sadece sahibi değil kendisinin de rahat etmesini sağlıyorsun. öncelikle rahim kanseri riskini ortadan kaldırıyorsun. ayrıca bu hayvanlar ormanda korulukta değil evde ve bahçelerde yaşıyorlar ve alanını koruma, doğal sosyalleşme, avlanma gibi içgüdüleri doyuramadıkları için hayvanlar da özellikle çiftleşme dönemlerinde strese giriyor, hormonlarından gelen bazı davranışlar neticesinde çevresine ve kendisine zarar verebiliyorlar.

eğer yavru edinme amacı yoksa ki zaten dünyada gereğinden fazla evcil hayvan var, o yüzden bir çoğu sokaklara mecbur, daha fazlası sokaklara düşmesin diye kısırlaştırılıyor. örneğin bir akrabamın köpeği belki anne yaparız diye kısırlaştırmadılar, hayvan gereksiz saldırgandı, kapı çalınca fırlıyordu kapıya havlamaya, ısırma falan yoktu ama korkutuyordu. çiftleşmedi de rahim kanserinden bi sürü acı çekerek öldü hayvancağız.

sadece sahibi rahat etsin diye yapilmiyor bu islem. ozellikle disilerde yaslandikca ihtihaplanma problemi ortaya cikiyor. bu da hayvanin hayatini tehlikeye atiyor cunku henuz basindayken anlasiliabilir bir sey degil. bu nedenle eger ikinci bir dogum dusunulmuyorsa kisirlastirilmasi tavsiye edilir.

r_u_h +1

ayrıca her kızgınlık dönemi kediler için işkence oluyor resmen. sırf sahip rahat etsin diye yapılan bir şey değil. o dönemi bizzat gördükten sonra aslında kısırlaştırmamak daha canice sanırım.

hayvanlarin bu kizginlik dönemi denilen ciftlesme zamanlarini biliyor herkes, ona göre aliyorlar ama zor geliyor, cat diye kisirlastiriyolar ki burda hayvan aci cekiyo, komplikasyonlar oluyor etc.

bi önceki yazdigimi silmisim yanlislikla.

ayni fikirdeyim. sahipler rahat etsin diye hayvanin vucut bütünlügü bozuluyor, kizginlik dönemi denilerek ki bu hayvanin tamamen dogal icgüdüleridir, hayvan küt diye kisirlastiriliyor.

kesinlikle ama kesinlikle yanlis ve zevk amacli hayvan beslemek bence bu. hayvan haklarini savunup hayvan ksiirlstirmak cok büyük bir ironi.

elbette bazi durumlar olabilir hayvanin ksiirlastirilasi gerekir ama cogu keyfi .

bende duyuru acmistim, küfür yedim, hakaret ettiler en son "yasal mi? yasal arkadasim yapariz" a geldi.

buda benim duyurum

www.eksiduyuru.com

Ben kesinlikle onaylamiyorum kisirlastirmayi. Iki kedim de erkek ve ksiirlastirmadim, disariya saliyorum, miyavlayip kapiyi actiriyorlar, ogrendiler bunu. Kesinlikle normal veya dogal bir sey degil.
Kisirlastirmayi savunanlar gitsin kendilerini kisirlastirsinlar. Bakalim o zaman bu kadar "normal" gorunecek mi? Ama insanlar onu bir canli olarak gormedikleri icin icleri rahat tabi. Disi kedim olsa da kisirlastirmam asla. Cok uc sagliksal bir sorun olmadigi surece. Hic sacma sapan bahanelerle kisirlastiranlar savunmasinlar normal bir seymis gibi gostermeye calismasinlar.

Serabetan'a katiliyorum kesinlikle.

@ruh ve ek olarak bilgi

rahim kanseri gibi bazi kanser risklerini azaltmasinin yaninda bazi kanser türlerini 2-3 kat arttiriyor. mesela Hemangiosarcoma ve idrar kanali kanserleri, ondan buna bir cözüm diyemeyiz,

obeziteyi arttirir ayrica kisirlastirma buna paralel kalp krizi gecirme orani artar.

benim okudugum ve bildigim her durumda kisirlastirmak daha dezavantajli saglik acisindan.

Abi kadınlarda da rahim kanseri riski var, ne yapalım kızımızı filan kısırlaştıralım mı? Maazallah rahmi iltihap kapar da ölürse ne olacak?

Bilmiyorum bana o iş pek yeterli bir mazeret gibi gelmedi. İlacı, bakımı yok mu?

Sokak hayvanlarına karşı duyarlı olan her insan kısırlaştırmadan yanadır. Sokaklar kedi, köpek dolu. Şiddet görüyorlar, aç susuz kalıyorlar, eziliyorlar, sakat kalıyorlar ya da ölüyorlar.
Beslenmesine dikkat ederseniz aşırı kiloya bağlı sağlık sorunları da gelişmez.

insanlar icinde aynisi gecerli.

dünya nufusu dünyanin bakabilecegi insan sayisini gecti, dünya büyük bir felakete gidiyor, afrikada, asyada hatta türkiyede insanlar aclik cekiyorlar,Şiddet görüyorlar, aç susuz kalıyorlar, eziliyorlar, sakat kalıyorlar ya da ölüyorlar. napalim hepsini kisirlastiralim mi?

ayni sekilde insanlarda dikkat ederse obezite olmaz, ama etmiyoruz.

@serabetan

İnsanlarda doğum kontrolü bahsettiğiniz sorunlar nedeniyle uygulanıyor zaten. Yoksa herkes 10- 12 çocuk doğursun, nedir yani. Nitekim, sık ve çok doğum yapmak kadın sağlığı için de son derece sakıncalıdır. Evcil hayvanlarda böyle bir bilinç olmadığına, onlara prezervatif ya da doğum kontrol hapı veremeyeceğimize göre... Kusura bakmayın da at gözlüğüyle bakıyorsunuz konuya.

insanlarda kendini kısırlaştırsın diyenler insan ve hayvanlar arasındaki cinsellik ihtiyacı ve anlayışı farkını kavrayamamış olarak görüyorum. insan haricinde zevk için seks yapan canlılar sadece yunus ve orangutanlardır. benim eksiğim varsa başka hayvanlar da varsa belirtin lütfen. geri kalanı üreme içgüdüsüyle kızgınlık sonucu olur. ayrıca bu hormonlar hayvanların kendisine, başka hayvanlara ve insanlara zarar verecek duruma gelmelerine sebep olabilir. ayrıca bilinçli insanlar da yeterli çocuk sayıda çocuk sahibi olduktan sonra kendilerini kısırlaştırabiliyorlar ameliyat ile.

siz bu hayvanların o anki kendi alanını belirleyecek kadar büyük alan, azgınlığını gidecerek kadar eş, doğan yavruları sokağa bırakmayıp aynı döngüyü hepsi için sağlayabilecek büyüklükte yer sunabliyorsanız ne mutlu size. ama bu yoksa, 8 tane yavruyu sahiplendiremiyorsanız kusura bakmayın yanlış düşünüyorsunız. Her gün sadece facebook'ta en az 5-6 tane ev arayan hayvan ilanı görüyorum.

@r_u_h: Elbette ikisi karşılaştırılamaz ama sen bence çok yanlış anlamışsın seks olayını. Yanlış anlama, laf atmak için söylemiyorum. Cinsel birleşimde önemli olan şey ya da şu konuda bahsettiğimiz şey zevk almak değil üreme yeteneği. Zevk nereden çıktı ki?

insan kısırlaştırınca yani hayvalardaki anlamıyla cinsel dürtüleri bitirecek bir operasyon yaptığında onun elinden yaşamın büyük önem taşıyan cinselliği almış oluyorsun. hayvandaysa böyle bir durum yok onu demek istedim. onun yaşamını daha az saldırgan, daha az huzursuz geçirmesini sağlıyorsun. ayrıca başlıca amaç zaten üremesin ki boşu boşuna aç, sefil hayat süren hayvanlar olmasın etrafta.

Sen de haklısın ama bir canlının elinden üreme yetisini almak bana haklı sebebi olamayacak bir eylem gibi geliyor. Yani düşünsene, zaten iki tane temel dürtüsü var hayvanın: yaşamaya devam etmek ve üremek. Bilmiyorum ya...

@devils trill'in yazdığı üzerinden söylüyorum; kısırlaştırmaya karşı olabilirsin, yahut bunu gereklilik olarak görebilirsin yahut bazı durumlar için gereklilik olarak görebilirsin geri kalanında doğru bulmazsın, bunlar tercih ve bakış açısı. ancak devils trill'in yaptığı gibi yapacak isen hiçbir şey yapma. o adamın yaptığı erkek olan kedilerini sokağa bırakıp sorumsuzca, her yıl sokakta yaşam mücadelesinden çıkamamaları muhtemel olan ve çıksalar dahi çok zor koşullarda yaşayacak olan sokak kedileri yaratmak ve sokak kedisi sorununu sürdürüp kendi yapabileceği ölçüde de arttırmak. bunu yapacak isen mümkün ise kedi alma zaten; sorumsuzluğun ile safi zarar olursun kediler açısından. kendi sorumsuzluğun kaynaklı olarak sokakta bir kısmı ölecek, geri kalanı sefil olarak yaşayacak, insanlardan işkence görecek, türkiye'nin berbat barınaklarına gidip ya hemen ölecek yahut berbat bir hapis hayatı ile kısa bir süre yaşayacak, tüm bunlardan azadi olup yaşamı olursa da zorluklar içerisinde sonradan gene yaşamı bunlardan oluşacak olan yeni yavrulara neden olacak bir yol izlemenin hoş bir tarafı yok.

@kulkke yahu iyi misin? oncelikle adam degil, kadinim. asla ama asla sorumsuzca kedimi birakmiyor um sokaklara. Kedim ev kedisi komforunda ozgur bir kedi. Hayvanlar konusunda sorumsuz olacakeminol ki son kisiyim. Elimden geldigince sokak hayvanlari a yardim ediyorum. Bulduklarimi veterinere goturuyorum, mama, su veriyorum. Su sekilde itham edilemem kesinlikle. Nasil bir imaj cizdim bilmiyorum ama kesinlikle sorumsuzca kedimi salip da zavalli sokak kedileri yaratmiyorum. Insanlari tanimadan suclamayin.

Bakin ben her turlu hayvani cok severim. Hayatinizda taniyacaginiz en hayvansever insanlardanomdir emin olun. Asla sorumsuzca kedi-kopek besleyen tiplerden olmadim, olanlara da sinir olurum. Gordugum her turlu hayvana yardim etmeye calisirim. Balkonda bir suru yuvadan dusmus kanadi kirik yavru saksagan, guvercin besledim. Karsilastigim tum hasta/yarali sokak hayvanlarina yardim etmeye calisirim, veterinere gotururum. Imkanim olsa daha da fazlasini yapmaya calisirim. Su anda kendi kedim disinda iki tane kedi daha sahiplendirmeye cslisiyorum. Ikisini de sokakta yavruyken ve gozleri enfeksiyonla tamamen kapanmisken buldum ve hemen beterinere goturdum, simdi sagliklilar. Bu sekilde itham edilmek gercekten cok uzucu, tum samimiyetimle soyluyorum bunu.

@devilstrill lafın gelişi adam demiştim aslında; insan dese idim daha iyiydi belki ama yani, neyse.

onun dışında, iyi niyetli olabilirsiniz, hayvanseviyor olabilirsiniz. zaten kedi besleyen birisi olarak hayvan sevmeyen birisi olduğunuzu düşünmüyorum.

ancak yaptığınız iyi niyetli yahut kötü niyetli ya da niyet barındırmayan bir eylem olarak da olsa; sorumsuzca. hakeza erkek kedileriniz gidip dışarıda dişi kedi ile çiftleşecekler ve sokakta doğacak yavru kediler oluşturacaklar. bu kediler de ya şartlardan ölecekler ya insanların kötülüklerine maruz kalacaklar ya ezilecekler ya sokak köpekleri yahut kargaların saldırganlıklarına maruz kalacaklar ya açlıkta kalacaklar yahut da yaşayacaklar ve sokak hayvanları sorununu arttırıp devam ettirecekler. kedilerinize çok sorumlu davranıyor olabilirsiniz, rahatları yerinde olabilir ama zaten sorumsuzluk dediğim şey bu değil. sorumsuzluk dediğim şey yukarıda söylediğim şey.

yardıma muhtaç olan ve sokakta her türlü şey başına gelebilecek-geliyor olan sokak hayvanlarına yenilerini katıyorsunuz erkek kedilerinizi bırakarak. illaki erkek kedilerinizin çiftleşmesini istiyorsanız ya çiftleştikleri kediyi takip edip yavrularına bakın ve sahiplenin yahut da bizzat çiftleşecek dişi kediler bulun sahipli olan ve yavrularını sahiplenin yahut sahiplendirin. hakeza sahiplendirme konusunda da aslında sokaktaki diğer kedilerin sahiplendirilmelerinin önüne sahiplendirdiğiniz kendi yavrularınız kadar eksi koyarsınız ama yani o kadar da büyük sorun olmayabilir bu.

kötü niyetli olmayabilirsiniz ama eyleminizin sonucu oldukça kötü.

bu arada basit bir matematik yapın örneğin; kedileriniz diyelim ki 7-8 yıl boyunca dışarı çıkıp çiftleştiler ve bu kedilerin verdirdiği döllerden 3 yavru yaşama tutundu tekrar çiftleşebilecek yaşa kadar. ilk yıl 3x2=6 yavru var elimizde. diğer yıl 6 büyük sokak kedisi ve 6x3 ile 18 yavru sokak kedisi. diğer yıl 24 sokak kedisi ve 24x3 yavru sokak kedisi. arada ölümler vesaire olacak, yavru sayıları parabolik olarak gitmeyecek elbette lakin 7-8 yılda bolca sokak kedisi kazandırmış olduk dünyaya. iyi birşey mi, değil. kurtardığınız iki sokak kedisi yavrunun yerine kaç tanesi geldi dışarı bırakmanız ile gördüğümüz üzere.

dediğim gibi kısırlaştırmaya karşı iseniz ve kızgınlık döneminde çifleşmesini istiyorsanız kedinizin ortaya çıkan yavruların sorumluluğunu almak durumundasınız. almıyor iseniz yaptığınız şey sorumsuzluk oluyor niyetiniz ne olur ise olsun ve yaptığınızın şeyin sonucu güzel olmuyor.

neden kısırlaştırma biliyor musunuz? bazen mecbur oluyorsunuz coşkun adında kedimi kısırlaştırdım, şuan 1,5 yaşında 10 aylıktan itibaren eve koku bırakmaya başladı kısırlaştırmamak için bekledik ama apartman dahi kokmaya başladı makinaya atılan idrarlı çamaşırların haddi hesebı yok . rahat etmekten öte zorunluluk oluyor. bebekken bulmuştum sokakta yaşaması imkansız ki aklımdan dahi geçirmedim. bilmeyenler '' aaa yazık cinsellik onunda hakkı'' diyor hiç bakmayan insanlar fakat hiç isteği olmuyor ameliyattan sonra,tek sorun idrar yolu enfeksiyonu ve taşlar o yüzden dikkatli beslemek gerekiyor.

ev arkadasi olarak kabul ettiysen ve disarida giyimi kusami (senin tanidigin donemdeki) sana gari gelmediyse ibadet ederken taktigi takkesi, salvari vs. cok rahatsiz etmezdi beni.

modernlik ve sarık-cübbe ile namaz kılmanın arasındaki ilişkiyi kuramadım ben.
kişi veya çağ modern olunca ibadet şekli de değişir mi?
böyle bir arkadaşım yok benim ama olsa saygı duymaktan başka bir şey yapmazdım. bu yüzden mi yargılayacağım onu?
yahudiler de kipa takıyor, normal hayatlarında bile... modern değil mi onlar?

nasıl tepki verirdiniz: "allah kabul etsin" diyerek.

sevgili olarak nasıl karşılardınız: benden gizliyorduysa biraz bozulabilirim, paylaşmamış benimle, hiç bahsetmemiş diye ama paylaşmaması da kendi tercihi tabii.

