çıkarmaz, schengen vizesi elinizdeki.

Hayır çıkartmaz. Avusturya'da schengen vize kontrolü gördüğüm kadarıyla sorun çıkartmıyor.

bildiğim kadarıyla baskı işi ısı ile yapılıyor, şemsiye kumaşları da su geçirmez olmaları gerektiğinden naylon (veya kullanılan sentetik madde ne ise) yüzdeleri fazla olsa gerek. bu da şemsiye kumaşını ısıya dayanıklı yapmaz gibime geliyor. bir de tabi preslenme durumu var, oldu ki şemsiye kumaşı baskıya müsait diyelim bu sefer de preslenebilmesi için şemsiye kumaşının sokulmesi gereki diye düşünüyorum.
yanılıyor da olabilirm.

parfümün kalıcılığı ten ile alakalı diye düşünüyorum, onun için parfumeriden ufak testerlardan isteyin ve deneyin.
aynı zamanda şişesinde çok kötü gelen bir koku tende çok güzel durabilirken tam tersi de mümkün. gidin parfumeriye koklayın karıştırın tester isteyin, ,lla da giridiniz diye hemen birşey alıp çıkmak zorunda değilsiniz.

teni uzun süre parfum tutmayan bir arkadaşta(erkek) costum national nispeten daha uzun kalmıştı. sanırım ağır bir koku kategorisinde ama bir kadın olarak bana inanılmaz çekici gelmişti.

Kendi türk plakalı aracınla her türlü kullanabilirsin. Diğer ülkelerde de belli bir süre (turist olduğun için) kullanabilirsin. Ama turist kalma süresi uzayacaksa
milano.bk.mfa.gov.tr

araba kiralayarak kullanabilirsin ama yollar çok pahalı. zorunlu değilsen kullanma.

yo gayet de kullanabiliyorsunuz, pasaportunuzu ve sürücü belgenizi istiyorlar bir de yaş sınırları ve ehliyetin yeni olmaması lazım. hatırladığım kadarıyla 25 yaş ve 2-3 senelik ehliyet idi sınırlaması, kaba etimden de sallıyor olabilirim.
ben burda yaşadığım halde normal şartlarda (1 sene yaşadıktan sonra) italyan ehliyeti almam icab ederken hala turk ehliyeti ile araba kiralıyabiliyorum. herhangi bir sorun çıkmıyor.
bu uzun mesafeler dısında otoban kullanmanızı tavsiye etmem, maksat zaten gezip görmek.

bu arada sormamışsınız ama kiraladığınız araç ile yurt dışına da çıkabiliyorsunuz yani italyadan kiralayıp, fransa isviçre avusturya va de gidilebilir aklınızda bulunsun. 4 kişi olunduğunda trenden daha hesaplı olabiliyor.

bu yüzük yokedilmeli yüzüğü, tek yüzüğü al, lord of the rings.
urun.gittigidiyor.com

düz siyah ama kaliteli bir materyalden yüzüklere bakın derim ben.
şunun gibi;
data3.whicdn.com

ama asıl önemli olan yüzüğün ele yakışması, denemeden elinizde görmeden satın almayın bence.

edit. tribal motifleri/işlemeleri olan yüzüklerden de arkanıza bakmadan kaçın.

ebay'de zamanında 5-10 dolara görmüştüm lotr'ın yüzüğünü adam 100 lira yazmış :D

onun dışında yazı olmayaydı alırdım aslında.

@nwnd
sade şeyler yakışır yahu. parlak gri siyahtan daha iyi durur gibi hayal ettim bilemedim. aslında dediğin gibi denemek lazım ama hiç bilmem nereden bulucam falan.

görsel olarak denk geldiğim ilk siyah modeli koydum, renk ve sadelik açısından ki o da erkek yüzüğü mat da tercih edilebilir. olay kalitesiz vs durmaması.
gümüşçü dolaşmanız lazım daha doğrusu eğer kendinizi ona odaklarsanız çoğu zaman sonuç alamazsınız denk geldiğinizde bir gümüşçüye veya kuyumcuya girip bakın deneyin. (açıkçası en sevdiğim aksesuarlarım hep denk gelip de aldıklarım)

breil vs gibi mücevher markaların modellerine da bakabilirsiniz internet üzerinden en azından bir dükkana gittiğinizde nasıl bir model istediğinizi anlatabilirsiniz, ona göre yardımcı olurlar.

Ben de Winamp'la skropluyorum, gayet memnunum. Windows Media Player'dan da skroplanabiliyor. Hatta Grooveshark'ta playlistin varsa oradan da oluyor.

aimp3
+
last.fm scrobbler eklentisi var chrome için şu siteleri skroplayabiliyormuş
22 Tracks
Amazon
AOL Radio
Bandcamp
Daytrotter
Deezer
Fizy
Ghostly Discovery
Google Play Music
Grooveshark
Indie Shuffle
iHeart
Jango
Megalyrics
MySpace
Pandora
Pitchfork
Plug.dj
Slacker (iframe)
Slacker (main page)
SoundCloud
Spotify
Thesixtyone
TTNET Müzik
Tuba.FM
Turntable
Virgin Radio Turkiye
VK
Weborama
YouTube
Z-Music
Zvooq

gelmiş geçmiş en iyi müzik programı olan foobar2000 ile yapabilirsin. üstelik diğer playerların yapamadığını yapıp dinlediğin online radyoları bile skropluyor. sırf bunun için bile foobar2000 kullanılır.

foobar2000

ve tabi ki itunes.

spotify da premium uyelik olmadan scroplar (sonucta bilgisayarda bulunan mp3leri de dinleme imkanı verdiğinden müzikçalar kategorisine rahatça girebilir)

foobar güzeldir hem skroplar hem de iyi bir çalardır.

(bkz: clementine)

radyo yayınlarını da scropluyor. di.fm falan dinliyorsan güzel.

edit: www.makeuseof.com << bu da foobar fanları için gelsin (;

foobar yüklemeye karar verdim. herhangi bişey yapcak mıyım skroplama için?

foobar'ı yükledikten sonra last.fm programı vasıtasıyla foobar2000 plug-in'ini yüklemeniz yeter.

o merdivenin iki tarafından o şekilde geçiş olduğuna emin misin :D
kapılar tam üst taraftaki daire bitiş çizgi sınırında mı?

neyse konutlarda kapıdan ilk girdiğinde ilk gördüğün en küçük.
dükkanlar a c nin altında mı? yani giriş kotta sadece dükkan ve giriş ve merd/asansör mü var? :D
saatin ters yönünde döndür katta 4 adet simetrik daire varsa

yani b1 c2 a3 d4 ama bunu belli bir yönetmeliği yok kesin bir şekilde. kapı ve merdiveni yanlış çizdiğini düşünüyorum

A ve B daireerinin giriş kapılarının konumunun mantıksızlığını göz ardı ederek ve merdivenin resme göre kuzey duvara bitişik asansörün ise yine resme göre güney cephesinde olduğunu, merdiveni ve asansörü kullanan şahısın ortadaki boşluğa vardığını öngörerek cevaplıyorum.

öncelikle kapı numarası sıralaması soldan sağa doğru yapılıyor, tr genelinde yazılı yönetmelik olarak var mı bu bilmiyorum lakin batı sisteminde genel algı/yönetmelik bu yönde. türkiye'de de dikkat ettiğim ve hatırladığım kadarıyla durum böyle.
ilk sıradaki dairenin hangisi olduğunun tayini ise kişinin asansör/merdivenle varış noktasına göre yapılıyor. bu durumda ise asansör merdivenden daha çok ve aktif olarak kullanıldığından asansör öncelikli gidilmesi mantıklı olur. yani sonuç olarak asansörden inen kişi kata vardığında solunda kalan ilk daire birincidir.
çizime dönücek olursak şu şekilde oluyor. (büyük harfler sizin tayin ettiginiz daire sıralamasını refere ediyor)

C daire1 A daire2 B daire3 D daire4

d1 c2 b3 a4

nwnd +1

daire numaraları soldan başlar, binaya dışarıdan, yani cepheden, yani projedeki resimden baktığımızda soldaki daire 1 dir.

2 den fazla daire olan katlarda yine soldan başlar ve nwnd nin dediği gibi değerlendirilir.

dükkanlar ise her belediyeye göre farklıdır, kiminde harf verilir, kiminde ilk numaralar dükkanlar olur. kiminde de daire numaraları bittikten sonra numaralandırır.

sorunuzun sebebi eski bir binada oturmanız ve daire kapı numaralarının bilinmemesi ise hiç karıştırma içinden çıkamazsın. apartman dairelerini baz aldığımızda insanların neredeyse yarısı tapusunda yazan dairede oturmuyor :p

Su an ki laptopumda bulunan katta 4 daireli uygulama konut projelerini inceliyorum ofise gittigimde hepsinin screenshotlarini sizinle paylasmak istiyorum sonuc inanilmaz sasirtici. Ayni konumda merdiven/asansor olani ariyorum. Gerci hepsinin giris kati burdaki gibi degil. Vardigim kani benim elimde hic birbirini tutan plan yok insasi bitmis olanlardan bahsediyorum. Ben hep kendi yasadigim mimarina inanilmaz guvendigim apartmanin numaralandirilisina gore dusunuyormusum ki oturdugum apartmanin da sirkulasyonu ayni sekilde. Sonuc bunun kurali yok resmen. Biz hic buna kafa yormamisiz ofiscek ki sadece konut/ofis yapiyoruz. Etutu cizen kafasina gore yazmis mi hep :( :D

bizim binanın yeni halinde her katta 4 daire, toplam 16 daire var, numaralarının dizilişini görseydi fibonacci intihar ederdi.

yola cepheli daireden arkaya doğru 3-4-2-1 şeklinde.

gündelik temizlik işi ortalama 100 liraya yapılıyor bildiğim kadarıyla, eğer inşaat temizliği yoksa sadece boş ev temizliği ise yine 100 lira civarı tamam olucaktır. boş ev temizlemek daha kolay.

ama inşaat pisliği vs varsa, o zaman bu ücret artabilir.

viyana'da bulunan nakliye, ev taşıma ve temizlik firması: entruempelung-raeumungen.at

dediğiniz durumda aklıma ilk gelen çizimdeki arc'lardan herhangi birinin merkezinin çizimin dışında uzakta bir yerde olması, bazen hatch'ler de sapıtabiliyor saçmasapan noktacıklar bırakıyorlar geride.

muhtemelen yapmışsınızdır ama bir de tum layerlar açık mı onu kontrol edin, donmuş vs layerlar olabilir. bu durumda kopylarken kapalı bile olsalar yeni dosyaya da taşınmıştırlar.

z enter e enter da çıkıyorsa merkez değil uzaklarda bir çizik var demek.
ya kenarları seçip temizle. olmazsa çizimini ne kadarsa al yeni açtığın dosyaya kopyala yapıştır. en hızlısı bu

z enter
e enter yapınca çizim ekrana sığacak şekilde geliyor.

z enter
a enter yapınca çok çok uzaklara gidiyor.

z enter a enter
ctrl+a
küçücük gözüken çizimin seçimini iptal et
sonra delete ve yeniden z enter a enter yap bakalım ne olacak

@nax küçücük bir yer görünmüyor?

nasıl yani? çizimin komple mi silindi?

ctrl + a ile sadece çizdiğim şey seçiliyor. başka bir şey seçilmiyor ya da çok küçük ben göremiyorum.

Kız arkadaşınızın tarzı nasıldır? Giyimi kuşamı? spor, klasik? Ona göre ancak öneride bulunabilirim.

Biraz klasik giyiniyor. Zaten hafta ici is yerinde fakli takilma sansi yok. Neredeyse her kiyafeti ya mango yada zaradan oluyor

mesela atasayın sitesinden modellere bakabilirsiniz, genelde klasik şeyler zaten. en azından bir fikriniz olur. burdan veya gidip mağazadan alırsınız vaktiniz yoksa.
buna benzer çok site var ama ben bilindik güvenilir yer diye burayı önerdim.
shop.atasay.com
soldan fiyat aralığı falan da seçebilirsiniz. optimum veya viaportta altın markalarının outlet mağazaları da oluyor.

