malakoff'ta séjours & affaires otel uygundu. iki yildiz olduguna bakmayin. odalari gayet temiz ve ulasim konusunda rahat bir yerdeydi.
www.booking.com
ayrica bu otelin arka tarafinda ibis hotel var. orasini da deneyebilirsiniz.

sacre couer'de anvers metro istasyonuna çok yakın bir yerde 50€ ya kalmıştım. çok bir şey beklemeyin.
adı hotel bearnais

yalnız bir daha gitsem airbnb'ye bakıp oradan bir yer bulurdum.

tesekkür ederim arkadaslar...

1) c sütununda ikinci alış satış satırının olduğu yere(yani c2'ye) "=sum(A1,A2)" yazın. Burada kendi satırındaki alış satış ile bir önceki satırdaki alış satış toplanacak.

2) sonra c3'e, "=sum(c2,a3)" yazın. burada da üçüncü satırdaki alış ve satış ile dana önce toplamış olduğumuz iki satırın toplamını topluyoruz.

3) en sonunda da c3 hücresini aşağıya doğru sürükleyin.

denemedim ama bu şekilde olur gibi.

sorunuzdan miktarla herhangi bir ilişkiniz olup olmadığı anlaşılmıyor. o sebeple dikkate almadım.

+topla($B$2:B2) yaz C2 hücresine, aşağı doğru sürükle.

@cakabo toplam a kolonuna bağlı... Sanırım excel dosyama bakmadın...

Dosyana bakmadım, Miktarlar B kolonunda dediğin için B kolonunu koydum formüle.

@cakabo dosyaya da bakabilirsen çok sevinirim.

teşekkürler.

çok kolay bir iş gibi gözüküyor. bir satıra formüller yazılıp diğerlerine kopyalanır. eğer orjinal değerleri değiştirmek isterseniz de, hep yaptığınız yerdeki veriler kopyalanıp değer olarak yapıştırılır.

bilmediğimiz bir detay mı var acaba?

Boş bir satıra =A1/2 yazsan sonra sonuçları oraya kopyalasan olmaz mı?

boş bir hücreye 2 yazın. bu hücreyi kopyalayın.
Sonra bölünecek tüm hücreleri seçip, özel yapıştır'dan böl seçeneğini tıklayın. hepsi bu.

kolay olmayan ama eğlenceli bir diğer yöntem de. tabloyu kopyalayıp tüm rakamları "0.5" yapın. sonra ilk tabloyu kopyalayıp 0.5 yazan tablonun üzerine "özel yapıştır / çarp" diyerek istediğinizi elde edebilirsiniz :)

Boş bir hücreye 2 yaz. Kopyala, tüm sayfayı seç, özel yapıştır yap. Böl seçeneğini işaretle. Voila!

eger bu isi veya bu tarz isleri surekli yapiyorsan, basit islemleri ogrensen en iyisi olur. @soulpuppet in dedigi gibi uygulaman en mantıklısı.

yani sen mesela ilk sayının oldugu hizada bir hücre seç. boş bir hücre olsun.
oraya = yaz. = yazdıgında "komut satırı" acılacak bir nevi. oraya denklem - formul falan yazabileceksin.

sonra = yaz, mouse unla o 30 olan bi hücreye tıkla. ilkine, aynı hizadakine tıkla ama. sonra /2 yaz. o hücreyi ikiye böl diyorsun. sonra da o yazdıgın satırın sag altından tut aşagı dogru kaydır. tüm satırları 2 ye bölecek.

Uzun yıllardır new balance kullanırım giydiğim en rahat ayakkabı diyebilirim.
www.newbalance.com.tr

adidas supernova ya da nike air pegasustur.adidas 300tl nike ise 250tl'dir.

gerçek bir yürüyüş ayakkabısı için salomon ya da merrell alın. columbia'da idare eder.

granger +1

Önce merrell giyiyordum. Sonra salomon ile tanışınca hep salomon giyer oldum. Şuraya bir bakmanızı tavsiye ederim.

www.adrenalinoutdoor.com

ilk traş ol traş önemli, bence takım giyme casual gitmekte fayda var.

edit:uzunuzunbilgi'nin dediklerine de katılıyorum.

causal ne oluyor? :S

keten, kanvas tarzı pantolon, ona uygun bi gömlek. istersen sade blazer bi ceket. spor olmayan ama klasik de olmayan ayakkabı. yani salaş değil, çok da klasik değil, rahat ve şık kıyafetler=casual.

bölgesel çapta çok etkin,türkiye'de etkin bir iş adamının bir seminerine katılmıştım.laf arasındaki tavsiyelerine göre ;
1. tıraşlı ol,temiz düzgün giyimli ol.
2. odaya girdiğinde izin almadan direkt koltuğa geçme,önce müsaade iste.
3. konuşurken direkt maaşım ne gibi sorulardan kaçın.maaşa dair soru sorma.

(şimdiki gençler odadan giriyor evinde sanıyor kendini hemen geçiyor koltuğa.adını soyadını sorar sormaz maaşı soruyor.maaş soranı direkt eliyorum demişti.)

causal tarz kıyafetim yok ama benim :(

İtalyan kesimin nasıl olduğunu bilmiyorum ama takım giymek iyidir.

ne konuşayım? ne diyeyim, ne sorarlar? tırstım yahu stres oldum :)

Rahat olmaya çalış. Takım giyebilirsin tabi. Şurayı da bir oku istersen. İyi Şanslar. cemkafadar.wordpress.com

traş herkesin dediği gibi önemli. saçın başın da düzgün olsun. kravat takma bence ama sana kalmış. sordukları sorulara cevap verirken elini kolunu çok oynatma. daha önceki işyerlerin ile ilgili olumsuz konuşma mesela.

kurumsal firma ise takım iyi olur.
öncelikle stres olmanız normal. stres olmasaydınız anormaldi...
yani sadece siz stres olmuyorsunuz, iş görüşmesine giden tecrübesiz herkes çok stres olur. bu dezavantaj değil.

iş tecrübem yok, yani vardı da 6 yıl önceydi araya okul girdi. önyazıda sektörel tecrübem olmadığını belirtmiştim. şirket a.ş. ve sanırım kurumsal, çünkü ntv de falan da haberi yapılmış bir şirket. tam takım mı giyineyim, burası izmir çok sıcak. ceket almasam olmaz mı? kıravat şart mı :S

olabildiğince rahat davranmaya bak. stres olup kendini kasarsan kafadan elenirsin.

ibooks ile okuyabilirsin, daha baska appler de var ama ibooks yeterince basarili.

mümkün, çoğunlukla dosya okuyan biri olarak documents readdleın bir uygulamasını kullanıyorum usb sharp tarzı uygulamalarda var (pdf doc jpg mp3 vs açan), adobe tarzı pdf imzalama işaretleme highlight özellikli versiyonlarda (genelde sadece pdf üzerine yazılımlar) mevcut. isteğe göre ilerde uygulamayı ayrıca sorun. ama pdf okumaya çok müsait aletler.

hem de bayağı mümkün.

foxit'in uygulamasını kullanıyorum şu an. pdf'leri wifiden atabiliyorum. sonra istersem dropbox'da veya herhangi başka bir uygulamada da açabiliyorum.

adobe'un kendi uygulaması da var. daha bir sürü var: goodnotes, upad, dropbox vb.

Yalnız ipad mini biraz küçük olabilir belki.

saatin yanındaki ses seviyesi şeyine sağ tık yapıp "kayıt cihazları"nı seç. orda listeye sağ tıklayıp devredışı cihazları göster de orda "rec playback" veya türkçe muadili tadında bişe çıkcak. ona tıkla özelliklere gel orda en altta cihazı etkinleştir de sonra tamama bas. sonra cihazın üstüne tıklayıp varsayılan yap.

sonra audacity'den tekrar dene. olmadı giriş cihazı ayarlarından bunu seç. bu şekilde skype'dan arkadaşlarına dinlediğin şarkıyı falan da yollayabilirsin.

teşekkürler hızlı cevap için. bende listede üç cihaz görünüyor (ikisi mikrofon, biri sb-x-fi-surround 5.1. pro). devredışı cihazı göster dediğimde ek bir cihaz göremiyorum.

her bilgisayarın donanım sistemine göre değişiklik gösterebilir. saatin yanındaki hoparlör simgesine sağ tıklayıp kayıt aygıtlarına tıkla. oradan stereo karıştırıcıyı aktifleştir.

videoyu indir daha sonra moviemaker ile aç ordan filmi kaydet de ve mp3 seç

Videoyu indirmek için Real Player'ı denediniz mi? YouTube falan farketmiyor onun için pek.

@goodz: stereo mix bende yok, görünmüyor. youtube'da bu gibi görünmeyen durumlarda realtek'den driver indirin diyor. İndirdim 80 MB driver'i. yükledim halen görünmüyor.
@edip: video'yu pratik bir şekilde indirebileceğimi pek zannetmiyorum ama aşağıda @arcsinx'in dediği yolu bir deniyim. Olursa moviemaker'dan deniyim.

en kötü 2 taraflı bir kulaklık kablosu(3,5mm) bul bi ucunu bilgisayarın ses çıkışına öteki ucunu mikrofon girişine tak varsayılan aygıtı da mikrofon girişi yap.

bir de stereo karıştırıcının adı sb-x-fi-surround 5.1 olabilir, onu denedin mi?

@yuto: denemedim. Teşekkürler bir de onu deniyim.

dostum 6 yaşımdan beri bilgisayar oynuyorum. oyun dünyası çok geniş. ne tarz bir şey aradığını söylersen sana yardımcı olurum.
mesela rol yapma oyunları mı?
eline silah alıp dıkşın dıkşın adam/yaratık vurma oyunları mı?
spor oyunları mı?
yarış oyunları mı?
asker basayım, fetih yapayım tarzı strateji mi?
sims türü yaşam simülasyonları mı?
online olarak başka insanlarla yarışabileceğin, seviye kazanmalı oyunlar mı?

de baham hankısı?

edit: buna da bi göz atarsan sevinirim ayrıca :) www.youtube.com

Bilgisayar oyunlarıyla 90'ların ikinci yarısından 2000'lerin başına kadar ilgilendim, o dönemki oyunlar arasından tavsiyelerim şunlar;

RTS: Starcraft
Adventure: Monkey Island 1-2-3, Full Throttle
RPG: Fallout 1-2, Baldur's Gate 1-2
Turn Based Strategy: Heroes of Might and Magic 3, UFO: Enemy Unknown
FPS: Unreal Tournament, Half Life

Adventure'la başlayın ilk olarak, önereceklerim ise gelmiş geçmiş en iyi adventure oyunlarından bazıları olacak.

Sanitarium
Grim Fandango
Still Life
Syberia

Ayrıca ek olarak, Fallout 1-2 oynamadan ölmeyin.

Kantir ve gta vice cityden basla buradaki abilerin boss seviyesinde level max. Ilk krep,worm,minyon kesmek sart.

Not: tabiki latife alinma... call of duty iyi sarar istersen

sırasıyla.

Diablo 1
Quake 1-2
Blood 1
Monkey Island 1
Half Life
Red Alert 1-2
Die by the sword
Gta 1
Ultimate Soccer Manager 98-99

yok artık diablo 1 ney, super mario oyna diablo 1 oynayacağına :D

nasıl bir türde oyun istediğini söylersen daha çok yardımcı oluruz ama aksiyon istersen call of duty serisinin son çıkanlarını, fantezi istersen skyrim, online olarak küfür etmeli istersen league of legends, spor istersen fifa. diğer arkadaşların dediği gibi türü söylesen daha iyi ama.

Önce eski oyunlardan başla o zaman. Yenilerden başlarsan eskileri hor görüp beğenmeyebilirsin.
Mesela starcraft 2 oynamak isteyeceksin, önce 1'ini dene.

Total Annihilation vardı zamanında. Sonra yenilendi supreme commander 1 ve 2 oldu. TA'yı oyna mesela.

