Hasılat doğru hesaplanmış, giderler doğru şekilde düşülmüş ve bu beş ay boyunca da hasılattan düşülen giderlerden sonra kalan kâr eşit (veya orantılı) paylaşılmışsa, ayrılan ortağa sadece altıncı ayın kirasındaki payı verilir. Tabii kira-raf vb giderler ve kalan kâr hesaplanır kolayca; ancak burada mal alımı önemli gibi. Beraber alınan ama henüz satılmamış mallardan elde edilecek kârdan pay alamayacak olan (ayrılan) ortak, henüz satılmamış mallardaki katılımını da almalı galiba.

Borçları düzenli ödüyorsan kullandığın bankanın uygulamasından dene bi. bankaya gitmeden bile çekebilirsin bence bahsettiğin miktarı.

Muhtemelen olur, en kötü ihtimal taksitleri düşük tutmak üzere vadqeyi uzatıp faizi biraz arttırabilirler; ayrıca tutarı da sıkıntı olmayacak bir rakam.

Net bir şey söyleyemez kimse. Banka personeline sorsanız da net bir şey söyleyemez. Mobil uygulamadan başvuru yapabilirsiniz. Şubeye gitmenize gerek yok. Kredi çıkmazsa, kredi kartından nakit avans da çekebilirsiniz (tabii kredi kartınız varsa ve banka size nakit avans limiti tanımlamışsa)

çok sıradan ikea 'da nasıl olmaz?

ikea'dakilerin içinden aynı şekilde yaylı yatak çıkmıyor ki.

valla yattığımdan biliyorum ;) içinden çıkan baya yatak, sünger değil, öyle olsa türkiye'de çok tabi.

Annemlerin koltuk takımının ikili kanepesi böyle, içinden böyle iki kişilik yatak çıkıyor açıldığında, yanılmıyorsam markası İstikbal, ama 20 yıllık falandır, yeni bir model değil.

Ratlamıştım birkaç yıl önce, marka/mağaza söyleyemem ama Eyüp Modesa'daki mağazalardan en az birinde.

Valla herhangi bir anormallik göremedim ben; annenizi üzmeyecek şekilde davranmanızdan daha iyi ne olabilir? Kaldı ki o sizi gayet iyi tanıyordur ve akrabalarınızınkine benzer bir beklenti içinde değildir muhtemelen. Akrabalarla iletişimi minimuma indirmekte fayda var, mümkünse tabii. Gelmeden önce haber veriyorlarsa her taleplerini olumlu cevaplamayın. Sadece bir kez ve ciddiyetle, lafı uzatmalarına fırsat vermeden ve gerekirse onların yorumunu eleştirerek izahatta bulunun.

Kolaylıklar dilerim, annenize ve size.

doğru olanı yapıyorsun. burada annen önemli. ki her anne de evladının ağlayıp dövünmesini istemez. emin ol yapsan daha da üzülür. milleti siktir et ne düşünürlerse düşünsünler. elalemin ağzı torba değil ki büzesin. salla geç.

Yemin ediyorum okurken çok sinirlendim. Her şeye söyleyecek bir lafı olan akrabalardan bizde de çok var, diğer türlü davransanız ona da bir kulp bulurlardı, Tolkien hayranı haklı. Hiç aklınıza takmayın, derdinizin içinde bir de onlarla yormayın kafanızı.

Hocam bu tarz durumlarda hastayla beraber hastaya bakan insan da çok yıpranıyor. Anneannem son altı ayını yatalak geçirmiş ve ömrünün son yedi sekiz senesinde Alzheimer ile mücadele etmek zorunda kalmıştı. Hiçbir şey konusmuyordu, ne acıktığını söylerdi ne susadığını. Dayimlar ve dedemlerle aynı binada yaşadığımız için annem ve yengem anneannemin bakımına çok yardımcı olurlardı ama dedem insanların yanında hayıflanmadan edemezdi. Bu şikayetçi olma durumu bir şeyi değiştirdi mi, hayır. İcten ice annem kizardi dedemin insanlarin yaninda boyle konusmasina ama bir sey demezdi.
Anneniz için en güzelini yapıyorsunuz bence. Bu tarz durumları yaşayanlar bilir hocam, hiç takilmayin. Ağzı olan konuşuyor. Umarım akrabaniz sürekli görmek zorunda kaldığınız biri değildir.
Annenize sağlık dilerim.

Tavrın normal ve doğru bence. Kendimi senin yerine koyunca iki çift laf etmek istedim o insanlara ki ben olsam kesin çenemi tutamaz ağızlarının payını verirdim. Ama duymazlıktan gelmek en iyisi, kendini böyle insanlar için yıpratma. Kolaylılar diliyorum.

öyle emin bir ses tonuyla söylemişti ki o cümleyi, ben bile kendi hislerimi bildiğim halde bir süreliğine suçluluk duygusuna kapılmıştım. şimdi biraz rahatladım, herkese teşekkür ederim. ayrıca iyi dilekleriniz için de sağolun.

Çok sinirlendim! Öncelikle kolaylıklar dilerim, allah şifa versin. Siz annenize gereken ihtimamı gösterdikten sonra kimseye laf düşmez! Kimse sizin kadar annenize üzülemez, düşünemez de. Siz güçlü olmak zorundasınız ve anneniz de bunu öyle görmeli. Ağlamak çok kolay, ama ya hasta bakımı? Ya onunla ilgilenirken sizin haliniz? yatalak bir hastanın ruhen ve bedenen bakımı çok zordur, ama inanın hayatta herşey geçiyor, geriye sadece vicdanınız kalıyor. Yorulduğunuzda lütfen bunu annenize hissettirmeyin, evet zor ama sizin bir öf demeniz bile kaybettikten sonra keşke daha özenli olsaydım diye içinizi kemirir. Sizin annenize sarılıp hatta dediğiniz gibi şakalar yapıp sonra canım annem iyi ki benimlesin gibi şeyler söylemeniz ona yeter, siz onun canının parçasısınız=( birine muhtaç olmak, hayatınızın başkasına bağlı olması çok zordur, şanslı ki sizin gibi bir evlâdı var. Eğer sizin vicdanınız rahatsa size akıl vermeye çalışan insanları tersleyin, ki bi daha boş konuşamasınlar. Annemi benden daha çok sevecek veya üzülecek düşünecek değilsiniz, o kadar! Gereksiz varlıkların gücünüzü emmesine izin vermeyin, Allah yardımcınız olsun.

öncelikle geçmiş olsun , bu süreç hayatınızın bir gerçeği olduğuna ve bunu yok sayamayacağınıza göre en doğrusunu yapıyorsunuz. anneniz de sizin içten içe ne kadar üzüldüğünüzün farkındadır ama bunu görmemesi en güzeli .

Olgunluğunuzdan ötürü sizi takdir ediyorum. Siz neyin dogru oldugu biliyorsunuz bence, kafanızın karışmasına izin vermeyin. Annenize şifalar diliyorum. Sevgiler.

Çok grçmiş oldun. Annrnizle ilişkinizi kimsenin yönlendirmesine müsaade etmeyin. Yanlış diye bir şey yok olamaz. Ben çok duygudal bi isan olduğum halde annemin yanında dediğiniz bu şeylerdrn dolayı ağlamamak için elimden gelen her şeyi yapardım. Bizi ğzgün görüncr daha çok üzülüyolar. O akrabanız boş kınuşmuş. Ben annemin ciddi operasyonlarında tüm akrabalarımla kavga etmiştin. Tavsiye ederim sonra kimsr çenesini açamıyor.

Çok afedersin akrabaların amk. Gereksiz bir oluşum. Bu zamana kadar bir işe yaradıklarını görmedim.

acil şifalar diliyorum. iyi bir evlatsın, akrabaları boşver.

Anne evlat ilşkisi kendi kendini sürekli oluşturan ve yenileyen bir ilişki türüdür. Yaşayan bir bitki gibidir. Hiçbiri diğerine benzemez. Çünkü arada yalan yoktur. İki kişi de kendi gibi davranır. Biri x şekilde davrandığında diğeri y olduğunu bilir ya da bilmediğini fark eder. Yani simbiyotik ( birlikte var olan ve yaşayan) bir ilişkidir. Hayırlı bir evlat olmasanız bile bu o simbiyotik ilişkinin bir parçasıdır. Bence burada kutsal olan, bu ilişki nasıl olursa olsun içine yalan katmamaktır.

Geçmiş olsun

Elimden gelse bazi akrabalarimin üzerine benzin döküp yakarim :D

Sen takma milleti. Bizim millet aci, dram ve gözyasina bayilir. En dogrusunu yapiyorsun. Enerjini annene yardimci olabilmek icin sakla.

geçmiş olsun, yaptıkları aşırı ayıp bi durum. sen yine aynı davranmaya devam et. napacaksın başında ağıt mı yakacaksın kadının ne tuhaf insanlar var!

Akrabalardan uzak durun. Olmaz olsunlar, hep bi kulp bulurlar misyonları bu.

Sen normalsin. Sana öyle diyenleri tersle cekinmeden. Annenin olmadığı bi ortamda, sizden daha fazla uzuluyorum ama annemin yanında bunu göstermek istemiyorum vs de. Daha sert de konuşabilirsin. Sinirlendim şimdi. Üzülme sen. Onlar ruh hastası gösteriş budalası

sormuyorlar. kızlı erkekli aynı odada birkaç otelde kaldık.
ucuz olduğu için çok maliyetli olmaz.
kızlı erkekli gidince sıkıntı olmuyor ancak sarmaş dolaş etrafta dolanmayın tabii.

biz yıllar önce gittik, evlilik dert değil. maliyeti hatırlamıyorum ama türkiye'den çok daha uygundu, nispeten pahalandıysa bile uygun olur herhalde.

tebriz, tahran, ısfahan, kendovan, şiraz (ilgi alanlarınıza göre değişebilir ve artabilir de zaten kendovan spesifik olsa da diğerlerini hiç görmeden iran görmüş olmak zor. yalnız her şehirde bir gün kalarak da o şehirleri görmüş olmak imkansız. bence 5-6 gün ancak iki şehir hakkında fikir verir. tabii yaklaşım meselesi.

Şiraz'daki bağ-ı irem ve persepolis(tahtı cemşid) görülmeye değer.

merhaba, sözde fransızca biliyorum ama bu deyimlere aşina değilim. birebir çeviri ise biraz uzak düşüyor sanki.
Zaten ingilizce biliyorsanız çözersiniz direkt anlamları.

2.si yine kabul edilebilir belki ama ilk çeviri bana çok garip geldi.

bağlam neydi ki?

la patience özenden ziyade sabır demek; özen için "avoir ya da prendre soin de" daha doğru olurdu; yine de olmuş bence, yeterli manayı vermiş.
tüm dikkatini toplamak için de "se concentrer" daha doğru olur.
capitaliser son intention diye bir deyim hiç duymadım, anlamı daha çok niyetini gerçekleştirmek gibi geldi.

ilki "Beceri ve sabrı göstermek" olmalı.
"tüm niyetini toplamak"_>"tüm dikkatini/çabasını bir şeye vermek" olabilir evet

Fransızca'dakinin Türkçe anlamını değil de, Fransızca'ya yapılan çevirinin Türkçe'dekini karşılayıp karşılamadığını merak etmiştim. Türkçe yazdıklarımın Fransızcası nasıldır veya belirttiğim gibisi doğru mudur demek istemiştim. Bana ikisi de tam değil gibi geldi ama iddiam yok. Fakat "capitaliser" ile ilgili kuşkum daha fazlaydı.

@nigeo Türkçe bir kitaptan Fransızca'ya yapılmakta olan çeviriden bir parça. Bağlam uzun yani, kafa şişirmemek için uzun cümleyi yazmadım; özellikli bir durum olmadığı için kestirmeden sordum.

Teşekkürler,

bisi olmaz,baska veterinere götür istersen.

veteriner fold'da burun kucuk oldugu icin ismini unuttugum kanalin kapali ve ya az acik olabildigi o yuzden gozde akinti yaptigi soylemisti.

hiç pimpirikli biri olmadığım halde ciddiye almanızı öneriyorum. biz iki-üç hafta içinde ilk iki veterinerden sonuç alamadık, belediyenin veterineri bunun ciddi olduğunu, kendilerini aşacağını, hastaneye götürmemizi söyledi. resmi tatil olduğu için fakülte hastanesine götüremedik (acilde bazı tetkikler yapılamıyor). onların önerdiği bir hastaneye götürdük ama orada kaza geçiren, ciddi yaralanan hayvanlara bakılıyormuş, bunu belirtmediler. neyse günler içinde bir gözünü kaybettiğini, takip eden günlerde diğerini de kaybedebileceğini söylediler. ama günler içinde diğer gözünü değil bizatihi kendisini kaybettik.

hangi şehirdesiniz bilmiyorum ama varsa veteriner fakültesi hastanesine götürmenizi öneririm.

geçmiş olsun,

evet kahverengi bir akıntı

Nerde çalıştığına göre değişiklik gösterip hepsini de kapsayabilir. Küçük bir patron şirketiyse farklı olur, kurumsal bir yerse çok daha farklı.

