hastalıkların çoğu morale dayalı bunu tıp inkar etmiyor, bunlar da hastanın moralini düzelten şeyler. bu yüzden faydası oluyor hepsinin, yoksa bi etkisi yok.

hacamat faydalı batıl inanç değildir. kan aldırmaktır... kurşun döktürmek ve nazar boncuğu batıldır islam dinine göre de şirktir...

hacamat zaten tibbi bir olay degil mi?

kan aldırmak gibi saglik icin yapilir. vucut yeni kan üretir kendine bu sayede.

nazar islam dininde vardir, Peygamber Efendimizin bu konuda hadisi vardir. nazar ayeti (dua da olabilir) var.

kursun hakkinda bilgim yok, ama bana sacma ve hurafe geliyor.

sağlık bakanlığı alternatif tıp uygulamalarına dair yönetmeliği yeni yayımladı
bu işi ehil kişilerce hacamat doğru yapıldığı takdirde fayda görülebilir. www.memurlar.net

www.zaman.com.tr

comptrol bir yönden haklısın hacamat kesi atıldığı için immün sistem (bağışılık sistemi) düşük olan bir kişi için ciddi enfeksiyon nedeni olabilir. Sülük ve yine hacamatta kaybedilen kan nedeniyle anemi (kansızlığı) olan bir birey daha kötü hale gelebilir komaya dahi girmiş vakaalar var.
İnsanlar az uğraş ile mükemmel sonuç almak istiyor.Eski sağlıklarına en kolay yoldan ulaşmak istiyor ya da bir çok tıbbi uygulamadan geçip düzelme şansı olmadığı söylenir ise bu yollar cazip geliyor. Alternatif tıbbın en kötü yanı istismara açık olması.
İyi uygulama örneklerinin de bulunması sonucu; bu sorunun net bir cevabı yok.
İnsan çok bilinmeyenli bu tür işlere girişecek ise ince eleyip sık dokumalı. Ortaya koydukları kendi sağlıkları.

hacamatı ilk kez duydum. kan aldırmakmış annadığım kadarıyla. eskiden sivilce için sülük koyarlardı gençlerin suratına. bir de çermik var aynı işlevi yapan. sudaki balıklar iltihaplı olan yerlerin tedavisini yapıyor denir. hacamat da buna benzer bir olay sanırım.

divit ve comptrole katılıyorum. kurşun dökmek vb hastayı rahatlatacaksa yapılabilir ama asıl tedaviye ek olarak.

yalnız, kurşun döktürmeden önce iki kez düşünmek lazım. kurşun eritilip soğuk suya dökülüyor, üstelik kişinin başı üstünde yapılıyor, arada bir bez parçası var. kurşunu döken bi sendelese alttaki kişi yanabilir.

not: ikinci resimdeki olay kupa çekmek. onun hacamatla ilgisi yok. eskiden üşütmede kullanılırdı.

edit: yaptıran fayda gördü mü demişsiniz.

sülük emdirilen sivilceli surat düzelmedi. çok sonra sedefle limon kullandı, o düzeltti.
kurşun dökme epeyce gördüm. teyzem ocak benim. faydalanan oldu mu bilmiyorum, ama çoluk çocuk falan olabiliyor ortamda. gerçekten tehlikeli. bana da döktüler bir kez. bence komikti. kırılmasınlar diye gülmedim ama çok komikti yani. fal bakar gibi kurşunun aldığı şekilleri bir şeylere benzetip yorum yapıyorlar. bana bir faydası olmadı.

negatif enerjiyi pozitife çevirmek isteniyorsa daha başka yöntemler kullanılabilir. mesela bitki tütsüleri yapılabilir.

yalnız konu hemen kaymış sapıtmış.
- hacamat dediğimiz olay sırtı boydan boya çizik içinde bırakıp kan akıtma yöntemi bunun gerçekten ne işe yaradığını yapanlar bile açıklayamıyor o kadar saçma yani.

-sülüğe kan emdirmekse genelde uzuvların ucunda falan kan birikmesi,iltihap,dolama gibi şeyler olduğunda yapılıyor. doktora da gitsen zaten orayı drene etmek için kesip boşaltıyor kanı, hatta sülük kullanan doktor da gördüm.

-kupaya çektirmek zaten tutulmuş kaslara yapıldığı için masaj gibi etkisi var illaki faydası olur.

benim dikiz aynamda nazar boncuğu var kocaman. bana faydası şu oluyor, salak gibi sürerken saçma hareketler yaparken gözüme takılıyor "lan insan gibi süreyim başıma bişey gelecek şimdi" diyorum yavaşlıyorum böylece beni dolaylı olarak koruyor. oraya "yavaş" yazan postit yapıştırsam aynı etkiyi yapmazdı çünkü camda olsa gözün birinin bana bakması daha baskıcı oluyor.

bugün haberlerde gördüm kanseri iyileştiriyor diye köpek balığı eti sırasına girmişler. halbuki eti değil yüzgecin çorbasının iyileştirdiği söyleniyor ki muhtemelen o da palavra. ama ordaki halk bunu bilmeden alıp yiyecek en azından moralleri düzelecek.

Hindistanda insanlar hasta yakinlari iyilessin diye tanrilarina hayvan kurban ediyorlar, hatta en degerleri hayvanlarini goturup orada kesiyorlar. Eger dogru olmasa yapmazlardi, inandiklarina gore var bir sebebi. Hacamat ve her turlu homeopati de bundan farkli degil bence. Yani "confirmation bias". Iyilesenleri dikkate alip digerlerini gormezden geliyioruz.

kurşun döktürme olayına inanıyorum gerisini bilmem.

Demir filan dökmek bayağı eski bir inanış. Bazı Büyüklerimin de yaptığı bir şey. Ben bir aralar çok bilimciydim. Ama farkettim ki bilimin de bazı açıklayamadığı şeyler olmakta. Dini kastetmiyorum tabi ki.

Bu kurşun olayı da araştırmadım ama metallerin tepkimesi filan yani vücuda bir etkisi vardır muhakkak. Auradaki enerjiyle bütünleşiyordur mesela, ordaki kötü enerjiyi filan engelliyordur belki. TÜm bu batıllar bu kadar değil, çok garipleri de var tabi de. Yüzyılalrdır yapılan ritüeller bunlar. Ritüellerin ritüelleştiktan sonra anlamsız bir gücü oluyor. İnsan vücudunda çeşitli enerji noktaları var ve doğru kullnıldığımnda çok büyük şeyler olabiliyor.Ben hep ona bağlamaktayım. Edilen dua da yapılan meditasyon da olumlamalar da aynı amaca yönelik, içteki enerjiyi açığa çıkarabilmek.

kurşun dökmek, dua etmek, adak adamak vb. hepsinin tek işlevi düşünceyi olumluya çevirmek, dikkati başka yöne çekmek. işe yaraması için yapılan şeyin işe yarayacağına inanman lazım. benim seçimim olumlu düşünmeye karar vermek yönünde. başkaca bir araca gerek olduğunu düşünmüyorum. ayrıca bu tür inanışların insanları hiç bir şey yapmadan beklemeye itmesi yönüyle çok sakıncalı olduğunu düşünüyorum. çok vahim zarar görenler de oluyor comtrol'un dediği gibi.

hacamat kanın yenilenmesi veya enfeksiyon olan bölgenin temizlenmesi değil de bağışıklık sistemini harekete geçirmeye çalışmak anladığım kadarıyla. bağışıklık sistemine bu tür bir müdahalenin sakıncalı taraflarını arkadaşlar yazmışlar zaten. kaş yaparken göz çıkarılabilir. hele ki bilinçsiz ellerde/ dimağlarda çok daha sakıncalı.

bence baya sacma bir şey. ama yapana da salak demem tabii takılsın herkes kafasına göre.

üretmek farklı satmak farklı birikimler/yetenekler gerektirir. evet mantıklı cevabı olan soru.

bebek vücudundan bahsediyoruz, bu alet ile yardım edeyim derken zarar verdiğinin farkına varmayabilirsin. ayrıca tıkalı ise bir şey kaçmış olmasından bahsetmiyoruz, belli ki dokular şişmiş vs. mekanik olarak açamazsın.

doktora gidin lütfen.

aspiratör kullanımı dikkat gerektiren bişeydir ne kadar zararsız görünsede bebek dokularında özelliklede mukus yani burun içi dokularında kanamaya neden olabilir

aynen doktora gidin

Once serum fizyolojik damlatin burnuna sertlesen,kurumus parcalarda cozulup ciksin.nefes acici olarakta cold mix alin eczaneden yakasina damlatin.hatta bulabilirseniz nurse harvey's mix daha guzel olur.

doktora gittiniz mi? gittik de burun için bişi demedi diyorsanız;
o aleti kullanacağınıza anne veya baba dayasın ağzını bebeğin burnuna çekiversin sümüğü. alet sakıncalı, burnun içini çizebilir, yara yapabilir. bebek için hele, kıpıdar ki o durmaz öyle. sakın yapmayın.
biz ne sümükler aldık ne kakalar çektik sıkışıp kalan.

deniz suyuna benzer steril bir su var eczaneden alabilirsiniz. güvenli ve zararsız. olmadı, o zaman gül dudaklar buruna.

samsun-amasya-sivas-kayseri-ankara turu yaptım 4-5 günlük. yataklı vagonla gideceksen odanın anahtarı var, çıkarken kilitleyebiliyorsun, bu yüzden sorun olacağını düşünmüyorum. pulmanlı vagonla (koltuklu) gideceksen yine otobüsten daha konforlu olur çünkü istediğin zaman kalkıp yürüme şansın var. her sette bir tuvalet olur. yemekli vagonda wireless var ama çekmiyordu genelde. tren hareket halindeyken uyumak da şahane, sesi ninni gibi geliyor, hafif hafif de sallıyor beşik gibi. tavsiye eder miyim, tabi ki ederim.

uepuey +1 özellikle de ninni kısmına tamamen katılıyorum.

zorlukları yok bence. ya da ben hiç karşılaşmadım.

gece lokomotif değiştirdiklerinde falan uyanabilirsin. aşırı karanlık olur yıldızları görürsün. biraz cam açıp havalandırırsın ortamı. mis. vur kafayı bi daha. güneşle uyanırsın.

izmirden ankaraya gittim trenle. trende sigara içemiyorsun, çok sıkıntı oldu benim için. rahatlık olarak da otobüsten pek artısını göremedim. ayrıca bir tek tuvalette priz var, telefonun şarjı bittiğinde oraya koyup da başında beklemek zorundasın. ayrıca otobüsün 8 saatte gittiği yolu 17 saatte aldım, yani benim için pek güzel bir deneyim olmadı.

süre sıkıntın yoksa süper bir deneyim,bide viski çukulatan varsa yanında uubeybiii..

İzmir-Ankara arası yaptım 2 kere, 3-4 kerede Balıkesir-Ankara.
Sigaranı tuvalette içersin,prizli vagonlara denk gelirsen güzel olur fakat internet yok.Söylenildiği gibi süre sıkıntısı yoksa güzel deneyim olur, koltuklar zaten geniş rahatsız olmazsın pek, eskiden bir de restorant vagonu vardı alkollü falan, geceden içiyordun orada sonra koltuğuna gidip sızıyorsun, sabah güneş vuruyor yüzüne uyanıyorsun, tren tıngır mıngır giderken sen penceresinden manzaraya bakıp kahvaltını yapıyorsun. Güzel bir yolculuktu benim için.

kara tren zamanlarından kalma deneyimlerim var.
tek eksisi cam açıkken tünele girersen kapkara olmaktı. başkaca eksisini görmedim. aslında o da şimdi gülümsettiği için eksi değil artıymış.

zorlukları şunlar olabilir:
uzun tur düşünüyorsan aktarma yaparsın, inip binme olur. binmeyi planladığın tren tehir edebilir. bir ara çok oluyordu belki düzelmiştir şimdi tam bilmemiyorum da hazırlıklı olmakta fayda var. para hesabını kıtı kıtına yapma, tehir payı ayır.
gece kalacak yer bulamazsan (kadınsan ve teksen riskli olabilir, o risk otelde de olabilir gerçi) garların istasyonların bekleme salonlarında da bekleyebilirsin, koltuklar rahattır.

benim ölmeden önce yapılacak listemin başında trenle tüm anadolu'da hatta mümkün olursa tüm eski hatlarda yolculuk yapmak var. kıskanayım mı ben şimdi seni:)

fotoğraf çek emi, bütün istasyonların fotoğrafını çek.

erzurum-ankara gittim. 22 saatti. yani tek olacaksan biraz sıkıcı olabilir. arkadaş varsa eğlenceli olur. trenlerin koltukları geniş olur. yataklı bölümleri biraz iç karartıcı buluyorum. o yüzden normal vagonlar tercih edilebilir.

benim hatırladığım en net sıkıntı. trenin duracağı/kalkacağı saat yer önceden kestirilemiyor. bu yüzden yanında su ve biraz yiyecek, belki içi görünmeyen bir pet şişeyle alkol vs. bulundurulabilir. bir de sigara içiyorsan onu uzun yolculukta nasıl ayarlarsın bilmiyorum.

eklenmez.

hehe tam şimdi içiyorum :D eklemiştim tadı bozulmadı :)

Eklersen eklenir, ben su ile yapıp üzerine biraz süt koyuyordum hiçbir şey olmuyordu.

eklenir de eklenmez de. damak zevkine bağlı... süte su karıştırılmış hali ile karıştırılmamış aynı mı? Ama misafire süt yetmediyse onda yapacak bir şey yok. Karıştır gitsin...

zaten sütlü nescafe sütten yapılmıyor. su ile yapılıp süt ekleniyor. tam süt kullanınca sütlü değil sütten nescafe oluyor. böyle denmiyor tabi de ben uyduruverdim şimdi. oldu ama bence.

eklenir yeeaaa. starbucks'ta bile az sutlu americano yaptiklarinda hem su hem sut girmis oluyor icine.

Evet, sütü hep suyla seyreltirim ben kahve yaparken.

önce ateşinin yükselip yükselmediği anlaman lazım. belki de üşüyorsun sadece. eğer ateşin yüksekse at yorganı. hatta soğuğa yakın bir suyla duş al.

(bkz: ateş/@compadrito) elleme çıksın. iyice sarın, ateş düşürücü içme. kazak mazak giy, sıcak iç, daha da çıksın ateşin.

taylıl hot,aferin gibi bir ilaç al sonra da yat

çıkıp düşüo geceden beri amk gene fenalardayım

ateşin kontrollü yükselmesine izin ver. tehlike sınırını geçmesine izin verme.
bu arada sen de yardım et enfeksiyonla mücadeleye.

sarımsak ye bol bol.

yarım limonun içine bir aspirin tık küçük ocakta pişir. limonu direkt koy ocağa. limon suyunu salıp aspirin şişince ocağı kapat. elin dayanacak ısıya gelince limonu bir çay tabağına sık. yanında birisi varsa sırtına sürdür. yoksa göğsüne sür güzelce. el bileklerine ayak bileklerine tabanlarına da sür.

bunları yapmadan önce çok kısık ateşte nane limon kaynat. sıcak sıcak iç onu. şeker koyma.

değiştirmelik çamaşır al birkaç kat, yakınına bir yere koy, battaniyenin altına gir kıpraşmadan yat. iki üç dört terle terleyebildiğin kadar. terledikçe çamaşırını değiştir.

yarına zımba gibi kalkarsın. kalkmazsan "olmadı o" de.

unutmadan, iç ateş diye bir durum var, halüsilasyon neyim olursa ateşe hemen müdahale et.

haa, cuvara içme bi de.

çok zeki olan adam ekşi duyuru'da millete laf yetiştirerek zaman öldürmüyordur zaten panpa. sorunun cevabı burada yok.

soruya cevap vermek kafadan ''ben çok zeki değilim'' demek ha, şimdi fark ettim.

Böyle

Sorunun cevabını bende bulamıyorum bir türlü. :(

şunun sorularına cevap vermeyin amk
don't feed the troll

Gene mi sen.. Sen ve saçma soruların..

hangi soru

yazarak.
unutmadan, kıskanmayın anacuım ama, hala kapı pencere açık burada. hava missler gibi.

cevap vermeye bile tenezzül etmezdim.

