesini canim ceker.
Kokorec dalak yemem.

dalak bobrek yemiyorum, tadi kotu oldugu icin.
kokorec, iskembe, kelle paca, tuzlama bunlarin hepsini yerim acimam.

Akciğer/Dalak/Testis yemem. Kalp/Böbrek/Bağırsak/Dil yerim. Karaciğeri pek sevmesem de onu da yerim. Beyin en son çocukken yemiştim.

sadece kokoreç yerim. Diğerlerinden sadece ciğer denedim, aromasını beğenmedim. geri kalanını da denemem. Önyargım var çocukluktan.

Etin hiçbir türlüsünü yiyemiyorum. Sakatat yeme düşüncesi bile iğrenç geliyor bana.

dalağı, böbreği bilmiyorum da tavuk taşlığının sotesine bayılıyorum.
yok böyle bir lezzet.

yerün.

gerçek kokoreç ise favorim.

yemiyorum, düşüncesi bile midemi bulandırıyor çünkü.

Kurban'da ancak. Böbrek kavurmaya, dalak közde.

Birçok sakatatı yiyebilmeme rağmen; dalak, böbrek ve beyin yiyemiyorum. Onların o yumuşak yapısı midemi bulandırıyor.

Ciğer, kokoreç, işkembe fln sakatatı her türlü yiyebiliyorum.

millet olarak hayvanin eti haric her yerini yiyoruz masallah.

böbrek yiyiroum hatta iu ara yemekler boğzıma takılır gibi olduğu halde yiyorum seviyorum.

evet yiyorum. dalak, böbrek, ciğer, yürek. hatta bazen karışık dürüm yaptırıyorum. çünkü; seviyorum.

1-2 seneye olursun kanserden. bu kadar saglikli olmak saglikli degil.

edit: aga saka yapiyorum ciddiye alma. 20 kilo fazlayi da attin mi tamamdir.

ben omega3 takviyesine başladım, şekeri bıraktım, paketli gıdaları çok aza düşürdüm. ayçiçek, mısır vs gibi yağları çıkardım hayatımdan. d vitaminim 12 çıktı karatay 100 olması gerekiyor diyor takviyeye başlamak istiyorum ama hamileyim kafama göre almak istemiyorum. kadın doğumcu almana gerek yok normal dedi :/

gluteni bırakmak istiyorum ama bulantılarım izin vermiyor şu aralar doğru düzgün yiyebildiğim tek şey ekmek türevleri makarna vs. :/

Okurken kanser oldum. Sağlıklı beslenip spor yapıyoruz işte napalım.

Uzak durmaya çalıştığım şeyler; sigara / alkol / paketlenmiş ürünler / mutsuz yaşam. Bunlar haricinde herşeyden abartmadan yerim, içerim. Spor falan da yapmam sadece günde yarım saat yürüyorum, yazları hergün 15km bisiklet sürüyorum.

Hayatında sağlıksız hiçbir şey bulamayacağın kişiler bile kanser oluyor. Cep telefonu olmayan, evinde kablolu internet olan, abur cubur asla yemeyen, sigara ve alkol hiç içmemiş, düzenli spor yapan biri bu bahsettiğim, böyle birini tanıyınca ister istemez kanserin ne yapıp edip seni bulacağını düşünüyorsun.

Sağlıklı besleniyorum, spor yapıyorum ve kimyasalları mümkün olduğunca hayatımdan çıkarmaya çalışıyorum. Evimde temizlikte kimyasal kullanmıyorum. Çamaşır deterjanlarını kendim yapıyorum. Vb şeyler.

Edit: soranlar için, ev temizliği (yerleri silme, mutfak, banyo vs) buhar makinesi ile sadece buharla temizliyorum yani.

Dedem 80 yaşına kadar her gün minimum 5 km. yürürdü, ömrü boyunca alkol sigara kullanmadı, çikolatanın ne olduğunu bilmez, sebzesini kendi yetiştirir yağını kendi yapar yerdi, şehirden uzakta ağacın oksijenin bol olduğu bir yerde yaşadı ama 80 yaşında mide kanserinden öldü. Yani tüm yaptıkların güzel ama bunları yaptım kanserden korundum diye bir şey yok ne yazık ki.

Biz de seninkine şeyler yapıyoruz işte ama hiçbir şeyin garantisi yok. Özellikle yaşlılık dönemine girdiğinde hücrelerin zaten çürümeye başlıyor kanser bi yerden yakalayabiliyor. Biraz da şans işi bu.

Bu kadar uğraşmak bence aşırı gereksiz.

Dedelerden bahsediliyor. Benim dedem de ömrü boyunca sigara içti, yediği tatlının, şekerin haddi hesabı yok ama 80 küsür yaşında kanser falan olmadan öldü. Ne anne ne baba tarafımda kanser olmadığı için ben de pek sallamıyorum, sizin kaçındığınız her şeyi yapıyorum :) stres hariç tabi. streslenmeyen rahat bir yapım var. Hiçbir şeyi kafaya takmam. Rahat insanım.