Küçük Patron şirketi

Aynen saydıklarını kapsar. Biten malzemeler için alışverişe gitmek de dahildir. Fakat küçük yer olduğu için, fazla da kalabalık bi yer değilse zamanla evin gibi benimsersin ve baştaki gibi zor gelmez.

Küçük patron şirketiyse isteyebilirler. Yine de sınırları koymak senin elinde.

patron şirketindeki sekreterimiz hepsini yapıyordu web tasarım hariç
bir de cam sil balkon yıka olayı yoktu balkon olmadığındna olabilir, camlara ve ince temizliğe arada temizlikçi geliyordu
bunun yerine fatura kesme, ürün kargolama, ön muhasebe yapıyordu

küçük patron şirketi de olsa temizlik için personel bulunacağı varsayılabilir. çayı yapan başka biri varsa ikramı da o yapabilir, firma büyükse çaycıyı değil sekreteri ikramda tercih ederlerdi tabii. wc hiç olmamalı. (temizlikle ilgili hiç kimse yoksa toz almaktan wc temizliğine kadar sekretere kalacaksa başka.) en fazla herhalde şu olabilir: temizlik yapan personel vardır da beklenmedik anda misafir kahveyi masaya dökerse temizlikçiyi aramakla vakit kaybetmektense sekreter işe el koyabilir, falan.

sekreter, "secret" (sökre) ile ilgilidir, çok şey bilip açık etmeyendir, ama küçük patron bundan ne kadar haberdardır, o bilinmez.

bir de, sekreterin tecrübe ve öğrenim durumu önemli. patronun kriterlerini/beklentilerini kısmen de olsa değiştirmesini de sağlayabilir bence. söylenen her şeyi yapacağı izlenimi vermemeli.

ha, patronla sekreterden başka kimse ortamda yoksa, patronun yapacak hali yok ya, diyenler de çıkacaktır. doğrudur yanlıştır tartışılır.

bir de birleşmiş milletler genel sekreteri vardır ki görev tanımıyla aklını alır. aynı şekilde beyaz saray genel sekreteri de öyle.

küçük patron şirketinde sekreterin görev tanımı:

sabah gelince çay suyu koyar
camları açıp kimse gelmeden yerleri vileda yapar
görünen yerlerin tozunu alır
gün boyu patronun emirlerine, telefona kapıya bakmaya, müşteriye çay vermeye hazır bekler, kendisine söylenenleri yapar
günde bi kere patron istemeden, tercihAn öğle yemeği üstüne çay götürür
bulaşıkları bekletmeden yıkar
akşam çıkmadan evvel tuvaleti araba fırçası ve çamaşır suyu kullanarak yıkar

Her türlü telefon trafiği.
Ziyaretçi trafiği kontrolörü.
Görüşmelerde gerçek zamanlı not tutma becerisi.
Randevu tutma ikişer kez hatırlatma.
Yazışmalar için klavye kullanım becerisi.
Kurumsal kimliği gösteren bir numaralı eleman olma.
Düzgün iletişim becerisi ve uygun kılık kıyafet.
İkram. Eğer patron erkekse bu onu duygusal olarak ele geçirmeye de yarar. Yani sağ kolu olduğunuzu hatırlatır anlamında...
Bir numaralı iç istihbarat elemanı olmak.
Oratalığı düzenlemek ve hafif temizlik.

Sekreter eğer yapıyorsa tuvalet temizliğini ancak temizlikçi alınana kadar yapar. Sekreterin asıl görevi patronunun masasının ve istenirse diğer masaların tozunu almaktır. Bu temizlikçi varsa bile temizlikçiye bırakılmayabilir. Temizlikçi cihazları kırıp döker belgeleri kurcalar hırsızlık yapabilir vs. Temizlikçiye bu tür sorumluluklar verilmez. Sekreter patronunun güvenini kazandıkça sadece sorumluluk değil boru gibi yetki de kazanabilir. İyi bir sekreter en son işten çıkartılacak eleman sayılır.

Sözlükteki başlıklardan/yazılardan kalbinizi kıracak çok şey çıkar. Takılmayın böyle şeylere.

sözlükte o kadar başlık var, takıla takıla buna mı takıldın :)

sözlük artık bilgi kaynağından ziyade internetin çöplüğü.

başlık gercekten hoş olmasa da yazarin icerikte anlatmak istedigi farklı.

hayatında tek başarısı çocuğunun olması olan kadınları eleştiren bir başlık olarak yorumladım oradaki yazarın yazdıklarına da kısmen katılıyorum.

siz niye alındınız ki spesifik bir kişiye yazılmış bir entry değil. bir surum tespiti. bende o kadının çocuğpuna uyuz oluyorum mesela sadece dünyada onun çocuğu önemliymiş gibi davranmasına çevresindeki insanları rahatsız eden çocuğunao bir birey ben karışamam diye bana artistlenmesine. çocuğun bireyse bireyliğini bilsin neden benim kulağımın dibine gelip çığlıklar atıp, manasız manasız ortada koşturuyor. kırk yılda bir dışarı çıkan insanın onda da hep saçma sapan çocuklar ve anneleri tarafından kafam şişiriliyor.(konuşmayı bilmeyen küçük bebek derdinden saatlerce ağlasın gıkımı çıkartmam, hisseetiğim tek şey bebeğe üzülme olur(hatta annesine yardım talebinde bile bulunurum), ama terbiyesiz bir çocuk sırf annesine babasına istediğini yaptırmak için çılgınlar gibi ağlıyorsa tek isteğim o çocuğun ve ailesinin tez vakitte yok olması)

not: çocuk sevmez dişi kişiyim.

başlığı yanlış açmış ama içerikte kesinlikle çok haklı.

bazen öyle kolay hamile kalamıyorsun. ben hamile kalmak için onlarca ilaç kullandım mesela bazıları aşılama oluyor bazıları senelerce tüp bebek tedavisi görüyor. öyle bir gece sevişip kalmak çok zor yani. ayrıca hamilelik boyunca değişmeyen hormonun kalmıyor, iç organların yer değiştiriyor vücudunu tanıyamaz hale geliorsun. psikolojisinden bahsetmiyorum bile. bundan sonra ömür boyu sorumluluk sahibisin artık.
bence küçümsenecek bişi değil hamile olmak. demeyin bize öyle :(

iticilik olarak başlığı yorumlarsak bence de öyle...karnı şişik hamile bir kadın kime çekici gelir ki? her yeri şişmiş, ağlak, duyguları değişken, fizyolojisi bozulmuş, sivilceli...
bence de cidden itici bir durum. ben kadın olsam bu durumları göre göre hamile kalmazdım.
buradan da anlıyoruz ki biz erkekler bu kadar odunuz bu konuda...ve siz kadınlar bizim gibi odun olsaydınız bizler olmazdık.
Düşünelim ve Allah a C.C. bu kadar farklı yaratıldığımızın faydaları için şükredelim.

tecrübe olmuş. karşı bir görüşle karşı karşıya kalırsanız bir daha şok olmazsınız işte.

Başlığı okumadım ama bende bir hamile yenge var allah düşmanın başına vermesin. O kadar doluyum ki buraya bi nebze rahatlamak için yazdım. Gercekten aksilikte tavanlar. Herseyi onlar biliyor baska bilen yok. O cocugu tek basına yapmıs bizim kılıbık abi bi Bok etki etmemiş. Hele ki bu cocuk ona da benzerse yazık tip olarak. Cocuk dogdugu an halasını kaybetti.

Edit:okudum. Sanki dünyada ilk ve son cocugu doğuracak havasında kendisi. Oysa benim anlamadığım sey lan senide bi ana dogurdu ne bu ukalalık.

@seindfeld valla gebe vucudumu ozluyorum. Oyle bi hormon karnasasi yasiyosun ki sanki hep gebeymisim gibi hissediyordum. Gobek buyudukce guzelligim artiyodu.

@sta'ya hak vermemek imkansiz. Ama bu gebelik durumunu abartanlar da var. bunjn altinda yatan sebep de kadinin sadece cocuk tasirken degerli olmasi. Madem hamile kadin iticiligi var don bak bakalim bu kadin niye itici? Niye surekli cocugundan bahsediyor? Kadina bictigin rol cunku artik sadece anne

Cocuk olduktan sonra da bireyselligini kaybetmezse birvirvir cocugundan bahsetmez o kadin

Ayrica etrafimda pek cok yeni anne var biri haric bu profilde degil. Hangi ortamda yasiyorsunuz gercekten merak ediyorum

kadına biçilen rolün annelikten ibaret olmadığı, kadının hafife alınmadığı, aksine kadının diğer rollerinin önemsendiği ve kendisine saygı duyulan bir çevredeyim.

hamilelerin tavırları üzerine staj veya uzmanlık veya doktora yapmadım.

hamileleri itici buluyorum.

utanılacak bir durumum olduğunu sanmıyorum. sözlükte yazılanlar beni bağlamaz, ama yukarıda yazdıklarım aynıyla vaki. bu işin kalple ilgisini de göremedim. herhalde kutsiyet atfediliyor hamileliğe, hamile kadına ekstra değer, ihtimam isteniyor.

oportünist?

multimodal

Kalender

omurgasız

karşılamasa da kalendermeşrep olabilir. ilk üç cevap osmanlıcayla ne alaka bilemedim.

asdfasdfsadf sen hastalık hastasısın dostum buna kanaat getirdim :)
cevap: bulaşıcı olma ihtimali yüzde 20

araştırmadım, bodoslama giriyorum.

henüz nedeni tam bilinmiyor. genetik yatkınlıkla birlikte çevresel etkenlerle oluştuğu düşünülüyor. atıyorum bulaşıcı bi bakterinin katkılarıyla oluşuyor olsa bile, bu bakteri her bireyi hasta edemiyor. dolayısıyla bulaşıcı denemiyor direkt olarak. bu bakteri dışında adam hasta olur, yine ms çıkar. bağışıklık sistemi sonuçta.

söylediklerim yanlış da olabilir. olmayabilir de.

simdi hastalik konusunda cok cok bilgili degilim, ancak birkac tipi var yanilmiyorsam. temel olarak senin savunma mekanizman sinir hücrelerine saldiriyor. bunu tetikleyen cok durum var ve bunlar genelde strese bagli.

ancak söyle bir durum da var, tetikleme mekanizmalari benzer sekilde calisabilir. stres altinda iki potansiyel hastanin benzer zamanlarda krize girmesine vs neden olabilir, tetikleyebilirsin. ama normal birinin "kendi özel" sinir hücrelerine karsi cephe almasini saglayamazsin. yani dedigin dogru olsaydi, savunma mekanizmasindaki degisiklikler bulasici olsaydi, birimiz kuduz asisi olunca, tüm ev bagisikligi kazanmaliydik.

ancak trigger olarak ne etkiliyse, onun bulasici olma ihtimali belki vardir ama bu da kontrol altina alinmadan es zamanli baslamasi gerekiyor anlamina geliyor. genetik olarak de etkili oldugu söyleniyor, buna dair cok arastirma yapiliyor, hakkinda az sey bildigimiz seylerden biri.

yani acikcasi, bi halt bilmiyorum, ama oldukca yakinima ms teshisi kondu. kimseye bir sey oldugu yok senelerdir. hadi onu gectim, bundan süphelenecek kadar büyük bir vaka görülmemis, zaten nedeni bile mechul hastaligin. onu dahi cözemediler adam gibi.

o yüzden, bence rahat olmak lazim. cidden.

bu tip konuları sorarken direkt olarak akla soruyu soranın endişesi geliyor ama soruyu sormamın tek sebebi merak.

ya kaynagin dogrulugunu/güvenilirligini sorgulamak cok zor geliyor mobildeyken ama:

8. Multiple sclerosis is contagious.

This myth may exist in part because "a relationship with the Epstein-Barr virus does exist, but there's never been any evidence that MS is contagious or in any way transmissible," Corboy says.

