Ödeyeceksiniz hepsini. madem evi sattınız sözleşmeyi niye iptal etmediniz.

elinizde evi sattığınıza ait belge vardır, noter vs. dava açılır belki bu tarihten itibaren bu evde ben oturmuyorum falan diye ama sonuçta elektrik annenizin üzerine olduğu için nasıl bir işlem yapılır bilemem.

hukukçu değilim ama bildiğim kadarıyla siz elektrik parasını ödeyip dava yoluyla yeni ev sahibinden talep edeceksiniz.

@karasakal tecrübe pahalı bir şey; ilk defa ev sattık çünkü iptal etmemiz gerektiğini bilmiyorduk

bkz: www.hukuki.net

meseleyi cozdum
isteyene yardimci olurum

giriş katı mı? binanın yanı boş arsa mı? drenaj yaptırmak icap ediyor olabilir. yükümlülüğü olduğunu sanmam, varsa da yaptırmak zor zira tüm binayı alakadar eden masraflı bir iş.

Sağlığın için de çok zararlı. Değiştir evi.

Ev sahibini bilemem ama nem alıcı cihazlar var. Onlardan alabilirsin.

nem alıcı cihazlar sağlığına fayda edebilir ama duvarlardaki rutubetin önünü almak çok zor ancak köklü bir çözümle olur.

2 yıl kadar bir süre benzer bir evde yaşadım. öyle ki, kapının arkasındaki askıya asılı bıraktığım deri ceketim küflenmişti. evet, bildiğin deri ceket yeşil küf olmuştu. balkonumuz da yoktu, kurusun diye salona serdiğimiz çamaşırlar 4 günde falan kuruyordu. nası dayandık o evde boşver:)

sorunu ise temelden çözemezsin, zira çözmek için basitçe evi yıkıp baştan yapmak gerekiyor. kısa vadede çözümün nem alıcı tabletler. aha şunlar: www.hepsiburada.com

uzun vadede ise evi değiştirmekten başka şansın yok.

evi değiştirmek, nem alıcı cihazlar +1
ayrıca, leonardit bulabilirsen çok iyi nem alıyor. kedi kumlarında da var. bebek bezlerinde de kullanılıyor. yerli malı olduğu için fiyatları da uygun.

nem alici granül. uhu marka kullaniyorum, oldukca yararini görüyorum.

başucu şarkılarım
bir şiir olarak ben
küçük benle kavgalar / dialoglar ( kendine uyan hangisiyse)
hamdım, hâlâ hamım...
bir ağacın kıyısında ( ağaçlar önemli olayları resmederler biliyorsun)
bemim orkestram veya orkestra olarak ben gibi bişeyler
ayakkabı terlik de kullanabilirsin konsept olarak

birseyler anlatma derdin olmak zorunda mi?

ben bunlardan keyif almistim mesela:
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

ayrica warwick saintin kimi cekimleri benzer kafada. her ne kadar moda ve erotizme kaysa da. keyif alabiliyorsun. bunlar icini acarsa söyle.

teşekkür ederim ikinize de. aslında bu belgesel dersim için bir ödev. 1 2 dakikalık bir şeyler çekeceğim. kendimi görüntülere dahil etmeden yapmak istiyorum ben de. soyut bir şeyleri kabul edeceğini sanmıyorum, belgesel kafasında bir şeyler lazım yani.

self portrait - experimenting personal documentary diye aratip vimeodan hos seyler bulabilirsin. acikcasi oldukca sikici bir ödev olmus, geyigine vermek istersen komikli, belgesel tarzinda yaklasabilirsin. yani seni dogal ortaminda gözlemleyen cekim ekibi. ya da sitcom/fake reality karisimi girip basindan gecen random bir günü anlatip aralarda witness/viewer yorumlari alip, geyik bir seyler hazirlayabilirsin.

cünkü ben, kendini acikla diyince, cok yaratici olamam ilk dediklerim haricinde. kalani da vloga döner, olmaz. geyige vurarak siyrilmaya calisir, ödevin sinirlarini esnetmeye calisirdim.

bir de suna bir bak bakayim, ilginc bir esin kaynagi olabilir:

www.videoizle.co

ah neler aratmadım ki nette. :) ödevi geçtim, ödevi veren adam zaten ayrı bir hikaye. çok teşekkür ettim tekrar aynadakiyabanci, sıyrılacağım bir şekilde bakalım.

mutlu olacak bir şeyler illa bulurduk. ama kendi adıma konuşmak gerekirse, en basitinden şu an uzay bilimiyle alakalı bir kitap okuyorum ve her sayfada hayrete düşüyorum. bir kabilede olsaydım muhtemelen yıldızlar gibi bilinmeyen şeyleri sikko bir tanrıya yorardım.

bence mutluluk/mutsuzluk-sıkıntı hakkında düşünmezdik. ihtiyaçlar ve bunları karşılama biçimi tümden farklı olacağından, bugünkü-buradaki bakışımızla kavrayamayabiliriz. kişisellik dediğimiz şey o ortamda bugünküne hiç benzemeyebilirdi. antropoloji severseniz, çok beğendiğim bir kitap önerebilirim, hem zevkli hem ufuk açıcı:

(edit:) link olmamış, düzelteyim:

www.kitapyurdu.com

Belki can sikintisi diye bir sey hissetmezdik ama cok mutlu olacagimizi hic sanmiyorum. Soguktan usumek, sicaktan yanmak, sivrisinek tarafindan isirilmak, bocekler tarafindan sokulmak, vahsi hayvanlar yuzunden surekli tetikte olmak, yemek yemek icin dunya emek sarfetmek gibi keyfimizi kaciracak bir suru sey olacakti. Sikilmak diye bir sey aklimiza gelmeyecekti ama oyle masal gibi mutlu bir hayat kesinlikle olmazdi bence.

dünya üzerindeki en mutlu topluluk olarak anılan piraha kabilesi de aynı dediğin gibi yaşıyor zaten. kullandıkları dilde ne gelecek ne de geçmiş zaman olmamasının da etkisi var tabii.

epey bilgi birikimi ve tecrübesi olan bir doğacının sözü aklıma geldi

"doğayla iç içe yaşayan ve doğa hayatıyla bağını koparmamış hiç bir insanın ağzında sıkılıyorum kelimesini duymadım."

modern hayatın yaşamı kolaylaştırdığına inanıyorum. fakat fizikte bir kural vardır enerji dönüştürebilir fakat yoktan var edilemez. kısacası, modern hayatın getirdiği ve götürdükleri. kişisel bir şey. sakin hayattan sıkılanlarda var. tercih imkanım ve sorumluluklarım olmasaydı, para kazanmak yerine, yaşamımı idame ettirecek kadarını kazanıp daha sakin bir hayat seçerdim kendime..

Bize mutluluk değil mutsuzluk öğretildi. Mutluluk en baştan beri bildiğimiz bir şeydi.

bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişir. bellir bir sonuca ulaşamayız bence.

kimisi kabiledeyken mutlu olur kimisi modern hayatta.

hayatımda bir kez canım sıkılıyor dedim, canım annecim bozulan ayarımı hemen düzeltiverdiydi sağolsun :)
"canı sıkılan kızlar koca istermiş"

evet, haklısın bence de mutsuzluk, can sıkıntısı modern hayatın getirileri. biz eski kuşaklar can sıkıntısı nedir bilmiyoruz pek. mutluluk mutsuzluk kavramları çok da gündemimizde değil(di). ben annemden babamdan, onların anne babalarından.. mutluluk mutsuzlukla ilgili hiç bir laf söz duymadım mesela.
canı sıkılmak birinin yaptığı yanlış için olurdu. uğraş vardı hep. boş duranı Allah sevmez denirdi. günlerde, ailecek veya konu komşu yapılan akşam sohpetlerinde bile kadınlar elişi yaparlardı. sonra televizyon geldi, yine elde işler örgüler filan.
erkekler de kendine göre uğraş buluyorlardı. kahve geleneği yoktu bizde, büyükbabam ya kitap okurdu ya da torunlarla pişti filan oynardı. babam elektronik ve elektrikle ilgilenirdi yeniyeni bişeyler üretirdi. daha radyo zamanları salondan mutfağa hoparlör hattı yapmıştı. annem mutfağa geçerken elektrik düğmesinin yanındaki açma düğmesine basınca radyo mutfakta çalıyordu gibi gibi.
yani ben hiç bir eski kuşağı onların tabiriyle "el el üstünde eli göt üstünde" görmedim.

bence boş kalmayıp uğraşın olunca ne sıkılıyorsun ne de mutluğu neyi sorgulamaya/düşünmeye vaktin oluyor. kabile bulmaya gerek yok yani :)
sıkılmamayı sağlayacak çok şey var evet de, kıymetini bilen kim? yokluğunu bilmeyince varlığın pek anlamı olmuyor, nasılsa hep varlar, var olmaya devam edecekler, daha da gelişerek, yenilenerek...

senin istediğin şablon algoritma şablonu.
algoritma hazırlanan şablonları aratsan, var mmıdır bilmiyorum bu konulardan uzak kaldım ama vardır gibime geliyor.

flow chart benzeri birşey ile yapılır aslında ama bu işe özel bir servis var mıdır diye bakıyorum ben aslında.

şunun gibi mesela:

thumbnails.visually.netdna-cdn.com

www.draw.io işini görür sanırım. asıl amacı bu olmasa da işini göreceğini düşünüyorum.

profesyonellik. kurum kültürü. yönetmelik ve uygulama talimatlarına tam uyum. görevler ayrılığı. saygı.

kurallara uyulması, sistematik çalışma, sıfır savsaklama, tıkır tıkır işleme demek bana göre.

düzgün iş tanımları, saygılı çalışan ilişkileri, kişilerle değil sistemle yürüyen iş.

sonuçları ne olursa olsun doğruyu yapmak.

şirket için çok kötü sonuçları olacağını bilinmesine rağmen, yaşanan kötü bir olayı kamuoyuyla ve otoritelerle doğru bir şekilde ve zamanında paylaşmak.

rüşvetin adını bile anmamak.

liyakata göre terfilerin gerçekleşmesi

mesela, 3 gün beklese zaman aşımına uğrayacak 3 milyon tl borcu, farkına varıldığı gün ödemek.

mesela, soma'ya tedarik ihalesini kazanmasına rağmen, şirketin güvenlik testlerini geçmeyen işletmeye tedarik yapmamak, rakip firmanın yapması ve bunu bir pazarlama stratejisi olarak kullanmamak. (viral ya da başka bir şekilde kamuya paylaşımla rakibi çökertebilirdiniz.)

her anlamda otonom çalışan sistem, kurumsallık.

Oturmuş süreçler ve sistemler. Adamlar değişse bile tıkır tıkır yürüyebilen altyapı.

@douchhebag, ne güzelmiş o firma öyle.
yalnız kötü olayı paşlaşıp iyi olayı paylaşmamak bence iyi değil. kendine adil olmuyorsun bi kere. hadi bunu geçtim, erdemli bir tutum diyelim.
kamuoyunu güzel haberlerden mahrum bırakmak da oluyor bu. negatif enformasyonların içinde boğulurken bu tür pozitif bilgiler ne kadar iyi oluyor halbuki.

soruya cevabım:
çoğu şey yazılmış zaten, ek olarak; çalışan yönünden bakınca, haklarını alabildiğin güvenilir iş yeri.

Kanunen ve uygulamalı olarak iş odaklı, tanımına uygun hareket eden, ne kurum yapısını ne de çevreyi (müşteri, çalışan, devlet...) olumsuz etkileyecek faaliyetlerden uzak durması.
kurum egosu ya da kurum homeostazisi

Ödül durumu sıkıntılı.
Çöp attikca ödül verecek sistem gelistirmek lazim.

neyin çöp olup olmadığını ayıramayacakları için olmaz o iş.

Arkadaşları ona aynştayn diyor.
Benzeri yapılmamıştır.

kargayı eğitmek yerine daha zeki olan insanı eğitsek de yere çöp atmasa?

kargaya verecegin emegin 10'da 1' ini insanlara ver piril piril sokaklar sana.

O cisimleri yere atma durumu ceviz gibi seylerin kabugunu kirip icindekini yemek icin yapiyorlar ve icgudusel bir sey engellenebilecegini cok sanmiyorum

@dieselsingle2: abi otomat gibi bir şey yaparsın, içine bir şey attıkca aşağıdan yem düşer, zor bir şey değil.

@teritori: sokakta yerde olan ve taşıyabildikleri her şey ? yerde olup, kargaların taşıyabileceği ve çöp olmayan ne var ki ?

@want2die: bu sorun sıkıntılı evet :)

@dahili meddah, tezek: insanı eğitmek daha pahalı ve daha kapsamlı bir süreç. her mahalleden dediğim gibi 10-20 karga ile toplu bir eğitim yapmak daha ucuz olur gibi.

@sivrisinek: teşekkürler :)

Kendi çaplarında yapıyorlar zaten :)
scontent.cdninstagram.com

@whoosie o fotoğraflar sondan başa doğru dizilmiş büyük ihtimalle. yani karga çöpte üzerinde pilav taneleri olan tabağı alıyor ve rahat yiyebilmek için dışarı çıkarıyor..
Kargalar gerçekten çok zekidir ama yerden çöp toplamalarını gerektirecek bir motivasyonları yok. neden uğraşsınlar? Onlar yemek, barınma ve güvenlikleri konusunda bir eylemde bulunurlar. yerdeki ıvır zıvırdan onlara ne? kendilerine bu konuda faydası olmayan birşeyle uğraşmazlar.
bir de gerçekten çok zekiler, eğitilseler bile eminim ödül kapmak için sonradan toplamak için ortalığı bile bile kirletmeye başlarlar. al sana sistemde açık.

bence yolları komple solar cell yapsınlar ve akıllı olsun. Hem enerji üretsin hem de çöpü algılayıp içeri çeksin, o çöpler de mikrodalgayla eritilsin ya da bir sistemle ortak çöp merkezlerine gönderilsin.

böyle yaratıcı fikirlerle çıkıyorum başta millet dalga geçiyor, sonra google gibi şirketler bunu üretiyor deli oluyorum. Google glass'ta da aynısı olmuştu.

tebrik ederim.

