skype de kamera seçimi vardı diye hatırlıyorum ama galaxy s düşünmez misin? fiyatları düştü baya gio'dan 100-200 daha pahalıdır ama farkı çok tabi.

benim daha kucuk telefonlara merakim var aslinda , galaxy s de dusunebilirim ama elinden tasacak telefon da istemiyorum. daha once dusunmedim galaxy s'i simdi bakacagim tesekkurler @lunedor.

arka kameradan gorusmeyi saglayan yazilimlar gordum ama skype ustunden ayarlanip ayarlanmadigindan o kadar emin degilim (yuklu olmadigindan bakamadim).

bence gio'nun omru bitti artik. ona verilecek paraya biraz eklenerek daha iyi telefonlar alinabilir. s alinmasi mumkun degil 100-200 liraya onu soyleyeyim. anca alinsa alinsa w alinir. o da gayet guzel bir tercih olur.

elimdeki android xperia neo v ile skype bütünleşince havada karada her şekilde hem on kameradan hem arka kameradan görüntülü görüşme yapıyorum.
-reklamlar bitmiştir-

skype android uygulamasında(eger telefondan telefona degismiyorsa) on veya arka kamera kullanma seçeneği mevcut.

Telefon destekliyorsa Google Talk'ın öyle bir özelliği var. Sanırım önde kamera olması lazım...

oluyor diye biliyorum, bulunduğun ülkedeki elçiliği arasan...

avrupada olaylar farklı, her ulkenin kendi sistemi var.. mesela italyada ise bitirme sınavları var sonra gitmek istedikleri universite bolume gore ya sınavla ya sınavsız universiteye giriyorlar.
her universitenin kendi sınavı var sınavsızlar da lise mezuniyet notuyla alıyor fln..

yabancılar da bu universitelerin kendi yaptığı giriş sınavlarına girebiliyorlar.

ulkenin konsolosluk sayfasında eğitim bolumunde cogu zaman işin nasıl olduguna dair bilgi oluyor.

@tck 35 , umarım oluyordur dediğiniz gibi. eğitim ateşeliği vs. haftasonu kapalı olduğundan , şimdiden burada bir bilen vardır diye sorayım dedim. teşekkür ederim yine de.

@nwnd,
sorumdan biraz alakasız olmuş cevabın.
avrupada olayların farklı olduğubiliyorum,
mesela almanyada
-abitur,
-olmadı studienkolleg + sprachdiplom,
-olmadı öss yerleştirmesi + sprachdiplom istenir.
-kendi dahilinde dil okulu bulunan bazı üniler; sprach diplomun yoksa sadece öss yerleştirmenle sana şartlı kabul verir, bir yıllık dil kursu sonunda dil sınavını geçersen okula başlarsın.

benim sorum avrupada üniversite okumakla alakalı değil, türkiyenin üniversite yerleştirme sınavı olan ygs,lys veya her ne ise ona burada girilip girilemeyeceği ile alakalı. teşekkürler yine de.

ben onlayı yanlış tarafından tutmuşum. :) algıda seçicilik olsa gerek.

türk vatandasi olup egitiminizi yurtdisinda aldiysaniz yçs diye bir sinav var.ama o sinavda bolum seceneginiz cok kisitli.tip,hukuk,muhendislik vs okuyamiyorsunuz.genelde dil bolumleri ve sosyal bolumlerde kontenjanlar oluyor.

bunun haricinde turk vatandasi olup da en az lisenin son 3 yilini yurtdisinda bitirdiyseniz bazi universiteler yös tarzi sinavlarda turk vatandasi olmanizi kabul ediyorlar (galatasaray,marmara benim bildiklerim arasinda).

turk vatandasi degilseniz de zaten yös kalkti,her universite kendi sinavini
yapiyor,ona basvurabilirsiniz...

illa ygs lysye girecegim diyorsaniz o zaman yurtdisinda acik liseyi bitireceksiniz buyukelcilik veya konsolosluklarinda sinavi oluyor.ama bunu tavsiye etmem onun yerine yukarida anlattiklarimi arastirin.
ben de o sekilde universiteye geldim cunku.

illa da öss diyorum,
yurtdışında yaşayan bir türk vatandaşıyım; ama ne burada doğdum, ne eğitimimi aldım. her türlü eğitimimi türkiyede aldım. öss de öss diyorum, açıklayamayacağım süper gizli sebepler ve fantezilerden ötürü.
öss olayını biraz daha araştırayım o zaman ben, oluyor mu diye.

ya açıkzası daha yurtdısındaki vatandaslarına secimde oy verebilicek bir sistemi kurmamıs bir ulkeden yurt dısında oss sınavı yapmasını ben beklemezdim. daha sorular filan yurt içinde çalınabiliyorken kim bilir yurt dışında sınav muhabbetti olsa neler cıkar.

www.mp3tag.de adresinden Mp3Tag yazılımını indirin.
Söz konusu yazılımın Türkçe dil desteği de mevcuttur.

itunes'da sağ tıklayıp get album artwork deyin otomatik bulduklarını monte eder, yalnız album isimlerinin doğru ve doldurulmuş olması lazım.

başka dert vermesin..

bir çok kez edreams üzerinden uçak bileti, uçak+otel tatil paketi vs aldım. hiç bir soruna denk gelmedim.

yerleri önceden toplu satın aldıklarından vs daha ucuza satabiliyorlar.

herşeyden önce aracınız için triptik belgesi almanız gerekir.

www.turing.org.tr

en son benzin yunanistan'da türkiye'ye göre daha ucuzdu ama kriz sonrası ne olmuştur bilmiyorum.
istanbul'dan gideceğinizi var sayarak istanbul-selanik 600km kadar, aracınızın yaktığı yakıt miktarına göre hesaplarsınız işte..

kalıcak yerler için de venere.com da Thessaloniki olarak aratıp otel fiyatlarını görebilirsiniz.

bir de eğer yoksa, vize masrafınız olacaktır.

otobüsle gidip orada araba kiralasanız daha ucuza gelir...

tercumesini istiyorsunuz heralde,

herşey benim için, seni seviyorum
bana deli deli şeyler söylüyorsun,
öpüyorum
cünkü beni -wind your body wriggle your belly-

-ingilizce türkeçe bolum-

herşey benim için senin için

özetle saçmalamış,

çevirisini istemiyordum aslında, ermenice olan kısmın liriklerini yazabilir misiniz?

amanda...

anmen pan indsi hamar, kez gı sirem
khent khent paner gıses indsi, x2
hampurem
vorovhedev indsi -ingilizce kısım-

-ingilizce, türkçe bölüm-

anmen pan indsi hamar, kezi hamar

muazzam. çok teşekkürler.

bilimsel olarak bir açıklamam yok ama tecrübelerimle sabit doğrudur, çoğalıyor. saçımda 1 kere çektim o bölgede bildiğin çoğaldı ama asıl vurgun sakalımda oldu, çektim beyaz bi sakalı, şimdi o bölge komple beyaz çıkıyo, bi günde beyazlar mı sakal? beyazlarmış, bunu öğrendim. bilimsel olarak biri açıklarsa şukela olur.

Tecrübeleriniz için teşekkürler ama mesele kıl köküyle alakalı diye biliyorum. E ama o zaman birini koparmak diğerlerini nasıl etkiliyor? Garip.

gerçekten çok garip ben oha demiştim çünkü kendi halinde köşede duran bir beyaz sakal tanesiydi. koparmamın ertesi gün normalde siyah olan sakalında beyaz olduğunu farkettim. hatta gidip başkalarına sordum siyahtı demi diye, psikolojik olarak beynimin beyaz gördüğünü bile düşündüm. o derece oha dedim yani.

kişisel tecrübem;

özellikle beyaz saç kopartmadım ama beyazlanmış tellerden dökülen oldu. sonrasında beyaz saç artışı gözlemlemedim.

benim gözlemleyebildiğim kadarıyla kendisi sevmeyen kısım devletini/milletini/ülkesini aşırı derecede seven ya da sevmesi gerektiğini düşünen insanlar. ilginçtir, eleştiriler genelde kar isimli eser üzerinde toplanıyor. işte yazar türkiye'yi eleştirmişmiş de kötü göstermiş.

O kesimler kafası çalışmayan aptal kesim.

bir bilgim yok o konuda. orhan pamuk hakkında zerre bilgim yoktur ama etrafta bunun hakkındaki tartışmalara şahit oldum bazen. hep aynı şey söyleniyor nedense, "abijim türkiye'ye küfret al ödülleri paraları." yeter amk herkes mi böyle der.

ermeni soykırımını kabul ettikten sonra nobeli alması.

"Ermeni soykırımı vardır." dediği için akıllı olsun diye tehditler aldı.

sözde insan haklarını azınlık haklarını koruyan dünyanın 1 numaralı silah tüccarı nobel memleketinin işlerini kolaylaştıran ve "ermeni soykırımını tanıyan" yandaş türküdür kendisi.

robert t. kiyosakinin bir gazeteciye dediği: "iş sanat bile olsa pazarlama tekniği önemlidir. bugün sen sanatla ilgili kitap yazdığında bile ben senden çok satıyorsam pazarlama tekniğimledir" sözünün bir kanıtıdır kendisi.

ondan çok daha iyi yazarlar var türkiye de.

kendisine olan antipatim nobel ödülüne oynarken ermeni soykırımını "kullanmış" olması.. ermeniyim ve bu durumun "kullanılıyor" olması hoşuma gitmiyor.
yazarlığına bir şey diyebilecek kadar çok kitabını okumadım o yönünü bilemem. ama kendi lisesinden bile mezun olanları küçümser burnu havadalığı itici.

başlık, sorunuz üzerine hayat bulmuştur.

(bkz: nihat genç'in orhan pamuk konuşması)

@darknum nobeli çok ciddiye almamak mı lazım??o ödül insanlığa katkıda bulunan,dünyanın daha iyi bir yer haline gelmesine katkıda bulunan kişilere veriliyor aklında bulunsun hani.

