Hayır kesinlikle yanlış diye düşünüyorum. Birini keserse diğerini de keser. Çakışıyor olma durumu kesiyor sayılmaz değil mi? Çakışırsa kesmez anca

3 boyutlu dusunursek hakli. Birini kesmesi digerini kesecegi anlamina gelmez.

Hocaniz Öklit dışı geometrileri kastetmis olmali.

@crown doğru ben 2 boyut düşünmüştüm, bakış açımın darlığı..

@crown, bumbum; nasıl oluyor peki bu iş? hangi alana dahil bilmiyorum ama basit bir açıklaması var mı? bundan konuştuktan sonra projektif geometriden bahsetmişti biraz, belki onunla alakası vardır.

Bilim ve teknikte şahin koçak çerçi diye bir köşe yazardı. Onun öklid'in saltanatı ve sefaleti diye iki bölümlü yazısı bu meselenin izahıydı yanlış hatırlamıyorsam.

bence böyle
sketchtoy.com

İki doğru paralelse ama sonsuz değilse iki boyutlu düzlemde 3. doğru bunları kesmeyebilir.
sketchtoy.com

Belki soyle bir sey olabilir, kesen dogruyla derecesi o kadar kucuktur ki ancak sonsuzda birlesirler.

www.matematiktutkusu.com

Bahsettiğim yazı dizisinin bir parçası denebilir.
Küre evrende çizdiğiniz üçgenin açıları 180 dereceden büyük, eğer evrende ise 180den küçük olabilir. Öklidiyen geometrinin sorunlarından bahsettiği yazılar ise öklidin sefaleti kısmı.

Bilim ve teknik dvdsi olan bir hayır sahibi pdfsini atsa da çerçiyi okusak. 20 yıl oldu, özledim :(

3 ve üstü boyutlarda haklı. birbirine bir eğri üzerinde dokunan iki düzlem olan tüm sistemlerde haklı. küresel koordinatta haklı, silindirik koordinatlarda haklı. 4 boyutta zaten haklı.

non-euclidian sistemlerde o kadar haklı ki anlatamam.

iki boyutlu öklid geometrisinde sen haklısın.

i.hizliresim.com

sayfalarda gezinemiyor olabilirler, tıkladığım her linkte böyle oluyor.

@masa penisi, ciddi mi bu ya?

tıkladığım her link böyle açılıyor

https olanı da böyle çıkıyor

i.hizliresim.com

ya vallahi çıldırıcam. abi hangi tarayıcı bu?

ben de suan browserstack'ten bakıyorum. çünkü bu cache meselesinde tarayıcılar bokunu çıkarmış durumda. asla 2 kişi aynı şeyi göremez durumda. sıfır cacheli aracılardan bakmya çalışıyorum

google chrome

firefox tabanlı waterfox tarayıcısında da aynı oluyor.

i.hizliresim.com

inanılmaz ya şuan bir çok tarayıcıdan deniyorum hala bunu görüntüleyemedim. kfayı yiyeceğim abi niye herkes aynı şeyi görmez. lanet olsun ya.

@khiron,

8 şubatta da aynıydı site. %4tü hemen çıkma oranı.

masa penisindeki gibi ekstrem bir durum olmuş olması lazım. ama onun sebebi ne anlayamıyorum

@masa penisi,

abi tekrar bakman mümkün mü?

normal versiyonu düzeldi, https olanı düzelmedi (iki tarayıcıda da bozuk) ayrıca ssl sertifikası hata veriyor.

i.hizliresim.com

mobilden chrome ile giriyorum ve linklerin çoğu yukarıda ekran görüntüsü verilen şekilde bozuk açılıyor.

@gsgsgs, hangi ekran görüntüsünün şeklinde gözüküyor? 2 tane farklı var

i.hizliresim.com
yine aynısı oluyor, bu sefer ilk kez tıkladığım linkte aynı görüntü çıkıyor sayfayı refresh edince düzeliyor. cache ile ilgili bi sorununu var

ikisi de birbirinden yamulmuş vaziyette. burada düzelen bir şey yok.

not. firefox

siteyi komple ssl'e geçirdim suan

i.hizliresim.com

ana sayfada font render olmuyor

https sayfalarda stylesheet ve script bağlantılarının da https olması gerekiyor, bağlantıların başındaki https:// veya http:// 'leri kaldırırsan linkler hangi protokolden yüklendiyse ordan devam eder.

css ve scriptler yüklenmediği için doğal olarak sayfalar kötü görünüyor.

w3 total cache'i disable ettim.

problem ondan kaynaklı. allah bin türlü belasınıversin inşallah.

siteyi de ssl mecburi hale getiricem. 15 dakkada açılır artık anasayfa.

abi anladığım kadarıyla sen pek anlamıyon bu işlerden. son zamanda tüm duyuruların bu konuyla ilgili aman az kişi geliyo, aman instagramdan pek az layk ediyolar diye yakınıp duruyorsun. profesyonel destek almayı denesen keşke. ticaret yapıyorsun çünkü, hani kişisel blog falan olsa boza boza öğrenebilirsin ama ticari bir sitede böyle hataların olmaması gerek bana kalırsa. r10'da falan 100 liraya yapıyorlar bu işlerin hepsini 2 3 saatte bitirir teslim ederler.

Benim sac dokulmemi eeose isimli zimbirti durdurmustu. Sac da cikarmisti.

Ben tavsiye ediyorum :)
Cinsiyet K.

Saç dökülmesini engellemek için saç köklerinin aşırı duyarlı olduğu testosteronu (Dihidrotestosteron) baskılamak gerekiyor, başka yolu yok. Saç, testosteron nedeniyle dökülüyor. Testosteronu baskılamak da saç dökülmesi karşısında bir kazanç sağlamıyor, o nedenle böyle bir şey yapılmıyor. Dikkat edilirse belli bir yaşın üstünde olan insanların saçları dökülmüyor. Neden? Çünkü testosteron yok. Aynı mantık.

kollajen mi prf mi ne koyuyorlarmış saça. araştırmaya üşendim. kesin çözüm diyorlar. bi bakarsın.

minoxidil, finasterid içerikli ilaçlarla baskılamaya çalışacaksın ama en az 1 sene falan düzenli olarak kullan. benim lisede at gibi saçım vardı. elimi gezdiremezdim saçın arasında. 5 sene sonra saç kalmadı. dedeye döndğm. hayat panpa. takma kafaya saç ektririz.

@glamdr1ng; çim adam olmak istemiyorum ben ya :(

@birdaha

angelus demiş ki, DHT'ye aşırı duyarlı saç kökleri var, testosteronu yani DHT'yi baskılasan bile kalan miktar saçı dökmek için yeterli uzun vadede. testosteronu baskılayarak sadece süreci yavaşlatabilirsin. yan etkiler karşısında değer mi değmez mi tartışılır. testosteronu da sıfıra yakınsamak mümkün. cerrahi ya da kimyasal hadım yöntemleri ile büyük başarı sağlanabilir saç dökülmesi konusunda.

saç ektirenler hassas olmayan saçların yerini değiştiriyorlar. insanın ensesindeki saçlarda DHT hassasiyeti yok. ne olursa olsun DHT kaynaklı sebeplerle dökülmüyor o saçlar. sebebi belli değil, genetik mutasyon olarak belirtiliyor kaynaklarda. saç ektirenler ensedeki saçları tepeye koyunca kökle beraber transfer edildiği için saç yine dayanıklı oluyor dökülmeye karşı.

özetle, istisnai durumlar dışında saçın döküleceği varsa dökülür, dökülmeyecekse dökülmez.

Basit anlamıştım ama daha da basit anlatayım. Saç kökleri dihidrotestosterona duyarlıdır, dihidrotestosteron saç köklerini uyarır saçlar da dökülür. Fakat bu olay sadece kafanın üst bölgeleri için geçerlidir, yanlardaki ve ensedeki saç kökleri dihidrotestosterona duyarlı değildir genetik olarak, o nedenle dökülmez. Zaten erkek tipi saç dökülmesi dediğimiz de budur: Üstler dökülür, çünkü üstteki saçların kökleri dihidrotestosterona duyarlıdır; yanlar ve ense dökülmez, çünkü yanlardaki ve ensedeki kökler dihidrotestosterona duyarlı değildir. Ekim yapılan saçlar da zaten dökülmeyen ensede saçlardan köküyle birlikte alınır ve üste ekilir, o kökler genetik olarak testosterondan etkilenmediği için bir daha dökülmez. Tabii bu sadece yanlardaki ve ensedeki saç köklerine özgü bir şey değil misal kaşlardaki kılların kökü de etkilenmez testosterondan, o nedenle dökülmez. Yani kafada yer değiştiren şey esasında saç değil saç kökü, bir taraftaki kökler testosterondan etkilenirken bir taraftakiler etkilenmez, etkilenmeyen kökler yer değiştirince de o saç aynı ensedeymiş gibi dökülmez bir daha. Durum böyleyken böyle.

@kakao; internette araştırdım, sadece biotin eksikliğine bağlı dökülmelerde işe yarar diyor. ama onun yanında sürekli olumlu kullanıcı yorumları da var. biri diyor saç çıkarmıyor, sadece kalınlaştırdığı için kapanınca çıkmış gibi görünüyor vs. durdursa yeter, ona razıyım şu an.

pied piper sıkıştırma algoritması değil mi? zaten önümüz arkamız sıkıştırma algoritması ile dolu. var yani.

@kurnaz; mesela neler var? reddit'te okumuştum, böyle bir şey yok deniyordu. piped piper 120gb'ı 35gb'a düşürüyordu. hatta böyle bir şeyin şu an mümkün olmadığına dair de birçok yorum vardı.

öyle bir uygulama yok, çıkamaz da zaten. burada temel sorun olaya yaklaşımımız, yani mevcut depolama yöntemleri değişmediği sürece hayal malesef. tamam, çok zekisindir, çok da çalışırsın ve mevcut sıkıştırma yazılımlarından **biraz** daha iyi sıkıştırma yapabilecek bir şey geliştirirsin ama videoyu KAYIPSIZ olarak, dizideki kadar yüksek oranda sıkıştırmayı başarmak mümkün gözükmüyor.

www.reddit.com

kb.winzip.com

matt.might.net

cumhuriyet'ten önce devlet sosyal değildi, halkına değer vermiyor, sahip çıkmıyordu ve halk bundan çok mağdur oluyordu.

daha sonra cumhuriyet kuruldu, devlet halkına önem vermeye başladı, insanları koruması altına aldı ve atatürk 'cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.' diyerek artık devletin halkın yanında olacağını, onları koruyacağını belirtti.

ama eğer başkanlık gelirse tekrar tek adam, padişahlık rejimine döneceğiz ve halk tekrar eski haline terk edilecek ve bu baba gibilerin artık ihtiyacı olduğunda kendisine koşacak koruyucu bir devlet babası olmayacak.

demek istemiş yazar entry'de.

Cahil oldugu icin 112 gibi bir hizmeti cumhuriyete baglamis. Ayni mantikla akp'den once ayfon yoktu vatsap yoktu o yuzden evet'e basacagim da diyebilirdi.

uyuduğun odayı havalandırman çok etkiliyor. malum kış aylarında yatılan odanın kapısı kapatılıyor ve sabaha kadar "bayatlayan" hava dinç uyanmaya engel oluyor. genel olarak da alarm erteleme alışkanlığın varsa onu bırak. ilk alarmda ilk zamanlar zor da olsa kalkmaya çalış. bir süre sonra o bir alışkanlık halini alıyor zaten.

kardeş deviasyon falan var mı? yeterli oksijeni alamayınca dinlenemiyor vücut. eskiden senin gibiydim, 10-12 saat uyurdum tam dinlenemezdim. o sorunu çözdükten sonra 5-6 saat uyku yetiyor gayet. hatta şu an 4,5 saatlik uykumla duruyorum.

sabah kalk, duş al, kahve iç, dilersen meyve suyu iç yanına, çok az ye kahvaltıda.

he şu bir gerçek uykunu alamadıysan o uyku 3-5 saate gelecek geri. ama dinç olacaksın ilk bir kaç saat. benim eski çalıştığım bazı arkadaşlar akşam 9 da uyuyordu. şaka gibi 9 diyordum ben. sabah 5 te uyanıyordu. bir keresinde gece 12 ye kadar eventte kalmamız gerekti çıldırdı 45 yaşındaki kadın uyku saatimi kaçırdım diye.

Abi kendi deneyimim ışığında..

Burnun uykunu düzenleyen kritik bir rolü var. İki burun deliğin eşit değilse uyurken bir yana dönünce tamamen tıkanabiliyorsun. (Ben bunu iki üç kekoya tek dalıp burnumu kırdırınca yaşadım. Fight club stayla.) bu tıkanma aslında normal, burun delikleri sağlıklı da olsa tıkanır, sağdan sola dönmeni tetikleyen şey bu. Bu mekanizma olmadan hep aynı tarafta ölü gibi uyuyup sabah bir kolun kangren uyanabilirsin. Ve bu mekanizma bozuksa, bedenen dinç kalkamazsın.

