hımm, tabii. "the horror, oh the horror." diyeyim, colonel kurtz diyeyim.
kolonileşme kaçınılmaz bir aşama idiyse ingilizler olmasaydı başkasına teşekkür edilecekti sanıyorum.
russel da aylaklığın değeri için haksız düzenlerin kaçınılmaz olduğunu, sonuca değdiğini söylüyordu mesela. tabii "gelişme" ve "gelişme"nin sonsuzda bir yönü olduğu konusunda bilgi sahibi olmaktansa fikir sahibi olmak bir opsiyon mu, zaruret mi, emin değilim.
bir de, bu söylendiğinde aklıma şu geliyor: var olduğun anda var olduğun anın sonrasını kayıp gibi görebilir misin? çünkü gelişmeyi tahayyül edemiyorsan, ana kadarki bilgiye sahipsen, hızlı ve adaletsiz "gelişme" ile yavaş ama belki daha adaletli bir gelişme arasındaki tercihi kim yapıyor tam olarak?
"gelişme"deki tek yönlülük iddiasına, bilginin birikmesi dayanağına bağlı olarak sahip olduktan sonra, andan sonrasının farazi kaybına üzülebilecekmiş gibi, hızlıyı yavaşa tercih ediyorsak, aksini yapmamızı engelleyen nedir? hızın bir sınırı olmadığına göre, "yavaş gitmedik" diyeceğimize "daha hızlı olabilirdik" de diyebiliriz?
o zaman her şey görece hızlı, dolayısıyla görece yavaş değil mi? aynı kavramın niceliği varsa zıtlarıyla var olmalı?
belki daha hızlı öldürebilirlerdi insanları mesela. neden o kadar yavaş gidilmiş? acaba o zaman şimdilerde değil de ikinci dünya savaşı çıkmadan evvel falan ingilizce vs öğrenmiş olur muyduk?
1500'lerde yaşayan adam da şükür kağıdı, kalemi üretebilmemize falan dedikten sonra yani herkes zaten ancak önceki zamana kıyasla şükredebildikten sonra bunun her kıtada milyonlarca insan öldürüp nehirleri kızıl akıtacak kadar hızlı gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin ne önemi var, insanların yok edilmesinden başka? zaten olacak olan bir şeyin yani "gelişme"nin böyle olmasına neden şükredeyim ki?
şükür mükür etmiyorum ben. şakası bile kötü. bir hindistan proleteri bulup atalarının hikayelerini sormalısın belki de.
0