Dolap, yatak, koltuk için istikbal, doğtaş ve saloni öneririm. İstikbal'deki tüm takımlar sert hiç rahat değil normalde ama sadece 1 takım çıkarmışlar hem hoştu hem de rahattı, doğtaş hep rahat olur zaten sadece yere biraz yakın oluyor koltukları oturup kalkması zor biraz, denemeden almayın sakın. Saloni'nin ise tasarımları çok güzel hem de rahat da kesinlikle tavsiye ederim.

son soruna cevaben:
hayır evlilik kötü bir şey.
geri kalanlara cevaben: en ucuzunu alın.

önce bir teklif edin, kız kabul etsin, ondan sonra bunları birlikte araştırırsınız. bu ne acele? :)

moralini bozmak gibi olmasın ama :

www.eksiduyuru.com

:)

@m e l t e m, heveslenmiş şu an, bi de çok heyecanlı yazalım bir şeyler rahatlasın :)

beyaz eşyaya falan beraber karar vericeksiniz muhtemelen.

a++ olanlar daha uygun. bi ara bunlarda ötv kalktı vs muhabbeti vardı. belki ona yetişirsiniz :)

bulaşık makinasını çok programlı alıp bi sürü para vermeyin. bekonun iki programlı mis gibi bulaşık makinesi var 600 tlye. çok memnunuz gidin ondan alın.

çamaşır makinesinde de çok deli şeyler çıktı. hiç anlamam da. kısa programı olan bişey alın mutlaka. ablamda var. çok kirli olmayan çamaşırları 30 dakikada yıkıyor. çok pratik.

ocak ayının 2. pazartesi günü başlayan dünya enerji verimliliği haftasında beyaz eşya markaları indirim yapıyorlar özellikle a+ ürünlerde. o zaman almayı düşünebilirsiniz.

edit: evlilik güzel bişey, bence :)

evli değilim ama bu yaz küçük çapta bir ev döşeme olayına imza attık. hangi marka başını ağrıtmaz bilmiyorum ama;

vestel alma. vestel'den buzdolabı, çamaşır makinesi, set üstü ocak kombosu yaptık. buzdolabının kapağı bozuldu, yiyecekleri de bazen donduruyor bazen hiç soğutmuyor bile. çamaşır makinesi kendi kendine yürümeye başladı. geçen gün kapının önüne geçip kapıyı da üstüne kapatmış. ikna edip giremedik banyoya saatlerce, tam bir ergen. ocağı da markanın kendi teknik servisi bizzat gelip bağlamıştı, 1 tllik doğalgaz borusunu 15 tl'ye sattı. sanki alete yarım milyar gömmemişiz gibi hala üç kuruşun peşinde. sonradan öğrendik ki o para istediği şeyin bağlantı noktası kırıkmış. doğalgaz kaçağından ölmedik ama ağustosun ortasında çok ağır doğalgaz borcu girdi. kaçağın neden olduğunu çözmek için 3 kere gidip geldiler. 4.sünde çözmeyi başarabildiler aynştaynlar.

koltuğu da bellona'dan alma. kanepenin küççük göt koyma yeri var üstelik sert ve yüksek. hiç rahat değil. tasarımları da çok çakma, yaratıcılık sıfır. o fiyatlara hiç değmez.

biz de ne kadar dandik şey varsa doldurmuşuz eve şimdi fark ettim.

not: evlilik pek güzel bir şey değil.

evlilik gibi kulağa sıkıcı/zor gelen bir yapıyı bile sevdirebilir yaşadığınız şey.. tüm evlilikleri bilemem tabi ama benim evliliğim çok güzel.. keşke daha önce evlenseymişiz diyoruz hep:)

eşya konusuna gelince ,
biz baya araştırmıştık, sevgilim excel yapmıştı sayfalarca..
tv + ses sistemi ve çamaşır makinesini lg,
buzdolabı ve bulaşık makinesini bosch aldık..
özelliklerine falan baktık işte , kafamıza yatanları topladık..
kullananlara sorduk, şikayetvar.com'dan baktık, forumlarda dolaştık..
siz de öyle yapın.. her gün bir yenisi çıkıyor bunların..

oturma grubu,yemek ve yatak odasını kelebek'ten almıştık..
ama gardrop yatak odamıza büyük geldiği için onu ikea'dan köşeli aldık mesela..
hem çalışma odası hem de gelen misafiri yatırmak amaçlı kullandığımız küçük odaya ider'den daha ucuz bir L koltuk aldık mesela.. kelebek'teki gibi para bayılmadık..
hangisi daha dayanıklı olmalı sorusunu sorun kendinize ve bütçenize göre ayarlayın bu öncelikleri..

yemek ve çatal bıçak takımını karaca'dan aldık.. ve ben bütün eşyalarımdan gayet memnunum..

midi bi fırın aldım arzum'dan , altı üstü eşit pişirmiyor.. kek yapamıyorum fırında.. böreği,yemeği ayarlıyorum bi şekilde de, kek de önemli nihayetinde.. arzum'un midi fırınını sevmedim.. modele göre değişebilir tabi..
ama arzum buka saç kurutma makinesi harika..

bir sürü kalem var , hangi biri hakkında ayrıntıya gireyim bilemedim..
kafa karıştıran bir durum olursa mesaj at, yardımcı olmaya çalışırım..

hala vaktin varken arkanı dön ve derhal kurtul bu beladan. geri dönüşü -neredeyse- olmayan, kendi hayatını kendi ellerinle zincirleyip sonrasında da çok sıkılacağın, içinin bunalacağı, tüm alışkanlıklarının kısa ya da orta vade içerisinde avucunun içinden kayıp gideceği bir döneme giriyorsun.

ille kendini bi yerlere kelepçeleyip hayatını zora sokmak istiyorsan şu an yaşadığın evdeki kalorifere kendini kelepçeleyip anahtarı yut. ille bi gün biri gelir kurtarır. en azından kurtuluşu kolay olur.

eşyalarla ilgili soruya gelince;
a++ olanlar evet çok daha uygun hale geliyor. bizim buzdolabı biraz eskidi, onu yok edip bi tane a++ bişi almayı düşünüyorum. elektrik faturasına etkisi tahmin edilenden fazla oluyor biraz hesaplayınca. hele bi de yazın falan.

çamaşır makinesi o kadar da önemli değil abi. iyi kötü hepsi yıkıyor yani. bu beyaz eşya konusunda en büyük kazığın döndüğü dal çamaşır makinesi bence. ne kadar sürede bozulur bilmiyorum da, e 2 kat hatta 2.5 kat fiyat farkı olanlar var. yani ille bozuluyorsa daha ucuzundan bi şey alıp çok kafanı bozar ve tamir edilemezse atıp yeni bi ucuz alsan aynı şeye gelir 5-10 yıl içinde. buzdolabı gibi değil.

televizyon önemli bi şey, ona dikkat etmek lazım. ben 1 ay falan araştırdım almadan önce. 3 seneye yakın oldu hala çok memnunum. tabii ki tonla yeni model ve teknoloji çıktı, ben aldığımda pek 3d televizyonlar bile yoktu. ama o dönemin cihazları arasında iyi bi şey araştırıp bulmuşum diyorum.

bulaşık makinesinden hiç anlamam bi şey diyemem. ütü mütü onlar kolay ve ucuz zaten.

eh, seni de evlilikten vazgeçirdiğimize göre (umarım) özgürlüğüne kavuştun ve gözün aydın diyorum. aman bi daha öyle lanetli iğrenç fikirleri aklına sokma. hadi eğlenceli güzel bi hayat dilerim.

eşyayı siktiret. kızı kırma ve üzme. ne olursa olsun, olan, orda kalsın. ne sen başkasına anlat olanları, ne o başkasına anlatsın. kol kırılsın, yen içinde kalsın. kan kusun, kızılcık şerbeti içmiştik diyin. birbirinizin kıymetini bilin. birbirinizle önce arkadaş ve iyi bir dost olun.

eşya, kafa yormanız gereken en son şey.

evlilik cok guzel sey. Allah mesut etsin :)

oturacağınız ev kendinize ait ise:
mobilya: doğtaş (yatak büyük bir indirim teklif edilmezse işbir veya yataş olsun),
beyaz eşya: tamamı siemens'in ithal olan tam ankastre serileri (özellikle ithal olanlar gerçekten mükemmel cihazlar, yerli olanlar bildiğin profilo zaten. mutfağın durumuna göre buzdolabı ankastre olmayanlardan olsun. tümünü aynı markadan ve aynı yerden alırsanız iyi bir indirim olur. aynı listeyi başka bayiye de götürüp fiyat alın.),
klima: mitsubishi electric,
tv: samsung 4k modelleri (55" den küçük ve curved olmasın),
kahverengi eşya: bu biraz karışık. meselam philips ütü olabilir, dyson veya elecrolüx süpürge olabilir gibi. eşinizin çeyizinde gelebilir bunlar, adettendir.
bütün bunlar öncelikle bütçe meselesi elbette.önce bütçenizi belirleyin ve yola öyle çıkın. ev kendinizin değilse yerli üretim arçelik, beko gibi markalara yönelebilirsiniz. mobilya da markalı olmak zorunda değil. ileriki yıllarda daha iyileri alınır. unutmayın bir süre sonra 3-4 kişi olacaksınız. onlara da oda düzenlenecek.
evlilik gerçekten güzel. hayata anlam katan en önemli şey belki. sizin seven bir eşinizin, ailenizin, sıcak bir yuvanızın olması güzel.
gelsenize olm, boyu geçmiyo bak valla :))

hayırlısı olsun, mutlu olun.
eşya konusunda ilk tavsiyem şu:
çok komplike olmasından ziyade asıl işini iyi yapıyor mu ona bakın.
desinler ya da ne derler diye düşünmeyin.
ihtiyaçlarınız düşünüp ona göre hareket edin.

çamaşır makinesi için şuraya bakabilirsiniz: eksisozluk.com

bulaşık makinesi için:
buraya yazıyordum, sözlüğe yazayım da başka soranlara da link olsun dedim. taze taze: eksisozluk.com

buzdolabı: derin dolap daha kullanışlı oluyor. şimdiye kadar kullandığım üç dolaptan da başka açılardan memnun kaldım. bundan öncekinin joker bölümü vardı. 3 kapaklıydı. aradaki bölümü ister derin dondurucu istersem soğuk saklama için kullanıyordum. duruma göre ayarlıyordum. çok güzel düşünülmüş iyi bir işti. şimdi o tür dolap yok galiba. aeg üretimiydi o.
şimdiki dolabım derin. derinlik çok işime yarıyor.

bir de derin dondurucu bölümüne bakın. buzdolabında en büyük sıkıntı koku yapma olayıdır. baş edilemeyen koku derin dondurucuda istemeden çözülen akan gıdaların alta sızmasından oluyor. köpük var altta ona geçiyor ve dondurucu tabanını çıkarıp o köpüğü temizlemeden geçmiyor. (köpüğün yenisi bulunmuyor, mecbur temizleyeceksiniz başka çare yok ya da dolabı elden çıkaracaksınız)
derin dondurucunun alt tabanı ya çıkarılabilir olsun, ya da tek parçaysa alt kısımda hava üfleme ızgarası olmasın. ona dikkat edin.

Parol işe yarar biraz, bir de böğürtlen reçeli varsa yiyebilirsin. Çok geçmiş olsun.

yakında bi eczane varsa strepsis limonlu pastil al bi de tantum verde boğaz spreyi al kullan

vicks var mı? ayak tabanına sür iyice.

yurt içinde olaydınız anaanemin tarifini denemenizi önerirdim, ki yine de önereyim bir şekilde yapabilirsiniz belki? bir tatlı kaşığı tereyağına 1 kaşık pekmezi kısık ateşte ısıtıyoruz, soğumadan içiyoruz azar azar.
benim boğaz ağrılarıma hep çok iyi gelmiştir, umarım deneyebilirsiniz.

adaçayı içince benim boğaz ağrım anında geçer.

aferin de parol de işe yarar. ama düzenli kullanmak lazım yani prospektüsü yoksa internetten bakıp duruma göre uygulamak.

bir de parol vs. yani paracetamol iyi gelmiyorsa ibuprofen denenebilir. içindeki madde bu. ilaç adı veremem ama "ibuprofen istiyorum" deyince çok kolay bulunan bir şey zaten.

yurtdışında (neresi bilmem tabii ama avrupa'da mesela) soğuk algınlığı ilaçlarının (antibiyotiksiz) pek çoğu reçetesiz satılıyor. derdinizi gidip eczacıya anlatırsanız uygun şekilde yönlendirecektir. bitkisel şuruplar, antiseptik gargaralar vs. vs.

bu sene hastalıktan kurtulamıyorsanız belki de depresyon gibi örtülü bir sorununuz olabilir. bu da bağışıklık sisteminizi kötü etkiliyordur. çeşitli gıda takviyeleri ya da en azından bir multivitamin kompleksi alırsanız daha rahat edebilirsiniz. (edemeyebilirsiniz de, bunların hepsi varsayım :) )

parol iyileştirmez, iyi hissettirir. aferin de aynı içerikteydi hatırladığım kadarıyla. içeriğindeki parasatemol ateş düşürüp ağrıyı kesiyor.

sarımsak bulabiliyor musun? sarımsak baş ilacı senin sorunlarının. ne yap et sarımsak bul yoksa da. çiğne güzelce ağzının içi acısın boğazın yansın bi güzel. mikrop bakteri neyim ne varsa temizler atar. kolay hastalanıyorum diyorsun ona da faydası olacak sarımsağın.

adaçayı antioksidan. gargara yaparsan yararı olur tabi ama şart değil. sarımsak alacaksın zaten.

bağışıklık için:
immuzinc benzeri doğal ilaçlardan birini alıp bağışıklık sistemini takviye eedebilirsin.
zencefil var mı, biraz zencefil tozunu (kök de olur farketmez) votka tarzı alkolde çözüp içebilirsin.
www.youtube.com

bir iki kullanımlık kostüm için yurt dışı falan o kadar masraf yapmayın derim. çünkü onun yapımı çok basit. isterseniz bir terzi bulun isterseniz yapıştırarak bile yapabilirsinz.

boyu ne kadar olacak, yere kadar mı osun istiyorsunuz, dizde mi olacak ve kullanacak kişinin boyu ne kadar yazın, nasıl yapacağınız tarif edivereyim.

atasözü ise "imam os...sa cemaat s..ç..r." mı?
ters anlam mevcut ama dediğiniz anlama da geliyor bir yerde.

balık baştan kokar.

abi iyi manada arıyorum aslına bakarsan. balık baştan kokar tarzında değil.

"imam osurursa cemaat sıçar" var.

baştaki kötü olursa diğerleri de onu takip eder anlamında.

"baştaki iyiyse diğerleri de onu takip eder" anlamı da çıkıyor doğal olarak.

direkt bu anlamı veren aklıma gelmedi.

nasıl başlarsa öyle gider derim ben direk.

perşembenin gelişi çarşambadan bellidir de olabilir duruma göre.

vay arkadaş yok galiba güzel türkçemizde.

baş nereye giderse ayak da oraya gider.

iyilik veya kötülük belirtmiyor ama imamdan iyidir ha?

@nocturness şimdilik en iyi cevap senden! :) daha iyisi olana kadar en iyisi bu.

"ayağı yürüten baştır" diye geçiyor tdk'nın atasözü deyimler sözlüğünde.