önemli olan yer kavramını algılamaları.
masa da onlar için yer mesela. masadan gider senin anahtarını kapar kaçar. uğraş dur.

@innerbliss motivasyon otomat gibi bir aletin içeri cisim atıldığında yemek vermesiyle sağlayamaz mıyız? gidip çöp konteynırlarından çöp alıp atabilirler doğru ama eminim ki bir çözümü bulunur bir şekilde. bu tür sorunları minimize edebilmek için yazdım buraya zaten :)

karşıyım, karga marga eğitmeyin.
onlardaki altın, pırlanta vs merakı "en süslü benim" diyen kadında yoktur vallahi. buralarda yaşayan bir-iki tane var, benim balkona gelip yemlenip, sulanıp giderler. masaya yanlışlıkla bi takını bırakmaya gör, arkanı döndüğün anda alıp pırr kaçıyorlar. hiç "bu bizi besliyor, sayemizde ağız tadıynan bi sarmaşık dolayamadı, çiçeklerini, filizlerini feda ediyor, ses etmiyor" demek yok. çok nankörler çok :/
besle kargayı oysun gözünü deyişi ne doğru bi laf bi bilseniz!

@innerbliss o karga bayağı ünlü, İzmir'de geçiyor mevzu, netten bakabilirsin. Önce yiyip sonra atıyor, zaten çöpün oradayken tabağın boş olduğu görülüyor.

Bir karga mi kalmisti kendi cikarlarimiz icin kullanmadigimiz?

sunu soyle birakayim www.youtube.com

bunlar var ya nobel falan alirlar bir kac yuzyil sonra, demisti dersiniz

senden daha zeki bir hayvanı eğitemezsin delüğanlı.

Bir ucunu kaldirip havlu,bez,vb koy.sıkıştır.diger taraftan da sen it.yerde kaydir.

Tek basinaysan ve zemin de kaygansa alttan en fazla 20-25 cmlik yere ayaklarinla sürekli baskı uygula itmeye çalış. yavaş ol.

iple bağla sıkıca.yayılmasın ağzı burnu.altına patates koy ittir

dolabı tekrardan sök. ya da usta çağır yapsın. diğer çözümler uzun vadeli değil. geçici.

www.beetlebox.com.au

böyle bir şey ödünç alıp yatırıp taşıyacaksınız.


veya bu:

www.cartonboxsupply.com

büyükçe bir eski çarşaf /nevresimle taşıyabilirsin safsafinazın dediği gibi. ben tek başıma bişey çekeceğim zaman öyle yapıyorum. bezi kaldırmadan çek, köşelerden yırtılır yoksa.

en güzeli dolabı söküp taşımak, durduğu yerde düşecek gibiyse yerinde de devrilebilir. köşeye dayarım diyosan bilemem de ben olsam o riski almazdım. evde kedi köpek varsa üstüne çıkarlar ederler dolap köşe olmayan yana devrilebilir, neme lazım..

ingilizce nasıl? dilini geliştirebilirsin.

@benaslindayohum; zayıf. bu konuda çalışabilirim evet şuanda bilinçaltı eğitim setleri vs. var ya onları araştırıyorum gerçekten işe yarıyor mu diye, çalışmadığım için iyi bir kursa gidecek durumum yok ama temel var sayılır belki kendim çalışarak üzerine bir şeyler katabilirim. tam olarak boşa çıktığımda bu konuyu da araştıracağım.
Teşekkürler.

İş aramaya devam et.
Tam olarak istediğin işi bulamasan da hiç biilmediğin bir alanda at koşturacağına bildiğin bir alanda olmak daha akılcı bana göre. Yani kendi bildiğin işi bulunca atla.

yabancı dil konusunda da; memrise diye bir site var, biraz inceledim, ısrarla öğretmeye programlanmış. deneyebilirsin.

@j r r tolkien hayrani; maddi katkıdan ziyade psikolojime iyi gelmesi gerekiyor ailemle yaşıyorum zaten maddi olarak iş bulana kadar her türlü kendimi döndürürüm ama boşluğa düşmemem lazım, bir uğraş lazım.

Öneriler için çok teşekkürler özellikle dil konusunda çok istiyorum kendimi geliştirmek.

ne yazık ki ilahi adalet diye bir şey yok. bu insanların içlerini soğutmak için uydurduğu bir palavradan fazlası değil maalesef.

hiç bişeycik olmaz.

hikayeyi okuduktan sonra nick'e bir baktım da içim acıdı resmen. çok sıkıntıda olmasına rağmen çaktırmamak için gülümseyen biri canlandı gözümde.

düşene bir tekme de ben atayım cevabı: ilahi adalet, ahı tutma vs gibi bir şeyler yok maalesef +1. hatta baya evli, mutlu, çocuklu formuna bile ulaşabilirler. bir ihtimal sıkıntıya düşse bile bil ki seninle hiç bir ilgisi yok..

farklı bir cevap vereyim, bence tutar. ama çok uzun sürede oluyor. benim de ah etmek istediğim durumlar oldu. şimdi geri dönüp baktığımda iyi ki de olmuş o olaylar diyorum. o şekilde olmasa başka yerlerde başka insanlarla ve daha kötü durumda olabilirdim. bu açıdan bakmaya çalış. ilahi adalet diyemem bunun adına ama zamanında başka başka olaylardan dolayı ailemi eleştiren insanların üç beş sene içerisinde aynılarını yaşadığına çok şahit oldum. ha şunu belirteyim, yaşadığın durum pek ah tutturacak bir durum gibi görünmüyor. kendi hatandan dolayı projeden atılmışsın, kızın tesadüfen projeye geçtiğini söylemişsin. ah etmeni tavsiye etmem ama vardır bunda bir şey diye düşünebilirsin.

mutlu mesut yaşarlar

seni isten mi attirdi yoksa projeden mi? projeden atildiysan orada neden hala duruyorsun bi yandan is ara cik. yok isden atildiysan yasal haklarinin pesinde kos, isten atilman icin bir nedenmiydi bu neden degilse tazminat iste yani hayati zor et. tabiki sinirli olman bunlarin onlarin yaninda kar kalmamasini istemen normaldir. tikdir et seni sen oldugun icin deger veren bir insan vardir.

kalbinde iyilik olmayan insanlarin hayatlarinda birseyler patlak verebilir.

Ah mah tutmaz efendim, yok oyle bir sey. Kendinizi avutmayin.

ah demeyelim de bir olumlu/olumsuz enerji meselesi var diyelim biz ona.
evet olumsuz enerji olumsuz etkiler yapıyor. yalnız bu etki iki ucu keskin bıçak. sadece karşıya yapmıyor enerjiyi yayana da yapıyor.

en güzeli; yoluna devam etmek. hata yaptığın konuyu irdeleyip bir daha aynısını yapmamak için çaba göstermek, önlemler almak.

Masallarda oluyor ancak. Üzülme boşver, tecrübe edindin say.

Babam gayet mutlu yeni eşiyle ve çocuklarıyla. Yani yok öyle bir şey.

Tutar. "bu devirde kimsenin bedduasını alma" demişler. bir şekilde çıkar. kimisi hemen çıkar kimisi çok uzun bir süre sonra. birsinin ahını almış insanlar hiçbir zaman mutlu olamazlar.

ah etme bence hatta beddua bile etme çünkü 7 kat el dolaşıp sahibine geri dönüyor yani tabi inançlı biriysen. ya da inanıyorsan diyelim. umursadığını göstermesen çok dahaiyi olacak ama sen de haklısın şimdi adam harbiden adam değilmiş.:S

Hiçbir şey olmaz, o yüzden direkt küfürü bas en azından rahatlarsın.

hikaye birebir gerçek mi yoksa biraz edebiyatlı bir anlatım mı tercih ettin?

yani gerçekse lütfen söyle ona göre çok üzülücem.

İlişki var bence. İnsanlar senin tipine fiziksel ozelliklerine göre sana davranıyorlar. Buna göre senin karakterin, hayatı algılayış biçimin hareketlerin değişiyor.

evet siskolar cok asabi mesela. (╯°□°）╯︵ ┻━┻

aha op de sisko sanirim, soruna cevap verdim iste ama kanitladin bir nevi tesekkurler ^^

Evet. ekseriyetle var.

bugüne kadar tanıdığım tüm şişkolar, bencil, kibirliydiler. hiç şaşmadı.

kelepir+1

uzun boyluların iş hayatında daha başarılı olduğu gerçeği var misal...

@kelepir güzel bir bakış açısı. Lakin bunun ters tepme olanağı da var diye düşünüyorum. Örneğin baby-face denilen insanlar orduda en çok rütbe alanlar ve akademik hayatta da gayt başarılı noktalara gelen insanlarmış istatistkiklere göre.

@chaotic, 1.78 boy ve 68 kiloyum. Yağ oranım 2 hafta önce ölçtürdüğümde %4'dü. 2 haftada da kastettiğin kilolara gelebileceğimi sanmıyorum. Sadece "şişko" terimimnin siyahlara kullaılan "n"li terim gibi hakaretvari olduğunu düşünüyorum. Aynısı @hzben için de geçerli. Ama tespitiniz de katılıyorum. Ne kadar kilolu insan tanıdıysam agresif şahıslardı.

@ j r r tolkien, bildiğim kadarıyla darwin dış görünüşe bağlı verilen yargıları evrim sürecinden kalma doğrular olarak görüyor. Yani bi ortama girdiğinde sivri çeneli kaşları gözlere yakın şekilde bir tip gördüğünde hayvansı iç güdüler eşliğinde beyin tehlike sinyalleri üretiyor. Yani senin dediğin belki içine kapanıklı ve sosyallik bağlamlarında mantıklı olabilir ama karakter kategorisi çok geniş.

kilolu insanlar daha agrasif tespitine çok katılmıyorum. en azından benim çevremdeki kilolular çok rahatlar valla, hele bir tanesi bi kahkaha atar sokak inler.

yalnız şöyle bişey varmış; ana karnındayken annenin zor koşullarda olması, doğan bebek için aynı zor koşulların devam etmemesi sonucu fazla kilo alımı olabiliyormuş. mesela 2. dünya savaşından sonra doğan bebeklerin sonradan obez oldukları gözlemlenmiş gibi... belki sözünü ettiğiniz agresifliğin de nedeni aynı şekilde zor etkenler olabilir.

kelepir+1

Ek olarak insanlar da kendi tiplerine ve fiziksel özelliklerine göre kendi karakterlerini belirliyorlar çoğu zaman. Mesela yakışıklı olmayan erkekler kompleksli ve kıskanç oluyorlar. Çünkü kendinde olmadığı için çocukluğundan başlayan kıskançlıklar, kompleksler zamanla karakter biçimine dönüşüyor. Bu konuda binlerce analizim oldu diyebilirim. Yine kısa boylu insanlarda da aynı şey mevcut. Özellikle erkeklerimiz boy konusunda daha takıntılılar, kendilerinden uzun ya da çevresindeki bir kadının uzun boylu bir erkeği beğendiğinde sorunlar çıkabiliyor. Oysa kadınlar genelde kısa olup; bunu bildikleri için kendilerine fazla sorun etmiyorlar. Tabii ki kadınlardaki işleyiş biraz daha farklı; onlarda da kilo olarak adlandırabiliriz. Kilolu kadınlar kompleksli, hırçın ve tercih edilmemenin getirdiği sinirlilik ruh haliyle karşımıza çıkıyor. Uzun boylu, yakışıklı, birçok noktası düzgün olan erkekler ise daha rahat, kendinden emin diyebiliriz.

Tabii bunların hiçbiri yadırganacak bir şey değildir.

Ben böyle bir bağ olduğunu düşünüyorum, bilinçli/bilinçsiz bir yüze baktığımda karşıya dair düşüncelerim şekillenmiş oluyor. Hatta bbc'de bi' yazıda çoğu insanın istemeden de olsa yüze dikkat ettiği ve bunun iş hayatında ve sosyal hayatta face-ism diye nitelendirilecek kadar faşizme kaydığını yazmışlardı: eksisozluk.com

Gözü büyük olan, güvenilirdir; alnı geniş olan, zekidir; kulağı küçük olan, diğer insanların laflarını pek önemsemez, gibi kalıplaşmış şeylerin gerçekten tuttuğu da oluyor ama bence fiziksel özellikle karakter arasındaki bağın en sağlam/güvenilir olduğu yer: yüz.
Kullandığımız mimikler/karakterimiz yüzümüze belli bir ifadenin oturmasını sağlıyor: agresif insanın kırışık alın ortası, tatminsiz insanın aşağı doğru eğimli dudağı, samimi insanın bakışı... Bunlara dikkat edince gerçekten bi' korelasyon mevcut. Ama bazen de tv'de filan denk geliriz ya: herif, yapmadığı psikopatlık kalmamış bir ruh hastası ama tam bir bebe surat, yüzüne baksan kefil olursun...
Ancak bir yere kadar genelleyebiliyoruz demek.

(bkz: persepolis ) var ama tam istedigin gibi mi bilemedim, animasyon bir de.

pk
henüz izlemedim ama genel anlamda din eleştirisi olduğunu duydum.

