babam normalden 10 kat fazla ellerini yıkamaya başladı. normalde sağlığına pek dikkat eden biri değildir ama bu konuda duyarlı davranıyor. annem evden çıkmıyor.

Benim ve eşim için evet bu durum geçerli. Biz ailelerimizden daha fazla ciddiye alıyoruz gibi görünüyor.

sülalemdeki kimse önemsemiyor, genç ve eğitimli diyebileceğim bir kısım bile. hatta bugün cehaletlerine bir kez daha şahit oldum ve üzgünüm.

Annem evden neredeyse hiç çıkmıyor ve temizliğe hijyene normalden daha fazla dikkat ediyor.

94 yaşımda dedem var, 50 senedir sigara içiyor, bir poşet ilaç kullanıyor.
büyükşehirde yaşıyoruz, bari köye gönderelim dedim. babam ve amcamların hiçbirisi onay vermedi. köydede dedemin kendi evi var mis gibi.
babam ve annem 65-70 yaşında. annem insna temasını kesti, babam gezmeye devam ediyor. ama ikiside verdiğim bağışıklık güçlendirici ilaçları kullanıyor.

Babam 88 yaşında. Normalde çıkıp fıldır fıldır dolaşan biridir. "Bir süre toplu taşıma kullanma" dedik. İnanamadığım bir uysallıkla "siz nasıl derseniz" dedi. Arada sahile inip geliyor ama çarşı pazar dolaşmıyor. Sadece geçen gün ablama "Hastalanırsam beni eve kapatın, sen kardeşine geçersin. Bana yemek getirseniz kafi, sakın hastaneye götürmeyin" demiş. Kıyamam yaa...

bizdekiler onemsiyorlar. el opme falan hic olmuyor. yanlarina pek yaklasmiyorum, kendi odamdayim.

Sabah degil ama aksam yemeginden sonra cikip kosuyorum salacak sahilde. 2 gunde caki gibi hissetmeye basladim, kesinlikle cok iyi geliyor.

evinize spor aleti alın. karantina başladığında kafanıza göre çıkamazsınız

italyanların spor videoları var onları izleyin feyz alın.

Koşun ama Marmaray merdivenleri kalabalık olur (marmaray çok boşalmış olsa da), orada mesafenizi koruyamazsınız, başka bir rota belirleyin bence.

1 sene sürer. Aşı 1 senede yapılacakmış

corona'da asil sorun asiri bulasici oldugu icin cok fazla insanin tibbi destege ihtiyac duyarak saglik sistemini cokertmesi. ekonomik ve sosyal yansimalari belki yillar surer ama ben hayatin normale donmesi konusunda iyimserim - insanlarin virusu dusunmeksizin sokaklara firlamasi icin en fazla uc aya ihtiyac var diye dusunuyorum. siki onlemler, zaten cok fazla insanin virusu kapmasi vs. derken yaza dogru biraz rahatlar.

virus kaybolmaz ama kaptiginda hastaneye gidebilirsin, uc gun rapor alip evde kalabilirsin mesela. en azindan benim umidim/dilegim bu yonde.

kendi dengesini kendi bulacak bir sistem var. şu an virus umrunda olmayan adam, tanıdığı biri hasta olunca panikle kendini kapatacak. belli bir adımda devlet sokağa çıkma yasağı uygulayacak ve giderek bu önlemleri arttıracak.

iki yıl sürmez ama 2 aydan da kısa olmasını beklemiyorum.

2003'te uzmanlar SARS virüsü için henüz hayvanlar üstünde deney yaparken virüs kendiliğinden ortadan kalkmıştı bile.

Bu arada ilacın-aşının bulunması değil, piyasaya sürülüp, yaygınlaşması uzun sürer, çünkü bu yeni tip Corona virüsü, SARS ve MERS ile %80 benzer özellik göstermekte.

Bizim okulda yaza kadar bisey kalmaz dendi ama ins.

new york belediye başkanı 45 gün sonra zirveye ulaşacak dedi.
bizdeki rakamlar gizlendiği için bizdede abd kadar hasta var diyebiliriz.
45 gün sonra zirve, 2 ay zayıflaması, nerden baksan 4 aydan önce karantina bitmez.

Alman Robert Koch Enstitü uzmani iki seneye yayilabilecegini söyledi. Illaki yazin hayat biraz normale dönecek ama eger Kisa kalirsa isler biraz zorlasir. Asi bulunmasi lazim.

Ben bugün migros'tan aldım.

@Eksiduyuruhesabim sariyer- maslak tarafında 1 haftadır bulamıyorum ben. migros-carfur online'a bakıyorum ordada yok. eczanelerde de yok. ben ne zaman gitsem yok yani. siz hangi ülkedesinz?

Bugün girdigim tr eczane ve markette gördüm.

Sorun fiyatı yukarı çekmeleri.

200 ml en az 20-25 tl olmuş.

var hala. ama üreticiler alkol sıkıntısı yaşıyorlarmış.

Arz talebi karşılamıyor o yüzden. Piyasada kolonya sıkıntısı yok sadece süpermarketlerde sıkıntı yaşanıyor lokal olarak çünkü ürün gelir gelmez tükeniyor olağan dışı talep var. Ancak bir kaç market veya eczane gezerseniz bulursunuz her yerde sıkıntı yok.

kayınçonun hanımı deva firmasında çalışıyor. büyük bir ilaç firması ve kolonyada üretiyor. kolonya üretimini 1 vardiyadan 3 vardiyaya çıkarmışlar. ama ben mesela 1 senede 1 kere en fazla kolonya alırım bayramda, 1 sene gider o. virüs yüzünden 8-10 tane aldım. bir anda üretimi 10x büyütemezler.
birde uluslararası piyasada kimse kimseye alkol satmaz artık.
benzine katılan %3 alkol ne oldu onu bilmiyorum. tüpraşta onbinlerce ton etanol olması lazım o hesaba göre.

bunlar hakkında kesin konuşabilmek için çok erken. en erken iyileşmiş vakaların üzerinden 6 ay bile geçmedi, ne ne kadar kalıcı bilemiyorsun tam olarak. şu anda virüsün en vurucu kısmı hızlı bulaşabilirliği, geri kalan konularda benzer diğer salgınlardan daha farklı bir durumu yok görünüyor.

insanlığın aklı varsa sigara üretimi ve tüketimi uyuşturucu gibi yasaklanır.
sigara içmek virüsten ölme ihtimalinizi ciddi arttırıyor.

anormal gündemin yarattığı anlık dalgalanmalar yaşanıyor.

Çin nakit sıkıntısından dolayı altın satmış. Öyle okudum.

Kriz anlarında Öngörüler tam tutmuyor. Şunu da belirteyim Ekside yazar değilim ama aptal yorumları okumaktan sıkıldım. Yazanların trilyoner olması gerekir yazdıklarını okuyunca öyle anlaşılıyor. Herşeyi şöyle böyle diye açıklamaya çalışıp demiştime getiriyorlar. Her boku biliyor bazı yazarlar. Neyse, resesyon 1 2 yıldır zaten bekleniyordu bu süreç hızlandırdı ama global öngörüleri tutan ekonomist şu an görmedim bu dönemde konuşanları kastediyorum. Bilen varsa yazan iyi olur. Altın için duyduğum tek mantıklı yorum yatırımcıların zararlarını karşılamak için karda oldukları altından çıktıkları. Çin haberini bilmiyordum.

Ben aldım diye düşüyor ne zaman yatırmlık altın alsam 24 saat inde düşer bu zamana kadar hiç sekmedi :/

tahminim dünyadaki merkez bankaları peynir ekmek gibi altın satıp fiyatını sabit tutmaya çalışıyor. tonlarca altın gitmiştir bu uğurda.
bunu yapmasalar altın hergün artar ve zaten hergün düşen borsalar dahada dibi görürdü.
borsadan çıkan altına koşardı.
yazılım uzmanı olduğumdan bu konularda yetkinim :)

agam dışarıyla teması düşürün. havadan uçup gelmez muhtemelen virüs. temasla vb bulaşıyor çoğunlukla. dışarı girip çıkanları eli yüzü temiz tutsun. sakalınız varsa kesin diyor uzmanlar...

edit: temiz tutmak derken yanlış olmasın. herkes temiz tabi kimseye pis demek istemedim. nispeten daha temiz olsa yeter gibi gibi... ama sakal bıyık kesin diyorlar cidden.

mehmet öz'ün tavsiyeleri www.youtube.com

beta glukan 100 mg (eczanelerde çok kısa sürede bitecek)
c vitamini 1 gr
çinko 40 mg
ayrıca devid-3 ampul kullanın

devid-3 kullanımı için tavsiyem önce 2 gün arayla birer tane için. sonra kan testi ile düzeyini ölçüp 80'den azsa 1 tane, 50'den azsa 2 tane daha için.
kan testi yaptırmadan 2 taneden fazla devid-3 almayın sakın.

Şu ortamda yolculuk yapmayın, durum ciddi, şu an az vaka olması artmayacağı anlamına gelmez. Kendinizi ve başkalarını riske atmayın.

hocam italyanın durumu ortada. ispanyada tüm ülkeyi karantinaya aldı.
allahaşkına ben damacana getiren adamla temas etmeyin diye damacanadan 5 lt pet şişelere geçtim.
şu an her vatandaş sorumluluk bilinci ile minimum insan temasına odaklanmalı.
berbere gidecem mesela sabah erkenden kapısında bekleyip ilk müşteri olup kaçıyorum hemen. biz gençler buna dikkat etmezsek yaşlılar çok hızlı şekilde hastanelik olacak ama yeterince yoğun bakım yatağı olmadığından ölüme terk edilecekler.
şu an italyada olan bu. genç hasta geldimi yaşlı hastanın fişini çekiyorlar.
şurda 2 ay eve kapanıcaz, atla deve değil.

muhtemelen ruhsatları yoktur. belediye müdahele edebilir.
mesela sokak arasına marangoz açamıyorsun artık.

Herhangi devlet hastanesi ya da cuzi ucret karsılığı özelde yaparlardı recete var ise. Evet uygulama bu sekilde o asm ye kayıtlı değilsen yapmıyorlar misafir diye bi şey var ama bu durum anlattıklarına uygun değil

Doğru.
Hastanelerde ya da özel polikliniklerde yapılabilir.

