Hayal kurmak da parayla mı gardaş? Soruya öyle bakın

:D hayalini kurmadan önce sahibinden'e girip fiyatlarına baktım afasdad

türkiye yollarında aventador gibi alçak bir arabayı süremem. ayrıca 2 kişilik. her yerde de sırıtıyor, ben burdayım der. o yüzden istemezdim.
bmw alırım, daha samimi ve bana daha kullanışlı geliyor.

ama başka seçenek olursa, bu ikisini de unutur rs6 alırım. o ne öyle ya. şaka arabası gibi. aile taşıyan ejderha. ve daha seksi

tabii ki aventador'u alırdım.

bütün apaçiler bmw kullanıyor.

aventador ve m5 aynı klasmanda mı? bu ikisi arasında elbet aventador seçerdim. bmw neymiş :)

Arabalardan gram anlamam. Bu arabaları söyleyince de gözümde bi şey canlanmadı. Fiyatları ne kadar onu da bilmiyorum.

Çok pahalı olduklarını düşünürsek araba gibi çok keyif almadığım bi objeye bu kadar para ayırmaz, toyota moyota bi şeyler alır, kalan parayla bol bol gezerdim (arabayla ya da uçak vs ile).

Ha illa bu ikisi diyosan, Lamborghini ismi, logosu(logolardan anlarım bi tek arabalarla ilgili) ve italyan olması ile bi tık daha çekse de o kadar lüks görünen araba kullanışlı gelmez bana. Bmw keko meko ama onu alırım.

m5 i alıp bincek bi apaçi görmedim ben ya hadi m3e dersin de. yani bakış açına bağlı lambo biniyorsan istanbulda 1 2 cadde ankarada 1 2 cadde de gezersin. ama m5te türkiye yollarının kralı olursun. ikiside güzel yakar. soru çok zor ancak klasman farkı var. m5 4500 motor lambo 6000 motor. m8 çıkmış belki onla karşılaştırılır. lambo 10 trilyon m5in 0 fiyatı yok

duyurunun asilzadeleri yine es geçmemiş :) boş yorumlar yapılmış yok apaçiler yok kekolar falan. şaşırtmadı. aventadoru zaten asiller kullanıyor evet aynen. ne kadar ayak takımı, futbolcu var alayı lamboya biniyor :)

ben f90 m5 alırdım çünkü hali hazırda performansıyla supercar klasmanındaki araçlara bile kafa tutabilecek güce sahip. kullanışlılık bakımından da iyi. araca birşey olsa ustasını bulmak daha kolay. ayrıca sürüş bakımından daha eğlenceli olduğuna da inanıyorum. 4 çeker ve arkadan itiş olarak aracı ayarlamana izin veriyor. aventador bildiğim kadarıyla sürekli 4 çekiş.

arabadan gerçekten anlayan ve zevki olan bmw m5'i seçer.

tesla alırdım
lambonun eline vermekte
youtu.be

aventadoru 5. arabam olarak alırdım alcaksam, her yere gidemezsin, şehirler arası gidemezsin, kalabalık yerlere gidemezsin anca gösteril için. m5le köye bile çıkarsın.

ya allahını seversen tesla nası lamboya in elin verir ya? araba 200 den sonra yola nası tutunur o önemli olan o. kalkışta verebilir hafiftir ancak araç 200 ü geçtimi yanına yanaşamaz lambonun. ergen gibi youtubeden video açıp a bu şunu geçmiş demek komik. getir izmir aydın otobanına 200 üstü kapışsınlar kim yolda kalıyor kim yola tutunuyor görelim. c180le golfü kaldıralım. kalkışta golf uçar ama 180 den sonra mercedes yola otururken golfe sağa çekersin. lamboyu yaparken adam aerodinamiye bakıyor. neden araba yere yakın?

benim super araba testi yapan ve egitimi veren bi tanidik var. lamborghini, ferrari, porsche, bentley, aston martin gibi arabalara rutin olarak biniyor. ben kendisine sordum hangisinin favori oldugunu. kesinlikle ferrari dedi. lamborghini cok guzel araba, hizli gidiyor falan ama icinde iyi hissettirmiyor, cok alcak ve gereksiz guclu dedi. ferrari bindigin zaman her detayiyla mukemmel hissiyat veriyor, hiz ve konfor konusunda eksik birakmiyor dedi. bana da mantikli geldi.

ha ben milyarder olsam yine de gt86'dan daha pahali bi arabaya binmezdim muhtelemen ama imkan varsa ferrari deneyin derim.

tesla nın neden hızlı olduğunu önce bi araştırın sonra cevap verin.
boş yapmayın.

neredeyse her açıdan çok kötüydü ama en fenası senaryoydu. kurgusu da berbattı stajyere kurgulattırmışlar gibiydi. evet arkadaşlar sahne 1-2-3-4-5 savaş sekansı için kura çekiyoruz diye kurgulanmış gibiydi.

evet diğer sezonlara göre zayıftı ama ben yine de milletin ağladığı gibi olduğunu düşünmüyorum. ve hatta herkesin ortak bi şekilde papağan gibi aynı şeyleri tekrarlamasini da sürü psikolojisine bağlıyorum. nasil ekşi de ikinci entry nin fikri neyse bütün başlık o çizgide ilerliyor, bence aynı hesap. gayet hoştu.

@mehmed Reşad, ben de genel yorumlara bakınca beklentimi çok düşük tutmuştum son iki sezon için. Belki de bu yüzden beklediğim kadar kötü değildi. Genel olarak beğendim ben.

İlk sızan halini nerede bulabiliriz hocam?

İlk sızan hali doğru değildi muhtemelen. Bu işin piri redditteki freefolks subredditidir. O ilk sızan konu orada hiç konuşulmadı bile. Fake bi mevzuydu o diye düşünüyorum eğer aynı hikayeden bahsediyosak. Çünkü ben spoiler seven ve senaryo sızsa da diziyi izlemeden önce okusam diye bekleyen biriyim ve o aradaki iki sene boyunca senaryo sızdı mı diye takip ediyodum :D

Çünkü Dany’nin bir anda delirmesi ve tüm şehri yakması için bir arka plan dizide gösterilmedi. Jamie’nin karakter gelişimini hiç edip Cersei’nin yanına gitmesi çok saçmaydı. Ejderhaların öldürülme şekli de kötüydü. Tyrion’un son iki sezonda bir hiç olmaya başlaması, akılcı konuşamaması (çünkü kitaplar bitmişti ve senaristler karakteri geliştiremedi). Ak gezenlerle olan savaşın bir bölümde saçma bir şekilde sonlanması. Ak gezenlerin amacı neydi? Bran’in özelliklerinin hiçbir işe yaramaması. Jon’un saçma bir karaktere dönmesi ve aslının hiç edilmesi. Bunun gibi birçok şey. Dizi kitaplar bitince çuvalladı, akılcı ve yaratıcı bir senaryo yazamadıkae. Aslında hbo ile martin, dizinin 10-11 sezon çekilmesinden yanayken senaristler kabul etmeyip diziyi hemen bitirdiler. Kitaplara göre gitseydiler belki her şey daha farklı olurdu.

got hayranı falan değilimdir, her bölüm çıkınca anında izliyor da değildim; o yüzden gayet objektif yaklaşabilrim; bok gibi bir final sezonu olduğu için beğenmedik. beklentiyi düşük tutsan da bok gibi yani defalarca açıklandı bunlar, bigboned nick'li yazarın -ki tam bir got fetişidir- gayet mantıklı eleştirileri bulunuyor dizi başlığında, oradan okursan neden bok gibi olduğunu anlarsın. senaryodaki bariz tutarsızlıklar, karakter gelişimlerinin alakasız neticelenmesi, 4 sezon boyunca x dediklerine y demeye çalışıp sonra sıçtıklarını anlayınca bir da x demeye çalışıp z olarak bitirmeleri falan; bariz sıçışlar bunlar. yoksa ben kafa dağıtmalık izliyordum öyle kitaba uymuş falan çok umrumda da değildi ama beni bile rahatsız etti son 2 sezon. beceriksizlik ya da yeteneksizlikten değil, yanlış hamleler yüzünden. yoksa adamların kapasitesi buymuş, ellerinden geleni yapmışlar dersin ama yok, bunlar resmen aldıkları mantıksız kararlarla sabote etmişler diziyi. dediğim yazarın entry'lerini oku anlarsın insanları.

Oyuncular diziden bıkmış olabilir mi? Kit Harrington denen herif bir röportajda şikayetçi resmen. Başka roller oynayamiyim falan deyü

Kitap bitmeden uyarlamayı bitirmek gibi bir saçmalığa kalkıştıkları için. İlk 3 kitapla gayet paralelken dizi, 4 ve 5 ile bir o kadar batırdı maalesef.

gereği yokken bir şeyi abartı şekilde yapmak.

ya da bir internet femoneni ile bütünleşmiş bir söz/eylemin vurgusunu yapmak.

Yani sürekli aynı şeyi tekrarlıyor. Kimse ona o konu hakkında bir şey demese bile. Durup dururken diyor.

Youtube yorumlarında bazı klişeler çıkıyor ve defalarca dönüyor. Bu yorum da artık o kadar çok kullanılıyor ki, girdiğim her videonun altında onlarca kez görüyorum.

Genellikle saçma sapan şekilde kullanılıyor sırf like alabilmek için ama gerçek kullanılışı bi şeyi çok sık söyleyen youtuberlar için. Yani artık kimse bi şey demese de, kimse sormasa da onu tekrar ediyor anlamında.

Şehrin okunuşu Uhan. Paris'in Türkçesi Paris çünkü Pağris diye Fransız aksanlı okumamız saçma olurdu, ama Wuhan diye yazılıyor ingilizce ama şehrin ismi Uhan gibi okunuyor. Kuzenim Wuhan'da üniversite okuyordu bu olay başlayınca Türkiye'nin özel uçakla getirdiği 40 kişiden biri. Uhan diyor o mesela :)

@nundu Fransızlar "Paği" diyorlar, biz "Pari" diyebilirdik mesela. İngilizler de Wuhan diye telaffuz ediyor.

Paris ile çok daha eskiden beri ilişkimiz var ve sonuç olarak zorlama bir aksan yerine dilimize kolay olanı seçmişiz. Kelimenin orijinal yazılışı da Paris ve biz bunu yazdığımız gibi okuyoruz. İngilizler de kendi yazdıkları gibi okuyor farkındaysan, gidip Fransızca aksanıyla okumuyor. Aynı şekilde Ankara derken de kendi dillerindeki gibi aksan veriyorlar.

Wuhan'da ise farklı bir alfabe var. Bizim dış işleri bakanlığımıza göre şehrin yazımı nasıl bilmiyorum ama normalde zaten şehrin okunuşu Uhan diye(tam u da değil aslında, Uğhan gibi galiba). Bu yüzden TRT spikerinin yaptığı doğru. İngilizler yanlış okuyor olabilir. Zaten oradaki W de çift U demek olduğu için uzun u gibi okumaları lazım. O şekilde düşününce yine Uuhan gibi oluyor. Yani dikkat edersen normal v gibi vuhan demiyorlardır da ğuhan falan diyorlardır.

kanıksamışlar böyle şeyleri çünkü. bir dekanın, profesörün, rektörün nasıl olması gerektiğini bilmiyorlar. burhan kuzu'yu televizyonda göre göre akademisyenlerin saygınlığı olmadığı varsayımına kapılmış olabilirler.

herhalde ülkücü reisleri twitter'da destek çıkmayanları döveriz diye tehdit etmişler diye düşünüyorum. ciddiyim bu arada. sırf kanıksadığı için destek olanlar da vardır ama elbet.

twitterda çok güzel tartışma dönüyor, kadınlar çok haklı şeyler yazıyorlar

orta doğu ülkesinde sıradan bir düşünce biçimi.

"aman yaeeh erkekler böyledir zaten"

bu diyenler saçmalıyor. İnsan dediğimiz varlık memeli bir hayvan ama bu dünyadaki yerimizi elde ederken en önemli yetenklerimizden biri güdülerimizi kontrol etmek. "Erkek işte güdüleri bu" diye savunan herkes kötü niyetli veya idiottur

Düşünüyorum benim babam böyle şey yapar mıydı diye tabiiki hayır.

İçselleştirilmiş ataerkil ve tecavüz kültü işte.
Her şey normalleşiyor.

Soruya cevap;
1.kendi sapık sapkın ve ilkel zihniyetlerini açığa vurabilecekleri koşullar doğduğu için (günümüz türkiyesi) bunu söyleyebiliyorlar, yani kendileri de bu adam gibi
2.Tacizi ve bu ucuzluğu kanıksamışlar diye düşüyorum.

koskoca dekan olmuş düşüncelerini kendisine saklaması gerekiyor ve içinde tutararak büyütmemesi gerekir. diliyle ortaya dökecek kadar içinde büyütmüş. bu aşamayı kontrol edemezse bir sonraki aşama ufaktan yoklamalar ve taciz de olabilir. mevkisinin ağırlığı ile hareket etmesi gerekirdi. her yaş ve konuma yakışan yakışmayan hareketler var.

destek veren ya da önemsiz görenlerin çoğunun troll olduğunu düşünmek istiyorum ama
aktrollerin çoğu bende engelli olduğu için bu seçenek mümkün görünmüyor.
demek ki eğitimle oynaya oynaya dindar insan yetiştiremeseler de mantıklı ve etik düşünme yeteneği sorunlu nesil oluşturmayı başarmışlar diye düşünüyorum. zaten muhalif kesim yeterince zeki olmadığı için bu vahşi ve cahiller yüzünden yönetilmeye devam ediyoruz.
politikayı karıştırmayın demişssiniz de, ülkemizde herşeyin başı siyasete çıkıyor mecburen.