(git: www.imdb.com) sadece islam degil butun dinleri kapsiyor.

evet oldu, bir kere değil iki kere dibe indim. ikincisi çok fenaydı. dediğin gibi iniş çok hızlı oluyor. neredeyse bir anda.
artık bir haber daha gelmesin kaldıramayacağım dediğim anda telefon çalıyordu. çoluk çocuk da vardı, ikisi lisedeydi 3. de daha bebekti.
her şey sıfırlanıp dibe gördükten kısa bir süre sonra büyük kızım bir vakıf üni. fizik bölümünü kazandı. burslu.
tercihlerini yaparken "ne okumak istiyorsan onu yaz" demiştim. o fizikten başka bişey istemiyordu. tercihlerini baştan aşağı fizik yazdı. sonuç kağıdı geldiğinde ağzımdan ilk çıkan cümle "n'apçaz şimdi" oldu. kazandığı okul istanbuldaydı, evet bursluydu ama bizim ıvır zıvırla kazandığımız para yemeğimize yetmiyordu. istanbul için yol paramız bile yotu. nerede kalacak, ne yiyecek içecek...

nasıl toparladım? vazgeçmeyerek ve çabalayarak.

o dönemden önce katıldığım bazı iş seminerlerinde kişisel gelişim konusunda bilgilenmiştim. beyin fırtınası yapmayı öğrenmiştim, düşüncelerimin beni nasıl yönlendirdiği hakkında fikir sahibiydim. bu eğitimlerin çok yardımı olduğunu söyleyebilirim.

birincide o zamana kadar olan bütün birikimlerimi kaybetmiştim. ikincisinde ise bitmiştim. her yönden elim kolum bağlı gibiydim. çalışsam çocuk ufak, bakacak kimsem yok, çalışmasam ne yiyip içeceğiz, lisedekiler okula nasıl gidecekler...
bir keresinde oturduğum yerden otobüsle 1 saat uzaklıkta bir mesire yerine gittim. yanımda ufak çocuğum ve evde bulduğum boncuklardan yaptığım takılarla. sadece gidiş param vardı. mal satamazsam geri dönecek param yoktu, bir başıma olsam yürürüm ama çocuk var yanımda mümkün değil yürüyemeyiz. sattım. o haftaki yiyecek paramı çıkardım. o gün kolye almaya gelenlere hala minnettarım. adlarını bilmesem de, yüzlerini unutmuyorum.

o gün o yere gitmeden önce yanımda kız ardeşim vardı. birlikte eski iş arkadaşlarımızdan birinin evinde toplanılıyordu.toplantıda oturduk konuştuk yedik içtik, kardeşime benim başka bir işim olduğunu söyleyip ondan ayrıldım. yürüyerek mesire yerine gittim, 4-5 km vardır sanıyorum belki geçiyordur. kardeşim o zaman için günde bir asgari ücretten çok çok fazlasını kazanıyordu.

diğer kardeşim askerdeydi. askerden bize para yollamıştı, daha biz ona yollayacakken. piyangodan para çıkmış.

dibe indiğin zaman karanlık çöküyor. karanlıkta yüzünü göğe kaldırabilirsen koskoca evrende yalnız olduğunu, kendinden başka kimsen olmadığını görüyorsun. ve tabii pırıl pırıl parlayan yıldızları görüyorsun. gördüğün yıldızlar senin gerçek dostların.
aynı zamanda karanlıkta bilimum haşarat ve kemirgen de beliriyor bir anda. ne yazık ki o kemirgenlerden seni en çok hırpalayanlar da sana en ykın olanlar oluyor. yaşadıklarımı anlatmaya "taş uzaktan gelmiyor" deyişimiz hafif kalır. ne yazık ki...

bunlar benim deneyimlerim. herkesin fena halleri kendine özel. senin durumunu bilmiyorum. bildiğim tek şey; her inişin bir çıkışı var eğer istersen :)

sana tavsiyem şu: yıldızları ıskalama, yardım istemeyi bil. kemirgenleri de unutma, önlemlerini al.

parana bak derim.

"That boy needs therapy"

Bence de parana bak.

Almalı demiyeyim de almasında sakınca yok hatta çok iyi olur.

(bkz: kelimeye yabancılaşmak)

evet, geyiği de çok dönüyor bizde. "gümrük" mesela çok saçma bir kelime. geçen gün ismimin anlamını unuttum mesela, baktıkça çözemiyorum.

bir ara "kazak" kelimesine takmıştım. kazak deyince anlamsızlaşıyor.

Evet çok nadiren oluyor, kelimeleri hatırlamıyorum ama yazma esnasında tereddüt edip sesli olarak tekrar etme ihtiyacı duyuyorum. Garip birşey gerçekten de :)

evet oluyor. bende arapça farsça kökenliler ve ingilizce kelimelerde oluyor. bir de bu sıralar ingilizce kelimeleri ikide bir okunduğu gibi yazıyorum.

Gecen gun guitar'ı q ile yazdim.aklimdan şüphe ettim bir an.

ben gecen gun rast kelimesine yabancilastim. rast gelmek, rastgele falan. ne garip kelime amk

yalnız olmadığıma çok sevindim. taahhüt gibi kelimeleri geç, basit basit kelimelere "aaa bu böyle mi yazılıyordu, ne ilginç" gözüyle baktığım oluyor.

Oluyor bana da amk. Sonradan öğrendiğimiz için midir nedir

cevabın olduğu hücreye sağ tıklayıp format cells'e girip numaradaki ondalık sayısını 2 olarak ayarlayabilirsin.

sanırım E7 ve/veya F7 hücrelerinde virgül sonrası 2 basamakla sınırlandırılmış.
yani aslında 31,65 değil de 31,649999999. (bilgileri başka bir hücreden de alıyor olabilir)
iki şey yapabilirsiniz.

1- E7 ve F7 hücrelerine rakamları elinizle tekrar yazın.
2- G7 hücresine sağ tıklayıp hücre biçimlerinden sayı/ virgülden sonra 2 basamak olacak şekilde seçin. bu şekilde olduğunda ,6499999 u ,65 olarak yuvarlayacaktır.

Elle giriyorum başka hücreden veri çekmek yok.
Dediğiniz gibi de yaptım olmadı, olmuyor.

Bunlar ile alakalı değil sanırım.

0,649... yazan hücreye tıkla sonra üstte "isteğe uyarlanmış" yazısının altındaki sola ok içeren simgeye tıkla 0,65 yapana kadar.

g10 hücresini g7 ye sürükle bakalım düzelecek mi..

tescilli marka o da olmuyor.

G10u g7'ye sürükle derken?

G7'de =TOPLA($E$7:E7)-TOPLA($F$7:F7) & " " &EĞER(TOPLA($E$7:E7)-TOPLA($F$7:F7)<0;"A";"B")

Formülü var bundan olabilir mi diye düşünmeye başladım.

,

hücre birleştirme yaptığınız için text olarak görüyor olabilir g7'yi. benim dediğim yöntemin işe yaramama sebebi de odur.

TOPLA($E$7:E7)-TOPLA($F$7:F7)
EĞER(TOPLA($E$7:E7)-TOPLA($F$7:F7)<0;"A";"B")

formüllerini başka hücrelere yazıp (x1 ve x2 diyelim) x1'deki sayıyı istediğiniz formata dönüştürüp ardından g7'de x1 ve x2'yi birleştirmeyi deneyin bence.

kürsörü g10 a getir, hücrenin sağ alt köşesindeki + işaretinden tutup yukarıya doğru çekeceksin.

iyi sen nabıyon bilader

kurban dinliyorum. tavsiye ederim.

Geleni gideni.

ps kolu kırmak üzereyim kendimi zor tutuyorum. yok mu ulan ps4 le takasa girecek xboxci?

meme kanseri çalışıyorum böhü...

Kızın tekine ders anlatıyorum web whatsapptan. Daha ilk aydayız lan, lise konuları ak bunları bilmeden nasıl gelmiş onu anlamaya çalışıyorum.

Nörek bizim oğlannsen nöruyon

iş arıyorum hala bulamadım sen napıon

ben akomdayım.

naptın baro?

alev alev yanıyorum, ejderbacık oldum.
terlemeye çalışıyorum, sabahtan beri bi ton sıvı içtim galiba, en nihayet şimdi azıcık alnım terlemeye başladı.
radyo tiyatrosu dinledim bütün gün :))

sen nörüyon?

şahıd şirketi açarsan 500 tl fln rahat rahat açarsın, ltd ya da anınim için 2000 / 3000 tl bulur minimum

sahıs şirketi açmak gerçekten o kaar ucuz mu muhasebeci vs dahil.

aylık muhasebeci ücreti hariç tabii oda aylık 150 / 300 arası olur. Tanıdık muhasebeci varsa 200 tl bile açar. Sabah başlar öğlene vergi levhanı vermiş olur.

açmak ucuz, aylık giderler çok satış yokken koyar, 300 tl falan aylık gider oluyor sanırım.

şu da var, eğer bi yerde ssk lı çalışmıyorsan şirket sahibi olarak sigortalı olmak zorundasın, aylık 430 tl gibi prim ödemen lazım kendi sigortana

kadınların el emeklerinin değerlendirilmesi için kadınlara özel ayrıcalıklar var. (pozitif ayrımcılık)
vergi dairesine gidip ev hanımıyım, kolye yapıyorum, internet üzerinden satmak istiyorum n'apmam lazım diye sorabilirsin.
ev hanımlarının evde yaptıkları işler vergiden muaf, sgk primlerinden de 1/3 oranında indirim yapılıyor.
kadın emeğini değerlendirme dernekleri/ platformları da var, onları da bi araştır. yönlendirebilirler.

Acelen yoksa girişimcilik kurslarına git, bu kursu bitirince iki sene içinde açacağın işlerde 50.000 TL hibe alıyorsun.

Şahıs firması açmak 200-300 TL ancak.

Aylık ta bagkur olma zorunlulugun var. Bir yerde SSK'lıysan o zorunlulukta yok.

ukala?
www.tdk.gov.tr

yarak suratlı.

bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmak.

dunning-kruker etkisi?

ahkam kesiyor
bilir bilmez konuşuyor
çok bilmiş

çok bilmiş.
boş

Şu yaptığın bile iyi sosyal medya kullanımı mesela.. Doğru mecra kullanımı ;)

aldatmaca haber vb paylaşımlarıi daha okumaya başlarken tanımak, araştırmadan etmeden her duvarına düşeni beğenip paylaşmamak.

engelli derken... görme , duyma...?

Hepsi ya da herhangi biri olabilir.

Hımm, o zaman sizi İzmir'de çok güzel çalışmalar yapan engelsiz sanat derneğine yönlendireyim. siz aranızda anlaşın artık.
facebook üzerinden ulaşabilirsiniz kendilerine.
www.facebook.com

Teşekkür ederim, umarım metinleri paylaşmalarında yasal bir sakınca yoktur. İyi günler diliyorum.

(bkz: noktalama işaretleri)

kusura bakma ama berbat bir font ve arka plan rengi kullanmışsın.
okunacak gibi değil.

kırmızı yerine daha açık ve duru bir renk ile yazı karakteri olarak siyah kullanmanı tavsiye ederim.

insanların filmi okumak isteyeceğini nereden çıkardınız? hem de berbat bir türkçe ile.. gidip izlesek ya?

siz de sadece film hakkında görüşlerinizi yazıp, kısaca da filmden bahsetseniz? resmen filmin bütün sahnelerini yazmışsınız..

yazıyı okumadım, fakat bir tavsiye vereceğim, inanın siteye kaç kişi girmiş umrumuzda değil, son kullanıcının sidebardaki live traffic feed dalgasını görmesine hiç gerek yok. hatta niye göreyim bana ne? evinin camına 5 dk önce aslı bizdeydi diye yazı asıyo musun?

bir de memelere özgürlük niye sansürledin.

kırmızı üzerine beyaz yazı okunmuyor. fontlar kalın boyut küçük gelmiş.
filmin bi künyesi olmalı, nedir ne değildir.. dram mı fandastik mi, yılı filan işte
filmi bütünüyle anlatmışsın sanırım, sonunda adam ölmüş ve film bitmiş??? niye?

dünyada karbon salınımını yüzde 50 azaltacak yüksek verimli enerji reaktörü.

içinde yaşanacak bir dünya olmadıktan sonra diğerlerinin bir önemi kalmaz. yoksa hepsi dandirik şeyler, sağlığa faydalı abur cuburlardan bahset sen.

-dünyada karbon salınımını yüzde 50 azaltacak yüksek verimli enerji reaktörü

diğerleri sonra da olur.

kanser

basarili kanser ilaci olursa dunya olur sana 20 milyar insan. bunu gec.

karbon salinimini azaltan enerhi reaktoru mantikli gibi, bu bi dursun bakalim.

ışık hızının yüzde 2'sine ulaşabilen uzay aracı iyi hos da bu uzay aracindan bir tane mi var? cik, begenmedim.
hem bu araca sahip olsak bile gerekli bilimsel donanima sahip degiliz, gider kaybolur arac salkdjal

bu cok bireysel, dunyaya bi katkisi olmaz zaten ingilizce dunya dili oldu anlasmak icin. ekstra bir dil ogrenmek isteyen ugrassin dursun dunyaya ney bundan.

bu da olursa cok pahali olur, fakirler yararlanacaksa belki...

oyum enerji reaktorune (temiz enerji olmak kaydi ile :))!

kanser. nufus kanser yuzunden artmiyor degil ya. insanlar ileride bir nufus planlamasi yapar. onemli olan yasamin uzamasi.

insanı tek öldüren şey kanser mi abi? yaşanamayan ortam olmadıktan sonra kansere tedavi olsa nolcak, yüzümüzde maskelerle, özel kıyafetlerle vs. dışarı çıktıktan sonra, fallout shelter gibi yaşadıktan sonra kansere ilaç bulsak nolcak.

dünya adına değil kendi adıma: yüzde yüz başarılı kanser ilacı

Kanser ilacı ama aklımın yarısı trende kaldı. Oldum olası seyahatin uzunluğunu kısıt ve engel olarak görürüm. ulaşım şahane bir şey...
1- kanser
2-süper hızlı tren
3- dil öğrenme (bundan çok şey kaybediyoruz, gerçi ulaşım hızlanırsa pratik yapar bu sorunu çözeriz)
4-uzay aracı.
5- boş. karbon salınımı şu anki ekonomi-nüfus-teknoloji dengesizliğiyle ilgili bir şey, çözmek için icat hakkımı boşa harcamaya gerek yok.

