ben sanırım gidicem ama çok belli de değil. arkadaştan geri bildirim bekliyorum

gitmicem ben.

Ben

Endnote, Reference Manager var. Latex'te yazıyorsanız bibtex.

mendeley

zotero

the game www.imdb.com

stoker
mindscape
identity
shutter island

klişe olacak muhtemelen izlemişsindir, gerçeküstü ama o kadar da değil:
prestige
inception
now you see me

unuttum ya la
usual suspects kesin izle delirirsin :))

jagten

the body

The Sixth Sense

dur ben bizim manitaya bakmıştım avrupa için bir kaç link olacaktı elimde atayım pm

özellikle vişne kızılı dediğin tonu istemediğimi belirtmiştim zaten, daha yumuşak bir ton arıyorum...

bu konuda çok detaylı bilgiye sahip değilim, direkt resmi gösterdim, "aynısını yapabilirim" dedikleri için de güvendim geri zekalı gibi.

güzel bir kuaföre git ve saçını oryal ile açsın sonrasında istediğin rengi yaptırırsın fakat kaliteli güzel bir yere git. olmadı git kendin boya açtırdıktan sonra.

evde biraz düzeltip öyle gideyim dedim kuaföre. cadı gibi hissediyorum, dışarı çıkmak bile gözümü korkuttu. olmazsa öyle yapcam, ne yapayım.

selam kadın ;
"bir bilgiç/tecrübe sahibi acil olarak yeşillendirse çok iyi olacak" demişsin,
aslında kuaför yeşillendirse daha iyi olur bence. zira kırmızı rengi zıttı yeşildir, ve o cırtlamayı söndürür. içinde yeşil olan bir renkle boyamalısın bence.

@trumanshow çilek sarısı olduğunu bilmiyordum, tıpatıp aynı olmasına gerek yok zaten. sıcak yumuşak bir ton arıyorum. dediğim gibi "yapabilirim" deyişine güvendim. 6 yıl saç üzerine eğitmenlik yapmış bir de...

direkt gidiyorum madem. cumartesine kadar düzeltmem lazım. şans dileyin bari :(

@neynep yeşil artı zaman kaybı olmaz mı yahu, ne yazık ki vaktim yok. olabilecek en kısa zamanda kurtulmalıyım :(

edit yapamadım, devam ediyorum :
..ama bu istediğin rengi verir diyemem. başına bandana bağla, çık git kahverengi boya al bari, sanırım her renk bundan iyidir, modundasın çünkü. hemen ardından açtırma saçını, boya neyse de. geçici renkli boyaların kahverengisi var bi de, o olabilir. hem rengi kırarsın, hem de saçının kalitesini sıfırlamamış olursun

daha önce sarı deneyimim var, baya yıprandı zaten saçlarım. iyice fena olacak cidden.

boya akıtıcı diye bişey var. kuaför malz. satan yerlerde bulunabilir. oryal içermez saça zarar vermez. bulamazsan bir kutu c vitamini hapı al, ez onları, şampuan ve suyla karıştırıp kafanda tut 1 saat.

kurtulmaya hemen çalışma bence zaten akar o saç. oryal falan sakın kullanma gerek yok zaten.

nasıl bi vakit kaybı, anlamadım. az dozda yeşil koyunca yeşil olmayacak, kırmızı artı açık yeşil, kahverengi tonu olur.

bu pazar nikah var, telaş bundan. güzel bir ton arıyordum, farklı ama doğal bir şeyler... kahverengiden de hiç haz etmem. daha çok bok ettim, düğüne bu kafayla çıkmak büyük travma olur....

bahsettiğim akıtıcı bu.
www.kuaforsepeti.com

zarar vermez saça kesinlikle.

bi de başka bir akıtma yöntemi. selenyum sülfid içeren şampuan bul, bir kaç gün üst üste saçını onuna yıka.

aynısını mesaj da atmıştım sözlükte
biraz zaman geçince üzerine yine boya attır. en olmadı bi an önce kuaföre gidip amerikan şampuanı yaptır. o boyayı akıtıyor, boya tazeyken daha iyi akıtıyormuş. yeniden boyatırsın. ben kızıl kızıl diye ne patlıcan morları, ne pembeler, ne bi garip töbe yarappim kırmızılarından geçtim, inanır mısın hürrem kızılı denen bakır tonu 5 yıllık kızıllık maceramda en bayıldığım oldu.

Saç uzunluğuna göre 2-3 paket Loreal Excellence 8.1 KüllüSsarı boya al ve saçını talimatlara uygun olarak boya. İstediğin renge yaklaşırsın. Sakın gşdip saçını açtırmaya kalkma. Boya akmadan üzerine boya tutmayabileceği için saçını boyamadan önce 5 kere filan yıkamış olsan iyi olur. O kadar vakit yoksa 3 de olur.

Dediğimi yapman halinde saçın sarı olmayacak. Boya boyayı açmaz. Tonunu yumuşatacak sadece saç renginin. Küllü tonlarda yeşillik olduğu için o kötü kırmızılık geçecek.

@groove salad olmazsa onu da deneyeceğim, üç günüm var, kısa yoldan temiz bir şekilde kurtulabilsem müthiş olacak.

@shubulubapshubaptishaluva zaman geçmesini bekleyemiyorum, sorun orada işte.

kuaföre gitcem şimdi. hepinize çok çok teşekkürler <3 tavsiyelere göre bir yol izleyeceğim. bakalım.

sacini bol bol yika, akitabildigin kadar akit boyayi. sonrasinda ya baska bir kuafore git duzelttir, ya da kinayla boyamayi deniyebilirsin. internetten arastir, kinayla boyadigin sacin rengi nasil oluyomus diye. senin istedigin renge yakin bir renk veriyor. ilk basta biraz parlak olabilir ama sacinda kinayi az tutarsan belki su anki halini duzeltir. ama tabi kinanin normal boya gibi akmadigini, bir kere boyayinca kalici kuafor boyasindan bile cok daha uzun sure kafanda kalicagini soyliyim bastan.

bakiiim..hmm.. (hesapladım) 6 senedir kızılım ve hiç pembe olmadım.
..ama başkalarında gördüm, maalesef böyle bir şey oluyor.
tarçın, bal köpüğü, soğan kabuğu falan gibi renkler karıştırıyorlar benim saç boyama (bakıra), o nedenle belki de.
sanırım kuaförler şöyle anlıyor genelde:
kızıl - kırmızı tonları
kızıl ışıltılar - kahve kızıl arası renkler
turuncu - bakır
sarı - ..kartela çok geniş..

edit: arap sabunuyla yıkamak da saç boyasını akıtıyor. ama saçlar arap saçına döndüğünden iyice kremlemen lazım arap sabunundan sonra.

www.haberler.com

özellerin sgk anlaşması olmayanlara tüm parayı bayılıyorsunuz onlar ne istiyorsa, ki hastaneden hastaneye değişiyor. orayı arayıp ya da internetten kontrol edip sgk anlaşmaları var mı kontrol edebilirsiniz.
anlaşmalılar da genelde zaten %20 indirim bilmemneden indirim gibi koşullarla anlaşıyor yani özele girip tüm faturayı devlete kesip elinizi cebinize atmadan çıkamazsınız. ya da ben öyle özele denk gelmedim

ssk ile anlaşması olan özel hastanelerin anlaşmalı tüm polikliniklerine gidebilirsiniz.
12 tl devlet payı+hastanenin belirlemiş olduğu muayene ücreti (kliniğe ve hastaneye göre 40-75 TL arası ve hatta daha fazlası; değişebilir) ve varsa yapılacak tahlillerden çıkan farkı (12 tl, 16 tl,53 tl gibi artık tahlile göre değişir. mesela ben son smear testine 21 tl fark ödedim) ödersiniz.
bir de ilaçlarınız almaya eczaneye gittiğinizde hastane payı+yazılan ilaç sayısı kadar 1 tl+ ilaçların yüzdesi gibi bir bedel ödeyeceksiniz.

acile poliklinik muayenesini bekleyemeyecek durumda iseniz gidersiniz.
trafik kazası, kalp krizi, beyin sarsıntısı, astım atağı, ani gelişen yüksek ateş, kusma, karın ağrısı v.b

şimdi özel hastanelerin acillerinde uygulanan renk kodu uygulamsı var.
trafik kazası, kalp krizi gibi durumların kodu farklı oluyor. bu şekilde acile gelmiş hastalar hiç bir ekstra ücret ödemeden acil serviste tedavi olabiliyor.

ama mide bulantısı ishal v.b. durumlar için acile kaydınız farklı bir renk kodu ile oluyor (örneğin yeşil kod)ve bu durumda acil servis sizden yaptığı tedavinin ücretini ödemenizi talep edebiliyor.

mesela ben eskişehir acıbademe 1 sene önce astım krizi ile gittiğimde hiç bir bedel ödemeden ilk müdahale yapılmışken (serum+buharlı ilaç) aynı hastaneye 1 yıl sonra yine astım krizi ile gittiğimde aynı tedaviye 53 tl bedel ödedim.

bu hastanenin politikasına göre değişmekle beraber yukarıda saydığım durumlar için hiç bir özel hastane acil serviste ücret almıyor.

edit: hemen bir örnek vereyim, rakamlar çok net olmamakla beraber aşağı yukarı böyle.

ssk anlaşmalı acıbadem kadın doğum polikliniği yıllık kontrol muayenesi için:

12 tl ssk payı+ 59 tl muayene ücreti +21 tl smear tahlil farkı toplam 92 tl ödedim.

ilaç vermedi. ama buna rağmen eczane sistemine (tahmini) 5 tl muayene parası düştü. bir sonraki hastalıklarımdan birinde ilaç alacağım zaman bu muayene ücretini de tahsil edecek eczane benden.

bu arada aklınızda olsun devlet hastanesinden randevu alır da gitmezseniz mutlaka iptal ettirin. aksi halde yine eczane sistemine 4 tl muayene bedeli işliyor. sonra ben muayene olmadım ama demeniz de bir şeyi değiştirmiyor.

kod olayını bilmiyorum ki @balik krakerin anlattığı mantıklı geliyor. bir duyuru yapılmıştı geçen aylarda aciller her hastanede ücretsiz. ücret talep eden hastaneyi şikayet edin, eğer bir kaç böyle şikayet edilirlerse sgk anlaşmaları iptal ediliyormuş

"Osamanik OSMANİNSKİ"
"sadece Osman"
"Osman Osman Osman Osman Osman Osman Osman Osman" dövize sığdığı kadar
"Osmanski OSMANOVİÇ"

Lord Osman Osmanski
Sir Osmanya Osmanski

İsme göre(gerçek ismine göre) daha yaratıcı bir şeyler çıkabilir

bence az ünlü bi oyuncunun ya da futbolcunun adını yazın. güzel bi takım elbise giyin, eğer erkekseniz, sonra cool bi şekilde beklemeye başlayın. millete heycan olsun.

ya da;

-oldoviç eki olabilir. osmanold osmanoldoviç.

Osman OSMANOV

Osmanis Osmanyan Yunan anne-Ermeni babadan doğma gibi dikkat et faşistler dövizini yırtmasın :)

Bir sürü isim türetilebilir aslında. Futbolcu isimlerine falan bakabilirsin.

OSMANOV OSMANSEN
OSMANDO OSMANOPOLİDİS

NOT: Haydaaaaa ben yazana kadar millet yazmış :)

bir de şöyle deneyelim:
adının sonunda -han
soyadının sonunda -can var
buna kafiye bulabilir misiniz?

Sir Orhanus Kumcanis
Lord Orhanyan Kumcanova

...hanov ...canski

ayrıca anası babası ismi koyarken kafiye bulmuş zaten :D

..hanım
...canım yaparsın aeheahfhaef

oğuz atay aşığı biriyse mesela, selimciğim ışık gibi ....hancığım ...can yazabilirsin.

hediye kesin al bi yere götürsen de, sonra biraz da al oyna. çocuklar kendileriyle ilgilenilmelerini çok sever. plastik top alıp parka bile çıkarsan, hesapları çekmenden daha çok sevindirir o çocuğu. o hesap falan bilmez. onunla oynanmasını bilir.

hediye alabilirsin eğer para durumların iyiyse tabi dışarı da götürebilirsin. ama 3 yaşındaki bebede yer edinmez anne babası hatırlar.

3 yaşında yeğenim var. hediye al da ne alırsan al. bayılıyorlar. sonra götür işte herhangi bir yere. yaş ufak olduğu için gidecek yer kısıtlı. hava güzel, darıca hayvanat bahçesine götür.

cansınız.

hediye al, gezdir, otur oyunlar oyna, uyuyana kadar onunla ilgilen.

bu dünyada seni kurtaracak tek şey çocuk gülümsemesidir. bir çocuk kendisini mutlu eden birini asla ama asla unutmaz. ben hala teyzemin eşinin bana aldığı balonu unutmuyorum mesela. bütün bir kına boyunca benimle ilgilenmesini falan. o yüzden her ne kadar teyzemle araları bozulmuş olsa da içimde korkunç güzel bir minnet var adama. senin de böyle olabilmen için çok güzel bir fırsat var elinde, ne güzel.

darıca uzak dersen marmara forum avm mi ne var avrupa yakasında, oraya gidin. akvaryum falan var. balıkları izlerken kendinden geçer zaten. ordan da bi hamburger paylaşırsınız, enerji kaldıysa da ufaklıkta oyun salonuna girersiniz avm içerisindeki.

Birlikte vialand'e gidebilirsiniz. 4 yaşından küçüklere ücretsiz diye biliyorum. İçeride de bir sürü zımbırtı var, sıkılmaz kolay kolay.

Kişisel tavsiye: Hayvanat bahçesine götürmeyin.

lütfen hayvanat bahçesi gibi bir fikre kapılmayın, çok rica ederim.

reis sana tavsiyem çocuğa küçük bi altın künye almandır zaten onun oyuncak moyuncak bissürü vardır şimdiki çocukların oyuncakları çok fazla.

al ufak bi altın künye, tak koluna o kadar mutlu olur ki durmadan koluna filan bakar böyle :) nazar boncuklu olsun.

bi çocuğu mutlu etmek dünyadaki en güzel şey :)

benim kuzen de bugün 3ünü bitirdi. oyuncak alırken araba tren iş makinesi sınıfından çıkıp müzik aleti filan alabilirsiniz. bizimkine gitar ve davul almıştık. plastik değil ama bildiğin unkapanından.
turkuazoya götürebilirsiniz. bizimkisi bayılıyor öyle şeylere. ama vialand denmiş misal, bizimkini kolay kolay minik eğlence aletlerine bile bindiremiyoruz. hareketini kontrol edemediği için, yüksek gürültülü ve ışıklı olduğu için korkuyor inmek istiyor sürekli.
maddi sıkıntı yoksa güzel bir bisiklet de alabilirsiniz. hem bir kaç sene daha kullanır hem de unutulmaz, ilk bisikletimi bilmemkim almıştı der/derler.

Akvaryum forum istanbul avm ve aqua floryada var guzel bir gezme olabilir bence de.

dediklerinizi yaptım hediyeye boğdum ve çıddırıyoruz. çok sağ olun çok teşekkürler. parka götürdüm. ara ara götürüp getirdim. emmi gitti dedi annesi şaka yaptık nasıl ağladı. pazartesi nasıl ayrılıcaz bilmiyorum. :(

yok gardaş niye kaybolsun. ben kitap göndereceğim zaman ptt kargo kullanıyorum. yurtdışından gelen paketlerimi de ptt getiriyor hep. sıkıntı yaşamadım henüz.

kırılacak bir şey için garanti veremem de, kaybolacağını sanmam. almanya'ya bile gönderdim 8 günde gitti başına bir şey gelmeden. ptt kargonun kötü bir imajı yok şuan.

+ykyt kırılmalıları bilemiyorum.
ama büyük kargolarda ptt on numero. bir defasında yurttan memlekete sezonluk kıyafetleri gönderdim. öğlen aldılar yurdumdan, gece ben bindim otobüse, sabah eve gelince bi iki saate kapıda gönderdiğim kolilerim vardı.

bir bok olmayacak.

arap dini halka kaderciliği öyle işlemiş ki hangi felaket olursa olsun kabullenip hayatlarına devam ediyorlar.