Boyun, daha doğrusu ense.. O da beyni etkileyen kısım. Yanlış bilmiyorsam, dört damar var beyni besleyen. Normali dört yani. Boyunda iki ön iki arkadan geçiyor. Arkadakiler biraz hassas. Neye hassas? Boyundaki kas kemik şekilsizliğine. Boyun düzleşmesi diye bir şey var, bilgisayar ekranına yanlış açıda bakarsan, streslenirsen ortaya çıkar boyun kasların önde kısa ve güçlü arkada uzun ve güçsüzse boynun anatomik olarak kusurludur . (çözümü izometrik egzersiz yani SPOR YAP) boyun düzleşmesi arkadaki damar çiftini genişletiyor zannedersem. Ama genişlemeleri iyi değil, kan debisi azalıyor sonuçta. Beynin yeterince kanlanamıyor, uyku kaliten düşüyor beyin açısından.

Burun tıkanıklığının tıbbi çözümleri var, burna tuzlu su çekme gibi basit yollar da var. Yalnız su mikroorganizmadan arınmış olmalı. Beynine amip vb mikropları servis edebilirsin burnun çektiklerinle.

iphone'da uygulama var bunun için, bi dene istersen.

itunes.apple.com

1. Horlayıp horlamadığını öğren. Horluyorsan bir KBB uzmanını gör.
2. Yatak odası nem oranını 50-60 arasında tut.
3. Yatak odana vasistas taktır ve 12 ay gece gündüz açık tut.
4. Sert yatak ve ortopedik yastık kullan.
5. Bir süre iyisinden multi vitamin kullan. Fayda görürsen diyetini vitemin ve mineral ağırlıklı yeniden düzenle.
6. Spora başla.
7. İç anadolu bölgesine taşın veya sahilde yaşamak zorundaysan, denizden uzak ve yüksek semtleri tercih et.

@tutmayın küçük enişteyi; nedense hiç işe yaramadı bende :( telefona vurunca alarm kesiliyor, her sabah istemsizce telefonu parçalıyorum bu yüzden :)

yukarıda da söylenmiş; odanın iyi havalanması çok önemli.

ayrıca alarm erteleme huyu olan biriysen, en iyi çözüm saatini ya da telefonunu (ya da seni uyandıran şey her neyse, onu) kapatmak için yataktan kalkmanı gerektirecek bir mesafeye koymak.
alarm çaldığında zaten susturmak için yataktan kalkmak zorunda kalıyorsun.
bunu bir süre yaptıktan sonra erteleme huyun kalmıyor, saat çalınca kalkıyorsun otomatikman.

hayret kimse söylememiş sigarayı bırak

Metin nasıl bi metin? Okumaya hevesliyim, gencim

sanırım okuma-yazmayı öğreneli epey bir zaman oldu. bana da ulaşın.

Bana da ulaşır mısınız?

(bkz: euro coach simulator) - otobüs
(bkz: euro truck simulator 2) - tır
(bkz: flight simulator) - uçak

hepsi gerçekçi. özellikle flight.

www.eksiduyuru.com

eloria,

bunu gördüğüm için sordum. bundan sonra artık link vermem ama garip geliyor bana. neyse, yapılacak bir şey yok.

bi kaç güne uçarsın

daha önce shiftdelete de uçurulmuştu bu yüzden. ama onlar sanırım direkt link veriyordu ve daha sonra entry'de gereken bilgili entry'de verip linki kaynak göstermek gibi kullandığınızda sıkıntı çıkmayacağını belirtmişlerdi.

ben de geçen benzer bi soru sormuştum. (git: 1162991)şöyle tavsiyeler aldım. belki sana da faydası olur.

www.codecademy.com
www.computerscienceforeveryone.com
htmldog.com
www.w3schools.com
www.codingame.com

uğraştırıcı derim ama zor diyemem.

ben yazılım mühendisliği okuyorum. okumuyor olsaydım da çok fazla şey değişmezdi diye düşünüyorum.

yorgunluktan ölmek üzere olduğum için şu an açıklayıcı bir cevap yazamıyorum, yarın sabah önceki cevaplarımdan bir liste yapıp bu cevabı düzenleyeceğim.

"bu insanlar nasıl öğreniyor? "

yeterince ısrar edersen öğreniyorsun. tek bir kaynak yok, parça parça topluyorsun. dökümantasyon okumak çok önemli bu arada.

zaten bilgi çok hızlı değiştiği için devamlı olarak öğrenmek zorundasın, belirli bir ritim tutturabilirsen üzerine koya koya ilerliyorsun. epey uğraştırıcı bir iş tabi, ben çok yoruluyorum.

teşekkürler hepinize.

aslında dün bu yazılım kursunu bir yakınım için sormuştum ama iş biraz bana döndü sonra. ben de hep ilgiliydim bu konuya ve üniversite sınavına gireceğim yıla denk gelmesi böyle bir sorunun güzel oldu.

daha önce biraz python'a merak salmıştım. istihza vardı, en temelden her şeyi güzelce anlatıyordu. o aralar ilk kez ısınmıştım ama daha sonra okul vs derken bıraktım ve unuttum gitti.

ama şimdi bir sorunun varlığının farkında oldum.

daha önce fikri benden çıkan, birkaç yazılımcı ile ilerleyen, oradan itü çekirdek'e kadar götürdüğümüz bir proje vardı. benim çok bi iş yaptığım söylenemez ama en azından fikirde etkili olmuştum. o zamanlar onlara da sorduğumda bu yolu çok net cevaplar alamamıştım. o günlerden beri çok ilgili oldum bu konuya. ben de python ile başlamak istemiştim işte, tavsiye üzerine.

ilerlememiz gereken yolu bilmiyoruz. gitmek istediğimiz bir ada var ama hangi gemiyle, hangi sulardan, nasıl geçeceğiz bunu bilmiyoruz. elimizde bir harita olsa adaya çoğumuz varacak belki.

yani demem o ki; yazılım öğrenme sürecinin nasıl olacağını bilmiyorum.

şöyle anlatsam belki daha iyi olur;

mesela diyorsunuz ki, ben yazılıma bir giriş yapmak istiyorum. hemen ilk sorular; 'hangi dili öğrenmek istiyorsun, yazılımla ne yapacaksın, blabla..' bunlar soruyu soran kişinin kafasını daha da karıştırıyor.

yahu bir yerden girecek işte adam. zaten sen ona balığı nasıl tutması gerektiğini öğret, di mi? işte balığın nasıl tutulması gerektiğini bilmiyorum kendi adıma.

ilk adımı nasıl atmalı bir insan bu konuda? nereden başlamalı?

anlatabildim mi kendimi bilmiyorum ama, yani kitaplar var mesela. yeterli mi? bu işe başlamak isteyen bir kişi oralardan mı başlamalı? yoksa ecnebi youtube kanalları var, milyon aboneli falan.

umarım anlatabilmişimdir derdimi...

(git: 1147997) daha önce benzer bir duyuruya verdiğim cevabı buraya da yapıştırayım:

eğer programlama zaten yapıyorsanız o zaman bu tarz kurslardan verim alırsınız da programlama işine uzaksanız bence en iyisi oturup kendi kendinize öğrenin.

bütün her şeyi kendi kendine öğrenmiş biri olarak kurslara da gitmişliğim var youtube'dan videolar izlemişliğim de var, kitapların her türlüsüne belki 3-5 bin tl (toplamda) para vermişliğim de var.

bütün bu emek ve para harcamalarım dışında bir tek kitaplara verdiğim paraya üzülmüyorum çünkü hayvan gibi bir kütüphanem de oldu.


şimdi kendi kişisel hikayeme dayalı tavsiyelerimi vereyim. ben işin akademik boyutunu bilmiyorum. bilgisayar bilimleri ya da programlama alanında hiçbir akademik eğitimim yok. dolayısıyla yazacağım şeylerin bir kısmı saçma olabilir. onu da zaten bu alanda akademik eğitim almış insanlar düzeltirler. ben kendi kendine öğrenmiş biri olarak yazayım (damdan düşeni en iyi damdan anlar :) )

birincisi programlamanın temeli algoritma. eğer daha önce algoritmalar ile uğraştıysanız işiniz kolay. daha önce algoritmalar ile uğraşmadıysanız öncelikle algoritma geliştirmeyi, yani aslında problem çözmeyi öğrenmeniz lazım. ve bu da dilden bağımsız bir şey aslına bakarsanız. algoritmayı siz hiç programlama bilmeden de geliştirebilirsiniz.

misal: rastgele verdiğiniz sayıları hazır kütüphaneleri kullanmadan sıralayacak bir algoritma yazın. önce kendiniz düşünün. 1 ,19, 6, 44, 8 gibi 5 tane sayı olsun. bunları bilgisayara nasıl sıralatırsınız bunu düşünün. sonra gidip google'da number sorting algorithms yazın. bakın bakalım bu algoritmalar neler yapıyor. nasıl işliyor.

sonrasında programlama öğrenmek için bir dil seçin. sanırım c# seçmişsiniz bence güzel. güzel çünkü kaynağı, forumları falan bol. muhtemelen sizin takılıp lan bu ne ya diyeceğiniz şey şu ana kadar 54546 farklı forumda 876868 defa sorulmuş ve cevaplanmıştır. seçtiğiniz dilde kaynak önemli.


algoritma kurgulamayı öğrendikten sonra veri yapılarını tanımanız gerekir bence. çünkü yapacağınız işte sürekli integer, char falan kullanmayacaksınız. o kadar güzel veri yapıları var ki ben kitaptan bunları okudukça bazen hassiktir ya ulan bunların ikisi aynı şey neden iki farklı şey gibi anlatmış bu mallar uzun uzun dedikten en fazla 1 hafta sonra mutlaka " ohaaaaa demek bu ufak fark için böyle önemli bir şeymiş ondan iki farklı veri yapısı var lan burada" demişliğim çok oldu. bunları bilmek güzel.


sonra design pattern öğrenmeniz lazım ki google bu konuda inanılmaz güzel siteleri size sunacaktır. ben kitap alıp kitaptan öğrendim ama çok geç öğrendim. bu programlama öğrenme serüvenimde geriye dönüp bir şeyleri değiştirebilecek olsam design pattern'i önceden çalışırdım bu da bana min. 5-6 ay kazandırırdı. bu design pattern dediğim nane de işte program kullanırken yapacağın bazı kod tasaraımlarının daha önceleri binlerce defa birbirinden farklı belki milyonlarca işte karşılaşılıp artık bir pattern haline getirilmesi. ben mesela design pattern'i sallamadığım zaman atıyorum 60 satır kod yazıyordum. sonra bir gün bilgisayar bilimlerinde doktora yapan bir arkadaşım nazikçe beni uyardı (ahahahah mal gibi ne kadar çok kot yazmışsın ya davar mısın 10 satırlık bir iş lan bu ahahahahah ). o anda bir aydınlanma oldu bende. çünkü zaten çok kişinin bildiği yıllar yıllar önce oturup kafa patlattığı ve basit bir çözüm bulduğu bir şeymiş o iş. sonra bütün kod yazma serüvenime ara verip design pattern kitabı alıp bir müddet onunla takılmıştım.

en son olarak da işin en zevkli kısmı olan nesne yönelimli programlamayı öğrenmen gerekiyor. en zevkli kısmı dedim ama bu tabii çok kişisel bir şey. benim için öyleydi. inanılmaz güzel bir şey, sürekli sınıflar tanımlamak, bu sınıflara ait metotlar tanımlamak, bunları organize etmek kod yazmaktan daha zevkli hale geldi bana. bilmiyorum belki de benim mallığım.

en sonunda da dilin kullanılışını öğrenmen gerekiyor. yani üç aşağı beş yukarı diller benzer geliyor bana aslında. c# ile başlamıştım ben mesela. sonra oturup biraz java öğreneyim derken baştan sonra bütün öğrenme aşamalarını yeniden tekrarlamıyorsun. sadece şu son aşamayı yani dili öğrenmeyi tekrarlıyorsun oluyor bitiyor.


tabii bütün bunlar için bir proje kurarsanız kafanızda sizin için iyi olur. çünkü öyle merak edip, bir şeyleri gerçekleştirmeye çalışmadan öğrenme motivasyonunuz çok çabuk gidecektir emin olun. çok çok büyük ve karmaşık bir proje olmasın bu. misal veritabanı programlama da öğrenecekseniz, bilgisayarınızda çalışacak bir kişi veritabanı oluşturmaya çalışın bütün bu programlama öğrenme sürecinizde. bir anda bütün fonksiyonları ve arayüz tasarımını halledemeyeceksiniz elbette ama parça parça birleşecek. programın özellikleri sizin hayal gücünüze bağlı. tamamen sallama isimler haydedin programa. tc kimlik numaraları, maaşları, ne bileyim boyları, kiloları, doğduğu şehirleri filan olsun. ya da ne isterseniz. fotoğraflarını kaydedin. sonra bu programı kullanarak belirli özellliklerde insanları bulan, bütün kayıtları belirli özelliklere göre artan ya da azalan sırada sıralayan bir program yazmaya çalışın. ya da buna benzer bir hedef kurgulayın kafanızda.


benim öğrenme tecrübelerim üç aşağı beş yukarı bu oldu. kurslara verdiğim para kesinlikle boşa gitti. yani kurstaki eğitmenler kötü falan değildi yanlış anlaşılmasın. ama bir yaratıclığı yok kursun. bütün kurs boyunca adamın biri sana bir şey diyor onu yapıyorsun. sen kukla gibisin. öğrenme bence böyle olmamalı. öğrenmede yaratıcılık sonsuz olmalı. herkes aynı şeyi yaparak öğrenemez. o yüzden yüzlerce site var size en çok uyanı seçip öğrenin. size en güzel gelen programlama videolarını öğrenin. bir de bu iş inanılmaz derecede zevkli bir iş. saçma sapan kasıntı heriflerin gelip sizden bu zevki almasına izin vermeyin. 1 şey öğrendikçe öğrenecek 100 şey daha açılıyor önünüzde ve böyle böyle sonsuza kadar gidiyor.