"baş nereye giderse ayak da oraya gider"in anlamı ise şöyle belirtilmiş:
küçükler büyüklerin izinde gider, her işte onları örnek tutarlar.

aynı anlamda şunlar da var:
keçi nereye çıkarsa oğlağı da oraya çıkar
ön tekerlek nereye giderse art tekerlek de oraya gider

bu da kaynak: tdk.gov.tr

@nocturness: "madem öyle cevabı verirken de bu kadar araştırsaydın bunlara gerek kalmayacaktı." bak işte seni bunun gibi cümlelerin sebebiyle sevemiyorum. benim araştırma yapmak gibi bir yükümlülüğüm yok, yazdığım deyim beğenilmeyince araştırma gereği duydum. soruyu soran da benim yaptığım gibi basitçe araştırıp bulabilirdi, sen de bulabilirdin. bana ne çatıyorsun anlamadım. :) cevabımı beğendiğine sevindim. beğenmesen ne yapardım bilmiyorum.

madem öyle cevabı verirken de bu kadar araştırsaydın bunlara gerek kalmayacaktı.
bence en iyi cevap meltem'den gelmiş.

tam manasıyla olumlu olan yok galiba. ne negatif toplummuşuz yahu.

bak bu tam manasıyla olumlu:
taşa çıkan keçinin ağaca çıkan oğlağı olur
veya
ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur

anlamı: çocuklar ana babalarından , küçükler büyüklerinden gördüklerini yapmaya özenirler, yaparlar da.
demiş ömer asım aksoy (atasözleri ve deyimler sözlüğü)

Katrani kirk yil kaynatsan olmaz ki seker
cinsini siktigim cinsine ceker..

Hızlı koşan atin boku seyrek düşer

vardır tabii ama öyle durumlarda çoğu zaman hasta ölümü beklediği için önce hastahane işleriyle ilgilenen yakınına söylerler bunun yasal olduğunu düşünüyorum o da herkese yayar işte öyle. bilincin açıksa zaten kendin ilgilenirsin kendi işlerinle

yakın zamana kadar ciddi bir rahatsızlığım vardı. öğrendiğim zaman doktora ailemin bilmesini istemediğimi söyledim. tedavi sürem boyunca, yaklaşık 3 yıl, ailem konudan habersizdi. ama doktora sadece 1 kere, ilk gidişimde, annemle gittim. diğerlerinde (kontroller ve ameliyat dahil) ailem yoktu yanımda. olsalardı belki doktor değil ama eminim hastanede muhattap olacakları başka bir çalışan söylerdi. tedavi sürecine dahil ederseniz habersiz kalmaları imkansıza yakın.

"doktor hastaya sormadan, bilgilendirmeden yakınlarına söyledigine çokça şahit olmusuzdur"

ben hiç şahit olmadım böyle bir şeye. annemi kanserden kaybettim, doktora her zaman brlikte gittik. o zaten korkularına odaklanıyordu, dokorun duydukları aklında yanlış kalabiliyordu, ayrıca hastanede yapılması gereken bir sürü usuli şey vardı ve onlarla hasta hasta ilgilenemezdi. o yüzden hep ben vardım ve beni de onun kadar muhatap aldılar.

son aşamalarda anneme metastazı söylemedik mesela. doktorlardan rica ettim, ona belli etmesinler diye. hemşirelerden de. belli etmediler. daha birkaç sene daha yaşayacağını düşünüyordu ki birdenbire kötükelşti ve birkaç gün içinde öldü. veda bile edemedi bana, ama ben ona ettim.

hastanın gelişmeleri bilmemesi her zaman kötü bir şey değil.

@ meltem

tam tersi olması gerekmizmiydi sence? onun bilip sizin bilmemenezi. sonucta anneniniz özeli.

hasta bilinmesini istemiyorm derse, dr yakınlarıyla bu bilgiyi paylaşmaz.tersi durum genelde şöyle oluyor. hasta yaşlı oluyor.patoloji raporunu çocuğu falan alıyor.kanser olduğunu görüyor.hastamız bilmesin, morali bozulur falan diyolar.tedavinin seyri etkilenmicekse, bi karar alınmıcaksa dr hastaya bilgi vermiyor bu durumda.çünkü 1. derece yakınlarından onam almış oluyor..

iyice abarttiniz. hastanede muayene odasina aileden biriyle giriyorsan zaten dr senin gizlemek istedigini tahmin edemez, tahmin etse ne yapacak cqktirmadan isaretlerle mi sana anlatmaya calisacak. bilinci kapali hastadan bahsediyosan o hastalar icin karar verme hakki zaten yakinlarina ait. yapilacak tedaviler icin 1. derece yakinlarinin imzali onayi alinir. bu durumda dr un kisisel karari degil bu hasta yakinlarini bilgilendirip bilgilendirmemek. sen yalniz gittiysen veya ailem gelirse lutfen bilgi vermeyin dediysen hicbir dr senin yakinlarinin telefonunu bulup haber vermez. bir de " cokca sahit olmuduzdur" yazmis.

abimi hastaneye biz götürdük. kanser olduğunu o ameliyat baygınıyken biz öğrendik. öleceğini de bize söyledi doktor. hasta için yapılması gereken şeyler var, hasta bakıma muhtaç. dolayısıyla hastaya bakan kişilerin de bilgi almaya hakkı vardır diye düşünüyorum. vel hasıl abime öleceğini söyleseydi doktor ya kendini öldürürdü ya da nasıl olsa öleceğim diyerek öldürmek istediği insanları öldürürdü. lakin bizde hiç bi zaman filmlerdeki gibi hastamızın durumu nedir doktor diye sorabileceğimiz ve insani şekilde ayrıntılı cevap alabileceğimiz doktorlar yok. bu yüzden doktorlara çok kırgınım. özel hastanelerde belki vardır.

@ sumuklu bilmemne


ben cok sahit oldum. sizi bilemiyecegim. bahsettigim örneklerde öyle suuru kapalı hastalar falan değildi. adamın midesinde kitle tespit ediyorlar pat yakınlarına soluyorlar. ben bunun gibi cok örnek gördüm. basıma gelsede ben hariç herkesin bilmesini istemem. neyini abartmısım anlamadım.

çok haklısın, rahatsızlığın hastaya söylenmesi gerek. hasta, kime söyleyip kime söylemeyeceğine kendi karar vermeli. doğru olan bu.

ancak kanser gibi ciddi hastalık olunca iş biraz değişiyor. moral etmeni devreye giriyor. hastanın moralinin yüksek olmasını istiyorsun.
biz de metastazı anneme söylememiştik. kemik metastazıydı, plesebo ilaç bile kullanmıştım, romatizma diye. o zaman gençtim şimdiki aklım olsa belki de söylerdim, bilemiyorum.

meltemin değindiği konu da var. hasta tek başına o kadar işlemin altından kolay kalkamıyor. doktorun dediklerinin bir kısmını kapıdan çıkınca unutuyorsun. her bir tedavi/kontrol travma etkisi yaratıyor. hem fiziksel hem metal olarak yorgun ve yıpranmış oluyorsun. doktorlar bu sürecin nasıl olacağını bildikleri için de yakınlarına söylüyorlardır muhtemelen.

acil şartlarında kime denk gelirse söyleniyor valla. başta kolluk kuvvetleri olmak üzere.
tabi aydınlatılmış onam gibi evrakların düzenlenmesi ya da yazılı bilgilendirmeler yapılması gerek ama hastaların ve yakınlarının çoğu okuma yazma bilmiyor.

doktorum. kanserli hastalarla günlük bazda çalışıyorum. şimdiye kadar "aileme söylemeyin" diyen hasta bir elin parmaklarını geçmez, onların da ailesine söylemedim (18 yaşından küçük kanser hastam olmadı, olsa söylerdim). aksine, hastanın haberi olmasın diyen hasta yakınları çok ama çok ama çok çok daha fazla.

all girls dream: kaç tane "ailenin haberi olmaması gereken 'özel' hastalık sahibi (ve ailesinin bilmesini istemeyen) hasta"nın ailesine kendisinden habersiz bilgi verilmiş hasta gördünüz? ben hastanede çalışıyorum, her gün bir sürü hasta görüyorum, daha böyle bir şeyi ne gördüm, ne duydum. sadece ben değil, diğer arkadaşlarım / büyüklerim / küçüklerimden de işitmedim. nerede yaşıyorsunuz?

olur da senin annen kanser olursa sen söylersin öleceğini, tedavinin işe yaramadığını, kanserin tekrar ettiğini.

insan nasıl senin kadar empati yoksunu olabilir, anlamıyorum.

@ meltem

benimde annem kanser. empati ile bunun ne alakasi var?

ben yukarıda hasta profilleri çizerek anlatmışım. sen anlamamışsan diyecek birşey yok. içeriye ailenden biriyle giriyorsan zaten sonucu birlikte duymak için gittiğini anlar karşı taraf. o zaman muayeneye girmeden önceden yanındaki akrabandna gizli ,ciddi birşey çıkarsa söylemeyin diye uyarman lazım. ailenin haberinin olmasını istemiyorsan yalnız gidersin. ya da ilkinde yalnızsındır ikinci de birinin olmasına ihtiyaç duyarsın ama hastalığı bilmesini istemezsin, onu da dr una söylersin. bilinci kapalı hasta adına yakınları karar verir zaten. bir kere de anlayamadığın için tekrar yazdım.

hastalığım hakkında bilgilendirilmiyorum dersen ok. drlar da her gelen hasta yakınına ayrı ayrı durumunu en baştan anlatmaya meraklı değil bence. ama ben dr u uyarmadan ailemle gitmiş olmama rağmen neden kaş göz işareti ile sadece bana anlatmıyor da yanımdaki anneme de söylüyor dersen :))

kronolojik yaşını bilmiyorum ama hayat tecrübe yaşın belli ki çok küçük. yüzünü bir örtü ile kapatmış 1 mmlik delikler açmış oradan bakıp saçma sapan sorular soruyorsun. kanser gibi hastalıklar sadece tuttuğu organı etkilemez. ciddi depresyona neden olur ve sağlıklı karar verme yetisinde kayıp yapar, kimsenin duymadığını sıkça duydun da, kanserli hastalara aile desteğinin tedavinin bir parçası olduğunu duymadıysan sana cevap vermek zaman kaybı demektir.

@ gonion

tr/ istanbulda yasıyorum. bircok doktor hastanın yakınlarına önceden hastanın durumu ile bilgi veriyor. esınız, oglunuz vs kanser diye ondan sonra asıl hasta olan ögreniyor durumu. asıl siz nerde yasıyorsunuz bnde onu merak ediyorum.

empati kurabilmek için annenin kanser olması yetmiyor. kanser olmasına gerek yok.

geçmiş olsun. umarım atlatılabilecek türdedir ve tedavi işe yarar.

o zaman empatiyi sen kur. diyelim kansersin doktor varsa cocuklarına yoksa annene babana soylüyor belki sen soylemek istemiyorsun. ama daha hasta olarak senin haberin yokken ailen biliyor durumu.

böyle bir durumdan hastayı haberdar etmemeyi tabi ki doğru bulmam. kimle paylaşmak isteyeceğine hem kendisi karar vermeli, hem de tedavisi hakkında en ince ayrıntıya kadar bilgi almaya hakkı var.

özel bir durum olur, yani nasıl diyeyim, zaten başkalrının yardımı ile yaşıyor olur, durumu idrak edemeyecek bir hasta olur, o zaman ona söylenmemesini anlarım.

diğer türlü tabi ki kötü. birden insanlar üzgün gözlerle bakabilirler, ne bileyim ben, böyle fazla hassas davranabilirler. o zaman bir kafa karışıklığı da olur. ilişkiler bozulabilir.

ben sadece benim yazdıklarıma karşı olan cevabınla sınırlı olarak empati kuramadığını hissettim ve cevabına yönelik olarak yazdım. yani ölmek üzere olan hastaya öleceğini söylememeyi yanlış bulman hususunda. en başında söylememek apayrı bir şey.

kaldı ki annem kanser olduğunu da benden öğrendi ilk, ne yazık ki. çalıştığım ofisteki meslektaşımın eşi hekimdi, yardımcı olmuştu tahlillerle ilgili. o nedenle, iş arkadaşım ve eşi vasıtasıyla ilk ben öğrendim. annemi arayıp ulaşamamışlardı da sanırım. annem de çok neşeliydi, tahlillere inanamadı.

neyse işte. zordu.

ölmek üzere olanları kastetmemiştim. sadece teshişten bahsettim.

ben teşhiste annem bilmiyordu diye yazmamıştım ki.

metastazı söylemedik sadece, çünkü artık gücü yoktu. son iki ayıydı.

anlatamamışım. eksik olmuş.

ben genel olarak soyledim onu.yani kanser teshisi konulur ilk olarak yakınları bilir sonra hastanın kendisi.

sen "tam tersi olması gerekmez miydi" demiştin bana cevabında.

şimdi anlaştık ama tamam.

tam tersinden kasıt. dielim birisi kanser bunu yakınları biliyor ama hasta bilmiyor.

benim yazdığıma karşılık "tam tersi" demiştin.

ay neyse, sıkıldım. :) uzadıkça uzuyor.

neyin tartışmasını yapıyoruz anlamadım. sen benim ne kastettiğimi anladın, ben de seni anladım.

önümüze bakalım. :)

pişerken çok az süt koyun veya yoğurtla birlikte tüketin.

ıspanağa bağlı genellikle, ama ıspanağı doğrayıp kaynar suda öldürün, sonra da suyunu iyice sıkıp kavurun.

demir içeriğinden olmuyor mu o?

kalsiyum demiri bağlar.
süt yoğurt koymayın, tüm besin değeri gider.

evet, demir içeriğinden oluyor. kalsiyum demiri bağlasın diye koyuyoruz zaten sütü. miniminnacık süt demirin hepsini bağlamaz burukluk yapacak miktarını alır zannederim.

toz karabiber - tane karabiber farkı vardır sanırım. tane karabiber toz karabibere göre daha aromalı oluyor.

bir de tozları tam süzemeyebilirsin, boğazına takılabilir.

Zencefilin kökü, tazesi ve tozu fark etmez. Kökü kuru kuru pastil gibi emilir; yaşı çiğnene çiğnene yutulur, tozu bala karıştırarak macun yapılır ve yenir. Hepsi boğaz için işe yarar. Tarçının da toz ve kabul olanı var. Çaylara karıştırılacaksa toz apza, boğaza takılacağı için rahat olmuyor. Salepte de kabul tarçın tadını tam veremiyor, ona toz konuyor. Toz hali yine balla karıştırılabilir.

kağıt havlu(peçete ve mendil dağılırlar) ile süzün, bir nebze olsun az tozlu olur. bal ve limonu kaynatmayın, baharatları kaynatıp süzdükten sonra ekleyin bunları.

farkını tam olarak bilmiyorum da uygulamada hepsi aynı amaçla kullanılıyor.

bal ısıda değer kaybına uğrar. tarçınla zencefile sıcak su dök, biraz beklet ister süz iç ister öyle iç. bal da karıştırabilirsin istersen.

boğaz ağrısı için benim uyguladığım yöntem sarımsak çiğnemek. bir iki diş sarımsağı güzelce çiğne yut. çok çok iyi geliyor.

terlemek için de nane limon kaynatabilirsin.

BOS

oo aynen beyin omurilik sıvısı alırım bi spinallik

herkeste olmasa da, aklıma ilk amniyon sıvısı geldi.

testis-sperm (biri yazacakti)

ter dışında herşey olabilir.
çok zor bir soruydu bu compadrito :)

meme-süt

yeni doğanın yaşam kaynağı.

Alın teri. Evet geyik ama TDK'ya baktım ayrı yazılıyormuş en azından bilmeyenlerin kârı bu olur.

plasenta?

manly tears ise gözyaşı da iyi aslında ;_;

mide asidi

Peki neden?

benim için ter.
çünkü emek, çünkü ar, çünkü masumiyet.

Duruma göre değişir.

İlki oldboy + 1. Çok çalışmaktan gelen ter gayet saygın bir şey.

Sonra hastaya bağışlanan kan ve lenfler var. Hele ki ilik nakli.

Peşinden, kadınlı-erkekli senden sıvı getirebilen kişiye çok saygı duyabilirsin, duruma göre madalya bile vermek istenebilir.

Uğraşıp da bir şeyi başarmış, birçok şeyin üstesinden gelmiş bir insanın zafer gözyaşlarına, onu ayakta alkışlayarak saygı duyarsın. Ya da başaramadıysa da, hüzün gözyaşlarına ortak olarak saygı duyarsın. Yakınını kaybeden birinin de gözyaşları saygındır.

