Arabada sorun olmadığını biliyorum demişsiniz ama söküp bakmadan nasıl emin olabilirsiniz ki. Arkadaşınız da alıştıysa bu kullanıma, normali bu zannediyor olabilir.

Öte yandan aracın rölanti ayarı aşağılardaysa bu da çok etki eder, biraz fazla gaz ister kalkışta.

Bir de kavrama noktası ve gaz arasındaki ilişkide sizin çok büyük bir fark olarak hissettiğiniz şey aslında alışana kadar. Bunun böyle olmadığını belirtmek için o kadar araç modeli yazdınız biliyorum ama; gerçekten hepsine alışılıyor, meleke haline geliyor bir yerden sonra.

@armagan abanuz

Araç sahibi çok temiz kullanıyor, görseniz bu konuda örnek vatandaş, ona güvendiğimden ben de araba iyi kondisyonda dedim, ama belki de aşınmıştır.

@onemoremile

doğru söylüyorsunuz. alışmak lazım.

Bir de şöyle bir şey söylediler, ben aracı kaldırmakta sıkıntı yaşayınca, bir daha durup kalkma yapmamak için tedirginlikten 500m 1. viteste gittim. 20km sabit hızla, aracı sahibine bıraktım sonrasında. 1. viteste gitme olayından olabileceğini söylediler kokunun, 1. viteste gitme meraklısı değilim ama ben kendi aracımda e-5 trafiğinde bazen uzun süre 1. viteste gidiyorum, hiç sorun yaşamadım bu güne kadar. 1. vites konusu doğru mudur acaba?

yıllar önce ben de corolla kullanmıştım benzinli aşırı zorlanmıştım kaldırırken. çok hassas kavrama noktası sanırım. baya stop ettirmiştim o aracı. sonra hep otomatik kullandım. beni manuelden soğuttu :)

@xrated

Çok şaşırdım ben de, normalde gaza basmaya bile ihtiyaç duymuyorum kalkış için.

kokunun balata kokusu olduğuna eminseniz 1. viteste uzun süre hangi hızda giderseniz gidin en fazla radyatör sıvısı kokar hararetten.

Corolla nin kavrama noktası yere yakın. Kullandığım tüm modellerde böyle. Bende vw vardı ona göre yerde resmen debriyaj kavraması. Arabayı temiz kullanan ve debriyaj az kullanan bir şoför baskı balatasini aşındırmaz kolay kolay. Bir kerelik yanık kokusundan çok zarar gelmez. Balata bitik olsa araba kalkışta titrer, sarsıntılı kalkar, debriyajı çok geç bırakman gerekirdi kalksın araba diye. öyle bir sorun oldu mu?

@ onemoremile

1. viteste 2. deviri geçmedim. Arkadaşlar ısrarla 1. viteste araba kullanılmaz, 2. vitese geçmen gerekir diyorlar, benim de 1. viteste araç kullanmak gibi bir tercihim yok normalde ama bana mantıksız geldi 500m kullanımada sorun olması.

@ armagan abanuz

Sanırım öyle oldu. Çok özgüvenliydim önceki kullandığım araçlardan, mahçup etti beni arkadaşa.

@ Topalordek

Kavrama noktasını anlayabilmek için önce ayağım frendeyken debriyajı biraz salıyorum hissetmek için, araç gücü nerede vermeye başlıyor diye, bu aracın gücü verdiği yeri tespit ettikten sonra ayağımı frenden çektiğimde direk stop etti. Bir daha çalıştırdım, yeniden buldum kavrama noktasını, bu sefer gaz verdim, kalkar gibi oldu, titreme yaptı ve yine stop etti, park yerinden çıkmış bulundum, arkadan araba da geldi, çaresiz kaldım ve yarım debriyajda araba kalkana kadar gaz vermeye devam ettim içim acıyarak, ve direk derin bir plastik kokusu geldi, o yoğun koku yarım saat gitmedi.

Yav bu corolla hantal araba. Zor kalkıyordur ondan. Sorsan mükemmel bir araba WV den sonra

Dizel Megane olabilir. Lpg li civic te güzel olur. Hacimleri güzel. Vitaranin bagaji onlar kadar büyük mü bilmiyorum. Yakıt konusunda yukarıdaki gibi olursa üzmez.

Yakıttan dolayı değiştiriyorsunuz ama baktığınız araçların hiçbiri şu ankinden az yakmayacaktır ki? Tamam 4 ileri bir tık fazla yakar belki, diğerleri de uzun yolda az yakabilir ama günlük kullanılacak ve bu şehir içi demek.

Ben olsam dizel otm. mazda 3 yeni kasadan devam ederdim. Vitara hayranlığı da varsa mazda cx-3 derdim hatta. (içi biraz dar sadece)

yok illa üçünden biri olacaksa vitarada 10 inch mi ne ekran var, carplay'den android Auto'ya, oradan mirrorlink'e kadar telefondan herşey yansıtılabiliyor, bildiğimiz büyük tablet, ne kadar az teknoloij olabilir? ben bu üçü arasından sürüş zevki için (ondan da bahsettiğiniz için) civic derdim. motoru yürüyor, gün içinde en mutsuz olunan an olmadık yerde 2, 3, 4 yaparsınız, koltuğa yapıştırarak gülümsetir.

yakıt önemliyse dizel ve ufak araç bakmanız lazım.

En az sikintiyi Civic cikartir diye tahmin ediyorum. Ama ben olsam Mazda'dan devam ederim, son nesil Mazdalar hem goruntu olarak hem de kalite olarak guzel.

yakıt konusunda renault ve fiat'ın dizel motorları başarılıdır. konfora bir şey diyemem.

honda’nın bakım masrafı çok.
megane tercih ederdim ben

@dumbest_man_alive, teşekkürler güzel detaylar. Babaannem alzheimer, genelde babam yanında gezdiriyor ve zor inip bindiriyor zaten. Mazda 3 arkası da küçük. Civic de bu açıdan zorluk yaratacaksa eleyelim. Ses yalıtımı da önemli bizim için. Alçaksa, memlekette köye gidip gelme durumlarında da sıkıntı çıkartabilir. Bunlar düşünüldüğünde vitara iyi gibi. Ama konfor açısından da megane ağır basıyor. Yerden yüksekliği civic ile aynı ama binerken o kadar alçal değildir diye düşünüyorum. Arka havalandırması falan da var. Bagaj geniş. Bayide bulabilirsek bir deneyeceğiz bakalım.

Vitara ve Megane tecrübeniz varsa alırız.

İnip binmesi, kolay, köye vs gidilecekse Vitara mantıklı. Civic ile sedan Megane'a biniş arasında fark yok gibi. Şirket arabasını çok kullandım megane da baya alçak bir araba.

Seçenekler arasına Opel GrandLand X ve Citroen C3 AirCross da eklendi.

Kusadasi cok kotu +1
Antalya, Alanya daha iyi.

kuşadası'nda jade beach club diye bi yerde kamp yaparken bim a101 lik bir durum oldu ve haritadan bakıp 2 dakika gidelim dedik. kamp yeri nispeten az kumlu ve denizi dalgalıydı. marketi ararken yolumuzu kaybedip öyle bi yere çıktık ki nasıl ya diye kaldık. kadınlar denizi plajı diye geçiyor sanırım. olabildiğince güzel kumsalı ve çarşaftan hallice deniziyle kamp yerimize göre cidden afalladık. miami beach etkisi yaptı bi anda.

keko durumuna düşmemek için çok uzun inceleyemeden geri döndük tabii ama görebildiğim kadarıyla kumsalın bitip kafelerin, otellerin başladığı yer 2 3 metre bir setin üstünde ve ortamda pek rahatsız edecek insan yok gibi. resimlerden incelenebilir. onun dışında normal şezlong şemsiyeli plaj işte. hayvan nereye gidersen git var maalesef.

Kusadasi dedigin koccaman bir bölge. Keko her yerde olur, çeşme’de de çok keko var alanya’da da. Neresine gideceğinize göre değişir. Tatil için genelleme yapanlar dikkat ederseniz genelde çok fazla yer gezmemiş, keşfetmekle işi olmayan insanlardır...

Kuşadasını keko yapan almancılar, şuan ülkemizde almancı falan yok seyahat yasağı sebebiyle, kekoların işlettiği küçük dükkanlarda kapalı zaten , ege ve akdeniz tarihinin en sakin sezonunu yaşıyor, marmaristen bildiriyorum, burada bile keko yok.

Kuşadası çok güzeldir. Kaliteli insan sayısı kekolardan daha fazla emin olabilirsin. Fakat 1 hafta çok max.3 gece diyorum.

belki igneli epilasyon ya da arada kopartabilirsin agda gibi veyaa waxla yapistir. ben cok severim bebek saci hele ki kivirciksa *-*

ağdayla alınır ama kalıcı bir çözüm değil. lazerle aldırabilirsiniz ama saç çizgisi olduğu için iyi çalışılması gerekiyor. bence doğal görüntüyü bozmamak daha iyi. çok kalıp gibi yaparlarsa buket aydın'dan hallice olur.

Tenten kel degil bence bu arada.

ay ben de buket aydin ornegi verecektim dsjfdsfs

bende de var ya favorileri tiras ederken onlara da biraz dokunuyorum. cimbizla almak da acitmiyor bu arada

asdafas

evlendikten sonra da "ee çocuk yok mu?" soruları başlıyor.

insanlar mutsuz. işlerinden, eşlerinden, çocuklarından.. ve etrafındakilerinde bunu yaşamasını istiyorlar galiba.

benim çıkarımım bu. biz kimseye "dünyayı bok götürürken mal mısınız da evlenip ürüyorsunuz.." demiyoruz ama onlar her fırsatta ıskalamadan "evlensene", "çocuk olmaz mı yaa.."

anlamsız geliyor.

* evli cocuksuz ama mutlu biri *

En çok aileden baskı geleceğini bildiğim için onları peşinen bu yönde güzel eğittim söz meclisten dışarı. Konusu pek açamıyorlar. Açarlarsa da iş yerinde bissürü kız var bulsana bi tane geyiği açacak gibi oluyorlar ama artık onu da yapamazlar zira aynı iş yerinde sevgili olunmaz kuralımı doğrularcasına bir ayrılık yaşandı geçende. Kız da adam da şu an kötü durumda. Hayatlarının en kötü günlerini yaşıyorlar. Neden olmaz şeklinde sıraladığım maddelerin hepsinin ete kemiğe büründüğünü görüyorum şu an.