Ben de senin gibi merakli ve alakasiz bir bolumden mezun biriyim. Hep icimde ukte kaldi yazilim okuyamamak. Dusuncesi bile guzel benim icin. Ben de cok kereler sordum, arastirdim, nasil ogrenirim diye vs. En sonunda basladim. Python ogreniyorum suan. En iyisi bu diye dusunuyorum. Ogrenmesi kolay deniliyor diger dillere gore. Acayip de bir kaynak buldum www.istihza.com bilale anlatir gibi. Dilersen basla. Benimki hobi, kendimce biseyler yapabilecek duzeye geleyim, bir seyler ortaya cikarabileyim yeter :)

Al birini vur ötekine.

@birdenbire; bana da bi yakınım sormuştu. ingilizcesi iyi. ne yapsın? youtube'da güzel kanallar var mı bunun için? ustalaşmak istiyormuş bu konuda, bir sürü kitap falan sipariş edecekti hatta yazılımla ilgili.

Aslına bakarsanız Bilgeadam diğerlerinden çok daha iyi. Ama iş birazda eğitmen ile alakalı. Bu tarz firmalar genelde kayıt ücretini alıncaya kadar ilgileniyor, sonrası can sıkıcı olabiliyor.

Ama Bilgeadam diğerlerine nazaran iyidir.

Yakınınızın ilgi alanı nedir yazılımda?
Algoritma bilgisi ne düzeydedir?
Hangi dili öğrenmek istiyor?

Bu sorular önemli.

Ben genelde forumlardan takip ediyorum. Stackover gibi... Ama soruma yanıt ararken dalıyorum elbet de forumlara.

Belirgin bir YouTube kanalı bilmiyorum.

algoritma vs. bildiğini sanmıyorum. ekonomi okuyor, şimdi de arkadaşlarıyla kurdukları bir girişim projesinde çalışıyor. proje yazılım projesi aslında. ilk fikir ondan çıkmış hatta ama yazılım bilmiyor. -web projesi, hangi dili öğrenmek istediğini bilmiyorum-

.Net, HTML, Ajax, CSS, Jquery, Java Script, SQL...

En az 3-5 dile hakim olması gerekir. Alt yapısı olmayan birisi için çok; ama çok zor.

bence önce evde kendi videolar izleyerek çalışsın bir süre. sonra pekiştirmek için gidebilir.

Danışıklı dövüş.

Biraz açıklasana detaylı olarak.

Dunya'da kotulukler oldugu goruldu. Ancak Tanri mutlak iyi oldugundan bu kotulukleri birisinin ustune atmak gerekiyordu. O yuzden Seytan icat edildi.

Bu literatürde ''kötülük problemi'' olarak geçiyor. Yani dinler bir şekilde dünyadaki kötü olan şeyleri açıklamak için çeşitli açıklamalar getiriyorlar. Örneğin çok tanrılı dinlerden bir tanesi (adını hatırlayamadım Zerdüştlük de olabilir emin değilim); iyi ve kötü tanrı olduğunu, dünyanın da bir savaş yeri olduğunu, insanların iyi tanrıdan yana olmasını söylerken tüm kötü şeyleri kötü tanrıya atfeder. İlahi dinlerde ise bu kötülüğün günah keçisi Şeytan'dır. Kötü olan Tanrı'dan gelemeyeceğine göre Şeytan'dan geliyordur şeklinde kötülük problemine açıklama getirmektedir.

Dinlerin hepsi kötülük problemine farklı ya da benzer bu tarz açıklamalar getirse de; hiçbirisi Tanrı kötüdür demez elbette. Kısacası Şeytan da kötülüğün açıklanması için yaratılmış bir kavramdır.

Ben hiçbirine inanmıyorum, dünyada gerçek olan tek bir kötülük varsa o da insandan gelen.


tr.wikipedia.org

şeytan heruvim sınıfından bir melektir (serafim diyenler de var) bu meleklerin de hür iradesi var (insan kadar olmasa da). bu melek tanrı'ya isyan ederek buyruğunu yerine getirmek istemedi. ve tüm meleklerin üçte biri lucifer'i takip etti. bunlar düşmüş melekler oldular. şu an cin zannedilenler bu düşmüş melekler aslında.
bu kalkışmaya bir melek mik-hael diyerek karşı geldi.

buradan okuyabilirsin eksisozluk.com

islam'da iyinin de kötünün de Allah'tan geldiği inancı vardır. yani hepsinin yaratıcısı O'dur. nisa suresi'nde de geçer. tüm suç şeytana yıkılmak istenseydi böyle bir şey söylenmezdi.

bence şeytan insandakı birçok özelliği temsil ediyor. ortada daha kimse yokken iradesi olan tek yaratık oydu ve insandan sonra da insanlarla birlikte hareket etmeye başladı. insanın doğumuyla başladı ve yok olmasıyla da bitecek. anti-peygamber gibi. kötülüğü öğütlüyor ve kötü şeyler için ibret oluşturuyor. belki o da insanlığa gönderilmiş bir uyarıcıdır aslında.

@tosiba, kötülük niye tanrı'dan gelsin ya? islam'ın en sakat düşüncelerinden biridir bu. yahu bir tanrı yaratıklarının kötülüğünü ister mi? yaratılış kavramına aykırı bu.

Kötülüğü birine itelemek gerekiyor, tanrı kötülük yapmayacağına göre bunun için Şeytan bulunuyor. Fakat buradaki çakallık Şeytan'ın da melek olması. Yani Tanrı diyor ki; kötülüğü yapan ben değilim ama onun üstünde de bir iradem var, istersem onu da yok edebilirim. Bu şekilde hem kötülük yapmamış oluyor hem de kendi iradesi dışında bir eylemin olmayacağı mesajı veriyor. Mükemmel bir strateji.

@angelus, yahu tanrı niye kötülük yapıyor canısı? çok enteresan kafalar ya. sen çocuğuna kötülük yapmak ister misin? istemezsin. ee tanrı niye bize kötülük yapmak istesin? psikopat mı o?

Mantıkaızlık var tanrı hem insanların iyiliğini istiyor hem de şeytana izin veriyor ha..saçma birader.

@cekilmis gayfe

Tanrı inancına sahip bir insan olmakla birlikte tamamen iyi bir Tanrı olduğuna inanmıyorum. Sonuçta bizde ne varsa ondan gelme, değil mi? Bizde de kötülük varsa bu Tanrı'da da olduğu anlamına gelmez mi?

yahu nesi saçma, hür iraden var işte. iyilik veya kötülüğü tercih edebilirsin. ona karışsa bu sefer robot muyuz biz her şeye karışıyo derdiniz. size de bir şey beğendirilmez.
bizdeki kötülük asla tanrıdan gelmez. isa'ya bakarsan tanrıyı onda görürsün. o günahsızdır, kimseye elini bile kaldırmamıştır. içine kötülüğü şeytan sokar, sen de ona uyarsan kötü bir insan olursun. BU DÜNYANIN EGEMENİ ŞEYTANDIR.
saygılar.

İtaatkarliğin de asiliğin de aşırısı çekilmez..tanrıya itaat etmek de şeytanı muhalefet etti diye desteklemek saçma..

Cekilmis gayfe; benim cevabımdan tanrının kötülük yapmak istediği fikrine nasıl ulaştın? Kötülüğün bi kaynağı lazım bunun için de Şeytan var yazmışım, bu çok anlaşılır bir açıklamaydı halbuki.

Birader mantık hatası var, kuranda ya da incil de neyse..allah bence melellere tam irade vermiş insanlardaki gibi..yoksa niye isyan etsin şeytan.hem tek şeytan değil biçok meleksyan etmiştir..

@angelus, tanrı kötülüğü yaratıyor, kötülüğe göz yumuyor, istese yok eder ama etmiyor, ihaleyi şeytana yıkıyor, bu da işin çakallığı falan diyorsun. daha ne anlamam gerek burdan sevgili kardeşim?

güzel ortaklık biri olmadan diğeri var olamazdı.

Tabi işin çakallığı..madem herşeye gücü yetiyor niye şeytanı yok etmiyor..bu insanlar enayi mi?

Tanrı kötülüğü yaratıyor demedim kötülüğü Şeytan yaratıyor, bununla birlikte Şeytan tanrının elemanı olduğu halde müdahele etmiyor dedim. Yine anlamamışsın. Kötülüğü yaratmakla kötülüğe müdahale etmemek farklı kavramlar.

diyorum ya iradesi var yaratıklarının. istediği tarafı tercih edebiliyorlar.

Kötülüğü de Tanrı yaratıyor tabii. En büyük irade ondaysa, her şeyin fikri ondan çıkıyorsa başka kim yaratacak?

Ben einstein in tanrı fikrine katılıyoru.. Tanrı demek evren demek..

@pis isler muduru; einstein çok iyi bir bilim adamı olmasına rağmen zamanına göre oldukça yobaz bir insandı. Yani O'nun tanrı ve inanç hakkındaki düşünceleri fazlasıyla katıydı. Kendi felsefi notlarının derlemesinden oluşan 2 kitap var, onlardan da okuyabilirsin.

www.kitapyurdu.com&manufacturer_id=2305

www.kitapyurdu.com&manufacturer_id=2305

Burada direkt Einstein'ın kendi kaleminden çıkan notların derlemesi var, başka insanların yorumları değil.

Tüm bunlara rağmen agnostik yorumları da vardı; örneğin bir havuzda yüzen balıklar olduğumuzu ve bu nedenle havuzda ne olup bittiğini dışarıdan bakan bir kişi kadar asla net bir şekilde anlayamacağımıza yönelik ifadeleri de bulunuyor.

@devilred, nickinin hakkını veriyorsun :)
kötülük tanrıdan gelmez. tanrı sadece iyi olanı ister, insanların mahvolmamasını ister. tanrı hem adildir hem merhametlidir. sözünü geri almaz. ben hür iradeyle yaratıyorum deyip, aa pardon siz kötülük yapıyosunuz vazgeçtim diye bir şey yok tabi.

tekrar söylemem lazım; dünya işlerine karışmıyor tanrı. insanların bütün başına gelenlerden kendileri sorumlu, kendi tercihleri sebebiyle o duruma düştüler. melekler de kendi tercihlerini yaptı, insanlar da yaptı/yapıyor. düzen böyle.
sizler çocuklarınıza kötülük yapmak istemezsiniz, aynı şekilde tanrı da insanların kötülüğünü asla istemez.

@cekilmis gayfe

Kaynağı olmayan bir şeyin nasıl var olacağını söyler misin peki? En üstün olanın kendi olduğunu Tanrı söylüyor, ben değil.

Şeytan melek değildir. Melekler isyan etmezler.

Şeytan cin'dir. Çok ibadetli ve bilgili bir cin olunca, Meleklerin başına hoca olarak getirilmiştir. Ancak insan yaratılıp, Allah şeytana "insana secde etmesini" emretmiş, o da "ateş (cinlerin hammaddesi), topraktan (insanın hammaddesi) üstündür" diyerek secde etmemiş, kibrine yenik düşmüş ve görevinden, cennetten kovulmuştur. İddiasını ispatlamak için, Allah'tan müsaade isteyerek "insanları saptırma" işine girmiştir.

Şeytan soyut bir kavram değil, gerçek bir yaratıktır.

Bu tarz konulara çok takılmamak lazım. Bize "dünyaya gelmek ister misin, sınav var bak katılır mısın, nerde/ne zaman doğmak istersin?" gibi hiç bir şey sorulmadı. Şartlar bu, itiraz hakkı yok...


.

@devil, kaynağı olmayan derken?