Kendinden büyük bir zalimin, kimsenin bir tarafı yemezken, suratına tükürmeyi başaran bir kişinin tükürüğü de saygın olabilir.

gözyaşı. mutlulukta ve hüzünde gözyaşı. yaşayan ölüler ile yaşayan hayatlar arasındaki tek farkı yaratan sıvı.

ilk tur cevapları okuduğumda, 3 kişiye hafifçene kırıldım:

1. neferkitty'ye: Bu soruyu sorarken, BOS hiç aklıma gelmemişti. Hastanın belinden, elceğizimle BOS aldığım ilk günü ve ilk ânı hatırlıyorum da, o billur damlasını görünce, içimden geçen ilk his, gönlümde Tanrı'ya secde etmek olmuştu. Ben ''ana sütü mü, alın teri mi?'' ikilemini aşamamışken, beni düğüm ettin neferkitty. Sana sadece şöyle itiraz edebilirim, BOS'a bu kadar saygı duyacaksak, extracellular fluid'a ne kadar saygı duyacaz? Hangisi daha az saygıyı hak ediyo?
2. rock'a: ter dışında nası herşey olabilir yav? Zaten soruyu insanın 'neresindeki' diye sormamın sebebi o. Taam, koltuk altı, apış arası terine saygı duymanı beklemiyoz da, alın terini nası sildin attın bi kalemde?
3. oldboy'a: Alın teri nasıl geyik olur yav?

m e l t e m, madem sütçü bi tek sen çıktın, kolostrum de bari de, tam olsun! doğuyon, bi de bakıyon ki, bissürü şeye karşı aşı'n hazır! çiçek gibi tazecik, kıymetli bi tanecik, ana sütü gibi tertemiz...

bohr atom modeli, yüzüne aynı anda 3 erkeğin boşaldığı kadının yüz ifadesini görünce, spermin ne kadar saygı duyulması gereken bir sıvı olabileceğini ben de düşündüm. yannış annama olmasın, fotoğrafta gördük tabe.

comptrol, ne kadar zor bu dediğine karşı çıkmak!
bi kere, hayat kurtaran bi sıvı. yeterince ve doğrusundan bulup da zamanında verebilirsen, hayat kurtarıyon. sonra en önemli kargocu. Allah etmiye, 2 dakka gitmese, beyin bayrağı çekiyo!
Harp zamanında en stratejik unsurlardan biri. Sonra işin içine, muhtâc olduğun kudret giriyo, bayrak giriyo, memleketin her karış toprağı giriyo, yerde kalmayacak giriyo, panpa ya da panpiş giriyo, sen de düğüm ettin beni kenks!

ninja, plasenta pek sıvı gibi olmuyo abim be! üzgünüm. doğumevinin arka bahçesindeki kediler niye tombul olur hiç düşündün nü?

bxgx, çoğzel bi cevap valla! içinde yüzüyon ve seni boğmayı bi tarafa bırak, seni koruyo.

battal, mide asidine neden en çok saygı duymam gerektiğini, kafamda tam canlandıramadım. mesai sonrası kafa kalmadı, belki de ondandır.

ninja, aychovsky ve dessy: göz yaşı da güzel cevap. ninja, manly demenin sebebi, 'qarı gibi ağlama lan?!?' azarlamasındaki mesaj mı?

hayat aplam, hiç şaşırmadım bu cevâbına!

aychovsky, tükmük de hayat kurtardıydı, hatıllıyon nu? Van depreminden sağ kurtulan bebeyi, annesi tükmüğüyle kurtatdıydı. ana sütünden sonra, ana tükmüğü! yannız, 'senden sıvı getirebilen' kısmı heyecannı olmuş! Ankara'da çalışıyoken, Amerika'dan bi herif transfer ettiydim bizim şirkete. Bildiğin Amerikalı. Götürdüm ve ellerimle TÖMER'e yazdırdım. 3 Vakit sonra, ofisteki radyoda, gâvurca bi şarkı çalarken, bizimki, 'Cık cık cık, terbiyesiz!!!' dedi Türkçe. Ben afalladım tabe, 'Hobaaa!! Nooluyoz lan? Bu herife cık cıklamayı ne ara öğretmiş bu TÖMER?' düşüncesinnen, 'Neye terbiyesiz dedi aceba??' düşüncesi bi anda rekabete girdi ve terbiyesiz merakı galip geldi. Meğer şarkıda, 'She was wet where it counts!' diye bi laf geçiyomuş. Herifin bunu bana annatması kısa sürdü de bende intikal geç oluştu.

compadrito, alın teri çok önemli bişey, çok saygı duyulası haklısın ben de böyle düşünüyorum. fakat benim bu cevabım biraz şaka, espri mahiyetinde bişey. yine de özür dilerim. sen benim duyuruda düşüncesini en ciddiye aldığım kişisin.

hocam, süt ter ikilemi demişsiniz. önce ben de aynı ikilemde kaldım diyebilirim. düşünce sürecimi anlatayım:

soruyu okuyunca ilk önce insanın bütün sıvılarını tek tek bilmediğimi düşündüm sonra bunun normal olduğunun ayrımına vardım. soruyu soran doktor olunca, ister istemez işlevinden haberimiz olmayan bilmediğimiz önemli bir sıvımız da olabileceğini düşünüyorsun. mesela müendis, öğrenci avkat vb sorsaydı bu soruyu çok ayrıntılı düşünmeden (halk tipi)cevaplardım. ya da mesela testestoron nickli biri sorsaydı goy goy sorusu der girmezdim.

kendi cevabımı düşünmeye başladığımda ilk aklıma gelen süt oldu. süt hakkaten saygı duyulacak bir sıvı. öyle düşünüyoruz. mesela "sütümü helal etmem" sözü var, vicdani tehditlerin en büyüğü. benim diyen adam kaldıramaz. "süt hakkı" var, "ananın ak sütü gibi helal olsun" var.. süt konusu çok önemli. ancak bana göre sütün önemi sıvı olarak değil, bir bütün olarak, doğum öncesi ve sonrasını kapsayan sürece saygı. var olmaya saygı aynı zamanda.

sıvıları düşünmeye devam ediyorum.
doğumlarımın birinde suyum erken gelmişti. o suyun bebek için öneminin sütten büyük olabileceğini düşünüyorum. yaşamsal önemi var. en basitinden (aslında hiç de basit değil biliyorsunuz) bebek kuruya kalınca doğum süreci uzuyor, bebek bir süre oksijensiz kalıyor. sonrası bir ömür boyu sürecek acı olabiliyor.
hemen ardından plasentaya geçelim. evet o da çok önemli. (sıvı gibi değil ama sıvı gibi de aynı zamanda)
e böyle bakınca hangisi saygıyı hak etmiyor ki diyorsun.

süte geçiyorum. süt sadece kadınlarda bulunan bir sıvı. siz insan demişsiniz. erkeklere de haksızlık etmek istemiyorum aynı zamanda. var olma sürecimizde fiziki olarak babanın da payı var. doğum sonrasında babanın da çok çok emeği var. hatta öyle babalar var ki bir tek rahimleri yok, anadan daha çok emek veriyor bebeğine yavrusuna.

sonuç olarak ter yazıyorum. çünkü görüyorum ki sütü süt yapan olgu emek ve masumiyet. (ananın koşulsuz sevgisi bence masumiyetin ta kendisi ve pınarı)
hemen burada eskilerden onay alıyorum:
"evlat değil emek sevilir" daha çok babalara hitap eden bir söyleyiş olsa da analar için de doğruluk payı büyük.

üstelik "ter"in emek ve masumiyetten bir fazlası var; utanma, ar. utanan insana saygı duymak lazım. (utangaç değil, utanabilen)

rock n roll ın cevabında da haklılık payı var, siz unutmuş olabilirsiniz oralarda da yıkanma sorunu hala devam ediyor hocam burada. bu da biraz utanabilmeyle ilgili:) başkalarını rahatsız edince utanıp kızarıp terleyen de var, terini temizlemeyip çevresini rahatsız etmekten utanmayan da.

not: çıkmam lazım, alel acele yazdım, hatalar olduysa affola:)

bazı toplumlarda/inanışlarda kan.
kan davası, kan kardeşi, kanının son damlasına kadar savaşmak vs...

sadece ortadoğu veya türk/kürt/arap coğrafyasını kasdetmedim:
kan içerek hayatta kalma miti (vampirlik)
bakire kanı akıtma, içme vs (satanizm)

kolostrum'u yeni öğrendim. o zaman kolostrum ve devamındaki süt diye cevabımı genişleteyim. biri olmadan öteki de olmuyor diye anladım okuduğumdan.

en önemli sıvı sorulmuş olsa kan derdim. süt bence daha saygın. kanın, her şeyin tam olduğu halde ana sütü emmezsen bağışıklığın gerektiği kadar iyi olmuyor. ana sütü seni hayata hazırlıyor, koruyor, güçlendiriyor. hem de analara özgü bir sıvı. onlara özel. doğadaki tüm memeli dişilerde de var. çok güzel, çok hayranlık uyandırıcı geliyor bana.

hayat aplam, alel acele yazdığın buysa, Allah etmiye bi de özenip, düşünüp, taşınıp yazaydın, ne okiycaktık acaba? bu bile başucu eseri olmuş! suyu gelmiş mi gelmemiş mi mevzuundaki su, bxgx'in bahsettiği amniyon sıvısı. bebe onun içinde yüzüyo biliyon. sonra vakti gelince, önce keseyi çıtlatıyo ve su öyle geliyo. 35 yaşı geçen anne adaylarının karnından iğneynen acıcık alıyolar o suyu, soğna da bakıyolar, bebede bi yannışlık, bi arıza neyin var mı diye.

rock ben onu latife olsun diye yazdığını biliyom, üstelik çok zor bi soru bu diye de eklemişin. ben de şakacıktan ve hafifçene kırıldım zaati. enişteye selam sööle. seni atıp tutarkene belini sapıtmasın bak! yiğenin kardeşsiz kalır soğna!

valla düğüm oldum ben! hâlâ alın teri, ana sütü ikilemini aşabilmiş değilim. hayat aplam, bi de 'sütü bozuk' diye tabir var. cümle içinde kullanalım: 'cinsini cibiliyetini .iktiğim, südü bozuk lan bunun!'

pleural fluid

neden habib hocam?

ciğer zarları arasında bulunuyor, esneme sürtünme nefes alışverişi elastikiyet için vs çok önemli. gitmesi ölümcül olabilir.

insanın özgürlüğü için savaşırken aldığı yaradan akan kan desem aşırı hamaset olmaz di mi? yeni geldi aklıma.

perikardda da var mı ondan gates hocam? yoksa pericardial effusion olunca mı oluyo sadece? patolojik mi?

namus hocam, dağda ölen ayrılıkçı örgüt mensuplarının kanı da dahil mi buna?

eğer ayrılmayı başarıp kendi resmi tarihini yazarsan evet. acayip kutsal bir kan oluyor hatta. özgürlüğü alamadığın sürece hayınsın, dolayısıyla kanın da bozuk oluyor o süreçte. mefhum basit aslında.

peki mesela, İstiklâl Harbi'nde dökülen kanlar?

eklemler arasındaki sıvı. bilinen en lubricant (kayganlaştırıcı, kaygan) sıvı imiş lendisi.

20 cm, hadi yaa?!? vay anasını! ulan amma çok sıvı var be! naapmışlar lan bize?

he.. onlar da. varmaya çalıştığın nokta ne compadrito?

benim de ilk aklıma gelen amniyon sıvısıydı --hep bu hormonlar

namus, sesli düşünerek, ileri sürdüğün şeyin ne kadar mantıklı olduğunu bulmaya çalışıyorum. söylediğinde müthiş bir haklılık payı olduğu aşikâr. Çin Halk Cumhuriyeti devriminde, uzun yürüyüş'e katılmış ve sağ kalmış olanların, Parti içerisinde müthiş bir rütbeleri ve prestijleri olmuş.

ama vatan işgal altındayken savunmak için dökülen kan, özgürlük kazanmak için dökülen kandan niye daha az saygı uyandırsın?

şimdi orda entryler arasında güzel bir örnek var.

adam telefon kılığı almak istemiş 15 tl denilmiş ve sebep olarak da yüksek dükkan kirası vs denilmiş.

Sona 10 tl ye başka bir yerde görmüş.

sonra çin'den 1,5 dolara getirtilebileceğeni öğrenmiş.

şimdi adamın aradığı çok basit bir telefon kılıfı ve kalitesi fark etmez diyorken ne kadar bu kadar ucuza bulabileceği bir opsiyon yok ve 10-15 tl lik ürünler var, yoksa aynı kalite ürün 10-15 tl ye mi satılıyor?
telefon kılıfı gibi ufak tefek şeylerde kalite aramıyorsak ve ''dükkan kirası'' diye pahalıya almak istemiyorsak elbette gider internetten alırız.

internetten alınmayacak kalite aranacak şeyler de var elbet ama dükkanın kirasını çıkarmak için de 5 kat fazladan para ödemeyelim bi zahmet.

internetten alışveriş yapmanın en büyük avantajı : OPSİYON

1-patatesi pazardan alırım.
2-esnafın da öyle bi garantisi yok.
3-güvenilir bi yer değilse arar sorarım.

esnafın yüzde 10'u adam gibi esnafsa yüzde 90'ı çakal.

şimdi neferkitty kardeş çok teşekkür ederim katılımınçin. gerçekten cep telefonu, bilgisayar ve aksesuarları gibi malları barındıran esnaflar çılgın ve şerefsiz, evet. 2'ye alıp 10'a satmaları meşhur, lakin bu sektörde marka yok, "sektör" yeni, bir bulduğun marka 1 sene sonra yok, haliyle bilgi ve birikim bu sektörde hizmete pek bir kıymet katmıyor. haliyle sirkülasyon böylesi hızlı olunca piyasada vurguncu da çok. ayrıca tüketici bu ürünün satışını yapan esnaftan daha bilgili falan ben burada birkaç noktadan dem vurdum ama türevleri, farklı sebepleri de mevcut.

fakat bana iyi kalite bir kurbağacıkta bulunması gereken özellikleri şıpçanak söyleyebilir misin? internette sorabilirsin, doğruluğunu şıp diye teyit edebilir misin? kim ucuza satar, kimin elinde stok var, üretici fiyatı ne söyleyebilir misin? zor.

@delineron yaş 20'lerde sanırım.

esnafın böylesi bir garantisi var kardeşim, açar faturasını gösterir, çat. telefon; yine yüzyüze görmediğin birisi, yine "sanal", kimbilir hangi apartmanın hangi dairesine tabelası asılı firmalar çok kardeşim.

ama adam orda çok basit bir şey demiş ''altı üstü telefon kılıfı'' tamam onların da kalite kalite farkı var elbette hatta aldığı şey kansorejen bile olabilir ama onun aradığı kalite değil.
Telefon aksesuarlarında ben 10 tl den aşağı hiçbir şey görmedim bu anlamda adam ucuzu arıyor , sen 1,5 dolara değil 2 dolara satsan zaten gelip senden alacak misal.
sonuçta az bir fark için çin'den gelmesini bekleyecek hali kalmıyor ki ucuz bir şey için.
ama arada devasa fark olunca direkt internete yöneliyorsun haliyle.

geçende teknosa'dan bir şey alacaktım, o mağazada yokmuş. getirtme olanağı olur mu dedim, isterseniz internetten alın 10-15 tl fark ediyor dedi görevli.
yani, aynı kalite mal, internet sisteminde daha düşük fiyattan satılabiliyor. üstelik de evime gelecek. ben taşımak zorunda kalmayacağım. tercih nedeni.

ben internetten alışveriş yapmayı sevmiyorum o ayrı. giderim, bakarım alırım.
getirecekler diye bekleyeceğim, sağım solum belli değil dışarı çıkarım onlar gelir bulamaz, ürün ayıplı çıkarsa uğraşacağım, ara telesekretele muhatap ol, gelsinler alsınlar, yenisini getirsinler... bir tomar sıkıntı.
tabi benim alışveriş için vaktim var, çalışan insan için masa başından alışveriş yapmak büyük kolaylık.

hayalini gerçekleştirmeni dilerim. dürüst esnafla diğeri en fazla bir yanılma payıyla ayrılıyor zaten. temiz iş çıkarırsan elamdülülülere devam edersin.