Video sonundaki utanmasinin, gelen destekte/kucuklestirmede etkili oldugunu dusunuyorum. Ek olarak, bir ihtimal genis bir cemaatin bilinen bir mensubu olmasi sonucu organize bir destek gelmesi ihtimalini de goz ardi etmiyorum.

Bu konular üst üste mi geliyordur nedir.

Kısa süre önce Spotify podcast'inde Merdiven Altı Terapi'de konuşuldu bu konular. Gözümüze normal (hatta bazen komik) görünen tacizler. Gençlikte olur denen hırtlıklar. Merdivenlerde kızların eteklerinin altından bakanlar, itiş-kakış yaparken sınıf arkadaşını mıncıklayanlar. Belki son 10-15 yılda biraz ebeveynler çocuklarına daha fazla bu konuda eğitim vermeye başladı. Podcast'i dinleyin. Ne kadar iyi eğitimli yerlerde neler olabileceğine şaşıracaksınız. Lütfen şahıs olarak üzerinize alınmayın ancak iyi tanıyorum diyebileceğiniz kişilerin (ağabey, baba, erkek kardeş, dayı vs.) bile aklından neler geçtiğini bilemezsiniz. Sadece otokontrolleri daha yüksek olabilir (bu bile başarı). Ama "bana yapmadı / yaparken görmedim" demek "yapmazdı" demek olmuyor maalesef.
İnsan

Bu adamı eleştirmek gerekli ama şu adamı sevimli bulup onu eleştirmek iki yüzlü geliyor bana
youtu.be

Üniversite kütüphanesinde gördüğü kız

@dunal, video sonunda bence utanmıyor ki, tüh lan kahretsin mıçtık iyi mi bakışı geliyor o bana. suskunluktan sonrasında tekrar gülüyor çünkü. cemaat konusu hiç aklıma gelmemişti.

@siyamkedisi, çok güzel bir poadcast serisi yakalamış oldum sayende, teşekkürler.

@oldumusimdi, kesinlikle haklısın. bu videoyuda dekanın olayını okurken gördüm ve izledim. bu ikiyüzlü anlayış benim de rahatsız olduğum bir konu.

@oldumusimdi - 1

malum dekanınki sapıklık, kendi öğrencisiyle ilgili cinsel imada bulunuyor. bu adam not verirken bile cinsel beklentide olabilir.
celal şengör ise adam kendi üniversitesinde bile olmayan bir kütüphane görevlisi için cinsel bir ifade kullanıyor. Şık olmasa da etik dışı bir durum pek yok nüfuzunu kullanmadıkça.
iki olay arasında büyük fark var.

*celal hocanın da fanı falan değilim, adamda asker merakı gibi takdir etmediğim bazı yönler var.

celal hoca açık açık söylüyor canlı yayındaki programda. bu dekan bu videodaki sözleri söyleyebilir mi? aynı şey değil düşünün biraz.

olay aslında ikiyüzlülük. dekanın kendini tanıttığı konumlandırdığı dışarıya yansıttığı ile içinin hiç de aynı olmadığı ortaya çıktı. insanlarda kadınlarda kızgınlık yaratan sinirlendiren durum bu. kandırılmak salak yerine konmak.

mesala aynı yaşlarda olan mehmet ali erbili düşünün adamın dışı ile içi aynı. biz erkekler de kadınlar da biliyor ki mali buldu mu affetmez :) ona göre kadınlarla insanlarla ilişkileri ve kadınlar tarafından çok seviliyor. acunda da benzer durum var. 20 yaşındaki kızlarla sevgili. bu adamların babacan olma iddiaları yok. bu muhabbetleri gizli de saklı da yapabiliyorlar. linç yemezler. celal hocanın da yaptığı buydu. insanların veya kadınların hoşuna gitmeyen şey sinsilik.

Adam belli ki teknolojiden pek anlamıyor, o arada da kendince espri yapıyor. Gözü dönmüş bir ifade görmedim ben yüzünde. Her söylediğimiz içimizden geçenler olacak diye bir kaide yok ki.

@prizmatik, "celal şengör ise adam üniversitesinde bile olmayan bir kütüphane görevlisi için cinsel bir ifade kullanıyor. Şık olmasa da etik dışı bir durum pek yok nüfuzunu kullanmadıkça" demisşiniz ya, ne fark eder ki, neden bir erkek/hadi cinsiyetten bağımsız insan diyelim, bir kadınla ilgili cinsel bir ifade kullanır ki konunun bağlamıyla (üniversiteler ve kütüphaneleri) tamamen alakasız? yani programın başlığıyla ilgili anlatacak milyonlarca şey varken, bu mudur anlatım? kaldı ki illa nüfuzunu kullandığında mı tepki gösterilmeli? sınır bu mu? ayrıca bir kadın aynı şekilde bir iafde kullanabilir miydi bir canlı yayında? sanki bunda da cinsiyetinden ve daha da önemlisi yaşam görüşünden dolayı bir hafifletme yok mu bu durumda? anlamaya çalışıyorum.

Ben açıkçası sapikliktan ziyade sıradan erkek zevzevligi olarak gördüm. İyi niyetle düşünüp, iki kız resmi görüp bunun zevzekce esprisini yapmis. Çoğu erkek de bu tip bir zevzeklige düşerdi. misal yakınlarına kız yurdu açılsa, zevzek zevzek siritip bunu espri malzemesi yaparlardı. Birşey yapacağından değil zevzevliginden. Tamamen bu benim şahsi iyi niyetim ben adamin sapik değil zevzek olduğunu düşünüyorum. Esas sorun böyle bir zevzegin dekan olabilmesi.

İyi niyetle düşünüp, iki kız resmi görüp bunun epsrisini yapmış derken iyi niyetle düşünen benim, dekan değil.
Düzeltme yapamadım. Telefondayim.

Hastalanmaktan korkuyor insanlar.

(bkz: toplum sağlığı)
(bkz: fedakarlık)
(bkz: sağduyu)

iyi de şehirdışından gelip aile evinde kalmayanlar gene öğrenci evlerinde kalmaya devam edebilir.

c-tembellik.

Hemen söyleyeyim

Pamukkale değil ama başka bir üniversite için (Daha büyük)

1- İnsanlar korkuyor. Kronik hastalıkları var, ailelerinde hassas birileri var vs.

2- Ulaşım yok gibi bişey. Otobüs uçak yok. Olan otobüsler çok çok pahalı (normalde 60 TL olan bilet 150 TL)

3- Kalacak yer sıkıntı. Yurtlarda karantina tayfa var. Evini kapatanlar var, özel yurttan çıkanlar var. Haftaya gel desen kalacak yer yok. Ayrıca aile evinde kalmak ekonomik açıdan daha uygun.

4- Bazı bölümlerde 200 kişilik salonlarda ders yapılıyor. Öyle bir ortamda bulunmak istemiyor insanlar.

5- Şu an cafeler vs. açık değil. Üniversite öğrencileri ne yapacak gelip ? Sosyallik neredeyse sıfır

6- Bazı bölümlerde dersleri geçmek online daha kolay. Yüz yüze sınavla geçemeyecek bazıları ödev yapıp dersi geçiyorlar.

Şu an en mantıklısı ve en güvenlisi bu. Sağlık en önemlisi. Ayrıca o 5000 kişinin bir kısmı denizlide ikamet edenler filandır. Şu an kimse artvinde, vandan, tekirdağdan gelmeyi göze almaz. Velilerde göndermez.

tam tersini sormak gerekiyor, o 5000 ögrenci nicin yüzyüze egitim istiyor. sehir disinda ogrencilerin bir kismi, gelmek istese otobus yok. gelse cogu evi bosaltmis, yurtlar kapali, kalacak yer yok. gelse oturacak yer yok. sinav olsa o kalabalikta nasil sinav olacak, onun icin hocalar asistanlar da okula gelmek zorunda olacak.

bu kosullarda dönem böyle kapanacak. online egitim sinav yalan dolan zaten. bir sekilde herkes gececek bu dönem böyle bitecek.

ne kadar garip bir düşünceniz var.
nedenini bilmiyorum ama

''Bir üniversite öğrencisi için aile evinde bu kadar uzun süre kalmak, hele de bu korona psikolojisiyle ne kadar mantıklı? ''

lafınız cok ürküttü beni, virüsü aile evine tercih etmişssiniz resmen

ben de aile evinde üni okudum
tabii ki öğrenci evi serbestliği yok ama o kadar da değil,
online eğitim tabii ki olmalı
mantıklı, sağlıklı ve olması gereken bu cünkü?

böyle bir durumda ne isteyecekti insanlar? asıl siz neden okula gitme heveslisisiniz onu çok merak ediyorum ben. neden yani?

Mantıklı olan online eğitim çünkü. Yüz yüze eğitim isteyenlerin 5000 kişi olması çok bile bence. Şu koşulda yüz yüze eğitimi online eğitime tercih etmek için mantıklı bir tane sebep göremiyorum.

Ben Ege Tıp'ta intörnüm, bizim eğitimi inatla yerinde yapacaklardı bazı okullar online eğitim yaparken. Sonra dün çıkan yök kararıyla bu planı iptal ettiler ve bugün online eğitime geçtiklerini duyurdular. Çoğunluk bu karardan oldukça memnun olması gerektiği gibi ama arada bazı çıkıntılar hastaneye gidip gönüllü çalışmak istediklerini söylediler. Bunun da mantığını anlamıyorum mesela. Otur evinde dersini gör çalış işte, sınavlara da internet üzerinden rahat rahat girersin. Tuhaf yüz yüze eğitim isteyenler.

Ayrıca aile evi öcü mü? Bu dönemde öğrenci evine gitse ne yapacak? Sanki sosyalleşecek imkan var da öğrenci evini tercih etmesi daha iyi..

1. hastalık korkusu
2. sadece sınav için 2 haftalığına git gel yapmak ulaşım maliyeti demek
3. seyahat kısıtlaması olan şehirlerde oturanlar için ya da seyahat kısıtlaması olan yerlerde okulu olanlar için izin almak ekstra uğraşı
4. dördüncü sınıfların pek çoğu bu dönem uzaktan eğitim şeklinde tamamlanacak diye evi yurdu kapattı, ayrıldı. okula dönseler kalacak yerleri yok. ufak sınıflasr için kyk'lar kapalı. üniversite okulu açsa bile bakalım kyk yurtları açacak mı? kyk dışındaki özel yurtlar da kepenk indirdi.
5. online eğitim çok rahat, devam zorunluluğu yok, varsa bile gir bağlantıya aç hoca kendi kendine anlatsın sen git öbür tarafta uyu, gta oyna, kim bilecek.
6. online sınav da ödev de çok rahat, watsap gruplarında, face gruplarında aynı ödev dolanıp duruyor. şu an muhtemelen aynı dersi veren tüm türkiye hocaları aynı kaynaktan çıkıp revize edilmiş bir ödevi okuyoruz.
7. aile evinde olduklarını nerden biliyorsun? sayıca az da olsa bir kısmı zaten okulun olduğu yerde kaldı, eve hiç gitmedi bile. daha az bir kısmı, sevgilisinin yanında kalıyor.

"...haziran ayında tatil planlarının yapılabileceğini söyledi."

@archmage mahmut
Yazlığına gidecek adam gidebilir yani ben buna da karşı değilim :D

Sağlıklı normalleşme olacak bu süreç sonunda. Bu adam Ege Tıp Enfeksiyon kliniğinde, günde kaç hasta geliyor, kaçı iyileşiyor hepsini görüyor ki Ege Türkiye'de en çok vaka olan ama ölüm oranları en düşük olan üniversite hastanelerinden biri. Yani adam olayın gidişatını, ne zaman düzeleceğini az çok görüyor. Haziran'da durum daha düzelmiş olacak muhtemelen eğer çok ekstrem bi durum olmazsa..

linç edilmesinin sebebi corona ile ilgili felaket tellallığı yapmaması. bu işin cılkı çıktı artık, bir grup kıyamet senaryocusu ruh hastası birilerinin corona ile ilgili olumlu şeyler söylemesine trigger'lanıp sizin yüzünüzden virüsten kurtulamıycaz edebiyatı yapıyor. "böylö dörsönüz hörkös totilö çokor" dediklerini duyabiliyorum oradaki linççilerin. sapla samanı ayırma yetileri yok bu insanların, delüzyonel olmaya başladılar; bu süreci 2 sene boyunca karantinadan kalıp nefes almaktan başka hiçbir şey yapmadan atlatabileceğimizi sanıyorlar sanırım.

hocanı tanımam etmem, açıkçası detaylı okumadım bile açıklamasını ama doğrudur, babanın oğlu değil ki savunasın yok yere. ama bu durumdan bağımsız, gayet masum ve art niyet gütmeden "aslında şöyle yapmanın bulaşmaya etkisi yok" diyen kim varsa hepsine saldıran bir grup var; onlardan yola çıktım.
hocan abes bişey söylemişse çok pis r yaparım ama, baştan söyliyim.

edit: yine genel bir çıkarım yapıcam. bilim insanlarının görevi "millet şunu şunu yapar o yüzden şunu söylemiyim" değildir. gerçek, doğru neyse onu söyler. denizden corona buluşmayacak olması bir gerçekse bilim insanı "şimdi bunu söylersem denize gider insanlar, iyisi mi söylemiyim" dememelidir. bunu diyecek kişi devlettir, gerekirse bunu tahmin edip yasağını koyar. biz çok alışığız kişisel tercihlerimize karışan bilim insanlarına, o yüzden böyle bir algı yaşanmış sanırım, sanki haziran'da deniz tatili yapınız sorun yok demiş gibi.

açıklamasının tamamını bilmiyorum ama bence de denize girmekle korona bulaşmaz. denize girince cinsel hastalık kapan oldu mu misal? aynı mantık.

ama haziran'da tatil planı yapmak sadece denize girmeyi kapsıyorsa süper olur. düşün koca bir sahil ve hepsi benim. sadece denize girip çıkacağım. virüs kapmayız böyle bir ortamda. ama tatil deyince ne anlıyorsunuz? özellikle beyaz yakalı tatili denilince durum sadece deniz değil. otel, havuz, yemek sıraları, uçak, otobüs, kalabalık plajlar ve havuz başları, otel kalabalıkları vs vs.

yani hocanı öpüyorum ama ilk gazeteci kapısını çaldığında ki muhtemelen telefonla falan aradığında heyecanlanıp böyle demeçler vermesin bence.beni de her gün arıyorlar londra'dan canlı bağlanıp durumu özetlesene diye işim var diyerek geri çeviriyorum.

