konudan saparsam düzelt beni, konu ne onu bile tam anlamadim ya mesajindan.
neyse.
corinth taraflarina gelir büyük iskender. o dönem egitimini tamamlamis ve zaferler ile korku salan bir hükümdar haline gelmis, hakkinda efsaneler dgarken, henüz entrikalar ve iki yüzlülerle cevrilmemistir. babasi filip ise helenlerin kendisini barbar yaftalamasindan dolayi oglunun bir yunan gibi, filozofik, bilimsel cok yönlü egitim almasini istemistir. bu nedenle miezada aristonun yanina gönderilir egitimini tamamlamasi icin. sokratesten de etkilenen hocasindan dolayi korintte sokratin eski ögrencilerinden biri olan diojeni görmek ister. halkin bölgenin delisi gibi gördügü, ancak bilgelerin saygiyla yaklastigi bu adami merak etmesi gayeet dogaldir. hükümdar, yaninda sadik okul arkadaslarindan biriyle ustayi görmeye gider. fatih ünvaniyla koca bir imparatorluga hükmeden iskender, diojene yaklasir, ve kendisini tanitir. diojen gayet laubali cevap verir ve cevredekiler korkuyla bakar. hiddetinden korkarlar iskenderin. ama o tepki vermez, sadece dile benden ne dilersen der.
diojen cevap verir, sirti bir sarap ficisina dayali, üstündekiler uzun süredir yikanmamaktan yapismis, acliktan incecik kalmistir. karsisinda altin bileklik ve ipek kaftanlarla cevrili bu imparator, ondan ne dilerse yapacagini söylemektedir. tek bir kelimesine bakar zngin olmak. tek bir cümlesiyle sehrin anahtarini eline alabilir.
oysa dudaklarindan su sözler dökülür, gölge etme baska ihsan istemem.
cevredeki herkes aciyan göylerle bakmaya baslamistir, aptal, altinlar icinde yüzebilecekken, kendisini yakmis, belki kellesini bile kaybetmistir.imparator senden ne istedigini sordu ve sen böyle mi cevap veriyorsun?
iskenderin gözleri dolar halbuki, cevresindekilere uzaklasmalarini söyler ve diojeni ufak bir yürüyüse davet eder. döndügünde sessizdir imparator, ne konustugunu ise kimse bilmemektedir.
can yayinlari, iskender serisi, massimo manfredi.
gene derler ki diojen, kinik, yani köpek felsefesinin öncülerindendir. dünyevi tüm mal varliktan uzaklastiginda kendisi olacagini söyler. cünkü para kazanmak karin doyurmak ve baskalarina bakmak aile kurmak gibi gayeler, senin kendine dönüp bakmani engeller diye düsünür. tek sahip oldugu bir hanin önünden aldigi fici ile bir adet tastir. ficinin icinde yatar soguk zamanlarda, tasi da su icmek icin kullanir.
bir gün nehir kenarina su icmeye indiginde bir sokak köpeginin kafasini egip kana kana su ictigini görür. o gün tasa da ihtiyacim yokmus meger diyip tasi da atar. sadece ficisi kalir. bir baska hikaye ise söyledir, korinth isgal altindadir, kusatma vardir ve tüm halk olasi saldirilara karsi sehrin merkezine cekilmekte, duvarlari güclendirmekte ve hendekleri genisletmektedir. herkes kosustururken diojen ise ficisini bir ileri bir geri yuvarlayip etrafta kosusturmaktadir. herkes bu deli ne yapiyor diye sorar, o da herkes böyle kosustururken oturmaya icim elvermedi diye cevap verir.
hangisi ne kadar dogru, bilinmez. ama ates olmayan yerden duman da cikmaz. hicbir seyi olmadan yasayan bu adam, aslinda hepimizden daha iyi durumda degil midir? yoklugu tercih etmek, malin pesinde köle olmamizi engeller mi? diojenden daha mutlu ya da özgür müyüz acaba?
bence, en kötü durumda olan, düsündügün gibi en kötü durumda olan degildir, yani gözü görmeyen, duymayan ya da yürüyemeyen. en kötü insan, mutlu olamamis insandir bence, daima korku icinde yasayan. ölümün korkusu, kaybetme korkusu, yetinenememe korkusu. ne dersen de, bence en kötüsü budur, ve bunu asla bilemeyecektir.
sükür olayina girmiyorum, dini degerlerim pek zayif, ama ahlak ve moral icin, etik icin, din gerekmiyor.
ama dedigim gibi, en kötü durumdaki insan bu acima ve kuramadigimiz empatilerin cok uc noktasinda, hayal ettiklerimizden cok farkli.
kisisel görüsüm, keske böyle yasayabilseydim. iki yüzlü bir sekilde yasadigim toplumun kölesiyim. sadece, hayalim, günün birinde yeterince birikimim oldugunda, herseyden elimi etegimi cekip, kendi kendine yetebilecek, dag evine yerlesmek ve emekliligimi, hayatim son günlerini, orda sevdigim kizla gecirmek.
0