People with MS are much more likely than those without the condition to have signs of previous Epstein-Barr infections, but the exact nature of the connection with MS isn't clear. Corboy points out that researchers have failed to transmit multiple sclerosis in the lab to animals for research purposes, so it's unlikely to happen in your home or community.

www.everydayhealth.com

bir de bununla alakali türkiyede de makaleler var, almanyada yeni tesisler kuruldu sadece ms üzerine. ben özellikle bunu arastirmiyorum ama denk gelmedim böyle bir ibareye.

ms hakkında veya sizin kuşkunuz hakkında hemen hiç (hiç değil) fikrim olmasa da:

ülser de bir zamanlar bulaşıcı olduğu bilinmeyen bir hastalıktı. ailesel durumlar da "genetik" (eskiden "ırsi") diye nitelenirdi. ta ki bir hekim, bulaşıcı olduğunu göstermek üzere kendisine bulaştırıp meslektaşlarını ikna eden e kadar. ms için aynı durum sözkonusu olmayabilir elbet, ama olabilir de... bakteri olduğu bilinmiş olsaydı annem dört kez mide kanaması geçirmezdi muhtemelen, yine de ömrü yetti antibiyotikle tedavi oldu ve sevdiği yemekleri yeme şansına kavuştu.

ayrıca tıp öyle zamaneye müsait bir hale geldi ki, neyin ne olduğun bilinir mi bilinmez mi, bilinirken saklanır mı saklanmaz mı, bütünüyle kuşkudayız netekim.

Bulasicinin tanimini yanlis yapiyorsun

Tip 1 diabetin de otoimmun mu enfeksiyoz kaynakli mi oldugu tam bilinmiyor. O zaman bulasici? Hayir degil. Mikroorganizmalara verdigin yanit hastaligin seyrini degistirir. Bende hafif bi ust solunum yolu enfeksiyonu olurken sende 45 sene sonra kanser cikabilir (ebv). Bu demek degildir ki sen kanser olan birinden o virusu aldin. Hayir, komsudan ayni anda aldik virusu (o da usye geciriyordu) ama farkli tepki verdik

Anahtar kelime: ms olan birinden kapmiyorsun virusu

Bi de simdi ben bulamiyorum mobildeyim de koch'un bulasicilik seyi vardi 4 maddelik mi ne. Ona bi bakabilirsin

Ha ama derdin bulasicilik degil de hastalik hastaligi ise kanser dedim tip1 diabet dedim, o konularda kotu ettim sanirim

Kardeşim ms hastası, ilk teşhis 10 sene önce konuldu (Allah'a çok şükür erken teşhis konuldu da önlemini alabildik)
Eğer bulaşıcı olsaydı ben ve annem de su an hasta olurduk.
Zaten norolojik bir hastalık, bulaşıcı değil yani.

çok teşekkür ederim dostlar cevaplar için,

yalnız evham yaptığım için sormuyorum. daha önce de söyledim: birinin astronomiye ilgi duymasından farkı yok benimkinin. merkalıyım bu konulara.

bim a101 vs ya da mahalle bakkalı heryerde bulabilirsin. spesifik bir madde değil.

bim, a101 falan onlarda ben bulamamistim.
migros'ta var ama.

Hemen her yerde var, bizim burada pazarda bile satıyorlar. En garanti yer, migros.

daha iki gün önce şok'tan aldım. zaten başka tuz yoktu. kalitesini bilmiyorum, acil lazımdı ve en yakın market orasıydı.

normal tuzu sıfıra indirmeyin bence. iyot ihtiyacımızı o sofra tuzlarına eklenenden karşılıyoruz. et olur özel yemek olur kaya tuzu kullanırsınız.

hemen hemen her markette tuzların olduğu reyonlarda bulabilirsiniz.

beppe

en kralı fornello ama bütçenizi bilemiyorum tabi. fiyatları makul bence.

Fornello süperdir, beppe de iyidir ama fornello bir tık daha uygun sanki.

Ay canım istedi.

casa della moda vardı eskiden, iyiydi. hala varsa da deneyin.

Moda'da bi tane pizzaci var butik ara sokakta. Cesit cesit, seciyorsun, ustediigin kadarini makasla kesip tartiyorlar falan. Guzel pizzalari da vardi. Deneyebilirsiniz. Dondurmacilari gecince, iskeleye sogru yuru. Soldaki ilk sokakta olmasi lazim.

Yavaş okumanın nedeni genelde kişinin cümleyi anlamadığını düşünerek yeniden okumasından kaynaklanıyor. Ancak aslında cümle içinde bazı kelimeleri anlamasan da beyin onu otomatik olarak tamamlıyor. O nedenle ilk olarak cümleleri tekrar tekrar okumaktan kaçınmak gerekiyor.

Hızlı okumanın temelinde ise birim sürede okunana kelime sayısını arttırmak. Normalde çoğu kişi kitap okurken tek bir kelimeye odaklanıyor. Ancak gözün gördüğü açı bundan daha fazla. Haliyle sen 2-3 kelimeye odaklanabilirsin. Bu sayede de direk olarak okuma hızın 2-3 kat artıyor. Tabii bu duruma alışmak için baya bi pratik yapmak gerekiyor. Normalde çoğu kişi dakikada 1 sayfa falan okur. 2-3 kat arttırırsan dakikada 2-3 sayfa okursun.

1 saatte 100 sayfa okuyorum ben yeterli mi?
çok kitap okumakla ve kitabın içeriği ile alakalı olarak değişiyor.

klasikleri okurken sıkılıyorum ve saatte okuduğum sayfa sayısı azalıyor

ölçmedim ama en az iki temel etmen var:

1) önceden gelen okuma birikimi

2) kitabın cinsi (tabii roman var roman var, ama kanonu aşan, çarpıcı romanla, sarkmış uzamış -sürükleyici ve heyecanlı denen türden olan- farklı. romanla öykü farklı, felsefe onlardan farklı, öykü bana göre bambaşka)

dostum hızlı okuma eğitimi aldım bir ara ancak kendimde bunu kullanmadım. bir çok egzersiz bulabilirsin hızlı okuma teknikleri adı altında. youtubede videloar, bu işi yapan şirketler hırla var türkiyede.

bu işi türkiyede en iyi yapan kişinin süleyman demirel olduğu söylenirdi.

Bben okluyabiliyorum. tüm detaylarını da aklımda tutabiliyorum. Kitaplardan ziyade güzelce bi eğitimini almak lazım o işin.

giriş olarak şafak pavey'in kitabıyla başlayabilirsin, adını hatırlamıyorum ama çok kitabı olduğunu da sanmıyorum, İran'da yaşadıklarından güzel bir şey çıkarmış, örneğin İran'daki eşcinsel nüfusun o kadar çok olduğunu, partilerin yurtdışından turist çektiğini bilmiyordum.

iran kültürünü oradaki anılarını yazanlardan hakkıyla öğrenmek zordur herhalde. tabii bu neyi ne kadar öğrenmek istediğinize bağlı. dibinde binyıllar var ve gezi yazısıyla nüfuz edilmesi zor. iki kez gittim, ama gidip görenlerden anlamak zor. cevap vermediğimi düşünebilirsiniz ama en azından yanlış cevapları elemenize yarayabilir.

Tabii ki gezi yazısıyla öğrenilmez fakat az çok fikir sahibi olunabilir. Mesela iran sinemasıyla az çok fikir sahibi olabiliz ama bu iş için gerçekten uğraşılmış bir kitap okumak mantıklı geliyor. Mesela teokrasi rejimini anlatan veya sinemalarındaki imgeler vs.

Öte yandan İran halkının vizyonu nedir? Ne için uğraşıyorlar? Şia'lık onlar için gerçek bir dava mıdır? vs. sorularını cevaplayacak içerikler de olsa iyi olur tabii.

Belgeselin adı nedir hocam?

demeye çalıştığımı yeni sorunuza göre uyarlayayım: an (günümüz koşulları) itibariyle sorguladığınız hususun aslını günümüz kültürüyle açıklayamayabiliriz. açıklamak için birden çok daha fazla kitap ve kitapların yazarları ve okuyanın bakışı etkilidir. gezi de az çok fikir verir derseniz bir ara birkaç sayfa gönderebilirim.

Demek istediğinizi az çok anlıyorum. Dönemin koşulları bize farklı kültür izleri bırakır. O anı bilmeden de fikir sahibi olmak isabetli olmayabilir gibi.

Pdf, epub ne varsa alırım bir dal hocam.

Teşekkürler.

tarihiyle ilgili şöyle bi belgesel var:

www.youtube.com

internette çok gezi blog'u var ordan da birşeyler bulabilirsiniz. İran sineması kitabı var, filmleri izleyip kitapla birlikte takip edebilirsiniz.

iran kökenli bir arkadaşımdan iran kültürüyle ilgili kitap istediğimde şahların şahı kitabını önermişti.
www.dr.com.tr

tarihini anlatmasa da şafak pavey'i okumanın da faydası içerisinde geçen bir çok önemli isim var onları araştırıp daha derine inilebilir.

İlginiz ve cevaplarınız için teşekkürler arkadaşlar. En kısa sürede bakacağım.

kırmızı şarap, pilav, sigara/paçanga böreği, beyaz peynir, kısır vb. mezeler gider de option derken?

Peynir soslu makarna, zengin bi salata, peynir tabagi gibi pratik seyler

Eti dovdurme kasaba. Yoksa kulbasti dovduruluyor muydu lan? Buna net cevabi olan gelsin ikimizi de aydinlatsin.

Peynir ama oyle ezine peyniri degil bu hollanda peynirleri var isimlerini hatirlamiyorum bir tanesi vardi boyle sari renkli sarimsakli ve kekikli oyhs enfes sarapla harika gider.

Kozlenmis kirmizi biber limon sarimsak soslu, rus salatasi, firinda zeytinyaginda kizarmis patates cipsi ilk aklima gelenler.

minik kaşarlı milföyler hazırlayabilirsin, oldukça da pratik olur. bi de işte rus salatası, meksika fasulyesinden salata falan gider yanına.

Yalniz bisey dicem bu kadar menu hazirlarsam kiz evlenme teklfii falan beklemesin..daha degil yani

külbastı süper:) yanına pirinç pilavı ya da makarna. makarnada fesleğen sosu fena gitmez. her türlü yeşillik+kırmızı lahana (lahana ince doğranıp salataya karışmadan az tuz ve limonla ovulursa iyi olur)+kırmızı turp, bol limon zeytinyağı soslu.

külbastı ve salata bol olsun, pilav/makarna garnitür niyetine olabilir.

''ad soyad malkoçoğlu kılıç üretim'' oluyor..

mesela tolga asp ad ve soyadı ise teknosa diye firma kursan..

'tolga asp teknosa' oluyor..

yani o sonradan eklediğin firma ismi sana kalmış.. koymasanda olur..

resmi olarak ad soyad oluyor.
faturayı bastırıken , antet vs. işlemlerde istediğin gibi koyabiliyorsun.

isim ve dükkan ismi oluyor.

alp demir / enfes köfte mesela.

dükkan açarsanız enfes köfte tabelası koyarsınız, ama fatura da alp demir diye çıkar

fatura için iki farkı cevap geldi :/

ustte atıyorum ''eksiogulları prezo üretim'' yazar faturada, bir altında isim soyisim yazar.

Şahıs firması olduğun için adın ve soyadın fatura'da mecbur yazacak. Ama sen keyfi bu eğer istersen mesela dükkanının ismi "KONAK TİCARET" bunu da ekstra yazabilirsin.

şahıs şirketi değil de şahıs firması soruyorsunuz sanırım, ortağınız yoksa yani.

isminizin başına unvan ekleyebiliyorsunuz, mesela "xyz danışmanlık ali demir", xyz danışmanlık kısmını ticaret odasında tescil ettirebiliyorsunuz. isim dahil olarak. fatura da böyle olur.

ancak ticaret odasına tescil ettirmeden "xyz sandalyeleri ali demir" diye faturada yazabilir, ama "xyz sandalyeleri" kısmı ticaret unvanınız değil, işletme adınız olur.

Hayir koyamiyorsun. Adin soyadin oluyor vergi dairesinde kayitli mukelleg unvan. Kesitigin faturaya firma unvani olarak "eksiogullari dis ticaret tolga asp" diye yazabilirsin.

Kuşbaşu doğra yanına mantar al mantar tavuk sote yap miss

Magi ve knorr'un fırın poşeti + baharat paketleri var. Icine elma dilimden biraz daha buyuk dilimlenmiş patate de eklenirse lokum gibi bir şey çıkıyor ortaya.

yanına domates biber elma dilim patates falan atıp fırına ver bence. bereketli olur :D

ya da tuz karabiber biraz da yağa batır. 30 dk buzdolabında beklesin. sonra ızgara

ya da tuz karabiber falan işte direkt tavaya ver. üzerine biraz kekik. yemek yapmayı bilmiyorum ama youtubeda izliyorum arada. böyle şeyler yapıyorlar :D

burada bi tarif var. www.youtube.com

kuşbaşı yapıp taze soğanın sadece yeşil kısmından bolca eklenerek ve köriden istenen miktar konularak az suyla suyunu çekene kadar pişirilebilir. senede bir falan tavuk yiyen, fabrikasyon tavuktan kaçan biri olarak ancak bunu ehven buluyorum.

çok sevilen ve çok kolay bir tarif:

malzemeler : bir havuç, bir kabak, hazır kremalı mantar çorbası ve kemiksiz tavuk but
sebzeleri rendele, çorba malzemesini ekleyip karıştır. tavuğu da ekle hepsini bi güzel karıştır. fırın tepsisine koy pişince çıkar.

kışın kabak yerine kereviz de kullanılabilir.