Ben de tüm temizlik ürünlerimi komple değiştirdim aslinda en guzeli peggy'nin dedigi gibi evde yapmak ama henuz o asamaya gelemedim. Temiz icerikli temizlik malzemesi aliyorum ve saglikli beslenmenin vs disinda her gun yesil cay iciyorum. Tarim ilaci yememek icin meyve sebzeyi sirkeli suda bekletiyorum ama ozon cihazlari da iyi temizliyormus, bende su an yok. Taze zerdecali tuketmeye calisiyorum, her gun omega-3 aliyorum. Onun disinda disarida asla yemek yemiyorum ( hepsi trans yag ile yapiliyor/translasiyor), paketlenmis gida tuketmiyorum. Yumusaticinin son derece riskli oldugunu gecen haftalarda ogrendim, temiz icerikli yumusatici aliyorum artik. Kuruyemisi, eti va sadece guvendigim yerlerden aliyorum. Yumurtayi da organik aliyorum. Metal konserve olan hicbir sey almiyorum. Ama ay kanser olucam korkusundan ziyade bile bile paramla zehir almamak icin bu tarz koklu degisikliklere gittim yoksa her ne kadar dikkat etsek de vucudumuzda hali hazirda benzeyen sinsi kanser hucreleri zaten var. Aktiflesip aktiflesmeyecegi tamamen cevresel ve genetik sansimiza kalmis. Zaten maruz kaldigimiz tum kansorejenleri dusundugunuzde hayatta kalmamiz mucize geliyor su an.

Kanser olmak için gerekli her şeyi yapıyorsunuz ne yazık ki.

kanserden korunmak için çocukluktan itibaren yani 8-9 yaşlarına varmadan önce sağlıklı yaşam düzenini oturtmuş olmak gerekiyor.
bu yaşlardan sonra fenotip-genotip artık yavaştan kendi etkileşimini tamamlamış ve vücut çoktan kendi yol haritasını çizmiş oluyor zaten. o vakitten sonra yapılanlar etki eder etmez onun tartışması hala bilimsel çalışmalarla devam ediyor. fakat, üstteki arkadaşların dediği gibi çok çok sağlıklı beslenip erken yaşta küt diye gidenler olduğu gibi vücudunu olabildiğine hor kullanıp 80-90 a kadar hiçbişi olmadan yaşayan da var.
onun için biraz da genetik şans yanınızda olacak. vücudun çizmiş olduğu o yol haritasında sürprizler olmayacak.

ambalajlı abur cubur yemiyorum. kola, meyve suyu gibi yapay meşrubatlar içmiyorum. fast food'u da en son 5 yıl önce falan yemişimdir. onun dışında yürüyorum, koşuyorum, içki sigara çok az, düzenli uyuyorum falan işte. daha da ne yapayım bilemedim. limitim bu kadar.

not: bunları kanserden korunmak için değil, genel olarak sağlıklı yaşamak için yapıyorum. yoksa şu ana dek çevremde kanserden kaybettiğim insanların hepsi kendine bakan insanlardı, it gibi yaşayanlara ise bir şey olmadı. kansere yakalanmanın büyük oranda genetik olduğunu ve insan müdahalesiyle önlenemeyeceğine inanıyorum.

Ailemizde hiç kanser yok. Sülalem rahat.

bizim onkoda hastalara otacı nın şampuanını öneriyorlar gibi bir şey duymuştum doğal diye. şampuan arayışın için söyledim. hiçbir şey yapmıyorum, haftada 7 gün dışardan yemek yiyorum genellikle de fast food günde yarım paket sigara içiyorum. genç yaşta tansiyon hastası olacak gibiyim son ölçümlerde hep yüksek çıkıyor. stres desen gırla. doktorum.

uzun zamandır bu kadar özenerek okumamıştım bir yazıyı.
yaptıklarınız hiç kötü şeyler, veya hayat kalitesini düşüren şeyler değil. tebrik ederim, alkol konusunda ne gibi önlemler uyguluyorsunuz?

stresten uzak durmaya çalışıyorum. namaz kılıyorum. 2 aydır tek rekat kaçırmadım. gece namazına kalkıp dua ediyorum tüm kanser hastaları için. rabıta kuruyorum. tevekkül ve tefekkür ediyorum. nevzat tarhan, muhammed bozdağ gibi yazarları okuyorum.

çok da şeyapmamak lazım, kafada tutmamak lazım. güncelde tutunca tersinelik olabiliyo. (tecrübeyle sabit)
günlük yaşama devam edecen, üzüntüyü sıkıntıyı içselleştirmeycen, hergün yürümeye çalışacan, ot sebze eksik etmeycen.
yani bunları da "aman kanser olmayayım" diye değil, "ehehe akıllı yaşlanıyom ben" diyerek yapıcan. çünkü, düşünce nereye gemi oraya.

bir konuya ya da birine çok fazla odaklanmak, ona çok enerji yüklemek demektir.
yani kanser olursam diye korkmakla, kanser olmamak için buzdolabının üzerinde katkı maddesi notlarıyla yaşamak aynı etkiyi yaratıyor.