Aile dışındaysa bu yönde geyik açmaya çalışan kişi samimiyse yapıyorum geyiğini. Zor be hacı falan diye gönlünü eğliyorum.

Alakasız bir tip bu yönde yaklaşırsa salaksın bakışı atıyorum ve anlayıp bir daha zevzeklik yapmıyor.

evlilik bir başarı aşaması olarak kabul ediliyor. tabi günümüz şartlarına uyarlayınca saçma gibi görünse de zamanında erkek adam belli bir yaşa kadar okur, askere gider, evlenir ve ekmeğini eline alır. annemlerin köyde askere bekar gidenlerin dönüşte evlenmesi daha bile zor olurmuş.

o yüzden dibine kadar zorlarlar. evlilikte keramet var. bir başla allah yardım eder, evlat zaten rızkıyla gelir. evlenmezsen boş serseri adam olursun. evlenirsen düzenin olur, ekmeğinin peşinde koşarsın, bir yuvan olur. ileride yaşlnanınca sana kim bakacak? arkadaşın eşin dostun evlenecek sen kabak gibi yalnız kalacaksın.

böyle böyle gider bu.

ha bu arada bazı kısımlar tr kültüründe acı ama doğru. misal yaşlandıkça bir ailen olmadıkça yalnızlaşacaksın.

Bu işin net çözümü evlenip ayrılmak. Bu dertten kurtulmak isteyen bir kadın bulacaksın, 2 yıl evlilik + çocuk. Sonra kafa rahat.

bu sorunlarin devami gelir; evlenirsin eee cocuk derler, bu sefer 2.ne zaman geliyor derler de derler; takilmayin derim

turkiyede insanlar ustlerine vazife olmayan konularda yorum bildirmeye cok merakli. hadleri bildirilince de kizip kusuyorlar. eger umursamagidim birileriyse bunu diyen, ben direkt canim oyle istiyor diyordum. hatta cok gereksiz biriyse sanane filan diyordum, tersliyorum boyle anlamsiz sorulara cevaben. eger sevdigim biriyse zaten bu sekilde konusmuyor ya ezkaza diyecek olursa da kismet diyip gecistiriyordum.

Daha da garip olanı evlenmek istiyormuşuz da evlenemiyormuşuz gibi davranmaları. Bu tarz insaları yakın cevreme sokmuyorum ben.

Türkiye'de yaşıyorsan bu sorular bitmez. Evlenirsin "çocuk ne zaman?" derler. Çocuk yaparsın "2. yi ne zaman yapıyorsun?" derler. Hadi yaptın "Üniversite kazanamadı mı senin oğlan/kız ?" derler. Üniversite biter " ne zaman atanacak senin oğlan/kız?" derler....

Kısacası; Türkiye'de mezara girdiğinde tüm sorular biter.

Beyaz Show da Ata Demirer e kızın biri sevgilin var mı diye sordu o da cevabını vermişti sen de kullanabilirisn

tek başına cevap vermek zor yani yüzme sevmiyorsun haydi hayırlı işler denilmez. ama bir negatif etki olur.

flört döneminde bu açığa çıkacağı için benim durumumda o iş ilişkiye dönmeyebilir. ben 6 yaşımda öğrendim yüzmeyi. denizi çok severim. geçen yaz tüplü dalışa başladım. denizi sevmeyebilir, ama deniz kenarında benimle oturursa bir nebze. yok ama hiç mayo bile giymem, tekneye gelmem vs ise, o iş yürümez zaten.

yüzme bilmiyor olabilir, ayağını sadece suya sokuyor olabilir ama nefret derecesinde. zor.

karışsa zaten olmaz :D.

ayrılık sebebi değil hoşgörü sebebidir. senin denizi çok sevmene rağmen sana karışmaması da bu sebeptendir.

deep turkish web'de denildiği gibi : Sen Kafayı sıyırmışsın

"donunuz denizde çok çabuk renk atıyorsa bu sizin için dondan ayrılık sebebi midir?" diye mi soruyorsun hocam bu nasıl soru? :D

ister sevsin ister sevmesin ne alaka yahu? içinizde nasıl baskıcı bi ruh var? en ufak farklılığınız olan kişiye tahammülüm olmasaydı da bunu umursamazdım

denizi sevmemek başka bir şey, nefret etmek başka bir şey.
o yüzden "malmış bu" deyip, arkama bakmadan kaçardım.

Phelps'in adı bir süre boyunca Avustralyalı yüzücü Amanda Beard,sonra Avustralyalı yüzücü Stephanie Rice ile anılsa da daha sonra gerçek kız arkadaşının 2007 Miss California güzeli Nichole Johnson olduğu tüm basına yayıldı.

Nichole de büyük ihtimalle birincilik konuşmasında dünya barışı isteyip, gülerek ben yemek yapmayı bilmem ki diyen kız gibi bişeydir.

Yanisi, reis bile sonunda pes ettiyse bize böyle bir şeyi diretmek düşmez hacı. Phelps'e bunu yapan hayat bize neler yapmaz.

avatar is back +1

Sevgilinizin mesleği cankurtaranlık, deniz adamlığı falan değilse sorun yok bence.

Siz denize girmek istediğiniz halde sevgiliniz sizinle deniz tatiline gelmiyor, sizin arkadaşlarınızla deniz tatiline gitmemenizi istiyor, denize giderseniz bütün zamanını somurtup günü zehir ederek geçiriyor... gibi durumlar varsa ayrılık sebebidir ama burada da sebep kişinin deniz sevmemesi değil, çok başka şeylerdir.

Sevgililik, ayrılık vs bunlar böyle şeyler değil ya. Çok şaşırdım soruyu okuyunca.

Denize bi tek yüzmek için girdiğimden ve yüzme aktivitesini de tek başıma yaptığımdan benim için ayrılık sebebi olamaz. Sanırım denize günübirlikçi gibi girip top falan oynayanlar için geçerli bi sebep olabilir :D

yüzmekten nefret ediyor diye ayrılmam tabii ama bu tür şeyler çok heves kırıcı oluyor.

Yani 14-15 yaşında değilsem, değildir.

Eloria çok güzel söylemiş; ilişki, sevgililik böyle şeyler değil gerçekten. Ben de yüzmeyi, denizi çok severim de sırf erkek arkadaşım yüzmeyi sevmiyor diye ayrilmayı düşünseydim oturup kendimi bir sorgulardim.

Ancak kamptan kampa koşan milli yüzücü olurum ya da ne bileyim erkek arkadaşım sürekli denize gidemezsin vs diye beni kısıtlamaya çalışır, o zaman sorun olurdu.

İnsanların birinden ayrılma eşiği ne kadar düşük olabiliyormuş, ilginç geldi. Hayır ayrılık sebebi değildir benim için.

Bence sen boşver denizi sevmemesini de niye gözünün üstünde kadın var de ayril. Zaten buna niyetlenmisisn

bildiğim kadarıyla aynı ama nette hazır dizili geliyor oyun. kahvede rencide ederler doğru dizemezsen.

+1 rencide ediyorum her defasında, hadi diz diyorum. 25 yaşında koca adam tavla dizmesini bilemeyince, dalga geçmek kaçınılmaz, arada dizdikten sonra tavlayı çeviriyorum, kafası sıfırlanıyor vs :D süper eğlenceli de neyse.

o da telefondan, bilgisayardan vs oynuyordu.

* backgammon da başlangıçta sen 2 rakip 3 attı diyelim. rakip 3-2 ile oyuna başlar.
* kahvede bu durumda rakip 3-2 ile başlarsa sen hayırdır yiğenim derler herhalde. sıfırdan zar atılır zira.

* backgammon'da sonlara doğru üstünsen gösterge yaparsın. atıyorum kazanırsam 2 kat, 3 kat dersin. rakip de durumu değerlendirip ya risk alıp senin gösterdiğin zar kadar sayı kazanır ya da kabul eder, oyun olur (1 sayı verir).
* kahvede sonlara doğru bak kabul et marsa gidiyo bu oyun koçum derler. rakip ya tamam hacı der, taşları tekrar dizerler ya da oyununa bak kardeşim, elin çalışsın der.

* backgammon'da açık taşı kırıp hiçbişey olmamış gibi pulu ilerletirsin.
* kahvede bu vurkaça girer, racona terstir.


gibi şeyler var.

onemoremile +1

ayrcaı dizmeyi bilmek önemli, bide bazen atıyorum sen diziyorsun karşı tarf diyor ki ben böyle oynayamam :/ tavlayı çeviriyorsun o istediği alana topluyo ama büyük amatörlük.

bu 2 hafta içinde 2 tane aliekspres siparişi geldi, ikisini de eve getirdi ptt. 20'şer lira da vergi aldı kapıda.

ben aynı sektörde 9 yıldır çalışıyorum, son 1 yıldır şef pozisyonundayım. inanın o 1 yılda ilk yıllarda yaptığım hataların çoğunu tekrarladım. ama şu an %99 işe hakimim diyebilirim.

inanamıyorum, duyuruyu noktalama işaretlerine kadar ben yazmış gibiyim :)
6 sene iş tecrübesinden tut, bütçe-analiz-raporlama işlerine kadar ve iş konusundaki tereddütlerin de dahil aynılarını bire bir yaşıyorum.

benim gözlemim, sanırım en önemli şey aynı şirkette uzun süre kalmak işe tam hakimiyet için. bir konu çıktığında bilmememizin sebebi o case'le daha önce karşılaşmamış olmak.
önceki işyerimde 3 sene kadar çalışmıştım, ilk zamanlar ürkek bir ceylan gibiydim işlere hakimiyetim çok azdı, 3. senemin sonunda soru sorulan kişi olmuştum. çünkü artık nerde ne çıkacağını biliyordum orda.