@kayone

sözde öyle. ama gerçekte öyle değil. aslında orası günah çıkarma yeri.

kendisi dinamiti bulan ve silah endüstrisinde mühendis olan nobel: " çektiğim vicdan azabının bedelini ödüyorum" diyerek nobel ödülleri senfonisini başlatmıştır.

benim bildiğim/duyduğum (kaynaklarını hatırlamadığım) yemek yerken başka birşey ile ilgilenmenin kitap/dergi/televizyon/bilgisayar yanlış olduğu. yemek yerken yemeğe konsantre olunmadığında oluşan doyma hissi farkedilmediğinden gereğinden fazla gıda tüketiliyor. uzun vadede kilo aldırabilen bir şey.

yavaş yemenin de sağlıklı olmasının nedeni yine aynı, doyma hissini kaçırmamak.. mideye gittiğinden belli bir süre sonra mı ne algılıyor beyin işte hızlı yenildiğinde o algı oluştuğunda çoktan gereğinden fazla yenilmiş olunuyor.

filan falan

ben çok hızlı yemek yerim, o kadar hızlı ki, gören 1 dakikada ne ysersem o sanki diye düşünürler. doktor yrken kitap okumamı tavsiye etmişti. daha yavaş yersin diye.

ingiltere'ye bakma oldukça pahalı avusturya olabilir mesela.

politecnico di milano'nun ingilizce inşaat mühendisliği yüksek lisansı olması lazım lecco kampüsünde.
milano leonardo kampüsünde de vardır da muhtemelen italyanca'dır yine de bir bakın. milano'da olmak sosyal olarak avanyaj sonuçta.

fiyat olayına gelirsek -devlet okulu-, italyanca okuyabilecek olsanız harc ile biter ama ingilizce olunca iş değişiyor.

www.polimi.it ingilizce sayfaları da mevcut bir göz atın.

ortalama çokta düşük sayılmaz aslında; yüksek lisans için 2.0 ortalama isteniyor birçok yerde.

2.2 ile kabul edilmezsin. min. 2.50 ile alıyor genelde avrupadaki düzgün okullar. belki tırt özel okullardan bulabilirsin.

orkestra olarak (muzisyen sayısı enstrumanlar vs)bir farkları yok.

senfoni orkestraları devlete veya universiteye bağlı olurken filarmoni bağımsız bir kuruluş olarak başlamıştır. filanrmoni yunanca kökenli bir kelime olup "müzik sevenler" gibi bir anlamı vardır. aynı zamanda kendi bünyesinde koro da bulundurabilir.
senfoni orkestrasının kendi bünyesinde korosu yok.

su, kombinin içinde yanan alevlerin arasından ne kadar yavaş geçerse o kadar çok ısınır. zırt diye geçerse az ısınır. gayet normal bir durum.

ama yine de ayarı var bunun. yani vida gibi bir şeyle (tabii servisin ulaşabileceği bir yerde, kendi başınıza kalkışmayın) gaz ayarı, suyun debisinin ayarı falan yapılabiliyor.

kombi üstünden suyun dercesini de arttırabilirsiniz. (bu kaloriferlere gidecek suyun dersecesini etkilemez, ikisi ayrı düğmelerden kontrol edilir)

@nwnd, evet biliyorum sonuna kadar acik suyun sicakligi, ama suyu fazla acinca etki etmiyor maalesef.

basıncı düşmüştür. altıda vanası var onu azıcık açın. değerin 1.5 ile 2 arasında olöası lazım. arz ederim

altındaki vanayla su doldurularak yükseltilen basıncın, sıcak su kullanımına hiç etkisi yoktur. o , kapalı bir sistem olan kalorifer sisteminin içindeki basınçtır. isterseniz sıfır olsun, isterseniz kaloriferin suyunu tamamen boşaltın, sıcak suyu yine aynı şekil kullanırsınız.

"Opera, bir adamın sırtından bıçaklandığı sırada kanamak yerine şarkı söylemesidir." demiş Ed Gardner

aynısını az önce okudum. hatta radyo komedyeni mi neymiş. ama açıkçası bi bok anlamadım.

@spesifikasyon sayesinde daha ilk cümleyi bile okuyamayan trollerin olduğunu keşfettik.

şimdi böyle direkt sorunca hakikaten insan nasıl tarif edeceğini bilemiyormuş..

şöyle diyeyim, tiyatro izlemeye gittiğiniz düşünün, bir performans izliyorsunuz ancak canlı orkestra mevcut ve sanatçılar müzikli bir şekilde performans sergiliyorlar - yani söyledikleri şeylerin tamamı nağmeli.

sanırım şu video'dan daha anlaşılır olacak
www.youtube.com

Opera çok üstün bir sanat dalıdır. İçinde müzik, tiyatro, dans, resim, heykel gibi bir çok sanatı barındırır. Evet, YouTube'dan operalar seyrede seyrede ne olduğunu, ne olmadığını anlarsın.
Temel olarak insanlar klasik müzik orkestrası eşliğinde şarkılar söylüyorlar. Tiyatro oyunu gibi ama tiyatrodaki konuşmalar yerine şarkılar söylenerek sahneleniyor.

müzikal gibi ?

Evet müzikal gibi ama klasik müzik orkestrası var sahnenin önündeki koc-ca-man çukurda. Seyirci orkestrayı hiç görmüyor. Sadece en ön sırada oturan seyirciler, orkestranın en arka sırasında oturan müzisyenleri görür, belki bir ön sırayı daha. Ama diğer seyirciler göremez orkestrayı. Sadece müthiş sesini duyarlar orkestranın. Tabii ki orkestrayı yöneten bir de şef var. Sırtı seyirciye dönük. Sahnede ise opera sanatçıları, sahneye konmuş olan operanın özelliğine göre, rengârenk ve çok abartılı kostümler giyerler genellikle. Perde açıldığında, sadece bu görsel şölen bile seni heyecanlandırmaya yeter. Genellikle sanatçı kadrosu çok kalabalık olur. Tiyatrodan daha fazla sanatçı olur sahnede. Operada solo söylenen aryalar olduğu gibi bir de koroların söylediği eserler vardır. O orkestra ve o muhteşem koro, o dekor, o kostümler, o ışık, o koreografi ile birleştiğinde, başka hiç bir sanat dalının uyandıramayacağı bir zevk uyandırır seyredende. Operayı seyrede seyrede seversin. Başta sana bazı şeyler gülünç ya da saçma gelebilir. Ama okuya okuya, seyrede seyrede sonunda çok seveceğine eminim. YouTube'dan bol bol seyretmeni tavsiye ederim. Opera eserinde işlenen konu komik olabileceği gibi, son derece trajik de olabilir. Çok büyük bir ekibin, çok fazla emek vererek, çok büyük maliyetlerle sahneye koyduğu eserlerdir opera eserleri. Üstelik o ekip en uzun eğitimi almıştır. Yanlış bilmiyorsam, opera sanatçısı olabilmek için liseden sonra konservatuarda yedi sene okumak gerekiyor. Bütün bunlar bir araya gelince, adeta gözün kamaşır, "vay bee! sanata bak!!!" dersin.

ilk bakışta müzikal gibi görünebilir ama çok farklıdırlar. en büyük farkı vokal tekniktir. opera sanatcısının sesi kullandığı teknik vs çok farklı ve çok daha fazla özveri çalışma vs gerektirir.
müzik tekniği altyapısı filan çok daha komplikedir diyebiliriz.
opera'da konuşma neredeyse hiç kullanılmaz ancak bir iki kelime filandır ama müzikalde bu yarı yarıya bir oranda bile olabilir.

ikisi ayrı kulvarlarda..

@spesifikasyon, karşim "browser olandan bahsetmiyoruz." derken insanlar anlayamıyor mu bunun aynı zamanda bir tarayıcı olduğunu. fışkırıyor maşallah zeka.

www.cnnturk.com

''Üstad Mimar Sinan'ın ustalık eserim dediği Selimiye Camii eskiden kavak meydanı denilen yerdeki Yıldırım Beyazıt’ın saray arsası üzerine yapılmıştır.

Fakat bir rivayete göre Camini arsası içinde bir lale bahçesi varmış ve bu lale bahçesinin sahibi kadın Camii inşaatı için arsasını satmaya yanaşmamış. Uzun uğraşlardan sonra kadın arsayı bir şartla satmayı kabul etmiş. Arsasının sembolik olarak yaşatılması için bir lale motifi yapılmasını istemiş. Mimar Sinan da lale motifini yapmış fakat ters olarak.

Camideki lale motifi lale bahçesini, lalenin ters yapılması ise kadının tersliğini ifade etmektedir.

Ters lale dahil Selimiye çinilerinde 101 ayrı lale motifi kullanılmıştır.''

çok ender rastlanan bir çiçek.hatta geçen sene elazığ da açmışdı da haberlere bile çıkmıstı.yamulmuyorsam uzak doğuda fılan da olay olmustu.

çiçek bahçesi olsa ok. ya da 3 5 çiçek kalmış olsa son olarak. ona da ok.

bunları koruyalım.

ama mermerin üzerindeki bir lalenin olayı nedir abi? istediği kadar hikayesi olsun, isterse filmler yapılsın. anlayamıyorum.

beyazıd camii'ne gidelim beraberce yüzlerce küçük detay var. hepsinin de hikayesi var.

yani misal babaannemin evinin önünde 50 60 yıllık çimentoya yazılmış "bok" yazısı vardı. gülerdik ona bakalım kim yazdı diye. unesco onu da alsın.

Defalarca dokundum ve hayattayım.

Ayrıca kültür mirası listesine alınan sadece lale değil camii nin kendisi imiş ve lale ye de dokunup dilek tutanlar olduğundan korumaya alınacakmış ki zamanla silinmesin...

Halk arasında yaygın inanışlardan da en aklımda kalan (ya da daha fantastik olduğundan daha kolay inandığım); her yıl biraz daha aşağı gittiği ve en dibe ulastığında da kıyamet kopacağı konusunda olandır.
Hatta çocukken iddialaşırdık, bak şuradaydı şimdi burada diye...

öncelikle integral almayi bilmeyen muhendis'in de dediği gibi ender bulunan bir çiçek ters lale. mesela van bildiğim kadarıyla bu çiçekle de meşur heryerde kartpostalını vs satıyorlar. bir diğer şey de ki emin değilim anlatılanı aktarıyorum arapça allah'ı tersten okunduğunda lale olarak okunuyormuş.(yanlış bilgi olabilir duyduğum bu, arapça bilmiyorum islam değilim) bu sebeptendir ki islamiyet için de önemli bir sembol.
eğer hafızam beni yanıltmıyorsa ishak paşa sarayında da var taşlardan birine oyulmuş ters lale.

küçücük bir motif o esrin gizemine gizem katıyor işte. yoksa lale değil camii'nin kendisi kültür mirasında.

yalnız bir mesele var. bitki olan terslale ile ters olarak çizilmiş lale motifi arasında dağlar kadar fark var. sinan da laleyi oraya kondururken terslale bitkisini düşünmemiş. oradaki lale bahçesinin sahibi olan yaşlı kadının inatçılığını, aksiliğini, 'ters'liğini belirtmek için koymuş. bir de yukarıda denildiği gibi esas listede olan şey caminin tamamı. ters lale motifi yalnızca fiziksel olarak korumaya alınacak ki aşınıp yıpranmasın. kültür mirasında olan şey cami yani.

