hocam bahsettigin gibiyse ortam bence küflü seyler birak hep.

Altı üstü bir tatlı ya.

Abartma bu kadar, çaycının ne düşündüğünü kim önemsiyor.

aynı tatlıdan bir tane daha al dolaba koy. üstünede al tatlı zıkkımlanırsın yaz :))

haklı olan sensin, her zamanki tavrın nasılsa, aynı kıvamda devam et..

Üzerine adını yazdıysan, bu benim kimse almasın demektir ve bizim ofiste olsaydın sana gıcık olurdum. Pinti damgası yemiş olman bu açıdan normal. Ortak buzdolabına konan her şey benim gözümde ortaktır. Alan kişinin haber vermesi gerekirdi, o açıdan haklısın ama tutup da herkese benim tatlımı yemişler diye vıkvıklanılmaz.

belki o kendisi yedi, şimdi baskın çıkmaya çalışıyor.
sonuçta ne derse dersin, 1 liralık çikolata bile olsa, sana ait olan bişeyin, senden habersiz alınması saygısızlık ve hatta hırsızlıktır. o anda görünce çok canı çekmiş dayanamayıp almış olsa bile, sana haber vermesi hatta muadil bişeyi vermesi en azından borcum olsun demesi gerekirdi.

hocam ben bu ofis ortamlarına ilk girdiğim de neredeyse böyle bir hata yapacaktım.
dolapta bir tane taze sıkılmış meyve suyu vardı. üstünde de kime ait olduğu yazıyormuş. ama ben hiç dikkat etmedim. dolap ortak ya, her istediğimi alabildiğim için onu da aldım. bu başkasının olabilir gibi bir düşünce gelmedi hiç aklıma.
herneyse aldım bunu masama götürdüm. tam açacağım, kapağı zorluyorum işte bir anda üstündeki yazıyı fark ettim. ohannes deyip geri götürdüm.
belki de kapak zorlanmasa, farkında olmadan götürecektim başkasının malını.
demem o ki, olabilir böyle şeyler. çok abartmamak lazım. insanız sonuçta

tatlıyı oraya koyman adını yazman falan tuhaf bir davranış bence, alakasız zamanda alakasız birisi alıp yiyebilir, yemese bile canı isteyebilir. sadece bir tatlı o an yemediğin için zaten bayatlayacak, ben olsam isteyen yesin diye dolaba koyardım sorun olmazdı lafını etmeye utanırdım açıkcası.
tabi bu demek değil ki o kişinin yaptığı doğru yaptığı şey sinir bozucu evet.

ortak yere konan herşey ortaktır mantığı nedir abi? Ortak otoparka konulan arabanın çalınması felan normal bu durumda? Benim anlatmak istediğimi çoğu kişi anlamamış. Ben yapılan saygısızlığa ve akabinde parasal boyutuna dikkat çekilmesine takıldım. Bir tatlıyı kafaya takacak kadar manyaklaşmadım henüz..

Buzdolabı ortak kullanım alanı algısı çok yanlış.
Ne demek içinde ne varsa ortaktır?
Ben diyet tatlı alıcam oraya koyucam, "burası ortak alan" deyip biri götürecek? Kafalar iyi galiba?
Askılar da ortak alan o zaman, beğendiğimiz montu hırkayı giyip gidelim her gün.. Breh breh..

madem olaya tatlı değil para açısından yaklaşmışlar...
dolaba tatlı değil, tatlı parası bırak.

oharey
sanki herkese buzdolabı veriyolarda ortak olana koyunca herkes kullanabilirmiş
haklısın bu sefer komşu
ama ipleme uzatma, ye tatlıyı geç, kafana takma
-Homer

araba ve tatlı örneği çok alakasız malum. benim demek istediğim bu tarz şeyler pek hoş karşılanmıyor ya da önem verilmiyor bu toplumda çünkü herkes fazlasıyla paylaşmaya alışık. arkanızdan bu böyle yapıyor bak bu cimri bile derler. alışkanlıkları değiştirmek zordur. tek sorun tatlıyı yiyen kişinin ben yedim ama sorun olur mu şeklinde, bir açıklamayla beraber durumu size anlatmaması.

buzdolabına konulan ıvır zıvırların herkes üstüne birşey yazıyor. Bu genel bir uygulama. Önemli olan insanın güvenerek birşeyi oraya bırakamayacak olması. Evet onun canı istedi yedi afiyet olsun..ancak benim de bugün canım istemişti o nasıl olacak? Ben de daha önce ortak bir yerden bir ürün alıp sahibine haber vermiştim. Ve akabinde yerine koymuştum. Bence olması gereken budur. Demekki ben birşey söylemeseydim hiçbirşey söylemeyecekti.Ayrıca üzerine al tatlın orda ye sus tadında yorum yapılması çok ağrıma gitti anlatmak istediğim bu.

dolabı tatlıyla doldururdum.ve isteyenin alıp ordan yemesini söylerdim.

ofiste çalışan sayısı azsa herkes için tatlılar alır, üstlerine isimlerini yazar dolaba koyardım. alan kimse utanırdı.

demekki çaycınızla aynı şekilde algılamıyorsunuz olayı siz isminizin yazıldığı şeyin sorulmadan alınmasını saygısızlık olarak görüyorsunuz fakat o bunu cimrilik, malını sakınmak olarak algılıyor bunu kolay değiştiremezsiniz yapabileceğiniz bir şey yok hayatınıza devam etmekten başka, o tatlıyı da canı isteyen yesin diyerek hatta belki üzerine yazarak dolapta bırakabilirsiniz böylece tatlısında olmadığınız belki anlaşılır.

her şey bir yana:

"ortak dolaba konan her şey ortaktır"

böyle bir şey asla olamaz.

fantezi dünyasında çareler çözümler etik utandırmalar didaktik hareketler bitmez ama gerçek hayat farklı. wc'nin sifonunu çekmeyen (aynen s.çtığı gibi bırakan...) insanlardan dolayı çıkan tartışma, mesela bunu bile 3 ayrı yerden duydum. gerçek hayata bakalım:

1. herkese tatlı koy falan filan, kimse utanmaz oturur bir de yerler bir de sana "eee bir tatlı için mızmızmanlandı da bak kendisi utandı" derler.

2. bizim millet böyle şeylerden anlamaz. sen "tatlımı kim yedi ben malında değilim yapılan hata" desen de herkesin diyeceği "yaa bir tatlı için ağladı" gibisinden bir şey olacak.

3. toplu yaşamda en mal en salak en gerizekalı adama göre hareket edeceksin. işyerinizdeki şartları bilemem ama dolaba böyle şey koyma işte. olacak olan budur.

4. ben olsam sesimi çıkarmazdım bir daha da koymazdım oraya bir şey.

5. askerde yatılı okulda vs vs buna benzer çok şey gördüm. askerde ben kola koymuştum dolaba. falanca komutan kola istemiş emir eri bulamamış dolaptaki ---kolanın benim olduğu kendisine söylenmesine rağmen--- kendi komutanından korkup almış. sonra ben öğrendim durumu çocuk hem benden hem kendi komutanından sopa yedi. tüm gün çocuklara kola ısmarlayan ben dolaptan 1 kutu kolasını kaptıran yine ben. belki o bana hediye belki tenekeye bir şey yazdım belki kola içme hastasıyım vs vs sen nasıl başkasının malını dolaptan alırsın diye yedi bu sopayı. ağladı falan. ha nedir sonuç ne? hata yine bende. bölüğün dolabına bir şey koyarsan olacağı bu.

şu an gittiğim spor salonu mesela, tek kat 200 metrekare bir yer. salon sahibi dolaba uzum koymus. adam da tum gun orada ha. nasıl olduysa diyor uzumun yarısı buhar oldu. adam spor yaparken gıtmıs yemıs. dedım hata sende. koyma. kendı salonunda kendı gozu onunde kaptırdı. neyse böyle işte. ben kendı abımın ablamın evınden dolaptan bır sey cart dıye almam yemem ne olur ne olmaz sorarım.

6. ha nedir şu olur: (bu önemli*****)

adam cok canı cekmıstır sekerı dusmustur delırmıstır tatlıyı yer ama sana da not bırakır dolaba veya masana:

"ned flanders tatlını yedim kusura bakma yarın ısmarlarım" der. ha tamam.

bu yok ama.

o zaman bu yürümek falan değil net hırsızlık. kimse kusura bakmasın böyle.

yani sonucun da sonucu:

1. koymayacaktın.

2. kaptırırsan da sesını cıkarmayacaktın. yok 1 tatlı ıcın mızmanlandı yok o ona soyledı o gıttı yedı ama esas bu yemedı ot bok bıtmez geyık.

Büyük ihtimalle kendisi yemiştir. Ama mal olduğu için üste çıkmak için herkese senin pinti olduğunu yaymıştır. Ama tatlı mevzuunu kapatın artık. Konuşmak aleyhinize çalışır böyle durumlarda.

yarın iki tane tatlı al, birine kendi ismini yaz, birine de ortak fln yaz... baktım birilerinin canı çekiyo, kendikimden olmiim dedim en azından, afiyet olsun kim yerse dersin... zaten yeterince maraz çıkarttığın için bir daha yapmazlar muhtemelen, senin de adın pintilikten çıkar, kapiş?

Ben olsam bişey yapmam ama haklısınız. Ev arkadaşlığı filan söz konusu olduğunda dolaptaki şeylere isim yazmak aşırı tuhaf geliyor bana ama ofisteki buzdolabına konan herşey ortaktır diyenler de düpedüz saçmalamış. Bir kap tatlı kaç kişi için ortak olabilir? İmkansız. Ortak olacaksa herşey, anca herşeyden (ofisiniz kaç kişiyse) 20 porsiyon filan almanız lazım. 20 kişilik ofiste 1 kap tatlının ortak olması demek, ilk görenin götürmesi demektir anca. Onda da ortaklık, paylaşmak filan gibi güzel kavramlardan söz edilemez.

buzdolabının ortak olması, içindekilerin de ortak olduğu manasına gelmez. herkes kendi dolabını getiremeyeceği için bir tane ortak kullanılır.

uluslararası bir organizasyona yeni başlamıştım. brifing odasında ufak bir soğutucu vardı, şu sandık gibi olanlarından, içinde de bir tane açılmamış votka şişesi vardı. haftalarca orada durdu kimse almadı. bizden öncekilerin bıraktığına kanaat getirince içtik gitti. orada aylarca bulundum. oraya ne konulursa konulsun sahibinden başkası almazdı. üstünü isim yazan da olmadı.

ben olsam kimseye söylemezdim. alan kişi anlayışlı olsa onu oradan almazdı zaten ama dolabın kapısına "bu dolabın içindekiler ortak değildir. kendi koyduğunuzdan başkasını almayınız" gibi bir şey yazıp asardım.

1. sanmiyorum.
2. evet.

Cok fazla bitki cayi icmenin zararli oldugunu okumustum.Baharatlarin da faydali oldugu biliniyor zaten.

Bu tip bağırsak durumları ile ilgili içilen çaylar ileride zararlı olabiliyor diye duydum ama emin değilim.

sallamalı değil de gerçek ot çayı içiyorsanız sorun olmaz diyeceğim ama bitkisine göre. Ihlamur sorun olmaz ama adaçayı biraz tansiyon yükseltir.

İnsanlara gereğinden fazla değer veriyorsun ondan böyle oluyor gereksiz insanlar bu kadar değer vermeyeceksin.

Elvette kendin ol ama ağır takıl ciddi ol sonra bir tarafları oynuyor kalkıyor böyle.

Fazla konuşma ağır takıl kapında köpek oluyorlar sonrada.

İnsanlarla iyi olmaya çalışıcam diye kendinden ödün veriyorsun. En önemli hatan bu bir kere. Ben mesela seninle arkadaş olmak için neden kendimi kasayım ki? Frekanslarımız uymaz, fikirlerimiz ayrıdır vs. İlla herkesle iyi geçinmek zorunda değiliz ki.

Hatayı hep kendinde arama, ararsan bulursun.

kendine odaklan, kendi içine bak çözeceksin. ayakların yere sağlam bassın, gerisi çorap söküğü gibi gelir.

büyük ihtimal kendinde çözemediğin bir şey var ya da eksiklik, sıcak kanlı olmaya çalışıyorsun, insanlar bunu algılar ve sana olan tavırlarını değiştirebilirler.

İş yerinizdeki insanlarla iletişiminiz açık olsun ama sıcak kanlı olmaya gerek yok. Muhtemelen sizi ya yavşak görüyorlar ya da bir şekilde "cool" görüntüsü veremiyorsunuz. Bir de kültür olarak kendinizi beslemeye çalışın. Statünüz aynı olabilir ama belki arkadaşınız daha hoşsohbettir.

1-bozulmaz bence. sürekli 150 derecede çalışmamıştır. ara sıra kapanır.
2-en fazla 50-100 tl fazla gelir herhalde. endişe edecek bir rakam olacağını sanmıyorum.

Bütün gün açık unutulan fırının aylık bütçeye etkisinin 10TL'yi bulacağını bile sanmıyorum.

kapaığı kapalıysa çok bir şey yakmaz, iyi yalıtılmıştır termostat sayesinde de sürekli çalışmamıştır

1 ay kullanılan ufo 100 tl falan etkiliyor. Fırın (ısıtıcıları ufo'ya göre daha küçük) 1 gün çalıştı diye 100 tl gelecekse o fırını atarım balkondan ağaşı.