Kendimizi daha iyi tanıyoruz ve arkadaş ölçütlerimiz artıyor. Örneğin ben bir kişinin bir ulusu, bir cinsel yönelimi, bir dini, vs. aşağılamasına tahammül edemiyorum. Böyle bir kişiyle artık arkadaşlık kuramam ve bu tür kişiler Türkiye'de çok az.

Cocukken-gencken isin gucun yok ki oyun oynicaksin gezceksin eglenceksin. Yas ilerledikce insanin sorumluluklari artiyo baska seylere heves ve enerji kalmiyo. E bi de sevgililik ve evlilik durumlari oluyo. Insanlarin oncelikleri degisiyo.
Bunun yaninda daha olgun insan olmak demek daha secici olmak demek. Dunya gorusu, hayat tarzi sana uymayan insanlari anliyosun ve zaman kaybiymis gibi geliyo. 21 yastan bildirdim.

egolar ağır basıyor.

çünkü kalplerimiz sevgi dolu değil. <3 (temsili)

tahammül sınırların daralıyor herkes mal gözü ile bakıyorsun

yaş ilerledikçe naif ego gidiyor yerine gerizekalı bir şey geliyor. insanların açıklamalrına ek olarak işin bir de bu yanı var.

o kimsin lan sen durumu ise tecrübeden gelen bir şey. insan zamanla kimin neyi neden yaptığına daha çok emin oluyor. hayat hala bilinmezlerle dolu ama o bilinmezlerden uzak bildik kostik insan tavrına, sistemin her gün kültürden addedilen tacilerine ise yakınız. a noktasından b noktasına gitmeye çalışırken bunlara maruz kalma sıklığı daha fazla.

fakat bir de işin gerizekalı bir yanı var dediğim gibi. yaş ile hak edildiği sanılan şeyler var. hayatında hak etmediğini yaşla almaya çalışmak vs. hak etmek nedir diye sorulsa herkesin farklı cevabı olacaktır belki ama artık zaman kaybetmek istemeyen insanoğlunun acelesi ile yaşın da iyice kamçıladığı beklentileri birleştiğinde bunlar oluyor.

yalnız bir de yaşın getirdiği bir ayrmcılık da var. belli yaştaki bir insan bazen istese de bazı şeyleri yapamıyor; kah sistem ve kültürü, kah toplum bunu bu insana zımni olarak yasaklıyor. geriatrik ayrımcılık artık adı konan ve bilinen bir şey. bu durumda söz konusu olgun kişi yapmamaktan ziyade yapmasına izin verilmeyen konumuna geliyor. e hayatı bu şekillerde kısıtlanmaya devam eden yaşlanmakta olan insanoğlunda bir kabuk da oluşuyordur.

ben eskisine göre daha rahat soruyorum, ama karşı taraf sorunun 'alt'ını göremeyebiliyor, sabrı-merakı-nezaketi varsa altını dinlerse az-çok birbirimizi anlıyoruz.

ama çoğunluk her şeyi öğrendiğini, herkesi tanıdığını, dünyada yerinin garanti ve rahat olduğunu, herhangi bir soru sorulamayacak olduğunu düşünüyor. zaten kendisi de yapabilecekken kaçındığı şeyleri anıştıran sözleri duyunca sizi kurulu hayatının düşmanı görebiliyor.

yani, yaşı ilerleyen herkes için geçerli bir şablon yok. kimi yerleşip korunaklılığa geçiyor, kimi gençliği sürdürüp sormaya öğrenmeye değişmeye değiştirmeye yöneliyor. hemen her zaman da birinciler ikincilere galebe çalıyor.

neme lazımcılık
+
tahammülsüzlük
+
zeka düzeyleri arasında uçurum

Büyüdükçe dünya görüşü ediniyoruz; bu politik, kültürel, vb olabiliyor. Çocukken bir dünya görüşü yok ortada; dünyayı oyuncaktan yemekten ibaret görürken ve her çocuğun gördüğü buyken, kişi de her çocukla aynı şeyi paylaşıyor ve daha kolay kaynaşılabiliyor. Ergenlikte de dünya görüşü yavaş yavaş ortaya çıkarken, çoğunda "Şu çocuk çok tatlı", "Şu kızla çıksam mı" gibi düşünceler hala ortak. Dünya görüşünün önemi hala biraz daha az. Büyüdükten sonra dünya görüşü önemli oluyor, çevrede seçici olmaya başlanabilir. Örneğin, en yakın çocukluk arkadaşın senin siyasi görüşünün ya da hayat görüşünün tam tersini 7/24 kafana kaksa, onunla daha ne kadar uzun arkadaş kalabilirsin.

Bir yandan da hem deneyimlere dayalı olarak hem de evrimsel açıdan insan benzerlerine yaklaşmaya çalışır. Çünkü zarar farklı olandangelir. Bir sır tutarken, bir iş yaparken en çok kendimize dayandığımız için, kendimize benzeyen insanları daha güvenilir buluruz.
evolution-institute.org
Dolayısıyla farklı olandan zarar gelmesinden çekiniriz. Bu politik, dış görünüşle ilgili, kültür, espri anlayışı, müzik zevki gibi şeyler oluyor. Çocukken herkese karşı önyargısız oluyoruz, farklılıklar önemli olmuyor o yüzden. Büyüdükçe önyargının olması azı karar, çoğu zarar bir durum. Örneğin, hiç tanımadığınız biri "Hadi gel, sana babanın hayrına 1 milyon dolar vereceğim. Bunun için bir yere götürmem gerek" desek gitmez kimse ama çocuğa şeker versen gidebilir. Çünkü böyle işlerden zarar geleceğini öğrenmiş olur, bu hayatta kalma içgüdüsünün sosyal normlarla yoğrulmuş hali. Belki başka bir kültürde, bizim yemeyeceğimiz iyilik kisvelerinin yaygınlıkla yapıldığı kültürlerde, başkaları bunu hayati tehdit olarak görmez ve gidebilirler. Örneğin, Tepebaşı'nda tekin görünmeyen bir sokağa sen girmezsin ama Fransız bir turist oranın güvenli olmayabileceğini düşünemez ve çocuk naifliğiyle gider, başına binbir türlü iş gelir. Bu nedenle, öğrenilmiş bazı önyargılar hayatta kalmak için önemli. Örneğin, tekinsiz biri sana yaklaştığında kaçınırsın. Çünkü, kaçtığında aslında iyi bir adamı kötü olarak yargılamanın maliyeti o adamı tanımamak olur, ama kaçmadığında ve adam kötü biri çıktığında bunun maliyeti hayatın kadar yüksek olabilir. Bu nedenle Tip iki hata adı verilen "yanlış negatif" hatasının maliyeti çok yüksek olacağından, bu tip öğrenilen şeyler insanı hayatta tutar. Ama bu önyargı abartılırsa da kendinden olmayana tahammülsüzlük derecesine çıkabiliyor.

Bir yandan da daha refah içinde yaşanan bir ülkede tanımadığın biri ile konuşmaya çalışırsan çok sevinip sıcak tepkiler de alabilirsin, sürekli terörün olduğu bir ülkede başka biri ile konuşmaya çalıştığında "Ne cins bu" deyip gebertebilirler de. İstanbul'da millet hayattan bezmiş yaşıyor, karlı bir günde iş çıkışı saatinde metrobüs itişikliğine giren hangi insan düzgün bir psikolojiye sahip olabilir ki? Bunu yıpratıcı bulanın psikolojisi ayrı yıpranır, normal bulanın zaten sadizm, mazoşizm, sosyopati, vb. değerlerinden şüphe duyarım. Şehrin yoğun bir beyaz yaka nüfusu olsa da, daha yoğun bir asgari ücretli kesimi var. Adam eve ne yemek götüreceğini düşünürken ve kafasında binbir ağırlık varken ya da hayat gailesinin içindeyken birinin merhaba demesi kadar rahatsız edici bir şey olamaz. Ülkecek zaten mahalle baskısı ayrı, dini baskısı ayrı; bizden çok baskılanan toplumlar da var ama hiç fena değiliz. Baskı enerjiyi alır götürür, insanı haşlanmış yumurta gibi katı yapar, hareketini kısırlar. Kraldan çok kralcı yapar. Dolayısıyla, kişi zaten "Kimden ne zarar gelecek" baskısı ile büyümüş, üstüne de hayatın, bu coğrafyada yaşamanın da getirdiği baskı ve enerjisizlik var. Bunu sporla, arkadaşlarla, sevişmeyle, kendini geliştirmeye çalışmakla, vb. üstünden atabilen insanlar var ama çeşitli sebeplerle bunu üstünden atamayan bir kişinin, insandan rahatsız olması veya insandan tiksinmesi normal geliyor.

@aychovsky

abi iyi güzel hoş demişsin de benim bahsettiğim daha yakın ortamlar.. mesela karşı ofisin, karşındaki dükkan karşı masandaki adam.. yani %90 aynı şehirde belki de aynı okula gittiğin aynı kantinden çay içtiğin belkide ünide notları verdiğin ama hatırlamadığın kişiler..

büyüdükçe daha bir 'bu adam da nereden çıktı şimdi' yada 'bu var ya şimdi gelecek tüm ortamın içine sıçacak' yada 'kim lan bu' adamlarına dönüşüyor insanlar..

bence bu daha çok kendi ekosistemini koruma çabası..'benim bu 4 arkadaş ile 5 kişilik güzel bir ekosistemim var.. şimdi bu mal gelse 6 kişi olacağız kesin gruplaşma olacak dağılacak güzelim grup.. ben en iyisi tersliyeyim bunu sktirsin gitsin' düşüncesi var daha çok..

bunu ben yapmadım mı? yaptım elbet.. ama hiç tanımadığım adama yapmadım.. elemanı tanıdım sonra yaptım.. daha ilk merhaba da böyle tavır takınan milyon tane insan (%97 oranında) var sözüm onlara biraz..

yirmibirkebap

Asmalı cavit

refik
yakup

edemiyorum. yukarıda edilenleri de biliyorum, yakup da refik de artık meyhane değil ne yazık ki. beyoğlu gelgeç müşterisine göre konum almışlar. ama tabii onlara gidin başkalarındansa.

bence asmalımescitte tavanarası olur

Kimse yazmamış merih restaurant tavsiye ederim

galata meyhanesi

nokia c-3'te tek tuşla rehbere geçiliyor. bir çoğunda vardır gerçi. ama fotoğraf da eklenebiliyordur belki de, denemedim görsele meylim olmadığından.

bir tek +30 değilim, diğer söylediklerin mevcut. anlatmak istersen dinleyip yorum yapabilirim.

inançlı değilim, saydıkların inançlı olmayı gerektiren şeyler değil. mezara giden sırlarım olmadı, öyle olsa kendimle yüzleşmem zor olurdu. bu saydıklarının hepsini yaparım, o nedenle bana çok dert anlatıldığı olmuştur, ama sonra kaçan da olmuştur. intiharsı bir haldeysen belirt, değilsen söyleyeceklerim hoşuna gitmeyebilir.

ve burası sağlıklı bir yer değil, eğer bana anlatmayı seçecek olursan şunu bil ki söylediğin her şeyi doğru kabul ederek konuşuyor ve konuşurken sadece bunlardan yola çıkıyor olacağım ve eksik güdükleri olan bir insan olarak benim de anlama kıtlığım olabilen yerler olacak. ancak bu ikinci sorun herkeste var. yani buradan duyduğun sana fazla bir şey anlatmaz, yine de istersen anlatabileceğin kimselerden biri de benim. kendi sırrımı mezara götürmem seninkini götürebilirim.

sağ olun arkadaşlar. eksik olmayın.

buradan bir arkadaşım meselemi dinleyebileceğini söyledi.

biri dinleyecek ve diğerleri kendilerini boşuna yormasın, anlamına geliyor son yazdığınız. size yeterse nyema problyema.

nişantaşı'nda mcdonald's'ın karşıısındaki handa bir tütüncü var orası baya ucuz.

Filtreleri, kağıtları 1-2 liraya alabilirsiniz açık tütün satan yerlerden ama şöyle bi' sorun var ki ocb dışındaki o ucuz filtreler çok yumuşak olduğundan dil/dudak yakıyor ve uzun vade kullanıma uygun değil. Çarşaflarda da çok sahte oluyor, mutlaka kontrol ederek alın.

@klassno paket filtreler falanda mı ucuz?