Command and conquer serisini baştan oynayabilirsin belki.
mdk 1 ve 2 olabilir.
caesar; pharoah türü oyunlar olabilir.

valla ne tur oyundan hoslanacagimi bilmedigimden, hepsinin "cok zor olmayan ve eglenceli" orneklerine goz atacagim. once pc de kasmayi planliyorum. nintendo wii var ama hic oyun oynamadim, kardes oynarken baktim grafikler yerlerde... bioshock indirdim biraz oynadim ama oldum durdum...

evet.
1) tutar hücresinde iken;
üst menülerden layout sekmesine gidin.
burada formula sekmesini tıklayın.
"=" yazan yare product (left) yazın

miktar ve tutar hücrelerini değiştiğinizde, tutar hücresi excel'deki gibi otomatik olarak güncellenmiyor. güncelleme için tutar hücresinde sağ tık; güncelle yapmak gerekiyor. ya da yine tutar hücresini seçip F9'a basmak gerekiyor.

2) diğer satırları da otomatik toplamak için ilk tutar hücresini diğer tutar hücrelerine kopyalayın. sonra tüm tutar hücrelerini seçip F9'a basın.

boş anlamında bir başka seçenek ekleyip boşları onunla doldursan.
0:boş dersin mesela. boş bırakanlara 0 yazarsın.

99 ile denedim. olmadı. hem etiketlemeleri yaptığım kısımdan denedim hem recode yaparken tanımladım 99'u missing olarak, ı ıh. olmuyor maalesef.

değişkenlerin türü yanlışlıkla string bırakılmış değildir değil mi?
toplamama bana bunu çağrıştırıyor da.

ilgili datanın özellikleri olan ekranda ( adını hatırlayamadım) default değer var. onu 0 yap, boş değişken toplandığında 0 değeri gelir

giremedim bir türlü internete. teşekkür ederim cevaplar için. değişkenler numeric.

@sahipsiz missing değer sütununda ilgili maddelerin hepsine 99 yazdım. tabii o maddelerde boş hücrelere de 99 girmiştim. bir de onu deneyeceğim şimdi.

hostel bulalım sana?

Bence acik buldugun esnafin birine sor ! Simdi sana kimse demez sirtini duomaya ver sagdan takip et ikici sola gir heykelin karsindaki otelde kal.

Umarim sansin yaver gider guvenle konaklayabileceginn bir yer bulursun.

hemen tren istasyonunun önündeki sokakta bir sürü otel vardı, benim gittiğim zaman fiyatları da uygundu.

Bayağı geç görmüşüm mesajı, umarım bir yer bulmuşsundur.

yere yatırıp yuvarlasın?

ya o zaman da varış noktasında kaldırmak dikeltmek var ya işte onu..

kapının kenarina koysun.

kapida daha küçük siselere koysun

damacanayı getiren sucuya rica edilebilir kapıya değil de mutfağa bırakması. adam en fazla 10 metre fazla yürüyecek.

Altı tekerlekli üzerine damacana su konulan şeyler var, ama nerede satıldığını bilmiyorum, bir araşatırın isterseniz.

ceycey e +1 olmakla birlikte illa içeride olsun deniyorsa yuvarlama en pratik ve tehlikesiz çözüm. dikey konuma getirirken de yere çömelecek, veya oturacak dizlerinin üzerine, sadece kolları ile kaldıracak.

bazilika'nın bahsettiği aparatı kullanarak kaldırmak istenildiğinde tehlikeli olabilir, bel fıtığının olduğu yere ve ciddiyetine bağlı olarak. bir kaç hafta önce sucuda gördüm, ne güzel bir şeymiş dedim, eleman al senin olsun dedi. ama benim su kapının kenarında olduğu için hiç kullanmadım.

bende de bel fıtığı var.

Mesela;
urun.gittigidiyor.com

yatırsın getirsin, dikeltmesi çok zor değil ya, dikeltirken belinden değil de diğer eliyle duvardan destek alsın. eğer tam tutunamıyorsa damacanayı dikeltmesi gereken yerdeki duvara bi tutamaç montelerseniz baya kolaylaşır işi.

sucudan rica etsin suyu içeri bıraksınlar.
birde şu haltercilerin kullandığı tarzda kemerler var. beli oldukça destekliyorlar. birde yatık şişeyi yerden dikkatlice dikeltmek fazla problem yaratmaz

bira fıçısı gibi komple yatırıp yuvarlamaya da gerek yok. bir elinizle ağzından tutarak 45 derece yatırıp köşesi üstünde yuzarlaya yuvarlaya da götürebilirsiniz. veya yerde halı falan yoksa tekmeyle itekleye itekleye de götürebilirsiniz. ama işte eşik var diyorsunuzi o yuvarlamaya da iteklemeye de engel olur.

en mantıklısı dediğim gibi sucudan içeri bırakmasını rica etmek.

reddedildiğinde,beni reddetti ben artık ona aşık olarak kalamam diyemez ki insan.

Hiç tecrübe etmedim, bana ilgisi olmayan adamın suratına bakmam ciddi anlamda. Ama yukarıda bahsettiğin gibi olan sevgileri gerçek sevgi, aşk, tutku vs değil de "saplantı" olarak görüyorum. Yani tutku dediğin şeyin içinde "karşındakinden başka adamlar/kadınlar da bulabileceğin ama 'sadece onunla' olmak istediğin için onunla kaldığın bir durum" algılıyorum. Ama diğer türlüsü sadece yenilen pehlivan güreşe doymaz misali bi "bilenme, hırslanma" durumu gibi gözüküyor gözüme. Yaşayan arkadaşlar varsa onlardan duyalım.

Şahsen derince yaşamış olduğum bir durum değil ama yine de birini sevdikten sonra o beni sevmiyor diye sevilen özelliklerinde bir azalma olmayabileceğini düşünüyorum. Yani sen elmayı seviyorsun diye elma seni sevmek zorunda değil ama bu elmaya karşı olan sevginiz azaltmayabilir. Aynı şekilde, red yemek takıntıya götürebilir, bu da süreci uzatabilir.

Bana oldu daha once, tecrube ettim yani, bence de saplanti oluyor pandispandyanin dedigi gibi

öncelikle, valla ben çok güzel platonik oluyorum. anlattığın olayı da birebir yaşadım. aşık oldum, söyledim, reddedildim ve hatta reddediliyim de kafamda bitsin diye söyledim. sonuç mu?
bitti.
ama tabii ki de o ilk gün bitmiyo. önce sinirleniyosun 10 gün falan, yedirememe oluyo. sonra bi 10-15 gün ağlıyosun. bi ay falan yalan yanlış gülüyosunuz. ve istisnasız her gün unuttum tabii ki yaa, ne unutmayacağım, sevmiyorum; diyosunuz.

zamanla bitiyo ama bunu farketmiyosunuz. ama bi gün bakıyosunuz ki bi başkası giriyo içinize, onu farkettiğiniz gün diyosunuz ki aslında bitmişti, siz kendinize bunu öyle çok tekrar etmişsiniz ki anlamayı unutmuşsunuz. yalan beyanların ortasında doğruyu siz farkedemiyosunuz, başkası hissettiriyo.

öyle işte ya.

neden beni sevmedi diye onu sevmekten vazgeçeyim ?
if - else koşulu mu var?

@whoosie +1

kafadan silinememesi bir ergenlik hastalığıdır ama platonik ayrı bir mefhum. genelde "o sana bakmaz kanka" ya da teknik olarak ulaşılamayan sınıfına giren hoşlanılan insanlara platonik deriz.

bi dakka lan bi dakka platonik sayılması için reddedilmek mi lazım? abooov yıllardır yanlış yanlış yaşamışız ben hiç açılmadım mesela bi kız vardı. 3-4 sene boyunca aşık oldum hiç gidip konuşamadım tabi. yemedi. benimkisi böyle oluyor valla platonik olunca.

kibarca reddederse, hani 'aslında olabilirdi ama ikimizin de elinde olmayan sebeplerden dolayı olamaz' tarzında şeyler söylerse, o zaman o sebeplerin olmadığı bir dünya hayalini kurmaya devam edebiliyo insan. he sonunda 'sikerim böyle aşkın ızdırabını' demek an meselesi.

sevmek. sevilmeye duyulan değil kişiye duyulan bir his olduğu için unutamıyoruz. terk etmesi, reddetmesi onun kimliğini kişiliğini değiştirmiyor. o hala aynı adam ve öyle seviyorsun onu yine.

@bir sinema hayrani haklısın. Şu an istediğimiz kadar hesap açamıyor muyuz zaten? Mesela ben ikinci hesabı açtıysam üç, dört açabilirim gibi. Tek fark her defasında web browser'dan id şifre ile girmemiz bu hesaplarımıza. Öyle değil mi?

Upload'ı hem uygulama üzerinden hem de web üzerinden yapabiliyoruz. Bu da bize, önceki hesaplardan 'sign out' olmak kaydıyla istediğimiz sayıda yeni hesaba upload imkanı sağlıyor, tabii web'den sadece.

Görünen o ki birden fazla klasör kullanamıyoruz (en azından bahsettiğin gibi pratik olarak yapamıyoruz) ancak web'den farklı hesapları yönetebiliyoruz (?)

Aslında şimdi düşündüm de mesela 1. hesabımıza 2. hesaptan bir paylaşım klasörü açtık diyelim. 1. 60gb, 2. 2 gb diyelim. ben bu paylaşım klasörüne 2 gb lık bir dosya atsam ikisinin kotasından da yiyormu ki? yemiyorsa iyiymiş, yiyorsa da 3. parti yazılım olmadan 2 dropbox ancak böyle olabilir.

3.parti yazılım da illa vardır zira androidde bile tonla drop için senkron uygulamaları var. tabi onlar mevcut uygulamanın login bilgilerini mi kullanıyor kendisi mi login istiyor hiç kullanmadığımdan bilmiyorum.

Birsürü şey söyleyip hiç cevap vermemeyi başarmış olabilirim.

@inugard; bilakis.

Aslında paylaşım klasörünü hatırlattığın iyi oldu. Bunu düşünmemiştim. Eğer dediğin gibiyse, yani sadece orjinal (paylaşımı yapan) hesaptan kullanıyorsak bu durumda şöyle bir şey olabilir:
1- Ana hesap
2- Birinci ek hesap
3- İkinci ek hesap
4- ....

şeklinde gider. Her ek dropbox hesabı, paylaşım klasörü kullanılarak ana hesabı +2GB artırır teorik olarak. Ama dediğin gibi paylaşımda biraz deneme yapmak lazım, ana hesabı da kullanıyor muyuz diye? Ayrıca paylaşımda sınır koymaları lazım bence. Yoksa bunun sonu gelmez :) Ya da ben şark kurnazlığı mı yapıyorum, bilemedim?

ya yok sanmıyorum iki hesaptan aynı anda yiyordur. denemeye de üşendim zaten :P
ilerde benim de işime yarar bu kesin diye araştırdım. multiple dropbox accounts on one computer şeklinde arayınca
lifehacker.com
theterran.com şu ikilinki buldum, aynı şeyi anlatıyor olabilirler ama tahminim gibi 3.parti yazılımla mümkünmüş.

Sadece görüntülemek için soruyorsanız Ctrl+Alt+Sağ Ok'a basarsanız monitör sağa döner, siz de PDF'yi sağa yatık görürsünüz.

CTRL-SHIFT-0 ve 1
View tabında kendi kısayolunu göstermiş.

hiç riske etme gidip kilidi değiştirt

restoranı değil, polisi aramanız en mantıklısı.

bu arada kilidi de değiştirin.

çilingir bul internetten, durumu anlat yeni bir kilit getirir takar.

bir çilingir arayın yanında yeni kilit getirsin, 70-80 liraya gıcır gıcır yeni kilidiniz olur, hem de 5 tane yedek anahtarı oluyor yeni kilitlerin, yedek anahtarınız da olur, yoksa polisi de arasanız, şu durumda böyle bir ihbar üzerine iki yemekçiye de gidip soruşturma yapmayacaklar, değiştir kilidini diyecekler.

gibson ve midesiz demiş zaten. elinde delil yok, restoranın veya polisin ne yapmasını bekliyorsun ki?

kilidi değiştir. İnternetten bulabilirsin bir çilingir.
büyük bir ihtimal hesap etmediğin bir yerden çıkacaktır, dediğin kötü senaryo da olabilir elbette.

kilidi değiştir.

