sevdiğin varlıkları kesip biçebilecek onları en ağır şartlarda görmeye dayanabileceksen ol.

ben çok çok çok hayvanlara aşığım. aşı olurken bile iki mırıldasalar göz yaşlarına boğuluyorum. hayatta benden veteriner olmaz o yüzden.

normal sartlarda doktorluk yapan bütün tanidiklarim hastalarla duygusal baglarini koparmis durumda. onlara numara seklinde bakiyor, teshislerinden taniyor, kimlikleriyle cok ilgilenmiyorlar. cünkü elinizde ölen ilk hastadan sonra ya da operasyon sirasinda masada kalan hastadan sonra saatlerce oturup konusmadan ellerini baslari arasina alip suskun oturduklarini bilirim.

bunlar siklastikca duygusal baglar ya da insani duygulari köreltmek zorunda kaldiklarini söylemislerdi bana. sizin durumunuz daha farkli ama. bu dediklerim hep bol kanli bol ölümlü bölümlerdendi. deli gibi cocuk seven cocuk doktoru tanidigim da var, erken dogum durumunda küvezde burusuk ve yari ölü bedenleri görmesine ragmen tek gram eksilmedi cocuk sevgisi.

yapi meselesi kisacasi. ben olsam direkt ilki olurdum.

@kiraziseviyorum yok olacagimdan degil oylesine sordum. onumuzdeki 12 sene okula gidecek biri degilim. oyle biri olsam olurdum doktor sanirim.

kesip bicemem yahu midem kalkiyor bayagi, nip tuck izlerken bile ogk oluyorum. doktorlar alisirsin diyor tabi insan alisir her seye de niye alismaya zorlayayim ki kendimi degil mi? cerrah olmam yani doktor olsam da

pediatrist bi arkadaşım şöyle demişti:

çocukları sevdiğim ve yetişkinlere katlanamadığım için pediatrist oldum. ama sonra fark ettim ki hep ailelere laf anlatıyorum

bence olmamalıdır.Eminim ki suan hekimlık yapıp hastayla ters düsen kişilerde bu ınsanları sevmedıgı ıcın degıl tahammul sınırlarını zorladıkları içindir.cocuklarda sevmekten zıyade sabır gerektıgını dusunuyorum nacizane.

gızım dohtur musun benim böyle dizleerim hep ağrıveriyor yukarlara doooru bbööölleee eepp ağrıyor...

olmazdım ben bilemedim o.O

evet

mekan bulmak için

1. hayır
2. yeni çıktığı dönem indirmiştim, bi facebooka bi oraya girmek zor geldi
zaten twitter'ı da benzer sebepten kullanmıyorum, 2 şey kontrol etmek zor geliyo

1- kullanmıyorum
2- birisinin bi yerde olması beni ilgilendirmiyor.

kullanıyorum
Genelde gittiğim mekandaki yorumları okurum ve ona göre gider veya sipariş veririm. Ayrıca merkezi bir yerde yaşadığım ve arkadaşlarımın çoğu da çevrede olduğu için check-in'lerden sürpriz olarak birbirimizi bulabiliyoruz.

evet.

mekan yorumları için ve lokasyon almak için kullanıyorum. check-in olayı da benim gibi bi unutkan için çok iyi oluyo, "nerdeydik yaa o gün" falan bitiyo.

2-) Sosyal paylasim amaci icin degil, aradigim yeri daha detayli bulup haritalara yonlendirebiliyorum. Haritalarda guncel yerler Turkiye'de hemen yerini almiyor. Bu yonden kullanisli.

kullanmıyorum.

zırt pırt checkin yapan biri değilim. önemli buluşmalarda falan feysbuk üzerinden yapıyorum zaten. gerisi faso fiso.

1) Yakın zamanda kullanıyordum ancak kapattım hesabımı.

2) Kullanma sebebim, kendi çapımda bir seyahat planı oluşturduğumda gidececeğim yerlerde ilgimi çekebilecek mekanları vb. bulmak ve nerelere gittiğimin kaydını oluşturmak idi.

Ancak gel gör ki, şunlardan dolayı hesabımı kapattım:

- Check in olayının bokunu çıkartıyor oluşumuz: Evde, otoyolda(?), köprüde, alakasız birçok yerlerde yapılan check-in'ler.
- Bulunulmayan mekanlarda yapılan check-in'ler. (Komik ve saçma geliyor)
- Mekanların galerilerinde açık-saçık resimlerle kendilerini pazarlayan tipler.

Kapattıktan sonra ara ara yine bakıyorum çünkü Foursquare'de iyi bir puan verilmiş ve güzel yorumlar olan restorantlar vb. hakikaten güzel çıkıyor. O nedenle yine de anonim kullanıcı olarak ara ara bakıyorum.

Hesap açtım ama kullanmıyorum, tableti açmak, kablosuz internet bulmak, bağlanmak, programa girmek, yeri bulmak çok zor geliyor açıkçası, her seferinde üşenip yapmıyorum.. Telefon kullanmaya başlayınca kullanırım.. Hafızam kötü olduğu ve bir kere gittiğim yeri hatırlayana kadar sıkıntı çektiğim için bu amaç doğrultusunda kullanırım herhalde..

kullanmıyorum.
sosyal aglarda yokum. yokum diye de digerlerını eleştirmem ama bu foursquare ciddi anlamda malca birşey. sözum faydalananlara değilde sürekli ha surdayım ha burdayım diyenlere.

1-hayir

2-gittigim yerde biriyle karsilasmak isteseydim zaten onunla bulusur giderdik. beni baglamaz o yüzden. benim nerde oldugumsa kimseyi baglamaz.

1. Hayır.
2. Açık hava değilse çok da umurumda değil ben dahil kimin nereye gittiği.

kullaniyorum

3 ablam ve hala beni cocuk sanan bi annem var. koca esek olmama ragmen hala neredesin nerde kaldin nereye gidiyorsun diye soruyorlardi artik gorebiliyorlar. aytica kizilayda bzi mekanlarda check in yapinca ikr falan filan oluyor adamlar ticarete dokmus yani sasirdim.

kullanıyorum.

check in yapmak için kullanıyorum. bir de arada bir yer aklıma gelirse oradan bakıp fiyat dperformans durumuna bakıyorum. ama %95check in

1-Kullanmıyorum.
2- Kimin neerde olduğunu zerre .iklemiyorum. 3 lira kazanacaım diye çekin falanda kasamam.

1. hayır

2. çok hastalıklı buluyorum insanlara nerede olduğumu söylemek bana inanılmaz bir ego ve saçmalık gibi geliyor. ben niye söylüyorum, insanlar niye bakıyor? tamamen kim daha sosyal yarışı başka bir şey değil.

evet

arada janti mekanlarda çekin şov yapmak için :d

paxera paroksetin hcl , lustral ise sertralin HCl içeriyor . danimarkada sertraline : www.drugs.com : sertralin actavis, sertralin hexalin, zoloft,Krka, ratiopharm olarak gecmekte.. lustral yerine bunları belki recetesiz alabilirsiniz.

Saygılar.

lustral bulamadın mı? sadece biizm memlekette mi fıstık dağıtır gibi veriliyor?

yoksunluğa girmişsin sanırım. 4 gün geçmiş ve yarın itibariyle artık azalmaya başlaması lazım bu semptomların. başka bir ilaca sıfırdan başlayıp yavaş yavaş geri lustrale geçmektense, hazır semptomlar da azalırken 1 hafta sabretmen daha iyi olur

olur da lustral bulursan sıfırdan başlar gibi başla

Cidden sakın başlamayın antidepresanlara ya, asla önermem. Bok gibiyim hala.

Lustral yok ama muadili Zoloft var burada. Onu almak için de doktora gitmem lazım, doktora gitmek için vatandaşlık numaramı almam lazım...

nasılıyla çok da uzak ilişkide olmayan bi noktaya dikkat:

havasını iyi almış olmanız gerekmekte. annem domates konservelerinin kapağını kapadıktan sonra uzunca bi süre ters bekletiyor. sağlık açısından bu şart

(bkz: botulismus)

hiç bir fikrim yok. geldiğimden beri(2 hafta oluyor) böyle. biliyordur heralde bunu yaparken annesi. teşekkürler uyarı için :)

fasulye soğanı sever, bol soğan kavur. içine konserveyi boşalt, kaynadıktan sonra en az 45 dakika kısık ateşte pişir. afiyet olsun :)

o zaman yağda soğan kavuruyorum. sonra biraz salça. üzerine bu konserveyi boşaltıp az su ekliyorum sonra pişiyor? doğru mudur?

evet normal fasulye yemeği yapar gibi olacak. bu daha çabuk pişer yarı pişmiş olduğu için. çabuk dağılabilir kısık ateşte pişirin.

evet aynen normal yemek yapar gibi ama yanına pilav da yap :)

ay emin değilim etken maddesi konusunda ama sarı kantaron antidepresif etki yapar.
şey yapsana, lustralin etken maddesini içeren bitki var mı? demler çayını yapar içersin geçici olarak idare eder belki.

Sertralin, nöronal serotoninin (5-HT)karışımı diye eczaneye yada hernerden alınıyo ordan ilaclar tarif edersen lustralın muadilini verirler.

aha buldum..danimarkadaki adı ilacın ZOLOFT mus.
www.pfizer.dk

durumun aciliyetini eczaneye değil, doktora anlatman lazım
doktor da aniden kesilmemesi gerektiğini biliyor

maalesef kara kaşın kara gözün için eczacı sana bu iyiliği yapmaz
ya da oradaki arkadaşlarına soracaksın, yanında lustral olanlar sana bir süre destek çıkacak

bitkisel şeyleri karıştırma

biz evde 4 kişi yaşıyoruz. eve giren toplam para 1.500 lira. ne yiyip ne içiyorsunuz siz :)

1250 lira çok fazla gerçekten. ben hiç hesaplamadım ama tahmini bir cevap vermem gerekirse kardeşim ve ve bir ay boyunca 3 öğün yemek için 700 lira diyebilirim

izmir'li şarap içer de ondan fazla gelmiş :D

sadece mutfak demeyelim, bunlara temizlik malzemelerini de katalım?
Şarap ayda 3-4 şişe falan çok değil yani. 30,00 tl birim.

normal bence.
yani canının istediğini yiyen insanlar olduğunuzu düşünürsek, içkisinden şarküterisine, etinden ıvır zıvırına evin genel ihtiyaçlarına falan 1.000-1500 rahat gider.

valla ben bir market arabası doldurunca 600'den aşağı ödemiyorum.
ki ona da bir ay idare ediyor diyemeyiz.
2-3 haftada bir erzak alışverişi yapılıyor bizde ortalama.
ayda 1.000 ya da 1.250 elbet ödeniyor.
zaten kırmızı et alınca kıymasıyla bilmemnesiyle neredeyse 200 sırf o tutuyor.

hayat çok pahalı.
bizde de aynı yani durum.

evin genel ihtiyacı denince zaten mutfak masrafı + temizlik malzemeleridir benim aklıma gelen.

onu düşünerek yazdım.
konumuz o olduğu için.

yuhh diyorum...

bizde evde iki kişiyiz. dışarıdan hiç yemek yemeyiz. canımız ne isterse yeriz. aylık gıda harcamamız 125 tl yi geçmiyor... ki evde hiçbir eksik yok. sizin harcadıgınız parayı biz toplam gider olarak bile harcayamıyoruz.

sana tavsiyem alacaklarınızı 2-3 günlük alın. inan böyle daha az israf oluyor.

not: hani ögrenci de değiliz. çalışıyoruz. bu durumda giderimiz bu kadar. bence özeleştiri yapma zamanı...

@deju aylık gıda masrafı 125.00 tl mi? nerede yaşıyorsunuz yahu? kendi gıdanızı kendiniz mi üretiyorsunuz nedir? biz de yapalım?