7 ay önce başka bir şirkete geçtim. yine ürkek bir ceylan gibiyim. eski şirkette öğrendiklerim işe yaradı ama burada daha fazla sorumluluk var. sürekli skype toplantıları oluyor ve her seferinde büyük stres yaşıyorum çünkü yeni yeni karşılaştığım şeyler çok. bu kadar operasyonel süreçlerin içinde değildim önceki işimde. raporlamacıydım. şimdi controller pozisyonu. neden olmuş, ne olmuş diye sürekli sorgulamak gerekiyor. ne soracağını bilmek için de konuya hakim olman gerekiyor. bende o hakimiyet yok.

evet bence de ilacı zaman ama etrafımda iş öğreten, sorumluluğu paylaşabileceğim biri olsa çok daha iyi olacaktı. direktöre bağlıyım ve ara pozisyon yok. müdür sorumluluklarım var ama müdür değilim. zor geliyor.

Yaptığın işe %100 hakim olsan kendine hakim olamazsın burada harcanıyorum diye. 100'e yaklaştıkça o pozisyondan kopup yönetici yörüngesine gelirsin. Bu genelde böyledir. Yönetici olduğundaysa 100'den aşağı düşüp zamanla körelmeye başlarsın ama kritik noktalarda vereceğin kararlarla bu performansa ihtiyacın olmaz. Artık anı full performansala geçirmekle değil, ileriyi görmek önemlidir senin için. Sen tek bir konuda uzmanlaşmayıp, farklı dallarda bilgi sahibi olduğun için bilakis ileride yöneticiliğe daha yakınsın aslında.

bence önemli olan, hakim olduğun %60'ın hangi %60 olduğunu bilmek. yani yaptığın şeyden ne kadar eminsin? neyi bildiğini bilmediğini biliyor musun?

eğer birileri seni böyle bir pozisyona getirdiyse, sende bir şey görmüşler demektir. sen de bu yüzden kendinden emin ol. dikkatini ver, hata yapmazsın.

Ali bunları yapıyor.

Limonata'nın şu sahnesindeki müziği hep aradım mesela. Eski Yann Tiersen'in elinden çıkmiş gibi. Ama yok.

youtu.be

Baileys.

önce bi şunu diyelim, ağlatan alkol yok tabii ki. sarhoş olduğunda efkarlıysan mojito da içsen ağlarsın.

öneri olarak cardinal melon, üstüne tanımam. baileys ve türevi olan likörlerden daha yüksek alkol oranına sahip. lezzetli olduğu için hızlı da içiliyor, dayanıksızmışsın zaten, hemen kafa olursun.
azıcık soğut, soğuk soğuk daha güzel gidiyor. yanına da ne olur ne olmaz naneli bir çikolata, mümkünse after eight alırsan lezzetli gözyazşları dökersin.

votka domates suyu tuz biber yardır. virgin mary severiz. inönü de severdi. tatlı değil ama.

meyve şarabı ama alkolü az olduğundan fazla içmen gerekebilir.

malibu + ananas suyu

Hiç uğraştırmaz
Kaliteli bir vodka (mümkünse ithal)

hangi marka rose içtin? tat olarak aralarında çok fark oluyor, mesela leona blush alıp fazla tatlı diye içemedim ben. onun dışında beyaz şarapların tadı genelde hafif oluyor. direkt sarhoş olmak amacıyla alkol tüketeceksen kaliteli votkaları da tercih edebilirsin. grey goose mesela çok nötr bir tada sahip, redbull ile karıştırıp meyve suyu gibi içebilirsin. ama pahalı.

yav aklıma geldi, geçen kız arkadaşım yabanmersinli şarap ya da yabanmersini şarabı almıştı o bayağı tatlıydı ve tadı da süperdi onu deneyebilirsin. resmen meyve suyu içer gibi sarhoş olduk.

bir de moscatoyu seviyorum. o da şekerli bir tada sahip. hep öyle mi bilmiyorum ama içtiklerim öyleydi.

Lambrusco, hem de bol buzlu. Bir şişeyi rahat rahat, keyifle içersiniz.

Malibu+juice

Passoa. yok böyle bir şey.
limoncello da iyidir.
baileys seversen amarula dene, bence daha iyi.

Lynchburg lemonade

Baileys ile olabilir

Bu soruya anket yapsan Baileys dünya çapında %90 çıkabilir ve evet içimi kendisine aşık eder ama fiyatını görünce abi altı üstü yumuşak içimli alkollü bişey sorduk, durduk yere kredi mi çekelim bi içki için dedirteceğinden, en yakın alternatif olarak en yakındaki tekel bayiinde rahatlıkla bulunabilecek herhangi bir kremalı Hare likörü önerilebilir ki bunlar da eser miktarda alkol ihtiva etmektedir.

martini

cunda ada camping
muazzam bir deniz lakin ulasim icin araba / taksi sart

Sarımsaklı badavut - hafif soğuk mis gibi deniz
sarımsaklı el turco beach tarafları - hafif soğuk mis gibi su
altınova sahil - tam emekli sahili. rüzgar durumuna göre tertemiz su ve sakin
maden adası karşısı - bakir koy

bunların hepsi arabayla çok rahat gidebileceğiniz yerler.

not:ayvalıklıyım, soru varsa cevaplarım.

Patriça aradığınız koy.

@kirmizigozluagackurbagasiyesili gomec sahili nasil bi yer? 2-5 temmuz edmok motosiklet festivali varmis da gidelim diyoruz arkadaslarla.

@onemoremile, ören tarafında deniz güzeldir ama çok soğuktur. eğer ayarlayabilirseniz artur denilen yerden ev tutun. özel site ve tatilin keyfini çıkartırsınız.

Cadirlarda kalinacagi kesin de gunduz golgelik agac alti camping vb. bir alan var mi onu merak ettim. Bu bolgede bu yil ilk defa yapilacak cunku. Nette resmen kaynak yok gibi.

Valla teslimat da geldi az once. Aliexpress,ten.

yapıyor. aradılar, evde değildim. şubeye götürün dedim.

kargolar 7/24 calisir durmaz. tatil de olsa sehirler arasi tasima devam eder.

Tamamen nerede gorev yaptigina bagli. Bizim komando okulunda kura olarak secebilecegin yerlerde dogu disinda gokce, bozca ve kibris adalari vardi. Onlara da dereceye girenler gidiyordu. Onlar da en canina okunan kisilerdi gerci, catismaya girsek de dinlensek diye soyleniyolardi.

Neyse. Eger birligin kaydirma birlikse, yedek subay olarak orduevi mudurlugu yapip havuzdaki kisileri sayarken bir anda bir emirle kendini gabar'da konteynir icinde uyku tulumunda bulabilirsin.

1.3 deyip gecme turbo destekli gayet yeterli torku olan araclar bunlar. Yokusta en kotu 1 vites dusurup sollamani yine guvenli sekilde yaparsin. Yakit da gayet ekonomik olur. Olumsuz ozellik olarak otobanlarda biraz kafa acar. 120 km\s hizda bile afedersin bogure bogure gider arac. Bu kucuk bir detay gibi gozukse de uzun yolda kafa acip sersemletir. Deniz kenarindan virajli yollarda takilcaz hep denirse bu da dert degil.

soruya kaynak yapabilir miyim? :D

özel bir yasal prosedürü var mı bu araçların? ruhsat değişikliği falan isteniyor mu mesela?

Mümkünse uzun şaseli olanlardan alın, çok yük taşımayacağınız için motor hacmi sorun olmasa da uzun zaman sonra yokuşlarda sıkabilir.

@chezidek;

evet ruhsat değişikliği gerekiyor, araç üzerinde değişiklikler yapıltıktan sonra muayene tespite gidip ruhsata işletilmesi gerekli.

Aykut Enişte.

How i met your mother.

Aykut enişte +1 bu sene hayvanlar gibi olumsuz önyargıyla izleyip eğlendiğim nadir filmlerden oldu.

ismi ve afişi dolayısıyla recep ivedik gibi işemeli sıçmalı osurmalı komedi sanıyordum ben onu.

alakası yokmuş.

güzel eğlenceli bir film olabilir eğer izlemediyseniz.

Space Force, Steve Carell dizisi, kahkahalarla güldürmez ama eğlenceli dizi.

Brooklyn nine nine

the good place. güzel kafa boşaltıyor.

Peep show. Hayatımda en çok güldüğüm dizi

sex education.

Yuzmeyi ben de deli gibi ozluyorum ama havuza sanirim aşi bulunana kadar girmem. Ama kendim icin degil. Eger boyle bir derdin yoksa, ben bagisikligima guveniyorum, yakinimda cok yasli da yok diyorsan bence gidilir. Kulvarda yuzerken zaten kapman imkansiza yakin, ilac ve nefes alip vermenin zamanlamasindan dolayi (biri su disinda biri icinde). Sadece soyunma kabinlerine dikkat etmek lazim. Normal vg spor salonlarina gore ekstra nem ve buhar oluyor malum. Bu da ekstra risk demek. Belki yogunlugun az olabilecegi sabah saatleri gidilebilir.

Bu arada deginmeden gecmeyeyim, astim yuzerken sıkıntı olmadigina gore akici ve keyif odakli bir yuzusun oldugunu varsayiyorum.

Buna benzer aklima bisiklet geliyor. Acik hava, istedigin zaman vitesle ve pedalla tempoyu belirlemen benzer keyfi almani saglayabilir.

Kimbilir, aklina gelmeyecek yerlere gidip, aklina gelmeyecek kisilerle tanisirsin belki.

direk doğru cevabı vereyim, gidilmez. 3 gün üzerindeyse kalma süreniz bir arkadaşınıza evin anahtarını bırakmanızı tavsiye ederim.

kediler doğaları gereği bulundukları ortama adapte olup orayı evi kabul eder ve işaretlemeye başlarlar. öyle büyük sınırlar çizerler ki bir daha göremeyeceğiniz gibi kendisi de aç kalıp ölebilir. ayrıca sizi tanımama gibi huylarda oluşabilir.

Kediden kediye fark etmekle birlikte ev kedisini alıştığı bölgeden ne kadar az çıkarırsan o kadar iyi zira yeni bölgeye alışması adapte olması uyum sağlaması baya zor oluyor, hele "kamp" gibi tamamen yabancı bir ortam hiç uygun olmayabilir.