@ozdek

Bu süreçte baya sükse yaptı, instagram yayınlarıyla başlayıp, a haber, habertürk, cnn falan dolaşıyor. Tatil yapma ifadesinden kast ettiği otelli falansa evet sıkıntılı ama eğer yazlık tarzı daha bireyselse bence sıkıntı yok.

Bu konudan bagimsiz olarak, sozluk ve sosyal medya kitlesinin ozellikle 2013 sonrasi toksik hale donustugunu goz onunda bulundurmak gerekiyor. Yani herhangi bir insan, herhangi bir demecinden dolayi tepki cekebilir, linc yiyebilir; cok da sey yapmamak lazim. Denyo bol maalesef

hoca biraz genel anlatmış. bir de denizden geçen hastalıklar var galiba, bir kaç yazar bahsetmiş.

Tatil planlarının yapılabilecğeini söylemesi, kendisinin tatil planı yaptığını söylemesi pek uygun değil.

Evet denize girmek risk oluşturmaz ancak, otele gidip denize girmek ile yazlığında denize girmek aynı değil. Yazlığın olsa bile şezlong vs. kiralamaman lazım. sahile havlu atıp denize girip çıkıp geri gelmen lazım. hoca bunlardan hiç bahsetmemiş. denizde kalabalıktan kaçının dememiş. şezlong mesafeleri ayarlansın demiş de, o şezlonga önceden kim oturdu temizlendi mi, vs vs bir sürü risk var.

muhtemel nedeni bence böyle. ben linç etmem o ayrı.

her şeyi mi gazeteci uydurdu? ben gazeteci olup bir doktorla röportaj yapsam öyle bir cümleyi bırak uydurmayı doğru mu yazıyorum diye 50 kere düşünürüm.
salgın geriliyor, haberler iyi dersiniz anlarım, felaket falan duymak istemiyorum.
ama "ben rezervasyonumu şimdiden yaptım" diye bu kaos ortamında turizm pazarlamacılığı yapan adamı ciddiye almam.
deniz suyu ile ilgili hatası da gülünç.

AVM'lerdeki merkezi iklimlendirme sistemi ile bulaşmayan virüsün denizden bulaşacağını iddia etmek çok gülünç. Corona ile ilgili artık hiç bir iddia, hiç bir önlem, hiç bir öngörü kesinlikle bilimsel ve mantıklı değil. Hiç bir inandırıcılığı kalmadı bu hikayenin. Ve yönetimler de zaten ikna edici olmaktan vazgeçtiler, gelişine sallıyorlar.

Normalleşme süreci farkındasındır ki daha çok ekonomik. Şuan örneğin moda sahilde oturamayız ama avm ye gidebiliriz. Oysa sahilde tabi ki risk daha az. Turizm de büyük gelir kaynağı. bence tepki çekmesinin sebebi ekonomik kaygıların sağlığın önüne geçmesi ve bunu destekleyen bi açıklama yapmış olması.

Denizden virüs bulaşmasa bile bir sürü kişi aynı duşu kullanıyor ya da aynı şezlongu bu şekilde bulaşabilir sonuçta.

Hocaysa hocalığını yapsın, akademik devam etsin. Birileri rica etti diye kendi çalışmalarına aykırı demeçler vermesin
Denizden bulaşır bulaşmaz meselesi de değil, o yaşta insan plajda/ şezlongta/ otellerde/kumda/ turistik yerlerde seyahat akınında... bulaş riski olduğunu bilmiyor mu?
Sanki tek problem denizdi çünkü!!

Ekside bir kesimi ne kadar çok linç ederseniz o kadar çok fav alıyorsunuz galiba. Ne çöp bir yer! Onu eleştiren de daha üniversiteye girememiş ergenler işte, takmayın. Bilinçli yorum yapanları, eleştirenleri tenzih ediyorum.

Ben denize yakın bir yerde oturuyorum. Burada insanlar duşta, denizde tükürüyor. Bu durumda bana bulaşmayacak mı? Hocanız açıklama yaparken bu görgüsüzleri de dikkate aldı mı mesela?

Cok sevdigin icin gormuyorsun fakat bildigin ismarlama habermis bu. Kim denizden coronavirus bulasir mi diye sorar ki? Ustelik Oytunun yaptiginin aynisini yapmis. Olur da havaalanlarinda, plajlarda, otellerde vaka patlamasi olursa, altyapisi zaten yetersiz tatil beldelerinde saglik sistemi tikanirsa kendisi bir sorumluluk alacak mi?

Ayrıntı vermemiş, sokaktaki adam da o kadarını bilir.
Otellere gitmeyin dememiş mesela. Diyemez de zaten.

Hayir, linkteki haberi okudum. Haberde yazdigina gore, sicaklarla hastalik yayilimin azalacagini, tatile gidilebilecegini, hatta kendisinin tatil planlarini olusturdugunu soylemis. Deniz sacmaligini saymiyorum bile.

Linçleri gördüğümde aynı tepkiyi verdim. Linç etmek için adam arıyorlar bugün de kısmet hocanızaymış.

Haber kaynagimiz ayni degil herhalde.
1. Oytun da ayni sekilde soyluyordu. Onun yaptigi neden yanlissa o yuzden.
2. Habere gore soyledikleri o. Ilk cevaptaki alintilamayi da atlamissin. Soylediklerinin hangi anlama varacagini, ne sekilde yansiyabilecegini bilebilecek kariyerde biri.
3. Enfeksiyon uzmani salgin ortaminda medyaya aciklama yapiyor. Ne gereksiz detayi?
4. Deniz suyu izotonik degil, bulasma sorusu anlamsiz ve denizden virus bulasmasi tatilden virus bulasmasi riskinde alakasiz bir nokta.

Brain it on oynuyorum telefondan

Hiç çözmediysen 16personalities testi fena değil işte kişilik tipi muhabbeti. Yani bilimsel bi olay değil, burç mantığında çalışan olaya "psikoloji" süsü verdirilmiş bir hurafe ama zaman geçirmek için eğlenceli.

Bunun sonucuna göre hangi hogwarts evindesin vs tarzı quizler de var internette baya.

openpsychometrics.org şu da aynı şekilde eğlencelik bir test.

Geoguessr gibi hafif geek şeyler hoşuna gidiyorsa tam test olmasa da thewikigame'i sevebilirsin. Sana rastgele iki başlık veriyor, bu mavi yazılı bakınızlara tıklayarak birinden diğerine gitmeye çalışıyorsun en hızlı şekilde

Kızlar her oyunu oynuyor artık. 10 yıl önceye kadar Sims için kız oyunu derlerdi ama şimdi LoL, Wow, Overwatch, CS GO gibi multiplayer oyunlardan bilimum tek kişilik senaryolu oyuna her oyunu oynuyor kızlar. Böyle cinsiyetçi bir ayrım yok bence o yüzden nasıl şeylerden hoşlandığınızı söylerseniz öyle bir oyun tavsiye edebiliriz :)

epic games launcher indirin, her hafta bedava bir oyun veriyor.
şu an ücretsiz olan oyunu rahatlıkla oynarsınız, gibi geliyor bana.
Death Coming:
www.epicgames.com

Oyun kültürüm hiç yok ama kafa dağıtmak istiyorum biraz. Sims bile oynamadim. Bilmiyorum oyun piyasasını, feminist devrim olmuş olabilir oralarda. Ben kolayca adapte olabileceğim, for dummies tarzı ama sıkmayan bir şey arıyorum.

Eski arcade oyunlara bakabilirsiniz diner dash, bejeweled vs gibi. HP'nin 3. Oyunu Prisoner of Azkaban güzel. Gerilim vs sevmiyorsanız ideal bunlar bence.

Oyunlarda kadin canlisi olmayan ne var?

Açıkçası arkadaşın bölümlere olan ilgisinde pek fark yoksa yapacağı tercih de “sıralamasının yakın olduğu aralıktaki bölümler” şeklinde olabilir bence. Şimdi gelip “sıralamaya değil ideale göre tercih yapılır” vs. diyenler olabilir ama öğrencinin durumu çok iyi değilse ve belirli bir hedefi yoksa sıralamaya göre tercih tek seçenek gibi kalıyor.

O yüzden bence bölümdense iyi okullar tercih sebebi olsun. Örneğin Anadolu’daki 7/10luk bölüm yerine İstanbul’daki 6/10luk bölüm gibi.

Makina mühendisliği puanları son senelerde giderek kötüleşiyor duyduğuma göre, mesleğin geleceği de sanırım pek iç açıcı durmuyor. Ben 4-5 sene önce üni sınavına girmiş birisi olarak şunu söyleyebilirim ki öğrenci eğer fizik ve geometri gibi dersleri seviyor biyoloji ve kimyayı sevmiyorsa sağlık okumakta emin olup olmadığını defalarca düşünsün. Ben tıp fakültesindeyim, tıpçı olup geo-fizik seven arkadaşların içinde mühendislik uktesi kalmış olabiliyor, aynı şekilde biyolojiyi daha çok sevip de mühendislik yazan arkadaşlar da bölüme adapte olmakta zorlanabiliyorlar.

Aceleyle yazdım anlam bozuklukları olabilir kusura bakmayın, sevgiler.

@sys coyg; teşekkürler. Aslında tersine biyoloji ve kimyayı seviyor. Diğer sayısal derslere göre biyolojide daha başarılı. O yüzden sağlık bölümlerini ilgiyle okuyacağını düşündük.

ankarada tusas kazan myo var. ingilizcesi olursa piyasadan daha fazla ucrete tusasta ise girer.

Odyometri iki yıllık tekniker çıkartan bi bölüm; Odyoloji 4 yıllık, uzman odyolog çıkartan bi bölüm. Arada baya fark var ve Odyolojinin önü açık kariyer olarak ama tabi puanları da hiç fena değil genelde.

ben direkt öneriyle geleceğim, bence hemşirelik. ataması kolay, önü hep açık. erkek olması bu işi yapması açısından engel teşkil etmiyor. odyometri vs ataması çok zor özelde iş kovalayıp, torpil arayacağına hemşirelik öneririm. istanbul'a 65 puan ile atanabiliyorsun öyle düşünün.

mühendislik fakültelerinden uzak dursun. o sıralama ile gidilecek mühendislik fakültelerinden sonra iş bulabilmek için; ya iyi bir torpili olması lazım ya da ömrü hayatında çalışmadığını üniversite çalışması ve aynı zamanda şansın yanında olması lazım.

bölümleri de 2 yıllık diye küçümsemesin. 2 yıllık fakültelerin çoğunda iş imkanı 4 yıllıklara göre daha iyi.

okuyacağı şehirde tip, diş gibi devlette kesin çalışacağın kurumlar haricinde önemli. staj imkanı ve okulu bitirdikten sonra iş imkanı bulmak için.

170-180k yaptıysa sayısalcı değildir zaten. ben ilk girdiğimde 100k yapmıştım, ea'ya da yatkınlığım olunca şansımı ea'dan denedim. biliyorum çok az kaldı sınava ama, eğer ea'da bir şeyler çıkarabilecek gibiyse bence ordan da çözsün ayt'de. sonuçta sayısalda boktan bir okula gitmektense ea'da güzel bir okula gitmek, ilgin olmasa bile bence kat kat daha iyi. bu kararı alıp çok da memnun olmuş biri olarak söylüyorum. ama ea'da da aynı şeyleri yapacaksa sayısal şu şartlarda daha iyi.

@nundu; evet ilk olarak lisans odyoloji bölümünü araştırdık. Puanları çok düşük değil, bakalım olursa onu yazmayı düşünüyor. Tabii bu süreçte birinci elden odyolojiyle alakalı birinden bir şeyler duysa daha iyi olacak.

@lycoxin; araştıralım, teşekkürler

@belkider; ben de bunu anlattım kendisine. Kesinlikle iki yıl diye önlisans bölümlerini küçümsememek gerek. Hele ki sıralama zaten çok iyi bir lisans bölümüne tutmuyorsa illa da lisans diye diretmek akıl kârı değil elbet.

@mehmet resad; onun için çok geç ya, zaten hiç edebiyat bilgisi yok, tm'yi de çözemez yani.

Herhangi bir 4 yılık fakulte ardından polis olsun en mantıklısı

Jilet tabiki
Mach 3
Başka yolu var mı ki?

Eczaneye sormamissin iyi ki :)

Philips'in bunun icin uretilen modelleri var, bodygroom serisiydi sanırım, iş görüyor.

Gillette'in Banyo serisi jiletleriyle de alabilirsin, msb'nin dedeigi gibi bodygroom makinelerle de. jiletle cildini kesmekten korkuyorsan bodygroomlar daha guvenli. zaten uretim amaclari da bu tur vucuttaki killari almak.

erkekler icin en iyi secenek jilet, agda yaptiran da var ama başkasının yardimini alman gerekir.