Babama ömür biçilmişken dünya umrumda değil maalesef. Kanser ilacı derdim ben de.

ben a'yı seçeyim, başkaları da diğerlerini seçsin, maksimum faydada buluşalım :)

ben kanser ilacı diyorum. böyle bir hastalık yüzünden hala insanların ölmesi çok üzücü. ms 2015 tıp rezaleti. çevremde kanser olmuş bir kişi bile yok ama ben nefret ediyorum bu kanserden anasını satiyim. böyle salak, abuk sabuk, can sıkıcı bir şey duymadım hayatımda. oluşumu, gelişimi bile pis, saçmasapan bi şey. hiç olmazsa daha iyi olur.

diğerleri için yorumum şeyle,

* yüksek verimli enerji reaktörü iyi güzel ama şu an için bana-sana pek faydası olmaz gibi ya. uzun vadeli yatırıma da gerek yok bence. en azından ben uğraşmam. yaşayacağım süre zaten belli. hem feci kirletiyoruz, yüzde 50 azalsa da kirlenecek. ama kanser ilacı bulunduğunda kanserden kimse ölmeyecek.

* ışık hızının yüzde 2'sine ulaşıp ne yapacağız ki şu an? bence gereği yok. bacakları olmayan birine ayakkabı almak gibi bi şey bu.

* 10 saatte istediğimiz dilde düşük-orta seviyede uzmanlaşabilecek olsak, dil öğrenmek tamamen önemsiz bir hale gelir sanırım. şu an anadilim dışında bir dili iyi seviyede biliyor, ikisini de öğreniyorum. eşek miyim ben? dünyaya bi faydası olmayacağı gibi halihazırda dil bilenler için haksızlık bence bu sjhfsj. gereği yok.

* yav tren diyosun, saatte 3 bin kilometreyle nereye gidecek allah aşkına, dünyanın eti budu ne kadar? gereği yok. avrupa'da artık hızlı trenler var diye biliyorum. moskova-petersburg arasında da var. belki ilerde trans-sibirya ekspresine de alternatif olarak 7 değil de 3.5 günde giden bir şey üretirler hani hızlı gitmek isteyen, yolculuğu vakit kaybı olarak gören kişiler için. yeter de artar bile. hem öyle bi tren aşırı pahalı olurdu bence, binemezdik.

karbon salınımını yüzde 50 azaltacak yüksek verimli enerji reaktörü.

dünya yaşanmaz bir yer haline geldikten sonra diğer şıkların hiçbirinin önemi kalmayacak +1

hiç birini seçmez başka bir şey önerirdim.

ailemin çoğunu kanserden kaybeden, bizzat kendim de kanserle boğuşmuş ve yenmiş ( öyle kabul ediyorum) biriyim. normalde kanser ilacını seçmem gerekir, çünkü kanserin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. ama seçmiyorum çünkü bizim esas ihtiyacımız olan şey kanser ilacı değil, bize gereken kansere neden olan etmenleri kaldırabilmek.

kanser benim anladığım kadarıyla (hekim arkadaşlar da onaylayacaktır sanıyorum) bağışıklık sisteminin sapıtması sonucu kendine uygun ortam buluyor. bağışıklık sistemi başta stres/büyük üzüntü/ dengesiz beslenme/ sigara/ hayatımızın her alanına birden bire giren metobolizmamızın alışık olmadığı kimyasallar ve yaşam koşulları vb. nedeniyle sapıtıyor.

benim istediğim icat şu:

cep telefonlarının sim kartlarına eklenecek bir program. telefon kullanımda olduğu süreçte beyne sinyal yolayacak. beyinin olumsuz düşünce, şiddet, insan sağlığına ve doğaya zarar verecek karar alması gibi ne varsa devre dışı bırakacak/engelleyecek.

işte o zaman ne kanser kalır, ne ilaç devleri kalır, ne ozon derdi kalır, ne dil derdi kalır, ne gezmek derdi kalır vs.vs.vs. dünya cennet olur cennet.

burada olumlu bakış açılarım nedeniyle zaman zaman "romantik" yaftası yediğim oldu. olsun varsın. şimdi de "uçtun haa" diyenler olacaktır, densin varsın. ben böyle düşünüyorum.

bana sunulanların dışında alternatiflerimin de olabileceğini yaşayarak öğrendim. bana sunulanları değil, kendimce, şu anki bilgi ve tecrübemle dünyaya en gereken şey neyse ben onu istiyorum. istemekle de kalmıyorum gücüm/ aklım yettiğince o yönde adımlar atmaya çalışıyorum.

karbon

edit: dünya nüfusunu stabil(imsi) tutan en önemli etmenlerden biri kanser. yanlış hatırlamıyosam kardiyovasküler hastalıklar ve traifk kazalarından sonra 3. sırada olmalı ölüm nedenleri arasında
b, de öyle %100 etkili kanser ilacı bulunacağına inanmıyorum. vücudun kendi kendine ettiği bişey kanser. kanseri hedef aldığında diğer sık bölünen hücreleri de hedef alıyorsun. en ileri kanser tedavisinde bile bu böyle.

%100 düşünce gücü
duygusal zeka - daniel goleman

şinitzel yap hadi bugün.
yanına da pilav, salata.

tavuk

hamsi

keskinoğlunun 1kg lik paket şinitzeli var bazı akşamlar onları kızartıyorum... yanına patates kızartması domates ve içecek.. :) işte böyle böyle de kilo alıyorum... :))

Zeytinyağlı kuru börülce, sade makarna, salata.

mantarlı tavuk sote yap, yanına da pilav.

ya da kendini dene, şartları zorla lazanya dene.

kirmizi mercimek corbasi dusunuyorum usenmezsem.

patlıcanlar kalkmadan bi karnıyarık yapayım dedim. yanına pilav cacık ve çorba.
karnıyarığı ilk kez patlıcanları mikrodalgada pişirerek yaptım, kızartmadım. nasıl oldu, beğenecekler mi bilmiyorum.

fırında bişeyler yapıcam ( fırında patatesi elma dilim kesip kekik pul biber bikaç baharat daha ekleyip tuz bir kaşık yağ ile karıştırılıp patates soğan kırmızı biber mantar kabak ne varsa doğrayıp atıcam yağlı kağıda) kendi kendine pişerlen bira m ile film moduna geçiçem :)

ben niye hep eve gidip dolabı açtıktan sonra karar verebiliyom lan ne yapacağıma? millet negzel şimdiden belirlemiş, hatta dünden hazırlamış bile.. huff :/

Ispanaklı tavuk.

edit:
Pırasa diye geldik, yemekte mantı çıktı rıza baba. Pırasayı gündüz yemiş evdekiler.

alfredo fettuccine ve kola. yemek yapabilen erkek seven kızlar eqlemesin, öküz gibi şiştik böyle yiye yiye. pfff.

ha orijinal tarif değil tabii, çakma. migros-bim malzemeleriyle ve meister ustayla ne kadar alfredo oluyorsa o kadar.

cupra, salata ve raki :)

Bulgur pilavı, dawuk, cacık

soruya cevap değil ama şöyle bi baktım da, en güzel menü çipura, salata ve rakı ile kamyonsans'a ait sanırım. oskar gos tu kamyonsans!

kanguru

Kanguru kucağı

Çocuk bezi.

bebek kamerası olabilir

telsiz

telsiz güzel fikir.

baba koltuğu :))

bebeğin doğmasına ne kadar var bilmiyorum ama doğumdan önce bebekle ilgili pek bişey alınmaz genellikle. bunun nedeni olası bir terslikte anne babayı ruhsal olarak korumak. bebek sağ sağlim doğar inşallah, o zaman babaya ayrı bir hediye alabilirsiniz.
bence şimdi alacağınız hediye bebek ve babalıkla ilgili olmasa da kendine yönelik olsa daha iyi olur.

hayat + 1

çocuk doğunca alırsınız o hediyeyi. arkadaşınıza, arkadaşınız olduğu için hediye alın

Kondom. Bir daha olmaması için

asıl hediyeden önce prezervatif al samimiyetiniz varsa onu ver, sonra asıl hediyeyi verirsin.
edit: razvan yazmış ben yazana kadar. dediğim gibi asıl hediyeden önce komikliğine ver bence.

tadı ağzını kamaştırıyorsa karbonattır. pirinç ununda pirinç tadını az çok anlayabilirsin. boraks ne bilmiyorum.

Nasıl ayırt edilir biledim ama pirinç unu dediğin nişasta değil mi? Çorban puding gibi koyu kıvamlı bir şey olur, unun yerini tutmaz.

pirinç unu suda çözünmemeli

boraks bilmiyorum ama karbonat suda çözünür. fışş lar.

dokunarak anlayabilirsin aslında. karbonat ve boraks sert yapıda olur tuz gibidir, prinç unu daha gevşek yapıdadır, un gibi olur.
boraks suda çözünmez (hemen çözünmez bi iki gün beklemesi lazım) karbonatı bir damla limon damlatsan hemen anlarsın.

ekleme: prediyabet varsa katmasan daha iyi olur. ekmek oranından düş katacaksan da.

bir de; kavanozlara boşalttığın şeylerin paketlerindeki son kullanma tarihi olan kısmı ve ne olduğunu yazan kısmı kesip kavanoz kapağının içine sıkıştır. kapağa sıkışacak büyüklükte kesmek lazım tabii. hem karıştırmazsın hem son kullanma tarihini kaçırmazsın.
etiket sistemi daha iyi ama çok pratik gelmeyebilir kavanozlar yıkandıkça etiketler kötü oluyor, çok iş çıkıyor. ben en sonunda çözümü böyle buldum.

karbonat bir hayli ağır bir madde. oradan kesinlikle ayırt edersin. pirinç unu da suya attığında üstte kalır zaten. hatta detaylı fotoğraf yollarsan bile çıkarılabilir diye düşünüyorum.

karbonat ve pirinç unu bul çakmakla yak. boraks yanmaz erir. eğer kavanozdaki madde karbonat veya pirinç unu gibi davranırsa onlardan biri - her biri nasıl davranıyorsa ona göre bulursun- yok kavanozzdaki bu ikisi gibi davranmayıp erirse borakstır. boraksı kaynak işlerinde -sarı kaynağı gümüş kaynağı vb- kullanmışlığım var oradan biliyom.

boraks biraz daha iri taneli miydi seker gibi?

rahasızlık vermek ıcın zaten?

kime rahatsızlık vermek için peki?
bu lafı hak eden insanlar sizce rahatsız oluyorlar mı?

Rahatsızlık duyuyorum +1

Bu tanımın ne için kimler için yapıldığını da bilmiyorum fakat rahatsızlık duyuyorum.

Sözlüğün ne kadar iki yüzlü, ne kadar sinsi biryer olduğunu göstermek dışında hiçbir faydası olmayan saçma bşr genelleme. Ha birde standart ekşici ergenlerin mastürbasyon tanımlamalarından birisi.

Sorsan en aydın, en geniş, en akıllı, en hümanist bunlardır. Ama sevmedikleri bir kişiye, bir görüşe anında yaftayı yapıştırırlar.

sen öyle olmayabilirsin ama Anadolu'daki çoğu insan ne yazık ki bu şekilde.

devletin "sağlamadığı" eğitim imkanları sayesinde insanlar cahil bırakılıyor ve bir takım godoş siyasetçiler tarafından bu cehalet ilmek ilmek işlenerek yobaz, ahlaksız bir hayat biçimi olarak empoze ediliyor.

başka bir anlamı da yok zaten.
nasıl bu anadolu çomarı denilen kısım izmire "gavur izmir" diyor aynı şey.

üstüne alınmadığın sürece bir sıkıntı yok zaten.

ismi kezban olan kızların sizi bir kaşık suda boğması gerekirdi öyleyse. aynı şey çünkü. biraz araştırsam burda "ikşici ikiyizliliği" diyen tiplerin en az birinin kezban kalıbını kullandığı çıkar ortaya.

tepkim duyuru sahibine değil bu arada. genel.

iyide adam cahil bırakılmışsa adamın suçu ne?

Valla ankara'da dogdum buyudum o kavram ile anlatilan insanlar gercekten cok var , Ankara'da bile cok fazlalar cevre illerden cok goc aliyor ve yozgat, cankiri,kirsehir,nevsehir gibi illerden gelen populasyon ankara'nin genel esnaf kitlesini olusturuyor bu yuzden ankara da yobaz bir sehir. Ben de Anadoluluyum ve rahatsiz olmuyorum cunku gercekten tam tarif edildigi gibi bir anlayis var.

bence o çomar olarak bahsedilen insanlara 81 ilimizde de rastlanabileceğinden kulağa ilk başta garip gelse de Türkiye çomarı olarak değiştirilebilir.

4chan'de falan var olan araplar için kullanılan sandnigger kalıbından türemiş gibi duruyor bana. tipik yaftalama.

bence direk ekşi sözlük'e indirgemek doğru değil. şükrü erbaş'ın köylüleri niçin öldürmeliyiz şiiri çok benzer eleştiriler yapıyor.

+ bu ülkede nerden baksan %90'ımız anadoluluyuz yani. boşa duyar kasmaya gerek yok.

bu dediğin suçlar dünyanın her yerinde var, ama anadoluda bir arıza olduğunda hemfikirim,
ancak bu suçlar yüzünden mi anadolu çomarı deyişi türedi? Anadolu çomarı bu suçları işleyenler mi? Bu suçlara yatkın olanlar mı?

izlenimim daha çok siyasi anlamda aşağılamak istenen kişilere söyleniyor yobaz dünyaya kapalı her şeye kapalı insanlara. tecavüzvüler gaspçılar vb insanlara anadolu çomarı şeklinde bir şey denmiyor.

Duyar kasmak değil amacım biliyorum herkesin anadolu insanı olduğunu.

"Aşık Veysel’in torunu Halil Süzer anlatıyor: “Dedem köylü kıyafeti giyiyordu. Elbisesi de yamalıydı. Ayakkabı olarak çarık giyiyormuş. Hatta çarığı bile yamalıymış. O dönemin fakirliğinin getirdiği durum bu. Zabıta polisleri onu Ulus’tan atmışlar” derken onun Atatürk’ü ziyaret etmek istediğinden falan söz etmiyor. Bu kılıkla sokakta görünmesine izin verilmeyen insanın köşke alınamamasında da şaşılacak bir şey yok zaten. Ancak o yılların Ankara’sında yaşayan herkesin maruz kaldığı muameleydi bu."