@o my god 1-2 liraya alınan filtreler zaten tütünün tadını da bozuyor leş bir şey. Çarşaflarda sahteliği nasıl anlıyoruz?

ocb extra slim tek olunca 5-6 lira iken, tahtakale'de tütüncülerde 20'li paket 50 lira. arap kağıdının iyisi de paket olarak 20-25 arası. arada kötüsünü aynı fiyata vermeye kalkanlar olur, paketten bir tane alıp kontrol etmek lazım.

arap kağıdının iyisi daha ince, tek tek ele geliyor. üzerindeki amblem lacivert. kötüsü daha kalın, hamur gibi, yeşile çalan mavi amblem, kağıtlar ciltlenmiş gibi, koparıp almak gerekiyor.

Arap çarşafı için, tedirginlik hücresi'nin dediği gibi: üstteki amblem koyu lacivert ve pakedin dışı turuncuya yakın olmalı.
Ocb gibi diğer çarşaflar için de, bir tane çekip yapışıp yapışmadığını kontrol etmeden almayın; zula yapmak için bi' ton alıp eve gelince hiçbirinin yapışmadığını görünce şok geçirdiğim oldu, yapışkan kısmını yalnızca görüntüden ibaret yapmış allahsızlar.

Hocu maaslar genel olarak az. Turkiye boyle.

3 gun icin cok az degil ki?
herkesin yapabilecegi bir is degil mi bu?

Aga 3 gün diyorsun yahu. Ben 6 gün 14 saate varan vardiya ile aydı 1000 lira aldım ki bana göre iyiydi baya. Part-time iş arıyorum günlük 40 50 verseler razıyım sen 700 e az diyorsun. Bak tuttu beni bir gülme.

tam zamanlı çalışanlarda kasa tazminatıyla 1200 lira civarı alıyorlar zaten.

ben bir şey dememeyi tercih ediyorum:(, siz anlayın.

2016 yılının ortalarına doğru 700 lirayı düzenli ödeyen işler mumla aranacak.

fazlasıyla acımasız

Gayet iyi para mı, aklınızı yitirmiş olmalısınız. 700 lira haftalık mı?

çok az ama ne yazık ki banka şubelerinde bu durum böyle.
benden sana tavsiye kendini başka alanlarda uzmanlaştır. ben bir işletme mezunu olarak gayrimenkul değerleme işinde uzmanlaştım ve mezuniyetimin 7. senesinde (mezun olmadan önceki iki sene de bu sektördeydim) yönetici olarak bir şirkette başladım.

düz iibf mezunlarının (çok iyi bir okuldan mezun olmadığı sürece) iyi bir iş bulması mümkün değil ne yazık ki.

not: kırıkkale üniversitesi mezunuyum.

burda sorma bunu dostum, ekşide net 5 binden az alan yok gibi birşey biliyorsun. sallamak serbest ne de olsa.

Saatliği 7,3 Tl falan yapıyor. fena değil.
geçinme derdin yoksa kendine bol bol zaman kalır gezersin.

elden aldığın ücrete dair herhangi bir makbuz falan vardır muhtemelen. bunları 3-5 ay biriktirirsin.

her işin bir ederi var. mühendis adama asgari ücret veriyorum diyemez işveren. bunu sgk da biliyor. şikayet olur ise araştırma yaparlar. ikinci yöntem şahit gösterme bu adamın maaşı gerçekte budur derse bu da kabul görür. (bir arkadaşım şahit ile mahkeme kazandı)

benzer durum farklı sektörde olmuştu, işten çıkarılan kişi dava açarak kıdem tazminatının dediğiniz sebeple eksik hesaplandığını öne sürmüştü, işverenin üye olduğu meslek odasından o işin ücret seviyesi ile ilgili soruşturma yapılmış ve aldığı ücretin olağandan düşük olduğu ispat edilerek kıdem tazminatına esas ücretin işverenin gösterdiği rakam olmadığına hükmedilmişti.

@tedirginlik hücresi +1 mahkemeler bunu uyguluyor tespit için.

ayrıca kişi ispatlamak istiyorsa her ay elden aldığı miktarı direk hesabına yatırırsa bunu da öne sürebiliyor.

bir de diş doktoruna görün

sinüzit öyle olmaz dostum. ateş filan olmaz yani. şiddetli ağrı olur kaş hizalarında ya da göz altlarında. gözde yaşarma olur. kafanı aşağı doğru eğince ağrı şiddetlenir. senin olay başka bence. ama bem sinüziti vicks ya da bengay ile geçiriyorum. ağrıyan bölgeye sürüyorum sonra su kaynatıp içine atıp havasını soluyorum buharından. böyle böyle rahatlıyorum bi kaç gün sürebilir tamamen geçmesi.

halsizlik ve öksürük de olmaz. hadi halsizlik bi nebze de öksürükle alakası yok :/

grip de asırı derecede bas agrıtabiliyor, ya da enfeksiyonel durumlar. bagısıklık sistemine calıs, bol c vitamini, zencefil zerdecallı cay. karbonatlı gargara.

geçmiş olsun.

iyi birer göz ve kbb hekimine gitseniz? yine bir şey yoksa nörolog görsün de diyebilirler. ama sinüzitli biri olarak hiç benzetmedim belirtileri.

Aynı şikayetten müzdarip biriyim bi keresinde ögrencimin velisi bunun ameliyatının oldugunu söyledi hatta kadın kendisine yapmıs ve şimdi sıkıntısı yokmuş. Gercekten KBB ye gitmeniz gerek. Malesef ülkemiz şartlarında devlette ilgilenen doktor şans gibi birsey bunun için bu alanda daha uzmanlaşmış doktor bulmanızı tavsiye edebiliyorum

hukuki bir cevap olmayacak ama tavrınızı değiştirmeyin derim. tehdide varan ifadeler herhalde diğer bir bilirkişi firma? sizin avukattan kastınız eğer firmanızın avukatıysa ondan fikir alabilirsiniz. bunun için avukat tutacaksınız siz bilirsiniz, ama firmanız adına yaptığınız bir işse firma avukatı devreye girer herhalde, eğer yönetim de hemfikirse (yönetimde olmadığınızı varsayarak böyle dedim).

benim mantığıma göre, ileri süreceğiniz şey uydurma olsaydı bir menfaat sağlayacaktıysanız şüpheyle yaklaşılabilir de, öyle bir durum yoksa ispatı olmasa da dikkate alınmalı.

dik duruş ruLaz.
bozma kendini.

Türk hukukunda sizin raporunuza "Uzman görüşü" deniyor. Olay Türkiye'de olsaydı; Belediye sizin raporunuza dayanarak dava açardı, Mahkeme sizi dinleyebilirdi, raporunuzu dikkate alabilirdi, isterse başka bir bilirkişi görevlendirirdi... Yani siz bir ihtilafın tarafı olmazdınız, sadece bilgisine başvurulan bir uzman olurdunuz. Yapmanız gereken şey, raporu bilimsel gerçeklere uygun şekilde hazırlayıp Belediye'ye sunmak olurdu. Belediye de rapora dayanarak ister dava açardı, ister idari işlem yapardı...

Bulunduğunuz ülke hukuku, büyük ihtimalle Türk Hukukundan çok farklı. O yüzden, yukarıda belirtildiği gibi, o ülkenin hukukçularına başvurmanızda fayda var.

@tedirginlik hucresi

evet, diger firmanin patronu beni dün arayip aba altindan sopa gösteren.

dogrudan benle alakali avukatlik bi durum yok gibi simdilik. yalniz belediyenin proje sorumlusu veya avukatina yukarida yazdiklarimi anlatmak en temizi. isin maddi boyutu da oldugu icin onlar benden daha istekli olurlar muhtemelen pesini birakmama konusunda.

@preator

ülke isvicre. dediginiz sürec saniyorum burda da ayni sekilde isliyor. aynen yazdiginiz gibi tarafsiz bi sekilde rapor yazip verdik zaten bulgularimizi iceren.

o zamandan beri de diger mühendislik firmasi bizi tartismanin icine cekip sorumlulugun yarisini bize itelemeye calisiyor.

cevap yazanlara cok tesekkürler. avukata danismak en dogru yol su durumda.

ben olsam iki gün-bir gece şeklinde planlardım. bakü'yü görmedim, ama bir tek gün neticede, hem berbat olsa bile onu da görmek lazım neticede.

bakü gece çok güzel oluyor, ışıklı mışıklı. tam fotoğraf çekmelik:) ayrıca binaları çok güzel, aydınlatmayla daha da güzelleşiyor.

halkın genel zihniyetini az çok tanıdığım, ülkedeki hakim devlet anlayışına bireysel ya da topluca herhangi bir yapıcı, devrimci müdahalede bulunulamayacağını ve devleti -kanlı veya kansız- kim ele geçirirse onun borusunun öteceğini, ne olursa olsun hakim çoğunluğun gelene ağam, gidene paşam diyeceğini de az çok idrak ettiğim için böyle şeylere üzülsem de fazla kafaya takmamaya çalışıyorum. zaten her gün böyle bir sürü olay yaşanıyor, bir yerden sonra insan "üzülünecek olaylar listesi yapıp hayatımı yas tutarak geçirmeli miyim" diye düşünmeye başlayacak. tabii ki unutmayacağım. bir gün yetki sahibi olursam ona göre davranacağım. ama pragmatik yaklaşırsak, yapabileceğim hiçbir şey yok. o zaman, bana ne? üzülüp kanser mi olayım?

medya günlerce bu olayı konuşup rusya meselesini unutturmaya çalışacak.

halkın bir kısmının umrunda olmadığını bir kısmının da haberinin bile olmadığını düşünüyorum. onlar şu an dizi izliyorlar.

Ben bekliyordum zaten, adam seçimden önce açık açık tehdit etmişti kendisini. 'Öyle bırakmam onu, hesap verecek' bunları kendi kulaklarimizla duyduk. Sıradaki operasyonu da sözcü'ye bekliyorum mesela.

Şaşırıyor muyum? Hayır. Üzülüyor muyum? Kesinlikle. Yapabileceğim bir şey var mı? Maalesef. Bu durumda mesleğimi sorguluyorum sadece.

daha anca sıra gelmesi şaşırttı. demek politbüroları meşgul epey.

tutuklama gereksiz. bu dediğimin can dündar'la vb ile ilgisi yok.

ben de bunun tam tersiyim :) sosyalleşsen değişebilir. (değilsen tabii)

Tasarruf iyidir, israf kötü.. ama cimrilikle arasında ince bir çizgi vardır. Dikkat et..

değişme. gayet normal bi durum. ben kilolu biriydim. kilo verdim. pantolonlar bol geliyordu. ben kilo alırım diye şalvar gibi giydim onları :) daha geçen gün 20tl ye kot görünce hemen 6 tane aldım :)

ne güzel. hiç kurtulma :/

o beliren düşüncenden kurtulmaman dileğiyle. ne güzel işte. ona buna bakarak, herşeye meyledip alman demek gelecek sefer buraya
- kredi borçlarım var ne yapayim? diye bir duyuru açmana neden olabilir.

sevgili yapınca akacak gidecek o paralar zaten. param çok dediğine göre sevgilin yok.

bence de kurtulma. Tüketerek mutlu olanlardan olmamak en iyisi.

valla süpersin, ben eh işte orta kararım o konularda ama mümkün olduğunca eskisin, bozulursa tamir edilsincilerdenim. böyle devam bence.

ha yeri geldi sanırım babamın bir lafı var, gerekmeyince 1 liraya pasta alma, gerektiğinde bir bardak suya 10 lira ver.

Bu kötü bir düşünce değil ki, niye kurtulmak istiyorsunuz?

elalem ne der diye kurtulmak istiyorum.

Problem yok bence de, birikim iyidir, tutumlu olmak iyidir.

Sik, temiz ve uyumlu olduktan sonra onlarca kiyafetin olmasi gerekmiyor.

Arada kendini simartabilirsin ama. İlla kiyafet olmasi gerekmiyor.

öyle olması gerekiyor zaten. israf olur. toplumun büyük çoğunluğu tüketmeleri için hipnoz edilmiş durumda. kıyafet almak kendini çımartmak sayılıyor :) kadınlar alışveriş yapınca rahatlıyorlar falan. olm gerçeğe dönün lan.

hiç kurtulma +1

ben senin yerinde olsam seyahat ederim. ne yöne olduğu önemli değil. maksat yeni yerler görmek. yeni kültürler tanımak. yeni tatlar denemek.

bir yıl uzun değil ki, ha her yıl ufak tefek ilaveler yapılır da öncekiler kenara atılmaz, o yüzden her yıl gardrobu baştan yaratmak gerekmez.

neden kurtulmak istediğinizi anlamadığım için cevap veremedim, sadece yorum yaptım.

ek: seyahat edin, denmiş; katılıyorum. ya da başka bir şeyler yapın. birazını da (bırakın x yılda bir giysi almayı) üzerinde mevsime ters giysilerle yaşamaya çalışanlara veya aç kalanlara ayırın.