Bu soruda iğrenç gelebilecek hangi ibare var yahu? Cinsel bölge veya genital bölge demek mi kıl demek mi iğrenç? İnsanların vücutlarıyla ilgili çok temel şeyleri böyle abartı iğrenç şeyler gibi sunması çok tuhafıma gidyor. Tıpçı olduğum için mi bana normal geliyor dicem de yani nolcak genital bölge, penis falan demek iğrenç olmamalı :D kıl da hepimizde var yani memeli hayvanız şurda dshhsd

Cevap olarak arkadaşlara katılıyorum, sadece bu konuya kafayı bayadır takıyodum ondan belirttim. Bodygroom iyidir

Iğrenç bir durum yok. Ama eczanelik bir durum da yok tabi.
Bodygroom+1

neden lazer değil? bence kökten çözün.

Hayır.

"inanmıyorsanız da kötü enerjiyi nasıl açıklarsınız ve nasıl yok edersiniz"
Bilimde kötü enerji diye bir şey de yok, dolayısıyla açıklayıp yok edecek bir şey yok.

Nazar veya kötü enerjiye inanmıyorum. Kötü enerji ile kasdettiğiniz nedir bilmiyorum ama olumsuz bir durum olduğunda nedenini anlamaya çalışırım. Şanssızlık olabilir, yeterince çabalamamış olabilirim, yanlış hareket etmiş olabilirim vesaire. Bunu anlayıp yapabileceğim bir şey varsa ona odaklanırım.

Nazar gibi üstün bir yeteneğe sahip olduğunu iddia eden kişilerin haline bakıp kendin anlayabilirsin yalan olduğunu. kendine faydası olmayan, kendine gelecek zararı engelleyemeyen kişiler başkasına mı zarar verecek bakışlarıyla.

Dini olarak da bir paradoks. insan ailesiyle mutlu mesut yaşarken, birisi nazar edip evini yuvasını dağıtıyor. adam eşine çocuklarına sahip çıkmıyor şiddet vs. öbür dünyada Allaha hesap vermez. ben iyi giderken senin izin verdiğin bir nazar beni kötü etti. sorumluluk bende değil der.

Kobuzchu +1

Hayat boyunca insanlarin baslarina kotu seyler gelebilir. Yine hemen herkesin etrafinda kiskanc, insanlarin kotulugunden beslenen tipler olmustur. Nazar, kotu enerji gibi seyler de insanlarin baslarina gelen kotu seyleri aciklamaya calismalarindan ortaya cikan seyler. Ayni ayda dogup benzer kisilik ozellikleri gosteren insanlarin (ki gayet mumkun) burclarla aciklanmaya calisilmasi gibi bir sey.

İnanmam, kötü enerji diye bi şey yok. En fazla psikolojik olarak başkalarından etkilenip yanlış yapmaya daha meyilli olabilisin ve buna kötü enerji diyebilirsin.

Bu tarz şeyler tamamen algıda seçicilik. Normal olasılık dahilinde olan bir şey olur ama aklında o kalır çünkü kötü şeyler daha çok etki bıraktığı için hatırlaması daha kolaydır. Yani mavi gözlü birinin sana bakıp konuştuğu 9 durumda bi şey olmaz ama 1 durumda işin rast gitmez ve sen "Aa gördün mü bak maviş gözleriyle nazar değdirdi" diye söylenirsin.

ne nazar ne kötü enerjiye inanmam. insanın yaşadığı olumlu ve olumsuz deneyimlerin, duyguların tamamı o kişinin kendi yaptığı tercihleriyle ilgilidir.

aslında başarılı olacaktım ama şuna şuna anlattım nazar değdi, ondan başarılı olamadım cümlesinin meali, ..tüm yemedi ve yeterince çalışmadım kime .ok atacağımı bilemiyorumdur.

ya da negatif mizaçlı pesimist insanları hayatımda tutuyorum çünkü o kaostan oluşan gıybetten ve ajitasyondan vazgeçemiyorum demek yerine, ayyy şu kişi var ya hani şu okuldan, çok kötü bir enerjisi var ne zaman konuşsak başıma bir şey geliyor demek daha kolay.

tabii ki burda kendi tercihlerini yapabilen yetişkin bireylerden bahsediyorum.

Nazarın bilimsel bir açıklamasını TED konuşmalarından birinde yabancı bir uzman yapmıştı, biz kültür olarak bunu inanca bağlasak da işin aslı bilimsel ve ucu psikolojiye dayanıyor, şöyle anlatalım.

Bizim bildiğimiz nazar bir şeyi insanların görebileceği şekilde sunmak, duyurmak, paylaşmak sonrasında o şeyin değer kaybetmesi, zarar görmesi vb durumu ve bu durum sadece bizim kültürümüzde yok dünyanın hemen her yerinde var ama farklı şekilde anılıyor.

Bilimsel olarak bu duruma şöyle açıklık getiriliyor, diyelim ki bir iş yapmayı düşünüyorsunuz ve o işten çok fazla para kazanacağınıza inanıyorsunuz ve bunu etrafınızdaki insanlara anlattınız sonra bir bakıyorsunuz hoop işler ters dönüyor doğru gitmesi gereken her şey yanlış gidiyor bunu nedeni o işe olan ilgi ve motivasyonunuzun azalması, motivasyonunuzun azalması da aşağıdaki nedenlere dayandırılıyor.

1. İşi anlattığınız insanlar sizin ön göremediğiniz olumsuz yönleri konusunda sizi uyarıyor siz bu uyarıları duydukça işten soğumaya başlıyor ve ilk günkü isteğinizi kaybediyorsunuz.
2. İşiniz iyi gittikçe ve etrafınızdaki insanlar buna şaşkınlıkla baktıkça siz çok iyi bir iş yaptığınıza ve sahip olduğunuz bu kudretle bu işi asla kaybetmeyeceğinize inanıyor ve dikkatinizi ilk günkü kadar vermemeye buna bağlı olarak da kontrolü kaybetmeye başlıyorsunuz ufak ayrıntılar bir süre sonra işinizi olumsuz etkilemeye başlıyor.
3. Etrafınızda işinizin iyi gitmesini istemeyenler de çıkıyor elbette ve bu insanlar sizi işinizden soğutmak için kötü senaryolar ile psikolojik bombardımana tabi tutuyor, ekonomiden, krizden vb durumlardan bahsederek sizi içten içe bir korkuya sürüklüyor siz psikolojik olarak bundan etkilenerek ilk günkü motivasonunuzu yine kaybediyorsunuz.

İşin özü buna ister nazar ister motivasyon kaybı diyin, dış etkiler buna neden oluyor yani bir güçten söz edemeyiz ama dış bir etkiden söz edebiliriz işlerin kötü gitmesinde. Bunu şoförlüğünüzü çok öven birinin etkisiyle kendinize olan güvenin artması ve buna bağlı olarak dikkatinizin azalması sonucunda kazaya karışmanızı da örnek verebiliriz.

nazar diye birsey elbette yok, neyseki burada da inanan yok, umarim burclar icinde durum boyledir

birçok kez var olduğuna şahit oldum.
nazarlı birinin bir şeye hasetle baktığında o baktığı şeyin/kişinin başına felaket geldiğini birçok kez gördüm.

İnanıyorum lanet olsun. renkli gözlü değil ama mavi gözlü insanlardan koşarak kaçıyorum. Başıma gelen kötü şeyler için onları suçluyorum. Bu kadar tesadüf olamaz. Cidden acayip kenafirler.

Bulunduğum ortamda mavi gözlü biri varsa değil konuşup arkadaş olmak, göz teması bile kurmam. Hakkımda bir şey öğrenmemesi için çabalarım.

inanmam ama şu ne;

herkesin hayatında bir defa yüzüne karşı nazar duası okunup pü pü pü yapılmıştır. o esnada feci esneme gelmesi ve esnemenin büyüklüğüne göre nazarın boyutu hakkında yorum yapılması? fiziksel bir etkileşim var ortada.

hadi bunu da açıklayın tadında oldu ama böyleyken böyle.

cevabı uzmanlara bırakıp kendimce yorum yaparsam; tonu değiştirmek mi oluyor bilmiyorum ama her ana dilde farklı gırtlak yapıları geliştiğini biliyoruz; çinliler olsun, ispanyollar olsun farklı dilleri telaffuz ederken zorlanabiliyorlar, vice versa. ton açısından da aklıma gelen ispanyolca konuşanların sesleri daha çatallı daha kalın oluyor sanki.

Çalışırsak neden olmasın? En iyi örnek dublaj sanatçıları, ben Kurtlar Vadisinde Erhan ve Abdülhey karakterini aynı adamın seslendirdiğini öğrenince çok şaşırmıştım mesela.

Duyuruyu okuyunca denedim, farklı ve daha tok bir tondan konuşabiliyormuşum. Ama bu bir taklit, sürekli böyle konuşmak çok zor. İster istemez insan kendi ses tonuna döner.

"Ailemizden duyduğumuz tonlar" bu kısıma katılmıyorum, öyle olsa ses tonumuz ailece aynı olurdu.

ailece aynı zaten?
yani tıpatıp değil tabiki ama insanların anne-baba ses tonlarına çok benzer bi yerden konuştuğu fark edilir bişey.

İnsanların sesi ergenlikte oturuyor. Bazı kişiler ergenlik sonunda ince sese sahip olabiliyorlar ve ileride bu ses onlara rahatsızlık verebiliyor (Özellikle erkeklerde toplumsal cinsiyet rolüne bağlı). Ses terapisiyle bu tarz ince ses tonlarını kalınlaştırmak mümkün.

dinlediğimi kimsenin bilmediği dıptıs şarkılar açıp popomu sallıyorum evde saatlerce. çok rahatlatıyor.

hayvansı mizah için trailer park boys izliom

jackass ve southpark izliyorum. zaten jackass'in olayı 13 yaş ergenliği ama olsun XD

bir de playing star again +1, kedi, köpek vs şapşik hayvan videosu izleyip whatsapp gruplarıma da atıyorum. millet de bana atıyor aşldkiadaidsa ek olarak pearson da +1, dans ediyorum. başka salak şeyler daha yapıyorum ama hatırlayamadım, yaşlılık işte XD

Ben eğlenmeyi bıraktım bi 6 senedir falan. Anıra anıra güldüğümü de kendimi bildim bileli hiç hatırlamıyorum ama gülümsemek istersen hayvanların aptallıklarını izleyebilirsin belki fayda eder.

redditte takılıyorum. bazı subredditler çok iyi. whatcouldgowrong-kidsarefuckingstupid ...

Deli deli dans ediyorum. sevgilimi de dansa zorluyorum, etmezse daha da saçmalıyorum. en son kıyafetlerle halay çektim.

en son sanırım koala challenge yaparken aşırı eğlendim.

whatsapp gruplarında millete sarıyorum :/

Ucuz ve düşünmeden güldüren mizahı sevmediğimi fark ettim.

Eğlenmek için sevdiğim bi şeyleri araştırıyorum ben ama sana gelmez herhalde.

Hmm düşüneyim başka ne yapıyorum? Twitter'da çok zaman geçiriyorum, kahkaha attığım da oluyo ama zaman olarak nadir yani senin için pek verimli olmaz.

Hayvan videolarından hiç keyif alamadım ben, valla eğlenmek için güzel tasarlanmış bayrak vs bakan biriyim ben. Onun için de Redditten takip ediyorum işte ilgilendiğim konuları. Yardımcı olamadım sanırım ama yazasım geldi..

dereotu, karabiber sevmeye başladım. eskiden yemekte soğan sevmezdim. hala pişmemiş sevmiyorum ama pişmiş karamalize, mangal soğana bayılıyorum.
karnabahar, brokoli sevmezdim şuan karantina günlerimin vazgeçilmezi.
Kırmızı şarap sever beyaz şaraptan nefret ederdim. şuan tam tersi.
iki sene önce kereviz sevmeye başladım.

Heralde yıllar içerisinde bir şeyleri sevmekten veya sevmemekten sıkılıyoruz. ya da damak zevkimiz olgunlaşıyor.

mesela çikolata biskuvi çok severken şu aralar bunları sevmiyorum. ağzım acı oluyor. gerçi buna ilişkin olaak artık o eski negrolar kalmadı tezim de mevcut.

turşucu oldum.
kahve olayına aynen katılıyorum.

benim oldu öyle 2 3 defa

mesela ergenlik zamanlarında ciğer falan yemezdim, ergenlikten çıktıktan sonra acayip yemeye sevmeye başladım, peynirden ve süt ürünlerinden nefret ederdim , yaş ilerledikçe sevmeye başladım. böyle böyle bir sürü şey var.

yani eskiden ay o yenirmi falan dediğim, bakla, ıspanak, pırasa, karnıbahar vb vb şeyleri şimdi severek tüketiyorum

Eşim Türkiye'de ilk yıllarında;
Lahmacun
Baklava/şerbetli tatlı
Kahve

Sevmezdi.

Su an baklava fotosuna dibi dusuyor, sabahlari benle kahve içiyor bazen kendine türk kahvesi yapiyor ve geçen evde lahmacun yapti.
Kısacası olabilir böyle seyler. Ben de fransa'ya geldigimde peynirleri yiyemiyordum kokudan. Gecen esim ailesinin yanındayken bir sise sarap ve camemberti kendim bitirdim.

önceden tavuk ve birkaç bakliyat haricinde bir şey yemezdim. sebze, kırmızı et bilimum çorba çeşitleri beni kusturacak olurdu. şuan hepsini yiyorum. kabak, brokoli, karnıbahar favorilerim oldu.

Kivi görünce ağzım yüzüm yamuluyordu. Beyaz şarabın yanında yiyince evden eksik etmez oldum.

ben de kahve sevmezdim yaklaşık o yaşlarda sevmeye başladım. sebze o kadar da sevmezdim şimdi daha çok sebze seviyorum. bira, acı ve dereotu nefretim geçmedi ama.