benim bir arkadaşım adını anmamak için kanser demez, kötü hastalık derdi.
üç saniye güneşte kalmış pet şişeden su içtiğimde, "kanser yapar" diye uyarırdı.
salam, sucuk, sosis tarzı işlenmiş gıdaları kanser yapıyor diye tüketmezdi.
kendini kansere karşı koruduğunu zannederken, aslında kanserle yaşıyor, ama farkında değil.
allah korusun, ama doğru fiziksel, psikolojik ve ruhsal ortam oluştuğunda ortaya çıkma ihtimali normalin çok üstünde.
çünkü sürekli kanser kavramı var kafasında.
konu aslında biraz da bundan ibaret.

siz hayatınızı yaşayacaksınız, bunun da varlığını kabul edeceksiniz, ama hayatınızda var etmeyeceksiniz.
yani hastalıktan korkmak ya da hastalığı dışlamak da doğru bir yaklaşım olmaz.
varlığını kabul etmemiz lazım.
ama hastalıklar düşman değildir, genelde bir şey anlatmaya çalışırlar.

bu konularda uzman sayılan biri, bir kitabında şunu yazmış:
"kişi geçmişiyle, hayatına girmiş (çıkmış ve/veya kalmış) insanlarla, ailesiyle gerçek anlamda barışık olur, hayatında kendine uygun bir konum bulur ve kendini doğru ifade ederse, köpek maması da yese sağlığı bundan çok etkilenmez."

burada yazılan kişi olmak, zaten birçok şeyi aşmış olmayı gerektiriyor, o yüzden gerçekten böyle birine dönüşebilmek çok ciddi bir süreç.
anlatılmak istenen asıl şey, "kendini ve enerjini bloke etmezsen, enerjinin akışını sağlar, hayatın içinde de akarak ilerleyebilirsen, o zaman zaten hasta olmazsın".
çünkü insan bedeni hasta olmak değil, olmamak için yaratılmış, birçok mucizeyle ve detayla dolu olan bir mekanizma.
hastalanması, senin bir yerde yaptığın yanlışı ya da doğru işlemeyen bir şeyi sana göstermeye çalıştığı anlamına geliyor.

ki zaten bu birbirini destekleyen bir döngü.
her gün aşırı sağlıksız denecek seviyede, rezil şekilde beslenen biri, zaten hayata bu şekilde bakamaz.
ya çok yerseniz psikolojiniz bozulur ya da psikolojiniz bozulduğu için çok yersiniz.

elbette yediğinin, içtiğinin sadece sağlığına değil, psikolojine bile gözle görülür, direkt etkisi var.
ama sadece iyi beslenmek ve spor yapmak değil bunun çözümü.
bütün olabilmek de bir o kadar, hatta bence kısmen daha fazla önemli.

"yani beş kilo fazlanızın olması/arada bir sevdiğiniz fast food'u tüketmeniz/kırmızı et yemeniz/arada bir alkol tüketmeniz vs. mi sağlığınız için daha tehlikeli, yoksa çocukluk travmalarınızı atlatamayıp, onlarla yaşamaya(?!) devam etmeniz mi?" diye sorulsa, ben travmaların beden ve genel sağlık üzerinde daha baskıcı ve yıkıcı etkileri olduğunu söylerim.

o yüzden daha çok bunlara odaklanmaya çalışıyorum.

annem her şeyin kalitelisini bulur yedirirdi. mutfakta inanılmaz özenliydi. yediğimiz içtiğimiz hep özenliydi.

abur cubur hadi kırk yılda bir tuzlu çerez mısır yerdim canım çekince.

öyle kozmetik vs evimizde çok kullanılan şeyler değil, annem de pek kullanmazdı.

deterjanın biyolojik olarak çözünen doğal formlarına falan bakardı.

her bokumuz özenliydi ama 15 yaşında lenf kanseri oldum. ailede de yoktu. sanırım ota boka dikkat etmekle olmuyor bu korunma işleri.

ama stres çok etkili bence ben çocukluğumdan beri sinir hastasıyım.

benim dedem şöyleydi böyle oldu boşa uğraşıyorsunuz diyenler; bizde zaten bazı şeylere dikkat edince kanser olmayacağız demiyoruz.

İngiltere kanser araştırmaları 1960 dan sonra doğan her iki kişiden biri evet her iki kişiden biri, hayatının bir döneminde kanser teşhisi yiyecek diyor. UK'da durum bu kadar vahimken kimbilir Türkiye ne durumda. Sürekli yeni kanser hastanesi açılıyor insanlar kar etmeyeceği işlere girer mi neden dünyanın önde gelen tohum/yem üreticileri aynı zamanda ilaç sektörünün devi acaba bunlar tesadüf mü? Sağlıklı beslenmeye rağmen elbette kanser olabilirim ama ihtimali yüzde bir bile azaltsam kardır ki zaten önemli olan kanser olduktan sonraki yaşantın.

www.cancerresearchuk.org

sonuçta kimse nasıl öleceğini bilmiyor hastalıklara dikkat edersin araba ezer ölürsün, sağlıklı beslenmenin, sağlığa dikkat etmenin kimseye bir zararı yok. ama tersinin zararı ortada.