1. eğer akıllı bir tüketiciyse marka kıyaslayarak alır, ve biraz araştırınca mutlaka esnaftan daha ucuza buluyorum. ayrıca yasaya göre bir hafta koşulsuz iade hakkı var küçük esnafa ürün iade edene kadar göbeğim çatlıyor.
2. direkt üreici değil ama ara basamak azalıyor diyelim bu konuya karşı çıkamayacağım.
3. esnaf genelde istersen getirtiriz diyor ama iade veya cayma hakkını vermiyor genelde parayı peşin almaya çalışıyor. internetten alınca 7 hafta koşulsuz iade + cayma hakkı.
4. esnaf defolu mal kakalayıp sonra sizin hatanız diye çamura yatıyor. satış yapabilmek için dezenformasyon yapıyor.
ben bir ürün alacaksam önce internet + büyük mağazaları incelerim onlarda varsa uygun olanından alırım yoksa gelmesini beklerim. eğer çok acilse küçük esnafa bakarım.

esnaf ağabey gel bakayım şöyle.

koltuk almak istedim eve, kolçaklı olanından, ofis koltuğu gibi. internete bakmadım, direkt gittim kadıköy'de bir esnafa girdim. adam 5 tane koltuk gösterdi, bunlardan başka yok dedi, başka da bulamazsın zaten dedi.

sonra üreticiden alıyorum, benden daha ucuzu da olmaz dedi. bin bir türlü laf söyledi, nereliymişim, okuyor muymuşum, çok genç gösteriyormuşum...

derken koltuğun markasını ve modelini aldım. bana 320'den başlayıp 280'e kadar düşmüştü. sonra almaya yeltendiğimde fatura istersen kdv de eklerim ama dedi. (ne ala memleket) tamam dedim, yanımda nakit yok, çekip geleyim. çıktım mağazadan, koltuklara internetten baktım. aynı marka ve model koltuklar 140 lira. hatta internette en pahalısı bile 180'e kadar.

bunu açıkla lütfen. 140-180 liraya satılan bir malın aynısını 280-320 liraya satmak nasıl bir oç'liktir?

dur devamı da var. alırsam eve de getirmiyor amk evladı. şuradan taksi çevireyim sana abicim, 10-15 lira yazar diyor :)

Pet shop'lardan kazıklanmayı seviyor milletimiz. (kendi işim için konusuyorum :)))

internetten satış yapan adam esnaf olamıyor mu?

hocam esnaflığın dönemi geçti. internetteki çeşitliği dükkanda oluşturmaya ne alan yeter, ne de paran yeter. ikisi de yetse, internetteki, sürümden kazanacağından maliyetten kaybedersin.

Senelerce tanıdık diye güvendiğimiz esnaf tarafından kazıklana kazıklana böyle olduk. Kişisel algılamayın da, oh olsun. Yaş 20lerin sonu, beni de küçümseyecekseniz yaşımı doğru bilin istedim. Yukarda douchebagin verdiği örneği de çoğumuz yaşadık, hepsi mi münferit olaylardı?

bi de asıl anlamadığım, niye esnafı savunayım ki?
esnaf üretici midir? değildir. esnaf tüccardır. bir yerden alır, başkasına satar. araya dükkan kirası, elektrik, çalışan masrafları gibi etkenleri de koyar.

ben yine bir yerden alıp araya depo masrafı vs. eklemeden evime kadar getiren internetten ticareti tercih ediyorum. esnaf bir değer üretmiyor kısaca. zanaatkar değilsiniz bişi değilsiniz.

adam internette; üreticiden 10 liraya alıyorsa bana 11 liraya veriyor.
esnaf 10 liraya alıyorsa 20 liraya veriyor. bahanesi de; dükkan kirası, çalışan masrafı, taşıma parası. iyi de bunlardan bana ne amk? dükkanın kirası, kargonun parası umurumda mı? aynı şeyi internetteki adam kargosuyla beraber 11 liraya yolluyor.

esnaf kendini upgrade etsin modern dünyaya.
tüketici aynı ürüne daha az para vermeyi sever. kendin bir ürün üretiyorsan zaten esnaf değil, üreticisindir. esnafsan da, bir değer üretmediğin için yenilmeye mahkumsun.

Hepsiburada'da 45 liraya satılan kapalı tuvalet kabini petshop 80 liraya satıyor.

5 tanesi 1 dolar olan ekran filmlerinin tanesini 20 liraya satıyor. (Sattıkları da aynı kalitede.)

Ebay'den ucuz takı toka getirtip 20-30 lira etiket koyuyor. 10 dolarlık çantaları 70-80 liradan satıyor. Hediyelikler, şekilli flash belleklerinde falan hep aynı. Bunlar küçük esnafın cakalliklari.

Kitaptan, elektroniğe her şey internette daha ucuz. D&R'da kitap 24 lira, kendi internet sitesinde 12-16 lira. Teknosa'nın internet sitesi ile mağaza arasında fiyat farkı var. İnternet ayrı bir mağaza gibi çalışıyor, entegre değil. Daha ucuz.

Geçen gittik masa sorduk aynı douchebag gibi. 1000 lira daha ucuza bulamazsınız zaten kendi satmıyor falan dedi. Gittik başka yerden 600'e aldık.

Eve klozet alacaktik, 700 dediler. 500e aldık. Banyo dolabı lavabo dedik mağazalar 300 dedi 150'ye aldık. TV sehpası alacaktik, buralarda 200-250 dediler 110'a aldık. Niye internetten almayalım?

1. Kacak, sahte, refurbished diye dürüst esnaf söylüyor. Büyük firmalardan alırsan zaten öyle bir sıkıntı olmaz.

2. Fabrika çıkış maliyetini bilmem gerekmiyor. Birebir aynı mali alırken neden senin dükkan kiranı vereyim? Tefalin internette 70 lira olan tartisi az asagimizda 180 liraya satılıyor.

3. İntenetteki adam da elinde patlamasın diye riskli şeyleri özel getirtiyor. Onda da uzun süre bekliyorsun. Bir fark yok o açıdan.

yahu benim amcam istanbul'da o herkesin çakal dediği esnaflardan biri. adam direk diyor hiçbir esnafa güvenmeyeceksin diye.

@ateyist esnaf abicim bu baskın tavırlara millet artık tav olmuyor demekki bak burada da o role soyunmuşsun. yaş 23 bu arada.

enerji rayı hocam o. kabataş-bağcılar hattında havadadır(kataner).

edit: www.rayhaber.com

peki bu enerji rayı ne işe yarar?

beslemesi işte hocam metro oradan alıyo elektriği.

çok bir bilgi yok ama enerji rayı olması mantıklı gelmedi sanki ama bir araştırıcam bakalım.

www.elektrikport.com

enerjiyi oradan alamaz çünkü ray boyunca yok, bunun yanında fiziksel temas yok, bizzat bekleyip gözlemledim treni raylara baktım.

Tren istasyonunun ortasında başlıyor sonuna kadar gidiyor bu kadar sonu da biraz açılı kıvrık.

@lprytk www.elektrikport.com

prntscr.com bu işaretli olan nedir nedendir? neden tüm istasyonlarda var?

@delineron dediğin link senin tezini çürüten cinsten.

buradan da bakabilirsiniz en.wikipedia.org

yahu benim dediğim bunlar değil linkteki işaretli olan başka bunlar başka
ben mi yanlış işaretliyorum
ray boyunca yok sadece istasyonun yarısında var.

burdakinden değil mi işte prntscr.com

1) Fren sistemi ile alakalıdır muhtemelen. elektrik rayı olan 3. ray o değil. yukarıda paylaşılan resimler ile seninkiler farklı.

2) farklı bir araç için de olabilir

ikinci resme bakmamıştım ben açıkçası hakkaten bitiyomuş :) ben de yeni bişe öğrenmiş oldum.

üşenmedim paintte çizdim sorduğum budur

prntscr.com

makas rayi o. tren makas degistirirken o ray hareket ediyor, trenin yonunu belirliyor

hayır mümkün değil hareketli bir ray değil ve iki hat arasında hiçbir bağlantısı yok.

o raylar zeminle ilgili problem olabilecek yerlerde oluyor sadece, sistemi desteklemek amaçlı. başkaca bir işlevi yok.

zeminde su olabiliyor, mevsimsel ısı farklılıklarında raylar eğilip bükülüyor vb. trenin hareketine engel olabiliyor. üçüncü bir ray döşeyip sağlamlaştırma yapıyorlar.

edit: resimdeki makas rayı değil, çünkü ucu başka bir sisteme bağlı değil.

edit 2: @lprytk, muhtemelen değil, kesin bilgi. demiryolcu çocuğuyum ben :)

@delineron o linktekiler arkadaşın tarif ettiğiyle alakası yokki.sorudaki fotoğraftakiler en son arkadaşın açıkladığı gibi bir şey büyük ihtimalle.yani destek amaçlı.o bölgedeki raylarda sorun olması halinde yedek olarak duruyor olabilir.

torun sanırım :) bir de sağlık

kendisinden mi, benden mi?

kendisi için en çok emekli maaşına kavuşabilmek istiyor.
benim için ise ne olursa olsun, ne şartlarda olursa olsun mutluluğum.

kendi evi (galiba)
yarın bi sorayım merak ettim

şu ara umre lafı çok geçiyor.

maddi olarak kıyafet ve tablet:D manevi olarak ne bilemiyorum. sanırım sevgili olabilir.

mutfak işine döndüğünden beri keyfi yerinde. şimdilik pek bir şey istemiyor. sorsam klasik cevaplar verir sanırım. şu an için belli bir hedefi ya da hayali yok.

henüz 40 yaşında olmasına rağmen "koy götüne be çocuğum geçti bizden, takılıyoz işte allah sağlık versin yuvarlanmaya devam aq" diyor. yalnız çok ilginç ya. ben annem 40 yaşında deyince şaşırırlardı hep. şimdi kimse şaşırmadan ben kendim şaşırdım. yaşıtlarımın anneleri 60-70 hep. benim peder bey yeşil yanmadan çıkmış, beni gömcekler.

Uludağ'a gitmek. Gençken hep orda hayatının aşkıyla karşılaşcağını düşünürmüş. 52 yaşında, hâlâ gidememiş...

benim evlenmem (evet, kendisi için, benim için değil).
diğer maddi isteklerini zaten söylüyor, karşılayabilirsek yapıyoruz (yapıyorum).

Ben de sormadım.

Ayrıca, ne güzel soru bu:)

şu an en çok istediği şey floryaya gidip (gerçi o gitmedi oraya) uçakların inişini kalkışını izlemek. gideceğiz inşallah, bakalım..

Umre. Ama benim vergi borçlarımı temizlediği için, bir başka zamana erteledi umre hayalini :(

babannemin ölmesi. long story bro.

Neden Ahz-u kabz veiyorsunuz ki? Vermeyin, hem gerek yok hem de riskli.

paranın tahslatı için gereklidir diye düşünmüştüm. teşekkürler cevap için.

Mobilde olduğumdan göremiyorum resimleri ama zeytin bana hemen ege'yi hatırlatıyor mesela. Zeytin, zeytinyağı.

instagram.com

begonvil geliyor aklima.

www.birdunyabilgi.org

fotoğraf mı istedin orasını tam anlamadım.

zeytin, mavi, turkuvaz, kobalt mavisi, manisa halısı, kahve iskemlesi, pamuk, tütün, incir, üzüm, yemeni, efe, demiryolu, tren garı/istasyonu, sünger, traverten, kireç boyalı evler, deri sandalet/çanta (bodrum işi) takunya (tire),
zeytinyağı küpleri, bakır kazanlar, denizli dokuması, çizgili çarşaflar( mavi beyaz, pembe beyaz..), çırçır, höyük, taş evler, liman, testi, toprak kaplar...

Kibele heykeli ve efes antik kütüphanesi/tiyatrosu.
Açık mavi ve beyaz duvar boyaları. Yine mavili beyazlı keten kumaştan tiril tiril bol gömlekler.
Bodrum ve Alaçatı yel değirmenleri. Tahta iskemleler(beyaz ve mavi ağırlıkta yine)
İncir, zeytin, iğde ve dut ağaçları.

selluka, mimoza, iğde, deniz börülcesi, sardunya, okaliptus,
emaye kaplar, siniler, şerbet bakraçları,

Arkadaşlar, resim, isim, obje herşey olur. Şimdiye kadar gelenler de son derece yararlı oldu.

Ayrıca konsept fikirleri de söyleyebilirsiniz. Mesela açık mavi duvarlar, beyaz ahşap masalar, ufak tabureler vs. gibi :)

Yukarıdakiler + 1

Ama en çok A tepeleri geliyor benim aklıma. A tepesi diye bir kavram var, çok kişi ile konuştum ve çok kişiden duydum; mamafih bulamadım hiçbir yerde, ben açayım bari başlığını.

Ege kenarında yazlık bir yerlere giderken yollar hep deniz kenarından geçmez, hele ki güneye gidiyorsanız dağları mağları aşmak gerekebilir. Dolayısıyla yollar deniz kenarından ayrılır ve kah kocaman, kah minik minik tepeleri aşa aşa gitmek gerekir. Az, uz ve dere tepe gittikten sonra, bir tepeye çıkılır ve tepenin en üstünde deniz görünür, yokuştan aşağı inerken mavi görünür deniz. Üstüne de güneş ışıkları vurur, deniz pırıl pırıl pırıldar. Sabırsızlıkla denize ulaşmak isteyen insanlar o tepeye çıktıklarında denizi görür görmez, hayranlık dolu bir "Aaaaa" çekerler. Böyle tepelere de "A tepesi" deniyor. A tepesinden sonra her yanı maki ağaçlı yolların arasından, virajlardan döne döne aşağı inerek denize ulaşır. Her A tepesini ayrı ayrı sevdiğimden, onlar geldi ilk aklıma. Aslında bir nevi "Bandırma'ya geldiğinde denizi göreceksin, şaşırma".

Turunçiller. Mesela bir mekan tarzı bir şey yapacaksan oda kokusu olarak limon, portakal tarzı turunçgiller kullanabilirsin

hurma zeytini, sakız reçeli, otlar, otlu börekler, yaprak sarma, kuru üzüm, kuru incir

konsept:
çardak denir buralarda ayakları olan büyük tahta oda gibi düşün bahçe kamelyası gibi kullanılır. 4-5 basamak merdivenle çıkılır, kenarları tırabzanlıdır. pamuk minderler konur. konuklar ağırlanır, yer sofrasında yemekler yenir, akşam oturmaları yapılır. şuna benzer:
www.google.com.tr

renkli renkli tekneler kullanılabilir...

bergama kütüphanesi, halikarnas balıkçısı, süngercilik, amazonlar..

kabak çiçeği dolması, koruk suyu, üzüm şırası, ölü deniz, gökova körfezi, çam balı, çam,...

@aychovsky, o tepeleri ne güzel anlattın, A tepesi dendiğini duymamıştım ama çok doğru tespit.