(bu arada sözcüğün kök hali camii değil, cami. camii, camisi demek. yani sözcüğün -i hal eki almış hali. örnek: selimiye camii, selimiye camisi demek. "bu caminin minaresi çok yüksek" dediğimizdeyse cami olarak yazıyoruz.)

terslale bitkisi için: www.hakkarim.net

Ters Lalenin Osmanlılar tarafından bu kadar kabul görmesinin sebeplerinden biri de Arap harfleri ile ilgilidir. Lale(ﻻ ﻟﻪ) şeklinde yazıldığında, Allah(ﷲ) kelimesinin bütün harfleri kapsar. Bu harflerinin karşılığı sayılar hesabına dayanan “ebced” usulüne göre de Allah kelimesi ile lâle kelimesinin aynı rakama tekabül etmesi, ediplerde yaratıcı’nın yarattıklarında tecelli etmesi düşüncesinden hareketle derin bir heyecan uyandırmış. Lâle Arap harfleri ile yazılır ve tersinden okunursa (ل ﻫﻼ)=Hilal=Ay olur. Hilal veya Ay bilindiği gibi Osmanlı Devleti’nin amblemidir. Lale; tersten hilal diye okunur, aynı şekilde hilal devlet-i ebet müddeti temsil eder. Lalenin Osmanlıca yazılışı da Allah ve Hilal kelimeleri ile aynı harflerle yazılır. Bundan dolayı Lale ve Ters Lale İslam dininde kutsal kabul edilmiş.
Bayrak şairimiz, rahmetli Arif Nihat Asya da lale ve Ters laleyi şu güzel sözleriyle anlatıyor;

"Eskiler lâle ve ters laleyi mukaddes sayarlardı. Gerçekten, izahı zor bir şuur, o zamanın yazılarında lâle kelimesi ile Allah kelimesini aynı harflerden meydana gelirdi. Üstelik “ebcet” hesabında lâle, Allah ve hilâl aynı sayıyı verirdi. Biri güzelliğiyle yurdumu, biri ulviliğiyle dinimi, bir diğeri de şerefiyle istikbâlimi anlatan, kelimelerdeki “ebcet” beraberliği sizi bilmem, ama ben bu olaya tesâdüfidir deyip geçemeyeceğim"

İstediğin tarzı da söylersen daha iyi olur sanki.

www.sahneonu.com

Tarz olarak pek bir takıntım yok, kalite ön planda.

www.listeny.com

pitchfork.com

www.alternatif-istanbul.net

1-soğuktan ve yağmurdan çekinmiyorsan etmez. hostellerin daha boş ve ucuz olması gibi bi avantajı olabilir.
2-rota hoş.
3-hayır. bi şehire gitmeden 1 gün önceden de rezarvasyon yaptırsan yer bulursun. hatta bu yaz, haziran-temmuz aylarında rezervasyonsuz gidip prag-amsterdam-roma gibi şehirlerde konaklama imkanı buldum.

1 bence bahar yolculuk için ideal bir zaman dilimidir. nisanın ilk haftası paskalyaya denk geliyor. paskalya bu sene nisan 8 olmalı. bunun avantajı kutlama vs şeklindeki olaylara denke gelebilmek(avrupada noel kadar şahşalı kutlanmasa da) ama dez avantajı paskalya da 7-8-9 u -biraz şehrine de bağlı olarak- ortalıktan el ayak cekilmesi ihtimali kuvvetli. muze dukkan vs kapalı olabilir. bir de bu haftada turist akını cok olur her yere tatil dolaysıyla.

3. ben temmuz sonu sezonun yüksek oldugu bir donem interrail yapmıştım. her seferinde indigimiz sehrin garından tourist infoya ugrayıp sonra da kafamızda belirledigimiz bir iki hostele ugruyorduk. her seferinde ilk gittigimiz yerde yer bulduk. yani rezervasyon filan yapmadık oyle. bu arada gittiginiz yerlerde 1 veya 2 yıldızlı otellere de bakın hostellerle aynı fiyatlarda olabiliyor.

1 - sehir festivalleri/etkinlikleri yakalamak, yolda daha fazla backpacker ile tanismak, yagmur/camur olmadan gezmek tozmak acisindan yaz donemi daha iyidir. Ama hostellerin bos olmasi, yogunlugun az olmasi (trenler acisindan da onemli bir konu bu) gibi sebeplerden bahar donemi de fena degil. hangisi senin icin daha oncelikli bunu belirlemen lazim.

2 - Rotan guzel gozukuyor, cikaracak olsam viyana ve dresden'i (aslinda buna gitmedim ama) cikartirdim rotadan. Ispanya tarafina gectin mi 22 günde rotayi tamamlaman zor olabilir ancak bir Barcelona ve Lizbon gorulesi yerler. Ote yandan Viyana yerine ben olsam Budapeste yapardim. Hirvaristan da ucuz ve güzel bir memleket olmasi acisindan, ozellikle seyahatini yaz donemine kaydiracaksan gozden gecirilebilir.

3 - Ozellikle yaz doneminde bazi sehirlerde (Amsterdam mesela) onceden rezervasyon yaptirmak akillica olabilir. Bahar doneminde haftasonu belki sikinti yasayabilirsin ama genelinde problem olacagini sanmiyorum. Venedik icin aklinda bulunsun, Venedik merkezinde hostelde kalma, gereksiz pahali. Mestre var Venedik'in hemen yaninda, ulasim cok cok kolay, orada kalinabilir. Ayrica butcen kisitliysa Couchsurfing.com dan faydalanabilirsin kalacak yer ayarlamak icin.

2. ve 3. arkadaşlar çok güzel cevaplamışlar hepsini. eklersem bişeyler;

2-lizbon ne kadar ilgi çekici olsa da şu rotanı çok sarsar. zamanı bitirir. barselona dememişken lizbon tuhaf kaçar ayrıca. ben olsam paris'ten sonra bordeaux'ya uğrarım. ordaki insanlar biraz daha misafirperver (fransız kabalığına karşılık) ve görülesi şarap bahçeleri var. "st. emilion" kelimelerini aklınızın bi köşesine yazın. böyle bir tecrübe yaşayamazsınız. doğu tarafına geçmeyeceğiniz kesin herhalde. eğer olur da olursa bir belgrad var ki..
venedik'e de sabah gitmeye çalışın derim önemli tavsiyelerimden biri olarak. akşamına da kalmadan dönün. çünkü venedik'te görülecek-yiyilecek-içilecek kayda değer bir şey yok! hem pahalı hem de tek kişi için gereksiz burası. efsaneleştirmişler.
3-aynı @nwnd'nin dediğini yaptık biz de ama yaz dönemiydi. eğer baharda hostellerin çoğu kapanmıyorsa işiniz bu şekil kolay olabilir.

2- kesinlikle viyanayı çıkarma, dresden çıkabilir gibi duruyor çok bir numarası yok, onun yerine budapeşteyi ekleyebilirsin. o üçlüyü de (viyana - budapeşte - prag) bölmemiş olursun böylece. berlin güzeldir ama bence köln daha güzel. berlini çıkar diyemem ama vaktin olacağını düşünüyorsan bir günlüğüne köln'e de gidebilirsin bence. olmadı amsterdama köln üzerinden geçersin. floransaya kadar gitmişken 1 saat mesafedeki pisa'ya da gidebilirsin. tabi kuleye çıkmak için 15 euro filan vermen gerektiğini unutmamalısın. lizbon zor olur, uzak olur. ha tabi romadan filan ucuz uçak bileti bulur gider gezer dönersin o ayrı, ama onu internetten araştır bence. en az 2 gün koy.

3- rezervasyon için önceden ödeme yapman gerekmeyecekse tahmin ettiğin gidiş tarihlerinde önceden rezervasyon yaptırman yararına olacaktır, nasılsa para filan ödemeyeceksin gidemesen de zorlamaz seni.

tesekkur ederim arkadaslar ayrintili cevaplariniz icin:)

mio fratello e figlio unico ?

erişte, yesıllıklerden salata ve tonbalıgını ılave et erişte olayı bana pek mantıklı gelmemıstı ama yogunlugunu ayarladıgında gayet ıyı bence.

bir top marul al, biraz mısır konservesi, bolca limon ve az biraz yağ. ton balığını da içine koy ve güzelce harmanla. limon yetmezse tuz da koyabilirsin. afiyet olsun.

makarna, salata, sandviç şeklinde türevleri iyi gider.

kumpir yap kumpir :P

sandviç ve makarna. göbek salata ile orgazmik birşey elde edersin.

domates püresi pişirip üzerine ton balığı ve rendelenmiş kaşar peyniri ile makarna sosu yapınca baya güzel oluyor.
isteğe göre konserve mısır ya da fesleğen eklenebilir.

soğan ve sarmısağı zeytinyağında az biraz yumuşayıncaya kadar çevirin. (soğanı yemeklik rendeleyebilirsiniz ama ben halka hakla doğruyorum, yerken soğanın ağzıma gelmesini seviyorum) isteğe bağlı olarak taze kırmızı veya yeşil(şu dolmalık biber) doğrayıp eklenebilir. ton balığını ekleyip bir iki çevirdikten sonra domates salçası-püresi-küp domates (hangisi olursa) katın. ben domates püresi kullanıyorum. birakın pişsin, sos kıvamına gelsin. (ton balığı tuzlu olduğundan tuzu dikkatli ayarlayın). o arada kenarda bir de makarna haşlayın, hazırladığınız sosu makarnaya boca edip afiyetle yeyin.

eğer bu olmadıysa şöyle bir şey de var uydurduğum..
patatesleri iyice haşla sonra zeytinyağı-tuz eşliğinde püre kıvamına getir ton balığını da kat karıştır. ben nane filan koyuyorum kafan gore biber filan işte.. mayonez de konulabilir ama bence gereksiz. mayonez konulucaksa yağı minimum veya hic olarak tut.

hade afiyet olsun

kızarmış ekmek ya da galeta varsa balığı biraz ketçap biraz da limon/nar ekşisi ile karıştır. böyle ekmeğin üstüne sür sür yi.

shakespeare paragraf? herneyse

aklıma ilk bill hicks-it's just a ride geldi benim..
tehomet.net

It was the best of times, it was the worst of times, it was the age of wisdom, it was the age of foolishness, it was the epoch of belief, it was the epoch of incredulity, it was the season of Light, it was the season of Darkness, it was the spring of hope, it was the winter of despair, we had everything before us, we had nothing before us, we were all going direct to Heaven, we were all going direct the other way--in short, the period was so far like the present period, that some of its noisiest authorities insisted on its being received, for good or for evil, in the superlative degree of comparison only.