@playing, tercih etmediğin şeyler var elbette irade derken bilinçli bir insanın seçimlerinden bahsediyorum. sen yardım isteyen birine yardım da edebilirsin, onu ölüme de terk edebilirsin hatta öldürebilirsin de. bu tamamen senin elinde. hristiyan teolojisi buna sınav gözüyle bakmaz. elbette dönem dönem sınanmalarımız olur ancak nihai amaç isa mesih'in günaglarımızın kefareti olarak kendini feda ettiğine iman ederek sonsuz yaşama kavuşmaktır. hristiyanlığın temeli sevgidir, komşunu kendin gibi seveceksin der. herkes bunu uygulasa zaten dünyada kötülük diye bir şey olmaz.

tamamen mitolojik.

doğaya şöyle bir baktığın takdirde de göreceksin ki aslında iyi ve kötü diye de birşey yok. bunlar da insanların çıkarlarına göre eğer zarar veriyorsa "iyi", fayda sağlıyorsa "kötü" olarak nitelenmiş olaylar. bakış açısına ve kendini konumlandırdığın pozisyona göre sana göre çok iyi olan başkası için berbat/yıkım olabilir. e ne diyeceğiz bu durumda? demek ki hiçbirşey mutlak değil, herşey senin bakış açına göre değişkenlik gösteriyor.

valla bana sabaha kadar göstersen aradaki farkı göremem ben. neleri farklı ki?

birkaç tane daha fotoğraf koyayım o zaman;

amerikan, 2016
media.caranddriver.com
3.bp.blogspot.com
autoguide.com.vsassets.com

avrupa 2016
file.kbb.com
s.car.info

abd'deki passat sanki avrupa'daki jetta'nın makyajlanmış hali gibi.

far kesimleri falan bariz değişik evet. zevklerle alakalı bir durum olabilir. sonuçta almanya'daki kola ile türkiye'deki kolanın da tadı aynı olmuyor.

araba farklı bir durum belki ama yine de bununla ilgili bir durum bence

öff valla 3 dakika falan baktım, farların köşesi dışında fark göremedim. öyle uçurum falan varsa bilemiyorum ama abd ve avrupanın zevklerine göre farklı yapmış olabilir. ayrıca jetta'nın makyajlanmış hali nasıl oluyo ki ya jetta diyince kafamda hiçbi şey canlanmıyo. araba markası ya da modeli diyince aklında direkt imaj canlanan insanlara imreniyorum bana logosuz bmw mercedes falan gösterseniz tanımam

Zevkler ve begenilerle alakali. Amerikadaki passati bu fotograflari acana kadar hic gormemistim ama tam bekledigim hatlara sahip. Ufaktan camaroya benzetmisler. Daha kasli. Amerikanlar oyle seviyor demek ki.

amerikan zevkine sahip olmadığım için rahatlıkla söyleyebilirim ki: abd^deki passat oldukça boktanmış :)

Panpa işte biraz muscle car tipi vermişler. Kapılar da yüksek. İyice Chevy olmuş. Hatta şu yerli araba yaptık deyip devşirdikleri arabaya benzettim. Amerikalı böyle seviyorsa demek.

Bu doğru ya da yanlış denebilecek bir şey değil bence. Hatta bunu merak etmek oldukça doğal.

Lisedeki edebiyat öğretmenimden geliyor: daha iyi anlamak için yazıldığı dönemin şartlarını ve yazarın / şairin hayatını bilmek gerek.

şiirler çok başka anlamlar çıkarılabilecek şeyler. herkes kendi parçasını bulur şiirden. şair bunu insanlara ben ne hissetim anlasınlar diye yazmıyor. yazıyor, o kendi parçasını alıyor, siz kendi parçanızı alıyorsunuz. yanlış bir tutum, şiirin amacına uygun değil. ama herkesin hayatına kimse karışamaz.

siirde bir kelimede bile hangi anlam var bilemeyebiliriz bence. sadece bize hissettirdiklerini anlariz nadir de olsa belki sairi anlariz. ne hissettigini o an falan. ama genel olarak siirler bizim anladigimiz gibidir. siirler sarkilar hakkinda genel gorusum bu. duzyazida tahlil yapma sansi daha yuksek. yine de bazi metinler de boyledir. bilemeyebiliriz her seyi.

öncelikle tebrik ederim, hayırlı olsun :) beni de memnun müşterileriniz arasına yazabilirsiniz :P

site güzel olmuş, iletişim barını sürekli gözükecek şekilde ayarlasanız daha güzel olabilir. öncelik insanların size ulaşabilmesi :) bize ulaşın linkini de o bara ekleyebilirsiniz.

hakkımızda rakamlar derken ne dendiğini anlamadım :)78 müşteri çevirisi ama 89 müşteri memnun oldu?
bu tür bir işte referanslar nasıl görünür kılınır bilemedim ama referanslar biraz daha görünür olsa daha güzel olabilir. sadece sayılara bakarak aa bu iyiymiş denmez sanırım.ben kitap çevirisini görerek güvenmiştim mesela. kitap çevirisinden sadece bir yerde cümle arasında söz edilmiş.

- Çevirilerinizi söz verdiğimizden daha erken tarihte, en hızlı şekilde, bekletmeden size teslim ediyoruz.
söz verdiğimiz tarihte deseniz daha hoş olur bence

en üstteki alana ne deniyordu? slider mı? çok büyük değil mi? genel olarak sitede herşey büyük aslında. aşağı indikçi kocaman kocaman resimler çok yordu beni. hani boş sınav kağıdını dolu göstermeye çalışan öğrencinin büyük yazması gibi.


İngilizce-Türkçe ve Türkçe-İngilizce çevirilerinizi hızlı, kaliteli ve güvenilir bir şekilde size ulaştırıyoruz. Bize günün di-lediğiniz saati ulaşabilirsiniz.
çok yanlış yerden ayrılmış. hiç bi cümleyi kesme işareti ile ayırmayın bence. sığdurun, alt satıra geçin vs.

Hakkımızda rakamlar kısmında dört kutu içindeki cümlelerin sonuna nokta koyun.

ne bileyim ben çok takarım böyle şeylere.

hoppaaa hadi hayırlı olsun. bol şans, bol kazançlar dilerim. site de tertemiz olmuş. yalnız takımımız muhabbetini ben olsam kaldırırdım çünkü takımınız yok. ya da eşin dostun fotoğraflarını ekleyin birine deyin müşteri ilişkileri, birine deyin çevirmen. 4 kişi falan olsun.

güzel olmuş, hayırlı olsun. Bol kazançlar dilerim:)

@fakyoras teşekkürler önerilerin doğrultusunda hemen düzeltme yaptım.
@eloria küçük olunca çok yığın gibi oluyor, çok site inceledim. tüm cihazlar için uyumlu olması amacıyla böyle bir stil benimsemek istedim, ama görseller biraz küçültülebilir.

Çok klas bir görüntüsü var, dışardan hoş göründü gözüme. Umarım güzel günler görürsün. Logo da çok hoşmuş ^^

"Ayrıca, metnin Türkçe’ye mi İngilizce’ye mi çevrileceği önemli. İngilizce’ye çevrilecek metinlerin fiyatlandırması Türkçe’ye çevrilecek metinlerden biraz daha yüksek olacaktır. "

arka arkaya dört tane yanlış geldiği için belirtme ihtiyacı hissettim. yapım eki alan özel isimlere gelen ekler kesme işaretiyle ayrılmaz.
doğrusu "Türkçeye", "İngilizceye" olacak.

tdk.gov.tr

hayırlı olsun :)

büyük olan yazıların fontunu değiştirseniz göze daha hoş gelebilirdi.

ayrıca ikinci sayfada büyük yazılarla alttaki dikdörtgen kutu tam ortalı olmamış.

bunların dışında görseller gayet güzel :)

ama keşke bir de sayfayı aşağı çekeceğimize dair bir işaret, ok falan olsa. insanlar 'bu kadar mıydı' deyip kapatabilir.

ayrıca üçlü sayfalar arasında otomatik geçişler olsa iyi olurdu. ilki bitince öyle görsele bakmak yerine diğerine geçebiliriz ve üçüncüde durabilir veya başa sarabilir.

öte yandan renkler de uyumlu. tekrar hayırlı olsun, başarılar diliyorum :)

hayırlı olsun öncelikle.

developers.google.com

sayfa açılış hızı düşük. hızlandırma çalışması yaptırabilirsin.

@tosiba
önerebileceğiniz font ismi var mı hocam, bir de üçlü sayfalar arası otomatik geçişten kastınız nedir? ilk slider mı?

@anonim yazar
düzelttim çok teşekkürler, ince gördünüz:)

Hadi hayırlı olsun.
1. "Kalite" kısmında "imla" ile ilgili bir şeyler eklemen iyi olur.
2. Ekibimiz kısmında sadece bir kişi var ve onunda fotoğrafı var. Bu siteye yakışmayan hareketler bunlar.

hayırlı olsun öncelikle, sitedeki yazılar biraz daha büyük ve okunaklı olabilir.

hayırlı olsun eline sağlık site gayet güzel olmuş. bol kazançlar dilerim.

telefonunuzun şarjını tamamen bitirin, şarjı bitince kapanacak ama yeniden başlatma gibi olmayacaktır.

şarjı bittiğinde şarja takınca telefon açılırsa yine de reset atmak için
ayarlar genel altında bir yerde telefon sıfırlama var. tüm ağ ayarlarını sıfırla dediğinizde telefon reset atarak yeniden başlar.

bu seçenekte tüm wifi şifrelerinizin uçaçağını belirteyim.

@feedback1; teşekkürler.

şarjım itunes'tan bakınca %71 görünüyor. bir hafta beklese bitmez bu :( içini açıp bataryayı çıkarsam olur mu?

klavyenin güzelliği önemli değil kullanılabilir olması önemli, o resimdeki klavyede adımı 10 dakkada zor yazarım

fancy.com

bu sitede bunun gibi bir sürü minimal ürün var

rakam yazmak o klavyede iskence
gecenlerde logitech k340 aldim. en ideali bence.
Pc kasalari basi ceker bence. lenovonun all in one tarzi pcleri iyi. Tabi performansi tartisilir toplama olanlara kiyasla

minimalist tasarım istiyorsak ya teknolojiyi kendi dilimizden anlar hale getiririz ya da fonksiyonlardan vazgeçmek zorunda kalırız. Yani telefon sadece telefon eder, fotoğraf makinesi sadece fotoğraf çeker... Buna göre fonksiyonlardan vazgeçmek istemiyorsak yaşadığımız çağda iphone için Siri, olabilecek en minimal arayüz gibi görünüyor..

Kompleks bir işi el yordamıyla yapmaya kalktığımız zaman mecburen minimalizmden uzaklaşıyoruz çünkü işi kolaylaştırmak için belli başlı tuşlardan fazlasına ihtiyacımız var. modifiye tuşları, ayar tuşları, hızlı erişim tuşları... Yani apple dahi bir yere kadar minimalist olabiliyor. Çünkü hitap ettiği kitle ancak bunu kaldırabilecek kadar umursamıyor. Günlük internete girip yazı yazan adam 'bu bana yetiyor' diye bakıyor. Ben mesela eski kafalıyımdır. Fiziksel tuş takımlarını severek kullanırım.

Öte yandan uçak uçuran bir adamın önünden bütün o tuşları göstergeleri şu çağın teknolojisinde kaldıramazsın mesela. Bir gün oraya varırız ama şu anda hala pilot kullanmak bilgisayar kullanmaktan daha güvenilir.

Fonksiyon ve Tasarım arasındaki dengeyi gözetirken dikkatli olmak gerek. Her şeyin minimali olur ama bu sefer kullanışlı olmayabilir.

tasarım ve işlevsellik birbirinden ayrılmaması gereken iki özellik.

ki teknoloji tarihi de çirkin ama işlevi yüksek cihazları bir şekilde yutuyor. çünkü kullanıcı bunlarla bağ kuramıyor. ki apple'ın kutu tasarımlarına bile ayrı önem verdiğini düşünürsek kullanıcıların apple ile bağ kurmasının sebebinin büyük oranının dostane tasarımalr olduğunu söylemek yanlış olmaz.

klavyenin daha büyük boyutları da varmış. www.instagram.com

minimal tasarımdan kastım aslında bir şeyleri koparıp atmaktan ziyade görünüş olarak bir minimallik. ha tabi gereksiz parçaları koparıp atmak de mutlaka gerekli minimalizme giden yolda. jonny ive'ın dieter rams'i kopyaladığını düşününce apple'ın yine müşterileriyle hastalık boyutundaki ilişkilerinin altında gereksiz olanı atıp 'less but better' felsefesini yerleştirmesi olduğunu düşünüyorum.

aslında bakınca yollar işlevsellik ve minimalizme çıkıyor. ama şu an işlevsel ve minimal olabilecekken hala eskide takılı kalan bir sürü şey var. bilgisayar klavyeleri de bunlardan biriydi bence. kullanışlı ve estetik olabilir ama olmuyor.

şöyle olabilecekken; img-aws.ehowcdn.com

assets.logitech.com - böyle bir şeyi tercih etmezdim doğrusu günlük kullanım için.

ben de senin gibi diyordum da, 2 günde alışıyor insan.

sırf bu yüzden android'e geçmezdim. oldukça da basit bir sebep. denmiş zaten, uygulamalar buna göre tasarlanıyor. ki ios, android'den çok daha fazla kullanıcı memnuniyeti veren bir platform. bu ve bu gibi sorunları ios, android'den çok daha fazla düşünüyor.

geri tuşu olan android cihazlar da kullandım.