Ev arkadaşı olarak konuşmasıyla vs. beni rahatsız edecek bir şey yapmıyorsa yani vardır ya sürekli vaaz veren dindarlar onlardan biri değil bana saygılı davranıyorsa, nasıl namaz kıldığıyla ilgilenmez bende ona saygı duyardım..
Sevgili olarak öncelikle ileride böyle bir durumum olursa farkında olmayı diliyorum.. Öğrendiğim an bir daha görüşmezdim..

Demek düşünce yapısı açısından bağnaz-katı olmayan bir insanmış. Ne güzel! Keşke bütün dindarlar öyle olsa. Saygı duymak gerek ama eğer bunu sana da dayatırsa ya da ima ederse o zaman problem var demektir. Umarım öyle bir şey yaşamazsın.

sevgili kişisi namazını filan biliyodur herhalde. o nasıl sevgiliymiş eğer bilmiyorsa? ama sarık cübbe ilginçmiş, tarikat ehli olmayıp, modern yaşayıp o kadarını yapanı ilk defa duyuyorum.

ev arkadaşı olsam..ohoo ben kimlerle ev arkadaşı oldum hiç umrum olmaz.

adam senin yaşam tarzına karışmayıp eleştirmiyorsa, dinsel vaazlarla canını sıkmıyorsa sen onu eleştirme hakkındı kendinde nasıl buluyorsun?

adam belli ki ibadetini o şekilde yaparak rahat ediyor, daha iyi hissediyor, karışmaya kimsenin hakkı yok. başkasına karışıp misyonerlik yapmadığı sürece sıkıntı edecek bir durum yok.

aynı şeyi senin de yapman için sana baskı filan yapmıyorsa hiç bir şekilde karışmaman, ayrıca saygı durman gerekir. onun inancı bu.

korkardım. niye mi?
çünkü bu ülkede sarık ve cübbeli figüre sahip her kişiyi korkutucu bir öge olarak lanse ettiler yıllardır. dizilerde, filmlerde, gazetede, karikatürlerde...
bir tane normal sarıklı ve cübbeli adam olmadı... hepsi manyak, hepsi psikopat, hepsi falakacı...

çok normal bir hareket. namaz gibi özel bir ibadet için özel kıyafetler bulunduran çok kişi tanıyorum. adam her şeyiyle normal de senin bunu yadırgaman garip. illa ki namazını pantolon gömlekle mi kılmalı? belki bu şekilde daha fazla konsantre olabiliyordur olaya.

ne yani sarıkla cübbe giyince modernlikten çıkıyo mu? bırak kardeşim adam ibadetini yapsın.sünnet olduğu için giyiyor onları.hayretsiniz yani

sanırsam bu uygulama biraz geri dönüşümü teşvik amacıyla yapılıyor. yani biz zaten bu konuda çok duyarlı olmadığımız için dörder beşe ayırarak çöpleri atmayacağımız bilindiğinden, hiç değilse sırf geri dönüşümleri organik çöplerden ayrılsın bari diye düşünülüyor gibi geliyor bana.
tesislerde o çöpler ayrılıyor zaten,cam kağıt plastik metal vs diye

sokakta el arabasıyla gezen çöpleri karıştıran tipler var ya, onlar ayrıştırıp götürüyor geri dönüşüme zaten.

"biliyorum, direne direne kazanacağız"

Tüm bu kayıpların arkasında duracak, hakkını verecek ve vazgeçmeyeceğiz. Her gün hatırlamak ve hatırlatmak için elimizden geleni yapacağız.

öncelikle ölen kardesimin ailesine sabırlar diliyorum,allah rahmet eylesin diyorum ve bunu demek cok basit ama elden ne gelir.?:(

sadede gelirsek direne direne kazanmak ne icin?kime ?neye?nasıl?niçin?izah edinki bende etrafiam izah ediyim.
anladıgım iktidarımı değiştirmek?(partisizim).sokaklarda direnerek mi olur elin cahil polisine?yoksa karşisina eveleyip gevelemeyen bir muhalefet çıkartarakmı,elini masaa vurup yanlış yapiyorsunuz diyen bir muhalefet her an iktidar olabilecek güce sahip bir muhalefet le mi?
direne direne kazanacagiz derken ya ekstra bir karsilikla da onları destekleyen halk da direnişe geçerse ne olacak?hesap ettiniz mi?

@jamswety:ne yapalım osuralım mı?
iş bu hadde geldi ki böyle oluyor.
@olivia ofrenda: sabredeceğiz gittiği yere kadar. Gidenler şehid, kalanlar şahid olacak.

jamswety, mısır olalım suriye olalım umrunda mı adamın. yeter ki hükümet değişsin. onlarca yüzlerce kişinin ölüm ihtimali için "ne yapalım o raddeye gelirse" derken 4 kişinin ölümünü bahane etmek de çok dürüstçe gerçekten.

@tescillimarka: türkiye'yi mısır suriye yapan zaten malum kişilerin dış politika anlayışı. Sınırında barış gözetmek yerine savaşa taraf olmanın sonucu "reyhanlı".

@jamswety olay iktidarı değiştirmek değil anlayışı değiştirmek. oy çokluğuna, milletvekili çokluğuna sahipsin diye kafana göre birilerine rant sağlamak için halkın bilgisini, düşüncelerini, duygularını hiçe sayılmamasını sağlamak. yarın öbürgün başka parti iktidar olduğunda o da birilerine peşkeş çekmesin, iktidarın işine gelmeyenler dayak yiyip öldürülmesin, delil olmayan delillerle cezaevlerinde çürümesin diye. ben takkesini takıp namazını kılan arkadaşımla oturup çay içebileyim, bu sırada sağcı ve solcu arkadaşlar tezlerini güzelce tartışıp birbirini boğazlamasın diye. her önüne gelen ağaç ve hayvan birilerinin arkadaşları için avm yapma sebebiyle öldürülmesin diye. mesele hükümeti düşürmek gibi basit düşünce de değil, 3 ağaç da değil, sırf bişeyler dile getirdiğim için öldürülmeyeyim gibi nice sebepler.

@olivia bir zamanlar bir slogan vardı "susma, sustukça sıra sana gelecek" diye. sustuk ve sıra bize geldi gerçekten de. ses çıkarmay devam edicez, gezi parkı şimdilik kurtuldu bu bir başarı sayılır ama 3 ay sonra tekrardan oraya kepçe girmeyeceğini bilmiyoruz mesela veya yolda 5 kişi yürüyoruz diye polisin gelip vurmayacağını, en azından birşeyleri değiştirmeyi başaracağımızı umut ediyorum.

duştayken dış kısmını parmakla hallediyorum. deliğin içini kurcalamıyorum.

duşta su ve serçe parmağını kullanarak harikalar yaratabilirsin. kulak çubuklarının kiri daha da içe ittiği doğrudur (doktordan az kullanılmış temiz bilgi).

2 sene önce gittim doktora temizlettim. senin gibi düşünüyordum bağımlılık yapar diye, sonunda kulaklarım tıkandı mecburen gittim :) 2 senedir öyle bir ihtiyacım kalmadı, doktorda yalanlamıştı o bilgiyi. kulak çubuğu kiri iterse parmak hayli hayli iter diye düşünüyorum, kulak çubuğunu çok derinlere inmeden kullanmanı tavsiye ediyorum. ayrıca ara sıra eczaneden 2-3 liraya alacağın gliserin yağından damlatarak içeride birikenlerin yumuşayıp kolayca temizlenmesini sağlayabilirsin.

yanlis sekilde soylenmis, duzelteyim... kulak cubuguyla dis kulak sivisini daha da iceri ittiriyorsaniz cok yanlis kullaniyorsunuz bu cubugu demektir.

kulak cubugunun cok iyi bir sey yapmadigi dogrudur ama bu "kiri daha da iceri itme" seklinde degildir. bunu soyleyen doktorun ya yeterli bilgisi yok, ya da karsisindaki kisiye aciklama zahmetinde bulunmamis...

dis kulak ceperindeki killar, periyodik hareketlerle kulak sivisina yapisan kirleri/tozlari (ki bu sari sivi kir degildir, kulak sivisidir) disari dogru iterler, eger kulak cubugu kullanilirsa bu killar gorece dik durup normal gorevini yapmaktansa ceperdeki siviya yapisiyor. bu da kulak killarinin gorevini yapmasini geciktiriyor. yani denildigi gibi bu sivi ve siviya yapisan kirler daha da iceri itilmiyor, sadece killarin aktif olarak calismasini bir sure engelleniyor...

ayrica r_u_h'un da ima ettigi gibi, parmakla temizlik kulak cubugundan kesinlikle daha iyi degil.

kulak çubuğunun yanlış kullanıldığı ve bu yüzden parmağın daha garanti olduğunu öğrenmiştim. kulak çubuğu ile genelde kir içe doğru itilecek biçimde bir kullanıma gidiliyor çünkü, parmakla ise gidebileceğin yer belli. eksik bilgilendirme de yok değil hani, bunun hesabı sorulacaktır! şu kulak kılı olayını yeni duyuyorum mesela.

Bence biz ona sabit fikirlilik diyelim.

tr.wikipedia.org

Bence ruh hastasısın, şizofrensin :P

Kendini zorlama. Kafana o'an ne geliyorsa onu yap. Yani hissiyatın "aa hani olum radikaldin. Dinleme bakayım" gibi hissetme. Kafana ne esiyorsa onu yap. Şu hayatta değmez böyle kasmalara.

@urnganic: Yok yahu, kafamda öyle bir endişe yok. Radikallik veya muhafazakarlık bana bu açıdan bir şeyler ifade etmiyor zaten, sadece durumu tanımlamak için kullandım ilk defa. Öyle kasmalar da dediğim gibi sadece müzikte vardı, artık yok. Dedim ya, o sadece durumu en iyi anlatmak için verdiğim ekstrem örnekti ve nevrotik bir davranıştı. Bahsettiğim "genel" olarak hayatımdaki değişimler ise nevrotik veya takıntı sonucu oluşmuş davranışlar değil elbette.

Bu kadarcık done ile gayet normal bir insan olduğunu söylemek zorundayım.

sapının atık olup olmadığı, perdelerin aşınıp aşınmadığı, manyetiklerinde switchlerinde elektrik tesisatında problem olup olmadığı gibi şeyler önemlidir.
bunun yanında ikinci el alıyorsan eşantiyon olaraktan kılıf, askı, pena, kablo, tuner, yedek alt 2 tel gibi şeylerde önem kazanır(hemen hemen her gitarcı bunlara zaten sahiptir.)

ha birde sap ile gövdenin birleştiği yerde çatlak, vidalarda sökme takma izide çok pis kazık yiyebileceğine delalettir, şimdi herşeyin made in çaynası var, alırsın fender adam gider ona sahte manyetik takar, ne bileyim squier manyetiği takar iteler sana kafadan 300 400 dolar geçirir mesela.

iyi bilmedikten sonra girmemek lazım derim.

aklında marka model varsa, yada fiyat aralığı ve tarz belirtirsen duyuru ahalisi olarak sanırım yardımcı olabiliriz sana.

duyuru, garaj.org, turkrock.com gibi internet siteleri.
kadıköy, taksim tünel gibi müzik aleti satan dükkanlar.

gitarı çalmak denemek lazım. @killerbee nin dediği gibi perdeler, manyetikler ve tesisat çok önemli. dış görünüşte vuruk çizik var mı diye bakabilirsin, satarken sıkıntı olmaması açısından. ben şahsen dış görünüşe önem vermem ama çoğu kişi alırken çiziksiz olsun istiyor. gitarın modelini internetten araştırıp üzerindeki manyetiklere dikkat et, orjinal manyetikleri çıkarılıp dandikleri takılmış olabilir veya sapı falan değiştirilmiş olabilir. öyle orjinal fender sapları falan iyi para edebiliyor yerine göre, herif orjinali satıp kolpayı takarak kakalamasın.

geri verirken adam eline almadımı panpa aldı senin izinin üstüne iz düştü no problem :D

edit: hadi torpidoya sen koydun diyelim şarjörü takmak için yine alcak geri yine silahı sarması gerek eliyle.Ayrıca son olarak yakışmadı yiğitabi

aldı, o yayı çekti boşalttı biraz kurcaladı sonra o mermileri geri koyup emniyetini kapattı ve kaldırdı tabancasını. bu yeterli mi? ben daha haytımda karınca incitmedim başıma durduk yere iş gelmesin baya korkuyom yav........ :S

İsmin gibi yiğit olasın hahahahah :D

bu kadar korkak olma. paranoya yapmissin.

keşke eldivenle inceleseydin :(

yav ben ne bileyim zaten csi las vegas izliyorum üstüne tuz biber oldu........................ benim neyime anasını satayım böyle saçma sapan şeyleri merak ediyorum. töbe yarabbim. allah korusun yav

kanka csi'da ilk telefon kamerası çözünürlüğündeki fotoğraftan adamın gözünü büyütüp oradan yansımasındaki adamı buluyolar, suçlunun bulunması iki gün sürüyor. biz de otopsi raporu bile 5 ayda çıkıyo rahat ol :)

:))

bir şey olmaz korkmayın.
tabancalı abilerle de takılmayın :)
muhteşem birisiniz :)

çivi varsa mandalla tutun ısıtın ve delin.

tornavida + çakmak

delgeç ile olabilir. tabi sertse olmaz heralde

evde açacağın delik kemer deliğinden farklı olacaktır. maksat delmek değil orda yuvarlak bir parça boşaltmak. evde nasıl yapılır bilmem.