Acikcasi kuyum alicaksaniz bence sirf marka diye fabrikasyon taki almayin.. kuyum o degil.. resmen degersiz kiliyorlar bence.. gidin guzel bir atolyeye, kuyumcuya tek tek el emegi goz emegi verilmis bisey alin bence.. belki daha ufak daha sade olur ama ustunde senelerin ustaligi emegi olur..

Peki nereden alabilirim oyle bir seyi? Istanbul icin onerebileceginiz bi yer var mi

Kapalicarsi bunun bizzat yeri.. hanlarda atolyelerde yapip kapalicarsidaki dukkanlarinda satiyorlar. Pakiş var bizzat tanidigim ve adini hatirlamadigim bir suru yer.. gezmeniz vakit ayirmaniz lazim. Osmanbey nisantasi taksim'de de kuyumcular var ama sonucta daha pahali olabilirler..
Kapali carsida da pazarlik yapmalisiniz tabi ki.

Kapalicarsi demem sasirmasin sizi, burma bilezikler cig altinlar disinda cok zarif modern isler bulabikirsiniz, diyorum vakit ayirmak lazim.

Teşekkür ederim umarim aradigimi bulabilirim oralarda.. olmadi atasay gibi yerlerden alirim birseyler...

birincisi satın almak için asla kapalıçarşıya gitmeyin.. ülkenin en kazıkçı yeri.. orda beğenip sonrasında başka yerden almak için gidebilirsiniz..

küçük bir şeyler olsun.. eğer sürekli üzerinde taşımasını istiyorsanız..

sarı altını sever mi takısı var mı yoksa sadece gümüş mü sever.. gümşçü ise beyaz altın alın..

iyi ama kapalıçarşıda beğenip başka nereden alabilirim?

güncel değil ama siir.gen.tr fena değildir

şu an piyasada isim yapmış referans olarak verilen antoloji kitaplarının yerini tutmasa da sitede belirtildiği kadarıyla 194 şairin toplamda 2066 şiirine ulaşmak için şu siteye bakmakta fayda var: www.siir-defteri.com

internetteki şiir siteleri güvenilmezdir. bir şairin yazmadığı bir şiiri onun şiiriymiş gibi koydukları çok sık oluyor. en temizi memet fuat'ın türk şiiri antolojisini almak veya kütüphaneden temin etmek. tabii başka bir basılı antoloji de olabilir.

@microfiction iste tam saydigin sebeplerden dolayi duzgun bir site ariyorum. Maalesef bulundugum yerde bahsettigin basili kaynaklara ulasma imkanim yok su anda.

Ulasim neyle, nerelerde kalinacak (hostel? 5 yildizli otel?), yiyecek icecek dahil mi, muze girislerini kapsiyor mu vs. 900 Euro'ya ne aldiginizi bilmeden uygun olup olmadigini soylemek zor.

bütçeyi bilmem kişiden kişiye harcamasına göre değişir o durum. lakin diyeceğim şudur ki milano'yu çıkar programdan.. müze gezmiyecek, operaya konsere gitmeyeceksen vakit kaybı olur. onun yerine vicenza venedik floransa veya siena yap daha evvel görmediysen.
(birfiil senelerdir milano'da yaşayan insan tavsiyesi)

Thy genelde fazla kasmiyor bagaj konusunda. Sansa bagli tabi ama problem olacagini sanmam.

THY sorun etmez hocam, Raad ol. el çantan çok büyükse orası ayrı tabi.

kabin limiti de 8 falan diye hatırlıyorum ama sorun çıkmaz bence. elinde tutarsın vermezsin. sadece bagajı ver bu kadar de. sorun çıkmaz. bir iki kiloya bakmazlar...

heç bişi olmaz

ben 1 20 küsür kiloluk bavulu bagaja verip kabinede 1 gitar ve bir laptop çantasıyla girmiştim

geçtiğimiz günlerde thy bagaj limitini tekrar 30 kiloya aldı sanırım bir onu kontrol edin.

dikilmek?

dikilmek güzel, evet. bir de kalakalmak var ama o daha çok tepki gibi.

beklemek.

diñelmek'tir efendim, geniz N'si ile telaffuz edilir yörük ellerinde

dikilmek güzel ama bana oturmalık hali lazım bunun.

pineklemek
ya da sadece "oturmak" deseniz.

pineklemek +1

eylemsizlik

hatta abartayım

zugzwang

tecrübe etmedim lakin bence lüzumlu değil..

tüketim toplumunda yine tamamiyle kişinin kendisini pazarlaması üzerine kurulu bir sistem..
eğlenceseine artık yapıcak daha iyi birşey yoksa denenebilir belki lakin boş iş. insanlara saçma beklentiler pompalayıp paralarını almak derdindeler.

mümkündür regl oncesi pms doneminde min 1 max 2 gün içimdeki şeytan gün yüzüne çıkıyor, hem kendimi hem de çevremde biri varsa onu yakıyorum.

lakin asıl anlamlandıramadığım her ay gafil avlanıyorum.. ancak regl başladığında pms'miş yine boşuna hırpaamışım kendimi diyorum.. insan bir kere de pms doneminde yahu pms bu salla diyemez.. yok olmuyor.

evet. zorunda efendim zorunda. -.-

onların halleri var. alış :)

abicim kadının regl olup olmadığının bilgisi yok gibi yazmışsın sende. belki kadın "iki güldük yavşamaya başladı pezevenk" diye düşünüyor. herşeyi hormonda aramayın. ünlü bir düşünürün dediği gibi luk indi mirir.

hayır değil. yani en azından bende hiç olmuyor. belki daha kötü olamayacağımdandır bilemiyorum :P

hepsi öyle atarlı,sinirli değil kesinlikle

ben de geçen pazara gittim. domatesin kilosu 2.5 liraydı, adama "abi kilosu 2 liradan ver sen ehihihih" dedim. adam ters ters bakıp "olmaz bilader, gelişine mi satayım?" diyince, "siz adet döneminde hep böyle sinirli mi oluyorsunuz?" diye sordum. adam beni "ulan siz ne zaman akıllanacaksınız, her şeye adet, her şeye adet" diye diye dövdü.

biz de istemiyoruz böyle olmak, ama hormonlardan oluyor malesef.
ben kimseyle konuşmam o zamanlar, çekerim kendimi kimseye atarlanmayayım diye. yalnız kalsam bile bu sefer kendi kendime kızarım ağlarım falan.

hsyatınızda ömrünüzün geri kalanını birlikte geçirmek istediğiniz bir insan yoksa evlilik fikri saçma. evlenmiş olmak için evlenmek. bundan şu kadar sene sonra evlenmiş çocuklu görüyorum kendimi vs demek..
ama eğer o insanla karşılaşırsanız evlilik ufak bir teferruat olarak kalıcaktır.

kadın, bekar, aday adayı bile yok.

erkek. bekar.

açıkçası evliliği oldukça gereksiz buluyorum. bence evlilik öncesinde de tıpkı evlilikten sonra olduğu gibi taraflar birbirlerine saygı çerçevesinde yaklaşabilmeli ve güven duygusunu hissettirmeli. eğer evlenirsem bunun nedeni çok büyük ihtimalle ileride çocuğum saçmasalak formaliteler yüzünden gayrimeşru olarak görülmesin devlet nazarında diye olurdu, onun dışında bence atılan bir imza getirecese o ilişkiye bir ciddiyet, zaten ortada problem var demektir bence.

bu dediklerim tabii güzel ülkemde sıkmıyor pek, bu kafayla düşünen bir kadın bulmak oldukça zor (e tabii onlar da haklılar, etraftaki erkeklere baktıkça böyle nasıl güvensinler karşı tarafa?).

evlilik = buyuk sorumluluk gerekli ama zamani gelince gerekli..hani evlenmek icin evlenilmemeli diye dusunuyorum...

erkek bekar..en az bir 10 yil daha bekar hedef 2023 :)

Hafta içi en büyük aktivitesi yemek yerken dizi-film izlemek olmayan bir adam bulursam düşünürüm. Bana sırf evlendiğim için köşeye sıkışmışım gibi hissettirmeyecek, gereksiz pek çok sorumluluk yüklemeyecek ve boğmayacak biriyle olabilir. Bunun dışında büyük konuşmamak gerekiyor ama istemem naçizane olarak.

Uyuşuk, domestik ve kadına aşırı yüklenen bir erkekle olsun istemem. Aksini bulursam fazla uzatmadan evlenirim. Yıllarca ilişki yaşanmasını doğru bulmuyorum.

evlilik, inanç meselesini dışarıda bırakırsak tuhaf, hatta komik. evlilik olmadan cinsellik olmayacağına inananlar dışındakiler neden evlenirler, yaş 35'i geçti, anlayamadım, anlayamayacağım. (zenginlerin, miras vs. muhabbeti için evlenmesi ayrı tabii, ona bir şey diyemem)

Evlilik bence gerekli bir kurum, kiminle evli olduğuna bağlı diyorum. Kaçınılacak bir durum değil.

Mutluyum, nasıl anladığımın "şu oldu da anladım" diye bir cevabı yok ben her şeyini her hareketini sevdim, eşimle beraberken mutlu hissediyorum kendimi,
Erkek yaşım 30 eşim 28 yaşında 2,5 yıllık evliyiz.

Önceleri gayet gereksiz bulurdum ama hayatini gecirebilecegin birini bulduktan sonra o kadar sacma bir durum da değil zira işin içine diplomatik şeyler giriyor. Evet sevdiğim adamla birlikte de yasayabilirim ama günün birinde hastaneye yatsa, acil bir durum olsa yasalar önünde hicbir bagimiz yok; o durumda elim kolum bagli oturmak en son isteyecegimsey olur.

Bu yuzden cok seviyorsam, yaninda olmak istiyorsam bir imza da atarim gozuyle bakiyorum artik.

evlenene kadar evliliğin gercekten beraber yaşamaktan farklı olduğunu bilmiyordum. zaman içerisinde anladım, tecrübe ettim ki, sadece mutlu bir evlilik değil, aynı zamanda mutlu bir boşanma da yaşayabileceğin insanı bulmak gerek, aile ilişkileri minimumda ( bağımlılığı olmayan) biri olması gerek. Duygusal ve cinsel açıdan çekilen açlık, "nasılsa seviyorum" la idare edilebilir birşey değil. Yemek zevkin tamamen uyumsuzsa olmuyor, cunku bir ömür birlikte geçecek, ben 33 eşim 38 yaşındayız, en buyuk problemleri hep onun herseye burnunu sokan ailesi yüzünden yasadık ( bir de avrupalı sözüm ona) ama bir an geldi, ayrıldık, o kadar guzel ayrıldık, o kadar guzel arkadas kaldık ki, şimdi bebek bekliyoruz.
evlilik, hiçbir duygundan ve halinden utanmayacağın insanla güzel. evlilik asla acaba ? diye sordurmayan insanla güzel.
bir an gelip, "ben onu seviyoruuuum" dediğin ile değil,
"ulan.! herşeyimi kabul ediyor" dediğinle güzel.

