Deniz kenarı olmasa da olur mu? Ona göre cevabımı editleyeceğim.

@false pretension Tabi ki!

Bostanlı çocuk büyütmek için harika bir yer, bir sürü park, denize yakın yerler, yeşillik falan.. bakın tavsiye ederim.

bostanli +1

Bostanlı sahiden çok güzel. Hayvanlara gördüğüm kadarıyla iyi davranılıyor, sahil var, sahilde parklar var. Tramvay, metro ve vapura ulaşım kolay. Pek çok şey elinizin altında ancak son yıllarda Bostanlı'da çok fazla bar, meyhane açıldı. Oturacağınız evin bu mekanlara yakın olmamasına dikkat edebilirsiniz. Onun dışında genel olarak Bostanlı'da oturanlar da tatlı insanlar. Herhangi bir müdahale, garip bir durumla karşılaşmadım. Bir de Soyak sitelerinde oturan arkadaşlarım da güvenlik açısından memnunlar.

bostanlı, çiğli tarafında güzel siteler var. soyak benzeri.

annesi alkolle ilgili mesajlar vermiştir, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde. kendini gerçekleştiren kehanet olabilir.

Bağımlılıkta genetik bir faktör var ama "kaçınılmaz" denecek kadar güçlü bir etkisi olduğunu sanmıyorum. Ben, yetiştiği ortamın da etkili olduğunu düşünüyorum. Yani buradaki durum, kısa anne/babanın kısa çocuğu gibi değil de; şişman anne/babanın şişman çocuğu gibi... Bir eğilim var ama engellenemez değil ve çevre faktörlerine bağlı...

özellikle alkol ve uyuşturucu/uyarıcı bağımlılığında genetik temeller olabiliyor. kesin bir şey söylemek zor tabii.

bence bunda çevre de çok etkili. mesela bu çocuk kız olsaydı alkol bağımlısı olmazdı buna eminim. zaten de kız kardeşler de var onlar içmiyor mesela. ama herkes babasına çekti diyor. o zaman kızlar niye çekmedi babasına.

Ben babasiyla alakali oldugunu dusunmuyorum muhtemeln oturduklari yerle ,cevresindeki arkadaslariyla alakalidir.birde muhafazakar anneye gore sosyal icici olan arkadas alkolik diye anilabilir.

aradığınız şey :
www.pandora.com.tr

yıllar önce nereden duyduğumu ya da okuduğumu hatırlamamakla birlikte anne baba veya çevre nasılsa çocukta öyle olur diye bir şey okudum ya da diyelim baba alkolik kızı yine alkolik bir adamla evlenecek. bunun böyle bir döngü olduğu kanıtlanmıştı.

ben de bunun böyle olduğuna inanıyorum. eğer baba ya da anne aldatmışsa çocuklarda aldatıyor kendi hayatımda hep bunu böyle gözlemledim.

Acikcasi ben irade kavraminin genetikle ilgisi olduguna inaniyorum. Babam alkolik, onun siddeti ve dehseti altinda buyudum, ustune annemi de erken yasta kaybettim. O yuzden alkol veya genel olarak bagimlilik yapici maddelerden hep cok cekindim. Ama benzer iradesizligi kismen kendimde de gozlemliyorum arada. Elime bi kadeh alinca ikinic, ucuncu durmasi bazen zor olabiliyor ama bilincli davranip kendimi frenliyorum. Bende durum bu. Ama mesela kuzenim (babam onun dayisi oluyor ve neredeyse hic gorusmezler) ayni babamin iradesizligine sahip. Ne zaman gorsem (ayda bir-iki aksam yemekleri vb.) hep ama hep sarhos olana kadar icme egiliminde. Hatta icip de agresiflesmeye de yatkin kendisi. Kuzenimi o halde gorunce aklima hemen cok da gorusmedigim babam geliyor. Bu arada kuzenim kadin.

Tabii ben psikolojik travlamalarim sonucu sadece yanlis bir benzetme de yapiyor olabilirim.

Hepsi genetik aktarim maalesef yoksa surekli ayni seyleri yasayip durur muyduk?

Nöroloji

Ben de bas agrisindan sikca muzdarip olan birisiyim. Oncelikle doktor degilim onu soyleyeyim ama bir ihtimal sinuzit de olabilir gibi geldi. Ozellikle agrilar baslamadan once ruzgarli soguk havaya maruz kaldiysa sinusleri tetiklemis ve iltihaplandirmis olabilir. Bir diger ihtimal de dis agrisi. Son ihtimal de beyin ile ilgili bir sorun.

Ben yaklasik 10-15 yil once ilk is saglik ocagindan baslamistim. Sonra onlar beni once dis sonra kbb, en son da norolojiye sevk etmislerdi beyin tomografisi icin (o zaman sadece 14-15 yasimdaydim, anormal bi durumdu, her seye bakmak istemislerdi). Hic birinden de sonuc cikmayinca noroloji en son migren tanisi koydu.

Hala saglik ocag kaldi mi bilmiyorum tabii. Ama sakak, yanak ve burun arkasi bana daha cok sinus gibi geldi, ki onu da yakin zamanda atlattim.

Cok gecmis olsun!

Başını öne eğdiğinde basınç hissi varsa ,sinüzit ,KBB

sinüzit +1 diyorum aynı benim çektiğim ağrı. film çekiyorlar çıkıyor dolup dolmadığı. orda bir şey yoksa kbb nörolojiye yönlendirir zaten.

şimdi cevap olmayacak farkındayım ama sadece yardımcı olmak adına..

Soru çok açık uçlu..phdden bahsediyoruz ve bu bölümden bölüme alandan alana fark ediyor. Örneğin bazılarında phd de bile ders yükü varken bazı bölümlerde sadece lab researchleri var..3 yıl oluyor 4 olan var.. Daha da önemlisi avrupa amerika bile fark edebiliyor.

Yani hangi alan hangi ülke ?

Amerika ve sayisal bilimlerde (life sciences, engineering, etc. ) durum okuldan okula ufak degisiklikler gosterse de genel olarak soyle:

-egitim suresi ortalama 5-6 yil. 4 yilda bir-iki journal publication'i yapip da bitirenin onunde egilirim.
- master'in olsa da bu sure cok degismez. ama master'ini doktora'yi yaptigin okuldan almissa farkli tabii.
- genelde 2 yil dersler surer.
- bu 2 yilin sonunda yeterlilik sinavini verirsin.
- 3. yilda ya da 4'te dissertation proposal'ni savunursun.
- ondan sonra arastirmalin yolunda giderse 5 yilda bitirebilirsin. gitmezse devam babam devam. Tabii bu surede kimbilir kac danisman hoca degistrirsin. sansliysan ilkinde baslar ilkinde bitirirsin. ben ne yigitler gordum atip tutan, ben 4 yilda mezun olucam diyen. hepsi 5 yili devirdi en az.
- ayriyeten cogu okulda proposal'u defense etttiginden sonra en az 3 ya da okuluna gore 4 donem daha devam etme zorunlulugun var. ama bircok okul bu konuda esneklik saglior. cunku bazilari (benim gibi) once biraz sonuc ciksin ondan sonra defense edeyip diyebiliyor. cunku ne yazik ki cogu zaman propose ettigin seyleri elde edememe gibi bir seyle yuzlesirsin. kimileri o durumda bile dissertation yazilir dese de cikmayan sonuc ile yazdigin dissertation'dan ancak bakkala kese kagidi olur.

Hangi ulke ornegin?

Ben de arastiriyorum.

Ornegin ABD'de ders var, Avrupa'da yok.

almanya'yı merak ediyorum aslında. daad'tan falanda baktım. ama istediğimi bulamadım.

Amerika'daki cogu doktora programimda yeterlilik var. Hatta bazilarinda alan sinavlari bile var (sosyal bilim, isletme ve muhendislik icin konusuyorum). 8 yilda bitirmezsen veya sinavlardan iki kez kalirsan veya birden fazla dersten C alirsan da atiliyorsun. Normal bir doktoranin uzunlugu ise 5-6 yil (master sart olmadan).

fransa'da nanoteknoloji (hesaplamali fizik) doktorasi yaptim.

doktora 3 sene.

3 makale ve bir kitap bolumu yayinladim. makaleler icin "hakemli" falan dememe gerek yok sanirim, oradaki hocalar gotu boklu dergilere zaten bakmazlar. yayinlarin ciktigi dergilerin impact factor'u 5'in uzerinde diyeyim.

yeterlik yok, ki bu avrupa'yi secmemin en buyuk sebebiydi.

ders hem var, hem yok (gibi). 54 saat bilimsel alan + 54 saat cesitli alan (traverse) dersleri alma zorunlulugu vardi. bunlar seminer dersi, oturup dinliyorsun, sinav yok. bilimsel derslerim kristallerde manyetizma; hesaplamali kimya gibi derslerken secmeli derslerim photoshop'a giris, fransa ve almanya'nin ekonomik birlikteligi, zotero'ya giris, avrupa sinemesinda kadinin kamera arkasindaki ve onundeki yeri gibi cesitli derslerdi.

bu doktora pozisyonunu da hesaplamali fizik/kimya calisanlarin toplandigi bir portalda cikan ogrenci ilanlarindan buldum. fransa, isvec, norvec gibi cesitli ulkelerdeki hocalarin verdigi ilanlarin 10 tanesine daha yuksek lisans tezimi yaziyorken zaman icinde basvurdum. bazilarindan yuksek lisansta calistigim konularin uyusmamasi sebebiyle olumsuz yanit aldim, bazilarindan hic yanit alamadim. yanit alamadiklarimdan birisiyle daha sonra isvicre'de bir calistayda karsilastim, tatmin edici bir "cevap vermedigin doktora adayina bir don bak istedim" ani olmustu.

her ulkede ayni midir bilmiyorum ama fransa'da doktora yapan her ogrenci maas aliyor. benim kadrom universitedeydi, 3 yillik doktora anlasmasi bittikten sonra fransa'nin tubitak'inda (CNRS) 2 ay boyunca "bilimsel hesaplama muhendisi" olarak calistim.

yine ayni portaldan buldugum bir post-doc (doktora sonrasi arastirmaci) ilaniyla turkiye'ye, dogup buyudugum sehre dondum. donme kararim beynim yerine kalbimin sesini dinlememden dolayiydi.

Python bilmiyorum ama yol göstermeye çalışayım.

1-) Bir paket bulup (mesela excel dosya okuma paketi diye aratabilirsin) onun aracılığı ile dosyayı çağır, içindeki satır sayısını hesapla.
2-) Bir for döngüsü yazıp 1. satırdan sonuncu satıra kadar isimleri çektir, döngünün içinde cinsiyet belirleme ve ikinci dosyaya yazma işlemlerini yaptırırsın.

Google aramalarını İngilizce yaparsan daha çok sonuç gelir.

Örnek : stackoverflow.com

* Üstte excelden okuyup metin belgesine yazma anlatılmış ama yine de yardımcı olur, işin ilk kısmını yaparsın.

Ben python biliyordum ama unuttum syntax'i:)

En kolay nasıl yapılır yazayım ama (kolaydan kastım minimum kod bilgisi ile)

Önce excelden text dosyası yap isimleri, text ile çalışmak daha kolay. Sonra satır sayısını hesapla. For döngüsü çevir (i satır numarası olacak, 1 den toplam satır sayısına) ve sonuçları başka bir txt dosyasına satır satır yazdır. Sonra iki dosyayı excelde birleştir.

1,2,0 olayı için if kullanabilirsin. Eğer bu paket cinsiyeti bilemeyince hata veriyorsa error handling yapman lazım ki kolay.

try:
//gender fonksiyonu
except
//error gelince ne olacağı yani senin durumunda gender_code=0

Oncelikle cevaplar icin cok tesekkurler!

Sonunda calisir bir script yazabildim. Asagiya kopyaliyorum ki belki birilerinin ileride isine yarayabilir. Ben gender_guesser package'ini kullanarak bircok ismin cinsiyetini kodlayabildim. En buyuk sikinti python'a her bir satirin yeni bir input oldugunu anlatmak oldu (asagida nasil hallettigimi gorebilirsiniz). Sublime Text'ten kopyaladigim script'i asagida bulabilirsiniz. Ayrica yardim teklifinde bulunan sevgili compumaster'a binlerce tesekkurler!


import gender_guesser.detector as gender
d = gender.Detector()
d = gender.Detector(case_sensitive=False)

text_file=open("names3.txt", "r")

output_file=open("output2.csv", "w")

lines=text_file.readlines()
text_file.close()

for line in lines:
if line.endswith('\n'):
line=line[:-1]
print(line)
output_file.write(d.get_gender(line))
output_file.write('\n')

output_file.close()

cerrah var 2 tane
inşaat çı var
dededen kalan çok var

cildiye doktoru var, paraya para demiyor, bir de dededen mal mülk sahibi olanlar var mesela şehrin muhtelif yerlerinde önemli dükkanlara sahip olmak gibi. kirayla geçinmek anlayacağın.

Eskiden tamamen kuyumcu diyebilirim. Biz de onlardandık

sanayici

Bence zenginlik kriteri yatının olup olmamasıdır. Yoksa ayda 5-15 bin alan insana zengin değil de yüksek gelirli denilebilir. Çevremde yatı olan hiç tanıdığım olmadı.

Eczaci hekim ya da cok saglam baglantilari olan muteahhit. Bunlarin fakirini gormedim. Bazisi ultra acayip parali.

Sanat galerisi sahibi
Yaş ve kuru Pasta fabrikasi sahibi
Mühendis
Yabanci ulkenin birinde Kokain ticaretini elinde tutan biri.

çoğunluğu patron çeşitli alanlarda (bunların da çoğunluğu tekstilci) mali müşavir ve yeminli mali müşavir de çok var. doktor ve mühendis vb. genelde orta halli kalıyor ilk grubun yanında.

pilot

Sanayici, ek olarak gayrimenkul işinde. Tabi bunlar benim bildiklerim kim bilir başka hangi tarakta bezi vardır.

Biro Tekstilci, biri maden işletmecisi

Özel hastanede çocuk doktoru

karı koca avukatlar, aileden zengin sayılmazlar. 20-25 yılda üç dört tane müstakil ev, iki tane bmw, orta halli bir büro satın alacak kadar bir servet edinmişler ama. musluğun başına geçmişler, çoğu kuruma danışmanlık yapıyorlar, kendi kendine gelen çok az, müvekkiller sürekli oradan buradan tavsiyelerle geliyor.

yalnız özel okul için devletten teşvik isteyecek kadar da fakirler.