Her gün dışarıdan yemek yeseniz günde 30 tl falan eder zaten. Hadi 40 olsun. 1200tl ediyor ayda. Eğer mutfak masrafına içki dahil değilse çok fazla gibi.

karnınız açken markete gitmeyin. önce güzelce doyurun karnınızı, sonra markete gidin. markete giderken, mutlaka liste yapıp gidin ve o listeye titizlikle uyun.

buzdolabının sebzeliğinden, direkt çöp kutusuna giden şeyler var mı?

sürekli evde mi yemek yapıyorsunuz? yoksa dışarıda da yiyor musunuz?

semt pazarlarına gittiğiniz oluyor mu hiç?

raf ömrü uzun olan kalemleri azar azar mı alıyorsunuz yoksa toptan mı alıyorsunuz? toptan almanız, çok daha akıllıca olur. toptan alamıyorsanız bile, en büyük ambalajının birim fiyatıyla, en küçük ambalajının birim fiyatını karşılaştırın. bazı durumlarda ciddi tasarruf edebilirsiniz. 1-2 kereliğine yaptığınızda önemsemeyebilirsiniz ama yıllarca aynı şeyi yaptığınızda çok fark eder çünkü ''yekûn tutar''!

bir de markadan markaya farklılıklar var. BİM'den alışveriş edin demiyorum ama markalar arası farklar da var.

''işten çok yorgun çıktım, çok gergin bir gün geçirdim, zaten karnım da çok aç, hadi bi an önce doldur şu arabayı da, kasaya gidelim, boşver şimdi fiyat karşılaştırmasını!'' dediğiniz anda, sayaç deli gibi işlemeye başlar.

bu bir yol ayrımı. bu tavsiyelerime uyan ve harcamadığı parasını biriktirenler, sonunda ev satın alırlar.

bibip: @godsparticle, çünkü sen çok akıllı bir adamsın hocam. hayat beni iki değirmen taşının arasında öğüttü. sen de satır aralarından bunu okuyabiliyorsun.

compadrito olayı güzel özetlemiş. Adamın her cevabından bir hayat dersi çıkarıyorum :)

1250 lira cokmus. havyar yemeden sofradan kalkmam diyorsaniz normal ama, arada falan domestik takilin tarhana falan icin. portakalli ordegi ayda 1-2 yemeniz yeterli

çok fazla 1250. her şey dahil en fazla tuttuğu zamanlar 400-500 falan tutuyor. her istediğimizi de alıp yiyoruz çok şükür.

biz de 2 kişiyiz ve 1.500'ü buluyordur ortalama. fazla olup olmadığının belirleyicisi bizleriz geneliikle ekonomik koşullar haricinde. yüksek gibi görünen bu miktarın oluşumunda tükettiğim bazı gıdaların organik olması -fiyat direkt 1,5- kat oynuyor- semt pazarı desen ortalama semt pazarlarının iki katı fiyatlara sahip (Ayrancı Mahallesi), her gün ortalama yarım kilo et yiyen adamım -etimi kasaptan alırım, marketten bir tık daha pahalı-, haftada 1-2 kez balık alırım -deniz balıkları 1,5,2 katı pahalı kültür balıklarına nazaran- besin takviyelerim var, yöresel ürünlere dair uğradığım yerler marketlerin yine 1,5 katına fiyat içeren bazı sevdiğim ürünlere sahipler, Bim ve A101'den alacak pek bir şey pek bulamadığım için nadir uğrarım gibi sebepler etkili. tek başıma 2 kişilik yemem de etkili elbette. Haftada bir kez dışarıda yeriz.

Kişisel özellikler yanında, nerelerden alışveriş yapıldığı, hangi kalite ürün tercih edildiği, mahallenin konumu, beslenme tercihinize bağlı olarak yapılan alışverişte protein ağırlıklı ürünlerin karbonhidrat ağırlıklı ürünler karşısında görece pahalılığı genelleştirebileceğim maddeler olarak karşıma çıkıyor.

EK: bu masraf kalemlerinde ayrıntı olarak belirtmek istediğim bir husus eve patates, makarna, pirinç, salam-sosis gibi görece ucuz ürünlerin girmemesidir. ikamesi olarak tükettiğim karabuğday, esmer pirinç, kavurma ve pastırma gibi ürünler de ortalama 1,5 katı fiyata sahip karşılaştırıldığında. öyle şarap marap gibi zevklerim de yoktur, eve girmez. soda hariç asitli içecek ve abur cubur kategorisindeki ürünler de girmez eve, bunlar da görece ucuz kalemler. ayda ortalama 2-3 kilo kaliteli kuruyemiş, 1 kilo kuru meyve alırım bu abur cubura karşılık olarak, onlar da ucuz değil karşılaştırıldığında abur cuburla.

bu arada compadrito'nun yazdıklarından sonra eklemek istedim.

daha pahalı olsa da memnun olduğum markayı alırım, ucuz olduğu için başka marka çok nadiren tercih ederim.

yani dondurma yiyeceksem ucuz diye x markayı değil, sevdiğim z'yi alıyorum.
ya da x salam/sucuk yerine y alıyorum.
fiyatı da ona göre fark ediyor.

ya da belli mağazalardan alışveriş yapmayı seviyorum.
bim'i ya da çağrı market'i tercih etmiyorum.

benim de kendimce uyguladığım ekonomi yöntemleri var, ama genel olarak keyfimi ve kaliteyi olabildiğince ön planda tutarak alışveriş yapıyorum.

bu biraz da tercih meselesi tabii.

bu demek değil ki en kaliteli şarapları içiyorum vs.
yani öyle üstdüzey bir durumum da yok.
ailemden gelen, büyürken edindiğim alışkanlıklarımı devam ettiriyorum sadece.

ama şu var ki, eskiden de aynı şekilde yaşıyordum, o zaman evin kirasına denk gelmiyordu bu masraflar.
şimdi aynı şekilde yaşayınca evin kirasına denk mutfak masrafım oluyor.

gelişen ekonomimizin bir örneği olsa gerek.

şimdi aylık 300-400 deyip te her istediğimizi yiyoruz diyen arkadaslara şaşırıyorum. Nasıl oluyor bu? ya ulkede etın kılosu 35,00 lira? bilemiyorum çıkamadım 400'le işin içinden.

2 kişiyiz evde
haftaiçi akşam yemekleri yeniyor, 1 kişi kahvaltı ediyor. haftasonu 2-3 öğün evde
abur cubur çokça alınıyor
her akşam mutlaka et-tavuk-balık üçlüsünden biri

haftalık 100-130 lira arası market alışverişine gidiyor

Biz dört kişi yaşıyoruz, aylık mutfak masrafımız, 600 civarı. bunun içinde iki çocuğumuz için yaptığımız organik gıda alışverişleri de var. Yalnız çocuklar öğle yemeklerini okulda yiyor, biz de ticketla hallediyoruz. Onun haricinde hafta sonları dışarda yiyoruz. Bu saydıklarım rakama dahil değil. haftada bir ya da iki balık yeniyor, onun dışında çocuklar haricinde biz kırmızı et yemiyoruz.

Kuzenimin de dört kişilik ailesi var ve mutfak masrafı 4000 tl (dört bin)yi buluyormuş. Duyduğumda nedir bu, her gün havyar, trüf mü yiyorsunuz diye şaşırmıştım. (Evet Türkiye gerçeği) :)

1. deneyi kısa tutmak
2. uzun cevaplı sorular olursa kesin daha çok dikkat dağınıklığı olur
3. başına bir uyartı koymak "10 dk sürüyor lütfen yalnızken yapın"
4. chapter falan şeklinde yapmak. mesela 5 sorudan sonra sayfa değişimi, yeni sayfada sadece devam et butonu, sonraki sayfada 5 soru daha
5. bbc'nin science sayfasını inceleyin. adamlar deneylerini binlerce kişi üzerinde ayet güzel dizayn edip yapıyolar

Un kurabiyesi en guzeli. Ya da tarcinli, zencefilli kurabiyeler.

görsele mörsele gerek yok hiç bonibonlarla kandıramazsın

un kurabiyesi rulez

Un kurabiyesi <3

İkram için 5'e mi basıyorduk?

@hayat aklini konusacak bir filozof uret

resimleri temsili koydum, bendeki damla sakızlı kurabiye tarifinde nişasta yok, un var, pudra şekeri var. kıyır kıyır çok güzel oluyor tam ölçüler aklımda değil akşama paylaşırım istersen :)

kurabiyeyi bu akşam yapacağım ama ertesi akşam yenecek, senin anne kurabiyesinden mi yapsam acaba, uzun süre saklanıyordu dimi o?

bunlardan un kurabiyesini tercih ederim. bide kakaolu ıslak kurabiyeleri çok seviyorum ben şunun gibi
www.bilgizenginleri.com

2 çok güzel,

çikolatalı seviyorsa da 1 de çok süper.

ben rejimdeyim ya hepsi mükemmel bence:D

en güzeli şöyle bildiğimiz kurabiye
semawer.files.wordpress.com
ama illa 3 seçeneğin varsa ben de un kurabiyesi derim

Normalde un derdim ama bir gun beklemis un kurabiyesi ijram etmek pek iyi bir fikir degil bence. Daha sert ve bayatlamayacak birsey yapmalisin.

@hayat aklini konusacak bir filozof uret

evet ikram için olacak, 10 kişi falan toplanacağız herkes bir şey yapıp getirecek bana da kurabiye düştü :) genelde kurabiyeler pek yenmiyor, diğer şeylerden sıra gelmiyor gözlemlediğim kadarıyla. çocuklar falanda olacak o yüzden ilk aklıma bonibonlu gelmişti büyükler yemezse çocuklar yer diye düşündüm :)

bazı kurabiyeler ertesi güne yumuşuyor ya ondan çekindim açıkçası ertesi gün yenecek ya, bunları daha önce yaptığım ve yumuşamadığını bildiğim için seçmiştim. senin tarifte öyleyse paylaşmanı çok isterim.

@kerbeee
bunları denedim daha önce 2-3 gün sonra bile yeniyor değişme olmuyor teşekkür ederim uyarın için.

engüzel kurabiye un kurabiyesi
3

tarçınlı un kurabiyesi
iki renkli kurabiye
portakallı kurabiye
çikolata parçacıklı kurabiye
çikolata topları

bir de ben sevmem ama böyle davetlerde en çok elmalı kurabiye gidiyor, yeniyor, bitiyor.

Un kurabiyesi galp ben.

Yazik gunah bana, sisti bi tarafim.

evet, kurabiye oldu, kurabiye canavarları tarafından test edildi, onaylandı. tarifi veriyorum:
3 yumurta
1 su bardağı yoğurt
1 su bardağı sıvı yağ
2 su bardağı toz şeker
1 tepeleme tatlı kaşığı soda
ben iki limon kabuğu rendeledim, isterseniz başka bir aroma da olabilir
aldığı kadar un. (8-9 su bardağı aldı sanırım. bereketli oluyor bu tarif)
hamur yumuşak olsun (bu çok önemli) unu azar azar ekleyin, toparlanınca un koymayı bırakın.
biraz dinlendirin. iki ceviz büyüklüğünde parçalar alıp şekillendirin. kabarınca portakal kadar oluyorlar. ben bir tepsiyi 3 ceviz büyüklüğünde yaptım. ayva kadar oldular :)
ben hamur işlerinin üzerine yumurta kullanmam. fırçayla çok hafif ıslatıp toz şeker serptim.
midi fırında 180 derecede pişirdim, fırını iki üst bir alt ayarladım.

sonuç; neira arkadaşımın "kurabiye budur" dediği kurabiye oldu.

yue, bu kurabiye yarına bozulmaz da çok büyük olacak. o kadar ikramın içinde ya yenmez ya da yarısı kalır bence. istersen sen o bonibonluyu yap, madem çocuk çokmuş. bonibonu az koyarsın, o kadarcık zarar oluversin artık.

kolay olsun.

iş çıkışı pastaneye gideceğim illa insafsızlar :(

duyuru için bi paket yapsanız bıraksanız bi yere çok hayra geçer hanımlar :)

@hayat aklini konusacak bir filozof uret
çok teşekkür ederim tarif için. yağı da fazla değilmiş sevindim. hafta sonu deneyeceğim tarifini.

millet az önce arkadaş aradı benim kurabiye işi keke dönmüş :D önereceğiniz kek tarifi var mı?