Senin anne babanı devlet veya karşıt görüşler hırpalarken oh iyi oluyor anarşiklere diyen halk şimdi de aynı şeyi söylüyor. Ama geçmişte ailen, şu an biz mücadele edip dövülmesek, öldürülmesek hiç bir kazanım elde etmek mümkün olmazdı. Yapacak bir şey yok seçimde on yıllardır aynı zihniyet sandıktan çıkıyor onları referans alarak taleplerimizi belirleyemeyiz.

pek bir şey değişmeyecek. gezi olayları başladığından itibaren babam sürekli 'umutlanma, bunlar daha önce de yaşandı, bu kadar oy almaya devam ettikçe eylem yaparak bir şey değişmez, insanlar da ölmeye devam eder.' demişti. ülkede istifa edecek bir etik anlayışı yok çünkü.

oy almaya da devam edecekler, arkadaş çevremde oy veren yok, çekirdek ailemde oy veren yok, ama çok fazla akrabam var oy veren. mantıklı bir açıklamaları da yok.

akpye oy veren insanlar şuan hayatlarından memnunlar. ters bi durum olmadıkça akpden vazgeçme sebepleri yok. kriz vs çıkarsa belki. ayrıca akpnin başarılı olması tamamen akpden kaynaklı değil türkiye'de müthiş bi muhalefet boşluğu var. özellikle sağ oyları blok halinde akpye gidiyor. chpnin zaten bu ülkede alacağı maksimum oy %30'dur. ( yıllardır konuşulan %70 sağ, %30 sol seçmen olayı). alternatif sağ partiler çoğalması lazım.

ülke çalkalandı falan diyorsun ya öyle bişi olmuyor. taksimde kızılayda olan oalylar bütün ülkeye mal edilemez. twitterda facebookta olmuyor bu işler. git anadoluyu gez o insanların hiçbirşeyden haberi yok. burda çok büyük bi devlet sorunu var ülkenin bi kısmı tamamen ötekileştirilmiş durumda. tayyipte bunların üstüne yürüdü ve başarılı oldu. bu ötekileştirme daima vardı.

gmzo +1

Aynı yorumu yapıyor babam. Bizim zamanımızda da sokaklara döküldüler, nice gençler öldü hiçbir şey değişmedi diyor.

Ben de senin gibi büyütüldüm. 87liyim. sanırım bizim kuşağın çoğu böyle.

Demek ki teknoloji, ilerleme, ekonomi vs önemli değil. Tek gerçek din. Din üzerinden siyaset. Bu sadece bizim ülkemiz için değil tüm dünya için geçerli. Dinlerin çok büyük etkisi var toplumda. Bunu elinde tutan herkesi her şeyi yönetir. Padişah da olur kendine de taptırır ülkeyi de soyar Allah için yardım da toplar... Benim yorumum bu.

Şu an mutlu olan bi parti taraftarı yok, ille de mutlu olan varsa ancak ölü seviciler vardır,

gmzo +1

aynısını babam da dedi ve ne yazık ki haklıydı da. bundan 15-20 sene sonra -o kadar yaşarsam ve çocuk sahibi olursam- sanırım ki ben de çocuğuma aynılarını diyeceğim. acı ama gerçek.

@jamalbsf ne kazanıldı peki o günlerde dövüldüler öldürüldüler de?
ne oldu ali ismail, berkin ve başkaları öldüğünde? deniz ölünce ne değişti?onu geçtim, menderes ölünce de ne değişti? ölüm ne değiştirdi şu ülke tarihinde?

bu gidişle bir şey değişmez. ben de değişir zannediyordum evet, onca skandal olayın üzerine umutlandık hepimiz ama bu son seçim bize gayet net bir mesaj verdi: akp öyle ya da böyle halkın büyük bir kısmının desteğini ne olursa olsun almasını biliyor. bu adamlar seçmenini oldukça iyi analiz etmiş ve gereken neyse onu yapıyor, başarılı oluyor.

yalanlarla yürüyen bir politika izliyorlar. her yalanından, çelişkili ifadesinden sonra "korku ona bunları yaptırıyor" gibi bir düşünceye kapılıyordum hep. halbuki gördük ki aslında pek de öyle değilmiş. bize çok fantastik, abartı gelen "ötesi yok yahu" dediğimiz türden yalanlar, demeçler halkın büyük bir kısmı açısından önemseniyor. "kardeşim" edebiyatı, seçmenini yücelten konuşma tarzı, bu yüceltici tavrın arkasında saklı olan "lideriniz benim, ben olmasam eski düzene muhtaçsınız" dayatması akp'nin en büyük kozları oldu. özellikle 2010 sonrasında daha da baskın şekilde vurgulanan "recep tayyip erdoğan'ı sevenler vatanseverdir, diğerleri vatan haini" algısı kitlenin daha da kör bir şekilde kendisine sevgi, karşı tarafa ise öfke beslemesini sağladı.

son aylarda yandaş medyanın cemaat gücüne inanarak çark etmesi sonucu çıkmış doğru haberleri duymayan akp seçmeni kalmamıştır. buna rağmen o haberlere fazla kulak asmayıp sadece yüce liderlerinin ağzından çıkacak söze odaklanmış bir kitleden bahsediyoruz. böyle bir ortamda yapılması gereken nedir bilmiyorum tam olarak ama en azından yapılmaması gereken şeyin bu seçim sürecinde biz de dahil olmak üzere tüm muhalefetin uyguladığı doğrucu ve karşı seçmene göre karalayıcı politika olduğunu söyleyebiliriz sanki. tabii akp seçmeni için herhangi bir alternatifin bulunmaması da bir diğer konu.

söylediğin olayları gugılladım da şu çıktı:
www.imdb.com
bu mudur?

Yok dostum bu Brian'ın olayı. Bana Stewie'ninkini lazım.

bu olsa gerek: www.imdb.com

snaphot kolaylıkla alınabiliyor pdf'den. resim olarak kaydedebilirsin istediğin yere.

ingilizce versiyonunda yukarda "edit" kısmından bulunuyor. türkçesi de "düzenle"dir heralde.

"online convert pdf to word" siteleri işini görebilir

free pdf converter yaz google'a word'e çevirir, ordan halledersin

soruları azıcık yazıp internette arat, pdf olmayan ya da kopyala yapıştır yapılmaya açık pdf hallerini bulursun. converterlar özellikle türkçe karakterlerde fena cozutuyor

yazdır de. sonra pdf olarak olarak kaydete tıkla. artık korumasız. kopyala yapıştır yapabilirsiniz.

bahsettiğiniz o 4 makaleyi bulabilmemiz için linklerini verseniz daha kolay olmaz mı?

olur tabi ki de ortada belli bi' makale yok. hani bu konuda bildiğiniz daha önceden kullandığınız kenarda köşede olan herhangi bi' makale var mı gibisinden sormuştum. link olsa sözlükteki makale aranıyor duyurularına yazıcaktım yoksa :/

The cheapest and easiest way of decomposing waste tires is by burning them.

The cheapest and easiest way of decomposing waste tires is to burn them.

"the cheapest way" bir eylem olmadığı için "by" ile kullanmak bence yanlış.

The cheapest and easiest way of decomposing waste tires is...
"...to burn them." veya "...burning them."

bence ikincisi daha uygun..

@billy ile loveinaflipbook da aynı şeyleri demiş aslında, o zaman is burning them yazdım gitti valla daha da değiştirmem :)

hakkaten by olmazmış.

is to burn them. oh yes.

çevirinden bağımsız olacak da, orjinal cümlenizde o "the burning" kısmını okuyunca vay arkadaş o ne çöpmüş, ne alevmiş dedim
:)

eminönündeki otobüs duraklarından eyüp yazan bir otobüs şöförüne sorabilirsin hangi otobüse bineyim bunun için diye. feshaneyi geçince, haliç kıyısından azcık içerde diye hatırlıyorum ancak hatırladığım yer orası olmaya da bilir.

düğüne kaç gun var?

@slalom : bu cumartesi yani 3 gün var.

bunun için özel ilaçlar var. doktorunuza danışın.

Doğum kontrol hapı değil farklı bir ilacı var istersen ertelemek istersen getirmek için kullanıyorsun. Aile hekimine veya jinekolojiye giderseniz size anlatır nasıl kullanmanız gerektiğini. Yarın hemen gidin geç kalırsa işe yaramaz. Ne kadar gecikirse o kadar ağrı oluyor diye duymuştum ama hiç kullanmadım o yüzden bilemiyorum o kısmını.

Bir de düğün gününü kız tarafına sectirirler ki adete denk gelmesin. Nasıl olmuş o anlamadım. Zor gerçekten.

Edit: 1. Son dört veya yedi hap farklı renkliyse onlar bildiğin demir hapı, her ilaçta yok.
2. Regli kesmek çok sağlıksız, ufak leke görürseniz kullanmayın. Son olarak bana doktorum adet bitiminde başlatıyordu hapa, bir kere ilk günü başlamıştım kızmıştı. Tabi ben korunma amaçlı kullanmıyordum. Onu da sorun belki farklı bir sistem önerir ilerisi için.

dkh'lari adetin ilk gununde alinir bi dort bes gune falan keser.asil adet baslamadan kullanirsaniz ve birakmazsaniz-o paketteki acik renkli son dort hapi kullanmiyorsaniz- progesteron ve ostrojen seviyeniz dusmeyeceginden siz hapi kesene -ya da acik renklileri kullanana kadar- regl olmazsiniz.
jinekolog en iyisini bilir,aile hekiminiz ne kadar iyibilemedim.
ben hic geciktirici kullanmadim ama kullanan arkadaslar hic tatli anilar anlatmiyor. bi tanesi tatili icin almis tatilinde hastaneye kaldirilmisti kramplardan.

geciktiriciler gerçekten sonrasında çok ağrı yapıyor. en azından bende öyle olmuştu. bir de onun için ağrı çekip stres yapmasın hiç.

Ya ne gerek var kızın hormonlarını alt üst etmeye bekleyin bikaç gün çok mu zor

Niye seks için düşündünüz yahu? Belki gelin, düğünde rahat rahat göbek atmak istiyo? İki de bir ay pedim kaydı mı ? 3saatte 1 ped değişimi stresi mi yaşasın?
Gelinlik giyecek oynayacak zıplayacak terleyecek vs
İçlik mi giysin. Korse mi
Yoksa hasta pedlerinden mi bağlasn poposuna?



Arkadaş sizde çok dandik gün seçmişssiniz galiba gelin adayının adet düzensizliği var ki sen bu duyuruyu açmışsın
Kadın doğuma yönlendiriyoruz sizi onlar yardmcı olurlar
Burdan gördüğün üzere iş çıkmıyor(!)

@indescribable ped kullanmadığım için anlattığın şeyler aklıma gelmedi. tampon kullanıldığında bu rahatsızlıklar minimuma iniyor, hatta hiç olmuyor.

her halukarda hormonlarla oynamak iyi değil. :/

sildim yazdıklarımı madem.

onun için primolut n veriliyor aslında ama hormonal düzen bozulduğu için bir kaç ay boyunca sonraki regl dönemli sancılı olabilir.

ama bunu tatile bile gitmek için kullananlar var ve gelinlikle regl olunca etrafta dolanmak bir hayli zor olabilir. zor seçim bence. doktora muhakkak danışın ayrıca.

arkadaşlar biz bunu kullanmayı zaten seks için düşünmüyoruz. düğünde daha rahat edebilmek için. hatta balayında bile seks için değil. denize girecek havuza girecek falan, uzun yürüyüşler yapacaz ne bilim her şeyde bir engel bu durum. yoksa zaten 6 yıllık beraberliğimiz var 1 hafta daha bekleriz hiç problem değil.

ayrıca adet düzensizliği var evet. şimdiye çoktan olup bitmesi lazımdı.

ben duzenli olarak dogum kontrol hapi kullanmiyorum. fakat birkac kez reglimi geciktirmek icin reglimden 2-3 gun once gunde birer tane almaya basladim. hormon seviyelerinin dusmesini engelledigi icin aldiginiz surece regli olmuyorsunuz shubulu'nun da dedigi gibi. Ama adetin basladigi gun almaya baslarsaniz kesmez hemen. Cok saglikli bir sey degil, surekli yapilmamasi gerekir. Fakat bir kere yapmaktan bir zarar gelmez.

Adet geciktirici diye satilan ilaclar da zaten yuksek dozda ayni hormonlari iceriyor. Eczaciniz bu yuzden gunde 2 tane alin demis olabilir. Bana bir tanesi yeterli olmustu ama isinizi garantiye almak isterseniz 2 tane de alabilirsiniz. Sonrasinda normalden daha agrili bir reglim olmamisti fakat herkes farkli tepki verir tabi ki.

Benim tam anlamadigim nisanlin normalde dogum kontrol hapi kullaniyor mu kullanmiyor mu? Eger kullaniyorsa zaten devam etsin birakmadan, bu sekilde bazi aylar regli olmayan kadinlarin sayisi cok ve doktorlar bazi durumlarda bunu oneriyorlar. Bazi kutularda regliyken alinacak 7 tane bos hap vardir, icinde hormon olmayan. Onlari almak yerine yeni bir kutuya gecsin digeri biter bitmez boylece adet baslamaz. o kutu bitince 7 gun birakir, normal adetini olur. Bu bir sorun yaratmaz.

Bu arada adet duzensizligi icin bir jinekologu gormesinde yarar var henuz gormediyse.

Senede bir kere primolut n kullanmaktan çok zarar gelmez. Bugün kullanmaya başlasın. Hem memeleri de daha güzel gözükür gelinlikte. Biraz ödem, şişlik yapacak vücutta ama düğün gününde ve balayında regl olmaktan kat kat iyidir bence.

Hapı bıraktıktan 2-3 gün sonra regli başlayacak. Normalinden biraz daha sancılı ve yoğun olacaktır ama hali hazırda çok bozuk bir adet dengesi yoksa, ertesi ay toparlar.

Bunu alışkanlık haline getirmemek önemli. Öyle bin yılda bir kez kulllanmaktan bir şey olmaz.

Doğum kontrol hapını boşverin, bu işin ilacı primolut n.

Mutluluklar :)

Adalar'ı görebilirsiniz.

belgrad ormanina gidebilirsini, gitmisken aciksa ataturk arboretum'unu da gezin.

hava güzel olursa yemeği karaköydeki salaş balıkçılarda -haliç kıyısına bakan yönde- yemelisiniz bence:)
turyol iskelesi tarafındaki balık pazarının içinden en uca doğru yürüyün, son balık tezgahlarının arasından sahil kıyısındaki masaların oraya çıkarsınız. hava da güzel olursa ben akşam saatlerini tavsiye ederim.
yasal uyarı:balık-ekmekçilerden topuklarınız kaidenize vura vura kaçın derim, bence çok lezzetsiz ve başarısızlar.
güzergah olarak da taksim-istiklal-galata kulesi- karaköy-balıkçılar olarak ilerleyebilirsiniz, zira bu saydığım doğrultudalar. isterseniz galata kulesine çıkmayacaksanız istiklal-galata arasındaki yolu tünel metrosu ile de alabilirsiniz.kendisi dünyanın 2. metrosu mu neydi.. öyle de bir tarihi önemi var.
ay bir de, taksi kullanmayacaksanız her yere mutlaka bir akbil edinin. toplu taşımalara artık parayla binilmiyor, ama 3ü bir yerde vs kartlar da çok pahalı. bir akbil edinebileceğiniz tanıdığınız varsa en temizi olur. yoksa çok pahalıya geliyor, haberiniz olsun. belki de bir akbil alabilirsiniz.

Nadire İçkale,uzun zaman evvel Ayşe Arman'ın pazar söyleşisinde okumuştum isim vermeden galiba bu üründen söz etti..Bu ürün süreklilik arz ediyor kullandığın sürece etkisini gösteriyor buda dip not olsun...