(bkz: kemer deliklerinin bele uygun olmaması sendromu/@cool pich)

yildiz tornavida

1.küçük şarjlı tornavida/matkapların matkap ucuyla delik açıp yıldız tornavida ucuyla genişletebilirsin.
2.ucu ısıtılan tornavida sıcak olup deliğin kenarlarını ısıttığından görüntü ve sağlamlık olarak daha iyi olur.

beton çivisi + ocak.

git bi tekstil atölyesine çat basıyolar makası

Kemer satanlarda var o cihaz, ev ortamında anne şişi ya da saatçi tornavidası iş görür

- yıldız tornavidayı ısıtıp döndüre döndüre deldim.
- bütün delikler eşit olsun diye diğer deliklerden de geçtim sıcak yıldızla.
- sonuç: tatmin edici.

7 yıl okumuşsun bu dersleri de veremezsen mezuniyet zora girecek. sen böyle transfer haberleri peşinde koşarken 2 yıllıklar mühendislik diploması alacaklar.

www.internethaber.com

sen de oturup ağlarsın artık. kapat duyuruyu fln çalış. yediğin önünde yemediğin arkanda rahatsın tabi. çalışmaktan başka kayda değer yapacağın ne var? annen baban olsam böyle azarlardım valla kusura bakma.

@buzbebek

Yok onlarda hemen hemen aynı şeyleri söylüyorlar zaten. İşin kötü yanı ben de bunların farkındayım ama çalışamıyorum bi türlü. Hadi bi şekilde kendimi atlattım çalışmaya başladım diyelim bu sefer arka planda sürekli oyunla ilgili şeyler dönüyor "bi el dota atsam aslında kafam rahatlar ondan sonra kesin çalışırım" hop yalan oldu ders.

benim de 6. senem kardeş. hala uyanamadığım için sınavlara gidemiyorum, bırak çalışmayı.. ama olsun, zamanla biticek okul, bunları kafana takma. arada bir çalış..

boşver okulu dostum gir bi lcw ye çalış orada azıcık aşım kaygısız başım geçinir gidersin.

7 yıl okuyup mezun olamamışsın daha ne kasıyorsun bence vakit kaybedip ailenin parasını/devletin bursunu (yada ne ile geçiniyorsan) yemeyi bırak.

Tersleyip gaza getirme modu off.

şaka maka kapa bilgisayarı öyle çalış şu yaşına gelmişsin arkadaşların işe girdi askere gitti geldi evlendi sen hala sıralarda sürtüyon.Silkelen kendine gel.

Öyle bilgisayardan olmaz, git çıktı al. Kağıt düzenin her yatay kağıda 4 slayt şeklinde olsun.

7 senede bitirdim. 4 senede bitiren ve 2-3 senedir çalışan arkadaşlarımın bir çoğundan hem dil hem mühendislik bilgisi, mesleğe ilgi, programlar vs çok daha donanımlıyım. Gel gör ki iş görüşmelerinde 7 senede bitirdiğimi görünce yüz ifadeleri değişiyor. yani bir sene daha uzatma.

bilgisayar başında çalışılmaz, illaki insanın eli gidiyor internete. sadece kitap sorularının çözümlerini indirip onlara bakmak için kullan. slaytların hepsini çıktı al veya yaz. slaytın özetimi olur lan zaten özet gibi bişey oluyo slaytlar. bi de dersleri ilk konudan itibaren bi gözat, bazı dersler de ilk konularda dersin özünü oluştran 3-5 teorem ve formül olur, onları iyi kavramazsan ileriki konuları yapamazsın.

kağıtla kalemle çalış, pc yi siktir et. ayrıca ders çalışman bitince başka şeylerle ilgilenme direk yat uyu biraz. çünkü uzun süreli hafıza uykudan hemen önceki şeyleri daha iyi tutar. araya başka şeyler alırsan onları hatırlarsın yarın.

Tabi çok...
mutlaka profesyonel askerliğe geçilmeli...

Çok tabi ama elden be gelir

yoo bence az bile. kısa dönem 15 ay uzun dönem 30 ay olmalı.

not: askerliğimi yaptım.

fazla, gereksiz sayıda asker var, neredeyse komutanların götünü silmeye asker görevlendirecekler. ben 6 ayı zor bitirdim o çocuklara yazık günah yani kafayı yiyolar işte ondan sonra ellerinde satırlarla sokaklara çıkan bi millet oluyoruz.

yok ya ne 9u ne 15 i.askerlik dediğin 3-5 yıl öncesine kadar varmış.bitti artık askerlik falan.zorunlu askerliğin derhal kalkması lazım.bu maliyete manyak bi profesyonel ordu kurulur

15 ayı bırak 6 ay bile çok uzun.

ilk 2-3 ayı falan doludur heralde, ondan sonrası sırf boş kalma diye verilen angaryalar.

bu cagda 1 gun bile fazla. o yuzden askere falan da gitmedim hic.

uzun tabi. zaten genelde kısa dönemlerin son 1 ayı, uzun dönemlerin de son 2-3 ayı yatmakla geçiyor, bildiğin hiçbir iş yapmıyor.
ha öbür 4 ay napıyor dersen tellerin kenarında mal mal boşluğa bakarak nöbet tutuyorlar.

Bence de fazla. Herkes için (okuyan okumayan, zengin fakir, büyük küçük ...) sadece askerlik eğitimini alabileceği zaman dilimi kadar -yani 2 bilemedin 3 ay- olmalı.

Zorunlu askerlik denilen kavram bu şekliyle baştan saçma olduğu için bir günü bile fazla kaldı ki 6 veya 15 ay.

saçma

o eldivenlerle seni dövüp gönderir. :/

direkt linke baktım, saçma geldi. sonradan okudum ki birbirimize dalıyoruz falan demişsin. hediyeyi verdikten sonra bi de böyle "ellerin acımasın :)" tarzında açıklama yaparsan sevimli bi hediye gibi geldi.

yok be, sever oyle vurdulu kırdılı atraksiyonlari. illa kullansin icin degil ki, assın odasinin duvarina..

Önce bir araba anahtarı, sonra bir ev anahtarı, sonrada kutu kutu condom al dostum. İnan bana kadınların en hoşuna giden hediyeler bunlar. Gerisi boş.

Adam gibi hediye al bide bunun ucuzundan al...

bence çok şirin. ama daha ucuzunu bul yahu niye o kadar para bayılacaksın ki?

Degisik bi fantezi olsa gerek

Bence şirinlikle uzaktan yakından alakası yok. Saçma buldum.

içinden gelip öylesine alıyorsan al. özel gün ise çok anlamsız seninle eğlenerek vakit geçirmesi özel bir hediye istemediği anlamına gelmez. yani bilmiyorum aslında öylesine de olsa çok mantıklı değil ya biri boks eldiveni alsa kollarım kalınsa falan üzülürüm ben.

@katredin +1 beni döverken güzel ellerin acımasın kıyamıyorum diyerek gayet şirin bir şekilde sunabilirsin ve kıymet bilen hiç bi kız svdiği erkeğin hediyesini bir köşeye atmaz, ya duvarına asar yada güzel bi şekilde saklar, ara arada çıkarıp seni döver :)

@ecaz +1 özel günde olmaz, sıradan bir günde içinden geldi diye alabilirsin.

not:kendi cevabına tik atma bence.

özel günler dışında öylesine alınabilecek güzel bi hediye,
gayet sevimli rahat ol.
afferim sevgi pıtırcığı

bana alınsa hoşuma giderdi ama ben biraz garibim, normal kızlara da bi sor sen

bana vururken ellerin acıyodur kısmını da söylersen şukela.
ben çok beğendim bana alınsa hoşuma giderdi. hediye denilince parfüm ve saat geliyor akla farklı olur :)

bence güzel fikir. iyi gülersiniz. ama iple falan evin bir yerine astırın zorla. para vereceksiniz o kadar çöp olmasın.

3 film birlikte çekildi. yani yüzük kardeşliği yayınlandığında iki kule ve kralın dönüşünün çekimleri zaten bitmişti.

hepsi birlikte çekildi. post-prodüksüyon'u böyle filmlerde bile 2-3 ayda hallediyo adamlar zaten. ama tüm filmleri aynı anda çekerek riske girmişler, ilki kötü olur da tutmazsa diğer ikisinin masrafı boşa gidecek falan.

Hobbit serisi için aynısı yapılmadı ama değil mi?

hobbit de aynı diye biliyorum da kesin konuşmayım.

Ben de Hobbit de aynı diye biliyorum.

hangi amerikan sitesinde okumuştum hatırlamıyorum ama hobbit'in de çekimleri bitmiş. diğer arkadaşların da dediği gibi hepsi birlikte çekiliyor.

Hobbit'in ilk filminden sonra da çekimler devam etti ama şimdi bitmiş olabilir, bir hafta kadar önce Peter Jackson "Son Gandalf sahnesini çektik üzülüyom :(" tarzı bir fotoğraf paylaşmıştı.

Hatta şu: www.facebook.com

Bu arada bence tüm LOTR çekimleriyle ilgili en ilginç olan şey: Elijah Wood'un ilk çekimler başladığında 18 yaşında, şimdiyse 32 yaşında olması ve hala apaynı olması. Bakınız: 2.bp.blogspot.com

Hobbit aynı anda çekilmedi veya çekilmiyor(çekimler bitti mi bilmiyorum), martin freeman'ın sherlock çekimleri ve benedict cumberbatch'in hem sherlock hem de diğer film çekimleri olduğundan ara verildi birkaç kez.

Lacivert takım altın anahtardır. Doğru kesimde her işi kotarır.

mühendisim, insan kaynaklarında çalışan tanıdıklarımdan öğrendiklerimi söyleyeyim.
1-Büyük firmalarda gri takım(gri renk para ve kazanç peşinde olmakla alakalıymış) ve olmadı siyah takım giyeceksin iş görüşmesinde.

3-iş görüşmesinde takım giyeceksin, özellikle insan kaynaklarıyla görüştüğün kurumsal firmalarda. çalışırken zaten takım giymezsin, iş görüşmesini direk bölüm müdürüyle yapacağın bir yerde de takım illa gerekli olmayabilir ama kurumsal firmaya smart casual gidersen yüzde 90 baştan silerler.

2-hala spor diyosun, onları çalışma hayatında giyersin.

tip olarak jj johanson aklıma geldi ama o da rockçı değil.
david bowie var rockçı olarak. tim minchin de tip tarifine uyuyor ama her yerde çalacak kadar ünlü değil.

3 ü de değil dostum :(

@rumuzsuz şarkı hangi yıllardan? sözlerinden aklında kalanları yazabilir misin? bu şekilde daha kolay bulunur. saçları uzun mu kısa mı? dazlak gibi demişsin ama tamamen kel mi veya çok kısa mı saçları yoksa önleri mi açılmış? :) detaylar önemli.

matt bellamy'nin kırmızı saçlı halleri de var ama ettiğin tarife pek uymuyor.

aha da bu

www.google.com.tr

çenede çift halka piercing var mı abinin ?

prodigy?

welcome to the real life. ne yani, bi tek erkekler mi yapıyo sanıyordun bunu :) bi sevişeyim sonra bakarım demiş, bakmış, olmamış demek ki.

welcome to the real life +1
öğrenin abi artık hakedene hakettiği gibi davranmayı. dil dökmüşmüş. çok ezikçe, üzgünüm.

Birinden ayrılmak için sevişmiş olmak ya da olmamak göz önünde bulundurulan kriterler değil. O yüzden beni neden terk etti sorununu yatmaktan bağımsız düşünün.

sakın uğraşma. gittikçe egosu tatmin olur gözünde aciz adam konumuna gelirsin. demek ki sevişmek o kadar da önemli bir şey değilmiş onun için. gelmiş yapmış gtmiş işte bu kadar.

Ben de hosgeldin yazcaktim, welcome demisler. :)

Günümüzde insan ilişkileri ne yazık ki kaçan kovalanır minvalinde ilerlediği için peşinden koşmanı tavsiye etmem. Belki sen ilgisiz davranınca hırs yapıp geri döner. Ama bu ne derece sağlıklı sayılır, orası sana kalmış.

Hmm üzülme takma kafana ama kızlar genelde böyle dengesizler zaten. Anlık zevklerle hareket ediyorlar. Sadakat duygusu erkeklerde daha fazla. Hele ki Türkiye söz konusu olunca. Yattı diye sadık olacak diye bir şey tabiî ki yok ama bir kız genelde canı nasıl isterse, hangi karar ona hayatının daha güzel, kaliteli ve zevkli olduğunu düşündürecekse onu seçer.

o anlattığın hikaye sadece filmlerde oluyor.
bence çok sevişme odaklı düşünmüşsün. ne oldu da kız senden soğudu? veya o ne yaptı da işler ter gitti bence bunları düşün.
asla barışmam demiş neden öyle demiş mesela?

sanki bir debra morgan'mış bu kız. muhtemelen seni fuckbuddy olarak görüyordu sen duygusala bağlayınca o da terk etti.

gitme hacı paranla rezil olursun. iyice peşinde koşan ezik tip olarak görürsün. parana, zamanına ve enerjine yazık. o parayla viski alır arkadaşlarınla müzik açıp takılırsın. değecek insan var değmeyecek insan var yani. sevgilin olur o kadar yol tepersin her şeyi yaparsın da siktiri çekip de "ağzınla kuş tutsan olmaz, o kadar yolu gel bi saatimi anca ayırırım" diyerek seni resmen aşağılayan kıza gidilmez.

bencil ve egoist olunca çok kolay oluyor ayrıca welcome to the real life +1

aranızda bi tatsızlık yaşanmış olmalı yoksa neden barışmıycam senle desin ki!