Ev arkadaşını değiştir

ciddi ciddi polisi ne yapacaksın?

baştan savarlar.

kilit değiştirt.

kilidi değiştirmek en mantıklısı, resotan kabul etse bile çocuklar gizler. vermez bilmemne. t-lock kilitlerinden taktır yapmamışlarsa bile yarın öbürgün biyerden çıkarsa töhmet altında kalmasnılar gerçekten..

yav ortalığı velveleye vermişim, ev arkadaşım almış götürmüş söylemesem farkında değil. niye böyle etti anlamadım. kargoyla gönderecekmiş. iyi ki salak gibi gidip kilit falan değiştirmemişim.

metro marketi deneyin?

metro +1. arkadaş da metro'dan aldı. 80 tanesi 5 lira mı ne hem de.

en ucuzu rossman da.

@black sabahat; iki gündür nick'in tekerleme gibi aklıma gelip gidiyor. bir sonraki hayatta önce davranacağım, iyi olan kazansın :)

@atmacaged; eskişehir'de var mı yoksa internet mağazası mı?

bu adres

www.rossmann.com.tr

ürün de şu olmasi lazim

www.rossmann.com.tr

100 tanesi 3 kusur liraydi.

abby fine reader

Aslında ayırması lazım. Adobe readerda da var mı bilmiyorum ama acrobatta I sembolü seçili iken tablonun dışında iken artı sembolüne dönüştüğünde tabloyu çerçeveye alıp kopyalayın. Ondan sonra excel e yapıştırdığınızda excel tablosu haline gelecektir.

ilk metin belgesine copy paste edin. sonra excelde veri sekmesinde "metinden" yazan yere tıklayın ve o txt dosyasını seçin. daha sonra verileri ayırmak için seçenekler çıkacaktır zaten. boşluklardan sonra ayır filan diyebilirsiniz, yada kendiniz belirleyebiliyorsunuz ayırma çizgilerini. biraz kurcalamak lazım.

normal metin olarak yapıştırın, sonra veri/metni sütunlara dönüştür seçeneğini seçerek gerekli ayrıma birimini belirledikten sonra ileri ileri yapın. hepsini sütunlara çevirir.

sınır kapısında durduruluyorsun. pasaportunu alıyor, kontrol montrol ediyor işte bilgisayardan. gereksiz sorular soruyor: ne kadar kalıcan, nerede kalıcan, ne zaman dönücen, ne kadar paranız var gibi. sonra pasaportta vizeler kısmına mühür vuruyor. bu kadar. bu otobüsle sınır geçerkendi.

trenle geçerken (karadağ'dan sırbistana giderken, bosnahersek sınırı): kompartmanları tek tek gezdi polisler, pasaporta direk mührü vurdular geçtiler ne soru ne bişey.

evet sadece pasaport kontrol var. birde bazen 1-2 soru sorabiliyorlar. elimi sallaya sallaya kiev'e gittim işte geçen ay. ağzımı bile açmadım. kimse birşey sormadı.

bu yaz sosyetik hareket yapip yunan adalarina vizesiz seyahat yapsak mi diye kafa yorarken sormustum.

Gecerli bir pasaportun olmasi yeterli demislerdi. Bir form doldurup, ince de bir odeme yapiyorsun 50-75 euro araliginda.. ve bu islemleri seyahat acentasi yapiyor..

Plan gerceklesmedi daha sonra..

Bi özkardeşler durumu hakim yani olaya anladığım kadarıyla. Peki bu sorular formaliteden falan mı?

Hayır, beğenmezlerse almama ihtimalleri var. Bazı ülkelerde immigration belgesi dağıtılıyor uçakta, onu doldurup veriyorsun, yarısı sende kalıyor çıkarken veriyorsun. Kalacak yeri falan kontrol ediyorlar genelde.

hangi ülke özelinde soruyorsan ona göre değişir cevaplar

brezilya'ya gittiğimde pasaport görevlisi gülümsedi, ouv türkiye falan yaptı, bişi sormadı. belki tepkimi ölçmek için öyle bişey yapmıştır

eğer türkiye ile ilişkileri iyi olmayan bi yer ise nerede kalacağını falan ciddi ciddi sorabilirler.

bir de o 50-75 euro vermeli yunan adaları vizesiz sayılmıyor. türkiye'de de aynı sistem var. vize uyguladığımız ülke vatandaşları havaalanından vizelerini alıyorlar (en son 15 euroydu belki artmıştır)

brezilyada hiç para vermedim mesela

örnekler hep havaalanından verilmiş. ben de tren garından vereyim. malezya'dan singapur'a girişte (ki ikisinde de vizeden muafız) polisler koca trenden bir tek beni ve bir fransız'ı aldılar kontrol etmek için, bir iki de soru sordular, 15-20 dk filan bekledik. gayet naziktiler. ancak fransız'ın bir karton sigarasını gözlerinin önünde kırıp çöpe attılar, sadece bir paket al dediler, çok pis üzülmüştü.

uzaydan gelen cisim ses hızının birkaç katı hızda geldiği için atmosferden geçerken yüzlerce derecelik sıcaklığa ulaşıyor, onun etrafında oluşan rüzgar onu soğutmayı bırak etki bile etmez.

senin koluna gelirsek, senin kolun atmosferden geçmediği için sadece havayla arasında sürtünme oluşuyor. senin durumunda havayla aradaki sürtünme, hızından kaynaklanan rüzgarın soğukluğunu yenecek kadar ısı oluşturmuyor.

bilmiyorum saçma mı olucak ama eğer hava sıcaklığı senin vücut sıcaklığından fazlaysa kolun o rüzgarda ısınır sanki.

eğer saçmaysa çok vurmayın hemen ölüyorum ben..

Arabada meydana gelen durum "forced convection" ile ısı transferi. kolun katı yüzey olsun, etrafından geçen bir hava akışı var. hava akışı forced, yani zorlanmış çünkü arabanın hareketinden dolayı kolunun etrafından akıyor. tıpkı yemek yerken sıcak bir lokmayı üflerken yaptığımız gibi. ne kadar hızlı üflersek o kadar çabuk soğuyor.
sürtünme elbette var ve sürtünmeden dolayı havanın sahip olduğu kinetik enerjinin bir kısmı yine ısıya dönüşüyor, ancak convection ısı transferi ile soğuma daha etkili. sürtünmeden oluşan yüzeydeki sıcaklık artışı sadece convection'un meydana geldiği sıcaklık farkını azaltacağı için ısı transferini azaltıyor.
öte yandan sürtünme hızın karesi ile doğru orantılı. yüksek hızlarda etkisi çok daha fazla. bu sebeple hipersonic tabir edilen hızlarda (5-6 Mach'dan büyük) uçakların yüzey sıcaklıkları sürtünmeden dolayı çok ciddi artıyor, ısıl genleşmeden dolayı geometrik yapılarında değişiklikler meydana geliyor (ki bu aerodinamik açısından korkunç bir şey). o kadar ki sıvı hidrojenin yakıt kullanılması ile ilgili yapılan bazı çalışmalarda hidrojenin yakıt olarak kullanılmasından önce yüzeyin altından akıtılarak sıcaklığını düşürmesi üzerinde çalışılmış. uçağın uçtuğu irtifanın sıcaklığını da -56°C olduğunu da dikkate alalım. yani hissettiğin bu farkı yaratan etkenlerin başında hız geliyor.

bu hız, sürtünmeyi dikkate aldığımızda ısınma etkisini artırıken convection'ı dikkate aldığımızda soğuma etkisini artırıyor. yüksek hızlarda ısınma etkisi baskın hale geliyor. ben bu şekilde yorumluyorum.

çok ayıp olur.
sıkıcı olmaz, değişiklik olur.. ömründe kaç kere gideceksin..
en kötü ihtimal biraz eşlik eder ayrılırsın

Jimjim güzel demiş. Arkadaşına destek olmanın yanısıra Sen de evleneceğin zaman anne ve kayınvalide arasında işler nasıl yürürün gözlemini yaparsın. Git derim ben de.

gitmezsen çok ayıp olur. katlan sıkılsan ne olacak yanında seni istemiş böyle bir gününde bence sevinmelisin.

sanki armageddon gibi bişi vardı çok eskilerden

blur var, pc versiyonu var galiba.

carmegeddon olabilir mi?
tablet uygulamalası da var.

flatout oyunlarında destruction derby var. adamı camdan fırlatmalı mini oyunları da vardı.

burnout paradise.

twisted metal müthiştir.
bi de carmageddon vardı müthiş.

twisted metal ile carmaggeddon un pc uyarlamalarının grafikleri çok kötü?

e eski oyun onlar. eskisi gibi de oyun yapmıyorlar. direk grafikten yargılama oyunu önce bi oyna, iyi oyunlar zaten grafiği unutturuyor.

revolt vardı aynı yağ bırakmalı kızkaçıran fırlatmalı. Sen uzaktan kumanldalı arabsın diğer kumandalı arabalarla kapışıyosun. Çok zevki ama oyun biraz eski.

elbette var. her ne kadar aradaki farkında tamamını bu ev sahiplerinin fazla petek kullanmasına bağlayamasak da (zira sizin binanın izolasyonu, güneşe alışı, hatlardaki kayıplar vs birçok faktör farklı olabilir), balkona da petek bağlatmışlar dediğin zaman şöyle bir durdum.

bu durumda benim aklıma gelen iki yol; kendileri ile konuşulur, ve fazla petekler veya orjinal halden daha farklı noktalara konulmuş petekler değiştirilir/eski haline getirilir. Veya bir ısıcı ile konuşulup ısı hesabı çıkartılır, bu hesaba göre daha fazla vermeleri gerekli kömür ücreti hesaplanır, bu şekilde ödemeleri istenir. Bunlar olmazsa hukuk devreye girmeli diye düşünüyorum.

Elbette ilgisi var. Merkezi sistem olduğundan, toplam güç artıyor ve bunu karşılamak için kazana daha fazla kömür atıyorsunuz. Hukuki falan da değil öyle saçmalık mı olur?

evet aynen dediğin gibi. o kendini kurnaz zannedenler sizi salak yerine koyuyor.

alınan kömürden belli bir enerji üretiliyor atıyorum x kcal. bunu 10 daireye böldüğün zaman herkese eşit sayılacak oranda enerji ulaştırırsın. dairelerin kazana olan farklı uzaklıklarını filan hesap etme boşver.

neyse, birileri evine fazladan petek döşüyorsa size düşen enerji miktarından çalıyor ve kömürün erken bitmesine sebep oluyor demektir.

hatta ev çok ısındığında peteği kısmak yerine camı açan orospu çocukları bile var :)

işin hukuki boyutunu hukukcu arkadaşlar anlatırlar, ama bir yerlere başvurup sonuç alacağınız kesin.

zaten kalori ölçer sistemelr ve merkezi ısınmalarda bunu mecburi kılan yasa da bu yüzden çıkmıştı. hani ekşici piçler karşı çıkıyordu yanlış hatırlamıyorsam :p

bunu şikayet edebilirsiniz. mahkeme bilirkişi yollar ve tespit yapılır. ek yapanlar buna göre aidat öder.

Her dairenin kullandığı ısıyı ölçtürmek (petek sayısını hesaplamak) ve petek sayısına göre kömür parasını bölmek en doğru yol gibi görünüyor bana (balkona koyduğu petek elbette 2-3 kat fazla petek eşdeğerinde sayılabilir). Kimse yaptırdığı peteği söktürmez çünkü.

ulan millet ne hırsız olmuş balkona kalorifer peteğimi olur layn

Normalde fazla koyduğu petek kadar fazla yakıyordur ama balkonda falan da petek varsa ısı farkı çok daha fazla olacağı için çok daha fazla yakar o petek.

En iyi çözüm kalorimetre (pay ölçer) taktırmak. Herkes yaktığı kadar öder o zaman. Ama bunun için ortak karar alınması lazım. Yani biraz lobi yapmak gerekiyor.

benim aşk acıma geçen yaz Breaking Bad çok iyi gelmişti.

Dizi film değil direk oyun oyna o zaman. skyrim mesela. Ancak bunlar o acıyı biriktircek ve bir gün içinde patlayacak hepsi, bana öyle olmuştu. O acıyla yüzleşmeden kurtulamıyorsun.

oyun falan oynama pampa sen. breaking bad iyidir izle onu. the killing'i de mutlaka izle ama. aşk neymiş amk diyeceksin izledikçe. her bölümün sonunda küçük depresyon nöbetleri geçiriyorum ben.

derin tavsiye verecektim ama bu tür bir tavsiye istemiyorsun sanırım: o sebeple;

aliens, riddick serisi olabilir.
it crowd olabilir (dizi)
mavi ay, lost, behzat ç filan kesinlikle olmaz.
24 olabilir.

ha bak unutmuşum, un prophète'i gözünü sevim izle. izlemezsen darılırım bak.