+1 pembeturk
böyle ürünler genelde kullanıldığı müddetçe etkiler. misal minoxil var bunun saç için olan versiyonu diyebiliriz. erkek arkadaşım 4-5 ay kullandı, her şey iyi, harika. bıraktığında zamanla sonradan çıkan saçlar yeniden cansızlaştı ve döküldü.
içeriğindeki bölünmeyi indükleyen madde sürekli olarak takviye edilmediği sürece vücudun tepkisi devamlı olmuyor.
bir de ürünün etkinliğinin denendiği bilimsel yayınlar vardır belki, incelemek lazım. ben bu tür proliferasyonu tetikleyen maddelerin bir müddet sonra kanserojen (ilgili hücre tipi için, genel değil. misal saç kökü bu örnek için) olabileceği, yahut dokuda uzun dönemde daha belirgin kellik yapabileceği endişesi taşıyorum. genelde uzun süreli etkileri denenmeden piyasaya sürülüyor bu tür ürünler. oral yolla da alınmadığından-topikal uygulandığından ilgili bakanlık ya da kurumlar çok üzerinde durmuyor olabilir.
yalnız bunlar şahsi düşüncelerim, doğru olduğunun bir kanıtı yok, belirtmek isterim.
kimyasal uygulamalardan ziyade bitkisel takviyeler(yağlar?), ya da bunlarla birlikte bitkisel yağların kullanımı ve sonrasında yağ kullanımına devam etmek belki daha iyi olabilir.

aslında sitede bilimsel araştırmalara da yer verilmiş ancak ben konuya hakim olmadığım için yorum yapamıyorum. www.eeose.com

bakın mesela bu çalışma bir poster sunumu, makale değil:
www.eeose.com
burada hücre kültüründe yapılmış çalışma ve ilk aşamasında 2 saat boyunca hücre canlılığına etkisi, sonrasında da 9 günlük uzamaya etkisi üzerine çalışma yapılmış.

şu da özellikle bu ürüne ait:
www.eeose.com
burada da gözü ve göz kapağını nasıl etkilediğini, kuruluğa ya da tahrişe neden olup olmadığını açıklamaya çalışmışlar.
şurada farelerde farklı üzüm çekirdeği özütlerinin kıl uzamasını hızlandırmasıyla ilgili bir çalışma var: (o kirpik ürününde bu çekirdekler var mı?
www.eeose.com

şurada da yine hücre seviyesinde kıl köklerinin güçlenmesiyle ilgili çalışmışlar. bence hayvanlarda başarıya ulaşsalar hiç durmaz yayınlarlardı, demek ki başaramamışlar:
www.eeose.com

Bölümünüz nedir? Söyleyin, yardımcı olmaya çalışalım. Ben sinema tv mezunuyum sadece genel kültür genel yetenek'e gireceğim tek oturum. İşletme iktisat maliye kamu yönetimi bir oturuma daha giriyorlar.

gen mühendisi ve biyomühendisim

Benim bildiğim kadarıyla genel kültür genel yetenek'e gireceksiniz sadece. Kesin bilgiyi verecek bir arkadaş vardır.

elimde ve ayak parmağımda 2 siğil vardı, cildiyeye gittim. soğuk bir spreyle yaktı 2'sini de. bayağı oldu 3-4 sene önce. yara oldu, kabuk bağladı, döküldü. 2 haftaya falan hiçbir şey kalmadı. bir daha da çıkmadı.

bir de siğil bulaşıcı bir şey değil.

evet biliyorum şuana kadar benden siğil bulaşan kimse olmadı :) ama işte el sıkışırken falan sorun oluyor yinede...

peki bu yakma işlemi sonrasında yara oluşuyor mu? morarma falan?

bende morarma falan olmadı, zaten siğil de küçüktü, yarım santim falandı zaten.

normal yanık gibi hafif su topladı, yanıktan görünür bi farkı yoktu. acısı da çok kısa süre bir yanma oldu. öyle ciddiye alınacak bir acı falan olmadı.

ha tabi kişiden kişiye, siğilden siğile değişebilir tabi.

bir de geçmiş olsun :)

benim boynumda vardı ilkokuldayken yaktırdım hiçbir problem olmadı. iğneyle uyuşturdu daha sonra sıcak tığ gibi bir aletle aldılar. 15-16 yıl geçti hiçbir sıkıntı yok.

öncelikle düzeltme: siğil çoğunlukla bulaşıcıdır!
çünkü hpv kaynaklı olma ihtimali yüksektir. hpv'lerin hepsi gental organlara yerleşmez zaten onlarca türünden yalnızca bir kaçı kanser yapar.

kriyoterapi yaptirin, kanı da hiç bir yere sakın bulaştırmayın. en yüksek virütiklik kandan gelir haliyle

Iki tane yaktirdim tekrar cikmadi

benimkiler çocukluğumdan beri var. bir çok defa kanadılar bulaşmadı başka bir yere. cinsel yolla bulaşmış değiller yani.

küçükken bende de vardı birkaç tane elimde. yaktırmadık ama siğil ilacıyla geçmişti.

önce bir siğil ilacı denesen? Adı Duoderm

10 aydır parmağımda kendiliğinden geçmesini beklediğim siğilcağızımı 1 haftalık Verrutol müdahalesiyle bugün itibariyle def eyledim.

"yani yds yok, gano yok, para yok"

çare de yok :(

elektronik mühendisliği ile ilgili sözel veya ea bölüm yok sanırım. endüstri müh. falan olsaydı ea dan güzel yerlere kayabilirdin.

iü de kendi dil sınavını yapıyor.

tezli yükseklisans bedava, tezsizler de 3 bin - 5 bin falan mı oluyordu neydi o civarlardaydı yanlış hatırlamıyorsam.

bunların hepsi de okulların sitesinde yazıyor. biraz google kullanmanı öneriyorum sana. başarılar.

paran yoksa asistan olaraktan bölüme(gidip bi konuşmalı) gayet de yüksek yapabilirsin. ama alessiz kimse seni alamaz. yüksek öğretim kurulu kararı(diye biliyorum). en olmadı koşullu öğrenci mi öyle bi zımbırtı var, bir sonraki alese yetiştir hadi hadi , o da askerlik falan erteletmeceyse derdin, yaramaz diye biliyorum.

önce yaka ve manşet( kollardaki sert yerler) oraları ütüleyin. sonra kolları ve son olarak gövdeyi. önce büyük yerden başlarsanız yaka ve manşetleri ütülerken oralar kırışır.

zaten o videolardan kafana yatanı deneyerek deneme yanılma metodu ile sonuca ulaşırsın. şahsen benim sıralamam yaka-kollar-her iki yan (içten) sonra orta kısım (içten) aşağıdan yukarıya doğru.

uzun süreli bu şekilde her hafta ütü durumun olacaksa kafana yatan kaliteli bir kazanlı ütü almanı öneririm, işini kolaylaştıracaktır. ayrıca ters bir ütüleme durumunda istenmeyen kırışıklıkları açmak için ütü açıcı sprey de işini kolaylaştıracaktır. ayrıca ben ütüledikten sonra gömleğin en üst 1-2 düğmesini ilikleyerek askıya asarım daha düzgün durması için.

bir badimin elinden çıkma efsane bir kaynak sunuyorum şu an:
eksisozluk.com

nereye gidecegine gore degisir, her eyaletin konusma tarzi farkli neredeyse ama it is always sunny in Philadelphia'yi cozersen oradaki herhangi bir konusmayi anlayacak duzeye gelirsin.

hem how i met your mother'dan daha guzel hem de diyaloglar daha fazla.

judge judy'deki davacıların ve davalıların ne dediğini anlayabiliyosan, olmuşsun demektir. dizide duyduğun ingilizce ile günlük hayatta duyduğun ingilizce farklı çünkü.

friends

seinfeld.

bephanten bogaz pastili kullan yumuşatır ve kuçuk dilindeki buyumeyi alır. Tahriş etmişsin. Cekilmez bi acı bilirim. Çok sıcak ce soguk içme içersen sureyı uzatırsın.

tantum verde sprey
direk bademciklere sık, küçültüyor bademcikleri ve boğazdaki ağrıyı bi nebze alıyor. üzerinde de pastil. ben strepsils seviyorum

tantumu hamileysen almasan olurmuş, denenmemiş sanırım. zaten hamileysen içki de içme*

yeşil biber, yeşil soğan gibi sebzelerle güzel gider.
lor eritmesi yapabilirsin. tavada kızan tereyağının içinde lor peynirini eritince çok güzel olur. daldır ekmeği ye.
ayrıca lor çorbası var, internette eminim ki tarifi vardır.
kahvaltıda ekmek üstüne hafiften erimiş tereyağı ile sürüp yiyebilirsin.
tadı biraz ekşidir ama güzeldir, ama çok ekşiyse bi son kullanma tarihine bakın derim.

1. Omlet.

tahsildaroğlu kahvaltılık loru tek geçerim. tek başıma 2 günde bitiyorum valla çok lezzetli

na bu; www.google.com.tr

elindeki peyniri kaba boşalt sonra üzerine kımızı biber kara biler tuz ekle biraz maydanoz ekle bu hazırladığın karışımı ister yufka içine koy börek yap ister yumurtanın içine koy omlet yap.

tahsildaroğlu kahvaltılık lor +1

ben kahvaltıda ekmek üstüne bu, bunun üstüne de bal veya reçel ile falan çok seviyorum mesela. ekmek üstüne tek de yiyorum ayrıca, güzel oluyo bayağı.


edit: sürerek tüketmek istemiyorsan, babannem çok güzel lorlu turta yapıyor. internette tarifi vardır elbet. süper oluyor valla.

edit2: şimdi baktım genelde tuzlu turta tarifi vermişler. benim dediğim tatlı. tuzlusunu hiç yemedim, bilmiyorum.
www.mutfakpenceresi.com

bol yeşillikli bir salata (roka,ekşikulak,marul vb.) üzerine bu lor, üzerine dövülmüş ceviz, inceden zeytinyağı+nar ekşisi
mis gibi salata oluyor

börek yap

sizin aldığınız bu şekilde koktuğuna göre böreklik lor almışsınız. eğer tek başına yemek isterseniz kahvaltılık lor peyniri alıp; içine dometesi küp şeklinde doğrayınız. acı ya da tatlı yeşil biber de olursa iyi olur. son olarak bol zeytinyağı ile hepsini karıştırsanız dünyanın en güzel kahvaltılığına sahip oluyorsunuz. ege'de buna çingen pilavı derler

Borek yap.
Artarsa derin dondurucu yok, yeniden borek yaparsin.
Sigara boregi de olur, tepsi boregi de.

1. peyniri yumurta ile karışıtrıp ekmeğin üstüne sürüp fırınlama yolu ile.

2. ergüven kelle lor

1. kapalı paketlerdeki lorlar tuzlu oluyor. şekersiz kek hamuru yapıp içine bu tuzlu lordan ve bir avuç dilim zeytin koyup yağlanmış kalıba dökün, kek pişirir gibi pişirin. çay yanında gayet hoş ve değişik oluyor.

2. tahsildaroğlu tatlı lor olarak iyi. bununla tatlı kurabiye bile yapılır hatta. ama ege usulü çingene pilavı yapılacaksa şok'taki mis'in lor peyniri gayet güzel.

İlle aletli mi dedi? Top lastik olan isini gormuyo muymus? İstersen once lastik ve toplu olandan basla derim.

evde yap.

Evde yapacak disipline sahip değilim :) Bir de aletli dedi.. Şöyle söyleyeyim, hayatım boyunca spor yapmadım doğru düzgün, o yüzden vücut berbat bir halde :D Fiyatlara baktım da uçuyor aletli olunca ama tabi kişi bazlı eğitim olduğu için de iyi yani yanlış hareket yapmak istemiyorum, hassas bi durum çünkü.. Ama işi bırakmaya karar verdiğim bir zamanda da sırf para için nefret ettiğim bir şeye devam edip tüm paramı da pilatese yatırmak ne kadar mantıklı o da ayrı.. O yüzden uygun bir yer tavsiyesi alabilsem süper olacak :)

Toplu lastikli olan evde yapima extra uygun benden demesi. Diz ameliyatndan tam14ay sonra pilatese basladm anca cesaret ettm aletliye gecemedm

Evde yapacak disiplinim yok, gidip yapmalıyım :) Evde başlarsam 1 hafta yapıp bırakırım o olur :D

Aletli daha uygun olur. Aletliyi ekstra ağırlık diye düşünmeyin, aslında tam tersi bir yerde.

pilatesin top ve mattan başka aletleride mi varmış ya :D

hahaha geyik iyi de yer tavsiyesi yok mudur ki? :D çaresizim dostlar :P

şu kampanya şeylerine baksana. çok uzak biliyorum ataşehire ama mecidiyeköy nişantaşı, bilemedin caddedeki pilates stüdyoları 4-5 paketlik derslere ayağınız alışsın fiyatları veriyor ya. hem yapabilir misin emin olursun yüklüce bir üyelik almadan..

b-fit baktım, daha aramadım da oradaki aletli pilates değil anladığım kadarıyla.. :)

Her yerde kapanmıştır, özel / devlet ile alakası yok bunun. Tezliye çevir doktora yapmak istiyorsan.

branş nedir? fen bilimleri alanlarının doktoraları ne zamandır yüksek lisanssız doktora kapılarını açıyor kitleler halinde. tezsiz yüksek lisansı almamak mevzu bahis bile değil.

okulun harç sistemi kullanıyorsa paypal denesen? alması bedava ztn iki dkda internetten kaydolunuyo..

@s...a eyvallah dostum sınav olan vize değil turist vizesi

Oluşturulmaz, sanal kredi kartı için gerçek bir kredi kartı lazım önce.

garantinin banka kartından sanal kart oluşturursun ama kredi kartı özelliği olmuyor onun bildiğim kadarıyla.

ön ödemeli kredi kartı (ininal vs.) de kullanılabilir.

ejderhaların ve bilumum yaratığın olduğu bir yerde türban abes kaçmıyor.

amerika'nın, türkiye'nin dünya üzerindeki etkisini dizide yansıtması diyoruz. türkiye her geçen gün savaş uçakları, savaş gemileri yapıp, dünyayı her gün biraz daha korkutup,süper güç olurken ve başbakanımız sağolsun tüm bunları tek başına yaparken, amerika buna kayıtsız kalamazdı.

çok başarılı bir imge olmuş, burdan hbo'ya tebriklerimi iletirim.

@redskull osur geçer.

birileri dalga geçtiğimi zannediyor sanırım. Ama gayet ciddiyim. Yıllarca türban muhabbetidir gitti bu ülkede. Üniversitede türban, medyada türban vs. o zaman ortalığı velveleye veren laikçiler, kudretli paşalar, yargı mensupları neden Game of Thrones'taki türbana da tepki vermiyorlar? İstanbul Üniversitesi'ndeki türbanla Game of Thrones'taki türban şekil olarak aynı değil mi? Şekilci laikçi tayfanın o zaman mantık gereği Game of Thrones'taki türbana da tepki vermesi gerekmez mi?

sakin beyler ben ciddi cevap vericem şu an:
dizide ortaçağ havası yakalanmaya çalışılıyor, o hatunun taktığı türban değil avrupa ortaçağı hatununun biraz daha rahibe haline kayık(varlıklı ama yaşlı kadın giyimi) hali olduğundan öyle. türban değil.

vimeo.com

iste bunlaar hep paralel yapi

"İstanbul Üniversitesi'ndeki türbanla Game of Thrones'taki türban şekil olarak aynı değil mi? Şekilci laikçi tayfanın o zaman mantık gereği Game of Thrones'taki türbana da tepki vermesi gerekmez mi?"

Gercekler acidir, biber de acidir, o zaman gercek, biberdir.

www.scrollpublishing.com türban dediğiniz orta çağ rahibe/dindar kadın kıyafeti.
hoş islam ve hristiyanlık kaynağı itibariyle aynı coğrafyadan olduğu için kökende bir kılık kıyafet benzeşmesi olduğu, sonrasında da çarşaf/ferace den modernize edilmiş günümüz türbanına geçerken, hristiyan örtünmesine öykünüldüğü iddiası da mevcut.