Performansın berbat. Sen duygusal olayım derken kıza hiçbir şey hissettirememişsin. Mayalar tutmamış yani, üzgünüm.

olm uzulme lan sevişmeden ayrılanlar var .:D

menemen yap.

ankamall alt katta mr. china var. noodle var. git dene

Simit + ayran :))

Bir tane bazlama al arasına kavurma ve kaşarı doldur biraz baharat, at tost makinasına yanınada ne istersen iç mis gibi.

adana kebap söyle, hem egzotik sayılır, adana sonuçta ekvator gibi. yanıyoruz reyiz :(

acıktım ben.

Kaymak sür ekmeğe.

Adoramerekuya taze taze kaymak lazım.

www.youtube.com

bro bi mc beefy al bence. mükemmel bişey

iftar yaklaşmışken tövbeneuzubillah...

Şahsen kamil koç ilk tercihimdir,iyilerdir.Ulusoy da olabilir tabi.

metro dışında saydıklarının hepsi artık aynı standartta. biraz şans işi artık, çünkü arabadan arabaya değişiyo. aynı firmanın 2 seferi arasında rahatlık hizmet hijyen açısından dağlar kadar farkediyo. yaradana sığınıp birini seç..

ulusoy ve varan aynı zaten.

ulusoy, kamil koç, pamukkale benim sıralamam.

kamil koç rahat hat...

kilolu değilsen sorun değil zaten ya. eğer kiloluysan canına okunuyor. 12 saat yolu gidip geliyordum. rahat hat derdime derman oldu. al bileti 1-2 hafta önceden rahatına bak...

1. kamil koç 2. ulusoy/ varan (zaten ulusoy, varan aynı şey artık) 3. pamukkale.

metroya ölsen binme.

Ulusoy ve Pamukkale iyidir. Bir de eğer varsa Nilüfer Turizm'i öneririm.

hangi firmadan ziyade hangi otobüs önemlidir. hizmetleri 3 aşağı 5 yukarı aynıdır. Hangi firma Setra kullanıyorsa ona bin.

setra mı? neoplanlar daha iyi. çokça otobüs kullanan biri olarak dediğime güvenebilirsin.

pamukkale diyorum. şehirden şehire değişiyor gerçi kalite ama bana yine de en tutarlı onlar geldi

ailesinden uzakta 6 yıl öğrencilik yapmış, bütün otobüs modellerini kullanmış biri olarak inatla setra diyorum ;)

pamukkale ve varan derim. ulusoy'un son yıllarda hizmet kalitesinde ve yolcu konforuna verdiği önemde düşüş yaşadığını düşünüyorum.

hah süpersin lan. mushishi izlemiş insan.

eve no jikan izle.
baccano izle.
wolf's rain izle.

stein's gate, code geass filan gibi şeyleri izlemişindir herhalde.

Edit: claymore izleme bence :/ Bence wolf's rain'i seveceksin.

(bkz: claymore)

1- Death Note (34-35 bölüm) -- Zeka üzerine kurulu bir anime
2- Slum Dunk (100 bölüm) -- Basketbol
3- Ones Out (12-13 bölümdü sanırım) -- Beyzbol

gerçekçi olmayan animelere ısınamamak ve verdiğin örnekler çok çelişiyor farkında mısın?

neyse death note +1, slam dunk +1
yine naruto önericem, başta çocuksu olsa da yeri ayrıdır.

fantastik öğeler olabilir. gerçekçi olmamaktan kasıt 20 bölüm süren düellolar, oeeeh dedirtecek süper güçler, yüzeysel işlenmiş karakterler vs.

Mushishi'yi ben de çok severim. Onun gibi sakinleştirici niyetine Kino no Tabi, Natsume Yuujinchou ve Haibane Renmei'yi öneririm.
Birkaç sezon öncesinden Psycho-Pass vardı güzel. Kullanıcı adından kız olduğun çıkarımını yapıcam ve bu sezon başlayan Free'yi önericem. Yüzmeyle ilgili, taş gibi çocuklar var :D Erkeksen de izleyebilirsin gerçi ya. Bir de izlemediysen Fate/Zero'ya bakabilirsin, Attack on Titan'ı beğendiysen bunu da seversin.

yok hacut erkeğim ama çıkarımın mantıklı :) mushishi'ye can kurban bakacağım hepsine :)

tam olarak ne istiyorsun hacı?

heavy rain'i beğeniyorum çünkü interaktif bir film gibi. oyuncuya bir çok konuda seçme şansı tanıyor ancak aynı zamanda film havasındanda kopmuyor.

gibi mi?

Bioshock inanılmaz sevdiğim bir oyun. Oyunun senaryosu film gibi,bir yerde mesela ters köşe bir şey ortaya çıkıyor. Bunun yanında mekan ve çıkış fikri çok güzel. Narsist ırkçı bir adamın (bir nevi Hitler gibi) sular altında bir şehir kurması, daha sonra burada iç savaşvari bir durum oluşması söz konusu. Detaylara verilen önem de çok güzel, çevredeki yazılar vs. Oyun konusu olunca yazamadan duramadım Bioshock'u :)

Bende tam ne istediğini anlamadım?
Benim için sinematik oyun= Max Payne

assasin's creed tabi ki.

sinematografik platform oynu olarak limbo oynunu inceleyebilirsin.

uncharted serisinin surukleyiciligi cok guzel ve sinemaya yeni nesil "indiana jones" tarzi seklinde uyarlanabilir.

bioshock'un essiz atmosferi ve bircok karakter ozelligiyle de on plana cikiyor. bunun filmi gelecek zaten.

modern warfare'in yeri ayrıdır(özellikle COD4). başlangıcından bitimine film gibi anlatımı FPS ile çok güzel harmanlamaktadır.

blur'da "previously on blur" olayı çok hoşuma gitmişti, sanki bir diziyi bitirir gibiydi.

the ballad of gay tony çok güzeldi, özellikle bitimi klasik aksiyon filmi sahnesiydi.

sniper elite mermi sekansları ile beğeni toplamıştır(nişan al, ateş, çekil kenara izle, mis).

l.a. noire türünün gelişmesini, çoğalmasını dilediğim noir tarzı bir oyun.. yapımı uzun zamanlar almasıyla birlikte oyuncunun "değdi be!" demesini sağlayan bir oyun.. teknik, yapım ve işçilik yanının türkler tarafından öğrenilmesi halinde yeni jenerasyon görsel sanatçıların bir girişimde bulunmalarını dilerim şahsen..

heavy rain oynayamadım şu ana kadar, maksimum 10 dakika oyun görüntüsü izledim o kadar. o yüzden o konuda yorum yapamayacağım.

modern warfare serisini oynarken giriş, gelişme, sonuç bölümleriyle; antagonist karakter gelişimi olsun, protagonist karakterler arasındaki ilişkiler olsun, savaş psikolojisini oyuncuya yedirmesi olsun; baştan sona oyunu yaşatan, film gibi izlettiren bir oyun olarak hissettim.

bunun dışında; oyun ve karakterlerin hikayesi, filmleri aratmayan gta serisi var. gta 3, gta vice city ve gta san andreas aynı evrende geçen ve hikaye olarak birbirlerini tamamlayan oyunlar. üçünde de ana tema aynı (hapisten çıkan adamın şehirde saygınlık kazanması ve kendine kazık atan kişiyle oyunun sonunda hesaplaşması). sandbox teması yüzünden lineer bir oyun değil, bu yüzden de sabit bir film olduğunu söyleyemeyiz ancak gerek detaylı hikayesi, gerek sinematik sahneleriyle; gta oyunları bence aradığınız sinematik oyunlarda başı çekiyor.

-------

yeni aklıma geldi, onu da ekleyeyim. the walking dead'in oyunu var telltale games tarafından çıkarılan. shoote oyunu değil de point-and-click adventure tarzında. cut sahnelerinin çizgi romanları andıran öyküselliği ve oyundaki diyalogları oyuncunun belirlemesiyle oyunun farklı yönlere kayması da oyunun klasik bir macera oyunundan ayrılıp "acaba ne olacak" diye sizi düşündüren bir sinematikliğe doğru kaymasını sağlamış. zombi konseptini seven herkese; kurgusal bir zombi istilası sırasında hayatta kalan insanlar arasında yaşanan olayları anlatan bu oyunu oynamasını tavsiye ederim.

prince of persia'nın üçleme dışında olan oyunu. 2008'de çıkmıştı sanırım. elika diye natalie portman'a benzeyen bi kız vardı, onunla birlikte hareket ediyorduk.
sorularına gelince; oyunun en güzel yanı elika ile prince arasında geçen diyaloglar idi, ve bunlar en akrobatik hoplamalı zıplamalı adrenalin dolu aşamalardan tut, en sakin kısımlara ve hatta düşman ile dövüşülen bölümlere dek gidiyor. aralarında bir sıcaklık olduğunu hissedebiliyorsun, karakter özellikleri (prince, serseri ve alaycı; elika ise game of thrones'daki arya stark tipinde bir karaktere sahip) sırf bu diyalogları sevdiğim için oyunun oynanış özelliklerinin çok eksiği olduğu halde defalarca oynamıştım.
bu oyunla assassin's creed'in harmanlandığı bir video oyunu; sanırım zirve olur. yani prince of persia'nın o sürümünün masalsı yanı ile karakterler arasındaki diyalogları yönetebileceğimiz bir format, ve assasin's creed'deki gibi çevreyle etkileşimin had safhada olduğu bir evren.

l.a. noire çok sinematografik bir oyun, oyunun gidişatı çok hoş. konusuyla uyumlu. fakat üsteki bir yorum aksine bazen sıkılıyorsunuz. mesela o gazetelerdeki başlıkların hikayelerini izlememiz gereksiz bence. ha oyundan sıkılanlar için değişiklik oluyor olabilir ama tümüyle düşünürsek bu kadar sinematografik öğe de bunaltıyor.

sinemetografik oyun lazımsa mafia the city of lost heaven biçilmiş kaftandır. tam film gibi ilerliyor. 30'lu yııllarda geçiyor. normal bir vatandaş oyuna başlanıyor. arabaya mafyadan biri binincee işler değişiyor. önce aile için ufak tefek işler yapması, sonra aileye girişi, çeşitli eğitimler(araba kilidini açmak, silah vb.), ailede yükselme, ihanet... böyle bir film olsaydı oyunu böyle olurdu. bu oyunun filmi yapılsa çok başarılı olur.

oyunun ikincisini pek beğenmesem de ilk oyun benim için efsanedir.

bir de indigo prophecy var. diğer adı da fahrenheit. bu da film gibi. sorulacak soruları oyuncu seçiyor. verilen cevaplara göre oyunun gidişatı değişebiliyor. daha az ipucu ya da daha fazla ipucu öğrenilebiliyor. polisiye gerilim tarzında birşey olurdu. film olarak vardı sanki ama emin değilim.

www.youtube.com
Ne kadar uğraştıysam da kim yönetmiş bu cinematicleri bulamadım. Diablo bu konuda oldukça başarılı. Çekim senaryolarını kim yazıyor bilmiyorum ama epik bir anlatım mevcut iyi bir yönetmenin parmağı olduğu anlaşılıyor.

Abi bunu buraya 2 satırla nasıl yazalım, uzun uzun yazarım akşama falan, rezerve ediyorum editleyeceğim bu entrymi mutlaka bak

edit: ödev ne zamanaydı?

black ops ve Last of us, aklima ilk gelenlerden. Oynadim mi? Sadece black ops'u oynadim. Last of Us'in 20dk'lik sinematografisini izledim, hostu. Battlefield'in 'fishing in Baku' diye de oyle tarzda videosu vardi sanirim. Ama oyun cikti mi bilmiyorum. Bilgsyr dunyasindan uzak kaldim bayagi kusura bakmayin.

www.youtube.com

heavy rain'in yapımcısı quantic dream'in bir teknoloji demosu. oyun değil ama qd'in her hangi bir oyunun ara sahnesi olarak kabul edilebilir. film gibi oyun dememizin nedeni de bu tür sahnelerin oyuna çok güzel yedirilmesi.

heavy rain'in başlangıcında eşinizi ve çocuklarınızı beklerken evde istediğiniz gibi dolanabiliyorsunuz. isterseniz tv açıp izliyorsunuz, isterseniz elinizi yıkabiliyorsunuz vs. eşiniz geldiğinde sizden tabakları masaya yerleştirmeniz isteniyor. hızlıca yaptığınızda eşiniz "bey napıyorsun onlar çok kıymetli dikkatli ol" diyor. bu hareketleri çok efor harcatmayan bir kontrol mekaniğiyle yaptığınız için neredeyse film izler gibi oynuyorsunuz. dolayısı ile ara sahnelerle beraber bir bütün olarak film izlemiş gibi hissediyorsunuz. ama kontrolün sizde olduğunu bildiğiniz için heyecanı bir başka oluyor. özellikle aksiyon sahnelerinde.

başka bir yönü ise; oyun seçim şansı da verdiği için ne yöne gideceğine siz karar veriyorsunuz. bu da film izlerken "arkana bak katil geliyor laaan" diye bağırmak yerine oyunda arkanızı dönebiliyorsunuz :) kısaca interaktif film diyebiliriz.

oyun kavramının algısıyla alakalı. herkesin oyundan beklentisi farklı; örneğin arkadaşlarla iyi vakit geçirmek (dota, lol, cod...), boş vakitlerde stres atmak (küçük oyunlar, wii oyunları...), iyi bir hikayeyi yaşamak (half-life, ac serileri ve senin konun olan sinematografik oyunlar). seçenekler çoğaltılabilir. bana kalırsa keyifli olabiliyor ama içindeki "oyun" ögelerini silikleştirmemeli ama oyun olsun diye saçmalamamalı. mesela ilk olarak fahrenheit'ı denemiştim, başlarda gayet keyifliyken sonlarda tüm detaylar baştan savma gibi gelmişti. bu tarz oyunlarda dengeyi kurmak ve hatta yenilikler getirmek önemli oyunun başarısı için. kısaca bu kadar olabildi cevabım...