çevremde evlenip de gerçekten mutlu olan çift o kadar az ki bu beni evlilik fikrinden gittikçe soğutuyor.

mutlu gibi görünen ama esasında çok mutsuz olanlar var bir de. bence elzem değil. hele çocuk sahibi olmak gibi bir özlem yoksa ortada hiç gereği yok.

merhaba. bu konu 2-3 senedir benim de kafamı epey kurcalıyor. yaşım 24, erkeğim.

ben açıkçası evliliğin toplumun geneli için gerekli/gereksiz şeklinde genelleştirilebileceğini düşünmüyorum. kimi bireyler için gerekli, kimileri için gereksiz olabilir. neticede, bir kişi ile -boşanma olmadığını varsayarsak- hayatın geri kalanını bir kişiyle önemli ölçüde paylaşmak, kimilerine cazip gelebildiği gibi kimilerine itici/korkutucu gelebilir.

genel olarak evliliğin çok basit bir kavrama indirgendiğini görüyorum. 'belli bir yaşa geldiysen evlenmek durumundasın' gibi genel bir algı var. hayatın geri kalanını veya birkaç senesini birlikte geçirilecek kişi ile paylaşırken, hele hele ortada bu kritere uygun bir sevgili yokken 'evlenmek' amaçlı birilerini bulmaya çalışmak çabasını çok tehlikeli buluyorum. uzunca bir süre aynı yatağı paylaşacağım kişiyle 'gelişigüzel, herhangi birini ararken denk gelmek' fikri hoşuma gitmiyor.

bu açıdan, evlenmeyi aslında şanslı bir popülasyonun elde ettiği bir ayrıcalık olarak görüyorum diyebilirim. aşkın, duyulan heyecanların bir ömrü olduğunu ve bu heyecanların, kalp atışlarının zamanla geçeceğini biliyorum. ancak bunlar geçtiğinde dahi, kendisiyle birlikte zaman geçirmekten çok hoşlanacağım bir hayat arkadaşı ile birlikte yaşamak fikri bana açıkçası oldukça sevimli görünüyor. ama bu, 'ne olursa olsun evlenmek zorundayım.' gibi bir düşünceyi elbette beraberinde getirmiyor. genel olarak; benimle tamamen kafa dengi bir kişi ile rastlaşmak, onunla birliktelik kurmak ve sonra evlenmeyi isterim. ancak, böyle bir durumun yaşanmaması gibi bir ihtimalin de olduğunu kanıksadım. bu anlamda, 28-30 yaşına gelmiş, sevgilisi olmayan birisi olursam, 'evlenmek' amaçlı olarak birisini arayacağımı düşünmüyorum.

içgüdülerimin etkisinden midir bilinmez, çocuğun da yer aldığı ve tarafların birbirlerinin hayatlarını zorlaştırmayıp, aksine güzelleştirdiği keyifli bir evliliğim olmasını isterim. bugün benim için nasıl ki aile bireylerimin önemi benim için çok yüksek bir seviyedeyse, benzer şekilde, kendisinin önemi benim için çok yüksek seviyede olacak bir kimse ile uzun vadeli bir birliktelik ve aile kurmak benim için keyifli olur diye düşünüyorum.

evlilikle ilgili kaygıların önemli ölçüde, insanların birbirlerini kısıtlama hastalığından kaynaklandığını düşünüyorum. neticede bireyler sırf evliler diye, birbirleri üzerinde kısıtlama yapma haklarına sahip değiller.

insan doğasının tek eşli mi çok eşli mi olduğu sorusu zaman zaman kafa kurcalatabiliyor. muhtemelen doğamız tek eşli değil. ancak, kafa dengi bir kimse ile oluşturulacak birlikteliğin/evliliğin keyfinin, sık sık başka kimselerle birliktelik kurmanın getireceği hazdan baskın olacağını düşünüyorum.

bazen; her ikisi de 55-60 yaşına gelmiş turistleri el ele gezerken görüyorum ve içten içe, kendilerinin sahip olduğu gibi bir birlikteliğe sahip olmak isterdim, diye geçirmeden edemiyorum.

kafamı kurcalayan bir konu olmasından dolayı, görebileceğiniz gibi uzun bir cevap oldu. ben yazarken keyif aldım, dilerim siz de okurken (okursanız) keyif alırsınız.

@The Pleasure of Pain "bir an gelip, "ben onu seviyoruuuum" dediğin ile değil,
"ulan.! herşeyimi kabul ediyor" dediğinle güzel." Bu ksıım üzerinde düşünmeye değer gerçekten. Teşekkürler. Yalnız, o kadar güzel ayrıldık ki şimdi bebek bekliyoruz kısmını anlayamadım :) Ayrıldıktan sonra mı bebek yapmaya karar verdiniz?

@afush o kadar türbülansı birbirimizden nefret etmeden atlatıp, arkadas olarak yine harika vakit geçirmeye başlayınca birlikte bebek sahibi olmak istediğimiz kişinin birbirimiz olduguna karar verdik. Dışarıdan , kaosun dışından bakınca dogru adam / dogru kadın senmişsin ayılması yani.

@The Pleasure of Pain İlginç bir yaklaşım ama demek ki işe yarıyor. Umarım mutluluğunuz hep devam eder. :) Allah analı babalı büyütsün diyorum.

teşekkürler darısı başınıza ;)

Son sınıfta evlendik. Harika bir yasam tarzı. Hayat kurmak ve merdivenin basamaklarini gore gore çıkmak cok zevkli. Oglumu öpmek cok guzel. Gülüşünü izlemek cok guzel. Benim notum sudur: evlenip de cesareti kalmayan basireti kesilen inanci zayiflayan bir maasa bakan kisiler mutsuz olurlar. Evlilik beni kamciladi ve bekarken hayal edemedigim basarilara götürüyor. Bunu esim ve oglumla yapmak da cok ayri bir haz veriyor.

bana göre gerekli ya da gereksiz olarak değerlendirmek doğru olmaz. sevdiğiniz ve gerçekten aşık olduğunuz doğru kişiyi bulma lütfuna erişti iseniz eğer, o zaman evlenirsiniz (gereklidir şıkkı burası için geçerlidir). şayet böyle birşey yok ise, tam tersi bir durum var ise, o zaman da böyle birşeyin düşünülmesi mantıksız, saçmadır. (burda da gereksiz geçerlidir.)hepimiz ilk sıradaki şanslı kişiler olmak isteriz tabi. olmadığımız zaman da bu evlilik konusu hep böyle kafamızı kurcalar durur. ben de bu kişilere dahil.

erkek, bekar, 26

bundan bir yıl önce bu soruyu sormuş olsanız "gerek yok" şeklinde ahkam kesebilirdim önce onu belirteyim.

evlilik, gerekli olduğu için yapılmamalı bana kalırsa. benim kırılma noktam "doğru insan" ı bulmamla başladı. birlikte güzel vakit geçirmekten (çok önemli ancak bence ancak 3. hatta 4. sırada filan gelir) daha fazla, güven duygusuyla beraber bir karar aşamasına geldik herhalde.

o kişiyle evlenmek istediğimi anladığım bir çok nokta oldu. birkaç anektod aktarmam gerekli bunu anlatabilmek için. mesela, onun evinde ilk kaldığım gecenin sabahı, sabah 7 de işe gitmeden önce kahvaltımı hazırlamış, tostuma kadar yapıp tost makinesinin yanına koymuş, bana sadece makinenin içine koyması kalmış... mesela, ben sedef hastasıyım, kafamda vücudumda bir sürü yaralarım var, ilaç sürmeyi aksattığım zaman eline kremi alıp "ihmaall ediyorsun! aç sırtını şu ilacını süreyim" demesi, en çok lezyon olan zamanlarımda bile dokunmaktan hiç çekinmemesi... ilacı sürekli kullanmamın zararlı olduğunu öğrendiği zaman "kullanma hayatım sen her halinle güzelsin, sürme boşuna o kremleri" demesi... mesela babamla tanışırken sakin görünüp şakaklarından damla damla ter süzülmesi, yemekte bıldırcın olması, babamın "ye kemiğiyle bişey olmaz?!" argümanına gık demeden uyup çatır çatır kemikli bıldırcın yemesi...

inanın ki o karşıma çıkmadan önce "ne evliliği yaa adam kahrı mı çekicem" düşüncesindeydim, şimdi ise onun olmadığı hayatı düşünemiyorum. Biliyorum ki birkaç yıl içinde aşk bitecek. Ama önemli değil, biz hem sevgiliyiz hem de çok iyi dostuz. Biliyorum ki bu adam bana bir şey olmasın diye üzerime titreyecek. Biliyorum ki ben onun için ömrüm boyunca çok şey feda ederim ki şimdiden ediyorum da. Biliyorum ki onun da benden yana hiç şüphesi yok. Biliyorum ki bana ne kadar sinirlense de beni dövmez. Biliyorum ki hasta olsam, yatalak olsam, karnım burnumda hamile, sonrasında obez olsam benim yine de yanımda olacak.

işte böyle bir güvenle evlenmeye karar verdik biz de. Allah utandırmasın.

26 yaş, kadın, nişanlı.

demonte halde ise siz halledebilirsiniz ya gerek yok para vermeye, illa yok parasıyla halledirecez diyorsanız çıkın mahallede bi yerlerde marangoz vardır o halleder 20-30 lira gibi bi paraya

ben hep kendim monte ederim.

çok büyükse 200, küçükse 100'e yaparım.

mobilyayı zedelemem, ortalığı kirletmem, içeri ayakkabıyla girmem.

demonte mobilyanın en güzel yanıdır kurulumu..

ama demonte satılıyorsa son kullanıcının monte edebileceği şekilde düşünülmüş açıklama verimiştir. gardrop tek başınıza zor gelebilir daha evel bu tip bir tecrübeniz yoksa, yanınıza bir arkadaş alın hem eğlenin hem kurun :)

veya denildiği gibi bu işlerden anlayan 2. biri yoksa marangoz şıp diye halleder..

tensyu arkadaşlar.

kendimiz yapamıyoruz kadın başımıza 190 uzunluğunda olduğundan.

ama annem vazgeçti. www.hizlial.com şunu beğenmedi ya la...

bu arada bi yeri aradım 120'ye yaparım dedi. lazım olan olursa burdan ulaşsın => 05387865518

ben de kendim monte ettim. ama montaj klavuzu yoksa çok afedersiniz ama bok monte ederdim.

yok mu la 50 kaada yapacak biri?

yokmuş. benim elimden gelse bedafaya yapardım arkadaşıma filan. hakkaten zevkli iş ama hem boyumuz yetmiyor hem de parçalar ağır :/

erkek. bence olması gereken bu saydıkların. sandalye geri çekme dışında hepsini yaparım

Kadınım, kibar bir davranış olduğunu düşünüyorum fakat bana yapılmasından hoşlanmam.. Sevmiyorum böyle kibar erkek, bu yüzden belki..

Not: Adamın kim olduğuyla da alakalı olarak dönem dönem "yapay" gelebiliyor.. Bazısına kibarlık hiç yakışmıyor hakikatten, önceden planladığı o kadar belli oluyor ki..

bana da hiç samimi gelmiyor, yapay geliyo. erkek.

aşağıayıcı görmüyorum, ama yapabileceğim birşey için başkasına ihtiyaç yok diye düşünüyorum.

lakin zamanla anladım ki erkeğin böyle davranması her zaman kadının yapamıyacağından ihtiyacı olduğundan değil, kadının erkeğe bunları yapmak için müsade etmesiyle alakalı..erkek kendini işe yarar hissetmek istiyor, kadından da bunun için imkan bekliyor..

eğer içten gelen davranışlarsa sorun yok ama belli kalıplardan dolayı bu böyle olması gerekiyor diye bir durum varsa itici.

kadın

erkeğim. ben de saçma buluyorum açıkçası. kapı açmak, sandalye çekmek niye "centilmenlik" oluyor anlamıyorum. kadın bu, bebek değil ki. yani arkamdadır kapıyı açar buyur ederim, "kadınlar kapıyı kendisi açsın!!!" demiyorum ama bu tarz saçmasapan işlere girişmeyi de anlamsız buluyorum işin açığı.

ama taksi-otobüse binmesi için durağa yürümek iyidir, hele ki türkiye gibi ipsizin sapsızın bol olduğu bir yerde. kadına kapıyı "nezaketen" açmak "sen gerizekalısın açamazsın" demekmiş gibi geliyor bana ama durağa kadar eşlik etmek öyle değil. onu yabarım.

bir kadın olarak bunları gereksiz buluyorum. ama ne yazık ki toplumsal yaşamda oldukça yerleşmiş davranışlar olduğu için değiştirmek pek mümkün değil. bazı durumlarda sinir bozucu bile olabiliyor benim için. mesela trekking yaparken yüksekçe bir yere çıkacağız, adam çıkıyor hoop bana elini uzatıyor. ya kardeşim benim senden neyim eksik ki? tabii ben o eli kibarca geri çeviriyorum. ama bazen de göz yummak gerekebiliyor. örneğin lüks bir restorana gidildiğinde saydıklarını geri çevirmek biraz saçma olur. ama dediğim gibi bence çoğu zaman gereksiz.

lokantaya girerken erkek onden girer kapiyi ardina kadar acar ama lokantaya once erkek girer.

sandalyeyi hafifce tutup kadini buyur etmek asagilamak degil, yontulmusluk gostergesidir. ama baglam ve aradaki iliski cok onemli. bayaa resmi bi hareket cunku.

taksiye once erkek biner ki, kadin soforun arkasina dogru ilerleme zahmetine katlanmasin. kendimden baska bunu yapana da rastlamadim. ama bacak dikiz mevzuuna karsi tedbirse o baska.

kadina duraga kadar eslik etmek de yontulmusluk gostergesi.

soz konusu kadinin hardcore feminist ogreti ile enfekte olmadigini varsayiyoruz.