(bkz: yeni bir troll doğuyor)
(bkz: yeni trollerin çok vasat olması)
(bkz: yaman şakacısın delikanlı)

son bölümde bu türbanlı hanım teyzemizin genç iken zina yapan bir orozbu olduğu anlaşıldığından kendisine yönelik bir tepki gösterilmesine ihtiyaç kalmamıştır. yer yer "bunların alayı böyle, üstü türban altı otoban" şeklinde sesler yükselmiştir.

www.kadinlarkulubu.com

benim küçüklüğümden beri boynumda var. arada bölünür, arada büyür falan. yağ bezesi dedi doktor. önceden fark etmediği bi yağ bezesidir muhtemelenç

aynı noktada birkaç kişide daha denk geldim benzer şeylere. babamda vardı mesela; 4 yıldır duruyor aynı şekilde. neşterle ufakça kesilip içi boşaltılabilecek bir şey gibi duruyor mesela peder bey'de olan.

aciyor mu, parmağınızı bastırıp hareket ettirmeye çalışınca oradan oraya geçiyor mu yoksa sabit mi, bir rengi var mı vb özelliklerini belirtirseniz doktor arkadaşlar daha iyi yorumlayabilir. benim soruma böyle sorularla yardımcı olmuşlardı

Acımıyor hareket de etmiyor ve sert

babamda vardı sivilce gibi bir şey olabilir. cerraha gitti, gün verdi cerrah kesip içini boşalttılar. gün geçirmeden gidin.

edit: içini boşaltınca örnek alıp incelemeye yolluyorlar. kötü bir şey var mı diye. bizde çıkmamıştı..

babamda da vardı ben çocuktum kanserim diyip vasiyetini açıklamıştı. ertesi gün doktora gitmiş yağ bezesiymiş, almış doktor iki dakkada. izi bile kalmadı.

burda yazılanları okuyup "oh, yaz bezesiymiş, salla" deme. %1 ihtimal de olsa kötü huylu bir tümör de olabilir. baktır bir genel cerraha

dün milan kundera'dan "kimlik"i bitirdim. hemen bitirmem diye düşünüyordum da bitti işte.

kumral ada mavi tuna

en sonuncusu daytripper oldu. ilginç, hayata dair ve güçlü olduğundan çok sardı. çizimler de, öykü de çok güzeldi.

genç werther in acıları ve kürk mantolu madonna yı bir günde bitirmiştim. ince kitaplardı, onla alakası olabilir.

nihat behram'ın kız ali romanı. sinir bozucu bir kitap. tek gecede bitirip üstüne iki gece de uyuyamamıştım

franz kafka dönüşüm
tolstoy kreutzer sonat

jack london - the road

tek oturuşta bitirmiştim; güzeldi.

harry potter'ları öyle yapardım. bilemedin 1,5 taş çatlasa 2 gün. soluksuz okurdum türkiye piyasasına düşer düşmez.

ihsan oktay anar'ın kitaplarını bir günlük okudum sonra

bir de son dönem buz ve ateşin şarkısı serisinde aynı performansı göstermeye çalışıyorum ama tabi harry potter günlerindeki gibi öğrenci değilim artık, zaman yetmiyor.

nedenine gelince, bırakamıyor insan. sarıp sarmalıyor seni anlatılanlar. içine girince o yaşamın sen tatlı bir muhabbetin ortasında kalkıp gidebilir misin. sevdiklerin kendi aralarında bile konuşurken bir köşeye oturup izleyesin dinleyesin gelmez mi? öyle bir duygu bir oturuşta kitap bitirmek. onlar susana kadar kalkamazsın yerinden, kapanmaz o kapak.

harry potterlar +1
yakın zamanda da kaplan! kaplan! ve silo'yu birer günde bitirdim.

yeraltından notlar, dönüşüm, roverandom, tehlikeli diyardan öyküler, dövüş kulübü, gösteri peygamberi, kratylos, biz.

şey vardı. umut ışığım.

ejderhamızrağı serisi - ikizlerin testi

hobbit, babalar ve oğullar, çavdar tarlasında çocuklar, postane vs.

her kitap, hepsi de gerilim/polisiye.

ben kitabı yarıda bırakıp tekrar okumaya başlayınca, kitaptan fena tiksinirim. resmen yabancılaşır, 3-5 sayfa sonra atarım bi köşeye.

ayda 1 veya 2 kere cuma günleri alırım bi kitap, cumartesi sabah 6da falan yatarım. kitaptaki kahramanlar da rüyama girer falan. eğlenceli oluyor öyle.

"sabah namazına nasıl kalkılır"

tek günde değil bir gecede bitti. gece 12 den sonra başladım 4 gibi bitmişti. etkileyiciydi. kitap çok kalın değildi.

Bana psp cikmisti sprite tan :)

lisedeki oda arkadaşıma pepsiden radyo ya da onun benzeri bir şey çıkmıştı.

Bi sevgilim katildigi butun cekilislerden bir sey kazanirdi.
Araba bisiklet bilgisayar telefon... kazandiklarindan bazilari idi

10 sene kadar önce 3ü birarada ambalajlarını biriktirerek konsere gitmiştim.Onun dışında retweet yaparak da yine konsere gitmişliğim var.Radyo programını arayarak 5-10 kişi tatilyaya giriş kazanmıştık.Ama büyük ödülü kasdediyorsan o olmadı

var kuzenime her ay onlarca cekilişe katılır ve 2-3 ayda bir mutlaka birşey kazanır. Şans galiba...

ben de her seferinde kim kazanıyor lan bu çekilişleri diyordum, yakın zamanda bahtsızlığımı, cenabetliğimi kırdım, bir çekilişten 50 tl idefix hediye çeki kazandım. darısı senin de başına

çok yakın arkadaşıma kiler'den reno fluence çıkmıştı.

kesin bilgi yani. çıktı. adam da işten yeni ayrılmıştı. :) sattı 33 mü 35 bin tl ye zamanında

bir markette 30 lira üzeri alışveriş yapana kupon gibi bir şey veriyorlardı, genelde çikolata falan çıkıyordu millete, bana ütü çıkmıştı. muhteşem bir deneyimdi.

barselona gidiş-dönüş uçak bileti kazanmıştım söylemesi ayıp.

Is yerimizde bi ablaya capitol avm'nin verdigi Audi R8 cikmisti.
Bana da cocukken bakkalda kazi kazandan 2 bolmeli su matarasi cikmisti.

evekitap.com yeni açıldığında sözlükte entry yarışmaları yapardı ya hani. bana ordan otostopçunun galaksi rehberi çıktıydı. of hayatımda ilk kez bi şey kazanmıştım hala geceleri kalkar kitabı öper sonra yatarım.

3 ay ücretsiz spotify premium üyeliği çıkmıştı bana.

o 333 ps4'den biri benim arkadaşıma çıktı. çıkıyor, gerçek.

öğretmen arkadaşıma araba çıkmıştı...

bir web sitesinin 1 milyonuncu ziyaretcisi olmustum. Patricia hala'dan 100.000.000$ kazanmistim :P

ipod shuffle çıkmıştı tabi iki koli kolanın şifresini göndermiştim.

ben ilkokuldayken bize televizyon çıkmıştı gazete kurasından. sonra işyerindeki bi abi arabayla onu bi başka yere taşırken trafik kazası geçirmiş televizyonu kırmıştı(kendisi sağlam). babam "neeh zaten şanstı napalım" demişti.
bi de ona gençliğinde milli piyangodan zamanının 1000lirası mı ne çıkmış, toplamış panpalarını pamukkaleye gazinoya gitmişler, 3000lira hesap girmiş sonra. ahahah hep anlatır

amına koyayım o çekilişlerin ben!

(bkz: kampanya çekilişlerini kazanan insanlar)

yalan onlar, kazandı görülenleri de kendi adamlarına veriliyolar. aslında ceplerinden beşkuruş çıkmıyor ve kimsenin bir şey kazandığı yok. burada kazandım diyenler de ya uyduruyor hiç kazanamanın verdiği eziklikten biraz sıyrılmak için ya da şirketlerin adamları. bak sormadığın halde ya marka ismi vermişler ya muğlak doğrulanamayacak örnekler. tesadüf mü?:)

bir milyon canlı para yarışması vardı ya hani? o yarışmaya seyirci olarak gitmiştim bi defa. seyirciler arasında programdan sonra çekiliş yaptılar. 1000 lira çıktı bana. bi daha da gitmedim zaten.

Eski sevgilimin ailesine teknosadan 10 milyarlık alışveriş hakkı çıkmıştı. Nasıl oldu cidden hâlâ bilmiyorum 3 sene önce mi ne olmuştu bu. Çok kıskanmıştım :D

Yalan alayı yalan, yukarıdakiler de para karşılığı öyle söylüyor, seni sisteme inandırmaya çalışıyorlar. Daha yıllardır bana da bir halt çıkmadı. O kadar da şanssız olamam de mi? :(

facebookta ülkerin yarışmasından 10 tane çikolata şeklinde hesap makinesi kazanmıştım.

Bir arkadaşım nestle'den 2 kişilik venedik seyahati kazanmıştı. Ama bu avm'lerin yaptığı araba çekilişlerinde hile hurda döndüğünü ben de duydum.

Kahve ve çikolata tüketme şu saatler.

soğuk kompres uygulayın başınıza. buz torbası koyun ya da soğuk su ile ıslayın.
mentollü bir krem varsa (vicks vs) şakaklara sürebilirsiniz ve ensenize.

Benim başım ağrıdığı vakit ilaç milaç kar etmiyor ve şöyle yapıyorum;

Bornoz, Sabahlık vs kuşağını çıkarıp şakaklarıma gelecek şekilde sımsıkı bağlıyorum, gözlerimden yaşlar boşalıyor istemsiz, 1 saate kalmadan geçiyor.

Geçmişler olsun.

ilaç içemem demişsin ama ben başın ağrırsa ve ilaç içebiliyor olursan diye sana ilaç tavsiye edeceğim: (bkz: minoset plus/@m e l t e m)

karanlık bir yere çekil biraz kestir.

sen istiyor duj?

Bi migrenli olarak boyle bir durumda bana iyi gelen seylerden biri sicak duş

minoset plus denmiş, baş ağrısı için ilk parol denenir. saçma geliyor daha hafifi diye ama baş için daha etkili buluyorum.
ayrıca parlak ışıktan kaç.hava halen aydınlıkken pencereleri aç ama sırtını pencereye dönerek çalış mesela.
yukarıda anlatmışlar benzeri durumu, başına sıkıca bir bez bağla, hatta güneş gözlüğü bile takabilirsin, kulaklıkla müzik dinleme, hatta ağrın geçene kadar hiç dinleme.
ayrıca evet su iç. ayran değil, meyve suyu değil, çay değil, su.

parol ateş düşürücü, birincil özelliği ağrı kesmesi değil. minoset plus'ın birincil özelliği ağrı kesmesi ve içindeki kafein sayesinde nörologlar tarafından bizzat migrenli hastalara veriliyor. ben kendimden biliyorum.

anahtar ilac : cataflam

1 tane al, 15 dk sonra geciyor. yalniz biraz agir. uyku yapar. bende hafif capli migren oldugu icin zaman zaman 3 tane ancak kesiyor.

zam sampiyonu domates; o uykuyu açmak için ne yapayım peki sonra? çalışmam lazım çünkü dediğim gibi.

minoset plus ile parol aynı etkin maddeyi içeriyor arkadaşlar, parasetamol. yani ikisi de aynı şey sayılır. parasetamol de en hafif ağrı kesicilerden biri. minoset plus'la parol arasındaki fark plusta kafein var, ağrı kesici etkiyi azcık daha arttırıyor ama harikalar yaratmaz yani . hele ki arveles geçirmediyse daha hafifini önermemek lazım. bilginize.

ben yarım saat gibi kısa bir süre olsa da uyumayı olmadı gözleri kapayıp dinlenmeyi ve bol su içmeyi önereceğim. vücut susuz kalınca da şiddetli baş ağrısı olabilir. 12 saat geçtikten sonra arveles'in üzerinden daha kuvvetli bir ağrı kesici içebilirsin belki hala geçmezse.

gözleme
quesadilla
kumpir
ayvalık tostu
mücver

tost
makarna
gözleme
krep
milföy börek

Meyve ve yogurt

Sufle, dondurma

bademli puding yemeyin de ne yerseniz yeyin, midem bulandı haybinkunduz.

salçalı makarna <3

ılık bi süt yanında 3 günkurusu.
açlık filan sanmıyorum ki kalsın.
sabahtan beri bişey yemediysen o başka.

valla şimdi yemekten geldim. arkadaşlarla basket maçından çıktık balkana gidelim dediler olur dedim ızgara yokmuş beşiktaş balkan'da. Bizimkiler yerken ben gittim aşağıdan sucuk ekmek yaptırdım. Doymadım üstüne mcdonalds'dan bi tane ufak menü patlattım. Üstüne de sundea çikolatalı, şu an benden mutlu kimse yok..

pizza. ama sosu bol. ama malzemesi öz.
olmadı bakkal usulü kavurmalı kaşarlı salçalı tost
of canım çekti yeminle. diyetteyim olm ben :(

en yakın sözlük yazarını ve mesafesini gösteren bir app yapmışlardı da sonra ne oldu bilmiyorum.

abi o diyaloglar daha çok "aa siz de mi yazarsınız. bu arada bora ben" şeklinde gerçekleşir ve gerisi gelir zaten.

evet, app'in adı da direkt hiç uzatmadan "fuckbuddy arıyorum" olsun.

o bahsettiğin şeyi ben de hatırlıyorum. vardı bir zamanlar. ama sanırım sadece ios içindi. yapılacaksa android'e de yapılsın.

vay arkadaş ya, niye bu durum böyle? tamamen saf nedenlerle getirmiştim öneriyi.. iyi bari aplikasyona bir de kan testi mikroçipi ekleyelim deri altı. hormonu yükselenin bağlantısını kessin.
eheh tamam--"

bir duyurunun daha sonuna geldik sanırım:/ hepinize mutlu ulusal egemenlik ve çocuk bayramları diliyorum

ortaköy'de deniz tarafındaki starbucks iyidir. üst katları var.

(bkz: urban station)

@Mbrain harika bir şeymiş bu ama saati 8tl açıkcası bana tuzlu geldi. çünkü bildiğin kahvaltı sonrası gidip akşama doğru çıkmayı planlıyorum. starbucks ya da nero da da aynı parayı veririm belki ama istediğim kahveyi, keki ben seçerim:/

Hisarüstü balkon cafe

kalori hesabı çok saçma bir şey evet. kalorinin önemi çok düşük. hatta bana göre hiç önemi yok. ben de bir ara epey kilo vermiştim ve bir gün bile kalori saymamıştım, zerre önemsememiştim. sadece yediğim şeylerin içeriğine ve glisemik indekslerine dikkat etmiştim. ki önemli olanlar da bunlar zaten.

coca cola zero'nun içinde şeker yok ama bir milyon tane tatlandırıcı var. var olan her çeşit tatlandırıcıdan katmışlar nerdeyse.

ve sürekli bu yapay tatlandırıcıların obeziteye sebep olduğu ile ilgili araştırmalar yapılılıyor, haberler çıkıyor sürekli. vücudu kandırdığı için hormonların dengesini bozuyor vesaire kilo alımına sebep veriyor. yani 0 kalori diye sana kilo aldırmaz diye bir şey yok. içeriğindeki şeyler kilo almaya yol açan ve hatta obeziteye sebep veren şeyler.

dediğim gibi kalorinin önemi yok. önemli olan içerik.

abi şimdi kola konusunu bilmem de, sadece kalori hesabı yapmak sakat şey. kalori hesabı yaparken içerdiği yağ çok önemli eğer kilo vermek istiyorsan, diye biliyorum. yağdan ve şekerden uzak duracan her türlü.

Ozetliyorum sana:

Hani kufur olmayan ama kufur etkisi yapan sozler var ya, simdi bunu kolanin icindekiler icin dusun. Seker etkisi yapan seyler var ve bi kutu kola ~20 Kup seker degerinde.

gerçek kolanın içinde deli gibi şeker var.

diyet olanların içinde ise ne idüğü belirsiz bir sürü kimyasal madde.

bu kimyasal maddeler @localhost arkadaşın anlattığı gibi zararlı. içinde ne olduğu tam olarak bilinmiyor, obezite, diyabet, kanser her şeyi yapabilir.

bana da doktor diyet kolaların içinde bol miktarda tuz olduğunu söylemişti. fazla tuz almak da zararlı biliyorsunuz.

hatta şunu diyeyim coca cola zero normal koladan daha zararlı bana göre. normal kolada tek çeşit şeker var en azından ve vücudu kandırmıyorsun. bu zeroda şeker almıyosun güya ama onun yerine çok daha fazla sayıda zararlı şey almış oluyorsun vücuda.

o şekerler de gerçek, doğal şeker değil zaten.

glikoz şurubu :(

bütün marketler yapay, hormonlu ve hatta bağımlılık yapan sağlıksız maddelerle dolu. biraz uyanalım.

ayrıca zero gibi kolaların içinde ne olduğuna dair: (bkz: aspartam) çoğu light şeyin içinde bu aspartamdan var.

sağlıklı besleniyorum ayağına yapılan üç büyük yanlış var.
Kalori hesabı yapmak, ben kilo vericem deyip light ürünler kullanmak (yoğurt, bisküvi, cola, burger king falan) bir de doğal bir şeyy yersem kilo almam demek.