Benim de reçeteli iğnem vardı, misafir olarak aile hekimliğinde yaptırdım kaç defa hiç sorun olmadı. Direkt hemşirelerle mi görüştün? Ayrıca devletin acilinde de yapıyolar ve evet ücreti karşılığı özelin acilinde de yapılabiliyor. Seçenek çok yani.

özel hastanede 7 tl yaptırmak

"hikaye uzun"dan kastım; aile hekimliği'nin önünde ameliyatlı halimle sancı girmesiydi ve babamın o sırada yeşil reçeteli ağrı kesici aramak için telefonunu telaşla annem ve bende unutup arabayla eczane arıyor olmasıydı.
özel hastanede yaptırabileceğimi ben de biliyorum.
sadece bu durum normal mi, yoksa şikayet edebilir miyim bunu öğrenmek istedim.

uyku apnesi olabilir mi?
ona da bir baktırsanız iyi olabilir.

Aynı durum kaynımda da var. Hem yüksek hem motivasyonsuzluk yani. Biraz da havalardan bence. Biraz yürüyüş yapmak iyi gelebilir. Kan testi yaptır tabi belki demir eksikliği vb olabilir(beslenmene dikkat etmene rağmen).

dikkat eksikliği olabilir. test yaptır, gerekirse ilaç tedavisine başla.

Ya hani bir laf geziniyor ya sosyal medya çok kullanıyorsanız görmüşsünüzdür, o hissin yorgunluk değil de bizi mutlu eden şeylere az zaman ayırmamız olduğu ile ilgili bir şey. Bununla ilgili bir araştırma da vardı; mesleği bırakmak üzere olan öğretmenlerden bazıları kendi gündüz işlerine ek olarak gönüllülük, ihtiyac halindeki cocuklara danışmanlık yapmak vs gibi ek saatler gerektiren işler yaptıklarında mutluluk seviyelerinde artış, yorgunluk seviyelerinde düşüş belirtmişler. Halbuki bariz çok daha fazla çalışıyorlar. Sizi de böyle hissettiren şeyler var mı? İşin ucunda para pul, hayat gailesi olmasa neye daha cok vakit ayırmak isterdiniz mesela?

Benim sizin hissettiğiniz gibi hissettiğim durumlarda uyguladığım bir teknik "en ufak şey" prensibi. O an daha iyi olsun diye yapabileceğiniz en küçük şey ne ise onu yapıyorsunuz. Canınız isterse daha fazlasını yapıyorsunuz. İstemezse bırakıyorsunuz. "Forward is forward" mantığı yani. En küçük gelişme bile gelişmedir. Bu bazen kalkıp duş almak. Bazen çöpü atmak. Bazen sokağa çıkmak. Bazen pijamanızı çıkarıp kot pantolon giymek, bazen bir fatura ödemek.

Ayrıca bazen hiçbir şey yapmamak da gerek. Dünya bizi sürekli aktif olmaya zorluyor. Arada sırada fazlaca uyumak, tembellik etmek, Netflix izlemek, herhangi bir şey öğrenmeden zaman geçirmek de bir eksiklik değil.

Kan testlerine falan da baktırın tabii. Demir eksikliğinde insanlar yorgun hissediyorlarmış kendilerini genelde.

havalardan, havalardan.
şu havalar bir ısınsın geçecek.
illet, gıcık bir hava var çoğu yerde.

Dikkat eksikliği çocukluktan itibaren vardır, sonradan ortaya çıkmaz. Eğer problem geçmişte yoksa, ilk önerim tüm vitaminleri de ölçen bir kan tahlili vermeniz. Sonuçları iyi bir dahiliyeciye yorumlatmanız. Sonra tahlilleri de alıp psikiatr yolunu tutarsınız.

Uzm. Dr. Eylem Doğan Elçi’yi gönül rahatlığıyla önerebilirim.

bendede bu var. yaş 46.
ilaç dışında bi.r tedavisi yok (doktor dedi) ilaç concerta.

Beşiktaş uzak gelmezse ben getirebilirim. Ama yoğurdu "taş gibi" yapmak için sadece maya yeterli olmayabilir.

Nohuttan kendin yapsan? İnternetten bir sürü tarif bulabilirsin nohuttan yoğurt mayası yapım tarifi.

ev kartal, işyeri ataşehir finanskent. hangisi uyarsa gelebilirsin.

sade activia +1

taş gibi yoğurt yapmanın mayayla pek ilgisi yok bence. geçen günlerde bir hevesle kendim yoğurt yapmayı denedim. sek yoğurttan mayaladım yoğurdu.

sert olması için süt köpüklendikten sonra havalandırarak karıştırın. daha sonra mayayı karıştırınca üzerini tülbentle örtün ki buharlanıp yoğurdu yumuşatmasın

moda ladies facebook grubuna girin, ordan yardimci olur komsular.

Ben migrostan aldığım 4lü şişede toz mayayla ve inek+manda sütü karışık yapıyorum, gayet koyu bir yoğurt oluyor.
Taş gibi ne demek bilmiyorum, ben süzme yoğurt kıvamını pek sevmem zaten ama hiç sulu olmuyor yani.

taş gibi yoğurt yapmak için sütün suyunu uzaklaştırman lazım.
sütteki kuru madde oranı artacak yani. bunuda kaynatma yada vakum ortamında yapacaksın.
maya için ben eczanelerden probiyotik hap alıyorum.
bu haplarda 8-10 tane bakteri oluyor. 2 tane hapı maya gibi karıştırıp yoğurt yapıyorum. o yoğurdu buz küpleri şeklinde donduruyorum.
o buz küplerinden 2 tanesi maya olacak şekilde uzun süre kullanıyorum. böylece maya maliyeti sıfıra geliyor nerdeyse ve hazır yoğurt mayasındna daha fazla bakteri oluyor.

Taş gibi yoğurt mayasına 1 kaşık karbonat katarak elde edebilirsin.

@mor bembombom 'un söylediği çok doğru tespitlere ilave olarak.
- Perdeleri ve camları açın. Aydınlık ve havadar bir ev size iyi gelecektir.
-Ev hanımıysanız, evden çıkmadığınız gün olmasın. Her gün en az 1 saat açık alanda yürüyüş yapın.

B12 için haplar bağırsakta emilemiyor. birkaç kez kalçadan iğne yaptırıp ölçtürün. en az 800 olana kadra iğneye devam edin. muhtemelende ömür boyu ayda bir yaptırmanız gerekecek.
D vitaminini kalçaya gerek yok, ampülü ekmeğe döküp için.
magnezyum için bağırsaktan emilebilen "magnimore plus" alın yada dahiliye doktoruna iğne yazdırın. diğer magnezyum haplarıda bende işe yaramadı.

herkes yazmış zaten, bir dahiliye uzmanına gidip kan testlerinizi yaptırın. tabiki bütün değerleriniz normal referans aralığında olmalı ama özellikle d vitamini ve b12 vitamin değerleriniz çok önemli. hatta yapılan bir araştırmaya göre d vitamini eksik olan kişiler grip gibi hastalıklara daha çok yakalanıyor bağışıklık sistemi düşük olduğu için.
bu vitaminler düşükse onlardan kaynaklanıyor olabilir. tabi en doğrusunu doktorunuz bilir. diğer değerlere de bakar muhtemelen doktorunuz.

enzimlerin hücre dışında çalışması fiziken 3 boyutlu lego parçalarının birbirine kenetlenmesi demektir. bunun için canlılık gerekmez.

Tek çıkar yolun Enes Baturu açıp izlemek.

tek çıkar yolun ailesiyle görüşüp yazılımla yada modem ayarlarından youtube sitesini engellemek.
sonrasında fiziki oyuncaklarla oyunlar oynamak.
onunla beraber enes batur izlersen o bataklığa dahada batmasına sebep olursun.

Youtube'dan başka şeyler izlerip enes batur'dan uzaklaşmasını sağlaman herkes için en faydalısı olacaktır

Adamla görüş, ihtarname çek, su iç sıralamam bu kanka

muhtemelen odeme yapmissin. hediye bir seyler istenebilir belki. 2600 az degil.henuz fatura kesmediyse yerine gidip dusuk kdv'den fatura kestirip indirim de talep edilebilir belki.

mobilyaları teslim aldıysan su iç..

yok eğer sadece ödemeyi yaptıysan ve mobilyalar hala hazırlanıyorsa teslim edilmediyse o zaman satıcı ile yeniden masaya oturabilirsin ama ürünleri teslim aldıysan yapacak bir şey yok!

Yok henüz faturayı almadım. Teslim de almadım. 20 gün oldu siparişi vereli

İyi niyet varsa karşılıklı olarak, fatura kesmiş olsa bile iade alıp yeniden satış yapabilir.

hukuken birşey yapamazsın. kdv ineceğini bilemez satıcı.
ama rica edersen, müşteri memnuniyeti açısından güzellik yapabilir belki.
klasik bir soru olcak ama zam gelse extra ödeme yapacakmıydın ?

haftada 3 veya 4 defa, daha fazla değil, 220-yaş şeklinde, yani 40 yaşındaysanız 180 nabız, olacak şekilde 40-45 dakika tempolu yürüyüş en ideali. çevrenizde, tartan pist olan bir koşu parkuru vs varsa ideal. sert zeminde koşmak veya tempolu yürümek diz kapaklarına zararlı. farklı kaynaklardan faydalanıp araştırdım. en ideal spor formülü bu.