Bana göre 2 ay sonra göremeyeceğin her tavır yapaydır ve güzel değildir.
Adam 2 ay sonra tüm bu saydıklarının büyük bir çoğunluğunu yapmayacağına ve kalan bir kısmı da unutacağına göre hiç gereği yok bu tür şovların.

Sırf benzin aldı diye özür dileyen erkek gördüm. İlerleyen zamanlarda aynı erkekten gördüğüm eşşeklikleri duymak bile istemezsiniz, geçelim yani bunları.

Erkeğin bir kadına gösterebileceği en büyük nezaket istikrardır. Erkekte olması gereken en önemli iki özellik: Tutarlılık ve istikrardır.

saydıklarının hepsini yaparım, daha kötü karşılayanını görmedim hatta oldukça da beğenilir yani bu hareketlerim.
sandalye çekme olayını tabii cheesy bir hareket olduğunu bilerek ve onlara da belli ederek komik bir şekilde yapıyorum. öbür türlü yapılanı değişik ve fazla resmi geliyor hatta yapmacık bile diyebilirim.

Bayanım. Kadın bayan diye bir ayrım veya bayan dersen kaba olursun/aşağılarsın gibi bir yaklaşımım yok.
Sandalye çekme, kapı açma, bineceği taksiye vs. kadar birlikte yürüme, arabasıyla eve bırakma/alma gibi hareketleri onore edici buluyorum. Yalnız bunlar çok abartılmadan yapılmalı. Yapaysa değeri yok, gerçekse çok + puandır benim (ve tanıdığım diğer bayan arkadaşların) gözünde.

genel görgü / kadının yapısı / samimiyet üçgeninde düşünmek lazım bunu. şimdi kusura bakmayın da yani 15 yıllık arkadaşım var gidip kapısını tutsam gülmekten kopar.

benzer şekilde bir iş arkadaşım, biraz "centilmen" bir arkadaş yüzünden biraz kasılmak zorunda kaldığını söylemişti. sizin yanınızda daha rahatım demişti. yani adam hep asansörde öncelik veriyor, kapıyı tutuyor vs, tam hardcore beyefendi. ama bu durumda kız da hani fazla "hanım" davranmak zorunda hissediyor benim anladığım.

kişiye, birlikte geçirilen zamana göre değişken diyebilirim buradan hareketle. eyyorlamam bu kadar.

ha bu arada "başında neyse öyle olsun" olayının mümkün olduğunu düşünmüyorum. ilişki dinamik bir kavram "heh sevgili olduk" anından sonra yıllarca her şeyin aynı kalacağını düşünmek çocukluk olur. yeni tanıştığın, daha elini bile tutmadığın bir kadına karşı elbet kibar olacaksın - olman gerekir. bir süre sonra doğallaşması normal, yani 1 haftadır tanıdığın adamın dişinde kalan maydanoz ile sevgilinin maydanozu aynı izlenimi bırakmıyor doğru konuşalım.

erkeğim bu arada.

bir erkek olarak çoğu arkadaşıma saydığınız şeylerin çoğunu yapıyorum. arkadaşlarımın yüzde %70 kadınlardan oluşuyor ama saydıklarınızı sadece kadın arkadaşlarıma yapmıyorum. şimdiye kadar hiç kimsenin oturması için sandalyesini çekmedim ama neredeyse her zaman kapıyı açıp önce onların geçmesine, saat fark etmeksizin durakta otobüse binmesini beklemişimdir. hatta bazen dalgınlığıma gelir, kapıyı açıp önce ben çıkarım. daha sonra özür dilerim.

ama mesela otobüste otururken benle yaşıt bir kadın ayaktaysa ona yer vermem. çünkü herhangi bir sorunu yoksa ben nasıl ayakta kalabiliyorsam o da kalabilir. kadınların herhangi doğuştan gelen bir eksikliğe sahip olduğunu düşünmüyorum. ama önceki paragrafta saydıklarımın hepsini bir nezaket örneği olarak görüyorum. ben böyle yetiştirildim ve bir gün bir çocuk sahibi olursam çocuklarıma da nezaketli olmayı öğreteceğim.

üstümdeki cevaplardan birinde "Bana göre 2 ay sonra göremeyeceğin her tavır yapaydır ve güzel değildir." denilmiş ve bugün duyduğum en güzel cümle bu galiba. ben 6 yıllık arkadaşıma şimdiye kadar nezakette kusur ettiğimi düşünmüyorum mesela ve onu hiçbir şekilde aşağıladığımı düşünmüyorum.

ataerkil toplum yapısı diyeceksiniz belki ama insanlar toplayıcılık-avcılık dönemini geçtiğinden beri anaerkillik etkisini kaybetmiştir. ataerkil olmak, anaerkil olmaktan daha az/daha fazla zararlı ya da yararlı değildir, normal koşullarda. o yüzden saydığınız hareketleri aşağılama olarak görmeyi gereksiz bir feminist hareketi olarak değerlendiriyorum, affınıza sığınarak.

ve bu yazdıklarımın hepsinin altına eşcinsel bir erkek olarak imzamı atıyorum. yani şimdiye kadar yaptığım bu davranışları herhangi bir kadını elde etmek amacıyla yapmadığımı söylüyorum ve herhangi bir heteroseksüel erkeğin de bu tür davranışları sadece nezaket gereği yapabileceğini düşünüyorum.

@empati Teşekkür ederim :)

bayanım, kadın bayan vs denilmesine de karşı değilim.
öncelikle elbette nezaket gösterilecek ama aşırı abartı davranışlara geçilmeyecek. o zaman yapay olur, kadının aşağılanması konusunda da hemfikir değilim. böyle bir ülke de elbette durağa/taksiye bırakacaksın, yanında doğru düzgün konuşacaksın yanında askerlik arkadaşın, dostun kankan vs varmış gibi hitaplarda bulunmayacaksın samimi olacağım diye. kapıyı da açacaksın, sonuç olarak dikkat edilmeli.

bir kadın olarak gereksiz buluyorum. nezaketen cinsiyetine bakmadan kimle olursam olayım kapıyı açarım, önce o geçsin diye beklerim vs; karşımdaki de öyleyse iyi peki ama kadınım diye böyle şeyler yapılmasını beklemem, o sebeple yapılmasından da hoşlanmam.

aşağılayıcı demek çok modernist bir bakış olur. safça diyebiliriz belki. bir de bu hareketler, eğer bir işlevi varsa yapılmalı. misal, kadın daha önce binsin gitsin de başına bir şey gelmediğinden emin olalım. ya da kadınların bazen kıyafetlerinden dolayı frikik vermemek için vesaire böyle ihtiyaçları olabiliyor, yardımcı olmak lazım.

O olmazsa ya da o bunları yapmazsa sanki yaşayamayacakmışım, sanki porselen bebekmişim gibi değil de, doğal akış içinde, kendinden fiziksel olarak daha narin bir varlığğa nezaket gösterme amacıylaysa hiçbir aşağılayıcılığı yoktur; gayet de güzeldir.

Sandalye mevzusu öyle her yerde yapılmaz, daha resmi bi iştir, günlük hayatta devamlı yapılırsa berbat hissettirir.

Taksi için; erkek ön tarafa binmeyecekse önce kendisinin binmesi gerekiyor taksiye ama bunu bilen pek yok.

Merdivende önce erkek iner, (sevgililik mevzu bahisse) sonra erkek çıkar.

Durağa/taksiye yürümek filan bunu ben bile başka kadın arkadaşlarıma yapıyorum, kendimi kendisinden daha güçlü görüyosam valla.

Öyle işte yani, güzel şeyler bunlar.

eger yakin bir arkadasiniz/tanidiginiz bu hareketleri her girip ciktiginiz mekanda gunde 10 kere yapiyorsa biraz garip kacmaya basliyor. boyle bir arkadasim var, grup projesi yaparken tum gun takilmamiz gerekiyor, gittigimiz her yerde, gectigimiz her kapida bu hareketleri tekrarliyor biraz utaniyorum acikcasi. bence belli bir samimiyet kurulduktan sonra gerek yok. diger turlusunu kibar buluyorum. ben de insanlara kapi acarim, yol veririm bunda bir sorun yok.

kadinim

sandalyemin çekilmesi falan bana yapay gelir. mesela sevgilim sandalyemi çekmez ama her zaman kapıyı açar ve önce beni geçirir, merdivende belli belirsiz dirseğimi tutar tökezlersem yakalayabilsin diye. hep böyle, gayet doğal bir şekilde düşünmeden yapıyor. o yüzden rahatsız olmak bir yana memnun oluyorum. karşımdaki erkeğin beni etkilemek için yapay hareket ettiği izlenimi edinirsem o zaman soğurum. ayrıca kimsenin beni gündüz vakti durağa kadar götürmesini istemem, gece geç saat olursa kendi içi rahat etsin diye yapabilir.

www.poste.it

edit. bu arada benden size tavsiye italyancanız yeterli olmasa bile sitelerin italyanca orjinal halini kullanın, yaptıkları ingilizce siteler her zaman eksik çoğunlukla göstermelik diyecek kadar yüzeysel oluyor.

normal posta olarak gittiyse o kodu ptt nin sitesinden de sorgula o şekilde de görebilir olman lazım

www.carpooling.com

sizinle aynı istikamette gidecek araç/araçlar bulabilirsiniz.