1. Fırında bozulacak olak iki eleman var: rezistans ve termostat. termostat bundan etkilenmez. rezistansın da bir ömrü vardır, ondan gitti diyelim. o ömür de 50 - 100 saat değildir bu arada. yani fırının 20 saatlik çalışma yüzünden bozulmasını beklemiyoruz.

2. ortalama bir elektrik fırını 3kw/saat ile akım çekse 20 saatte en fazla 60kw elektrik tüketecektir.
meskende elektrik fiyatı 30 kuruşu geçmez sanırım, 60x.3 = 18 TL olur.

bu rakamlar kesin değil ama kabaca fikir verir. ek olarak 150 derece için termostat açıp kapatır, o 20 saatin tamamında çalışmamıştır, elektrik fiyatı da daha düşüktür sanırım. ama en kötü senaryoda 20 TL'yi geçmeyeceği hesapla ortadadır...

kolay gelsin...

ekmek kızartmak dışında hepsini yapar.

ama nasıl yapılacağını bilmen lazım. mesela su veya süt ısıtabilirsin. mikrodalganın içinde uduran su veya süt öyle mal gibi durur. anaa hiç kaynamamış diye eline alıp hafifçe çalkaladığın anda höförörşş diye kaynamaya başlayabilir. taşıp elini yakabilir. yumurtayı uygun şekilde pişirmezsen öyle güzel patlar ki günlerce mikrodalganın içinden yumurta temizlersin. delik mi açmak lazımdır, bişeye mi sarmak gerekliydi hatırlamıyorum ama var yöntemleri.

buna uygun kupa edinirsen (stoneware) herhangi bir sorun yaşamadan su ve süt ısıtabilirsin. kaynayınca taşmaması için üzerine porselen gibi bişey kapattığın sürece süre ve sıcaklığı kendin bulmalısın.

zira, mikrodalgalar watt üzerinden kontrol edildiği için, verim de sabit olmadığı için süreyi net söylemek mümkün değil, ama bir tabak yemekten farklı değil.

yumurta patlıyormuş, youtube.da videosunu gördüm.

kahve yapmak için suyu ısıtmam kaç derece dk olmalı?
kupama koyuyorum suyu fırına öyle atıyorum. porselen bardakla koymak doğru olan dimi?

eksi: cevabınızı, yazıkdıktan sonra gördüm.

benimkinde bir bardak su 1 dk'da yeterince ısınmış oluyor.

mikrodalgada nefis mantar pişiriliyor. mantarları soy, yık, tuzla, azıcık margarin falan sür üstlerine, istersen kaşar rendele tepelerine ve ver mikrodalgaya. pişince ekmeği al, suyuna ban falan. nefis ;)

kumpir yapılıyor mesela, patatese bi kaç delik aç ve pişir. pişince eldeki malzemeleri koy içine ve ye.

konserve yemekler var, onlar ısıtılınca gayet güzel oluyor.

dondurulmuş pizza, şnitzel falan bok gibi oluyor.

genel olarak, suyu buharlaşıp kauçuk gibi olabilecek şeyler mikrodalgada pek olmuyor.

çeşitli yemekler, çeşitli yollarla pişirilebiliyor makinada, ama nasıl yapıldığını öğrenmen lazım.

www.wikihow.com

bence şu link ilgini çekebilir..(bkz: http://www.hafiftarif.com/mikrodalgada-5-dakikada-kek-tarifi/)

Yumurtayı göz göz kırarsan patlar, ama çırparsan bir şey olmaz. Ben fırın poşetinde tavul yapıyorum, pek güzel oluyor. Mikrodalga'da çikolatalı ıslak kek yapmışlığım vardır. Yemek pişireceğin zaman ya fırın poşetinin içinde olsun ya da carrefour'da filan mikrodalga kapağı satıyorlar, onu kapat üzerine. Çünkü çok yağlı yemeklerin yağları sıçrıyor, pilav ısıtsan pirinç patlağın oluyor. Kahve için suyu MD'da ısıtma, koy cezveye öyle ısıt, daha ucuza gelir.

patlamış mısır, yarım çay bardağı tane mısıra 1 yemek kaşığı sıvıya koy karıştır sonra fırın torbasının içine koy. torbanın ağzını en ucundan iple bağla(torbanın pakedinden çıkan bağlarla bağlama çünkü onların içinde metal olabiliyor), fırının içine koy ve üste kalan kısmına bir iki tane ufacık delik aç(dişinle falan). 3 dakikada falan on numara oluyor ama dikkat et eğer fazla kaçırırsan ısınan mısırlar torbayı yakabiliyor.

yeni trend bu dostum. ne olduğun değil, nekadar sansasyon yarattığın önemli.

Adam reyting getiriyor hocam daha ne olsun.
Bir de sanki time dergisi adnan hocayla röportaj yapmış gibi tepki vermişsin, oysa ki adam alt tarafı seda sayanın programına çıkmış. Sen seda sayandan ne bekliyorsun, bu kadın kültür sanat programı falan yapıyor da ben mi bilmiyorum?

ya tabiki seda sayan kim ki ama bu kadının pek çok izleyicisi var alt seviyeden ya sen bunu ekrana çıkarınca bu insanlar bu adamı sayacak onun düşüncelerine katılmaya başlayacak insanların beyninin yıkanmasına yardımcı oluyorsun yani amaan haklısınız seda kim ki bu türkiyeden bir bok olmaz

şizofren raporu var onun. bildiğin paranoid şizofren aslında.

peki ya ajdar?

cübbeliden, fethullahtan iyidir.

ajdar'ın zararı kendine. Adnan Hoca 80'li yıllarda çok ailenin hayatını karartmıştı. Şimdi maskara oldu.

dinlemiyor olabilir. bazi seyleri kontrol altinda tutmaya calisirken, dinlemeyi ve dusunmeyi unutuyor olabilirsin.. dinle..

Kendiniz de söylemişsiniz, heyecan yapıyorsunuz. En iyisi kısa kısa sorular sorarak anlatılmak istene şeyi pekiştirmek. Bir süre sonra sıkıntınızı yenersiniz.

Edit: cümlemi düzelttim.

bu gibi durumlarda bir psikiyatriste gitmek iyi oluyor. iyiki yaptım dediğim nadir şeylerden oldu benim mesela.

gidin yani... iyi bir şey.

evet, 3 ekim 1990'da doğu ve batı birleşti diye her 3 ekim'de kutlama yapıyorlar, ondandır.

edit: alman lisesi de bugün yarım gündü mesela.

Tag der deutschen Einheit

am var hacı dayı çok sıkıntı olur okulda filan.

ayrıca çok sikko isim. bak oğlanın ismide çıktı iyisin iyisin.

de poulain diye devam eder hissi yarattı..

www.imdb.com

berbat ötesi

amele de denebilir sıkıntılı bi isim

amelie de, amelya ne ya?

kiz olursa

paris
berlin
melissa

filan koyardim

hani marjinal bizdik?
amelya ne amk yaa? kamelya koy daha iyi.

Lan marjinalliğinde miyim ben sevdim ismi uyuz. Adama bak.

"Amel" ishal demektir, uyandirayim.

Şöyle söyleyeyim. Bizim kızımız olacağı zaman eşimle ne koyabiliriz diye uzun uzun düşünmüştük. Aklımıza gelen isimleri özellikle okulda dalga geçilme kapasitesi olabilir mi testine tutmuştuk. Amelya bu testten geçemez:
* İlk hecesinden ötürü
* Amele'yi çağrıştırdığı için
diğer alternatifleri de diğer arkadaşlar yazmışlar. Siz bilirsiniz.

git geri ver. ne büyütüyosun gözünde püf noktası filan.

eger sehrin suyu cok sert degilse -misal ankara- tuz kullanmak aslinda cok gerekli degil. ama yok ille de kullanayim diyorsan da makine kapaginin ustunde ya da icindeki yuzeylerden birinde bir vida gibi bisey var, cevresinde sayilar olan. o vidayi eger sehrin suyu sert degilse 1'e getirebilirsin. bu sayede makine daha az tuz tuketir. hangi sayiya getireyimin cevabini da deneyerek bulabilirsin. ne zaman ki bulasiklar beyaz tuzla kaplanmis gibi cikiyor makinadan, bir kademe daha yukseltmek gerek sayiyi.

hepsi bir arada tabletlerden kullanın, tuza parlatıcıya falan gerek kalmaz.

@baps, sevgili aynştayn, dediğim gibi, o teflon kap neden temizlenmedi mesela? bir şeyleri yanlış yapıyor olabilirim gayet. deterjandan parlatıcısına fark ediyor olabilir. geri falan vermiyorum lan, ne deterjan lazımsa ondan alırım, nasıl kaplar yıkanabiliyorsa onu yakarım, işte onu öğreneyim diyorum.

bulaşık makinası yerleştirme uzmanı bildiriyor:

makineden makineye değişmekle birlikte çoğunda bir sıra sık çubuklar , bir sıra daha geniş aralıklı çubuklar vardır. sık çubuklar düz tabaklar için, geniş aralıklar çukur çubuklar içindir.

gene bazı makinalarda arkaya doğru olan çubuklu tabaklık zımbırtısı, neyse onun adı, çıkarılabilir. böylece tencereleri daha rahat yerleştirebilirsin.

tava gibi ince ama geniş şeyleri, makinanın en dibine, tabakları dik kesecek şekilde koyabilirsin.

makinanın yan duvarlarından birinde içeriye su püskürten bi şey vardır. onun önünü kesecek şekilde yüksek şeyler koyma.

üst sebet daha çok tatlı tabağı, bardak, çanak, kase gibi şeyler içindir. o da çoğu makinada iki farklı yüksekliğe göre ayarlanabilir. (tekerleklerin yürüdüğü bi ray var ya, sepeti ordan söküp alt/üst raya takabilirsin.)

makinayı çalıştırmadan önce mutlaka pervaneleri döndürerek bişeye takılmadan rahatça döndüğünden emin ol.

bulaşıkları fazla bekletmeden yıka. tencere tava gibi şeyleri mutlaka önceden ıslat. yanmış, kurumuş şeyler kesinlikle çıkmaz, deterjan reklamlarına inanma hiç. ben gene de her türlü tencereyi tavayı koyuyorum. en azından yağı temizlenmiş oluyor. makinadan çıkardıktan sonra kalanları temizlemesi daha kolay oluyor.

bulaşıkları birbirinin üstünü kapatmayacak şekilde şekilde yerleştir.

tablet deterjanları kullanıp da memnun kalan kimse görmedim şimdiye kadar. en iyisi toz deterjanlar. pril veya finishten şaşma.



makinanın kendisini yıkayan deterjanlar var ya, onlar zararlıymış makina için uuzun vadede. boşken çalıştırın daha iyi demişti bizim takan servis elemanı. annnemlerden öğrendiğim gibi yapıyorum ben de: 2 ayda bi kere makina boşken, içine bolca limon tuzu ve sirke dökerek makinanın kendisini yıkıyorum.

Teflon kabın kiri nasıl bir şey? Üzerinde damla kaldıysa ve kuruyunca beyza-beyaz kalıyorsa o kir değil. Teflon yapısı gereği üzerinde yağ-su tutmayan bir şey, damlalar kuruduktan sonra tuz gibi bir madde kalıyor. Ben onları makineden çıkarttıktan sonra nemli bir bezle silip öyle kaldırıyorum. Ama bildiğin kirli çıkmışsa (üzerinde yemek artığı filan) muhtemelen kabı doğru yerleştirememişsindir.

teflon tavada menemen yapılmıştı, yendikten sonra elektrikli ısıtıcının üzerine bırakılmış ve biraz yanmıştı dibinde kalanlar. onlar bembeyaz olmuş ve macun gibi bir hal almıştı, elle kolayca temizlendi. bu arada teflon tava doğrudan aşağı bakıyordu, yani makinanın dönen kollarına.

bir tek teflonda damlalar vardı zaten, onlar kurumaya kalmadan elde yıkanıp halledildi.

toplum derken, amazonda bazi kabileler o.

o kadar uç, tek bir rengin bütününü görememe durumuyla karşılaşmadım ancak bazı tonlarda farklılık yaşandığına dair incelemeler vardı. mesele şuradaki bbc belgeseli, renk algısının da öğrenmenin bir parçası olduğunu söyleyip öyle içten gelen, doğal bir yetenek olmadığını anlatmaya çalışırken bir namibia kabilesindiklerle ufak deneyler yapıyorlardı bu konuda.

www.youtube.com

Öyle değil. Mesela yavruağzı rengi onların lugatında yok. O rengi bilmiyorlar, tanımıyorlar da.

Genel olarak erkekler temel renkler dışındaki renkleri tanımazlar :))

Kaç kere söylüyorum eşime, bana pembe kazağımı getirme, ayvapişmişi gerek diye anlamıyor. Aynı şey limonküfü için de geçerli, takmış yeşil diye. Ona yeşil denmez ;)

babam şantiye mühendisi. şantiyede daha çok para var, ama adamın canına okunuyor. ciddi ciddi erken yaşlanıyorsun yani, bir de bi tarafta takım elbiseyle temiz temiz çalışıyolar, bi tarafta çamur toz toprak içinde. bi de proje bazlı çalışma ihtimalin şantiyede daha çok.

gözlemlerim bunlar.