Benzer zihniyet.

rahatsızlık duymuyorum ama daha dikkatle kullanılması taraftarıyım. bu tabire ilk defa 4chan'in türk versiyonunda rastlamıştım. muhtemelen kaynağı da orası. oradaki kişilerin sözlükte trollük amacıyla açtıkları birkaç başlıkla da topluma yayıldı.

bana göre bu tabiri karşılayan örnekler üzerinden gidelim;

- iki yüzlü, kadını hor gören, sakat bir ahlak anlayışına sahip

- şark kurnazı, dalavere çevirmeye yatkın

- kaynağı belirsiz bir öz güvene sahip, cahil olan ve bunu marifet zanneden

- memleketine, dine ya da siyasi fikre uğrunda başkasına şiddet uygulayabilecek kadar bağlı olan insan tipidir.

anadolu çomarı fakir ya da köylü demek değildir. şahin'inde yüksek sesle müzik dinleyip drift yapmaya çalışanlardır, çal keke çal videosundaki döner bıçağıyla dans eden gençlerdir, ankara'daki patlamaya sevinen insanlıktan nasibini almamış tiplerdir.

Az önce bunu ben kullandım cevapta. Ondan bana cevap hakkı doğdu. Aslında kullanılması daha uygun şeyler de var ama bunun vurucu etkisi yüksek. Görece yeni bir tabir ve bu tip de son birkaç senedir iyice gözle görülür hale geldi. Klasik yergi kelimeleri artık nitelemeye yetmiyor. Özetle bağnaz, hödük, çirkef, ahlaksız, dejenere, kadın düşmanı, dini şekilci yaşayan dindar gibi ülkemiz insanının ezici çoğunluğunda zaten default bulunan özellikleri barındıran ve hakim kültüre ait olduğu için değişime kapalı görünen, kapalı ve küçük çevrede büyüdüğünden avrupalı kız görünce o..., yahudi görünce siyonist, kürt görünce terörist diye düşünen, kozmopolitleşmesi zor taşra, kasaba insanını kastetmiştim. Anadoluda yaşayan herkes anadolu çomarı olacak diye bi şey yok. Ben de anadoluluyum. Çok güzel şeyler de var türkiyede. Ama bu insanlarla büyüdüm, tatile memlekete gelince yolda beni görüp "ee mist sen şimdi orda karı s...yon mu hehehehe" diye muhabbete giren insanlardan, cumayı kaçırmayıp akşam rusa giden, bonzai muhabbeti yapanlardan bahsetmeye çalışmıştım.

İlber ortaylı kasabalılık hakkında bolca yorum yapıyor. Biraz ona benziyor bu çomar muhabbeti.

var, bunu kullananların kendilerini entelektüel, solcu veya liberal, terbiyeli, sağduyulu bir kesimin parçasıymış gibi hissetmesinden daha da rahatsız oluyorum. bunu savunmaya çalışanlardan da iki kat daha fazla rahatsız oluyorum.

ben de bir anadolu şehrinde doğup büyüdüm. memleketime bakınca anadolu çomarı lafı az bile kalıyor, duygularımı anlatmaya yetmiyor. kendimi onlardan üstün gördüğüm için filan değil, onlar kendini benden üstün gördüğü, bana hükmetme, nasıl yaşayacağıma karar verme hakkını kendilerinde gördüğü için bu sıfatı hakediyorlar.

mesela sen avrupalılar bize "kara kafa" dediği için de rahatsız oluyorsundur. benimse hiç umrumda değil.

hiç bir avrupalının bize kara kafa dediğini duymadım, ama derlerse bile tv de gördükleri kara çarşaf giyenlerden dolayı dediklerini düşünür hak veririm.
Ayrıca tüm ülkenin öyle olmadığını bildiğimden dolayı yanlış bir şey olduğunu kendisine anlatırım. Aynı anadolu çomarı gibi bir kısım yüzünden tüm ülkenin yaftalanması beni tekrar üzer.

@basond valla ben çok duydum, çarşafla falan da ilgisi yok. avrupada yaşayan türklerden dolayı. istediğin kadar anlat, milyonlarca insana mı tek tek anlatacaksın? biri çomarlık yapınca yine aynı şeyi düşünecekler zaten. o yüzden canını sıkmaya değmez.

ben de anadolu insanıyım diye anadolu çomarı lafına mı üzülücem? peehhh... o anadolu insanın orada yaşarken bana ettiği hakaretleri, aşağılamaları, ettiği tacizleri saysam sen de çomar bunlar dersin.

anadolu çomarı siyasi bir söylem. bir kısım insanımızın (oylara bakınca anadolu yoğunluklu) son dönemde içinde bulunduğu körü körüne sadakatı eleştirme amaçlı kullanılıyor. hani bir grup insan otur diyor oturuyor, miting diyor mitinge gidiyor, oy diyor oy veriyor, biri bişey demeden hiç bir şey yapmıyor, sahibini korumak için bir iki havlamanın dışında insiyatif kullanmıyor ya..

göbeğini kaşıyan adam, dağdaki çobanın oyu gibi versiyonları da var. anadolu çomarı deyişi beni diğerlerinden biraz daha fazla rahatsız ediyor.

ben bu durumu anlatmak için "resmi gazete yalan söylüyor diyen dayı gibiler" demeyi tercih ediyorum.

al abicim sana anadolu çomarı işte
eksisozluk.com

teri + 1

katıksız anadolu çomarının sesini duymak istiyorsan video ya
görmek istiyorsan alttaki yorumlara bak

www.facebook.com

zgrydn demek isteyip de toparlayamadıklarımı çok güzel aktarmış. ne anadolulu ne de çomar olmama rağmen bence de rahatsız edici bir kullanım, yani ben birine bu yakıştırmayı yapamam. haksız bir tabir mi, kesin öyle diyemeyeceğim. birileri bu insanlara bu yakıştırmayı uygun görmüş, tasvip etmiyorum ama objektif bakınca anlam verebiliyorum.

teri ve advo +1
duymuyorum rahatsizlik felan, biz atayiz terorist gavur olunca iyi...

beyaz türklerin sıçmığı işte. yozgatta eğitim kötü de izmirde atomu parçalıyorlar sanki. veya yozgat'taki adam körü körüne oy veriyor da izmirdekiler çok derin analizler kasıyor.

hdpli vatan millet düşmanlarının kullanmasına zaten yorum bile yapmaya gerek yok.

(bkz: employee of the month)

Bence herseyden önce verilen cevaplara "Like" butonu gelmeli. Böylece verilen cevapplar icinden en iyisi yukari cikma sansini yakalayabilir ve herkes özenle cevabini yazar.

bence en beğenilene göre sırala diye bişey olabilir entry içerisinde.

Özellikle bazı başlıklar için çok gerekli. Başlıkla ilgili yeni bir gelişme olduğunda o gelişme ile ilgili sözlük trendini görmek istiyorum, şu anki yazılımda göremiyorum.

eksisozluk.com
şurada bahsetmiştik detaylıca. sık sık bu konuda, ilgili başlığa yazmak lazım. genelde oraya yazılanlar zamanla gerçekleşiyor.

buna en yakını başlıkta aranın içindeki şükela modu

Yaşı çok küçük, ailesinin yaşadığı yerde kalsa da orada uygun iş ( parça zamanlı gibi) ayarlansa daha iyi olmaz mı?
Okula gitmiyor mu?

Okula gitmiyor.

Yaşadıkları yerde iş imkanı yok. Bir iş adamı ona orada iş ayarlamaya çalıştı ama bölgedeki imkansızlıklardan ötürü yapamadı. Çok cılız zaten, onu da orada ancak taşımacı olarak çalıştırabilirlerdi.

Evet en başta sizin de bildiğiniz gibi yasal değil.
Sömürüye son derece açık bir konu. Bilemiyorum şu anda siz neye güvenerek elinizi taşın altına koyup İstanbul'da çalışmasına ön ayak oluyorsunuz...
Okula gitmesi gereken bir çocuktan bahsediyoruz en başta evet Türkiye gerçeği ama pek çok çocuk ailesinin yanında hem okuyup hem çalışıyor, "o ablanın yaşadığı şehirde yaşamak istiyorum, kendimi öyle güvende hissederim" size de biraz tuhaf gelmiyor mu?

sibertenik, benim ön ayak olduğum bir durum yok. Bana kalsa hiç gelmesin çocuk buraya ama aile gönderecek. Çocuğu ne ben karşılayacağım, ne de bende kalıp yatacak. Ben sadece bu çocuk madem geliyor, bari doğru kanala yönlendirelim ki hayatı kaymasın istiyorum. Onu hayal ediyorum. Üç maymunu oynayamadım, kusura bakma.

krem peynir, benim sorumluluğum altına giren bir durum yok. ben olmasam da bu çocuk istanbul'a gönderilirdi zaten, sadece "o abla da o şehirde yaşıyor, ben de orada olmak isterim" gibi bir yorum yapmış. aile bu cümle sonrasında gönderme kararı almıyor yani.

ne işi yahu? okula gitmesi lazım. başka çözüm bulunmalı, çocukların çalışmasına kesinlikle karşıyım.

ana baba çalışmıyor mu? neden çalışmıyor?

Karşıyız, ne yapabiliriz peki?

Ben neyin kusuruna bakayım...
Siz ön ayak olmadınız diyelim. Yine de sorumluluk alıyorsunuz. Sonuna kadar karşı çıkmanız gereken bir durumda burada "iyi bir abla abi" arayışındasınız ve inanın ben sizin niyetinizin kötü olduğunu düşünerek yazmadım bunu.
Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşeniyor ama bazen. Umarım bunu tecrübe etmezsiniz. Çünkü en baştan hatalı bir iş bir çocuğun o yaşta memleketinden kopup İstanbul'da hayat mücadelesine atılması.

Şehri bilmiyorum sivil toplum kuruluşlarıyla filan konuşulmalı, burs aranmalı...

sibertenik, işin etik kısmıyla ilgili hem fikiriz.

Bu çocuk zaten yaşadığı şehirde okula gitmiyor. Yüksekova'dan bahsediyoruz, anne baba çalışamıyor. Baba için zibilyon tane yere başvuru yaptık, araya iş adamları soktuk, yok, olmuyor, olmadı. Günü birlik bir iki iş ayarlandı, o da üç kuruş para.

Biz buradan bu aileye ara ara mutfak erzağı gönderdik, anne nasıl çalışsın engelli çocuğuna bakıyor. Göz kapakları olmayan, kulakları olmayan, dudakları olmayan, elleri olmayan, vücudunun büyük bir kısmı yanmış 4 yaşında bir çocuğu var.

Bu çocuğu gönderme kararları bana ait değil, bölgenin kültürel ve etnik yapısında zaten bu yaştaki çocukları büyük şehirlere göndermek var, neden ilk kez duyuluyor gibi algılanıyor, şoklara giriliyor anlamıyorum.

Öte yandan orada bir anasınıfı yapıyoruz, kütüphane yapıyoruz okula, bir şeyleri düzeltmeye, güzelleştirmeye çalışıyoruz ama her çocuk şanslı değil maalesef.

Ben babacan bir adam, annecan bir kadın bulamazsam da yapacak bir şey yok, o çocuk kendi kaderini yaşayacak zaten. Ama ben bir kez olsun doğru kanala yönlendirebilmek için doğru bir insan arıyorum, belki şansına çıkar çocuğun, belki eğitimini üstlenir, gel çocuğum çalışma der, yoksa üç maymun oynarsam asıl o zaman sorumluluk almış olurum. Belki birini kurtarırız ama diğer binlercesi hala orada Türkiye'nin gerçekleri ile boğuşuyor olacak.

türkiye'de bunun gibi çalışmak zorunda olan binlerce çocuğun olması o kadar acı ki.. aileyle konuşup, ana babayı ikna edip çocuğun okula devam etmesi sağlanabilir mi?

babaya iş bulunamıyor, çok uğraştık demişsin. ama asıl babanın iş bulması lazım. çocuk yerine baba gelse istanbul'a çalışmaya?

yani ailenin durumunu net olarak bilemediğim için çok isabetsiz yorumlar yapıyor olabilirim ama aklıma başka bir şey gelmiyor. yazık bu çocuklara.

yok yok peggy, en azından anlamaya çalışıyorsun, teşekkür ederim.

baba engelli çocuğunu ve hasta babasını bırakamıyor. ailenin tek iş görür erkeği o şuan. yoksa kendisi her şeyden çok istiyor istanbul'a gelip iş bulmayı.

ben çok konuştum çocuğunu göndermemesi konusunda ama şuan mesela evlerinin çatısı eksik ve bu çok acil bir ihtiyaç. ne yapabilirim diyor. nereye kadar böyle gider diye soruyor, bir şey diyemiyorum ki :(

yoksa belediye kömür yardımı yapıyor bir nebze, arada bir biz erzak yardımı yapıyoruz buradan belki hatırlarsın, sağdan soldan da gelen ufak tefek kıyafettir, şudur, budur yardımları vardır ama o kadar.

İki nokta var, birincisi tam söylediğiniz gibi zaten ailelerin yaptığı bir şey çocuklarını büyük şehirlere göndermek. şaşkınlık yaratacak bir durum değil. işte tam bu sebeple de temkinli olmanız gerekiyor, siz bugün kısıtlı imkanlarınızla bölge için uğraşırken bir de istanbul'da yardımcı oldunuz diyelim, yarın belki daha kötü vaziyette bir aile için kapınız çalınacak, aynı şeyi bekleyecekler... belki de kendinizi hiç istemediğiniz bir pozisyonda bulacaksınız.
ikincisi o yaşlar bir senenin bile muhakeme yeteğinin gelişimi konusunda çok farkettiği yaşlar. 14 yaş da sınır. belki bir senelik bir destek çocuğun hayatını değiştirecek.
bunları göz önüne alarak o bölge içinde, çocukları aileden koparmayacak çözümler bulmak lazım.. valiliğe yazın, yardım kampanyası başlatın elimizden geleni yapalım. bölgedeki bu duruma dikkat çekilsin.
yoksa bir çocuk çalışarak hem burada yaşayıp hem orada çatı onarabilecek parayı aileye bakacak parayı gönderebilecek mi? 15 saat çalışsa bile? zannetmiyorum.

dessy, lojmanı olan bir otel bulalım diyeceğim ama yaşı sıkıntılı. ben reşit olan çocukları genelde otele yönlendiriyorum kendimde eski otelci olduğum için. sigortaları yatıyor, konaklama ve yemek ihtiyaçlarıda görülmüş oluyor.

mutlaka konaklama imkanı sağlayabilen tanıdık bir yer bulmalı ama nasıl. kafa yoralım üstünde biraz. yaştan dolayı pek kimse yanaşmayacaktır gibi ama deneyelim...

ailenin yaşadığı çaresizliği anlıyorum ancak babanın bir şekilde çözüm bulması gerekiyor. engelli çocuğunun yanında zaten anne var, hasta dedeye de bu çocuk bakar. yani babanın bir seçim yapması lazım artık.