Kediyle kampa gidilir. Yalnız dönülür :) biz düzeni bozulmasın diye başka eve bile götüremiyoruz. Kampa götürmek için yürek yemeniz lazım.

bazı kediler sahipleri ile geziyor, instagram hesapları falan var ama bunlar istisna. dirildimde geldim'in dediğine katılıyorum. bizimki gündüzleri bahçede olmasına rağmen evden biraz uzaklaşsın hemen boş boş bakmaya başlıyor.

Ben de üç yavru var, beş haftayı geçtiler. Annemiz de bir buçuk yaşında. Evde bunları iki ya da üç gün tutmamız gerekecek, bu durumda canı sıkılmaz kedilerin ama esime evde bırakalım desem kabul etmez. Bahçede dursunlar der. Bahçeye de hiç alışkın değiller ki yavrular. Anne bahçeye alışkın da :)

Mevzu şu: bir iki aydır eşim memlekette, birkaç güne geliyor. Kediyi çok seven kadın artık evde değil de full bahçede bakalım kafasında. Hatta telefonda bana yavruları bahçeye alıştır diyordu :) iki üç haftalıkken kediler. Neyse ben daha başka bir odaya bile çıkarmadım yavruları neredeyse :) mevzu bu. Hanıma kalsa kampa giderken üç yavruyu ve anayı bahçede bırakıp gidecez. Bence bu durumda yavrulardan en az ikisi kaybolur veya diğer kediler tarafından boğulur.

Kedimiz doğum yapmadan önce günün yarısını bahçede geçiriyordu, eve geldiğinde ise ya partilerini siliyordu eşim ya da halıyı kaldırıyoruz hatta bazen yatak odasındaki dolabın üzerine koyuyoruz bazen (valla hiç kizmayin, en mutlu olduğu yerlerden biri orası :)

Sorma sebebimi kısaca (!) Anlatmak istedim :)))

insta'da rotasızbaran kullanıcı adıyla bir gezgin var. karavan cafesiyle geziyor ve yanında hep kedisi var. fakat alıştırma süreci gerekiyor böyle durumlar için.

Bir adet göğüs tasmamiz da var. Kampta anneyi tssmayls gezdirelim, yavruları büyük bir kutuda tutalım veya çadırda. Bu sıralar çadırın içi aşırı sıcak da olmaz. Bana kalsa en iyisi evde bırakmak. Kedileri veya kampa gitmemek :) çok severim kampı ama kediler biraz büyüsün bahçeye alissinlar sonra belki düşünürüz bir gece veya iki gece bahçede bırakmayı. Anne kedi bir gece veya iki gece kaldı bahçede birkaç defa. Tecrübe ettik onu.

Yavru kedileri arabayla 1-2 saatlik mesafeye götürürken bile nasıl yapalım, ne edelim, nasıl rahat eder hayvanlar diye soruyor insanlar. 2 aylık olmamış yavru kedileri kampa götürüp çadırda kapalı kutu içinde tutmayın lütfen, yazık hayvanlara.

Madem evde bakmak istemiyorsunuz, anne sütünden kesilme vakitleri de yakın yavruların, 2-3 hafta daha idare edip sahiplendirin, evde bakabilecek birilerine gitsin kediler.

En son cadir kampingde bi karı koca getirip salmisti. Arkadas hemen calilarin arasina kacip saklandi. Küstü bize, kizdigi icin cikmiyor deyip durdular. Mangal kokusuna bile gelmedi hayvan. Koca koca insanlar dinlenmeye geldikleri yerde maymuna donduler. Kadin bi yandan bagiriyor onu cikarmazsan gozume gozukme diye, adam kiziyor ben mi getirdim buraya diye. Aile travmasi ve tatil faciasi. Yazarken o sahneler gozumun onune geldigi icin gerildim.

Ben sahiplendirme taraftarıyım ama eşim bizim evde rahat ettikleri kadar rahat etmezler. Bizde bahçe var başka yerde eve hapsolurlar mantığında. İsteyen de var kedileri ama bakalım. Ne de olsa evde sondl sözü ben söylüyorum: tamam karıcım : D

bir arkadaşım gidiyor öyle, köpek tasmaları var ya hani belden bağlanan uzayan falan, onunla beraber gezdiriyor kamp'da, birde wild kamp yapıyorlar genelde, ama yavru iken aldılar kediyi ve yavru iken başladılar gezdirmeye, hayvan alıştı yani.

Sevdiklerimle sabah Whatsapp'tan bayramlaşıp,sonra üç tane kitaplık almıştım onları kuracağım. Kitaplarımı düzenleyeceğim. Balkona çıkarım sonra herhalde

Evdeyim. Şu sürekli ''bayram oldu, yalnız ne yapacağım'', ''cumhuriyet'in ilanı geldi, özel ne yapsam'', ''sevgililer günü geldi ama ben yalnızım'', ''yaz geldi, tüm tatili evde geçireceğim ve bu çok korkunç'' diyenleri pek anlamıyorum. Evdeyim işte, illa özel bir şey yapmaya gerek yok.

2 aydır tek başıma evde olduğum için..

hayatımın en güzel yılbaşı, dvdciden yılbaşı temalı 3 tane film alıp saat 20:00'den 02:00'lere kadar takıldığım tek kişilik kyk yurdu bilgisayar odasındaydı. filmlerden biri tom hanks'indi.

netflix'ten devam yani. vikings'te, spoiler__>> gemilerin karadan yürütüldüğü bölümdeyim. bakalım, ragnar'ın abisi şok olcak büyük ihtimalle.

zaten 2 ayı yalnız geçirmiyor muyuz ya? hafta sonları 2 aydır ne yapıyorsan onu yapıcam. ilk defa bir bayramı aile ve akrabalarım olmadan geçireceğim için heyecanlıyım ama keşke bunu evde tıkılı kalarak yapmak zorunda olmasaydım diyorum.

Çalışcam. 4 gün az bile gelcek ama yetişir umarım.

Motorla ilgili bütün inceleme videolarını izlemişsindir zaten.
Fikir yazabilirim sadece. Yeni başlayacak olsam bu kesinlikle vitesli motor olurdu ve kesinlikle çabuk sıkılmamak için tek silindir olması gibi bir ekstra, farklılık arardım. çok kısa bir scooter kullanımından sonra tek silindir 650 gs ile başladım sayılır. 250 cc herhangi bir motordan top speed olarak farkı yok, tek silindir olması bana şunu öğretti ve motosiklette şöyle bir temel attı benliğime;

motorda hız değil, hızlanmak zevkli. bu konuda tek silindir torkuyla fark yaratıyor. tabi bu konuda gül-diken denklemindeki diken yerine titreşimi koyuyoruz. biraz titrer. ama belli olmaz, çok uzun yol yapmayacaksan onu da seversin.

en güzel ekspertizi yetkili serviste yaparsın çünkü motorun geçmişi bilgisayar destekli önüne serilir. normal bir ustaya göre de taş çatlasın 100 lira fazla alırlar. ama aynı markanın bile her şubesi bu hizmeti vermeyebiliyor. veren de çoğu zaman ileride başı ağrımasın diye imza atmıyor. resmi bir belge olmasını istemiyorlar. çoğunlukla böyle.

Bakkalların veresiye defterleri.

Derin Yoksulluk Ağı üzerinden yollayabilirsiniz, güvenilir bir oluşum. twitter.com

Aydın sosyal hizmetler il müdürlüğü sokağa terk edilen çocuklar için yardım toplamaya çalışıyor. isterseniz telefon numarasını vereyim.

Derin Yoksulluk agi +1

Sana yardim yollayacagin yardima muhtac kisinin adi soyadi adresi telefonu veriliyor sen de online marketlerden bir seyler alip yolluyorsun.Bana cok pratik geldi.Arada araci olmuyor.Direk yardim.

Ben de benzer bir durumdaydim ve seninle aynı aksiyonu aldım. Gidip yoksul mahalle muhtarlarına Danıştim ama gerek muhtarın ifadeleri gerek oturduğu yerden değişik konuşmaları içime sinmedi ben de arastirip ahşap platformu na gonderecektim. Son anda benzer durumda olan arkadaşım ihtiyaç sahibi birisini bulduğunu ve kendisinin ettiginden daha çok yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi ve bizi de yönlendirdi. gerçekten de ihtiyaç sahibi birisine yardimci olabildik. Tavsiyem ahşap platformu.

www.eksiduyuru.com

black spot izledim 2 sezon. into the night başroldeki pilotun oyunculuğunu beğendiysen (türkten sonra dizinin en iyisi zaten) bunda da aynı eleman ilerleyen bölümlerde savcı olarak senaryoya dahil oluyor. hem de çok daha derin bir karakter ve oyunculukla. dark'ı beğeniyorsan mesela atmosferler çok yakın. deanwind'ı bilmiyorum.

-Mindhunter
-Bodyguard

The stranger

Hayır.

"inanmıyorsanız da kötü enerjiyi nasıl açıklarsınız ve nasıl yok edersiniz"
Bilimde kötü enerji diye bir şey de yok, dolayısıyla açıklayıp yok edecek bir şey yok.

Nazar veya kötü enerjiye inanmıyorum. Kötü enerji ile kasdettiğiniz nedir bilmiyorum ama olumsuz bir durum olduğunda nedenini anlamaya çalışırım. Şanssızlık olabilir, yeterince çabalamamış olabilirim, yanlış hareket etmiş olabilirim vesaire. Bunu anlayıp yapabileceğim bir şey varsa ona odaklanırım.

Nazar gibi üstün bir yeteneğe sahip olduğunu iddia eden kişilerin haline bakıp kendin anlayabilirsin yalan olduğunu. kendine faydası olmayan, kendine gelecek zararı engelleyemeyen kişiler başkasına mı zarar verecek bakışlarıyla.

Dini olarak da bir paradoks. insan ailesiyle mutlu mesut yaşarken, birisi nazar edip evini yuvasını dağıtıyor. adam eşine çocuklarına sahip çıkmıyor şiddet vs. öbür dünyada Allaha hesap vermez. ben iyi giderken senin izin verdiğin bir nazar beni kötü etti. sorumluluk bende değil der.