Mühendislik açısından değil ancak, mimari açıdan değerlendirirsem, forza ofis derim.. :)

santiyeye ciktin mi geri donusu zor oluyor, hayatin kayiyor. iyi taraflari da var, kotu taraflari da var. iyi tarafi daha cok para kazaniyorsun, kotu tarafi parayi harcayacak halin kalmiyor. yurtdisinda santiyeye ciktiysan gocebe olup cikiyorsun, oradan oraya gezip duruyorsun, bir turlu duzen oturtamiyorsun, evlenemiyorsun, yabanci kari alsan buyuk ihtimalle yurutemiyorsun falan filan. cok kotuledim ama santiyeciysen sosyal hayat sorumluluklarin az oluyor, az ama yogun yasiyorsun sosyal hayatta, paraya biriktirme derdin yoksa kariya kiza cok para yedirebiliyorsun, sikinin keyfine yasiyorsun, o da bir arti olarak sayilabilir.

Yeni mezunken şantiye çok iyi bir tecrübedir, 30'undan sonra ofise doğru yol almak gerek. Şantiyelere çok gidip gelmişliğim var denetmen olarak.

ilk olarak alman disiplini.
ikinci olarak birinci dünya savaşından sonra ordu masrafları kısıtlandı almanya'nın. ordu masrafları ortadan kalkınca epey hızlı toparlandı ekonomisi.
sonra alman mühendisliği.
ve son olarak köle olarak kullanılan yahudi nüfus.
avrupa o dönemde faşizm etkisi altındaydı zaten. hitler faşizmi doğurmadı, faşizm hitleri doğurdu. hemen her ülkenin faşistleri vardı zaten ve güçleniyorlardı.
sscb tehlikesine karşı hitler'in gelişmesine uzun süre göz yumuldu.

vs.

2. dünya savaşından sonra marshall yardımından faydalandı adamlar. şayet sorduğun sonrasıysa.

üstün alman teknolojisi + bilimi +silahsızlandırılmaları+doğu blokuna karşı propoganda amaçlı marshall yardımı + ve son olarak medeniyet.

İstediği kadar çalışsın millet kısmına açıklama olarak veriyorum. Almanya'da o dönemi yaşamış bir Alman dostumuz her gün normal mesainin üzerine 2 saat te devlet için bilabedel çalıştıklarını söylemişti.

görsel olsaydı iyiydi

siyah.
değişik bir şey istiyorsanız farklı renklerle de uyum yapılır ancak hakikaten kıyafetin görseli olsa iyi olur.

Evet ben de tonuna göre diyorum. Bir de kullanacağınız aksesuarlara göre. Siyah olur, gümüş olur, nude olur.

eğer abiye olarak kullanılcaksa lame, gündelik bişeylerse siyah ayakkabı çanta.

küpe, kolye vs gümüş..

Önce bir göz doktoruna gidin ölçümünüzü yapsın ve kendisinden size lens önerisi yapmasını isteyin. Kafanıza göre almayın lensi. Baş ağrısından tutun gözün derecesinin artması - sapıtması, baş dönmesi, daha birçok şey gelebilir başınıza.

lens kullanma tavsiyesini anlamadım. astigmat anormal derecede çok mu sizce?

zaten lens kullanıyorum spor yaparken ama memnun değilim markadan(doktor tavsiyesiydi) şimdi yeni bir marka almak istiyorum.

bir gece ıslat, sabah haşla, naptın hacı 2 gün?

dün yapacaktık. elimiz ermedi. arkadaş annem birkaç gün tutardı dedi, bana da bozulmuştur gibi geldi. karar veremedim.

Bozulmamıştır 2 günde. Taze suyla yıkayın hemen pişirin. Yemek pişirecek vaktiniz yoksa hafif tuzlu suda haşlayın sonra süzüp soğuduktan sonra buzluğa kaldırın. O köpükler normal.

baba parası işte. yoksa bu adama bir tane koyun versen güdemez.

bu herkesin merak konusudur, anlaşılan aileden varlıklı, çünkü doktorlukla da o derece servet sahibi olunmaz.

@messimessibuadamneyinnessi:

bu kaya cılıngıroglu ZATEN babasından varlıklı da sordugum bu degıl kı. bunun babası dr da tum para oradan mı yoksa baba kaya da mı babadan zengın vs vs.

bu adam borsa ile baya ilgili. Bu olabilir. Benim asıl şaşırdığım KAYRAMADA gibi bi yer nasıl bunun olabilir?

Borsa aracı şirketi yönetiyor diye biliyorum

Eli yüzü düzgün tekellerde, iyi marketlerde, hiç olmadı Metro'da falan rahatça bulunur.
Tatlıyla içilebilir sanırım, bana tadı çocukken içilen şuruplar gibi geldiğinden pek sevmiyorum.

sakın tatlıyla içmeyin.zaten çok şekerli kalp sağlığı açısından hiç iyi olmaz.sade için efendim tütün iyi gidiyor yanında:)hemen her yerde var,bazı tekel bayileri,migros,kipa,carrefoursa..fiyat 15tl-25tl arasında değişiyor.mekana,dükkkana göre vs.

Tatlı meyve şaraplarıyla tuzlumsu çerezler iyi gider. Ben peynir de severim.

şarabı carrefour da buldum. kayserkaya 23,25 tl.

yiyecek önerilerine hala açığım. tatlı denildi, tütün denildi, tuzlu çerezler ve peynir denildi. başka? :)

bana cok cok az geldi.

evin sahibi ya melek, cennetlik bisi, akraba etc. yoksa dolandirilma ya da illegal olarak kriaya verme durumu var.

mesela ailede kari koca ayridir resmi olarak hukuki nedenler ya da ailelerinin emekli paralarini almak icin etc, kadin ya da adamin ikameti bu evdedir, sizide bu evde göstereceklerdir.

ya da devletten kiralayip vatandas olduklarindan yabancilarin oturma hakki olmayan bi eve sizi yerlestiricekler.

her iki durumda illegal ve sorunlarla karsilasabilirsiniz ayrica zaten vize vermezler illegal ya da oturma hakkiniz yoksa.

baktim aachenda öyle yerler 700-800 den basliyo ve standar depozitosu 2 aylik olur filan falan.

dikkat edin derim.

biraz az aachen için. ama belki biraz dışarda sınıra doğru falansa belki bi nebze.

Aachen bir üniversite şehridir. Köy gibi değil ama bir büyük şehir değil tabii (Aachen'da bulunmuştum). Ancak bana sorarsanız o kira bahsettiğiniz evin oda kirasıdır. Yani başkalarıyla paylaşma durumunuz olabilir. Bir araştırın derim.

normal boş evlerin kiraları bile yaklaşık bu fiyattayken değiniz her şey içindeyse bir iş olabilir. gerçekten o fiyat çok çok az.

siz ev diyince ben oda fiyati olma durumuna hic ihtimal vermedim ama @siyamkedisi nin dedigi gibi oda fiyati da olabilir.

oda fiyatiysa normal hatta biraz fazla.

benim bir de anlamadigim ögretmenin annesi mi kapidaymis? o da baya ilginc yani, anaokulunu degistirebilirsiniz bu nedenden ötürü.

orda bir yanlış anlaşılma olmuş. oğlumun annesi :) yanii eşim....zaten sürekli kapıda bekliyor..bir yere ayrılamıyor..

yaa simdi ben cok genel bi cevap verip kaccam, cocugum yok, evli de degilim, bana kolay söylemek.

ama cocugu simartmayin :)

ceza vermek de bilemedim pek.

yani aslinda simdi geldi aklima da genelde cocuklar anne babalariyla olunca simarik baskalariyla olunca daha uslu olurlar, varsa öyle yaninda uslu durdugu biri o konussun.

hee bu arada benim dediklerimden yola cikip biseyler yaparda cocugunuz psikopat olursa "amaaan amaaaan serabetan yapti" demeyin...

Ben bu durumun hayat tarzınız ya da çocuğunuzun şartları nedeniyle geliştiğini sanmıyorum. Teyzem de hayatı boyunca çalışmış olmasına rağmen, çocuk sahibi olunca işini bıraktı. Kızı 3 yaşında ve bugüne kadar tüm zamanlarını beraber geçirdiler. Sonra tekrar çalışmaya karar verdi hatta güzel bir teklif aldığı için çok ani oldu. Ne çocuğun ne kendisinin alışma vs şansı olmadı. Apar topar bir kreşe yazdırıldı çocuk ve bir kere bile anne diye ağlamamış. Akşam annesini görünce çok seviniyor ama okulda zorluk yaşamıyor.
Yani bu çocuğunuzun karakteriyle ilgili bir şey bence, sizin herhangi bir yanlışınızla değil. Okulda kendini güvende hissetmiyor olabilir. Normalde ev dışındaki yabancı ortamlarda tavrı nasıl? Rahat davranabiliyor mu? Sadece kendi evinde ve sizin yanınızdayken mi en rahat şekilde yaşayabiliyor? Yabancılardan korkuyor mu? Eğer öyleyse güvende olduğunu hissettirmek gerek sanırım.

ebeveyn değilim ama lütfen çocuğunuza ceza vermeyin.
anlatın kötü bir şey yaptığını, anlamazsa bir daha anlatın.
ceza vermeyin, küçüklüğü hep ceza yemekle geçen çocuklar birer psikopat birer şerefsiz oluyor büyüyünce.

he ama şöyle bir şey de var belki de çocuğunuz haklı. belki öğretmen kızdırmıştır, belki vurmuştur vs.

çocuk psikiyatristine götürdünüz mü?

yöneticilik pozisyonundan istifa edecek kadar fedakar


isin (anneligin) dozunu kacirmis olabilir. elinde mama kabiyla "hadi annecim, bi lokma daha, lutfen" filan diyerek oglunuzun arkasindan kosturdugu oluyo mu?

hal boyleyse, oglunuzu bagimli kisilik haline getirmis ya da getirmek uzeredir. cocuk psikologundan ya da psikiyatrindan profesyonel yardim almalisiniz. esiniz de, yaptiginin, oglunuza fayda degil zarar verdigini anlamali. (annelikte olcuyu kacirdiysa varsayimiyla yaziyorum. kacirmistir demiyorum).

bence bir çocuk psikologuna kesinlikle danışın.
benim annemin bir arkadaşının kızı (o zaman 6 yaşlarındaydı) okula başladığında çok sorun yaşamıştı.
sonradan alışıyorlar genelde. geçici bir durum bu.
birisi şımartmayın demiş. katılıyorum. her çocuğun karakteri farklı olsa da anne babanın sürekli yanında olamayacağını öğrenmeli.

Öncelikle belirteyim, anneyim. Biri 2,5 biri 7 yaşında iki kızım var. Küçük henüz anaokuluna başlamadı anneanne ve teyzesiyle beraber takılıyorlar gün içinde akşam gidip alıyorum. Büyük kızım da aynı şekilde 3 yaşına kadar anneanne ve teyze ile beraberdi okula başlayana kadar. Dolayısıyla sabah kalkma saatleri hep benim iş saatlerim oldu. Bu konuda zorluk çekmediler. Sabah ayrılmaları da çok sorunlu olmadı çünkü annem ve ablam benden bile daha özenli bakarlar evlatlarına sağolsunlar.
Sizin yavrunuzun durumunda çocuk hem sabah erken kalkmaya alışmak zorunda hem de tanımadığı insanlara emanet edildiği için kendini güvende görmüyor. Naçizane önerim:
* Geçişi aşamalı olarak yapın, çocuk bir anda pek çok değişiklikle karşılaşmış.
* Önce gündüzlü bir bakıcı bulun.
* Çocuğunuzu yarım günlük bir programa yazdırın.
* Daha sonra çocuğunuz anaokuluna alıştıktan sonra (en az 6 aylık süre verin) tam güne geçin.
* Çocuğunuza elbette yapmış olduğu şeyin yanlış olduğunu anlatacaksınız. Ve elbette bunu kızgın bir ses tonuyla değil yumuşak bir şekilde anlatacaksınız. Çocuk sadece güvensiz bir ortamda kendini -aklınca- korumaya çalışıyor.
* Bu geçiş aşamasında bir çocuk psikoloğu elbette yardımcı olacaktır. Anaokulunda yok mu öyle biri?

konunun uzmanı geldi:) ben okul öncesi öğretmeniyim, her dönem çıkar böyle birkaç öğrenci, öncelikle fazla panik yapmışsınız, sorunu gözünüz de çok büyütmeyin.

ayrılık kaygısınız tüm çocuklar yaşar fakat aşırı bağlanmış çocuklar ayrılık kaygısını daha yüksek yaşıyor. çocuğun yanında da panik yapmayın, bunun normal birşey olduğunıu anlatın, başka çocuklardan örnek verin. öğretmeninin uyguladığı yöntemi bilmiyorum ama anne birkaç gün sınıfta kalabilir çocuk alışana kadar ya da sonraki birkaç gün çocukla anlaşma yapıp günün belli bir saati sınıfta kalması sağlanabilir, ama tabiki verilen sözlere sadık kalınmalı. çocuk öğretmene zarar verdiyse büyük ihtimalle zorlamışsınızdır, onunda katıldığı kararlar verin. yeterki kararlı olun birkaç hafta içinde sorun çözülecektir. veliler için hazırladığımız bir yazı vardı bulursam eklicem.

buldum.