çatının yapılması için şimdi para toplasak, çatıyı yaptırsak, en azından biraz zaman kazanılır mı ki?

yani hiç istemeyerek kuruyorum bu cümleyi ama, eğer kafalarına koydularsa, çocuk çalışacaksa, en azından temizlikçilik, bulaşıkçılık fln değil de ne bileyim bir kuaför çırağı olarak başlasa hem meslek öğrenir. ama yine de kazanacağı parayla hem istanbuldaki hayatını devam ettirip hem ailesine yardımcı olması çok zor. bana şu an imkansız görünüyor hatta.

Şöyle bir yazı buldum:

"Çocuklar nerelerde çalışabilir?

Çeşitli kanunlar gereğince çocukların çalışabilme yaşlar farklıdır ve bazı kanunlarda çocukların çalışabilmeleri için asgari yaşlar vardır

1- Fabrika-atölyelerde sınır 14

4857 sayılı İş Kanunu'nun 71'inci maddesi gereğince, İş Kanunu'nun uygulandığı işyerlerinde; “Onbeş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak, ondört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilirler...” Görüldüğü üzere fabrika-atölye çocukların çalışabilmelerinin alt yaş sınırı 14'tür. 14 yaşından küçük çocuk çalıştırılırsa yine SSK'lı olur ama işverene ceza uygulanır.

2- Esnaf yanında yaş şartı yok

4857 sayılı İş Kanunu'nun 4'üncü maddesine göre; “...Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu'nun 2'nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerinde...” İş Kanunu uygulanmaz dolayısıyla çocukların çalıştırılmaları konusunda İş Kanunu'ndaki gibi bir sınırlama esnaflar için geçerli değildir. Bu durumda, mahallemizde bulunan bakkal-market-kasap-manav-terzi-berber-kuaför gibi esnafların yanında meslek öğrenmek için işe girenlere iki farklı kanun uygulanır. Esnafın bulunduğu ilçe veya mahalde 3308 sayılı Kanun gereğince açılmış Çıraklık ve Mesleki Eğitim Merkezi yoksa esnaflık faaliyeti konusunda sınıf açılmamışsa, Borçlar Kanunu'nun 318'inci maddesindeki şartları içeren Çıraklık Sözleşmesi yapılmalıdır. Bu sözleşme gereğince de çırak kaç yaşında olursa olsun SSK'ya sigortalı olarak bildirilmelidir. Bu emeklilik için başlangıç sayılır.

3- Çıraklık veya sanat okulunun sigortası hiçbir işe yaramaz

3308 sayılı Mesleki Eğitimi Kanunu gereğince 14 yaşını tamamlamış olan çocuklara çırak denilmektedir. 3308 çıraklığı için yapılan SSK ise emeklilik için başlangıç değildir. 3308 sayılı Kanun gereğince meslek liselerinde okuyan öğrenciler ile Çıraklık Eğitim Merkezi öğrencileri için Milli Eğitim Bakanlığı'nca çırak-öğrenci sigortası yapılmaktadır ve SSK'ya iş kazası-meslek hastalığı ile hastalık sigortası primi ödenmektedir. Bu priminin içinde emeklilik primi olmadığı için bu okul ve merkezlerde yapılan sigortalar emeklilik için başlangıç sayılmaz-bir işe de yaramaz."

bu konuyla ilgili yapabileceklerimiz sınırlı. bence sen de çok müdahil olma bu konuya, üzülüyorsun ve bir şeyler yapmak istiyorsun ancak sonunda bütün sorumluluk senin üzerine kalabilir.

Teşekkürler peggy, zaten ben bir iki kez şansımı denerim, sonrası dediğim gibi kader. O kadar üsteleyip sorumluluk alamam.

İş adamının biri çatı masraflarının bir kısmını karşılayacak ama geriye kalan 4000 bin küsürün toplanmasını buradan organize edemem, yani hem çok olmak istemiyorum, hem de kredimi bu çocuğun yanmış olan kardeşinin Antalya'ya doktor tedavisi için gittiğinde kullanmak isterim. O da ancak ortam biraz sakinleştiğinde, muhtemelen seçim sonrasında belli olur.

etken maddeleri wiki'de yazıyor oradan bakın isterseniz.
(bitki içerikleri ile ilgili en güvenilir kaynak almanların e komisyonu verileri, aklınızda olsun)

iyi hissettirmiyorsa içmeyin bence.

hem diyetisyen hem daha önce akupunktur için gittiğim doktor der ki;
1) hiç bir bitkiyi tam olarak bilmeden, emin olmadan karıştırarak demlemeyin. sıcak su ve birbirleri ile etkileşime geçtiklerinde nasıl bir etkisi olacağını kestiremezsiniz.
2) en fazla 2 dk. demleyin.
3) günde maksimum 3 fincan (kupa değil) için.

öyle genel bilgi olarak paylaşmak istedim.

hayır tabii ki.

Ben de kalkti biliyorum ama okunsun, bence iyi.

soğukta okumasınlar sınıfta okusunlar..zaten soğuk olunca bizde sınıfta okuyorduk sanırım..

ayrıca..
www.youtube.com

hayır.

cidden gereksiz buluyorum. çünkü çocuk onlar. asker değil. sabahın 7'sinde ve o soğukta and okuyacağız diye çok kez üşüttüğümü bilirim :)

evet tabii ki

Destekliyorum.

Destekliyorum.

Beyin yikamaya tesebbus. Tam bir sacmalik, desteklemiyorum. Cocuga zorla yemin ettiriyorsun, nasil istir yahu..

bu kadar etnik çeşitliliği olan bir ülkede ne mutlu türküm diye her sabah bağırtılmak zorunda olmanın faşistçe olduğunu düşünüyorum.
türküm, doğruyum, çalışkanım nedir hem
kürt olunca arap olunca çerkes laz olunca doğru ve çalışkan olamıyor muyuz?
çok saçma ve ırkçı bir uygulamaydı kalkması yerinde olsun

andı bilmem ama ben sabahları sıraya geçtikleri zaman yaş gruplarına göre 10-15 dk lık spor amaçlı farklı farklı hareketler yaptırırdım.

direkt düsüncemi söylüyorum. buna fasist ivir zivir demek yerine, ya da bunun gerekliligini tartismak yerine, egitimde el atilmasi gereken cok baska yerler var.

and okunmasina beyin yikama diyenlerin din derslerini dinlemesini ya da fen derslerinde evrim hakkinda hocalarin ne dediklerini dinlemelerini öneririm.

belki ben cok garip tiplere denk gelmis olabilirim, ama and olayina gelene kadar elden gecirilmesi gerekn cok nokta varken, anda takilmiyorum ben.

edit:soruya net cevap vereyim, sikayetci olunuyorsa okunmasin. ancak egitimin kalani bir halta benzesin, önemli olan o.

Hayır.

Destekliyorum.

hayir desteklemiyorum.

hayır, kalkmasını olumlu buluyorum.

desteklemiyorum tabi ki. bir kaç züppe kemalist orgazm olacak diye neden kuzey kore askeri gibi soğukta dikilsinler ki?

sen o bilinci çocuğun damarlarına yaşam tarzınla nakşedeceksin, öyle kuru sıkı and okumayla, marş okumayla olmaz o iş.

sanki her boku halletmişiz de andımız kalmış...

Destekliyorum

andımızdan daha çok çarpım tablosunu okusalar daha faydalı.

hayır. küçüçük bebe varlığım armağan olsun der mi?
ezberci eğitim önce istiklal marşıyla andımızdan başlar bizde. iyi eğitim verilen hiç bir ülkede bizdeki gibi törenler için şiir miir ezberletilmez. çocuk kendi seviyorsa çok okur ve hatırlar şiiri.

Bu içerik ile desteklemiyorum. Yoksa her sabah okunabilecek daha adam akıllı bir metin olsa desteklerim.

Desteklemiyorum.

Her sabah ezbere okunmak zorunda olan bir metin -içeriği ne olursa olsun- eğitim materyali değildir.

hayir

Desteklemiyorum

Desteklemiyorum. Minicik çocuklar her sabah SS askeri gibi dizilip anlamadığı bir şeye yemin ediyor ve ne dediğinin farkında bile değil. Daha kendi varlığını anlamayan çocuk kendini başka bir varlığa armağan ettiğini iddia ediyor bilmeden; çocuk yahu o, asıl onun varlığına, onun geleceğine kendimizi armağan etmeye yemin edelim biz. Büyüyünce varlığını istediği yere adasın.

Ek olarak, herhangi bir şeyin ezberlenmesine karşıyım.

açıkçası ben pek üzülmüyorum.
kazada hayatını kaybedenlere gerçekten üzülüyorum ama

ölenlere üzülüp üzülmemek kişinin kendi inisiyatifinde ama daha olay bu kadar tazeyken üzülme bıdıbıdısı yapmak mide bulandırıcı.

hiçbirşeye karşı tepki vermiyorum zaten kişilik olarak ta robot gibi bi insanım. ne üzülüyorum ne seviniyorum artık bu ülke adına.

uzuldum ama oyle icim yanmadi cunku cok uzerinde durmuyorum acikcasi, hayat devam ediyor.
yalniz bunun vefat eden insanlarin gorusu ya da onlarin mitingde hayatlarini kaybetmesi vs ile zerre alakasi yok.
daha cok uzulen vardir elbette, insanlarin dusuncelerini bilemeyiz ama tabii ki bir duyar kasma cabasi da var.

edit: meisterin soyledigi gibi uzulmeyene kufur eden, herkes kendi gibi sov yapsin isteyenler var onlar en fenasi...

Ben polisler dışında herkese üzülüyorum. Misal bi olayda ölen polislerin sayısı verilince "Ulan az olmuş be" diyorum.

ya sözlükte şukela kovalıyor işte s*k kırıkları. ben üzüldüm. herkes üzülmüştür. ne olursa olsun 80 can gitti abi, kolay değil. görüşü, düşüncesi ne olursa olsun başkentte bomba patladı ve 80 kişi öldü. bu düşünülmeyecek, üzülünmeyecek bir şey değil. ama karalar bağlayıp kendimi de hırpalamıyorum ben. ağlamadım. veya gün içinde yapacağım bir şeyden geri durmadım.

duranlar da zaten sözlükte rospu çocuğu gibi her başlığa "80 KİŞİ ÖLMÜŞ YAPTIĞINIZA BAK!!" diye saldırmaz. acısını yaşayan insan sözlükte millete saldıracak gücü bulamaz. işleri güçleri şov. "bakın ne kadar iyiyim" tripleri.

not: üzüntüsünü dile getirenlerden bahsetmiyorum ben, o tamamen ayrı bi konu. benim derdim üzüldüğünü milletin gözüne sokan, milleti üzülmemekle suçlayan yavşaklar.

terör eylemlerine, ölüm haberlerine çok alıştık. sıradan normal bir şey gibi algılanıyor bu olanlar.
ayrıca klişe olacak ama ateş düştüğü yeri yakıyor.

uzulup hicbir sey yapmamaktansa, uzulmeyip bir seyler yapmak daha iyidir. uzulmek bir seyi degistirmiyor.

uzulmekten ziyade nefret uyandirsa daha iyi olur.

Videoları izlemeyi kaldıramıyorum, 1 dakika izlesem nefesim yetmemeye başlıyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor tabii, o kişilerin akrabaları, arkadaşları kadar mahvolmayacağım ama üzülmemem elimde değil. Kendimi tutmaya çalışıyor, bir şeylerle oyalanıyor, çalışıyorum. Ama ağırlıklı olarak kızgınım.

Üzgün değil öfkeliyim!

Genel anlamda başkalarının acılarını, sevincini vs. hissetmekte problem yaşıyorum. Uzun süredir de ben neden böyleyim diye üstünde kafa yoruyorum. Kişiliğimle alakali bir mesele yani. O yüzden üzüldüm üzülmesine ama hissederek değil.

www.youtube.com (nsfw, baya kötü)

patlamadan sonra çekilen şu videoyu izledim, baya etkiledi beni. çaresizliği, sağ kalanların ağlamasını görmek bana çok koyuyor.
ama herhangi bir yere gidip de yok işte siyah arkaplanlı tarih paylaşmak ne biliyim romantik tivitler-entriler kasmak bana da baya çirkin geliyor. gerçek hayatta sağındakini solundakini dürtüp "bana bak ne kadar üzülüyorum. hey sen arkadaki duydun mu ben üzüldüm" diye bağıran insanlar olsa deli mi la bu diye bakarlar. sosyal medyada kimse yadırgamıyor ne biliyim.

yaşarken hiç biriyle ortak bir fikri savunmazdım. benzer şeylere inanmaz heyecan duymazdım.

ama kalbim sıkışıyor sabahten beri.

dediğim gibi yarını görselerdi selam bile vermeyecektim belki ama böyle olmamalı, bir şey de diyemiyorum. muhalif geçinip cesetleri teşhir edenlerin de allah belasını versin bu arada. ne zaman bıkacaksınız bu iğrençlikten.

csi ankara oynamak yerine dönüp kendimize bakalım. akrebin arkasında sürüklenen cesede üzülenlerin bir kısmı yasin börüye üzülmedi, yasine üzülenler berkine üzülmedi. berkine üzülenler fırata üzülmedi vs. vs.

uçuruma sürükleniyoruz. siyasetçilerle uğraşmayı bırakın. toplumda empati düzeyinde bile diyalog kalmamış kendi halimize yanalım.

olayın meydana geldiği saatte gara gelen bir, kalkmak üzere olan bir diğer YHT vardı, orada dünya kadar demiryolu personeli, taksici, yolcu, öğrenci, orası garın tek giriş çıkış yeri olduğu için alakasız bir sürü insan vardı (diğer taraf kapalı aylardır)

biliyorum çünkü orada oturuyorum tam 18 senedir

hayır yasal bir miting, devlet vatandaşının can güvenliğini sağlamak zorunda vs herşeyi geçtim ya herhangi bir insan durup dururken yanında biri patlayıp ölünce üzülmüyor musunuz gerçekten?

arkadaşım ben fenerbahçeliyim, galatasaraylı (yaş farkım olan) erkek kardeşimin takımı maç kaybedince çocuk üzülüyor diye üzülüyorum yav, nasıl üzülmüyorsunuz İNSAN ölünce arkadaş?