şimdi düşündüm de çevremde bile zengin yok lan.

iliklerimize kadar orta halliyiz.


bir tane tanımış olabilirim ama emin de değilim zengin mi değil mi diye, sanayiciydi.

Dolap, yatak, koltuk için istikbal, doğtaş ve saloni öneririm. İstikbal'deki tüm takımlar sert hiç rahat değil normalde ama sadece 1 takım çıkarmışlar hem hoştu hem de rahattı, doğtaş hep rahat olur zaten sadece yere biraz yakın oluyor koltukları oturup kalkması zor biraz, denemeden almayın sakın. Saloni'nin ise tasarımları çok güzel hem de rahat da kesinlikle tavsiye ederim.

son soruna cevaben:
hayır evlilik kötü bir şey.
geri kalanlara cevaben: en ucuzunu alın.

önce bir teklif edin, kız kabul etsin, ondan sonra bunları birlikte araştırırsınız. bu ne acele? :)

moralini bozmak gibi olmasın ama :

www.eksiduyuru.com

:)

@m e l t e m, heveslenmiş şu an, bi de çok heyecanlı yazalım bir şeyler rahatlasın :)

beyaz eşyaya falan beraber karar vericeksiniz muhtemelen.

a++ olanlar daha uygun. bi ara bunlarda ötv kalktı vs muhabbeti vardı. belki ona yetişirsiniz :)

bulaşık makinasını çok programlı alıp bi sürü para vermeyin. bekonun iki programlı mis gibi bulaşık makinesi var 600 tlye. çok memnunuz gidin ondan alın.

çamaşır makinesinde de çok deli şeyler çıktı. hiç anlamam da. kısa programı olan bişey alın mutlaka. ablamda var. çok kirli olmayan çamaşırları 30 dakikada yıkıyor. çok pratik.

ocak ayının 2. pazartesi günü başlayan dünya enerji verimliliği haftasında beyaz eşya markaları indirim yapıyorlar özellikle a+ ürünlerde. o zaman almayı düşünebilirsiniz.

edit: evlilik güzel bişey, bence :)

evli değilim ama bu yaz küçük çapta bir ev döşeme olayına imza attık. hangi marka başını ağrıtmaz bilmiyorum ama;

vestel alma. vestel'den buzdolabı, çamaşır makinesi, set üstü ocak kombosu yaptık. buzdolabının kapağı bozuldu, yiyecekleri de bazen donduruyor bazen hiç soğutmuyor bile. çamaşır makinesi kendi kendine yürümeye başladı. geçen gün kapının önüne geçip kapıyı da üstüne kapatmış. ikna edip giremedik banyoya saatlerce, tam bir ergen. ocağı da markanın kendi teknik servisi bizzat gelip bağlamıştı, 1 tllik doğalgaz borusunu 15 tl'ye sattı. sanki alete yarım milyar gömmemişiz gibi hala üç kuruşun peşinde. sonradan öğrendik ki o para istediği şeyin bağlantı noktası kırıkmış. doğalgaz kaçağından ölmedik ama ağustosun ortasında çok ağır doğalgaz borcu girdi. kaçağın neden olduğunu çözmek için 3 kere gidip geldiler. 4.sünde çözmeyi başarabildiler aynştaynlar.

koltuğu da bellona'dan alma. kanepenin küççük göt koyma yeri var üstelik sert ve yüksek. hiç rahat değil. tasarımları da çok çakma, yaratıcılık sıfır. o fiyatlara hiç değmez.

biz de ne kadar dandik şey varsa doldurmuşuz eve şimdi fark ettim.

not: evlilik pek güzel bir şey değil.

evlilik gibi kulağa sıkıcı/zor gelen bir yapıyı bile sevdirebilir yaşadığınız şey.. tüm evlilikleri bilemem tabi ama benim evliliğim çok güzel.. keşke daha önce evlenseymişiz diyoruz hep:)

eşya konusuna gelince ,
biz baya araştırmıştık, sevgilim excel yapmıştı sayfalarca..
tv + ses sistemi ve çamaşır makinesini lg,
buzdolabı ve bulaşık makinesini bosch aldık..
özelliklerine falan baktık işte , kafamıza yatanları topladık..
kullananlara sorduk, şikayetvar.com'dan baktık, forumlarda dolaştık..
siz de öyle yapın.. her gün bir yenisi çıkıyor bunların..

oturma grubu,yemek ve yatak odasını kelebek'ten almıştık..
ama gardrop yatak odamıza büyük geldiği için onu ikea'dan köşeli aldık mesela..
hem çalışma odası hem de gelen misafiri yatırmak amaçlı kullandığımız küçük odaya ider'den daha ucuz bir L koltuk aldık mesela.. kelebek'teki gibi para bayılmadık..
hangisi daha dayanıklı olmalı sorusunu sorun kendinize ve bütçenize göre ayarlayın bu öncelikleri..

yemek ve çatal bıçak takımını karaca'dan aldık.. ve ben bütün eşyalarımdan gayet memnunum..

midi bi fırın aldım arzum'dan , altı üstü eşit pişirmiyor.. kek yapamıyorum fırında.. böreği,yemeği ayarlıyorum bi şekilde de, kek de önemli nihayetinde.. arzum'un midi fırınını sevmedim.. modele göre değişebilir tabi..
ama arzum buka saç kurutma makinesi harika..

bir sürü kalem var , hangi biri hakkında ayrıntıya gireyim bilemedim..
kafa karıştıran bir durum olursa mesaj at, yardımcı olmaya çalışırım..

hala vaktin varken arkanı dön ve derhal kurtul bu beladan. geri dönüşü -neredeyse- olmayan, kendi hayatını kendi ellerinle zincirleyip sonrasında da çok sıkılacağın, içinin bunalacağı, tüm alışkanlıklarının kısa ya da orta vade içerisinde avucunun içinden kayıp gideceği bir döneme giriyorsun.

ille kendini bi yerlere kelepçeleyip hayatını zora sokmak istiyorsan şu an yaşadığın evdeki kalorifere kendini kelepçeleyip anahtarı yut. ille bi gün biri gelir kurtarır. en azından kurtuluşu kolay olur.

eşyalarla ilgili soruya gelince;
a++ olanlar evet çok daha uygun hale geliyor. bizim buzdolabı biraz eskidi, onu yok edip bi tane a++ bişi almayı düşünüyorum. elektrik faturasına etkisi tahmin edilenden fazla oluyor biraz hesaplayınca. hele bi de yazın falan.

çamaşır makinesi o kadar da önemli değil abi. iyi kötü hepsi yıkıyor yani. bu beyaz eşya konusunda en büyük kazığın döndüğü dal çamaşır makinesi bence. ne kadar sürede bozulur bilmiyorum da, e 2 kat hatta 2.5 kat fiyat farkı olanlar var. yani ille bozuluyorsa daha ucuzundan bi şey alıp çok kafanı bozar ve tamir edilemezse atıp yeni bi ucuz alsan aynı şeye gelir 5-10 yıl içinde. buzdolabı gibi değil.

televizyon önemli bi şey, ona dikkat etmek lazım. ben 1 ay falan araştırdım almadan önce. 3 seneye yakın oldu hala çok memnunum. tabii ki tonla yeni model ve teknoloji çıktı, ben aldığımda pek 3d televizyonlar bile yoktu. ama o dönemin cihazları arasında iyi bi şey araştırıp bulmuşum diyorum.

bulaşık makinesinden hiç anlamam bi şey diyemem. ütü mütü onlar kolay ve ucuz zaten.

eh, seni de evlilikten vazgeçirdiğimize göre (umarım) özgürlüğüne kavuştun ve gözün aydın diyorum. aman bi daha öyle lanetli iğrenç fikirleri aklına sokma. hadi eğlenceli güzel bi hayat dilerim.

eşyayı siktiret. kızı kırma ve üzme. ne olursa olsun, olan, orda kalsın. ne sen başkasına anlat olanları, ne o başkasına anlatsın. kol kırılsın, yen içinde kalsın. kan kusun, kızılcık şerbeti içmiştik diyin. birbirinizin kıymetini bilin. birbirinizle önce arkadaş ve iyi bir dost olun.

eşya, kafa yormanız gereken en son şey.

evlilik cok guzel sey. Allah mesut etsin :)

oturacağınız ev kendinize ait ise:
mobilya: doğtaş (yatak büyük bir indirim teklif edilmezse işbir veya yataş olsun),
beyaz eşya: tamamı siemens'in ithal olan tam ankastre serileri (özellikle ithal olanlar gerçekten mükemmel cihazlar, yerli olanlar bildiğin profilo zaten. mutfağın durumuna göre buzdolabı ankastre olmayanlardan olsun. tümünü aynı markadan ve aynı yerden alırsanız iyi bir indirim olur. aynı listeyi başka bayiye de götürüp fiyat alın.),
klima: mitsubishi electric,
tv: samsung 4k modelleri (55" den küçük ve curved olmasın),
kahverengi eşya: bu biraz karışık. meselam philips ütü olabilir, dyson veya elecrolüx süpürge olabilir gibi. eşinizin çeyizinde gelebilir bunlar, adettendir.
bütün bunlar öncelikle bütçe meselesi elbette.önce bütçenizi belirleyin ve yola öyle çıkın. ev kendinizin değilse yerli üretim arçelik, beko gibi markalara yönelebilirsiniz. mobilya da markalı olmak zorunda değil. ileriki yıllarda daha iyileri alınır. unutmayın bir süre sonra 3-4 kişi olacaksınız. onlara da oda düzenlenecek.
evlilik gerçekten güzel. hayata anlam katan en önemli şey belki. sizin seven bir eşinizin, ailenizin, sıcak bir yuvanızın olması güzel.
gelsenize olm, boyu geçmiyo bak valla :))

hayırlısı olsun, mutlu olun.
eşya konusunda ilk tavsiyem şu:
çok komplike olmasından ziyade asıl işini iyi yapıyor mu ona bakın.
desinler ya da ne derler diye düşünmeyin.
ihtiyaçlarınız düşünüp ona göre hareket edin.

çamaşır makinesi için şuraya bakabilirsiniz: eksisozluk.com

bulaşık makinesi için:
buraya yazıyordum, sözlüğe yazayım da başka soranlara da link olsun dedim. taze taze: eksisozluk.com

buzdolabı: derin dolap daha kullanışlı oluyor. şimdiye kadar kullandığım üç dolaptan da başka açılardan memnun kaldım. bundan öncekinin joker bölümü vardı. 3 kapaklıydı. aradaki bölümü ister derin dondurucu istersem soğuk saklama için kullanıyordum. duruma göre ayarlıyordum. çok güzel düşünülmüş iyi bir işti. şimdi o tür dolap yok galiba. aeg üretimiydi o.
şimdiki dolabım derin. derinlik çok işime yarıyor.

bir de derin dondurucu bölümüne bakın. buzdolabında en büyük sıkıntı koku yapma olayıdır. baş edilemeyen koku derin dondurucuda istemeden çözülen akan gıdaların alta sızmasından oluyor. köpük var altta ona geçiyor ve dondurucu tabanını çıkarıp o köpüğü temizlemeden geçmiyor. (köpüğün yenisi bulunmuyor, mecbur temizleyeceksiniz başka çare yok ya da dolabı elden çıkaracaksınız)
derin dondurucunun alt tabanı ya çıkarılabilir olsun, ya da tek parçaysa alt kısımda hava üfleme ızgarası olmasın. ona dikkat edin.

burası neresi? denemeye gideyim.

o bi kavanoz soğanı gördüm midem bulandı 3 gün aklımdan çıkmayacak şimdi :((

ekmeğin içindeki de bi tuhaf ceviz desen ceviz değil böyle çekirdek halindeki bir şeyi hamura sarıp pişirmişler.

hiç bana göre değil bu konsept cidden midem kalktı.

kavanozdaki de soğan mı ya? ben meyve sanmıştım onu

soğan mı ki o? yumurta gibi duruyor.

bariz soğan kavanozdan çıkarıp kesip ekmeğin üstüne koymuşlar işte.

kenardaki eski kaşarımsı peyniden de soğanın altına koymuşlar :((

o kavanozdakiler yumurta

tatlı değil belki o? ekmek içindeki kıyma da olabilir.

resmi google'da arattım bu sonucu verdi ne kadar yardımcı olur bilemedim ama;

Ploughman’s lunch with pickled onions and onion-rye bread

www.pinterest.com

her sey tanimlanmis. ben de kasedekinin visne receli oldugunu soylemeye geldim.

arkadaşlar soğan bakın tarif de veriyor:

www.gourmettraveller.com.au

For pickled onions, combine salt and 500ml cold water in a non-reactive bowl and stir until salt dissolves. Add onions and stand overnight, then drain and rinse. Pack into sterilised jars, layering with chilli, bay leaves and spices. Combine vinegar and sugar in a saucepan, stir over medium heat until sugar dissolves, bring to the simmer and cook until a light syrup forms (4-5 minutes). Pour onto onions to completely cover, seal and stand at room temperature for at least 3 weeks for flavours to develop.
02For onion-rye bread, preheat oven to 180C. Combine flours, sugar, yeast and 2 tsp sea salt in the bowl of an electric mixer fitted with a dough hook. Combine milk and 310ml water in a saucepan, warm over low heat to lukewarm, then, with motor running, add to flour mixture, kneading until smooth and elastic (4-5 minutes). Transfer to a lightly oiled bowl, turn to coat, cover and stand in a warm place until doubled in size (45 minutes-1 hour). Meanwhile, heat oil in a large saucepan over medium-high heat, add onion and stir occasionally until caramelised (12-15 minutes), add fennel seeds, stir until fragrant (1 minute), season to taste and set aside. Knock down dough, roll out on a lightly floured surface to a 25cm x 30cm rectangle. Spread with onion mixture, then, with shortest side facing you, roll away from you to form a cylinder. Place in an oiled 11cm x 27cm loaf tin, cover and stand until risen (20-30 minutes). Brush top with water, scatter with extra fennel seeds and salt and bake until golden and cooked through (50-60 minutes; loaf will sound hollow when tapped). Turn onto a wire rack to cool completely. Serve thickly sliced with pickled onions, aged Cheddar and fruit chutney.