Anaokuluna Alışma Sürecinde Küçük İpuçları

Artık bebeğim büyüdü diyebilirsiniz. Gün içerisinde birkaç saat sizden ayrı kalmayı başarabilecek, sizden başkasına güven duyabilecek ve kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilecek becerileri gösterebilme zamanı geldi.



İlk anaokuluna başlama süreci yaklaşık 3 yaş civarıdır. Bu yaş öncesinde çocuğunuz duygusal olarak size bağlı bir dönemdedir. Sizden ayrılmak istemez, ayrıldığı zaman kaygılanabilir , ağlar. Bu duygusal gelişimi için normal bir süreçtir. 3 yaş sonrasında sosyal gelişiminin sağlanması ve bazı becerilerin kazanılması için anaokulu eğitiminin belli sürelerle başlaması sağlıklı bir gelişim için önemlidir.

Anaokuluna başlama süreci bazı çocuklarda hızlıca tamamlanırken bazı çocuklar çok zorlanabiliyor. Kaygılar artabiliyor, uzun ağlama krizleri yaşanabiliyor. Duygusal gelişimin zarar görmemesi için hem ailenin hem de okulun dikkatli olması önemlidir.

Bu dönemin sağlıklı tamamlanması için ilk isteğimiz annenin de bu ayrılma sürecine duygusal olarak hazır olmasıdır. Başarısız sonuçlanan uyum süreçlerinin çoğunda annenin henüz bu ayrılığa hazır olmamasını gözlemliyoruz. Anne veya baba nasıl davranması gerektiğini bilirse çocuğun duygusal gereksinimleri daha fazla karşılanacak , duyduğu endişe ve korkular azalacaktır.


İlk günle beraber yapmanız gerekenler…


Çocuğunuzun ve sizin stresli olmadığı bir dönemi seçmelisiniz: Okula başladığı dönemde çocuk duygusal olarak rahat olmalıdır. Aksi halde yaşanan stres çocuğun okul ile ilgili algısına yansıyacak ve öğretmeni ile kuracağı iletişime zarar verecektir. Annenin gergin ve stresli olmaması da bu dönemde gerekli sabrı ve anlayışı göstermesi bakımından önemlidir.

Çocuğunuzun hastalık döneminde olmamasına dikkat etmelisiniz: Hastalık dönemlerinde çocuklar huysuzlanır. Anneden ayrılmak istemez. Bu nedenle daha huzurlu olduğu dönemlerde okula başlamaya özen göstermelisiniz.

İlk gün çoğunlukla çocuğunuzun yanında olun: Birçok anne ilk gün görevi öğretmene bırakmaya çalışır. Bu çocukta kaygıyı başlatabilir. Sizden ayrılması için acele etmemelisiniz. Sizin olduğunuz, kendisini güvende hissettiği zamanlarda yanında olarak hem ortama hem de öğretmenine ısınması için ona yardımcı olun.

Oyun oynasın ve keyifli zaman geçirsin : İlk gün kontrolü ona bırakın. Yapmak istediklerini yapsın ve tüm merakını gidersin. Öğretmeninin onun istediklerini yapıyor olması onu mutlu edecek yıl boyunca devam etmesi gereken güven ve sevginin temelleri ilk gün atımlı olacaktır .

İlk gün fiziksel gereksinimlerini siz karşılayın: Tuvalet ve yemek vb gibi gereksinimlerini ilk günlerde öğretmenine yaptırmak istemeyebilir. Bu onun için özel ve alışkın olmadığı bir durumdur. Eğer öğretmenin gereksinimlerini karşılamasına izin veriyorsa devam edebilirsiniz. İstemiyorsa zorlamayın.

İlk gün okulda yemek yemesini ve uyumasını beklemeyin: Birçok anne ilk gün diğer çocuklarla beraber hareket etmesini ve onlarla birlikte masada oturup yemek yemesini bekleyebiliyor. Bu çocuğu zorlayan bir durum haline gelebilir, okulu yemek yenen ve uyku uyunan bir yer olarak algılamasına zemin hazırlayabilir. Eğer diğer çocukları gördüğünde kendisi masaya oturmayı tercih ediyor ve bu durumdan keyif alıyorsa izin verebilirsiniz.

İlk günü süre olarak uzun tutmayın: İlk gün okuldan keyifli ayrılması önemlidir. Uzun süre okulda kalması sıkılmasına neden olabilir. Bu nedenle keyifli geçen birkaç saat ilk gün için yeterli olacaktır.

Öğretmenin sıcak ve güven veren iletişimi önemlidir: İlk günkü karşılaşmada öğretmenin yaklaşımı okula olan olumlu algısı için çok önemlidir. Bu nedenle öğretmenin yaklaşımlarını çok iyi gözlemleyin. Eve gittiğinizde öğretmenin ismini ve okulda geçirdikleri keyifli vakitleri ona hatırlatın. Bu; okul ile ev arasında bağ kurmasını sağlayacak ve öğretmenine daha hızlı alışmasına zemin oluşturacaktır.

Öğretmenine alıştığını hissettiğinizde yavaş yavaş uzaklaşın: Bu alışma süresi her çocukta farklıdır . Bazı çocuklar ikinci günde sizden uzaklaşmayı başarabiliyorken bazı çocukta daha uzun sürebiliyor. 2-3 veya 4. gün aynı ortamda olmaya devam etseniz de o öğretmeni ile oynarken siz biraz uzakta durup başka şeylerle ilgilenebilirsiniz. Göz iletişiminizi onunla asla koparmamalı ve gereksinim duyduğunda ilginizi devam ettirmelisiniz.

Başlangıç için arkadaşlarına değil öğretmenine alışması önemlidir: Birçok anne ilk günlerde çocuğunun diğer çocuklarla birlikte oynamasını ve onlara alışmasını ister. Bu yanlış bir düşüncedir. Öncelikli olan bir yetişkine güven duymasıdır. Çünkü ilerleyen dönemlerde bir sorun yaşadığında sığınacağı kişi siz değil öğretmeni olacak. Bu nedenle ilk sıcak iletişim öğretmeni ile kurulmalıdır. Öğretmeni, uyum süreci tamamlandıktan sonra diğer çocuklarla tanışması ve kaynaşması için ona yardımcı olacaktır.

Aşamalı uzaklaşma süreçlerine başlayabilirsiniz: Bu sürece geçmeniz için çocuğunuzun duygusal olarak hazır olduğunu gözlemlemelisiniz. Öğretmenine güven duygusu oluştuğunda ve oyun oynarken siz uzaklaştığınızda hemen sizi aramıyor, ağlamıyor ve kaygılanmıyorsa başka bir odada kalabilirsiniz. Bu sürece hazır olma süresi her çocukta farklıdır unutmayın!

Evde öğretmeni, arkadaşları ve okulla ilgili sohbetler edin: Bu sohbetler okul algısının güçlenmesini ve hayatında okulun bir rutin haline gelmesini sağlayacaktır. Sohbetlerden keyif aldığını hissettiğiniz sürece devam edebilirsiniz. Hoşlanmıyorsa bırakın. Okul ve ev arasındaki bağı kuvvetlendirmek için eğer kabul ediyorsa evden birkaç eşya , oyuncak götürebilirsiniz. Bu kendisini iyi hissetmesini sağlayabilir.

Ayrılma süreci: Bu aşamaya gelme ve duygusal olarak hazır olma süresi her çocuk için farklıdır. Çocuğunuz öğretmeni ile yeterli iletişimi kurabilmişse, ona güven duyup fiziksel ihtiyaçlarını gidermesine izin veriyorsa, sizin aşamalı olarak uzaklaşma ve ortadan kaybolma süreçlerinizde sizi aramıyorsa siz olmadan okulda kalma aşamasına geçebilirsiniz. Bu süreyi başlangıçta kısa tutmalısınız , zamanla bu süreyi duygu ve davranışlarına göre uzatabilirsiniz.

Uyum süreci tamamlandıktan sonra servis, yemek ve uyku aşamalarına geçmelisiniz : İlk günlerde servise binmek çocukta kaygıyı arttırabilir. Her aşamaya geçişte çocuğun duygusal olarak hazır olması önceliklidir. Kabul etmiyorsa asla zorlanmamalıdır. Ev ve okul birlikte hareket ederek ikna çabalarına sevgi ve güven duygusunu zedelemeden devam etmelidir.

Okula uyum sürecinde çocuğunuzda bazı duygusal ve davranışsal değişimler gözleyebilirsiniz : Bu süreçte çocuğun bazı kaygılar yaşaması normaldir . Bu kaygılara bağlı olarak evde sizden ayrılmak istememe, huzursuzluk, iştah ve uyku düzeninde bozulma, sık ağlama görülebilir. Bu dönemde çocuğunuza karşı sabırlı ve anlayışlı olmalısınız. Gerektiğinde okulla iletişim halinde olmalı ve birlikte hareket edebilmelisiniz.
Sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirmeniz dileği ile..

parasetamol + pseudoefedrine içeren herhangi bir karışım işinizi görecektir.

yazdığımı neden editleyemedim bilmiyorum ancak eklemem gereken bir şey var; pseudoefedrine (psödoefedrin bizdeki adıyla) çok kolay bir şekilde crystal meth'e dönüştürülebileceği için sizin aradığınız tylol hot benzeri ilaçlar çoğu eyalette reçeteye tabi olmalı, kafanıza göre gidip alamazsınız türkiye'deki gibi diye hatırlıyorum.

wallgreende gece gunduz için ayrı bol bol cesit var

Theraflu ya da Thylenol (Tylol hot'un tam muadili)

izmirin en büyük firmasıdır. yapılanmadan kastın nedri bilmiyorum ama izmirde en çok çalışılmak istenen şirket olduğunu maaş ve sosyal güvenceler açısından tatmin edici olduğunu biliyorum. ayrıca çalışan tanıdığım da var.

Arkas Holding İtalyanların. Uluslararası faaliyet gösteren bir şirket. www.arkas.com.tr

Lucien Arkas 2006 itibariyle Türkiyenin en zengin 100 listesinde.

Lucien Arkas Türkiye vatandaşıdır. Bildiğiniz levanten aile. Arkas şirketi de aile şirketi. Schenker ile ortaklıkları vardı artık herkes kendi yolunda. Eğer mesleğe yeni girecekseniz iyi bir öğrenme yeri ama çok çalış az maaş sistemi.

Çalışma sistemleri ile bilgi almak istiyorum daha çok.Yani şu anda çalıştığım firma Türkiye'de sektörünün önemli firmalarından ama içerisi kaynıyor. Kimsenin birbirinden haberi yok,sistemsizlikte 1 numaralar. Ben Arkas'ın da bu şekilde çalışıp çalışmadığını öğrenmek istiyorum daha çok. Yani firmanın sitesini falan çoktan gözden geçirdim.

İstanbul ofisi için bu arada.

benim arkadasim calisiyor. yaklasik 7-8 ay once girdi calisma saatleri cok yogun. Her gece 9-10 dan erken cikamiyor. Sabahlari da 8'i gecirmemesi gerekiyor. Verdikleri maas da baya kotu. Gerci arkadasim yeni mezun olarak girdi onun da etkisi vardir. ama boyleyken boyle

Kendinizi medeni bir insan gibi düşünün. Ya da küçük bir çocuğu severken, onunla oynarken. Sonra birini linç ederken düşünün. Karşılaştırın.
İnsanlığınızdan utandınız mı? Hiç bir şekilde tatmin etmeyecek adalet duygusuna sarılın.
Utanmadıysanız, o zaman ne duruyorsunuz linç edilecek bir çok insan var.

Sert gibi oldu, linci savunuyorsunuz diye düşünmüyorum yanlış anlamayın.

bazen bazı durumlarda, özellikle cinsel istismar, tecavüz gibi suçlarda bazen bazı polislerin bu tip herifleri kalabalığın içinde ellerinden kaçırmasını(!) ve o kalabalığın içerisinde olmayı istiyorum. ama kusursuz işleyen bir adalet sistemimiz var işte..

bir zamanlar amerikada polis linç edilsin diye uğraşırmış. sonra da engellenemedi tabi. tükiye'de her türlü kurtarıyorlar.

Yanılmıyorsam camide bir şeyhi öldüren bir adamı polis kalabalığın elinden alamamıştı.
Buldum, İsmailağa tarikatının liderini camide öldürmüş, adamı cemaatin elinden alamamışlardı, sene 2006.

gundem.milliyet.com.tr

normal bi deterjanla tek başına ve uzun pogramda yıka vakit geçirmeden. kumaşın henüz içine işlemediyse bazen işe yarayabiliyor.

Benim çamaşır makinem de bozuldu sanırım. Halbuki daha 1 yıllık, çok da iyi çalışıyordu. Ne oldu anlayamadım. Elde yıkadım ama çıkmadı bir kez daha mı yıkasam acaba?

elde yıkamayla makinede yıkama baya fark yaratıyor. makine ne gibi bir bozulma yaşadı ki?

Sadece sıcak su vermiş yıkamamış anladığım kadarıyla. Çok sıcaktı makine ben de fişi çekip kapattım. Şimdi de biri gelip bakana kadar tekrar çalıştırmak istemiyorum

garip olmuş gerçekten. bu arada sıcak su genelde renklilerde renk bırakmaya sebep oluyor. renklileri mümkün olduğunca soğuk suyla yıkayın. sıcak suyu beyazlara ayırın. bir de sıcak sudan sonra soğuk su kumaştaki boyayı sabitler. mümkünse sıcak suyla yıkmayı deneyin lekeli kısmı. bir ihtimal leke çıkarıcı ürünler işe yarayabilir. ya da son çare olarak aynı tonda kumaş boyasıyla o bölgeyi boyayabilirsiniz ya da kemerle kapanacak gibiyse pantolonu kemersiz giymezsiniz.