Dogrusunu soylemek gerekirse boyle olum haberlerini duydugumda oturup aglayasim falan gelmiyor ya da uzuntuden kahrolmuyorum, yazik olmus diye icimdern gecirip 2dk sonra unutuyorum, cunku olum haberi 3 yilda bir duydugum bir sey falan degil, insana siradan gelmeye basliyor bir noktadan sonra, ironik.
Gezi eyleminde olen cocuklar konusunda da icim parcalanmadi, teror saldirilarinda olen askerler konusunda da, mitinglerde olenlerde de, hatta hepsi bir tarafa, isid'in korkunc sekilde vahsetle katlettigi insanlari duydugumda bile pek fazla uzuntu hissetmiyorum ki kimliginde tc yazan ya da benimle ayni dili konusan ya da benimle ayni partiye oy veren kisinin hayati Dunya'nin herhangi bir tarafinda sucsuz yere olen herhangi birinin hayatindan daha onemli degil gozumde. Ortadogu'da feci sekilde olumler olmasina ragmen icinde olmadigim icin bir kulagimdan girip bir kulagimdan cikiyor, anlik uzuluyorum en fazla. Bu saydigim ve saymadigim olumlerin hicbirine sevinmiyorum ama uzuntu hissetmiyorum, dogrusu bu. Hissedemiyorum yani.
Sadece hatirladigim suda bogulan Suriye'li cocuklari gordugumde gercekten cok ciddi uzulmustum. Aklima geldikce de hala uzulurum.

Bu yuzden sosyol medyada "icimiz yaniyor" gibi seyler paylasmiyorum cunku icim yanmiyor ne yalan soyleyeyim. Samimiyetsizligi sevmiyorum. Sosyal medyada boyle duyarlik yapanlara da dikkat ediyorum, cogu sadece kendi tarafina uzuluyor, olay insan degil, olum degil, humanizm degil, dertleri insan hayati degil, samimiyetsiz bircogu. Evet bircogu.
Bu tur "icimiz yaniyor" tarzi reklamlar hep siyasi oldugu icin karsilasmaktan da sikildim. Sik sik yapanlari da takipten cikariyorum yoksa facebook anasayfamda baska bir sey goremez olurdum. Bir olume uzulurken bir baska olume sifir tepki verip hatta icten ice sevinip ote yandan vatan, millet, baris, diyenleri gorunce ustune kusasim geliyor. Sagcisi solcusu muhafazakri liberali milliyetcisi bilmemnesi farketmiyor, samimiyetsizlik hertarafta.

Ayrica bu tur saldirilarin alayi danisikli dovus olup entrikalar dondugu icin uzuntu degil de kizginlik var.

uzulmemek elde degil 100 e yakin insan oldu. olaya siyasi bakmiyorum hindistanda bu kadar insan olse pisi pisine yine uzulurum. insan hayati degerlidir. yirmili yaslarinizi sonuna geldikce baskalarinin acilarina daha duyarli olmaya basliyorsunuz. ben de bundan 7-8 sene once cok etkilenmiyordum, bu bir olgunlasma surecidir. sosyal medya kullanmiyorum o konuda bir sey diyemem.

Üzülmüyorum, insanlıktan nasibimi o kadar alamadım.

angelus gibiler olduğu için polis ve askerlere daha çok üzülüyorum ben de.

haberlere hiç bakmadım, okumadım. ölen tüm insanlara yazık olduğunu düşünüyorum ama üzülmedim. haberleri okuyunca, görüntüleri izleyince ve o insanlar hakkında bir şeyler öğrenince üzülüyorum. ankara'daki otobüs kazasında ölenlere çok üzülmüştüm. şehit haberlerine çok üzülmüştüm.

Gözümden yaş geldi, lanet olsun teröre, içimiz kan ağlıyor!'lara inanmıyorum. Üzülmekten kastın negatif bir şey hissetmekse evet üzülüyorum. Ama günlük hayatımı etkilemiyor, sağa sola "BUGÜN BU YAPILIR MI VATAN HAİNİ İT KÖPEK ANLAYIŞSIZ ŞEREFSİZ BENCİL PİSLİK" yazmıyorum.

Ben üzülme değil de şaşırma kısmına takılıyorum. Çıkıp Bülent Arınç "Başörtüsüz kadınlar patlaktır. Olmasa başörtüsü takardı." dese şaşıracak mısınız? Ne biliyim akp alenen (hukuki boyutunu yapabilir yapamazını söylemiyorum olayı anlatıyorum) miting yapanların arasına mitralyözle dalınması emrini verse şaşıracak mısınız? Adamlar bu yani tanıyın artık. Üzülün yasınızı tutun karşı çıkın çabalayın evet ama bu adamlar. Karşınızdakini tanımadığınız için bir bok yapamıyorsunuz. Çoğunuzun yaşı benden büyük, bir tık daha normal zamanları gördünüz o yüzden çok şaşırıyorsunuz kaç yıldır alışamadınız. Normal demiyorum bakın yanlış anlaşılmasın, ama bu adamlardan beklenenler bunlar. Anormal mi evet şerefsizlik mi evet ama şaşırmayın amk üzülün.

Üzülmüyorum. Ve diyorum ki değişimi ya silah ile ya kalem işe gerçekleştrebiliriz.

su ana kadar hic bir yere konu hakkinda bir sey yazmis degildim oncelikle ama bunu yanitlayasim geldi. ben sanirim artik uzuldugumun farkinda olamayacak kadar hissizlesmisim. ilk duydugumda "yazik insanlara" dedim falan ama oyle kendimi paralamadim. unuttum aklimdan cikti, ya da oyle zannettim cunku bir iki fotograf ve bir iki videonun bir kac saniyesini gorunce istemsizce aglamaya basladim. gun icinde aklima geldikce agladim. simdi bunu okurken yine agladim. biraz sakinlesince yinr donuklasiyorum ama. oyle iste..

Yazık.

youtu.be

Üzülüyorum ve samimi olduğumu düşünüyorum.

aha geldi bi tane daha .. koyucu

üzülüyorum ama askerlere üzüldüğüm kadar değil. aynı etkiyi yaratmıyor.

ya da ben duyarsızlaşıyorum, alışıyorum artık bu ülkede patlamalara, ölümlere.

ciddi ciddi üzülüyorum. akşam haberleri dinlemedim, internetten takip etmedim, yüreğim dayanmıyor.
dün 30 deniyordu 80-90 olmuş sanıyorum. sayının artacağını bekliyordum şaşırmadım.

oradaki çocuklardan biri benim evladım olsaydı napardım bilmiyorum.

bunu yapanların beyinlerini moleküllerine ayırırcasına cımbızla yolmak isteyecek kadar kızgınım.
başta samanlık faresi olmak üzere bunlara çanak tutanların satılık beyinlerinin olduğu yeri bokla doldurmak istiyorum. zira bok bunların kafaları kadar zararlı değil!

Dadaizm akımı adını nereden almıştır?

20. yy da kurulmuş iki Türk devleti sorulabilir. (KKTC ve Hatay Devleti)

Kürdana benzeyen tahta çubuklarla oynanan geleneksel Çin beceri ve zekâ oyununun adı nedir?

Brezilya'nın başkenti neresidir?

Elektrik verildiğinde titreşen, basınç uygulandığında dışarıya elektrik veren doğal kristalin adı nedir?

Cevaplar için mesaj atınız. :)

sinemada en iyi avrasyalı kadın sanatçı ödülünü alan yönetmenimiz kimdir/ hangi filmle almıştır?

travial pursait oyunu genel kültür bilgi yarışmasına dayanmakta hasbro nun sanırsam onu hediye edebilirsin içinde yüzlerce güzel kültür sorusu var.

yok illa 3 tane yeterli dersen


1.Tarihteki 100 yıl savaşları ne kadar sürmüştür?
A) 116 Yıl
B) 99 Yıl
C) 100 Yıl
D) 150 Yıl

2. Panama şapkası hangi ülkede keşfedilmiştir?:
A) Brezilya
B) Şili
C) Panama
D) Ekvador

3. Rusların bayramı olan Ekim direnişi hangi aydadır?:
A) Ocak
B) Eylül
C) Ekim
D) Kasım

4. Kral George IV'ün doğru adı nedir?
A) Albert
B) George
C) Manuell
D) Jonas

5. Kanarya adalarının ismi hangi hayvandan gelmiştir?:
A) Kanarya
B) Kanguru
C) Fare
D) Fok balığı


cevaplar
1) 100 Yıl savaşları 116 yıl sürmüştür (1337 ile 1453 arası)
2) Panama şapkası Ekvador'da keşfedilmiştir.
3) Rus Bayramı "Ekim Direnişi" 7 Kasım'da kutlanır.
4) Kral George IV'ün asıl adı Albert'tir. Kral 1936 yılında ismini değiştirmiştir.
5) Kanarya adalarının Latince adı "Fokların" adasıdır ve bu isim fok balığından gelmiştir.

Turkiye'de kadinlara oy hakki ne zaman taninmistir?
Basit bir soru olmasina ragmen kimse bilmez. Ulusarasi ils. okumasayd ben de bilmeyecektim.

İlk yoğurt nasıl mayalanmıştır.
Yüzölçümü olarak en küçük, en büyük ilimiz.
Türk lirasının üzerinde yazan bankanın ismini tam olarak yazınız.
(paraya baksalar da herkes cumhuriyet yerine Cumhuriyet(İ) diyecektir.
Bir futbol topunun ağırlığı ne kadar dır (en yaklaşık sonuç)
Son ramazan ayı, hangi aya denk gelmişti.
Bir ekmek minimum kaç gram olmalı?
RTÜK veya başka bir kurum hangi
bakanlığa bağlıdır?

Tüm tuğ kor generali ast üste göre sıralarını?

Hz musa gemisine her hayvandan kaçar tane almıştır?

Nuh dur o?

Alfabemizde kaç tane noktalı harf var?

Asgari ücret ne kadar?

Adana demir spor kaçıncı ligdedir?

Rıdvan Dilmen 4 büyüklerden hangilerinin oynamıştır.

F s m Bizans fethi için döktürdü toplayın adı?

Millet muhteşem y y izliyor, kanuni den önceki ve sonraki padişah.

devlet ne işe yarıyor peki, vergi verelim emek verelim ama güvenliğimiz için de evden çıkmayalım?

Bu saldırıların en önemli amaçlarından biride insanları sindirmek ve korkutmak. Buna boyun mu eğelim devlet aslında bizi koruması gerekirken?

@bryan fury

baslama kardesim devlet ne ise yariyor safsatalarina ne alakasi var evden cikma ile potansiyel terör eylemine gebe olacak toplu gösteride bulunma!!?

devletin hic bir b.k yapmadigi ortada insanin canindan daha degerli ne var??

cevap verme yeri sandiktir, idayolojiler sandik ile gelir sandik ile gider bundan baska bir yol yoktur!

www.radikal.com.tr

Kesinlikle, boşu boşuna ölüyorlar aptal aptal işler uğruna, barış mitingiymiş, mitingle barış mı olacak yani kendileri inanıyor mu çok merak ediyorum. Ülkenin hâli belliyken böyle işlere kalkışmak saçmalık.

"cevap verme yeri sandıktır" olsaydı hala 1800'lerde yaşıyor olurduk. devrimlerin hiç biri olmazdı. halk baskısıyla alınan kararlar olmazdı. kurtuluş savaşında da "fransızlara oy vermeyelim, gitsinler" yapsaydık?

terör = terror = korku
terörist = terrorist = korkutucu
bonaparte = korkmuş, sindirilmiş kişi
terörist = amacında başarılı olmuş kişi

@harzem

insanlarin direk canlarina kast edilen, ve de bundan da hic cekinilmeyen ortamlarda nasil haraket etmeyi düsünuyorsun? bakin isvicre ya da finladinyadan konusmuyoruz orta dogu batakligina düsmüs bir ülkeden. insanlarin bazi sosyolojik istekleriden önce can güvenliklerini düsünmeleri lazim.

herneyse ne kadar yazsak ne kadar konussak az.

seçimler neden tekrar ediliyor?

o gösteriler yapılmalı diyen arkadaşları piste davet ediyorum. buyrun gitsinler katılsınlar o gösterilere. bunca insan ölmüşken burada gelip böyle konuşmak ayıp.

böyle bir durumda devlet ne işe yarıyor demek şarampolden yuvarlanan arabanın içinde ölen insan için emniyet kemeri ne işe yarıyor demek gibi bir şey. devlet bir işe yarıyor, belki de kendi eliyle düzenliyor, belki dış güçler, belki terör örgütü yapıyor bilemem ama ortada bir gerçek var ki bu saldırılar gerçekleşiyor.

gosteriler yapilmali diyorum ve katiliyorum da... kimse kimseyi boyle pisliklerle sindiremez, gezide de sokaktaydik simdi de sokaktayiz sokaga cikmazsan kimse seni siklemiyor. koyun olursan gudulmeye mahkumsun ben koyun degilim. mal gibi, hayvan gibi birilerinin sozunden cikmayip boyun egecegime insan gibi onurum ve gururumla yasarim yasayabildigim kadar... insanlik onurudur insanin yasamasinin sebebi bana gore. kimseye de onurumla oynatmam. aksini iddia edenler me'lemeye devam etsin, onlari gudecek birileri hep olur.