Ben senelerce Nokia kullandıktan sonra İphone kullanmaya başladım. Hiç Samsung ya da android başka bir telefon kullanmadım. İphone'a da birkaç saatte alışmıştım sanırım. Şimdi farklı bir telefon alınca elime çok garip geliyor bana. İphone çok daha pratik bence bu konuda.

uygulama icinde swipe yaparak geri/ileri gidiyorsun, tusa gerek duymadim hic

ios da geri tuşu var ki?
yazılımın içinde sadece.

ben de hep android kullandım iphoneda tek tuş olması dezavantaj gibi gözüküyor. Deneyince çabuk alışılıyor muhtemelen.

Bak mesela bu sayfadan tekrar duyuru ana sayfasına geçmek için ekran üstünde parmağımı soldan sağa kaydıracağım.

İşte bu kadar.

yahu "geri tuşu yok"tan kastı hiç geriye gidilememesi değil adamın..

sabit sürekli orada bulunan bir tuş olsun, geriye hep oradan gidelim. uygulamanın birinde sol üst köşeden, birinde sağ alt köşeden vs vs gudik gudik yerlere geri tuşu koyuyorlar ios uygulamalarında, bazılarında hele geri tuşuna "Anasayfa", "Giriş" vs saçma sapan isimlendirmelere sahip şeyler koyuyorlar. Bu anlamda "hmm buradan geri gidilir" kaidesi oluşamıyor kullanıcıda, ben de çok rahatsız buluyorum bunu.

sony'den bahseden bir arkadaş olmuş, sony'de de ilgili yere tıklanıyor eğer alttaki sanal tuşlar gözükmüyorsa gözükür hale geliyor. sonra da o geri tuşu her zaman ama her zaman orada oluyor. illa fiziksel tuş olmasına gerek yok, sabit geri tuşunun varlığı önemli bence.

not: windows phone/nokia

okyanus denemeleri uyguladım öğrenccilere. zorluğu orta halli. yanlış soru sayısı çok az. deneme üzerindekii barkodu okuttuğunda soruların cevaplarını ggörebileceğin videolar da var.

3-4-5 yayınları var. genel olarak sorularını ösym'ye benzetiyorlar. bu yılki 2016'ya benzetildiği için bir miktar kolay olmuş. geçen yılın 3-4-5 yayınlarını bulabilirseniz çok daha güzel denemelerdi.

bunun dışında, altın karma diye bir deneme seti var 10'lu. her yayından bir tane koymuşlar içine. onu kesinlikle alın.

nefis yemek tariflerinde videolu. anlatım vardı bir ara yemek yaparken ordan bakıp yapıyordum.

instagram'da @buzzfeedtasty. türk yemek bloglarında asla bulamayacağınız birçok ilginç, şirin, basit tarif var.

www.youtube.com

şu gacımızın tarifleri fena değil. yani çok fazla muhabbete dalıp gıybet moduna sokmadığı için benim takdirimi kazandı.

yemek yaparken erkek arkadaşının işlerinden, kayın validesinin ne kadar mükemmel bir insan olduğundan falan bahseden bir ton saçma sapan vloggerı görmüştüm.


gerçi bu gacının da 3-4 videosunu izledim anca ama fena değil gibi geldi. beşamel sosu ben ilk bu gacının videosuyla yaptıydım.

Adı üstünde : www.usengecsef.com

Evlenirdim şahane bi insanım :(. neden üzülüyorum çünkü benim gibisi yok :(.

hayır. daha iyilerini bulmaya çalışırdım.

absolutely.

evlenirdim kesinlikle.. çok çırpınırdım kendim için bulmuşken kaçırmazdım kendimi.

ıstırırım yalarım bile

Kendimle de başkasıyla da evlenmezdim ben. Kendim gibi bir insanı çekemezdim her gün her gün.

Evet, evet, binlerce kez evet!

tanismamiz cok zor.

Evlenmezdim ama fakbadi olurdum asdghjgdsfjk

kendimle aynı evde yaşamak bile sıklıkla tahammül edilemez hale geliyor.

Oturdum ciddi ciddi düşündüm, evet evlenirdim lan daha iyisini mi bulacağım.
Kıskanmaz, ota boka karışmaz, yemekleri de güzel daha ne olsun anasını satayım.

evet

kesinlikle evlenirdim, benden iyisini mi bulucam

Şu halimle evlenmezdim ama evlenmek isteyenler çıkıyor.

salak mıyım amk? bu çirkinlikteki biriyle neden evleneyim? aklımı ekmek peynirle mi yedim.

istemezdim ama kendim oldugum icin degil kimseyle evlenmek istemem

evlenmezdim ama fakbadiliği denerdim +1

sanmam. kotu biri degilim bence ama cok renksiz, istikrarsiz ve sikiciyim. i'nin noktalari yok. anca hayattan tamamen bezmis bir kadin benimle mutlu olabilir sanirim. yoksa yasam enerjisi olan herhangi bir insan uzun vadede bana katlanamaz.

arkadaş bile olmazdım. manyak mıyım ben? uzak durulası.

Evlenmem

Zor insanım evlenmem

kesinlikle evlenirdim, bu yaşıma kadar beklediğim kabahat.

İlk tercihim olurdum. % 101 sadakat garantiliyim, istesem de aldatamam. Beni benden başka alan olmazdı çünkü.

Evlenirim. Artilarim eksilerimden cok.

kendime çıkma bile teklif etmezdim ahahah

Evlenirdim. Olene kadar beraber yasardim.

@eksimeksi, @ekaterina +1

evet evlenirdim, ölene kadar birlikte olurduk. ama tanışma sürecimiz biraz zorlayıcı geçerdi. benim için benim gibisinin olmaması üzücü.

evlenirdim ama bazen ' keşke evlenmeseydim' derdim. bazen de ' İYİ Kİ YAPMIŞIM' derdim.

ekseriyetle ikincisi.

Evlenme vaadiyle kandırırdım zaaa.

evlenirdim :)

Akilli telefonlarin mantigi hepsinde ayni ama marketlerde arayüzü yaslilar icin sadeleştiren uygulamalar oluyor. Kurarsin onlardan bir tane.

Aslinda gorsel olarak kolay ola i wondows phone ama bur sorun çıktığında en azindan komsunun cocuguna bile suna bak neyi varmis diye baktirabilir. Windowsphone bilen az.

Bu durumda fiyati uygun bir şey bak derim ben.

iphone en basit akıllı telefondur. bıraksanız birkaç aya internete de girer, instagram'da falan da dolaşıp yemek tariflerine falan da bakar :) 5s olabilir, şu sıralar 1300 tl civarlarında.

iphone

iphone +1

android'in islevselligi kafa karistirici olabiliyor.

Sıcacık film ne? Erotik film mi

Meg Ryan'ın romantik komedileri.
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com

Umarım istediğin erotik film değildir, öyleyse bunlara bakmana lüzum yok ben çok yanlış gelmişim demek olur bu.

@mutekbbir'dedigi tarz ise ben de "Begin Again" öneriyorum.

edward scissorhands. tek geçerim.

taare zameen par, the blind side, the pursuit of happyness, radio gibi. teşekkürler öneriler için.

edward scissorhands ın neresı sicak film lan.

(bkz: starbuck)

Benny & Joon.

forrest gump ya da eternal sunshine of...

Little mis sunshine

Groundhog day

ferzan özpetek filmleri.

Wide Awake (1998)

Pay It Forward
Corrina Corrina
About a Boy
Billy Elliot
Grand Canyon (1991)

flipped

benny and joon +1000
little miss sunshine

www.imdb.com
www.imdb.com

Blame it on Rio

While You Were Sleeping
www.imdb.com

snapseed belki iş görebilir. faydalı bir kesme-biçme programı değil ama balon, yazı vs. güzel şablonları vardı. efekt vermede de ayrıca çok başarılıdır.

ajanda kullanıyorum. sadece gelecek planlarımla ilgili değil o gün yaptığım, aklımda kalması gereken şeyleri de yazıyorum.

Tutmam gereken bir defter var öyle ama henüz elim gitmedi nedense. Mecbur tutacağım.

tuttuğum değil de, konuştuğum bir defterim var.

aklıma ne gelirse yazıyorum. üzülünce, sevinince. bazen başlarını okuyorum. şimdiye kadar hiç 'boşuna üzülmüş boolum' diyemedim ama bakalım, sırf onu diyebilmek için yazıyorum. gelecekte bir gün bakıp da gerçekten boşuna üzülmüşüm, bak her şey ne güzel oldu deyip gülebilmek için yazıyorum.

yapmayı çok istiyorum ama maalesef yapamıyorum. keşke yapabilsem

Evet doğum günü hediyesi için tutuyorum yılbaşından beri. 10 Haziran'a kadar her günümüze dair bir şeyler yazıp vericem hadi bakalım :D

Tutuyorum evet. Pek düzenli sayılmaz gerçi; kafama estikçe, bunaldıkça. Günlük gibi de değil tam olarak, bazı konulardaki fikir ve hissiyatlarımı yazıyorum. Bazen hoşuma giden kitaplardan parçalar yazıyorum.
İnsan yalnız olunca içini böyle şeylere akıtıyor.

Elbette, yanımda bir tane cep boyu moleskine var (üstten kapaklı olanlardan) bir de a4 boyutunda rhodia defter var.
Onun dışında kağıtlarım var ve bir kalemlik dolusu dolmakalemle dolaşıyorum.

Günlük tarzında içten gelerek geçmişte tutmuştum, kendim için de, birine hediye olarak da. Ara sıra da yazıp cizdigim defterlerim var. çalışırken günü planlama tarzında ajanda şeklinde tutuyordum en son. Sabahtan iş listesi yapip elimin altinda tutuyor gerekli notları alıyor gunun sonunda da üzerini çizerek çalışıyordum. Bunu ofiste bulunduruyor, çantamda da ayrı bir defter taşıyordum. Genel olarak defter tutmayı severim.

tutuyorum. ne varsa yazarim. program vs. biraz gunluk gibi oluyor.

Tuttuğum tek defter 50'li irsaliyeli fatura defteri

@tcnserap fotografi paylastiginiz icin tesekkur ederim, yaziniz cok guzelmis

Yaptığım işler süreli o yüzden ajandasız yaşayamam.
Üniversiteye kadar ara ara günlük tuttum, arada açar gülerim.

Ajanda ve not defteri olur çantamda hep. Ajandayı hatırlatma için kullanıyorum normalde ama bazen gününü unutmayacağım tiyatro, sinema, arkadaşlarla toplaşma gibi etkinlikleri de yazıyorum. Arada açıp karıştırmak eğlenceli oluyor. Not defterine de alışveriş listesinden, okuduğum kitaptan aldığım notlara kadar her şeyi yazarım. Bir de benim anılık dediğim, günlük gibi ama her gün yazmadığım, dişe dokunur olayları yazdığım bir defterim var ama yanımda taşımıyorum bunu.

Ajanda ve not defteri kullaniyorum.

Moleskine'den leuchtturm a gectim hatta. Formati hosuma gitti baya.

Not defterine gordugum degisik ayrintilari, degisik seyleri yaziyorum. Ya da o an bi dusunce/fikir varsa. Kitaptan alinti yapacaksam, ya da X filmi gelmis, seanslara bak vb.

Ajandaya da "sunu ara"
"Saat 10 hocayla gorusme"

"Is"
"X sinavi" vb seyler

Çok unutkan olduğum için her şeyi not almam gerekiyor. Günlük hatırlatmalar için ajanda, diğerleri için not defteri kullanırım.

aklıma gelen fikirleri, unutmak istemediğim, ilham kaynağı olan şeyleri filan yazıyorum. defter yerine geri dönüşüm olsun diye kağıt kullanıyorum ama. na böyle: i.hizliresim.com

yok ya. duyuruya yazıyorum ben genelde. yazmayı ÇOK seviyorum, zaten bariz sanırım yeterince. sorun şu ki, kimse okumayacaksa yazmak hoşuma gitmiyor. bilinen bi yazar olsam, "nasılsa okuyacaklar!" diye oturup sonradan kitaba dönüştürülebilecek bi şey yazabilirdim elbette ama şu an o da yok. o yüzden duyuruda yazıyorum, hoşlandığım, tapılası bulduğum kız varsa ona yazıyorum falan o kadar. günlük tutmuyorum. tutsam çok güzel olur aslında. bence çok güzel şeyler çıkar ondan. pezo sartre yazınca varoluşçu oluyo, ben niye yazamayayım. ama olmuyo işte. word dosyası açıp da kimsenin okumayacağı bi şey yazmak istemiyorum. yazamıyorum. elim gitmiyor. duyuruda yazmak, duyurudan birine mesaj atmak, bi arkadaşıma "tuğla" göndermek daha cazip geliyor. sanırım bu yüzden çok fazla "tanıdığım" var ama neredeyse hiç arkadaşım yok. millet okuyo. ilgi duyuyolar yazdığım şeylere. manyağım çünkü. garip yazıyorum. "ne diyo la bu amk delisi" diyolar, okuyolar. ama okuduktan sonra gidiyolar çünkü insanlara verebileceğim başka hiçbi şey yok. kitap gibi işte, okuduktan sonra atıyolar, gödlerine mi sokcaklar, onlar da haklı sonuçta, sizin işiniz de zor be abi.