Önceki cevabıma ek olarak:
Benim gibi kanser kayıpları çok olan biriyseniz ( + son altı yılımı kanser sabıkalısı biri olarak yaşadım), kanser konusuna algınız açık oluyor. Kendim de dahil olmak üzere çevremdekilerden (bilebildiklerim) ve yazılanlardan (kitap, anı vb) çıkardığım; bu işin çok sıkı bi şekilde hayat enerjisiyle ilişkili olduğu.
Bağışıklığın, ayna nöronlarının, bilinçaltının çalışma prensiplerini bilip hareket etmekte fayda var. Vücut zaten biz dengesini bozmazsak gerekeni yapmaya programlı. Artı bişey yapmaya gerek yok, dengesini bozmayalım yeter.
Düşünceyle ilgili bilimsel gelişmeler:
www.matematiksel.org

Başımıza gelecek olanda düşünme sistemiz diğer herşeyden daha etkin. Biz yaşadığımız koşullara uyum sağlayabilen canlılarız. Onu yedik bunu içtik diye dert etmezsek o şey bizim için dert olmaktan çıkabiliyor. Onunla yaşamaya alışıyoruz, o yönde evriliyoruz. İşte kanıtı :
www.sciencealert.com

Sıkıntıyı içinize atmayın, içselleştirmeyin. Neşeyi doya doaya yaşayın,i herkes görsün onlar da nasiplensin :)

Evet içeceğe benziyor. Bir zamanlar Fa'nın teneke kutu şeklinde bir ambalajda duş jeli vardı. Neden böyle bir saçmalık yaptıklarını her banyoya girdiğimde düşünürdüm. Yapılmaması lazım.

Ay evet resmen ice tea sandim ben de bir an.

Sitesinde fiyatı cok daha pahalıymış,ben gross markette 4.50 tl ye gördüm.Önce Eyüp s.t.markası olunca kalitelidir dedim sonrada bir işe yaramaz bu diye bıraktım ama kullananlar memnun.

Bu şişeyi temizlik malzemeleri kısmına değil de yanlışlıkla mutfakta bir yere bıraksam kesinlikle bir dalgınlık durumunda içebilirim.
Küçük çocuklar için ise pek tehlikeli bir ürün olmuş. İlginç kafalar.

Nöroloji

Ben de bas agrisindan sikca muzdarip olan birisiyim. Oncelikle doktor degilim onu soyleyeyim ama bir ihtimal sinuzit de olabilir gibi geldi. Ozellikle agrilar baslamadan once ruzgarli soguk havaya maruz kaldiysa sinusleri tetiklemis ve iltihaplandirmis olabilir. Bir diger ihtimal de dis agrisi. Son ihtimal de beyin ile ilgili bir sorun.

Ben yaklasik 10-15 yil once ilk is saglik ocagindan baslamistim. Sonra onlar beni once dis sonra kbb, en son da norolojiye sevk etmislerdi beyin tomografisi icin (o zaman sadece 14-15 yasimdaydim, anormal bi durumdu, her seye bakmak istemislerdi). Hic birinden de sonuc cikmayinca noroloji en son migren tanisi koydu.

Hala saglik ocag kaldi mi bilmiyorum tabii. Ama sakak, yanak ve burun arkasi bana daha cok sinus gibi geldi, ki onu da yakin zamanda atlattim.

Cok gecmis olsun!

Başını öne eğdiğinde basınç hissi varsa ,sinüzit ,KBB

sinüzit +1 diyorum aynı benim çektiğim ağrı. film çekiyorlar çıkıyor dolup dolmadığı. orda bir şey yoksa kbb nörolojiye yönlendirir zaten.

Geçmiş olsun..Revizyon ameliyatı için en az bir sene geçmesi gerekiyor..cunku içerde inmeyen ödemler tam iyileşmeyen yaralar olabiliyor....ben de
ameliyat oldum nefes problemim iyi oldu lakin şeklini pek sevemedim bir sene olmasına rağmen doktor hala ödem var diyor..ben izmir de ameliyat oldum..hedefim Güncel Öztürk.

@pembeturk

arkadaşım bir iki kbb uzmanına gitti hepsi de tekrar ameliyat olması gerektiğini söyledi. başarısız bir ameliyat tekrar düzeltilmesi gerekiyor demişler. o yüzden düşünüyor tekrar ameliyat olmayı.

güncel öztürk iyi miymiş peki?

@cutie pie

haklısın ama maddi durum el vermiyor ne yazık ki.

Eşsiz Çınaroğlu.

İzmir'e Yiğit Hoca'ya gelsin. Revizyon daha pahalı olur ama öyle çok uçuk olmaz, gelin konuşun.
egehastane.ege.edu.tr

www.esteizmit.com

Bayağı başarılılar.

@lim5

tahmini ne kadar olur?

Gurkan Keskin (Izmit-KBB Akademi)
Ayni sebeplerle olmasa da ikinci ameliyatimi kendisi yapmisti, iyi ve tatli bir doktor.