Student agencyi ve otostopu da deneyin

hatta işinizi kolaylaştıriyim, yarın için 5 araç çıkıyor aramalarda 20 euroya.

tinyurl.com

Bu siteye guvenebilir miyiz acaba buradan tutacağiz ama?

ben hiçbir kötü deneyim yaşamadım carpooling'de. profillerde referans olması gerekiyor ama nerdeyse bindiğim (oha!) kimsenin referansı yoktu. güvenebilirsiniz bence. bir de ona da alternatif olarak;

www.blablacar.com

Cok tesekkurler arkasaslar

antikacılarda, veya meraklısında. bende var mesela bi tane olivetti, f klavye. ama satmayı düşünmedim hiç.

eskicilere bakabilirsiniz. ama ben bunu söylemek için gelmedim. emin değilim tam nerden bulabilirsiniz.

lakin şöyle birşey var; okuduğuma göre artık daktilolar için mürekkep bantları az veya artık hiç üretilmiyor. onun için uzun süreli kullanmak istiyorsanız aldığınız model markaya göre bu mürekkep bantları değişgenlik gösteriyor mu nerden yedekliyebilirsiniz veya alternatif yollar var mı onları da göz önünde bulundurun.

q klavye arıyorsanız gittigidiyorda bulmuştum ben, fiyatı da 90-100 arasınadydı sanırım, birkaç yıl oldu, hediye aldım. Antikacıdan değil de gittigidiyorda daktilolar üzerinde bayağı uğraşıp tertemiz yollayan bir dükkandı ama ismini hatırlamıyorum.

www.gittigidiyor.com

Yeminini bozma

ben venedik-roma-floransa rotasında tren kullanmıştım, tabi tren kullanmamın sebebi pass kartım olduğu içindi ama pass olmasına rağmen baya bi rez. ücreti ödemiştim trenlere. italyada trenler genellikle hızlı tren denilen tarzda, otobüslerin trene göre daha ucuz olduğunu düşünüyorum

italya ve avrupa'da otobüs çok yaygın bir ulaşım sistemi değil. tren her zaman tercih edilen olmuştur.
trenleri çeşidine göre fiyatlar ve süreler fark eder.
pahalıdan ucuza sıralama yapıcak olursak (bu arada erken alımlarda hızlı trenlerde de uygun fiyatlı bilet bulunabiliyor. uçak bileti sistemi gibi)
freccia rossa
freccia argento
freccia bianca
intercity/eurostar
regionale veloce/regionale

ingilizce değil italyanca sayfanın linkini veriyorum çakallık yapıp direk hızlı trenlerde arama koymuşlar, italyanca sayfada "tutti i treni" kısmından arama yaparak saat ve fiyat karşılaştırması yapabilirsiniz.
www.trenitalia.com

trenitalia dışında bir de italo var, treniataliadan daha ucuza gelebilir.
www.italotreno.it

treeeennnnnnnnnnn

otobüs firması olarak da en sık duyduğum eurolines lakin tercih etmedim, kullanmadım hiç.
www.eurolines.it

bir de nerelerde kalmak mantıklı olur demişsiniz,
roma büyük şehir nerde kalırsanız kalın şehir içi ulaşım için toplu taşıma aracı vs kullanıcaksınız. onun için varıcağınız gara(ki buyuk ihtimal roma termini olacaktır) çok uzak mesafede olmayan ama garın dibinde de olmayan bir otel tercih edin derim.
floransa hakkında şu an aklıma net birşey gelmiyor.
venedikde az biraz daha ucuz diye mestre'de filan kalmayın, kaldığınız süre boyunca o parayı sizden toplu taşıma alır. lido'da da kalmayın. direk adada 1-2 yıldızlı oteller var temiz düzgün. onları tercih edin vaporetto denen soyguna 1 bilet için 6.50 euro vermemiş olursunuz.
ama canale grande yi turlayan ki 1 veya 2 numaralı vaporettodur paraya kıyıp binin kanalı boydan boya gezmiş olursunuz.
aklıma gelenler bunlar şimdilik

Biz Interrail'de İtalya'ya gittiğimizde Floransa'da kalıp Roma ve Venedik'e trenle günübirlik gidip gelmiştik. Interrail biletimiz olduğu için uygun fiyata gelmişti. Floransa - Roma trenleri sabah 06.00 gibi başlıyor ve yolculuk 2,5 saat kadar sürüyor. Floransa - Venedik trenleri de sabah 08.30 gibi başlıyor ve yol 2 saat kadar sürüyor. Trenler gayet güzel, o yüzden otobüs kullanmaya çok gerek yok sanki.

iş yapabilme yeteneği. ansiklopedi ruhlu bir adamım.

Hoplama, zıplama.

enerjinin yok edilemiyeceği ve yoktan var edilemiyeceği.

pil

Nukleer

mavi akım geldi ilk.

yakıt.

Bana redbull geldi valla. Iyi pazarlamış demekki adamlar

elektrik

Bendeki şey.

rüzgar türbini

müzik

güç

tasarruflu ampul

hiperaktivite

İtmem.

Not: şişmanım.

itemem. inip o 5 kişiyi çözmeye uğraşırım, belki kendim de ölürüm ama o adamı oraya itemem.

bence bu soru/durumda en kritik nokta atlanmış, kişinin kararını doğrudan etkileyebilecek bir detay.

şişman adamın raylardaki 5 kişi, bulundukları durum ile hiçbir alakası olmadığı belirtilirken "biz" ile 5 kişi arasında herhangi bir ilişki olup olmadığına değinilmemiş. soru bana bu şekli ile eksik geldi.

bir cevabım var. cevabımın ne ifade ettiğini nereden öğrenebilirim?

mutlak doğru diye bir şey mi var?

beni 5 adamın önemi>1 şişman adamın önemine inandırın o zaman belki iterim.

iş rasyonelleştirmeye gelince cinayete bile kılıf uydurabiliriz; örn. bana ters baktı.

şişkoyu itmem,o raylarda bulunan 5 kişinin kaderinde de tren altına ezilip ölmek varmış napalım.

ikilem yok. 5 kisinin orada olmasi bizim sucumuz degil. adami atarsak biz katil oluruz. niye birinin olumune sebebiyet verelim ki?

sisman adamin sisman oldugunun da defalarca belirtilmesi de garip. sisman oldugu icun onemsiz mi?
biraz bir paragraf icinde 5 kere "kadin surucu" diyen kadin suruculu kaza haberleri gibi olmus. cinayet cinayettir; zayif veya sisman.

itmem.

sisman adami atacak adam baskasinin sirtindan kahraman olmaya calisan bir denyodur bence.

kesinlikle atardım. zaten kendini sevmiyormuş şişman olduğuna göre. ölsün bari de 5 kişi yaşasın.

elemanları biri bağlamışsa yemişlerdir bi bok. halbuki şişman masum

Raylarda yatan 5 adamın bağlanırken aklı neredeydi :D birleşip güçlü kalsalardı, bana kaldıysa zaten hayatları çoktan bitmiştir, şişman adamın suçu ne bir bira ısmarlardım sonra ona :)

itmem.itersem katil olurum

şimdi ölecek 5 kişi kim? hepsi seri katil mi yoksa masum insanlarmı?
Belki şişman adam insanlığa fayda sağlıyor bilemem o an dışarıdan nasıl göründüğü önemli değil.

Cevabım itmem olayın içyüzünü bilmeden şişman adamı öldürmem.

İtmem. Sonuçta şişman adam ölecek alakasız bir şekilde orada. 5 kişi ölecekse kader deyip geçerim. Yani şuan sıcak evimde öyle kurdum kafamda

itmem. düşünmem bile. kulaklığımı takar yoluma devam ederim.

beş kişiden birini tanıyorsam ve sevdiğim biriyse belki iterim.
aksi halde itmem.

tren geçtikten sonra iterim hepsi ölsün

chaotic neutral olarak görmemiş gibi köprüden yürümeye devam ederim.

içlerinde pay yoksa sıfır dönmüşse uzamaz.. hazır giyim çoğu zaman (boya göre de bedenlere ayrılmışsa) içinde pay bırakmaz.

paçalar çok geniş değilse renkli çizgili çoraplar giyin gayet hoş duruyor. ama çorap bacak bacak üstüne attığınızda teninizi gostermiyecek uzunlukta olsun. paça-çorap arası görünen ten kötü bir görüntü.

Kısa pantolonları -havalar güzelken ama- paçalarını bir kat bağlayıp giyebilirsiniz. Tarz oluyor doğru kombinle.

Ama ek parçayla uzatmak iyi bir fikir değil, hem çok belli olur hem de kıvrılır durur kendiliğinden.

Renkli çoraplar +1

avrupa'ya bak, orada nispeten kısa paça moda, ayakkabının üstüne üstüne kadar uzatan bi biz kaldık, ayakkabın, pantolonunun modeli doğruysa bırak hiç çekinme görünsün, daha güzel.

bak: superadrianme.com
baak : 4.bp.blogspot.com(1).jpg

ölüm anından korkuyorum. ölümden sonra yok olacağıma inanıyorum bu aralar. üzerine fazla düşünmedim, düşünürsem belki fikrim değişir. yok olacağıma göre ölümün sonrasından korkmama gerek, yokken bir şey hissetmeyecek, düşünmeyeceğim ne de olsa. :)

ölümden değil anne ve babadan önce ölmekten korkuyorum. ölümümü tatmalarından.
yoksa şimdi ölsem hiç fark etmez bilinç kapanıp gidiyor.

korkmuyorum. 1dk yaşayacağımız garanti değilken din işlerini kenara atıyorum, "raaaad ol ya" modunda takılıyorum. evet, malım

korkmuyorum, ama ölmek de istemiyorum en az bi 30 sene daha.

öldükten sonra da şöyle,

"korkma sadece toprağa gideceksin, sonra toprak olacaksın. sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin, oradan özüne ulaşacaksın, çiçeğin özüne bir arı konacak, belki, belki o arı ben olacağım"

ölümün adli vakaysa eğer öldükten sonra halin harap. direk otopsi.

Ölümün kendisinden korkmuyorum ama geliş şeklinden korkuyorum. Boğularak, yanarak falan ölmek istemiyorum.

ölmekten değil ama ölüm tehlikesindeyken korkuyorum. ama zaten hayatta kalmak için korkmak da lazım. öldükten sonra hiçlik olacak sanırım...

Korkmuyorum tersine merak ediyorum neler olucak diye. Ama nasıl öleceğim orası muamma biraz, neticede herkes kadar korkuyorum bu kısmından.

ölümle hiç karşılaşmamış birisine bu soruyu sorarsan doğru bir cevap alamazsın. hiç öldün mü ki korkacaksın ya da korkmayacaksın?

Korkmuyorum ben de. Hatta merak ediyorum. Göreceğim elbet bi gün acelem yok :)

öldükten sonra yok olup gideceğim için ölümden korkmak diye bi şeye pek inanmıyorum. zaten öldüğümü hiçbi zaman bilemicem. ama ölüme gitmekten korkarım. kötü bi hastalıkla yaşamaktan (yani yapılacak bi şeyin olmadığı bi evredeki hastalıktan bahsediyorum), acı çekmekten falan korkarım.

son 1-1.5 yıldır skimde değil açıkçası, korkmuyorum ben kendi başıma gelmesinden. burası da iyi, yokluk da iyi.

sevdiklerimin bensiz kalması, bir süre sonra alışmaları, sonra beni tamamen unutmaları.

kendi ölümümden ziyade sevdiklerimin ölümünden korkuyorum. hani sevdiklerimden de ailem beni unutmaz sanırım -onu da sanıyorum yani :))))) - onlar da ölümümden dolayı üzülsün istemem. yapmak istediğim bir iki bir şey vardı, bunjee jumping gibi basit şeyler, onun dışında www.youtube.com ha platonik mlatonik takıldığımız birileri var da, o da zaten platonik olduğu için önemli değil yani ahahahhahahah XD

En büyük korkum mezarımın dar gelmesi. Biraz klostrofobik bir insanım. Bu korkutuyor beni. O toprak falan...

hayatı istedikleri gibi yaşayamayanlar ölümden korkar diye laf var..

korkmuyorum, ama ölmek de istemiyorum en az bi 30 sene daha yasamak istiyorum. Ne o yagmur mu ha ne yagmuru.

Olumden ziyade genc yasta olmekten korkuyorum.

(bkz: emlakçı jargonu)

emlakta çoğu zaman "kelepir" diye geçer bu tip evler/daireler.

Var. telefona yazip birikince bilgisayara aktariyorum.

telefona yazıyorum veya bilgisayar başındaysam post-it

evernote, pocket ve müsvetteden not kağıdı ve kalem.

pembe bi ajandam var. sayfaları sihirli midir nedir tükenmiyor bir türlü. ne aklıma gelse koşup ona not alıyorum. o yanımda yoksa cep telefonumun notlar kısmına yazıyorum. ordan da yine pembe deftere aktarıyorum.

telefon. ama benimki akıllı falan değil. mesaj kısmına yazıp taslaklara kaydediyorum. taslaklar da doldu, kendime mesaj yolluyorum. o da doldu, bilmiyorum ne yapıcaz.

not biriktirmem. telefona anahtar kelimesini yazıyorum. işim bitince de siliyorum.

telefona kaydediyorum.

