Bu iş biraz karışık.
Genel olarak 'Güzel şeyler söylersem 21 günde olur' gibi şeylere inanmıyorum. Kuantum, enerjiler, feng shui'ler falan benim için sapsahte bir şey. Kesinlikle inanmıyorum.
Yine de inandığım şu: kendi kendini inandırma ile ilgili bir milyon çalışma var. İlk çalışmalardan biri de şu.
search.proquest.comlink.springer.comÖrneğin, sporcuların maça çıkmadan önce 'Başarabilirsin, güven kendine' demesi ya da sunum yapacak olan birinin kendi kendine 'Heyecanlanma, sakin ol, nefes al ver' demesi, aynaya bakarak kendini gaza getirmek gerçekten kendine güveni yerine getirmek olumlu yanları olduğu kanıtlanmış yöntemler. Aynı şekilde, başkasının sana verdiği konuşmayı hayal etmek de aynı etkiyi yaratıyormuş daha ilginci. Yani, 'Kendi kendine konuşana deli derler' baskısı varsa, başkasının bunu söylemesi bile aynı rahatlığı verebiliyormuş. (Bir yandan da hayal kurmanın bazı büyük yıkıcı etkileri de var)
Bu yöntemlerden mucize beklememek gerek. Yani, sen sunuma hazırlanmadıysan istediğin kadar kendi kendine konuş, fayda etmez ama iyi hazırlandığın bir sunum için, hafif bir anlık anksiyete varsa onun üstesinden gelinmesinde yardımcı olabilir.
Örneğin, şurada kendi kendine konuşmanın yönetim performansı üzerine etkisi var.
onlinelibrary.wiley.comAtalarımız bunu 'Bir şeyi 40 kere söylersen olurmuş' derler. İngilizcesi de 'Fake it tilll you make it'. Bu da bilimsel olarak şu şekilde açıklanıyor ve kanıtlayan çok çalışma var: Birisi size bir gün aptal dedi diyelim. Ona o gün inanmazsınız ama sürekli insanlar başınıza aptal olduğunuzu kakalarlarsa, bir süre sonra ilk önce şüphe başlarmış, 'Ya hakkaten aptal mıyım' diye, sonra da kabullenme başlarmış. Aslında ilk önceki hali ile değişen şey zeka değil. Zeka önceden neyse hala o, aptal dediği için insan aptal değil. 40 kere aptal dendiği için aptal olmuyor ama insanın güveni düştüğü için normalde yapacağı basit bir işten çekinerek aptal gibi görünmesine ve ötesinde aptal olduğuna inanmasına neden olabiliyor.
Ayrıca, minör depresyondan kurtulma için tavsiye edilen uzun süreli yöntemlerden biri de sahte gülmedir. Zorla gülmenin minör depresyonu ortadan kaldırdığını belirten de çok çok çok çalışma var. Tam bir 'fake it till you make it' durumu var. Bir süre sonra gülmek refleks haline geliyor ve bu da insan vücudunun biyokimyasını etkiliyor. Dolayısıyla sahte bir gülüş insanın bakış açısını bir miktar değiştirebiliyor.
Bunun yukarıdaki gibi 'Sabah üç rekat söyle', 'Akşam suyunu iç tekrar söyle' gibi kuralları olan bir 'kuantum' kisvesi altında olması sorun. Yoksa, bana şu motivasyonel, kişisel gelişim sözleri de çok komik geliyor.
s-media-cache-ak0.pinimg.com
www.inspirational.quotesms.com 
Bu tarz şeyler bana oldukça komik ve gereksiz geliyor.
Ancak, bir de plasebo etkisi var. İnsanlar bu şekilde iyi olacağını düşünerek gerçekten iyi hissedebiliyorlar. Üstelik, bu sahte bir mutluluk etkisi falan da değil, bildiğimiz gerçek mutluluk. Yani, inanmaya da bakıyor iş biraz. Din gibi. Ölünce cennete gideceğine inanırsan mutlu oluyorsun ama buna inanmazsan, ölümden sonrası düşüncesi mutluluk vermiyor.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şu. Olumlu düşünmek güzel ve mutluluk verici ama bunun bir temeli olması gerekiyor. Örneğin, mutsuz bir insanın sabah 'Mutluyum' diye zorlayarak fırlaması onun mutsuzluk kaynağı ile yüzleşmesini engelleyebilir. Bir de bariz bir mutsuzluk kaynağı varsa, doğru olanın o mutsuzluğa koyvermek gitmek olduğunu söylüyorlar. Örneğin, bununla ilgili bir vaka vardı. Babasının ölümünden sonra hiç ağlamayan ve hafif uyuşuk bir şekilde hayatına devam eden bir kişi, üzüntüsünü içinden atamadığı, sisteminden çıkaramadığı için önce pasif agresif, sonra da saldırgan hale geldiğini söylüyordu. Örneğin, sevgiliden mi ayrılındı? Sabah kalkınca söylenecek iki uç var: 'Bundan sonra ne yapacağım? Neden böyle oldu? Hayat nasıl devam edecek şimdi?' grubu bunlardan biri, diğeri de 'Mutluyum' diye inkar etmek. Olabilecek en ideali ise 'Üzülüyorum, ağlayacağım, kötü durumdayım, kusana kadar da ağlayabilirim ama ileride geçecek. Geçene kadar böyle hissediyorum'.
Bu çalışmaların söylediği şu. Eğer ekstra bir durum yoksa; şartlar uygunsa ya da o kötü şartlardan kaçılamıyorsa, kendi kendine olumlu olumlu gazı vermek aşırı faydalı bir şey. Bir gün, iki gün değil; 21 gün olduğunu ya da belirli kalıp ritüellerin buna yardımcı olacağını sanmıyorum ama bir süre sonra o olumluluk insanın karakterinin bir parçası olabiliyor. Bu da hayatı güzel yapan etmenlerden biri. Bir anlamda, bir kanser hastası için moral ne demekse, bir insan için de telkin o. Her şeyin üstesinden gelemez ama bazı küçük şeylerin üstesinden gelecek gücü verir.
Bir de atalarımızın bize yaptığı en büyük kötülüklerden biri de 'Kendi kendine konuşana deli derler' meselesi. Olumlama için olmasa da, insanın kafasındaki muhasebeyi sesli ve kendi kendine yapması düdüklü tenceredeki basıncı alıp patlamasını önleyen en basit yollardan biri.