Birincisi vücudumuz termodinamik ilkelere kusursuz uyan bir makine değil dolayısıyla giren enerji, harcanan enerji hesabı mantıklı değil. Sen her üründen aynı kaloriyi elde demiyorsun, her ürünü aynı verimle işleyemiyorsun aynı zamanda aynı kaloride iki ürün de vücuduna aynı etkiyi yapmıyor. Aynı kaloriye sahip iki yiyecek aynı şekilde insülin salgılanmasını sağlamayabilir.

İkincisi, diyet denilen ürünler (light) işlenmiş bir ton kimyasal süreçten geçmiş ürünlerdir. Diyet olması için içine bir ton madde katıldığı da olur (kola, diyet bisküvi vs.). Hatta diyet çikolata falan yapmışlar geçen gördüm. Tamamen insanlara vicdan mastürbasyonu yaptırmaya yönelik bir endüstri haline geldi. Çikolata yiyorum ama bak kilo yapmıyor diye kendini kandırıyor insanlar. Sonra vay efendim su içsem yarıyor yhaa!!!bir111!!

üçüncüsü doğal olan her şeyin sağlıklı ve kilo aldırmayan şeyler olduğu yanılgısı. Meyve tatlı gibidir, oldukça yüksek şekerli meyveler var. Dolayısıyla bu meyvelerin diyet yapıyorum meyveye abanayım deyip çokca tüketilmesi de sağlıksız ve vücuda giren gereksiz şeker miktarını arttırır.

Bunun yanında yağdan uzak dur gibi bu üçü kadar olmasa da bir yanlış anlaşılma var. Yağ ama hangi yağ? Margarinden uzak dur. Eve margarin sokmaya çalışanı sopayla kovala. Ama gidip de yağsız yemek yemeye kasma. Eti yağsız alma. Zeytinyağlı yemekler ye (sadece zeytinyağlı yemek tüket gerisini boşver değil de zeytinyağlıdan kaçma demek istiyor şair), tereyağında yumurta yap ama yüksek sıcaklıkta pişecek yemeklerde kullanma tereyağını da zeytinyağını da. Yok kanolaymış, ayçiçekmiş, fındık yağıymış falan bunları kullanma. Zaten yüksek sıcaklıklarda hangi yağ olursa olsun pişirmemeye çalış. Yani kızartmalardan uzak durmaya bak.

Şekerin her türlüsünün alımını mümkün olduğunca azalt. Vücuduma şeker girmezse enerjisiz kalırım deme vücudunda yağlar boşuna depo edilmiyor. Vücut hazırda zaten harcamak için şeker bulunduruyor. O azaldıkça yağlardan yeniden enerji elde edebiliyor. Enerji için illa şeker yemene gerek yok.

Karbonhidratı kes yanına yaklaşma demek de doğru değil mesela. Fındık, badem, ceviz ye ama kavrulmamış olsun. Yüksek sıcaklıkta bunların kavrulması çok sağlıklı değil. Çiğ çiğ yiyebilirsin.


Dolayısıyla eğer amacın sağlıklı yaşamaksa da zayıflamaksa da bu dediklerimden uzak durduğun ölçüde amacına yaklaşırsın. İlla tatlı yiyecem ben öyle ömür geçmez diyorsan 10 günde bir ye tatlını nefsin körelsin. Ama tatlıyı hayatının parçası yapma. Her öğünde yeme mesela. Kola için de aynı şey geçerli. Kolasız olmaz illa içecem diyorsan 10 günde bir içersin. Hayatına devam edersin.

Ya da en olmadı her gün 10-12 km arası yürü kolanı da iç. Ama eğer bu kadar yürümem ben diyorsan başka yerlerden fedakarlık yapman gerekecek.

kalori önemli ama temiz beslenmek hepsinden önemli. az kalori alırsan zayıflarsın. zero ile beslen, zayıflarsın ama deri altı yağ % miktarın artar

edit: kolada ne olduğunu bilmiyorum hiç bakmadım. şeker olduğunu varsayıyorum.

selam!

özet cevap:
kalori hesabı yapmak, sağlıklı yaşama yeni geçiş ve bu işleri yeni yeni öğrenme aşamasında oldukça önemlidir. yediklerinde enerjinin yanı sıra içerik olarak neler olduğunu da bilmen lazım ama. yani kalori ve makro hesabı yapmalısın.
zero kola ise içerdiği yapay şekerden ötürü insülinini zıplatır, bu yüzden içilmemeli.


gelelim uzun anlatıma:
şimdi şöyle düşün, hiç kafanı zero ile falan karıştırmayalım.
örneğin 1 paket eti hoşbeş yaklaşık 200 kalori. senin hesabınla sen bu hoşbeşden istesen günde 9-10 paket yiyebilirsin başka hiçbir şey yemeyerek ve 2000 kalorini bu şekilde doldurabilirsin.
mantıken ve teorik olarak eğer sen 3000 kalori dolaylarında yakıyorsan günlük ve 1 hafta bu "hoşbeş diyeti"ni yapsan 1 kg net vermen gerekli 1 haftanın sonunda.(1000cal x 7 = 1kg hesabından)

peki verir misin gerçekten? olabilir, evet.
peki ne işe yarar? hiçbir işe.
niye? çünkü sağlıklı beslenmedin.
niye kilo vermek istiyorsun: daha sağlıklı olmak ve görünmek için.

eğer 2000 kalori ise günlük yemen gereken miktar, bu kaloriyi sana en faydalı besinlerle doldurman mühim olan. koşullar izin verdiği ölçüde elbette. %90 oranında "temiz" beslenmeyi (yani içeriğini bildiğin ve sana faydalı besinlerle beslenmeyi) başarırsan bu gayet iyi bir oran.

gelelim zeroya.
zero ne işe yarıyor: hiç.

peki zeronun bütün diğer sağlıksızlıklarını bir kenara itsek ve sadece teorik olarak kilo vermeye etkisini düşünsek: (not2ye cevaptır) evet kalorisi yok ancak vücut bunu o şekilde algılamıyor. aynen o oranda şeker tüketmişsin gibi algılıyor. yani insülinler, açlık hormonları vs.ler yine hopluyor sen zero içince. yani çok kısa süre sonra yine acıkıyorsun ve hormonlarının seyrini bozuyorsun vs. üstelik alışkanlık da yapıyor.
ama güzel tarafı diğer bütün pis alışkanlıkların aksine 1 hafta bile içmesen kendini unutturuyor.

yanisi: ayda yılda 1 bardak içeceksen normalinden iç. (hatta yeşili çıkmış şimdi bağzı ülkelerde, keşke ondan bulsan ondan içsen :P)
yanisi2: kalori hesabı yapman neyde kaç kalori olduğunu öğrenmen açısından önemli. kısa süre sonra, dışarıda bir şey yerken otomatikman "hmm bu olsa olsa 300 kaloridir" diyebilmeye başlarsın ve 3 aşağı 5 yukarı da tutturursun. ancak yediklerinin içinde ne var bunların da takibini yapmalısın. bir sistem oturtmaya çalış bu anlamda da. böylece bir tabak yemek yerken o tabaktan neler alıyor olduğunun sadece enerji anlamında değil içerik anlamında da farkında olursun. buna göre diğer öğünlerini ya da ertesi günününü dengelersin. atıyorum "dün az protein yedim, bugün biraz protein yiyeyim" gibi. "kaç gündür muz yemedim bugün bir tane yiyeyim de biraz potasyum alayım" gibi. "şu salataya 1 kaşık zeytinyağı dökeyim, yağsız beslendim bu ara" gibi.

vay arkadaş kimsede "göbeğe gitmiyor" diyememiş. Göbeğe gitmiyor.
Ayrıca termodinamiğe kusursuz uyan bir makina değil demiş bir arkadaş. Üzgünüm dostum bunu termodinamik ilkesiyle çürüteceğim. hehe :)

Göbek yağ demek yağ kalori demek.
Kola içerek yağ üretemezsin, o kola yağa dönüşecek kadar enerji barındırmıyor. O üretilen yağın kaynağında yağdan fazla bir enerji olmalıdır.
Dağılabiliriz.

Birde dilin kimyasal ile kandırılıyor o kadar.

Ha obeziteye neden olabilir. Bazı hazır yiyecekler, iştah açabildiği için, daha fazla yedirip doyma hissini kaldırabiliyor. Bu demek değildirki 0,5 kalorinin göbek yaptığı...

Kesinlikle kalöri hesabına devam etmelisin doğru yoldasın. Aynen senin gibi yaparak günde 1400-1500 kalöri artı haftada 3 gün 2 saat sporla (1 saat kardiyo bir saat ağırlık) hem kas yaptım hem de 5 ayda 18 kg verdim.

Myfitnesspal isimli uygulamayı kullandım kalöri saymak için. Şu anda herhangi bir programa ihtiyaç duymadan her şeyin kalörisini aşağı yukarı hesaplayabiliyorum. Bu iş saf matematik, kilo vermek matematikle olur ancak. Bilerek ve bilmeyerek herkes matematiği kullanarak veriyor. Ama bunda önemli olan sadece kalöri matematiği değil. Aldığın besin maddelerinin oranı da önemli. Protein, karbonhidrat, yağ , vitaminler hepsinin matematiğini tutturmak lazım. Neyse bu uzun konu.

Diyet kolayı ben de kullanmıştım baya kalörisi yok diye ama denildiği gibi bununla ilgili araştırmalar mevcut. Normal koladan daha çok kilo aldırdığı vs. iddia ediliyor. Bununla ilgili net bir makale bulamamıştım ancak tekrar bakmanın zamanı gelmiş bir göz atacağım. Ancak vücuttaki hormonları etkiliyorsa ki özellikle insülini yağ yapımını arttırması olası. Çünkü karşılanmamış insülin yağ depolanmasına neden oluyor.

uğraşıp uzun yazıyorum okumadan çıktım diyeni nick altında rezil ederim:

tanrı'ya cevap:
göbeğe kendi gitmez, gitmeyecekleri göbek yoluna düşürür.

metabolizma işlerinde belirli pathwayler var. mideden şekeri sokarsan, enerji üretirsin. enerji sana yetecek kadar varsa ama hala şeker sokmaya devam edersen o çat diye yağa dönüşür, zor günlere saklanır.
zerodaki aspartam mıydı neydi, o arkadaş sisteme girdiğinde bir şeylerin düzenini bozarak normalde yakmaya(yani ernerji üretmeye ) gönderilecek şekerleri de yağa dönüştürtecek şekilde yanlış uyarıyor sistemi.
bu nedenle kendi kalorili değil, kilo aldırmaz. ama kilo aldırır.

kalori hesabına gelirsek, kalori hesabı yemekleri bildiğin oksijenle ateşle yakarak yapılan bir hesap, laboratuvar ortamında.
vücutsa onları ateşle yakmıyor. sindirebildiklerini enerjiye dönüştürürken ortaya su karbondioksit falan çıkarıyor ama hiç biri bilinen yanma reaksiyonu değil. solunumun farklı farklı basamaklarının ürünleri bunlar. kafamız burada karışmış zaten.

üst paragrafta kilit nokta "sindirebildikleri". misal sen selüloz lifi al bi avuç,yak, oo kalori!
at onun yanmammışını ağzından, olduğu gibi s.ç sonra. ne oldu? e o kadar cetveldeki kaloriler?
tam tersi, glisemik indeks mevzu.
bu glisemik indeks denilen nane yediğin ve sindirdiğin besinlerin kana karıştığında pankreası uyarıp kana ne kadar/ne hızda insülin salgılayacağını söyleyen zımbırtı. insülin ne yapar, hücrelerin etraftaki sıvıda(kan/doku sıvısı) bulunan şekeri almanı sağlayacak hücre zarı reseptörlerini uyarır. yani insülini salgılarsan şekeri hücreye hop çekersin, kanda şeker düşer, hücrede artar, gereğinden fazla hücrede artarsa başa çıkmak için onları yağa çevirir
hücremiz. glisemik indeks de burada devreye giriyor. kanda yeterli şeker varsa insülini azcık azcık salgılatıp hem hücrelerin gözünü doyurmayı hem de kandan şekeri yavaşça çekip açlık hissini ertelemeyi sağlayabilirsin. bu da glisemik indeksi düşük gıdaların yaptığı şey.
yani, kalori hesabı kendini kontrol etmende iyidir, mistir. ama kesin doğruyu vermez, sana kendini görmene yardımcı olduğu için avantaj sağlar. tam kontrol için: lif içeriği yüksek, glisemik indeksi düşük, kalorisi kontrollü beslenmelisin.

oh bitti.

Vücut karbonhidratı şekere dönüştürür ==> Şekere dönüşen karbonhidrat, insülin yardımıyla, yakıt olarak depoalanmak için karaciğer ve kas hücrelerine girer. Bu noktada, siz eğer 10 tane kola içerseniz ihtiyaç fazlası şeker alımı yaparsınız. Muhtemelen yakıt depolarınız da dolu olacağı için o şeker hücrelere giremez, bu sefer de yağ sentezine başlarsınız. Fazla şekeri yağ olarak depolarsınız. Yani "Şu kadar kalori almam gerekiyor, onları koladan alsam da olur" diyeceğiniz kadar güzel bir dünya yok ne yazık ki.

Ek: eksisozluk.com

Kolanın içinde tatlandırıcı kalori içermiyor ama, erken acıkmana ve insülin direnci oluşmasına sebep oluyor. Normal kola'dan daha sağlıksız bir şekilde kilo aldırıyor yani.

Bu konu hakkında çok detaylı bir meta-analiz:

www.ncbi.nlm.nih.gov

Biraz uzunca, özet geç piç diyenler için;

Genellikle diyet ürün tüketenlerin kilo almaya meyilli olduğundan bahsetmişler. Yani diyet ürünler "kilo verdirmiyor" tezi vurgulanmış aslında. Ama metabolik olarak diyet ürünlerin şekerin yaptığı etkiyi yapıp yapmadığı konusunda tam bir netlik mevcut değil. Yapılan çalışmalarda çok değişik parametreler mevcut ancak hep birden fazla değişkenli.

Neyse özetten biraz fazla oldu ama netice olarak en iyisi şekeri tümden çıkarmaktır diyor. Yerine koymak yerine yavaş yavaş azaltmakmış. Yapay tatlandırıcı kullananlar psikolojik olarak daha çok kalöri alma eğiliminde oluyorlarmış.

Yazıya sadece göz attım tamamını okumadım.ancak diyeceğim tek şey pabuç bırakma.kimki yaşı buyuk diye havalananlar.saygını göster.aynı saygıyı göremezsen karşılığını ver.bunca yıllık iş tecrübemden net olarak söyleceğim şudur ki çok alttan alırsan kaybedersin.yeri gelince karşılık vermezsen ezik sanarlar.

@sapkasiz
yazıyı bi okusan ya sonuna kadar. alttan alma diye bir şey yapmıyorum artık. ilk hafta şaşkınlıktan bi olmuştu tabi. şimdi net söylüyorum ben şunu istiyorum diye.ama harekete geçip zorla yapmıyorum. ama böyle devam ederse de yaparım hani. kalkıp kapımı kapatabilirim, öğrenci karşısında küçük düşürürse yüzüne karşı tutumunuz hoş değil derim falan. ama odaya gir çıkları nasıl engelleyeyim. her şeyi geçtim p.tesileri odamda gün yapıyorlar. ben olsam da olmasam da masama oturuluyor bi kere yokum yani..

hiç düşünme değiştir derim. ama önce karşı odadakileri iyi analiz et yağmurdan kaçarken doluya tutulma.

yazdıklarınızdan gönlünüzün gitmekten yana olduğu fikrini çıkardım.

bizim yorumumuz değil de, sizin ne istediğiniz daha önemli.
değiştirin derim yine de.