Kobuzchu +1

Hayat boyunca insanlarin baslarina kotu seyler gelebilir. Yine hemen herkesin etrafinda kiskanc, insanlarin kotulugunden beslenen tipler olmustur. Nazar, kotu enerji gibi seyler de insanlarin baslarina gelen kotu seyleri aciklamaya calismalarindan ortaya cikan seyler. Ayni ayda dogup benzer kisilik ozellikleri gosteren insanlarin (ki gayet mumkun) burclarla aciklanmaya calisilmasi gibi bir sey.

İnanmam, kötü enerji diye bi şey yok. En fazla psikolojik olarak başkalarından etkilenip yanlış yapmaya daha meyilli olabilisin ve buna kötü enerji diyebilirsin.

Bu tarz şeyler tamamen algıda seçicilik. Normal olasılık dahilinde olan bir şey olur ama aklında o kalır çünkü kötü şeyler daha çok etki bıraktığı için hatırlaması daha kolaydır. Yani mavi gözlü birinin sana bakıp konuştuğu 9 durumda bi şey olmaz ama 1 durumda işin rast gitmez ve sen "Aa gördün mü bak maviş gözleriyle nazar değdirdi" diye söylenirsin.

ne nazar ne kötü enerjiye inanmam. insanın yaşadığı olumlu ve olumsuz deneyimlerin, duyguların tamamı o kişinin kendi yaptığı tercihleriyle ilgilidir.

aslında başarılı olacaktım ama şuna şuna anlattım nazar değdi, ondan başarılı olamadım cümlesinin meali, ..tüm yemedi ve yeterince çalışmadım kime .ok atacağımı bilemiyorumdur.

ya da negatif mizaçlı pesimist insanları hayatımda tutuyorum çünkü o kaostan oluşan gıybetten ve ajitasyondan vazgeçemiyorum demek yerine, ayyy şu kişi var ya hani şu okuldan, çok kötü bir enerjisi var ne zaman konuşsak başıma bir şey geliyor demek daha kolay.

tabii ki burda kendi tercihlerini yapabilen yetişkin bireylerden bahsediyorum.

Nazarın bilimsel bir açıklamasını TED konuşmalarından birinde yabancı bir uzman yapmıştı, biz kültür olarak bunu inanca bağlasak da işin aslı bilimsel ve ucu psikolojiye dayanıyor, şöyle anlatalım.

Bizim bildiğimiz nazar bir şeyi insanların görebileceği şekilde sunmak, duyurmak, paylaşmak sonrasında o şeyin değer kaybetmesi, zarar görmesi vb durumu ve bu durum sadece bizim kültürümüzde yok dünyanın hemen her yerinde var ama farklı şekilde anılıyor.

Bilimsel olarak bu duruma şöyle açıklık getiriliyor, diyelim ki bir iş yapmayı düşünüyorsunuz ve o işten çok fazla para kazanacağınıza inanıyorsunuz ve bunu etrafınızdaki insanlara anlattınız sonra bir bakıyorsunuz hoop işler ters dönüyor doğru gitmesi gereken her şey yanlış gidiyor bunu nedeni o işe olan ilgi ve motivasyonunuzun azalması, motivasyonunuzun azalması da aşağıdaki nedenlere dayandırılıyor.

1. İşi anlattığınız insanlar sizin ön göremediğiniz olumsuz yönleri konusunda sizi uyarıyor siz bu uyarıları duydukça işten soğumaya başlıyor ve ilk günkü isteğinizi kaybediyorsunuz.
2. İşiniz iyi gittikçe ve etrafınızdaki insanlar buna şaşkınlıkla baktıkça siz çok iyi bir iş yaptığınıza ve sahip olduğunuz bu kudretle bu işi asla kaybetmeyeceğinize inanıyor ve dikkatinizi ilk günkü kadar vermemeye buna bağlı olarak da kontrolü kaybetmeye başlıyorsunuz ufak ayrıntılar bir süre sonra işinizi olumsuz etkilemeye başlıyor.
3. Etrafınızda işinizin iyi gitmesini istemeyenler de çıkıyor elbette ve bu insanlar sizi işinizden soğutmak için kötü senaryolar ile psikolojik bombardımana tabi tutuyor, ekonomiden, krizden vb durumlardan bahsederek sizi içten içe bir korkuya sürüklüyor siz psikolojik olarak bundan etkilenerek ilk günkü motivasonunuzu yine kaybediyorsunuz.

İşin özü buna ister nazar ister motivasyon kaybı diyin, dış etkiler buna neden oluyor yani bir güçten söz edemeyiz ama dış bir etkiden söz edebiliriz işlerin kötü gitmesinde. Bunu şoförlüğünüzü çok öven birinin etkisiyle kendinize olan güvenin artması ve buna bağlı olarak dikkatinizin azalması sonucunda kazaya karışmanızı da örnek verebiliriz.

nazar diye birsey elbette yok, neyseki burada da inanan yok, umarim burclar icinde durum boyledir

birçok kez var olduğuna şahit oldum.
nazarlı birinin bir şeye hasetle baktığında o baktığı şeyin/kişinin başına felaket geldiğini birçok kez gördüm.

İnanıyorum lanet olsun. renkli gözlü değil ama mavi gözlü insanlardan koşarak kaçıyorum. Başıma gelen kötü şeyler için onları suçluyorum. Bu kadar tesadüf olamaz. Cidden acayip kenafirler.

Bulunduğum ortamda mavi gözlü biri varsa değil konuşup arkadaş olmak, göz teması bile kurmam. Hakkımda bir şey öğrenmemesi için çabalarım.

inanmam ama şu ne;

herkesin hayatında bir defa yüzüne karşı nazar duası okunup pü pü pü yapılmıştır. o esnada feci esneme gelmesi ve esnemenin büyüklüğüne göre nazarın boyutu hakkında yorum yapılması? fiziksel bir etkileşim var ortada.

hadi bunu da açıklayın tadında oldu ama böyleyken böyle.

tümü açık değil, açık olanlara bakılırsa şehire minimum sayıda homojen bir dağılım yapılmaya çalışılmış. otobüs durağı mantığıyla ortada kalan bölgeler gözetilmiş gibi.

bu arada miktarlarda çok yanlış yapılıyor, bizim iş yerinden 2 arkadaşa fazla para yattı. geri nasıl iade edebilirizi konuşuyorlar.

ne günler ya.

@onemoremile fazla para nasıl yatmış ya. o zaman şirketten alacakları para az olabilir belki.

evet ik aradı az önce, ne kadar harcayacağını söyleyeceğiz ya da sen komple harcarsın, önümüzdeki maaşı eksik yatırırız gibi şeyler konuşuluyor.

Grave of the fireflies
Spirited away
Wall-e
Monsters Inc.

up!
toy story serisi
tam animasyon olmasa da avatar

Inside Out
Up
WALL-E
Ratatouille
A Bug's Life
Coco
Toy Story serisi
Cars serisi
Incredibles
Incredibles II
Monsters Inc.
Monsters University
Finding Nemo
Finding Dory
Brave

How to Train Your Dragon serisi
Kung Fu Panda serisi

Kubo and the Two Strings
Corpse Bride
Coraline

Despicable Me serisi
The Secret Life of Pets
Sing

Spider-Man: Into the Spider-Verse (bence animasyon olarak Spider-Man filmlerinin hepsini döver)

Fantastic Mr. Fox

The Lego Movie

Rango

Tarzan
Tangled
Wreck-It Ralph
Ralph Breaks the Internet
Big Hero 6
Zootopia

Mary and Max. slowmotion hem de.

The Triplets of Belleville: www.imdb.com
Minuscule: www.imdb.com

tavuklar firarda. çocukken sinemada izlemiştim, geçende izleyip aynı tadı aldım.

Evet, araçla olmadığın sürece market alışverişi için sorun yok yazıyor.

Market eve uzaksa, araçla yakalanılırsa ne olur bilmiyorum.

Araçla gitmek yasak diye özellikle belirttiler, mahallendeki bakkala markete giderken kimse çevirip hesap sormaz.

araç kesinlikle affedilmiyor, yakındaki markete yürümek serbest sadece.

"edit: araçsız, en yakın market 500m, yürüyerek 7dk"

Bu serbest. Sorarsalar bunu deyin. Üniforma olarak "pijama" kullanın saçlar dağınık filan. Kimliğinizi yanınıza almayı unutmayın.

Neresiymiş orası, tam market açmalık:)

Apartmanın girişine, girip çıkabileceği bir bodruma vs. karton kutu, içine bol bez + mama vb. bu şartlarda onun için en iyisi gibi.

korunaklı bir yere koli +1
yaş mamayı da deneyin. balkonda izole edemez misiniz ya da bir arkadaşınız alsa?
neredesiniz bu arada?

Bodruma kutu da indirdim yaş mama da verdim sürekli kapıma geliyor yeniden. Şehir: antalya

Hangi yıl?
www.youtube.com

Tasarım olarak cla çok daha iyi ama şu testten sonra yaşamım daha değerli diyerek a3'e doğru yol alırdım.

@bahoho 2015/2016 dusunuyorum

kriterler eşitse arka baş mesafesini bile görmezden gelip cla tercih ederdim. cla'da şöyle bir durum varbence;

eksisozluk.com

ledleri yanan bir arka stoba bakabilirsen en az bu impala kadar anlamlı duruyor, rimel çekilmiş kadın gözü gibi.

a3'te ise bence bir sırtlan durumu var. biliyorsun önce hb olarak çıktı araç. sonradan sedan yapıldı. zamanında astra h da önce hb olarak çıkıp sonra sedanı yapılmıştı ve arka taraf sonradan yapılan herşeyde olduğu gibi; olmadı. lakabı da avrupada sırtlan olmuştu. görsel linkinde araca bir bütün olarak bakıp sonra birden stop kısmına bakarsan altın oranı kaçırdığını hissedersin. bir gariplik var.

www.bing.com

aynı şey a3 te de var bence. peşin peşin bu reklamı yapmalarının sebebi de bu. yarası olan gocunur. burada başlıkta karşılaştırmak istediğin cla'ya dokunduruyor.

www.youtube.com

Amg200 cla tercihen gri

konfor+ iç mekanda kalite sadelik şıklık arıyorsan a3 ( tercihen ön arka matrix ledli )

yok görüntü hava civa şekil dursun diyorsan cla. arkadaşa katılıyorum tercihen gri ya da sedef beyaz.

ben olsam matrix ledli bulduysam eğer a3 alırdım, 1-2 oynayıp sadelikten kurtarırdım aracı bakardım yoluma. a serisi ve cla’yı sevemedim bir türlü. ( yeni kasası hariç )

Cla 5 gün 2000 km kullandım, a3 2 sene. 2si de benzer segmentler. Cla biraz daha pahalı, param yetse şeklinden ötürü alırdım. Ama gidiş ve konfor açısından farkları olduğunu düşünmüyorum.

başında açıklayıcı bir özet var hatırlamanız için.

spoiler

______

* 2. sezon profesörün tokyo'nun yakalanma ihtimalini de düşünüp darphaneye geri dönüşünü planladığını gördük. motorla ordan burdan hoplaya zıplaya kapılar açık olduğu an darphanenin içine sürdü bir şekilde.