ıslak kek her türlü gider bence.

arkadaşlar,
valla yazarken hep içimden öğrenci arkadaşlar da var keşke başlığa not koysaydık, canı çekecek olanlar girmeseydi diye geçirdim.
kusura bakmayasınız, önümüzdeki izmir zirvesinde kurabiyeler benden. (sağlık durumu harici söz)

@yue alemsin :)
yeni duyuru aç bence kek için :)

şüpheli bulduklarına ev baskını falan yapılıyor

hatta house'ta da vardı. böyle resimler var mı evde, birileri yaşıyor mu, aynı yatağı mı paylaşıyolar

yabancı biriyle evliyim. allahtan türk vatandaşlığını tercih edecek bir ülkeden değil. rus falan olsa bize de baskına gelirlerdi :D

sosyal hizmetlerde çalışan komşum vardı, o anlatıyodu :)

bir şekilde bulunuyor ya, bu işin de bir piyasası var, deli gibi para kazanan insanlar var bu işten.

Tamam iste birlikte yasamak lazim. Komsulara falan da soruyorlarmis sanirim. Cok sikinti.

parayla yapilanlar cok riskli geliyor bana dolandirilma riski var bir kere nasil guveniyorlar ki?

dolandırıcısı filan var, simsarları vs var ama şöyle düşün şunlar da var:
özellikle genç (20 yaşında) filan avrupalı kızlara -üniversite filan okumayanlarında- evlenmek, çocuk yapmak merakı olanlar var --hatta baya baya var, ha kız çocuğu uyutup diskoya gidiyor o ayrı ama kendi memleketinden bi adamla evlenmesi zor zira onlar 30küsür yaşında evleniyor veya kız işsizlik maaşıyla geçiniyor yapıyor bi çocuk 2-3 sene çalışmıyor adam çalışıyor, çocuk parasını alıyor, adamdan para alıyor vs.
sonracığıma bi kere yabancı erkek arkadaşı edindiyse (arap-türk-yugoslav her neyse) genelde kendi milletinden olan arkadaş çevresinden dışlanıyor (özellikle milliyetçi kesimlerde tabi her yerde değil)yani kız artık göçmenlerin çevresine girmiş oluyor e onlardan da evlenmek isteyen mutlaka çıkıyor kız da bakıyor herkes evleniyor (o çevrede) evleniyor.
erkek için neden zor olsun ki? zaten ölmüyor mu türk erkekleri yabancı kız için? olmazsa vatandaşlıktan sonra ayrılıyorlar zaten. yaş gençken, kız hazır karınken, geçinip gidiyorsun işte. asıl o kızlar için zor genelde duygusal laflarla vaadlerle kızları evliliğe razı edip 3. gün olmadan aldatmaya başlıyor -işçi olanlar- öğrencilerin geneli zaten gerçekten isteyip aşık oluo evleniyor daha yürütülebilir oluyo evlilikler.
ha bir de türk kız yabancı adam evlilikleri var gördüğüm kadarıyla onlar genelde aşk evliliği ve çok daha sorunsuz gidiyor.

başlı başına romatoloji var, immünoloji ile beraber zaten. randevu vs.de sıkıntı çıkarsa fizik tedavi rehab. da olur.

hiiiiiiiiiiiiiç başka yerlere dolaşmadan doğrudan romatolojiye gidin

romatolojik ilaçların ciddi bi kısmı sadece romatoloji uzmanları tarafından yazılıyor. boşuna vakit kaybetmeyin

bonus: immunoloji'ye göğüs ve dermatolojiden de geçiş var. açıkcası dermatologun RA hakkındaki bilgilerinden emin olamam

direk romatolojiden yer bulamazsan, genel dahiliye yönlendirir.
romatoloji sıraları full çekiyor şu anda

şuan ortalık çok kötü. çocuğum olsa peşinden ayrılmam.

çocuklar yetişmiyor ki artık. çevre, tv, internet etkisi o kadar fena ve kötü ki ailenin etkisi yok gibi bir şey çocuk üzerinde.

benim bi gözlemim de şu ki tüm çocukları anne babalar okula götürüp getiriyor :)
çok ilginç ben varoş sayılacak bi yerde oturuyorum burda kadınlar çalışmıyor da ondan diyordum ama lüks semtler de öyle (bu 4-4-4 nedeniyle çocukların hepsinin okulu değişti, abi-kardeş aynı okula da gidilemiyor 1. kademe 2. kademe farkı yüzünden) anneler işi gücü bıraktı okula götür getir, ödev yap, proje yap, performans yap, doğumgünleri filan özel yerlerde kutlanıyor oraya git vs. leyyn ben doktoraya kadar yaptım annem 1 tane ödevimi yapmamıştır.
çocukların müfredatı zaten kuşa dönmüş, ödevleri de aile yapıyor, senin kast ettiğin şeylerde de evet hiç bir şey gördükleri yok tam fanus hayatı PC'deki oyunlardan öğreniyorlar, anneyle pazarlıklar bile ödevler bitince minecraft açmaya izin ver şeklinde -bize ise akşam oldu sıpaaa eve girin deniyordu arkadaş-

ben çok kötü bir çocukluk geçirdim. her kötü olaydan daha iyi ve daha masum bir çocuk olarak çıktım. çocuklarınıza göz kulak olun, tutunmak için bu kadar çabalamaları gerekmiyor. el bebek de büyütmeyin, dengeyi kurun.

@rock n roll
biz çocukken de o kadar iyi değildi

bikaç ay önce çivici katilin videosunu izledim. yahu bunlar ciddi ciddi tv'lerde verilen şeylerdi.
goosebumps, power rangers'tan sonra yayınlanırdı.

tarkan'ın ölürüm sana klibine bakın. adam porno çevirmiş :)

yani ya biz haspel kader iyi çıktık ya da şimdiki çocukları çok küçümsüyoruz

bence ortalık eş/benzer şekilde kötü, üstelik cep telefonu bile yoktu arkadaş akşama kadar sokaktaydık, kaç km okula yürürdük kimin neden haberi vardı? (ha ben küçük şehirde büyüdüm tabi istanbul bebesi değilim)
cinsel içeriği olsun, şiddeti olsun görüyorduk, kırmızı noktalı film yayını biliyoruz biz :) şimdi sigaraya çiçek koyuyorlar...
neyse küçümsemek değil de bence, "korumak" adına herşeyi abarttık hakketen çocukları fanusa koyduk. sonuçları da ufak ufak görüyorum; bu kadar olmasa da benzer muamele görmüş 20-22 yaşlarındaki çocuklar ekseriyetle kıçıkırık okulların kıçıkırık bölümlerini güç bela bitirip iş bulamayınca, bulup 3 aydan fazla sabredemeyince, askere gittiğinde allaha kadar küfredince (normalde inançlı bu insan) vs. o zaman aileler fark ediyor hatalarını. yalnız yaşı 8-10 gibi olanların çoğu böyle yetişiyor bunlar büyüyünce ne olacak onu bilmiyorum...

El değmemiş, insanları temiz kalmış küçük bir yere yerleşeceksin. İstediği kadar özgür olacak çocuğun. Okula tek başına gidebilecek. Devlet okuluna gidecek üstelik. Sokakta korkmadan oynayacak. O garabet tabletlerle, cep telefonlarıyla, tüm elektronik aletlerle çocukluğunu çürütmeyecek. Çimeni tadacak. Top tutacak. Bu saydıklarıma güveniyorum geleceğimiz adına.

Ben lojman cocuguyum.
Gittigim okullar da hep benim gibi cocuklarin gittittigi okullardi.
Dershanelerimde de hep ayni cevreyle idik.
Yani sehir kucuk degil ama ben hep ayni ekiple idim.

Fanus gibiydi denilebilir.
Ta ki universiteye gidince degisti hersey. Neleri ilk duydugumda sasirdigimi hic anlatmayayim.
Gerci ben de az saskaloz degilmisim de.

Neyse efendim su an bakiyorum cocuklara faniusta buyuyen benim, simdikiler bi degisik. Zaten hepsi hormonlu zebellah gibi.

eskinde pkk çöplere bomba bırakıyordu mesela. çocukken psikopat olmuştum bi ara, çöp tenekelerinin uzağından geçerdim hep. insan etkileniyor.

istanbulkitapcisi.com

istanbul'un 100 .... serisi var bi de

işte 100 yemeği, 100 resmi 100 bilmemnesi

murat belge, istanbul gezi rehberi

1 - martilar elbette balik yer. sürekli mayali seylerle baslenmediklerinden bu ufak miktar onlara zarar vermez. doymaya da yetmez zaten. marti basina cok simit düsmüyor vapurda zaten.

2 - cok fark etmemesi gerek. ama emin degilim. beslenme aliskanliklari bedensel ihtiyaclar ayni. kedi köpek diye ayiran hangi türün neyi sevdigine aromalarina kattiklari diger kokulu seylere bakiyor diye biliyorum. ac kalmalarindan her türlü iyidir düsüncesindeyim.

1: bildiğim kadarıyla zararlı değil ama sanırım onları beslememek gerekiyormuş çünkü çok fazla çoğalırlarmış biz beslersek. doğal dengesine bırakmalıymışız. (ilkokul çocuğu gibi konuştum biraz)

2:düzenli vermedikten sonra hiç bişey olmaz. gariplerim çöpten yiyor zaten ne bulursa bayat mayat.

ben geçen yemekte çıkan köfteyi yemeyip pencerenin önüne koydum kuşlar (karga ve martılar) 2 dk'da sildi süpürdü

bir de 2 martı bi kez bi kargayı sıkıştırıp canlı canlı yemişlerdi

yani, kuşlar aslında gayet etçil de biz ekmekle besliyoruz

1-martılar bebek bezi dahil her şeyi yer.

martılar etçil diye geçiyormuş onlara simit yemeyi öğreten türkler diyorlardı bir formda görmüştüm ama ne kadar doğru bilemeyeceğim. hamsi yer.
köpek, kediyi bilemiyorum malesef o yüzden yorum yok ona.

Herkese teşekürler...Cevabımı aldım...Sağ olun...

doktora gidip çalışabilir raporu alman lazım
2 günün üstüne rapor sgk'ya ulaşmışsa ödeme yapılıyor

sakın gitme. ben yaptım bir hata öyle. kimse sana madalya takmıyor. gittiğinle kalıyorsun. aman diyeyim.
illa gideceksen de raporun varken çalıştırmazlar doktorunla görüşüp raporu değiştirtmen gerekebilir ona da doktor yanaşır mı bilmem. genelde ameliyatlarda 10+10 rapor kafadan verirler.

yedigöller milli parkının içinde orman müdürlüğünün işlettiği bungalovlar vardı eskiden. hala işletmesi yapılıyor mu bilmiyorum. eğer yiyecek içeceğimizi biz kendimiz yanımızda götürürüz diyorsnız bi araştırın bunu.

o taraflarda dağ evleri daha pahalı bile olabilir.

mudurnu'da fuatbeyler konağı'na bakın

alkol var mı bilmyorum ama geçen hatfasonu yemek için orada durduk yedik, başarılı hindi tandırı var ;)

(bkz: esansiyel tremor)

(bkz: nistagmus)

ikisi de hem bir hastalık hem de semptom olabilir

cbc: complete blood count
hemogram ile eşanlamlı

biyokimya (elektrolit) yazdıysa sodyum, potasyum, kalsiyum, klor, magnezyum falan olur

full biyokimya: bunlara ek olarak karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri

daha önce hiç düşünmediydim ama pierre cardin bana da dandik geldi şimdi. çok fazla taklidi olduğu için böyle oluyor bence.

pierre cardin'i zevkine güvenmediğim, paçoz şeyler giyinen insanlar beğeniyor. ondan bana kaliteliymiş izlenimi uyandıramadı bi türlü

nişan bohçası yaparken gidip damat takımı falan alıcaktık, sanırım sırf bu yüzden bişey beğenemedim

acer: dandik algısını asla yenemez, gerçekten dandik de.

casio: müzik aletleri, öğrenci seviyesindedir, üst düzey ürün beklememeli.

iphone: sırf şarj aletlerinin sikkoluğundan bile kaybediyor.

hyundai: daha adının telaffuzunun nasıl olduğunu bilmiyoruz, kendi reklamlarında bile farklı farklı söylüyorlar.

saat konusu biraz farklıdır aslında. saatten anlayan kişiler tarafından
pierre cardin, casio, lacoste, swatch vs. bunlar saatten sayılmazlar.

omega, seikoi tissot vs. bunlar ve türevleri saatten sayılır.