@delidir

nasıl peki analiz edebilirim o arkadaşları? neye dikkat etmem gerekiyor ki?

kal ve mücadele et diyorum :)
öbür odanın daha kötü bir ortam çıkma ihtimali de var üstelik 3 kişi olacaksınız orada.
öğrencileri onlar çat diye daldıkça bıkmadan uyar, kapıyı çalıp izin almadan girmeyin diye.
masanı kullanıyorlarsa not bırak lütfen masamı kullanmayın diye.
hoca kapıyı açık bırakıyorsa, kapıyı kapatacağım konsantre olamıyorum isterseniz cam açayım de ve bi yandan kalk kapat kapıyı bunları söylerken.
içeri girme derse kusura bakmayın acil işim var bilgisayarda olmam lazım vs. bişi deyip hiç tınlamadan dal, geç otur. özeli varsa başka yerde konuşsunlar lafa bak hocasın sen.
bunları yaparken de hep kendinden emin ol ve teredüttsüz hareket et. tepkisini beklemeden.

"gelen gideni aratır"

Aletli dalışa başla.

keman zor iş, aylarca nasıl tutman gerektiğini ve boş tellerde düzgün ses çıkarmayı öğrenmeye çalışıp milletin kafasını sikeceksin. piyanoya başla bence, ben de aynı yaşta başlamıştım.

+1 kugsel
kemanda 3 ayda anca yay tutmadır tellerde parmaklarla gezinmedir tam ses çıkarmadır falan oluyor.sonuç alamadan hevesin kaçar.

pilates yap yoga yap
bisiklet gruplarına gir

dil öğrenmeye başlayabilirsin. ispanyolca italyanca gibi dillerde 3 ayda bile önemli yol kat edebilirsin.

@zero times infinity Normalde ben de istiyordum ama bu yaz Londra'da İngilicemi advanced'a kastırmaya çalışacağım.
@Nick The Chopper six değil şuan eight oldu pack ;)

boş kalıyor olabilir koltuklar.

ya derdim şu, aynı tarihin bileti 1 ay önce, bugün yani, 126tl misal, uçuştan 2 gün önce yine bakıyorum, 55e düşmüş. nasıl oluyor bu?:/

yeterli yolcu sayısına ulaşmayınca düşürüyorlar işte fiyatı?

arz-talep meselesi sonuçta.

boşluktan dolayı işte. 1 ay sonraki cuma günüyle, 2 gün sonraki çarşamba günü bir olmayabiliyor. tarihin de önemi var yani. ya da atıyorum hiçbi önem arzetmeyen bi güne herkesin seyahati denk geliyor filan

Teknoloji inanilmaz bir hizla gelisse de herhangi bir devrim ben bilmiyorum.
Olay, yillardir olan seyin populer olmasi, genel sirketlerin bunun kullanim alanlarini anca fark etmesi.

Kendi alanım için genel kültür seviyesinde bildi sahibiyim. Fakat kendi açımdan uzun süredir düşündüğüm bir çalışmayı (maalesef bitmeyecek gibi) örnek vereyim.

Alanım: ulaştırma

Örneğim metrobüs.

Şimdi metrobüsü bilmeyenler için anlatayım biraz. Metrobüs eskiden çevre yolu olan şimdi sadece şehir içi yol işlevi gören bir yolun ortasında kendisine ait yolda ilerleyen otobüs.

Şimdi bu metrobüs denen ulaşım sisteminin ciddi sıkıntılarının biri yoğun saatlerde ara duraklardan binmek imkansıza yakın oluyor. Çünkü metrobüsler 3-4 belirli duraktan yolcu alıp yolculuğuna başlıyor ara duraklarda ise otobüs zaten dolmuş oluyor.

Otobüsler de sabit bir çizelgeye göre işletiliyor bu hatta. Yani özel etkinliklerin olduğu talebi uçuran gün ile yaz tatilindeki herhangi bir gün arasında fark yok.

Şimdi herkes zaten turnikeden geçerken istanbul kart denen bir şey okutmak zorunda kalıyorlar. Bu da bir insanın durağa gelirken aslında sisteme haber vermesi anlamına geliyor. Bu veriler toplanıp daha sonra aylık ve yıllık istatistik olarak işleniyorlar. Halbuki bunları online olarak (hepsini değil de durağa gelen kişi sayısını) canlı canlı işleseler ara duraklardaki yığılmayı modelleyebilirler. Bu yoğun saatlerde atıyorum 9. durakta bir aşırı yoğunluk olduğunda o duraktan kalkacak bir boş otobüsle o duraktaki bekleme süresinin azaltılması anlamına gelebilir.

Bunun yanı sıra işleten açısından bakarsak, bazen talep düşük olduğu halde bayağı otobüsün işletildiği durumlar oluyor (nadir de olsa). Bu da verimi düşürüyor. Halbuki yine turnikelerden geçen sayısını bilsek eğer düşükse otobüsleri ilk duraktan hemen kaldırmak yerine biraz bekletsek daha verimli bir sistem oluşturabiliriz.

Tabii 50 km'ye yakın bir hat bu. Ve buradan gelecek bütün bu verilerin anında işlenmesi oldukça zor şu aşamada belki ama üzerine yatırım yapılsa toplu taşıma alanında dünyaya örnek olabilecek güzel bir proje olabilir(di).

Ne yazık ki aşırı overrated bir kavram haline geldi. Hangi şirkete sorsan "Big Data" ile bir şeyler yapıyor. Firmaların ezelden beri yaptıkları CRM çalışmaların adı bir anda "Big Data" oldu.

Hatta güzel de bir yazı var big data'nın her zaman bir işe yaramadığı hatta gayet de yanlış yönlendirdiği konusunda

www.ft.com

ya beyler tam da bu konuda uğraşan biri olarak yok mu miner bilen:

www.eksiduyuru.com


duyuruya yanıt olarak ise:
Türkiye'de big data'nın değeri henüz tam anlaşılmış değil bence
CRM'de çok basit şeyler yapılıyor olabilir daha derinlere inmek lazım

@cosmicstring hocam, her zamanki altın vuruşunuzu yapmışsınız cevâbınızın sonunda...

@godsparticle, mükemmel bir örnek ve mükemmel bir düşünce! aychovsky, yavrum, metrobüsün problemini çözsen çözsen sen çözersin. bi yoğunlaş şu konuya, gözünü seviyim! boşver şimdi partiyi, belediyeyi. vatandaş perişan! çok hayır duası alırsın bak!

diğer cevaplara da cevap yazacam sonra...

Aslında ortada çok çılgın atan bir devrim yok. Excel veri sayısından kasılmaya başlayınca big data oldu :P

Şu anda çok sayıda veri içeren iki proje üstüne çalışıyorum. İkisi de tahmin. Biri iki gün önceden rüzgar hızı tahmini, diğeri de bir web sitesinde iş özelliklerinin girilmesi ile birlikte fiyat ve fiyat aralığı tahmini.

Bu tahminleri hızlı ve daha az hatalı yapabilmem için birçok şeye ihtiyaç duyuyorum. Doğru ve kaliteli veri, altyapısı iyi bilgisayarlar veya iş istasyonları (şu anda 12 çekirdek kullanıyorum), veriyi tahmin edecek yöntem ve algoritmalar silsilesi (en uygun olanını seçmem gerek). İki tahmin için de birçok algoritma hazır durumda ve test edilmeyi bekliyor. Literatürde canavar gibi çalıştıkları iddia ediliyor, iş istasyonlarımız zaten hızlı ama ki verimiz "imperfect". Kocaman "big-fat data"mız var ama verimizin doğruluğu kuşkulu. Şu anda zaten sorunum verinin fazlalığı değil, verinin yanlışlığı.

Web sitesi örneğini şirket bilgisi vermeden, birtakım metaforlarla açayım. Örneğin, internet üzerinden araba alıyorsun ve bunun için renk, marka, km bilgisi gibi sorular soruluyor sana ama bu soruların cevapları olarak veritabanında sadece tüm arabaların ortak verileri tutuluyor. Arabanın diğer arabalardan farkını belirten ana ve anahtar özelliklerin çoğu da veritabanının dibinde bir yerlerde, çok dandik şekilde tutuluyor. Dandikten kastım, veritabanının tamamen "Kervan yolda düzülür" modeli ile yolda düzülmüş olması; verinin yapısı belli değil, aynı veri farklı tiplerde saklanıyor, eskiden daha farklı kaydediliyormuş, orada bir eksik çıkmış ya da başka soru-cevap eklemişler, şimdi daha farklı kaydediyorlar ve 1000'den fazla alt segmentin kriptolarını çözmek, sorgular yolu ile ulaşmak imkansız. Hazır veritabanı prosedürleri de "Saldım çayıra, mevlam kayıra" cinsinden. Dolayısıyla genel özellikler elimde var ve asıl belirleyici özellikleri veri olarak kullanamıyorum. Ayırıcı veriler birkaç segment için var, onların tahminleri nokta atışı bile süper oluyor ama bu sadece iki segment, yanında 123 diğer segmentler var ki iyi tahmin için ne totemler yapıyoruz. Bu durumda bol bol "Keşke data small olsaydı da düzgün olsaydı" diyorum.

O halde elimizdeki veri ile tahmin etmeye çalışalım. Normalde bir web sitesinde "Lütfen fiyat tahmininiz yapılırken bekleyiniz" yazısı çıktıktan sonra kaç saniye bekler bir ortalama müşteri, on dakika o yazının çıkmasını beklemez. Hatta iki dakika da beklemez. O nedenle hedefimiz beş saniye. Ama bu "imperfect" ve "unclean" veri ile beş saniyede ancak veri temizlemeleri, ayıklamaları yapabiliyoruz ve ortalamada nokta fiyatından %125 sapmalı, fiyat aralığını da %25 oranında tutturan tahminler yapabiliyoruz 12 çekirdekli iş istasyonunda. (Varolan sistem %5000 sapma ile çalışıyor). Kaotik denilen rüzgar hızı ve yönü tahminlerini aslında hiç de kaotik olmayan, sadece zaman içinde fiyatın artma trendine sahip olduğu basit sistemden daha rahat ve daha az hatalı tahmin edebiliyorum.

Dolayısıyla verinin sayısı, kalitesi kadar önemli değil. Veri tutma sistemi ve işleme sistemi düzeltilmedikten sonra "big data" olur, hatta yakın gelecekte "even bigger data" bile olur onun adı ama karşımızda data çöplüğü oldukça yapılabilecekler hala kısıtlı. Aynı şekilde işleme kapasitesi de yine datanın sayısından önce gelen başka bir özellik. Veri kalitesi ve işleme kapasitesi sorununu düzeltmeden big data ile çılgın attırmak imkansız. Süreçlerin en zayıf halkası zaten veri sayısı değilken veriyi şişmanlatmakla nereye kadar gidilebilir. Araba fiyatı ile ilgili kafadan bir fiyat atsam tuttururum ama algoritmalara hesaplattırana kadar taklalar atıyoruz.

Bence bundan sonra iki kırılım olacak. Her zaman bir basitleştirme, bir de karmaşıklaştırma yolu olur. Bir süre "even bigger"a kadar yolu olacak bu dataların, oradan da big data yerine sistemi temsil eden en az sayıdaki veriyi en doğru şekilde seçen algoritmalara gideceğiz bence. Hatta, neden ben bunu çalışmıyorum.

Ekleme: Hadi kapasite ve veri kalitesi sorunu çözüldü. Ortalıkta hala bir algoritma sorunu var. "No Free Lunch" teoremi diyor ki bir algoritma bir şeyi iyileştirse başka tarafı kötüleştirir; algoritma fakir battaniyesi gibidir, başını örtsen ayağın (ya da kaba etlerin), orayı örtsen başın açıkta kalır. Algoritma işleme yöntemleri de daha iyi işleme yapabilmek için basitten karmaşığa geldi, bir iki parametreli algoritmalardan başlayıp en son veriyi işlemeye başlamadan önce 13 tane parametreyi "tune" etmem gereken bir algoritma ile sessiz kuyularda kimsesiz kaldım. Bu nedenle bir algoritma devrimi de gerekiyor. Koskoca teorem çökertilecek değil ama, basitlik-performans-süre-sonuç kalitesi ölçütleri arasında biraz da bir çılgın kırılma noktasına da ihtiyaç var. Belki bir kırılma noktası minimum sayıda uygun veriyi seçmek yanında bir yol ayrımı ile yeni ve iyi bir algoritma kırılması da olabilir.

Ekleme2: Bir arkadaşım da şu anda Türkiye'nin en çok bilinen, büyük şirketlerinden birinde bir proje yapıyor. Yine bu "big-fat data" kendisine sunuluyor ama şu şart ile birlikte: "Biz şu ve şu yazılımı aldık, o yüzden yöntemin şu ve şu ile sınırlı". Dataya bakıyorsun ve aslında sana "Ben aslında başka bir X yöntemi ile çok süper çözülürüm" diye bağırıyor, bu kadar kab-bak gibi ne yapılacağı net veri yoktur ülkede. Arkadaş da dayanamayarak bir de o X yöntemle çözüp veriyi mutlu ediyor ama adamların yatırımı boşa gitmesin diye dataya parende attırarak, slalom yaptırarak daha dandik bir veri işleme süreci elde edilmek zorunda kalınıyor. Demek ki veriden önce zihniyet de değişmeli.

Ekleme3: Bir de kaç veriden sonrası "big" acaba?

Ekleme4: Trafikçi ben değilim, başka iki arkadaşım. Ama onlar yaparsa, ben mutluluktan uçarım. Mağdur oluyoruz. :)

Adımız anılmış, iki kelam edelim :)

Big Data'yı ilk olarak 1.5 sene kadar önce bir seminerde duydum. Ondan 1-2 ay sonra da CRM alanında kendisiyle haşır neşir oldum. Müşteri değerini hesaplarken kullandığımız 50 tane faktör var ancak big data ile bunu 500 hatta 5.000 yapmak mümkün.

Önemi giderek artacak, bu kesin. Ancak diğer cevaplarda yazıldığı gibi verinin kaydedilmesi, sonrasında analizi ve yorumlanması zaman alacak bir süreç. Bu döngünün hızlanması ise teknoloji ile doğru orantılı olacak.

Modelleme konusunda çalışan bir arkadaşımın en büyük hedefi maç skorunu tahmin modellemesi yaratmaktı. Bir maça ilişkin alabileceği tüm veriyi modellemeye dahil edip maçın skorunu tahmin etmek istiyordu. Ne aşamaya geldi bilmiyorum :)

Big data olayın biraz marketing bullshit tarafı, data analytics diyorlar genelde buna. Daha önceden bilgisayarlarla yapılan analizlerin kapsamı çok dardı. hafıza düşük, yer düşük, işlem gücü düşük, paralel işleme mevzuları daha yeni yeni çıkıyor falan. şimdi sikko üç beş tane sensörle bile inanılmaz veriler toplayabiliyorsun her konuda, o verileri alıp işleyip bir sonuç çıkarınca big data analizi yapmış oluyorsun olay tamamen bu.

Godsparticle'ın anlattığı örnek gibi yani. Mesela 20 milyon kredi kartı kullanıcısının satın alma verileri var elinde. Hangi saatlerde tekel bayiilerinden alışveriş yaptığını tespit edip muhtemel alkol yasağının yaratacağı tepki boyutunu düşünebilirsin, ona göre strateji planlarsın. Ya da ne bileyim alışveriş sitelerinde olan x alan bunu da aldı gibi çok basit cross marketing mevzuları bile big data içerisine giriyor. Ben mesela bir çok marka getirten bir distribütörle çalışıyorm, bizim şirketin CRM'inden toplu veri çekip benim marka ürünleri müşterielr en çok hangi başka markalarla birlikte alıyor gibi anlamlar çıkartıyorum oradan, marketingde işime yarıyor.

Bunun için tabii elindeki verinin doğru olması lazım, en çok vakit alan kısmı bu. Ne yazık ki 20 bin satırlık excel tablosu alınca bu verinin anlamlı olup olmadığını anlamak epey zor, e veri yanlışsa, yaptığın analiz de yanlış olacaktır dolayısıyla. Ama genel olarak doğru oluyor ya. Bilemiyorum çok seviyorum ben data analitik tarafını. En favori bilgi işlem aktivitem. Şakır şakır döküyorum enteresan analizleri milletin ağzı açık kalıyor.