Güncel Öztürk'ü kadınlar kulübünden buldum..bu arada ege üniversitesinde ki yiğit hocaya ameliyat oldum...nefes de hiç sorun yok..şekli iyi de büyük ödem varmış bekliyorum.bakalım..yigit hoca da revizyon fiyatı fark etmiyor.ortalama 4 bin Tl ye geliyor..sizinki nerede oldu acaba..

@pembeturk

istanbulda bi estetik uzmanıydı ama adını hatırlayamadım. arkadaşıma sorayım size dönerim özelden.

İzmirde yiğit hoca çok meşhur bir doktordur. Fiyatları da makul. Facebookta bir sayfası var hala duruyorsa orada yaptığı burunları görebilirsiniz. Bir de ekol kbb var yine izmirde. Orada da bora karaali iyi diyorlar. Ekol kbbde de fiyatlar makul gelebilir. İstanbulda piyasa çok yüksek.

Ben aynı olduğunu bilmiyordum, eğer aynıysa bu sene 4000 olması lazım. Ben birisi için konuşmaya gittiğimde 3300'dü sanırım ama yeni yılda artacak demişlerdi.

Anne sütü

Anne sütü. Kendi dilinize bu kadar yabancıyken çeviri yapmaya çalışmanız efsaneymiş.

Tetanozun 5 yıl koruyuculuğu var.
Gerekmez tekrar yaptırmanız.

tekrar yaptırmanıza gerek yok ama hastaneye giderseniz de ne olur ne olmaz diye yapıyorlar.

Hayatında toplam 3 kere tetanoz aşısı olduysan son aşın seni 5 sene korur.

Şüpheye mahal bırakmamak adına doktora gittim ve bir daha yaptı. Cevaplar için teşekkür ederim. İyi günler.

Tetanoz yetişkinlikte bir defa yapıldığında bir sene,bir ay sonra tamamlayıcı aşı yapıldığında beş yıl, altı ay sonra ikinci tamamlayıcı yapıldığında 10 yıl ve bir sene sonra üçüncü tamamlama yapılınca ömür boyu koruma sağlar. Bir kazadan sonra önlem için yapıldığında da ilk 24 saat içinde yapılması yüzde 95 koruma sağlar.

Polise karnesini sorarsın, köpeğin karnesinde 2 yıl içinde yapılmış bir kuduz aşısı gösteremezse gider yaptırırsın.

Sıfır karbonhidrat olayı pratikte çok mümkün değil, yediğimiz sebzeden, peynirden bile karbonhidrat geliyor. Ancak düşük karbonhidrat olarak mümkün, hiçbir şekilde tahıl/şeker tüketmiyorum. Baklagillerden bir miktar karbonhidrat almış oluyorum tabi.

Arada sırada (2-3 haftada bir) 1adet muz ya da 1 tatlı kaşığı keçiboynuzu pekmezi ile sağlıklı tatlılar yapıp yiyoruz, onun dışında evde şeker/un/glutenli ürün vs yok. Meyve de cok nadir. Ancak sebze bol bol, et ile bakliyat yiyorum, süt ürünleri tüketiyorum. Sebzeden gelen karbonhidrat çok düşük ve yavaş sindiriliyor. (Karatay mode on)

Sadece et ya da yağ tüketilmiyorsa karbonhidrat tüketilmemesi gibi bir durum olamaz, karbonhidrat farklı formlarda hemen hemen her şeyde var. Yani peynir yesen de var brokoli yesen de var nohut yesen de var. Bununla birlikte, çikolata cips yesen de var. Sıkıntı, karbonhidratı nereden aldığın. Ben karbonhidrat tüketmiyorum diyemem ama uygun yerlerden yeteri kadar alıyorum diyebilirim.

Ben. 130 KG obez bir bireyken, karbonhidratı minimuma indirdim. 30 kg verdim. spor falan da yapmadım.

Karbonhidratı sıfıra indirmek denildiği gibi pek mümkün değil. Fakat basit karbonhidratı beslenme düzeninden çıkarmak mümkün. Ben üç aydır basit karbonhidrat tüketmiyorum, çok da memnunum.

DNA'da bile şeker varken sıfır karbonhidratla beslenme diye bir şey imkansız. Ayıklayacak mısın?

basit- düşük karbonhidrat bahsettigim aynen. tahıl ve şekeri ortadan kaldırmak. şekeri hallederiz de un yokken misal krep yapamayız değil mi?

mesela un yerine alternatif ne kullanıyorsunuz? @neferkitty @voyager 1

Ben su siteyi cok seviyorum, kizi tip1 diabet olan bir annenin saglikli alternatiflere yonelmesi ile olusturdugu tarifler var. Bazilarinda bal/pekmez vs oluyor tabi ama bazilarinda yok. Mesela bazilarinda un yerine badem unu /findik unu vs kullaniyor. Yemek tarifleri de var. Bi bakin derim

www.badeninsekeri.com

Daha bugun sahlepli chia pudinginden yaptim sadece 1 tatli kasigi pekmez var icinde ( 2 kisilik) onun yerine yarim muz da konulabilir. Krebi bir keresinde yulaf kepegi ile yapmistim ama karbonhidratsiz olmaz galiba hic denemedim.

bende tip1 diyabetim. karbonhidrat hesaplayarak yiyorum surekli.
tuketimi tamamen sifira indirmek aslinda pek mumkun degil.
ben bir donem cok cok azaltmstim, hem kilo kaybi yasadim hemde gucsuz bir duruma geldim.