Ramsey: kurucusunun Remzi adlı beyefendi olduğunu öğrenmemle beraber hiçbir şey eskisi gibi olmadı. istedikleri kadar Londra markası yaratmaya, fiyatlarını şişirmeye çalışsınlar, gözümde değeri yok. bildiğin Mahmutpaşa markası sayıyorum.

Bende beko'nun öyle bir etkisi var.

Ayrıca renault. Nedenini bilmiyorum.

cort

tırt der gibi.

eşim çalışıyor bende çalışıyorum(erkeğim),
Evde yemekte yaparım,
Demin bulaşıkları makineden çıkarıp dizdim birazdan çamaşırları katlayacağım,
Toz alırım evi süpürürüm,
Eve temizlikçi geliyor, gelmediğinde ikimiz işleri bölüşüyoruz
hiç banyo tuvalet temizlemedim eşim yapıyor onu,
Kısaca işleri hep bölüşürüz asla birimiz çalışırken diğerimiz yatmaz.

İki yıldır evliyiz.

Yemek yapmayı sevdiğim için çoğu zaman yemekleri ben yaparım hanımda güzel yemek yapar ama benim kadar değil :)

Bulaşık sorun değil elime yapışmaz ya.

Çamaşırla pek aram yok. Beni karıştırmaz zaten ama mecbur kalırsam ön yıkma normal yıkama falan filan halledebiliyorum.

ikimizde çalıştığımız için pazar günleri temizliği berber yaparız. Süpürme bana ait toz almayı sevmiyorum.

Banyo/tuvalet temizlerim

Eve temizlikçi gelmez. Çocuk olmadığı için rahatız. Bunların dışında getir götür işleri bana ait. Markete beraber gidilir.

Herşeyi hanımdan beklememek lazım :)

Merhaba dostum

4 aydır evliyim.

Evlenmeden önce hanımla aramızda konuşurduk, o hep her şey müşterek olsun felan derdi, bense ana evinde hiç temizlik yemek, hatta kendi odamı bile toplama gibi işlerle uğraşmadığım için bunları kulak arkası ederdim. Hele bi evlenelim yine her şey eski sistem devam eder diyordum fakat eve girince işler böyle yürümüyor.

Bir kere eşin de senin gibi çalışıyorsa, işlerin tek bir kişinin üstüne yıkılması büyük haksızlık oluyor. Yemek, temizlik, çamaşır (her ne kadar bütün işi yapan makineler olsa da bunları düzenlemek/çıkarmak/yerleştirmek/asmak bile yeri gelince büyük işler oluyor. Ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bir evde bu işlerin bir şekilde yapılması gerekiyor yoksa o ev, ev olmuyor. En basitinden bir iki öğün yemeyince her şeyin ne kadar büyük zorunluluk olduğunu anlıyosun. Yani o yemek pişmeli, o çamaşırlar ve bulaşıklar yıkanmalı. Her zaman dışardan yemekle nereye kadar, ayrıca 2 haftada bir temizlikçi kadın çağırmakla da iş bitmiyor.


Hülasa şunu söyleyeyim. 4 ayın sonunda büyük öryargılarımın olduğu ev işlerine gayet alışmış hatta yer yer bunları yaparken mutlu olmaya başladım. Yemek yapılırken ne biliym mutfakta salata yapmak, evde genel olarak bir işin ucundan tutmak yetiyor.

:)

Eşim çalışıyor.

Toz almak dışında hepsini yaparım. Toz almaktan anlamam beceremem. bütün işleri o da yapar. Yalnız yemeği ben ondan çok daha iyi yaptığım için ona yaptırmam :) onun dışında kim o an daha az yorgunsa yapıyor zaten. Sen yap, ben geçen yaptıydım muhabbeti olmuyor. Herkes zaten kendi sebep olduğu bulaşığı makineye koyuyor. Yemeği ben yaptıysam tencereyi dolaba kaldırma işini de genelde o yapıyor.

En büyük sıkıntı çay koyma hacı. O konuda işte ben aşırı maço, sert mizaçlı, höt dedi mi oturtan biri olduğum... şaka lan şaka genelde ben market alışverişi, çöplerin atılması gibi işlere koşturduğumdan çayı o koyuyor (genelde).

eve temizlikçi 2-3 ayda bir geliyor eğer temizlik işini bir müddet boşlarsak falan. Onun dışında gelmiyor.

bu arada ben erkek.

öncesinde 7-8 ay aynı evde yaşadığım eşimle 3 aydır evliyiz

anı eve yaşadığımız dönemde o freelance çalışıyordu, bulaşık yıkama, dizme, çamaşır toplama vs işlerini yapıyordu. yemek yapma ve ütü her zaman bana aitti

evlendiğimizden beri ancak ben hususi söylersem bir şey yapıyor. tuvalet kağıdı koymasını bile 3-4 kere söyledikten sonra rutine bindirdi. söyleyince tamam yapıyor da niye söylemek zorundayım onu çözemedim, o söylemeden ben yemek yapıyorum gayet?

biraz bikbik yapmaya başladım ama :D

Karı koca çalışıyoruz, haftada bir temizlikçi geliyor.
Eşim adına yazıyorum:
* benden iki saat önce eve gelmiş olsa yemek yapmaz beni bekler, sonra beraber yemek yaparız
* bulaşık makinesini ben söylemeden boşaltır ama ancak özellikle söylersem ya da benim hakikaten çok yoğun olduğumu görürse bulaşıkları dizer
* tezgah konusu da yukarıdaki maddeyle aynı
* çamaşır makinesini kullanmayı biliyor, geçen sene 3 hafta yurtdışında eğitimdeydim, bu dönem içinde çamaşır yıkadı, ama normal bir rutinde "işi olmaz"
* ama çamaşır asmaya yardım eder, bazen ben söylemesem bile
* yeni evliyken ve temizlikçi 2 haftada bir gelirken beraber ev temizlediğimiz olmuştu
* normalde gerek olmuyor ama arada lavaboyu kendi temizliyor
* kedi kumu temizliğini de genelde ben söylemeden kendisi yapıyor.

ikimizde çalışıyoruz her hafta sonu evi sadece silip süpürüyoruz, ayda bir temizlikçi geliyor.

yemekten sonra sofrayı ben kaldırıyorum genelde
bulaşık makinesi çamaşır makinesi doldurma boşaltma işini kim gördüyse o yapıyor

6 sene bekar yaşadım, o zaman eve temizlikçi de çağırmazdım tüm temizliği ben yapardım.

1 senedir evliyiz, ikimizde çalışıyoruz ben dişi tarafım.

Ben şu işi yap demeden eşim hiç bir iş yapmıyor, yap deyince de hiç nazlanmadan yapıyor. Ütü ve banyo temizliği haricinde her işi çok başarılı şekilde halledebildiği halde yapılması gerektiğini söylemeden yapmak aklına gelmiyor.

erkek/+15 yıl evli. :)
-gerektiği zaman bulaşık makinası çalıştırır ve bitince temiz hali ile bulaşıkları yerlerine kaldırırım. (senede 6-7 kez olur)
-tezgahta bulaşık var ise durulayıp makineye koyarım (keyfime göre)
-sofranın kurulmasına vs.vs.vs. yardım ederim keyiflidir. ekmeği hep ben keserim. :)
-ütü/çamaşır hiç anlamam (hepsini eşim yapar) zorda kalırsam ütü yaparım sıkıntı yok!
-temizlikçi gelmez, çok istisnadır. (4 kez bugüne kadar)
-banyo tuvalete karışmam. fayansları tavana yakın kısımlarını silmeye/temizlemeye ara ara yardım ederim.

hanım çalışmıyor. (Çocuklarda (2) sağolsun) :)

not: yazın balkonları yıkarım, terasta et pişiririm.

kadın olarak cevap vereyim. Çalışsam da çalışmasam da:
-bulaşık makinesini boşaltır, doldurur.
-çamaşır yıkar, asar.
-kitaplığı, çekmeceleri organize eder, gerekli gördüğünde
-elektrik süpürgesini zaruri durumlarda( ben haftasonu için yoksam ve evi çok dağıttılarsa) açar.

Ama asla:
-çamaşır ütülemez, katlamaz.
-yemek yapmaz.
-banyo temizlemez

Ben şu an çok yoğun değil ama çalışıyorum(ona kıyasla hafif, üniv. araştırma görevlisiyim, çok geç gelmiyorum)
Ama benim çalışmadığım dönem oldu ve aynı şekilde yaptığı şeyleri yapmaya devam etti. Çok yoğun çalıştığım dönem oldu, aynı şekilde yapmadıklarını yapmadı.
Eşimi seviyorum lan!! Çok maço görünse de çalışmadığım dönemlerde bile bana destek oldu sınırları dahilinde, çok çalıştığımda da kendi yardım edemediği durumlarda(yemek, detaylı temizlik) yardım almamızı sağladı, bu durumu destekledi.

Evde bakıcı var, temizliği üstün körü idare ediyor, ayda 1 temizlikçi geliyor.

liseli misin bebeyim?

hayir tabi ki. gelir dagilimi denen bir sey var duydun mu?



mesela fransa/ingiltere ve bilimum gelismis gordugun ulkelerdeki ogrenci, yeni mezun kizlarin kayda deger miktari, okul masraflarini cikaramadiklari icin fahiselik yapmak zorunda. hem de ev sahibiyle de yatmak zorundalar, kiralarini odeyebilmeleri icin. iste "haftada 2 gun benimle yatarsan kira vermek zorunda degilsin/ su kadar daha az verirsin filan" uzerine anlasiyorlar.

benzer olarak usa deki insanlarin kayda deger miktari tam saglik sigortasi olmadan, cunku tam saglik sigortasi pahali bir sey ve her sirket de saglamiyor. bunun eksikligi yuzunden, acil bir ameliyat icin hastanelik olan amerikali kol gibi faturayi evini/arabasini satip, olene kadar calisiyor.

@gadanallah +1. usa'da hasta olma da nerede olursan ol.

Amerikali,avrupali olsaydin sordugun sorularin yarisini sormana gerek kalmayacakti.en onemli farkin bu.yasam stillerinin farkliligida geriye kalan sorularinin cevabi.benim babam 70 yasinda hala gayrimenkul alalim ileride rahat ederiz diyor.demiyorki aq evde kimse kalmadi satayim evi gideyim taylanda aylik 500 dolar verir ev tutarim.yanima da alirim bakici bir kadin olsun bana fil mezarligi.

@gadanallah fantastik adammissin kardesim tebrik ederim.senin kesin fransada 10-20 odali bir ev alman lazim.girisimcilik budur.az zarar edersin falan ama dolce vita iste.

@gadanallah

avrupa için söylediklerin konusunda, bu kafayı nasıl ulaştın la? (bkz: akıl fikir)

@nolan nediyonlan? ne demek istiyorsun?

avrupa ülkeleri için attığın çıkarım için herhangi bir dile bir tane haber, kaynak vs verebilir misin?

8 kişi tanıdım, 4'ü böyleydi demek yeterli olmuyor.

abd hakkında söylediğin doğru mesela.

@gadanallah yeni mezun erkekler ne yapıyor aga, tokmakçılık mı? İngiltere hariç avrupanın neredeyse tamamında üniversite öğrenimi bedava yada ihmal edilebilir ucuzlukta.