3TB oyun arşivim var. En sevdiğim iki oyun; Call of Duty: BlackOps ve Assassin's Creed 2. daha iyi hikayesi olan oyun görmedim.

sinematik oynanış ve hikaye anlatımı sadece oyuncunun elinden kontrolü alarak ve araya cutscene' ler veya qte' ler koyarak yapılmaz. bunu bu şekilde en abartılı biçimde yapan quantic dream firmasıdır fahrenheit ve heavy rain ile. ama bunun dozajını çok iyi ayarlarıp oynanışı geri plana itmeden harika bir şekide yapanlarda var. mesela uncharted serisi ve son olarak the last of us oyunları ile naughty dog buna en iyi örnek.

valve ise kontrolü oyuncunun elinden hiçbir şekilde almadan, normalde diğer bütün firmaların cutscene' ler sayesinde anlatabildiği şeyleri direk oyunun içine yedirme konusunda tam bir ustadır. half life ve portal oyunlarında bunu gördük.

genel olarak sinematik oynanışa karşı değilim. hatta oyunları çok daha etkileyici ve akılda kalıcı kıldığını düşünüyorum bu anlayışın. ama dozaj olarak heavy rain' deki kadar da abartılmaması gerektiğini düşünüyorum. yapılıyorsa last of us gibi yapılmalı.

bu işin kralları half-life 2, bioschock 1 ve Call Of Duty 4 - Modern Warfare'dir. Ek olarak aşağıdakiler de iyidir.
F.E.A.R
Bioshock2
Crysis
Hitman
Need For Speed Most Wanted

Fakat ben oyunları detaylı anlatma işini bize vermene biraz bozuk atıyorum. Senin bu saydığımız oyunları oynayıp kendi görüşlerin üzerinden yazını yazmalısın. Bu oyunları oynamadan anlatmak istediğimizi anlamazsın, anlama peşinde olmamalısın. Oyunları oynayıp kendi görüşlerini yazmanı öneririm.

"Uncharted 3: Drake's Deception" bu oyunu biri oynarken sen film izler gibi izleyebilirsin. o kadar basarili video gecisler vardi bolum aralarinda, bolum sirasinda vb.

bununla birlikte iyi bir turkce dublaji da vardir oyunun.


benim bu oyunu oynadigim zamanalrda evdeki annem ve babanim "hadi ac da izleyeyim" dedigini biliyorum.

sinemasal anlatım deyince benim aklıma tek bir oyun geliyor god of war serisi
oyunun kamera kullanımı ve senaryosu sayesinde kendini oyunda hissediyorsun.bu oyunla ilgili dikkatimi en çok çeken şey sen oynarken başkası eline kola-cips alıp izlemeye koyuluyor.bu birçok oyun için geçerli değil

birçok oyun sinematik geçişlere sahip bu nedenle de bu kategoriye girer ama daha detaylı değerlendirmelerini üşenmezsem bi ara yazarım. bu arada sözlükten entrylerine bakarsan orada da fikir belirtiyorlar bu konularla ilgili. işine yarayabilir.

Kimsenin bahsetmemiş olması üzücüdür ki sinema ve oyun denince akla Metal Gear Solid gelir. PSX'e çıkan ilk oyunundan beri belli bir kesim bu oyuna "oyun" denmesinden haz etmez. Hatta MGS4'te sinematik süresi, oynanış süresinden daha çok, kimse de bundan şikayetçi değildi. Halen de twitch.tv de story runları olur. Caster oynar ve izleyenlerin hepsi muhabbet eşliğinde izler. Ben bile başında kaç kere sabahlayıp tekrar seyrettiğimi hatırlamıyorum. Bıraksanız sabaha kadar övebilirim MGS'i bu konuda.

TL;DR oyun + sinema = MGS

Metal Gear Solid bu konsepte sahip ilk hatta en iyi oyunlardan biridir, hatta bu oyuna oyun değil film demek daha doğru olur. 5 saatlik bir MGS Serisinden bir oyununun yaklaşık olarak 3 saati Ara videolardan oluşuyor. Tezini Kojima reyiz üzerinden yazarsan AA garanti;)

Oyundan bahsetmek gerekirse Tüm MGS serisi birbirine bağlı bir bütünün parçalarını oluşturuyor, o yüzden hepsini oynayıp tezinde belirtmen daha mantıklı olacaktır.

team fortress 2 ve tüm karakterler için tek tek yaptıkları "mee the ..." videoları. süper. filmi bile çıkacak diyorlardı ama yalan oldu herhalde.

www.teamfortress.com

bunun için en doğru yer reddit'te gaming sub reddit ine başlık açmak, oradakiler muhtemelen aşmış yanıtlarıyla seni tatmin ederler.

(bkz: beyond two souls)

unutmuşum :) quantic dream'in yeni oyunu. tribeca film festivalinde bir ön gösterimi yapılmıştı. oyun-film ilişkisinin tepe noktası sanırım.

şurada da quantic dream'in kurucusu ve heavy rain, fahrenheit ve beyond two souls'un yaratıcısı david cage ile yapılmış bir röportajı okuyabilirsin.

www.merlininkazani.com

(bkz: the elder scrolls v skyrim)

Ortaçağ gibi eski konulara meraklı olanların kesinlikle oynaması gereken bir oyun. Konusuyla, grafikleriyle bence çok iyi yapılmış bir oyun. Game of Thrones dizinin bu oyundan esinlenerek yapıldığı söyleniyor.

Assassin's Creed. barmen desmond'ın tapınakçıların günümüzdeki uzantısı tarafından kaçırılması ve bir makine de dna yapısından genetik hafızasına girilerek atalarının yaşadıklarını görmesi sağlanmasıyla başlıyor. ilk oyunda Altair isimli haşhaşinlerin en yeteneklilerinden biri olan atasıyla başlıyor ve hz.süleyman'ın gizli hazinesinin yerini öğrenmeye çalışıyoruz. görevlerbir yerden sonra başa sarsada sanat yönetmenliği güzel, çevre etkileşimleri devrim niteliğinde, özellikle checkpoint olan yüksek noktalara çıkınca şehrin panaromik görüntüsü çok güzel.

asıl olay 2. oyun ile başlıyor ve rönesans İtalya'sında Altair'in soyundan ve Desmond'ın atalarından Ezio oluyoruz. Oyunda senaryo çok güzel ilerliyor. Ezio'nun ailesi haşhaşin tarikatine bağlı olduğu için tapınakçılar(papalığa kadar el atmış borgia ailesi dahil) tarafından idam ediliyor ve ezio da intikam yemini ediyor. zamanla leonardo da vinci en iyi arkadaşı, Machiavelli akıl hocası oluyor. yine aynı görsel güzellik devam ediyor. oyunun içindeki sinematikler haricinde oyunlarla ilgili live action kısa filmler mevcut ve uzun metraj filmi 2015te gelecek.

Last Of Us:
www.youtube.com

ve Beyond: Two Souls da var...

bu iki oyun bence direkt insanı daha fragmanlarından içine çeken oyunlar. bir kere aynı bir film sahnesi tasarlar gibi tasarlanmış, sinematik öğeler çok fazla, manzaralar, kameranın önünden uçan kuşlar, normalde oyun içinde pek bir özelliği olmayan ama sadece görsel estetiğe adanmış detaylar. Last Of Us özellikle de sanki sen görüntüyü bir kamera ile çekimliş gibi oynadığın şekilde yapılmış. fragmanda da görülüyor, kanlar lense sıçrayıp orda kalıyor, ya da lens flare efektleri çokça kullanılmış. bu da sinematografiye alışkın bünyeler için özellikle uygulanan bir şey bence. sanki çekilmiş bir film izliyormuşçasına zevk alınmasını hedefliyorlar.

sinematikten kastın sürekli belirli bir hikaye içinde olsun, öyle bir hikayesi olsun ki oynadıklarımıza senaryoya baka baka ilerisi hakkında da küçük küçük çıkarımlar yapabilelim diyorsan ikv'ye kesinlikle bak. 2006 yılında çıktı ilk piyasaya, mmorpg oyunu. öyle ki 2006 yılında hazırlanıp kenara konulmuş şeylerden bile yararlanıyorlar güncelleme yaparken. sitesindeki hikayeleri ve görev metinlerini detaylıca okuyup 2 sene önce kimsenin tahmin bile etmediği şeyleri 2-3 ay önceden söylemiştim. eğer istediğin buysa, kesinlikle bak ikv'ye.

edit: oyundan bahset demişsin. yaklaşık 50 yıl önce dünyaya bir meteor düşüyor, o anki iletişim koşullarını biliyorsun. kimsenin bırak dış dünyayı istanbul dışında hiçbir yerden haberi yok. yeraltında saklı kalmış türler, büyü ve bilimle ortaya çıkmış yeni ırklar, ve istanbulun bununla savaşmasını anlatıyor oyun. ama oyun 50lerde geçmiyor. sitesindeki hikayelere bakarsan 2000li yıllara kadar anlatıyor. biz oradan başlıyoruz. teknoloji de ona göre gelişmiş. mesela fotoğraf makinesini kimse görmemiş neredeyse. onu da bir görev metninde okumuştum, görevi aldığımız kişi karakterimize fotoğraf makinesi kullanmayı öğretiyordu. :)

oynanışı öbür mmorpg'lerden biraz farklı. grafikleri de. mesela ilk oynadığımız bölge, eminönü. lisede okulla istanbula gittiğimde serbest sürede herkes mısır çarşısını 1-2 kez turlarken ben gayet rahat bir şekilde her yere girip çıkmıştım. adım gibi bildiğim harita. :)

hikayesi gerçekten çok kompleks. eğer istersen mesaj da atabilirsin.

Star Wars serisi için KOTOR 1 ve KOTOR 2 demek istiyorum. C 64 zamanından beri oyun oynarım, senaryo olarak aklıma bu 2si geldi şimdi. Oyundaki diyaloglar ile senaryonun değişebildiği, her cümlenin oyuna etki ettiği bir senaryoyu adeta sen çiziyosun, yazıyosun. hikayede çok başarılı twistler var, heyecan var, cutsceneleri merakla bekliyosun falan..

aklıma gelirse başka oyunlar yazarım.

Sinematografi görüntüyle ilgilidir sanat yönetmenliğiyle karıştırılıyor. kameranın açıları, ışık, renkler, çekim ölçekleri vs. bu bakımdan mı değerlendirmemizi istiyorsunuz ?

Blizzard'ın herhangi bi oyununu oynayan birisi bul, senin ekmek yiyeceğin kişiler onlar. Efsane sinematikler yapıyorlar ve bazı görevleri sırf o sinematikleri izlemek, tekrar izlemek için yapıyoruz. Hatta blizzard film yapsa izlerim kafasındayız. (Ve evet, normal şartlarda böyle olayları sevmesem, hiç izlemeden geçmeye kassam bile bazı oyunlarda o introlar falan daha feyz veriyor oyunu oynarken)

isaret parmaginla alttaki iki tele bassan da olur, 3,4 ve 5 zaten diger parmaklarca basiliyor. ancak en kalina vurma, zira o bosta olacak.

ex
b1
g2
d3
a0
ex
seklinde basabilirsin

la minör basıp fa pedal kullanabilirsin. Fa maj7 akoru oluyor gerçi her yerde yemez. Gitardan da çok anlamıyorum gerçi.

Ya da, bareli basıyormuşsun gibi düşün, ama işaret parmağını sadece ince mi teline koy. Kalın mi teline ise baş parmağınla bas.

bareleri kullanmaya alıştır kendini bence. illaki lazım olacak. gitar sadece açık akorlardan ibaret değil yeri gelir B çalman gerekir yeri gelir G# çalman gerekir. elini çok kasmadan, aşırı kuvvet uygulamadan çalmaya çalış. bu arada gitarın kalitesiz olabilir bu yüzden sapı kötü olabilir ve elini yorabilir veya sapı senin eline uygun değildir, çok kalındır veya geniştir mesela.

Arkasındakiler.

kalkıp illüminati'ye bağlamak istemiyorum ama, müzik piyasasında ruhunu satarsan seni bir şekilde başarıya ulaştırırlar. güzel şarkı yazarlar, ünlü prodüktörlerle çalışırsın, reklamını iyi yaparlar vs.

Unfaithful zamani basarili degildi,
Ne zaman ki devreye jay-z girdi iste o zaman isler degisti.