Ben çıkıp leke çıkarıcı bir ürünlere bakayım en iyisi. Kemelerle gözükmez gibi duruyor da henüz hiç giymedim yeni aldım dediğim gibi bir kere giysem için yazmazdı. Turuncu nevresim takımım da gitti mesela. Nasıl oldu anlamadım iyi ayırırım ben çamaşırları öyle göze batan bir durum yoktu. İlginize teşekkür ederim.

bence giy öyle, belki yeni bir modanın başlangıcı olursun.

Böyle rengi dönmüş eşyalarınızı bir de üzerine renk alan çamaşır mendilleriyle yıkayın. Bende başarılı olmuştu.

çamaşırlar makinenin içinde uzun süre kaldığından renk vermş deterjanla alakası yok.aynı duruma düştüğüm oldu. timberland t-shirt üm boyanmıştı zamanla yıkana yıkana çıktı. sanırım 6-7 yıkama sonra tamamen çıkmıştı

Vanish Oxi Action aldım renkliler için olanından. Bir ölçü yerine yarım ölçüyle deneyeceğim. O üzerine renk alan mendillerden de vardı aslaydım keşke. Baktım hepsine en mantıklısı yine vanish gibi geldi kullanma talimatlarını okuyunca

Arkadaşlar 20 dk. uyguladım sıcak suyla. Şu an kurudu ve çok dikkatli bakılmadığı sürece farkedilmiyor. Aslında 1 saat tutulsa belki tamamen yok olurdu ama rengi açılır daha az tutup yıkadım. Demek ki böyle de sonuç alınabiliyormuş.

dove kullan dove iyidir.

bence kalite olarak eşittirler. ama hacı şakir alırım alırsam.

hacı şakir daha iyi. özellikle yeşil olan gayet güzel kokuyor beyaz alma
baktatshop.de

o an hangisi ucuzsa onu alırım

duru: evyap
hacışakir: colgate palmolive

ben hacışakir alırdım. Ama dove kullanıyorum (dove: unilever)

böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum.

Kaç yıl yaşayacağını kim biliyor ki? Kısa yaşarsan bekarlık fena bir şey olmayabilir de.

Zaman değişti, artık 40-50'lerinde insanlar evli değil boşanmış oluyorlar. Yalnız kalmak da insana bağlı, çekilmez biriysen arkadaşın olmaz, eğlenilebilir bir insansan çevrende her zaman birisi olacaktır. Önemli olan hastayken yanında olacak dostların olması, diğer türlü çorba yapsın diye evlenilmez. İyi bir arkadaş da "ben evliyim, hastaysan hiç bakamam valla sana" demez.
Çocuk konusu ayrı, ben çocuk sevmem. Sevene de mani olmayayım. 50 yaşında çocuğum yok diye üzülüyorsa bunun tek sorumlusu evlenmemek değil sorumluluk almamaktır. Artık çocuk sahibi olmak için evlenmek ön şart değil.

dostum birebir durumu açıklamışlar belli bir yaşa kadar evlenmek istemeyebilirsin bu yaz max 30-35 olur ama sonrasında evlilik insan hayatı için çok önemli.

Tabi evlenmiş olmak içinde evlenilmez ömür boyu beraber geçireceğin birisini 27 yaşındada bulabilirsin o zman bulursan 27 yaşında evlenirsin. önemli olan mutlu olmak 35 den sonra yanlız kalmanın mutlu olunacak bir yanını göremiyorum.

"kendim evliliğe inanmıyoken bu kaygılarla doğru bi evlilik yapamam"

oglm ben de anti marriage adamım. ama bunları okuyunca endişelendim lan. içimi rahatlatın. rahatlatamıyorsanız bana hemmmmen koyunuzden bir kız buluyorsunuz. ruşem amcanın kızı eda da olabilir. öğretmen olması tercihimdir.

fakirler icin evet, lakin yeterli servetin varsa bu argumanlarin hepsi gecersiz gibi bilemedim.

belirli bir noktadan sonra herkes kendi kabuguna çekiliyor.insanların yaşamlarındaki öncelikleri değişiyor bi kere, ilk neden o.sen o aşamada dışarıdaki arkadaş isen, tabii ki kimse sana "ben evliyim hastaysan bakamam " demiyor ama "benim kızı bilmem nerden alıcam ordan da suraya gitmemiz lazım" diyor.en iyi ihtimalle ertesi gün arayıp nasıl oldun diye sorulur.bu çekilmez biri oldugunla ilgili değil,evli insanların sorumluluk ve öncelikleriyle ilgili.
ama tabi ki evli olmak için de evlenilmez.şansla alakalı bir sey birazcık.hayatın boyunca birlkte olmak isteyeceğin birini bulmak pek kolay değil.

"böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum"

vay anasını sanarsın afganistandan duyuruya giriyor,

evliliğe mantık şeysi olarak bakıyosun, bence uygun yaştan sonra (25 falan) heran olabilir, yani 40 50 ye kadar takılacak adam bulayım sonra yedekte bekleyen kıza basayım nikahı falan... olmaz

Argümanlar çok mantıklı charlotte blanc. Evliliğe hazır hissetmiyorsan zaten kesinlikle evlenme... De, çok geciktirirsen de yalnız, yavaş ve mutsuz bir ölümü bekleyen bir insan olursun büyük ihtimalle. Böyle olmayabilir de, ama çok çok küçük bir ihtimal, bekar olup ilerleyen yaşlarda laylaylom mutlu yaşamak...

Yeni bebeğim oldu ordan biliyorum. Onun, büyüyüşünü izlemek, ilk gülüşünü, ilk sesini duymak, onu büyütmek, sarılmak, kokusunu duymak gibi bir mutluluk kaynağı tatmadım ben. (Hormonlarla yönetiliyoruz evet biliyorum, anne-baba olmayanlar buna yorum yapmasın)

Dünya kötülüklerle, zorluklarla, pisliklerle, fakirlik ve hastalıklarla dolu tabi. Bu 2500 yıl önce de böyleydi, 80lerde de. Biz de kolay büyümedik. Ama mücadele edemeyecek kadar zayıf, sadece kendi mutluluğu ve zevkini, boş zamanlarını düşünen, evliliğin ve çocuğun özgürlüğünü kısıtlayacağını düşünüp bundan korkanlar, "böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum" diyebiliyor, ki benim de böyle dediğim zamanlarım oldu. Evlenip çocuk yapmak doğal bir süreç. 2500 yıl önce de, eminim, acılarla dolu bu dünyaya çocuk getirmek istemiyorum deyip yalnız ölen insanlar vardı. Bu da normal...

Sonuçta insan yalnız ölmek üzere evrimleşmemiş. Sosyal bir varlık. Evlenmek ve çocuk yapmak da bu sosyalliğin bir parçası. Gençliğini yaşadıktan sonra evlenmeli insan. Doya doya gençliğimi yaşadım, şimdi vakti geldi artık der. Bunu da sen en iyi bilirsin içinde...

allah aşkına peki evlenip ne yapacaksın? misal bak kadir inanır hiç evlenmemiş. en doğrusunu da yapmış bence. ben de evlenmemeyi düşünüyorum. sana bakacak kimse olmayacak ne demek lan. sen çocuk yapmayı o kadar kolay mı sanıyorsun? evet ben çocukları çok severim ama kendi çocuğum olmasını istemem açıkçası. sana bakacak biri istiyorsan illa birini bulursun. ben hiç evli olup ta mutlu olan biri görmedimki. şimdi bana yok bu öyle felan demeyin.

"ben hiç evli olup ta mutlu olan biri görmedimki."

oha! evlilik 7/24 mutlu olmak değil illa kavgalı olduğun zamanlarda olacaktır ama evli olupda mutlu olmayana ben rastlamadım hiç.

Peşin not: Evet etrafımda boşanan kimse olmadı evliyim tüm arkadaşlarımda evli onlarda mutlular bende mutluyum.

Hayatımda böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum kadar malca ve ahmakça bir bahane duymadım. sen getirme o getirmesin, kim getirsin? Sonrada ay herkes sapık ay herkes hırsız, geri kafalı diye ağlak ağlak dolanıyorsunuz.

Hacı bu ülkede inan yada inanma bir söz vardır, Yalnızlık Allaha mahsustur diye. iyi günde kötü günde yanında olacak bir eş her zaman insani bir ihtiyaçtır. Arkadaşın dostun yeri ayrı, eşin yeri ayrı.

50 yaşına gelince yanında insanlar olabilir ama akşam saat 9-10da eve girdiğinde o yalnızlığın verdiği kasvet ve mutsuzluk duygusu ne olacak?

GEnçsin sana kolay gelebilir ama rica ederim bir huzurevine, darülacezeye git, bir onlara sor bakalım 50lerinde 60larında yalnız kalmak nasıl bir duygu? 80lik ihtiyarların çocuk gibi ağladığına hiç şahit oldun mu sen, ziyaretçileri yok diye?

İnsanlık 10bin yıldır var, bazı ahmaklar sanki 10bin yıldır olan herşey yanlışmışta son 20-30 yılda herşey yeni anlaşılmış gibi bazı şeyleri savunabilirler. aile kurmak bir yaşamsal ihtiyaçtır %95 için, boşuna da ihtiyaç olmamıştır.

Ha tabi, gidip ilk gördüğün kızla evlen demiyorum, uyumlu olduğun, aklına uygun birini bul falan filan onlar tamamıyla ayrı bir mevzu

evlilik nasıl bir şeydir , bunun tanımını yapamayız, çünkü değişkendir.

ama evlilik nasıl yapılmalıdır, bunun bence tek cevabı olmalıdır ;

Birini o kadar seversin ki, onsuz hiç bir şey yapmak istemezsin. hayat onunla devam etsin istersin. Kendine güvenirsin . Ve evlenirsin.

Bunun dışında nedenlerle ve argümanlarla evlenenler ; kusura bakmayın ama o işin sonu kötü...

türklerin birbirine yapışık olarak yaşama alışkanlığı. Bundan mütevellit türk insanının bireyselleşme süreci evrimini tamamlayamaz. insan vücudu, zihni, fikri, ruhu çok eşlidir. Bu etik midir, değil midir bu tartışılabilir. Evlilik bence bir yönüyle tamamıyle sosyal yükü hafifletmek, beklentileri tatmin etmek için uydurulmuş bir sözleşme gibi. avrupa'nın bazı ülkelerinde insanlar evlenmeden çocuk sahibi olabiliyorlar. aslolan çocuk sahibi olma içgüdüsünü karşılayabilmektir. bu çocuğu büyüteyim yaşlanınca o da bana baksın, birini bulayım da evleneyim sakata gelmeyelim türk işi davranımdır. Evliliğin de güzel yönleri vardır elbet eğer ki kişiler gerçekten birey olabilmişse.

gelişim psikologu e erikson'a göre her yaş döneminde ihtiyaç duyduğumuz birtakım şeyler vardır. bu şeyler bir yandan toplumun da bireyden bekledikleridir elbette (ve insanın toplumun beklentileri ile uyumlu olmasıyla mutlu olması çok ilişkilidir).
genç yetişkinlikte de bu ihtiyaç "intimacy"dir. yani yakın ilişki, insanı pek çok açıdan doyuran tarz bir ilişki. sosyal, duygusal, cinsel, entelektüel, ekonomik paylaşımlarda bulunabileceğiniz biri...
önce bilimi arkama alır, ardından gayet nesnel görüşlerimi açıklarım:
korkacak bir şey yoktur, abartmaya da gerek yoktur. herkes nasıl evlendiyse hepimiz istediğimiz ve kendimize uygun biriyle evlenicez işte, kasmaya "ben özgürüm" triplerine gerek yok bence.

hayat şartları, düşünce, maddiyat falan çok etkiler abi bu durumu. mesela benim okulum en iyi ihtimalle 24'te bitiyor.

sana bağlı.
ben doğduğumda babam 30 yaşındaymış, şu an 48 ama hala bekar hayatı sürüyo gibi. biraz bencil hatta. ilgilenmedi benle çok öyle ama yeri geldiğinde kenks olur yabancı dizi-film takip eder bilgisayardan anlar falan filan sevdiğim yanları.

yukarıdaki yazdıklarımı hiçe say, tavsiyem yaştan ziyade;
ilgilenemeyeceksen, ilgilenebileceğin döneme kadar hiç düşünme.
çocuk fikri başta çok güzel gelebilir. ama uzun uzun bi süre varlığını hissettireceğin & hissedebileceğin birisi olucak yanında.

sadece bebekliğinde, onun hatırlamayacağı dönemlerde yanında olacaksan hiç düşünme. büyüdüğünde, "annenden iste" diyeceksen, annesi var nasılsa diyeceksen hiç düşünme.

not: umarım soğutmadım. özür dilerim.

erkek icin 31 kadin icin 69

www.imdb.com şu filmi izleyin bence

kendinizi hazır hissettiğiniz zaman yapın,yaşı vardır elbet sonuçta 18indeki birisinin çocuk istemesi çok mantıklı değil ama geç kaldım düşüncesiyle de çocuk yapılmaz.çocuk yetiştirmek için olgun olmak gerekiyor,ama cidden olgun olmak lazım.yaptıktan sonra geri dönüşü olmuyor.insanlar dövme yaptırmaktan bile çekiniyor sevmem,hevesim gider vs. diye; siz çocuk yapmaktan bahsediyorsunuz.hazır yaşlar gençken oturup iyice bir düşünün enine boyuna.sizin o çocuğu üzmeye hakkınız yok;o sizi istemedi,siz onu istediniz...