(bkz: keynote nf)

code.google.com

müptelası olacaksınız programın

vallahi en maharetli, yetenekliyi arıyorlarmış. ayrıntılı bir bilgi yok. host veya hostestir herhalde. böyle bir ilanla pilot aranmaz.

net yazmamış ama anahtar kelimelerden hostes ya da steward aradığı anlaşılıyor. "care for others", "confidence", "charisma" vs...

yabancı dilde verilen bir ilanı açık ve net anlamaya diliniz yetmiyorsa sizi aramadıkları kesin. biraz sert oldu ama bu böyle.

bunda en büyük rol niye yurt dışına çıktığınız, sebep nedir? farklı sebepler farklı sonuçlar doğuracaktır.

ben kendi adıma yanıtliyim. eğitim amaçlı yurt dışına çıktım 7 sene oldu hala yurtdışındayım ama yakın zamanda dönme planlarım var. başından beri hep "bu benim için bir hayat tecrübesi olucak gidicem okulu okiycam çalışıcam gezicem vs ama sonra "evime" donücem" düşüncesiyleydim. hatta planladığımdan daha uzun sürdü bu dönem. pişman değilim hakkımda çok şey öğrendim sürüyle tecrübe birikim zart zurt oldu.
açıkçası bencilce davrandığımı düşünmedim sonuçta bu geleceğime yapılmış bir yatırımdı hem ben onları terk etmiyordum geçici bir süre başka bir yerde yaşıyacaktım. ki amerika yerine avrupayı tercih etmemin sebeplerinden biri de mesafeydi. az biraz masraf kısıp kısa sürede avrupa-türkiye bileti parası denkleştirilebilirken amerika-türkiye için bu geçerli değil pek.
özlem korkutmadı her türlü zorluğu göze almıştım yani en azından aldığımı zannediyordum eğer istediğim buysa ben bunu bir şekilde yapabilirim azmi ile donatılmıştım. ailemin her türlü beni destek ediceğinin bilinci tabi çok büyük bir ayakta durma mekanizmasıydı benim için..
adaptasyon.. dedim ya hiçbir zaman kalıcı görmedim geldiğim yeri onun için de benimsemek zor oldu başlarda.. otelde yaşanılan bir hayatı anımsatıyordu. ne dil ne yabancı olmak ne de yer yurt bilmemek etkendi buna tamamiyle kendi kafamda koyduğum bariyerle alakalıydı. o zaman da şimdi de "evim" olarak görmüyorum burayı. ne bir kültür şoku ne de bir dil zorluğu yaşadım buranın dilini geldiğimde yarım yamalak biliyordum ama belli bir süre içinde toparladı yabancı olduğumu pek çaktırmayan bir düzeye geldi. dili de bilseniz yeni gidilen yer ilk zamanları hep zordur..

ama şimdi bir yandan da biliyorum ki buranın düzenine fazlasıyla alıştım, geri döndügümde beni zorlayacak durumlar olucak, anlayış ve algı farklılıkları vs. hali hazırda bugün burdaki arkadaşlarımla lafladığımızda bazısı niye geri dönüyorsun bu kadar zaman sonra sen artık buralısın şeklinde yaklaşırken bazısı da haklısın diyor.
insanın tamamiyle ailesi ve evi ile olan bağı ile alakalı. ve evet tahmin ettiğimden çok daha fazla özler ve yokluklarını içimde hisseder oldum geçen zaman içinde.

onun için başta da dediğim gibi ne sebeplere yurt dışına uzun vadeli çıkıyor olduğunuz çok büyük rol oynuyor.

4 senedir yurtdisindayim, daha da kalirim gibime geliyor, en azindan agir basiyor su an.
eger avrupadaysan cok buyuk problem degil, ucak biletleri görece ucuzladi, cok ozlediginde haftasonu icin bile atlayip gelebilirsin.
bi bencillik hissetmiyorsun ama buyuk bir ozlem oluyor tabi; soyle diyeyim, 4. seneden sonra en azindan iki uc ayda bi istanbula geliyor olsam bile havaalaninda babamla vedalasirken gozyaslarimi tutamiyorum. ama kisa suruyor yani, buradaki rutine donunce bunalimli halinden cikiyorsun.
arkadas konusnda ise acikcasi yurtdisinda olmak benim icin buyuk bir gosterge oldu, kimlerin oylesine tanidik, kimlerin gercekten arkadasim oldugunu gormus oldum, neticede alti ayda bir de olsa yuzyuze gorustugunde ayni sicakligi hissedecegin insanlarin kim oldugunu gormus oluyorsun.

eger ailene, arkadaslarina bagli olmaktan ziyade bagimli bir insansan sürece alisamaman, burada saglikli bir duzen kuramaman olasi. ama onun disinda hallediyorsun, alisiyorsun kisa süre sonra.

her şeyden bağımsız olarak insan etinin pişmesinin zor ve piştiğinde çok sert olduğunu okumuştum nerde olduğunu hatırlamadığım bir yerde. bi de onlarca seçenek varken insan eti yemeyi tercih edeceğimi düşünmüyorum.

sırf yenmek için özel yetiştirilmiş insanları yemek yanlış değil mesela.

kendi cevabımı da vereyim:
tadı güzel olduktan sonra "yemem" dediğim hiçbir et yok. köpek, kedi, at, insan.
toplum köpek yemediği için köpek yememek çok adice bir şey.
inancın gereği domuz vs yemezsin anlarım onlara lafım yok.
bu arada hayatım boyunca (kendimi bildim bileli) çok güzel bi kadının etini yemeyi istedim. neden hiç bilmiyorum. ama kendi kendime fantaziler kuruyorum böyle.
anormallik diz boyu heralde bende.

birini öldürmeden nasıl olacak? Diyelim ki yemek istedim ben, eceliyle ölen birini yesem yakınları izin verecek mi? Yoksa birini öldürmeden nasıl olacak?
En önemli soru bu bence.

Hukuksal acidan sorun cikartacak oldugundan, geleneklerimizde veya mutfagimizda boyle bisey olmamasindan (cenin yenen ulkeler), kendi cinsimiz olmasindan ve insanlara diger canlilardan farkli bir bakisimiz olmasindan kaynaklanir, yenilen insanla empati de kurabilmek daha kolaydir sanirim.

O diil de ben geyik eti yedim ilk defa, ne acaip lokum gibi biseymis o.

Bi de kokusunu alana laf anlatmanin zorlugundan.

- hayatim ne pisiriyosun?
- anani!

birini yemek için öldürmen gerekir, hayatın mucize olduğuna inandığım için bunu yapamam yapanı da yamyam diye karşılarım. he ölmüş birini alıp pişirip yiyelim öldürmeyelim dersen de çok garip karşılarım. şimdi böyle bi adamla karşı karşıya otururken içinden acaba bunun eti lezzetli midir diye düşünen biri normal olabilir mi?

abi kasapta bildiğin et satılırken niye insan eti yemeyi isteyeyim lan? en sevdiğin insanı birisinin yediğini düşünsene lan? ya da kardeşini pişirip yediğini falan. çok saçma ve iğrenç amk.

ben birini yersem biri de beni yiyebilir. :)

empati baba, şimdi kimse "inekler benim annemi pişirip yese" diye empati yapamaz ama "şu ceninci hüsnü bizim hatuna sulanıp kolunu sokup çekmesin yavrucağızı" diye empati yapabilir. iğrenç yani evet.

ne yanlış ne doğru. şudur diye iddia da edemem. en fazla beğenmedim diyebilirim. onun için de tatmam lazım.

çok fazla gore içerik bakmaktan oluyor. kendi tadını da merak ediyor insan.
son izlediğim iki film hannibal ve red dragon:d

Yanlış değil, yenebilir, ama genetik kodlarımız buna izin vermez.

Hiçbir memeli son çaresi olmadıkça kendi türünü yemez. Siz hiç aslan yiyen aslan gördünüz mü? Veya fare yiyen fare?

Birgün bir felaket olur da, etrafta yiyecek hayvan kalmazsa yersiniz merak etmeyin, tadını falan da umursamazsınız.

Cenin yiyen Çinliler var..
Belgesel kanallarinda envai cesit yaratik yiyenleri gordukten sonra olayin en temizinin musluman i$i et yemek olduguna karar verdim.
Dini bir tartisma acmak istemem ama(yanlissam beni duzeltin) aklimda kaldigi kadariyla islam inancinda dedikodu yapan insanlar icin; 'kardesinin ölü etini yer gibi olur' deniliyor.
Yani insan eti yemek diye bir seye atif var dinde

hürriyet bilim vardı eskiden,yada eskiden okurdum yani.bir haber vardı,dikkatimi çekmişti.zamanında afrikada bir grup aslan yada tek bir aslan insanları avlıyormuş özellikle.hayvanın ana besini ceylan falan değil artık insan oluyor yani. haberde de bunun sebebi olarak da insan etinin en güzel et olduğunu ve aslanın da bu tada alıştığı için sürekli insan avladığı gibisinden bir şeyler yazmışlardı.
şahsi fikrim ise,yiyecek başka hiçbir şey yoksa büyük söz söylememek gerek bence.sonuçta insan da bir canlı ve gıdaya ihtiyacı var düzenli olarak.bu gıdayı düzenli alamadığı takdirde tahmin bile edilemeyecek fiziksel ve psikolojik tepkiler verebilir.

o cenin yeme işi fake sayın ahali.
şu fotoğrafların tamamı bir fotoğraf sanatçısının elinden çıkma.

marieconbgdlr.files.wordpress.com

günümüzde et yiyen kabileler var hala. bu daha çok ayinlerle ve kabilelerle özleşmiş bir durum. düşününce doğru gelmiyor insana ve yasalar da buna engel oluyor. toplumsal normların çok ötesinde.

ingiliz kanunlarında cinai kanibalizm suçmuş. mesela, üç adamın filikada mahsur kalıp, ikisinin üçüncü kişiyi öldürüp yediği bir durum olmuş. o iki adamı tutuklamışlar. aşırı açlık durumları insanı buna itebiliyor, tarihte savaşlardaki kıtlık dönemlerinde de görülmüş bişey mesela.

bir de insan eti yiyince "kuru" hastalığı kapma riski varmış.

içinde bulunduğu protein miktarından dolayı çok besleyici ve lezzetlidir (albert fish in yalancısıyım) zorda kalırsam acımam yerim ama normal şartlarda sadece yasal etler.

hayvan etı yemek bıle ara sıra bana yanlıs gelırken ınsan etı yemek benım ıcın cok no no bı sey. kesınlıkle yemem, yıyen de yesın madem dıyemem. basbaya yanlıs gelıyor.

Herkes baskasinin etini yemeyi dusunmus de biri de kendi etinin yenme ihtimalinden yola cikip dusunmemis.

Yemem cunku oldukten sonra birinin beni yemesini istemiyorum. Ben nasil kendi bedenime saygi duyuyorsam baskasininkine de duyuyorum. Adami niye paramparca edeyim, mideme indireyim lan?

Buyuk konusmayayim da bir felaket olsa ve ac kalsam bile bir insanin etini yiyebilecegimi sanmiyorum. Hatta yemem.

protein falan denmiş de, genetik olarak ne kadar yakınsanız bir bireye o size o kadar az faydalıdır. anne baba manasında değil tabi, tür olarak. o proteinleri siz de üretebiliyorsunuz zaten, alabileceğin ekstra bir şey yok. en fazla yağını falan yersen olabilir o da sadece enerji sağlar sana, adamın kemiğini yiyemeyeceğin için kalsiyumu da çok az miktarda alırsın zamanla kaslarında körelmeler başlar mesela.

tabi sadece insan etiyle beslenirsen bunlar.

Ufaktım, Zeytinburnu'nda akrabamızı ziyarete gitmiştik. Komşulardan biri etli bir yemek ikram etmişti. Biz de yemiştik. Meğer adam birisini kesmiş. Olayla ilgili haberler falan da vardı. Yemiş bulunduk bir kere. Nasıldı hatırlamıyorum ama.

Gercek hikayeden uyarlanmis su film var, www.imdb.com

Bir de "a modest proposal"i okumanizi tavsiye ederim.

Soruya ise net bir cevabim yok, extreme durumlarda ne tepki verecegimizi tam net olarak kestiremiyebiliriz.