şaraplı şekerli chilli li şurup gibi karışım hazırlayıp içine soğan koyuyor

ekmek de soğanlıymış beyler :((

kaçtı bütün iştahım

ekmeğin içindeki keten tohumu ve soğanlı bir sos.

soğan da turşu.

acaba reçel de soğanlı mı? :D

ben yerim bunu.

da o sogan bizim yemege koydugumuz soganlardan degil. dogal tadini bilmiyorum ama kavanozdan cikmis halinin tadi baya hafif. genelde tatli biseyin yaninda, tadini eksilikle dengelesin diye konulur.

Swirl bread diyorlar buna. Turlu turlu cesidi var. Soganlisini ben de ilk kez gordum.

var.
aycan - aycan.

tanıdığım yok da biri tv dizilerinde oyuncu olan gökçe isimli karı-koca vardı boşanmadılarsa.

boşandılar. kızlarının adı da aynı

ünlü oyuncu gökçe özyol, gökçe isminde bir kadınla evlenmişti. soyadını da aldığına göre ikisi de şu an gökçe özyol ;)

var deniz ikisinin adı da

var arkadaşımın ismi Sena (Kadın)

kocasının ismi de Sena

daha farkli bir ornek vermek istedim,

60 yasindaki babamin genc sevgilisinin adi ile benim kocamin adi ayni.

evet var devrim devrim. çok güzel bişi bence. tesadüfün böylesi çünkü...

Bir ara Bülent Ersoy da kendine Bülent isimli bir sevgili arıyordu.

peki biraz daha fantazi yapalim. soyadi da yani olan var midir acaba?

@exlibris" evlendikten sonra aynı oluyor diye sormadım onu :) ama bir de öyle denk gelse daha da efsane olur:)

bazen bir bardak, bazen hiç. ağzımda metalik bir tat bırakıyor. tadını sevdiğim suya henüz rastlamadım.

hiç. 1 hafta su içmesem aramam. diğer sıvılar görüyor su ihtiyacımı.

tabi bunu kimseye önermem sağlık açısından iyi değil. keşke ben de her gün 1-2 litre içebilsem ama olmuyor arkadaş. önerisi olan varsa dinlerim.

2 lt civarı

ben yaz gunleri 3 litreyi goruyorum. kisin 2-2.5 lt yetiyor.

en az 3.

Sahsi fikrimi soyluyorum: degil.

Ben ozel bir universitede burslu okudum. Simdi de Amerika'da doktora yapiyorum. Lisans egitimim sirasinda Abd'ye gelmeyi cok istesem de maddi acidan karsilayamayacagim icin yapamadim. Ama eger parali okuyan bi ogrenci olsaydim dusunmeden yurt disindan alirdim diplomami. Is yasamina girmek istesem 1 yil calisma hakkim da olurdu, bkz. OPT. Akademik devam etmek istesem de simdiye Chicago'da doktora yapiyor olurdum muhtemelen (benim alanimda dunyanin en iyi okuludur kendisi).

Eger bir gun Turkiye'ye donersem ve cocugum olursa lisans egitimini Avrupa veya Amerika'dan almasi icin elimden ne geliyorsa yaparim.

Belki Amerika'da ortalama altı üniversitelere göre tercih edilebilir, onun dışında Türkiye hiç mantıklı değil.

Yalnız sadece okul ücreti olarak karşılaştırma, yaşam maliyeti her türlü daha fazla çıkar. Bazı şehirlerde Ankara'nın iki katı ücrete bile yaşayamazsın ki bir de uçak bileti vs masraflar var.

bilkent 25 bin liradan düşük bu arada eğitim ücreti olarak.

sadece okul ucreti olsa dogru diyorsun da. yasam masraflari da cok tutuyor yurtdisinda.

bu arada, konudan bagimsiz ama, istanbul'da oturan bir tanidigim, cocugunu, maddi durumu iyi olmamasina ragmen ozel universitede okutuyor. argumani da: "istanbul disinda yeni ev acip onun masrafini cekecegime, okul parasi veririrm ama evden gider gelir. bana mantikli geldi acikcasi. kisaca soylemek istedigim, egitim masrafinin buyuk bolumu tuition degil yasam masraflari.

@kayra araştır 30 000 civarında çok okul var.@earthsea yaşam ücreti en fazla 2 katı olsun ama sonuçta parası olanlar için soylüyorm tabi o dediğin kıstastaki özel okul öğrencileri ortalama okullara gider haliç gibi vb..

imkansız gibi birşey.

travel.state.gov

siteye gore ziyaretci vizesi icin 2 gun sonraya randevu veriliyor. vizenin eve gelmesi tahminen 7-10 gun arasi suruyordu zamaninda. Su siralar pek yogun degildir vize bolumu, work&travel cilar dondu bile, ogrencilerin okulu coktan basladi. bence zorlarsaniz olabilir o is.

hangi tarihe randevu alabildiğiniz önemli. güncel randevu durumuna bakın, üzerine 4-5 gün ekleyin pasaportun size ulaşması için. bu hafta içine randevu varsa yetişir diye düşünüyorum.

Çok teşekkürler...

burun ve kulak yaşam boyunca büyür.

Yaşlılarda büyüyordur da 22-23 yaşında büyür mü hakikaten?

gebetto ustaya sormak lazım :/

Burnunla sürekli oynayıp şeklini bozmuş olabilir misin?

Evet burnumla oynarım el alışkanlığı illa içini kurcalamak anlamında değil :) Şekli bozuluyor yani öyle ? Çok üzüldüm lan.. Gitti güzelim burnum.

Evet buyur veya asagiya dogru sarktigi icin bize oyle gozukur. Kikirdak doku oldugu icin yercekimine karsi koyamiyor sanirim.

tel süzgeçte süzerek yapılıyordu eskiden şimdi daha kolayı blender olduğu için öyle deniyor. Topaklanma olmadan süzebileceksen eze eze yap tabi ki de..

Yapilir tabi ki. Ben oyle yapiyorum, evde blender olmadigindan. Birazcik taneli oluyor corba tabi ama, mecbur. Ezebildigim kadar eziyorum tahta kasikla falan karistirirken(biraz yassi bir tahta kasik), oldugu kadar.

mercimegi ezip tekrar tencereye katiyorsunuz anladigim kadariyla?

mercimek çorbasının içine koyacağın patatesi havucu rendeleyip koyarsan onlar zaten kaynarken yumuşaya yumuşaya kayboluyor. bir kez de tel süzgeçten geçirirsin mis gibi olur.

5 yillik ogrencilik hayatimda surekli yapabildim. blender'im hic olmadi, gerci hala yok:)
yazmislar ama ben nasil yaptigimi paylasmak istedim. yanlis hatirlamiyorsam mercimek corbasina suzme mercimek corbasi denirdi benim memleket yorelerinde, suzgecten suzerek yapildigi icin.

ben icine koydugum soganlari iyice iyice kavuruyordum, tabii yakmadan, sonra mercimekleri de kavuruyordum bi guzel, sonra sicak su, baharati vb. uzun uzun, neredeyse 1 saat kaynatiyordum, mercimekler baya bi yumusamis oluyordu.

sonra tel suzguye yavas yavas dokup, kalan taneleri bir kepce yardimiyla bastirirdim suzguden ufalanip gecsin diye. uzun bir surec, ilk basta corba suzguden gecmeyecek, biraz siz ugrasicaksiniz ufalanip, suzguden aksin diye ama yilmayin:)

tabi bu suzguden akan corbayi oldugu gibi baska bir tencere/kapta biriktiriyoruz. en son kalan, ufalanamayan taneleri de ben icinde koyardim, tadini kotu etkileyen bir sey degil sonucta.

Tabiki yapilir. Yuz yil once blender mi vardi. Hem annem blender olmadan yapardi eskiden

Yok ben hic suzmedim ya, tel suzgecim de yok. Mercimek suyun icinde tencerede kaynarken zaten yumusuyor, ara ara karistirirken de eziyorum iste. Pisince de iyice iciyorum bu kadar. Ama suzgecten gecirme isi de guzelmis, bi dahakine oyle yapayim ben de.

Çok daha sağlıklı bir çorba olur. Blenderdan geçirerek mercimekteki ve varsa sebzelerdeki lifleri parçalamamış olursunuz. Eskiden düdüklüden direkt süzgece alırdım, artık süzgeçten bile geçirmiyorum.

ben catalla tencerenin kenarinda ezmek suretiyle yapiyodum, sonra patates puresi icin patatesi ezme aletini kullanmaya basladim. 5 dk filan suruyo ezme islemi.

yav anacım eskiden blender mı vardı.

köy çorbası usulü yap.

saf et suyuna (tercihen kemikli) at mercimeği kaynasın. içice yumuşayıp çorba kıvamına gelince al ateşten.

ne yağ koy, ne salça ne de başka bişey.
bir de böyle dene.
enfes oluyor.

@mavi istiridye, iyi dedin de max yumurta kirabilen insanim, ustelik yurtdisindayim. fazla utopik kalir o bana su an :)

Basinda "Dear Ms. ... & Ms. ..." desen daha uygun olur sanki.

Ha biri Mr. mis, pardon :)

"Dear Sirs,"

Diye de baslayabilirsin sanki?

bence damdanakan+1. sonunu da cok cok resmi degilse best regards ile bitirebilirsin.

cok resmi ise de;

yours,
yours truly,
sincerely,

olabilir belki.

Ankara Gimsa'dan kız arkadaşıma almıştık , çok memnundu . İlgnç ama 2 Tl ye almıştık

3M inkiler gittigidiyorda satıyolardı.ben onu kullanıyorum

neredesin?

İzmir

@high hopes etkili mi peki, memnun musunuz?

hocam eczanelerde satılan silikon kulak tıkaçlarından alacaksın. 3M felan güzeldir elbet ama bulman zor olabilir. Aşağı yukarı her eczanede var bunlardan. 4 lü paket olarak satılıyo 5 tl felan. Askerde beni kurtardı bu meretler.

@ned flanders silikonlarin çok etkili olmadigini duymuştum. Ne derece engelliyor gürültüyü?

memnunum dostum ama sen ne amaçla kullancaksın uyurken mi?

peki kulak tıkacı ama nasıl kulak tıkacı

bu plastik şekilmi
www.google.com.tr

yoksa bu sünger şekil mi
www.google.com.tr

hamur tipimi

www.google.com.tr

yoksa kulaklık gibi olanmı
www.google.com.tr

yoksa hepsi olur yeter ki ses geçirmesinmi
sorma sebebim hepsini kullandım, kullanım yerine göre tavsiye vereceğim.

ben askerdeyken 3M'inkini kullandım. turuncu uçlu mavi kordonlu. horlama seslerini kesiyordu.

ne için istediğine bağlı. profesyonel kulaklıklar var. dış ortamın frekansının aynısını yayınlayarak kulaklıkta sesin emilmesini sağlıyor.

silikondan daha etkilisi ile karşılaşmadım. Tilki uykusu denen türde bir uyku uyuyorum. Bu tıkaçları tam kulağıma uygun şekle getirdim. Askerde dangozlar bağıra bağıra gece konuşurken ve horlarken sorun yaşamadım diyebilirim. Sünger olanlar etkisiz ancak silikonlar gayet başarılı.

Kulak tıkacı kadar, onu takma şekli de önemli. Tıkacı elimizle ezip kulağa yerleştiriyoruz. Orada açılmasını bekliyoruz. Eğer olduğu gibi tıkmaya çalışırsak ya düşer, ya da sesi engellemez, aklınızda olsun.

3m on numaradır

Benim kullanma amacim insan gürültüsü ve müzik sesi.

o zaman kulaklık tipinde almanı tavsiye ederim çünkü kulaç içine soktoğun tıkaçlar bir süre sonra kulağı çok rahatsız etmeye başlıyor(en azından benim kulağımı)

işyerinde çok sağlam ses kesen kulaklığım var yarın markasına bakıp söylerim.
ama kesin 3M dir diye tahmin ediyorum

Bauhaus da falan vardır kesin.

otiflex e bak bi

aynı seslerden rahatsız olup tıkaçla yaşayan bi insan olarak yorum yapmazsam olmazdı...

şundan aldım pek memnun kalmadım. zaten kullan-at bana gelmez. bütün gün takıyorum. www.hepsiburada.com


şundan vardı, kulağıma çok pis alerji yaptı. tavsiye etmem. www.hepsiburada.com

şeffaf silikon bi şey almıştım eczaneden kademeli, o güzeldi ama kayboldu.

sonra şundan aldım. daha iyisini bulana kadar en iyisi bu: www.hepsiburada.com

ben abarttığım için kulağı tahriş edebiliyor ama güzel yani, yıkanabiliyor filan.. yakın zamanda 5 lira bile değildi yalnız...

ses mes kalmamış artık. dur çıkarayım kulağımdan aklıma gelmişken :)

cok ama cok saygisiz bir ust komsum vardi. inek bir ogrenci olarak ders calismam, uyumam mumkun olmuyordu tepemde o adamla. hayatim zehir olmustu diyebilirim bir sure.

ben balmumu kulak tikacini en ise yarayan sectim. turkiye den hic almadim hep yurtdisindan getirttim ama siz bi ara bi eczaneye ugrayip sormak istersiniz belki. hamur gibi oluyor elinizle isitip yumusatip sekil veriyorsunuz. kulaginizi kulak memesinin biraz daha yukarisindan hafifce cekerek, kulaginizin icine tam oturmasini saglayin.

umarim bir cozum bulursunuz.