Tasarruf iyidir ama isyerine veya bir insan icine de eski pusku ayakkabiyla veya surekli yikanmaktan solmus kiyafetle gitmek de hos degil. ye kurkum ye diye laf var, insanlar ona gore muamele eder. ona gore hizmet gorursun.

veya ne bileyim, yastigin eskidiyse atip yenisini alacaksin.

Ateş düştüğü yeri yakar
Artık insanlar kendi problemlerinden başka kimsenin derdini önemsemez oldu

Bile bile yapıyorlar kovamıyorsun da evden gelenler geliyor ne yapmalı

ateş düştüğü yeri yakar +1

bi de abi mesela 90 yaşında adam ölmüş mutlu mesut yaşamış. tamam insan üzülüyo da yani bi yandan da bekliyo artık. herkes keşke ben de böyle olsam diyo. yani çok ciddi bi ortam olmuyo.

ama mesela 25 yaşında kalpten ya da trafik kazasında ölen bi genç olsa dediğin şeyler mümkün değil.

49 yaşındaydı babam. Tamam akrabalar gelmiyor da gelen es Dost da gevşek davranıyor uyardık tekrar yapıyorlar tekrar uyarıldı yine yapıyorlar tekrar uyarsak onlar da gelmeyecekler

başın sağ olsun. yanlış yapmışlar bence.

Ben anlamıyorum gerçekten bi de geldikleri gibi 12 den önce gitmiyorlar. Sıkılıyorum

başın sağ olsun...
ateş düştüğü yeri yakara sonuna kadar katılıyorum, belki amaçları sizleri neşelendirmeye çalışmaktır ama yinede yapmasalar iyi olurmuş.

Ya yapılan minik tebessüm ettirecek şeyleri anlıyorum ama bildiğin kahkaha atılıyor

Basınız saolsun.
öyleyse karsı tarafa bu durumdan rahatsız oldugunuzu söyleyerek uyarın. Hatta biraz sert olsun ki bir daha bi başkasına bile böyle davranmamaları gerektiğini anlasınlar.

Önce başın sağolsun

Babam 48 yaşında öldü geçen sene, biz mesela amcamla akşamları komik şeyler izleyip gülerdik bazı günler. Herkesin baş etme mekanizması farklıdır bence, seni de biraz mutlu etmeye çalışmış olabilirler. Bir de insanların çevrende olması sıkılsan da iyidir, sonra tek başına kalınca daha kötü oluyorsun başka bir şey düşünemiyorsun.

Böyle de rahatsız oluyorum iki kere uyarıldı onlar da kafanızı dağıtmak acınızı azaltmak Vs diyorlar tamam anlıyoruz gülmek de gerekiyor da kahkaha değil ya. Bunu anlatamıyoruz olmuyor

O durumda çıkın başka bi yere geçin. Balkona çıkın, odanıza geçin. Bir şey demezler zaten.

kardeşim yaptı bu sefer de ona laf söylendi tamam hak ediyordu da neden uzak dendi.

ay valla sıkıldım yemin ederim sıkıldım

Millete doner ve tatli ikram etmek de cenaze atraksiyonlari icinde favorilerim arasinda. O kalabalikta karabiber var mi diye soranlar, 3 saat oturup oglunun ne kadar basarili oldugunu anlatanlar, naber sekerim hic gorusemiyoruz muhabbeti yapanlar. Hani hic gülünmesin değil tabi ama sen yorgunsun uzgunsun millet sanki partiye gelmiş havasinda takiliyo sinir oluyosun ister istemez. Basiniz sağolsun.

kafa dağılsın diye konu açılır konuşulur filan da kahkaha pek hoş karşılanmaz.
sen nasıl iyi hissedeceksen öyle davran. kardeşin de öyle yapsın. niye uzak duruyorsun diyenlere de aldırmayın. sıkılıp bunalınca çık dolaş biraz ya da başka odaya geç. sonra yine gelirsin. onlar da sizi saymışlar acınızı paylaşmaya gelmişler. insanlar bu durumlarda ne yapacağın da pek bilemiyor, sürekli sus pus oturmayalım diyorlardır, ayarı kaçırıyorlardır.

muhabbet olacak olmaz diyemem olmasın da diyemem gelsinler gitsinler ama resmen parti havası gibi kahkahalar hayat hikayeleri. ay ne yapayım hayat hikayeni zaten her geldiğinde bi posta özet geçiyorsun ne demek cenaze evinde kahkaha.
ben büyük amcamın cenazesine gittim gülmedim de ağlamadım da tabi gelen o amcamın çocukları oldu ondan başka olmadı baba tarafından ama ne bileyim bu kadar mı ya diye düşünoyurm. ha baba tarafı annemi suçlamak yerine bize gelmiş olsalardı ikilik yaratmasalardı böyle olmazdı ama cenaze varken 5 çayına gelinmiş gibi havalar havalar. sinir bozucu. bişey yapamıyorsun. annem durduruyor beni

Ya şöyle bir şey de var. Cenazeler genellikle uzun süredir görüşmeyen insanların toplandığı yerlerdir de. Böyle olunca olay bir şekilde normal sohbete evriliyor, ister istemez başka konulara da giriliyor. Bir de tabi insan rahmetliyi beraber geçirilen güzel ve komik anlarla da hatırlar. Bunları da hatırlayınca insan gülüyor engel olamadan.

bu davranışların sizi rahatlatmak için olduğunu düşünmüyorum. çok yakın olduğunuz kişiler bunu bi süre geçtikten sonra yavaş yavaş yapmaya başlarlar ama eve gelenlerin çoğu düğünden düğüne cenazeden cenazeye görüşen insanlar ve sizin çektiğiniz acıyı çekmedikleri için gün oturmasına gitmiş gibi davranabiliyorlar. unutuyorlar bir süre sonra daha doğrusu. ortamdan uzaklaşın. zaten tavırlarına bakınca onlardan çok da ümitli olmamak gerektiğini yüzünüze vuruyorlar, söyleseniz de anlamazlar.

Bunu yapanlar sürekli görüşülen kişiler ama?

başınız sağolsun...

annemin vefatının, gömülmesinin gecesinde ablalarım teyzem falan aynı odada yattık ve zaman zaman hepimize gülme geldi konuştukça. bu tabii başka bir konu, üzülmemek değil, çok üzülmek, konudan konuya geçmek, eski günleri yad ederken anlaşılmayan bir krize girmek. teyzem, bunun genellikle böyle olduğunu söylemişti.

nedenleri bir yana bırakacağım çünkü törende, sonrasında evdeki taziye sırasında gelenlerde böyle bir şey olmadı. hatta bir-iki saat içinde en yakınlar (üç beş akraba, bir-iki eş dost) kaldı zaten, parti havası falan yoktu. sizin durum biraz farklı sanırım. biraz geç yazdığım için gitmişlerdir bile belki, ama hala ordalarsa siz odaya çekilin, annenizle didişmeyin hiç.

1 ay önceden söyleme konusunda ev sahibi haklı. Depozitoyu bir kira sayıp çıkabilirsiniz demesi de normal. Öyle hadi ben gittim diye evden çıkılır mı :D. Söylediklerim benim fikirlerim değil bu arada, ev sahibinin yasal hakkı.

Adam (ev sahibi) hakli beyler :/

Yasal mi bilmiyorum ama haber vermeden cikmak zaten pek etik bir sey degil bence.
Ev sahibi hakli bence de.

ben de öle dedim, "hadi ben qaçtım bye" denmez adama. bi emin olalım dedik.

iş hayatındaki ihbar suresi\tazminatı gibi dusunebilirsin bunu. tam tersini, ev sahibinin 'yeni kiracı buldum hadi yarın çık' dedigini de.

yasal bildirim süresi 3 ay

benim bildiğim o bir ay, kontrat senesi dolmadan önce bir ay; kontrat süresi içinde daha uzun olabilir. üç ay yazmış birisi zaten.

burnunuzun tadını seviyor demek ki?

olur ya, kulağı da ısırır mesela.

kedilerle ilgili hususlarda 'sebep' aranmaz, canı ne isterse ve ne zaman isterse, onu ve o zaman yapar. anlamak bize düşmez:)

kediler disleri kasinirken bir de oyun olsun diye isirirlar. iki kosulda da cozum ayni, isirma oyuncaklari. alin bir oyuncak, isirsin dursun. sizi isirinca onu odullendirmeyin, aliskanlik yapmasin. buyuyunce de isirir oyun olsun diye onune geleni. hos degil.

ısırıp, kafasını da hafifçe iki yana sallıyor di mi sanki koparmak ister gibi. Tipik kedi davranışı işte, başka bir açıklaması yok.

bizimki de yapıyor. hadi temizledim git şimdi bile diyor olabilir yani. kedi bu sonuçta

Ben 2 farkli isirik gozlemledim, birincisi oyle mirlarken veya elimi kolumu yalarken minik bi isirik, bunu pozitif yorumluyorum, kacmiyor, napiyorduysa yapmaya devam ediyor.
Digeri gene yukardaki gibi bi durumdan sonra, veya sikilip gitmek istedigini haber verdigi zamanki isirik, once kisa surer, buraya kadar sorun yoktur, ama kedi "OHA ICGUDULERIMI HATIRLADIM" diye dusunup, gozlerinde o haylazligin parladigi, kulaklari arkaya yatirdigi an can yakmaya basliyor(rahat birakinca isirmayi birakip arazi olur). Bu negatif olan, ama anlasilabilir.

oluyor.

kitap olduğunu belirtin, muazzam indirim oluyor. yakın zamanda tecrübe ettim.

ek: belirtin derken, aşırı sarıp sarmalamayın, gözle görülebilsin. zaten uyuz bi eleman değilse ambalajı yapacak, sizden de azıcık yardım alacaktır.

abi o paraya anca incik boncuk alırsın ya :( yani kalıcı ilginç bi şey pek olmaz klişe şeyler olur. bari ortalamanın azcık üstü bi restorana gidin güzel bi yemek yiyin. ortalama bi şarap falan açtırabilirsin. kız arabesk bi şeyse küçük rakı açtırırsınız. yemek güzel olursa gece güzel geçer :O

okuyan biriyse birkaç kitap alırdım, ilgisi olan bir konuda farklı yazarlardan veya ilgilendiği bir yazarın kitaplarından.

okumayan biriyse de, bi bluz, bi kazak yahut picama.

indirim sitelerinden parfum al.

Güzel bir oyun bulup tiyatroya gidebilirsiniz ya da başka bir etkinlik de olabilir.

Tras olucam.

mutlu olmayı planlıyorum ama hayırlısı.

yeterince büyüdükten sonra, (herkes gibi) yeniden çocuk.

ameliyat.

yazar

Belki yanliş kişilerden bekliyorsun bunu ki öyle görünüyor.

bence etkili konusma, diksiyon kursuna gidebilirsiniz. iletisim konusunda cok sey ogretiyorlar. ankara'daysaniz baskent'i oneririm.

ya diksiyonu falan sktiret. sorun sende değil sana iki çay getir diyen adamda. kalk kendin al lan demesini bilceksin. hatta gerekirse bu söylediklerini ona da söyleyeceksin.

çok konuşuyor olabilirsiniz :)

" Sözlükte biri yazmış sevilmeyen ama sevilmediği yüzüne söylenmeyen insanlar diye
ben böylemiyim acaba ? "

en muhtemel sebep bu kanka. daha doğru arkadaş bulmaya bak derim. mesela herkes beni komik buluyor. yanlarında tutma sebepleri bu. güldüremediğim an şutlanırım gibi, ipin ucundayım. o zaman takılırız. sahip olduğun arkadaşlarınla muhabbeti geliştir. tınlamıyorlarsa yapabileceğin bir şey yok. ortak noktalarının daha çok olduğu kişiler bulmaya çalış. etkili konuşma, diksiyonu salla. sunum mu yapıcan :D

Degistirin onlari.
Sevilen adam olamazsiniz.

sunumla ne ilgisi var simdi diksiyon kursunun? iyilik mi yapiyorsunuz boyle gercekten bilip bilmeden yazinca?

hep yaptığın bir şeyi tersine çevirirsen her şey değişir belki. mesela alkol alıyorsan alma, ya da almıyorsan çok iç. bi de öyle dene bakalım, daha çok sevildiğini hissediyor musun? bence bir şeyleri değiştirmek gerekiyor.

Ya çok konuşuyorsun ya da az konuşuyorsun muhtemelen. Ha sevilme ihtiyacı doğal ama popüler olmayı hiç istemedim ben onu bilmiyorum.

şöyle bir eski sorularına baktım 2 sorunun 1'i gönül işleri 1'i bunun gibi "kimse beni sevmiyor" duyurusu. bu hayatta her şey ilişki veya arkadaş çevresi değil. biraz kendini düşünmeyi öğren. milletle ilgileneceğine kendinle ilgilen. sonrası zaten kendiliğinden gelir.

arkadaşlarıma günde birkaç değil, her gün de mesaj atmam.

whatsapp kullanmıyorum.

kimi zaman (yanlış yer/zaman/kişi yani) sizi kimse dinlemez, kimi zamansa herkes dinleyebilir. insanlar boşsa, dolu sözünüz dinlenmez; insanlar doluysa ve dinlemiyorsa sözünüz boş olabilir.

iki çay istenmesi kötü değil, aynısını herkes birbirine yapabilmeli ama.