Hocam tempolu yürüyüşte nabız 180'e çıkmamalı 130-140. Koşarken ancak 180 görürsün.

koşmak ve benzeri kardiovasküler egzersiz myostatin inhibisyonu yolu ile insülin direncini düşürür, kas gelişimini artırır.

kardiyo olmazsa kaslarınız yeteri kadar gelişemez.

koşmak dizlerinizi yıpratır.
aynı eforu daha kısa sürede ve dizlerinizi yıpratmadan eliptik bisiklet ile yapabilirsiniz

sabahın soğuğunda full ritim. kaldırımda vb. uygunsuz durumlara spor yapmak hem kalbe hem vücuda zararlı

kosmak ve evrim konusunda atladiginiz bir nokta var. insan en akilli kosucu oldugu icin evrimde et tuketebilir hale geldi yoksa dogada et tuketen (avci) hayvanlardaki pence ve dis kombinasyonu bizde yok kosu sayesinde elde ettik bu yetiyi ayrica ates yakabilen tek canli oldugumuz icin essiz bir guce kavustuk evrimde

kosunca yorulmak konusunda elbet haklisiniz lakin en hizli kosan hayvani da avlayan yine insandi. bilim insanlari bunun hayvanlar alemindeki kosu kapasitemizin pek cok hayvandan daha iyi hatta mukemmel oldugu yonunde hemfikit. ornek olarak cita evet en hizli hayvan ama teprik olarak bunu kisa surelerde yapiyor onu takip edip avlamak isteyen insan yine teorik olarak belli mesafede belli kapasitede kosarak cita yorulup dinlendiginde onu avliyor bu da direnc aviydi sanirim

ha tabi bence gunumuzde atlet/futbolcu vs degilseniz kosmak cok da mantikli degil

ben küçük paketli mamalardan alıyorum, 2 yıl süresi oluyor zaten.

avm'lerde satılan kenarları kilitli plastik kutular var.
www.google.com

bunların size uygun olan boyundan alabilirsiniz.
bir tupperware değil, ama mamayı taze tutar.
istiyorsanız büyük tupperwarelerden de alabilirsiniz, ama pahalılar.
bir de plastik bir kürek lazım mamayı kutudan alabilmek için tabii.

su için de en mantıklısı beş litrelik bir su alıp, restoranların çorbalar için paket serviste gönderdikleri karton kaselerden bulundurmak.
ya da atılabilir olan daha büyük şeyler de olabilir.
üşenmezseniz birkaç tane beş litrelik pet şişeyi yarısından kesip iç içe koyarak arabada bulundurabilirsiniz mesela, o da bir seçenek.

öncelikle allah sayımızı arttırsın diyorum ;) merhamet kazanacak.

benim arabam yok ama çantasız dolaşmam genelde. 10-15 kiloluk mamlardan alıp eve koyuyorum. her dışarı çıktığımda evde küçük ya da orta boy reçel cam şişeleri var. onları doldurup koyuyorum çantaya. su olayına henüz giremedim maalesef. sizde araba olduğu için bu şekilde daha çok paket yapabilirainiz

5 litrelik pet su şişesinin hem ağzı geniştir, hemde kapağa hava sızdırmadığı için uzun süre bozulmasını önleyebilir.

Mesaj atmama izin verirsen bir ürün paylaşacağım.

yok.
olsa ne olacak, imdb'de de gişe filmiyle nbc filmi aynı puanı almıyor mesela; ki nbc filmi diyip kesin iyidir, kötü söz söylemeyelim demek de yanlış.

varsa tiyatrodan tanıdıklarınıza sorun.
yoksa bana sorun.

tiyatrolar.com.tr

puanlar gerçeği ne kadar yansıtıyor bilemem ama şöyle bir site var. işinizi görür belki.

tiyatrolar.com.tr sitesinde 5-6 kişi oylama yapmış sadece. bazı oyunlarda hiç oy yok.

O ışık damarından geçen kanın yoğunluk ve hızına bakıyor. Kalp attıkça kan damara yükleniyor, elle hissedilen nabız da aynı şekilde. O pıt olduğunda damardan normalden daha çok kan geçmiş oluyor, ışık da bunu görmüş oluyor.
electronics.howstuffworks.com

dediğiniz gibi nabzı ölçmesi kolay zaten.
soruda nabzı sormadım o yüzden.

ama tansiyon ve derin uyku ?
tansiyon sıvı basıncı demek.

Tıbbi açıdan yorum yapam,
-bilekten tansiyon ölçen aletlere güven sıfıra yakın.
-koldan ölçenlere saygımız sonsuz ama anormal değerlerde çok da güvenmemek lazım.

En güvenilir olan kendi kulğımızla, doğru zamanda doğru pozistonda doğru yerden, kalibre edilmiş manuel cihazlarla ölçmek.

Ivır zıvırı geçersek.
Saati bilmiyorum nasıl bir şey, bildiğim bir modelde sanırım içinde barometre var, veya bilekliğin basınçla gerilme gevşemesinden ölçüyordu.

İşte nabızla senkorize ise bu hareket, ordan önceki hesaplarla kalibre edilmiş formüllere göre yaklaşık tahmin ediyordur.

Tansiyon ölçümü hikaye, bilekten optik olarak yapamaz. Nabız yapabilir. Arkadaş ikisini birbirine karıştırmış.

Derin uyku konusunda hareket sensöründen ve nabzından faydalanarak tahmini bir yaklaşım sergiliyor. Tabi ki %100 doğru değil, bir estimation. Fikir vermek için.

avidemuxla kesme yapılıyor ama resim-ses ekleme denemedim hiç
open source bir yazılım

movie maker'dan final cut'a kadar yolu var. ihtiyaçlar hangi programın kullanılacağını belirler.
movie maker bile bahsedilen işleri yapar.

bence zararla ilgisi yok ancak daha doğal duruyor parfüme göre, psikolojik de değil. tamamen koku partiküllerinden olsa gerek. anneannem parfüm koklasa öksürük krizine girer kolonyada tık yok.

Hiçbir uzmanlığım yok ama kolonyayı da fısfıslı bir kaba koyup sıksanız nasıl olur acaba?

kolonyada kullanılan etil alkole ilaveten parfüm benzeri koku verici maddeler var.
saf etil alkol koklayın bence daha güvenli.

parfumdeki kalicilik veren kimyasallara alerjiniz vardir belki de.

kimyasallardan oluyor, bende de aynı etki var. hatta kaliteli parfümler, muhtemelen daha kaliteli kimyasallar kullanıldığı için daha az rahatsız ediyor.

evet vergileri de ödemişsindir.

baytekin vergiler dahil en az %50 pahalıya geliyor garmin ürünlerinde. hayırlı olsun

amazon.com ürünü aldığınızda gümrük ve kargo ücretlerinide ödemiş oluyorsunuz.
gümrükten amazon.com geçiriyor ve gümrüğe takılma ihtimali yok.
gümrük ücreti ödediğinizden fazla çıkarsa extra ücret ödemiyorsunuz, amazon karşılıyor.
birden fazla ürünü br kerede sipariş edersenizde ürün başına kargo ücreti epey düşüyor.

@aslindasorunumpsikolojik evet iki 2 sipariş edince epey düştü..

yanında ol ve yalnız olmadığını ona hissettir yeter. Bu gibi durumlar bir şeyler söylenerek iyi hissettirilebilecek meseleler değil.

Ne desen boş konuşmuş olacaksın ama illa bir şey demek istiyorsan "hayat olağan akışı içinde giderse herkes bu acıyı yaşayacak, ve umarım hayat olağan akışı içinde gider, tersi çok korkunç olurdu." de.

İyi hissettirmek için hiçbirşey yapma çaba gösterme. Sadece yanında ol. Arada ortamdan uzaklaştırıp 2 laflayın. Ama senin konuşup iyi hissettirebileceğin bişey değil. Hayat boyunca geçmeyecek bir acı bu. Sadece yanında ol ve dinle.

yanınızda olmanız yeterli.

Abi sakin obur dunya/cennet guzellemesi yapma. Kalanlarin uzun omur surmeleriyle ilgili temennilerde bulunma. Yaninda ol, elini tut yeter.
Dondugun zaman da aramayi ihmal etme yeter.

unutmuyorsun ama alisiyorsun de, bana oyle oldu..
sadece yaninda ol, en buyuk sey onu yapmak, zor ama baska baska seylerden muhabbet ettirmeye calis, bakarsin gulumsetirsin bile..

Bence yapabileceginiz bir sey yok, o aciyi yaşayacak. Baska yolu yok.

@nax+1

@nax +440

başın sağolsun dışında tek kelime etme.
hiçbir sözün anlamı yok.
gündelik olaylardan bahset, hadi yemeğe gidelim falan gibi.

yanina gitmeniz zaten bu donemde cok dusunceli bir davranis, sizi tebrik ederim, masallah.

arkadaslara katiliyorum. acisini hafifletmeye yetmez hicbir kelime, ama yaninda olmak cok sey ifade eder.

Duş almalısın

Bulantı vs var mı? Menenjit vs gibi riskleri düşünmek lazım; ateş yüksekse risk almayın.

bende şiddetli baş ağrısı olduüunda TOK karnına (tok olmalı) apranax alıyorum, fayda ediyor.
soğuk algınlığı varsa zencefili kısık ateşte en az 30 dakika kaynatıp iç ve sıcak banyo yapıp ter at.
ama 1-2 güne kendine gelmezsen daha ciddi birşey olabilşr, hastaneye gitmelisin

kalın kıyafetler giyme. evi kısa süreliğine periyotlarla havalandır.

(bkz: ankara anlaşması)

sakın evini satıp gitmeyi düşünme. çok büyük riske girersin.
gidip tutunamamak var.
birşekilde para biriktirip öyle gitmeyi dene gideceksende.

Öncelikle evli ve çocuk sahibi olduğunuz için mutlaka yasal yollar ile yurtdışına yerleşmenizi öneriyorum.
Ülkelere göre değişiklik gösterse de genel olarak bunun yolu da o ülkeye ya yatırım yapmak ya da o ülkeden belirtilen tutarlarda gayrimenkul satın almak.
Önce hangi ülkede yaşamaya karar vereceğinizi belirlemelisiniz. Bu aşamadan sonra tavsiyem o ülkeye eşiniz ve çocuğunuz ile turist olarak 20-30 gün gidip, ev kiralayıp kısa süreli bir deneyim edinmeniz olacaktır. Bu süre boyunca turist gibi değil, o ülkede vatandaşı gibi yaşamanız daha doğru olacaktır. Örneğin dışarıda yemek yemeyin, 1-2 gün sadece evde vakit geçirmeye çalışın, evde yemek yapın, pazar market fiyatlarını deneyimleyin, vs...
Ancak yurtışında yeni bir başlangıç göründüğü kadar kolay bir aşama değildir, bilginiz olsun.

Hevesinizi kırmak gibi olmasın ama pek mümkün görünmedi. Hani mesleğiniz yazılım olsa... Eşinizin mesleği nedir? Avrupa zor da Kanada biraz daha olası sanki.

Umarım iyi planlanmamış bir macera uğruna tek birikiminizi satmazsınız, neticede evladınızın geleceği.