Shameless dizisini izle :)3 sezon zaten. Kafanı çok güzel meşgul eder, başka bi dünyayla yüzleşirsin. Ama acı başka bişey malesef... aşk acısı bi süreç, yaşayarak kabullenerek atlatabilirsin ancak.

www.youtube.com

İmkansız.

Sanayiyi gectim, Turkiye hayvancilik ve tarim ulkesi olarak bilinirken eti, yumurtayi, unu, misiri bile yurtdisindan ithal eden bir ulke haline geldigi icin bence de imkansiz.

bireysel gayretten gecse gecse soyle geciyor: yanlis ekonomi politikalarini anlatmak, gunu idare edip yarini sallamayi kabul etmiyoruz diye ses cikarmak.

yoksa senin o is yas.

yerli malı ile alakası yok olayın. eskiden 90 öncesi de yerli malını teşvik için her türlü girişim yapılırdı, sonra koç ile sabancı anasını ağlattı ülkenin. en azından o günlerden daha iyi durumumuz.

türkiye gibi üretmeden yemeye alışmış milletlerin sonları hep aynıdır. al sana yunanistan. o yüzden laf anlatamazsın. ben şahsen gıda ve giyim gibi nispeten bizim kaliteli olarak üretebileceğimiz mallar konusunda özen gösteriyorum. çünkü yerli malı demek aynı zamanda senin benim gibi insanların çalışması, para kazanması demek.

ben de hayır diyorum. adam olan yabancılarla rekabet edebilmeli, en az onların yaptıkları kadar kaliteli şeyler üretebilmeli, yerli malı kullanımı mazeretinin arkasına saklanmamalı.

o zaman mmühendislerimizin de ya biz işte imkanlar vs, dünya standartlarında mühendis olamadık, yaptığımız binalar, arabalar şöyle, ama depremde işte biraz riskli, 40 kmh hızın üzerinde çarpmalarda araba pert oluyor, idare edin demesine benziyor. doktorlardan da örnek verip uzatmak istemiyorum.

eğer aynı kalitede, sağlık kaygıları dikkate alınmış, doğru düzgün bir şey olur elbette öncelik kendi yaptığımız olur o zaman. örneğin zeytin yağını mesela yunanistan'dan almıyor henüz kimse, halen edremit, akçay, altınoluk denilince akan sular duruyor.

bu tür bir ödün verme düşüncesi bizi daha iyiye götürmez diye düşünüyorum. ödün verilecekse adam gibi bir eğitim almış, daha dürüst, daha çalışkan, ve daha saygılı (büyüklerini görünce ceket iliklemekten bahsetmiyorum, başkalarının yaşam hakkına saygılı demek istiyorum) bir jenerasyon yetiştirmek için ödün verelim. böylece çalma çırpma peşinde koşan insan sayısı azalır, bizde de güzel işler ortaya çıkmaya başlar.

şu an iki araba parasına bir araba alınıyor, tamam üç araba parasına bir araba alalım, ama yeter ki sistem dürüst işlesin.

biz bu kafayla zeytinyağını da yunanistandan alırız. azcuk akıl yahu. önce iyi olalım önce kaliteli olalım. sinirlenmeyeceğim ama bunlar destekle olur be kardeşim. senin zeytinyağın bu kaliteyi tutturduysa gidipde elin yağını almadığından bu kaliteye ulaştı. adam baktı yerli pazarı var para var, rağmet var, ee üretimde var. daha çok üretim beraberinde rekabeti, rekabetde kaliteyi getirir. nasıl olacak arkadaş sen önce kendi ülkende kendi üretimine destek olmazsan adam nasıl geçinecek? para kazandırmayan yerde kalite olabilir mi? ne olur böyle gerizekalı, ahmakça,cahilce, akıl almayacak şekilde, alenen art niyetle, insanları salak yerine koyacak şeylerle ithalciliği savunmayın bana. önce kendi üretiminize destek olun ki üretici bu işten para geldiğini anlasın, üretimi arttırsın rekabet ortamı doğsun. yeter ki tekelcilik olmasın. her türlü kalite yakalanır.

ithal ikameci sistem, anlayış iflas edeli, biteli yıllar oluyor. yerli malı kullanacağım diyerek bu sefer kalitesiz ürünler kullanmaya başlayacaksın ve dandik ürünler seni yolda bırakacak. bu da kaynak dağılımını olumsuz etkileyecek.

dolar niye yükseliyor? ya insanlar satın alıp yastık altına koyuyor -ki bu pek olası görünmüyor- ya da ülkeden kaynak çıkışı sözkonusu. o zaman kaynak çıkışını engelleyecek bir yol bulman gerekiyor. sata sata memlekette bir şey kalmadı. bu da ayrı bir olay ama sermayeyi Türkiye'ye çekmen gerekiyor. yatırım teşviki filan yapabilirsin satıp savmadan.. ihracat desteği verebilirsin yerli üreticine. ülkeye daha fazla döviz girmesini sağlar bu.

dediğim gibi, ithal ikameci anlayış çökeli çok oluyor. sen yabancı malları almazsan, engel koyarsan; aynı şekilde senin mallarına da engel koyulur yurtdışında...

Yerli üretim için yabancı hammadde ithali kısmını atlamışsın. Ekonomi çok içiçe geçmiş bir olgudur. İthalat yapmadığın ülke bu sefer senin ihracat kanalını kapar.

Hatta daha da ötesi, yasadışı işler bile ekonomiye paralel bir şekilde ilerler. (Devletlerin eliyle)

O yüzden senin dediğin şey anca hassasiyet ayarında ikame mal alarak olur, devlet yada millet politikası haline getirmen çok zor..

şimdi yazmışlar ithal ikameci anlayış çöktü!bok çöktü. yahu yapmayın şunu nereye çöktü.

avrupa birliği neyimin birliği? kültür birliği mi? geç, ırksal birlik mi? onu hepten geç, ee geriye ne kaldı

ekonomi birliğidir avrupa birliği.

ithal ikameci anlayış çökmüşmüş müş, onu anca bizim gibi 3. dünya ülkelerine yedirirler. git bakalım almayada ithal ikameci anlayış çökmüş mü? çökmemiş mi? adam af edersin bok olsa yine önceliği kendi malına tanıyor.

hele ülkemize turist niyetine gelen fransızlar. ellerinde boncuklarla geliyor. aga bu nedir diyorsun. bunu ülkelerinde satın alıyorlarmış.

niye bilmemkaçıncınick sorum sana? hani ithal ikameci anlayış çöktüydü, yahu adam belki elin ülkesine döviz girer bi yararı dokunur diye parasını getirmiyor senin ülkene (sen üstüne alınma sana demiyorum ortaya atıyorum ben sözü) boncuk getiriyor boncuk. al götüne sok diyemiyorsun.

gelelim avrupa birliğine. avrupa birliği ticari bir birlik. o birliğe üye değilsen öyle kafana göre mal satamıyorsun. öncelik hakkın yok. mesela italya da fındık yetiştiriyor. lan italya da fındık mı? olur. yetiştiriyor adam işte karışamazsın. sonra da avrupaya birliğe üye olmasından dolayı şu natoyu veriyor
-arkadaş önce benim fındığımı fahiş fiyattan alacaksınız, sonra ihtiyaç oldukça türk fındığını en ucuz bana zarar vermeyecek şekilde temin edeceksiniz"

işte sen buna bir şey diyemiyorsun.

benzer uygulama amerikada da var. çeliğimize kota koydular, önce benim çelik üreticim diyor usa, makarnamıza kota koydular önce benim üreticim diyor usa,

peki bizim dangozlar ne diyor

ithal ikameci anlayışmı kalmış mış mış. demek 3.dünya sömürü ülkelerini bu tatlı yalanlarla hala bu seviyede tutuyorlar. akıl alır gibi değil.

üstelik bu anlatılan şey tabi ki devlet zorlamasıyla olacak şey değil. halkımızın bu konuda duyarlılık göstermesi gerekir. mantıklı olarak sen bir ülkenin malına boykot koymaya kalkarsan elin oğlu sen gibi ahraz değil çakar suratının ortasına. ülkemiz insan tüketiminde muadili varsa kendi üretimine öncelik hakkı vermeli. kendi işi için, aşı için, geleceği için.

Telefonum Samsung, Tv Samsung ve Panasonic. Laptop Toshiba, Acer, Lenovo. Harddisklerim 4 harici WD. TC alternatifleri söyle hele bi. :-)

ses, se se!!

evet, bir kaç gündür buraya uğramıyordum ve diyorum ki vay anam vay neler dönmüş serhat ya

öncelikle ithal ikameci anlayış çökmüştür. bunun altını bir daha çiziyorum. neden çöktü? çünkü gelişen teknoloji, sanayi, pazar kapasiteleri sonucunda sen her şeyi üretemiyorsun. sike sike dışa bağımlı hale geliyorsun. en basitinden ihracatın artarken bir de bakmışsın ithalatın da artmış. Allah Allah diyorsun, şaşırıyorsun ama şaşıracak bi bok yok. Neden? Ara malı ithal ediyorsun!! Hadi, adama de ki "senden mal almak istemiyorum!" Kan alırlar adamın götünden kamil kaaann!! kendi üreticilerin isyan eder!!

@boray eris'in de dediği gibi, hangi teknolojik ürünün yurtdışında tutunabiliyor? Amına koyayım, daha kalite standartını oturtamamışsın Türkiye'de. Bu sadece mal için geçerli değil! Hizmet sektöründe de bu standartı oturtamamışsın!! Bas bas bağırmıyor musun sözlükte? filanca firma boktan, filanca firmanın malı kötü, filanca firma garantili ürünümü bıdıbıdı nedeninden dolayı değiştirmiyor? Bir de çıkmışsın, diyorsun ki ithal ikameci anlayış olmalı.

Türkiye ithal ikameci üretimi denemedi mi? Babanın, dedenin arabasını inekler yemedi mi? Eğer sen ithal ikameci üretim şeklini savunursan bana tam rekabetten piyasasından, monopolcü rekabet piyasasından bahsedemezsin!! Oligapol piyasasında bir firmadan diğer firmanın kucağına hoplayıverirsin.


Avrupa Birliği bir ekonomik birliktir, evet. Sen adamların götünde, topluluğun kurulduğu andan beri dolanıp duruyorsun ve seni almıyorlar. Peki sen kendine hiç kızmıyor musun? "Amına koyim, almıyor bu adamlar beni ama madem almıyorlar kendime çeki düzen vereyim en azından" diye düşünmüyor musun? Madem benim ürünüme kota, sınır koyuyorlar, ben de olmayan bir şey üretip onları kendime bağımlı hale getireyim diye düşünmüyor musun? Bence düşünmüyorsun. Düşünseydin, bunca sene bir şey üretirdin..

bak koçum, komplo teorisyeni olabilirsin ama şu bir gerçek ki bu işlerde al gülüm ver gülüm yapmadan gelişemezsin. Amerika'da çelik üreticilerinin korunduğundan filan bahsetmişsin. Ne hikmetse aynı amerika petrolü, hizmeti, aklına gelebilecek büyük çaplı her şeyi dışardan ithal edip alıyor. Saydığın fındık, çelik vb. şeyler GSYİH içinde ne kadar paya sahip ona bakman lazım!!

yabancı firmaların üretimini çekemiyorsun üstüne çünkü üretim maliyetlerinde çin'le rekabet edemiyorsun. ürettiğin nihai mallar serbest piyasada tutmuyor çünkü kaliteli değil. bir de gelmişsin, ithal ikameci üretim sistemi çökmedi, çökmemeli diyorsun. Kusura bakma ama kimse dandik, çarık çürük mal kullanmak zorunda değil. Sen devlet olarak ezelden beri "bazı" üreticileri korumak gibi bir huy edindiğin için ülke içindeki dinamikleri de sikip atacaktır bu politikan.

zamanında amerika senden zeytinyağı istiyor. Muazzam bir miktarda hem de.. Gönderiyorsun zeytinyağını. Hop, adamlar analize bir sokuyorlar yağı, senin o çok dürüst, sevgili(!) üreticin zeytinyağına fındıkyağı karıştırmış.. Senden bir daha zeytinyağı alır mı adam? Senin adamın, üreticin "bi kere s.ksem yeter" diye düşünmüyor mu? Elin turistini kapalıçarşı'da domaltmıyorlar mı? "bi kere koysam yeter, bir daha gelmeyecek ya" diye düşünmüyor mu senin satıcın? Adam bırak elinde boncukla gelmeyi, tuvalet kağıdıyla bile gelmekte haklı!!!

kısacası, dünya üzerinde kapalı ekonomi devri bitti. Varsın, AB senden fındık almasın. Sen adam gibi bir yatırımla öyle bir ürün üret ki, adamlar götünde dolansın. Ama nerdee... fındık üreticileri ellerinde kalan fındığı devlete satmaya çalışsınlar, pamuk tarlalarda kalsın filan. senin daha sanayi politikan oturmamış, hizmet politikan oturmamış, ekonomin "dalgalandım da duruldum" diye türkü tuttursun, bir de gelmiş ithal ikameci sistemden bahset..

olmaz dostum olmaz..

not: küfürler sana değil, lütfen alınma

nice senelere eyyor hayat sensiz eksik olurdu bunu unutma. çok samimiyim.

alay etmişim gibi görünüyorsa hiç de etmedim alay. herkesin hayatta en az birinin kalbinde kocaman yeri var.