* darphanenin müdürüyle gizli aşk yaşayan kıvırcık kadın baba oğuldan oğulla aşk yaşamaya başlar. bu baba oğuldan baba ölür bi ara.

* prof plana uymadıkları için çok kızınca Berlin'i işlemediği suçları üstüne atarak polise verir. ama berlin darphanede kalır ve sonlara doğru herkesin kaçabilmesi için kendini feda eder.

* polis profun aslında prof olduğunu öğrenir.

* soygun planlanan şekilde biter, prof kaçamaz sadece, yakalanır. ama mapustan çıkınca polisle buluşacakları yeri bile planlamıştır. prof aşık olma ihtimali dışında herşeyi planlamıştır. aslında bi dakka, onu bile planlamıştır bu ruh hastası.

* ve 2. sezon finalinde mutlu mesut kavuşurlaaar.

* 3. sezon başlarında tokyo ile ergen arkadaş adada gayet güzel yaşarlarken tokyo bi ara sıkılır ben kaçtım hacı der. sonra kaçtığı yerden de yok yok vazgeçtim, seni özledim hadi telefonda konuşalım der ve yer tespiti ile adanın yeri bulunur. ergen yakalanır.

* prof da bütün ekibi ergeni geri almak için toplar. yani bütün o balonla halka para dağıtıp şehirde kaos yaratmalar, merkez bankasına girmeler, insan öldürüp ölmeler bir ergen ve tokyo çifti için. bak yine midem bulandı bunlardan yaa anlatamıycam.

3. sezonda böyle gider işte bir şekilde ve 4. sezon soygunun ikinci yarısıdır herhalde izlemedim daha.

spoiler

_____

VLC diyorum. çok detaylı bilgiye vakıf değilim.

ben pc'de video izlemiyorum artık hepsini plex'e devrettim ama altyazı kontol vs gibi işleri hala mpc de hallediyorum. basit, hızlı ve güçlü.

hatta sub resync olayı varmış yeni keşfettim. eğlenceli.

o yüzden hala mpc bence.

vlc çok daha fonksiyonel ve güncel ama mpc nin yeri ayrı bende.

daha önce gom ve vlc de kullandım. gom iyidir ama reklamları yüzünden bıraktım. vlc hala power user işleri için kullanıyorum. misal reencode etmek için vlc hala kullanıyorum. sadece cpu desteği var ama basit. vlc mesela ios da rakipsiz çünkü network e hatta plex e client gerekmeden bağlanıyor. seviyorum sanırım.

gom.

sadece tek kelimeyle anlatma hakkım olsaydı bu tatlı olurdu.

Daum PotPlayer

Catalina'da IINA.

Kolaylık açısından BSplayer, eğer duraklatma ve yavaşlatma yapayım derseniz gom player, bazen açılmayan dosyalarıda VLC ile açıyorum.

mpc-hc hala geliştiriliyor aslında, şuradan takip edebilirsin. ben artık tüm kısayolları sistemini çözdüğüm için başka bir şey kullanamıyorum. klite ile beraber kullanıyorum, sorun çıkaran bir dosya olmadı şu ana kadar.
github.com

gerçi dizileri soda player ile izliyorum artık, torrent insin diye bekleyemiyorum. mpc'nin yarısı kadar kullanışlı değil ama torrent stream'i daha iyi beceren başka player da bulamadım. önerisi olan varsa memnu olurum.

Media player classice geri dondum, mutluyum. Vlc yukledim uninstall etmeye yetisemedim, tansiyonum cikti anasini satayim, kulagimi kasimak istiyorum amuda kalk diyor.

Fraps çok meşhur. Şimdi bakamıyorum ama büyük ihtimalle ilk 1 ay bedavadır o da işini görür.

quicktime player ile ekran kaydi yapilabiliyor

Bandicam e de bakabilirsin özellikle oyunlarda kullanılıyordu

''hatta ayrilmayi bile dusunuyorum. Sizce abarttim mi ya da olmasi gereken mi?'' bu kişiden kişey değişir. benim için o bilgisayarlarda şifre bile olmamalıydı mesela, ama diğeri de açık arar gibi bilgisayarı karıştırmayacak kadar güvenmeli de aynı zamanda. ya da şöyle söyliyim, soğumakta haklısın ama ayrılıp ayrılmamak sizin ilişki dinamiklerinize kalmış.

Soğumakta haklısın
Sen kendin bir şey saklamıyorken karşı tarafın bir şeyler saklaması hoş değil. Uzun süreli de bir ilişkiniz varmış, bilemiyorum, pek sağlıklı değil karşı tarafın yaptığı şey.
Ve sakladığı şeyler var ki anında şifresini değiştirmiş.
Kendinize saygınızı kaybetmeyin lütfen.

Kesinlikle bir şey çıkar. Benim de 2 senelik kız arkadaşım son aylarda Telefonuna şifre koymaya her geldiğinde değiştirmeye her fırsatta telefonumu kurcalarken bir anda güveniyorum ediyorum diyerek kurcalamamaya başladı kendininkini de şifreledi.ben hiç girmedim telefonuna ama biliyordum şifresini filan ailevi şeyleri vardır diye de daha galerisine rehberine bile görmedim. Sonuç haftaya nişanı var :) benimle iken başkasıyla da flörtlesip işi ciddiye bindirince yalandan bir kavga gürültü hop ayrıldık iyi dedim nasılsa 3 5 güne saçmaladığını anlayınca aklı başına gelir diye düşünürken 1 hafta sonrasına gün almışlar şu korona morona günlerine rağmen. Ha laptopta belki karate filmleri ve ona dair geçmişi vardır belki ondandır. Ama bisey vardır

senin bilgisayar şifreni 1.5 yıldır biliyorken, kendisinin şifresi öğrenilir öğrenmez hemen değiştirmesi güvenilmez bir tip olduğunu gösteriyor. seni kontrol altında tutuyor, kendisi özgür.

senin şifreni bilmiyor olsa degistirmesi sorun olmazdı. benim laptop şifremi de kimse bilmez. kimseye bilgisayarı da şifreyi de vermem. ama kimseden de almam..

ayrılcoco demeye geldim

Sen de şifreni değiştir. Bakalım ne diyecek.

Senin blgisayarındaki şeyleri karıştırdığında soğumalıydın, soğumakta geç kalmışsın.

Abartmıyorsun. Bana bunu yapan birisi vardı. Pcleri değiştirmiştik, benimkindeki bir hatayla ilgileniyordu, sonra her şeyimi okumuş, her şeyime bakmış. Ben onu çok umursamadığım için çok da üstüne düşmemiştim.

Çevremin zoruyla şans verdiğim için umursamamıştım, siz bi de önem veriyorsunuz yani bence çok rahatsız edici.

net olarak birşeyler saklıyor. ayrıl gitsin, geç bile kalmış olabilirsin

çok haklısın kesinlikle. hiç güzellemelere, ona güvenmiyorsun masallarına girmeye gerek yok. ilişki ister istemez fedakarlık ve özel alan kesintileri içerir. adamın sana karşı olan tavrı çok net. sindirme sakın sana bu yaptığını ve tepkini göster. bu noktada en doğrusu yol vermek.

önemli olan beyninden ne sakladığı
herkes hata yapar

Şifre eski sevgilisinin ismi olabilir. Sağlam boynuz çakmış dayı.

Bu ve buna benzer durumlarda kullanılan klasik bir yalan var.

''Amacım o değildi.. Bugüne kadar hiç yapmadım, öylesine bakayım dedim.. Kurcalamak istemedim.. İster istemez, insanlık hali'' vs vs.. Bir kere burada biz bizeyiz. Varmış ki içinizde bir şey denemişsiniz işte. Argo tabirle ''Yemeyin bizi'' diyorum..

Aynı şeyi ben de yaşadım. Aynı demeyelim gerçi. Farklı bir versiyonunu. Şifresini hiç bilmiyordum. Onun laptopunu kullanmam gerektiği zaman, bana ayrıdan oturum açtı. Yani yeni bir windows açtı(Nasıl açıklayacağımı bilemedim. Anlamışsınızdır umarım) Hayır yani şifresini bilmeyi geçtim, al sen gir şifreni bakmıyorum desem bile kabul etmemişti. Gitti ayrıdan bana özel kullanıcı sayfası açtı. Dümdüz bir windows, hiçbir uygulama yok. Sadece chrome var. Öyle düşünün yani... Sonunun ne olduğunu söylemeye gerek yok. Oldu bir şeyler. Varmış saklamasının bir nedeni. Neyse.

Otur, konuş. Konuş ama güzel konuş. Hala içine sinmeyen bir şeyler varsa eğer ona göre akıllı kararlar ver.

ergenlikten beri sakladığı porno arşivini görmeni istememiş olabilir.

bu durumdan hayatın boyunca için rahat edecek şekilde huzurla sıyrılmak istiyorsan öncelikle onun suçlu veya masum olma ihtimalini unut. bu iki ihtimalden biri ağır basınca beyninle değil kalbinle karar vermiş olursun ki bu durumda bunu istemeyiz. bırak seni hakladığını düşünsün. ilk bir araya geldiğinizde de hazırlıksız yakalayıp şifreyi tekrar iste. vermezse de eşitlikten bahset. o istemeseydi senin de isteme hakkın olmazdı ama zamanında o istedi sonuçta. vermek zorunda olduğunu kavrasın.

bu durumda şifreyi verirse senindir, vermezse zaten hiç senin olmamıştır.