Mantarı sevmek çok radikal bir karardır benim için. Önceden evde piştiğinde arkadaşımda kalacak kadar tiksinirdim şimdi mantar diye ölüyorum.

Patlıcan çok severdim sevmemeye başladım. Kereviz sevmezdim bayılmaya başladım. Mantar olmasa da olurdu bayılmaya başladım. Biraya da +1 sert olmasa da nefret ettiğim halde sonradan birden sevmeye başladım.

kahve kesinlikle, 25'e kadar icmedim sonra muptelasi oldum simdi yavas yavas birakmaya calisiyorum.

Asiri tatli severdim, acidan uzak dururdum. Simdi tatlilar zorluyor icimi bayiyor (kola ve benzeri mesrubatlar dahil), yemeklerde aci ariyorum.

Erimiş kaşar, mozeralla disinda peynir yemezdim. Eskiden kokusundan ayni masaya oturmayacagim peynirleri simdi keyifle yiyorum.

Hala yemediğim çoook fazla sebze var ama eskisine göre daha iyiyim. Brokoli, karnabahar, kabak, patlıcan falan çocukken hiç yemezdim, şimdi seviyorum, hele patlıcan en sevdiğim yemeklerin baş köşesinde.

Bulgur pilavını sevmezdim eskiden. Evde pirinç pilavı yerine bulgur pilavı çıktığında aşırı üzülüyordum. Şimdi bulgur pilavına aşığım aşık. Her akşam olsa yerim bayılıyorum.

Küçükken greyfurt hiç sevmezdim, son 4-5 senedir favori meyvem her kış yiyorum deli gibi. Kahve sütsüz asla içemezdim geçen seneye kadar. Son bi senedir sütlü kahve içenleri ezikliyorum öyle mi içilir o diye dhhshds

Ama hala daha pırasa, kereviz, ıspanak, enginar, bamya, bakla, taze fasulye ve bilimum ottan nefret ediyorum baya şiddetli derecede..

25 yaşlarında mı oldu bilmiyorum ama ben de sade soda içemezdim, hiç içemeyeceğim sanırdım. şimdi içiyorum keyifle

ton balığı, eskiden cidden iğrenirdim şimdi salataya çok yakıştırıyorum.

kabak. çok gereksiz bir sebze olarak görüyodum şimdi evde sürekli bulunur.

keçi peyniri. inek hariç hiçbir peynir türünü sevmezken şu an hepsi benim bebeklerim oldu resmen.

maydanoz. asla sevmezdim, poğaçada varsa yemek istemezdim. bazen kaynatıp içiyorum, bazen kahvaltıda öyle yiyorum.

çikolata-çikolatalı tatlılar ise tam tersi. eskiden bayılırdım şimdi baya zorla özel günlerde yiyorum. yoksa hiç aramıyorum.

Battaniyeye gectim ben :) pencere acik yatmalarim bile basladi hatta

izmir'de hala yorganla yatıyorum. ama yorganın üstüne örttüğüm battaniyeyi birkaç hafta önce kaldırdım.

pikeye geçmeyeni dövmüyolar mı ya :)

Yorganı kaldırıp battaniyeye mi geçiyorsunuz siz? Battaniye tek başına kaşındırmıyor mu ya? Ya da battaniyeye mi nevresim geçiriyorsunuz? Tuhaf geldi bu iş bana :D

İzmirde ben hala yogan+battaniye takılıyorum ama uyurken battaniye genelde açılıyor. Gerçi sabahları benim odam aşşşırı soğuk oluyor, bildiğin dışarıdan daha soğuk; o yüzden mutluyum yani şu an yorgan+battaniye ikilimle

cam açık olduğu için daha geçmedik ama bu hafta geçeriz herhalde 28 derece gösteriyor bu hafta istanbul

pikeye geçtim pişman oldum. geri üzerime ikinci battaniyeyi aldım

ben camı açıyorum annem kombiyi açıyor akşamları pff

prensip olarak temmuzda gece su içinde uyanmadan kaldırmam.

normal. adam clubber ortam çocuğ çağrışım yapıyor. ferdi tayfur müslüm dinleyenler de fakir hissediyor kendini. zeynep bastık da bana zengin hissettiriyor.

Merak edip youtube'da Berkay'ı arattım, yaptığı bir şarkıyı dinledim. Kendimi her haftasonu nargile cafeye giden 3. sınıf varoş lümpenler gibi hissettim. Her şarkı, her insanda farklı etki yaratıyor demekki.

Fobfilm :) tasvir ettiğin gibi biri değilim. Bu adamı da dinlemem normalde ama durum bu.

İşin garibi bende YouTube dan baktım biraz, benzer yorumlar gördüm :D

Bana da ajda pekkan’da oluyor bazen. Sanırım aşkı memnu’da çok çaldığı için olabilir:)

Berkay'ı Caner Erkinle ilgili münasebeti dışında hiiiiç bilmiyorum. Hayatımda bir tane bile şarkısını duymadım ama bu adamın barlardaki konserlerinin bilet fiyatları atıyorum bi Athena, Duman gibi gruplardan yüksek oluyor neredeyse. Çok tuhaf geliyor bana bu durum ya bu adamın şarkılarını dinleyen kimseyi nasıl görmem ya da bi şekilde denk gelmem..

Zengin hissettiren değil de daha elit hissettiren şarkılar oluyor.

İltimas?

Nepotizm
Klientalizm?
Adam kayırma
İltimas

Torpil(li)

bence siz çakma spotify kullanıyorsunuz, orijinaline geçerseniz sorun çözülür :)

bu bahsettiğiniz durumlar yaşanmıyor ki spotify'da. başka listeye eklenen şarkının beğenilenlerden çıkması falan gelmedi başıma hiç.

ya da ben anlamadım ne anlatmak istediğinizi, bilemiyorum.

Ben bu şarkı beğenme işini hiç kullanmıyorum mesela. Bi şarkı beğendiğim zaman onu halihazırda olan playlistlerimden birine ekliyorum direkt(ki zaten türkçe ve yabancı olarak ana iki playlsitim var, hiçbir şey bulamazsam onlara eklerim) Beğenilen şarkılarım boş neredeyse. Mantığını da anlamıyorum pek :)

Ama dediğiniz sorunu da hiç yaşamadım. Bence de sizin spotifyda sorun var

2,5 yıldır premium spotify kullanıyorum. Sanırım sorunumu anlatamadım. 2 şey yapıcam. Önce İngilizce forumlara bakıcam. Halen olmazsa doğrudan İsveç'e sorucam. Sonucu buraya yazarım.

şarkı beğenmek çok fuzuli bence de, nundu +1
bir tık yapacak vakti olan 3 tık yapıp çalma listesine de kaydeder zaten; bence sen de öyle yap bundan sonra. çözümü bilmiyorum çünkü dediğin şeyde.

@nundu
@bruce

şarkı beğenmek o beğenilen şarkının takip edilen sanatçının altında listelenmesini sağlar. o yüzden önemlidir, her beğendiğiniz sanatçıya ayrı liste yapmak gerekiyor şarkı beğenmeyi kullanmazsanız. ya da sanatçının alakalı alakasız tüm şarkılarını listeleyip aradığınızı bulacaksınız her seferinde. yoksa 5000 tane şarkının yer aldığı karmakarışık bir "liked songs" listesi tabii ki anlamsız.

prntscr.com

@savidan, kesinlikle haklısın.

scholar.google.com
şuanda google ana sayfanın altında covid-19 ile ilgili makalelere link veriyor, aynı linklerden diğer tıbbi konulardaki makalelere de ulaşabilirsiniz. bu arada üstteki linkin kendisi de makale arama motorudur.

www.medicalnewstoday.com

mobil uygulamamda günlük haber olarak kullandığım kaynak bu site, kaynakçaları güvenli. Üstüne çok güncel.

(bkz: pubmed) tez yazarken veya makale ararken başvurulacak en önemli arama motoru.

(bkz: uptodate) güncel makaleleri takip için ücretli bir site. üniversitenin ağlarından ücretsiz bağlanılabilirsiniz. bilgi işlem yardımcı olur genelde.

"makale takip" android uygulaması (seçtiğiniz başlıklarda güncel makaleleri özet kısmını türkçe olarak veriyorlar): play.google.com

covid-19 makale grubu telegram kanalı: t.me

edit: ücretli makalelere ulaşmak için (bkz: sci-hub)

Bu işin piri pubmed. Oradan beğendiğin bir makaleyi ulaşmak için bilinen yöntemleri kullanarak okursun. Onun dışında uptodate ve medscape de iyi.

Çok teşekkür ederim arkadaşlar

driver olabilir mi? bağırma hatırlamıyorum ama.

Hayır, ateş etme vardı. Bir de bu kadar eski bir oyun değil. Sanki 2000lerin ortasıydı. Oyun ne zaman çıktı bilmiyorum. Ama suçlu birilerini kovalıyorduk onu hatırlıyorum.

Virtual cop 2?

Ben bunu oynadım. Bunu ya Nesquik falan ya da bi oyun dergisi gibi bi yer bedava dağıtmıştı. Böyle klasik donat yiyen polis havası olan bi ikliydi ve hafif mizahi bi oyundu. Adını bulabilirsem yazarım

Edit: Starsky&Hutch olması lazım. Nesquik hediye vermiş www.youtube.com

playstation 2 oyunu muydu?
arabada geçen, co-op, bir oyun vardı. Bir kişi aracı sürerken yandaki de camdan diğer araçlara ateş ediyordu.

Mafia olabilir.

@nundu Aynen hocam, tam olarak bu oyundu. :)) Teşekkürler. Bana da bir arkadaşım vermişti. CD ile oynanıyordu diye anımsıyorum.

chrome iyi de adblock plus beni kandırıyormuş yıllardır. ublock origin'e geçtim rahatladım.

şimdi de chrome dan türeme brave var diyorlar ona göz atacağım.

ayrıca opera da kullanıyorum o da fena değil bence.

opera kullanıyorum.

artılar
built in ad blocker
built in VPN
built in snapshot
built in whatsapp web
dark mode
picture in picture

eksiler
tam erkanda bazen patlıyor
ad blocker dolayısıyla bazı sitelerde sorun oluyor

ublock origin'i şimdi sizden görüp mozilla'ya ekledim ben de. bundan sonra mozilla forever ahah

opera kullanıyorum. artılar yukarıda yazılmış, bir de yerleşik "my flow" özelliğini seviyorum. diğer tarayıcılarda var mı araştırmadım pek.
eksi noktasıysa youtube'da a ş ı r ı kasması. çözemedim bir türlü.

(bkz: microsoft edge)

yeni chromium tabanli microsoft edge, operadan gecmistim. stabil surum yayinlanali birkac ay oldu. diger tarayicilar agirlasip kasma hissettirirken, bu inanilmaz hafif ve hizli geliyor, bayadir kullaniyorum ve memnunum.

Opera çünkü tüm yenilikleri burdan çalıyor diğerleri :D.

Chrome, alismis kudurmustan beterdir.

brave kullaniyorum. chrome altyapisi kullaniyor, telefonda da reklamlari engelleyebiliyor. firefox'un eski kurucusunun yeni browser'i. baska cesitli faydalari da var.

Amma çok Opera kullanan varmış. Türkiye'de %5 gibi bi orandayız diye biliyordum :D

Artıları sayılmış ki aslında hepsini kullanmıyorum da. Genel olarak arayüzünü seviyorum ve bu iş tamamen alışkanlık işi. Chrome'a alışan için en iyisi odur ve başka bir tarayıcıda aşşşşırı önemli bir özellik görmediği sürece değiştirmez. Benim için de Opera öyle. Eski İnternet Explorer dahil Chrome, Firefox uzun süre, Vivaldi, Brave vs kısa süre kullandım. Şu ana kadar en sevdiğim Opera oldu.

ücretsiz olduğundan beri opera kullanıyorum... evet opera bir zamanlar ücretliydi. o zamanlar eşi benzeri yoktu zaten. chromium öncesi sürümlerde hemen her şeyini değiştirebiliyorduk, hastasıydım. chromium olunca uzun süre eski sürümlerini kullandım. sonra el mahkum chromium tabanlı opera'ya geçtim.

Chrome çok ram tüketiyor. Opera eklentileri sevmedim. Yeni edge güzel beğendim.

Yıllardır ana tarayıcı Firefox.
Sonra Opera.
Bazı siteler zorladığı için chrome. Java yüzünden explorer.

firefox. yılların alışkanlığı, hic sorun yasatmadi.

babala tv mi? o tipler covid19 dan daha zararlı bence topluma.
öneriye gelirsek; zihnimin kıvrımları

organik beyinler
fularsız entellik
odadaki fil
5 kişi
yalansavar
açık bilim

babala tv mi? o tipler covid19 dan daha zararlı bence topluma +1

Kısa Dalga Podcast
Sevan Nişanyan - Pazar Sohbetleri
Gayrisafi Fikirler
Vedat Ozan - Koku (tek konu var sadece koku, eski ama efsane)
Tarihin Öteki Yüzü
DERSİMİZ TARİH

babala tv mi? o tipler covid19 dan daha zararlı bence topluma +1

bende kacik prens diyorum

Babala tv mi? +1

Fularsız entellik, gayrisafi fikirler, kaçık prens
Goygoy için de kaltın podcasti ve o tarz mi

Babala tv mi? +1

O tarz mi
Deniz goktasa ayiracak vaktim yok.

babala tv mi? o tipler covid19 dan daha zararlı bence topluma +1

Nasıl olunur?
Podcastia maceraları

öykünün yer yer fok balığına dönen sesini duymazdan gelirsek oitheblog'un yeni başladığı podcast serisi eğlenceli. genelde eğlenceli podcast dinlemiyorum, kafa açıcı moddaysam kalt'ın podcast'i de iyi geliyor. 5-6 yıldır takip ettiğim teknoseyir'in haftalık gündem değerlendirmesi ve teknoloji ve bilim notları ise düzenli olarak dinlediğim tek podcast.

yeraltından notlar serisi güzeldi niye gömdünüz adamları :)
teşekkürler öneriler için.

o tarz mı
podcastia maceraları (Rpg)
fularsız entellik
timur podcast (yabancı/tarih)

özgür mumcu ve eray özer'le yeni haller

Çilek

Çilek +1. En sevdigim meyvedir ama çilekli süt, çilekli puding, çilekli reçel vs gibi şeylerden resmen midem bulanıyor.