Dogum gunun kutlu olsun :)

En iyisini yapmışsın, insanlar çok yüzeysel ve iki yüzlüler, boşver, kafan tamamen boşalıncaya kadar yalnızlık güzeldir :) Nice mutlu seneler :)

nice mutlu senelere :)

doğum günün kutlu olsun. Nice yaşlara...

sıradaki şarkı MFÖ den sana gelsin Yalnızlık ömür boyuuuuuuu birden sen gelsen aklımaaaaa

nice yıllara.

eğer yalnız kalma konusunda seni motive edecek esaslı bir şeyler yoksa, yani yeterince güçlü değilsen yol yakınken dön derim. yaşlandıkça bu yükü taşımak veya ondan kurtulmak daha da zorlaşıyor bilesin.

kutlu olsun sevgili basak, seni seviyoruz.

Başakları seviyoruz!Bak sözlüğe ne kadar sevildiğini gör,bu sene daha mutlu olursun.

Mutlu seneler!!!

hayat işte, bazen böyle. olsun.
ve doğum günün kutlu olsun.
biraz uzak, biraz yalnız, biraz kötü
biri var.
bir gün bir doğum gününü belki senin, belki onun
farkeder mi?
yüzün yüzüne, yüzünüz güleç kutlayacağın
yüzyıllardır beklediğin
biri var.
doğduğun gün gibi seni bekleyen.
doğum günün kutlu olsun.

/gece gece ne yazdırdın be

nice mutlu yıllara panpa doğum günün kutlu olsun.

bende de yalnızlık var, özelliklere karşı cinse karşı mesafeliyim. son 1 yılda bir kız ile 1 dakikadan fazla konuşmadım yüz yüze.

benim de ailem olmasa ben de senin kadar yalnız olurdum. onlar sağolsun her doğumgününde bir pasta yeriz evde, birbirimizi öperiz. o yüzden dışarı da çıkmayız doğumgünümüzde.

bu aralar canım çok sıkkın olmasaydı da bugün beraber bir çay içmeyi (içki içmiyorum :P) isterdim. e senin de canını sıkmayayım :)

son olarak, mutlu yıllar! :)

gidiyoruz adım adım ölüme

hep birlikte

Dogum gunun kutlu olsun, sen kiza yemek ismarlat, su duyuruyu da gorunce :) Hadi bol sanslar.

net bilgim yok ama ismail ayaz geç saatlere kadar sefer yapıyor (en azından eskişehir'den gece 3'te olduğunu biliyorum). muhtemelen en geç seferler de kendisinindir. internet sayfasına girip bakmanı öneririm.

eger gercekten gec saatte gitmeniz gerekecekse, o zaman antalya yonune giden araclara, binerek, sabah erken saatlerde kutahya'da olup, oradan da aktarma yapabilirsiniz.

format painter senin işini görür gibi geldi bana.

Bicim boyacisini denesen olmaz mi?

Hiç olmazsa print screen yap, paint gibi bir programda o rengin değerlerine bak ayarla.

morlu hücrelerden herhangi birini copy paste ile siyahlı hücrenin olduğu yere kopyala. herşeyi ile aynı şekilde kopyalaması lazım. şimdi test ettim emin olmak için, basit CTRL C ile kopyalayıp CTRL V ile yapıştırdım ve birebir aynı. sonra hücre içeriğini elle yeniden yaz. istediğin renkte olacaktır.

öte yandan biçim boyacısı (format painter) ile de olması lazım.

uçar ama rüzgar olmasın.

Uçar ama siz kesin beceremezsiniz düşürürsünüz yazıyı okuyunca öyle hissettim :)

onun menzili 15 metredir. balkondan 15 metre uzaklaşmadığı sürece düşmez.

robin crusoe yazınca menzili düşündüm de; tamamen cehaletimden soruyorum soruya kaynak olarak.

şimdi bu aletin menzili 15 metre olsun. Zaten 15 metre uzaklaşınca kumandadan komutları algılamayarak yerinde kalmayacak mı? bu durumda düşemez zaten?

fakat bu durumda komutu algılamadığını düşünürsek -yani tam o algılamak ve algılamamak arasındaki arafta- geri gel komutunu da algılayamayacak. orada asılı kalacak yani?

iki çözüm olacak, balkondan yükselerek zıplayarak menziline girmeye çalışmak ya da helikopterin pili/aküsü bitene kadar asılı kalması ve sonra düşerek ebediyete intikali?

kısaca dediğim gibi tamamen bu tip işleri anlamadığımdan soruyorum. aklıma takıldı; ondan sordum.

edit: aydınlandım. teşekkürler serabetan.

simdi o maksimal uzaklik olayi görünmez bi duvar varmis gibi degil en basta.

salliyorum 3 km hizla gidiyo küt diye cikti range den devam eder gitmeye. yani öyle asili kalmaz.

ama söyle bir sey var bu helikopterlerin cogu ev ici, rüzgardan o kadar kolay etkilenir ki.ondan disarida balkona girdigi anda vuuuuuuuu diye rüzgarla gider diyorum.

önce bi aşağı inip öyle uçurun, menzili falan kavrayın, sonra salarsınız yukardan.

dışarıda da uçar diye biliyorum. yakın zamanda ben de test edeceğim

eğer evde havada asılı kalıyorsa (hover) dışarıda da kalır. atmosefer hava yoğunluğu, evde ve dışarıda aynı. Dolayısıyla helikopterin rotorunun sağlayacağı taşıma kuvveti değişmez.

helikopterin yükselmesi için rotorun oluşturduğu taşıma kuvveti ağırlıktan fazla olmalıdır. Bu da senin örnekte sadece 15 metre yükselmesini sağlayacabilecek kadarmış. 15 metrede asılı kalır, daha yukarıya çıkamaz çünkü dikey eksendeki ağırlık ve taşıma kuvvetleri artık dengededir. ya pervaneyi aha hızlı döndürmek gerek, ya hücum açısını artırmak gerek, ya da helikopterden safra atmak gerek bu durumda daha fazla yükselebilmek istiyorsan :)

dolayısıyla çok abartmadıkça çok yüksek irtifalarda asılı kalır (yoğunluğun irtifa ile değişimi denklemini bulamadığım içn bir değer söyleyemiyorum), abartmadan kastım, yoğunluğun gözle görülür seviyeye azalmasıdır. Taşıma yoğunluğa bağlıdır ve yoğunluk ciddi miktarda azaldığında artık helikopterin ağırlığını karşılayamayabilir.

maaş var 2300 civarı. artı ders ucreti

önemli bilgi: öğretim görevlisi ve öğretim üyesi farklı şeylerdir. öğretim görevlisi akademik bir ünvan taşımadan üniversitede ders veren, özel sektörden gelme veya akademiden gelme hocalardır. yani "prof dr. x" değil, öğretim görevlisi "x" diye anılırlar.
öğretim üyesi bu yukarıdakini de içine alacak şekilde akla gelebilecek her türlü akademik ünvanı kapsar. prof, ar gör, uzman, dr, vs ...

öğretim üyesi için cevap;
kadrosuna göre (prof/yar. doç/ doç) net maaş
+ders ücreti (öğretmen ders ücretlerinden daha fazla tabii ki)
+branşa göre döner sermaye
+çalışılan yere göre(yeni açılan devlet üniv/doğudakiler vb) ekstra görev hizmeti bedeli
+ikinci öğretimde ders verirse daha başka ekstralar
+idari görevi varsa (dekanlık, bölüm başkanlığı vs vs) bunun bedeli

ek bilgi: ar. gör 'ler ders veremediği için ders ücreti almaz. ar gör maaşı ve yukarıdakileri alır. öğretim görevlileri de ders ücreti ve (muhtemelen daha düşük bir) net maaş alır.

Jimjim e bir düzeltme:
Öğretim elemanı: hepsi, tüm ünvanlar
Öğretim üyesi sadece yard doç, doç ve prof.

Öğretim görevlisi sadece maaş almaz, haftalık ders yükü 12 saatin üzerinde ise her saat için ek ders ücreti de alır. Döner sermayeden de pay alabilir ayrıca.

soruyu okudum ve error verdim.

bacım sen çok yanlış gelmişssin

Senin profilini merak edip girmişse, özellikle dokunmatik telefonda, yanlışlıkla seni takip etmiş olabilir zira follow butonuna elin yanlışlıkla kayıp tıklanması ve farkedilmemesi telefonda oldukça yüksek ihtimal.

Bunun dışında eğer sen aktifsen ve o da aktifse twitterda, yani sen sık sık tweet atıyorsan ve o da sık sık timelineını kontrol ediyorsa senin tweetlerini görmüştür ve takip ettiğinin farkındadır. Eğer sen hiç tweet atmıyorsan ve o da takip ettiklerinin listesini kontrol etmiyorsa arada kaynamış olabilirsin. Umarım anlatabilmişimdir ne demek istediğimi. Bu arada durumdan rahatsızsan blocklayabilme şansın var.

istemistir ama gonul bu ya, simdiye kadar kismet olmamistir. belki icinde bir yerlerde yillardir bunun pismanligini tasiyordu. belki de yalnizca serseri bir dusuncenin pesinden kosup ani yasama cilginliginin getirdigi duygu hezeyaniyla follow tusunu durtuverdi. buna cevap veremem. yoo dostum yoo.

bir daha tuvaletten tabletle duyuru girmesem iyi olacak.


@fuerteventura: ben bu hesabı meslekle ilgili olaylardan haberdar olmak için kullanıyordum, hiç tweet atmadım, hepi topu 3 kişi takip ediyordu, ikisini de tanımıyorum hiç, ne alaka bilmiyorum. şimdi bu pek konuşmadığım kişi de takip edince acaba bir şekilde yanlışlıkla mı oldu, yoksa bile isteye takip mi ediyor onu anlamaya çalıştım. dediğim gibi hiç tweet atmıyorum.
söylediğin mantıklı, aklıma gelmemişti, blocklamaya gerek yok, yazmıyorum zaten.

not: erkeğim.

Tepkisini görmek için bikaç tweet at özellikle onun tweet attığı anda, yani online olduğu anda sende tweet at ve onun seni görmesini sağla bakalım unfollow edecek mi.

Ucuz mu bilmiyorum ama karaköy'de 4-5 dükkan var. Zate her yerde yok. Ben de uzun süredir salomon ayakkabı almak istiyordum, İstanbul'a gelince fırsat bulup aldım.
Öte yandan bir kaç gündür adrenalin isminde bir site salomon ayakkabılarda indirim diyen mailler gönderiyor ama pek çeşit yok.

interspor magazalarina bak en cok cesit oralarda oluyo

Galiba şu sıralar balkanlar çok revaçta. Gidenlerden hep olumlu yorumlar alıyorum.
Ben gitmedim.

Öte yandan dinginlik konusunda Japonya ve Hindistan iyidir. Mevsimlere dikkat etmek şartıyla. Malezya, Singapur da fena değildir. Japonya ve Singapur'da bütçe sorun olabilir.