Cevaplariniz için cok teşekkürler.

compoditro abi gelir, bütün sıkıntılarını çözer. istersen özel mesaj at.

amerigaya gidiyorsan orada bulamayacağın özel eşyaların dışında hiçbirşey alma. orda herşey daha ucuz.

konum itibariyle oldukca soguk olur. ona gore kiyafet al diyecegim ama bizim turkiyedeki kazaklar hayatta tutmaz seni eger usuyen bir insansan. o yuzden simdilik en yunlu kiyafetlerini al, gelince buradan amazondan falan alisverisini yaparsin.
eger ki, ben peynirsiz, zeytinsiz, bulgursuz yasayamam dersen gelirken, vakumlat getir.
bir suru turk market var internetten satis yapan oralari da kullanabilirsin. (tulumba en unlulerinden)
kalacagin yere gore havlunu getirebilirsin de burdan da alablirsin de. azicik kaliteli olsun dersen marshalls, home goods, amazon cennet gibi yerlerdir. 7 dolara cok guzel havlular alabilirsin.
bagaj bavulunda sampuan, tirnak makasi, jilet tasiyabilirsin sorun olmaz.
cekirdek seviyorsan burada yok haberin olsun
cok sevdigin bir corba varsa al getir sorun olmaz.
cok fazla kiyafet getirme dedigim gibi seni sicak tutmayabilir, buradan alirsin.
ayni sey kislik ayakkabi icin de gecerli. (bunlar usuyen biri oldugun varsayilarak yazilmistir)
bavulunu hazirlarken esyalarini katlama rulo yap.

antibiotik almayi sakin unutma. bulamayacagin tek sey o :)bagaja verdigin bavulunda getirebilirsin kutusunda sorun olmaz.

ABD'de polise, diş hekimine, doktora ve avukata işin düşmeyecek şekilde yaşa.
bu 1 sene içinde dişlerinden problem çıkarabilecek olan varsa, onları hallet önce. sonra git.

gitmeden menenjit aşısı ol. hepatit B aşısı ol.

gideceğin yerin adını, Fairfax, VA şeklinde yazmaya alış.

bavulunda, boya, yanıcı, parlayıcı kimyasal, patlayıcı şeyler, ateşli ve ateşsiz silahlar olamıyor. onun dışında tırnak makası ve şampuan gibi şeyler için bir yasaklama yok.

sucuk, pastırma götürme, kaptırırsın. paran çöpe gider.

Türk yiyecekleri yemeden duramayan biriysen, Turkish grocery VA diye gugılla. Ben demin baktım, Vienna, VA'da varmış. Sana otobüsle 2 saat mesafede. Otobüs dediysem, muhtemelen toplu taşıma otobüsüdür. Şehirlerarası otobüs değil yani.

En azından bir havlu alsam mı sorusunu niye sordun? Banyo yapmıycan mı? Başını ve ficûdunu neye silecen? Havlu da al, yastık yüzü de al. Yerin varsa çift al havluyu. Ama asıl kazak, başlık ve kaban, palto gibi şeyler al. Önümüz bahar deme çünkü 2014-2015 kışını orda geçirecen. Bu kış gibi bi kış olursa, gıvışır galırsın orda. En ağır kıyafetlerini üstüne giyip bin uçağa.

Kıyafet genel olarak ucuz. Hani ola ki kıyafete ihtiyacın olursa,

Walmart Supercenter
13059 Fair Lakes Parkway
Fairfax, VA 22033

Walmart'a takıl. Gider gitmez ordaki Çinlileri gözle. Onlar nerden ne alıyolar öğren. Oranın kaşarlanmışlarını sorguya çek. Sakat mahalleleri ve sakat saatleri öğren ve oralardan uzak dur. Neyi nerden aldıklarını, yiyeceği nasıl ucuza getirdiklerini sorgula.

Amerika'da en ucuza hayatta kalmanın en zararsız yolu, yumurta, muz ve suyla beslenmektir. Sadece bunlarla hayatta kalamazsın tabii de, her sabah iki yumurta gönder gövdeye. Fiyat performans oranı en iyi olan yiyecektir. Hergün bir de muz gönder. Onun da fiyat performans oranı çok iyi Amerika'da.

DC'deki müzeler beleş. Onları gezmeden gelme. Yazın bunaltıcı geçebileceği gibi bir his var içimde. Varsa bi de yazlık şapka getir yanında. Terlik de getir gelirken. Bizdeki terliklerin benzerini biraz zor bulursun. En az 20 dolar bayılmak zorunda kalabilirsin.

Farmer's market var mı diye sor gidince. Günlerini, saatlerini öğren. Oradan alışveriş edip kendi yiyeceğini kendin üret. Hazır yemeyle, kendi yemeğini pişirme arasında 3 misli gibi bir fiyat farkı olabilir. Mütevazı yerlerden bahsediyorum tabii. Yoksa o işin üst sınırı yok.

Anaaa ne güzel la! Kola-gazoz refillmiş! gibi bi tuzağa düşme. Duba olur gelirsin, pankreası da eline alırsın. Zehirlerden uzak dur.

Gugıldan bir iki Türk lokantası bul. Arada bir lahmacun yersin. Paran yok diye makarnaya abanma. Bissürü değişik meyve göreceksin. Dene onları.

Ben helâl etten başkasının yanından bile geçmem gibi bir tavrın yoksa, %93 yağsız kıyma bul.

Bu dönemde, bol kefir, sarmısak ve yeşil soğan tüket. Kırmızı soğan da tüket. Kıymalı yumurta, soğanlı kıyma, menemen gibi yemeklere devam et. Sebze de pişir. Senin yapacağın bütün yemekler, dışarıdaki hazır yiyeceklerden çok daha kaliteli ve sağlıklı olur. Bakkal malzemesini nerden ucuz aldıklarını da sor ordaki kıdemlilere. Mal gibi içine kapanma, insanlara soru sor. Sormazsan, hiç kimse, hiçbi işine yardım etmez. Yabânilik etme.

Araba kullanman gerekecekse, trafik kurallarını çok iyi öğren. Özellikle sarı okul otobüsleri ile ilgili olan kuralları çok iyi öğren ve hiç unutma. Gerekmeyecekse bile sürücü ehliyeti al. İleride işine yarayabilir. Araba kullanmayı bilmiyosan gerek yok. Çünkü ehliyet kursuna para isterler.

Vaktini çok iyi değerlendir. Lay lay lom yapma. Amerika, öğrenmeyi sevenler için bir cennettir. Kütüphaneleri keşfet ve azami ölçüde faydalan. Sadece okulun kütüphanesiyle yetinme, Fairfax public library ve civarda başka meşhur kütüphane varsa oralara da git.

Demleme çay tiryakisiysen, yanında demlik götür. Çaydanlık bulursun ama demliği zor bulursun. Türk bakkalında belki vardır. Katlanır, küçülür çanta gibi bir şey götürmen faydalı olabilir. Bir de 2-3 günlük seyahatler için sırt çantası ya da çek çek valiz gibi bir şey işe yarar.

Biraz vakit varsa, mezunusa.com'a gir ve oradaki soru kategorilerine göz at. Senin bu geçtiğin yollardan geçmiş yüzlerce Türk gencinin sormuş olduğu sorular ve almış olduğu cevaplar işine yarar.

ABD'de pasaportunu yanında taşımak zorunda değilsin. Gidince yanında taşıma. Kaybedip bi de onla uğraşma.

Hazır çorba ister al, ister alma. Belki ilk hafta için bir kaç öğünü kurtarabilir. Uçakta sana bi form verecekler, o formda yiyecek getirip getirmediğin sorulacak. O formda yes'i işaretlemende bi sakınca yok. Yanındaki yiyecekler ambalajlı olmak kaydıyla. Sucuk pastırma gibi şeylere el koyuyolar bildiğim kadarıyla. Ama kavanozumsu ve diğer paketli yiyeceklere ses çıkarmazlar. Fındık getir istersen. Ambalajlı tabii. Acil durumlarda hayat kurtarıcı olabilir.

Bütçen çok çok darsa, 7 dolarlık havlu da sana pahalıya mal olabilir. Göze 7 rakamı büyük gibi görünmüyo. Bütün fiyatlar KDV hariç. Sonra ona 7 buna 8 derken, sermayeyi kediye yüklüyosun. Bütçen çok darsa, getirebildiğini getir. Kimse seni ayıplamaz. Mahalle baskısının olmadığı bi yer bura. Önemli olan, ürettiğin işin kalitesi. Şeklin, biçimin çok bi önemi yok. Genel olarak konuşuyorum. Yoksa iş dünyasında şekil de önemli.

Erkeksen ve elektrikli tıraş makinen varsa getir. Mac 3 bıçağın tanesi 2.5 dolardan başlıyo. Haftada bir değiştirsen, bi senede 130 dolar eder.

Saçın çok kısa gelirsen ve iki ay o saçla idare edersen, en az bi 15 dolar berber parasını ötelemiş olursun. Türk bakkalını bulduğunda, Türk berberi de sor ona. Ya da ne gelirse başına çekecen.

Nası bi saç modelinden hoşlanıyosan, yanında resmini taşı. Benim cepte ensemin fotoğrafı var, gösteriyorum, kolaylık oluyo. Bana da berbere de.

Gözlük, lens gibi malzemelerin varsa yedeklerin olsun. Çok kuvvetli bir ağrı kesici ile antibiyotik olsun yanında. Valiz kontrolü yapacak olurlarsa, çok nadir oluyo ama olursa, reçete sorarlar. Reçetesiz ilacı sokamayabilirsin. Çok düşük ihtimal ama ihtimal.

Çinlileri ve Hintlileri iyi takip et. Herşeyin puştluğunu en iyi onlar bilir.

Uçakta kolay ulaşabileceğin bi yerde bi tükenmez kalem olsun. Pasaport numaran da kolayda bi yerde olsun.

F1 vizesi ile geliyosan, onun yanında bi kağıt daha istiyolar galiba. O kağıdın ne olduğunu öğren ve yanında olduğundan emin ol.

Bu bir sene boyunca kimseyle dalaşma.

Hergün duş almayı ihmal etme.

Gördüğün ıvır zıvırların görece ucuzluğuna kanarak ihtiyacın olmayan şeylere para saçma. Sonradan yekûn tutuyo ve pişman oluyosun.


Nordstrom Rack Fair Lakes Promenade, 12193 Fair Lakes Promenade Dr, Fairfax, VA 22033 adresinde Barnes and Noble kitapçısı var. Oraya da git mutlaka.


Merak ettiğin bişey olursa sor.

cevabımı tiklemişin, bu yazacağımı görmezsin belki diye yeni cevap yazıyorum:

Wegmans

(703) 653-1600
11620 Monument Drive,
Fairfax, VA22030

Store Hours
Open 6 am - Midnight, 7 days a week

bu market muhteşemdir. 5 dolara kızarmış tüm piliç satıyo. en az iki gün yersin.

Hemen araba mesafesinde olan bir Arap market adresi paylasiyorum. Kimi Turk urunlerini (sucuk var, peynir, zeytin, hazir corba da olabilir) burada bulabilirsiniz, turk yemegi ozler veya amerikan yemeklerine alisamazsaniz.

Fair Price International Supermarket
5703 Edsall Rd, Alexandria, VA 22304
(703) 751-0786

Nerede kalacaksiniz, arabaniz olacak mi bilmiyorum ama Fairfax biraz dag basinda sayilabilir. Yurume mesafesinde pek bir yer yok ne yazik ki. Shuttle var sizi metro duragina(Vienna duragi-Orange line) ve belli yerlere goturen ama onun disinda ulasim kisitli. Yani ilk birkac gun alisverise cikamayacaginizi goz onunde bulundurarak gelin, ne olur ne olmaz.
Havlu cok yer kapliyor diye getirmemeyi dusunuyorsaniz hani su incecik kumastan yapilan havlu yerine kullanilabilen seyler var(adini unuttum:) onlardan bi tane alin en azindan. Yani hic havlu getirmeden zor olabilir. Bi kac hazir corba alin tabii, bulunsun. Sampuan da alin, ucaktan inip evinize gidince muhtemelen ilk is dus almak isteyeceksiniz.

Eger hatun kisiyseniz, alisveris seviyorsaniz en yakindaki ROSS, Marshalls ve TJmax en sevdiginiz alisveris mekanlari olabilir:) Oldukca ucuza kiyafet alisverisi yapabilirsiniz. Ama yine de cokca giydiginiz onemli saydiginiz kiyafetleri mutlaka alin yaniniza. Ben turkiye de cok sey birakmisim nasilsa orada alirim diye, pismanim, hala en cok tr den getirdigim seyleri giyiyorumdur heralde.

Ne zaman geliyorsunuz bilemedim ama havasi baya kuru buranin. Mesela benim en cok bepanthen e ihtiyacim oldu ve bi muadilini bulamadim, muhtemelen vardir ama ben bulamadim.

Priz donusturucusu de onemli, gelmeden bulursaniz iyi olur. En kotu havaalanindan bulabilirsiniz saniyorum.

Mesaj da atabilisiniz bana, komsu olacagiz:)

Iyi yolculuklar!

bi de washington dc metro haritasini paylasmak istedim. havalar isinacak (umarim yakinda), washington dc ne guzel olur simdi...

www.wmata.com

(not: GMU orange line'in bati yonundeki son duragi, Vienna'ya shuttle mesafesinde, shuttle okulun shuttle i)

El atan herkesten allah razı olsun. Dediklerinizi göz önüne alarak hem maddi hem manevi hazırlığa başlıyorum. Kararsız kaldığım noktalarda döneceğim tekrar. Ne güzel birşeymiş bu duyuru =)

Son birşey daha, Fairfax Virginia dedim ama henüz ev tutmadık. Acaba nasıl ve nereden tutsak daha iyi olur ki? kiralar çok fena...

semt konusunda ballı börek yardımcı olsun. biraz uzak olsun, ama ucuz olsun. gidip de merkezi yerdir diye bütün parayı kiraya gömme. birkaç kişi beraber tutabiliyosan en iyisi o aslında. okulun bir ilan tahtası gibi bişeysi var mı internette filan. onu bi araştır. gitmeden önce oradaki öğrencilere ulaşıp soracaksın ne yapabileceğini.

okulun off campus housing sites su : och.gmu.edu aile olarak gelmiyorsaniz veya ille de yalniz yasayacagim demiyorsaniz, kiralik oda ilanlari oluyor burada

eger arabasiz ulasim saglayacaksaniz 'cue bus' denen otobusun (bu okulun shuttle i, ogrenci kartiniz varsa ucretsiz) yakindan gecip gecmedigine bakmalisiniz. dedigim gibi ulasim biraz kisitli.

arabaniz olacaksa fairfax haricinde manassas, alexandria gibi cevre illerde yasayabilirsiniz gorece biraz daha ucuz olabilir. ama tanidigim cogu insan okul cevresinde oda veya basement kiraliyor.

maalesef 1100-1200 dolardan asagi (ki bu da studyo) kiralik ev bulmak cok cok zor. ki ben bu fiyata bile kafama gore bi yer bulamamistim. tabii saatlerce araba kullanmayi goze aliyorsaniz o baska, dc den uzaklastikca kiralar da dusuyor haliyle.

su site guzel bir sitedir ev aramak icin www.zillow.com
bunun disinda
rent.com
www.apartmentshowcase.com
gibi siteler yardimci olabilir belki.

gencleri bilemem ama gunumuz cocuklari beni bu yasimda parmaginda oynatacak kadar zeki!
yeni nesiller daha da zeki dunyaya geliyorlar gibi geliyor bana, zaten oyle olmasa hayatta kalmalari da zor olurdu saniyorum. malum cag teknoloji cagi, milisaniyelerle yarisiyoruz. bazen 20li yaslarda olan kendimi cagin gerisinde kalmis hissettigim bile oluyor.

bol metabolik sendrom, bol depresyon, bol pankreas ve meme kanseri bekliyor bu kola, goflet ve püskevit gençliğini.
sadece zehirli yiyecek içeceklerden değil, hareketsizlikten. vidyo geym, bilgisayar, feys, çet, televizyon, üşengeçlik, ayh yoruldum, yoruldum teraneleri, tembellik, tembellik, tembellik...

zeka değil imkan bolluğu sebebiyle çabuk gelişme ve şımarıklık var bence.

iş güç, ev ve geçim sıkıntısı olmasaydı bence 20-22 iyi bi yaş. onun dışında sonu yok.