ölmeyin ne gerek var, ikinci el hissi verenlerden uzakta gayetle yaşayabilirsiniz. hatta kendi kendinize de...

1. bildiğimiz baş
2. değil

türkçem 3 tü benim ama ona göre.

baş ağrısı çekmek deyim değildir bu arada

Baş kelimesi insan anlamında da kullanılır. Bir başına iş yapmak gibi. Ya da dört baş hayvan dersen, dört hayvanın tamamından bahsedersin.

Baş başa değimi de iki kişi beraber anlamında. Insan başı değil insanın kendisi.

baş ağrısı çekmek deyim olarak da kullanılabilir;

"şöyle yaparsam böyle kötü sonuç verir, sonra onun baş ağrısını çekemem." diyebiliriz.

başabaş, berabere, yaklaşık eşit gibi bir anlam taşır, gelir-gider eşittir kar edilmemiştir, başabaş olunur. bunun "başbaşa" ile ilgisi HİÇ yok. siz başbaşa diye sormamışsınız ama cevaplarda bunlar aynı kefeye konmuş, o yüzden açıklama gereği hissettim, biliyorsunuzdur zaten.

başa çıkmak ise, üstesinden gelmek, altından kalkmak anlamında.

her ikisinin de baş kelimesiyle doğrudan ilgili olmadığını sanıyorum, dolaylı olarak vardır herhalde.

baş ağrısı çekmek ise, doğrudan baş ile ilgili. ancak bir konu, durum, olay insanın "başını ağrıt"abilir, bu baş ağrısı çekmekten farklı. sıkıntı yaşamak anlamında. benzer şekilde bir olayın, durumun bir kişiye "karın ağrısı çektirmesi"ne benziyor.

bazı insanların sonradan "keske bunu söyleseydim" dediği seyleri tartışma sırasında söylerim, ama sonrasında da kendi keşkelerim arada sırada olur

hazır cevabım. dumur eder bırakırım genelde.
arada duygusal ilişkim olan biriyle tartıştığımda bazen sonradan şöyle şöyle deseymişim dediğim oluyor ama nadir.

şunu da deseydimcilerdenim

%80 hazırcevap, %20 keşkeci.

hayat tecrübesi etkili, biraz da karakter yapısı.

Bir an dude sorusu gibi geldi, korkmadım desem yalan.

Bol bol kavga değil de argümanlı argümanlı tartışmaları becersem de beceremesem de çok severim ama hiç hazırcevap değilim. "Bu da sana kapak olsun" yeteneğim yok. En fazla "Cart, kaba kağıt", ötesi yok. Sonradan da "Keşke şunu deseydim" demiyorum, demek ki hazırcevap olmadığım gibi, uzun sürede bile cevap bulamıyormuşum.

ingilizce biliyorsaniz size sunu oneriyorum;
www.coursera.org
bir kismini takip ettim. cok sey katiyor insana

kazandığım ve kısmen kaybettiğim bir özellik. abim kava kuvvet kullanınca bende çene ve argüman gelişti :D

ben biyolojik olarak herkeste aşağı yukarı benzer bir beyin, dolayısıyla benzer yetenekler olduğunu düşünüyorum ancak pratik yapmak, ilgi duymak ya da zorunluluk gibi nedenlerden belli yanlarımız diğer yanlarımızdan daha fazla gelişiyor.

bir zamanlar bu konuda gerçekten fenaydım. küfür yerdim bazen. ama bu özellik çok iyi bir özellik değil söyleyeyim. ben kognitif anlamda artık aynı seviyede olmadığım, aklım dağınık olduğu için üzülüyorum sadece yoksa gerçek anlamda münazara özelliği taşıyan etkileşimler dışında bu insanı ergen duygusallığına iten, üzüm yemek değil bağcı dövmek isteyen bir özellik ve en büyük güdüleyici faktörü de haklılığını empoze etme isteği. haklıysan da iyi bir şey değil bu. insanlar "aa doğru" demek istemiyorlar sırf bu kadar jerk olduğun için ve hiçbir anlamı kalmıyor. ilişkiler için iyi değil.

cuk oturtanlardanim, fazla insan kalmiyor etrafta ama tartismayi yapan insanlar bir sey hakkinda konusup, fikir paylasmaktan ziyade karsisindakini alt etme cabasindalar. bu yuzden lafi koyuyorum.

sana kitap satayım ben. 10 numara kargolar gönderirim. yepisyeni kitaplar.

(git: tinyurl.com)

dergiye abone ol 1 yillik, her ay sevinirsin.

1 ay geriden gelsin, yari fiyatina okuyim dersen oyle siteler var. 444dergi falan.

Cep telefonu ve tablet kılıfları alabilirsin. Çok güzel anahtarlıklar var, beğendiğin bir konseptte anahtarlık alabilirsin. Eşine basit takılar, tokalar, saç bantları gibi şeyler; kendine de 5 dolarlık saatlerden alabilirsin. Cüzdan ya da not defteri alabilirsin. Aklıma gelenler bunlar :)

(bkz: postcrossing)'e üye ol! :)

xiaomi powerbank al banggood.com dan. 10 dolores. piston 3 kulakluk al 10 dolores yine. onlara aparat al bole ısık falan usbli.

helikopter!
www.geekbuying.com

çok şirin bişey la, şurada 3.56'dan itibaren uçuşuna bak hergelenin.
www.youtube.com
yarın alıyorum ben mesela.

Quadcopter al.

açacak fonksiyonu olan bir anahtarlık al.

benim aldıhlarımdan örnekler: www.banggood.com www.banggood.com www.geekbuying.com www.geekbuying.com

bir ara kitap gönderebilirim, hiç çöp olmaz, işe de yarar. sanırım heyecan da olur neler geleceğini bilmeyince...

şaka yapmıyorum bu arada. ille de satın alma hissi yaşamak istiyorsanız kargo ödemesi haricinde bir dolar havale etmenize de izin verebilirim.

eksisozluk.com

tovbe de karniyarik diye bi sey var.

işte o bunu hayal edebildiği için allah... rispekt.....

karnıyarık olmak için, imambayıldı olmak için, musakka, alinazik olmak için; köpoğlu, şakşuka, soslu patlıcan, közlenmiş limonlu sarmısaklı patlıcan salatası, karışık kızartmaya çeşit vb olmak için. bilip de unuttuğum ve bilmediğim çok daha fazlası olan diğerleri için. tabii bir yandan da her şey olabilmeye yatkınlığı karaktersizliğinden de gelebilir. kerevizin, ıspanağın, karnabaharın, taze fasulyenin, bamyanın, baklanın bu kadar olabilitesi yok, onları da patlıcanı da çok severim ayrı.

tabii esas cevabım şu: amaç beklememek lazım, zira yok. ama ister istemez sonuçları oluyor; kimileri sonucu beğenir, kimileri beğenmez.

Her seye mukterdir bir yaratici tarafindan bugunku haliyle yaratilmamistir o yuzden cok kurcalamamak lazim. Modern patlican insanlar tarafindan farkli tipleri secile secile bugunku seklini, rengini (bembeyaz patlicanlar da var mesela) tadini almistir. Insanlar severe bu hale getirmistir yani onu.

Muzla karsilastirmissin, muz da ayni sekilde insanlar tarafindan sece sece bugunku haline evrimlestirilmis guzel bir meyvemizdir. Muzun asil hali şudur: upload.wikimedia.org

Bizim marketten aldigimiz muz yapay secilimle evrim gecirmis muzdur, dogada normalde yoktur.

Köpoğlu ne arkadaşlar acayip merak ettim ya?

Yediğim birkaç sebzeden biri, olmasaydı olmazdım.
Gerçi sebze dediğime pişman oldum, biyolojik olarak meyve sınıfındanmış domates ve patatesle birlikte.

Yaratıcı olsam patlıcandan önce aklıma gelmeyecek bir milyon şey var ama karnıbaharı kesin yaratmazdım.

Bir de robokot'un dediği "seçici tarım" adlı tarım sistemi var. Aslında, hem meyve, hem de GDO.

Cikar agzindaki ali nazigi ne dedigin ankasilmiyor. Eheuhe.

armut.com var, siz talebinizi yazınca teklifler geliyor. maksada göre yazdım, site tavsiyesi değildir.

eli becerikli herhangi biri yapar.

zna productionsin videosuna da bak, stainli falan, cok daha güzel duruyor.

buff.

www.buff-tr.com

Hah evet. Peki bunun baska marka olani da var. Ne fark eder ki polar degil mi sonucta? Yoksa bu buff cok mu baska?

www.buff-tr.com
su guzelmis :D

tubular scarf diye de gecer. decathlon'da var, buff pahalidir ama iyidir.

motosiklet aksesuarı satanlarda da var. feyizoğlu diye bir yerden aldık geçenlerde.

@floydian,

buffin kumasi polar degil, ucunda polar olan bufflar var ama istersen. buffin kumasi ince, esnek, rüzgara inanilmaz korumuyor ancak gayet güzel tutuyor, nefes de aliyor. bir de dikissiz oluyor, hirpalamiyor, önü arkasi yok.

decathlondaki polar hayli hayli yeter ama.

dönüş tarihinde sıkıntı yok. girerken bazen problem çıkabiliyormuş ama sonuçta shengen'in olduğu için almamazlık yapmazlar, açıklarsın sebebini şu şu sebebten önce italya'ya giremedim diye. birkaç arkadaşın başına gelmişti halletmişlerdi.

tam tersini on yıl önce yaptım. italya vize vermediği için fransa'dan aldım ve ilk italya seyahatimdi, daha önce fransa'ya gitmiştim. kimse de bişiy sormadı.

vaktiyle çıkış (veya vize alınış) tarihinden sonraki altı ayı kapsaması isteniyordu vizenin, değişmiş olabilir.

pan'ın labirenti geldi aklıma ilk.

Land and Freedom +1. (bkz: libertarias) da anarşist kadın milisler hakkında. İki film de Türk TV kanallarında yayınlanmıştı, Türkçe seslendirmeli bulunabilirler belki.

Benim bu dönemden en sevdiğim şarkı da Land and Freedom'da da yer alan Si me quieres escribir. www.youtube.com

kitap istememişsiniz, belki de okumuşsunuzdur ama yazmadan edemedim:

umut - andre malraux

daha az insan ve daha az cisim vardı. o yüzden her şey/herkes daha değerliydi. en çok ona özlem duyuyorum.

her şeyi yapabileceğimi, her şeye gücümün yeteceğini sandığım zamanlara özlem duyuyorum. zaman öğretti, törpüledi, iyi de oldu ama insan özlüyor arada işte.

evimi ozluyom, bu ev rutubetli (╯°□°）╯︵ ┻━┻

az evvel aklımdan geçen bir şeyi söyleyeyim. yeşil pasaporta özlem duyuyorum. kafana estiğinde ucuz uçak bileti alıp viyana'da, brugge'da ya ne bileyim ispanya sokaklarında dolaşmak isterdim vize telaşesine girmeden. farklı bir şehirde uyanma hissi çok güzel

lise 3 en çok özlediğim şey, yer, zaman, ne denirse. şu aptal amerikan dizilerindeki cool liseli çocuklar olur ya, o dönem de benim için film gibiydi. aslına bakarsan hiçbir olayım yoktu bile. ne bileyim, o ara benim elimi tuttuğum bir sevgilim olmadı. ilk kez, üniversiteye başladıktan sonra öpüştüm mesela. geniş arkadaş çevrem yoktu, hatta çok yakın arkadaşlarım dışında kimse herhangi bir yere çağırmazdı. içki içmezdim. partiye martiye gitmişliğim de yoktu yani. okulda toplasan 10 kişiyi ya tanırdım ya tanımazdım.

buna rağmen muazzamdı her şey çünkü istediğim gibiydi. ben de istediğim gibiydim. zihnim sapasağlamdı. vücudum sapasağlamdı. hayallerim sapasağlamdı. çok iyi arkadaşlarım, bana iyi hissettiren ve arkadaş gibi iletişim kurabildiğim kaliteli öğretmenlerimiz, nispeten düzgün ve rahat sayılabilecek bir aile yaşantım vardı.