Bunlar şahsi fikirlerim.

Kaş.(2 Gece) - Meis (yarım gün) - Rodos (istediğin kadar kal)

özellikle Yunan Adaları ucuz ve huzurlu.

Onun dışında Makedonya - Ohrid ekonomik huzur tatili için tek geçilir

interrail. tek başına olman sayesinde bir sürü insanla tanışır kaynaşırsın, daha çok şey öğrenirsin etraftan.

ankara'dan dogu ekspresiyle kars, ardahan, posof uzerinden gurcistan.
sonrasi tiflis once.
sonra batum
oradan soci
ardindan sivastopol, kirim
mumkun oldugunca trenle
irmaklarin kenarindan, tepelerin ustunden
oradan odessa ve sonrasinda gemiyle istanbul

hic biri icin viz gerekmez. ucuzdur.
hem yokluk hem varlik gorursun
hem iyilik hem de kotuluk

yatırım yapılmasını öngördüğün tutar ne kadar?

60.000 - 70.000 arası

Melek yatırımcılardan randevu talep et.

kickstarter. kosgeb. tübitak. angel invester mıydı neydi onların ikna edeek bir yeöntem bulup ulaşmak. (kapılarda yatmak aptalca bir mail atmak ilgilerni çekmez.)

Melek yatırımcılardan randevu talep et.

melekyatirimcilardernegi.org

@tok old... melek yatırımcı derken ?

@sparkle kiddle

yöntemden kast ettiğin ?

(bkz: melek yatırımcı)

melek yatırımcılardan uzak dur:/ tübitak desteklerini araştır.

www.tubitak.gov.tr
Buradan üst tarafta yer alan destekler tab'ına giriyorsun.

Belki uygun bir destek bulabilirsin.

www.alestagirisim.com

yolu çok hatırlamıyorum ama bir dağ yolunda bir çay ve kahve evi var, son derece keyifli ve modern bir yerdi, minübüsle gidilebiliyor. aynı yolun ilerisinde bir de köfteci vardı. minübüs şoförleri kesin biliyordur. buralara gidebilirsin. giresun kalesi var, manzarası güzeldi. gcity diye bir alışveriş merkezi var, çok büyük değil, üst katında ev yemekleri meze filan satılan tatlı mekanlar vardı. tavsiye ederim.

meydanda, çaycılar vardır, hazır gitmişken bir kaç kutu tirebolu 42 çay alabilirsin.

neden giresun?
ordu ve sahil ilçeleri daha güzeldir...

tirebolu plajları güzeldir. çadır kurabilirsin.

uzaklaşma neo nun oralarda turla zaten sıcak bunalıp dönersin olmadı git bi sıkma portakal suyu iç esparkta yada doktorlarda

regülatör

Çevre yolundan sazova mı sazderemi belediyenin güzel parkı var oraya bastır. birşeyler yer içer kendine de gelir dönersin akşam serinliğine doğru

benim parkur şöyle:

eski hasan polatkan bulvarına arkeoloji müzesinden giriyorum. yukarı, OGU'ye doğru gidiyorum, migrosun önünden (ogü'nün yakınındaki migros) dümdüz devam ediyorum (yurtlara doğru değil), kütahya yolundaki köprüyü geçiyorum, masal evi görünüyor, o yolu devam edip uzay müzesinden gerisin geri dönüyorum. geri dönerken tramvay durağının olduğu ana kavşaktan yine dönüp bir kaç kez bu rotada dönüp duruyorum. her bir tur yaklaşık 8-9 km.

bu da parkur:
mapsengine.google.com

ai olarak kaydet, sonra jpeg e çevirirken ayarlardan boyutu küçültürsün. Sana ai. sinin mi küçük boyutlu olması lazım?

resimleri tutup sürükleyerek değil programın içinden yani file > place diyerek almalısın. sürükle bırak yapınca görseller embed ediliyor.
döküman büyümesinin nedeni bu olabilir.

@innerbliss:

Bana export edilmiş halinin (jpeg veya tiff) küçük olması gerek ama ai'sinin bu kadar büyümesi de canımı sıkıyor, büyümese iyi olurdu. Buraya yazdıktan sonra tif ile export ettiğim birini irfanview ile açıp boyutunu 1920x1080'e düşürüp yine tif ile kaydedince 21 MB (LZW seçili; ne demekse), jpg kaydedince 2.5 MB haline geldiğini gördüm. Şimdilik problemimi çözdüm jpg ile ama durumu anlayamıyorum. Halen kaynakları gereksiz kullandığımı düşünüyorum, yani istediğim kaliteyi eminim çok daha küçük boyutlarla elde etmem mümkün.

alakasız bir not: yayıncılıkta tif kullanın diyorlar, ben tif'i beğenmiyorum, kalitesi her zaman iyi olmuyor. Öyle tuhaf oluyor ki, mesela spss'de bir grafiği tif'e export ettiğimde yazılar hiç bir şeye benzemiyor, ben de kopyalayıp emf olarak kaydediyorum mesela. o da boyutu çok çok artırıyor.

@agy3; her iki yolla da yapmıştım, hatta bunu ilk mesaja yazmıştım ama bu problemin olduğu resmi nasıl yaptığımı hatırlayamadığım için yazmadım. place'e almak copy paste göre daha az yer kaplar diyorsun yani, tamam.

Jpeg e dönüştürürken DPI ını düşürebilirsin.

Esgaz anadolu ü caddesinin hemen arkasındakimana cadde üzerinde. Yürüme mesafesinde. Ben açtırırken bir arıza filan vardı 2-3 gün sürmüştü. Ayrıca servisle çözülecek bir iş daha vardı galiba. Çok hatırlayamıyorum. Su ve elk, halleri merkez alırsan (ya da üniv caddesindaki tren yolunu) yaklaşık 1-1.5 km mesafede. O yolu olduğu gibi aşağıya doru yürüyorsun, köprübaşına geldiğinde şair fuzuli caddesine (sağ 90 derece) dönüp birkaç yüz metrede tedaş var. Su için o yolu devam ediyorsun, eski otogar diye sor, orada su işlerinin merkezi var yanılmıyorsam. Herhalde mahalle farketmiyordur, herkes oradan yaptırıyordur.

Yürüyüş mesafesinde olduğunu öğrendiktne so ra google map daha anlaşılır bilgi verir, bi de oraya bak istersen.

Ev sıfır binamı? eğer öyleyse doğalgaz hemen açılmaz. Sıfır bina ise öncelikle proje çizim olayları falan var. Esgaz binasına gidip oradan abonelik için başvuru yapıp daha sonra yetkili firmalarla işinizi halletmeniz gerekiyor. Eğer bina sıfır değilse eski abone numarası ya da sayaç numarasını alarak önce esgaz binasına gitmenizi tavsiye ederim. Genelde çok sıra oluyor. Sabah 8:30'da açılıyor ama genelde insanlar 8 de gidip sıra alıyor. esgaz binası esparkın paralel caddesinde. Esgazda kombi aboneliği için 400 lira civarında bir para ödeniyor. Sonra size randevu için gün veriyorlar sonra gelip gazı açıyorlar. Esgazdan çıktıktan sonra Şair fuzuli caddesinin orada Elektrik idaresi var. Doğalgazdan sonra oraya gitmeni tavsiye ederim. Orasıda kalabalık olur genelde. 1 saat bekleme ihtimalin çok yüksek. Oraya giderkende abone ya da sayaç numarasını alarak gitmen lazım. Orada da ortala 130 lira civarı bir para ödenecek. en son su için gidin oradaki işiniz çok uzun sürmez. Yunusemre halk çarşısında yeri. Çarşının yeride eski otogardan ileri doğru 250-300 mt gidip sola döneceksiniz orada arada bir yerde. Su için giderken su kartını almayı unutmayın yoksa aboneliği açtıramazsınız. Orada para ödenmiyor. Bu arada bütün abonelikler için evin Dask poliçesi yada poliçe numarasının yanınızda olması gerekiyor.

Ben beğendim. Bazı yerlerde akıcılık sıkıntısı var ama o da muhtemelen gitardaki sustain ve bendin piyanoda farklı olmasıyla ilgilidir. Diğer çalışmaların da güzel.

gayet güzel başarılar.

Benim hoşuma gitti. Özellike is there anybody out there güzel olmuş.
Ayrıyetten özelden bir soru gönderdim :)

çok hoşuma gitti. başarılar diliyorum.

yarın gel başla diyen bayağı olur herhalde. tebrikler.

müzikten anlamam ama 35. saniyede bir durgunluk mu oluyor, bana mı öyle geldi?

güzel ama biraz daha duygu katmaya çalış, aynı tuşeyle çalma sürekli, örneğin comfortably numb'da bazı yerlerde düşük tuşe daha hoş olurdu bence. onun dışında gayet güzel.

@puc valla tekrar dinledim ben de, ama bi durgunluk yok açıkçası, soundcloud'dan kaynaklanmış olabilir.

@r_u_h teşekkür ederim önerin için, deneyeceğim. :)

ya cok begendim tebrikler!!

lahmacun

annemin elmalı pastası

diyetteyim.

Okuyucu olmak da iyi be'nin cevabina aglicam neredeyse, cok etkilendim.

Annemin yaptığı herhangi bi yemek :(

Cikolata

açsam: iskender
değilsem: milka strawberry yoghurt

Hıngal

irmik helvası

onden icli kofte ve zeytinyagli salma/dolma + koyun yogurdu isterdim. ana yemek icin soyle guzelinden bir antrikotu istedigim gibi pisirtirdim, birkac dilim de ananasla. tatli olarak da bizim alt komsunun cheesecake'inden isterdim, yanina guzel bir kahveyle. vaktim olursa olmeden once de bir cay icerdim. ha tabi bu son gune kadar bekledigimi varsayan isimser bir program. normalde olecegim gune kadarki her yemegimi ilk gunden planlayip mahkemede onun kabul edilmesini bir sekilde saglardim. daha bir suru yemek var lan.

Büyük konuşmayayım ama istemezdim. Hatta son 24 saat bir şey yemeyebilirdim, temiz gitmek için.
Belki de o son anı yemek yemekten daha değerli şeyler için kullanmaya çalışırdım. Ölmeden önce son kez düşüneceğim şeyleri düşünürdüm. Son kez ellerime iyice bakardım, gökyüzünü görebiliyorsam bulutları seyrederdim, etrafımdaki nesneleri detaylıca inceler, hatıralara gömülürdüm.

bol soslu iskender

aklına hala yemek gelebiliyosa bilemicem :)

biftek

2.bp.blogspot.com

yemek değil de tüttürmek için ot isterdim

Sarma beyti + ayran.

makarna. ama salçasını ben yapıcam ve yanında sütaş yoğurt olcak.

kokoreç. kocaman ama. hiç bitmeyecekmiş gibi gelsin gözüme.

oha.

iskender üstüne de sütlaç.

bunu kısıtlayan bir şart yoksa, idamımdan sorumlu olanladan birinin şah damarı.

9gag.com

t-bone steak
www.youtube.com

fluffernutter

yemek yerine tatlı tercih ederm heralde ben.
bademli puding olur o da.

Yogurtlu semizotu.

ançüezli pizza.

sırf merakımdan.

son 2-3 gün bi şey yemezdim. idam edilmeden önce de eklerdim 'pamuğa gerek yok rahat olun' diye. çok korkuyorum o pamuktan.

arkadas herkes mi sevgi pitircigi? oyleyse bir tek ben siktiri cekerim bana son yemegimi sorana.

midye dolma, tezgah bitene kadar yerim. hem ömrüm uzamış olur. hele süphan abi den varsa amannn.