Tale of Two Cities - Dickens. En süperi budur bence paragraf olarak.

daha görsel ağırlıklı;
ffffound.com

www.ikeahackers.net

www.stairporn.org

www.apartmenttherapy.com

inspire.2ia.pl

aralarından bir kaçı.

reddit. "bunu bulmadan önce internette nasıl vakit geçiriyordum?" diye kendine soracaksın, garanti veriyorum.

"Hacker News" ismine aldanmayin. IT ile ilgili bir is yapanlarin kesinlikle takip etmesi gereken olmazsa olmaz feed budur. Su aralar start-up mevzulari cok pupuler.

news.ycombinator.com

yoğurt çorbası

kadınbudu köfte tabi ki.

yemek yapmaya falan çalışma olayı büyütüp. en güzeli bence yoğurtla karıştırıp mideye indirmek.

sütlaç

bir tarafta biberli filan güzel bir domates sos yapın sonra pilava karıştırın. birlikte biraz bişirin artık pirinç o saatten sonra ne kadar domatesi çekerse ama en azından domatesli şoyle sulu bir lapa olur yanına da kırmızı soğan.. yaz yemeğidir ama olsun domatesli lapa güzeldir.

bir tencere pilavdan corba yapmaya kalkarsanız bayağı bir çoğalır o, normalde yoğurt çorbasına konulan pirinç bir iki fincan.

KUŞLARA VER

pirinç çorbası yapıyor kız arkadaşım genelde. severek de yiyorum, tavsiye ederim.

yiyemezseniz dökmeyin kedilere verin bari..

kışın puzzle, yazın çiçekli elbise

yüzük. tek taş değil elbet, hani baş parmağa filan takılan ince tel gibi olanlarından varsa kabulümdür.

deri ceket alabılırsın bana:)

parfümmmm

atkı ve eldiven romantik olur üşüme sen fln gibisinden (=

hediyeyi alacagın kişinin begenisine göre değisecektir tabi ama ben olsam takı alışkanlığı varsa güzel küpe ya da taşlı bir toka alırdım bende var ve yıllardır da saklıyorum yani aynı zamanda saklanır da diyorum giyerek tüketilmez:)

www.thebodyshop.com.tr
her zaman kullanılan şeyler hem bütçenizi de sarsmaz.

kitap isterim ön sayfasında anlamlı bişeyler yazan

şekilli bir kutu al kabalcı'dan filan, içine güzel, kaliteli çikolata doldur bir sürü.

kendince bişeyler düşünüp de hediye etmen bence en önemlisi. yani herhangi bi mağazadan herhangi bişey almaktansa "seni tanıyorum ve seni ne mutlu edeceğini bilirim" mesajı veren hediye bence en güzeli :)küçük ve başkalarına saçma gelecek bişey olsa bile.

Biz bu sorunu çözdük, cash para alıyorum ben.

iyi ki var olduğumu hissedebilmek, gerisi fasa fiso..

mor yazma

not:erkeğim lan asılmayın

mutlaka bir paket olmak zorunda değilse güzel bir sofra hazırlayabilirsin, illa paket olacaksa da bi çikolata paketi hazırlayabilirsin

beraber gidebileceğiniz bir kurs veya günübirlik tur falan.

Generic bir seyden ziyade (ne kadar guzel/ilginc/pahali oluduguna bakmadan) bir suredir cok istedigim bir sey (kalem/defter/kitap/oyuncak/fotograf makinasi filan mesela kendi adima) olsa mesela pek sevinirim. "Hakikaten dinliyor/onem veriyor" derim. Evet, yaparim bunu ^_^

ihtiyacım olan, uzun süredir istediğim ama bir türlü fırsat bulup alamadığım ufak şeyler. kulaklık gibi mesela. ama tabı yanına iliştirilmiş güzel bir not :)

beni alsın gara otogara gidelim ikimizinde daha önce gitmediği bir yere kafamıza göre gidip canımızın istediği şekilde vakit geçirelim. böyle bir doğum günü hediyesi isterdim.

İnsanları hastalanmamaları veya hastalıktan korunmaları için sağlık konusunda eğitmek.

işlemeyen sistem, kısa ve net.

bürokrasi.

6 senelik TIP egitimi.

Devlet okullarının (özellikle yabancı dil eğitimi bakımından) özel okullar seviyesine getirilerek en azından eğitimde eşitliğin sağlanmasını temenni ediyorum, ancak bırakın eşitliği öyle berbat bir sistem var ki toparlayabilirler mi ondan bile şüpheliyim. (Hoş, toparlamaya çalışan da yok ya...)

Sağlık hakkını medeni şartlar çerçevesinde kullanamayan bir ülkenin vatandaşı olarak kimsenin (özellikle de özel hastane masraflarını karşılayamayacak olanların) başına gelmemesini temenni ettiğim şey. Zira devlet hastanelerinde acil ameliyatlar için bile aylar sonrasına gün verilebiliyor ve ben bunları duydukça insanlığımdan utanıyorum!

Kaybedilmeden değeri anlaşılamayan, kaybedildiğinde de en azından devası olan geçici bir sıkıntı olmasını temenni ettiğim şu hayattaki en önemli şey.

eğitim: okul
hastalık: iğrenç, serum kokulu devlet hastaneleri
sağlık: bembeyaz önlük içinde parım parım parıldayan genç bir doktor

üçü bir araya gelince de tıp fakültesi tabii ki.

Turkiye'de onemsenmeyen seyler.

para, açgözlük, sömürü, düzensizlik, rant kapısı
rant demiş miydim?

dövlet

bugün ders yok

ah nerede vah nerede

TIP

www.allmusic.com

song kısmına şarkı ismini giriyorsunuz, şarkının bulunduğu albümleri getiriyor falan. arada ost'ler de çıkar tabii.

örneğin burada 'soul to squeeze' aratmış bulundum: www.allmusic.com:default-asc

tam aradığım değil gibi..ost'de kendine yer bulamamışsa çıkmama gibi bir durum var o zaman.. mesela rolling stones parçaları telif hakkından dolayı mı ne royal tenenbaums ost'de bulunmamakta.

boyle bi site var ama fazla kullanissiz geldi bana.. ya da ben beceremedim bi turlu kullanmayi.. www.soundtrack.net

imdb.com searchten advance search ü seç.ordan soundtrack i seç şarkıyı yaz bulsun

imdb'yi niye düşünmedim ki?

avuç içi ve takip eden bilek kısmında bayağı belirgindir bende damarlar. arada hatta çozutup mor-pembe bir haritaya dönüiebiliyor.. enteresan incelemsi.
halen nefes alıyorum hayattayım..

çünkü insanın doğası basit, hayvanların da olduğu gibi. sadece biz kendimizi çok kompleks canlılar zannederek düşünsel boyutunu abartıyoruz olayın. neticede duygular hormon, amaç üremek, sonuç dünya üzerinde karbon döngüsü.

o'nla tanışmadığım için hayatımda birisi yok.

@s e
düşünebilmemiz bizi kompleks yapmıyor mu?
@mr tebessum
tek eşlilik vardır ama sayı çok azdır diye tahmin ediyorum.
@nwnd
peki tanıştığında o olduğunu nasıl anlayacaksın?

hiç bir fikrim yok, sanırım onu zaman göstericek.

edit. acaba o olabilir miydi düşündüğüm oluyor ama bakıyorum ki o'nsuz da yaşayabiliyorum.. devam ediyorum kaldığım yerden. bir gün bu döngü bozulabilir veya böyle de devam edebilir..

aşktan daha fazla ve yoğun olan ve hiç bitmeyen bişey? anne babalarımıza da böyle bişey hissetmiyor muyuz, hiç bitmeyecek yoğun bir sevgi, ama her an coşkuyla hissetmiyoruz ki bu sevgiyi, kanıksıyoruz, bu da öyle olurdu eminim, aşkı heyecanlı yapan belki de bitebilecek olmasıdır. ben ki aşka inanan bir insanım klostrofobik bir etki yarattı bende bu kilitlenip kalma meselesi.

kendini, insanlığı çok abartıyorsun. ben ilişkilerde duygulardan çok içgüdülerin ön planda olduğu düşünxesindeyim.

@nwnd
bunun bir göstergesi olmak zorunda, onsuz yaşayabiliyor muyum diye kontrol etmek için aranızın bozulması lazım mantıken. bilemedim.
@pinking of you
anne babaya hissedilen bir duygu onların bir parçası olduğumuzdan dolayı bence. neden öyle bir etki yarattı?
@mistreated
ama duygunun karıştığı bir nokta var neticede.

ben de bilemedim.. herhade uzağında kalma düşüncesi bile rahatsız edicek..
çok yalnış temellere de kuruyor olabilirm şu an olayı.. bu konuda her an sağlıklı düşünemiyorum.

düşünebilmemiz kompleks yapmaktan ziyade, diğer canlılardan daha aciz yapıyor. yani bir yetenek değil düşünmek, daha çok bir defo. standart yaşamı aslında yemek içmek çoğalmak ve ölmekten ibaret olması gereken bir canlı olmamıza rağmen kendi kendimize kurduğumuz bir sistemin içinde daha akıllı olduğumuz yalanına sığınarak saçma hayatlar yaşıyoruz. en aptal hayvan bile bir insandan daha akıllıdır bence.

sorun kızın durumu degil, bence etik olan bir durum degil.

bi de farklı kalınacak bir durum yok bunu goz onune alın.

kız anneniz babanızla tanışıyor mu herhangi bir muhabbetleri ne biliyim kızın size gelip bir aksam yemek yemişliği var mı? eğer ilk tanışmaları hemn bçyle kalmalı fln olucaksa hoş değil bence... kız detayını düşünmüştür demişler de kızın haberi bile olmayabilir kardeşinizin düşüncesinde.. erkek arkadaşımın evinde annesi babası varken kalıcak bile olsam (ki sağlam ciddi bir iliski olması lazım) önceden anne babayla bir iki oturup kalkmışlığım ne biliyim artık aileden muamelesi olması lazım. illa birlikte bir akşam geçirmek isteniliyorsa başka alternatifler yok değil.

kızı tanıyoruz da yine de kalması bence dogru degil :) lan cok mu katı oldum bilemedim ama gercekten cok ters bana gore. sonucta nisanlı degillr bisey degiller, gece kalması da ne, kız daha lisede.

sizi ilgilendirmez. ananız babanız karşı çıkmıyorsa, ikna olmuşsa sizin bir şey söylemeye hakkınız yok. hem de eli ekmek tutan biri diyorsunuz; isterse yarın evlenir de. siz bakmıyorsunuz sonuçta. 26 yaşında evlenenler, 26 yaşına kadar ancak okumayı bitirdikleri için öyle yapıyorlar, yoksa herkes 18i bitirdiği gün evlenirdi. yani çokta idealize edilecek bi durum değil 25inden sonra evlenmek. haliyle 19 yaşında, eli ekmek tutan, çalışan biri sizden çekinmez, çekinmesi için bir sebep yok ve haliyle sizin onun hayatı üzerinde bir tahakkümünüz yok. aileniz ses çıkarmıyorsa tabi. sonuçta ev onların evi, eve kimin geleceğine onlar onay verir.