@harzem, alanlarda alınan bir tek sonuç gösterebilir misin bana?

alanlar tırpan yeri, dolu başakları tırpanlamaktan başka işlevi yok. bunu görebilmek lazım artık.

samanlık faresi de kalkmış tweet atmış bayraklar kefenimizdir diye. bi tek bu bile yeterli ne olduğunu anlamak için.

geçmişi iyi okuyun iyi anlayın lütfen. bizlerin hatalarına düşüyorsunuz. 35-40 yıl önce o alanlarda, sehpalarda, kızılderede, filistin askılarında, loş koğuşlarda yitirilen gençler şu anda yaşıyor olsalardı eminim ülke bu durumda olmayacaktı.
kendinizi kırdırmayın.
olayın fotoğraflarına bakamıyorum, o kadar gençler ki...
Ölmek değil yaşamak fark yaratabilir. Alan malan demeyin.

Alana inmeyin diyen arkadaşlara sormak istediğim bir soru var:
-tweet atmayalım
-facebook'a girmeyelim
-isterseniz zamanında başınıza üç kişi bir arada konuştuğu için iş geldi diye biz de üç kişi bir araya gelmeyelim.

merak ediyorum ve önerinizi bekliyorum:
nasıl yapalım? yani bir şeyi protesto etmek için ne yapalım? madem hata ediyoruz yol yordam gösterin de bilelim??

(not:polisle çatışmayın derseniz anlarım, gerçekten salakça ve bir işe yaramıyor.)

guvenlikle ilgili zaafiyet yokmus arkadaslar hadi dagılın bonaparte haklı cıktı. hayatta kalmak yanlıs.

@bryan fury

kardesim sen dezanfarmasyon sefimisin?? ben nerede güvenlik konularina felan degindim de, benim bu konuda hakli oldugum varsayimina variyorsan?

konu gösteri yapmak özgürlügü konusu degil, burada hepimiz hem fikiriz ki, bu cok dogal bir haktir. ben de cikar tepkimi gösteririm. ama diger tarafta insan cani gibi belki de dünyadaki en önemli gercegi bile hice sayan sagliksiz düsünceler var ve bunlar seni ölümle tehdit ediyor. ortada böyle bir tehdit var mi? var. "orada bomba patliyabilir. bugün oraya cikmamam belkice daha akillica olur" dediginde kimse sana korkaksin ya da özgürlügünden ödün verdin diyemez!! gülerse de onlarin ahmakligidir. birakin su romantikligi ya!!!

bu ülke almanya, isvicre, belcika olsaydi da cikip 365 gün gösteri yapsak. orada imkanin var burada ama yok. simdilik..

@rakıcandir, senden beklediğim şeyi yaptın, en doğru soruyu sordun.

ne yapmalı;

önce şunu bi açayım: neden alanlara hayır diyorum;
alanlara hiç çıkılmasın değil benim "alana hayır"ım. alanlar halk çıktığı zaman anlamlı.
bu ülkede son bir sene içinde kaç yürüyüş olmuştur sizce? peki kaçı aklımızda, kaçına destek verdik, kaçında halk da vardı?
doktorlar yürüdü, karadenizliler yürüdü... sonuç?
aklımızda kalanlar bizi içine alanlar kan dökülenler değil mi? peki kan dökülenlerden alınan sonuç?

facebook'da paylaşmak, tweet atmak olmalı tabii. ama orada kalmamalı. şimdi buradaki kimse hatırlamıyordur ben de unutmuşum gitmiş, sabah sözlükte denk geldim. küçük bir örnek bu. izmir'deki tecavüzcüleri linç edelim kampanyası vardı bir zamanlar. şimdi sorsan o kampanyayı başlatan bile unutmuştur kimlerdi olay neydi. eksisozluk.com
binlerce on binlerce paylaşım var, linçler, hayırlar kınamalar... peki ya sonuç?

17 aralık gibi bir olay var, peki ya sonuç?

iç güvenlik paketi çıktı mı? çıktı!
fındıkta oyunlar oynandı mı? oynandı!
bütünşehir yasası çıktı mı? çıktı!
daha niceleri...
halk neredeydi, neden alanlarda değildi?

alanlar kana bulandıkça bu halk o alanlardan köşe bucak uzak durur, olan gencecik canlara olur.

bi de anlamıyorum gerçekten, hiç mi kim kimdir bakılmıyor? olay sonrası "bayraklar kefenimizdir" diyen bir zamanların samanlık faresinin ne olduğu, seceresi belli. bu kadar kör kör parmağım gözüne, bu kadar ayan beyan ortada, hala piyon bulabiliyor. bana "2+2=4 dür" dese "hadi len ordan!" diyeceğim biri "resmi gazete yalan söylüyor" diyen dayılar gibi değil eli kalem tutan piyonlar bulabiliyor. şaşılacak şey.

benim önerim şu:

bir tarafta (taraf olduk mecburen) en az 50 yıllık ön hazırlığı olan çok çok büyük maddi kaynaklarla oluşturulmuş bir yapı var; tek söylem, tek tutum. unakıtan "biz voltranı oluşturuyoruz" derken güzel özetlemişti kendilerini.
bir tarafta "ben ben ben" diyen siyasiler, stk'lar, gruplar var.
bir tarafta marksizm deyip kürt milliyetçiliği yapan silahlandırılmış pkk var.
bir tarafta "bana ne" ciler var.
var oğlu var...

asgari müştereklerde buluşma de, biz hepimiz aynı gemideyiz de, başka bişey de, adı ne olursa olsun birlik olmak şart. herkes bi yana çekmeyecek bi kere.
bizim de "voltran öyle olmaz böyle olur" deyip bir voltran oluşturmamız lazım. hiç bir ideolojiye, etnik kökene boka püsüre hizmet etmeyen, insana, doğaya ve yaşama hizmet eden, kılavuzu bilim olan, yakıtı sanat olan bebek voltran.
işte o zaman treni doğru raya oturtabiliriz. öbür türlü mimkinatı yok!

@hayat aklini konusacak bir filozof uret

cennet de böyle bir yer olmalı ama o zamana kadar???

Sorularınızın tek bir cevabı var zannediyorsunuz bence asıl yanıldığınız nokta bu.

o zamana kadar beklemek gerekmiyor ki, hemen şimdi olmaması için hiç bir neden yok bence.
yukarıda bir link vermiştim. linkteki yazımda özet olarak; "hırr gür yerine yanlış gördüğümüz olayların düzeltilmesini talep etmek, takibini yapmak gerekiyor" demiştim.
bizim bakış yönümüzü değiştirmemiz lazım.
yoksa sineklerin cama çarpmasından farksız toplu gösteriler, sosyal medya kınamaları - paylaşımları. yıllarca alanlara çıksak, kınasak, n'apsak faydası yok. olmadı. görüyoruz işte... faydası oldu diyebilen var mı? Beyaz sarayın önüne toplanmıyoruz biz, burası Türkiye. Yürüyüş yapan kitleyi ne sokaktan geçen, ne oradaki esnaf, ne de hükümet önemsiyor, dikkate alıyor. Tam tersine millet yürüş yapanlara mesafeli duruyor, geçmişte yaşanılan, zihinlere sokulan olumsuzluklar nedeniyle.

Sizler yani duyuru kullanıcıları bu ülkenin okumuş, akıllı, düşünen insanlarısınız. Neden bir ekip kurup takipçi olmuyorsunuz. Bu tür olumlu adımları başlatacak başka bir kitle olduğunu sanmıyorum. Yardım etmek, iyilik yapmak, bilgilerimizi, yerine göre elimizdekileri paylaşmak için buradayız. Bizden daha iyi bu işi kim yapabilir ki?

ben çok sigara içtiğim zaman sabahları oluyor o. sigaraya bağlıyorum hep. böyle bildiğin miden büzüşüp yukarı hücum ediyor ama dışına çıkamıyor sanki içindekiler. sigarayı azlat bir de gastrit vs de olabilir.

sigara içmiyorum. ama yıllardır gastritim var, ondan kaynaklanabileceğini bilmiyordum.

son birkaç aydır devam eden öksürüğün mü var? doktora gittin mi öksürük için?

bol bol sıvı al. günde 2-3 ltre su iç. vücut atmak istediğini atamıyor zorlanıyor, sıvı alırsan atmasına yardımcı olursun, kusma hissi de olmaz.

edit: hekim değilim, bende öksürük şurubu asist yapmıştı aynı şeyi, bol bol su içince kusma hissi kalmamıştı.

yok, anlatamamışım sanırım. üç aydır kesintisiz öksürmüyorum. hasta olup öksürdüğümde ya da günlük bir öhö öhö de olsa aynı hissi yaşıyorum ama bu sadece son birkaç aydır var demeye çalışmıştım

Çıkıyor olması lazım o çekmecenin. Çıkartıp yıkamayı denesen sıcak suyla vs? Tuz ruhu falan çok ekstrem olmuş

yumusatıcı gözüne bastırarak çıkartabiliyorsun çekmeceyi.
fazla detejan koymayı bırak ayrıca
makineyi boş çalıştır o tuz ruhu gitsin

çekmeceyi çıkarıyorum zaten çıkarıp temizliyorum onda sorun yok. sıcak su da olmuyor. deterjanı fazla koymam hiç. bu aralar çok fazla yoğundum koşturmacam yüzünden ilgilenemedim makineyle, temizliğiyle.

hangisiydi hatırlamıyorum bir marka öyle kalıntı bırakmıştı benim makinede. sıcak su, suda bekletmek filan hiç fayda etmedi. kahvaltı bıçağyla (yuvarlak uçlu) kaba kalıntıları çıkarabilmiştim. sonra kalanları plastik telle ovdum. bir daha da olmadı.

oluyor. şahıs firması açıp çalıştığınız yerden ssk'nız yatmaya devam edebilir. ama kendi firmanız üzerinden kendiniz ssk'lı olamazsınız.

Bir dönem ben böyle bir işe niyetlenmiştim. Muhasebeci ile görüştüm, çalışırken şirket açabilirsin(çalıştığın firma ile olan sözleşmende aykırı bir şart yoksa). Vergisel yönden avantajlı tarafları da var.

Halihazırda sigortalıyken iş yeri açanlar sigortalı devam ediyor. (değişiklik olmamıştır sanıyorum, yine de sgk sitesine bir bakın)

bunda da sana kesin elektrik çarpar :D

@arcass sdafsdw nasıl içimi rahatlattın anlatamam

nasıl patlattın o torbayı hala anlamadım ya :D

hafiften üzerine oturdum :D

tamam sustum :D

Yine üstüne oturmazsan sıkıntı olmaz.

viişne çekirdeklerinden yapılan yastıklar oluyor. yazın da soğutucu olarak kullanabiliyorsun. mikrodalgada, peteklerin üzerinde, fırında ısıtabiliyorsun. tavsiye ederim.

onların üzerini iyi oku, benimkinde mesela max 60C su yazıyor, ben de önce çeşme suyu koyup sonra da kettledan kaynamış su döküyorum, hadi 60C olmadı 70 oldu, o da olumlu ama 100C nedir :D

benim torba da patlamıştı ve üzerine oturmamıştım, kendi kendine patladı. ayaklarımdaydı fırladım yataktan hemen. şimdi gene alırsam çok kaynar su koymayacağım.

ben de içine su dökerken suyu elime dökmüştüm :d 6 ayda geçti izi

Bu duyuru yüzünden sıcak su torbamı attım:)
Elektrik çarpması duyurusuna kadar elektrikli battaniyem ile takılacağım.

Bir parça pamuğa aseton damlatın, siliverin, hallolur.

sabunlu sıcak su ve bez

Cif denedim bugün yarın aseton alıp deneyeyim. Boyaya zarar verir mi?

Sabunlu sıcak sular fayda etmedi.

Aseton sanayi tipi boyaya zarar veremez.

bu tarz yapışkan kalıntılarını gidermek için yağ kalemleri var ama evdeki herhangi bir yağ da iş görür bence.

aseton çoğu plastiğe zarar verir aman diyeyim. yüzeyi matlaşır oarlaklığı gider. izopropil ya da mtil alkolle hallolur sıcak su ve sabun da iş görebilir.

saç kurutma makinesiyle yumuşat, üzwrine kuru bir bez koyup ağda gibi çek.

wd-40 iyi iş görüyor... ben duct tape ile odanın camlarını kaplamıştım normal koli bandından vs. kat kat daha güçlü ve sökünce bembeyaz izi kalmıştı neredeyse tamamında... onu bile temizledim wd-40 ile. sonra wd-40'ı cifle vs arındırabilirsin sıkıntı olmaz.

hayat aklını konusacak filozofun dediğini yaparsan muhtemelen tüylü bir dolabın olacak.

yağ çıkartır onu. önce bir beze biraz yağ dök (zeytinyağı da olur diye tahmin ediyorum) sonra yavas yavas zarar vermeden sil, sonra da yağı temizle (bulaşık deterjanını köpürtüp silebilirsin)

@safepassage eheh, tüylü dolap iyiymiş:)
olmuyor yahu, @kacakk kı tüylü bezle yapmazsın herhalde demi? cam malzemelerdeki etiketleri bu yöntemle çıkarıyorum ben. çizilme aşınma olmuyor.
koton bez bulamazsan kuşe gibi bir kağıtla da deneyebilirsin.
amaç yapışkanı yumuşatıp başka bir malzemeye geçirmek.

asetonu sulandırarak azar azar deneyebilirsiniz.

ipa (izopropil alkol) kesin çözüm. bunu da sulandırabilirsiniz biraz.

siir gibi sarki sozleri var ingilizce, olur mu? nick cave