Kuru patlıcan dolması

istemezdim.
Asilarak idam edilen kisiler asilma aninda buyuk abdestlerini kaciriyorlar diye duydum.
“...Menderes tam 14.29’da sehpaya çıkıyor. Yüzü bembeyaz, gözleri dalgındır. Birşeyler mırıldanıyor. Ne dediğini kimse anlamıyor. Cellât, ipi boynuna geçiriyor ve sandalyeye bir tekme vuruyor. Menderes, boşlukta sallanacağı yerde masanın üzerine, oradan da yere yuvarlanıyor. Çünkü ipin diğer ucu, sehpaya bağlanmamıştır. Bana anlatanlar diyorlardı ki: “Birdenbire çeeek!” diye bir emir verildi. Biz de sanki daha önce birkaç defâ prova yapmışız gibi ipin meydanda bulunan ucunu tuttuk ve çektik. Âsâbımız bozuktu. Çok çekmişiz. Menderes’in kafası sehpanın üst tarafına çarptı ve kanadı. Sonra “Çok çektiniz, biraz gevşetin!” dediler. Gevşettik ve bin güçlükle ipi sehpaya bağladık. Menderes henüz ölmemişti. Can çekişiyordu. Başından, şakağına doğru ince bir kan sızıyordu. Onun için önden ve yakından resim çekmediler. O sırada, ambar binası tarafından Egesel geldi. Elleri cebindeydi. Cellâdın bacaklarından tutup salladığı cesede baktı baktı ve bir eliyle işâret ederek: “Ey bir zamanın devletlisi!.. Bu namussuz, bir defâ değil 9 defâ asılacak namussuzdu!”
Cellât, bacaklarından tuttuğu cesedi sağa-sola çeviriyor: “İşte başbakanınız.. Ruhu uçtu, kendisi sıçtı.” diyordu. Bir ara Egesel’e döndü:
“Baba, ver öbürlerinin de işini bitireyim!”
Egesel gülerek cevap verdi:
- “Al oğlum!.. Benden yana sana helâl olsun! Ama bunlar bırakmıyorlar!” “Bunlar” dediği subaylardı.”
Yavuz Bülent Bâkiler- Türkiye Gazetesi 20/9/97

valla kokuda birsey yiyemezdim zati.yusuf yusuf yusuf...

Annemin tavuklu pilavi

insanlar genelde sadece olumsuz eleştirileri ve şikayetleri yazar. O yüzden çoğunlukla olumsuz eleştiri okursun. Ve dünyanın en iyi tatil köyünün yorumlarında bile kötü eleştiri mutlaka vardır. Çok yemek seçen biri yemeğinden şikayet eder ama sen gitsen belki beğeneceksin, herkesin kriteri farklı.
En iyisi arkadaşlara ve eşe dosta sorup tavsiye istemektir.
Gerçekten çok fazla seçenek var, o yüzden ben bu sene yakın bir arkadaşımın 2 sene üst üste gittiği yere gittim. Seni tanıyan insanlar az çok beğenip beğenmeyeceğini bilebiliyorlar.

beklentilerinizi önceliklere göre sıralayın.

mesela bir otelin animasyonu çok kötü vs diye yorumlar var diyelim, o benim umrumda olmaz, hatta aksine daha çok hoşuma gider, çünkü tatilden otel animasyonu gibi bi beklentim yok. bununla beraber temizlik, denize yakınlık gibi konular daha belirleyici olabilir tercihimde. siz de kendi önceliklerinizi belirleyin böyle.
yalnız otel puan siteleri, yorumlar vs iyi olmakla birlikte her şey gibi fazlası da zarar, hiç bir yer mükemmel olmuyor: ucuz ama sıkıcı, kalabalık ama denizi güzel, mekan güzel ama yemekleri kötü gibi..
azcık bakının, sonra kendi tercihlerinize göre eleyin. kişisel tavsiyem özellikle ucuz olan "her şey dahil"lerden uzak durmanız yönündedir.
isterseniz alternatifleri yazın. bi de dayanamadım; derdiniz bu olsun!

öncelikle olumsuz yorumun münferit mi olduğuna bakmalısın.

bu sene kıbrıs'a cratos otel'e gittim. çok güzel bir otel, casino'su, balık restoranı, manzarası, havuzu, hamamı, konumu, vs. harika. her şey çok güzel derken odamdaki küvetin yanında duvarda yer alan metal tutacak tuttuğum gibi elime geldi, ben belki biraz fazla abanmış olabilirim. bu ne ya, dökülüyor mu bu otel demişimdir. ama benim dışımda arkadaşlarımın hiç birisinde böyle sorun olmadı, ben bunu yorum olarak olumsuz bir dille yazarsam senin gibi otele gelmeden önce yorumlara bakanları etkileyebilir, vazgeçirebilirdim ama benim de bildiğim gibi münferit bir olumsuzluk bu.

önerim, olumsuz yorumlarda elle tutulur bir temeli olan ve çoğunluk insanın hemfikir olduğu durumları dikkate alın, böyle yorumlara itibar edin.

aynı konu üzerinde oybirliği varmış biri olumsuz eleştriler varsa buna dikkat etmek lazım. ama münferit eleştiriler için yukarıdaki açıklamalara katılıyorum, kişiden kişiye değişir.

ben de normal otel araştırırken bakıyorum, kimisi eski demiş, eskilik benim için olumsuz bir kriter değil; bir kaç kişi toplu taşımaya uzak demiş, gürültü var demiş işte bunlar benim için birer kriter; veya personel asık suratlı denmiş, bu da beni çok ilgilendirmez mesela.

@hayir anlatamadim ki sana
tamamda arkadaşım yuva çamur doluyor, tıkanıyor. sonra bi daha uğraşıp yapıyolar, bi daha, bi daha, her seferinde hayvanlara eziyet olmuyor mu? yani kış için yiyecek mi toplayacak bu hayvan yoksa her hafta inşaatla mı uğraşıcak? ayrıca hiç zarar görmediğine de inanmıyorum yuvanın, illaki oluyordur bi şeyler.

kardeş bence sen yürüme çünkü her yürüdüğünde milyonlarca mikroorganizmayı ezip öldürüyorsun. o daha büyük günah

@i ve been mistreated
laf söyledi balkabağı

yağmur denen bişey var. onlar için daha büyük sorun.

ama karıncalar bunların üstesinden gelmeyi biliyorlar. su boşaltım tünelleri ve hava odaları kuruyorlar. bazı karınca türleri su altında hava keseciği içinde yaşayabiliyorlar. oksijeni çok az kullanıyorlar, hava keseciği içinde haftalarca kalabilirlermiş. ama yoğun bir yağmurda boğulanlar da olabilir tabii.

O gördüğünüz karıncalar buzdağının üstüne yağan kar tanesi. Tüm ağaç onların ne kökü.

ben olsam sulardım. karınca başka bi yere gidebilir ama bitkilerin böyle bi şansı yok.

ne güzel böyle düşünenler var halen :)

yardımcı olamadım ama sen bir çaresini bulursun eminim, her ikisine de zarar vermeden...

birini öldür, diğerleri onun cenaze işleriyle uğraşırken dikkatli bi biçimde sularsın, bişey olmaz böylece.
Şırınga falan kullan, yavaşça sık suyu işte.

Hortumun ucuna parmağı koy, suyu aç ve havaya doğru tut. Su yağmur gibi geri dönüp yağsın damla damla. Evet evet hem eğlenceli de olur.

Lutfen karincilari incitmeyin :(

cosmicstring'in dediği gibi. Direk ağacın dibini göl edercesine sularsan tabi karıncalar etkilenir. 1-2 metre etrafını sula daire şeklinde mesela, ağaç yine alacağını alır.

yağmur başka bi şey arkadaşlar. yağmurun mevsimi ayrıdır. karıncalarda o mevsimde zaten yuvalarının ağzını kapatır. ama benim dediğim olay evlerine yemek götürürken, bütün kapı cam pencere açıkken...

Ne içiyorsunuz bilmiyorum ama aynından bende istiyorum. Ağacı da sulayın şöyleki bir gun hiç su içmeden durabilirsen tamam ağacı sulama o halde yok duramıyorsa bu sıcakta ağaç güneşin altında. Bir resim vardı dr.hause elinde beyin tutuyor eğilmiş ve do it diyor. Emin olun size söylüyor ;)

World war z?

the lone ranger
despicable me 2
before midnight
the great gatsby
this is the end
only god forgives
man of steel

wolverine.

(bkz: pacific rim)

Eylül'de galiba riddick serisinin filmi çıkacak. diğer serilerini çok seven biri olarak umarım bu da o kadar güzel olur.
www.imdb.com

benim macbook'u samsung monitorüme vga adaptörü ile bağlıyorum. eğer senin tv'deki vga girişi aynıysa (ki aynıdır herhalde) o halde dvi porttan vga'ya adaptör işini görür gibi. dvi to vga diye aratırsan gittigidiyor da filan veya birçok yerde bulabilirsin.

hdmi to vga demek istemiş arkadaş :)

mini display port değil miydi o çıkışın adı, ufak olan.

eğer ondansa ben gittigidiyor'dan 30 liraya dandik bi şey aldım çalıştıramadı.
sonra şunu aldım;

www.hepsiburada.com

aoc monitörle kullanıyorum, bir sıkıntısı yok.
tabi ses içinde kablo lazım.

yazar adı da puc mu? seri eksileyelim burdan hep birlikte düzeltelim bu durumu madem şukuluk değilmiş entryler.

www.eksiduyuru.com

*
eksiduyu.ru

@quanche
link çalışmadı?

şöyle bir şey var:
eksisozluk.com

geçen de sıralaması falan değişmişti. oynuyolar işte bi şeylerle.

(bkz: #35511675) ssg bunu yazmıştı, yine akıllarına bi şey geldi herhalde. alt sınırı düşürmüş falan olabilirler.

silent hill : www.imdb.com

tam resident evil gibi değil ama pandorum'u izleyin derim.
bir de şunlar aklıma geliyor:

30 days of night 1
underworld serisi
riddick serisi (şiddetle tavsiye ederim)
alien serisi

Birkaç yıl önce süslü cümlelerin altını çizerdim ama artık çok komik geliyor nedense. Çünkü açıp baktığım yok, bakarsam da "ne diye çizmişim ki bunu?" diye düşünüyorum sadece. Bir anlamı yok yani.

Edit: Kitabın şekliyle değil içeriğiyle ilgilenmek gerek.

çizmem.nefret ederim,kitabı karalamaktan.

Çizmem. Kitaba bunu yapmaya kıyamam. Yazık. Şimdiye kadar ders kitapları hariç hiç bir kitabı çizmedim. Çizmek de bazen ergence geliyor bana.

Altını çizmem, hoşuma giden kısımların yanlarına kurşun kalemle tırnak işareti koyarım..

Çizerim. Hoşuma giden cümleleri. "Aa ben de böyle düşünüyorum" dediğim cümleleri. Hatta altını çizecek cümle bulamamış olduğum bir kitabı bitirdiğimde üzülüyorum.

çizerim de yazarım da hacı, hiç acımam kitaba.
hoşuma giden cümle olur paragraf olur çizerim veya işaretlerim.
hah zaman sonra açıp okuyor muyum? çok nadir.
önceden bende kitapta bir çizik olsa delirirdim artık öyle değilim.

@mutekebbir +1

ben paragrafın yanına ok işareti yapıyor ve kitabın en son sayfasına ilgili sayfanın numarasını yazıyorum. arada eski kitaplara bakıp son sayfadaki sayfaları yeniden okuyorum.

daha öncesinde bir deftere de yazıyordum her kitabı bitirince, o zor oluyordu.

çizmem. sayfalari kenarlarindan asla kivirmam. ayrac kullanirim.

çizmem, altı çizilesi, üzerine düşünülesi bir şey varsa sayfaya post it yapıştırırak not alırım. Mevzu uzunsa post it e şuraya bak buraya bak diye kaynak isimlerini eklerim.

etkilendiğim bi cümle olduğunda ben de tırnak işareti koyuyorum, gerek yok öyle karalamaya tırnak da aynı işe yarıyor.

post-it diye bir şey var, kitaplarıma özen gösteririm yazılıp çizilmesinden de hoşlanmam.

Kucuk kagit parcalarina notlar aliyorum. Kitap cizmiyorum. Begendigim betimlemeleri yaziyorum daha cok, ve bilmedigim deyimleri, kaliplari..

tekrar dönüp okumak isteyeceğim cümlelerin altını çizerim de yazı da yazarım.

genelde çizmem. çünkü parçaları bütünden ayırmayı, çok anlamlı bulmuyorum. o yüzden kitap bitirdiğimde cümleler, isimler vb. aklımda kalmaz. imgeler, bakış açıları ve kısmen de duygular kalır.