Bkz.
ft. Jay-z - umbrella

bu jay-z zaten illuminatinin menajeri gibi bir şey heralde. ünlü etmek istediklerine yolluyorlar adamı ardından patlama oluyor.

ya asıl olayı jay-z'nin yanında olması, ancak kendisinde star havası da var ve bence zenciler dışında beyaz erkeklerin de ciddi anlamda hoşlanabileceği yapısı var.

illuminati diyorum ben de.

www.google.com.tr

bildiğim kadarıyla baştan beri jay-z ile çalışıyordu ama ne zaman sıradan tek kullanımlık r&b-pop yapmaktan vazgeçip ilginç altyapılar falan kullanmaya başladı, alışılmadık soundlar kullanmaya başladı o zaman patladı. ayrıca sesinin orjinalliği var. ama en büyük etmen magazine yönelen hayat tarzı, giyimi, şarkılarındaki seks ve şiddet içerikleri falan oldu bence. maalesef magazine oynamıyorsan kolay kolay popüler olamazsın. he bunlar illuminati'dir, özel hayatındaki taşkınlıklar falan hep planlıdır, birileri de bunların basında yer alması için destekliyordur falan orasını bilemem.

sıçayım illüminatinize.

plak şirketi jayz'nin. jayz de şuan amerika'da müzik piyasının önde gelen isimlerinden. bir nevi o ne derse o oluyor. zamanında chris brown rihannayı dövünce, bir ton single, albüm çıkardığı halde adını duyamadık. ne zaman jayz gel karşim dedi anında her yerde dinlenmeye başladı, ödül törenlerine çıktı. yani bu adam ünlü olacak diyorsa ünlü oluyorsun, tvlerde, radyolarda şarkıların dönüyor. ödüller alıyorsun.

aç instagramine bak bi. yaptığı herşey rockstar havasında. herşey orjinal.

neremiz dogru ki yargi iyi olsun?

hakim de savci da bu topragin cocugu. universitede insan olmayi degil hukuk bilgisini ogretiyorlar. gencliginde lise cikisina gidip kiz kesen adamlar da buyuyup hakim savci oluyor, kiz da mini etek giymeseymis diyor tecavuzcuyu serbest birakiyor.

bu paragrafta da politically correct olmak icin 'tabi isini iyi yapan istisnalar yok mu tabi ki var gak guk' falan yazmisim gibi yapin

kadrolaşma.
kadrolara istenen tarzda eğitim verecek, istenen tarzda düşünecek, talep edecek, yazacak,yaşayacak kitlelerin getirilmesi.. kadrolaşmanın tek etkisi iş istihdamında olmaz toplumun her yerinde senin benim kafamda bile yer alır.
hür, bağımsız değiliz ve olamıyoruz.

ya bu yargı çok iyiydi de sonradan bozdu kafasına ayar oluyorum

kadrolaşmanın yanında kendi adamı olmayanların gözünü korkutma olayı var. birilerinin istedikleri kararları almayan ne hakimler, birilerinin istedikleri şekilde dosya oluşturmayan veya birilerinin istemedikleri kişileri suçlayan nice savcılar sürüldü, görevinden alındı, belki de ceza verildi. devlet onu korumazken adam ne yapsın çoluğu çocuğu var, "ben görevimi yaparım, vicdanım rahat olsun" diyen sürülüyor, görevden alınıyor yani. hele devletin umrunda değil eli sopalılar gelip çoluğunu çocuğunu dövse öldürse koruyanı yok.

günümüz iktidarı ile bağdaştıramayız yargının bu halini.
akp den önce de beterdi bu ülkede yargı. sadece şimdiki basın bu haberleri ön plana alır oldu.
bu ülkede darbeler, darbe girişimleri yaşandı. her gelen iktidar kadrolaştı. ayrımcılık had safhaya çıktı. zaten birçok yönüyle doğru olmayan anayasa her iktidarın oyuncağı oldu...
bununla birlikte siyasi ideolojilerin ön planda tutulduğu bir yargı manzarası uzun yıllardır varlığını sürdürmekte. hal böyle iken yargıya olan güven de zedelendi...

mahkemelerin verdiği kararı beğenmeyen liderler, "yargı bağımsız değil, kuşatma altında" dedi.
aynı liderler lehte bir karar çıktığında, "herkes yüce mahkemenin kararına saygı duysun" dedi.

kivi kuşu
edit: şunu da ekleyeyim... www.youtube.com

kuçular.

kaplumbağa tabi ki.

bal porsuğuna bayılıyorum ben. 2-3 tane evcilleştirebilmeyi çok isterdim (bana zarar vermeyecek kadar).
mybrute tadında hayat ohh miss!

bal porsuğu +1

hayat bu hayvana güzel

koala ve panda.

penguen

köpek tabii ki de:
cl.jroo.me

onun dışında şunlar da üst sıralara girer:

panda, lemur, lama, fok, kedi, baykuş, muhabbet kuşu

sincap

penguen idi. en sevdiğim ve görmek istediğim tek hayvandı.

son olaylardan sonra ne yapacağımı şaşırdım. sanki penguenler yüzündenmiş gibi çelişkilere düştüm.

yeni sempatik hayvan arıyorum. denizatı olabilir.

tavşan, tabi nasıl yaklaşacağını bilirsen.
köpek
axolotl, nam-ı diğer su semenderi animals.nationalgeographic.com

Panda ve yunus

gorod.tomsk.ru
animalinventory.files.wordpress.com
www.resimdizin.com
www.magiclands.ru

baksana şunların tatlılığına.

Uzak ara Koala.

Saygımdan adını bile büyük harfle yazmışım:)

zip zip baligi.

lama

rakunları çok seviyorum ben. bi de quokka.
(git: s3-ec.buzzfed.com )

koala +1
panda
penguen

bal porsuğu +549818

kadınlar da evlenme teklif edebilir.ne var ki bunda? :)

Nasil bir erkegin kadina hic beklenmedik bir sekilde evlenme teklif etmesi garip bir durum olusturursa tam tersi de ayni. Teklifin kadin tarafindan gelmesinin bir onemi yok, zaten cogu iliskide kadin tarafi evlenmek istedigini bir sekilde belli eder, erkekten bekler.

senin o kisiyle evlenmeye hic bir niyetin yoksa reddet, teklif zamansizsa ama 2 yil sonra evlenirim diye dusunuyorsan boyle acikla (net bir sekilde soyle), evlenmeye hazirsan biraz dusun sonra git yuzugu al tak parmagina.

normal mi degil mi bilmem. ama ben normal karsilarim, bana yapilsa mutlu olurum. bir ihtimal helal olsun bile diyebilirim.
durup dururken olayini haric tutuyorum tabii.

eder çok beğendiyse. erkeği istemeye gidenler de mevcut bu arada.

teklifinde ciddiydi ama bana yaşı itibariyle hormonlarının etkisinde kalıp beni potansiyel baba adayı seçmiş gibi geldi ya da çok yanlış düşündüm bilemedim. kişiliğimi iyi bilecek kadar süredir tanıyor beni ama durduk yere böyle bir teklif gelince bi garip oldum. olayın heyecanına kaptırıp evet demedim iyi ki. sonuç itibariyle güzel biri olmakla beraber evlenmeyi düşüneceğim bir insanda olması gereken özellikler yok. o yüzden anlamasını umarak şakaya vurdum. neyse ben cevaplarınızı okumaya devam edeyim.

Normal
Neden anormal olsun.
Ha ben yaoar miyim? Bilemedim bak simdi.

Ama sen makara kukara karistirma netlestir.
Evetse evet hayirsa hayir seklinde tabi kirip dokmeden, niyetini acikla.

Kadının evlenme teklif etmesinde sakınca yok ama ortada bir olay yokken evlenme teklif etmek garip.

long live +1

sevgili olsaydınız çok da güzel olurdu. arkadaşmışsınız, bu halde teklifi erkek de yapsa tuhaf.

kocama evlenme teklif eden bendim. yani kısacası bence bu çok normal bu durumda normal olmayan tek şey bana göre durup dururken olması.

Hayır yani sevgililik falan yoksa niye durduk yere evlenme teklif ediyor bu kız? Düşünülmesi gereken şey bit kadının evlenme teklif etmesi değil de bu olmalı bence.

ben o yüzden olayı hormonlara bağladım. aklıma başka bir sebep gelmedi. belki bir süredir böyle bir niyeti vardı da ben anlamadım onu da bilemiyorum. her halükarda garip oldu bu.

tek taşı uzatmadıysa şaka yapmıştır belki?

isim nasıl yanlış, tamamen mi yoksa harf hatası falan mı? harf hatasıysa belki görmezden gelebilirler ama bilgileri girdikten sonra farklı isim çıkınca ödemeyi almayıp iptal de edebilirler. bence uyuyana kadar aramayı deneyin, olmazsa sabahleyin ararsınız.

babamın adı yerine kendi adımı yazdım, soyad aynı sadece.

hangi kartin? kredi karti mi?

oyleyse zaten odeme cekilemez karttan. siparis iptal edilir otomatik olarak.

teknosa banka iletişime geçer sorun olmaz dedi. ama bence de ödeme yapılamayacak.

online şube varsa gir orada bekleyen işlemler(yada provizyonlar)'e bak yada dönem içi harcamalara.

online şubeye girişi ben yapamıyorum, babam şehir dışında ve uyuyor malesef. yarına kaldı artık.

alışverişi yaptığın sitede provizyon alınamadı gibisinden bir hata mesajı vermesi gerekirdi. sitenin müşteri hattını arayıp ödemenin alınıp alınmadığını sorabilirsin.

sipariş yola çıkmış. bir sorun olmadı.

kimya sektörüyse tabii ki yapar ama üretim planlaması hakkında biraz tecrübesi olması gerekir ya da biraz bilgi edinip yaparım ben bu işi diyeceksin, işveren de inanırsa pekala olur. belki orta ölçekli bir fabrikadan başlamak lazım, büyük fabrikalar bir yüksek lisans falan arayabilirler.

çoğu işyeri sahibi endüstri mühendisi ne onu bile bilmiyor, o işler için makine mühendisi almaya çalışıyor. türkiye'de küçük/orta fabrika işleten adamlar teknik bilgisi müthiş mühendisler değil genelde. kimya mühendisi kimya fabrikasında veya kimyasal ürünler kullanılan yerde çalışır genelde, ama etraf makine mühendisi kaynarken gidip de üretimin başına koymazlar kolay kolay.

kimyasal üreten fabrikalarda üretim ve proses mühendisleri ekseriyetle kimya mühendisleri olur.

Kimyasal üretim yapan fabrika olur. Misal tutkal üreten fabrika.

Tam anlatamamışım aslında, makina parçaları üreten bir firmada mesela. Ve bunlar uluslararası büyük firmalar gibi düşünelim.

o pek mümkün görünmüyor ama tanıdığın varsa işe alınırsın tabii. sonra yapabilir miyim diyorsan, azimle sıçan duvarı deler, başarmaya niyetin varsa öğrenir yaparsın, yalnız öğrenene kadar oradaki formenler ve işçiler seni donlarında sallarlar. işe yani başladığında ilk 6 ay her şeyi öğrenmek için deli gibi çalış ve her şeyi çekinmeden sor, daha sonra kimseye bir şey sorma, kendin araştırıp bul. daha pek çok zorluğu olabilir, işe girersen başka tavsiyeler verebilirim makine imalatıyla ilgili.

Normal degil,lutfen icmeyin.

içmeyin sakın.
asla kola gibi kokmaz.

Ben ondan zehirlendim bi kere. İçmeyin.

Üç şişe aldık bi bu böyle çıktı. Güya sarhoş olacagidik :'( teşekkürler arkadaslar...

küp iyi bir markadır aslında meyve şarabı konusunda özellikle. ama bi sakatlık var gibi.

gidin paranizi isteyin geri. geceniz rezil olmus :/

son kullanım tarihini kontrol edin ve tarihi geçmemişse de aldığınız yere geri götürün.

okumadım ama çok güzel.

noktadan başka da noktalama işaretlerimiz olduğunu biliyorsunuzdur umarım, mesela virgül. oldukça kullanışlı, üstelik de bedava. arada deneyin derim, memnun kalacağınıza eminim.

onun dışında cümleler kısa ve fazla basit, fakat bunlar iyi anlamda değil. ne anlattığınızı anladık ama her hangi bir okuma isteği, merak uyandırmadı. muhtemelen bir filmi özetlemeye çalıştınız ama filmi bile izleyesim gelmedi inanın.

kuzenin mi yazdı?

Açık renklerden gidin, loşluğu perde ve ayaklı lambalarla falan yakalayın. Koyu renk çok boğuyor. Yıllarca kırmızıydı odam, sanırım ruh hastası etti beni.
Hatta bence beyaz yapıp duvar çıkartmalarıyla falan süsleyin, tarz olsun.

10 yıldan fazladır bordo kullanıyorum çok memnunum ama artık sıkıldığımdan koyu yeşile (petrol yeşili gibi bir şeye) geçicem ben de.

bir diğeri için eflatun/leylak diyorum.

Çakıl taşı rengi.Koyu renk tavsiye etmem,bir süre sonra boğar.

3.5 5 ise koyu renk kullanabilirsin rahatlıkla.
tek duvarı koyu renk güzel oluyor.
koyu yeşil +1

enerjik olsun dedim koyu yeşil dediniz, iyice bezginleştirmesin beni?

Benim için en ideal oda rengi krem.. Şöyle hafif koyu krem rengi seviyorum ben beyaza yakın olan değil, eğer çok sade kalırsa tabloyla vs. dolduruyorsun gayet güzel duruyor..

oda çok küçük, koyu bir renge boyatırsan iyice kasvetli bir hale bürünecek.
bence filli boya'nın kesekağıdı rengine bakabilirsin. astar üzerine boyadığında göründüğünden daha açık bir şey çıkıyor. koyu istersen bir kat daha geçersin.

gri

Odan aynı zamanda yatak odansa çok canlı renkleri kullanmamanı tavsiye ederim. Yatak odalarında soft renkler daha rahatlatıcı oluyor.
Örneğin turuncu yerine yavruağazı olabilir, yakın tonlar ama daha yumuşak olur.

sarı.

ama açık pastel ya da turuncuya çalan tonları.

fifa 13 için aynısının laciverti şeklinde özetleyebiliriz.

o zaman fifaya da geçmem. adam gibi mühendis çalıştırıp adam gibi oyun yapsın orosbu cocukları.

mesela peste durum şu: pas atıyorsun, pas senin attığın yere gitmiyor. pas, senin attığın yöne göre, gittiği tarafta özelliği yüksek ve form durumu kırmızı olan futbolcuya doğru gidiyor.

dümdüz sağa bastın mı, dümdüz sağa gitmiyor top. özelliği yüksek futbolcuya doğru meyilleniyor.

saçmalığa bak amk?

ya da topu sola dikiyorlar, bir futbolcuya çarpıp sekiyor. o topa bile ta ebesinin amındaki futbolcu koşuyor, düştüğü yere yakın futbolcu paralyze oluyor ve hareket edemiyor.

amk marionun yapay zekası bile daha iyi.

fifa futbol oyununu simülize etmiş en iyi oyundur. oyuncu şahsın "ya bu top nasıl dönmüyor, ama olmaz ki" tavırlanırı kabul edecek bir anlayışı da yoktur. pesçiler zaten her daim orta sahayı iki saniye geçmek istemiştir. o yüzden hangi minvalde sorarsan sor(grafik hariç) simülizede fifa çok sünnetlik almıştır son zamanlar pese.

fifa'da oynamayı bilen adam sikindirik bi takımla real madrid'i veya barcelona'yı yenebilir ama pes'te ara pası at messiyle dümdüz gidip defansın içinden geç vur gol olsun. imkanı yok yani pes'te öyle dandik takımla yenmenin. ayrıca fifa'da top kontrolü, hareketler falan çok daha geniş skala da ve maç içinde bu hareketleri yararlı bir şekilde kullanabiliyoruz. evet fizik motoruyla ilgili ara sıra hatalar oluyor fifa'da mesela bazen top çarpıp 20 metre yukarı sekiyor falan ama her türlü pes'ten iyidir bence. he bir de pes 15 senedir çapraza koşamama sorununu çözemedi önce onu çözsünler amk.