Vallahi umut vermek gibi olmasın ama bizim ali evli çocuklu olarak kanadaya gitti. Yes no kadar dahi ingilizcesi yok. Lise mezunu kurgucu. Ilk duyduğumda sektirsen gidemez diyordum. Ama gitti. Hâlâ anlamış değilim. Kanada kelimesini ingilizce olarak yazamaz. Karısını da bilemedim şimdi de bilim adamı değildir herhalde o da. Ilginç işler.

wetransfer

drive a yükleyip link vermek ?

ses kaydının süresini bilmiyorum ama orta kalite mp3'e çevirsen mail ile bile gidebilir

Dosya olarak göndermeyi dene

Güç kaynağını bilindik kaliteli bir marka alın. Ama araştırın mesela corsairlerde ses sorunu olan modelleri var. rampage almanızı pek önermem.

Mesela ne önerirsiniz? Vatan'da baktım çok fazla seçenek yok zaten.

- rami tek slot 16 gb al, çok az fiyat fark eder. gelecekte arttırman rahat olur.
- windows yüklemek için en ucuzundan olsada ssd disk al
- 1 tb ile 2 tb arasında fiyat farkı çok azdır, 2 tb hdd düşünebilirsin
bugün torrentten 1080p kaliteli film indirsen tanesi 8-10 gb

Ssd var dostum. Ama 2 tb hdd fikrini düşüneceğim. Haklı olabilirsin bu konuda.
Evet şans işi ve pek şanslı değilimdir :)

@aslinda 2x8 tek 16ya göre daha hızlı çalışır.

1 tb hdd yeter fazlasıyla.

Kasa dar mı? Hava akışı nasıl yorumlara bak netten. Acele etme. Qp inventus gibi sitelerden bi topla kaç ediyor bak. Güvenilir siteler.

Bronze silver gold sertifikası olan bi psu al. Özellikle elektriği çok kesilen bi yerdeysen. R5 3600 iyi bi işlemci. Ekran kartınla iyi performans verir. Hayırlu olsun derim.

@glamdr1ng cevap için çok teşekkürler. Hiç acele etmiyorum inan 2 aydır araştırma yapıyorum. PSU'lara baktım ama vatanda yok daha iyisi. Fiyatı artık daha fazla yükseltmekte istemiyorum. Ben de 2x8 yapacağım zaten. Daha verimli oluyormuş. Bir sürü sitede defalarca topladım, bugün vatanda kdv indirimi var o yüzden en iyi fiyatı burası verdi. Elektrik pek kesilmiyor burada. Nasıl bi psu önerirsin?

300-400 e kasa satıyorlar. 2.el alabilirsin.

2. el bilgisayar +1. tez yazmak icin zaten ucan kacan birseye ihtiyacin yok.

dizüstü paçavra bir bilgisayar gerek zaten ama hiç anlamıyorum da. en en ucuz, word'de sorun yaratmayacak herhangi bir şey kafi. linkle beraber ikinci el dizüstü öneriniz varsa alabilir miyim?

İkinci el tavsiyesi veremiyorum ama herhangi ucuz bir laptop alıp ssd takın, sonuçta word vs. çok sistem isteyen şeyler değil disk hızı artınca bütün bilgisayar rahatlar

aslında düşündüm de. istersen danışman hocana da sorabilirsin bunu. örneğin, okulumda birçok hocanın kendi laboratuvarlarında bilgisayarı vardı. tezle ilgili çalışmak istediğimizde dilediğimiz gibi kullanabiliyorduk bu bilgisayarları.

-kütüphane laptop vermiyor mu? çalışıp buluta atabilirsin ben öyle yapıyordum
-bir de okulunun sitesi veya facebook grubu varsa oradan yazabilirsin

hatta burada ilan aç birileri çıkar mutlaka, çalışsa bizim eski bilgisayarı verirdim mesela.

kütüphane dışında çalışmaya devam etmek ihtiyacı hissedildiğinde otg destekli bir android telefona şöyle bir klavye takarak çalışmaya devam edebilirsiniz, bütün çalışmaları bulut üzerinden yaparsanız daha pratik olur:

urun.n11.com

Okulda laboratuvar, kütüphane vb kullanabileceğin bir bilgisayar olmalı. Olmadı hocalarına söyle illa ki ayarlayabilirler bir tane atıl duran bilgisayarı gidip kullanman için.

teşekkür ederim cevaplarınız için. öncelikle danışman hocama sorayım madem.

okul dışında kamu ve özel kütüphanelerde çalışmak için ücretsiz bilgisayar oluyor.

hocam şunlara bi bakın

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

Ben %10 yaparim herhalde.

maksimum 200 tl yapılmalı diye dusunuyorum. kiracım ödemesini düzenli yaptığı için 50-100 arasında zam yapıyorum..

350 tl fazla..

%10 zam yaptı. Aslında daha fazla istiyor ama pek zorlayamıyor. Çünkü 3er aylık peşin yaptırıyorum kirayı.

Mobil edit:yatırıyorum

benimki yillik tefe-tufe ortalamasiyla yüzde 19 civari bir sey yapmaya kalkti, cunku kontratta tefe-tufeye gore artis yaziyor.
yuzde 15,87'ye ben indirdim yasal maksimum oran oldugu icin.
benden iyi kiraci bulamaz, ama sirf bu yüzden seneye tasinacagim.
terbiyesizlik resmen.

2750 bence iki tarafa da uygun olur. Fırsatın varsa çık **k gibi kalsın, bir ay boşta yatsın ev göreyim onu.

Benim zam %10, ne beni çok yorar ne ev sahibini üzer.

2500 kirada 100 lira artis olmaz. burada yazanlara bakma yasal oran belli; ortasi bulunabilir... 2750-2800 yapmasi icin teklif olabilir

3 tane daire ve ufak bir işyerini kiraya veriyorum.
her sene yasal zam oranının biraz altında zam yapıyorum. çıkan rakamıda 15-20 az olcak şekilde düzlüyorum. 840 çıktı mesela 825 düz yapıyoruz.

1700den 2000 yapalim dedi. Ben de evdeki kotu durumlari vs saydim su an ortada belli bir sey yok. Ama ben yasal oran %19 diye 300 lira artirabilir diye dusundum. Yukarida %15 olmali falan demisler ama bilen varsa aydinlatabilir mi maksimum ne kadar yukseltebilir?

yasal oran dediği maksimum oran. Aylık tüfe %9.5 falandı Kasımda biz ona göre yaptık. Yıllık hesapta %16 falan çıkıyor galiba evet zaten o oranı da geçemez.

Biz kendimiz görüşmedik emlakçı aracı oldu, diğer ev sahiplerinin yaptığı oranları ve yeni kiracı bulma durumlarını falan anlattı o açıdan iyi oldu.

@olric:

cumhurbaşkanlığı kararnamesi var, ona göre maksimum artış yüzde 15,87 olabilir.
yıllık tefe-tüfe ortalaması çok yüksek çıktığı için yüzde 15,87'yle sınırlandırdılar aşırı artış olmasın diye.

@blatta hiberna tesekkur ederim.

Kalma.

Akraba ilişkilerinde mesafe her zaman iyidir. Hele ki müstakbel eşin yakınıysa bu iki kat daha önemli.

Evinizi kiralayıp, bir yatak bir kanepe idare edin eşya dizene kadar.

elbette mantıklı olan kalmaman.
fakat bu dediğinin benzerini yapıp, hiç de sorun yaşamayan insanlar da gördüm. sonradan başına kakacaklarını düşünmüyorsan ve iki ay boşa kira vermek istemiyorsan, olabilir. evlenmeden önce karşılar etme gözüyle bakılabilir.

ben kalmak istemezdim, ama evleneceğim kişinin böyle bir durumu olsa akrabamın yanında kalmasını yürekten teklif ederdim.

yahu direkt gidip dedede kal. Dedede kalmanın ki banyolu bir oda, ne gibi bir zararı var allasen? Hem yaşlıya yarenlik etmiş olursun. Hem de kira vermeyecek olman eve bir seyler almayacak olman anlamına gelmiyor. Alışveriş yaparsın eve faturalara ortaklik edersin. Ben olsam anında dedeye giderim, sever sayarım dedeyi. iki, üç ay saçma sapan insanlarla yaşayacağıma.

zaten izmire geldiğimden beri boşa para verme, hazır ev, temizlik çamaşır vb derdin olmaz diye dedenin evi öneriyorlardı. kafalar karışık. ha dedimmi yanına taşınacağım birileri de yok, baktığım herkes 3. yü arıyor eve.

dedeye yarenlik yap, kaleyi içten fethet. Zararı olmaz yaşlıların.

cidden 1-2 ay varsa, dedede kal, dedeyi tavla.


asıl 2 ay için bile olsa geniş ailesiyle kalamadın diye basına kakılabilir bu durum.

kesinlikle dedede kal.
düşük ihtimal ama sorun çıkarsa başka çare düşünürsün.

mhrs üstünden randevü alabiliyorsanız extra ücret yok.

dışarıda çıkarırım. çok acil bir şey oldu, bir şey almam gerekti, ancak o zaman girerim. sonrasında yerleri iyice temizletirim. evde çorapsız dolaşırım, akşam yatarken bakarım, ayak tabanım kirlenmişse temizlik görevlisini kibar bir dille uyarırım.

evin içine girince koridorda.

bir ara ayakkabıyla geziyorduk ama uğraşamadım, onun için haftada iki kere temizlik için biri gelmeli, bizim düzende yemedi.

ayakkabıları çıkartmaktan kastettiğiniz ayakkabısız gezilen evde nerede çıkartıldığıysa; portmantonun/ayakkabılığın önünde bi alan var orada çıkartıyoruz, yerine koyuyoruz. hangi geleneksel yöntem? dans stüdyosu önü mü, çadır girişi mi kapı önü? apartmanlar öyle şeyler için zaten uygun yerler değil olsa bile benim olan şeyi neden dışarıda bırakayım?

ayrıca konuyla ilgili eğlenceli bir yazı için bknz;
www.gazeteduvar.com.tr

Evde ayakkabı ile dolaşmıyoruz.
Eskiden bir holümüz vardı orada çıkarırdık. Yeni evde kapı koridora açılıyor. Ayakkabı ile girsem dışarının pisini bir yerde sınırlayamayacağım için dışarıda çıkartıyorum. Son anda bir şey unuttum, basıp giriyorum içeriye. Bizde maalesef temizlik görevlisi bizzat kendim olduğum için sonra paşa paşa siliyorum. Bazen de silmiyorum. Kendime kibarlık yapıyorum.

Hayır.
Geleneksel olarak kapı önünde çıkarıp içeride çorapla, terlikle dolaşmaca.

eskiden holde giyer çıkarırdım artık kapıda çıkarıyorum.

eşiğin gerisinde çıkarıp yere çorapla basıyorum. ayakkabıyla girenler temizlikle nasıl baş ediyor bilgim yok.