benim zamanında "ait" olduğum bi kadın vardı. ona yazdıklarım 120 sayfadan fazla tutuyordu. times new roman, font büyüklüğü 12. hepsini sildim ama. onu hatırlatmasını istemedim. şimdi it gibi pişmanım. onları yayınlasam sabah akşam pipo tüttürürdüm, kafadan kontak karıların favori yazarı olurdum, top sakal bırakıp nü fotoğraf sergilerinde fink atardım, hey gidi. insan bi şarkı veya sokakta gördüğü bi kadın hakkında 7 sayfa yazar mı? ben yazardım. ona yazardım. başkasına değil. sadece o olduğu için. okuduğunu da bilirdim. 6 ay boyunca hiç yazmazdı bana. insan, kim olursa olsun, 6 ay yazmadan durabilir mi ulan? sevgilin değil, ayrıldığın, kanlı bıçaklı olduğun biri değil... o bana yazmazdı ama adım kadar eminim ki yazdıklarımı bir değil, iki değil on kez okurdu. ama yazmazdı işte, bir şey demezdi. benim de bununla bi problemim yoktu aslında. iyiydim öyle. yazmaması daha iyiydi aslında. yazsa kafayı yerdim çünkü, 35 sayfa yazmaya kalkar ve yorulurdum. artık yazmıyorum. size yazıyorum işte kjdsfksl. imla hataları için kusura bakmayınız, gafam çok affedersiniz kuşşak gibi :/

günlük olarak değil de, mesela kitap okuduğumda, müzik dinlediğimde beni etkileyen, sevdiğim alıntıları yazıyorum. mesela başka şeyler okuyorum internette ve "buna daha sonra bak, unutma!", "bu kavram işine yarayabilir." minvalinde, ilgimi çeken ifadeleri veya kavramları not alıyorum. öncesinden herhangi bir kağıda yazardım ama arkadaşım doğum günümde hediye defter alınca oraya yazmaya başladım.
ikisinden de örnek:

i.hizliresim.com
i.hizliresim.com

bir sürü defterim var. bazılarını kendim yapıyorum. sınıflandırmaya çalışsam da başaramadım.

i.hizliresim.com

bu keçe kaplı, kız arkadaşım yaptı içindeki değiştirilebilir olsa da dışarıya çıkarmaya kıyamıyorum.

i.hizliresim.com

bu cep için.

i.hizliresim.com

bu da random bilgiler, anılarla dolu.


hastasıyım hepsinin.

i.hizliresim.com

yazı çizi karalama hepsi bir arada, önceki sayfalar çeşitli notlar

3 gün hiç ders yapma. ygs kafasından çıkart kendini. sevdiğin şeyleri yap, artık neyse onlar onları yap. denemelere de girme 3 gün. toparla kafayı. sonra devam et.

@reavelyn

vicdan azabından ölürüm o zaman. 50 gün mü ne kaldı zaten sınava. nootropil diye bir ilaç varmış. ondan alsam mı diye düşünüyorum.

dinlen. o kafa boşalacak.

bundan sonra da mümkünse her gün 1 saat spora ayır.

nootropili sara hastalarına veriyorlar manyak mısın? sakın alma doktor vermedigi muddetce.

Hicbir sihirli formul yok. çalısacaksın bro, az sık dişini.

@tosiba, hem şu an üniversitede öğrenciyim hem de benim de kendi öğrencilerim oldu. istiyorsan uzun uzun da açıklarım ama dinlenme öğrenmenin önemli bir kısmı. 3 gün değilse bile 1-2 gün kendine zaman ayırman gerekiyor.

dinlen biraz. 3-5 gun dinlenmeyle bir sey kaybetmezsin, bu sinavda birikim onemlidir ve sagligin. uyku duzeninde bir sikinti varsa, onu duzeltmeye calisirsin. cok gec uyumaya gitme, 8den sonra yemek yeme; 7den sonra et tuketme. illa bir profesyonel spor yapmak zorunda degilsin. sabah yuruyusleri yapabilirsin, o surecte vucudun uyku halini ustunden atar, dikkatini toparlarsin. vitamin tabletleri alabilirsin, kimi insanlarda ise yariyor.

gelen basit bir hastaligin habercisi de olabilir bu durum, doktora da gorunmeyi unutma.

sürmenaj olmuşsun.. dinlen biraz bence de

tamam. haber verdiğin için sağol.

Normalde hangisi daha yüksek sayılıyordu?

Mat ayrı geo ayrı

Önceden mat 22, geo 11di. Simdi ikisi de aynı katsayıda sayılacak. OSYM 33 gösteriyor ama 16,5-16,5 bölüşüyorlar muhtemelen. Yanı adayların geometriye daha cok asılmaları gerekiyor, artık matematik neyse geometri de o. Zaman sıkıntısı da kaybolacak bu sayede. Tisikirlir OSYM.

2016'da testlerin ağırlıkları farklıymış ama bu sene birleştirmişler.

i.hizliresim.com


mantıklı olandı bence.

telefonun yedeğini alıp format atın. antivirüs vs. de var ama onlar da kesin çözüm değil.

ismini cismini bilmem. ama diğer türbanlı/türbansızlardan bi farkı olmadığını söyleyebilirim.

god save england, god save the queen

hımm, tabii. "the horror, oh the horror." diyeyim, colonel kurtz diyeyim.

kolonileşme kaçınılmaz bir aşama idiyse ingilizler olmasaydı başkasına teşekkür edilecekti sanıyorum.

russel da aylaklığın değeri için haksız düzenlerin kaçınılmaz olduğunu, sonuca değdiğini söylüyordu mesela. tabii "gelişme" ve "gelişme"nin sonsuzda bir yönü olduğu konusunda bilgi sahibi olmaktansa fikir sahibi olmak bir opsiyon mu, zaruret mi, emin değilim.

bir de, bu söylendiğinde aklıma şu geliyor: var olduğun anda var olduğun anın sonrasını kayıp gibi görebilir misin? çünkü gelişmeyi tahayyül edemiyorsan, ana kadarki bilgiye sahipsen, hızlı ve adaletsiz "gelişme" ile yavaş ama belki daha adaletli bir gelişme arasındaki tercihi kim yapıyor tam olarak?

"gelişme"deki tek yönlülük iddiasına, bilginin birikmesi dayanağına bağlı olarak sahip olduktan sonra, andan sonrasının farazi kaybına üzülebilecekmiş gibi, hızlıyı yavaşa tercih ediyorsak, aksini yapmamızı engelleyen nedir? hızın bir sınırı olmadığına göre, "yavaş gitmedik" diyeceğimize "daha hızlı olabilirdik" de diyebiliriz?

o zaman her şey görece hızlı, dolayısıyla görece yavaş değil mi? aynı kavramın niceliği varsa zıtlarıyla var olmalı?

belki daha hızlı öldürebilirlerdi insanları mesela. neden o kadar yavaş gidilmiş? acaba o zaman şimdilerde değil de ikinci dünya savaşı çıkmadan evvel falan ingilizce vs öğrenmiş olur muyduk?


1500'lerde yaşayan adam da şükür kağıdı, kalemi üretebilmemize falan dedikten sonra yani herkes zaten ancak önceki zamana kıyasla şükredebildikten sonra bunun her kıtada milyonlarca insan öldürüp nehirleri kızıl akıtacak kadar hızlı gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin ne önemi var, insanların yok edilmesinden başka? zaten olacak olan bir şeyin yani "gelişme"nin böyle olmasına neden şükredeyim ki?

şükür mükür etmiyorum ben. şakası bile kötü. bir hindistan proleteri bulup atalarının hikayelerini sormalısın belki de.

Ne vardı herkes turkce konussaydı :((

@godoş, sabah sabah ne kastırdın boolum. gözlerim kanadı ilk paragrafta bıraktım
@acemi, antik yunanca veya fransızca veya arapça olsun ister miydin?

allah ingiliz gardaşlarımızdan razı olsun

öğrenmesi zor mu, valla bence tam tersi gayet kolay/kolaylaştırılmış bir dil İngilizce zaten biraz da o yüzden dünya dili haline gelmiş. Daha kolay diller vardır tabii ama onlar da yeterli gelmiyordur belki.

bu arada, bak sana "allah razı olmasın mı" dedirtebildikleri için böyleler zaten. İngilizler gidip sömürüyor millet allah razı olsun ne iyi adamlar diyor :D Hintli arkadaşım da mesela Hindistanda İngilizlerin gittiği yerleştiği yerler vs. daha eğitimliymiş o bakımdan iyi diyordu.

Osmanlıya bak. Çıktığı yerlerde arkasından küfrediyorlar, herhalde büyük çoğunluğu Türkçe falan konuşmuyor kendi dillerine dönmüşler. İngilizlerin gittiği yerlerde trafik onlarınki gibi akıyor, dil İngilizceleşmiş, benzeri Fransızlar ve Afrika için de geçerli. Kültür emperyalizmi ayrı bir sanat aslında.

bunu ingilizlerin katlettiği hint ve afrikalı insanlara sorsak daha iyi cevaplar alırdık.

boston tea party sırasında ben de çok sübhaneke dedim kendilerine. fatihalar yasinler yolladım.

lan adamlar bilimde, edebiyatta, müzikte vs. bir numara. hala soykırım diye ağlayanlara sinir oluyorum aga.

bilimde sanatta bir numara olunca öldürdüğünüz insanların bir önemi kalmıyormuş. tamam o zaman, güzelmiş.

sağ olsunlar ya, o kadar insanı katletmişler, şimdi o katledilen insanların ülkeleri sayesinde dünyanın dört bir yanında ingilizce konuşuyor. biz de derdimizi rahat bir şekilde anlatıyoruz yabancı ülkelerde.

ama bilimde ileriler. ne önemi var ki? katledin abicim. yarın gelin bizim ülkeyi falan da katledin hatta. bizi, seni, beni, onu. hepimizi. bilimde ileriler nasılsa, benim canım acımaz. belki biz de ölürsek yarın öbür gün birileri derdini daha kolay anlatır ingilizcesiyle.

tosiba, katliam yapmayan devlet mi var? osmanlı üç kıtaya yayılırken öpücük mü dağıttı? bırakın bu ajitasyonları

@cekilmis; herkes katliam yapıyor diye meşru mu sayalım? görmezden mi gelelim?

hayır da sanki sadece ingilizler yapıyor gibi de lanse edilmemeli.

@cekilmis; ne yapalım? konu ingilizler. ingilizlerin yaptıklarını anlatırkan bütün milletleri saymamız mı lazım? kimse de sadece ingilizler yaptı demedi. nasıl anlamak istiyorsanız öyle anlıyorsunuz.

iyi de sana ingilizce soruluyor büyük britanya'nın kolonileşme politikasını değil.

abi kolonileşmesen o dili de nah yayardın.

"iyi de, o değil de bu konuşuluyor" şeklindeki tepki çok saçma.

yani bir dilin yayılmış olmasını yayılmamış olmasına tercih edebiliriz ama bu bir ön şartla geliyorsa, bu da kolonileşmekse ve o dönem gücü elinde tutan da kolonileşecekse, 1) ne bu durumu "ingilizler" "sayesinde" diye algılarım, çünkü bu zaten bir zorunluluktur 2) ne de buna şükrederim ("hayır duası"), abi bunun bedeli fazlasıyla ödenmiş niye teşekkür edeyim lan, tersine alacaklıyız insanlık olarak çünkü etkileri hala sürmekte aslında.

çok müthiş soru sorulduğunu ve bunu anlayamadığımız için yanlış konuya yorum yaptığımızı sanmayın arkadaşlar. soru müthiş -yani işte müthiş diye jenerik bir sıfat seçtim- değil, bir gün uyandık ve ingilizce konuşmaya başladık, değil olay. öğrenmek zorunda kaldık.

kalmasaydık öğrenmeyecektik idiyse, o zaman demek ki şükürlük bir durum yine yokmuş. lütfen iff clause'larından birer lütuf gibi bahsetmeyelim.

bu mantıkla devletler Amerikan veya İngiliz mandasına evet demeli, üstün kültürün zaferini kabul etmelidir. hayırsız olaydan hayır doğdu diye kolonileşme süresince yapılanları da meşru kılalım ve hatta teşekkür edelim. ya trolsünüz ya da düşünme kıtlığınız var. ne diyeyim.

ingilizce ne yönünden soruluyor? ingilizler kolonileşmeseydi gittiğimiz yerlerde bu kadar rahat konuşamayacaktık deniyor. lafı çevirmeyin. sömürgecilik ve katliamlar asla meşru sayılamaz.

siz gittiğiniz yerlerde rahatça ingilizce konulabiliyor olsanız bile(!)

yahu bugünkü insan haklarının geldiği seviyeyi düşünün. düşündünüz mü? e hala giydiğiniz kıyafetleri, kullandığınız araç gereçleri vs. uzakdoğuda insanlık dışı halde çalışan kişiler yapıyor hatta bunların da bir kısmı çocuk işçi. o dönemde insan hakları falan hak getireydi ve bir sürü zulüm vardı, günümüzde insan hakları herkesin ağzında olmasına rağmen hala bu tür şeyler oluyor. hani bu kolonileşme sürecindeki zulmü haklı çıkarmaz ama sanki dünyanın işleyişi şu an farklıymış, siz de bunun bir parçası değilmişsiniz gibi davranmanız komik.

proletercim aslında benim yazdığım senin söylediğini anlatan bir şey, tam da o nedenle şükredecek bir şey yok diyorum. bir düşünür müsün dediğimi?

bugün ve dünün zararlarını kıyaslamada da sana katılamıyorum ama bunun önemi bile yok.

lingua franca kavramı ingilizce ile mi başladı? niye bu sebeple hayır duası edeyim? her dönemde bu işlevde diller olmuştur.

dilin kolaylığı ile falan ilgili olduğuna inanmıyorum, kime göre neye göre, yapısı ingilizce ile çok alakasız diller de var. her milletin ingilizceyi öğrenmesi aynı kolaylıkta değildir.

lisedeki bir arkadaşım okuyordu şuan görüşmüyoruz ama gıyabında film afişleri yaptığını okurken çok iyi para kazandığını duydum.
diğer kişiyide dersane hocamız anlatmıştı oda bölümün kurulduğunda ilk okuyanlardan o da gene ilginçtir kısa filmler vs hazırlayarak kamu kurumlarına satıyormuş bayağı iyiymiş durumu.