şimdi ben genetik mühendisiyim, yani onca açıklama yapmış arkadaş gibi ne yazılım ne istatistik ne de reklamcılık alanında deneyimliyim. bu sebeple yaptıkları yorumlara a evet doğru metrobüs, o hava sahası yoğunluğu, doğru doğru google glassda kesilen hatun sayısı/tipi olarak bakabiliyorum yalnızca.

big data mevzu, adı böyle anılmıyor olsa da genetik biliminde eskiden beri ihtiyaç duyulan nokta. zaten DNA adı verilen kalıtım materyali başlı başına biyolojik bir big data örneği. bizde temel hedef bu molekülün keşfinden beri, ne demek istediğini anlamak oldu. 2000lerin başında başlatılan human genome project ile dünyadan milyonlarca sayıda insandan DNA (kandan) örneği toplanıp o gruplarda karşılaştıkları varyasyonlarla günümüzde yaşayan insan ırklarını bir tür kategorizasyona almaya, veri tabanı oluşturmaya çalıştılar. ama burada bahsettiğimiz ~30.000 protein kodlayan gen(bi bu kadar da kodlamayan bölge var ki asıl kilit nokta onlar), kromozomlarının yarısında(yarı anneden yarı babadan ya hani) 3 milyar baz var(tam bir temel DNA parçası). karşımızda da milyonlarca insan.
bu sayılar düşününce bilinen depolama sistemlerini zorluyor. çünkü çalışma milyonlarla sınırlı. asıl bilim dünyasının hedeflediği gözden tek bir varyasyonun dahi kaçmamış olması, o zaman da big data denilen mevuz devreye giriyor demek ki.
human genome projectin bu milyonluk kişiyle veri toplaması işi 2008 civarı mı neydi, bitti. burdan artık hangi gen nereyi ne şekilde kodluyor, hangi hastalık hangi genden kaynaklanıyor, bunları bulup işlemeye çalışıyorlar. bunların en büyük getirisiyse kisiye özel tıbbın gelişmesi, gereksiz ya da yanlış ilaç kullanımının önüne geçilmesi, ilacı bulunmamış hastalıkların tedavisi, organ nakillerine gerek duyulmaksızın kişinin kendi hücrelerinden lab. ortamında organ üretilebilmesi filan olacak.. ki yanlış hatırlamıyorsam sene 2011 civarı olacak, tamamen insan elinden çıkma, eldeki dataları kafalarına göre sentetik birleştirip onu da yine insan eliyle DNA bazlarını seçe yerleştire ilk %100 sentetik hücre genomu oluşturulup bir hücre yapılmış ve yaşaması sağlandı. bildiğin gözü mavi olsun (attgacgasg), kolu üç tane olsun (astgsatsatgsat), kuyruk koyalım(gastgsatgast), uçsun(asgtsagats) yöntemiyle yaptılar[a:adenin, t:timin, s:sitozin, g:guanin].
şimdi buraya kadar her şey harika. aynı ilk buhar makinesinin üretimi, radyoaktivitenin keşfi ve kullanılabilirliği gibi..
herkes hakkında elde edilen ve depolanan onlarca bilginin yalnızca insanlık yararına kullanılacağı basit tabirle naiflik.

daha hızlı ulaşımı hedeflerken daha uzun menzilli silahlar, daha güçlü enerji sistemleri hedeflerken kitlesel katliam silahları yaptık. her şeyi geçtim bu silahların üretimi uzun dönemlerin çabası ve onlarca parayla yapılıyor hep sınırlı sayıda. biyolojik yaşayan bir organizmayla yola çıktığınızda onun kendini bölüp çoğaltıp kontrolü ele almasına nasıl engel olacaksınız merak ediyorum. bu alana yabancı olanlar için şöyle örneklendireyim: elimizde yalnızca sarı ırkı etkileyebilecek silah oluşturabilecek teknoloji var. ama bunun radyoaktivite vb bir etkenle bir süre sonra mutasyon geçirip beyazları ve siyahları da asla etkilemeyeceğini garantileye bileceğimiz hiç bir yol yok.

toparlayacak olursam,
big data devriminin önüne geçilmesi mümkün değil ve harika sonuçlar yaratacak, gelişmelere yol açacak. insan ömrü yaşlanmayı durdurup ölümsüzlüğe kafa tutacak. bilinen tüm hastalıklara tedavi bulunup, mutfağımızda kendi organlarımızı 3 saatlik bir prosedürle üretebileceğiz. kızımız mavi gözlü ince belli, erkeklerimiz daha yapılı ve yaraları çabuk iyileşir olacak. ama yeni hastalıklar çıkacak. ama kısırlık ortadan kalktığında doğal seçilimi bozduğumuz için yeni nesil hep en iyi özelliklere sahip olan değil hep babası zengin olan ama geri zekalı, ama kalıtsal hastalıklı olacak. yemeklerimiz çürümeyecek ama onlardan aldığımız kaloriler de bizden asla gitmeyecek. bu defa da liposuction yaptırıp göbekteki tüm yağ hücrelerini çekince göz altı torbalarımız, kulağımızın arkası ve el bileklerimizde yağ birikecek.
ben kıyamet denilen kavramın aniden gelecek dev depremlerle dünyanın parçalanması değil elimizdeki pimi çekilmiş harika teknoloji bombalarımızla kendi uygarlığımızı yok etmemiz olduğunu düşünüyorum. big data da henüz laboratuvarda cam ardında hayranlıkla seyrettiğimiz yeni bebeğimiz.

Özel hayatın gizliliği ihlal edilmediği, kişiler fişlenmediği ve bilgiler makul bir süreyle saklandığı sürece alışkanlıklarımız hakkında bilgi toplanmasını, toplumsal ve kişisel ihtiyaçlarımızın ideal biçimde karşılanmasını sağlama imkanı yaratması bakımından gayet faydalı buluyorum. Çok da ilginç buluyorum data analizlerini.

Valla bu konuda bilgim yok dostum ya, bilmediğim konuda atıp tutmayım.

@divit senden, kallavi bi cevap bekliyodum zaten. o dediğini Türkiye'de yapacak adam vardır. Türkiye'nin beyin gücünü yabana atma. Nörddür, nikotinmandır, sallamıyodur, o ayrı.

''ben hiç böyle yakaladığımız bişey görmedim etraftan da duymadım'' diyosun ama bu iş henüz emekleme dönemde. bundan sonraki 10-20 senenin, big data açısından neler getirebileceğini tahmin bile edemiyor olabiliriz.

@salihdt big data'yı CRM'e indirgemek ne derece hakkâniyetli olur emin değilim. gazetedeki yazıyı henüz okuyamadım ama mutlaka okuycam. çok teşekkür ederim cevap yazdığınız ve katkılarınız için.

@aychovsky, gene yapmışın yapacağını ve tozu dumana katmışın. yazdıklarını görebilmek içün tozun inmesini bekledim, annayabilmek içün de tekrar tekrar okumam gerekti. yannız, sana bişiy diyim mi? ben temiz verinin kıymetini bi amarigalıdan öğrendiydim, amarigaya gelmeden çok önceleri... bilmem kaç bin satırlık veriyi tek tek inceleyip, manuel olarak temizlemekten, gözleri kan çanağına döndüydü. içimden, ''bu herif sapık lan!'' diye geçirdiydim. sonradan buralarda, data cleaning, data reconciliation, data cleansing işlerine bulaşıp işin boyutlarına ve ulaştığı noktalara bi nebze olsun âşinâ hâle gelince, adama derin saygı duydum tabii.
bi zamannar bi motelde kaldıydım. kaavaltı mönüsünde portakal suyuna baktım, iki boyu vardı portakal suyunun: big, really big! really big olan, bebeykene sahilde kumdan kale yaptığımız kovalardan bile büyüktü. sen even bigger data diyince onu hatılladım. sana bişiy diyim mi? yakında, really big data diye bi laf ortaya çıkabilir, senin de öngördüğün gibi... cosmicstring hocamız, ''doğadan alınan veriler süzülmeden, en ince ayrıntısına kadar ele alınabilirse gözden kaçan pek çok şey bulunabilir'' yazmış. hemen aklıma, 17 Ağustos depreminden sonra popülerliği tavan yapan depremci hocalardan öğrendiğim ''mikroçıtırtı'' lafı geldi bu noktada. düşünsene qız, mikroçıtırtıları kaydedip biriktiriyosun ve sonradan analiz edip anlamlandırıyosun. Azerbaycanlıların mı, İranlıların mı ne, buna benzer bi çalışması vardı. Radon gazı salınımındaki değişikliği mi ne ölçüyolardı. Yukarıda, big data'yı CRM'e indirgemek ne derece hakkâniyetli olur dememin sebebi bu. Osman Pamukoğlu'nun bi sözü var: Siz savaşla ilgilenmeyebilirsiniz ama savaş sizinle ilgilenir. Ben bu sözü, big data'ya uyarlamak istiyorum. (basond hocam, aslında bu söz sana!). Siz big data ile ilgilenmeyebilirsiniz ama, big data sizinle ilgilenir. verinin temizliği konusuna dair şunu da yazmak istiyorum: insülin direnci yazımda aynı dertten muzdarip olduğumu şöyle dile getirmiştim:

**
hay allah, hic bi seyi yoktu, niye diyabet olduysa diyoruz sonra. hay allah 38 yasinda kalb krizi mi olurmus diyoruz. bunlar ne haberlere yansiyor, ne istatistiklere.

gidin bakin ölüm sebeplerine: kac tane kardiyopulmoner yetmezlik goreceksiniz?

bi akilli da cikip demez ki o anli sanli doktorlarimiza, gardaşım kardiyopulmoner yetmezlik diye ölüm sebebi mi olur? bu hasta neden öldü? asil sebep ne?
arastirip baksan, trafik kazasi, kanser, diyabet komplikasyonlari, sigaraya bagli koah, sigaraya ve sacma sapan bi hayat tarzina bagli aterosklerotik kalb hastaligi cikar altindan.

ama oraya kardiyopulmoner yetmezlik yazan bilincsiz ve egitimsiz doktorlar yuzunden, istatistikler sikilip atiliyo. rakam yok lan elimizde!!!

olcmedigin seyi kontrol edemezsin olm!!!

hay sikeyim ben boyle isi yaaa!!!!!
**

demem o ki, verin kadar konuş! ya da verinin temizliği kadar konuş! kaç veriden sonrası big acaba demişsin de, petabayt, zotabayt, zottiribayt birimleriyle ölçülenler bigdir heralda.

bu noktada, kafama zıçayım! 2006 ya da 2007 senesinde, New York Times'da okuduğum bi haberi kesip saklamadığım için... Deyecahsın ki neye? Harbiden, neye? Haber şuydu: Çinli (başka nereli olacağıdı ki zaten?) bi matematik profesörü, bi algoritma geliştirmiş. Heralda bi miktar big data kullanmıştır. Bu algoritmayı kullanarak, Wall Street'ten 1 milyar (evet milyar) dolar kaldırmış, matematike burun kıvırıp bok atannara kapak mahiyetinde! Öte yandan modern Nostradamus (ulan şu herifin adını da bi ezberleyemedim gitti bea! Çok tersime gidiyo adı. Gugıllamaya da üşendim şindi. NYU'da bildiğin hoca. Ama bildiğin hocalara hiç benzemiyo. Modellemeleri (bu modelleme lafına da ayrı bi hastayım!) ile dünyanın siyasi geleceğini tahmin ediyo. Düşün yani, CIA, adama proce ısmallıyo! Şunu şunu bi modelle hoca efendi! diyo. Hoca efendi o esnada kaç dolar kaldırıyo bilemiyorukh tabe. Procenin muhtevasını sormamız mümkin değil takdir edersin ki...

@roket adam senden de kallavi bi cevap bekliyodum ve beni yanıltmadın. teşekkür ederim. bu konuda dedenin fikrini de merak ediyorum ben asıl. ona bi özetlesen şu yaptığını da, ne düşündüğünü bi öğrensek!

@şubulububulu aplam! eline sağlık! big data'nın feriştahının sizin elinizde olduğunu bildiğimden kelli, sana yaldızlı ve beş yıldızlı dâvetiye çıkardıydım. bizi kırmayıp geldiğin içün müteşekkiriz! (bkz: george church) delisinden bahsettim miydi ben sana? Allah bilir jemjum görmüştür ya da gendinnen tanışmıştır bile! sizin alan HGP'nin açtığı devirden sonra üstel bir hızla devinecek gibi duruyo. beni en çok helecanlandıran alan diyebilirim. başlarda, meaaahhh, dağ fare doğurdu! denebilecek gelişeMEmeler yaşansa bile, asıl kırılımları, açılımları sizin tayfadan bekliyom. işalla görürüz o günneri!

@m e l t e m hanımcım, özel hayatın gizliliği filan hikâye! kimsenin hiçbişeysi gizli kalmıycak. belki şu anda bile gizli diil. hatta bilgiler ebediyen bile saklanabilir. muhtemelen biliyosunuzdur, ABD Kongre Kütüphanesi twit biriktiriyo. Bundan 50 sene sonra, araştırmacının biri 28 Mayıs 2013'ten itibaren Türkiye'de atılan twitlerin analizini yapıp oradan bir sonuç çıkarmak isteyebilir mesela. Ya da daha yeni bir tarihte gerçekleşen twit savaşlarının. Öte yandan, dünyadaki telefon ve email trafiki de, bi yerlerde birikiyo. Feysin elinde önemli veri var. Şimdi vatsaptan da gelecek önemli bi miktar. Gugıl, gugıllanan kelimelerin lokalizasyon tayinini yaparak, doğru grip salgını tahminleri yapmış. Eminim çok daha başka şeyler yapmıştır, yapıyodur ve yapacaktır.

aychovsky bana bu mini konferans için teşekkür etti, sağolsun. elimize gugıl geçince, ille de sikiş sokuş mevzularını mı gugıllıycaz? ya da elimize duyuru geçince ille de ''bi çocuk var, tatlı bişiy...'' diye başlıyan duyurular mı okuycaz? bunnardan da koyalım ara sıcak olarak. herkeş eteğindeki taşı döksün, olma mı?

hepinize, vakit ayırıp geldiğiniz ve emek verdiğiniz içün ayrı ayrı teşekkür eder, bi dahaki mini konferansımızda buluşuncaya dek, yanaklarınızdan makas alırım.

herkese "sen" bana niye hanımcım ya, 50 yaşında mıyım ben? özel hayatın gizliliği ile kastedilen her türlü gizlilik değil yalnız, kişi zaten bilgilerinin toplanıp paylaşılmasına dair söz. onaylıyor çoğu zaman.

cosmicstring hocamdan okkalı bi ef-ferim aldım olm! ben bu gaznan var ya, şindi gider işyerindeki Hintli avratlardan ikisini donumda sallar duvara vurarım! (O değil de, Çinni avratlardan biri demin mutfakta geğirdi la! Çok doğal geğirdi yannız! Hakkını teslim etmem lâzım.)

m e l t e m cim, senin taptaze bi kır çiçeği olduğunu hepimiz biliyoz. hani işyerinde Director of Compliance'ı görünce ''Saygılar efenim, he heh!'' diye yılışırsın ya, işte o hesap, ben de mesafeyi koriyim istemiştim sennen, 'fikri mülkiyetçi filan amma gene de avukat olm, hürmette kusur etme de sakata gelmeyelim' filan gibilerden, mesafeyi korurkene de sonuna bi cım koyiyim samimiyet maksatlı didiydim ama, çok haklısın, altın günnerinde konuşan aplalara benzemişsim! özürlerden özür beğen! yannız sana bişiy diycem, geyik çevirmeyi 30 yaş altının tekeline alma istersen...

comptrol abim hoşgelmiş! hele şükür! boşver siyaset yazmayı abim bea! sana bu çok daha fazla yakışıyo. yazacam soğna. şindi işim var biraz...