24 te mı evlendin :S bari çocugu geç yap..30 a kadar rahatça sex hayatınızı yaşayın.

babam 50 sindeyken annem 45 inde doğan ben diyorum ki yaşlı ebevynlere sahip olmak gerçekten güzel değil. Babama beni sorduklarında torununmu diye soruyorlardı. Ebevynlerim kendimi bildim bileli hep yaşlıydılar , 15 yaşlarına geldiğimde kuşak çatışmasının tillahını yaşıyordum, zor sıkıntılı dönemlerdi, belki ben bilmeden eziyet bile çektirmiş olabilirim.

Ben askerdeyken ömrü yetmedi babamın vefat etti. Olan bana oldu hayatımı düzene sokamadan en önemli destekçim başımdan kaydı.

Evet bu haksızlıktır geçkin bir yaşta çocuk yapmak herşeyden önce çocuğa haksızlıktır.

Bencede sana katılıyorum 24 yaş süper yaş babasının en güçlü döneminde beraberce olmaları çok güzel

en azindan benim icin 35 galiba. doktoram biter, kadromu alirim, sonra. tabi tek basima yapamayacagima gore bir de partner bulmam lazim. :)

çocuğunu devlet okullarına mı göndereceksin? cebine kaç lira harçlık koyacaksın? dershaneye gönderebilecek misin? üniversiteyi kazanamazsa en dandiği yıllık 15000 lira olan özel üniversitelere verecek paran var mı?

yoksa bunlar olduğu zaman yap çocuğu

30.75-32.5 ta yaptım bence çok geç. 24-25 olsa iyiymiş.

ne 24ü yahu?! ben 24 yaşındayım. üniversite öğrencisiyim daha, şu an bi çocuk sahibi olma fikrinde ter basıyor bunalıyorum. 24 yaş için büyük sorumluluk bence. ha yapan ve memnun olan var. annem de yapmış hatta ama kişiden kişiye, kişinin hayatının akışına göre de değişir. en azından bi 26-27 görülmeli. okul biter, düzenli gelire sahip olunur, sevdicekle güzel günler geçirilir, çiftler birbirini daha iyi tanır.. anca o zaman sıra gelir. bilinçli hareketten yanayım.

Bence 30 civarları. Hem maddeten biraz daha oturmuş oluyorsun, hem de çocuğu ister hale geliyorsun. Kadın için bir-iki yaş daha erken olabilir. Ben ilk çocuğumu 35'imde ikincisini 39,5'ta yaptım. Bana iyi geldi ama keşke bir 5 yaş daha genç olsaydım diyorum.
Not: Eşimle aynı yaştayız

21 yaşında mezun olcak bağyan olarak çocuğumla yaş farkımın çok olmasını istemem açıkcası. insan yaşlandıkça çocuğu kaldıramıyo bakamıyo arkadaş gibi olamıyo en azından gözlemlediklerim bu şekilde. evlendiğim an çocuk yapmak isterim.

Bir ay kadar önce benim de saç kurutma makinem aynı şekilde bozuldu. Şimdi şunu kullanıyorum, çok memnunum:

<www.hepsiburada.com

Daha önce de bunu kullanmıştım, yine çok memnundum.

<www.hepsiburada.com

Niye aynısını almadın dersen, philips 2300W ve virgosu vardı, daha hızlı kurutuyor bir de daha düzgün fön çekiliyor. Braun da iyiydi ama.

2100 watt. anneme aldım 15 gün önce, çok beğendi.fiyat/permormans olarak bulduklarımın arasında en iyisi. ben indirimli almıştım kargo dahil 43 tl'ye malolmuştu. yine de uygun fiyatı.

www.hizlial.com

edit:noktalama

www.hizlial.com

yakın zamanda benimki de mefta olunca linktekini aldım. şok soğutma, aktif iyon, pasif iyon, şok iyon falan filan ne ararsan var. tavsiye ederim.

philips hp 8182 salondry iyonlu 2200w almaya karar verdim, cevaplarınız için teşekkür ederim.

kesinlikle hayır.senn yasında birçok arkadasm da yeniden hazırlanıyor

devam ett kafandaki yap. yoksa bir omur keske dersin. her sey kekske den iyidir.

annem 56 yaşında bu sene istanbul sosyoloji'yi kazandı.

yok artık nesi geç.

ama okuduğun 2 yıllık bölümün dgs'sine hazırlansan daha kolay olmaz mı?

senelerce hapis yatip 40 yasinda bolume afla donenler var, neyin gec kalmisligindan bahsediyosun?

26 yaşında mezun olacaksın, götü toparlamanla birlikte 30u bulur.


geç kaldın. net.

----
ekleme,

geç kaldın deyince tik atmaman ne kadar haklı olduğumu göstermese de, inş haklıyımdır dememe neden oldu. umarın götü toparlayamazsın.

Ohoo siz geç kalmışsınız.21 yaşında üniversite mi gidilir? İnsanlar genelde 30 yaşında ömürlerini tamamladığı için 18 yaşında gidilmediyse iş işten geçiyor tabii.

3 yıl okuduktan sonra üniversite değiştirdim.
26 yaşında mezun oldum.
26 yaşında "götü topladım"
kesinlikle geç değil.

91 liyim yeni başlıyorum bu sene.

geçen sene sevmediğim bir bölümü bırakıp istediğim bölüme girdim. iyi de oldu güzel de oldu. okulu da 1 sene uzatmayı düşünüyorum. hayat patronların kucağında başlamıyor!

okuyacağın bölümede bağlı biraz..o saatten sonra hukuk,tıp gibi prestijli bölümler okunursa iş bulma sorunu da olmayacağından geç sayılmaz.

ama gidipte fizik felsefe gibi bölümler okursan hiç okuma daha da zaman kaybedersin.

25 yaşında ünv. bitirdim. Hiç de geç kalmadım.

midye pis bi hayvan değildir öncelikle
pis diye nitelendirilmesinin sebebi deniz suyunu süzüp bu şekilde beslenmesi
yani bir nevi denizi temizliyor kendileri o yüzden deniz pisse midyede pistir
özünde temiz bi hayvan yani
denizlerdeki ağır metalleri de bünyesinde biriktirdiği için tehlikeli olduğu söyleniyor

abartılmadığı ve nispeten temiz denizlerden çıkartıldığı takdirde sıkıntı yok diyolla.

denizi temizliyor, doğru. haliyle pis yerlerde de epey bulunuyor kendisi. o yüzdne pis diyen olabilir.

müslümanlar midye adet görüyomuş mu öyle bişey diyo. ondan pis görüyor olabilir.

son olarak, sokakta aldığın her şey pistir. bence lezzetinin birazını da buna borçludur.

imalat süreci çok pislik yerlerde yapılıyor, ondandır.

midye için yukarıda arkadaşlar yeterince doğru cevap vermiş. Ben de ekleyeyim; karides bir deniz böceğidir.
Vikipedi diyor ki:

Böcekler, eklem bacaklılar (Arthropoda) şubesinin sınıfı ve tür ve takson bakımından en kalabalık hayvan grubudur.

Karidesler, tatlı ve tuzlu sularda yaşayan on ayaklı eklembacaklılardır.

fransızcaya benziyor türklerin aksanı. avrupa'ya gitmiş türk arkadaşlarımı hep türkçe konuşurken fıransız sanmışlar. oradan biliyorum.

türk aksanı olarak tanınacak kadar meşhur değil, ama türklerle vakit geçirmiş birisi mutlaka tanır. mesela ben kesin tanırım türk aksanını.

ama nasıl derken, ne kadar anlaşılır olduğunu soruyorsan eğer; bence bir fransız veya çinli aksanına göre çok daha anlaşılır bir aksan.

bariz bi sekilde turk oldugu belli oluyor.

piliz
ay em sütüdent

filan

fransizca aksananina benzedigi konusuna katilmiyorum. dillerle alakasi olmayan birinin sallamasidir bu.

Amerika'da benim Alman olup olmadığımı sorarlardı, ben de "Almanca biliyorum ya, her halde o yüzden aksanım kayıyor" diye düşünürdüm. Almanya'da yaşamış İngiliz arkadaşım "Amerikalılar aksanlı birini birkaç grupta toplarlar; Almanlar, Fransızlar, Hintliler, Çinliler. Başka gruplara yakın olmadıkları için seni Alman grubuna yakıştırmışlar, yoksa aksanın almanlara benzemiyor" dediydi.
Evet Türkler her yerde, ama her yerde yoğun değil. Ben de tanırım türk aksanını. "Th" çok ayrıştırıcı, bir de "determine" ne kadar çok arkadaş bunu "ditermayn" diye okuyor hayret ediyorum. Kesin Türk çıkıyor.

pozisyona göre böyle seyler olabilir.

mesela it calisanini ya da salliyorum muhasebe müdürünü önceden haber verip kovamazsiniz.diger türlü bilgi calinmasi ya da böyle seyler sorunu olabilir.

belgeleri imzalamama hakkiniz vardir, ayrica sendika ya da legal olarak bi avukata danisi bu konuyu.

ama mail accountlariniz , anahtarlariniz, giris kartlariniz iptal edilebilir.

kücük düsürme gibi seyler var ise ayrica dava acmaniz gerekicek sanirim.

işe geri dönüş davası açabilirsiniz.
bu davayı kazanırsanız ya işe geri başlarsınız ya da aldığınız tazminatların haricinde ek bir tazminat daha alabilirsini

paranızı makul bir zaman içinde almazsanız - ki bu ay başıdır misal- dava açarsınız. davayı da kesin kazanacağınız için sürünürler..
sizi şirkete sokmama hakları var elbette ama haklarınızı vermeme gibi bir hakları yok. geçmişte böyle işten çıkarılan arkadaşlardan bilgisayarları telefonları kartları alınırken paraları da ellerine verildi hep.
paranızı almadan hiç bir şey imzalamayın!!! özellikle ibraname falan aman diyeyim.

6 aydan az çalışmıssan orada o söylediklerini yaparlar. ihbara falan ihtiyaç olmaz. ayrıca tazminat da verilmez. lakin çalıştığınız günlerin parası verilir.

* Bilgisayar sizin kullanımınızda olup şirketin malıdır. İşten kovulma tarihiniz itibarıyla sizden alabilirler.
* Mail adresi size firma tarafından tahsis edilen firmaya ait bir alandadır, onu da kapatabilirler
* İşten kovulduğunuz andan itibaren şirket çalışanı değilsiniz, firma size geçerli bir neden sunmak zorunda değil, siz de evrakları imzalamak zorunda değilsiniz, işe iade davası açabilirsiniz
* Küçük düşürülme durumu size hakaret etme şeklinde geliştiyse bunu da dava konusu yapabilirsiniz ama kim sizin lehinize tanıklık edecek onu düşünmeniz lazım. Ama firma sadece bilgisayarınıza el koydu ve sizi işten attı diye küçük düşürme durumu oluşmaz
* Hukuken karşılığı bu - sizi işten atmışlar.
* Genelde bu şekilde atılmalar hassas görevlerde çalışanların başına gelir.
* Bizim şirkette böyle görevlerde çalışanları kovmaları gerektiğinde insan kaynakları müdürü kişiyi çağırır, durumu ibraz eder, sonra masasından şahsi eşyalarını alması için güvenlik görevlisi eşliğinde masasına gitmesine izin verir. O kişinin cep telefonu dahil şirkette kalır (cep telefonunu şirket vermişse). Aynı güvenlik görevlişi eşliğinde kapıya kadar refaketle gider. Bu olayda küçük düşme var mı? Tabii ki var, ama hakaret yok.
* Şehir efsanesi mi bilmem eskinin Finans Bank'ında zamanın müdürlerinden biri işe geldiğinde kartının girişte çalışmamasıyla işten kovulduğunu öğrendiği söylenirdi.

ek olarak "margin call" adli filmin basinda buna benzer bir olayi görebilirsiniz detaylari ve psikolojisi ile.

belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalıştığınızı varsayarak yazıyorum. maalesef şartları taşımadığınızdan işe iade davası açamazsınız. en az 6 ay çalışma gerekir. iş güvencesi kapsamında olmadığınız için sizi çıkarırken geçerli sebep sunmak zorunda değiller. tazminat bakımından ihbar süresine uymamışlarsa ki bu süre altı aydan az çalışanlar için 2 haftadır bu 2 haftanın ücretini ödemek zorundalar. 1 yılı doldurmadığınız için kıdem tazminatı hakkınız yok. fazla çalışma yapmışsanız bunu talep edebilirsiniz. ama anladığım kadarıyla zaten tüm ücret ve tazminatlarınızı ödüyorlar. işten çıkarılırken size hakaret edildiyse bunun için hukuk mahkemelerinde tazminat davası açabilir ayrıca hakaret fiilini işleyen kişi ya da kişiler hakkında suç duyurusunda bulunabilirsiniz.

romantik demem tabii de hoşuma gider. üniversite çok aranıyor onlar. herkes gitar. rakı sofrası falan kuruyorsun olmuyor.

d. enstrüman çalan birisi olduğunu düşünürüm.

romantik bi enstrüman olmadığı kesin, ama kıro da değil niye olsun ki. türkü falan söyleriz ne güzel derim, yeteneğini takdir ederim.

saygı duyulası bir insan diye düşünürüm

kıro diyenin kafasına sazın kıcıyla indiririm valla.

hangi müzik aleti olursa olsun , saygı duyarım. helal olsun derim. bulunduğum ortamda biri çalıyorsa da gider yanına teşekkür ederim dinletisi için. bu tulum için de geçerli vuvuzella için de ..

ben herhangi bir müzik aleti çalamıyorum belirteyim bu arada. keşke çalabilseydim.

ben hic hazetmem baglamadan da sesindende. türkü, halk müzgi etc sevmem zaten. kiro demem ama adama karsi ön yargim olur.

böyle düşünmek sanata saygısızlıktır. sanattan anlayan birisi hangi çalgı olursa olsun onu çalana saygı duyar. bağlama çalana kro diyen birisi, benim gözümde sadece et parçasıdır. emre aydın bağlama çalınca ciciş ama başkası çalınca kro, yok öyle yağma. yani sevgili bulma işlerini bu konulara kadar getirdiniz ya, ne diyeceğimi bilemiyorum..

bu duyuru daha önce de açılmıştı sanki çok net hatırlıyorum.

kıro diyeni yatırıp döveceksin.
bağlama güzel bi enstrüman, iyi de çalıyorsa dinlemesi hoşuma gider.

anlamiyorumda neden saygi duymak zorundaki baglamaya, sevmeyen sevemez mi?