Bi projede oradan mezun biriyle tanışmıştım. O zaman tt internationalda calisiyodu simdi facebookta gördüğüm kadariyla çek cumhuriyetinde oracle'da. Ne is yapiyor bilmiyorum ama.

benim oraya puanim tutuyordu, cok da istiyordum ama dershanedeki danismanim puanina yazik etme, ygs'den alan bolume gidip ne yapacaksin vs. diye kanima girdi dolayisiyla bir ozel okulda tam burslu yazilim muhendisligi yazdim.

pisman miyim? evet
nedeni? bilmiyorum ama sanki bogazicinde okumak cok daha iyi olurdu (bolumden bagimsiz)

baya iyi bilirim,
intel, ibm, bsh gibi yerlerde rahatlıkla staj buluyor alt dönemlerden arkadaşlar.
benim staj yaptığım yerde de sırf boğaziçi diye diğer üniversitelerin bilgisayar müh. öğrencileri yerine tercih edildiklerine şahit oldum.

keşke bunu o dönemde görebilseydik de okusaydık diyorum.

beklediğimden daha farklı cevaplar geldi.. teşekkürler hepinize.

bu yılki tercih sıralamam itü elektronik-bilgisayar(her ikisi de %30ing.) onlar olmasa galatasaray bilgisayar olacak. dün cüneyt özdemir'in bir programını izlerken google'da çalışan bir boun mis mezununu gördüm ve araştırmaya başladım.

aslında o an; 'mis bölümünden 1 tane google çıktı diye hepsi öyle olmayacak ya' diye düşündüm. diğer google çalışanlarında bariz bi sabancı bilgisayar-elektronik mezunları göze çarpıyor. o yüzden biraz bu kanıya varmıştım.

linkedin'de biraz bölümle ilgili takılınca da vazgeçmiştim aslında. ne bekliyordum da ne buldum gerçekten şu an hatırlamıyorum, uykulu kafayla bakmıştım biraz da.

öte yandan neticede ygs ile alan yüksekokul statüsünde bir bölüm. onur durahim'e mail atmıştım bölümden, bana bilgisayar okumak istiyorsan üstüne mis yapmak daha mantıklı olur dedi.

şu an benim kafa çorba oldu.

edit: ayrıca linkedin'de bir mis mezununun bölümünü bs olarak yazmış. bachelor of science ise açılımı, bu lisans derecesi değil mi? mis önlisans sayılmıyor mu?

ben de izledim. sanirim, uçması kuşlar sınıfına dahil olduğu anlamına gelmiyor

programı izledim ama soruyu ben de anlamadım, kaçıranlar için soru şuydu

Bir biyolog için hangisi doğru bir ifadedir?

A. Atnalı yengeci bir yengeçtir
B. Fok Balığı bir balıktır
C. Dağ keçisi bir keçidir
D. Uçan sincap bir sincaptır

cevap D imiş

anlayanlar açıklayabilir mi ? :)

ailelere bakılıyormuş. mesela atnalı yengeci örümcek ailesine daha yakınmış, fok memeli, uçan sincap da başka bir ailedenmiş (adı garip bir şey) arkadaşım cevap c olmalı dedi ama d dediler.

Fok balıkları balık sınıfına girmiyor, memeli sınıfına giriyor. Belli ki şıklar bu mantıkla oluşturulmuş. Sincap uçabilseydi kuş sayılmayacaktı. Yarasa da uçabilir ama kuş değildir.

A şıkkında canlının dış görünüşü bir nesneye benzetilmiş. Bir biyolog bir canlının dış görünüşünden yola çıkarak o canlıyı sınıflandırmamalı. Bildiğim kadarıyla canlıları dış görünüşlerine göre sınıflandırmak Aristo'nun yaptığı bir çalışmaydı. (Tamamen sallıyor olabilirim, liseden mezun olalı çok oldu). Bu bilimsel bir yaklaşım değil.

C şıkkında canlının yaşadığı yer belirtilmiş. Canlılar sınıflandırılırken yaşadıkları yer de dikkate alınmıyor. Bu da modern taksonomi bilimine uygun değil.

B şıkkı zaten açık. Foklar balık değillerdir. Memeli canlılardır. Foklar akciğer solunumu yapar. Balıklar solungaçlarıyla solunum yaparlar.

Belki böyle bir yaklaşım ortaya konabilir.

Edit: Aristo konusunu doğru hatırlamışım.

tr.instela.com

Bu yöntem şu anda geçerli değil.

Yalnız dağ keçileri de keçidir diye biliyorum. Orda pürüz var gibi.

genel anlamda keçiler "capra" genus'una bağlı. bizim keçi diyebildiğimiz evcil keçiler "capra" genus'undan olsalar da aegagrus alt basamağındalar capra'nın. burada anahtar kelime "biyolog" kelimesidir ve uçan sincap da kaçan sincap da sıçan sincap da sincaptır, çünkü sincaptır.

ayrıca evcil keçilerin (yani genelde keçi diye aklımıza gelen şeyler) dağ keçisinin bir alt türü olduğu da söyleniyor;

en.wikipedia.org(genus)

Türlerin biyolojik ailesiyle (familya) ve cinsiyle alakalı. Fok balığı balık değil memelidir. At nalı yengeci gerçek yengeç değildir. Eklembacaklılardan başka bir tür. Uçan sincap cidden sincaptır. Dağ keçisi de keçidir ama bu soruyu hazırlayan gerizekalılar Mountain Goat diye aratıp dağ keçisi diye çevirmişler. Türkçede bu hayvan Ak dağ keçisi tr.wikipedia.orgğ_keçisi olarak geçiyor. Türkçesi gerçekten dağ keçisi olan hayvan ise İngilizce Wild Goat.

dağ keçisi ile keçi, sincap ile uçan sincap aynı 'cins'e ait hayvanlar değil mi? hepsi tür olarak farklı, ikililer cins olarak aynı. ee, aradaki fark ne?

Lim5in dediği doğru
dağ keçisi keçi
ama ak dağ keçisi Oreamnos americanus keçi değil yani Capra değil -soru hatalı

soru hatalıysa tekrarmı yarışacak?

Lumia almayın bence zaten uygulamalar bile yavaş yavaş desteklerini çekiyor windows phonedan whatsapp da buna dahil diye biliyorum

Pismanliktir. Windows bir bir uygulama destegini kesiyor. Yarin bir gun bir bakmissin whatsapp da kesmis destegini.

Onun yerine giris seviyesi android cihaz al.

Bana kalsa en temizi iphone 5s. Tam ebeveyn telefonu.

whatsapptan gelen videoyu izlerken bile problem çıkarıyor lumialar.

Hangi telefonu düşündüğünüze bağlı olarak değişir. Resmi olarak windows 10 alan birini alırsanız birkaç sene rahatça kullanır.

Whatsapp desteğini kesemezler merak etmeyin. Tüm yenilikler bir hafta gecikmeli de olsa mükemmelen çalışarak geliyor.
Anne-baba telefonu olmak için uygun.

General Mobile 4G şu an anne baba için ideal baya.

pişmanlıktır.

general mobile android one 4G satiyorum, sifir cihaz
kutulu acilmamis
fiyati 500 tl

Whatsapp desteği sadece bazı Symbian sürümlerinden çekilecekti. Windows Phone'lardan destek çekmezler.

Bence boşverin ve Asus alın

microsoftun sahibi bile lumia kullanmıyor olabilir.

fıtık gibi geldi bana. beyin cerrahisi uzmanına görünseniz sizin için iyi olur. eğer tedavi edilmezse daha fazla ilerleyecek, başınıza daha büyük dert açacaktır. www.mhrs.gov.tr üzerinden veya 182'yi arayarak devlet hastanelerinden randevu alabilirsiniz.

@yigitkaraca; teşekkür ederim ama neden beyin cerrahisi dediniz? öyle deyince bi korktum şimdi.

edit: ara ara sağ ayağım ve bacağımın üstü de sızlıyor.

ne olduğunu bilemem ama bel fıtığı olan biriyim, bir kaç kez kötülemişti belim, çok önemsememiştim, iyileşince devam etmiştim normal hayatıma, spora vs. en son basket oynarken belime birşey oldu, yerden kalakamadım. o zamandan bu zamana koşamıyorum bile.

bence bir mr çektirmen iyi olur. nedir durum anlarsın. mutlaka doktora git. ben de hiç beyin cerrahına görünmedim şimdiye kadar, galiba ortopedi ve fiziktedavi bölümüne gitmiştim. ama korkacak bir şey yok, daha gençsen dikkat edersen ciddi hale gelmez umarım.

dizlerini bükerek eğilip kalkmaya çalış. ani eğilmelerden kaçın. ağırlık filan çalışıyorsan, ya da spor yapıyorsan belin için daha dikkatli olmaya çalış.

fitik degilde baslangicida olabilir. Ortopediste gidebilirsin. MR ister zaten. MR cekilmeden bilemezler.

Benim fitigim var cok nadir agriyor. Doktor herhangi bi tedavi sunmadi. Sinire pek baski yapmiyor heralde.

bu tip ağrılarınız için iyi bir fizik tedavi doktoruna önce elle muayene olmakta fayda var. onlar zaten ağrının yerini tespit edip gerekli yer(ler) için MR isteyeceklerdir. ortopedi bu tip rahatsızlıklara bakmıyor. beyin cerrahı? 25 tane doktora göründüm bu tip rahatsızlıklar için, hiçbiri beyin cerrahı değildi, şu aşamada dikkate alma derim :)

fıtık omurga içerisinde olan bir olay olduğu için beyin sinir ve cerrahisi yapar ameliyatlarını. o yüzden beyin cerrahından randevu alıp mr çektirmeniz faydalı olacaktır.

@1shot2shots

Fıtık teşhisi konulan herkese fıtık ameliyatı yapmıyorlar neyse ki. Şu aşamada olan birisinin şikayetlerine önce fizik tedavi doktoru bakıyor.

Aynısı bende var. İhmalci biri olduğum için doktora gitmedim, ancak bununla yaşamaya alıştım gibi bir şey. Sabah yataktan kalkış şekli bile bütün günü etkiliyor. Sabah yavaşça doğruluyorum yatakta. Kollarımdan destek alıyorum belime yüklenmemek için. Kalkınca da kollarımı yere paralel şekilde kaldırıp dizlerimi, hafif de belimi bükerek ısınma hareketi yapıyorum. Bu hareketi yaptığım gün hiçbir sorun yaşamıyorum. Ama belimi ısıtmadan güne başlarsam oturduğum sandalyede bile birden belim acıyabiliyor.

Bir de bu bel yalnızca ortopedik yataklarda rahat ediyor gibi geliyor bana. Çekyatta, kanepede falan yatınca sabahtan itibaren rahatsız etmeye başlıyor. Sofrada birazcık uzaktaki bir şeye uzanmaya bile tırsıyorum.

Özü sözü bir olursanız problem kalmaz. Fazla muhabbete girmiyorum ben samimiyetine guvenmedigim ve sınırlarını bilmeyen insanlarla. Sınırlarını asarlarsa ya da muhabnet kurmaya çalışırlarsa sayet karşılıksız bırakıyorum ya da ufaktan uyarırım ve uzaklaşırım. Muhabbete girmek zorunda oldugunuz fakat mesafeyi korumak istediginiz insanlarla da ayni ortamda olma eyleminde göz temasi kurmam, uzun muhabbetlere girmem ya da ortak çıkar bitince ortaklık biter, bittikten sonra görüşmem fazla, bir yerlere cagirirlarsa kibarca reddederim.