@hopp bir keresinde başlarda krep için yulaf unu denemiştim ama çok kötü olmuştu. Belki de ben yapamamışımdır bilmiyorum :) Sonra da eskiden sevdiğim şeyleri başka malzemelerle yapmaya çalışmak yerine yeni beslenme düzenime uygun şeyler yapmaya başladım çeşit çeşit omletler vs. Bir süre sonra insanın canı gerçekten çekmemeye başlıyor zaten.

Yeşil sebze ve az miktarda kuruyemiş dışında hiç tüketmiyorum. Süper olay.

Ben karbonhidratı bırakamadım.
Şeker tüketmiyorum, rafine şeker yani. Paketli şeyler ve abur cuburlar vs kesinlikle yemiyorum.

Makarna, börek vs yemiyorum bir de.

@hopp unsuz pancake tarifi de varmış şimdi gördüm :D

www.badeninsekeri.com

belki saçımı şu ürün dizginler, ay bu kesin işe yarar diye aldığım tüm saç ürünleri fos çıktığı için ben artık hiçbişiy sürmüyorum, sonuç yine berbat ama en azından her gün yenisi çıkan niteliksiz ürünlere bütçe ayırmıyorum.

duştan çıktıktan sonra kullanıp faydasını gördüğüm tek ürün nashi'nin krem formatında olan saç ürünü. tam ismini hatırladığım an editliycem.

ben de almayı düşünüyorum da bu konularda zerre bilgim yok maalesef, özellikle yağlanmayı engellemesi için bişeyler almam lazım, bende tavsiyelere açığım.

not : erkek

Loreal mucizevi yağı kullanıyorum ben uzun süredir memnunum kokusunu seviyorum saçıma iyi geliyor gibi de geliyor bana.

İncelen saç telleri için bişeyler varsa ben de tavsiye almak isterim . (Sdermatitli erkek)

Gliss Argan yağı

Toni & guy glamour serum dropsı kullanıyorum saçım ıslakken. 2 pompa kullanıyorum, saçtaki dolaşmayı çözüyor, saç uçlarındaki kırık görüntüsünü azaltıyor kuruduktan sonra. Kokusu çok güzel, kalıcı gibi de.
L'oreal mucive yağ da kullandım. karşılaştırmak gerekirse, toni&guy çok daha güzel kokuyor ve kuru kullanıma da uygun. Benim saçlarım koyu renk düz fön çektiğimde ve saçlarımın jilet (?) gibi durmasını istediğimde yarım pompa toni&guy'ı elimde ısıtıp sürüyorum ve istediğim sonuca ulaşıyorum ama aynı şeyi l'oreal ile yaparsam saçım sanki yağlanmış gibi gözüküyor.
L'oreal daha ekonomik toni&guy'a göre bir de.

Bununla beraber, internette okuduğum için saç uçlarıma hindistan cevizi yağı sürdüm kuruttuktan sonra tam bir hayal kırıklığı oldu. Yağlı bir hissi yoktu ama saçım yıkanmamış gibi gözüküyordu. Bir daha denemeyeceğim o yöntemi.

@prens zuko, yağlanmayı geciktirecek bir ekstra ürün olduğunu sanmıyorum ama yağlı saçlar için şampuan kullanabilirsiniz. Market şampuanları yerine yves rocher'nin yağlı saçlar için olan şampuanını önerebilirim. Kadınsı bir kokusu yok yanlış hatırlamıyorsam ot gibi, çimen gibi bir kokusu vardı.
Şampuanlarınızın içinde silikon olmamasına özen gösterebilirsiniz genel olarak.

www.google.com.tr

şunlardan birini

@kedimbitmis +1

gliss argan yağı. saçlarım kuru ve cansız. şampuan olarak da tresan ısırgan otu şampuanı kullanıyorum.

Vaktim varsa duşa girmeden 1 saat kadar önce aktardan aldığım argan yağını sürerim.
Vaktim yoksa duştan çıktıktan sonra şu görsele eklediğim yağı kullanıyorum ve çok memnunum.
images.chickadvisor.com

ya şimdi bitlenir miyim ilerde bilemiyorum ama az bi şey hindistan cevizi yağı sürüyorum ben. saçım aşırı kuru ve kabarıktır, bu yağ dengeliyor sanki.

tabii ki!

schwarzkopf gliss total repair, saçların uzunsa çok iyi. saçların aşırı kuruysa saf argan yağı.