(bkz: tim burton)

nolan var, genelde michael caine var filmlerinde. zaman zamanda begendigi oyuncularda bir kac film cekiyo. cotillard gibi, inception, dark knight rises.

kısmen fatih akın.

alfred hitchcock
martin scorsese olabilir.

bunlar benim de bildiklerim genel anlamda.. peki daha başka isimler geliyor mu aklınıza..

scorsese_ robert de niro

atıf yılmaz- müjde ar var idi..
şener şen- yavuz turgul (kısmen)
natuk baytan- kemal sunal
ve elbet ertem eğilmez ile kadrosu ;)

sergio leone - clint eastwood

(bkz: wes anderson)

Tarantino ve klanında da var bu durum.

ingmar bergman
jim jarmusch

(bkz: akira kurosawa)
bilhassa ingmar bergman adamın filmografisini izlerken dev bir hayatın çeşitli zamanlarda çeşitli yerlerde yansımalarını görmüş gibi oluyor insan.

haneke, gerçi o ablayı iki filminde gördüm sadece, bilmiyorum başka filmi var mı ama sanırım iyi kusuyo diye seviyo.

emir kusturica

coen brothers

alfred hitchcock: cary grant, james stewart, grace kelly, ingrid bergman
ingmar bergman: bibi anderson, max von sydow, liv ullmann
martin scorsese: robert de niro
tim burton: johnny depp, helena bonham carter
werner herzog: klaus kinski
david lynch: laura dern, kyle maclachlan
woody allen: mia farrow, dianne keaton

joe wright- keira knightley

Pride & Prejudice
Atonement
Anna Karenina

Krzysztof Kieslowski

Büyütülmeyecek küçük şeyler yaşandı diyorsun sonra o yakın olmaya çalıştı ama ben umursamadım ilgim azaldı diyorsun sonra da sen pişman olunca kız inatçı oluyor öyle mi ilginç. Gönül alma çalışmalarında başarılar. Şansın varsa alırsın ama görüşemek istemiyorum demek yerine canım ne zaman isterse demiş olmasından dolayı şansın var gibi görünüyor.

kovala napacan.madem buna değecek biri sen de hata yapmışın.azalmıcaktı o ilgi.açık kapı bıraktığına göre bi şekilde çözülür gibi.

bilir misin ki sen bu boku yedikten sonra kadınların en büyük silahı, süründürmektir.

Bunu gayet de zevkle yaparlar. Dolayısıyla biraz zamana bırak, diyalogu, konuşmayı kesme. Kendimden ödün vereyim, ona söz vereyim bana inansın deyip de yanlışlıkla götü verme ayrıca. Dikkat et.

nedense ilginizi isteğinizi ölçmek istiyormuş gibi geldi bana. oluruna mı bırakıcaksınız daha evvelki gibi yoksa çaba mı göstericeksiniz onu görmek istiyor olabilir.
nedense yazdıklarınızdan öyle bir his oluştu bende. ama tamamiyle alakasız olabilir.

inadını kırmak için üstüne varırsanız sıkılıp rahatsız olup daha da mı soğur ters mi teper yoksa inadınızı gördükçe inadı mı kırılır ancak siz bilebilirsiniz. sonuçta onu tanıyan sizsiniz. her ne olursa olsun dürüst açık ve net olun derim.

zevk aldığı gayet net. oluruna bırakmak kısmı daha önce işe yaramadığı için bu duyuruyu açtım. elimde çiçekle kapısına dayandığımda da tam olarak istediğimi de elde edemedim. başka neler yapılabilir bilemedim.

konuşmak istediğinizi belirtin, sonuçta geçirdiğiniz zamanın hatrına size ayıracak bir saati vardır. alın karşınıza konuşun açık net ne oldu nasıl hissettiniz niye öyle davrandınız seviyorsanız sevdiğinizi vs söyleyin artık o sizin için ne ifade ediyorsa onları anlatın. bunlara rağmen halen "canı istediğinde" görüşmek istiyorsa hayatlarınızın çocuk oyuncağı olmadığını söyleyip sonsuza kadar beklemiyeceğinizi belirtin derim lakin aynı zamanda beni de dinlemeyin.
konuşun işte, yok sizle aynı yerde bulunmak bile istemiyorsa oluruna bırakın ama varlığınızı da unutmasın.
konuşun.. oyle çiçekle böcekle hediyeyele olucak işler değil bence..
herneyse gereksiz ikili ilişkinize burun soktum.

daha 1 aylık ilişkinizin ne çok fazı olmuş öyle, bir de başka kadınlarla yatma olayınızı nereden çıkarmış ki, daha çok erken böyle tripler için, olmaz sizin işiniz gibi geldi bana.

ilgisizliğime bahane bulmaya çalışırken aklına ilk, başka kadın, gelmiştir. dert ettiğim yer burası değil. sorduğum şey: "sevgilime şunu yaptım çok hoşuna gitti, aradaki kızgınlık geçti." tarzı bişey. teşekkürler

uzun yolda araba kullanmak şehir içinde özellikle metropolde kullanmaktan daha kolay değil mi?

yaninda biri olsun mutlaka

sile cok uzak bir mesafe degil eger sehir icinde iyi kullaniyorsan sile otobaninda da kullanabilirsin. cok kalabalik olmaz yol bu mevsimde

hee trabzona gidicem deseydin dur gitme derdim

argaeos+1

hız konusunu abartmazsan şehirlerarası kullanım şehiriçine göre daha kolay. 90-110 arası iyidir.

daha kolay gibi geliyor ama bence değil. şehir içinde en fazla tamponu yere bırakırsın, o yolda yapacağım kaza hem benim hem başkasının canını alabilir.

neden kaza yapıyorsun ki? yapma.

biz babadan "uzun yol ne olacağı belli olmaz." diye öğrendik.

uzun yol şehir içinden daha kolay durabilir ama ikisinin kendince detayları var. direksiyon hakimiyeti çok çok önemli uzun yolda çünkü 100-120 ile 60-70 km/h arasında tepkiler inanılmaz değişir. yol boş düzgün ise farkına varmadan kendinizi 120 vs üstünde bulursunuz ki bu çok tehlikeli hakimiyet açısından. uzun yolda yaptığınız hızı hissetmezsiniz ancak uzun yol yaptıkca farkına varırsınız.. rahat sakin 90 max 100 ile full kontrollü bir şekilde sürebiliceğinize inanıyorsanız çıkın yola. ama en azından yanınızda tecrübeli biri olsun derim.. senelerdir şehir içinde kullanıp sonra uzun yola çıktığında kamyonlardan otobüslerden virajlardan tırsıp gereksiz frenler ile yolu piç eden şöför bol.

edit: hava yağışlı vs ise hiç çıkmayın derim hatta yanınızda tecrubeli biri olmadan. kendi aracınızın hakimiyeti kadar yoldaki diğer araçların abudik gubidik hareketlerine de fazlasıyla dikkat etmeniz lazım.
olur da çıkarsanız gozunuz aynalardan ve km den fazla uzak kalmasın. dikkatli olun

hacı git ama zaman kısıtlaman olmasın, kendini tedirgin hissettiğinde mola ver, çay iç falan filan

ihtiyarı şutla ve yaşıtın birini bul.

orta yol bulmak için çabalamıyorsa sen neden çabalıyorsun?

abartıyorsun. telefondan uzun süre mesajlaşmak saçma sapan bir şey.
evet, yaşlıyım.

@cecilia
bana orta yol bulalım dedı de bunun ne gıbı bır orta yolu olabılır kı?

Yaşlar kaç bilemiyorum ama ben 24 yaşındayım ve erkek arkadaşımla mesajlaşmayı hiç sevmiyorum. Günde bir kaç kere telefonda konuşuyoruz, söyleyecek birşeyi olan da arıyor. Yapacak başka işlerim varken elimde bütün gün telefonla 16 yaşındaki kardeşim gibi gezmeyi sevmiyorum. Size de kimse yanlış düşünüyorsun diyemez tabi ama kendinizi biraz karşınızdakine adapte edebilirsiniz belki.

ne istiyor sor bi?

belki onun isteği mantıklı olandır?
yani 2 gün görüşelim 1 kere araşalım yeter diyor diye sen düşünüyorsun sanırım. bi sor bakalım açıkça.

sonra sen neden bu konuya takıldın açıkla.

ama bütün bunlar bakışarak olsun lütfen.

orta yol bulunur.

ama yok inadım inat götüm iki kanat diyorsa hadi abi sen yoluna tükanın önünü kapatma deyiver.

@cecilia
hayır ben oyle dusunmuyorum o boyle dusunuyor tamamen onun soyledıgı sekılde yazdım. Ayrıca yuzyuze konusamayız dınlemıyor cunku konuyu degıstırıyor. Ona gore bunları konusmak sacma

bu durumda senin ona uymaya çalışman da saçma.

ne demek dinlemiyor bile, var mı canım böyle şey.

@cecilia,

boyle valla. İletisim kuramıyorum, bu kadarını bıle onunla konustugum ıcın sukredıyorum yanı =D

2 3 defa konusmak gayet mantikli. arada sirada bulusmak tartisilabilir ama. ne kadar arada sirada mesela.

@kenarortay,
bılmıyorum ne sıklıkla bulusucagımızı..İstedıgı zaman dıye dusunuyorum.

Senin gibi bir adam bul hiiç uğraşma.

vay açık mert korkusuz.

adam 7/24 mesajlaşma tabanlı ilişkinin ne kadar saçma olduğunun farkında, senin de bilinçlenmeni istiyor.bazı şahıslar da şutla, yol ver tarzı aptalca önerilerde bulunuyor. insanların ilişkilere bu kadar aptalca yaklaşımları olabileceğine ihtimal vermezdim.

her ihtimale karşı
anti-moderation missile: evet abartıyorsun.

bazı insanlar mesajlaşmak ister, bzıları istemez. bunun doğrusu yanlışı olmaz. herkesin farklı iletişim ve ilişki biçimleri vardır. mesaj atmayı sevmek ya da sevmemek kişiyi kötü/yanlış veya iyi/doğru yapmaz.

yorma adami da kendini de. yaşıtın birini bul, sabah aksam bık bık bık mesaj yaz.

burdan köprüyü geçene kadar ayıya dayı demiş gibi duruyor.

versiyon ne

android 4'e yükselttik

ayarlarda engelleme modu var, bildirim çubuğunda da olmalı. onu kurcalamanı tavsiye ediyorum.

power managment/battery life vs gibi bir app var mı default olarak kurulu? xperia neo v'de vardı, pil süresini arttırmak içi otomatik komutlar verilebiliyor. gece şu saatten sabah şu saate otomatik wireless/parlaklık/data vs kapat gibi. belki telefonu karıştırırken app'a o tip bir komut girilmiştir.

gözlük yaz-kış sabah-akşam takılır göz bozuksa.

eğer dediğin güneş gözlüğüyse takarım. takmak lazım.
UV filtresi boşuna değil onlarda, sadece rahat etmek için değil korumak için de kullanılıyor. kışın güneş insanlar güneş gözlüğü takmıyor UV ışın yollamayayım demiyor.

bahsettiğin güneş gözlüğü heralde,

gerekiyorsa takarım niye takmiyim, özellikle etraf taraf karlar altındaysa güneş gözlüğü çok işe yarar yerden yansıyan ışınları bloke etmek için.

Kar varsa mutlaka takarım. Onun haricinde de hava açıksa takarım. UV kısmını geçtim gözüm fazla ışıktan rahatsız oluyor. Işık ne zaman çoksa o zaman takıyorum.

gözlük değilde ince bi katman güneş kremi sürüyorum.iki ayrı doktor önermişti.kışın bile sür açık havada diye.

havadaki ve atmosfer koşullarındaki "beyaz ayarı"nın değişmesinden dolayı bilhassa takarım.