şimdi? hiçbiri yok. aradan 4-5 sene geçti. o "potansiyel"in yüzde 10'unu bile yansıtamadım. o günkü güzelliklerin tamamından koptum. vücut gitti. kafa gitti. hayaller gitti. tamam hala çok gencim, hala çok yol alabilirim ama 17 yaşındaki enerji ve hayallerle 21 yaşındaki aynı olmuyor ki. o zaman, yapamadığım şeyler için, "daha çok vaktim var!" diyebiliyordum. şimdi? 21 yaşındayım, hiçbir bok olmuş değilim. göz açıp kapayıncaya kadar 30'a merdiven dayamış olacağım. ne yapabilirdim? ne yaptım?

tüm bunların farkında olsam bile o tekrar işe koyulacak kıvılcım yok bende. çünkü beni besleyen şeylerin hiçbiri kalmadı. ne motivasyon, ne hayal, ne arkadaş, ne maddi, ne manevi destek... hiçbir şey. eh ben pek "özgür" birisi değilim, amacım olmayınca sapıtıyorum. şu an kalkıp bir şeyler yapmak için motivasyonum yok. neden? çünkü anlamı yok. neyi, neden yapayım ki? temel fıkrasındaki gibi... en sonunda rahata ermek, huzur bulmak için çalışıyor insanlar. ben zaten şimdi de camış gibi yatıyorum. maçlarımı izliyorum falan. mutlu değilim tamam ama bundan daha fazlasını nasıl ve neden yapacağım? bunun cevabını bulamıyorum.

şu kısa, mütevazı, ot ömrümde öğrendiğim en önemli şey şudur: lütfen etrafınızdaki çocukları ve gençleri olur olmadık yerde gazlamayın. ne kadar akıllı veya çalışkan olurlarsa olsunlar, çocuk yaşta "çalışmadan hiçbir bok olmaz"ı öğretin. ondan sonra benim gibi oturdukları yerde efsane olmayı bekler, olamadıkları için üzülür, çalışmayı bilmedikleri için de hayatı yeni gelinin siki tuttuğu gibi tutar ve "eğreti", başarısız, tembel insanlar olarak geçirirler hayatlarının geri kalanını.

o yüzden çocuklarınızı ölümüne tokatlayın ve bir şeyler elde edebilmek için fedakarlık yapmaları gerektiğini, yüksek not almanın veya herhangi bir şeyde iyi olmanın çalışma azmi olmadığı sürece uzun vadede kişiye pek de bir halt kazandırmayacağını öğretin.

amk çok duygulandım ve sinirlendim. bir dönem ayakkabısından şarap içilirken, aç susuz bir köşede ölmüş assolist gibi hissediyorum kendimi. işin komik tarafı, ben hiçbir zaman o kadar yükselmedim bile be. kendi zirvemi 17'de yapıp oradan yuvarlandım. bana kimse "la ibo, çok gotü düşen ha" demedi...

www.59saniye.com

saçlarıma.

bi nevi sir gawain+1

geçmişe dair özlem duyduğum tek şey, zamanın bol olduğu vakitlerde sevgiliyle yapılan etkinlikler. eski rus sevgiliyle tatil yaptığımız zamanlar, gittiğimiz yerler, yediğimiz yemekler falan. gözümü kapadığımda gözümün önüne sadece bu geliyor.

Bunu yapabilen varsa gaza gelmek adına hikayesini dinlemek isterim ben de.

Ne gerek var ki. Sen boyle mutluysan boyle yasa niye zorla minimalizie etmeye calisasin ki kendini. Nerden cikti bu minimallik modasi arkadas.

var bunu yapabilen, herkes yapabilir. paran kısıtlı olunca sadece ihtiyacın olan şeylere harcayabiliyorsun olduğu kadarını.

cogunlukla bunu yapabildigimi dusunuyorum kendime ornek aldigim kisiler de var, cok zengin olmalarina ragmen ayni hayat standartlarini devam ettiren kisilikler.
motivasyonumu saglayan mottolarim ise guzelin guzeli var ve her guzel benim olmak zorunda degil.
insanlarin gereksiz harcamalarini gordukce ya sabir cekip mutlu ve huzurlu hayatima devam ediyorum.

manevi doygunluk verim sağlanmadığı sürece maddi yöndeki zararin, harcamanın, tatminsizliğın, rahatsızlığın ardı arkası kesilmez.

ailemden aldığım parayla yaşıyorum, şu sıralar işleri kötü, normalde günde harcadığımı 1 hafta yetirmem gerekiyor bazen. zorunlulukla oluyor yani ama daha mutlu ya da daha mutsuz değilim.
şu an tam sınırdayım mesela. aylardır kıyafet-kozmetik- internetten ıvır zıvır almıyorum, ki ayakkabıya özellikle ciddi para harcıyormuşum. dolapta geçen kış aldığım daha giymediğim bot çizme vs. vardı onları giyiyorum yeni almak yerine. aylık 50 lira limit koydum, o miktara kadar kitap alabiliyorum. dışarıda içmiyorum, nadiren yemeğe çıkıyoru- ki en çok bu ikisine para harcardım,mümkün olduğunca evde yediğim için beslenmem düzene bile girdi kahvaltıda poğaça yiyip çaya 3 lira vereceğime yapıyorum omletimi. ama dediğim gibi tam sınırdayım. biraz daha sadeleşmek zorunda kalırsam bu sefer lüks olanlardan kısılacak kalmadığı için, zorunlu ihtiyaçlardan kısmaya başlıycam. yani günlük yerine aylık lens kullanmaya başlamam gerekecek, belki kitap almamam gerekecek. o noktada mutsuz olmak kaçınılmaz bence.

2 yıla yakındır bunu yapabilmeyi becerdim. neredeyse günlük ihtiyaçlarım dışında alışveriş yapmıyorum. harcama yaparken o an hoşuma giden bir şeye "sahip olmak" iyi hissetmemi sağlıyordu. her ne kadar üretimin ve tüketimin çevreye verdiği zararı bilsem de almaya devam ediyordum. zaten bir süre sonra aldıkça daha fazla almak istiyor insan. ihtiyaç olmayan eyler ihtiyaçmiş gibi görünmeye başlıyor. vazgeçmemi sağlayan şey haberdar olduğum ama ne kadar zarar veren boyutlara ulaştığını bilmediğim üretim ve tüketim süreçlerini araştırmak olduk. hayvanları "tüketim ürünü" olarak gören zihniyeti redderken aynı zihniyetin mal tüketimini neden yapıyorumla başladı. birçok hareket var tüketime direnen, amaçlarını açıklayan. biraz bakarsanız belki kendiniz neden tüketmemeliyimin cevabını kendinize göre bulursunuz. (bkz: sweatshop) gerçeği diye bir şey var. freecycle, takas pazarı gibi paylaşımlarla ihtiyaçların bir kısmı karşılanabiliyor. frigan yaşayan insanlar var. istanbul'da iseniz bu hareketlerle bire bir tanışma imkanı bile bulabilirsiniz. ayrıca bu sadece para olmasıyla ilgili de değil. ihtiyaçlarımı karşılamaktan ibaret tüketime gittiğim için sürekli çalışmak zorunda kalmıyorum. ihtiyaçlarımı karşıladıktan sonra kalan paramı başka canların yaşamını sürdürebilmesi için kullanıyorum. yeni bir ayakkabı sahibi olmak yerine hasta bir kedinin yaşamasını sağlayabilmek daha çok mutluluk veriyor.

hobi meselesine şöyle bir not düşmek istiyorum. çalış, kazan, harca şeklindeki yaşam dayatmasında insanların boş vakitlerinde de harcasınlar mantığıyla hobi olarak sunulan şeyler var. mesela bisikletini alıp dağ bayır dolaşmayacak biri hobi olarak seçtiği bisikletle gezme işine en pahalısından bisiklet ve diğer donanım malzemelerini alarak başlıyor ve satın alma işlemleri tamamlandıktan kısa bir süre sonra bisiklet ve ekipman evde/garajda bekliyor. yani gerçekten keyif aldığımız şeylere harcama yapmak normal ama bunun da temeline alışverişi oturtmamak gerek. amaca yönelik satın almak gerek. satın almadan ihtiyacı karşılamanın yollarını aramak gerek.

içinizdeki farkındalığın devamının gelmesini dilerim.

Kredi kartlarini iptal edin. Yaninizda belli miktar para ile gezin ve internetten alisveris yapmayin. Bunlari saglarsaniz alisverisi zorlastirmis olursunuz.

Ben satınalma kısmını hallettim eskisi gibi saçma sapan şeylere para gömmüyorum.Elektronik kısmını dizginlemek zor oldu bende.En son 3 sene önce iphone aldım o günden beri hiçbir elektronik harcaması yapmadım.

tabi bir tarafı baskılayınca başka yerden açık vermeye başlıyorsun.Bende bu yeme-içme ve şehir dışına yönelik aşırı gezme oldu.

gıda ve giyimde kaliteden taviz vermem (ama gardıroplar dolusu giysi toplamam, zaten zevkime uygun hazır giyim bulamıyorum). kitap, seyahat, rakı-biradan vazgeçmem.

ama her yıl değil, iki-üç yılda bir bile sorun olmadıkça telefon/laptop yenilemem. yeterince giysim varken, az beğendiğim ve nadiren giyeceğim bir kıyafeti almam. sözde bakım ürünleriyle hiç işim yok.

seyahatte uzun-ekonomik seçenekleri kısa-lüks olanlara tercih ederim. yılda iki seyahati ekonomik yapmak, diğer vazgeçilmezlerimi karşılıyordur muhtemelen. gittiğim yeri de turist gibi nokta atışı dikizlemeyip yeterli zaman ayırıp daha iyi tanımış oluyorum. aslında çok verimli buluyorum, memnunum. (mutluyum demedim, o da bir dönemin ve satın alma gazlamasının jargonu oldu zira.)

not: kitap pahalı değil, ciddi okuyunca okumak daha pahalı (zaman ayırmak ve okuma sürekliliğini sağlamak verilen paradan katbekat pahalı).

yeterli paran yok tuborg yesili. olsa böyle sorular sormazsın. fakirliğin getirdiği sorunlar bunlar. 50 milyar doların olduğunu düşün. araban clio mu olacak? ikinci bir tişört almayacak mısın?

sade yaşamak? ha, evet. sade yaşamayı tercih ediyoruz. paramız olsa da satın almayız. uydurma bunlar.

bununla birlikte, söylediğini yapan tabii ki vardır. bunun için, imkanı olduğu halde sade yaşayanlara bakmalısın. mesela keanu reeves.

gelirine göre aylık makul bir miktar belirle ve bu şekilde para biriktir. para biriktirmek anlamsız geliyorsa bunun için bir hedef koy kendine. yatırım amaçlı bir şey olabilir bu hedef ya da ağaç dikmek için bir arsa/tarla, ya da gezi ya da ihtiyacı olanlara yardım vs.

bir de bütün alanlarda harcamalarımı azaltacağım diye kendini zorlama. ilgi duyduğun bir konuda para harcayabilirsin, değilse sürdürülebilir olmaz zaten bu tutum.

bu isteği yok etmeye uğraşan/az tüketerek yaşayan insanların meselesini paraya bağlayan herkes izlesin lütfen. news.vice.com

Görünmüyor. Normal değil mi?

şu an ekim ayının 23'ünü geçtiğimiz için eylülü caride göremezsiniz. detaylı e-bildirge için pm

23'ünü geçince cari dönemden çıkıyor diye anladım; açıkçası hiç bu kadar geçe bırakmamıştım bu işi, o yüzden de sistem hatası diye düşündüm ve alo 170'ten o şekilde söylediler; demek ki onlar da bilmiyorlarmış... :(

peki nasıl oluşturucam bu durumda tahakkuk fişini? sgk'ya yarın gitsem açık olur mu? xml dosyası yapıp yollayınca da kabul etmiyor sistem dönem cari olmadığı için. ceza yersek s.çtım.

not: şapşiko'ya özelden de sordum bu soruyu ama ne kadar çabuk yanıt alırsam o kadar iyi olacağı için ortaya da sorayım dedim. teşekkür ederim şimdiden.

Çipura, Hamsi, Palamut.

somon olabilir

tekir de güzel

cdn.yemek.com

hamsi, çinekop, tekir.

ben şeker hastası olduğum için mecburen böyle yiyorum.

karbonhidrat olarak tam tahıllı buğday veya çavdar ekmeği, bulgur ve tüm sebzeler örneğin. ancak mısır, bezelye ve havuç yok. aslında havuç az miktarda çiğ olarak tüketilebiliyor. pişmiş hiç yok.

makarnalütfen'den sebzeli - tam tahıllı makarna almıştım o da şekerimi çıkarmadı mesela. diyetisyenim de uygun olduğunu söyledi.

organik tam buğday ekmeği yiyorum, pilavda bulguru tercih ediyorum. pirinç yiyeceksem de bol yoğurtla yiyorum. kahvaltıda yumurtayı ya kayısı kıvamında haşlanmış olarak ya da menemen şeklinde yiyorum. yemeklerde sebze, bol salata, yoğurt ve et/balık her öğünde var, sebze yerine arada nohut/kuru fasulye geçiyor.