@compadrito vur dedik öldürdün.

m e l t e m, özürlerden bi tane daha beğen(iniz) o vakit! maymun oldum valla!

comptrol hocam, sen neymişsin de haberimiz yokmuş valla! Darısı 3 milyon dolar ödüllü yarışmalara işalla!
Cem Boyner'in annattığı bi hikâyeyi hatıllıyom: Müşterilere doğum günü tebriği mi ne postalıyolar Beymen'den ya da Çarşı'dan. Adamın birinin karısı görüyo tebriği ve merak ediyo. Halbuki Beymen'den alınma bi mevzu yok evde. Meğer herif metres'ine çamaşır almış sevgililer gününde. (O aradaki bağlantı nası kuruluyo, olay nası su yüzüne çıkıyo kısmını unuttum, uydurmiyim şindi). O olaydan sonra, Boyner grubu bu uygulamadan vazgeçmiş galiba. Hikâyeyi bana Cem Boyner annatmadı tabe, kastede okudum, he heh... (biz ne diyoduk, nerden geldik bu don mevzuuna ya?)

45/1700 demek % 2.6'lık dilim demek. Oldukça iyi bir başarı. tebrik ettim.

Meğer "Big Data"dan "Deep Data"ya da bir gidiş varmış. İçimizde bizden içerü bir biz varmış, onu keşfe gidiyormuşuz
www.huffingtonpost.com

Bugün gelen bir konferans davetinde gördüm Deep Data'yı, henüz ne olduğunu ben de bu kadar biliyorum.

Bir de "Really Big" ya da "Even bigger" olanı değil de, "Huge Data" çıkmış.
www.iaria.org

dizimde çocukken bisikletten düşüşümden kalan bi iz var ama ben bile görmüyorum onu artık.

sağ kulağımın hemen yanında, hani şu saçın favori denen kısmında yukardan aşağı bi yara var; bikaç ay önceki köpek saldırımdan yadigar.

suratımda var! sol kaşımda kaş kavisinin tam altında 5-6 yaşındayken merdivenlerden yuvarlanıp bitimindeki kayaya kafayı geçirip yarmıştım, dikiş izi kaldı
sağ ayak bileğimde teneke kesiği izi var çocukluktan yine
haşarı bi çocuktum

Sağ ayağım üst tarafında 28 içten, 28 dıştan dikiş var.

Küçükken mutfakta sürahi kırılmış, bende suda kayıp sürahinin alt kapak parçasına düşmüşüm.

Elimde, karnımda, dizimde, alnımda, çenemde dikiş izleri, bir gözümün altında da çizik var.

dizimde küçükken camın üzerine düştüğüm için oluşan bi kesik var.
kolumun iç kısmında okulda yanyana iki kesik var, alüminyum tabaka sağ olsun o girdi.

Bacaklarimda midye kesigi izi basimda ve bilegimde cam kesiginden dolayi dikiş belimdede dikiş izi var.

kalçamda morluk izi var, denizde yosunların arasına oturmuştum ve doktorun tabiriyle zehirli bir balık tarafından ısırılmışım. yarım ay şeklinde morluk kaldı. 3 4 sene önce oldu, hala duruyor. Sol üst bacağımda yanık izi. Sol kaşımda üç dikiş izi, kaldırama kafa atmıştım.

Alnımın tam ortasında var, küçükken kalorifere kafa atmıştım, açılmıştı dikiş izleri kaldı, kaşlarımı çatınca belirginleşiyor. Seviyorum ben değişik bir havası var...

2 tane var. biri diz kapağımda, küçükken düşmüştüm, kaldı izi.
diğeri de yine küçükken kaşım yarılmıştı, dikiş atıldı onun izi, dikkatli bakıldığında görülüyor. kreşte emre diye bir arkadaşla yakalamacılık oynuyorduk. 'emre benii yakalayamaz kii' diye ebleh ebleh bağırırken dolaba kafamı çarptım, kaşım yarıldı, ilk aşkım çok sancılı oldu :))

Gogsumde belli belirsiz bir cizik izi var, agac cizmisti ama cok belli olmuyor.

Alnimda da kucuk bir delik oyuk tarzi bir sey var, su cicegi izini andiriyor, ilkokuldayken sira arkadasim kalem saplamisti

Bu kas altinda olan izler cok guzel gozukuyo ya, kucukken haberim olsa yabardim skdjja

Sol kasimin altinda iz var bardak girmisti. Bir de sol ayagimin ustunde leke var. bebekken cay dokulmus. Deri burusuk falan degil sadece hafif ton farki var.

yüzümde, alttaki 20lik dişin tam üstü hizasında, küçük bir dikiş işi var. ben aldırmıştım,2-3 yıl oldu hala geçmedi.

yüzümün sol kısmında çizik var küçükken tıraş olmaya çalışmışım jiletle. çenemde de kırık var dikiş atmışlardı,top oynarken düşüp kırmıştım.

sol omzumda var. küçükken bisikletten uçup yerde takla atmıştım. derin yarılmıştı ama dikmediler, heralde oynak bölge diye mi artık nedir...

elimde var genelde bir birkaç tane damla şeklinde yanık izi,bir kere matkap ile delmiştim onun izi kaldı,bir kere scart kablonun üzerine düşmüştüm uç kısımları girmişti onun izi kaldı.

ağaçtan atlarken elim ağacın dalına takılmıştı sağ serçe parmağımın avuç içi kısmı yırtılmıştı dikiş izleri kaldı.

merdivenlerden sırt üstü düşüp yuvarlanmıştım bel&omurga bölgesinde deri bayağı bir parçalanmıştı bunların izleri kaldı.

bisikletten düşme ve kavgadan kaynaklı diz ve kafa bölgemde 4-5 tane yara izi kaldı.

sağ kaşımın kulak tarafından hatırlamadığım bir hastalık tarzı birşeyden su çiçeği izine benzer bir iz kaldı.

sağ kolumun dirsek kısmında da yanık izine benzer bir iz var ama neden olduğunu hatırlamıyorum.

mesanemin sağ üst kısmından bıçaklandım. kocaman bi izi var.
boşluğumda 1 kurşun izi var.
küçükken bayırdan düşmüşitüm dizlerim fena yarılmıştı onların izleri var hala :D

sol ayağımın üstünde var, sağ ayağımdaki topuklu ayakkabıyla deşmiştim dans ederken;
sağ bacağımda dizimin altında var, çocukken yazlık yerde elimde ıvır zıvırla bahceleri ayıran tasların üzerinde yürürken düşmüştüm de olmuştu,
sol kolumun üzerinde var, yavruları olan bir kedi köpeğime atlayınca arada kalmıştım, utanmasa kemiğe kadar inecekti;
alnımda var, o sivilceyi patlatmayacaktım.

Arabanın altında kalmıştım küçükken, dizimin yan tarafında yara izi var. O yarada taş parçası kalmıştı, sanırım şu an vücudumda geziniyor taş:D

Sayamayacagim kadar cok var..

Olm sadece sol kolumda bes farkli olaydan bes iz var lan.. hepsi farkli farkli desenlerde , bunlar kalici olanlar bide dusun..

@nejdet
Boşver sana dert tasa olmasın benim küçük dünyam
sen atomları parçalamaya devam et.

sol elimde işaret parmağım ile avucumun birleştiği yerde bir yara izi var. küçükken oyuncak arabanın önündeki farı söküp içindeki lambayı almaya çalışıyordum. nedendir bilmem bu işi meyve bıçağı ile yapmaya çalıştım. farı üstten zorlarken bıçak kayıp elime girdi. büyük de değil işte meyve bıçağının ucunun eni kadar. başka yok hehe

var, bacağımın ortasında düşünce dal girdi.
sinek ısırığı izleri var bir sürü. tırnak izi var yüzümde yanda, ya kardeşim ya kuzenim çizdi bilemiyorum.
geniz eti ameliyatının da izi var ama onu göremezsiniz.

Sol kolumdakilerin nedenlerini yazayim tam olsun :

- omuzdan baslayip 15 cm bouyunca dirsege dogru uzanan paralel iki kalin cizgi : universitede yillari , asiri alinan alkol sonrasi evde banyoya yol alinir kapi koluna uzanilir ama kapi kolu 5 cm daha geride oldugu icin iskalama ve one dogru devrilme sirasinda islemeli kapi kolu omuzdan baslayi kola kadar deriyi yirtar..

- universite yillari : 1 lira buyuklugunde dirsegin hemen altinda yanik izi , cocukluk arkadaslari ile arkadas ortaminda yapilan geyigin ilerlemesi ve bi arkadasa asiri yuklenilmesi sonucu arkadasin konuyu kapatmak icin kizgin nargile maşasini kola basmasi :)

- El ile dirsek arasinda kalan ic bolgede 5 cm boyunda 1 cm eninde yanik izi.. 5yil once annem istanbula ziyaretime geldi sagolsun utumu yapiyodu bende o sirada yanindan gecmek istedim alan dar oldugu icin tam yanindan gecerken utuyu havada geriye cekince koluma degdi , deri elimde kaldi gene :)

- utu yarasinin hemen 2 cm altinda 0.5 cm den capta mukemmel bir daire. Bebeyken damlatilan naylonlardan birinin yaptigini dusundugim iz..

- utu yarasinin 5 cm otesinde nedenini hatirlamadigim baska bir iz.. kesik gibi duruyo ama niye oldu bi fikrim yok.. buyuklugu 3-4 cm

Bumlar harici ufak tefeklerde var ama nedenlerini bilmiyorum cogunun..

dirsegimin yakininda var derin bir kesik izi. abimi kovalarken cam kapiyi ustume kapatmisti icinden gecmistim aahahah tabi annem turk oldugu icin yatakta kolum kan icinde bagirirken bir de azar isitmistik. hey gidi gunler

omzumda cok seksi bir yara izi var yelken yaparken olmustu tekne cizmisti denize dustukten sonra

6-7 yaşlarındayken kendime tahtadan kılıç yapıyordum. Elime çivi sapladım, elimin öbür tarafından çıktı. Sonra evdekiler kızıp malzemeleri alır diye kimseye söylemedim. Çiviyi çıkarıp devam ettim, elimde ufak bir iz kaldı.

boynumdan aşağı hiç yok kafamda 4-5 tane var. sol kaşımda 2 patlak, çenemde ufak bi iz. 2 tane de saçımın arasında var.

var. elimde cam damacana patlamisti. sag el iki parmagim kesildi hala izi durur.

sag ayagimin ustunde de cocukken dusmustum tas yarmisti o da muhur gibi duruyor

Apandisit ameliyatı izi. ameliyat sonrası apse yaptığı için sökülüp tekrar dikilmişti, kadınlara bıçak yarası olarak yutturabiliyorum.

tam çenemin altında bir iz var ama neden oluştuğunu hiç bilemedim. sanırım çok küçüklüğümden kalmış.
diz kapaklarım sayılamayacak kadar yara içerisinde, küçükken çok fazla düşermişim dengesizce koşuşturmaktan
ayak bileğimde koyu kırmızı bir jilet izi var, 1 sene oldu üzerinden ama yara kapanmasına rağmen rengi hiç geçmedi
iki elimin iç derisi de normalden ince ve pürüzsüz çünkü 2şer defa sobaya yapıştırmışım küçüklüğümde
bir elimin dışında elim büyüdükçe genişlemeye devam eden bir yanık izi daha var, tencere kapağından olmuştu diye hatırlıyorum
aynı elimde yaklaşım 18 yıllık bir kırmızı benek şeklinde iz daha var, ilkokulda diş teli olan bir arkadaşa vurmuştum elimin tersiyle, oradan kaldı
yine aynı elimin serçe parmağı üzerinde derin bir kesik vardı, eve alınan yeni bıçak setinin ilk dakikalarından yadigar, kemiğimi görmüştüm kesiğin altında
yüzümde de belli belirsiz bir tırnak izi var, kardeşim daha bebekken onunla oynarken çizmişti
bildiğin defoluymuşum ya ben. fişimi kaybetmeselerdi keşke..
ek: sağ kol altımdan dirseğe doğru yaklaşık 15cmlik iz daha var. ağaçtan düşerken kolumun altına ince bir dalı girmiş, boydan boya kesmişti kolumu

sırtımda sol tarafta var. ameliyat izi çok bariz yalnız.
sağ kolumda dirseğimin üzerinde var ama çok görünür değil.
bu kadar galiba.

1 - sol diz kapağım. fruko gazoz şişesi kesmişti ilk okulda.

2 - sol kol bileğe yakın kısım. 3 dikiş. cam kesiği.

3 - sağ el işaret parmağı ilk boğum. 8 dikiş. birinci sınıfta kapıya sıkıştı.

4 - kasığın sol tarafı. varikosel ameliyatı.

sol gözümün altında ( elmacık kemiği üstünde ) 4 dikişim var. trafik kazası.

benim ellerimde var 4 adet.
1 tanesi su çiçeği izi, dış yüzeyde bileğe doğru. (bebeklik)
1 tanesi yanık izi, orta parmak iç tarafta. (soba, bebeklik)
1 tanesi kesik dikiş izi, baş parmak iç tarafta. (falçata, öğrencilik)
1 tanesi kesik izi, diğer orta parmak iç tarafta. (bıçak, yetişkinlik)

1 adet kolumda var. tırnak izi. (çocukluk, kavga)

ne kadar güzel bir soru bu arada, tebrikler!

painte gir "resize" ikonu var yukarıda, orayı tıkla bir pencere açılacak.
orda yüzde olarak küçültebilirsin. ama 2 yüzdeyi de eşit küçült yoksa fotoğrafın şekli bozulur.
yani birinde 50% küçülktüyorsan, diğerinde de 50% küçült

uzat/eğ ile yaparsan paint pikselleri çok bozuyor. onun yerine paintte "ctrl+a" sonra da "ctrl+w" yaparak oran bazında küçültme yapabilirsin.

bu işlemi birden çok dosyaya yapmak için microsoftun bir tool u var. powertoyz diye aratırsanız gelir. direk sag tıklama menüsüne girer. çok basit ve kullanışlıdı tavsiye ederim.

paintle yapma da, hani microsoft ofice'in bir resim görüntüleyicisi var ya ikonu koyu pembe olan. resmi onda aç,edit picture seçeneği var orta-üst bölümde
oraya basınca, sağ frame açılacak, resize seçeneği var orada da alttan ikinci satırda.
orayı kullanarak yapabilirsin

Supersiniz! Tesekkurler herkese.

yeniden boyutlandir. oraya girince pkisel degil de yuzde olarak secili kalsin yuzde kac istiyorsan pat diye kucutur yazip enter yapica. baska programlara hic gerek yok.

psikyatriye git. bu bir tür psikolojik rahatsızlık

genelde stresli durumlarda falan tırnak yenir. eğer hayatından stresi, gerginliği vs. uzak tutamayacaksan boşuna para verme psikiyatriye çünkü stresli bir anda hiçbir ilaç veya motivasyon senin tırnak yemeni engelleyemez.

renksiz acı ojeler var, onlar epey etkili. psikolog arkadaşım da kendine bu yöntemi uyguluyor.

bir süre takma tırnak takmak da alışkanlığınızı bırakma konusunda faydalı olabilir kadınsanız.

Ben 2 yasimdan beri yiyorum aci oje filan ise yaramiyor bende. 18 yildir yiyorum.

yiyin ki sonunuz şöyle olsun mideye dikkat

www.notdenizi.com

www.bafra55.net

benim midem öyle olmaz sanırım. ben yutmuyorum sadece köküne kadar kopartıp atıyorum.

almanca, sebebim bütün dünya almanların daşşağını yemeli bence.

afrika kabile dilleri, çünkü çok diri vücutları var

Japonca, İsveççe, İspanyolca, Fince.

baldur +1

ingilizceyi kolayladık, italyanca zaten işimiz, bunun üzerine almanca koyarsam çok kız kaldırırım diye düşünüyorum

almanca, ispanyolca.

görüyor ve latince ile artırıyorum.

Rusça :d

1- su anda bildigim cat-pat ispanyolcayi ilerletirdim.

2- rusca ogrenirdim.

ispanyolca'ya devam ederdim. çok keyifli dinlemesi de konuşması da

portekizce biliyorum ve çok seviyorum ama ispanyolca ve italyanca da öğrenmek isterdim

fransızca.
sebep: charles aznavour, jacques brel, anne marie, marc aryan ve nicelerine eşlik edebilmek için.

ispanyolca.
sebep: manu chao, julieta venegas, daniel martín garcía, consuelo luz ve nicelerine eşlik edebilmek için.



hepsinin nedeni müzik ve kitap aslında.
beraber eşlik etmek.
yazıldığı dilden okumak.