özet: sana ne bilader?

ben hala verdgim kararın arkadasındayım, demek ki daha modernelsememisiz yeteri kadar. eve gelsin gitsin, ona lafımız tabi ki yok. ama oyle aksam geleyim yatayım olmaz, kuserse de kussun.

uzak durun bence, belli mekan sıkıntısı çekiyorlar da aileleri katmamak lazım işin içine bu durumda. nışan filan da yok sakat..

hatunun ailesi ne durumdadır bilemiyorum, kız büyük ihtimalde ayşede fatmada kalıyorum yalanı ile sizde kalıcak hal bu ki bilse yalanım yakalanır mı sıkıntısı ile hiç bir şey anlamıyacağını o akşamdan.. veya dediğim gibi kızın haberi yok sizin kardeş kendi kendine gelin güvey oluyor..

ama sizinkiler de sonuçta illa ki bir durup düşünücektir bu kız ailesine ne dedi de bizde kalıyor vs kafa kurcaliyacak.. daha lisedeymiş üstelik yok bence doğru düşünüyorsunuz. kız da mantıklı olsa yanaşmıyacaktır zaten.

kıza soylemistir muhtemelen boyle yapalım diye de, annem babam da razı degil de bizim ki iste kızmasın falan , ne bileyim asabilesmesin diye ses cıkarmamıslar ben kesin dedim gelmesin diye, simdi bana tripli.

istanbulda yok bildiğim kadarıyla, fransada yapıyorlar onu. ama o kağıdın özü aslında kurumuş zeytin dalı yaprağını yakmaktır. hatırladığım kadarıyla büyükannem bir iki yaprağı metal ufak bir kaba koyup ocagın üstüne koyardı. dediğiniz kağıttan çok daha güzel kokusu vardır.

@nwnd defne yaprağı gibi bişey diyorsun sen..ama ermeni kağıdının özelliği içerdiği asilbentin..

istanbul.da mutlaka vardır, ama nerede acaba?

park guell

Barcelona - Zaragoza maçı var, 19'u cumartesi akşamı. bilet bulabilirsen git.

başta sagrada familia olmak üzere tüm gaudi binaları.. las lamblas ve çevresi.. sahil şeridi..
yeme içmeye gelince tapas olayını deniyebilirsiniz ama dikkat, doyucam diye 2ser eurodan bol eurolara çıkıyor.. ha tabii ki bir de paella'sı var ispanyanın, deniz ürünleri ile aranız iyi ise deneyin.

ya meydanın ismini bilmiyorum ama çok güzel dilenciler vardı orda. Böyle çeşitli kılıklara bürünmüş falan çok hoşlanmıştım ben o meydandan ama isim veremiyorumm.. :(

vaktin bolsa tibidabo amusement park (orada hotel krueger korku evi super)
mimariye ilgin varsa sagra de famila ve bilimum gaudi yapıları
yemek için benim tercihim la rambla'daki market (deniz ürünleri pişiren yer özellikle), ya da port vell deki el chipiron (fiyatlar uygun, menü güzel)
gece barcelonataki cafe barlar, ya da şehir içinde le eixample deki bir sürü güzel yer.
park guell mutlaka tabii
barri gotic bölgesi görülmeye değer, tapas cılar çok iyi.

bitmez yaw barcelona :)

rambla caddesi 1,colon (ki ramblanın deniz kenarındaki başlangıcındaki colomb anıtı) ve asansörle en üst katına çıkmak 2,nwnd +1 3,balık pazarı 4,mare magnum 5,deniz müzesi 6

camp nou

gece klübü

razzmatazz

hafta içi sabah git. kimse olmuyor, kasalar boş, reyonlar boş. rahat rahat gezersin.

iş çıkışı ve cumartesi öğleden sonraların inanılmaz kalabalık olduğundan tercih etmemeye çalışıyorum fakat el mahküm.
en ideal zaman bence ctesi sabah erken veya marketin sebze meyve yeni ürün getirdiği gün.

"marketin sebze meyve yeni ürün getirdiği gün"
bunu bilen adam zaten markete hangi gün gidileceğini biliyor olsa gerek.

oo tam benlik soru.markete sabah 11 gibi gideceksin.en güzel saati.ortalık sakin bir sen birde kadife esofmanlı ablalar oluyor.butun sitedeki ablaları tanıyorum sırf bu yuzden.artık market oncesi-sonrası kahve seanslarımız oluyor nassı dedikodu donuyor aklın durur.yannız sonunda bunlardan birinin kocası falan başıma iş olacak ama hayırlısı:)))

karnın tok git

kapanmasına 20 dk varken giderim ben, tüketici haklarımı sonuna kadar kullanırım..

hafta içi 1-2'ye kadar.

sync toy gayet işimi görüyor bu konuda.

Ikea'nın manstad mı ne diye bi köşe koltuğu var, 1000 liradan biraz az, çift kişilik süper yatak oluyor ve bazası da var. Boşverin oturma grubunu, onu alın. Bir de sehpa önüne, tamam.

öncelikle not kısmında gülümsettin.aftım vardı o bile acıdı gülümserken:)

klasik şeyler alma ama halı olsun,halı şart.halı olmayınca yere bastığında insan kendini boşlukta hissediyo.en azından ben halıyı öncelikli ihtiyaç olarak görürüm.onun ötesinde ev dekorasyon şeklinde google dan aratabilirsin.ama sen de yapabilirsin sadece bilgi almak için bak öyle sitelere.az eşya istiyosan şunu yap.bir eşyayı almadan önce ihtiyacın ve estetik bakımından ayrı ayrı 10 üzerinden not ver.ortalaması 7.5 in üstünde olursa al onu.altında kalırsa o eşyalar bi süre sonra senin için fazlalık olur.atsan atamazsın satsan satamazsın durumu arz eder.

@mea maxima culpa belki evi döşedikten sonra porno çevirmeyi planlıyordur?

neyse, ben hep şöyle düşünürüm; bi yatak, bi tv koyduktan sonra geri kalanı ihtiyaca göre alınır, konulur. çünkü bir anlık o ilk hevesle hiç ihtiyacı olmayacağı şeyler bile alabiliyor insan.

briketten kitaplık,limon kasasından divan yap abuk subuk şeylere para verme

ışıklandırma da ev dekorasyonunda büyük etkendir, az eşya ilk bakışta evi soğuk hissettirebilir.. onun için öncelikle yerden aydınlatma veya tavandan illa asılıcaksa tavana yansıyıp yeri aydınlatan bir sistem oneririm hatta bir tornavida ve kontrol kalemi ile ışık açma kapama düğmesini su yuvarlak ışığın miktarını ayarlayan düğme ile değiştirin.

onun dışında eğer tv şart ise o karşısına bir koltuk ister 2li vs bişey evet klasik ama rahat ettirici. veya yerde bir oturma alanı oluşturabilirsiniz ama yani.. sehpa olayını cok yuksek tutmayın hatta ustu yumusak bir materyal olsun gerektiginde ayk uzatılır gerektiğinde tepsi konur gerektiginde oturulur hatta tekerlekli iki parça kare şeklinde olursa hem birlesik hem ayrı ayrı kullanılabilir. elinizden gelirse ikeanın mesela kare lack sanırım sehpaları var onların ayaklarını kısaltıp üstüne uygun minder yapıp tekerleği koydunuz mu en basit yoldan yapılabilir. eşya bakarken biraz da bunu soyle değistirebilip boyle istedigim gibi yapabilirmiyim acaba gözüyle dolaşın.

onun dışında kitap okuyan eden onları seven biriyseniz bir kütüphane de dekorasyonun parçası olabilir. hatta şu armudu koyucagınız odaya müzik ve kitapları ekleyin mis başka bişey istemez.

bence halı şart değil düzenli yıkanıp silinmezse pislik yuvasından başka bişey değil. ama kilim olabilir gerektiğinde makineye atar yıkarsınız da. yerler parke veya laminantsa kayar ama bunlar altlarına ona göre plastik bişey var kaymasını engelleyen oyle çözülür olay.

ışık demiştik en başta, gündüz ışığı da önemlidir ortamı güzelleştirir. öyle tülle perdeyle uğraşmayın nispeten boş göz yormayacak minimal bir eve tahta jaluzi veya japon perde mi ne diyolar o tip basit şeyler kullanın. minimal olucak diye de beyaza abanmayın mobilyada hele şimdi ortalıkta dolanan lake beyazlar filan aman bence.
pastel renklere yoğunlaşıp tahtanın kendi renginden vaz geçmeyin derim.

bu arada vaktiniz varsa eskici dolaşın, elden geçirildi mi şahane parçalar olabilecek eşyalar bulabilirsiniz.
ikea artık basma kalıp istediğiniz farklı havayı vermeyebilir ama ordan alıp elinizden geliyorsa modifiye edip eşyaları ikea etiketinden kurtarabilirsiniz.
şuraya bir göz atın.
www.ikeahackers.net

ilk etapta genel olarak bunlar geldi aklıma.

ben gittim - biraz da sevgili ısrarıyla - ikea' dan bi iki kişilik kanepe - açılınca yer yatağı olyor - aldım uygun fiyata, iki de koltuk patlattım, sonra bira şişeleriyle sehpa yaptım bi' de, canvarımsı oldu aq. para versem o kadar olmaz yani.

yüksek lisans için hangi ülkeler daha iyidir sorusuyla yaklaşmayın. önce hangi dilde eğitim almak istiyorsanız ona göre o dilde eğitim veren üniversiteleri bulun (kolay olması bakımından tabi bölge bölge yapabilirsiniz bu işlemi avrupa amerika kanada ve diger) sonrsaında istediğiniz bölüm olanları ayıklayın ve içlerinde bilinirlik kalite vs karşılaması yaptıktan sonra nerde olduklarını karşılaştırın. evet gideceğini ülke şehir de onemli sonucta orda yaşıyacaksınız ama oncelikli amac eğitim ise bence ülke değil üniversite seçimi yapın. imkanınız da var ise değişim veya erasmus vs programıyla da öncesinde test edebilirsiniz.

bozulmuşsa zaten tadında bir acayiplik sirkeleşme olurdu. vitrinde yatık mı dik mi duruyordu eğer yatık değildi ise en kötü mantar kurumuş hava almıştır.

birşey olmaz bence iç afiyet olsun..