Ayakkabılarımı evin içinde, holde çıkarıyorum. Misafirler geldiğinde rahat ederlerse ayakkabılarını çıkartmayabileceklerini söylüyorum, çoğu ayakkabıyla giriyor.

anne terliğini kafada değil ayakta tercih ettiğim için çıkarıyorum.

Ayakkabıları evin içine gire girmez girişte, portmanto'nun önünde çıkarıyorum.
Ben çocukken kapı önünde ayakkabı çıkartmak = kapıcının evinin önü
Şeklinde bir imaj / bilgi olmuş kafamda.
Eşim ailesinin evine ilk gittiğimde ve kapının dışında ayakkabı çıkarıp, çıkanları da dışarıda bırakınca baya şaşırmıştım

ayakkabıyı girişte çıkarıyor sonra alıp içerideki ayakkabılığa koyuyorum. terliklerimi sabah işe giderken giymediğim için odada kalıyor, akşam işten gelince odama gidip terlik giyiyorum.

o ayakkabı eşikten içeri zemine girdiğinde altındaki tüm pislik toz içeri taşınmış oluyor, ha içeride girişte bırakmışsın ha içeride komple ayakkabı ile dolaşmışsın; bence farkı yok.

kapının dışında çıkartıp evde çorap/terlikle geziyoruz.
4 dairelik aile apartmanında oturuyorum.

girerim tabi. kendi evimde de rahat edemeyeceksem nerde rahat edecem yahu! temizlikçi hem benim hem misafirlerimin pisliklerini siliyor zaten işi bu.

kapinin girisinde cikarip icerideki ayakkabiliga koyuyoruz. iceride ayakkabiyla gezilen evin temizligiyle nasil bas edebiliyorlar bilemiyorum. sokaktaki hayvan (ve hatta kimi zaman insan) diskisi, balgam, ot, cop pisliginin eve tasindigini dusundukce midem bulaniyor benim oyle temizlik hastasi filan da degilim yani normal insanim. ayrica evin icinde ayakkabiyla dolasmayi rahat degil rahatsiz buluyorum. gelir gelmez ustumu de degistiririm mesela, gunluk kiyafetle evde oturmaktan cok rahatsiz oluyorum canim pijamalarim <3

Acele işim varsa anneye çaktırmadan giriyorum :D

bina koridorunda ayakkabı bırakmak yasak. o yüzden eve girip antre de çıkarıp orda bırakıyorum.

Girişte çıkarır, değdirmeden içeri alır ayakkabılığa koyarım. Basmam evin içinde.

kapinin disinda cikariliyor bizde ve eve ayakkabisiz girilir

bildigim kadariyla kuzey avrupa ve japonyada da buna dikkat ediyorlarmis. ayakkabi ile girmek filmlerde oluyor muhtemelen

ayakkabıları evin dışında değil, antrede çıkartır ayakkabı dolabına koyarım.
misafire de ayakkabı çıkarttırmam.
evde misafir terliği gibi bir şey de bulundurmam.

ayakkabılar kapının önünde çıkarılır, yere çorapla ya da terlik kapının önündeyse terlik giyilerek basılır, ayakkabı hiçbir yere değdirilmeden ayakkabı dolabına konur, ayakkabı dolabının kapağı ayakkabıyı tutmamış el ile kapatılır, aynı şekilde kapı da aynı elle kapatılır, sonra gidilir eller ameliyata hazırlanır gibi yıkanır. okb mode: on

ek olarak: türkiye'de ve daha kötüsü istanbul'da yaşıyoruz, çalışıyoruz, mecburuz hassas olmaya, yani okb'li olmasam da muhtemelen böyle yapardım. :/

edit: bu arada linkteki yazıyı da okudum da, yani dışardaki dışkıdan ve sarhoş kusmuğundan bulaşabilecek mikro organizmaları düşününce, şahsen olası simgesel değerleri aklıma bile gelmiyor. mesela metrobüs de çok korkunç bir taşıt aracı mikropları düşününce :/ okb mode: always on

söyle tabi.. insanlar açık diye gidiyorlar. topluma hizmet etmiş olursun.

ben starbucks'ta üst yönetici olsam ilk o müdürü kovardım...

Starbucks Turkiye'ye haber verin bence, isini duzgun ve zamaninda yapmayan calisani denetleyemeyen, dukkanin "bazen" gec acildigini bildigi halde onlem almayan mudurun de kulagini ceksinler.

bence esas gevşeklik müdür'den başlıyor arkadaşların da dediği gibi. ayrıca müdür 7'de gelmesi gerekiyorsa ve gelmiyorsa çalışan da gelmez. ama bence kural olarak hizmet sektöründe bu tip açılış saati önemli. hani 5-10 dakika olsa neyse de 40 dakika olması ve bunun sürekli olması sıkıntı, söylenebilir.

Bence müdürü şikayet et. Amirin çalışanlar üzerinde denetim ve gözetim sorumluluğu vardır ve çalışanların kusurlu fiillerinden her bakımdan mesuldür.

evet gerçekten insanların işini iyi yapmasını istiyorsan
ve bu konuda şikayetçi isen
ve şikayetini iletmek istiyorsan

bunda çalışan ya da müdür ayrımı yapmadan
önce müdürü şikayet etmelisin ama bunu yapacağını sanmıyorum

sadece çalışan üzerinde şikayetinle tatmin olmaksa amacın iş yürüsün değilse müdürü şikayet edemezsin !!!

Söyle tabii ki, neden söylemiyorsun. Baktın yine geç geliyor. Direk kankan müdürü şikayet et.

mağazasının kaçta açıldığını müşteriden öğrenip şok geçiren müdür de iyiymiş. rahatlığın böylesi.

çalışanları müdüre şikayet etmek yerine genel müdürlüğe mağazayı şikayet et.

bırak uyusun insanlar

İnsanlar uyanamayabilir. Bundan haberdar olmayan yönetici de sorun var çalışandan cok.

Negatif yorum yapmayı seven biri değilim tutamadım kendımı kusura bakma da "bugün de sürekli soru soruyorum, çünkü iş yapmamak için her şey mübah team" diyip işine geç kalan insanı şikayet etmek bir garip.

söyle, affetme. müdür niye geç geliyormuş, şubenin kaçta açıldığının farkında değil miymiş, bunları da sor.

İmam cemaat ilişkisi. Müdür geç kalırsa eleman mı alacak o sorumluluğu. Bence arkadaşa söyle ama tavsiyenle beraber, "abi senin bu çocukların başında durman lazım" diye.

bence kameradan hergün açılış saatini kontrol etmeyen müdürü bir üstüne şikayet edin.

sen 7de gidiyorsan o da açmak zorunda. söyle bence 7de gittim kapalıydı de.

Hangi starbucks?

adamlar 40 dk az çalışıyor. öğle molasından 40 dk geç gelen devlet memurunu düşünün, ya da banka açılmasın. ya da iş arkadaşınızın 40 dk erken çıktığını düşünün. normal mi?

sanayi müzesi
www.rmk-museum.org.tr
penguen olan akvaryum merkezi

koç müzesi
istanbul modern ve pera müzesi çocuk etkinliklerine bakın. kesin sömestr'de bişiler. vardır. atölyeler düzenliyorlar çocuklar için. ama 1ocak'ı bilemedim. hatta oyuncak müzesine de bakın müzeler neden resmi tatilde açık olsun :/ (bu arada aklıma koç müzesi de geldi, orada daha çok koşturabilirler, açık alanı var.)

bir de 1-2 out door etkinliği olsa daha iyi olur sanki. vapura binip martılara simit atmak bile çocukların dünyasında başka bi şey sonuçta. daha önce tatmadıkları bişeyler ısmarlayın. maçka parkından teleferikle geçin ehehe :)
tiyatro olabilir belki yine 1 ocakta varsa.

koç müzesi aklıma iki kere gelmiş ksddhfgs:D nasıl seviyorsam demek.

emaar avm nin icinde, akvaryumun cikis kapisinin onundeki acik alanda VR room var, sanal gerceklik gozlukleriyle bilgisayar oyunu oynamaca. 15 dakika falan gerci. cocuklara uygun oyunlar da var.

goztepe parkinin yaninda cocuk trafik egitim parki var. akulu arabaya binip tur atilabilir. 8-10 yas biraz buyuk gerci ama sorarsiniz gitmek isterler mi diye. gokart guzel aslinda ama o da biraz tehlikeli sanki.

hava guzel olursa kemerburgaz orman macera parki.

sisli'de acro academy var. kapali alan, minderler, atlama ziplama, yuvarlanarak yere dusme vs. yeri.

4. levent'de de boulderhane var. duvar tirmanisi yani. yaslari uygun gayet.

Panjurun hırsızdan koruması için kapalı olması lazım. Gündüz panjurlar kapalı mi kalacak? Tam koruma da sağlamaz üstelik.

korkuluk deyince aklıma ev yangınında korkuluk yüzündne dışarı çıkamayıp ölen bir kişinin haberi geldi

panjur tozlanan bir sey. demir tercih ederdim ben. bir de panjur kapaliyken guvenlik saglayacak. surekli ac kapa yapmaniz gerekecek.

korkuluk kesinlikle
panjur actın kapadın dert
ve cok daha pahalı
siz ikisine de fiyat alın

satamazsınız.

belediyelere falan bağışlayın gitsin. muhtarlık vs. aracılığıyla direkt durumu olmayan ihtiyaç sahibi hastalara da verebilirsiniz.

satamazsınız. çünkü üzerindeki karekodla rapor ve reçeteniz üzerinden bir kez size satılmış zaten. ihtiyaç sahibine bağışlayabilirsiniz; niyetiniz olursa yakınınızdaki eczaneye bu mamayı kullanan hastası var mı diye sorarsanız tam kişisine ulaşabilir böylece.

eczane damak ameliyatı olduğumda o mamaları bana ücretsiz vermişti.
eczane ücretsiz almadığı birşeyi ücretsiz vermez.
kısaca satamazsınız.

biz de babanneminkileri ne yapacağımızı şaşırmıştık ölünce. paralı zaten satılmıyor. hastanelere ücretsiz vermeye çalıştık kabul etmediler. sonra özel bir huzur evinde bir tanıdık bulduk onun vasıtasıyla bağışladık oraya.

Başka sayfada da serum demir 75 ug/dL.

B12 değerinize bakılmadı mı?