@hayat aklini konusacak bir filozof uret Teşekkürler. Ben de buradan kabak çiçeği dolmasına +1 vermek istedim.

silinir evet. eger varsa, ki mutlaka vardir, yag cozucu kullan, kesin cozum.

yağ çözücü demeye gelmiştim. denmiş. pekiştiriyorum.

cif teflonu aşındırır bence, yağ ve kir çözücü kullanın.

cifle teflon uyumsuz gibi geldi bana. yağ çöz kesin çözüm, yoksa normal bulaşık deterjanı. zaten cifin yag çözme özelliği yok. tost makinasının şeylerini temizlemede pek etkili olmaz.

yağ çözücü varmış hakkatten evde baya sürdüm beklettim ama tam etkili olmadı ya fosilleşmiş yerler var :D beni aşan bi olay oldu artık bizimkiler de uyandılar zaten :D sağolun cevaplar için ARO.

moonlight sonata
klasiklerden tabi

ab marşı beethoven 9.

bunlara benzer demişsin bilinirlik açısından öyle dediğini düşünerek:

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

nasıl bir banzerlik aradığını bilemedim, çok sevdiğim birkaç klasik müzik eserini yazayım benzerliklerine sen bak :)
rachmaninoff konçerto no:3
www.youtube.com

haydn die schopfung
www.youtube.com

verdi celeste aida (pavarotti)
www.youtube.com

şşimdi bizim çok pratik bir tarifimiz var
gerekenler
daire şeklinde kesilmiş patates
krema
kaşar
baharat

borcamı yağla üzerine patatesleri diz, üstüne krema dök, baharat serp, en son kaşarları rendele full ısınmış fırında 20 dk kadar pişir sonra afiyetle ye çok pratik inanılmaz lezzetlidir.

adını unuttum da devasa köfte yaptığını düşün

köftelik malzemeleri koy, uzun hale getir (hatta içine kırmızı biber de koy jülyen kesim), onu pişir

www.google.com.tr

dilediğin sandal köfte tarifini seç.

patates ve köftee

değişik bir köfte tarifi de vereyim tam olsun:

davut paşa köftesi

2 soğan yendele suyunu süz. 750 gr kıyma tuz karabiber, 1,5 tatlı kaşığı tarçın, 1/2 tatlı kaşığı yeni bahar ekleyip yoğur. bir süre dolapta beklesin. o sırada dometes püresini hazırlayabilirsin. rende veya robottan geçirdiğin domatese tuz karabiber çok az şeker, biraz limon suyu, sarımsak, pul biber ekle, karıştır, onu da dolaba koy beklesin.
patatesleri elma dilimi yapıp kızart.

köfteleri ceviz büyüklüğünde parçalar alıp yuvarla. içine 2-3 dolmalık fıstık koyup kapat. tabağa sıvı yağ al, köfteleri sıvı yağa alıp fırın kabına al. 200 derecede 15-20 dakika pişsin. patatesleri, domates sosunu da fırın kabına koy. 35 dakika daha pişsin. arada bir kere köfteleri çevir.
afiyet olsun.

- patates ile pie yapabilirsin fırında.
- sebzeli de olur kırmızı etli de. uğraşmayayım hemen olsun zaten atıştırmalık öyle film karşısında yicem diyorsan normal baharatlı fırında patates falan yapabilirsin.
- bir de patates ve bi kaç sebzeyle ile kek gibi börek gibi bir şey yapılıyordu adını bilmiyorum.
-hasanpaşa köfte

m 42

memlekette ne düzgün ki bu doğru olsun? bir litre süt olmuş 3 lira, patates 2 lira, soğan 3 lira, en dandik semtte yaşanılabilecek daire kirası 600 lira. sokayım ehliyeti parasına. kaldı ki yeniden çıkarmanın fiyatı o sıfırdan alsan kurs dahil en az 1000 lira.

evet çok.
toplu taşıma ücretleri de çok.

Nasanın falan uzay araçlarını yakıttan tasarruf için gezegenlerin ilerideki yıllarda bulunacağı yerlerden geçirerek çekim kuvvetlerini kullanması çok şaşırtıyor mesela beni. (Cümle kurma özürlüsüyüm anlamazsan benim suçum :() Ha şurda gif varmış img-9gag-lol.9cache.com

sınıftan bi kızın yine aynı sınıftan 3 kişiye verdiğini öğrenmem, 4. kişi de sevgilisydi.
eskiden bu kadar marjinal değildik bu yüzden şaşırtmıştı.

yenidoğan bebek beyniyle, 5 yaşındaki çocuk beyni arasındaki fark. Beceriler açısından tabii, görünüş açısından diil.

hayatta olduğuma şaşırıyorum. hatta şaşı bakıp şaşırıyorum. şaşırdım resmen.

Ben en çok insana şaşırıyorum. Özellikle canım ülkemde yaşarken.

Matemdeyim, bu soru çok yanlış zamanda gelmiş de olabilir. 1 değil 2 değil 6000 zeytin ağacı kesildi. Ben kendi ellerimle özene bezene büyütmeye çalıştığım caanım zeytin fidanıma bakıp bakıp ağlıyorum. İçim çok acıyor. Nasıl olur da düşünmezler, nasıl olabilir böyle bir şey, aklım almıyor, gerçekten anlayamıyoum.

"Rant" mı bu şimdi, "e herkes bir değil tabi" mi diyeceğiz? Ne demek gerekiyor? Benim nazarımda bu katliamın iskenderiye kütüphanesini yakmaktan pek bir farkı yok. Zeytin ağacı bu yahu zeytin ağacı!

İşin en acı yanı da bu olayda normal olan tek şeyin o adamın "götüme kim dokundu benim" demesi. Ve beni tanıyanlar göt kelimesini kullandığımı görseler, ipler kopmuş hakkat derler, ilk kez kullanıyorum, evet. Hem de normal olan tek şey diyorum.
O kadar insan var orada, o kaddar insan, biri de "ne oluyor burada, siz ne yaptığınızın farkında mısınız" dememiş, demiyor.
compadrito hocam, ilk beş yılında olağanüstü işler başaran o beyin, nasıl oluyor da sonradan bu hale geliyor? Bunun bir açıklaması var mı tıp ilminde?

hayat aplam, o soruyu Rakel Dink sorduydu. Cevap verebilen olmadı heralde.

Göz görmeyince gönül katlanıyor valla. Açken hele hiç o tarz düşüncelere girmiyorum.

açık ayran (en azından yayık ayranı, susurluk ayranı vs.) daha lezzetli, genelde bu yüzden tercih ediliyor.

Acik ayrani her zaman tercih ederim. Kapalilar daha yagli ve tuzlu oluyor.

Sosisli yemem.

Ekmek arasi yerine durumu tercih ederim.

güvendiğim bir işletmede açık ayran tercih ederim. çünkü endüstriyel olmayan yoğurttan yapılan ayran hafif ekşimsi olur. olumsuz bir özellik değildir yani, doğallık göstergesidir. profesyonel olarak yemekle ilgilenen çoğu insan kapalı ayran tercih edenlere götüyle güler.

açık ayran daha lezzetli oluyor, o yüzden genel olarak açık ayran söylüyorum.

ayranından etinden falan şüphe edeceğim müessesede gidip hiçbir şey yemem. güvendiğim yerlere gidiyorum onun da ayranıydı etiydi aklıma gelmiyor.

bir de zaten hiçbir yere %100 güvenemezsin, kimbilir neler yiyoruz. temiz, kaliteli yerleri tercih edeceksin, tamam.

açık ayran her zaman tercihimdir, daha bir ekşi lezzetli olur, kıymalı börekte yerim, 1 liralık döner bile yerim, ölmezsiniz merak etmeyin, küçükken toprağa düşen çikolatasını kumlu kumlu yiyen bir çocuktum.

Artık o kadar çok kafaya takmıyorum ben. Duruma göre yerim de içerim de. Çünkü kaçış yok. Hiç bir şey tam güvenli değil. Çok meşhur bir markanın ürününün tahlilinde insan dışkısı çıkabiliyor. (Kaynak: Mahkemedeki zabıt katibi tanıdığım)

Dün ayrı zamanlarda yolda yürürken burnunu karıştıran iki kişi gördüm. Biri Anadolu'dan göçmüş olduğu anlaşılan çocuklu 30 yaşlarında bir kadın, diğeri plaza insanı giyimli yine 30 yaşlarında bir adam. Dün o adamla kaç kişi tokalaştı, dokunduğu yerlere kaç kişi daha dokundu, o anne eve gidene kadar çocuğunun yüzüne kaç kere temas etti bilmiyorum.

Biraz mikrop da lazım, yoksa vücut çuvallıyor. Galip Derviş de olmiycan, bile bile lades de demiycen. Bağışıklık sistemini sürekli ayakta tutmak lazım. Çünkü uyursa yanarsın.

Sanmıyorum etkileyeceğini.

Hayır etkilemez. Hiç bir kurumun KKB' yi besleyecek ne datası ne de altyapısı var zaten.

Fatura ödemelerinin etkileyeceğini ben de sanmıyorum. Bankadan ödemezsiniz de elden ödersiniz, kim ne diyebilir ki.
Not olarak:
Bankadayken memur bir müşterisine "sorgulama yaparsak geri döner, bu da kredi notunuzu düşürür" dedi. Yani sorgulatacağınız miktar geri dönmeyecek kadar olsa iyi olur.

çalındı. üstelk çalanı da ben buldum 1 haftada. ama türk polisi 6 ayda tenezzül edip alabildi. o da savcıya dil döke döke.. aldırdım. su iç üstüne deyip duruyordu orospu çocukları.

bu program bi halta yaramıyor ama. çalan kişi telefonu sıfırladığında program bilgileri de gidiyor. kapatırsa da ulaşamazsın.

benim avantajım bbm numaram oldu. bbm numarası telefona sabit. imei de değiştirse aynı chat numarasını veriyor blackberry de.

ki bu android işinin piri "blackberry protect" uygulamasıdır. hiç bir halta yaramadı o bile. sadece bbm numaramın aynı kalmasından dolayı ulaştım.

gasp edildi. imei nanesinden tespit edildi. konyada çıktı. g.haneye gitti. istanbula hatta 1 km öteme geldi. yazıyla oluyor bunlar. sonra takibi bitti. yani atık kaat gelmiyor. sonuçta 3310un ikinci elinin çok iyi olduğunu anlamış oldum.

GPS üzerinden bulmak pek işe yarayan bir durum değil bence, ne yapacaksınız hırsızı takip edip üzerine mi çullanacaksınız? Yani güvenli değil...

Telefonun IMEI numarasını bilmek önemli. Bir arkadaşımın başına çalınma değil ama takside unutma geldi. Artık taksici mi yoksa sonradan binen birisi mi aldı bilmiyorum ama telefon ortadan kayboldu. Savcılığa gidip IMEI ile kapattırdı telefonu iletişime. Bunu yapınca telefona SMS gidiyormuş, "Bu telefon çalıntıdır, lütfen en yakın karakola götürün" vb.

Muhtemelen senin benim gibi normal birine satmışlar ki adam mesaj gelince götürmüş karakola ve 3-4 ay sonra savcılıktan aradılar gelin telefonunuzu alın diye.

Tabii ki büyük şans var, onu da itiraf etmek gerek.

1) Satın alan kişilerin %90'ı böyle bir SMS gelince uğraşmaz götürmekle bence atar bir yere ya da çöpe. Ya çok iyi niyetli biriymiş ya da korkmuştur belki benim üstüme kalmasın diye.
2) Karakoldada cukkalanabilirdi diye düşünüyorum ama savcılığa intikal etmiş telefon olduğundan yapılamamıştır belki.

Uzun lafın kısası GPS ile telefonun yerini görsem bile gidip adamı kovalamam ben, 3 lira için adam bıçaklıyorlar memlekette telefon için neler olur allah bilir. Hemen mahkemeye gidip kapattırıp bekleyeceksin, denize atmasınlar diye dua ederek :)

evet, savcılık buldu.

kuzu kullanacan kuzu bence. kasaba kuzunun kolundan istediğin büyüklükte kemiksiz doğratacan.

kuzu

ya aslında türkiyede domuz eti yememiş olmak çok zor. hangi ete karıştırıyorlar haberlerde ona bak. o et ile domuz eti çok yakındır.

donguz eti eppey değişik bir şey ama illa domuz gibikokması gerekiyorsa koyun kuzu olur. şaşlıklardaki falan sert oluyor. kurutulmuş etlerde faklı. gördüğü işlem de mühim tabii.

domuz gibi kokmasından ziyade domuz gibi tadı ve görünüşü olmasını tercih ediyorum.

aileme bile bile domuz eti yediremem. kullanmayacağıma dair söz verdim :)

islama göre, bir yaşından küçük kuzuların kesilmesi mekruhtur.
binanaleyh tadı olmasa bile, vebali yakındır.
kuzu etinin tadının domuz etinin tadıyla uzaktan yakından alakası yoktur.
bildiğim kadarıylan domuz eti daha yağlıdır. keza kuzu etiyle dana etinin arasında bile fark vardır.
domuz etiyle başkaca bir helal et arasında lezzet bakımından benzerlik beklemek abesle iştigaldir.
sorunun cevabı: dana etinin görece yağlı bölümleri bahsi geçen yemek tariflerine uygun düşer kanaatindeyim.

dana etinin yağlı bölümleri domuz etine hiç benzemiyor ancak domuz eti yediğimde bildiğin ben bu tadı biliyorum lan demiştim. kuzu bi ihtimal.

Olmaz, kuzu denmis de uzaktan yakindan alakasi yok bence. Bu sevdadan vazgecin bence. Birbirleriyle degistirilebilir etler oldugunu dusunmuyorum. Domuz etiyle yapilmis adana kebap getirseler onunuze ona adana der misiniz? Ben demem.

hepsinden yedim ama benzerlik kuramadım maalesef.

simdi arkadas ben yemekte domuz at essek dana kuzu ayrimi yapmayan bir insanim. senin bu fotoda gösterdigin domuzun bacagindan dogranmis et. ayni tadi görüntüyü bulmak yakalamak imkansiz ama kuzu bacagindan kusbasi dogratacan eti alirken de abi et yagli kalsin diyecen.

Yağ parçaları içeren etler hayvanın karın (döş) bölgesinden alınabiliyor. Bacak ve sırtlar hareketli olduğu için yağlı olmuyor ya da az yağlı oluyor.

Senin araman gereken domuz eti lezzeti değil de etin yağlı olması. Baconun püf noktası kasap köfteyle aynı. Pişme sürecinde yağ eriyip yemeğe ayrı bir lezzet veriyor, etin daha güzel pişmesini sağlıyor.

örnek:
ilk sıra, 2 düz bir ters tekrar edilmiş
ikinci sıra hep yüz

öndeki motif, 5 ilmeği beş sıra boyunca düz örmüş, altıncı sırada hepsini bir seferde almış. bu arada son dört sıra düzlerin iki kenarından birer arttırmış. tek motif için toplamda 4 ilmek arttırılacak.

ilik- düğme yerleri sadece haroşo örülmüş. britler de haroşo.

yaka da çiftli lastik, kenarları haraşo

kola iç

(bkz: alka seltzer)

birazdan birisi gelip ilaci kotuleyecek ama. simdiden soyleyeyim..

çok kolay onun çözümü.

limon sık bi fincana, bi çimdik (yarım çay kaşığı gibi, daha az da olabilir) içme sodası ekle yuvarla bir seferde. hemen geçer.

bir tatlı kaşığı türk kahvesine limon damlatıp yutmak da çare olur.

hepsini birden yapıp kustum teşekkürler

kahve limon ishalde kullanılıyor.

eh, ne diyim, rahatlamışşsındır en azından :)

Karışık turşuların içinde ayva da oluyor, öyle denk geldi yemiştim ben. Ayva gibi değildi, turşu gibi de değildi.
Benim için lahananın, yeşil domatesin yerini tutmaz diyebilirim. Kornişon da güzel, patlıcan fena değil, kereviz kokusu var en azından. Kereviz kokusuna bayılırım ben.

Ayva turşusu tarifinin diğerlerinden farklı olduğunu sanmıyorum. Özel bir işleme gerek yok, turşu suyunu hazırlayıp ayvanın üzerine dökünce olur.

o uzun entry yazdıktan sonra beğenmeyip silmek benim de çok fazla yaşadığım bir şey. yazmaya başlamadan önce kafamda kuruyorum, çok güzel olacağını düşünüyorum, yazıp bitirdikten sonra yollamadan hepsini siliyorum.

yaşlılık belirtisi olabiler:)

bende aynı dertten muzdaribim zira :p
benimki daha çok doğru cümle kuramamak yönünde. düşük cümle düzeltmekten imanım gevriyor. en sonunda bırakıyorum öyle. sağolsunlar duyurudakiler anlayışlı da "sen ne diyon aplacım" diyen olmadı şimdiye kadar.

ben kendimde şunu çözümledim, acele ediyorum. sanki atlı kovalıyor, ya da vakit o kadar değerli ki, hemen yazayım çarcabuk bitsin, başka şeye geçeyim. bakıyorum konuyla ilgili düşündüğüm her şeyi yazmamışım, arada bazı şeyler aklımda kalmış, yazıya geçmemiş. yazıdan hızlı düşünüyorum, bir iki adım sonrasını yazıyorum. son diyeceğini ilk demiş gibi oluyor. sonra okuyunca şunu da yazacaktım deyip yazıyorum bu sefer de yeri karışık oluyor. hadii, ctl+c, ctl+v.

vazgeçme, yaz. ilerleme oluyor.
mesela bunu hiç değiştirmeden yolluyorum, hatam varsa söyleyin, ben de kendime başka bir gözle bakmış olayım.

arada böyle metinler yazıp birbirimizden değerlendirme istesek ne güzel olur. herkes her şeyi dört dörtlük yapamıyor sonuçta değil mi? ben düzeltilmekten rahatsız olmam, olanlar/olacaklar da var biliyorum. onlar katılmaz olur biter.