Ben 30'um evlenmedim, abim 42 ve evlenmedi. Bir kadın kuzenim 43, bir erkek kuzenim 45 ve bekar. Bizim ailede evlilik tanımı yok sanırım. İdeal bence kişiden kişiye değişir. Bazıları çocukluğundan beri bunun için hazırlanır, bazısının umurunda olmaz ve 25'inde "Ne oluyor" tepkileri içinde izler çevreyi.

Ya ben kendim icin 25-27 diye dusunuyorum. Erkek icin de 27-32 civari falan en gec iyidir.

Hatta bazen bana bu yaslar bile gec geliyor sanki zira etrafimda evlenmeyen 3-4 kiz arkadasim var! 23 yasindayiz ama alayinin bebekleri var! Feysbukum bebek fotolariyla dolu.

Erkeğim, 30 gibi düşünüyorum.

ben 27, nişanlım 27, bi ay sonra evleniyoruz.

sanki biraz erken davrandık gibi geliyor, koşullar böyle gerektirmeseydi bi 29-30 daha iyi olabilirdi sanki.

min. 27-28 falan. kadın erkek farketmez. şöyle okullar bitsin, işe girilsin. işte biraz düzen otursun, ondan sonra. 20'li yaşların başında evlenenlere şaşırıyorum.

geçim derdi yoksa 20-25 arası evlenmek en iyisi bence

işi gücü halledersem erkek olarak 27 gibi idealdir diye düşünüyorum ben de.

ya ben 28'im, evlenen ve/veya çocuk yapan da bekar arkadaşım da çok -ya da nişanlı falan- ama genelde gördüğüm şu: belli bir eğitim/kültür seviyesinin altında olanlar evlenip çocuk yapmışlar. şimdi tabi ki bütün genellemeler yanlıştır da, hani işini gücünü kurmaktan ziyade, sıkılmayalım diye evlenmiş gibiler bu arkadaşlarım -lise mezunu ya da iki yıllık bölüm mezunu olanlar genelde bu sınıfta- tabi istisna olarak evlendikten sonra bir yandan doktora bir yandan çocuk yapan da var, ama bir kişi tanıyorum öyle. o yüzden yaş diye sorunca, kesin bir şey diyemiyorum. mesela bazı arkadaşlarım 23-24 yaşında evlendi, bana sanki sıkılmışlar gibi geliyor ya da ben paranoyağım bilemiyorum. ama ben daha düşünemiyorum misal, hadi şimdi doktoram devam ediyor, gerçi zaten aday da yok da, diyelim ki oldu, doktoram bitene kadar düşünmüyorum ben -yani zaten şu anda ikinci sınıfım, olsa bire birisi bir iki sene de anca karar veririz öyle bir şeye herhalde ki benim gibi bir manyağa tahammül edebilecek kişi sayısının limitini alınca eksi sonsuza gidiyor, o yüzden o iş yaş XD -. neyse, bittikten sonra da aslında birlikte yaşasak sanki daha mı iyi olur diye düşünüyorum, zira bu erken evlenen arkadaşlardan boşananlar da çok -hatta bayağı bir çok- artı benim ailemde de boşananlar çok -bazıları erken yaşta, bazıları geç yaşta evlenmiş- bana da sıkılacakmışım gibi geliyor yazılı bir anlaşmayla yapılan böyle bir işten, böyle bildiğin korkuyorum. yani gerçekten korkuyorum yahu! afakanlar basıyor beni! ayh gene içim sıkıldı gidiyorum ben :/

gecen gun bir hocam "gecen her gun cocugunla gecirebilecegin gunlerden caldiklarin" gibi bir cumle kurdu.
cumle benim hosuma gitti dogrusu, zaten erken cocuk sahibi olmayi istemisimdir hep. bunun olmasi icin de evde kalmazsam 25-27 arasi evlenmek istiyorum. ama tabi her sey nasip kismet deyip, ayse teyzeye baglamasam olmaz:)

Yasim 18, 23'te evlenmekte israrciyim

Bana kalirsa erken evlenmeli. Sonra cocugunun dedesi gibi oluyor.

erkek 35 kadın 28

ben 23'üm, nişanlım 28.

evlenmenin yaşı yok, ideal yaştayım birini bulup evleneyim ya da şu yaşıma gelince olur düşüncesi çok mantıklı değil.

Kadın 25-27 arası, erkek de 27-29.

Erkek 32-35
Kadın 25-30

Ama yine de iyi düşünmek lazım, gerçekten çok zor bir şey evliliği sağlıklı yürütmek.

Ayakta durmayı başardığı an evlenmek gerekli bence
Türkiye şartlarıyla en az 25 30 gibi bir yaş oluyor sanırım

Erkek 32-35

Kadın 27-30

böyle bir soru yok.cevabıda yok.
öylesine plan yapılır edilir. yaş söylenir de hiç belli olmaz.
ne tanıdıklarım var bu tarz şeyler söyleyip 2 haftada evet 2 haftada evlenen,yok abi ben evlenmeye karşıyım diyip 1 yılda ağustos ayına tarih alan.

kadın 28,erkek 32 minimum.
douchebag +1

kadınım, 21 de üniden mezun oldum, 23 yaşında evlendim, şimdiki aklım olsa 28-29 gibi evlenirdim en az. evlilik beni maddi manevi çok çökertti çünkü. birinci evlilik yıl dönümüne de hamilelik planlardım 30 yaşında doğururdum.

ama tabii kısmet bu işler en iyi zaman hayırlı olduğu zaman, hayat bize ne getirecek bilemiyoruz, sen de hayırlısını iste her zaman.

vay be erkek için 32-35 demişler lan. valla rahatladım. 35 yaşındayım, bekarım. evlenmek isteyen adaylara selam ederim.

erkek için 27 ideal. en geç 30.
bayan için 24 ideal. en geç 27.

26 yaşındayım. Ne evliliği canım!
Şu an ilerisi için de öyle bir planım yok ama belki 30 gibi düşüncelerim değişebilir diye düşünüyorum.(kadın)

Bok var evlenin :) başka işiniz mi kalmadı..

12.5 felan

bir baağyan olarak sana katılıyorum bay.

sanırım savaş dinçeldi bunu anlatan,yaşayan.içki masasına çağırmışlar akşam için kendisini,masada kadın olacakmı diye sormuş;ve daha sonra eklemiş masada bayan olsun içki varsa.çünkü bayanın olması içkili ortamda saçmalayacak insanları hem kontrol altına alacaktır hem muhabbet daha güzel ve seviyeli olacaktır demiş.İyiki varsınız ya,estetik olarak güzelliğiniz yanında biz adamları değişik bir otokontrole itiyorsunuz varlığınızla

kesinlikle katılıyorum.

bu arada tam yeri gelmişken sorayım,

1. tezgahtan kurumuş domates sosu lekesi nasıl çıkar?

2. fırın nasıl temizlenir cam gibi yapılır?

askere gittin mi @Batuhanolabilir,tam bir felakatti.bir ay hiç kadın görmedik psikolojimiz bile bozuldu herşeyin ötesinde :)

:)

aslında erkeklere sadece bir kaç dakikalığına kadın olma şansı verilse bir daha hiçbirinin erkek olmak isteyeceğini sanmıyorum.

@Batuhanolabilir gidince bu duyurum aklına gelecek :)
@kaptan maydanoz gerçekler ama bunlar,sadece erkeklerin olduğu bir dünya çekilmez olurdu :)

adam kadın demiş,bizim türk kızları da teşekkür mesajına boğmuş,yazık :(

@kuja

sos lekesinin üstüne kaynar su dök

sonra bekle, soğuyunca suyu al, bi daha kaynar su dök, yumuşayınca da Cif benzeri bişey ve non-woven beznen silersin.

fırına da çok fazla vakit harcama ama gene de sen bilirsin. yaşadığın yerde kuvvetli yağ sökücüler vardır. onnarnan silersin ama ben olsam fırınnan pek uğraşmazdım. fırın dediğin pasaklı olmalı.

lan görevle Hakkâri'ye gittim, 15 gün kadın görmedim de, feleğim şaştı be! cinsellikle bi ilgisi yok! estetik eksikliğinden feleğim şaştı. askerde de, askerlik sonrasında da bire bir bu söylediklerini hissettim...

askerlik dönüşü poliklinikte hemşire, siz askeri doktor musunuz diye sorduydu da, utandıydım...

hemen bilgisayarinizi sakince yere birakin ve sizde emegi gecen en onemli kadina (anneniz ve varsa sevgiliniz olabilir) tatli bir mesaj atin:)

canımsın. mükemmel varlıklarız elbet :)

vu-huğğ (:
pazartesi sabahına böyle başlamak pek iyi geldi (:

Senin cinsiyetine göre çözüm yöntemleri değişebilir ama, en makulu kapalı bir alana kaçmak ve girişi kilitlemek. Babanızın siniri geçene kadar da kilitli tutmak.

Annem de tehlike altında, yani öncelikli çözüm babayi durdurmak.

Onun 1yöntemi yok, yani tek çareniz -eğer yoksa- maddi bağımsızlığınızı elinize almanız. Tüm bunların dışında da polis şikayeti ile polisin babanıza telkinde bulunmasını sağlayabilirsiniz. Ya da buradan toplanıp gelelim babanın ağzını burnunu kıralım.

valla direk polislik bence ama..

oyle bir seye kalkistiginda elektro sok cihazi iyi olur bence. biber gazi dediginiz gibi ev icinde sikinti

Kesin çözüm tabii ki mete kudur'un dediği. Saçmasapan ama çaresizce bir çözüm de bir bakanın önerdiği gibi yemeğine çaktırmadan toz sakinleştirici karıştırmak.

babanızın psikiyatrik bir sebebten şiddet gösterme eğilimi varsa da, içip içip saldırıyosa da, polisten yardım istenebilir. (bunu yazıyorum ama yazdığıma ne kadar inanıyorum, bilmiyorum).

nick'iniz mânidar olmuş bu arada... sabredin ve çok çalışın. geçecek...

@mete kudur, belki de iyi niyetli bir cabayla daha genel resme bakiyorsunuz ama belli bir kapsamla sinirlandirilmis sorulara cok da tepeden cevap vermek iyi bir cozum olmasa gerek. Ekonomik bagimsizligi eline al demek kolay, bunu dunyanin en yeni ve tartismasiz fikri gibi de ortaya koymak tatmin edici galiba ama hayat malesef parametrelere gore lineer isleyen bir denklem degil.

Oyle olsa aile ici siddet en yuksek oranda universite mezunlarinda olmazdi. Vicdandi, degerlerdi derken beynimizin bize oynadigi oyunlar sonucu sacma sapan durumlar icinde kalabiliyoruz.