Buna karar vermek için B12 değerine baktırman gerek.

B12 değerim 214 pg/mL. Bu arada cinsiyet erkek.

www.hurriyet.com.tr

1-2 ay sonra tekrar ölçtür

B12 hapla bağırsaktan emilemiyor.
aile doktoruna iğne yazdırıp en az 800'de tutun.

@aslindasorunumpsikolojik ağır saçmalamış
B12 bağırsaktan emilir bir,
Doktoruna "yazdır" diye bir şey yok, doktor uygun gördüğü tedaviyi verir bu iki
Laboratuvarlar arası fark olmakla birlikte alt sınırı 180 üst sınırı 900 olan bir parametrede "en az 800de tutun" demek neyin kafasıdır hangi tıbbi cahilliğe delalettir bu da üç.

Sorunuza gelirsek b12 normal değerler arasında kanınız da iyi zaten. doktorunuza danışırsanız b12 için hap verir belki, orasını bilmiyorum.

öncelikle bu kadar temizlik düşkünü olarak vakit bulup hayatı yaşayabilmen çok hoş bir detay.
hayvanların taşıdıkları ya da taşıma olasılıkları olan bakteri, parazit gibi şeylerin önüne kısmen geçebilirsin ancak ne kadar temizlik yaparsan yap, istersen o canları fanusta besle bunu %100 engelleyemezsin.
"aynı yatakta uyuma" denmesini istemiyorsan "yatağını onlarla paylaşma" diyeyim sana öncelikle. çünkü her ne yaparsan yap bu hayvanların içgüdüsel olarak tüylerini, popolarını kendi kendilerine temizleme/yalama hareketlerinin önüne geçemezsin ve sen uyurken onlar yaşamaya devam ediyor.

kısacası üç tane hayvanla birlite yaşarken "ekstra hijyen" diye bir durum olması mümkün değil.

kedi ve köpek için bu kadar eziyete katlanman ilginç geldi.
sahiplendir kurtul derim ben.

@foolrules,

- "Benim yaşadığım şekilde yaşayan kişi/ler"den tavsiye almak için diğerlerinin yorumlarını kendine saklamasını rica ettim.

@aslindasorunumpsikolojik,

- Çocuğun gibi gördüğün bir canlı edinmediğin belli. İnsan hiç dertleriyle uğraşmak yerine çocuklarını sahiplendirir mi?

biz ayda bir yerleri amway loc ile siliyor, haftada bir rainbow'la supuruyoruz. iki kopek var. gezmeden geldiklerinde patilerini eger camurlu degilse her zaman silmiyoruz, bazen useniyoruz. evde koku yok, hasta da olmuyoruz hic. ben anlamadim bu kadar hijyen gerektirecek ne var. onemli olan insanlardan virus kapmayin yeter.

@bir varmis bir yokmus, ben kedilerimi de köpeğimi de neredeyse ağzıma sokuyorum. Kedilerimle de köpeğimle de aynı kaptan yemek de yiyorum. Asla tiksinmiyorum. Ama bir kadın olarak bilhassa köpeğin tüylerinin yaratacağı kanser riskinden çekiniyorum. Aynı zamanda yere çıplak ayak basmak istiyorum. Evde hiç halım yok. Tüm tüyler ayaklarıma yapışıyor. Yanısıra ev yerden ısıtma sistemiyle ısındığı için tüyler ve tozlar sürekli havalarda uçuşuyor.

Her sabah uyandığımda banyodan yatak odama doğru bakıyorum ve gördüğüm manzara; silme tüy ve kedi/köpek pati izleri.

Yatak, koltuklar ve zemin silme tüy ve pati izi oluyor. Zira köpeğin bahçede b.ka da bastığı oluyor çise de. Kediler kumlarından çişli ayaklarıyla çıkabiliyor zaman zaman. Kumlar ayaklarıyla yatağa kadar gelebiliyor. Köpeğin pipisinden gelen akıntı bulaştığı her yerde keskin, metalik bir koku bırakıyor.

Zamanında 11 tane kedim vardı evin içinde ama uzun tüylü ve büyük köpek başkaymış.

Zaten hayvanlarla bu kadar içli dışlı olanın insanlarla pek de işi olmuyor, tahmin edersiniz:)

Bu sabah Pazartesi gününe kadar temizlik yapmama kararı almıştım. Şimdi cevabınızı gördüm, isabet oldu. Teşekkür ederim.

bizde yerler seramik kapli. seramigi secerken yanimda kopek tuyu goturdum. tuyu gostermeyecek bir desen aldik :) eger yerler koyu renk olsaydi ben de cok rahatsiz olurdum sanirim. evde hali olmasi cok etkiliyor tozu toplama konusunda.
ben butun evden cikan tozun belki 2 katini sadece bir halidan temizliyorum. hali ben de istemiyordum evde ama kopeklerin oyun oynama alani oldu. yoksa ayaklari kayiyor. rainbow'un hali yikama aparatiyla kolayca yikaniyor. kurumasi icin ama gunesli bir gun gerek. erkek kopegim hic olmadi, akinti olayini bilmiyorum. kisirlastirinca da oluyor mu?
kopek tuyunun kanser yaptigini ilk kez duyuyorum. kist yaptigini duydum ama ona da emin degilim. eskiden avrupa'da insanlar kopekleri yatakta kendilerini sicak tutsun diye kullanirlarmis, ozellikle kucuk cocuklarda. eger ic parazit ilacini aksatmiyorsaniz tuylerinde bir tehlike yok diye biliyorum. yilda bir-iki kere yikiyorum kopekleri. onun disinda pet head'in kuru sampuanini uyguluyorum. patilerini kavanoz gibi paw wash denen seyde yikiyorum bazen. bir ara yikama suyuna betadine damlatiyordum mikroplari kirsin diye. ama tavsiyem rainbow alin, mite'lardan kurtulmak icin gercekten harika bir alet, eger pahali geliyorsa ihlas'inki de rainbow kadar basarili. ama yine de hali sermem derseniz rainbow'a gerek yok

@bir varmis bir yokmus, zemin tamamıyla taş, seramik de değil. Dışarıdan biri gelip bakınca tüyleri tozları göremez. Beyaz/Krem karışık alacalı. Ama ben eğilip ışık alan zemine baktığımda zeminin silme tüy olduğunu görüyorum. Bir de ayaklarıma yapışınca:) Zemin seramik gibi kaygan olmadığı için ayakları kaymıyor, kovalamaca oynuyorlar rahat rahat :]

Mite alerjim olduğu için asla hali kullanmıyorum. Soyunma odamda makinada yıkanabilir bir halım var. O da her hafta yıkanıyor çünkü çocukların soyunma odasına girmesi yasak :/

Irobot günde iki defa süpürüyor. İki süpürme arasında ben zemini siliyorum. Bir de şarjlı dikey süpürge çok pratik oluyor. Şimdi Dyson V8 Animal Plus almaya hazırlanıyoruz.

Erkek köpek büyük sıkıntıymış. Kısırlaştırılan köpekten o sıvı gelmiyormuş ancak henüz 14 aylık. Biz 1 sene daha beklenen istiyoruz.

İlaçlarını, aşılarını asla aksatmıyorum. Ancak annemi de babamı da kanser nedeniyle kaybettim. Bu nedenle bir parça paranoyaklık ediyorum.

Paw wash ben de baktım. Ama Türkiye farkını düşünmek lazım. Dışarıda yürüyüşe çıktığımızda sokak köpeklerinin bol olduğu bir bölgede yaşadığımız için muhtemelen sürekli çişli/b.klu dönüyoruz eve. En ufak yağmurda her yer çamur. Bir de insanların yerlere tükürmesi vs. Milletin mikrobunu içeri taşımak istemiyorum. Sokak köpeklerine kemik dağıtan insanlar zaman zaman bahçeye de atıyorlar bizimkini görünce. O da o koca etli kemiği yalarken ayakları, dolayısıyla o bembeyaz tüyleri kan oluyor. Zaman zaman oynarken kendi k.kasına basıyor, farkında olmadan. O nedenle bahçede hemen hortumla pratik bir şekilde yıkayıveriyorum.

Bir konuda çok şanslıyım. Köpeğim bebek gelip, yetişkin kendilerimle büyüdüğü için kendini çokça kedi sanıyor ve sürekli kedi gibi kendini temizliyor. Büyük rahatlık :]

Açılış için ssd, genel işlemler için işlemci ve Ram.

haci hdd sistem icin bottle neck oldugundan ssd hiz konusunda gozle gorulur degisiklik yapar. islemci de ise benchmark programlarla bakmazsan anlayamazsin. Tabi oyle cok ucuk bir sicrama yapmazsan olur bu dedigim.

Güncel işlemcilerin hepsi günlük işler için yeterli. Ssd almak büyük fayda sağlıyor. windows en iyi ssd ile çalışıyor. Ssd olmuş 100 lira, alınması kolay bir ürün oldu iyice.

SSD, tecrube ile sabit

kesinlkle ssd. işlemci core2duo ise faydası olmaz. i3 i5 i7 olması lazım en az.

ssd demek istiyorum

kesinlikle ssd.
görev yöneticisinden maximum ram kullanımına bakın. buradan extra ram'e ihtiyaç olup olmadığı ortaya çıkar.
işlemciniz i3 bile olsa ssd ciddi fark oluşturur.

ikisi de farkli amaclara hizmet ediyor. herkes ssd'nin butun sistem performansini artirdigini dusunuyor ama oyle birsey yok. bilgisayarin calisma mantigi cok basittir. veriler kalici depolama biriminde durur(hdd/ssd). bilgisayar bir veriye ihtiyaci oldugu zaman depolama biriminden veriyi RAM'e alir, islemci RAM'deki verileri isler tekrar RAM'e yazar, baska verileri isler tekrar RAM'e yazar vs. birseyleri kaydetmen gerektiginde de en son RAM'den tekrar depolama birimine yazilir.
goruldugu uzere aslinda HDD/SSD'nin genel isleyis icerisinde cok fazla bir onemi yok.

eger windows ve uygulamalar cok yavas aciliyorsa SSD bu sureyi hizlandirir evet. programlar arasi gecisin hizli olmasina SSD'nin hicbir etkisi olmaz cunku bu programlar zaten RAM'de duruyorlar. ha RAM'in cok azsa sistem bunlari tekrar gecici sureligine depolamaya almis olabilir. ama asil onemli olan bilesen RAM'dir.

uygulamalarin kendisi yavas calisiyorsa, bu ya islemciden kaynakli olabilir yada RAM'den kaynak tuketimine bakmadan birsey soylemek cok mumkun degil..

ilk üniversitemde 27, yüksek lisans 29 yaşıma kadar tecil etmişlerdi.

ikinci üniversiteyi kabul etmiyorlar sanırım bunu en iyi şube söyler. internette şöyle bişey var.