çilek.

tam tersi için çilek diyorum. kendisini sevmediğim halde aromasına bayılıyorum.

Erik

aha bende de var bu ve bu konuda yalnızım sanıyordum. kesinlikle muz. muzun kendisini aşırı sererim ama muzlu dondurma, muzlu puding, içine muz konup pişirilen her türlü yiyecek (muzlu ekmek vs. gibi) hiçbir şeyi yiyemiyorum resmen midem bulanıyor. muzlu süt ağzıma süremem.

visne. visnenin kendisine bayilirim ama visneli yedigim hicbir sey o tadi vermiyor. ama bahsettigim icinde gercek visne olan tatlilar degil. visne aromali dondurma, cikolata, biskuvilerdeki kremalar filan. daha cok bengay yiyormusum hissi veriyor. hic sevmiyorum.

Aynı şekilde eskiden muzlu şeyleri asla yiyemezdim.
Şimdi ise sadece çikolatalı yiyeceklerin içindeki muzu yiyemiyorum.

Çikolata. Öyle aman aman bayilmasam da çikolatayi tek yerim. Ama çikolatali pasta, kek, puding, sos vs sevmem.

Limon.

Limon aromalı herşeyin tadı berbat! Ama kendisini severim :)

Portakal ve limon.
İkisinin de kendisini çok severim ama aromalı şeylerini hiç sevemedim.

Çilek, limon, portakal.
Dondurmasını veya ambalajlı ürünlerini hiç sevmem.
Ama kendim pasta yapıp üstüne çilek koyduysam, severim.

çikolata + 2

Çileği normalde de pek sevmem ama çilekli ürünleri hiiç sevmiyorum.

Muz da aynı şekilde. Normalde hadi yerim yalan olmasın, ama muzlu popkek falan çok kötü.

Bi de kivi en sevdiğim meyve ama bi kere kivi aromalı bi şey yemiştim (şimdi hatırlamıyorum ne olduğunu) çok kötü gelmişti.

cm 2007 çıkmıştı biraz oynamıştım ben ama sonrasını bilmiyorum. artık çıkmıyor çünkü fm tekelini alt etmek için en azından onun kadar büyük ağ kurmak gerekir ki bu devirde bu işe girişmek pek akıl karı değil. cm0102 için bile ta 20 yıl önce oyundaki neredeyse her oyuncunun aşağı yukarı bilgileri alınmaya çalışılmış. buna türkiye ikinci-üçüncü ligleri de dahil.

CM 10 çıktı en son, onu indirip oynamıştım 1-2 saat. Sanırım Asıl CM'nin devamı FM şu an. CM isim haklarını alıp devam ettirmek de mantıklı gelmiyor yapımcılara @bohr atom modeli'nin dediği nedenlerden dolayı

Zamanındaki Cm'nin yapımcısı Sports İnteractive Games, eidos ile anlaşamıyor ve sega tarafına geçiyor. Tabi Cm'nin isim hakları Eidos firmasında kalıyor. Sega ve Si games Fm isimli seriyi kurup, Cm'nin ruhani devamı diyerekten 2005 yılında ilk Fm'yi çıkartıyor. Eidos ise Cm serisi için bir başka yapımcı firma ile anlaşarak Cm 5'i çıkarıyor ama oyuncular hep Fm serisini tercih ediyor. Fm, satışlarda Cm'yi eziyor geçiyor.

Bohr atom modeli'nin dediği gibi böyle oyunları yapmak zor. Aslında çok zengin firmalar yapamaz mı? Yapar gayet, basar parayı a haber gibi sürüyle adam tutar, sağa sola yollar ağ kurabilir ama artık mejanerlik denince akla gelen ilk isim olan Fm'yi satışlarda geçebilir mi? O kadar masrafa, uğraşa değer mi? O riske girmezler. Bunun aynısı futbol ve basket oyunlarında da oluyor. Tekelleşen firmaların karşısına rakip çıkarmaya değmez. Nba2k mesela basketbolda zirveyi gördü. Koskoca Ea nba live serisini durdurmuştu ama yakın zamanda nba live serisini tekrar canlandırabilmek için 2k'nin karşısına 1-2 kere çıkardı ama olmadı tabi :)

o zamanlar CM vardı sadece, bir sene yeni oyunu bekliyoruz, bekliyoruz çıkmıyor. en sonunda öğrendik ki firmalar kapışmış da ayrılmışlar, sanırım yılbaşından sonra çıkmıştı yeni oyun ve FM'yi almıştık tabii ki.

bundan sonra CM isminde oyun çıkması bile bayağı saçmaydı. tabelaya afilli bir "macro center" yazıp kırık dökük bir dükkanda balık ekmek satmaya benziyor adamların yaptıkları. hemen de baştan oyun mu yazmışlar onu da anlamadım gerçi ama.

yani aslında sorunun cevabı şu: CM çıkıyor ama ismini değiştirdi.

Manganın bir şarkısı vardı. Adını unuttum ama...

www.youtube.com

Siz sorunca ben de merak ettim, şöyle bir liste buldum: www.hurriyet.com.tr

sezen aksu kalasnikof
teoman maca kizi kupa valesi

feridun düzağaç - beni bırakma
redd'in bir klibi vardı galiba tam hatırlayamadım.

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

Manga - Yalan www.youtube.com

Manga - Dursun Zaman www.youtube.com

Yabancı animasyon kısa filmlerin gruplarımız tarafından klipleştirilmesini sayacaksak

Mor ve Ötesi - Uyan www.youtube.com

Badem - Sensiz Kalacak Bu Şehir www.youtube.com

Sagopa Kajmer - Baytar www.youtube.com

Başka aklıma gelirse editle eklerim

Geldi..

Zakkum - Zehr-i Zakkum www.youtube.com

Duman - Belki Alışmam Lazım www.youtube.com

Athena - Kayıp www.youtube.com

Umut Kaya - Mor Yazma www.youtube.com

Aklını öncelikli olarak meşgul edecek ciddi bir işin ya da sorunun yok mu?

Fikir uçuşması. Meditasyonu arastir.

işsizlikte çok normal.

Benim de tamamen böyle. Ama ben "Beynin işi zaten düşünmek, aferin oğluşuma baya iyi yapıyor bak hızlı hızlı ordan oraya atlıyor" diye kendi kendimi ikna ediyorum sdhshd

Meditasyon falan da araştırma, bu tarz saçma zırvalarla zaman kaybetme yani. Gerçekten rahatsız ediyosa gider ilaç falan kullanırsın ama gidip meditasyon yapmak nedir yani biraz özsaygı lütfen..

Herkesin öyle değil mi yahu :(

Bence eskidendi o, her konunun uzmanı internette var artık video da çekiyorlar yazılı olarak da bilgilerini aktarıyorlar. onlar varken herhangi blog okumam şahsen.

kişisel marka mantığında takılmayacaksan blogun anlamı yok.

blog yerine medium-linkedin articleları yazabilir ya da video çekebilirsin.

Gezi blogu konsepti hala var biraz. İnsanlar gidecekleri yerle ilgili bilgileri kaydedip oradayken okumayı hala seviyor. Onun dışında pek kalmadı blog olayı. Vlog ya da Podcast'e ya da Twitter gibi anlık paylaşımlara döndü

Günlük tadında bloglara ilgi azaldı ama belirli konularda giden bloglar hala takip ediliyor

artık vlog var. insanlar 10 sayfa yazı okumak yerine 10 dakika video izlemeyi tercih ediyor. hem göze hem kulağa hem zihne hitap ediyor. bloglar sadece zihne hitap ediyor. video daha etkili

blog devri bence kapandı. bir konuda bir blog sayfasına ulaştığım zaman çoğu zaman CTRL+F yapıp ilgili kısmı aramaya yöneliyorum. ya da bir vlog varsa, sürekli sağ tarafa tıklıyorum, 15 saniye ilerletmek içinç ihtiyacıma yönelik bir kelime duyarsam ilgili dakikalara odaklanıyorum.
insanların dikkati azaldı. dikkati toplamak için farklı yöntemler gerekiyor. sebebi de insanların mobil cihazlarda günlük olarak meşgul olduğu saat sürelerinin artması. whatsapp gibi yazışma uygulamaları çok vakit alıyor. günün ortalama 5-6 saatini telefonla geçiriyormuşum. bazen nefret ediyorum telefondan. bu yüzden uzun uzun bir şey okumak ya da izlemekten kaçınıyorum. ama o yazışma uygulamaları yeniden döngüye geri sokuyor. sosyal medya bildirimlerini kapattım bu yüzden.

Özetle: çok uzatmamak, konuya odaklanmak, insanların hızlı bir şekilde faydalanacağı/tüketeceği bir ürün üretmek şu anda bence daha mantıklı geliyor.

aşısı yok ama etkili ilaçları, tedavi yöntemleri var. insanlar eskisi gibi aidsten ölmüyor.

Hiv aşısı icat edilememesinin arkasında hiv'in doğasına dayanan bir durum var. Hiv'e özel bir durum.

dünyada 2 kişi hiv+ den hiv- e döndü.

Hiv virüsünün diğer virüslerden farkı, kendisini girdiği sistemin dna’sına kopyalayabilmesidir, yani hastanın genetiğini değiştiriyor, yani virüs senin dna’nın bir parçası haline geliyor, haliyle virüsü dna’dan silebilecek bir teknoloji yok, o nedenle bir tedavisi yok. Retrovirüs ailesi olarak geçiyor bu virüs ailesi.

Hiv aşısı yok ama oldukça etkin tedavileri var. Öyle eskisi gibi kesin öldüren bi hastalık değil hatta bulaştırıcılığı falan büyük oranda (%100'e yakın deniyor) kontrol altına alınabiliyor.

Prep isimli ilaçlar var, riskli ilişki öncesi bir süre alınması gerekiyor.

Şöyle bir şey okumuştum: Artık AIDS hastaları, şeker hastalarından daha rahat/konforlu bir yaşam sürdürüyorlar...

@malheiros

AIDS hastaları diyemeyiz çünkü AIDS (Kazanılmış İmmün Yetersizlik Sendromu), HIV + durumun artık son hali oluyor ve oraya gelmiş biri ağır komplikasyonlar yaşıyor. Her HIV+ AIDS olacak diye bir durum yok ve günümüzdeki tedavilerle oran çook düşük ya da çok ileriki yıllarda oluyor. O yüzden dediğin cümlenin doğusu HIV + bireyler. AIDS ve HIV + toplumda çok karıştırılan iki ifade olduğu için belirtmek istedim.

Askerde bir çocuk vardı. Avusturya’dan getirttiği hapları kullanıyordu. Kullandığı sürece HIV- oluyordu. Normalde çürük alması gerekirken ailesi bilmediği için bir de ilaçtan ötürü HIV- çıktığı için askere gelmişti.

Topaç tabiiki.

Bulamazsanız tam bizim değil ama prensip olarak benzer olduğu için yo-yo olabilir.

Bir de benim aklıma gelmiyor ama ararken illa toplumsal cinsiyetçi olmayın. Hele hele 5-6 yaşındaki çocukların zaten öyle bi perspektifleri olmuyor, geniş spektrumlu düşünelim diye söylüyorum.

topac +1
benim oglana sunun benzerini aldim hala oynuyor:
urun.n11.com

o rus oyuncagi alman cakmasi bu arada:)

sende pilsandan mini mekanik asker götür:)

cocuklukta oynardik
www.hepsiburada.com

Topaç +999

Beyblade çıkmadan beyblade oynuyoduk biz bunlarla dsshd

@cooperr'ın attığının renkli boyanmış halleri oluyodu İzmir'de Kemeraltı'nda ve diğer illerde de muadili yerlerinde ama şu salgın günlerinde alabilir misiniz bilmiyorum.

tut şunun ucunu döşeyelim abi

www.youtube.com

akbank reklamı
www.youtube.com

nil karaibrahimgilli hazırkart reklamı
www.youtube.com

son dönemlerden, peak
www.youtube.com

cem yılmaz opet reklamı
www.youtube.com

cem yılmaz alaturka reklamı
www.youtube.com

25 yaşındayım, ilk bunlar geldi aklıma.

hakem golumuzu yedi Evin ana, gelin, gelin evin ananizin corbasindan icin
bir bilmecem var cocuklar cayda kahvaltida yenir ......
onlarin anlayisi forklii, kulturu forklii
macips her maca gidiyor her macta yeniyor

Cok vardi da bunlar aklima geldi bir cirpida olumlu olarak
7-8 yildir tv izlemiyorum, yeni donem yok hic aklimda

On yüz bin milyon baloncuk (ilk hali)

cola turka reklamı www.youtube.com

cem yılmaz telsim reklamı www.youtube.com

kemal sunal ekolay reklamı www.youtube.com

sheer driving pleasure www.youtube.com bu reklami cok basarili bulmustum zamaninda

babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi?

alo garanti
www.youtube.com

cep bank
www.youtube.com

cola turka
www.youtube.com

nil karaibrahimgil - özgür kız reklamları

Fiat palio
youtu.be

(Bisikletli efsane reklam:))

Anadolu Sigorta-Street Fighter reklamı

www.youtube.com

aganiginaganigi

:)

kemal sunal'lı e-kolay reklamları.