önyargi olmasi kadar dogal bir sey yok mu yani?

@eyyorlamam, et parcasi derken ete hakaret ediyosun , saygi duy

gibi kil tüy bisey mesela ne kadar hos olmuyosa, baglamaya fikrini belirtene de saygi dumak zorundasin demek aynisi.

yetenekli olduğunu düşünürüm. ama durduk yere düşünmüyorum tabii, görürsem...

Bağlama nihayetinde çok popüler bir çalgı değil. Neden bağlamayı seçtiğini bir sorardım. Genelde bir hikayesi oluyor hepsinin. Bu hikayeye göre yorum yapardım. Yukarıda yazdığınız 3 düşünce de bana yakın değil. Bu hikayeye göre seçeneklerim:
* Oooo, devrimci gençlik modeli...
* Aile yadigarı ha... Demek Ruhi Su ile baban / deden tanışıyordu.
* Okulda sana bu düştü sen de sonradan sevdin demek. İyiymiş, hangi okul bu arada?

hey dostum, adamin lanet amacini biliyoruz degil mi ha?

edit: adamin evine gidip ardından buraya "uff, vacişimi sikmeye çalıştııığğaaa" diye sorsaydın kezban olurdun.

master degree kezbansin sanirim. pardon.

sevişmek istiyor. kezban değilsin.

yoo haklısın.

değilsin. ama adamı reddettiğin için o adam sana kezban diyecek. (işte durmadan kezbanlardan bahsedenlerin gerçek durumu)

Hayır,gayet de haklisin.

ota boka kezban diyor artık herkes, bakma sen onlara. ara sıra muhabbet ettiğin biriyle evde buluşmak zorunda değilsin.

kezban değilsin. o eve gitsen seni sikmek için yapmadığı şey kalamyacaktı. arkadaşlığını kes hemen.

çok net cevaplar var.

kezbanlık bu durumda eve gitmektir.

bu durumda sen kezban değilsin. zaten o arkadaşın amacı farklı.

@merana

gene savunmaya geçmişsin bu durum sadece istisna. genelde kezbanlar kezbandır.

bir erkek olarak cinsime 'evine gelen herkesi siken bir canlı' olarak bakılmasını anlayamıyorum. evime gelip öyle takıldığımız, muhabbet ettiğim bir sürü kız olmuştur. yemeği beraber yaparsın falan, hoş olur.

aklın fikrin sekste bence, biraz kezbanlık var.

kezban değilsin.
sevgiline sadık olman da ne güzel.
yakın bir arkadaşın olsa sorun değildi; ancak bu adamın niyeti belli.

adam pompacı. sen de kezbansın.

Roket adam,dikkat edersen yakın arkadasım değil demiş.Bu durumda evine gitmemesi gayet normal.Yakin arkadaşı olup da gitmeseydi ve bu sekilde düşünseydi sen de yorumunda haklı olurdun.Simdiyse gereksiz yere evet kezbansin demiş oluyorsun.

"sevgilin var; ama başka bir erkekle özel olarak 4-5 defa buluşuyorsun kafelerde..."
eğer doğru anladıysam, ortada apaçık bir aldatma var. senin yaptığın da göster ama elletme durumu. kezbansın yani.

ayrıca,
"bir gün görüşelim diyor nerde buluşsak diye düşünürken"
samimi olmadığınıza emin misin?

@osuruklu
sevgilimin başka bir adamla öylesine(!) 4-5 defa(!) kafelerde buluşmasına izin verecek kadar geniş birisi değilim. aldatma sadece penetrasyonla gerçekleşmez. maşallah sana ne diyeyim.

kezban olmayayım diye karambole gelme. maalesef benzer durumlarda senden daha saf kızlar sorgusuz sualsiz milletin evine gidip nahoş deneyimler yaşayabiliyor. yıllar önce bir arkadasım yaşanmış bir hikaye anlatmıştı ve çok üzülmüştüm. keşke herkes iyi niyetli, herkes güvenilir olsa da bu kadar şüpheci olmak zorunda kalmasa insanlar. bu kezban söylemi olsun türk kızları vs. rus kızları karsılastırması olsun kitlesel davranışları yönlendirme amaçlı baskı mekanizmaları. bunlara kulak asmamanı tavsiye ederim.

adam sana gelicek, herkesin her şeyi yapabileceği bir dönemde eve gel diyecek, sende kezban olacan? yok öyle bir şey

kezban değilsin, sadece kişinin evine gitmek istememişsin.

arkadaş seni evine çağırmış, asılabilirdi de, sevişmek de isteyebilirdi, burada tavrı koyacak olan kişi sensin.

zorla sevişecek hali yok.

pompa peşinde diye pompalayanlar acaba hiç mi seks düşünmüyorlar ya da sevişmiyorlar merak ediyorum.

"ozel olarak" bulusmasiyla aldatmanin ne alakasi var?

bulusur bulusur, aldatma yok ortada. dogru duzgun tanimadigin insanla oylesine tanimak icin kafede bulusursun, ama evine gitmezsin. aradaki farki fark edelim.

edit: bonjurkes, "seninle baş başa güzel vakit geçirmek istiyorum" demis adam. barda kafede de tek basina kalabilirsin. duzenli olarak sevisen bir erkek olarak soyluyorum, ben bunu bir kadina soylemissem sevismeyi kastediyorumdur, bunun masumca anlasilacak bir tarafi yok. anahtar mevzu bunu samimi olmadigin birine soylemek. gercekten uzun zamandan beri arkadasim olan bir kadin icin demiyorum tabii ki.

(git:www.youtube.com )

kendi sevgilisinin şöyle bir şey yaptığı ortaya çıksa;

adam veronica ile beraberken, yeni tanıştığı bir kızla 4-5 kez özel bir yerde buluşup muhabbet ediyor, kız bunu evine çağırıyor, vesaire.

ciyaklar mıydı ciyaklamaz mıydı bu kız? case closed.

bulu$ursan ka$ar , bulu$mazsan kezbansin. evet evet turkdeki mentalite bu , fazlasi yok.

herif niyeti bozmuş.

Kezban falan değilsin arkadaşım. Yuh yani adamın neyi kastettiği belli zaten.O eve gitmezsen onun gözünde kezban olacan ayrı mesele. Gerçi gidersen de kaşar olma ihtimali var.

bize kezban olmadığını ispatlamaya çalıştığın için kezbansın.

nihahahaha

herif ibneymiş rahat ol.

herkes amsterdamda yaşamış doğmuş büyümüş anasını satim.
yeşil ışığı mı görmüş bu oğlan acaba? tamam niyeti bozuk ama, ev sahibi de suçlu sanki burada.

@subseven aldatma olması için benim bunu sevgilimden gizli yapmam gerekmez miydi? böyle bir arkadaşım olduğunu bi kaç defa buluştuğumuzu biliyor. ne yapmam gerek yani erkek olan hiç bir arkadasımla görüşmemem mi? burdaki olay bu kişinin yeni bir arkadasım olması bence

@veronica
bu senin kendine söylediğin bir yalan. bu şekilde kendini daha temiz hissediyorsun. kandırmayalım bence birbirimizi.

seninle aynı düşüncede olmayanlara tick koymaman bile kezban olduğunun bir göstergesi. insanların fikirlerini soruyorsun, sonra da duymak istediklerini söyleyenlere tick atıyorsun :)

olm bu kezbanlık mevzusu çok mu büyüdü nedir. kızlar ahahaha mal sen kendine bak kezbanmış hıh derken artık sağda solda şunu yapsam kezban der misiniz bana diye sormaya başladı.

ayrıca şu soruya makara yapanlar hariç sen kezbansın diyenker aklı siklerindedir. başka açıklaması yok.

hepimiz kezbanız.
bu konu masumiyetine göre görece ama yeşil ışık yakma durumu varsa öylesin böyle bir durum yoksa değilsin. kendin biliyorsun en doğrusunu ne desek boş.

kendi vicdanını rahatlatmak için senin gibi düşünenleri onayladığın diğerlerine tik atmadığın için bence kezbansın..

adam seni düşürebilir miyim diye düşünmüş. bence onu böylesine iten de senin yakın tutumun.

(bkz: Friend zone) aman cok masumsun!

Bu arkadasin amaci tam olarak seks.

Ah bu salvolar ah bu salvolar, sevgilim olsan o cocugu bulur bas basa guzel vakit gecirip gotunden skrm allame...

Not: senin bu cocukta gozun var lan. Sevgilin olsan seni de dover ve bosardim amk.

şuradaki tüm yazılanları okuduktan sonra, kezban gibi davranıp davranmadığını anlamak için basit bir test yapmanın faydalı olacağını düşündüm :P

- kamil'in evine git.
a) kamil niyeti bozduysa kezban değilsin,
b) kamil kamillik yapmıyorsa kezbansın.

bu arada @bonjurkes "zorla sevişecek hali yok." demiş ama yine de dikkat etmek lazım :P

sevişirsen kaşar, sevişmezsen kezban, sevişip pişman olursan hem kaşar hem kezban oluyorsun türk erkeği mantığıyla. adamın amacı belli ki yatağa atmak, yanlış anlamıyorsun.

tecavüzle bile sonlanabilir o ev ziyareti, adam anlayışsız.

yanlis degil, besbelli adin veriora cikmis o da faydalanacak senden. sevgilin arkandan konusuyor olmali.

Kezban değilsin herif yavşağın önde gideni

kezban falan degilsin sadece arkadasin sandigin turk erkeginin amacini anlamissin mesafeyi koyup elizabeth e mahkum etmissin sana 10 verdim erkek arkadasin senin gibi guvenilir ve modern bir kizla beraber oldugu icin sansli sayilir sende o nun degerini bil sacma sapan kiskancliklar yapip onunla bununla bulusma demiyor sana

olayi ozet geciyorum, adam seni sikmek istiyor.
siz yatkinsaniz da gitmek istemiyorsaniz, cakal kezban; yatkin degilseniz de gitmek istemiyorsaniz evlenilecek kizsiniz. sevgiliniz tarfindan opulup sevilmeli, o dallama da dayak yemeli.
bi ucuncu ihtimal de adam cok cirkin, siz meyletseniz de mide kaldirmiyor, insanlik hali.

bu olayda kezbanlık bi durum yok. eve gitmen kezbanlık bi durum olurdu.

fakat, bu duyuruda "duymak istediklerine" tik atman senin bu durumda kezban olduğunu gösterir @subseven'in söylediği gibi.

cevaplara tik atıyorsun bu sitede, duymak istediğin cevaplara değil.

Subseven+1, kezbansın sen, kusura bakma.

adamın kötü niyeti var hem sevgilisi olan biriyle ne düşünebilirsni kiii

Hayır.
En önemli kural: erkek arkadaşının sana yapmasını istemediği şeyi sen de başkasına yapma. Erkek arkadaşın kız arkadaşının evine gitseydi arıza çıkarır mıydın düşün, ona göre karar ver.
Kezban değil aklıbaşında kızsın. O kadar.

Satış fişi isterler gibime geliyor.

çok yaptım öyle.. fişini kaybettim dersin, muadil bi ürün alacağın için sorun olacağını sanmıyorum..

uyunmaz. üstünde uyunur içinde hayır. artık uyan rüyadan.

bogulursun bence. deniz yataginda bile uyumak tehlikeli gibi duruyor. ama saglam bir duzenek kurulursa riskler minimuma indirilebilirse, guzel bir tecrube olurdu. kuvette uyumanin bile sakincali oldugunu dusunuyorum. arti zaturre olabilirsin, belki.

Küveti doldur içinde uyu.

küvet ideal ben uyudum, ılık su ideal

Uyurken döner dururuz, o ara o snorkel ne olacak?