İKİNCİ ÜNİVERSİTE ASKERLİK TECİLİ İÇİN YETERLİ MİDİR?

Pek çok kişi bir örgün eğitim programını tamamladıktan sonra Açık Öğretim Fakülteleri aracılığıyla bir üniversite daha okuyor. Peki, ikinci üniversite askerlik tecili için yeterli mi?

Açık öğretim fakültelerini ilk üniversite olarak okumanız durumunda askerlik tecili için yeterli kabul edilmekte fakat 2. Bir üniversite olarak okuyor olmanız durumunda Açık Öğretim Fakültelerinde öğrenci olmanız tecil için yeterli kabul edilmemektedir.

İkinci Üniversitenizi örgün eğitimde okumanız durumunda da tecil için yeterli kabul edilmemektedir. Fakat istisna olarak yan dal, çift ana dal gibi iki diploma programlarında eğitimlerine ikinci üniversite olarak devam etmekte olan kişiler askerliklerini tecil ettirebilmektedirler.

bence yüksek lisansa bakmalısın. 26 yaşında yüksek lisansa girersen kafadan 3 sene daha tecil verirler.

ben üni sınavına girerek fasülyeden bölümler kazanarak 28 yaşına kadar ertelemiştim. devamsızlıktan atacakları sene onlar atmadan yeniden kazanıyordum.
ama hiç üni bitirmedim hayatımda.
bitirince nasıl olur bilemem

2. kez üniversite sınavına girip kayıt olsam bir yere, 28 yaşına kadar tecil ettirebilir miyim?

-hayır

Eğer bir seviyeyi bitirdiysen (mesela lisans) tecil için bir üst seviyeye geçmen gerek (yüksek lisans) ancak lisans sonrası 2 yıl tecil hakkın var. Ama yüksek lisans ve doktora da 35 yaşına kadar tecil sağlar. Sonrası mokoko. Okulun devam etse de alırlar.

Şu da var, yüksek lisansa gir, 3 sene tecil ettirip atıl, sonra hemen bir yüksek lisansa daha gir. Böylece gittiği yere kadar gidebilirsin. (max 35 yaşa kadar tabi)

Sabah (ilk ogun): Protein icerikli olmali ki geceden gelen aclik yavas yavas bastirilsin, insulin sapitmasin.

2 yumurta, peynir, zeytin, domates-salatalik, ceviz yeter. Simit ekmek bal recel olmaz, kan sekerin hizli yukselirse hizli acikirsin.

Ogle-aksam: yukardaki kahvaltidan 6-8 saat sonra, sebze/et yemegi, corba ve salata seklinde.

Firinda balik + sebze, tavuk izgara + salata, taze fasulye, sarma/dolma akliniza ne gelirse. Yemek sinirli, bol yagli salata sinirsiz.

Bu kadar. Aradaki bos zamanda sekersiz sutsuz cay kahve su.

Tatli lazimsa sabah kahvaltisinda meyve/kurutulmus meyve olabilir, aksam olmasa daha iyi. Sebep, insan vucudu gunduz karbinhidrati, gece yagi yakmaya daha musait, gece alinan karbonhidrat daha kolay yaga donusup depolaniyor.

bali receli bi birak once.

ağır metaller yüzünden tavuk az yemelisin.
metrodan kuzey buz denizinde avlanmış balık alırsan bizim denizlere göre 20 kat az ağır metal var.

Cok yoruma acik bir durum tabi ama benim fikrim su ki eger gunluk hayati engelleyecek seviyedeyse, evden cikamiyorsaniz, toplu tasima kullanamiyorsaniz, isinizi yapamiyorsaniz vb. senaryolarsa psikiyatri diyorum ben.

merhaba, terapi için aylık bütçeniz nedir? çoğu psikolojik sorun psikologla çözülebilir bence. psikiyatriste gitmeniz demek ilaç almanız demek, bence bir insanın ilaç alabilmesi için sosyal ilişkilerinde, iş hayatında ya da yaşamının bir kısmında ciddi manada bir sorun olması ve bu sorunun normal hayatı sekteye uğratması gerekiyor.

mesela aşamadığınız travmanız varsa, panik atak bozukluğunuz varsa, geçmişe dair yaralarınız varsa, kötü, zayıf ya da zararlı bir insan olduğunuzu düşünüyorsanız, cinsel problemleriniz varsa, aşırı kaygı yaşıyorsanız, öfke kontrolü konusunda sıkıntı yaşıyorsanız vs. bu gibi problemleri ilaçsız çözebilirsiniz. bunların farkındasınızdır ve hayatınızı bunlarla da bir şekilde yürütürsünüz.

fakat mesela halüsinasyonlar görüyorsanız, fantezileriniz hayatınızı kaplıyorsa ve gerçeğe çok yakınsa, gerçekle hayali ayırt edemiyorsanız, şizofrenseniz, psikopatsanız, manikseniz, psikozluysanız vs. gerçeklikle kopukluklar yaşadığınız bir sıkıntınız varsa ve sosyal hayatınızı ortalama bir şekilde yürütemiyorsanız ilaç yardımı almalısınız. buna da siz karar veremezsiniz. eğer bu saydıklarımdan biriyseniz zaten kendinize bu tanıları koyamazsınız. bir psikoloğa giderseniz o sizi yönlendirecek ve psikiyatrist ihtiyacınız varsa söyleyecektir.

doktor değilim.
tavsiyem önce psikiyatriye gidin. eğer ilaçla üstesinden gelirseniz size maliyeti çok daha az olacaktır. ilaç fayda etmezse mecbur pahalı olan terapi seçeneği gündeme gelir. belkide 10 tl'lik ilaç rahatlama sağlayacak, bende sağlamıştı.

psikoloğa gidin, aynen gerekirse o zaten sizi psikiyatriste yönlendirecektir. maddi durumunuzdan da bahsedin..

İşi bilen bir matbaacı 500 tl ye halleder dizgi cilt dahil. 2 bin adetten bahsediyorum

matbaacılar sitesine git, ordaki firmalarla tek tek görüş, fiyat/bilgi al.
ben kitap yazmıştım, yayınevinden kazık yemiştik.

Manyağın teki üretmez de ABD ya da Rusya, bunu silah olarak kullanabilir ileride. Zaten yanılmıyorsam insanoğlunun alt ettiği tek hastalık çiçek hastalığı. Şu an yaşlılar hariç bize aşı da yapılmadı.

aşının koruması 20 sene. en son aşı olan 30+ sene önce oldu.
şu an dünyada hiçkimse bağışık değil.
bir ülkenin biyolojik silah olarak kullanmasına ihtimal vermiyorum çünkü kendi halkınıda vurur, herkesi vurur. hiçbir genelkurmay başkanlığı böyle bir salaklık yapmaz. abd'de kafayı sıyırıp 20-30 kişiyi kurşunlayıp intihar eden tiplerin biraz daha zekisi yaparsa yapar.

bizim tus dershanesindeki mikro hocası her derste bunu diyodu. Hastalık eradike edildi ama amerika ve rusya'da var, biyolojik silah olarak tutuyorlar vs. Biraz komplo teorisi olsa da aslında gerçeklik payı da yok değil. Şu an olası gözükmüyor ama 100 yıl içinde ne olacağı belli değil. Trump gibi 3 5 kişi daha seçilse üst üste, Rusya'da da Putin gibi soğukkanlı olmayan bi manyak gelse 3. Dünya Savaşı'nın çıkmayacağının garantisi yok.

Uygun laboratuvar ve ekipman şartlarında virüs gayet üretilebilir. Hatta şu anda bile hayvan modellerinde hastalık oluşturmak için sentetik virüsler kullanıyoruz, elinizde uygun DNA varsa sentetik viroloji ile bunlar mümkün şeyler, linkleri siz de vermişsiniz ama, 2018 yılı sentetik çiçek virüsü ile ilgili haberi de buraya ekliyorum:

popsci.com.tr

Konu ile ilgili review: www.ncbi.nlm.nih.gov

Not: Genom ve protein bilgisi var olduğu sürece, virüs ortadan kaldırılsa bile tekrar birileri tarafından sentetik yollarla üretilebilir, ha bu işi yapacaklar kafayı bozduysa birkaç hastalık geni ile kombineli tasarım yapar ve içerisine bir kill switch de koyarak virüs aktivitesini de istediği gibi kontrol eder. Özetle Bilgi güçtür, biyolojinin sınırları da tehlikelidir :)

Papatya çayını deneyebilirsin
Spotify veya youtube'dan guided meditasyon yapabilirsin. Yatarak ve diyafram nefesi alarak yaparsan çok yüksek ihtimalle uyuya kalırsın.

psikiyatride kullanılan ilaçlara öcü gözüyle bakmasanız keşke. senin istediğin o çay önerisindeki çayda sana iyi gelen madde neyse ilaçta da bu madde direkt olarak vücuduna veriliyor. elbette gereksiz ilaç kullanımı sakıncalı ama iyileşmek için ilaç kullanman gerekiyorsa da bunu reddetmek pek makul değil.

bence git bir psikiyatriste görün. açıkça da de istersen ilaç kullanmak istemiyorum diye. en kötü ihtimalle reçeteyi yırtar atarsın çöpe, ne olacak. çay may hikaye bunlar, ben hiç çay içip de anksiyetesini yatıştıran birine rastlamadım şu güne kadar.

illa ilaç olmasın dersen psikoloğa da görünebilirsin. sonuçta ilaç tek başına işe yaramaz genelde, terapiyle birlikte yürütülür. sadece terapi görebilirsin.

ilaçsız çözümü yok kardeş. yok sıcak süt iç yok papatya iç hepsi faso fiso.
ilaçlarda ise reçetesiz alabileceğin ilaç uykudan 1 saat önce atarax.
reçeteli ilaçlarda ise olfrex 5mg yada serex 25mg.

ilaç kullanmayayım dersen kendine eziyet edersin ve ömrünün önemli bir kısmını yatakda sağa sola dönerek heba edersin.