Macar dansı eşliğinde, arabadan robota dönüşen (ya da tersi) Citroen reklamı.

kimseyi çok sevmedim. o yüzden öyle problemler de olmadı.

Ben çok sevdiğim insanların bile göz renklerini bilmiyorum çok akılda kalıcı bi renk değilse. Göz rengi hiç dikkat ettiğim bir şey değil, konuşurken gözlere bakamıyorum bile pek

mümkün değil.

www.youtube.com

Alnımı, alnına dayadığım partnerlerimin istisnasız hepsinin gözlerini çizebilecek kadar net hatırlıyorum.

Herkes unutulur. Buna çok eminim artık.

o zamanlar akıllı telefon, tablet, netflix falan yok, birbirlerine bakıyorlarmış bol bol. sonra unutunca çok koyuyor demek ki.

bir de bu bilgiye ulaşan kişi ne yapmak nereye varmak istemektedir?

+ filanca'nın göz rengi neydi?
- ela mıydı, yaa unuttum.
+ yanlış. maviydi.

(koşa koşa filancaya gider)

- bugün senin göz rengini sordum bilemedi.
+ bi şarkı yazmam lazım.

Toplam 4-5 tane göz rengi var zaten. Yaşadığımız coğrafyada da issanların yüzde 95'i kahverengi gözlü. Kalan yüzde 5'e denk gelince de unutmazsın yani sonuçta farklı bi durum söz konusu.

Biraz şov var şarkıda.

gereksiz romantizm...

insan unutuyor fotoğraf falan olmayınca gerçekten. ben çocukken aşık olduğum kızın fotoğrafını bir daha ancak 17 yaşımdayken görebilmiştim. geçen bu 5-6 yılda unutmuştum sonra görünce yeniden hatırladım.

günümüzde fotoğraflardan falan görüp unutmuyoruz da sesini unutuyorum bu sefer de ben insanların. eski sevgililerimden sesini hatırladığım yalnız 2 ay önce ayrıldığım hanımefendi var. garip.

bulutsuzluk özlemi - aklımı tutamadım kafatasımda uçtu uçtu..

edi pakbayram - hasretinle yandı gönlüm evvel yükseklerden uçtu..

zakkum - Ordasın gökyüzünde (şarkının adı gökyüzünde)

gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar

yüksek sadakat- iner döne döne gökyüzünden

Nil Karaibrahimgil - Kanatlarım Var Ruhumda

Yavuz Çetin - Benimle Uçmak İster misin
Solo kısmı ile gerçekten ucuyorsunuz :)

Ben mesela uçarım mesela yerlere göklere sığamıyorum.

Uçmakla değil ama gökyüzü ile ilgili, Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar

Gökyüzünde - Zakkum
Uçmak - Zuhal Olcay
Uçmak İstiyorsan - Tuna Kiremitçi & Pamela
Olanlar Olmuş - İlhan İrem (giderken biraktigim gokyuzu toprak olmus...)
Bugünüm Sensiz Geçti - Kenan Doğulu (Bağlarım kopar uçarım gökyüzüne...)
İstanbul- Levent Yüksel (Minareler uzanmış gökyüzüne bağırır...)
Sen Anla - Levent Yüksel (Hiç tutmam sözümü ama hala masmavi bak gökyüzü...)
Hayat Dediğin - Levent Yüksel (Uçup giderken hayat dediğin...)
Gökyüzünde Yıldızlarca - Yıldız Tilbe

Geçen oscar töreninde görmüştüm. Sakal bırakmış, biraz da göbek yapmış. 47 olmasa da 40 gösteriyordu. Genleri sağlam demek ki. Yoksa çok sağlıklı bir hayat yaşadığını düşünmüyorum.

Hakan peker sen misin?

Bazilari genetik olarak genc gosteriyor bu da onlardan olabilir

ben botoks falan yaptırdığını düşünüyorum yaşlandıkça yüz ifadesi donuklaştı.

antioksidan tarzı çok fazla sayıda ve pahalı destekler var.
bunların hepsini alsan ayda 2-3 bin tl tutar sanırım
(benim araştırdığım kadarı ile)
onun dışında hafif spor ve bol su içmek.
stressiz yaşam, temiz hava, temiz gıda.

seriable.com

Adamin nicki slim zaten. Kiloca Slim oldugun surece her zaman gencsindir. Vucudu yaslandiran, cokerten kilodur. Japonlar niye dunyanin en uzun yasayan milleti saniyorsun, adamlarda boy yok kilo yok, slim dogup slim olarak oluyorlar cunku

10 yıldır hep aynı benim aşkım, bebeğim, hayatımın erkeği. yaşlanmıyor çünkü o mükemmel genlere sahip. evleneceğiz biz.

yo yo hayır, karantina devrelerimi yakmadı.

tam tersi bu seneki halini gördüğümde (Oscar törenlerinde sanırım) "Oha inanılmaz yaşlanmış son 4-5 yılda" diye düşünmüştüm. Baya yaşlanmış ya baba havası gelmiş adama..

Görseli google'dan aratınca Giresun Eynesil Kösemen köyü olduğunu öğrendim

hayatımın ilk 25 yılını izmir'de geçiren biri olarak abartılıyor diyebilirim ama bu kötü olduğu anlamına gelmez tabii. ben severim ama öyle övmem sürekli sağda solda. uzun konu özetle böyle.

bu ilçeler 3-5 sene önce değişti karabağlar da epey büyük bir alanı kaplıyor. şimdi baktım göztepe-güzelyalı-poligon civarı bile karabğlar'da görünüyor google'da. buralar iyidir tabii. karabağlar'ın neresinde olacağını söylersen daha çok fikir verilebilir belki.

izmir'in en kötü yerlerini saymışsınız, bunları kimse övmez dfjjfd. şahsen başka yerde yaşamak istemem. göztepe ve ya karşıyaka'yı abartabiliriz bence çünkü güzel. birde o başlıkları deneyin. :)

@tepedeki psychedelic adam valla ben de bilmiyorum tam neresi olduğunu. 6 aya bir de değişecekmiş çalışacağım yer. karabağların çeşitli yerlerine sirkülasyon olacak yani. ulaşım sorunu olmaması en önemli konu benim için yani.

teşekkürler bakacam oralara.

35,5 muhabbetinden bağımsız olarak sahilleri dışında merkez ve çevresini güzel veya yaşanabilir bulmuyorum. Bostanlı, Mavişehir, Atakent ise tam benim kalemim.

Buca, Karabağlar, Konak, Yeşilyurt ne kadar çirkinse Bayraklı (sahili hariç), Gümüşpala, Çiğli de o kadar çirkin bence.

İzmir’in en güzel yerleri sahilleri. İstanbul’u çok beğeniyorum ancak manzaraları dışında sahilleri İzmir kadar güzel değil.

dediğim yerlerden bakarsan bolca yokuş çıkman gerekebilir gibi ama o zaman. haritada baktığında inönü caddesi-polat caddesi arası ful yokuş. o da aklında bulunsun. karabağlar dahilinde yaşanabilecek en iyi yerler de inönün caddesi civarı ama diğer yandan. metro da var zaten o caddede.

karşıyaka dışındaki bölgelerin herhangi bir yerden farkı yok.

Buca dediğin yer bile CHP’de. İzmirin farkını burdan anlayabilirsin. Esenler, güngören, ankara yenimahalle ile karşılaştıralamaz. Bostanlı, Karşıyaka, Mavişehiri saymıyorum bile oralar en iyi yerler. Özet; binalar türkiyeden farklı değil ama insanlar farklı.

İzmirde yaşıyorum

Abartılıyor.

Asıl soruya gelecek olursak o biraz karışık. İzmirlinin Karabağlar denince anladığı şeyle ilçe olan Karabağlar çok farklı.

Hayatı Konak ilçesi (ki İzmir'in kalbidir) sınırları içerisinde geçmiş biriyken 2009 yerel seçimleri öncesi çeşitli kaygılarla Konak'ın bir kısmı da alınarak Karabağlar diye bir ilçe oluşturulmasıyla kendimi Karabağlar Belediyesine bağlı buldum bir anda mesela. Ama Karabağlar'da oturuyorum/çalışıyorum desem kimsenin aklına gerçekten oturduğum yer gelmez. O açıdan Karabağlar'ı biraz spesifikleştirmeniz şart. Gerçek Karabağlar mobilyacılarıyla bilinen ve yaşamak için pek güzel olmayan bir yer açıkçası. Ama dediğim gibi İzmir'in kalbi sayılabilecek pek çok yer de (Üçkuyular, Hatay, Üçyol vs.) 10 yıldır Karabağlar Belediyesine bağlı. Yine merkez İzmir'in (Konak'ın) ana damarlarından biri olan İnönü Caddesi'nin yarısı Konak, yarısı Karabağlar sınırları içinde oldu bir anda mesela.

Sahil şeridinden çok uzaklaşmamak gerektiğine katılıyorum. İnönü Caddesi'ne yakın yerlere bakabilirsiniz.

buca yeni yeni gelişen bir bölge. karabağlar iş merkezlerinin olduğu varoş bir bölge. izmir karşıyaka konak göztepe gibi daha iyi semtlere de sahip. istanbul da bağdat caddesi nasıl abartıysa izmirde de abartılan yerler var.karşıya göztepe yalı balçova taraflarında daha rahat yaşarsın. karabağlarda çalışacaksan göztepe yalı tarafından gidip gelmek daha mantıklı gibi.

@le jeune turc +1

En son calisirken aksamlari 1.5 saat yolda geçiyordu nefret ederdim.
Şimdi yazin tatile gelince seviyorum çünkü ne is saati umrumda ne trafik görüyorum ne avmler kalabalik ben gittigimde.

Bu bahsettigim hayati İzmir'de yasarken buluyorsan (kısacası trafige girmiyorsan belki evden calisiyorsan ya da zenginsen) süper yer. Bir de urla, Mordoğan falan dibi zaten...

Bi tık abartılsa da Türkiye'de en yaşanabilir büyük şehir İzmir. İstanbul'dan bin kat daha güzel ve yaşanılabilir olduğu da kesin.

Buca ve Karabağlar demişsiniz. Ben 24 yıllık İzmirli olarak Buca'ya toplam 5 kez gitmişimdir, 3'ü YGS-LYS gibi sınavlara girmek içindir. Buca'da oturmuyor ya da çalışmıyorsan Buca'ya gitmezsin zaten, merkezde olup merkezle bağlantısı çok zayıf bir yer, arabayla git desen gidemem şu an dshshd

Karabağlar da çok büyük bir alan. Konak'tan ayrılan kısımları gayet nezihken Gaziemir'e yakın kısımları varoş. Tabi Konak'tan ayrılan Limontepe gibi yerleri de var bol bol gecekondu olan. Sırf Akp merkezden ilçe kazansın diye 2009'da ilçe yapılmış bir yer ama hala CHP kazanıyor. @kelepir bu konuda haklı. Merkezde kötü dediğimiz yerlerde bile eğitim seviyesi, dünya görüşü vs her şekilde İstanbul veya Ankara'dakilerden iyi.

İzmir'in avantajı ilçeleri. Uzak ilçeler Türkiye'nin en iyi yerleri olabilir ve Balçova ya da Karşıyaka'da oturan biri 1 saat içinde istediğine gidebilir arabayla. Bu özgürlük hali müthiş bir his. Ayrıca İstanbul'daki keyifli aktiviteler gibi kısıtlı bir kitlenin sahip olduğu lüks de değil bu. Arabası olan herkes yapabilir.

Onun dışında merkezinde Güzelbahçe-Balçova hattı, Konak ve Karabağlar'ın sahilden 1 kilometreye kadar uzak olan kısımları, Karşıyaka Bostanlı civarı ve Bornova'nın merkezi muhitleri Türkiye'deki en nezih ve yaşanılası semtler listesine girer. Çarpık kentleşme ve altyapı problemleri tabi ki var ama internette insanların dert yandığı kadar da yok..

Evet İzmir abartılıyor ama Buca çok kötü, Karabağlar şöyle kötü denilemez. Semte göre yorum yapmak gerekir. Zaten bu iki ilçe de büyük ve İzmir'in en kalabalık ilçeleri.

Karabağlar'da oturulacak yerler metro güzergahı üzerinde, İnönü Caddesi civarında bir yer olabilir.

Şehir olarak kesinlikle abartılıyor. İzmir’de büyüdüm, bucada ve gaziemirde yaşadım. Şuan karşıyada yaşıyorum, sanırım zorunlu olmadıkça başka yerde yaşamak istemem. Şehiri boşverin de İzmirin tek güzel yanı insanı bence. Ankara şehir olarak çok güzel mesela bence ama gel gör ki bir ege samimiyeti yok. Buca, ücyol vs çok çarpık yerler olsa da belkide oralarda büyüdüğüm için herkes ayrı samimi geliyor.

Eskiden almislardir. Martin basinda yurtdisina gidecektim. Havaalanlari icin 4 tane ffp3, gezerken kullanmak icin de 20 tane ffp1 aldim. Seyahat iptal olunca hepsi elimde patladi. Acil bir durumda kullanirim diye tutuyorum.

Hanima isyerinden vermislerdi, kullanmadigimizdan verdik ese dosta.