Test ettirin. Zeki sanabilirsiniz, zeki olmayabilir. Ama aynı zamanda olabilir de ve ona göre bir eğitim alması gerekir.

çocuğunuz zeki ve birçok çocuğa göre farklı, ama "çok çok özel" demek şimdiden erken. bence size düşen, madem öğretilen şeylerin geri dönüşünü hızlı alıyorsunuz bunu aktif tutmak. oyunlarla, oyuncaklarla, kitaplarla sorularla desteklemek. okuma-yazma işine pek girmeyin derim. matematik ve mantıkla devam edin gerisi geliyor zaten.

o yaş gruplarındaki çocuklarda durumlar, ilgiler, yönelmeler çok farklı. kimi bişey öğretmeye çalışırsın umru olmaz, kimi hemen kapar, sen çocuğuna zeki dersin bir başka arkadaşının yanında vasat kalır. seninki zekidir ama kaydıraktan kaymayı beceremez. bir başkası parende atar vs vs. bu farkı en güzel ebevynli oyun gruplarında anlarsınız. şimdiden tebrik ediyorum sizi. yolu ve bahtı açık olsun.

üstüne düştünüz, sınırları genişmiş, 7 yaşında bayağı kesir çözmeye başladı. İlkokul 2. sınıfta toplama çıkarma öğrenirlerken ne yapacak? okuldan ve dersten soğuyacak. dersi sabote edecek v.s.

fazladan öğretmenizin en tehlikeli yanı bu. ama bişey öğretmediniz. lise dahil, matematikten sınıf birincisi olarak geçti bütün sınıflarını. çok seviyo v.s.

sağlıklı olan bu.

götüreceğiniz ve akıl danışacağınız yer, çocuk psikiyatrisi.
çocuğu zeki olan anne babanın çocuğu ne yapıyo biliyo musunuz? 3 yaşında, takır takır gazete okuyo. psikiyatr ne diyosa onu yapın. hiç şaşmadan yapın.

@compadrito Benzer bir durum benim başımdaydı. Annem-babam köy öğretmeni olduğu için ve köyde bana bakacak kimse olmadığı için annem beni okula götürüp getiriyormuş, bir sırya oturtuyormuş 3 yaşındayken. Köy okulunda da tek sınıf var, sabahlaro 3-4-5. sınıfları babam sabahları okutuyor, 1-2'leri annem öğleden sonra okutuyor. Sınıfın bir tarafı 1., diğer tarafı 2. sınıflar. Haliyle gide gele 3.5 yaşında okumayı, bir 6 ay sonra da yazmayı çözmüşüm. O sene bana sahte karne de düzenlemişler. Hepsi pekiyi diye ertesi sene 2. sınıfa geçtim, o sene 2. sınıf zor geldi, 1. sınıf sıralarına geri oturdum ama ertesi sene 5 yaşındayken ikinci sınıfa gayriresmi başlayıp sahte bir hepsi pekiyi karne ile bitirdim.

6 yaşında şehir merkezine taşındık ve bir birinci sınıfa yazdırıldım resmi olarak. Halihazırda ilk iki sınıfı bilmek, öğretmenin her sorduğuna cevap vermek ve hatta aklımca onu sıkıştırmak çok sağlam ego tatmini verdi o yaşta. İlk elması kızaran ben, bir yarışma varsa ilk tamamlayan ben, sürekli her şeye atlayan ben; o başarı nal gibi ego yaptı. Bir de o zamanlar elması çabuk kızaranın sınıfta karizması oluyordu, sırf o elma ile kaç kişi dansa davet oynarken bana geldi, o da işin "hehe" kısmı. Sonraki sınıflarda aynı başarıyı göstermek için sıkı çalıştım, "aychovsky bu konuyu bilmiyormuş" dedikodusunu kendime yediremedim hiç. Onun verdiği motivasyon diğer sınıflarda da devam etti, hatta o zamanki gaz şimdiyi bile etkiliyordur; sonuçta alanımdaki bir şeyde "aychovsky bilmiyormuş" dedirtmek istemem hala kendime, her şeyi öğrenebilmek imkansız ama core competence'ım o benim. Bunlar da "özel" bir çocuk olmamdan değil, kesinlikle özel değilim; tamamen basit olana bayılan doğamdan ve annemin o dönem beni bırakabileceği bir yer olmamasından kaynaklı.

Bu durumda da aslında öğretilen şeye tepki tamamen çocuğun doğasına bağlı sanırım; ilgiyi kaybedebilir de, bildiği için yapışabilir de. Bu ve benzer kişisel özellikleri için pedagoglar ve çocuk psikologları birçok testler yapıyorlar. Zaten bir kısmı o kadar alışmış ki şıp diye anlıyor ne olduğunu. Sonra ilk önce öğrenmesi gerekenlere bakıyorlar, peşinden bebek adımları ile sınırları zorlatıyorlar.

Compadrito+1
Çünkü bizim ülkemizde özel yetenekleri olan, yüksek algılı çocuklar için ilköğretim okulu yok. Lise düzeyinde var o da her ilde yok.

Çocuk normal okullarda diğerlerinden farkı olduğunu seziyor. Her şeyi biliyorum, anlıyorum nasılsa deyip yeni öğrenimlere kendini kapatıyor. Çalışmanın önemini fark edemiyor. Sonra da hayatta çok ağır çuvallıyor.

Öncelike işin uzmanından çocuğunuz hakkında görüş alın. Nedir ne değildir tam anlayın.

hayat aplam, sen çok yaşa e mi!

demek istediğim tam da buydu aslında. hayatımı özetlemişsin:

'Çocuk normal okullarda diğerlerinden farkı olduğunu seziyor. Her şeyi biliyorum, anlıyorum nasılsa deyip yeni öğrenimlere kendini kapatıyor. Çalışmanın önemini fark edemiyor. Sonra da hayatta çok ağır çuvallıyor.'

aychovsky,

naapsin şindi bu fatihdr? oğlunun oyuncak arabalarına, delta, omega, epsilon, teta, sigma filan diye isimler mi koysun?

hocam, fatihdr ile benzer şeyleri ben de yaşadım fi tarihinde.

ben çocuklarıma okul öncesi okuma yazma, matematik gibi eğitimler vermedim. bizim eğitime ön hazırlığımız, bol bol boya, tomar tomar resim kağıdı, müzik dinletme, radyo tiyatroları dinleme küçük kas gelişimine faydası olacak uğraşlar( hamur, şekilli kurabiyeler gibi), balon şişirme, balona su doldurup top oynama gibi şeylerdi.

ancak çocuk öğrenmek isteyince sen bir şey yapmasan da öğreniyor. kızlardan biri ana okuluna gidip gelirken okumaya başladı. yoldaki tabelalardan, market etiketlerinden vb yararlanıp ptt nin t si, ayvanın a sı derken söktü kendi kendine. okula başladıktan bir hafta sonra öğretmeni beni okula çağırdı, şaşkınlıktan gözleri yere düşecek sandım, "bu çocuk okuyor" dedi. oysa ki epey deneyimli bir öğretmendi, şaşmasına ben şaşırmıştım.
sayıları, toplamayı ana sınıfına başlamadan önce büyük dedesiyle pişti oynarken çözmüştü zaten, sonra gerisini de getirdi.
hemen hemen hiç çalışmadan okullar bitti, dershane vb takviye almadan istediği bölüme girdi...

yerinizde olsam, çocuğa edindiği bilgileri kullanma yönünde alışkanlık kazandırmaya çalışırdım. araştırarak öğrenmeye yöneltirdim. emek harcamanın tadını tattırırdım.

ama önce anlayın, nedir, ne değildir.

Alternatif tıp. Tohtorlar kusura bakmasın nolur, bazısının derdinin dermanı burdan çıkıyor.

Tibbin care bulamadigi durumlarda alternatifini onerebilirim ben, su an icin tum arastirmalar olmus bitmis seklinde bir durum yok anladigim kadariyla. En azindan bir immunoloji uzmani gormeli, cesitli tahliller yapilmali, altta yatan neden varsa bu sekilde ortaya cikabilir diye dusunuyorum.

Immunoloji, dahiliyenin bir yan dali, allerji & immunoloji diye geciyor.

Bu arada merak ettim, kultur sonuclari belli mi, yaninizda mi, hangi mikroorganizma uremis?

Geçmiş olsun.
Bitkisel destek olarak doktorumun tavsiyesiyle immuneks kullanıyorum ben. Doktora danışmadan bitkisel de olsa ilaç kullanmamak lazım.

Doktor verdi zaten imutoru. İmmuneks 10 mg betaglukan içeriyor (gunde 3 kere aliyordum) imutor 100 mg.betaglukan içeriyor, günde 1 aliyorum.

geçen gün bağışıklık terapisiyle ilgili bir yazı okudum. ben de benzer şeyi yaptığım için sana da yazayım dedim. benimki iç sese uymaktı, öyle bilerek yapmadım da, seneler sonra o yazıyı okuyunca demek iyi yapmışım dedim.

medical-center-cologne.com

benim hikayem şöyle:

kanser ameliyatından sonra bağışıklık sistemimde bir arıza olduğunu anladım haliyle. bir süre toparlanmayı bekledim. sonra bağışıklık sistemimi zorlamaya, şaşırtmaya başladım.
her hafta sonu dağ yürüyüşleri yaptım. yağmur çamur dere tepe... kah ıslandım, kah piştim, kah yoruldum. aynı zamanda doğada olduğum için çok iyi hissettim. hele bir seferinde karların arasından süzülen kardelenleri bulduyduk, müthiş güzeldi.

sonra her zamankinden değişik işler yaptım, alışkanlıklarımı sürdürmedim. sigara hariç. onu bırakmaya cesaret edemedim. daha doğrusu korktum.

acı badem yedim, akasya çiçeği yedim gerçi o safra içindi. neyse işte geçmiş zaman şimdi tam hatırlamıyorum bile çoğunu, araştırıp öğrenip belirli şeyleri almaya belirli şeylerden uzaklaşmaya çalıştım. ama hepsini kıvamında yaptım. abartmamak lazım. özellikle acı badem çok riskli.

bir yerim kesilince hemen müdahale etmedim, bekledim vücut kendi görevini yapsın. ve yaptı da.

amacım bağışıklık sistemimi diriltmek, kuvvetlendirmekti. dikkatli olmam gerektiğini de biliyordum zira zaten zayıflamış çok zorlarsam kaldıramaz hepten çöker bu sefer diyordum.
böyle yapa yapa dirilttim sanırım. şimdi iyiyim. arada immuneks alıyorum o kadar.

bir de şurayı özellikle ilk yazıyı (şukela modu) okumakta fayda var. bağışıklık sistemini çok güzel anlatmış.
eksisozluk.com

Al bence bi ayakkabı pantolon. diğerlerini düşünme şimdilik

ne kadar tatlı, iyi bir insanmışsın :)
bence de pantolon ve ayakkabı al. hatta okulla görüş bunu bütün ihtiyaç sahibi öğrencilere yapın.

Ya sordum vardi boyle bi uygulama. Gecti gecti deyince ne dicegimi bilemedim. Bide gecen gun baska bi ogretmenimiz bi cocugun formasini almak istemiş. Idare geldi onun altindan kalkamazsin baskalari da var dedi. Bide espri yaptı tabi, benim ihyiyacim varken nerdeydiniz seklinde. Ondan onlara bise demek istemiyorum.

atatürkçü düşünce derneklerinden birine uğrarsanız belki yardımcı olabilirler.

:/
ben de onu diycektim ya kaç gündür maaşımızı yazıyoruz falan. elimizin yetişeceği bi yerde misiniz? ufaktan hayır hasenata girsek duyuru varsılları olarak?
pantolona yama yeter, kayakları ayakkabıya yönlendirmek lazım.

okulda eğer laf edeceklerse okul çıkışı ' biraz bekler misin ' desen herkes dağıldıktan sonra okuldan biraz uzaklaştıktan sonra verseniz diye aklıma geldi.

Görmezlikten gelmeyin tabi. Yardım da yapabilirsiniz. Ancak dediğiniz dibi başka çocuklar da böyle olabilir. Bilgilendirmek, yönlendirmek daha iyi olur bence.

Belediyenin sosyal işler müdürlükleri oluyor. Karşıyaka'da elele butik var mesela. Giyecek, kitap, eşya... her türlü yardım yapılıyor.
Ege üni'de çydd'nin bir yeri var. 1 tl gibi bir ücretle kaban pantolon ne istersen bulabilirsiniz. (Gelen bütün ikinci el eşyaları önce temizletiliyor.)

edit: öğretmen olduğunuza göre yardım yapmanın inceliklerini biliyorsunuzdur diye o konuda bir şey yazmadım.

yardım yapmaya yeni başlayacaklara: çocuklara yardım yaparken aileyle konuşup mümkünse aileye yapmak daha iyi olur. Çocuk bilmesin varsın, aile aldı sansın. Bir çok yönden böylesi daha iyi, en basit anlatımla çocuk kendini daha iyi hisseder.

İstanbulda yer. Ya tek başıma altından kalkamam. Ve taş koymak isteyen olacak bu sürü iviri ziviri, prosedürü. Yok izin aldim mi, yok ihtiyaci olmayan da gelirse ki inanin boyle veliler de var. Gelip diyor ki yardim varmis biz de istiyoruz. Muhtac değil oysa ki.

@truman çok güzelmis. Iste benim Ikinci senem olunca oyle çok rahat olamıyorum.

Ya hani bi cocuk icin ben de yapabilirim sevgili krem peynir. Sagol çok. Ama o dediginiz saptama olayini nasil yapabiliriz ki? Çok vardir hem bulunduğum yerde. Cogu isci,kurye cocugu. Yapmayi istememe degil bu. Sadece nasil tespit edicez? Hani boyle örnekteki gibi aşikar olunca anliyorum bi tek. Yoksa nerden anlayabilirim? Napalim, nasil yapalim?

truman babana saygılarımı ilet lütfen :)

işte o tip velilerin varlığı nedeniyle yönlendirmek en güzeli.

Ihtiyac sahiplerini belirlersek burda yardimci olacak arkadaşlar bulabilir miyim?

krem peynire katılıyorum eğer tespit ederseniz imece usulü bir şeyler yaparız diye düşünüyorum.

istanbulda doğdum büyüdüm. babam 56 senelik istanbullu. ama kimliğe baksan malatya yazar. bir kere bile gitmediğim bir yer.

istanbulluyum.

bu arada annem bulgar kökenli.

izmit/kocaeli doğumluyum. babam malatyalı annem izmit doğumlu ama annemin babası yunanistan, annesi sudan göçmeni. evet biraz karışığım :)

aslen samsunluyum ama istanbul'da yaşıyorum.

Adana

erzincan.

nereli olduğumu bilmiyorum valla. kütüğüm sivas, doğum yerim istanbul. büyüdüğüm belli başlı bir şehir yok. istanbul, eskişehir, adana, amasya, izmir diye gidiyor. nereliyim ben?

Ankara.

Kütük, soy sop ne kadar sülale varsa İstanbullu..
Keşke bi köyüm olsa ya la..

ankara doğma büyüme, baba tarafım tırnova anne tarafı buhara

istanbul'da doğdum (3 yılcık)
izmit'te yaşıyorum. babam ve babası da izmit'te doğmuş ama öncesi karadenizden gelmiş bu tarafa. annem sivas'ta büyümüş ama babası ve ataları (daha büyük babaları işte) romanya'daymış. ordan dedemi sivas'a göç ettirmişler.

izmitliyim yani bence.

Kocaeli doğumluyum. Babam Kayserili. Kayseriliyim diyorum sorulunca.

lim5 benim de kütük sivas ama kayseriliyim diyorum. ama esnaf sivaslıysa sivaslı oluyorum :)
enee buff hemşo çıktık. neresi?