Belli bir süre sonra (deniz suyu 37 dereceye çıkmazsa) vücut hipotermiye girebilir, hadi hipotermi olmadın diyelim pis üşürsün. Bir de eğer gölgede değilsen güneş çarpar.

hamak gibi bişey kurabilirsen süper olur aslında

Kanıt niteliğinde olmayacak ama benim de bir anım var bu mefhumla ilgili. Bir keresinde sırt üstü uzanırken çok mayıştım ve gözlerimi kapattım. Kulağım suyun altındaydı çoğu zaman yalnız. Bu hal de çok değil bir üç, dört dakika sürmüştür. Sonra düzeldiğimde ciddi bir denge sorunu yaşamıştım. Beyincik ile ilgili olabilir. Böyle bir niyetiniz varsa aklınızda bulunsun.

ben denizde yapmistim, sirtustu suyun ustunde yatarak tabi.

Kuvetim yok, olsaydi denerdim muhakkak.

snorkel gibi bi duzenek kurulabilir belki. ucuna hortum takilir, vs gibi.

tuzlu su zarar verir mi cilde? hadi deniz olmasin yine zarari olur mu?

snorkel agizdan ciksa mesela, uyanir miyiz yoksa uykuda ucar miyiz?

suyun sicakligi ideal olsun, illa usur muyuz? usuyunce uyanmaz miyiz? yoksa yavas ve tarli bi olume mi doner uyku?

uykuda bogulunur mu? uyanir miyiz?

suda ben de yatiyorum. cok da guzel oluyor ama ben iyice suyun altina oturmaktan bahsediyorum. derken aklima geldi. su yuzeye cikarmaz mi yahu bizi? asagida duramaz miyiz?

1- hertarafa pisler
2- muhtemelen biryere sıkışıp kalır, ya da camın önünde durur üşütür
3- eğer yemliğini suluğunu benimsemişse ve nerde olduğunu anlayabilecek kapasitesi varsa bulur

bu yazdıklarım kuş tek başınayken geçerli, 2 tane sultan papağanını omzumda gezdiriyorum evin içinde bir sıkıntı olmuyor, ama eğer başlarında olmadığımda serbest bıraksam eminim 15 dakkada ortalığı birbirine katarlar :)

Serceyi besleyemezsin zaten, evcillesmiyorlar diye biliyorum.

Evi senden daha fazla kirletecegi kesin.

Sakin perdeleri aci birakma, cami farkedemey tum gucleriyle carpiyorlar cama.

Serçe evcil bir kuş değildir. Kafeste bir süre sonra hastalanır, evde saldınız diyelim cama başını vura vura kendini hırpalar.

200 kişiyi alabilecek ve 2000 liralık bir tekne mi arıyorsun?
bir daha düşün derim

turyol a sorsanıza? belki daha ucuz çıkar?

Adam başı 10 TL'ye geliyor. Ben de "bir daha düşün" diyorum.

zarari olmasin da yarari kalsin

Yararı olmaz, zararı olur. Deniz gözlüğü kullanın.

hiçbişey olmaz tuzlu su aksine mikropları öldürür

vitamin onlar vitamin.

motorda türlü uçan canlıyı ansızın çiğ çiğ mideye atmışlığım var. bir şey olmadı pek.

proteindir, iyidir. iyidir derken tavsiye etmiyorum, zararsızdır yani. bi de hiç çin belgeseli izlemedin mi, çinliler bilinçli olarak böcekleri kızartıp yiyolar. hiçbişey olmaz.

gecenin kör vakti epey şarapla bir karınca yuttum ben de.
protein olm.

sivrisinek bu yaa iğrenç mikrop vardır onda.. ölmezsin tabii yani de ben olsam gidip söylerdim dükkan sahibine falan.. kimbilir kaç kişi bilmeden yiyordur ya.. çok mide bulandırıcı bi durum bence.. =/

abi adam mikrop falan diyor. hani vitamindi la :(

protein onlar.oh mis!

Eheh, bende bir keresinde hiç farketmeden, kaşık, kaşık, karınca yemiştim.

Farkettiğim an feci bir kusma isteği geldiydi. Bana bir şey olmadı, sanada olmaz.

Bir şey olmaz ama; atasözü der ki "karınca küçük ama mide bulandırır". Keşke görmeyeymişsiniz.

olum uykudayken neler yutuyoruz.. bir şey olmaz da psikolojik işte, tiksinme.. haklısın.

mikrobik vitaminler..afiyet olsun. şikayet edeydin iyi olurdu

bence google da azcık arama yapınca kolayca bulabilirsin.

Gidiniz:
tr.wikipedia.orgüzesi

Kitabın özeti burada var. Ama önemli olan nasıl yazıldığı. Ben severek okumuştum.

sabah ilik bir dus alin, iyi gelir. kahvaltiyi ihmal etmeyin. sabah kahvalti ve dustan once, bi 5- 10 dakika spor yapabilirsin. sinavdir, mekik tarzi seyler.

eksik bir şey var hayatınızda. "aşk"

Evet hayatınızda eksik bir şey var. Ama sanırım bu aşk değil, yaptığınız işi sevmemek. Günlük hayatımızın uyku haricinde yarıdan fazlası işte geçiyor. Yaptığınız iş sevmezseniz maalesef acısını sizden çıkartır.

Sabahları duş alıyorum, kahvaltıyı da şirkette yapıyorum poğaça simit çay şeklinde. Aslında akşamları spor yapmak istiyorum ama enerjim kalmıyor.

Evet aşk eksik oluyor da, sıkıntı şu, aşkı bulacak bile enerjim ve vaktim yok. Dolaptaki elmaya uzanacak halim yok ya, değil dışarı çıkayım vs...

Yaptığım işi sevmemek, tartışılır aslında, genel olarak seviyorum ama detayda rahatsız olduğum çok şey var tabii, yine de ciddi ciddi bu etkili midir dersiniz?

sevmediğin ve enerjini sömürdüğünü farkında olmasan bile düşündüğün bir işte çalışıyorsun, kesin böyle bu. çünkü ben de yaşadım bunu, o kadar enerjisiz kalıyordum ki gün sonunda, eve kendimi zor atıyordum. ama şimdi sevdiğim bir şeyle meşgulüm ve o kadar yorulmama rağmen hayatımdan memnunum.

erken kalkmak yaramıyor galiba size. hafif de olsa düzenli spor yardımcı olabilir. vitamin desteği de almayı deneyebilirsiniz.

Erken kalkmak yaramıyor ama kalkmak zorundayım işte :)

ortaokulda yetiş diye sınıf arkadaşım vardı. üç dört sene önce de bilek isimli bir elemanla aynı ofiste çalıştım. ikisi de erkekti.

Geyik.

Ciddiyim. Bir nüfus cüzdanında görmüştüm. Ana adı Geyik.

almıla nın şarkısı bile var. o kadar da nadir bir isim olduğu söylenemez.

duyduğum en uç isim ikizler için bera-beriz.

"Satılmış" bildiğin garip nadir bir isim.

"Samir" var bi de.ya tamam fransız milli takımında oynuyo da,Türk olan birisinde duymak garibime gitti.

yesukay

sadün

erkek- Atıl , kız- küheylan.

garip değil ama canay ve tanay şimdiye dek rastladığım en nadir isimlerden. ikisi de kız.

adları durmuş ve durkadın olan çift tanıyorum.

taragaycan. dersaneden bir arkadaşımın adı.

bebeğin yanakları al mı la?
neyse okçuhan var bende de. dersaneden.

noyan - luka

daha isim olarak bir kere duydum ikisinide.

döndü satılmış döne de az ilginç değil.

zınar

Bu arada ne kadar yaygın olduğuna buradan bakabilrsin;

www.ismididikle.com

ALMILA adının yaygınlık oranının Türkiye'nin resmi nüfus sayımı sonuçları ve günlük ortalama nüfus artış hızına orantılarsak ülkemizde 16-08-2012 17:56 itibariyle yaklaşık 2,282 kişinin isminin ALMILA olduğu ve ALMILA isimli kişi sayısının her yıl ortalama 36 kişi arttığı tahmini yapılabilir.

bizzat tanıdıklarım; bahtışen, star, sidike, döner, anakız, ilk aklıma gelenler. bir de oğlum olursa adını kara koyacağım.

kadıköy nüfus müdürlüğünde bir belge ararken "yosma" diye bir isim görmüşlüğüm var, eski işyerimden bir arkadaşın adı semiramis, tamay isimli bir doktor tanıyorum, okşan diye (ok ve şan manasındaymış) talihsiz erkek bir eczacı, bir de kızımın adı ilay, başka bir ilay ile tanışmadım henüz.

anakadın.

bi arkadaşımın tanıdığıydı da anakadın teyze diye geziyodu ortalıkta baya bi anlayamamıştım kadının isminin bu olduğunu.

kız için Üzüm diye birini görmüştüm, bayağı ilginç ve sempatik gelmişti bana...Bal adında da sınıf arkadaşım vardı...

genelde unique - tek olsun diye konulan anne baba hece birleştirmeli isimler böyle oluyor.

burak kut'un çocuğunun adı:

aden bucan

aden'i anlamadım körfez vardı bu isimle ama

bucan nedir yahu?

midem böbreklerim anüsüm her yerim bulandı.

karısının adı cansen.

burak - cansen : bucan.

---

bir de yüz nakli yapan dr'un karısının adı:

özlenen özkan.

---

onun dışında satılmış çok duydum.

almıla - almula ohoo çok sık.

Benim duyduğum garip isim de Sariye :))

hızmalı diye bi kızla tanışmıştım babaannesininde adıymış hatta.

adlen

erkek: şit , kadın: nokta.

Reşit sanmıştım adamın adını, yutuyor sandım adını söylerken, sormayın... Kadın da bir akrabanın karşı komşusu.

Annemin arkadaşının ikizlerinin adı : köşe - bucak
kuzenimin evlendiği kızın adı : Türev (bil bakalım babasının mesleği neymiş?)
işyerimde - şimdi emekli oldu gerçi - bir işçi vardı adı Sanayi soyadı Horoz.
Ne diyeyim, Allah akıl fikir versin anne-babalara.

(bkz: kerep)

barsim

kız için tulez, keklik.
erkek için boğaçhan.

bir de bir arkadaşımın babaannesinin adı taşkadınmış.

"yosma"
köyümüzde yaşlı bir kadının ismi.

ürün

Elveda Satılmış.

üstüne tanımam

taba mı?
pek anlayamadım ama...

turuncu

Ayvapişmişi - ciddiyim.

tangerine color
mandalina turuncusu
orange

@siyam cuk oturuyor renkler de ayvapişmişi diye bir renk googleda bile yok yav :/

@buzbebek uymuyor baksana. cias.rit.edu

O zaman şurdan bakın belki light dark vs diyerek tutturabilrsiniz adını.
en.wikipedia.org(color)
en.wikipedia.org

art-paints'teki bildiğin taba.
ama colorhexa'daki de bildiğin koyu-kirli sarı.

tded.prg.tr'de geçiyor:
"...Türkçe, geniş ve tabiatla uyumlu bir dildir. Kelimeler her milletin yaşama şartları, yaşama alanları, doğayla olan ilgi ve ilişkileriyle şekillenir. Atalarımızın gök kubbe altında, geniş bozkırlarda, ovalarda, at sırtında ve
doğayla tam iç içe geçen hayatlarısebebiyle, mesela renklerle ilgili çok zarif, çok çeşitli ve bizzat renk ve nesnelerle uyumlu isimler vardır. Yavruağzı, külrengi, su yeşili, camgöbeği, kahverengi, tavşankanı, limonküfü, vişneçürüğü, ayvapişmişi, kavuniçi gibi…"

kozmetik

effel kulesi anahtarlığı meşhur :) kimse almadan dönmez.

Şarap, peynir

hatira olarak kulenin etrafinda, metalden eyfel kulesinin minyaturlerinin satan cok sayida satici var pazarlikla 30 40 cm lik bir minyatur 5 euroya alinabilir isikli falan, fiyat/performans olarak guzel bence.

yakın zamanda giden iki yakınımdan öğrendiğim paris'te hediyelik eşya pek yok ve de pahalı. en uygunu @wampex'in söylediği anahtarlık. bende de var bir tane :))

eiffel, arc de triomphe gibi meşhur yapıların ufak heykelcikleri, bibloları olur, onlardan alınabilir.

şarap, peynir meşhur yiyecek içeceklerden tabi, klasik olarak.

onun dışında bir paket macaron alınıp gelinebilir, pastane ürünüdür ama paris'te marketlerde paketler halinde de satılır, hatta baya fazla iste bence, pişman olmayacaksın.

özellikle kadınsan eğer, fular, atkı tarzı şeyler çok sevilir paris'te, çoğu kadın da takar hava farketmeksizin. pek tabi çok da iyilerdir, uygun fiyata kaliteli atkılardan, fularlardan bulunabiliyor, kız arkadaşım bayılmıştı. bu da bir seçenek olabilir.

bir de paris'e özgü değil ama gelmeden önceki gün çin mahallesinden pişirilmiş ördek alınabilir. biz öyle yapardık, son gün yerdik ördek, bir de paket olarak birkaç porsiyon yaptırırdık, gelirdik buzluğa atardık, istediğimiz zaman çıkarır yerdik, çok lezzetlidir. tabi ayrıca türkiye'de bulunmayan soslar da getirilebilir.

macaron

aa laduree makaron iste bir kutu miss :)

pimaniyesi

laduree burda da var. makarona gerek yok.