Gayet güzel çizerim, hem de bu iş için özel olarak aldığım renkli kuruboya kalemlerim, bu kalemlerin durduğu özel kalem kutum var. Önemli yerleri çizerim, gerekirse yanına yazı yazarım, not alırım, kitaptaki karakterleri vs bir post it e yazar kapağının içine yapıştırırım. Bazen kitap ozetlerini bir deftere not alırım. Sonuçta kitapları faydalanmak, öğrenmek kendimizi geliştirmek için okuyoruz, azami faydalanmak gerekli.
kitaba kıymak filan hikaye, ömür boyu rafta durup tozlanacak, çizsen ne olur çizmeden ne olur. Amaç faydalanmak, ve elimizdeki kitap antika değil, üç kuruşa satılan kitaplar.
ayrıca herkesin hafızası, zekası,kafasının çalışması farklı, misal ben okuduklarımı çabuk unutuyorum. Gerekirse altı çizili yerler hatırlatıcı oluyor.

çizmiyorum ama çizenlere ciddi anlamda özeniyorum.

hacim = taban * yükseklik

taban alanı çarpı yükseklik hacim veriyor ya:

taban alanı: pirekare yani (150/2)^2 * pi
hacim de: (150/2)^2 * pi * 25 = 441562.5 santimetreküp
1 desimetreküp de 1 litreye eşit
santimetreküpü desimetreküpe çevirmek için 1000'e böleriz:
441562.5/1000 = 441.5625 desimetreküp yani litre yapar.

not: pi'yi 3.14 aldım. silindir dik duruyorsa böyle tabi, yan yatmışsa iş değişir. matematik mühendisiyim, yanlış yaptıysam utanırım.

sorumu yanlış anladınız :) tank yatay biçimde duruyor ve içinde sıvı seviyesine göre hacmi değişiyor... www.muhendislikbilgileri.com buradaki gibi bir algoritmanın mantığını istiodum ben burda cevaplar var ama anlayamadım pek...

ayrıca sağolun silindirin hacmini hesapladığınız için.

hemi de çok yanlış anlamışız yahu, kusura kalma gardaşım :)

yatay tankın yan duran tabanındaki (aşağıdan yukarıya doğru) suyla kaplı alanı hesaplamak lazım önce, onun bir formülü vardır sanırım. sonrası kolay zaten.

madem yatay halde, o zaman burada çapı 250 cm, yüksekliği 25 cm (su seviyesinin yüksekliği) olan bir silindir düşünebilirsin. yukarıda yazılı formüllerden de hacmi hesaplayabilirsin?

tankın dairesel kısmı bombeli mi yoksa düz mü?

tankın dairesel kısmının düz olduğunu varsayarsak;

verdiğin linkteki fi açısını hesaplamamız lazım ki buradan o açının iki katı olan açının oluşturduğu kesitin hacmini hesaplayacağız.

o açının kosinüsü (yarıçap - sıvı yüksekliği) / yarıçap olur. bu da bizim elimizdeki verilere göre:
(75 - 25) / 75 = 2/3
cos(fi) = 2/3
fi = 48.19 derece www.wolframalpha.com

açıyı bulduğumuza göre kesit hacmini hesaplayabiliriz. ama önce linkteki şekildeki üçgen prizmasının hacmini hesaplayalım ki bu da bizim sıvı olan kısmı bulmamız için gerekli. açının oluşturduğu kesitin hacminden üçgen prizmasının hacmini çıkardığımızda sıvının hacmini bulacağız.

üçgen prizmanın hacmi:
üçgen tabanı * yüksekliği * tankın uzunluğu / 2
üçgen tabanı:
2 * kök(75^2 - 50^2) = yaklaşık 55.9
hacim:
55.9 * 50 * 250 / 2 = 349375 santimetreküp

şimdi açının oluşturduğu kısmın hacmini hesaplayalım:
bu kesit (açı / 360) * silindirin hacmi
(48.19 / 360) * (pi * 75^2 * 250) = 591080 santimetreküp yaklaşık (hesabı karışık hale getirmemek için yuvarlıyorum)

şimdi bu hacimden önceki bulduğumuz üçgen prizmanın hacmini çıkardığımızda sıvı hacmini bulacağız:
591080 - 349375 = 241705 santimetreküp
241705 = 241.705 desimetreküp = 241.705 litre

not: pi'yi 3.14 aldım, yuvarlama falan da yaptım.

kulak tıkaçları östaki borusundan gelen havayı belli bir miktarda engellediği için duyum azaltır.

ben askere gıtmeden once silikon tarzı bısey almıstım. sekil vererek kulagına takıyordun ama hıc te kullanıslı degıldı. 2. de attım. medıkal dukkanları var. oralarda bulursun.

tamam işte azaltsın havayı emsin sorun değil ses duymaya tahammülüm kalmadı zira

eczacılardan silikon tıkaç alabilirsin. bende vardı ygs senesinde kullanıyordum sınıf gürültüsünden soyutlanmak için ya da dersi dinlemeyip soru çözeceksem falan.

iş güvenliği ile ilgili malzemeler satan yerlerde de olur öyle malzemeler.
dışarıyla bağlantıyı kesen kafaüstü kulaklıklar da var ama sadece gürültü kesmek için pek akıllı bi yatırım olmaz:)

@awesome o

yapı marketleri de bauhause baumaxx tekzen gibi mi?

istanbul'da en belirgin nerede olur mesela gidip hemen alıcam. çok önemli zira bu sınav benim için.

cevahir avm mecidiyekoy.
forum istanbul da ikea ve yanında pratıker vardı galıba bayrampaşa.
bauhaus ta otogar yanında var.

ben geçen gün eczaneden aldım. herhangi bir eczaneye girip seçebilirsiniz, birçok marka ve çeşit oluyor. benim aldığım silikon, lens kutusuna benzer mavi bir şeyin içerisinde dört adet. bir kulak tıkacı ne kadar kullanışlı olabilirse o kadar kullanışlı kendisi. en kalitelisi bu diyerek önermişti eczacı, sanırım yedi liraydı.

oha çok iyi bu çok ucuz lan. ben daha pahalı bi şey bekliyordum. bauhaus beylikdüzü'nde de var. baumax avcılarda var. tekzen zeytinburnu'nda var. o sorun değil mağaza bulunur.

hb'den de alınabilir evet mantıklı.

sesi kesin kesiyor değil mi? çünkü cidden etraf gürültüsünden falan bıktım usandım. bi gün inşaat, diğer gün seyyar satıcı, diğer gün tadilat bilmem ne otobüsü minibüsü ayrı falan. çok muzdaribim ondan soruyorum bu kadar :)

pomaklar, kulaklarını aldıralım istersen:) etkili evet biraz baskı hissi oluyor ilk zamanlar ama alışırsın sanırım.

Slikon bi kulak tıkacım vardı, belki ben beceremedim, belki de dandikti bilmiyorum, ama çok işe yaramamıştı. Sennheiser in ölen kulaklıklarını kesip kullanıyorum gece yatarken. İnşaat, komşu gürültüsü gibi durumlarda çok işe yarıyor.

@strangerinhere

valla öyle bi imkanım olsa 5 dakika düşünmem. şu aralar duymak istemiyorum hiçbir şeyi. masaya oturduğumda bi şey duymayayım yeter :)

alışırım ben ya. askerde almayı düşünüyordum ama almadım belli süre sonra da alıştım zaten sese. fakat yaşadığım yerde bu imkansız. alışma kısmı olamaz yok zaten. ses gürültü insan işi değil.

yarın bi bakayım sipariş vereyim :)

linktekinin tek kullanımlık olduğunun farkındasınız değil mi? kulağa sokulunca şişiyor, zaten 5 çift diye belirtmişler. bir sene boyunca buna para dayanmaz yani, bence kafa üstü bir şey alın. 3M'in kulaklık kataloğunu çevirmiştim, milyon tane modeli var, satan bir yer varsa işinizi görecek modeli kesinlikle bulursunuz.

ek: 3M satan yerler: yetkilisaticilar.3m.com.tr

Sahsen ben maden suyunu da kolayi da cok iciyorum, tatlinin yaninda maden suyu, tuzlunun yaninda cola icerim. Ama maden suyunu herkes sevmiyor, belki de sadece sevmediklerinden dolayidir yani

tadı sanırım.
yaklaşık 5-10 sene düzenli olarak kola içtim. son 2 senedir ağzıma sürmüyorum desem yeridir. maden suyunu da saydığınız hiçbir nedenden değil -aslında hepsinden dolayı- sağlık için içiyorum. meyveli sodalardan bahsetmiyorum ama. zira soda ile maden suyu çok ayrı şeyler.

Kolanın tadı gençlere daha uygun. Zaten 20'li yaşların sonlarından itibaren kola tüketimi duruyor.

damak tadıyla ilgisi var bence. hatırlarım, ben daha 3-5 yaşlarındayken, dışarıda bütün çocuklar kola isterken ben maden suyu isterdim, herkes delirmişim gibi bakardı : )

o zaman bu zamandır seviyorum kendisini.

Kolanın da demiyorum, Coca-Cola'nın tadı maden suyundan kat kat güzel olduğu için. çoğu kişi de mineral kalori vs. hesabı yapmıyor. üstündeki değerleri kaç kişi okuyor sanıyorsun?

ben içiyorum maden suyu, genelde spor sonrasında. kolayı da bıraktım.
ancak içmemem kolayı daha fazla seviyor olmamı engellemiyor.

Coca colanin reklam gucu cok etkili. Kola kapagini acarken cikan ses bile -dur bi kola alayim dedirtiyor-ve birde bence aliskanlik. Misafirlige bile giderken kola aliyoruz elimiz bos gitmeyelim diye. Ve colanin arkasindaki muhtesem guc israilden bahsetmiyorum zaten.

teknik değil politik, türkiye gibi ülkeler pazar olarak görüşlüyor. genç nüfus, az eğitim (sağlıklı beslenmeye bakmayan) parayla yeni yeni buluşma, nereye harcayacağını bilememe vs..
ayrıca cocacolanın reklam ve ekonomik gücü.(Damla suları bayilere bedava vermesi vs)

ayırca plastikte de maden suyu satılıyordu bir ara (akminalar falan hatırlar mısın bilmem) sonuçta her ikisi için de pet şişe çok zararlı :D

mide kanseri, bağırsak kanseri, siroz, gastrit ve bu tip hastalıklara bağlı ölümler son 50 senede çok aşırı arttı. kafasız olduğumuz için devam ediyoruz ama ..

ayrıca tabi kişisel kanaatim ama bu devirde hala kola içmek nedir yaa çok varoş değil mi? yani bir yere oturuyosun ben bir kahve/çay/limonata .. (işte ne varsa artık) istiyorum demek yerine kola diyorlar ya orada ölüyorum işte. piii

maden suyunun tuketimi hic de azımsanacak kadar degil.

fark suradan doguyor, maden suyu genelde evde tüketiliyor. dısarida daha cok cola. biraz karistirilsa amerikan kültürüne olan özenti cikar mutlaka.

kolanın tadı çok daha güzel. ancak sağlık için çok zararlı.
büyüdükçe sağlık konusunda bilinç oluştuğu veya arttığı için insanlar koladan uzaklaşıyordur herhalde. ben de ağır içiciydim, son 3-4 yıldır, yılda bir iki kez ancak içiyorum, o da mutlaka zero filan oluyor. kola zararlı olmasa maden suyunun yüzüne bakmazdım.

Akminalar plastik şişedeydi onu hatırlıyorum ancak plastik şişe varyantının "asidi" bayağı azdı. Belki arkasında kimyasal bir sebep vardır o yüzden sordum.
(cam şişenin getirdiği bir ton nakliye sorunu var..ki coca-cola'nın bu konuyla ilgili meşhur case'leri vardır)

Maden suyunun evde tüketilmesinin sebebi açacak sorunsalı olabilir mi?

Aslında Sütaş ayran ile Uludağ da limonata ile Coca Cola-Pepsi ikilisini challenge etti bayağı.

Direkt bodozlama "maden suyu sağlıklıdır" demek yerine aynı Coca Cola'nın yaptığı gibi ürünü anlarla ve duygularla özdeşleştirip bir taraftan serinlik-susuzluk ikilisi bir taraftan da sağlık mesajı..

Bilmiyorum..akıllı bir yerel firma kartlarını düzgün oynayarak bu işten para kazanabilir gibi geliyor.