Tam doğum günü gibi hissetmesi için yemeği evde yapmazdım sanki.
Bir de pastada mum yakmazdım, durumlar malum :)

pişiremeyeceğiniz ya da dezenfekte edemeyeceğiniz ürünleri dışardan almayın derim şu dönem için.

en kötü ihtimalle marketten paketli pandispanya alıp pasta yapabilirsiniz anneniz için. :)

cem Yılmaz'ın 2 arada filmindeki ayzek'e ramak kalmış aman hocam.

spoiler_

orda aşık olduğu kadın evlenince kocasından şiddet görüp boşandığını ve ona geri döndüğünü hayal ediyor ya o bakımdan.

spoiler_

öyle bir şey yok tabii. sosyal medya uzmanı değilim ama ben bile onlarca normal durum senaryosu yazabilirim. bunlardan biri;

duygularını çarşaf çarşaf fotoğraflar paylaşıp, bunlara yaptıkları like/yorum sayıları ile değil de normal yüz yüze konuşurken ifade eden, normal insanlardır belki.

benim de 3 yıllık sevgilimle sadece 1 tane fotoğrafım vardı ve o zamanlar dünyanın en yolunda giden ilişkisini yaşıyorduk. o andan keyif alıyorken insanlara şov yapmak falan kimsenin aklına gelmiyor. seni seviyorum diye fotonun altına yorum yapacağına yüz yüzeyken söylüyor zaten vb... bence yaşadığı şeyden memnun olmayan ve görüntüyü parlatmaya çalışan insanlar yapıyor ilişkinin gösterişini. tabii herkesi böyle net kategorize etmeyelim de, benim gördüğüm genel böyle idi.

Niyetim tabi ki mutlu iseler böyle devam etmesi aksini hayal edip kendimi avundurmam ama sosyal medyayı çok aktif kullanan birisi böyle yapınca şaşırdım.

Sosyal medyayı çok aktif kullanıyorum, Facebook'ta benim eklediğim bir tane bile nikah fotoğrafım yok, akrabaların eklediklerini de başkaları göremiyor güvenlik ayarlarım nedeniyle. Instagram'da eşimle benim eklediğimiz 1-2 fotoğraf var, o da gittiğimiz gezdiğimiz yerlerden. Bu platformların hepsinde aile büyükleri (benim babam, eşimin annesi...) kısıtlı listelerde çünkü orta yaşlı sosyal medya kullanıcısı yorumlarını hiç sevmiyorum, arkadaşlarımla yaptığım tuhaf geyikleri görmelerini de istemiyorum. Dolayısıyla eklediğim fotoğrafları beğenmeyi bırak, görmüyorlar bile.

Herhangi bir eski sevgilim stalklasa sizin gördüğünüz gibi görür. Bu duruma sizin manyak olmanız dışında böyle yorum yaparım.

bilemezsin, başka bir hesabı vardır sen ekli değilsindir.

evlendikten sonra sosyal medyayı komple kapatan insanlar çok. eski kırıklar ulaşsın istemiyorlar. bin tane böyle örnek var bildiğim/tanıdığım. sosyal medyasından en ufak ip ucu elde edemeyeceğin.

Düşündüm de benim de eşimle ve çocuklarla sayılıdır sosyal medyaya koyduğum fotoğrafım. Sevmiyorum, dahası nazardan korkuyorum. Kvalide ve Kpeder FB'de arkadaşlık isteği gönderdiler, onu da kabul etmedim. Bir defa sordular, aktif kullanmadığımı söyledim. Ben arkadaşlarımı takip etmek için kullanıyorum FB'u, onların gönderileri altına yazıyorum. Ama kpeder özellikle arkadaşlığını kabul ettiğim anda benim bütün arkadaşlarıma mesaj yağdırmaya başlar. istemiyorum.

Ne yaparsan yap soruların çözümlerini göstermek için çıktı aldığın an kartuşun yine hemen bitecek. kartuşun uzun süre dayanması için öğrencilerin fotoğraf değil, Office programlarına yazıp göndermesi lazım.

Öğrenciler sadece fotoğrafla gönderebiliyorsa, ben de soruyu çözüp geri fotoğrafla dönüş yapardım.

eğer ipad tarzı bir tabletin varsa burada sorunun üzerinden çözüm yapıp, çözümü de ekran kaydı yaparak gönderebilirsin.

ucuz yollu bir çizim tableti alıp aynı olayı bilgisayardan yapmak da mümkün. kartuş olayı cidden çok fena.

Sorular bol görselli oluyor, Office programına yazmaları pek mümkün olmayabilir. Kurum çözümlerin videolarını çekmemizi talep ediyor maalesef. Tonerli yazıcı tavsiye ettiler mesela. Ya da uygun bir tablet mi alsam, soruları tabletin ekranına çözüp kaydedebilmemi sağlayacak?

Ucuz yollu çizim tableti önerebilir misiniz? Hiçbir bilgim yok bu konularla ilgili?

sketchtoy.com

çizim tableti piyasasını bilmiyorum ama üstüne kalemle yazabileceğin herhangi bir dokunmatik ekrandan (normal tablet, akıllı telefon vb.) yukarıdaki siteye girip birşeyler yapabilirsin belki. soruyu çözdükten sonra save diyorsun ve sana link oluşturuyor. bu linki de ilgili yere atarsın. çalıştığın yer tarafından video olarak kabul edilirse tabii.

virüse yakalanıp ölmeden atlatırsak diyorsun galiba. yeni bir virüs olduğu için bilemiyoruz.

Hocam bi sakin.. Şu an o kadar fazla bilgi kirliliği var ki korkunç durumda.

Bu hastalığa yakalanıp farketmeden atlatanlar (Güney Kore'deki süper yayıcı misal)
Ya da hastalığın 5. gününde ciğer fonksiyonlar %99 recover eden insanlar var.

Daha kimsenin bilmediği bir ortamda 50 yaşını göremeyeceğini söyleyenleri ciddiye alma, dün 103 yaşında bir hasta iyileşti misal. İyileşebilen iyileşiyor.

Ama evet, öncül hastalığı olanlar ve yaşlılar risk grubunda. O nedenle özellikle annene bulaştırmamak için dikkat etmelisin. Onun dışında düşme bu kadar.

bu kadar kaygıyla virüsü tövbe ettirirsin sen.

o bahsedilen hong kong'da 12 hasta üzerinde gözlenen bir durum. o da hepsinde değil ayrıca doktorlar kardiyovasküler egzersizlerle ciğer kapasitesi normale döner demişler.

www.businessinsider.com

Icha +1
olur olmaz her bilgiye kafa yormayın. otoriteleri takip edin.

Kuzeninden mi duydun? Saçma ötesi bilgi yhu bu.

bu şekilde olmaz.

eğer onlar için ada kapatma efekti yaratmak istiyorsan en önce sen pozitif olacaksın. bu halinle onları da yıpratırsın. deliliğe vuracaksın işte. senden çok daha zor durumda olanlar için belki şımarıklık, belki haksızlık yaptığını düşüneceksin ve kendini dizginleyeceksin. delirmekle vurmak arasında dev fark var. senin deliliğe vurmuş halin her türlü söylemde bulunma özgürlüğü verecek hem sana. eee anne söyle bakalım dünyanın sonunu da gördün sonunda diyeceksin. o seni tersleyecek, kızacak. sen daha çok gıcık edeceksin. bunlar şakayla karışık önlemleri artırmalarını sağlayacak. çünkü en sallamayan insan bile derinlerde deli gibi korkuyor. o korkusunu canlı tutacaksın ki kazasız belasız atlatsın bu süreci.

en sonunda bu da unutulacak yakın zamanda. coğrafya olarak yaşadığımız çılgınlıklara bakınca bütün dünyada korku bağışıklığı veya psikoloji eşiği en yüksek millet bizim olmamız lazım. neler yaşamış atlatmış bu insanlar. belli bir yere kadar bulaşıp, bir yerden sonra düşüşe geçtiği bilinen virüs mü vuracak son noktayı. tabii ki hayır.

silkelen ve kendine gel yani.

Biraz sakin olun yahu; böyle bir bilgi şu an için hiç kimsede yok. İnternette dolaşan şeylerin çoğu spekülasyon. Akciğer kapasitesini dusurdugüne dair çok az vakada bir şeyler saptanmış ama %15-20 civarında bir kapasite düşüklüğü bu. Geçici mi kalıcı mi, o da bilinmiyor. 50-60 yaşında öleceksiniz diye bir şey yok.

Ayrıca bağışıklık sistemi üzerinde; kaygi ve stresin çok etkili olduğunu unutmayın. Bu şekilde bağışıklık sisteminizi de riske atıyorsunuz. Sakın kalın, sadece teyit edilmiş haberleri takip etmeye çalışın. Evde sevdiğiniz, sizi rahatlatan şeylere odaklanın. Tedbirinizi tabii ki alın ama aşırı bir korkunun size faydasi yok. Yoga videolarına bakabilirsiniz.

Ve lutfen bu olaylar bitince en kısa sürede bir uzmandan destek alın; sizin durumuzda gerçekçi korkudan çıkıp nevrotik korkuya gitme gibi bir durum var ki çok tehlikeli.

Yapma ALlahını seversen bu kadar vesvese, hem 50-60 yalında erken öleceğiz diye korkuyorsun, ölümden korkuyorsun yani. Hem de bu durumu kaldıramayıp intihar etmeyi düşünüyorsun! Bu ne yaman çelişki?

Sakin ol, yarına çıkacağımız belli mi? Seneye çıkacağımız belli mi?