şarap yıllandıkça değerlenmezmiydi yav:s

her uzum yıllanmaz :)

bu model mizample değil mi ya? maşayla olmaz bence.

hair waver diye bişey var böyle ikili birşey onla yapılabilir de normal maşa ile zannetmiyorum.

Maşayla olmaz +1

maşayla olmaz, şurda anlatmışlar ama ben pek anlamadım =)
missamethystspowderroom.blogspot.com

yapacak bir şey yok. düzenli olarak bizde de çıkıyor sürekli.
(bkz: aft)

adı aft oluyor, çeşitli tedavi yöntemlerini yazmış yazarlar başlığında.

ne yani sen şimdi bana pislik mi demek istiyosun?

ne yani sen şimdi bana ucuz yerden mi yiyo diyosun?

denildiği gibi aft olabilir ama eğer değilse ve sürekli çıkmaya devam ederse behçet hastalığının habercisi de olabilir bir doktora vs görünün.

behçet mii. tamam bunu dikkate alcam. saolun arkadaşlar.

senelerce çektim ben bunu , en az 10 sene.

kullanmadığım ilaç , krem kalmadı , hiçbiri kesin olarak bitirmedi.

behçet taramaları yaptırdım , tamamen strese bağlı olduğu ortaya çıktı.

sonra bir gün , bir kutu c vitamini kullandım , adı aklıma gelmiyo , r li bişeydi , tüp kutulardan , sarıydı kutusu.

ne olduysa o günden beri ki yaklaşık 8 aya tekabül eder bu , hiç çıkmadılar bi daha. daha doğrusu , çıktı , çıktığı gün geçti hepsi. neredeyse sıfır acı ile geçtiler , gittiler.

yalnız şunu da ekleyim , 1 2 yıldır kullandığım bi ilaç vardı , oral medic , deneyin , bana hatim indirirsiniz.

geçmiş olsun , çerez , cips , ceviz yerken dikkatli olun , bu yaralar dişlerimin ağız dokusuna zarar vermesi ile başlardı , bünyemdeki zayıflık ve stres nedeni ile de , devasa aftlara dönüşüyordu.

alerjik olabilir...amamikrobiktir büyük ihtimalle..dişlerini fırçalarken dilinide mutlaka temizle..ılık tuzlu suyla bol bol gargara yap,zamanla azalacaktır.. (not:annem diş doktoru..zaman zaman bende de çıkıyor)

Bende de çok çıkıyodu, esas sebebi vitamin eksikliği. sen şimdi artık vitamin ilacı mı alırsın yoksam gider meye sebze mi tüketirsin bilemem. vücudunun vitamin ihtiyacını karşılayamadığından çıkıyo o yaralar. dengesiz beslenme en önemli etkenlerden biri ayrıca. bi de ağız içi yaralar için bir ilaç var ki o da çok acayip. yaranın olduğu yere sürüyosun o sıvı halden katı hale geçiyo ve ağzını içinde yaranın üstünü kapatıyo. böylece o yara bir daha dışarıyla etkileşim yapamıyo ve geçiyo. bunu bi eczaneye sorabilirsin.

eğer herpes visürüsüyse (aft - ucuk vs) karadut iyi gelir. b12 ve demir eksikliği de pörtlemesini sağlar. ama benim su anda en saglam "çıkartmayıcım" karadut suyu. mevsiminde bolca yemek lazım, sonra da bulunursa suyunu alıp içmek lazım.
fethiyeye filan giderseniz yazın, ölüdenizde bi teyze satar parkın girişinin orda. litre litre alıp depolayın. öyle söyliyim yani :)

(bkz: oralmedic)

pamukçuk da olabilir. gentian violet. doktora gidinizz.

elma bildiğin elma yani, yeme onu geçer. ciddiyim.

herkes başka başka şeyler yazmış hakkında.

Ben 20 yıldır bu illetten çekiyorum. En sonunda behçet hastalığı teşhisi kondu, en azından artık niye sürekli çıktığını biliyorum. Şu anda 5 tane var mesela ağzımda.

Ama behçet hastalığı olmasa da, tekrarlayan aft, başlıbaşına bir hastalık zaten. bağışıklık sisteminin düzenli çalışmamasından, romatizmada olduğu gibi kendi hücerelerine saldırmasından kaynaklanıyor. Bunun için bağışıklık sistemini güçlendirdiğimiz zaman daha çok aftla karşılaşıyoruz. Yani aslında kocakarıların tavsiyelerinin aksine, bağışıklık sistemini güçlendirmeye çalışmamak gerekiyor.

Öncelikle doktora gitmen lazım. Kimi insanlarda vitamin eksikliğinden çıktığı olabiliyor gerçekten. Ama genellikle bağışıklık sistemi yapıyor bu hastalığı. Mümkün mertebe stresten, sinirden, dengesizlikten uzak kalmak iyi geliyor. Benim bir süre ağzımda sürekli 9-10 tane aft çıktığı için doktor kortizon tedavisine başlatmıştı. Kortizon gerçekten mucizevi bir şey, çok iyi geliyor. Ama tedavi etmiyor. Kullanmayı bırakınca aftlar geri geliyor. Ama en etkili tedavi dediğim gibi biraz daha huzurlu bir hayat. Örneğin çok sinir bozan, denge bozan bir ilişkin varsa, o ilişki bittikten bir süre sonra huzura kavuşmanla beraber aftlar da azalır. İşin özü denge yani.

hangi ülke-okul istiyorsunuz bilmiyorum ama okulların sayfalarında ne gerekiyorsa yazıyor zaten, yani öyle eğitim danışmanlarına vs pek de gerek yok adamlar bence havadan para kazanıyorlar.

nwnd +1

aklınıza takılan spesifik şeyler varsa mesaj atabilirsiniz, belki yardımcı olabilirim.

Ülkeyi söylersen daha kolay yanıt alırsın, çünkü ülkelere göre değişiyor koşullar. İtalya için yardımcı olabilirim.

ülke belçika, okullar VUB ve KUL..

biliyorum orada yazıyorlar ama mesela bizdeki not sisteminin nasıl işlediğini puanlamanın nasıl yapıldıgını oraya bildirmem gerekiyor, bu bilgiyi hiçbir yerde bulamadım nasıl anlatacam bilemedim..

bunun dışında, diploma, transkrip ve ders açıklamalarının fotokopileri ve yeminle tercümelerini istiyorlar ki buraya kadar normal ama bunların belcika elciliğinden onaylanmasını dogrulanmasını istiyorlarmıs. bu elcilikten onay/dogrulamayı nasıl alabilirim???

ilkini mezun olduğunuz okulun öğrenci işlerine vs danışın.

resmi evrak işine gelince yurt dığında geçerli olabilmesi için noter tastikli tercüme ve kaymakamlıktan apostil istiyorlar. ha bunun üztüne belçika elçilik kanalıyla onaylanmasını istiyorsa konsolosluk elçiliklerde eğitim bölümü var onlara baş vurun yardımcı olurlar.

kırıkkale üni'den mezun oldum, bizim öğrenci işlerini görsen gülersin öyle bir yer, ama tüm hocalarımla ve mecburi olarak onlarla da görüşücem tabi ki..

bnm başvuracagım üni'lerden öyle kaymakamlık falan istemediler, ayrıca yeminli tercümandan tercüme ettirince bitmio mu mevzu? bide notere mi gitmem gerekio?

son olarak, belcika elciliğinin eğitimle ilgili kısmına nasıl ulaşabilirim? cünkü belcika elcilik işlemlerie iks.com diye bir yer bakıyor, orayla mı muhattap olcam?

biraz sınırları zorluyorum farkındayım ama özür dilerim :)

şimdi yurt dışında bir belgenin resmi kanallarda geçerli olabilmesi için apostil şart(ucretsiz damgayı basıyorlar bitiyor) öyle olunca da noter tastikli istiyorlar bildiğim kadarıyla.
elçilik olayına gelince telefonu şuymuş + (90) (312) 405.61.66 bence birebir arayıp ilgili bölüme bağlanıp bilgi alın bahsi geçen site vize vs işleri için aracı bir kurum gibi duruyor.

numarayı yarın arıcam ilk iş.. bu apostil olayı da kaymakamlıktan alınıyor.. noterden almama gerek yok mu yani?

mesela bizim okul transkript verirken onu böyle bi zarfın icine koyuyor damgalıyor falan, o damga sayılmıyor mu apostil olarak?

apostil kaymakamlıktan evet ama belgenin illa tercume sonrası noterden tastikli olması gerekiyor mu bilmiyorum net. bana gerektiği söylenmiş ona göre hazırlamıştım belgeleri. sorularınızın net cevabı yarın yapıcağınız tel görüşmesinin ucunda. ülkeden ülkeye değişiklik gösterebiliyor bu tip şeyler . belki direk sen yeminli tercümeyi yaptır biz onayladıktan sonra başka işlem gerekmez diyeceklerdir.

biz mezun olduğumuzda transkript ile birlikte not sistemi açıklaması olan bir kağıt vermişlerdi. Nitekim ben başvururken ECTS kredi sistemine göre bir transkript hazırlattırmıştım bizim okula Uluslararası İlişkiler Ofisi yardımıyla. Benzer bir ofis varsa diğer konularda da yardımcı olurlar.

hormon değerlerine baktıracaksınız, endokrinoloji olur, olmadı dahiliye tsh testi isteyebilir.

dahiliye gidin durumu anlatırsanız ona göre kan tahlili isteyeciktir tsh'a antikorlara fln bakmak istiyeceklerdir. endokrinoloğa da gidebilirsiniz aslında.

peki bu testler nasıl yapılıyor kısaca bi fikir verebilir misiniz?

standart kan testi, bir tüp falan alırlar.

troid i kontrol etmeyecekler mi, boğazda varya:)

nodül oluşumu vs var mı diye bakarlarsa bakarlar onun dışında, kan değerleri gösteriyor durumu.

kan tahlilinin ve elle muayenenin sonucuna göre sonografi isteyebilirler.

senaryo ya da kitap yazardım herhalde.

çok zor. insan sosyal bir hayvan. depresyona girerdim her halde.

aydınlanırdım herhalde :D
he pardon fiziksel bişiler yaptığımızı yazmak lazım herhalde.
yaşamımı sürdürecek normal aktivitelere devam ederdim. yemek yoksa yetiştirmek veya toplamak lazım mesela. herşey var bişi yapmana gerek yok diyosan da ellerimi oyalayacak bişiler yapardım, ağaç yontmak, seramik vs gibi, yürüyüş, keşif yapardım, ormanda sessizce oturup vahşi hayvan gelsin diye beklerdim vs vs
ama hep dediğim bişi var insan ormanda bir ay yalnız kalsa eskisi gibi olmaz bence.

of ya bi de yıldız gözlemi yapardım. teleskopumuz da olabilir mi?

gündüzleri yürüyüş filan, doğayla vakit geçirir, herhalde geceleri de hayatımda ilk kez roman yazmaya kalkardım.

deli gibi spor yapardım, döndüğümde baklava kaslarla kızlara hava atardım.