@ruh, messi pes'in en boktan futbolcularından biri.

en iyi 20 futbolcu arasında saymam muhtemelen.

ben almam şahsen. doğru buldugum bir deyiş.

Saçma. Böyle bir "erdemlilik" olmaz ki. Erdem olacaksa bu davranış "bana yar olmaz sonra" şeklinde olmamalı. Eylemin sonucu hayırlı olmazdan çok eylemin kendisini tartmak gerek. Demeye çalıştığımı whoosie demiş aslında, ben diyemedim galiba.

O sözle büyütülmeniz tam olarak uyguladığınız anlamda değil. Yani haram yemeyin, başkasının hakkını gasp etmeyin, düşene vurmayın falan diye düşünmeniz asıl olan.
Belli inançlarınız olduğunu düşünüyorum, bu yüzden teorik olarak özellikle ilkini gerçekleştirseydiniz ekstra dua alırdınız. Sonuçta elinden alan siz değilsiniz, hayat şartları, siz yardımcı olmaya çalışıyorsunuz.

adam kendi istegi ile ucuza mecburen de olsa satiyorsa alinabilir belki ama,

mesela icradan dolayi satilan seyleri kesinlikle almam.

icrlık mal konusunda aynı fikirdeyim ama o amca ve teyzenin olayınca senin düşüncen saçma. telefoncunun 350 verdiğine 500 verebileceksen aksine alman büyük bir iyilik olur. ha o telefonun piyasa değeri 700 mü mesela? ve sen de verebilecek misin? o halde 700 verip almalısın. ama ibne telefoncuya vermesinden iyidir her halükarda.

gidip birine zulum ede ede elinden malini almak ya da fazla fazla parasini almak bence de yanlis, ozel hayatimda ve is hayatimda boyle seylerden uzak duruyorum. hatta bir adim ileri giderek diyebilirim ki is hayatimda benim verdigim "hak yeme" kararinin altimda calisan yaklasik 40 kisiyi de etkileyecegini dusunerek iyice uzak duruyorum, kimsenin hakki kimseye gecmesin.

ancak olayin bambaska bir boyutu var. bu konuya whoosie de deginmis, she was my baby de deginmis.

eger karsinizdaki razi ise neden olmasin?

mesela paraya ihtiyaci olan biri acil bir sekilde telefonunu satacak. o telefonu siz almazsaniz baska birisi alacak. neden baskasi alacagina siz almayasiniz? siz almasaniz bile o telefon 350'ye satilacaksa bence almanizda vicdanen bir problem olmamasi gerekiyor.

bir ornek de is hayatindan vereyim.

taksi isletiyorsunuz ve baska bir taksici acil ihtiyacindan plakasini satiyor. surekli olarak bu islerle ugrasan aracilara gidecek ve harac mezat satacak plakayi. mesela 1 milyon yerine 800 bine satacak.

daha sonra 800 bine alan adam da, bu plakadan kazandigi parayi tekel olusturup sizin elinizdeki plakalari satin almak icin kullanacak.

kapitalizmin iyi bir sey oldugunu savunmuyorum ama sistem boyle islerken, sizin bunu tersine cevirmeye calismaniz, size zarar verir.

eger 350'ye satilacak bir iphone varsa ve hatta sizin de telefona ihtiyaciniz varsa, o telefon size helaldir.

bunun hak yemek oldugunu dusunmuyorum.

hiç icralık mal filan almışlığım yok tabi ama mantıken insanların borçlarını kapatabilmeleri için o icralık malların satılması gerekir en kısa sürede. hukukçu bir sürü insan var tabi sözlükte, duyuruda ama o hacze konu mal, satılmadıkça o borç ödenmiş sayılmaz diye biliyorum. aslında ısrarla hacizli mal almamak borçlunun sıkıntısını daha da artırır.

biz duygusal milletiz tabi ama bu icra mevzusunda da, 1000 tl lik telefon mevzusunda da o malın ucuz da olsa satılması o insanı rahatsız etmez aksine rahatlatır, piyasasını filan da hiç bilmem ama o adam 1000 liraya satmak istiyorsa demek ki o paraya çok acil ihtiyacı var demektir.

ağlayanın malı gülene hayır getirmez atasözü aslında daha farklı durumları anlatır. zorla şerle, hile ile hurda ile malına çöreklenmek gibi.

iphone 4'e 350 lira önerilmesiyle birinin iphone 5'ini kendi rızasıyla 1000 liraya satması arasında fark var. o amcayla teyze değerini bilmiyor, eğer sen gitsen 500 e alacak adam amcayı yaşlı diye kandırmaya çalışıyorsa haklısın. ama telefoncu onu 500'e satabilecekse kar yapmak zorunda sonuçta.(telefon fiyatlarını bilmiyorum)

diğer durumdaysa adam kend rızasıyla, çabuk satabilmek için 1000 lira demiş, kendisi bunu kabul etmiş zaten, bu durumda gönül rahatlığıyla alabilirsin. ben de aynı şekilde gitarımı falan satmıştım, hiç de içim acımadı ucuza gitti diye, öyle olması gerekiyordu çünkü.

yurtta oda arkadaşım parasızlıktan telefonunu satıyordu benim almaya içim elvermedi (kendi telefonum da yarı arızalıydı o ara) sonra çocuk çok daha ucuza telefoncuya sattı. şimdi olsa yine aynısını yaparım gibi ama alsam daha faydam dokunurdu.
burdaki tüm cevaplarda da bi iyi niyet var bu arada negzel :)
-
yerinde olsam en azından teyzenin pazarlığına yardım ederdim

doğru olduğunu düşünüyorum ve kendim de almıyorum.

kişiden kişiye değişir tabi ama ben şahsen bu sözü benimsiyorum.
çünkü bu durumlarda ben mesela o ip5 i alsaydım her kullanışımda içimde binbir kurt dolaşacaktı sıkılacaktım ve hatta muhtemelen aldığım fiyata geri satardım.
ben almasam bir başkası zaten alacak evet ama kişilik karakter meselesi,nasıl yetiştiğinin etkisi vb etkenler..

Ayagini yorganina gore uzat deyimini hepimiz biliyoruz,sen cebinde kontur almaya para yok gidip iphone aliyorsun sonra da sikintiya dusuyorsun.millete hava atacagim diye bu tarz cok fazla ornek var etrafimda,bir çok defa cebinde çok pahalı telefonu olup da bana gelip telefonundan birisini ayarayabilir miyim konturum kalmadı gibi olaylar yaşadım mutlaka sizde de vardır bu ornekler

allah bize aklimizi kullanalim diye vermis...

İki farklı ihtimal olabilir böyle bir durumda:
A) kişi sattığı malın ederini bilmiyordur, bu durumda öne sürdüğü fiyatı kabul edersen bu kandırmaya/dolandırmaya girer hoş olmaz
B) kişi değerini bildiği halde malı ihtiyacına binaen o paraya satıyordur, bu halde verebiliyorsanız gerçek ederini yahut istenenden fazlasını vermek iyidir elbette, fakat sizin de imkanınız kısıtlı ise alan da veren de razı olduğundan sıkıntı olmadığını düşünüyorum

Bazı arkadaşlar icra kısmına değinmiş olayın, kendi açılarından bakmışlar olaya. İşin içinden biri olarak ben de görüş aktarayım. İcradan satışa sunulmuş bir mal yeni kanunlarda en fazla iki kere satışa çıkar aynı talimatla. Her ikisinde de malın %50 değerinden açılır artırma ve alıcılar arasından en yüksek miktarı verene satılır. "Düşenin malı yar olmaz" mantığındaki kişiler bu artırmaya girmediklerinde işin çakalları misalen 50.000 değerinde bir aracı 25.000e alır, borçlunun borcundan sadece 25.000 eksilir ve esasen borçluya extra bir 25.000 lira zarar yüklenmiş olur. Artırmaya girmeyen bu kişiler katılımlarını esirgemeyip bu yaptıklarının borçluya yardım etmek olduğunu anlasalar ve artırmaya dahil olsalar aynı araç belki 45.000-50.000 seviyesine satılacak ve borçlu da borcundan malını değerinde satarak kurtulmuş olacaktır. Halkımızın bilinçlenmesi dileğiyle.

Not: İcraya "düşenlerin" çoğunluğu sizin satın aldığınızda ödediğiniz bedeli keyfiyeten ödememe nedeniyle düşmektedirler.

"beam a beer" sanki?

beam'la google sonuç bulamıyor hiç

beam a beer up to me

olsa olsa beam over olur sanki. "beam me over a beer" bilemedim.

ışınla demek zorunda da değilim. argoda/ günlük konuşmada böyle bir anlam verebilcek bir şey. yani bi bira verin versiyonları işte.

beer me

ya da jesse pinkman stayla:
gatorade me, bitch

gimme beer dan iyisini tanımam.

shoot me a pint of ... (buraya bira ismi)

not: ingilizim

öğrenci belgeni alıp şubeye git. orda yönlendirirler.

okulu uzattın mı?

okul devam ediyor hala ama bizim öğrenci belgesinde askerlik işlemi yapılamaz diyor

okuyorsan senin işlemlerini okul halleder zaten, olmadı git sor, arada yanlışlık olmuş olabilir, okula kağıdı verirsin onlar halleder.

rakı çay. ayran ne amına koyim tamam eyvallah süper içecektir de "milli içkimiz ayrandır" nedir lo.

Yurt disinda rakiyi ve Turk kahvesini biliyorlar. Cay Turklerden ziyade Ingilizler ile ozdeslesmis bir icecek. Aslinda sarap uretiminin de dogdugu topraklar sayilir buralar, ama Islam etkisiyle geri planda kalmis sarap, Fransizlar sonradan uzmanlasmis sarapta.

rakı ve ayran.

bu ikisi türklere özel ve özgü. çay değil.

ek: bende diye tik yok ya.

rakı türklere özgüdür. orjini balkanlardır ve hemen her balkan ülkesinin rakı benzeri içkisi vardır uzo rakia vs gibi ama rakı onun türk versiyonudur. haliyle rakı milli içkidir. ayran da orta asya'dan gelen bir gelenektir, o da milli içkidir. çay bize özgü değildir, türk çayı diyince insanın aklına diğer çaylardan bir fark gelmez. çay için seranomisi olan japonlar bile çayı sahiplenmiyorken bizim sahiplenmemiz saçma olur.

rakı, ayran, çay hepsi olabilir .. kımız değil.

chpliyim.

anlam daralması nedeniyle içki alkollü şeylere verilen ad olmuşur. normali, içilen her şeye verilen bir isim sadece
rakı diyorum, mantıken kımız da olabilir ama rakı.

içki diyince akla ne geldiği önemli. bi kafeye gidip bana bi içki ver dediğinizde genelde alkollü içecekler sunulur. o zaman kelime oyunu yapmaya gerek yok bence. milli içkimiz rakıdır kardeşim.

"rakı" kelimesi de, "aslan sütü" ifadesi de araplardan geliyor. rakıyla tanışmamız da 19. yüzyılda gerçekleşti. balkanlardan yahut araplardan gelmiş, kesin bir bilgi yok. milli herhangi bir tarafı yok.

milli alkollü içeceğimiz kesinlikle şarap. kanuni'nin kanunnamelerinden birinde geçiyordu mesela şarap satışı üzerine uygulanan vergi miktarları. tarihi gerilere gidiyor epeyce. ama günümüz türkiye'sinin %76'sının alkol dahi tüketmediğini göz önüne alırsak alkollü herhangi bir içeceğin bugün "milli" ilan edilmesi abes olur. (resmi ve gayriresmi rakamlar bunlar)

çay da cumhuriyet yıllarında getirilen ve doğu karadeniz'de yetişme ortamı bulunmasıyla kullanımı başlayan bir bitki olduğu için ülkemizdeki tarihi bir yüzyıl ancak gidiyor. günümüzde en çok tüketilen, en yaygın içeceğimiz çay. çay içmesiyle ünlü ingilizlerden kat kat fazla çay tüketiyoruz mesela. lakin çayın da bize has, "milli" bir özelliği yok.

ayran ise orta asya zamanına kadar gidiyor. güneydoğuda neredeyse günlük tüketiliyor benim gördüğüm kadarıyla. batıda ise tüm et yemekleriyle beraber tüketiliyor sanırım. o yüzden hem ülkenin her tarafında herkes tarafından tüketilmesi, hem de asya bozkırlarındaki göktürkler zamanından beri bizimle olması sebebiyle en milli olan içeceğimiz.

kısacası, bize has olan alkollü içecek şarap, alkolsüz içecek de ayrandır.


@beckwith bsgçk ahahahaha. içki = içecek = içilen şey. su da içkidir, votka da. çay da içkidir, powerade de.

kesinlikle rakı ve ayran bir aradadır. gündüz gelmişse misafir ayran ikram edilir bizim köyde. akşamcıysa misafirimiz onun şerefine rakı masası kurulur. anlayacağın ne kadar dini sebeplerden rakıyı kabullenmek istemesede bazıları, rakı bizimdir. ve tekrar anlayacağın gibi sırf birilerine gıcık kaptıkları için ayrana burun kıvıranlara inat, ayran bizimdir. rakının dünyada muadili çoktur, ama ayranın yoktur. hadi iyi akşamlar.