Benim sorum en etkili yakin korunma yonemiydi hayatimi nasil duzene sokarim degil.

senden baya bi güçlü adama karşı fiziksel taktikler pek işlemez.

psikolojik hassas noktalarına oynaman lazım.

münasip bölgelerine vurunuz efendim.

babaya elektrik vermek ne kadar etiktir bilmiyorum fakat voltajı ciddi anlamda yüksek taserlar var, hani o gıdıklayıp bırakanlar değil de yerde spazm geçirtip altına işeten, ağzını köpürten cinsten olanlar, kısa vadede etkili olabilir fakat adamı öldüredebilir bilemiyorum tavsiye olarak alma bunları, keşke ben cevap yazmasaydım bu soruya hep bana denk geliyo böyle şeyler bi gün biriniz birini öldüreceksiniz suçlusu ben olucam.

uzun vadede ise;
(bkz: krav maga)
(bkz: muay thai)

böyle tokat filan atmaya kalkıştıkca kaldırır kaldırır duvarlara fırlatırsın, bir noktadan sonra vazgeçer diye düşünüyorum.

polise git diyeceğim de yazarken bile inanmadım bi işe yarayacağına, inan bilemiyorum böyle bir durumda bir kadın ne yapar da işin içinden çıkar, ama üzüldüm yani ne diyeyim ki.

benim babam siddetin egilimini degil, her dildeki karsiligini gosterdi bana. kiz cocugu olmama ragmen uzun ve babamla ayni boydaydim, hatta kendi elleriyle beni karate kursuna bile yazdirdi. ama bunlar cozum olmadi hic bir zaman. karate ogrendikten sonra en azindan yumruk ve sopa darbelerinden kacabiliyordum sadece.

ben babama karsilik gostermeyi denemedim hic ama. benim babamin sorunu alkoldu, sarhos oldugunda bambaska bir insan oluyordu. bir de evde uvey anne vardi, hani beni koruyacak bir annem de hic olmadi. agzim burnum mosmor okula cok gittim, mudur yardimcilari polise haber vermek isteyip istemedigimi cok sordular, basarili da bir ogrenciydim, okumak en buyuk kurtulusum oldu, once yatili bir lise kazandim, sonra sehir disinda universite, simdi de yurt disinda okumaya devam ediyorum, babamdan maddi destek hic mi hic almadim. kisacasi ondan kacabilecegim en uzak noktaya kacmaya calistim hep. sonucta baba, hayatimdan tamamen silmek mumkun olmadi benim icin, ben de bu yolu izledim.

ben olsam kisa vadede kesinlikle tartismaya girmez, hakli oldugunu soyler, siddete egilim gosterdigi ilk anda da yanindan uzaklasirdim. kendinizi banyoya, odaniza kapatmaniz kisa vadede daha iyi olacaktir. ama belki savunma sporlarindan birine (jui jitsu mesela, gunluk hayatta potansiyel saldirilardan korunmak icindi diye hatirliyorum) yazilsaniz ve bunu babaniz bilse size siddet uygulamaktan cekinebilir, belki. birkac haftada temel hareketleri ogrenip, kendinizi savunmaya calisabilirsiniz en azindan. sonucta bu sporlarda cussenin pek bir onemi yok, onemli olan taktik.

uzun vadede ise babaniz yaptiginin yanlis oldugunun farkinda degilse eger ondan alabildigine uzaklasmaniz bana en mantikli geleni. lakin annemle evli kaldiklari 8 yilin sonunda (gostere gostere aldatmak, siddet ve daha nice adice davranisin sonunda) annem kanser oldu, bosandilar, ve sonra rahmetli oldu ben 10 yasimdayken. boyle bir insanla hayati harcamanin bir anlami yok.

sorunuza pek cevap veremedim. yardim etmek icin can atiyorum ama aklima da ise yarayacak bir sey gelmiyor dogrusu. sizin ve anneniz icin dua edicem. Allah yardimciniz olsun...

fiziki şiddet ile durdurursan daha da sinirlenir ve bir sonrakinde daha fazla şiddete maruz kalabilirsiniz.
eğer ki babanız bu olayların sonrasında herhangi bir pişmanlık gösteriyorsa (alkol sonrası ayılma gibi) bu dönemde kendisiyle konuşup terapi vs görmesini söyleyebilirsiniz.
değilse öncelikle polis ve var ise güvenebileceğiniz bir akrabanıza konuyu açın.
sabır ve kolaylık diliyorum.

laço tayfa, sarp maden quartet, telvin falan olabilir.

bence direk mahmut tuncer'den gir. alışsın.

çok net tarkan abi.

tarkan´i bilmeyen yok oralarda.
ben duman, can bonobo, mabel matiz, mercan dede dinlettim. bonobo´yu begendi :D

luxus da olabilir

ben de onceden hic turkce muzik dinlemezdim. ne zaman yurtdisina tasindim, turkce muzik hayrani olup ciktim. genelde ezginin gunlugu, bulutsuzluk ozlemi vs. dinlemeye basladim. karnaval.com dan turkce muzik kanallarini dinleyebilir belki genel bir fikir edinmek isterse.

babazula güzel olur başlangıç için

zamanında polonyalı ergenlere dolapdere big gang dinlemiştim, bayılmışlardı.

(bkz: birsen tezer)

Ben benzer zevkleri bir kişiye Yeni Türkü'nün hareketli bir şeylerini, Dolapdere Big Gang'i, Everyway That I Can'i, Doğa İçin Çal'ları, Tarkan'ın şarkılarından birkaçını, birkaç da Candan Erçetin göndermiştim. Ama o beğene beğene Serdar Ortaç - Şeytan beğendi, şeytan tepesinden bakmayasıca.

İstanbul Blues Kumpanyası - Sair Zamanlar
Jülide Özçelik - Jazzistanbul

albümlerinde de güzel şarkılar var.

normaldir. 120 gibi benim de hep 3binler civarinda oluyor. ustelik benim araba daha da eski.

devir olayı araçtan araca değişiklik gösterebilir. en temizi sesini dinlemek. dizel araçların devir aralığı daha dardır mesela. ayrıca sürekli göstergeye bakıp, devir kontrol etmekte trafikte tehlikeli hareket aman dikkat.

Lpgli megane kullanıyorum 2001 model. 120yi görebilmek için 4bin deviri buluyorum. Geçen gün 170 yaptım, motor acaip zorlandı, 5500 devir oldu. Ama gördüğüm kadarıyla pek bir şey olmadı sanırım.
Bir de dizel ve benzinlide devir olayı farklı baya. İki bin motor için erken çıkıyormuş üç bin devire bence.

e zaten hangi araba olursa olsun, arabada bir problem yoksa ve doğru viteste kullanıyorsanız son vitesten sonra gaz vermeye devam ettikçe devir yükselir mecburen. yani 5. viteste 120 ile gidiyorsanız devir elbette yükselecek. bunu yükseltmemenin tek yolu gazı kesip yavaş gitmek. yani yükseltebileceğiniz vites daha yoksa 120 ile giderken devrin yükselmesinin sizin tarafından engellenecek bir yolu yok ki. 140 ile gitmek isterseniz daha da yükselecek.

devir olayı'nın aktarma dişlileri ile alakalı olduğunu okumuştum bi yerlerden.

korkma. bakımlarını düzenle yapıyorsanız hiç problem olmaz. sonuçta makina ve çalışmak için tasarlanmış. Yağını,suyunu eksik etmeyin yeter.

Uzun süre düşük devirde kullanmak daha zararlı bir durumdur. bilginize.

devir göstergesinde kırmızı alanda çok tutmamaya çalış. onun dışında zaten 3bin devir gayet normal. benim arabamda hız yaptığım zaman, şehirler arası yolclukta vs, 5-6 bin devirle 2 3 saat gidiyorum. bunlar normal devirler. dediğim gibi kırmızı bölgedeki devirlerde uzun süre tutma, gerisi önemli değil.

Aracın az yakıt tüketmesi için 2000-2500 devir aralığında sürmen daha iyidir, bunun üstüne çıkınca vites yükselteceksin. 3bin devir zorlayıcı değil araçlar için, birşey olmaz ancak özellikle ilk çalıştırdığında yani motor ısınmamışken, motor sağlığı açısından çok yüksek devirlere çıkma.

ben hep 50 km ile gittiğimden, şaka lan. 80 km ile gidiyorum her yere. transporter 98 model. devir saati yok. motorun sesiyle uyum içinde gidiyoruz. kafam sikiliyor yemin ederim yok böyle bi ıstırap.

tekrar soruyorum. cevap veren ve "yüksek devirde tutma" diyen arkadaşlar cevaplarsa sevinirim. arabada bulunan son vitesten sonra, bayır aşağı vitesi boşa almak dışında (peygamber vitesi) devri yükseltmeden hızlanmanın yolu nedir? ben 2001 model renault clio ile 80 km/s'de beşinci vitese geçiriyorum. araba 120 olduğunda devir 3000 falan oluyor. sürat felakettir lakin teknik olarak şu saatten sonra peygambr vitesi hariç arabanın devrini yükseltmeden 140-150 falan yapabilmenin yolu nedir?

doğru viteste kullanıyorsanız bir problem olmaz. son vitesten sonra daha hızlanacaksanız devir elbet yükselecektir, arabayı imal eden de bunu düşünmüştür.

sürat fekalettir.

dostum araç hızı ve vites ilişkisini dişli oranları anlatır. onunda dışında benim aracım 2.0 ve 130hp. 5. vites 3000 devirde 140 yapıyorum.

özet: daha hızlı araç alman gerekir.

motorun devir düşmesi için 2-3 vites daha olmalı. olay bundan ibaret abicm. ha fites artışlı doğal olarak ekstra dişli ve yeni tasarım gerektirecektir. bence ekonomik olmadığından öyle az koyuyorlar. ama bence işte. bilemem.
bağırtmanın da bütçeye zararı var. motor dediğin performans için üretilmiş. elbet 3000i kaldırır.

Soruyu sorma nedenim asil su: arac otomatik vites ve gecen aylarda araba bozuldu ve tum transmission degisti. Az kalsin tirin altinda kaliyordum bozuldugu zaman. O yuzden tekrar arabayla ilgili bir sorun yasayacagim diye odum kopuyor..

2

pipi, 19

2. 24 erkek.

28.

2 - 20 - erkek

87.
26 Kadın.

100 civarıdır. 28 E.

Sadece hatırladığım dün gece kafam iyiyken 60 yaşında bir hatunla sırılsıklam öpüşüyordum, eve geldiğimde zaten onu da kusuyordum :) İşim yokda onu mu hesaplayayım, geçmişi fazla öpmeyin aşkla kalın :)

60 lara cikarinca manidar mi gelecek bu opusmeler.

maltali olunca ne oluyor ya?

polatli olmanin neticesinde 3 asagi 5 yukari hic farkli kisiyle opusmedim. yas 32, ergeg.

11
23, k.

edit: 1 tane one night unutmuşum. ama half night gibiydi. doğal yani.

@gel gel sarisinim sag yap gel malta'da daha bir ortam falan oluyor ya o bakımdan o.O

0, erkek, 21

12, 25 e

1. demiseksüel bir insanım. tebrikler karşim, maltalısın erkeğin hasısın. 50 kız peşinde.

13.
22, K

4.5 yıllık ilişki mevcut.

25-30 civari
kadin 25

100 üzeridir galiba
28-erkek

465372 23 E

ilkokul dahil olmadığı için 0

yaş 20 erkek.

12.5 falan. cinsiyetim kedi

50 civarı, 25 erkek. ben de yarı maltalıyımdır.

200 civarıdır sanırım.
200 az bile olabilir emin olamadım. hiç de düşünmedim açıkçası

kaç kişiyle yattığımı da bilmiyorum zaten ya neyse
25 kadın

bu ne marjinallik vuhuu

25 k - 5 :D

evet bir sürü kişinin tükrüğünü ağzına almış insanların hevesle cevapladığı sorulardan biri. ben de koşa koşa geldim. cevap iki basamaklı.

2, 21, e

8; 20, erkek.

herkes de amma öpüşmüş arkadaşım.

6 maksimum.

25, K

1

22 e

bu ne lan. aktif bi cinsel hayatım olmadığını biliyodum ama millet çatır çatır sevişiyor anasını satayım, vay arkadaş.

6
28/k

1, 21, gadın.

0

20-erkek

ama bi' kere sarılmışlığım var.

30 kişi erkek yaş 21

4

27, kadın.

4
24, disi

ne makara donmus ya.

ben de maltali diyince dedim acaba maltalilar kadinlar arasinda tercih sebebi mi? ondan seyettim.

ilk senen mi?

evet :/

zamanla azalıyor o his, ailenin yanından ayrılalı 4 yıl oldu, ilk zamanlar ben de öyleydim hatta bazen geceleri filan arıyodum uyandırıyodum 'napıyonuz' diye, sonradan rayına oturuyor o.

az bi sık dişini, bi ayaklarının üzerinde durmayı dene bakalım yapabilecek misin, ailen aklında olsun ama odak noktan olmasın bu dakikadan sonra.

alışıyorsun zamanla. ama otobüs kampanyaları oluyor, gidiş dönüş %50 fiyatına vs. diye metro turizmin falan. takip et, yararlanabilirsin arada.

dertleş biriyle havadan sudan zamanla geçer anca

uçak kampanyaları bile oluyor, bir ay sonraki haftasonuna bilet al şimdiden mesela :) bi de tango, viber bişiler çıktı artık öyle şeyler de yardımcı oluyor özlediğinde :)

yaşadığın çok normal bi his. ilk ayrılık zamanlarında herkesin yaşadığı şeyler. şöyle düşün ki ailenle daha uzun yıllar birlikte olacaksın. birlikte yaşayacağınız hatta birbirinizden sıkılacağınız zamanlar tekrar gelecek. bu yüzden sabırsız davranmamayı dene. ne de olsa keyfinden orada değilsin ve kalıcı bir ayrılık da söz konusu değil. en kötü ihtimalle hiç dayanamazsan kalkıp gidersin bikaç günlüğüne nolcak? ayrıca mesafenizi kafanda 12 saat olarak da tutman seni kötü etkiliyor olabilir. uçak denen bi nane var ve kendini kötü hissettiğinde otobüs yerine uçağı tercih edebilirsin, ne kadar paran olmasa da. sonuçta psikolojinin bozulmasından daha kötü değil maddiyatının biraz sarsılması. özlemek güzel bi duygu, ama bazı durumlarda sevdiklerimizden ayrı kalmayı öğrenmemiz gerekiyor. şimdi sen de bu süreçtesin ve bu senin kişisel gelişimin için de çok çok olumlu bir durum.

bu yüzden üzülmemeli, tersine sevdiğin, istediğinde sesini duyabileceğin, yeri gelirse herşeyi bir kenara koyup yanlarına kaçabileceğin bir ailen olduğu için, kendini iyi hissetmelisin.

:)

@camio abi psikolog musun ne güzel konustun

12 yaşında anadolu lisesi ve özel okullar sınavı vardı benim zamanımda. 12 yaşında ayrıldım ailemden. istanbul'a geldim, babaannemin yanına. 12 yaşındaydım. her gece ağlardım. hatta orta 1 veya 2'deydım sanırsam da sel olmuştu ailemin kaldığı ilde. evimiz de nehre yakındı. helak olmuştum ağlamaktan.
lise'de annemle kardeşim yanıma geldiler. uni'de babamın da gelmesiyle aile anca toparlandı. evdekı sese abartısız birkaç ay alışamamıştım. bu sefer de sesler ve insanlar üstüme üstüme geliyordu.
velhasıl kelam, geçecek bu özlem. hatta bir süre sonra bayramlar bitse de gitsem diye düşüneceksin..

değilim canım benim, iyi geldiyse ne mutlu, teşekkür ederim :)

dostum biraz aranızdaki bağ ile alakalı ya. mesela ben de 2000 yılında ayrıldım evden. daha 2013'te yeni döndüm. o süre boyunca zannedersem ilk arayanın ben olduğu çok az konuşma geçmiştir aramızda. genelde onlar merak edip arar hatta hafif sitemli şekilde sen bizi özlemiyor musun derlerdi. ama ah öldüm vah ailem diye bir his oluşmadı bende ne yapabilirdim ki ? yalnız çok net olarak diyeyim ki üniversitenin son döneminde artık okulu fazlasıyla uzatmış olmanın da etkisiyle istanbul ve aile fikri bana daha sevimli gelmeye başlamıştı. şimdi 1 yıla yakındır evdeyim. uzakta olsam benim için daha iyiymiş diye düşünüyorum.

ama tekrar edeyim bu hem aile içindeki tutumunuz hem de biraz senin olaylara yaklaşımınla alakalı. benimki biraz fazla soğuk kabul. sen de en azından görüşmenin mümkün olmadığı zamanlarda kendini soğutacak bir şeylerin peşine düşebilirsin.