"nazik" olma. ve evet yanlış insanlarla takılıyor olabilirsin. örnekleyeyim, çok düzgün 20 seneden fazladır savunduğum arkadaşımı hayatımdan çıkardım. hiç pişman değilim. dışarıdan kişi hakkında uyarı geliyorsa bir durup düşünmeli. ama sen kendin algılamışsın durumu bu iyi bir şey. durma o ortamlarda. insandan bol bir şey yok, illa kafana uygun seni anlayan, çıkarsız insanlarla karşılaştırır hayat seni. dünya abartılacak bir yer değil. her şey mükemmel, arkadaş bol olmak zorunda değil. hayat kısa üzülme böyle şeyler için. bırak ve devam et.

ben samimi olana kadar buz gibi olan insanlardan olduğum için genelde çekinirler benden, ben de ilişkilerde biraz seçiciyimdir zaten, hayatımda şu söylediğin pozisyona hiç düşmedim. tanışır tanışmaz can ciğer olma insanlarla biraz tanımak için bekle mesafe koy.

@karacigeri
@tiredpanda
@pamuk helva

teşekkürler güzel yorumlarınız için.

üniversite hazırlık sınıfında olduğum için bu insanlarla mecburen aynı yerde durmak zorundayım. az önce yaşadım bu olayı, daha önce de yaşadım, ertesi gün onların derdi bu işi fiziksel kavgaya götürmek.

ben işi konuşarak halletmeye çalışıyorum. ben de biliyorum gidip birinin affedersiniz ağzını burnunu dağıtıp eline verip hiç uzatmadan işi orada bitirmeyi ama yapmıyorum. onlarsa bunu istiyor. ben elimi sürmüyorum bile. bu yıl kaç kez yaşadım. hepsi de fiziksel saldırıda bulundu, elimi bile sürmedim. yani iğrenç ve hiç yaşlarına uygun hareketler değil. belli ki sorun bende de var ve bence kesinlikle en büyük sorun nazik olmak, bunlarla aynı dili konuşmamak.

şimdi yarın bu kişiyle yüz yüze gelince biliyorum, aynı konu açılacak belki. ben yine konuyu açmamaya çalışacağım, açılırsa konuyu falan değiştirmeye çalışacağım. öyle yapınca da bu salaklar sanıyor ki 'benden çekiyor.' ben oraya ders çalışmaya gidiyorum sonuçta, kavga edip kimsenin huzurunu kaçırmaya hakkım yok.

ama ne bileyim işte. öyle saçma ki.. sonunda gidip kendimi kitaplara vereceğim. nasılsa bu tiplerin kitaba alerjisi oluyor, yaklaşmıyorlar kitap okuyan görünce. gerçekten ne desem bilemiyorum.

Dış görünüşle alakalı. Yüzünde en küçük bir tebessüm varsa herkes samimi bulur. Ben bazen dışarıdan sert gözüküyorum. Okulda üç ay gördüğüm adam ancak dördüncü aydan sonra görünce el uzatıp nasılsın diyor. Buna tamamen ben sebep oluyorum. Çünkü gözlemlerime göre arkadaş olmayacağım biriyse karşımdaki kişiyi baştan baskılıyorum. Yine gözlemlerime göre biri hakkında bundan arkadaş olur, bu adam normal/kafa dengi/sağlıklı diyorsam hiç şekil şukul yapmadan muhabbet kuruyorum. Olay arkadaş seçimiyle ilgili. Kendin gibi eli kolu rahat duran adamlarla arkadaş olursan kimseye gevşeklik ayarı çekmek zorunda kalmazsın.

ben de aynı dertten muzdaribim.

@dissendium, en güzel taktiği vermiş. bundan sonra tanışacağım kişiler için uygulamaya çalışacağım ama zor.

espri yapmak, güleryüzlü ve kibar olmak, muhabbet etmek güzel şeyler ama sonrasında kendinizi "ben bu adamla mı arkadaşlık yapıyorum" modunda bulabiliyorsunuz.

güzel insanlar çok azalmış. kabalık, hoyratlık... uykum da kaçtı zaten.

@runfor

insanların yetiştirilme biçimleri bu. adam hayatında ailesinden-çevresinden güleryüz görmemiş, karşılıklı saygı görmemiş, insanlık görmemiş.. kabalık görmüş, saygısızlık görmüş, üstünlüğün her şeyi bildiğini sanmakla ve fiziki güçle olduğunu görmüş ve büyüyünce de bu hale gelmiş.

artık öyle bir hal aldı ki ülke, yani insanlar öyle değişti ki, karşındakini insan yerine koyup espiri yaparken, gülerken, yardım ederken bile iki kez düşünmeniz gerekiyor.

söylenecek söz yok gerçekten ya. fikir olarak ayrıştığımız yetmiyormuş gibi bir de bu çıkıyor. insanlar ayrıştıkça ayrışıyor. öyle mide bulandırıcı ki..

Ben de samimiyimdir ama enseye şaplak tarzı bir insan olmadığım için bu tarz hareketlerde bulunan cıvıyan insanlara ciddi bir şekilde "bu tarz şeylerden hoşlanmıyorum bir daha yapmazsan sevinirim" diyorum karşı tarafta hemen hizaya geliyor gelmeyen olursa da selam vermem geçerim çokta mühim değil.

nazik olmaya devam, bu sırada sadece gülümseme. gerekli iletişimi minimum seviyede tut. ve gülümseme. aynısını yapıyorum. kafam harika. gülümsememek önemli. sen güldüğünde enseye şaplak gelir tabi.

elmas

apple hissesi gömerim..

apple'ın yine fbi ile davalık olduğu gün parayı basarım apple'a, sonra zamanla sular duruldukça, ne bileyim çeyrek sonuçları güzel geldikçe yükselişin keyfini çıkarırdım.

* yatırım tavsiyesi değildir.

edit: kağıtları bir tüp içinde gömün. zaman kapsülleri gibi.

külçe altın

kağıt olmayacak. çürümesi bir iki ay sürer. kışın gömdüğünde yazın bir şey kalmadığını görürsün. paslanacak şeyler de olmamalı. en iyi seçenek altın ya da değerli taşlar (elmas, yakut, safir filan).

sıfır toyota.

Mercedes.

bir saniye bile düşünmem mercedes alırım.

merso <3

bir saniye düşündüm ve kararım mercedes.

Mersedes her zaman gideri olan bir araba. 3 sene sonra değer kaybın aynı olacak, 3 sene merso yq bindim diyeceksin.

alırken aynı para olabilir ama işletim gideri diye bir şey var, aradaki önemsiz 3-4 litrelik yakıt tüketimini saymasak bile 10 yıllık araba elbet sorun çıkaracaktır parça değişimi isteyecektir, merso masraflı olur. auris alırım riske girmem, beklenmedik bir durum ortaya çıkmazsa yıllık bakımları hariç sorun çıkarmaz 3-4 yıl.

@signore'nin dediklerini dikkate alınmasını tavsiye etmekle birlikte yine de mercedes diyorum. ben burdan bakınca uçurum görüyorum iki araç arasında.

vergileri, bakımı falan sorun olmayacaksa mercedes, onlarıda araştırmanı öneririm.

Mercedes.

merso, sıfır araba için merso kaçırılmaz

63 bin üstelik benzinli ben Mercedes diyorum.

Madem yakıt maliyeti önemli değil, aldıktan sonra her şeyini yetkili serviste yaptırabilecek maddi durumum varsa Mercedes. 2007 eski değil onun için.

Auris diyorum. 2009 senesinde babam sıfır doblo almadan önce hemen sattık bir adet Mercedes 97 model e200. Çılgın arabaydı bir gün sabah kalktık kumandaya bastık ve araç açılmadı beyni bişi olmuş 1300 tl, kış günü birisi arka tampona vurmuş kaçmış 1000 civarı yine, durduk yere arka cam makarası bozuldu 400 tl, xenon far patladı, koltuk ayarı cartladı en sonunda adam sattı ve sıfır doblo aldı.

Yani eğer mercedeste üst düzey bir model alamıyorsan bana göre bu 0-5 yaş arası bulaşma. Ondan öncede 94 e200 mercedes vardı oda aynı. Çıkan masraflar dokunuyor yani, 3-4 sene kullanacam diyorsun al sıfır arabayı bak keyfine kafan rahat istediğin yere git gel.

Gördüm arttırıyorum; Auris'i çok beğendiğinizi varsayıyorum böyle bir kıyas yaptığınız için.

İkinci el Auris alır hem sıfır araç değer kaybını onlerim hem de ne kadar Mercedes de olsa 10 yaşında Türkiye şartlarında yaşlanmış, servisi parçası her şeyi pahalı bir araba almamış olurum. Auris'i de 2-3 sene sonra fazla yaşlandırmadan satarım. Aslına bakarsanız su an arabaya para bağlamam ama neyse.

Auris. Beynini dinle kalbini değil. İlerde yüksek modelli bir mercedes alırsın ama şimdi değil.

1.8 184 SC li w204 kasa kodlu olan olması gerek;

Yakıt 9-10 yakar. Ama hakkını verir, çoğu mercedes gibi hantal kalmaz. Hele uzun yolda muadili çoğu arabayı üzer.
Amg şehir içi toyota dan konforsuz olur. Ama görünüşüyle telafi eder.
Şanzıman makyajsızlarında (sizin dediğiniz araç) 5 ileri olması gerek. Facelift lerinde 7G-TRONIC gelmişti. Ama kullananlar daha dayanıklı ve sorunsuz olduğunu söylüyo bunun.
Bu motorun lpg uyumu iyi diye hatırlıyorum.
vs.vs.vs..

Ben olsam iyice araştırıp, iyi bir servise göstertip merso alır yıllarca binerim. O kompresörün hırıltısı bile yeter :')

genelde bu tip ikilimlerde sıfırı tercih ederim ama burada mercedes demek zorundayım.

düşündüm de cevabım mercedes. ilerde acar okursun artık.

avantgarde ve ubuntu sans

times new roman :/ düz adamım. her şeyi times new roman'da yazarım istisnasız, değiştirilmesi gerekirse en son değiştiririm. belki biraz da garamond olabilir ama garamond'u daha ziyade okuması zevkli oluyor. yazarken pek sevmiyorum ama times new roman'a erişimimi engelleseler garamond'u seçerdim.

Tahoma Ve Ubuntu

calibri.

Calibri.

verdana ve georgia

Gothic Narrow

bende cevap veriyim :D

Lora, Georgia, Sagoe Uı

webdings. karakterimi yansıtıyor.

bookman old style

Bütün dilekcelerim times new roman 12 karakter :( der meister gibi düzlükte sinir tanımıyorum.

helvetica.

helvetica ve georgia

dosis
neosans

tasarıma göre değişir ama genelde Petal, Everglow, Fairybells Script gibi script fontları çok severim. Brandon Grotesque ve Raleway de favorilerim arasındadır.

Century gothic. Sade karizmasi var.

Constantia

eğer resmi bir kağıt ise (sınavlar, raporlar, cv vb.) times new roman, arial veya calibri.

kişisel bir not vs. ise segeo print.

Sansation

Cambria

comic sans

Calibri.

bebas neue

consolas

Oha niye kimse yazmamis? Myriad Pro bence.

Monaco

helvetica sanirim el aliskanligi ama trebuchet ms, tahoma hatta arial zaman zaman times new roman bile

Yurtiçi kargo "vision van" kullanmaya başlarsa hayatımızın bir parçası olabilir aslında. :)

Güzel bir örnek var aşağıdaki videoda ama ortadoğuya gelişi ne kadar sürer, bilemiyorum.

m.youtube.com

dronelar için pek hayata geçmemişte olsa halihazirda bir cok kısıtlama mevcut. ilk önce bir drone sahibi olduğunuzda bunu emniyete tescil ettirmelisiniz. ondan sonrada uçuşa yasak alanları tanımlayan bir belge imzalatıyolar size. Bunların ihlali durumunda 17.000 tl ye kadar cezası var.

ya şu kişisel bilgisayarlara gereksiz diyen eleman gibi olmak istemem ama bence dronelar hiçbir zaman hobi ötesine gidemeyecek biz normal kullanıcılar için. amazon vs. endüstriyel kullanımını bilemem.

droneların yayılma ve gelişme eğrisine baktığımızda 5 yıl falan oldu ama çok bir gelişme yok.

misal phone çıktıktan 5 yıl sonra piyasa akıllı telefonlarla dolmuştu. tabii telefon gibi hayatın merkezi olmuş bir araçla karşılaştırmak mantıklı değil. sadece fikir vermesi için söyledim. direk karşılaştırmadım.

Sedat dayım ösoya türkmenlere yolladı büssürü, çoktandır weapon of mass destruction sınıfında.

enerji sorununu çözmeden hayatımıza yerleşmesi uzun sürecek bence

kişisel bilgisayar, tv falan bböyle dertleri yok. drone denen şeyin şarjı ne kadar gidiyor, öncelikle bunu konuşmak alzım. bkz elektrikli arabalar, aynı sebbbepten fail yedi.

kullanılır, ama tv veya bilgisayar gibi olmayacak ileride bbence.

20 yıl sonra.

günlük hayatta atıyorum kargo drcne'ları için wifi şarj istasyonları yapılabilir aslında. zaten tesla'nın da yapmaya çalıştığı şey bu arabalarında.

1

koşu ayakkabısı gibisi yok. çok rahatlar.

bu arada ağır derecede zevksiz bir adammışsın.

1

1'i beğendim ben en çok ama 3 de güzelmiş.

3