Yağ sürüyorum. Hask markasının küçük tüplerde yağları var. Gratis'te satılıyordu sanırım. Bazen onun yerine Nuxe kuru yağ sürüyorum. Şekillendirdikten sonra da şunu sıkıyorum. qas.johnfrieda.de

urun.gittigidiyor.com


ben bunu kullanıyorum ıslak saça. çok güzel kokuyor. çok çok mükemmel değil ama şimdiye kadar kullandığım ürünlerin içinde en iyisi bu. kokusu da kalıcı.

Kimyasalsiz, Urbanìn Argan Yagi. Hayvanlar üstünde test yapmasin bir zahmet dandik kozmetikleriniz.

Milkshake saç kremi sürüyorum.

Haftada bir de saç maskesi kullanıyorum morfose argan yağlı saç maskesi diye geçiyor. Yok böyle bir yumuşaklık.

İsana'nın sıvı saç kreminden sürüyorum çok güzel kokuyor :)

Gliss sprey kullaniyorum. Sarisi vardi once, sonra mor renklisi cikmis onu aldim. uclarinin kirilmasini engelliyor, kolay taraniyor ve saglikli gorunuyor saclarim.

Glissin sivi sac kremini kullaniyorum siyah renkli olan

Bakim yagi tarzi seyleri dustan once kullanirim. Mesela vaktim varsa hindistan cevizi yagi surerim yumusacik yapiyo saci.

Zeka ve ögrenme kabiliyeti.Onlar ezberlemiyor, ögrenmesini biliyor.Bir seyi ögrenirsen de yıllar gecse de unutmazsin eger kapasite varsa. Inek diye tabir edecegimiz kisilerde genelde soru cözümü ezberler.5 sene sonra girse bisi yapamaz sınavda.

öğrenmesini biliyorlar +1
formülü değil formülün nereden geldiğini biliyorlar.
Hiç bilmediği şeyler hakkında da çıkarım yapabiliyorlar.

@ted neden hukukçu :) Benim her zaman matematik netim yüksek olmuştur.

zekiler işte, aynı ben.

kapasite meselesi, ben çok isterdim ilk 10k falan ama olmadı beceremedim taa 50k'larda kaldım.şimdiki ev arkadaşım lise sonda da arkadaşımdı çocuk yata yata 3k sıralama yaptı. Hem zeki hemde sınav çözme kabiliyeti vardı. Ayrıca zerre zeki olmayıp sınav kabiliyeti olduğu için 5-10k yapanlar biliyorum.

böyle bir sınav işte amk napalım? olmuyor bazılarımız bu konuda hep loser kalıyoruz aq! sinirlendim durduk yere

zeka ;)

kimininki zeka kimi de atıyorum 22 yaşında üniversite sınavına girip bunu takıntı yapmış oluyo. o sınava deli gibi çalışıyo falan e travma oluyo bi nevi unutamıyo adam.

zeka ile alakası olmayan durum zira bu testlerin zekayı ölçtüğünü düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

zamanında ilk bir kaç bine giren insanın çözdüğü soru sayısı beyinde hemen hemen kalıcılaşıyor haliyle tekrar girdiklerinde unutmamış oluyorlar. yani bunun nedeni zamanında binlerce soru çözmüş olmaları.

benim bir arkadaşımda zamanında bir kaç bine girmişti. geçen yıl ve bu yılda girdi. yine iyi sonuç bekliyor ancak üniyi bitiremiyor hayli zor geliyor. hatta bölümler farklı olmasına rağmen kendi okuduğu bölümü ondan daha iyi yapıyorum denilebilir.

Gerçekten o bilgiyi öğrenmiş olmanla alakalı.

Çok soru çözmeye alakası yok. Üniversitede çözdüğüm soruyu tüm sınav hazırlığım sırasında çözmedim. Şimdi haftada 2400 soru çözdüğümüz oluyor.

O zamanlar konu anlatımlı kitaplarımı 1 kere bitirdim, konu sonunda 2-3 test olurdu. Soru bankası az buçuk çözmüştüm ama bitirmemişimdir. Sayısalcıyım, sıralamam 3000'di. Okul birincimiz inek bir arkadaş 2900 falandı. Eşit ağırlık, sözel, dil sıralamam da gayet iyiydi. Ankara Hukuk için insanlar kendini parçalıyor, ben sınavdan önceki gün cep kitabını okuyup edebiyata girmiştim. Rahat rahat geliyordu. İkinci sene tekrar girdim, dilden giremediğim bölüm yoktu. Şimdi girsem yine 10-15 bininci olurum en kötü.

Biz gerçekten öğrendik, ezberlemedik. Kardeşim çözemediği soruları getirir arada, sonra bunları nasıl hatırlıyorsun der. O kadar tıbbi bombardımana rağmen silinmediklerine göre sağlam öğrenmişim.

Zekayla alakasi yok he, her sene cikan sorulari ezberliyorlar cunku isleri gucleri yok.