@christopher nolan, @yakuza123 @vs. google diye bir sey var duydunuz mu?

www.europeandme.eu

www.reuters.com

www.thegrindstone.com

www.businessinsider.com

amerika, kanada ve iskandinav ülkelerinde (ve kısmen ingiltere) gap year denilen bi nane var. o 1 sene gezmeye ayrılıyor. ama gezerken öyle 5 yıldızlı otellerde en lüks yemeklerle gezmiyorsun

danimarka'da evinde kaldığım amca anlatmıştı. ikiz oğulları mısıra falan gitmişler. işte kaç ay dolaşmışlar afrikada. en son dönecek paraları kalmamış. ama ailelerine haber de vermemişler. trene artık napalım yoksa yok paramız, gidebildiğimiz yere kadar gider ordan bakarız diye binmişler. trende bi kadına yardım etmişler bavulu konusunda. öyle olunca muabbet falan başlamış, kadın da bunların tren biletini ödemiş.

yani bu hikayenin ana fikri: acından geberse de evden para istemiyor.

bu gap year neredeyse mecburi gibi bir şey. adamların kültürlerinde var.

@gadanallah

biri, %4 biri %10 arası diyor. kayda değer miktar ile pek alakası yok bana kalırsa.

kahve falında ne desem çıkar. çok destekli sallıyorum...
bir de yani tanıştığım birine karşı negatif bir şey hissedersem en kısa zamanda birine karşı bir yanlışını görüyoruz. ben birinden hoşlanmazsam arkadaşlarım o kişiyle arkadaş olmaz, temkinli yaklaşır. bu konuda da adım çıktı.

hiçbir şeyim yok. yine yüzüme vuruldu halbuki çok isterdim.
neyse çok iyi türk kahvesi yaparım, olur mu ?

Cok deli severim, hayal kurarim, surpriz yaparim. Bos beles isler kdjdja

iyi bir muhabbetim yoktur, sıkıcı biri de sayılabilirim aslında ama karşımdakini iyi dinlerim. en iyi yaptığım şey bu.

Üşenmek,ertelemek konusunda kendime güvenirim.

ders çalışmayı erteleme.

@kirmizikasekaban bi fotograf atsakta bize de baksaniz :))
Boyle bilincli isteyerek degil de, bos bulunup icimden gelerek bi sey dilesem mutlaka olur. Mesela piyango alip bana ciksa dedigimde cikmaz ama yolda yururken bi para bulsam yerde ya desem bulurum. Ya da sunu gorsem keske desem o kisiyi gorurum gibi

pokerde üstüme yoktur ..

çok iyi şeytanın avukatı rolü oynarım

isimde iyiyimdir.
(bunu kendi kendime soylemiyorum tabi aldigim geri bildirimlere gore soliyorum.)

ikna.

ikna gibi bir çabam olmadığında bile insanlar benim fikrimlerimi kabul ediyorlar.

mükemmelliyetçilik

american institute of architects generel excellence in architecture madalyam var, mimarlikta mukemmelim cunku (yerseniz).

insanlari sinir etmekte ustayim, kendimden nefret ettirmede ustayim, isleri ertelemekte mukemmelim. ozguven eksikliginde ustayim.

dillerde oldukca iyiyim sanirim (ozguvenle bir tek bunu soyleyebilirim).

seks ve yemek yapmak

Olumsuz seyleri dusunerek gerceklestirmek konusunda mukemmelim. Bu da olursa sictim artik dedigim her sey oldu.

illa bir şeyde mükemmel olacaksam, kendimi düşünme konusunda mükemmelim. kendimle uğraştığım kadar başka bir şeyle uğraşsaydım çok büyük aşama kaydederdim. yok öyle miyim, böyle miyim, niye bunu düşündüm, niye bunu yaptım, ne yapmalıyım, ne yapacağım, bence böyle mi yapmalıyım... öf.

attention whore'lari anlamada master degreem var bi de.

Acemiliğin ve gıllıgışlı işlerin ustasıyım. Her girdiğim ortamda en boktan, en kompleks, en challenging problemleri bana iteliyolar. Ya da bu konuda paranoidim.

Bi keresinde isyan edecek oldum, yahu ben doktorum, ne annarım bundan!?! deyu, Bunu sen yapcan! diye tutturduydu patron.

Bi keresinde de, bana kartvizit bastırır mısın? dedim patrona. Tabii hayatım, yeter ki sen iste! dedi, ben de, ama unvan olarak "Lağımcı" yazsın kartta! dedim.

Çok konuşkan biri değilim fakat çok iyi bir dinleyici olduğumu söylerler..

3 dil bilmek + iyi resim çizmek. galiba.

çocuklarla iletişim kurma konusunda mükemmelim, anne olsam mükemmel ötesi olurdum.

ikna ve insanları etkileme konusunda öyleyim.

-çok deli çay demlerim
-çok deli bulmaca çözerim

mükemmel bir şey yok, yaptığım şey/ler/i illa ki başka bir yerde benden iyi yapanı vardır.

lakin en son evimin kapısına danışmanlık merkezi tabelası yaptırmayı düşünüyordu arkadaşlar. iş konusunda (genellikle start-up), tasarım konusunda, ilişkileri konusunda, orama şu oldu konusunda, gözümün üstünde kaş var konusunda vs diye çeşitlendrebilecek her tür konuda kapım çalınabiliyor. boş işler müdürlüğümden olsa gerek. kafam çalışsa profesyonel olarak yapıyor olurdum şimdiye.

fırsatları tepmede üstüme yoktur.

ödem oluşmuş veya ilaç orada az da olsa kalmış olabilir. sıcak suyla destekleyip hafiften masaj yaparsan geçer diye düşünüyorum.

(bkz: siyatik sinir)

bu tarz engellemeler merkezden bir yerden yapılmaz dostum. bilgi işleme gidip konuyu sorabilirsin. onlar engellemiştir çünkü.

o sorun bizde de oluyor bazen. bilgi işlemcilerin kullandığı web filtresi bazı anahtar kelimelere gör çalışıyor bildiğim kadarıyla. bazen sözlükler de bu anahtar sözcüklere takılıp engelleniyorlar otomatik olarak. sizin orada da öyle olmuştur. aranız iyiyse, bilgi işlemdekilere söylersiniz. açıyorlar hemen.

Ben kamu kurumundayım twitter ve sözlük açık bizde.

ben de kamudayım, sözlük, facebook, twitter, youtube açık (en azından bugün çıkmadan öyleydi)

bulunduğum yerde ekşi sözlük'ü bildiklerini sanmıyorum. hoş genel müdürlükte de bilen yoktur ya, bir yerden talimat geldiyse belki...

oo bir bizim yer mahrumiyet yeriymiş.
ekşi de gitti tam oldu :/
bilgi işlemci olduğunu düşündüğüm biri var, konuşmaya çalışırım...

filtre siteleri kategori bazinda engeller. bunun icinde sitelerin meta taglarini ve bazi sayfa bilgilerini kullanir.
bazen websiteleri yanlis kategorilenebiliyor ya da unkategorize (kategori disi) olabiliyor. eger IT kategori disini engelledi ise ya da sosyal paylasim vs. gibi tum kategorileri kapadi ise sozluk acilmayabilir. ust yoneticilerden biri sozlugu engelleyin demis olabilir. IT lie konusup bilgi alabilrisiniz muhtelelen . proxy yapma imkaniniz varsa onu deneyin genelde acik unutuyorlar.

aramaya inanan olursa tam merkezde parkta bi lokanta var. 10 numara kuru fasulye ve kavurması...süper süper

TC yasalarına göre çocuğa soyadı baba verir. İspanyayi bilmem

aynen ben ikisini birden aldım
ama ispanyol evlilik cüzdanında soyisim değişmiyor

çocuklar burda x sanchez lopez, orada ise x sanchez yılmaz olacak

ben kendi soyismimi tutmadım, sidik yarıştırmaya gerek yok diye :D

türkyede doğup buradan isapnyol vatandaşlığına başvurursanız sizin soyismi alırlar ama önce dediğim gibi oluyor

bu arada ispanya ile çift vatandaşlık yok (en azından şimdilik) haberiniz olsun

saniyorum son yasa ile kadin sadece kendi soyadini kullanabiliyor isterse ama iki soyad ile durum nedir bilmiyorum. bir de ispanyol adamin iki soyadi olmasi yine iyiymis, 5 tane de olabilirdi. bir de cocuklar ispanya'da dogarsa onlar icin daha iyi tabii ki, avrupa vatandasi olacaklar sonucta. Bir de erkek olursa Turkiye'de askerlik derdi var vs.

dizde kitlenmeler mevcutsa menisküste problem olabilir

başvuracağınız doktor: ortopedist

bacak kaslarını güçlendirici egzersizler yapmaya çalış
birden ve çok yüklenme
doktora git
koşma

@vfgerty fizik okumuyorum yav. ama fizik dersini almak durumundayim her halukarda zira muzik sanat tarihi falan okumak lazim fizik 1-2 derslerini almamak icin

@vfgerty farzet ki biyoloji okumak istiyorsun ilk senende fizik 1 2 yi vermen lazim ne yapacaksin abi tarih bolumune mi gececeksin? fizikten nefret ettigim kadar tarihi sevmiyorsam ne olacak :)

mit opencourseware walter lewin'in derslerini takip et derim. benim inanılmaz hoşuma gitmişti. gerçi ben zaten genel olarak fiziği çok severim. ama walter lewin bu işte usta bir adam.

sevmek zorunda değilsin aslında. ama mecburiyetten bu dersi geçmen lazım. onun için de ezberleyeyim geçeyim demek işi az biraz daha zorlaştırır motivasyonu düşürür. sevmesen de inatlaşıp ne bok olduğunu anlamaya çalış. böylelikle en azından karşına gelen soruya az çok yorum yapabilecek duruma gelirsin. az çok yorum yapabilmek demek en köt sana sallama gücü verir.

bir de inatlaşıp iyice anladıkça belki de daha kolay gelip sevebilirsin de (sevme kısmı çok şart olmasa da). ama walter lewin iyi başlangıç olur.

@godsparticle bi lecture ini izliyorum simdi de cok eglenceli adammis cok sevdim neden simdiye kadar kesfetmemisim bilemedim cok tesekkur ettim :)

@zetahead evet hepsinden ayri gicik kapiyorum elektrik basta olmak uzere :) atisa bile gelemedim daha. formuller onlar evet
biliyorum cikislarini ogrenmek kolay da sinavda cok kisitli zaman oluyor onu onun yerine koy degistir vs. cok uzun surebiliyor istedigin formulu bulmak. bilsen bile ezberlemek gerekebiliyor. ezberlemek sorun degil hangi soruda hangisini kullanacagini bilmen lazim ezberlemekle bitseydi herkes yapardi. mantigini anlamak lazim yani

bizde serway serisini okutmuşlardı. sıfırını almayın, 2. el bi kitapçıda serway fizik in 1. cildine bir bakın. tarzı hoşunuza giderse temiz bi tane alın. internette pdf si var. basılı kağıt olmasa da olur diyorsanız indirin.

benim tüm eğitim öğretim hayatım boyunca başaramadığım bir konu bu. fizikten nefret ettim, haal daha da ediyorum. hiç realistik gelmiyor bana. gözümde canlandıramıyorum

ama öss'de en iyi olduğum konu fizikti. çünkü böyle beceremediğimden üstüne daha fazla düştüm. bir de geçene kadar ayıya dayı deme durumları var, onu kabullenince daha rahat oldu.

bir de yaşlıca iyi bi hocayla hazırlanmıştım öss fiziğine. adamın tarzı falan bi ilginçti :)

şimdi fizik benim en fevdiğim dersler arasındadır sebebi gerçek hayatta rahatça görebilmem test edebilmemdir.(temel fizik kanunlarını tabi bana quantum fiziğini görebiliyormusun diye gelmeyin)

Örneğin fiziği hiç sevmeyen ve anlayamayan bir öğrenciyi bağıl hareketi anlatmak için asansöre bindirdim ve dedim asansör yukarı çıkıyor sana göre yanında ben hareket ediyomuyum hayır ama 2. kattaki eleman hareket ediyomu evet ediyor işte bağıl hareket budur dedim kafasına yatmıştı.