çay konusunda ingilizler ve çinliler karşısında ağzımızı bile açamayız, her ne kadar tüketim bizde daha çok olsa da tarih olarak onlar var. kaldı ki afganistan, hindistan gibi ülkelerde de çay kültürü bizden aşağı değil.

rakı osmanlı zamanında üretilmiş bir içki, benzerleri orta doğu ve balkanlar'da olsa da rakı şekliyle bizde üretilmiştir o yüzden milli içkimizdir.
yoğurt ve dolayısıyla ayranda bizimdir. ismi arapça'dan geliyor olabilir ama osmanlı türkçesinde arapça hayranlığına yormak istiyorum bu durumu.

kımız orta asya'da türklerin içkisidir ama ben türkiye'debi tekel bayisinde görmedim hiç mesela. o yüzden türkiye'de milli içki sayılmaz bence.

oluru var kesinlikle var. zamanla olur denmez ama olabilir. mallık değil. kız olsan da böyle.

oluru çok düşük. çabana yazık bence.

boşa uğraşma enerjini ruhunu harcama..

ilk anda beğenmeyen kızı zamanla etkilemek, ilk anda beğenmeyen erkeği etkilemeye göre çok daha kolay derler. ben demedim öyle diyorlar.

oluru çok düşük +1

olmaz.

Oluru var. Birbirinizi pek iyi tanımıyorsanız baya bi oluru var yani bence.

çalışacağı 40 sene istemediği bir hayatı yaşayacağına 4 sene daha hiç yaşayamasın, 36 sene düzgün yaşasın derim. Umarım aradığı desteği etrafından bulabilir kendisi.

ne bileyim istediği bölümün puanı yüksek, puan türü fen. nese arka çıkalım bari biz de

kimsesiz kimse +1

o pilotaja girmek torpilsiz zor diyorlar sadece puanla almıyor ki orası merkezi yerleştirme söz konusu değil, keşke para olsa 1 yılda bu işi halledebilirdi bilemedim.

ben mülakatı olduğunu bilmiyordum o zaman bu hayali neredeyse imkansız, boşa her şeyini çöpe atmasın. ikna edeyim ben.

orada inanılmaz torpil dönüyor bilginize. yani kazandı diyelim mülakattan geçmek kolay değil.

o pilotajın bir de yaş sınırı vardı 21 veya 22 diye hatırlıyorum, bir kontrol etsin arkadaşın.

27 geç bir yaş değil zamanında bitirebilirse.

thy yetiştirilmek üzere pilot alıyor dönem dönem. son 1 yılda 2 defa alım yaptı diye biliyorum. işletme mezunları da başvurabiliyor. gitsin o sınavlara hazırlansın 4 sene okul okuyacağına.

gitsin kredi çeksin sonra türk hava kurumunun pilot yetiştirme okulu var.4 senelik lisans öğrencilerini alıyor.

pegasus 100 tane uçak aldı.bu uçaklara pilotta alacak zorunlu olarak.bence pilot olmak akıllıca.

thy mühendisler arasından ingilizcesi mükemmel olan ve sınavı geçen adayları kursuna alıyor 2 sene.
öyle pilotaj okuluymuş falan onlar zaman kaybı. zaten işletme mezunundan pilot olmaz.

deu işletme kötü değil. ingilizcesini geliştirsin. excelini geliştirsin. güzel bir iş bulur istanbulda.

@eski solcu bilmeden etmeden çok güzel sallamış. insanların hevesi kırma birader araştırmadan.

bu 2 ay önce verilen ilan ilan.memurlar.net

görüldüğü üzere işletme mezunu da alıyor thy, üstelik 75 toefl kabul ediyor, yani çok süper bir ingilizce de gerekli değil.

thy zorlu sınavlar yapıyor, aralarında almanya'da yapılan karar verme ve koordinasyon bilmemnelerinin olduğu sınav da var. ayrıca cemaatleştiği için torpil çok dönüyor, yine de denesin. bildiğim kadarıyla eğitimi 1,5 sene. bu süre içerisinde maaş da veriyor. bitirir bitirmez işe alıyor.

bunların haricinde parası varsa özel bir uçuş okulundan kurs alıp havayolu firmalarına başvurabilir.

hocam ben yanlış anlattım sanırım.

ben 4 yıllık okullardan bahsediyordum. 4 yıllık üniversitelerde pilotaj okuyacak arkadaşım. söylediğiniz şeyler, hava kurumalrının 1.5 yıllık pilotaj okulları.

arkadaşım öss puanıyla yerleşecek yani.
onda da mülakat var mı? yoksa direkt merkezden mi yerleştiriyorlar, öss misali.
ona göre boş yere kasmaması için dil dökeceğim.

asıl onda mülakat var zaten, o bahsettiğiniz pilotaj okullarında sadece paraya bakıyorlar.

neyse ben bu konuları hiç bilmiyormuşum demek.
tam burslu öss puanıyla giirlen yerde nasıl para geçiyor ben anlamıyorum mesela

tamam o 4 senelik okulda da mülakat var, torpil dönüyor ayrıca 1,5 senede iş sahibi olmak varken 4 sene daha beklemesin diye düşündüm ben.

anladım şimdi hocam. para diyince ben, uçuş kursları gibi bir şey düşündüm. (genelde 200.000tl falan oluyor ya)

neyse zaten çok bilgim yok benim de.

o paralı kursları da söyledim işte, parası varsa onlara gitsin en rahatı o.

eğitim kalitesi. anne-baba eğitimli olunca ingilizce öğrenme daha çocuk yaşlardan başlıyor. ama hepsi değil, çok fazla istisna var. "geneli biliyor" diyemeyecek kadar kişi çat-pat götürüyor avrupa'da da.

bi de aynı dil ailesinden olması

Kanaatim, günlük yaşamda kullanma imkanı/zorunluluğuyla daha erken karşılaşıyorlar. Çünkü farklı dillere sahip insanlarla daha fazla karşılaşıyorlar. Belki bundandır.

ben de cok dogru bir genelleme olmadigini dusunuyorum. o gorduklerinizin cogunun ingilterede dil ogrenme, su bu gecmisi oluyor. herkes gibi emek para harciyorlar. bizden farkli oluyor tabii ki, her milletin dili farkli donuyor. Benim bildigim Hollanda da cok iyi konusuluyor mesela. Fransa da degil ama.

TV lerin alt yazi ile film vermesi, program yapmasi cocuk yaslarda ogrenmeye cok etkili oluyor, ya da ingiliz tv lerini ucretsiz izleyebiliyorlar. Isvec Norvec Finlandiya boyle.

ingilizce öğretmeniyim.

yurtdışı tecrübem de oldu. haklısın doğu avrupa ve ispanya tarafları hariç genelde çok güzel ingilizce konuşurlar. bunun birçok sebebi vardır.

birinci en büyük sebebi, yapılandırmacı öğretime 2005 yılı gibi çok geç bir vakitte geçmiş bulunmamızdır. daha öncesinde hep esasici felsefe temelinde öğretmen merkezli ve öğrenciye hiçbir şekilde orjinal, eleştirel, aktif, global, analitik düşünme ortamı hazırlamayan bir eğitim sistemimiz vardı.

öğretmen sınıfa girer, açın sayfa şu, okuyun der, bitince de tahtaya s+v+o yazar ve diductive bir şekilde öğretirdi. hoş ülkemizde hala böyle bir sistem var.

özellikle dil öğretiminde, kritik period çok önemli. 0-6 yaş insan beyninin en çok dil öğrenmeye açık olduğu zaman aralığı. avrupalılar kaynaşık milletler topluluğu olduğu için, her zaman yabancı dillere maruz kalabiliyor ve bu sayede çocukları daha rahat öğrenebiliyorlar.

yabancı dile hakim bireylerin yetişmesi için kafa yoran dilbilimciler reçeteyi yazmışlar:

- çok daha erken yaşta dile maruz kalmak
-etkileşimin bol olduğu, gerçek hayat yaşantıları ile ilişkili eğitim öğretim araçları
-oyunlar (ki dil eğitiminde oyunların payı çoktur)
-eğitimde cezalardan uzak durmak
-öğrenci merkezli yapılandırmacı, aktif örenme ortamları
-bol materyal ve duyuşsal-bilişsel-psikomotor becerilere, öğrenci hazırbulunuşluluğuna göre düzenlenmiş ders planı
-grammar translationdan ziyade daha çok communicative language learning, direct method, audio- ling methodun sentezlenmesi
-teknoloji kullanımı


yani daha çok yolumuz var, ama öncelikle şu özgüvensizliğimizi, yabancı dil duyunca yabancılaşma içgüdümüzü safdışı bırakmamız gerekiyor.

Eğitim seviyesinin genel olarak yüksek olması önemli bir kriter olabilir. Bir de özellikle batı avrupa'da genel bir uluslararası ortam var denebilir. Zaten orta avrupa da ingilizce oranı biraz daha düşüyor. doğu avrupa'da baltık ülkelerinde falan daha da azalıyor. Ortamla da alakalı olabilir.

avrupali baya baya bi kötü ingilizce konusur. genelleme temeli yanlis.

almanlar, fransizlar, italyanlar, ispanyollar, portekizliler, yunanlar, bulgarlar, romenler, slovaklar, cekler, avusturyalilar genel anlamda kötü ya da türkler civarinda.

bu saydiklarim avrupanin büyük kismini icerir zaten. genelde kuzey avrupa iyi konusuyor, kalan kita avrupasi tirt ingilizcede.

dublaj olayı gelişmemiş durumda avrupanın genelinde.
filmleri dizileri televizyonlarında da orijinal dilinden alt yazı ile izliyorlar. bu yüzden dili öğrenmeye başladıklarında bu temel onlara inanılmaz faydalar sağlıyor. mesela gramerleri kötü olabilir ama öyle bir telafuzları oluyor ki anadil gibi... harmony için de geçerli bu. en büyük etkenlerden biri bu dublaj olayıdır.

dil ailesi. eğitim meğitim hikaye. dil yapın benziyorsa her şey çok kolay.

alman ih libe dih. diyor sub + verb + obj
ingiliz i love you. diyor sub + verb + obj
türk seni seviyorum diyor obj + verb + ek

konuşmada değil sıkıntı kısacası. ingilizcenin yapısında düşünmüyoruz biz problem o. onu aştığın ve yeterli kelime bilgisine ulaştığında gayet aksanlı ve hayvani bir ingilizceye sahip olmana hiç engel yok.

eğitimli aileden gelme fikri biraz iddialı geliyor bana.
geçenlerde hırvat bi kamyoncu izmirden yük sarmış çanakkale üzerinden memleketine gidiyor, yolda kalmış yardım istiyor, adamla çat pat anlaştık vinç falan ayarladım adamın işini gördüm ama adam şakır şakır konuşuyor bana göre, ve sorduğu ilk soru ingilizceyi nasıl(nerede) öğrendin, ingilizce bilen türke denk gelemedim gibi bişe oldu.

avusturya'da bizzat çocuklar üzerinde araştırmasını yaptım. kapsamlı bir araştırmaydı, dileyenle sonuçlarını paylaşırım. malesef türkiyedeki genel ingilizce bilgisi ile avusturyayı benzer tutmak büyük yanılgı olacaktır. oradaki çocuklar resmen bilingual. ülkenin ingilizce durumunu neye dayanarak bu kadar yüksek görebiliyorsunuz anlamıyorum açıkçası.

binlerce ücretli öğretmen çalışıyor üç kuruşa ve adam ziraat müh. mezunu. okulda ingilizce öğretmenliği yapıyor. içler acısı. adam işletme mezunu, ücretli yapıyor. anadoluda böyle en azından.

avrupadaki yazılı yoklama devrini kapatmış çoktan, rubrikle, self assesmentlerle portfolio ile cefr ile süreç değerlendirmesi yapıyor. biz ise ask.me de, omeglede ingilizcem bitti diyip makara yapan nesiller yetiştiriyoruz.

ingilizce bir dildir, evet benzer kökler bir etkendir kolay öğrenmeye ancak, insanın doğasını, öğrenme içgüdüsünü, toplumun başat felsefesini görmezden gelemeyiz. ural altay dil ailesinden diye koreceyi rahat öğrenemediğimiz gibi.

belki de "eğitim" konusunu tepedekiler gibi halkın da o kadar da önemli görmemesi bize kaybettiriyor. kaybettirecek gibi de görünüyor daha...

sizin tanıştığınız avrupalılarla ilgili bir şey. almanyadaydım daha 2 hafta önce, frankfurt yakınlarında bir orta çağ kasabasındaydım ve kimseyle iletişim kuramadım alman olarak. ingilizce bilen çok az ve bilenler de üç beş kelimeydi. yani öyle bir şey yok.

hiç italyan, ispanyol, yunan kısaca akdenizli birisiyle ingilizce konuşmamışsın belli ki :) fransızların aksanını hepimiz biliyoruz zaten. ayrıca avrupanın büyük kısmının roma ve cermen akınları sayesinde çok büyük ortak kelime havuzları var. ingilizce bilen birisi ispanyolca öğrenirken bir çok kelime için sözlüğe bakmak zorunda kalmaz. bu da hızlandırıyordur öğrenme sürecini sanırım.

kalp ve solunum rahatsızlıklarına rağmen babam 55 yaşında oldu. ameliyatı olmasında sakınca varsa doktor söyleyecektir.

ağzın çok kötü kokuyorsa senin de, karşındakinin kokusunu almazsın.

abartmıyolar,gerçekten rezalet oluyo

nası ya? lahmacun yemiş biriyle de mi öpüşmedin, hem de dudaktan. ohh soğanlı soğanlı.

ağzının kokmamasına üzülüyo musun,maalesef demişsin de :))

koku almanda bir sorun olabilir. bir kbb'ya görün bence.

@kakao: Müthiş bir koku alma yeteneğim var abi, binaya girdiğimde evde yapılan yemeğin içindekileri kokluyorum. O da seçenek değil yani :/

demek ki seni rahatsız etmiyor o kokular, veya etrafındaki insanlar çok aşırı medeni, hiç soğan yiyip dışarı falan çıkmıyorlar.
bu arada annen hiç mantı falan yapmıyor mu? sarımsaklı yoğurt falan yapsın üzerine oohh. ama sen sarımsaklı yoğurt yemeyeceksin ki yemekten sonra diğerlerinin ağzının kokusunu alabilesin.