sporu ve futbolu çok seven birisi olarak, herhangi bir spora "izleyici" olarak bağlanmanın bir eksiklikten ileri geldiğini düşünüyorum ben açıkçası... spor yapmıyorsanız, hiçbir şekilde hiçbir sporla ilgilenmiyorsanız aslında birazcık toplumdan izole olduğunuz düşünülebilir. ama bu sadece benim için geçerli bir fikir. dünya kupası benim için bir spor olayından ziyade, "kültür"dür mesela. en çok sevilen, en çok oynanan oyunun, en güzel halidir. futbol izlemeyen birisi bile, 2014 dünya kupasının nerede düzenleneceğini bilebilmelidir. bilmeyene "neden bilmiyosun ya aptal pff" demem, ama şaşırırım.
19 yaşındayım. şu zamana kadar hepsi amatör olmak kaydıyla paten kaydım, futbol oynadım, basketbol oynadım, hentbol takımına girdim, tenis oynadım. grand slam finallerini izlerim, basketbolda 2-3 ligi takip ederim, futbolda 30-40 ligi takip ederim, buz hokeyinde de isveç ve rusya'nın hastasıyım. buna ek olarak bir de profesyonel dota manyağıyım.
kendimi hiçbir zaman desteklediğim takımların birine veremedim tamamen. o fanatik taraftarların yaşadığı aidiyet duygusunu hiçbir zaman hissetmedim. çocukken, maç izlerken gördüğüm bir görüntü, beni "futbol çok güzel lan" dedirtmeye itmişti: hava çok bozuk, bir adam var, kucağında kabana sarılmış, şirin mi şirin minik bir velet. takım gol atıyor, futbolcu bunların olduğu tribüne koşuyor. ekranda bu veledi gösteriyorlar, kıpkırmızı burnuyla nasıl seviniyo pezevenk.
romantiğim ben. alınan her puandan, futbolcuların her hareketinden bi şeyler çıkarmayı seviyorum. türkiye ligi'ni sadece puan tablosundan takip ederim, izlemem. sevmiyorum çünkü. futbolu sıkıcı buluyor ve çoğu maçı 90 dakika boyunca izlemeye tahammül edemiyorum.
ama çok seviyorum. ve bana kalırsa, mevcut durumda böyle endüstriyelleşmiş bir sporu tutkuyla sevmek, eksik olan bazı şeyleri tamamlama ihtiyacından ileri gelen saçmasapan bir motivasyonun sonucu...
geçen sene palermo kümede kalmaya çalışırken, catania avrupa ligi hesapları yapıyordu. ezeli rakipler. bu sene palermo tekrar üst lige yükselecek, catania düşüyor... kaderin cilvesi işte. ben hayatı görüyorum sporda. inişler, çıkışlar, güzellikler, çirkinlikler... her şey var. hepsinin üstüne, bir de milletin birbirinin üstüne çıktığı puan tablosu var. haha.
öyle işte. kusura bakma yeni uyandım, beynim allak bullak çok karışık oldu. millwall-west ham maçı yüzünden lisede çorlu'da birbirimizi bıçaklıyoduk biz. lan sana ne millwall'dan, neyin fanatikliğini yapıyosun?
bi şeyler eksik. onu yerine koymak istiyorum. spor beni inanılmaz mutlu ediyor. bununla doğdum ve "sağlıklı" hissettiğim pazar günlerinde her zaman bir spor vardı. dün liverpool-chelsea, sunderland-cardiff maçlarını izledim mesela. liveprool'un hüznünü paylaştım. cardiff taraftarı olduğum için oradan ekstra kendim üzüldüm. sunderland'li taraftarlar için sevindim.
bir şeyler eksik, ama hep eksik kalsın, sorun değil. sonuçta hepimiz kendi kafamızda yarattığımız dünyalarda yaşıyoruz. ben cardiff için ağlamayı, 90 dakikalığına liverpool'luların mutluluğunu/acısını paylaşmayı seviyorum. benim için kültür bi noktada.
ama sevmiyorsanız, kendinizi garipsemeyin. hiçbir anormallik yok. neticede, sporların tümü, bunları yıllarca yapan insanların, hayatlarını bununla idame ettirebilmesi adına oluşturulmuş yarışlardan ibaret. en azından benim saydıklarım için. umursamayabilirsiniz, hatta umursamamanız daha mantıklı.
yine de güzel şeyler hep. hani eskiler pazar günü banyosunu yapıp bizimkiler izlermiş ya... ben pazar akşamı kanal a'da ligue 1 maçı izliyodum. hafta sonunu iple çekiyodum çünkü 500 tane maç oluyodu. isveçlilerin bile bilmediği isveç takımları hakkında bi şeyler bilmek hoşuma gidiyodu.
çok duygulandım ağlıycam, i <3 endüstriyel şit
0