Tabi bunu hız ivme gibi şeylerle yapmak mümkün değil tabi o kısımları ezber ama biraz sana temel mantığını anlatacak birisi lazım formülün nereden geldiğini neden böyle olduğunu gösterecek birileri lazım.

amma velakin formülleri ezberleyeceksin bundan kaçış yok.

@basond allaha sukur kafa calisiyor, olayi anlamak zor degil. formullerin nereden geldigini de anliyorum ancak dedigim gibi sinavda oturup sifirdan cikarmak icin ugrasamam zaman kisitli. ezberlemek lazim evet hadi ezberlemeyi gectim ondan kacis yok. konsepti anlasam da sorular cok zor oluyor dunyanin en kolay konusu da olsa adam istedikten sonra istedigi kadar zorlayabilir. icinden cikamiyorum. e eski bi nefret de var bu ne lan diyorum aciyorum virtual piano yu cakiyorum bi secret garden huzunleniyorum kendi kendime

mutlaka kafan çalışıyodur orası kesin dostum
ancak dediğin gibi önceden kalan bir nefret önyargı seni frenliyor,
bunu yenmenin tek yolu yoğunlaşmak zorla güzellik olmaz ama köprüyü geçene kadar
çok soru çöz bi süre sonra anlayacaksınki sorular hep aynı temel mantık üzerinden boyanıp boyanıp soruluyor çok soru çözdükten sonra sana kolay gelmeye başlayacak,

Ha zamanım yok diyosun o konudada artık yapacak çok birşeyimiz yok tek diyebileceğimiz soru çözmeye odaklan bi süre sonra otomatikleşecek.
Hatta önce varsa çözümlü soruları çöz.

Fizikten nefret etmek nedir yahu? Fizik hocandan nefret edebilirsin, öğretim şeklinden nefret edebilirsin, ama fizikten nefret etmek de nedir?

Fizik dediğin etrafında gördüğün doğa olaylarının nasıl olduğunun açıklanmasından başka birşey değil. Öncelikle kafanızda fiziği ondan nefret etmenize sebep olan şeylerden arındırmanız gerekiyor. Öğrenmek isteğinizin oluşması lazım, dersi geçmek için soru çözmeyi halletmeyi değil. Formül ezberlemek soru tiplerini ezberlemek de değil. Boşu boşuna fazla nöron harcıyorsunuz; iki üç nöronla kavrayabileceğiniz bir olgu ile ilgili bir sürü soru şeklini ezberlemeye çalışarak, yazık.

Size fizikten anlayan bir hocayla sohbet etmeyi önerebilirim. Yukarıda arkadaşın belirttiği Walter Lewin ders videoları da çok faydalı ve iyidir.

Bence de kafan çalışıyor, en azından normal birisin, matematikten de yeterince anlıyorsun, fizikle böyle bir probleminin olması çok üzücü. Kahrolsun bağzı hocalar, kahrolsun bağzı eğitim sistemleri...

@franz kafka bence de cok garip. o soyledikleriniz otomatikman fizikten de nefret ettiriyor iste insani. lisenin basinda fizik okumak istiyordum bir de onu da unutmayalim :) akademisyen olma gibi bir fikrim vardi yurtdisinda, ayrica olimpiyatlara katilma dusuncem vardi, kendi capimda calisiyordum da fizik ve kimya. ozellikle kimya. ee noldu .. egitim sistemi ve berbat hocalar iste. mezun oldugum lise de fen lisesinden sonra sehirdeki en kaliteli liseydi bir de.

kimya cok daha yakin geliyor bana. etrafimdaki seyleri hep kimya tarafindan goruyorum.

hoca bulamam ya, internet tek kaynagim su an.. biraz khan academy biraz walter lewin takilacagiz artik yapacak bir sey yok

Onlara kalmıyor tabi ki, kasa fazlası olarak kasaya geçiyor da; kasiyeirn kazıklamaya çalışması derken? Hiç denk gelmedim, nasıl kazıklamaya çalışıyorlar mesela?

ya kaziklamaya mi calisiyor bilmiyorum ama genelde kartla odeme yapip fisi almadan gidiyordum, bugun aldiklarimi posetlere yerlestirirken cocugun bir urunu iki kere okuttugunu farkettim, ama yani hic yanlislikla olmus gibi degildi, bildigin iki kere gecti, sonra itiraz edince de biraz bozuldu, ondan merak ettim, durduk yere cocugun gunahini da almiym.

Yüksek ihtimal yanlışlıkla okutmuştur ama acemiyse vardiya sorumlusu falan kızıyor falan, bir kez böyle bişi olmuştu, aşırı sinirlenmiştim kadına, bir yanlışlık oldu diye parçalayacaktı sanki kasiyeri, bu yüzden bozulmuştur. Lanet olası müdüraller.

genelde döner sermaye gibi bir kasaya atıyorlar. eğer bir gün kasadan eksik çıkarsa o parayı kullanıyorlar.

Aynı ürünü iki kere geçmesi halinde kendine sağlayabileceği tek fayda sonrasında o size satmış gibi gösterdiği ürünü marketten kendisinin alıp çıkması olabilir ki; zaten normalde o ürünü alıp çıkabiliyorsa size satmış göstermesine gerek yok. Mal eksik çıkıyorsa "Aha personel almış" diye düşünmezler, müşteri çalmış diye düşünürler. Ben daha ciddi bir şey kastediiyorsunuz sandım.

sagolun cevaplar icin, o zaman yanlislikla yapmistir muhtemelen. bu arada yanlis anlasilma olmasin, cocuga cemkirmedim, acaba bi yanlislik olmus olabilir mi falan diye yaklastim olaya ona ragmen biraz atarlli bi cevap verip beni karsidaki kasaya gonderdi. bu arada olay almanya'da geciyor, belki burda sistem farklidir, dediginiz gibi ayni urunu iki kere gecirip birini kendine almaya calisiyor da olabilir.

o kasalardan hep fazla çıkar

mesela x,95 tuttu, o 5 kuruş size asla geri veirlmez
1 kuruş da öyle
hatta 10 kuruş vermemek için direnenleri gördüm oha yani

1 kuruş sizi fakir etmez ama bir gün kimbilir kaç kişi oraya kuruş bırakıyor

abi compadrito özellikle çok bilgilidir, umarım o bilgilendirir ama sağlık sektörü çok karanlık bir sektör bildiğim kadarıyla. tıp okuyan bir arkadaşım sadece birkaç şey anlattı ve o bana yetti. şu anda 40 derece ateşle yatarken bile hastaneye gidemiyorum korkudan

zorla yapmıyorsun ki, ilacın etkisini anlamak için bu deney gerekli. ona bakarsan eğer yeni ilacın zararlı bir etkisi varsa onu alanlara da yazık. o zaman bunu hiç yapmayalım elimizdeki ilaçla yetinelim. riske girmek istemeyen etkisi belli lacı kullanmaya devam eder.

bu dediğine randomize kontrollü çalışma deniliyor

eğer kime ne verdiğini bilmezsen ve etkilerini bilmeden gözlemlersen çift körlü olur ve en değerli çalışmadır

şöyle ki baktın o hiçbir şey vermediğin ve plasebo verdiklerinin tansiyonu 3-4 ay sonra kötüleşti, o zaman onları standart tedaviye alırsın, bulgular kısmında da belirtirsin

kaldı ki bi gruba plasebo vermene gerek yok çünkü referans ilaçla karşılaştırma yapman lazım ki piyasada yerini alsın. diceksin ki x'e göre benim ilacım şu şu açılardan daha iyi, yan etkisi daha az

teşekkürler..
ilaç deneyi yapılmasın demiyorum, helbet ilerleme için yapılacak ama unuttuğum kısım deneyi durdurabilme ihtimaliymiş ! :) sanki bitirilmek zorunda gibi bir düşünce ile sormuşum

gibson, geçmiş olsun. fekat 40 derece ateşliysen düşürmen gerekir hocu, farzet ki tıp okuyan arkadaşın 40+ derece ateş kalıcı hasar yapabilir da dedi. ParolRules!

Gipsın reyiz, sağol varol!
Fallop gülüm bu soruyu sormuş olduğun için gafayı bunnara yorduğun içün öncelikle tebrik ederim seni!
Amma wa laqıynnn, ateşi düşür demen ve üstelik Parol önermene biraz içerledim doğrusu. Neyse, doğru yolu bulursun umarım. bonus: (bkz: ateş/@compadrito). Çok mecbur kalmadıkça acetaminophen etken maddeli ilaç yazma hastalarına. Hele dozuna özellikle dikkat et. Yani günlük doza. Bi de mevzumuzla alâkası yok ama aklıma gelmişken bir ölümü önlerim belki düşüncesiyle hemen yazıyım: Coumadin kullanman gerekirse, amman diyim çeyrek tabletle başla. Hop diye yarım veya tam tabletle başlama. Küt diye öldürürsün hastayı maazallah! INR değerini de it gibi takip et. Hergün!

Mevzumuza dönelim:

Biliyosun, ilaç olabilecek moleküller şimdilerde bilgisayarda tasarlanıyor. O moleküllerin laboratuar tüpünden eczane rafına kadar olan yolculuğu, ortalama 15 sene süre ve 1 milyar (evet milyar) dolarlık bir masraf gerektiriyor.

Anası bellenen vücut, hür iradesiyle, kendini insanlık hizmetinde feda ediyor. Bunun özeti bu.

Tam detayını farmasötik kimyacılar bilirler, onlar aydınlatsınlar ama atıyorum bir hastalık için 10 adet molekül aday varsa elimizde, bunların önce hayvanlar üzerinde denenmesi lâzım.

(bkz: hayvan hakları savunucuları/@compadrito) he heh!

Buna preklinik deneyler deniyo. O deneylerden başarıyla çıkan moleküller ilaç formuna getiriliyo ve

First in Human Trial isimli insanda ilk deneme safhası başlıyor. İşte isimsiz kahramanlar onlar! O kahramanlar olmasaydı, elinde ilaç nâmına bişey olmaz ya da, yan etkilerden bir sürü hastayı kaybediyor olurdun.

Peki kim bu kahramanlar? Para karşılığı, vücutlarını, klinik araştırmacılara kiraya veren ve kanlarını satan sağlıklı, erkek, yetişkin gönüllüler. Genellikle 12 kişi olur bu gönüllüler. Araştırma klinikinin veri tabanından davet üzerine seçilir.

O 12 gönüllüye başlanır bu ilaç. Sonra daha önceden belirlenmiş zaman aralıklarıyla kanları alınır. İlacın farmakodinamikine ve farmakokinetikine bakılır. Eğriler, veriler, biyoistatistikçiler tarafından gönüllüler arasında mukayeseler de yapılarak incelenir.

Bir sonraki aşamada, doz arttırımına başlanır. Nasıl? Kâbus gibi di mi? Misal 5 mg'la başladın. 10 mg, 20 mg, 40 mg, 80 mg gibi arttıra arttıra gidersin. Tabii ki sen dozu arttırdıkça, gönüllüler üzerinde yan etkiler görmeye başlarsın. Bunları it gibi kaydetmen ve belgelemen gerekir.

Elinde ne var şimdi? çok değerli bilgiler var. Belki bu doz arttırımı çalışmasının gönüllü sayısını biraz arttırmışsındır. Misal 24 kişi yapmışsındır. İçlerinden çalışmayı tamamlayamayıp çekilenler olur. Çok çok nadiren ama çok nadiren ölenler olur. Belki milyonda bir! Çünkü bu çalışmaları çok ciddi emniyet tedbirleri alarak yaparsın. Nadiren hastanelik olanlar olur. Eh, ilaç deyip geçme bundan sonra. Yere ilaç düşerse, üç kere öpüp alnına koy. O kadar kutsal bir şey ilaç!