Gerekirse kablo çeker internete girerdim. Olmadı serrar baz istasyonu ya da uydu telefonu filan bulur yine internet yapardım. İnternet şart ağa :)

kalem kağıt varsa yazıp çizmek.
evden dışarı çıkabiliyorsam, gerekli malzemem de varsa ağaçtan bir şeyler yapmak. bahçe düzenlemek.

"hiç biri yok" diyorsan hayal kurmak.

çoluğumu çocuğumu keserdim.

(bkz: the shining)

muhtelemen yanına ikinci dağ evini dikerdim.

kalem kağıt dışında heralde yanımda herhangi bir müzik aleti götürür bir sene içinde de bayağı bir ilerlerdim.. müzik olmadan geçmez o kadar zaman..

eşeysiz ürerdim.

doğa ile uğraşınca zaman gayet güzel geçer. öyle bir ortamda dağdaki her bir ot, her bir taş, her bir pınar bir anlam ifade eder. Şu pınarı genişleteyim, şu ağacı yoldan çekeyim derken işler bitmek bilmez.

Okçuluğumu geliştirmeye çalışır, müzik aletleri ile folkun dibine vururdum. Zaten sonlara doğru bahar gelince raid'e çıkan viking moduna girerdim sanırım.

mürekkep, kalem ve kağıt serbestse kaligrafi tekniğimi geliştirirdim; teknolojik ürün gerektirmeyen spor hareketleri yapardım; 1 yıl sonra ne yapacağımı hayal ederdim; geri kalan zamanlarda da paso uyurdum.

Anadan doğma gezerdim, elbise giymezdim.

Böyle mülteci istekleri olanlara Yönetmen Sean Penn'den gelsin "Into The Wild"

konuşmayı unuturdum. üç gün evden çıkmasam biriyle konuşmasam bozuluyor konuşmam:D

Gitarımı alır bir sürü beste yapardım, domates falan yetiştirirdim, kitap okurdum ama muhtemelen bir aya kalmaz sıkılır geri dönerdim :)

bol bol pipo içer, yazar, tahtadan objeler yapardım.


(bkz: walden)

www.imdb.com

adobe lightroom kullan kullanmıyorsan. evet bence de tek tek yapılmalı ve öyle yapıyorum. maalesef çekmek kadar eğlenceli değil hele yavaş bir pc varsa. :) ama lroom gerçekten işi kolaylaştırıyor. pixel kısmı derken? ben raw'ın aynı boyutlarında kaydediyorum. başka ne demek istemiş olabilirsin?

adobe bridge yeterli raw işlerken. atıyorum bir fotoğrafı işledikten sonra onun ayarları kopyalayıp düer resimlerde de uygulayabiliyorungu

ha bir de nesinde kafan karışıyor ben onu anlamadım?

kayıt esnasında jpg yapmak isteyince karşıma bir compression ratio bir de resolution seçenekleri geliyor. compression ratio tamam, resolution için mesela otomatik 180 pixel/inch geliyor direk öyle mi kaydetmek lazım o zaman. hani seçme şansı veriyorsa hangisi daha mantıklıdır diye düşününce kafa karışıyor, pixellerden de olmamak adına.

4 senedir raw ı jpeg e çeviririm daha karşıma öyle bir seçenek çıkmadı :/

baski alirken genelde 300 dpi veya 350 dpi tercih edilir. cok onemli degil aslinda.

ben canon dpp ile raw işlemlerini yapıp photoshop'da hazır action ile işlemi bitiriyorum. ama benim çektiğim tüm fotoğraflar aynı türde olduğundan zaten istesemde yapacak pek başka bir şey olmuyor.

havaalanlarını bilemem ama ege akdeniz tarafında karavan parketme hizmeti veren campingler var. şimdi detaylı hangisidir ismi cismi nedir hatırlamıyorum ama bulundugum birkaç campingde muhabbet icinde bazı campingcilerin karavanlarını kışın buralarda bıraktıgının konusu geçmistir. orman bakanlığına ait campinglerde olmasa da özellerde vardır çok büyük ihtimal.
söyle de birşey var www.kampkaravan.org.tr burdan istediğini bölgedeki campingleri bulup direk ulaşabilirsiniz.

oha faturayı da mı aldın panpa
Geçmiş olsun

Öncelikle sizin boyner bünyesinde diğer mağazasında bulunan bir ürünü getirtmek için ödeme yapmanızı anlamayadım. Boyner personeli zaten size bu ürünü bedel almadan getirtmek zorundadır. Diyelim ki acemi bir adama denk geldiniz sizden ürün bedelini aldı. Bir sonraki gidişinizde bu ücreti geri talep ediniz. Böylelikle rahat bir uyku uyuyabilir, daha mutlu bir insan olabilirsiniz. :)

ben bunun aynısını inci'de yaptım. sizin durumda olduğu gibi ayakkabının isteğim rengi yoktu, odemeyi yaptım 1 veya 2 gun sonra kapıma kadar ucretsiz getirdiler.. rahat olun.

merak etmeyin. sikayetvar.com var. ayrıca göz göre göre aynı kişiler malınızın üstüne yatmazlar. yerleri belli, yurtları belli. psikopat mı bunlar? e siz de ilkokul çocuğu değilsiniz ki "de get velet" diye baskın çıksınlar. müsterih olun.

iki digiturk bayisini müdürlüğe yalancı çıkartıp birbirine kırdırmış, philips teknik servisini altüst ettirmiş ve daha nice olayların öznesi olarak o ayakkabayı yada parayı elbet alırım ama bu tarz şeyler yaşamak hiç hoş olmuyor. ama nedense hep de başıma geliyor. bu sefer gene birşeyler olacak hissediyorum. altıncı hislerime göre ya defolu gelicek yada o tarz birşey. ben şubeyi arayıp bana kurye ile yollamalarını istedim yarın dönüş yapıcaklar. gayriresmi elden teslim olursa haksız duruma düşmeyim.

eğer vermezük verdük gibi bişeyler derlerse hemen yaygarayı kopar de ki
"ben ekşi duyuruda yazarım nette hakkınızda olumsuz reklam kampanyaları yaparım,elimde binlerce mail adresi boyner le ilgili mail atarım merinos halının durumuna düşersiniz" diye tehdit et.

desa'dan ayakkabı bakmıştım ve yoktu. parasını ödedim, ben de çok endişelenmiştim paranın üzerine yatarlar mı diye ama bir problem olmadı.

geldi ayakkabı sorunsuz biçimde. buda böyle bi anımdı işte. online anlattım size (:

demek ki birşeylerin ters gitmesi, hep öyle olacağı anlamına gelmez. bazen altıncı hissinize güvenmemeniz lehinize... güle güle giyiniz efendim...

bildiğim kadarıyla bu işin merkezi sirkecidir.

beşiktaşta sönmez kırtasiye ve turfan kırtasiye en uyguna bulabileceğiiz yerlerdir. sönmez barbaros üzerindeki uğur dersanesinin hemen karşısında, turfan'da o sokaktan girince ilk soldaki sokakta.

Fiyat bakımından bilemeyeceğim ama Çırağan Caddesi'ndeki Resim Dünyası da iyidir. Ercan bey var sahibi oranın, çok ilgili ve bilgidir ayrıca.

cağaloğlu kırtasiyeci cennetidir, aradıklarınızı kolayca bulursunuz.

konu teknik, ne üzerine olduğunu bilmiyorum ama istenilen şoyle bişey;

aluminyum acma mekanizmalı ve abs açılı ayaklı(tripd) çift çerçeve: arka- arka yüzü
u.v. ye karşı polystyrene koruma..

bir anlam kazanmıştır belki

akbank wings 30000 puan ile avrupaya bilet alınabiliyor 1 sene sureli olarak da mil borçlanabiliyorsunuz. garanti shop and miles 20000 puan istiyor ama alan vergilerini oduyorsunuz bunda da 1 senelik borçlanma mümkün. olur da harcamalardan kazanılan mil ile borcunuzu kapatamadınız kalan borç karşılığı kredi kartınıza yansıyor. ha bir de thy ile biriken puanlar shop and miles puanları ile birlestirilebiliyor.
verdigim bilgiler avrupa ucusları icin puanlar da bu civarda net bilgiyi kredi kartlarının ilgili internet sayfalarından bulabilirsiniz.

ek. bu arada olur da shop and miles puanları ile thy bileti alırsanız hediye bilet statusunde oldugundan thy kartına puanlar işlemiyor wings de boyle bir durum yok

Oncelikle internetten yorumlari okuyun wings icin hic iyi seyler yazilmamis.

bir de yıllık kart aidatı daha fazla olabiliyor.

shop&miles kesinlikle en iyisi.

ingiltere - independent

www.nytimes.com

il sole 24 ore, metronews ile başlanabilir bunlar zaten metro girişlerinde fln ücretsiz dağıtılan gazeteler.. onun dışında il manifesto, la republica var güzel okunan, ama onlar başlangıçta ağır kaçar.. republica ve corriera della sera'nın kultur şehir sayfaları ile de başlanabilir..

the guardian

mt2 brüt olaylarına dikkat edin. firmanın ve firmada çalışan ekibin geçmişine bakın. esenyurt,beylikdüzü gibi bölgelerde evlerin zeminlerinin çok kötü olduğu söyleniyor. Yeni yapılan ve ismi olanlar için söyleniyor bu yüzden iyi araştırın.tapu çok önemli buna dikkat edin. genelde modelden ev alınıyor artık. O modelde gördüğünüz sosyal donatılara kanmayın bazen çok farklı çıkabiliyor.kira kadar aidatlar oluyor sitelerde bunlara dikkat edin. bunun dışında vardır arakdaşların ekleyeceği detaylar.

ev sahibi olan manyak komşu olmaması
muhiti
deprem yönetmeliğine uygun yapılmış olması ve zemin, bina etüdü
cephesi ( güney en makbulü galiba)
üst katsa çatı izolasyonu, giriş katsa su basma riski
rutubet olup olmaması ( bu dönemde üzerine temiz boya çekildiğinden anlamak kolay olmayabilir)
evin tren gibi değil de, karemsi olması ( daha elverişli kullanım sağlıyor)
cadde üstüyse gürültülü olup olmaması
toplu taşıma, okul, park ve hastaneye yakın olması
tapuda bi yamuk olmaması

Çevreye de dikkat etmeli... Sık sık asayiş olayları olan bir yerde kimse yaşamak istemez.
Apartman sakinlerinin profili de önemli tabi.