Bu sinavlar zekanin bir gostergesi degil evet, ancak seneler sonra girip de basarili olan adam zekidir, ogrenmistir. Bunu bile niye kompleks yapiyorsunuz ki.

pratiklik diyelim
çalışmadan olmaz tabi ama pratiklik hem zaman açısından hem de soruyu çözme kabiliyeti açısından bir avantaj

ezberlersen unutursun bogrenirsen hep yaparsın.matematikle yillardir icli disliyom mühendislik sayesinde türkçe de matematik tr yine ales kpss falan oradan var. tarihbcografya desen yorumsa ne ala bolgiyse bilmiyorsan yapamazsın.

fen de enerji atis sorusu getirsen icinden gecerim ama basit makinelerden olan makarayi hic beceremem anlamiyorum lanet olası seyi:)

mesela kazandığım sene harika kimya 2 vardi hepsini sular seller gibi ezberlemistim denemelrde rahattim ama simdi hicbirink hatirlamam. neden ezberledim cunku.

rutinde çay yada sütsüz filtre kahve içiyorum. yani sıcak. ancak bazen çok canım istiyor soğuğa yakın bir şeyler o zaman ziyagil ailesinden bir üye gibi çayla beraber portakal suyu da içiyorum.

Ben kahvaltı da dahil yemek yerken içecek içmem pek. Aklıma gelirse kırk yılda bir çay içerdim kahvaltıda evdeysem ama 2 aydır falan biraz alıştım çay içmeye. Meyve suyunu severdim ama artık hazır içeceklerin hiçbirini içmiyorum, evde kendim sıkmaya da üşeniyorum. Zaten kendim de sıksam çok şekerli. Kahvaltıda bir şey içeceksem yeşil çay ya da normal çay içiyorum bu yüzden sadece.

Soğuksa çay, sıcaksa portakal suyu tercihimdir.

kahvaltı içeriğine göre değil de canım ne istiyorsa

cay konusunda bir takintim yok ama kahvaltida cay icmeyi severim. sonrasinda ise mevcutsa bi de portakal suyu patlatirsam benden iyisi yok :)

kisin cay, yazin meyvesuyu

Her türlü çay.
Ha bazen işteyken simit yanında ayran alıyorum, o da güzel oluyor.

Ben su dışında bi şey içemiyorum yemeklerde.

Sabah babamlar ne koyarsa onu içiyorum. Ben kahve diyorum ama kakaolu süt, portakal suyu, ıhlamur, kuşburnu oluyor. Çayı akşamları içeriz genelde.

kahvaltının ana içeceği kim ne derse desin türkiye sınırında çaydır. - zenginlerin portakal suyu olayını es geçiyorum-

Çayı kırk yılda bir içen biri olduğum için genelde portakal suyu ya da kahve oluyor. Onun için de özel bir tercihim olmuyor. Sadece yazin çok sıcakta kahve içemiyorum.

sezonuna gore ve o keyfim ne isterse. vakit varsa skma portakal suyu. yoksa soguk sut. normal zamanlar sicak cay. uzun ozellikle haftasonu kahvaltilarinda kombinasyon oluyor.

soğuk içmem, sevmem kahvaltıda çay

çay içmeyi tercih ederim genellikle ;)

kışın çay, yazın çay.

Mutlaka çay her zaman

10 metrekare yerde hiç karşılaşmadınız mı?

hatırlıyorum, haberlerde bi ara çıkmıştı, farkedilmiyormuş.

uyurken kulak kemirir o hissetmezsin kulaklarınız kontrol ettiniz mi ?

fareden kuduz bulasma ihtimali inanılmaz azmış, yazın benzer bi olay basıma gelmişti o dönem arastırmıstım.

Kuduz virüsü taşıyan kemirgen yok. Nadiren olsa da bulaşmaz. Kuduz aşısı yapılmıyor fare ısırıklarında. Enfeksiyon kaparsan orasını bilemem. Fare ısırığı hastalığı var. Fare olmasa da ısırık kirli bir şeydir ama enfeksiyonu ısırıldığın yerde görürsün. Kuduz olmazsın, tetanoz aşını son 5 yılda olmadıysan ve toplamda 3'ten az doz olduysan ol.

Günde on fare öldürdüğümüz bi evde üç ay filan yaşamak zorunda kalmıştık. Hiç ısırık muhabbeti hatirlamiyorum. İçine şeytan kaçmış splinter usta değilse bildiğimiz fındık faresi gelip insanı isirmaz bence, korkar.

kalp hastalıgın var mı?

Cutis marmorata/Livedo reticularis?
Isıt bakalım belki geçer. Geçmezse de Dahiliyeci bakar.

Giydiğin kıyafetin kumaşıyla alakalı bir şey olabilir mi?
Gerçi tek bacakta olması biraz bu ihtimali eliyor.

çorap izine selam sdlkjfh geçmiş olsun.

@goodz, kalbime, tahlillerime yeni baktırdım. Şüpheli bi durum yok.

@lim5, görsellere baktım, benziyor ikisine de. Isıttım, geçmedi, hatta daha belirginleşir gibi oldu. İçim karardı valla :/ bakalım dahiliyeci ne diyecek..

@naberabi, daha az olmakla birlikte diğer bacağımda da var ama kıyafetle falan alakalı bi şeye benzemiyor.