Selanik göçmeniyim ama görünüş olarak göçmenlikten nasibimi bir ben almamışım.

izmit.

aydın

eeeellibeeş

Bulgar göçmeniyiz

@seksen9 Talas. Babamın akrabalar orada yaşıyor hala.

Ne kadar çok izmit varmış.
Ben de izmitliyim.

izmir.

mersinliyim, antep doğumluyum(hiç orada yaşamadım,teyzemlere ziyarete gittiğimizde doğmuşum), hayatımın bir bölümü isviçre'de geçti, şu anda istanbul'da yaşıyorum. benimki de baya karışık oldu.

kısası: istanbul
uzunu: istanbul'da doğdum büyüdüm. benim de babam malatyalı. 20 yaşından beri istanbul'da ama malatyalıyım der. ben hiç gitmedim ama kütüğüm babama bağlı tabi. annem istanbulluydu. kütüğü de istanbul'du. anne babası ise selanik ve kırım göçmeniydi.

memleket Tekirdağ.

afyon aq :/

Kütük kars doğum yeri kastamonu 1 yaşından beri istanbul. Karstamonu diyorum ben kısaca(:

istanbul. baban nereli diyenlere küfür ediyorum ben. nerde doğup büyüdüysen, hometown'ın neresiyse oralısındır.

ben çorlu'da doğdum, liseyi de orda bitirdim. o yüzden sordukları zaman çorluluyum derim. ama "baban nereli" diye sorarlarsa açarım ağzımı yumarım gözümü,

> babam adana'da doğup büyümüş. osmaniye'de. sonra osmaniye il olunca, haliyle osmaniyeli olmuş. üniversiteyi de orada (adana) okuduktan sonra, çorlu'ya gelmiş.

> dedem (annemin babası) elazığlı ama o da gençliğinde kocaeli'ye, gölcük'e yerleşmiş. annem gölcük'te doğup büyümüş.

> benim gittiğim "memleket" gölcük'teki anneanne evi olmuştur daima. yani akraba ziyareti, köy, yaz tatili vs. dediklerinde benim aklıma adana falan hiç gelmez. 3 kez mi ne gittim toplamda.

o yüzden sırasıyla çorlu > gölcük > osmaniyeliyim. osmaniye'ye hiç ısınamadım ama. soran olursa adana diyom. adana'ya sempatim vardır gitmesem de görmesem de. yozgatlı kızlar bulgar göçmeniyiz diyo ya ben de o hesap işte osmaniyeliyim de adanalıyım, akdenizliyim, esmerim çok seksiyim diyorum.

aydın

çanakkale

Ana baba onların ana babaları İzmir.
babamın baba dedesi selanik (osmanlı paşası)
babamın anne dedesi bulgaristan
anamın iki dedesi de izmir, biri müftü biri çiftçi

Doğuma büyüme istanbul.Baba mersin anne adanalı. 6 ay önce mersine taşındık

kütahyalıyım istanbulda yaşıyorum

zorlasam bi iki akraba çıkar sanki, ne çok izmitli varmış. ben de izmitte doğup büyüdüm ama aslen artvinliyim.

Tohat.

Türkiye'nin %95'i gibi Girit göçmeniyiz.

4.bp.blogspot.com

nerelisin derken doğdumuz yer mi, nüfusa kayıtlı olduğumuz yer mi yaşadığımız yer veya yerler mi ?

ona göre cevap vericem de.

proletarier herkes gibi takıl.

o zaman istanbul'da doğdum en uzun yaşadığım ve yaşadığım yerler arasında da en çok sevdiğim yer çanakkale olduğu için çanakkale'li olayım.

bir kisi de yozgatliyim dememis

Anne tarafindan dede adanali anane arnavut.
baba tarafindan babanne kutahyali dede aydinli.
Annemler istanbulda dogmus büyümüş, babam izmirde doğmuş büyümüş.

Ben canakkale de dogdum, istanbul izmir arasi buyudum :///

Ay bilmiyorum cidden.

doğma büyüme kayseri baba nevşehirli ama sorulunca kayseri diyorum. ankarada yaşıyorum.

1-2 kayseri gördüm kalabalık görünelim.

erzurum

@deep aynen 2 kişi bile beklemiyodum. biraz daha kasarsak paralel duyuru oluşturabiliriz.

kütük kastamonu. istanbul'da doğdum/büyüdüm/yaşıyorum.

Edirne :D

doğma büyüme istanbul.
aslen sivas-divriği.

izmir ^_^

bi konya yok ya la.

mersinde doğsam da,
ankara,uşak ve nevşehirde yaşasam da,
kayseride okusamda,
yalanda olsa izmirde yaşasam da..

çorumluyum.

Tekirdağ

Edirne-Kırklareli karışık :) Kırklareli doğumluyum. Büyükler Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Pilevne'den göçmüşler Trakya'ya.

eşinle konuşsana bunu. biz nerden bilelim huyunu suyunu kadının. ne sever ne sevmez öğren ona göre davran işte.

işi başından sıkı tut ve kimseye özel davranma... herkese eşit ve adil davranmaya ve kendin olmaya çalış... böylece herkes sana saygı duyar. kesin bilgidir.

@justinho, eşim için tamamen "cici nine" ama işin aslı pek öyle değil. çocukluğundan itibaren de annesine karşı doldurmuş, fena valla kadın.

@conrad, ayynen dediğiniz gibi yaptım kayınvalidemle. belki de o yüzden aramız iyi, ben de o da birbirimizi biliriz neyi severiz neyi sevmeyiz. o konuda hiç sıkıntı yok. lakin bu sefer benim davranışım, kayınvalidemi etkileyecek ilk başta. bayramda az ziyaret etmişiz diye kayınvalideme bağırdı çağırdı mesela, sen getirmedin çocukları diye ki alakası yok yani eşşek kadar insanız kaç defa da gittik üstelik. öyle yani.

@snowflake, tv programı ayarlama ve dokunan yiyeceklere dikkat etme fikri çok süper, teşekkür ederim.

yalnız hak etmek konusunda şüphelerim var, evet o büyütmüş ama annesinin rızası olmadan. kadının elinden almışlar resmen çocuğu, garibim gık diyememiş o zamanlar. üstüne de anneye karşı doldurmuşlar da doldurmuşlar. kayınvalidem bütün çektiklerine rağmen hala çok olgun davranıyor. benim de tek endişem, benim yaptığım bir şeyden dolayı kayınvalidemin canının sıkılması açıkçası.

siz kendi yatağınızda yatın.
kaynananın görümce ordusu kaç kişilik?
erken kalkanları salona, geç kalkanları odaya yatırabilirsin. en kolay ayarlama bu olur.
madem bir sorun olursa kayınvalidecine patlıcak, baannenin gereksinimlerine öncelik tanıyarak onu hoşnut etmekte yarar var gibi. bu ayarlama biraz daha ince ayar gerektirebilir. öncelikle eşinden babaannenin alışkanlıklarını, günlük yaşam rutinlerini öğrenirsin.
erken mi yatar, gece kalkıp su içer mi, sık tuvalete gider mi, uyumadan önce tv izleme alışkanlığı var mı, namaz kılar mı, başka odaların kapısı açılıp kapanınca uyanır mı, gece uykusu kaçıp balkona çıkmak ister mi, sigara içiyor mu...
sonra ona göre ayarlarsın işte.
genel olarak yaşlıların gençlerden beklentisi saygı ve güler yüz.

yemek konusunda da az tuzlu, şekeri zıplatmayacak malzemeler kullanırsın. pirinç pilavı yerine bulgur pilavı yaparsın mesela. çorba iyidir, her türlü kurtarır. babaanne nereli, ona göre de değişir yemek önerileri.

ana kraliçe ne yer ne içer onu kayınvalideden öğreneceksiniz.
siz odanızı kayınvalidelere vereceksiniz. babaanne için baza satın alma durumu olabiliyorsa iyi olur, yoksa çekyat da iş görür. size de ne kalırsa (yer yatağı, küvet, iskemle, halının üstü falan)

eşine değil, kayınvalidene sor. neye kızdığını, neler istediğini en iyi o bilir.

bir de eşinin daha çok sahiplenmesi tuhaf gelmesin. babanesi/ananesi büyütenler öyle olur. ben de öyleyim. babanem yaşasaydı neler yapmazdım :/

amaç biraz da kayınvalidenizi korumak ise, ana kraliçenin ne sevip sevmediğini, nasıl davranmanız gerektigini en iyi o bilir. bence ona da sorun.

Sizi ilgilendirmeyen ve çok bilgi olamayacağınız konular bunlar. Dışardan birisi anlayamaz kolaylıkla bu ilişkileri. Beni de babannem büyüttü ve eşimin böyle şeyler yazdığını görsem çok kötü olurdu.

(Kayınvalide-Babanne arasındaki konulardan bahsediyorum)

serendipity güzel anlatmış.

ben evin sahibinin misafir gelince odalarını misafire vermelerini uygun bulmuyorum. gençliğimde ben de öyle yapardım, sonra zamanla fikrim değişti.
o evin sahibi sizsiniz, sizin kararlarınız, uygulamalarınız geçerlidir. bunu satır aralarına yerleştirmekte fayda var. ayrıca yatak odası size özel, öyle kalmalı.
ama salonda kayınvalidemleri yatıramam koltuklar o yaştakilerin yatması için uygun değil diyorsanız o zaman başka seçenek yok. siz salona, kraliçeyi çekyata siz de salona olacak mecbur.

ikinci diyeceğim ana kraliçeye fikir danışıp akıl almayın. ben olsam şöyle yapardım:

bir konu hakkında muhabbet oluyor. atıyorum, yemek tarifi konusu olsun.
-şöyle böyle
-falan filan
-sen bilirsin babaanne, şöyle olunca böyle oluyor.
-bla bla..

sonra aynı şeyi başka konuda kayınvalideye de yapmak iyi olur. durum biraz riskli, istersen bunu babaanne yokken yap.

mesaj şu: seni kabul ediyorum, bildiklerinin, deneyimlerinin farkındayım. bu hem onu onure eder, bilgeliğinin kabul görmesinden mutlu olur, hem kanatlarının altına girmemiş olursun. herkes yerinden mutlu olur. anladığım kadarıyla kralie dominant yapıda, kayınvalide değil.

izzet ikram dört dörtlük olsun, güler yüzlü ol. bunlar çok önemli. özellikle güleryüz.

evlenmemek için birkaç sebebim daha oldu teşekkürler herkese.

banyoya ayak havlusu koymayı unutmayın derim. gittiğim yerde yoksa abdest aldığımda napacaamı şaşırıyorum, madem ana gıraliçe de namazlı. aklıma bi bu geldi.

ben tam teşekküllü gelin şeklinde hareket etmemeni önereceğim.
öncelikle yatak odanızı vermenize gerek yok, zaten onları ağırlayacağınız süre içinde çok yorulacaksın, bir de gidip yer yatağında yatarsan perişan olursun. en azından gece uykunu normal almalısın.

siz sabah salonda uyanacaksınız, kıyafetleriniz dolapta, kayınvaliden kayınpederin uyansın toparlansın çıksınlar odadan diye öyle bekleyeceksin, veya geceden yanına alacaksın falan. onlar da yataklarını yadırgayıp erken uyanacaklar, salona çıkamayacaklar vs. çok gereksiz, orası sizin eviniz, misafir birkaç gün konforunu feda etmeye hazırlıklı olmalı, siz değil.

bana göre en mantıklı düzen salonda kayınvalide ve kayınpederi rahat ettirecek bir yer yatağı, misafir odasında babaanne (namazını da kılar, gece kalkar oturur isterse). sen sabah vaktiyle uyanırsın, anne baba uyanmış olur zaten, anne çayı koyarken sen yatakları toplarsın vs.

herkesin havlusunu ve ayak havlusunu ayrıca vermeyi unutma.
olur ya eşofman, tişört, hırka, çorap vs lazım olur misafire vermek için, onlar gelmeden birkaç parça ayarla.

ikramları ayarlamak haricinde yapman gereken özel hiçbir şey yok, orası senin evin ve senin kuralların geçerli. ne umursamaz olup tepeden bak ne de aşırı alttan alıp yaranmaya çalış. kendin gibi ol. babaannenin yaşına hürmeten ilacına yemeğine özen gösterebilirsin o kadar.
sabah kargalar kahvaltı etmeden hazır olup çakı gibi dolanmana gerek yok bütün gün, güzel yemekler yap ve hep beraber ağız tadıyla oturun. sen ne kadar keyifli olursan misafirlerin de o kadar keyif alacaktır evinde olmaktan.

@hayat aklını konuşturacak bir filozof üret; açıkçası fikir alma, yemek sorma muhabbetine girebileceğimizi filan zannetmiyorum pek, zira dediğim gibi kulaklar duymadığından o şekilde sohbetlere giremiyoruz,
-nasılsın yavrum iyi misin
-İİYİİYİİİMMM İYİYİİİİİİMM BABANNEEEEEE SEN NASILSIIIIIIINN
-annen baban nasıl
-İİYİİİİ İYİİİİ ONLAR DA ÇOK İİİYİİİİİ

'den ileriye gidemiyoruz.
şişme yatak işini ben de düşündüm de rahat edebilirler mi daha önce kullananınız varsa ve yorumlarsa çok makbule geçer. benim de yatağımı verme işinde içim rahat değil açıkçası, onların da isteyeceklerini zannetmiyorum bir de eşyalarımız o odada, sabah kalkıp hazırlanması da sıkıntı olacak.

@emirkulu, bak bunu düşünmemiştim. süpersin, sağol :)

@ezeriko, baza alsam sonra o bazayı nereye koycam gibi bir durum var, o yüzden o işe giremem. küvet de yok aksi gibi, artık duşakabinin içine sığdığımız kadar :p

@serendipity, verdiğin tavsiyeler için teşekkür ederim çok. ben bunların hepsini yapabileceğimi düşünemiyorum gerçi, havlu mavlu olayını yaparım ama her öğüne farklı et yemeği olayını becerebileceğimi sanmıyorum mesela. anca bi tepsi izmir köfte bi tencere de et sote filan yaparım, belki bir akşam da fırında balık olabilir.

memnun etme konusuna gelince, birincisi eşimi büyüten 85 yaşında bir insan, ikincisi de evime gelmiş yaşlı bir kadın yani elbette ki rahatımdan feragat edicem. ancak lily briscoe'nun da ne demek istediğini anlayabiliyorum. sizin dediğiniz ölçüde hizmet etmeyi ben de isterim ancak zaten edemem, beceremem yani o kadarını. ama yapabildiğim kadarıyla yapıcam tabi.

@lily briscoe; öncelikle beni düşündüğünüz için teşekkür ederim :)bu dediklerinizi aslında kayınvalidemler geldiğinde yaparım ve yapmayı düşündüğüm de buydu. rahat etsinler, kendilerini evlerinde hissetsinler ama ne bileyim sabah kalkıp tam teşekküllü hazırlanmaya da gerek yok gibi, bayramda gittiğimizde onlar da o şekilde davrandılar, ben de gayet rahattım orda. sabah kalktık pijamalarla kahvaltı ettik nebileyim koltukta yayıldık tv izledik filan. onlar bu akşam çıksın gelsin hiç sorun değil, kendi anne babama nasıl davranıyorsam aynı şekilde davranırım bir kusurum olursa da görmezler zaten (ya da olursa yüzüme vurmazlar nebileyim :))

bu seferki durum babannenin gelmesiyle biraz farklılaşıyor açıkçası. @6 yaşımdan beri metal dinliorum, "seni ilgilendirmez" yazmış da, işte bu noktada ilgilendiriyor maalesef. babaannenin memnun kalmaması durumunda, olay kayınvalideme patlar, o da bunu benimle MUTLAKA paylaşır, bu sefer ben çok üzülürüm.

@6 yaşımdan beri metal dinliyorum, eğer sizin yanınızda kayınvalidenize bağırılıp çağırılıyorsa, ister istemez etkileniyorsunuz. dediğiniz gibi ince, hassas konular bunlar ve ben bir hassasiyete daha sebep olmak istemiyorum.