Kiraya verip vermemenize, yatirim amacli ya da kendinizin oturacak olmasina gore degisir aslinda. Ev alma amaciniz nedir?

@crown dediğiniz gibi amacına göre faklılıklar var. ama biz kendimizin oturacağı gerekirse yatırım amaçlı da kullanılabilecek bir ev varsayalım. sonuçta günün birinde satmak veya kiralmak istendiğinde de zorluk çıkarmamalı.

hep korkudan, heyecandan.

sorulan sorulara he, hı gibi cevaplar veriyorum ve karşılık olarak sormuyorum.
nerden geliyosun a cevabı veriyorum ama ona sormuyorum falan. bir süre sonra susuyor.

abi birisi denk geldi, gelmiş anlatıyor yok japonyaya gittim şuraya gittim buraya gittim. hiç cevap vermiyorum arada iyi güzelmiş diyorum yinede susmuyor dangalak orospu çocuğu ya.

onca uçak yolculuğu tecrübem oldu kimse ne soru sordu, ne laf attı, ne de sohbet etmeye çalıştı.

açın kitabınızı/derginizi, takın kulaklığı yol boyu rahat edersiniz. lakin yanınızdakini bir tartın önce, gözünüze de kestirirseniz baktınız konuşuyor değerlendirin. sokak ortasında yol soran adamla 5-10 dkkalık konuşma sonucu tanış ile sonrasında iş bağlanabilirken uçak seyahatleri networking adına hayli faydalı olabilir.

@9kuyruklukedi, o zaman bende böyle bi problem var yada benim gibi başka arkadaşlarda. genelde hep soruyorlar soru sormayanına hiç denk gelmedim bu güne kadar.

ilginç insanları gözlemlemekten keyif almak lazım buna katlanabilmek için. deneysel bir bakış açısı gerek :) incileri dökülmüyo insanın. adam bana dese japonyaya gittim diye oooohayoo gozaimas derdim mesela tepkisini ölçerdim bakalım nabıyı.

kulağa kulaklığı takıp ele de kitabı aldım mı biter aga

@kediebesi; asosyal olduğum için mi sevmiyorum aceba böyle şeyleri?:p yani kimsenin bi yere gitmesi beni ilgilendirmiyor. yani sangay falan oralara gittim diyo birisi e banane? yani beni ilgilendiren bi yanı yok ki bunun?. hele bazı lavuklar var hatunlara sarkan cinsten onlarıda gördüm uçakta. ak çocukları demek istiyorum onlara.

- iletişime kapalı olduğunuzu daha koltuğa otururken belli edin.
- göz kontağı kurmayın.
- potansiyel sohbet kişisinin yüzüne bakmayın.
- laf atarsa tek kelimelik bir cevaptan sonra camdan dışarıyı izleyin veya dergi okuyun.
- saçma sapan bir şeyler anlatmaya başladıysa ve durmayacağını anladıysanız bağırma denemeyecek ama yüksek bir ses tonuyla -ki başkalarının bunu duyması onu susturur- "Kusura bakmayın ...... ......... ...... beni hiç ilgilendirmiyor" diyebilirsiniz.
- hostesten başka boş koltuk varsa yer değiştirmek istediğinizi söylemeniz ise soğuk duş etkisi bırakabilir o kişide.

sosyal psikolojide der ki, kişisel alanımıza (dokunma vs.) yabancıları istemeyiz bu yüzden otobüste, uçakta (insanların uzun bir süre dibimize kadar kadar girme zorunluluğu olan yerlerde) konuşma zorunluluğu hissederiz.

ben kısa net cevaplarla hallediyorum genelde ya da cok rahatsız oluyorsam. kusacak gibi bir iki kez öğürüyorum, adam bırak konusmayı hostese baska yer var mı? noktasına geliyor.

kulaklık+1

Alkışlama olayında da ben hiç Türk'lerde denk gelmedim. Hep yabancı havayollarında denk geldim.

otobüsü anlarım da uçakta konuşan insan daha hiç görmedim. türkiye içinde istanbul-izmir ve istanbul-antalya yolculuğu yapıyorum, belki başka şehirlere göre değişiyodur durum :) kısa cevap verirsin olur biter, ben ne berberlerle ne taksi şoförleriyle konuşuyorum. en sevmediğim şeyler.

alkışlama olayını ise türklerde değil, hep yabancılarda görüyorum. türklerle alakası yok.

bu konuyla alakalı olarak yılda 5-6 kez yurtdışı uçan biri olarak tavsiyem biletinizi cam kenarı alıp kendinizi 25 derece filan cama doğru çevirip camdan dışarı bakmanız olacaktır. genelde ben hep orta koltuğu tercih ediyorum millete tebelleş olmak için, hem kendimi güvende hissediyor hem de ya cam kenarı ya koridor tarafı konuşucak birini illaki buluyorum. dediğim gibi 25 derece açıyla sırtınızı dönmeniz ben ve benim gibileri engelleyecektir. iyi günler.

Ya neden böyle yabani olmuş ki millet? Yanımdakiyle - hele ilk o birşey demişse - illa konuşurum. İnsanlık yav ;)

konuşmamak isteyenleri çok iyi anlıyorum, ben sonuna kadar yabaniyim, çok zorda kalmadıkça hayatta konuşmam; sonuçta, o da siz de, parasını ödemiş bir hizmet almışsınız, bir ticaret fiilinin içindesiniz, derdiniz A noktasından B noktasına gitmek...X kişisiyle sosyalleşmek değil.

Benimki daha ekstrem boyutlarda---taksideyken sohbet açarsa şoför, çoğunlukla iniyorum.

Böyle--her ne kadar efendi/hanım olunsa da, yüzde yüz yabancıların arasında cici/sosyal/güleryüzlü olmama hakkımız var diye düşünüyorum.

Hasbelkader tanıdığım biri düşerse, çenem düşer o ayrı.

kemerimi takıyorum, kafamı yaslıyorum, uyku moduna geçiyorum.

xenophobe un taktik işe yarıyor. ek olarak, dinlemeseniz bile kulaklığı takın kulağınıza duymazlıktan gelin bieşy derse de. sormaz zaten insansa.

@nwnd haklı. acayip iş bağlanıyor o küçük sohbetlerin sonunda.

ayrıca konuşun yani ne var. çok ilginç/acıklı hayat hikayelerine rastlıyorsunuz.

abi çok boş konuşuyolar ya valla bak, genelde brüksele gidip geliyorum ama bıktım artık bu muhabbetlerden. nolur sizde konuşmayın başkasıyla yüz bulamasın ibneler.

13 saat uçup konuşmamaışlığım var,evet :)

çok acayip! burdan tanımadığımız insanlara paragraflar dolusu cevap yazarken, ya da biz tanımadığımız insanlardan cevap beklerken iyi de yüz yüze iletişime geçince mi nefret edilesi bir durum oluyor? kaçma şansı olmadığı için belki de..selamlaşmak, sohbet etmek kötü şeyler değil ki. hiç tanımadığınız için ona karşı ilk etapta nötr olmak gerek. belki de o kişi tanımaktan şeref duyacağınız bir kişi..illa ki bir çıkar ilişkisi üzerinden devam etmeye de gerek yok. yeni bir insan tanımak güzeldir. konuşarak anlaşmak güzeldir. tabii insan bazen sessizlik ister. o durumda da kabalaşmaya, tabiri de caizse göt gibi davranmaya gerek yok. karşındakini rencide etmenin hele ki seninle sohbet etmek istiyor diye aşağılamanın ne gibi bir açıklaması olabilir ki? kibarca sorusuna cevap verip uyuyor taklidi yapın yeter. ya da kulaklık takın işte...kabalaşmaya başlamadan önce sabrınızı biraz zorlayın. karşınızdaki insanın öyle davranılmayı hakettiğine emin olun derim. öküzleşmek ve cool olmak çook farklı şeyler...

ne okumuyorum ki.. magazin diil, ilginç demişsiniz de bu konuyu daraltmaya yetmez. nelerin ilginizi çektiğini soyleseniz en azından boyle havada kalmayan daha sağlıklı cevaplar alırsınız.

her türlü blog, bobiler org, 9gag, çeşitli gazeteler, ne bileyim aklıma ilk gelenler bunlar.

evet saygısızlıktır. ama sakin olun vereceğiniz tepkilerde. düşünmeden,ölçüp biçmeden tepki vermeyin.(sonra adınız anlayışsız oduna çıkar.) ama illa bir tepki verin, yoksa bu hakkı her zaman kendinde görür, hep yapar. saygı sınırı bir kez aşıldı mı geri dönüş zordur.

hoş değil bence, abartmadan anlayışlı bi dille uyarmak gerekir.

saygısızlık evet ama tepki vermeden once boyle davranmasına iten bir sebep olabilir mi diye tartın, gerekiyorsa kendisine sorun. ama yok sadece yürüdüm iki saat nolmuş ise cevabı yaptığının hoşunuza gitmediiğini usturuplu bir dille belirtin. konusulmayan şeyler birikince başa dert oluyor sonra.

Siz siz olun, eşinizle ilgili vereceğiniz en ufak bir kararda bile başkasının (anne ve babanız dahil) söylediklerine kulak asmayın. Gereksiz gazlara gelebilir, hiç yoktan saçma durumlara düşebilirsiniz.

saygısızlıktır, ama farkında olmadan (yani bunun bir saygısızlık olduğunun farkında değilse)yaptıysa fazla büyütmeden uyarıda bulunulmalıdır..

saygısızlıktan daha çok aslında "yatılı misafirden" yada "saatlerce oturan misafirden" hoşlanmama söz konusu olabilir. gerçi anne babanın ziyaret sıklığına da bağlı bu durumlar, yani anne baba sıklıkla ziyaret ediyorsa ve de yatılı kalıyorsa cidden sıkıntı verebilir bi süre sonra. eşiniz sizinle tartışmaya girmeden anlamanızı sağlamak için üstü kapalı bir mesaj vermiş gibime geldi.

Bir de şu var herkesin göz ardı ettiği--

Kendine ait özel birşey yaptırmış olabilir, kaşı çıkmıştır, ojesi/manikürü bozulmuştur-kuaföre gidiyorum dese, "ihtiyaç" olduğu anlaşılmaz da, "süslenme" zannedilir derdine düşmüştür, belki o nedenle böyle bir şey söylemiştir; ne bileyim, zamanında şehir fırsatı almıştır, bir masaj şu/bu, kullanabileceği son fırsattır---yani, kendi kendisine yaptığı, paylaşmayacağı birtakım özel şeyler olabilir, şahsi fikrim mahremiyetine saygı göstermek yolunda olacaktır.