Hava çok kapalı ve karanlık olmadığı müddetçe ben de yaz kış takarım. Kışın da hem uçuşan tozlardan koruyor (lens kullanıyorum, tozlar gözüme yapıştığı içün), hem de hafif bir aydınlık bile gözümü çok alıyor (hassas olduğu içün).

metro ile ulaşımın her saat kolay olacağı merkezi bir yer için centrale çevresi uygundur irili ufaklı binlerce otelin bu bölgede olması tesadüf olmasa gerek

stazione centrale (merkez istasyon) çevresi gece geç saatte pek tekin değildir. lakin corso buenos aires hem uygun hem de merkezi otellere ev sahipliği yapar. stazione centraleye yakındır fakat oranın leşinden uzaktır. kırmızı hatta lima duarğına yakın yerlere bakının. istelik metro kapansa bile sabaha kadar metro hattında otobus vardır herhangi bir sıkıntı yaşamazsınız. taksi cep yakar cinsten burda. onun dısında via savona/via tortona civarı da olabilir yeşil hat saint agostino cevresidir bu da. veya isola bolgesini corso sempione ve cevresi olabilir metro ile ulaşımı daha sıkıntılı lakin guzel yerdir. ben ama corso buenos aires lima ve cevresi derim. istanbulun taksimi gibi bir yer derseniz navigli bolgesine bakmanız gerekin via torino ve duomo hattı veya. ama duomo da kalmaya değmez. corso buenos aires bir nevi osmanbey nısantaşı ayarında diyebiliriz.

in bocca al lupo /iyi şanslar
iyi şanşlar dileğine de illa ki crepi diye cevap verilir

spero/speriamo che andra tutto bene. umarım/z herşey yolunda gider.

(bkz: flaneur)

it. vagabondo

Bobo

(bkz: hobo)

lastminute.com ve edreams.it sitelerinde arattır zaten olan en uygun firmayı ve uçuşu getirir önüne. iki siteyi de bir çok defa kullandım hiç bir sıkıntı yaşamadım.

olacağı varsa olur abi yapacak bir şey yok. ondan soğutacak bir şeylerinin çıkması için dua edeceksin :)

hormonlarının yaptığı kafanın etkisi altında olduğunu hatırla hacı. aşk diye bir şey yok, hormonlar hep o. git mesela başka bir hatunla seviş falan.

bu kişi aşık olmaman gereken biri mi? eğer öyleyse onun yerine başka birine odaklanmaya çalış. etrafta alternatifin vardır herhalde.

@zgrydn laternatif yok aşık olmamam lazım.

o zaman alternatifsizlikten dolayı bu ruh haline girdiğinin farkına varman lazım. hislerin gerçek değil, illüzyon.

uzak duri yerine birini koymakla uğraşma yine de kayar kafan.
net uzak dur kafadan kaldır, yine de araara gelip kotu yapıcaktır ama ısıne okuluna odaklan zamanla silinir. gorme konusma arama uzak dur.

eyvallah nwnd kardeş sağol baya mantıklı irtibatı keseyim amk.

pek bişey değişmedi,

iyi-kötü güzel-çirkin ve vicdan sevgi kaldı. yeterli.

bu arada aslında inanç kaybolmuyor sadece inanılan şey değişiyor.

ateist bile inançlı aslında olmadığına inanıyor.
insan her ne olursa olsun bir "şey"e inanmaya muhtaç.

o gün bugündür uyuyamıyorum.

inançlıyım, inancımı kaybetmedim ve inan bana inançlı olmak daha zor.
bi kere elini-kolunu bağlayan şeyler var, inançsız isen her şey serbest diye düşünürsün.
ayrıca inanmak da mantıksız değildir bence.

Sonuçta günah ya da haram gibi kavramlar silinince yerine gelenler hırsızlık ya da hortumculuk olmuyor. İyi insan olmak, ahlaklı olmak isteği kalıcı oluyor ki olmalı da. O yüzden değişen çok da bir şey yok. Sadece insan kendisini kısıtlamıyor.

Hiçbir şey değişmedi. Değişen tek şey kötülüklerin insanların yanına kar kalabileceği bilinci. Ilahi adalet vs cart curt kavramlarına sığınan insanlara acımaya başlıyorsun.

inanç başka bir mesele. sadece din veya sadece tanrı gibi şeylerden daha fazla şeyi kapsayan bir kümesi var.
ben kaybetmedim. inanç kaybolan-bulunan bir şey olmayabilir hatta.
ben zaten tanrı ve din gibi şeylere inanmıyorum.
tam anlamıyla şaka gibi gelmesi dersek, o zamandan beri hayatımda din ve tanrı gibi şeylerin insanlara yaptığı ve yaptırdığı şeylere hem daha çok gülüyorum hem de bunlardan daha çok tiksiniyorum.
bu da bütün dünya ve insanlık tarihine olan bakışımı etkilemiş oluyor.

artık ölümden korkmuyorum.

başta her şey çok güzeldi, 10 yıldır böyleyim. şimdi kaybolmuşum gibi geliyor.

iyi bir insan olmak için inançlı olmaya gerek olmadığını anladım. zaten sonradan beni tehdit edip korkutarak iyiye, doğruya yönelttiğini söyleyen bir tanrı kavramı çok absürd geldi. şimdi gayet huzurluyum.

ben de hiç sevmiyorum gittim 100 spf güneş koruyucu aldım yeter ki azcık bile rengim değişmesin. çirkin oluyorum bildiğin bronzlaşınca.

komur haline gelmişleri gördükçe iğrenmek yerine üzülüyorum ciltlerine verdikleri hasarda.
iğrenmek biraz fazla belk ama..ben 50 koruma ile golge kovcalarım ama yine de yanıyor insan ve sevmiyorum zaten yanmaktan çok kızarıyorum.
ama o bikini mayo vs izleri yok mu onlar felaket bence

ama sonuçta kişisel tercih meselesi..

hafif bronz ten bana çok sağlıklı geliyor. sağlık fışkırıyormuş gibi tenden.

Nefret ederim ben de. Kız arkadaşımın birinden yazın bronzlaştı diye soğuyup ayrılmıştım. Sonra kışın kız yine beyazladı, pişman oldum tabii. Benim kadar abartmayın.

ten renginden ziyade tenin durumu daha önemli benim için.

çok aşşalarına inmezsen (özellikle geceleri) tatavla iyidir. hele ki metroya yakınsa sorun yok zaten. imho.

hangi adada? metroya 2-3 dk demişse ilk iki adad vs olsa gerek zaten sonrasına hiç bakmayın.
kurtuluş hem ulaşım hem herşeyin elinin altında olması bakımından iyidir. son son yabancı nüfusu artmış deniliyor ama halen ermenisi rumu boldur. pasta borek mezeye doyarsınız
ev iyi ise kirasını hakediyorsa fln kurtuluş iyidir. kız başına dikkat ediceksen her yerde dikkat edicen sonuçta.

insanı yobaz değildir.

@taharet musluğu +1,
Sokakta travesti görmeye alışık olun(ergenekon caddesinde)(iş atmıyorlar, evleri orada oluyor genelde), bunu da etrafta çok rahatsız edecek kişi olmaması olarak yorumlayabilirsiniz. Metroya yakın, taksime-mecidiyeköye-nişantaşına, hadi hava güzeldir ağır ağır beşiktaşa yürünür. Feriköye doğru çok gitmeyin, onun dışında her şey güzel olur sizin için. 2 sene oralarda okudum, güzel yerlerdir, ben severim gerçekten.

Yauv insan İstanbul Kurtuluş yazar.. Ankara'daki kurtuluş hakkında konuşacaktım ki, diğer cevapları okuyunca farkına vardım. :)

Feriköy'de uzun süre kaldım gece çok geç saatlerde taksim'den dönüş çok yaptım. Herhangi bir sorunla karşılaşmadım. Kız başına Kurtuluş'ta gayet rahat yaşarsın. Metroya olan mesafeyi yürümeden emlakçıya güvenme yalnız. Yöre emlakçıları birer Usain Bolt çünkü. Benim 15 dk.da yürüdüğüm yola 3 dk diyen görmüştüm.

bi de çok zenci vardı bir ara. ama zararları olmuyor pek.

bende de aynısı oldu hatta bir yerde duyurusu duruyor olmalı.

tum extentionları sildim cerz merez ne varsa temizledim sildim yine kurdum bir kac kere olmadı.. sonra yine deniyim kaldırıp tekrar kuriyim dedim restart attım oldu ne hikmetse. bu arada silerken user datayı da sildirin pc'den.

buna benzer o kadar çok şey var ki üzerinde gram düşünmeden yaptığımız. adam dışarda kadınlara karşı kibarın allahıdır, eve gelir karısını döver. öyle yani...

bizim memleket için doğru. ama gerçekten kibar olan toplumlar da yok değil.

her kibarlık belki mübalağa olur, ama birçoğunun arkasında menfaat gizli olduğuna ben de inanıyorum.

bence insan kendisi nasilsa baskasini da oyle bilir, ben hic cikarim olmayan hatta benden cikari olan insanlara da gayet kibarim, belki kendisi komplekslidir, bana aslinda kimse saygi duymuyor, hepsi yalan bu tavirlarin falan diyordur, kendisi de kimseyi ne seviyor ne sayiyordur insanlari...

ha soyle bir durum vardir, sence belli bir konumu haketmeyen insan vardir, sen de isyerindeki profesyonellik geregi belli bir formaliteyle iletisimdesindir, ama bu kibarlik degildir, normal medeni insan iliskisidir. bu durumda abuk davranis zaten ilkokul cocugu gibi mantigin egemen oldugu ortamlarda duygusal fevri davranislarda bulunmaktadir.

yine baska bir istisnasi yine kisisel olarak saygi duymadigin bir birey vardir karsinda fakat bulundugun topluma saygi geregi ters birsey soylemezsin.

eger bu durumlarda ortamin gerektirdiginden daha fazla samimiyet kuruyorsan, veya arkadasina saygi duymadigin halde bak buna yarin isim duser diye davraniyorsan tabi hos degil, ama bunun sinirlari kendin belirlersin oturup da zaten turkiye'de cok eksik bir kavrama camur atmazsin.

zaten kibar insanin ilk anlasildigi nokta evde aile iliskileridir, eger 'tesekkur ederim, lutfen, ozur dilerim' uclusunu yeterince kullanmiyorsa o insandan ben uzun vadede hayir gelmeyecegine inanirim.

yahu mesela bir ornek evde yanlislikla kedinin patisine bastigimda bile refleks olarak ozur dilerim ben, kediyle ne cikar iliskim olacak :D

yalanın adı iltifat olmuş gibi bir laf da var, aynı kapı..

kibar olunmak icin dikkat ediliyorsa iltifat yapmak icin afili laf aranıyorsa gayet de katılıyorum. zaten anlaşılır içten mi geliyor zorlama mı.

"Tevazu, iki kez iltifat almanın yoludur. Örnek: Ne kadar güzelsiniz! Hayır değilim. Evet, öylesiniz. Etti iki! "

(bkz: arnica)

lasonil üretilmediği için tek alternatif hirudoid forte

kiloyu bilemem ama bir nebze sıkılaşma mümkün, şöyle ki parmak ucunda çıkacaksınız merdiveni, kalçanızı da sıkıp bırakacaksınız düzenli olarak.

7. kattayim, kufrede ede cikip iniyorum. 6 ay oldu, bacaklarimin seklinin duzeldigini, sikilastigini gordum ama diger bolgelerde ise yapamiyor mesela karin:) bacaklarim sutun gibi ama su an. tavsiye ederim

mümkün, kapı kapı gazete sattığım 8 aylık bir dönemde (haftada 1 veya 2 tum gün in çık) fark etmeden çok güzel kilo vermiştim.

Bi ara bu işlem bildiğin spor olarak yapılıyordu, tabi tek basamakla, hani şu step denen faaliyet, in çık in çık.

www.pasificshop.com bir tane bosu topu alın

kiloluysaniz dikkat.. Diz ve bel eklemlerinizi zorlamadan once mutlaka doktora basvurun..

verilir. olur. mümkün.