İlaçtan kastım uyku ilacıydı. Bi de ilaca öcü gibi bakmak değil de bi daha ilaçsız uyuyamazsam diye korkuyorum.

Melisa ve sarı kantaron çayı yap iç, derdin düşüncen çok büyük değilse uyutur bunlar. Dene

Meditasyon kesin cozum. Beyni susturup sadece nefes alis verisinize odaklanmaniz lazim. Akliniza biseyler geldiginde yeniden donup nefesinize odaklanin.

Ozellikle yogun is donemlerinde bana cok oluyordu, durmadan ertesi gun yapacaklarimi, o haftaki toplantiyi, cikmasi gereken upgradeleri fln dusunmekten uyuyamiyordum. Nefesime odaklanmaya basladigindan beri sorun kalmadi. "beyin, yeter sus artik uyumam lazim" diyip uyuyorum :D

Ek olarak, melisa, papatya, lavanta karisimi caylara bakabilirsiniz. Dogrudan melisa yapraklari alip demlemek bir secenek, poset cay olarak da pukka iyidir.

Bir diger ek olarak da homeopatik cozumlere bakabilirsiniz, tam olarak ilac degil de bitkisel ekstraktlardan uretilen minik haplar oluyor. Gece uyanmalarina ayri, sindirim yuzunden uyuyamama olaylarina ayri, beynin susmamasi konusu icin ayri cozumler olabiliyor. Duzenli kullanmak icin degil ama 3-5 gunluk "tedavi" icin daha uygun.

Ben bi şeyler izleyerek yatıyorum, buna çözümüm bu. Açıyorum bi bölüm seinfeld, hop yatıyorum.

andız pekmezi, keçiboynuzu pekmezi, menengiç demişlerdi bana ama pek faydasını göremedim.

arkadaşım akciğer filmi çektirdi.
doktor 7 sene önce sigarayı bırakmışın dedi ve tutturdu.
sen sigarayı bırak başka birşey yapmana gerek yok.

Roka tere.

işine devam et.
kazandığın para ile özel psikoloğa git.
başka bir çözüm göremiyorum.
muhtemelen hayatında bir amaç olmadığı için para kazanmak seni heyecanlandırmıyor tarzı bir teşhiş koyacaktır psikolog.

ilk bırakıp gitme isteği geldiği anda onu yok et, sonraki seferlerde aynısını yap.

Kimsenin hayatı çok iyi değil. İnan herkes isteyerek çalışmıyor. Kaçmanı anlıyorum benim de kaçtığım kaçmak istediğim çok oldu türlü bahanelerle. Ve ben daha yeni itiraf edebiliyorum aslında hepsinin birer bahane olduğunu. En iyisi biraz kendini tanımaya çalış. Nelerden hoşlanırsın seni ne yapmak memnun eder bunları bul ve kendine bu doğrultuda bir yaşam çizmeye çalış. Eskiden yaptıklarını da sık sık düşünme.

üzüldüm kardeş.
@aslindasorunumpsikolojik +1
bırakmayacaksın, özeti bu. hayat kimseye kolay değil, biz bırakmıyoruz.
zaman kaybını falan düşünme, geçmişte olanları dert etme, temiz sayfa aç.

(bkz: self sabotaj)

Boktan veya korkak birisi değilsiniz, sadece depresyon hastasısınız. Uzun ve sıkıntılı bir tedavi süreci var (psikoterapi) Ama terapi almassanız daha uzun süre daha sıkıntılı bir yaşamınız olacak. Bu yetersizlik ve tatminsizlik duygusunu kendi kişilik özellikleriniz olarak değil hastalığın bir sonucu olarak görün. Yalnız değilsiniz. Korkacak bir şey yok. Umarım her şey daha iyi olacak.

bu benim erkek versiyonum.

yaşın 30'u geçince anlarsın yaptığın hataları bu bir...

ikincisi ben de aydınlandım. self sabotaj başlığını ben de okuyacağım bunu yazdıktan sonra.

ayrıca inekadam +1

14-15 yaşındayken, yaz tatilinde Bağlarbaşı'nda bir kafede komi olarak işe başladım. Başladım ama çok zorlanıyordum. Neredeyse ilk iş tecrübem.
Patron cezaevinde yatmış çıkmış sert ve suratsız bir adamdı. Kardeşi de onun gibi itici ve sevimsizdi, bir de patronun şımarık bir yeğeni vardı, yaşıtım. Garsonlar da yarak kürek adamlardı, velhasıl kadro kötüydü. Ortam boktandı. Eziyet gibiydi işe her sabah gitmek.
iş de zordu, yol ile beraber günde yaklaşık 15-16 saatim dışarıda ve ayakta geçiyordu.
E üstüne milletin ağız kokusu.
10 gün dayanabildim. Sonra birgün patronun karşısına çıktım "abi ben daha fazla çalışmak istemiyorum" dedim, tecrübeli adam "neden" diye sormadı bile ve keyfe keder çalıştığımı anladı. toydum, okuyordum ve bu iş bana göre değildi.
O sevimsiz adam hayatım boyunca kulağıma küpe olacak bir nasihat verdi bana, " yolun açık olsun ama sebat etmeyi öğrenmen lazım" dedi, "neyi ne kadar öğrendiğinin bir önemi yok, sebat etmeyi bilmiyorsan herşey boşuna" dedi.
O kelimenin ne anlama geldiğini eve vardığımda araştırdım öğrendim. "Sabit"le aynı kökten yani bir yerde, bir işte sabitlen, diren, o işi sevmeye çalış, hemen vazgeçme gibi birşey demeye çalışmistı.
Müthiş. Sonraki işlerimde ne zaman bir zorlukla karşılaşsam hep bu sözü hatırladım. direndim, vazgeçmedim sonunda karşılaştığım engeli astım ve genellikle başarılı oldum.
Elbette senin sebat etmekte zorlandığıni meselenin zaten bu olduğunu biliyorum ama elimizde sihirli bir değnek yok direneceksin ve sevmeye çalışacaksın.
Hepimiz bunu yapıyoruz.
Bununla birlikte insanın kendisini tanıması şart.
Önce kendini tanı.
Neyi sevip neyi sevmediğini anlamaya çalış.
Yaptığın veya yapacağın işi sevmiyorsan başarılı olman mümkün değil, orada sebat etmek de fayda etmez.
Kendini ve ne yapmak istediğini neyi istemediğini iyice belle.
Ancak her işte sebat etmenin zorunlu olduğu bir süre var.
Mevlânâ'ya ait olduğu iddia edilen bir söz var, gerçekten ona mı ait bilmiyorum ama kesinlikle muhteşem bir söz. Diyor ki, "Dayanamayacağın noktada sakın pes etme, orası kaderinin değişeceği yerdir."
Defalarca denendi onaylandı.
Sonuç olarak naçizane tavsiyem şudur.
Şapkayı önüne koy kendini tanımaya çalış. Kimsin? Nesin? Neyi seviyorsun? Neyden hoşlanıyorsun? Neyden nefret ediyorsun? Masabaşı mı hoşuna gider yoksa sahada olmak mı?
Kendini yeterince tanirsan hangi işi yapman gerektiğini de bilirsin.
Bundan emin olduktan sonra da geriye kalan iş bulmak ve orada "sebat" etmek.

herkese cok teşekkür ederim verdiginiz bütün fikirleri ve öğütleri dikkate alarak tek tek okudugumdan emin olabilirsiniz özel mesaj atanlarınız da olmuş o kişilerede ayriyeten teşekkür ederim kimsenin kimseyi dikkate almadıgı bu acımasız çagda bana bir nefes vermeye çalıştıgınız için hepinize minnetarım...

Katılıyorum .


Hakikatin algılanmasına vesile olan bilgi acıtır.

Var olmak benim icin büyük bir ağırlık mesela. Olgunlaştıkça, hayata dair gerçeklere ait bilgiler arttıkça daha bir agir gelmeye başladı.

Katılıyorum.
bilmeye başladıkça ne kadar eksik olduğunu anlıyorsun.

kayılmıyorum.
öğrendikce ne kadar az şey bildiğini göreceksin.
toplumdaki ve dünyadaki sorunları göreceksin.
ama bunları görmek acıtmazki.

katılıyorum,izaha gerek yok, cehalet mutluluktur diyorum.

Bilgi güçtür.

Bilgi hem güçtür hemde bir lanettir. Kullanım şekline ve algılama biçimimize göre değişebilir.

Genel olarak hayatı çok ciddiye almayıp anı yaşayarak bilmenin düşünmenin ve uygulamanın sihirli gücüyle yaşarsanız size göre bilgi bir güçtür ama bilmenin lanetiylede karşılaşabilirsiniz buda şöyle oluyor varolmanın dayanılmaz hafifliği derin meselelere girdiğimizde ise işin içinden çıkamıyoruz .

İşin içine duygular,hayat gayesi,para kazanma ve hayatı devam ettirme dürtüsü gibi durumlarda girince iyice karman çorman bir hal çıkıyor ortaya

Huzur arıyorsanız dengeyi iyi sağlamak gerekiyor bana göre eğer bilginiz sizi acıtıyorsa yeterince bilmiyorsunuz demektir. Çünkü bilmek ve uygulamak huzur getirmiyorsa denge kurulmamış oluşum tamamlanmamış demektir.

bilgi sevinçtir. insanın bir şeyi merak etmesi, yeni bir şey öğrenmesi içine kodlanmıştır.
"Bilgi acıtır", "Cahillik mutluluk" gibi laflar retorik söylenmiş, belli kültürel çerçevede bir şeyler ima eden esprili sözler.. Tek başına ciddiye alınacak bir şey değil bu.

İnsanların mutsuzluklarına, çektikleri acılara bak, hep bir şeyleri bildiklerinden değil mi? Dağ başında, tek başına yaşayan ve dünyaya dair hiçbir şey bilmeyen biri, nasıl ve neden acı hissetsin?

besi hayvanlarının yaşam şartlarını öğrendikten sonra felsefi/plitik duruş sergileyerek vegan olan kişileri düşün. dedesi köyde çekirdek çitler gibi horoz kesiyodu bu insanların. üstelik et yememek doğalarına da aykırı ama vicdanları kabul etmiyor.

ya da çin'de insanlık dışı şartlarda, çocuk işçiler tarafından üretilen ithal ürünleri kullanmayı reddeden birini düşün. hayatını kolaylaştıracak birçok ürünü reddediyor.

gibi.

başlarda acıtıyor ama sonra keşke daha önceden bilseydim diyorsun