Eh, ne var şimdi elinde? 36 filan kişinin bilgileri. Falanca saatte vermişsin. Nasıl emilmiş, nasıl atılmış, hepsini görüyosun grafikte. Nasıl tolere edilmiş. Ne yan etkileri hangi saatlerde görmüşsün.

Bi sonraki aşamaya geçelim mi? Hadi geçelim.

Hastalar üzerinde denememiz lâzım. Çünkü ilk aşamalarda neyi gösterdik? Bu ilaç sağlam insanları öldürmüyor kardeşim! Emin değiliz tabii ama biraz güveniyo gibiyiz bu ilaca artık. Öldürürse de, A aaa! bak gördün mü! Tüh! Öldürdü! diycez. Yannış annama olmasın! Hâlâ araştırma klinikindeyiz. Hastanede filan değiliz. Bilmeyenler hemen şarlamasın, atarlanmasınlar. Hastalara verecez şimdi. Ama hastanede vermiycez. Araştırma klinikinde verecez. O hastaları seçeriz buluruz veririz. Neye bakacaz? Tamam ilk grubu öldürmedi ama onnar sağlamdı. Bunnar hasta. Bunnara naapacak? Zarar verecek mi? Aynı zamanda, bunnarı iyileştirecek mi bakalım?

Double-blind, Randomized, Placebo-controlled, Cross-over olması lâzım bu araştırmaların. Doube-blind ne demek? Hastaya verilen maddenin ilaç mı nişasta mı olduğunu veren araştırmacı da bilmiycek, içen hasta da bilmiycek. İki taraf da kör. Kim biliyo kime ne verildiğini peki? İlacı piyasaya çıkaracak olan şirkette sınırlı sayıda bir kaç kişi. Gizli bilgi.
Randomized ne demek? Kime ne verileceğini rastgele seçiyosun demek. Bilgisayar marifetiyle rastgele verirsin. Hiçbi şekilde şuna şunu verelim buna bunu verelim yapamazsın. Placebo-controlled ne demek? Bir gruba ilaç diğer gruba nişasta verecen demek? Peki gelelim zurnanın zırt dediği yere: Cross-over ne demek? O grup A maddesini aldı. Şimdi B maddesini alsın demek. Diğer grup da B madesini aldı. Şimdi onlar da A maddesini alsın demek. Yani onlar tedavi alırken bunlar plasebo içiyodu. Şimdi değişsinler rolleri demek.

Çalışmadan çekilme kararı mutlak surette önce katılımcı hasta veya gönüllüye, sonra da, klinik araştırma sorumlu hekimine aittir. Hasta, istediği herhangi bir anda, herhangi bir gerekçe göstermek zorunda olmaksızın, ben vazgeçtim, hadi yeriyin gidin işinize!!! deme hakkına sahip! Helsinki'yi bul ve iyi öğren onu...

Sorumlu hekim de, en ufak bi sakatlık hissettiğinde, o hastayı derhal çalışma dışında bırakmakla yükümlü...

kontrollü deneylere katılan deneklerin sağlık verileri sürekli kontrol edilir. bir aksilik olduğunda da çalışma durdurulur. ilaç alan için de almayan için de geçerlidir bu. imza olsa da sağlık riske atılmaz.

herkeslere teşekkür ettim, bilgileri aldım kabul ettim.
@compadrito, o kadan asetaminofen, ibuprofen çocuk dozu bilmemnesi duymuşum ki bugün, çam devirmişim hakketen, sağol uyarılar için.

şikayetler, nörolojik muayene ve tomografi

mide bulantısı yaptığını biliyorum.

Beynin kanamış olsa duramazsın

anlayamayabilirsiniz. çünkü bilincinizi kaybedip yığılabilirsiniz olduğunuz yere. ama bilinç kaybı olmadan, sızdırma şeklinde kanama olur mu? olur! çok ama çok şiddetli ve çok ani başlayan bir ağrınız olur. buralara soru soramazsınız mesela.

istenmeyen tüy dedin aklıma direk bu geldi :D www.youtube.com alakasız ama :D

www.imdb.com

ağdalı mağdalı

trance filminde var. SPOİLER:

başroldeki adam resim galerisinde çalışıyor. eski resimlerde kadınlar hep tüysüz olarak çizilmiş. sonra ressamın biri kadının genital bölgesinde tüylü iken çizmiş. bu akımda bi süre sürmüş sanırım, diğer ressamlar da bu şekilde çizmiş falan. adam da bundan rahatsız oluyor, tüysüz çizilmesini istiyor.

ilk defa birlikte olacakları gece de kadın banyoya gidip kendini tıraş ediyor. adam da 'nerden anladın' diyor. kadın da söylemiştin mi öyle bi şey diyor.

www.imdb.com

yükle hacım yükle!

girl: interrupted'da bi sahne vardı, ilk 30-40dksında olması lazım, zenci kadınla esas kız arasında geçiyo.

agda salonunda gecen film olsa olur mu
www.imdb.com

how i met your mother 3. sezon 3. bölüm vardı. i look like a turkish lesbian diyordu robin. belki işine yarar.

www.imdb.com John Ruskin- Effie Gray evliliğinin cinsel birleşme gerçekleşmeden sonlanmasını John Ruskin'in Effie Gray'in bedenindeki bir şeyden çok rahatsız olduğuna yormuşlardır zamanında. Kıl meselesi en öne çıkan iddia. Film henüz hazır değil ama konuyu araştır istersen.

www.imdb.com Kara Kitap'da bir sahnede kadın saçlarıyla birlikte bikini bölgesindeki kılları da sarartırken(alman sansınlar kendisini diye), adam 'mükemmelliyetçisin.' diyordu.

mel gibson'ın kadınlar ne ister diye bir filmi vardı. ağda yapıyordu orada.
Sandra Bullock- güzel dedektif 1 - güzellik yarışmasına hazırlanma sahneleri

şimdilik aklıma gelenler bu kadar. filmmor'da kıl tüy meselesi ile ilgili sadece ağdaya ayrılmış bir film vardı ama adını hatırlayamadım, üzgünüm.

hatırladım: 5. filmmor kadın filmleri festivalinde gösterilmiş.
ismi: Ağdalı Bir Film. istersen filmmor ile veya şahıslarla face'den filan irtibata geç.
videosu: vimeo.com

Ağdalı Bir Film / Bilge Demirtaş, Ezgi Sarıtaş, İdil Soysekçin, H. Özlem Sarıyıldız

Kadınlar Ne İster / What Women Want filminin bir sahnesinde Mel Gibson bacaklarına ağda yapıyordu :)

SPOILER:

it is complicated'de eski koca, eski karisiyla yasak iliski yasamaya baslayinca, bikini agdasi yapmamis olan eski karisinin bu durumundan hoslaniyordu.

www.imdb.com

replik de soyle:

Jake: And I like that you stopped getting bikini waxes. You've gone native. I was into it!

www.imdb.com

The long weekend'de vardı böyle bi sahne çok uzun değil ama. Striptiz sahnesinde geçiyor ilgili bölüm, eleman "kadın ağda nedir bilmez misin" diyordu.

ben o villalara değil de yazlık arkadaşlaklarına özenirdim hep. yaz tatilinden gelince anlatıp dururlardı şunu yaptık bunu yaptık diye. çılgın partiler dönüyor gibi hayal ederdim.

dogdugumdan beri her yaz yazliga gittim. yazlik dedigin zaten bir iki katli, kucuk/kompakt, balkonu veya terasi olan deniz manzarali, plaja yakin, aksamlari site bebeleriyle takilip ask yasadigin bir yer. mesela en ilginc olaylar hep yazlikta basima gelmistir (akrep, asena-ibo, sezlong kavgalari vs.) yazlik hakkinda fikirlerim ve algim bu.

(bkz: aktur)
(bkz: bodrum aktur)

compu da bizim yazliktaymis sanirim kucukken. belki onunla kumdan kale yapmisizdir.
edit: yazlik evimiz plaja tam 80 basamak uzaklikta, benim icin mesafe algisi bu.

evet. benden başka herkes giderdi. o yüzden yazlığı hep böyle havuzlu, kızlı, erkekli yerler olarak hayal ederdim.

Bizim yazlik aslinda iyi olmasina karsin kotu bir olayla hatirladigim icin, hep ufff iyi ki ben yazliga gitmiyorum diye sevinirdim
Bahceli bahcesinde meyve agaclari olan hortumla hadi simdi de yagmur yagiyomuuuus diye salak salak oyun oynadigim bi ev gelir aklima
Bir de salak bi kopecik, gelme pesimden diye kactigim, akil akil gel gotume takil. Cocukluguma bak.

Bu arada koy de 1950leri yasayan, 5 6 tane yasli.
Harp zamani, kitlik var, giran geldi... diye devam eden savas hatiralari

Benim ortalama olmam nasil beklenir ki.

ben koye giden fakir kesimdendm. yazligimiz yoktu. ama yazligi olanlari byle villa, denize sifir olarak hayal ederdim.

aynen, ben de bu şekilde kuruyordum ki öyleymiş zaten. anneannemlere gidiyorduk biz, denizi görüyordu ve şehrin içinde köy gibi acayip hoş bi' yerdi en azından o zaman yaşadığımız yere kıyasla, ama denize uzaktı yine de. manzarası vardı sadece.

yazlığımız olsaydı çok mutlu olurdum ama little miss rejectee'nin anlattığı türdeki yazlık hikayelerine uyuz olurdum, içten içe kıskandığım içindir belki. fazla zengince, yapmacık, kibirli, uzak geliyordu benim gözüme. orta direk ailenin çocuğu olmanın böyle dezavantajları var bence. bi' yerde fakir, bi' yerde zengin hissediyosun. halbuki hiçbiri değilsin.

bizim yazlık vardı, denize de çok yakındı ama o hikayeleri yaşayamadım ben hiç

bende problem var sanırım

hee ya. hep kiskanirdim kucukken butun arkadaslarin vardi yazligi. buyudugum sehrin cok disinda degildi cogu ara sira giderdim arkadaslarin yazligina oyle bi ortamim olsaydi buyurken cok daha iyi olurdu. neyse sonradan telafi ettim ama yine de.. cok kral ortamlar olabiliyordu iste

www.imdb.com

broken english

(bkz: love actually)

duygusal filmlerin alayından nefret eden biri olarak before sunrise, before sunset, before midnight 3'lüsünü bayıla bayıla izledim, o derece enteresan filmler; öneririm. before sunrise'dan başla, zaten devamını izlemek isteyeceksin.

A walk to remember

about time

Sonuçlarınız şeker değil yağ kaynaklı. Daha kaliteli yağlar tüketin.

hdl 34 mü ben mi yanlış görüyorum?

sigaradan kaynaklı düşüktür büyük ihtimal, iyi olan kolesterol bu

@la noix Evet 34 doğru fakat sigara kullanmıyorum.

düzenli/sağlık bir beslenme sistemi oturtmanız gerekli ve yürüyüş.

(doktor vs. değilim.)

Gerginlik kaynaklı gibi duruyor. Sana stres çözümü lazım. Spor, şehirden uzaklaşma, psikolog gibi...

bende de aynı sorun var

evdeyken eldiven giyiyorum ama işte durduramıyorum kendimi. bir de parmak uçlarına bant takmak da yararlı ama psiko gibi görünürsün

pnömotoraksa göğüs cerrahları bakar

Biz himalaya kullanıyoruz, normal tuzdan daha az atıyoruz yemeklere filan. Yani ölçü olarak himalaya tuzdan daha az atmak gerekiyor. Tadında bir değişiklik hissetmedim. Ama zaten çok az tuz kullanılır bizim evde.

eğer tiroid ile ilgili bir hastalığınız yoksa kesinlikle iyotlu tuzu tercih edin. denizine kayasına bişey diyemeyeceğim

iyotsuz olanı tiroid hastaları için. iyotlu olmalı.

en doğal tuz işlenmemiş tuz.Hani şu değişik renkli olan tam beyaz değil.Al evine bi tuz kayası yemek yerken yala dur :)en doğalı

eğer deniz-kaya tuzu ayrımında kaldıysanız kaya tuzu. topraktan süzülerek geçtiği için temizleniyor, deniz için ise aynısını söyleyemeyeceğim.
öğütücü ile ufalanan parça tuzlardan kullanıyorduk ancak himalaya'ya geçtik.bilemiyorum ikisi arasında hangisi iyidir ama kaya tuzu +++

elimizden geldiğince sağlıklı beslenmeye çalışıyoruz ama tuz konusunda cahil kalmışız :/

pork chop üzerinden değil de, genel domuz etini ben pişirirken 5 dk'da pişiyordu (yağlı olmasından dolayı)

hatta ilk denememizde, bizim etler gibi düşünüp neredeyse mutfağı bırakıp gidiyoduk. yanmaktan son anda kurtulduk

bizim tarif: bol baharat çok çok az zeytinyağı ile tavada alt üst yap şeklindeydi

öğrenci indirimi müzeye göre değişiyor, 3 ülkede 8 müze gezdim parasız olanı görmedim.