Mart basinda almislar.

bi discord grubuna girmiştim, Ocak ayında alıp eve atmaya başladı millet. Sonra bulunmaz diye ki haklı çıktılar.

tıbbi personelin dışındakinin kullanması mantıksız. Hatta çoğu kişi takmayı beceremediği için yanlış takıyor ve n95 takıyor gibi görünüp aslında hiç maske takmıyor oluyorlar bu açıdan zararlı bile denebilir. n95 taktığınız zaman nefes almakta gerçekten zorlanırsınız. Öyle takayım da markete gideyim denecek bir maske değil. Ama burada da ne zaman markete vs gitsem en az 5-6 kişi görüyorum bu maskelerden takmaya çalışıp yanlış takan. O yüzden lütfen sokağa çıkarken bu maskelerden takmayın. Normal cerrahi maskeyi düzgün takmanız gayet yeterlidir..

eğer hasta biri varsa yeterli değil

Yav eczaneleri hava alsın diye açık tutmuyorlar. Dışarı çıkın "en yakın" eczaneye gidin hızlı bir şekilde. Aynı hızla eve geri dönün. Çevirirlerse 2 seçenek var ya benim dediğimi diyecekler yada geri dön diyecekler.

Böyle "asmalı kesmeli" bi yasak yok. Eczane, ekmek, su gibi gerçekten acil ve hayati konularda esneklik var. Siz yeter ki ivedi şekilde halledin işinizi.

Bu arada sokak hayvanlarını beslemekte serbest şu an.

Yeter ki gerçekten bu işleri yapın ve acilen eve geri dönün.

Cevap biraz sert olabilir ama kişisel algılanmasın lütfen sözüm herkese.

Ben daha once bizim burdaki bi eczaneden maske aliyoken (yasak konmadan once) bana kartlarini vermislerdi, oyle bi sokaga cikma yasagi konarsa bizi arayin biz getirelim diye. Muhtemelen oyle bi durum vardir civarda yakin olan eczaneleri arayin.

@infernalcadre hocam para cezası var diye biliyorum ben? Polis beni yakalayıp hem eve dön diyip, hem de ceza keserse?:)

polisle yüzyüze konuştum. eczaneye gidebilirsiniz.

Eczaneyi aradım şimdi, en yakın eczaneyi. Eczaneye gelenler polisle gelmişler ama benim de bir bilgim yok diyor. İsterseniz akşam çıkışta evinize bırakalım dediler, sağ olsunlar.
Risk almayacağım sanırım. Polisler bazen kafalarına göre davranabiliyorlar.

eczeneye gidemeyecek olsanız eczane niye açık olsun acaba sevgili arkadaşlar? istersen telefonla da arayabilirsin tabi ama yani gidip alıp gelebilirsin ilaç. İtalya'da olayların en şiddetli olduğu zamanlarda bile temel marketlerle eczaneler açıktı ve e devlet gibi bi sistemle çıkardığın izinle buralara gidebiliyordun. Bizde böyle bi sistem yapılsa daha mantıklı olurdu tabi ki ama şu anki sistemde de eczaneye gidebilrsiniz yani merak etmeyin

@damba

Şöyle söyleyeyim, ikametgah adresinden alakasız bir yerde isen evet keserler. Ama evinin alt sokağındaki eczaneye ne bileyim 5 bina yandaki fırına gidersen ve bunu söylersen kesmezler.
Ben sabah ekmek almaya gittim fırında 5 kişi vardı arkamda polisler geçip gittiler.

Yani kural şu "EVE EN YAKIN" olacak. Ama derseniz ben dağ başında yaşıyorum, en yakın eczane 10 km ötede şehre inmem lazım o zaman risk almayın derim.

telegramdan @mikbalavseren e mesaj atar mısın? kur ayarlaması yapmadıysa ayda 5 tl ye vpn veriyor. ama ne için istediğini söyle.
elinde varsa halleder.

ben kaspersky vpn'i aldım baya memnunum. aylık 20 lira gibi bir fiyat veriyorum ve premium özellikleri baya iyi

free vpn ücretsiz eğer olay sadece basit bi vpn ile çözülüyorsa.

opera tarayıcının ücretsiz vpn'i var. oradan girince netflix Türkiye'de olmayan içerikler çıkıyor

Su an bedava olup çalışan vpn yok. Sebebi de netflixin surekli ipleri banlamasi ve bedava olan vpnlerin bunlari degistirmeye para harcamayacak olmalari.
Windscribe; amerika netflix vpni 2 dolar tutuyor aylik, taahhüt yok. Icinde ucretsiz olanlar da var ama onlar calismiyor tabiki netflix ile.

İsmini bilmiyorum ama bu durum popüler oldu artık. Siz popüler olduğu için yapıyorsunuz demiyorum ama artık popüler olan bir şeyden uzaklaşma eylemi popüler bir hale geldi ve biraz paradoksal bir hal aldı bu durum bence :)

Nundu +1

Bence popüler kültüre karşı nefretini sürekli dile getiren insanlar, popüler kültürü takip eden insanlardan daha itici. Sosyal medyada yer alan herkes ucundan kıyısından bunun bir parçası zaten. Tabi efendi efendi davranıp bu popüler kültür karşıtlığının çok matah bir şey olmadığının farkındaysanız bence sorun yok.

bununla övünmüyorum bilakis şikayetçiyim. the platform'u mesela, merak ediyorum, seyretmek istiyorum, açıp hemen kapattım bilmem kaç kere seyrettiğim başka bir film açtım. şaka gibi, WhatsApp falan hayatıma çok sonraları girdi. film müzik neyse de ciddi zorluk çıkarıyor bu tarz adaptasyon problemleri.

gerçi film ve müzik zevkimden memnun sayılırım.

Brooklyn 99 izlemediyseniz mutlaka izleyin. Community geldi netflix'e bu hafta, onu mutlaka izleyin. Bi tık dark comedy ve yer yer dram isterseniz Bojack Horseman efsanedir. HIMYM gibi saçma bir diziyi 3. kez izlemeyin zamanınızı ziyan etmeyin

How i met your mother saçma da atın konuştuğu dizi çok mu iyi ?

How I met your motheri severim ama 3.kez izlemek istemiyorum bakacağım dediklerinize, bojacki kardeşim sevmiyor.

Atonement ve Aile Arasında

scarface - pardon

Schindler’s list - Mustafa hakkında her şey

Life is beatiful/ babam ve oğlum
Ben baya dram seviyormuşum şimdi farkettim sndn

Canım Kardeşim ve Baba 2

Whiplash/Neredesin Firuze

Olağan Şüpheliler - Züğürt Ağa

Braveheart - Eşkıya

prestige - kaç para kaç

Braveheart-sari mercedes(fikrimin ince gülü)

yuzuklerin efendisi
yerli bilemedim. eskiya derim herhalde.

ilk senden duydum. ekşide yazmışlar bi bak derim (bkz: bulaş)

Adamlar koskoca doktor, senin benim gibi maraba değil ki? İlla bir yerden çıkıntılık yapıp artislik yapması lazım çünkü.

Üf ben de sinir oluyorum. Özürlü Türkçesi gibi..

Adam neden artistlik için bulaş desin te allahım?
Hocalar derste de bulaş diyor. Çıkıntılık olsun diye değil. Çünkü ona bulaş deniyor tıbbi ortamlarda.

tıbbi açıklamalarda önceden de kullanılıyordu. yeni ortaya çıkmadı. ama bu zamana dek sözlükte fazla yayılmamış olması beni de şaşırttı.

eskiden de duyardım "bulaş riskini ortadan kaldırmak için..." şeklinde.

bulaş olmaz.

bulaşma olmaz.

örnek:

çıkış olmaz.

çıkışma olmaz.

artış olmaz.

artışma olmaz.

@ikcı
çık-mak > çık-ış
art-mak > art-ış fiilken isim oldu
bulaş-mak > zaten kökü bulaş. peşine bir ek almalı ki "... olmaz" denebilsin.

tıp fakültelerinde söylenen kalıplaşmış kelimelerden biri, usta-çırak ilişkisi olduğu için öyle devem ediyor, edecek.

Bu tıpçılar deli ezbercidir. Kitapta ne varsa sular seller gibi yutarlar. Muhtemelen zamanında bulaşı, bulaşım olan kelimenin son harfleri baskı hatası nedeniyle çıkmadı. Bunlar da hafızaya attılar. Ordan tüm meslek alemine yayıldı. Koskoca prof falan da kullanınca vardır bi bildiği deyip ses çıkarmadılar. Şimdi de tüm topluma yaymaya çalışıyorlar

@sydney plazalarda toplantı set ettim, meeting arrange ettim diyen Insanlar var farkında misin? Bunların yoğurt yiyişi de böyle işte

her mesleğin kendine has dil kullanımı vardır. Tıpçıların çoğu bağırsak yazmaz barsak yazar mesela. Bunun dışında benim artık kanıksadığım ama muhtemelen yanlış kullanım olan başka sözcükler de vardır.

Bi de doktorlar ellerinden gelen her şeyi en kısa sürede yazmayı hedefler. Bulaşma olmaz yerine bulaş olmaz yazarak o iki harften tasarruf bile onlar için önemli.

Tip cevirisi yaptigim donemde vehicle=arac ve maintenance=bakim cevirilerimi vehikul ve mentonans olarak revize ettirmislerdi. Tip alemi cok alem.

of of ofluk bir durum yok, ben de sıkılıp arada yeşillik olsun diye yapıyorum
www.instagram.com

ulan 40 yıl düşünsem şu samimiyetsizin linkini vereceğimi düşünmezdim ya neyse...

Patatesli yumurta <3

Bir yumurtayı tuzlayıp çırp, 3-4 kibrit kutusu kadar beyaz ya da süzme peyniri üstüne ekleyip ez. Sonra bu karışıma karabiber ya da pul biber ya da biberiye falan ekle. Bunu ekmek dilimlerinin üzerine kalın kalın sürüp üst ızgarası açık fırına ya da varsa üstten ısıtan ızgaraya (images.app.goo.gl) koyup üstü hafif kızarana kadar pişir.

Bir de restoran usulü omletlere girişebilirsiniz, mantarlı, biberli, ıspanaklı falan.

www.youtube.com

Yemek yapmasam da yemek programı izlemeyi seven biri olarak şu tarif hoşuma gitmişti. Bu kanalı da çok seviyorum Emir Yargın çok sempatik biri. Bi denersiniz içindeki tarifleri.

senin saydıklarının dışında, pırasanın yeşil kısımlarını ince ince doğrayıp zeytinyağında kavurup üstüne yumurta kırdım, güzel oldu.

rengarenk biberleri ve mantarları ince ince kıyıp tereyağında kavuruyorum. sonra da içine izmir tulumu rendelediğim (istediğin peyniri koyabilirsin) çırpılmış yumurtamı katıyorum ve voila! nefis bir omlet.

benim güzel bir omlet tarifim var, basit ama etkili. yumurtayı kırıp azıcık sütle çırpıyorsun. 4 yumurta için bir yemek kaşığı yeter mesela. sonra tavaya kaliteli bir biber salçası koyuyorsun, yine 4 yumurtalı tarif için 1 tahta kaşığı yeterli. hafif hafif su ekleyerek salçayı çektiriyorsun. böyle ne tam katı ne de sıvı olmadan, tavada oynarken yumurtayı atıyorsun, karıştırıyorsun salçayı yedirene kadar. ocak orta üst sıcaklıkta yansın ki yumurtanın altı biraz hızlı pişsin, 2 dakika sonra üstüne de kaşar ya da peynir ya da istediğin içeriği koyuyorsun, ateşi kısıp kapağı kapatıyorsun, mis gibi omletin oluyor. ben keçi peyniri koyuyorum, karıştırıpyrum içinde eriyor, off mis. süt ve kaliteli salçanın etkisi büyüktür omlete.

Erzincan tulumu ve yumurta harika bir cift. Peynir tavadan almadan once.

Yesillik koyabilirsin, dereotu, maydonoz.

Bazen soganli yumurta.

Avokado, yumurta ve kizarmis ekmek.

Mantarli yumurta.

Cimlendirilmis bakliyat da ekleyebilirsin yaparsan.

Ben artik veganim bu arada :)

tulum peyniri veya cokelek olsa baska hicbi sey aramam sahsen (omlet icin)

simdi favorim taze yesil soganlari dograyip tavada bir iki cevirip yumurtayi kirmak. yesil sogan cok guzel.

ama tabi ki benim de patatesli yaptigim oluyor. patates ve soganlari dograyip biraz tereyagi atiyor ve sonra yumurtayi dokuyorum. ustune de peynir rendeliyorum.

pirasa da iyi fikir bak, ispanak yikamasina usenmezseniz muazzam olur.
ama yesil sogani da deneyin mutlaka.

Yoo niye kurtulsun ki? Kanser tedavisi alanlar hastalık karşısında daha korunaksız hatta.

Kemoterapi= mitoz durdurucu=savunma hücresi üretilmez= ölür

aksine daha beter hale gelebilir.

boğularak ölmesine alternatif bir ölüm sürecine girer, hücre ile mücadele virüsle mücadeleye benzemez.

daha hızlı öldürür. bağışıklık sistemi, buyur abi dükkan senin demiş olur.

kanser vücudun kendi hücrelerinden kaynaklanır. vücut hücrelerinin kontrolden çıkması olarak düşünebilir. kemoterapi de hızlı büyüyen/bölünen vücut hücrelerinin büyümesini/bölünmesini yavaşlatan/durduran bir tedavi. aynı zamanda sağlıklı hücreleri de olumsuz etkileyip bütün vücudun anasını ağlatabilir.

virüsler sağlıklı hücrelerin içine girerek hücreye kendi proteinlerini ürettiren, hücreyi bir fabrika olarak düşünürsek fabrikayı ele geçirip kendi istediği gibi çalıştıran şeyler. kemoterapi nasıl çalışacak? spesifik olarak virüs bulaşmış hücreleri bulup saldırması lazım. kemoterapi bunu yapamaz. kemoterapinin olayı hızlı bölünen hücrelerin bölünmesini yavaşlatmaktır, ama virüs bulaşan hücre bölünmez, adeta yeni virüs üretme fabrikalarına dönüşür.

ya arkadaşından eşinden dostundan bulacaksın ya da nadirkitap.com

başka yapacak bir şey yok.