çok acı bir durum sadece param bitince haftada bir konuşuruz...

olmuyor. kimseyi özlemiyorum ben.

(bkz: babayı özlemek/@compadrito)

bir telefon veya 12 saatlik yolculuk kadar uzakta olmalari da sukretmeye yeter bazen. Allah basinizdan eksik etmesin... ne mutlu ki sizin gibi bi evlatlari var kiymetlerini bilen.

Ooo 1 sene ayrı kaldın hemen özledin mi? Ailesini hayatı boyunca görmeyenler ne yapsın :(

Valide hanıma telefonda falan söyleyip ağlatma kadıncağızı.

olmuyor.

(bkz: hiç kimseyi özlemeyen insan)

kıyamam.

ben de çok özlüyorum.

öncelikle havayollarının indirimleri falan oluyor onlara bi bak, ayrıca şimdi ölü sezon olduğundan 1 hafta önceden 60 li civarı bilet bulabilirsiniz.

ayrıca 12 saati gözünüzde büyütmeyin. ben bizimkilerden 21 saat uzaktaydım. 12 saat yol gittikten sonar hele şükür yolu yarıladık, az kaldı derdim.

10 gün kadar önce hepsini yaptım ben de. Ayedaş 89 tl nakit direk alıyor. Bedaş da aynıdır tahminimce. İSKİ'de de şu an kampanya var sanırım (neyin kampanyasıysa) 182 tl'yi 5'e bölüyorlar ancak faturaya yansıtmıyor onu faturadan ayrı gidip ödemen gerekiyor. İGDAŞ da söylediğin gibi 2'ye bölerek faturaya yansıtıyor 430 lira civarı diye hatırlıyorum.

8-9 ay kadar once IGDASin maslak merkezinden gidip nakit aldiydim ben depozitomu. online olarak kapatirsaniz verdiginiz hesap numarasina da yatiriyorlardi.

essay yazmak icin ozel ders alabilirsiniz. ben toefl a girmeden once, 1 ay kadar pratik test cozdum, ama benim de en korktugum writing kismiydi. onun icin de toplamda 3-4 kez ozel ders aldim bir dil okulunun hocasindan. fiyat olarak da sanirim saatine 40 lira vermistim. kadin bana dikkat etmem gereken noktalari vs. gosterip yazdiklarima feedback veriyordu. ben faydasini gordum ve toefl dan 105 aldim ki ielts 7 ye denk oluyor sanirim.(writing de baya yuksek gelmisti hem)
bi de youtube bu anlamda cok faydali. ben simdi bi ielts yazdim da tonlarca video var konuyla ilgili, eminim yardimi olur, ben toefl icin cokca kullanmistim.
korkmayin o kadar ingilizce tip okumus, amerikalarda staj yapmissiniz, ielts sizden korksun:)

peki nereden bula bilirim boyle kisa donem essay calistiracak hocayi? kurslardan mi sorsam yoksa cevreden falan mi

ben de son yds'den 85 aldım. ondan 2 ay önce girdiğim general ielts'ten ise 6 almıştım. şimdi ise tekrar girdim ama bu sefer academic'ten. 6 ya da 6,5 bekliyorum.
düzenli çalışarak bence 1 ay bile yeter. haydi için rahat olacaksa 1,5 ay. yabancı dizi-film, roman okumak. ted.com'da video izlemek, bbc ve cnn okumak benim temel araçlarım oldu. son düzlükte ise ielts simon'un sitesini hatmettim ve cambridge practice test'in 2-3 kitabını çözdüm. hiç örnek essay yazmadım ve kimseyle speaking yapma fırsatım oldu. en son düzgün olarak 2 sene öncesinde ing konuşmuştum 6 aldığım zaman. buna rağmen speaking'ten 5,5 aldım. senin speaking'ten en az 6,5-7 alman lazım. çünkü daha çok telaffuza, cümle kurabilmene, soruyu düzgün anlayıp anlamadığına bakıyorlar. essay kalıplarına bakarsın simon'un sitesinden. hocaya gerek yok bence.

evet, yakinlarinizdaki bir dil kursu is gorebilir. ben oyle yapmistim, parayi kursa odedim ama ozel ders aldim. benim hocam ingilizdi hatta, hani bu detay belki ise yarar biraz.

uyku tutmadığında uyumak için bazen, kesinlikle aşırıya kaçmadan.

rahat hissediyorum, normalde ayık kafayla yapamayacağım şeyleri yapıyorum. ya da plasebo gibi geliyor alkol, canımın istediğini yapabiliyorum bilinçli olarak ve soran eden olursa da "alkol yahu, heh heh ben de pek alkole dirençsizim" yapıp kurtulabiliyorum.

bulması zor değil, birini telefonla arayıp gizemli gizemli sipariş verip beklemen gerekmiyor, arkadaşlarla içince keyifli. bu kadar "kolay" bi madde beni duvara bakarken bile gülümsetebiliyosa içerim/kullanırım, normal.

ortama girince koyun misali herkes ne yaparsa yapıyorum ben. yoksa bir bira olsa da tek başıma gümletsem demiyorum

Kusana kadar icmeyip hafif etkisinde olmayi cok seviyorum nedense. Sohbetler daha bir guzel oluyor gibi daha cok gulup egleniyorum.

-rasyonel düşünmeyi bir kenara bırakmayı sağlıyor. bu durumda daha çok eğleniyorsun.
-libidoyu tetikliyor, daha bir hoş oluyor.
-bazen uykum gelsin diye içiyorum.
-bazen keyfim kaçıksa az biraz içiyorum.
-bazen de yemeğin yanına iyi gider diye içiyorum. (et, balık vs yaptıysam.)

dahası bin çeşit alkol var. hepsinin tadı kötü değil.

Algılarımı yavaşlatıyor, daha az düşünüyorum, geçici bir hafiften uyuşma hali sağlıyor. tüm bunlar olunca da canım daha az yanıyor. geçici bir kaçış hali. soğuk havada, karların üzerinde saatlerce yürümek, saatlerce yüzmek veya duşta kalmak ile biraz benziyor gibi. üstelik birazcık alkolden ne bana ne başkasına zarar gelmiyor...

içmiyorum

Sosyal içici denen türdenim, sosyal ortamlarda içiyorum. Birçok alkolün de tadını sevmiyorum aslında, şekerli tatlı damağı olan bir insanım. Gülün kokusunu çok buruk olduğu için sevmediğim gibi alkolün de birçoğunun tadı buruk geliyor. O nedenle kokteylleri ve bazı beyaz şarapları seviyorum, arada da yerine göre rakı. İyi ki sürekli sosyalleşmiyorum, yoksa hepsinin fiyatı da alıp başını gidebiliyor.

ayni sizin durumunuzdaydim ben de bir iki sene oncesine kadar. haftasonlari beyoglunda arkadas gruplariyla takilirken ben de baya icerdim. zevkten icmeye kalktigimda hic bir tat almazdim. 18 imde istanbul kazanip yalniz yasamaya da baslayinca hem ozentilikten, hem ozgurlukten neyse artik bikac kez kendimi sarhos etmisligim de var(cok ama cok zor sarhos olurdum). efkarlandigimda icerdim, sonra bir ise yaramadigini, sadece kendimi oyaladigimi farkettim. gerceklerle ayik kafayla yuzlesmek uzun vadede daha mutlu edici.

simdi o gunlere bakip ne cocukca seyler yapmisim diyorum. tabii ki pisman degilim, hayatta her sey tecrubeden ibaret.

babam alkolikti ve siddete egilimli bir insan olurdu icki icince. artik onu mu ornek aldim nedir bilmiyorum ama ickiyle arama mesafe koydum. tabii her icki icen alkolik olacak diye bir kural yok ama ben boyle daha mutlu ve huzurlu hissediyorum kendimi.

bir ara düzenli olarak içiyodum her hafta : şarap

şu an o dönemlerimden en daha az mutluyum ne daha çok dertliyim ama içmiyorum. o bir alışkanlık ben normalde asla alkole ihtiyaç duyan bi tip olmadım ama şarap resmen bende bağımlılık yapıyordu. ben niye içiyordum kesinlikle kafam çok güzel oluyordu. yani sarhoş olmayı kastetmiyorum ama daha stressiz daha gevşek daha açık daha sakin... müzik dinlemek de o kafayla ayrı güzel oluyordu.

sebeplerim duygusal olarak ve fiziken daha rahat hissetmemle alakalı.

genelde içkili ortamlarda kızlarla tanışıyorum

kola neden içiliyor? tadı hoşa gittiğinden mi? bilmem bana hiç çekici gelmiyor içerken genzimi yemek borumu yakması, tadı vs.

alkollü içecekler de içmesini bildikten sonra diğer içeceklerden hiçbir farkı yok. yemekte bir insan nasıl kola fanta ve türevi gazlı içecek tüketmeyi tercih ediyorsa ben de su şarap rakı veya nadiren yemeğine göre bira tercih edebiliyorum. bu tamamiyle damak zevki ve tercihlerle alakalı.

o hoba bu akşam içelin şöyle kafayı bulalım şu kadar shot yapalım mantığını olduğum bir günden beri anlamış değilim. herhangi bir şeyi "aşırı" tüketmek marifet değil. kararında keyfine varmak varken üstelik.

deneyip tadını sevmediğim alkollü içecekler olduğu gibi tadını sevip keyifle içtiğim alkollü içecekler de var. bak mesela birazdan çıkıp güzel müzik eşliğinde 1-2 kadeh birşey içicem en fazla. lakin başrol oyuncusu içeceğim sıvı değil sohbet muhabbet müzik olacak.

içki içilen ortamda içmediğimde çok sıkılıyorum

@hjarteblod, alkollü halini de biliyoruz aq, aynısın.

ben sarhoşken çok tatlı bir insan oluyorum, çoğumuz oluyordur herhalde. o yüzden sırf. o rahatlık hoşluk hali başka zaman olmuyor. bira içiyom zaten bi tek, aram yok diğerleriyle hiç. sevmem şarap vodka modka. tekila var bi de hah.

sağlık için.

çünkü kendimi olmak istediğim kişi haline getiriyor birkaç saatliğine de olsa.

uyumak, rahatlamak icin, keyif icin, eglence icin, isim geregi agresif ve kendine guvenli gozukmek icin vsvs

Bir arkadaşım eski sevgilisi ile Bolu Otogarı'nda karşılaşmıştı. İkisi de tesadüf eseri Bolu'dalardı, yani bi bağları falan yoktu Bolu'yla. Çocuk Ankara'da kız da İstanbul'da yaşıyordu normalde.

şu an beraber yaşadığım arkadaşımla birbirimizi hiiiç hiç tanımadığımız bir zamanda aynı tiyatro oyununun aynı saatteki gösterimine gitmişiz. arkalı önlü oturmuşuz. yüzümü hiç görmemiş, ben de onu görmedim. fakat yaptığım bir şeyi söyleyince. o benim!dedim.

daha tesadüfler varmış gibi geliyor ama hatırlayamıyorum.

gezi eylemleri, yer ankara, tarihi tam hatırlamıyorum ama daha başlarıydı.

beytepeden bahçelievlere iniyorum, sözlükten 2-3 kişiyle beraberim, sote bir park bulup son hazırlıkları yapıyoruz, solüsyondu maskeydi vs derken mülkiyelilere kurulan ve tıpcı insanların yaralıları tedavi ettikleri o ulvi mekana götürmek zorunda hissettiğim gazlı bez, tendürdiyot vs malzemeleri yanıma almadığımı farkediyorum.

tam 'nası yapsam' diye düşünürken birden bi bakıyorum nereden baksan 10 yıldır görmediğim, yeryüzünün en beyefendi ve en iyi insanlarından biri olan, çoook eskiden tanıdığım bir abim karşımda dikiliyo, üzerinde beyaz önlük, ya varya adamı birisi göndermiş bana belli yani ki ben çoook uzun zamandır dine tanrıya inanmıyorum, ismimi söylüyo bi bakıyorum şöyle suratına, lan diyorum ama nasıl bir lan diyiş, adam benim hazırlık yaptığım parkın dibindeki hastanede çalışıyomuş son bi kaç yıldır, tamamen tesadüf karşılaşmamız birbirimizin varlığını unutmuşuz o kadar zaman geçmiş, sarılıyoruz sağlam bi şekilde sonra nası oldu nerden çıktın filan derken durumu anlatıyorum, benim çantayı alıyor gidiyor, geri geldiğinde çanta o kadar dolu ki fermuarlar patladı patlayacak, dayanamıyorum eşşek gibi adam olmama rağmen bi daha sarılıyorum, o malzemeleri sırtlayıp yoluma devam ediyorum.

mülkiyelilere güç bela ulaştığımda içeri giriyorum, çantayı açıp boş bir masaya yığıyorum her şeyi, bana teşekkür edip kim olduğumu sorduklarında da o değerli abimin ismini söylüyorum.

hayatımda karşılaştığım ilk ve tek mucizedir bu, hatırlayınca bi garip oldum bak.