üzerinde üniversite yazan öğrenci kartını kabul ediyorlar. ab vs olmana gerek yok.

edit: belçika, hollanda ve almanya için yazdıklarım.

Yok abi ben de 7-8 ulke gezdim ogrenci indirimi var ama çoğu da indirimli olsa bile kol gibi giriyo. Beleş yok.

çoğu müze ücretsiz değil, sadece indirimli. ab vatandaşı olman gerekmiyor, ama bazen isic kartı veya ab içindeki bir üniversitenin öğrenci kartı gerekebilir. bence en temizi gitmeden bir isic kartı alın.

www.isic.org.tr

danimarkada müzelerin çoğu ücretsiz öğrenciye ve 25 yaşın altına

yeni fransaya gittik, orda da öyle ama ab oturma izni olacak

tüm uk'de çoğu herkese ücretsiz. bazılar öğrenci indirimli.
berlin'de öğrencilere ücretsiz olanlar var en kötü öğrenci indirimi yapıyor.
fransa'da öğrenciye bedavaya rastlamadım, indirim var.
ispanya'da öğrenciye ücretsiz olanlar var, evet.

scope ile brezilyaya gitmiştim
pek çok arkadaşım scope-score ile gitti. "fayda"dan kastının ne olduğuna göre durum değişir ancak mesleki anlamda scope bana çok şey katmıştı

polonya'da da erasmus yaptım, o bişey katmadı ama, polonyanın tıp eğitimi baya kötü

4 aylık gebelikte koşullar ne olursa olsun yapılmaz (>20 hafta için)

bunun dışında 20 haftalıktan küçüke savcılığa başvurulabilir ancak psikiatrik bozukluk kürtaj için yeterli sebep olarak (büyük ihtimalle) sayılmaz. daha çok annenin veya bebeğin hayatını tehdit eden durumlar, tecavüz için geçerli

ilaç kullanıyorsa bebekte anomali gelişmiş olabilir, bununla ilgili <20 hf için savcılığa başvurulabilir.

hepsinin dışında isteme bağlı kürtaj <10 hflık gebelikler için

Yapılırsa cinayet olur.

Tecavüz sayılır. Çünki resmi nikah dışı çocuk 3 aya girmemiş de olabilir

kofaktör kavramını göz önünde bulundurman lazım

bir de şöyle bir şey var ne kadar ekmek o kadar köfte. sadece vitamin ile olmuyor :)

h&m var (sanırım anadolu yakasında tek)
onun dışında standart ne varsa ondan var ama ben seviyorum orayı. eve de bizim yakın :D

sineması çok cool :)

evine yakındır, ondan götürmek isteyebilir. başka bir şey gelmedi aklıma, standart avm. az kalabalık

sözlükte eğer bir şey için abartı derecesinde olumlu yorum yapıldıysa o şeyden uzak durmak lazım. sanat filmine bol hatunlu grupla gidip tüm film sıkıntıdan patladıktan sonra çıkışta "oyunculuklar gerçekten muazzamdı." gibi cümleler kuran adamlar bunlar işte.

filmle ilgili kısma gelirsek, sadece 25 dakika dayanabildim. illa ki sevecek insanlar vardır fakat bana kalırsa o kadar da abartılacak bir film değil. yönetmeni woody allen değil de bizim berber esat abi olsaydı sözlükte başlığı dahi olmazdı. hayat işte.

woody allen filmi değil, zeka eserini, pırıltısını da goremedım dogrusu. normalde woody allen bilmişliği olur tüm filmlerinde o da yoktu.
haaa oyunculuklar muthıs mıydı, eh. ama hısterik, panik atak falan az cok dogru betimlemeler olmus (bunu psk. olarak yorumluyorum, film bir yana).

karakteri sevmek vs oyunculuğu beğenmek

karakteri sevmemişsen cate abla doğru işi yapmış, ben de filmi bu nedenle beğendim. ahım şahım bir senaryo, 10 numara bir yönetmenlik yok ama oyunculuk göz dolduruyordu

bazı merkezlerde bilmemne diplomalı hemşire vs çalıştırılması zorunlu oluyor. onlar da o kişi çalışıyormuş gibi gösteriyorlar. denetimlerde sadece mekana gidiyorlar, ama tabii daha düşük bi maaş alıyolar

hayır. kayıtlı olduğunuz merkezi tc kimlikle bulabilirsiniz ama

sbu.saglik.gov.tr

burdan bakabilirsin aile hekimine
ayrıca burdan da www.hastanerandevu.gov.tr aile hekiminden randevu alabilirsin

kan tahlilleri 9 ya da 9:30'a kadar bu arada

Tatlı şart değil ki. Severse kuruyemiş alınabilir, içiyorsa taze kahve alınabilir mesela. Hatta çiçek de olabilir.

şekersiz tatlı

meyve goturebilirsin

canli cicek olabilir

saatin onerisi de guzel turk kahvesi goturebilirsin boyle teneke kutuda www.kahvedunyasi.com

tuzlu kurabiye

diabet hastalarına sadece "şeker" değil, kuruyemiş (özellikle işlenmiş olanlar, işlenmemiş olanlardan da birkaç taneden fazlası), tuzlu kurabiye, börek vs gibi glisemik endeksi yüksek yiyecekler de sakıncalıdır

çiçek, kitap, dvd gibi kalıcı bişeyler daha iyi bir alternatif olur

fular, dergi, kitap, hoş kutular, kokulu çiçekler vs. görmekten ve kullanmaktan mutlu olabileceği pek çok şey yani. dün evimize gelen bir yakınımız çaydanlık seti getirmiş. bugün severek onunla yaptık çayımızı, her kullandığımızda anacağız.

şeker hastası diye niye ayırımcılık yapıyorsunuz? hediyeler insanı mutlu etmek için verilir. o insanı düşünmeniz yeterli, kişiye özel olması yeterlidir.

not. çay içmeyi seviyoruz.

Hangi meyveyi goturebilirim. Kitap ve dvd pek uygun degil halam icin.

Ev ziyareti hediyesi pesindeyim. O nedenle fular vb düşünmüyorum. Ben de kişiye uygun bir hediye götürmek istiyorum zaten.

diyabetik ürünler var, onlardan alın o halde. ilk defa mı gidiyorsunuz evine?

Borcam, vazo, tablo

tabiki de gelişmedi daha..

çünkü sinir hücreleri bölünmüyor. öldükleri zaman yerine yenisini koyamıyorsun.

amk olayda o zaten, 2014'te hücreler yenilenemiyor ne acip

@thehunterofthenight
sanırım yanılıyorsun, daha geçen gün izlediğim belgeselde vardı daha hücrelerin kendini yenileyebilmesi..

durumu şu şkeilde basite indirgeyerek açıklamışlardı..

hücler bölünürken, kromozomlar ayrılıyor ve yeni hücreler oluşuyor. bu ayrılmayı sağlayan kısım her bölünmede yıpranıyor ve kısalıyor. eğer bu kısmın hasar görmesi önlenirse, o hücre sonsuza dek bölünebiliyor..

bunu yaşlı bir insanın deri hücresi üzerinde uyguladıklarında, doğal bölünme sayısının kat ve katı kadar hücreler bölünmüş ve hala bölünmeye devam ediyorlarmış. aynı zamanda hücrenin gençleştiğini de söylüyorlar.

sorun hücreyi yenilemek ya da bölünmesini çoğaltmaktan çok bunu amaç uğruna düzgün bir şekilde kullanabilmek, kanser hücreleri de sonsuza kadar bölünebilen güçlü hücreler sonuçta..

tam olarak belgeselden alıntıdır :)

körlüğün tek bir sebebi yok o yüzden henüz senin dediğin anlamda çare bulunamadı

ha ama sen katarakt ameliyatı, kornea transplantı, glokom tedavisini falan çözümden saymıyorsan yapacak bir şey yok

sinir hücreleri bölünmez. merkezi sinir sistemi hücreleri hiç bölünmez (periferik sinir sistemi "uzayabilir"). milyonlarca defa bölünen hücrelerin bile belirli bölünme sayıları vardır, 1 milyon 1'de artık bölünmez vs gibi.

ikea'ya baksan?

koçtaş'tan aldık biz bikaç ay önce
ikea'dan daha hesaplı oldu, bi de ikeada rafını ayrı al doalbın kağağını ayrı al vs gelemedim o meselelere

öncelikle kolay gelsin. kendi yatak odamdan yola çıkarak şunları öneriyorum:
baza için (git: www.isbiryatak.com)
aynalı gardrop (git: www.adoremarket.com)
komodin ve şifonyere yine adoreden bakabileceğin gibi ikeanın malm serisi de işini görebilir.

yenibosna eskidji, arkadasim cok cok güzel yatak odasi takimi aldilar, hepsi imalatci 2 sene garantide veriyorlar. kesinlike görmeniz lazim. biz evlerine gittigimizde yenibosna ürünü olduguna inanamamistik.

teşekkür ederim. Bu arada İstanbul'dayım.

koçtaştan uzak durun derim ben sürgülü kapak sürekli acık duruyor arada bir düşüyor falan

kisa(turist) sureli mi uzun sureli(is, yerlesme vs) mi gidiyorsun ona gore veriyorlar. kisaya 6, uzuna 1 yil verirler.

valla başlarım onların kısa uzun süresine

acil durumda gitmek gerekirse noluyo peki, randevu al, başvur zart zurt yapıyoruz heralde yine te allam ya

www.consulfrance-washington.org

kisa sure, uzun sure ayrimi VAR. turist vizesi degil, turist olarak girisi kastettim, diger parantezin icine bakarsan zaten is veya yerlesme vizesi diye seyler de yok.

ayrica yerlesmek icin gidiyorsan sana bir yillik bir vize verirler, bu vize hem oturma hem de calisma iznini belirtir, ilk yilin sonunda oturum karti icin basvurursun, yillik bir oturum verirler, 3-4 kere daha o yillik oturumlari aldiktan sonra 10 yilliga basvurursun ya da vatandasliga. daha detayli soru varsa alabilirim cunku boyle bir evliligin icindeyim.

bu arada, yanlis soyledigim bir konu var, dogru, o da kisa sureli vizenin 3 ay kalma durumunda gecerli olmasi imis siteye gore. yani uc aydan uzun sureli olunca uzun sureligi almasi gerekiyormus.

vizesiz seyahat etmeniz de teoride mümkün (böyle yapanlar tanıyorum) ama biraz riskli. ab vatandaşlarıyla evli olanlardan vize başvurusunda istenen belgeler daha az, sanırım ücret de ödemiyorsunuz.

neyin tribi ayrıca bu? o kadar rahatsızsanız gidin vatandaşlık alın madem.

türkiye'de de öyle bir ayrım var, onu sormadım ben

sonuçta oturma izni ve giriş vizesi farklı şeyler elbet ayrı ayrı başvuru lazım

bir de pardon ama ben orda yaşamicam niye uzun süreli vize için yaşamk zorunda olayım?

edit: her ülkede çift vatandaşlık olmuyor. keza olsa bile başvurmak zorunda değilim