5 yıldır görmediğim, bu süreç içinde hiç bir şekilde iletişim kurmadığım eski bir arkadaşım geçen aklıma geldi. facebook'tan ekliyim dedim ama soyadını dahi hatırlayamadığımdan bulamadım. ertesi gün dann diye karşılaştık. aynı semtte oturmamıza rağmen sen yıllardır bir kere bile karşılaşma, aklına geldikten bir gün sonra karşılaş. bayağı bi şaşırmıştım.

size ne kadar tuhaf gelir bilmiyorum ama sadece iki erkek arkadasim oldu simdiye kadar. ilkiyle 5 sene beraberdik, ikincisi su anda nisanlim. iksiyle de tanistigimda uzerimde ayni kiyafet vardi. hani modayi kendince takip eden, dolayisiyla dolabinda gerekli gereksiz cok kiyafet olan biriyim. ama nasil oldu da ayni kiyafetle denk geldim ikisine de bilmiyorum. sevgilim ayni kazagi giyince aa bu o kazak diye tepki veriyor her seferinde, bense garip hissediyorum biraz:)

bi ayrinti daha, eski erkek arkadasimla arada gorusuyoruz. su anki sevgilisiyle arasinda bir sey olup olmadigini sormustum ayrildiktan bir sure sonra, yoo hayir ne alaka demisti. su anda o kizla birlikte, Allah mesut etsin tabii. cocugu tesir altinda mi biraktim nedir, ama bence bu da garip bi tesaduftu.

ankara'da otururken 4 kişi kalıyorduk evde, birisi yakın arkadaşım diğeri alman bir erasmus öğrencisi. güzel zaman geçirdik 1 sene kadar, sonrasında benim istanbul'a taşınıp işe başlamam gerekti. benden 1 ay sonra alman arkadaş da türkiye'den ayrılacaktı.

ben taşındıktan 3-4 ay geçti, güzel bir yaz gününde öğle yemeğine çıktım. iş yerim taksim'deyi o sıralar, istiklal'de bir yerlerde yemeğimi yedim iş arkadaşlarımla. sonra gerisin geri işe dönerken, meydana tam çıkmak üzereyken bu alman arkadaşı gördüm. sırtında koca koca çantalar var. istanbul'a gezmeye gelmiş, havalimanından taksim'e gelip oralarda oyalanmayı bu süre zarfında da istanbul'da yaşayan arkadaşları arasında kalacak yer bulmayı umuyormuş.

hiç beklemediğim anda çok ilginç bir karşılaşmaydı benim için.

demirören cinema pink
beyoğlu sineması

Yeşilçam sineması rahatsız filan ama değişik bi havası var, nostaljik

kapanmadiysa atlas sinemasi. rahat degil ama otantikimsi :)

sodom'un 120 günü, sahne türü; hepsi

sodom +1. ne anlattığını, niye anlattığını idrak edebilmem aylar almıştı. sonradan sakin kafayla değerlendirmeleri okuyunca niye çekildiği konusunda bir fikrim oluşmuştu. güzeldi ama o zamanlar, "dominasyonlu bi abla" izletmişti sabahın 5'inde, hiç unutmuyorum o günü.

türünden kasıt nedir anlamadım.

herhalde srpski film'dir ki filmi genelde gözüm kapalı izledim. tecavüz ve şiddet diyelim geneline

irreversible tecavüz

oldboy (korece oldeuboi) www.imdb.com

travmatize olmadim ama film bikac rahatsiz edici olaylar iceriyor. (iskence, sex vb.)

lakin cok guzel filmdi, yine olsa yine izlerim.

barda tabi ki. alayı var.

martyrs, şiddet.

lilya 4-ever (sinirlerim bozulmuştu)
4 ay 3 hafta 2 gün

bu tarz filmler genelde iğrençliğe kayabiliyor. bu iğrençliğin daha önde olduğu filmler olarak pink flamingos, august underground's mordum. ilki cinsellik, ikincisi cinayet üzerine denebilir. bu tarz filmler için snuff kelimesi sana yardımcı olabilir. nekromantik de buraya eklenebilir.
diğer yandan daha normal gibi diyebileceğimiz zivot i smrt porno bande ve the last house on the left'i de deneyebilirsin. ikincisi tecavüz, ilki bi şekilde cinayet diyebiliriz.

Barda'nın etkisinden hala kurtulamamış bi insanım. Bir de japon-çin savaşını anlatan bir film vardı ismini unuttum. Japon askerlerinin Çinli kadınlara tecavüzlerini ve işkencelerini filan gösteriyordu.Yani toplasan 20dk ama unutamıyorum.

Tecavuz, siddet vs yoktu ama izlemediysen Cronenberg in EXistenZ ini onerebilirim. Yeterince travmatize ediciydi, yasattigi dumurdan gunlerce kurtulamamistim. Son donemi haricinde Cronenberg in hemen hemen butun filmleri insani insani travmatize eder, sarsar zaten. Tavsiye ederim.

Ha bir de Haneke den Funny Games, Kubrick- A Clockwork Orange var. İkincisini muhtemelen izlemissindir. Ben izleyemiyorum o filmi.

Bir de Lars von Trier filmleri beni acayip rahatsiz eder. Onlara da bi bakmani oneririm.

Lilja 4-ever

human trafficking

'Splice'. mümkünse izlemeyin.

Öncelikle herkese yanıtları için teşekkür ederim.
Söylenen filmlerden izlediklerim var izlemediklerim var.
Tahmin ettiğim kadarıyla çoğu "iğrenç"liğe kayan cinsten görüntüler barındırıyor.

"Midem kaldırmadı" ifadesine kaymadan rahatsızlık veren filmlerde hangileri öne çıkıyor acaba?

anti-christ olabilir mi? çok kesme biçme yok diye hatırlıyorum? yoksa yanlış mıyım?

angst, man bites dog, henry the serial killer
üç filmde de cinayet sahnelerinin kendiliğindenliği.

bir de 9-10 yaşlarındayken ömer muhtarı izlediğimde travmatize olmuştum, savaşçıların üzerinden tanklarla geçiyorlardı.. gece zor uyumuştum, hala o filmin bahsi geçince ürperirim. damn you kanal 7!

funny games. haneke'nin filmler genelde rahatsız edicidir.

Ben tanışma faslında genelde dinlemem isimleri o yüzden hatırlama ihtimalim olmuyor. Daha sonra o kişiyle tekrar görüşeceksek, bir şekilde adını öğreniyorum. Ondan sonra da pek unutmam. Özel bir yöntemim yok yani.

ben de. soruyorum tekrar, "kusura bakma isim konusunda çok aptalım malım ben hehe" diye şirinlik yapıyorum.

10-15 kisinin adlarini kisa bir sohbetten sonra ogrenebiliyorum hemen.sohbet benim merak ettiklerimi sorarak ilerliyorsa bu is cok kolay oluyor.

hic tutamiyorum. ozellikle ilk tanismalarda. embesil gibi hissediyorum kendimi :(

soyle bir sey okumustum
ismni daha once soyledigi halde bilmediginiz kisiye karsi mahcup olmamak icin su konusma tavsiye ediliyor

+pardon isim neydi
-ruknettin. daha once de soylemistim ya!
+ismini biliyorum soyadini sormustum yanlis anladin heralde:) (isim ogrenilir)

Ben isim hatırlıyorum ama yüz hatırlamıyorum. Dolayısıyla da kafamdaki isimlerin bir yüz karşılığı yok. Milleti tanımadığım için görünce selam da veremiyorum. Yeniden tanıştığımızda ise isim soruyorum, çünkü isimle yüzü tekrar eşleştirmem gerekiyor.

Şöyle ki 15 yaşında Can diye bir çocuk vardı, ilk gördüğümde hoşlanmıştım. Adını hala hatırlıyorum ama ikinci gördüğümde tanımamıştım.

(bkz: amnezi)

bazen her gun gordugum insanlarin bile ismini unutuyorum ben! is, okul arkadaslarimin falan da... bu durumlarda varsa facebook sayfalarini aklima getirmeye calisip (gorsel hafiza olaylari sanirim) oyle hatirliyorum.

yeni tanistigim insanlarinkini zaten sormuyorum nasilsa unutucam diye :)

tutmuyorum!
gerekli biri olursa zaten unutmuyorum.
sivil toplum işinde gönüllü çalıştığım için son 10 yılda hayatıma binlerce gerekli gereksiz insan girdi. hepsinin anısı az çok beynimde. isimler kayıp. ihtiyaç duyarsam illa biri hatırlatıyor...

isimleri dinlemiyorum.
eğer tanıştığım kişiyle daha sonra görüşmem gerekirse bir şekilde adını buluyorum.

karşındaki adını söylediğinde yüzüne bakarak içinden kişinin adını 10-15 kez tekrarla. unutmayacaksın

kişinin söylediği isimle aynı isimdeki bir yakınımı/tanıdığımı ya da ünlüyü düşünüyorum 2 saniyeliğine :) sonra hiç unutmuyorum.

tanistiktan sonra memnun oldum x yada nasilsin x diye konusmak faydali olabilir

kendi kendini gaza getirmek.. ben boyle baslayabildim calismaya, cok gec kaldim, az kaldi sinava (kpss) ama, gecen sabah kalktim ve yeter artik baslamazsam dogru duzgun puan alamicam ve sinav sonunda simdi yattigim, dizi izledigim anlara lanet edicem diye kizdim kendime.. bir de program yapinca ise yaradi.. basladik ama bakalim sonumuz ne olacak..

kendini ödüllendir. ben öyle yapıyorum. bir çikolata bile iş görür.

odaklanmayı sağlayan uyarıcıları kullanabilirsin.

duyuruya kaynak yapip odaklanmayi saglayan uyaricilarin ne oldugunu sorabilir miyim?

ayni motivasyona benim de ihtiyacim var cok acil :(

balloi börek +1
@kenboi; özel mesajla ne olduğunu soracaktım madem yazılmış ben de arttırıyorum, odaklanmayı sağlayıcı uyarıcı da nedir hocam?

1. sizi tesvik edecek, gaza getirecek bir arkadas veya arkadas ortami. takim kocu gibi sizi surekli itekleyecek, calismazsaniz dir dir yapacak, calisinca birlikte eglenebileceginiz biri.

2. gun icerisinde dikkat dagitan butun dis mihraklardan uzal bir calisma ortami. basta internet ve telefon olmak uzere. en guzeli kutuphaneye gitmek.

3. calisma yerinizin tam karsisina motivasyon notlari asmak. bkz shamelesste, lip nasil calisiyordu, 'no distruction' yazmisti karsisina. post-it lere hedeflerinizi, hayallerinizi vs vs yazin ve tam karsiniza yapistirin. her bunaldiginizda kafanizi kaldirdiginizda gorebileceginiz bi yerde olsun.

4. gunluk belli hedefler koymak ve o hedefe ulasilmadan calisma basindan kalkmamak.

5. dizidir, filmdir, biradir neyse gunluk keyif aktiviteniz onu odul olarak hedefinize ulastiginiz zamana saklamak.

bazen uykudayken bir yerden düşer gibi olup uyanmamız da mı bu yüzden yoksa?

bende çok aşırı vardı 4 sene servise binince alıştım geçti

ben bu durumun karnim tokken daha fazla oldugunu farkettim. ac gezince daha az rahatsiz oluyorum. su icmek de biraz olsun iyi gelir bana ayrica.

Hem odiyus'un hem de zehragibi'nin sorusuna cevap vermeye geldim.

Motion sickness dediğimiz şeyin genetik olduğu yönünde büyük kanıtlar var, çekinikçe bir gen olduğu tahmin ediliyor ve topulum %30'unda var. Engellemek için şimdilik iki yol var.

1. Haplar: Yalnız bu haplar tehlikeli, hafif bir doz aşımında zombie effect oluyor diyorlar. Çevreyi algılamama, emirlere düşünmeden uyma ve agresiflik yaratıyormuş.

2. Bilek bantları: encrypted-tbn1.gstatic.com
Bu bantlar hareket edilme hissini azalttığından çok virajlı yollarda etkili ama yine de kitap okutmaz. Sadece normalde hafif başının döneceği yerde normal bir şekilde indiriyor insanı ya da ön koltukta oturması gerekmiyor insanın, arka koltukta yolculuk edebilir hale getiriyor.

Uyurken düşme hissi ise apayrı. Hypnic jerk onun adı. O istemsiz bir kas hareketi. Gün içinde stresli olunduğunda ve başka birtakım durumlarda kaslar kasılır. Yatınca da birden rahatlatılmaya çalışılır o kaslar. Bunu ısınma hareketleri gibi düşünün. Hareketsizlikten ciddi bir harekete geçince nasıl ki acı çekeriz; burada da ciddi bir sıkmadan tam tersi yönde bir rahatlamaya girince kaslar ne yapacağını şaşırıyor ve duruma alışamıyor. Dolayısıyla da bir iki istemsiz titreme ya da boşluk hissi yaratıyor. Motion sickness ile bağımsız bir durum. Gün içinde stres ve gerginlik ne kadar çoksa o kadar çok düşme ve hoplama hissi yaşama olasılığı oluyor.

www.skyscanner.com

su sekilde ben senin icin tüm ayı arattım. grafikten en ucuzlarını gorebilirsin. buyuteclere de tıklayıp gorebılıyorsun


www.skyscanner.com.tr

Gerçi 4 sene oldu ama Expedia.com'dan bir hafta otel ve gidiş dönüş uçak bileti dahil 2500 liraya Los Angeles'a gitmiştim. Otel dandikti ama iş gördü, biletler de Alitalia'dandı Roma aktarmalı.

united airlines. gidiş-dönüş şeklinde bak. 2000 altında. tabi 2 aktarma var.

ekobilet.com ve kayak.com havayollarinin kendi sitelerinde genelde daha pahali oluyor biletler.

bence uzay yolculuğuna başladığı yeri yazıyordur.

hangi ulkenin vatandasi ise o ulkeyi yaziyor, ikametgahi farkli ise o ulkeyi de ayrica belirtiyor.

hakikaten alkis :)

@nicki martin ikameti diyorum iste. ikameti nere gorunuyor uzaydayken? uluslararasi uzay istasyonu bir ulkenin topragi degil sonucta degil mi

sen is gezisi icin sehir disina ciktiginda ikametgahin degisiyor mu kardesim? sen disarida olsan bile kayitli kuyutlu oldugun yer belli.

ikematgah sadece fiziki olarak bulunan yer degil ki, resmi belgelerde yasiyor olarak gozuktugun, vergini odedigin, secimde oy kullandigin yer demek ayni zamanda. istersen bir yil ayril, sonucta ikametgahinda olarak gorunursun.

sonucta gittigi yerde yetkili merci yok ki gidip marstan ikametgah ilmuhaberi alsin adamlar.

Buyuk ihtimalle abd vatandasi old. Icin vize sorani olmaz

@geyikkosandede onu dusundum de avrupa disinda bir suru yer var soran en.wikipedia.org:US_Citizens_Visa_Req_Map.PNG