Sen elinden gelen önlemleri al ve sabret, tevekkül et.

saçmalama lütfen. annen için endişe etmen normal ama böyle evhamlara kapılman üzücü. tarih boyunca böyle vakalar oldu ve insanlık bir şekilde daha da güçlenerek hepsini atlattı. üstelik artık bilimsel olarak ileri seviyedeyiz ve kısa bir süre içinde bunun tedavisi de bulunacak. üstelik 20 yıl sonrasının dünyasına neler olacağını kimse kestiremiyor. bu kadar karamsarlığa kaptırma kendini. orta çağda insanlar ortalama 40 yaşında gidiyorlardı ve şu anda 60 yaş genç sayılıyor. bağışıklık sistemini güçlendirici şekilde beslen. bitki çayı ve egzersizlerini ihmal etme ve tabiki moralini yüksek tut. hatta bir günlük tutmaya başla. çünkü tüm bu olaylar bittiğinde kendini nasıl bir karamsarlık içine soktuğuna ileride inanmakta zorlanacaksın :) güzel bir film izlemekle başla işe.

kendince onlemini al tabii ama bu kadar evhama gercekten gerek yok. kaldi ki virus olmadan da 50-60 yasimizi gorecegimizin garantisi yok. su anda herhangi bir sebeple yarina sag cikmama ihtimalimiz her an icin var. doktor degilim teshis koyamam ama hissettiklerin normal seyler degil sanki. biraz sakinlesmeye calis. tabii ki ne olursa olsun diyip yasamamak lazim mutlaka tedbirli olmaliyiz ama ya oyle olursa ya boyle olursa diye triplere girerek yasanmaz. ben de profesyonel yardim almani tavsiye ediyorum.

Kaygı problemi virüsten daha fazla zarar verir. Kuş gribi ve domuz gribi için de felaketler söylenmişti, hepimiz geçirdik. Dendiği gibi olmadı. Bu konuda da çok fazla kirli bilgi var. Kendinizi boşuna korkutmayin. Ne olacağını bilemeyiz.

50-60 yaşında ölmekten korkup şimdi intihar etmeyi düşünmek ne alaka. Gaza gelmeyin lütfen yaşayıp görelim herşeyi.

Belli ki acayip zayıf bir psikolojiniz var. O yüzden ,haber izlemeyin,twitter a falan girmeyin.corona ile ilgili hiç birşey okumayın.sadece netflix izleyin.vaka sayıları gitgide artacak çünkü, birkaç haftaya kafayı yeme olasılığınız çok yüksek bu durumda.

Train to Busan

28 Days Later ve 28 Weeks Later.

google'layacağın kelimeler; post-apokaliptik.

o köpük gibi şey bacak aranda suda nasıl duracak hocam. hadi sırtını yaslayıp yüzsen tamam da bacaklardan kayar gider gibi.

yok yok su üstünde tutuyor. yani sırt üstünde denemedim ama yüzüstünde böyle çok yüzdüm, bacak aranda duruyor, seni su üstünde tutuyor (yani belden aşağını, yukarısı için de kollarını çalıştırman lazım tabii).

Köpüğü baldırla sıktığında ayak hareketini kalçadan değil dizden başlatırsın, kısa stroklarla ayak çırparsın. Bu da seni suya paralel tutar, sıkıntı olmaz.

@onemore: kopugu koymaktaki amacim bacaklari kullanmamak zaten.

o kısmı kaçırmışım pardon, o zaman ayak bileklerine yakın tutabilirsin köpüğü. iki türlü de sıkıntı olmaz çünkü köpüğün amacı bacak vurmadan ön vücuda, nefese odaklanmak. köpüğü koyduğun kısma göre ya kalçadan ya bilekten biraz batma olacak ama bu yüzmene engel olmaz.

yanlis anlamadiysam doktorun sirtustu yuzebilirsin deme sebebi sirtustu bacakla yuzecegini dusunmesi. kollar vucuda yapisik olacak. bacak vurarak yuzeceksin. cunku kollari kullanmadan yuzustu yuzmen zor. rotasyonla, pullbuoyla falan olur biraz.

ama siz sirtustu yuzerken de kol kullanmak istiyorsunuz. omzunuzda sakatlik varsa ha sirtustu ha yuzustu ne fark eder? kolunuzu zorlamis olacaksiniz kulac atarken. yani nasil bir sakatlik olabilir ki sirtustu kulac hareketi uygun ama yuzustu degil?

sirtustu, pullbuoysuz bacakla yuzun bence. bacaklarin nesi sikintili? gucsuz olmasi ise kastiniz, ancak zorlayarak guclenir. pullbuoyun da amaci bacak kullanmadan yuzup kollari guclendirmek.

@jimicik: yani doktor, "köpekleme ya da sırt ustu yuzebilirsin" dedi.

Köpeklemede belki kulac atilmadigi icin sorun olmaz ama sirt ustunu sizin dediginizi kastederek demis olabilir ya da acaba ters kulac atmak sikinti yaratmaz mi ki, bilemedim.

kopeklemede de kol omuzdan degil, dirsekten itibaren hareket ediyor. galiba omuzlari hic oynatmamaniz lazim. sirtustu kulacsiz, bacakla yuzmeyi kastetmistir.

off yaaa köpekleme yüzerek spor mu olur. öyle nasıl kilo vericem.

alt tarafı bir yüzmem vardı spor olarak, onu yapınca mutlu oluyordum, iki senedir onu bile yapamıyorum.

fıstık ezmesi ciddi oranda protein içeriyor, şekersiz de bulunuyor. bal kaliteli şeker ihtiyacını karşılamak için olabilir belki. protein yok sayılır.
ama reçel ne reçeli mesela? reçellerle aram yok.

protein dışında yağ ve şeker de enerji kaynağı, öyle düşün, ama kaliteli olmak şartıyla. gidip de küp şeker kemirmiyorlar mesela. veya sabahları bir bardak ayçiçek yağı içmiyorlar gibi.

Kilo almak(Bulking) için gerekli, diet doneminde yenmez

blog.bodyforumtr.com

It follows :)

www.youtube.com

Funny Games - 1997, Haneke

Kuzuların sessizliği

The Others

yarısına kadar dayanabilirsen sonrasında mükâfatını alırsın.

www.imdb.com

insan kırkayak

Eden Lake

en son uncut gems'de epey gerildim.

life

On my skin gerilim değil ama strese sokuyor bayağı

izlememissen tabiki SAW 1/8 , mukemmeldir malûm

Hereditary. bir suru de odul almis oyle her korku filmine benzemeyen bir film. ayni yonetmenin daha sanatsal midsommar diye bir filmi daha var ki bence daha guzel.

whiplash

Hereditary
Midsommar
Insidious
Conjuring
The Tenant
Ils
As Above So Below
The Invitation
The Changeling 1980
The Wailing
The Descent
Assault on Precinct 13 1976

Get out

deriyi nasıl kurşun geçirmez yapcan anca üstüne örttüğün bi şeyle kurşun geçirmez olur

Bugün de hep aynı bakınızı vermiş gibi olucam ama; (bkz: kevlar)

kurşun geçirmez çelik yelek diye bilinen şey büyük oranda bu kumaştan oluşuyor. Deri altına yerleştirilebilirse teoride mümkün. ama pratikte...

öldürmeyen savaş yapmak daha pratik ve ucuz

merminin kinetiğinden oluşan ve deriye dokunduğu anda meydana getireceği basıncı nasıl absorbe ettireceksin?

İnsan vücudu kurşun geçirmez olmayabilir ama Newtonsal olmayan akışkan ile kaplanarak belki yeni bir şey çıkabilir.
Tek sıkıntı Newtonsal olmayan akışkanın viskozitesi

americano - sen sabastian cheesecake
aericano - hafif alkollu tiramisu

Kesinlikle cheesecake ilk sırada. Bu aralar San Sebastian Cheesecake'i de çok seviyorum. Ama herkes güzel yapamıyor.

İkinci sırada Browni geliyor. Starbucks'ta browni var. Bunu fırına atıp ısıtıyorlar. Filtre kahve ile çok iyi gidiyor.

Bazen kahvaltıda kahve yapıyorum. O da çok iyi oluyor açıkçası. Ama çayı da çok severim.

filtre kahve ile herşeyi yiyebilirim. kavurmalı tosttan, deniz tuzlu karamelli çikolataya kadar. filtre ve türk kahvesi dışında kahve içmiyorum pek.

Filtre kahve yanına ev yapımı banana bread.

sade filtre kahve - muz

türk kahvesi - kuru incir

kendimi şımartmak istediğimde de kahve dünyası sütlü gofrik ya da saint sebastian çizkeyk.

hepsiyle cookie iyi gidiyor.

yedigimiz degil elbette, kahve ile guzel bir sigara ya da puro cok iyi gidiyor.

kavrulmus fistik deneyin. kahvenin icindeki tum lezzet ortaya cikiyor. bir de tatli kornison da super.

Badem ve ceviz hem yakisiyor hem de saglikli atistirmalik oluyor.
Onun disinda cikolataya her zaman acigim.

Pastalar evet sert (espresso, americano, filtre kahve) kahvelerle okey ama latte ya da flat white gibi bol sutlulerle tercih etmem.

kurutulmuş incir (fazla değil ama az), hurma, fındık

menu mu yapacaksiniz?
kahve ile gelen tarcinli minik kurabiyeleri cok severim.
cappuccino ve havuclu kek (yumusak islak bir kivam) guzel gidiyor.

burçak.

bitter çikolata, eti negro

Türk kahvesi ve gül lokumu

torku'nun çikolotası var hindistan cevizli ama çok şekerli olduğu için pek güvenemiyorum lakin tadı pek hoş. miniki

Cheesecake, off agzim sulandi su an :D

ikametin aracı aldığın şehirde değilse plaka değişiyor. Aynı şehirdeyse istesen de değişmiyor zaten.

Değişim süreci içi notere gidiyorsunuz. Orada size yeni plaka numarasını bildiriyorlar. Ön ve arkadaki plakaları da beraberinizde götürün. Onları kesiyorlar.

Gerisini bilmiyorum :) Emniyetten alınıyordu plakalar bir ara ama hala öyle mi bilmiyorum cidden.

hayır istemiyorsan değiştirmeyebilirsin. ŞEhir fark etmez.

Plaka ve ikamet adresin uymak zorunda degil. İstanbul'da olup kayseri plakalı alır ve kullanırsın. O plaka adresine kaydedilir.satış.esnasında kendiliğinden değişmediği gibi, sen değişim tercih etmedikçe aynı kalır. Değişim mecburiyeti yoktur. Çok pipirikli bazı kişiler değişim tercih eder. Az uğrasmalı (plaka basım, mühürletme) ve az masraflıdır. Pek kimse değişime yanaşmaz bu sebepten. Al kullan, plakayı dert etme, aynı kalabilir. Degistirmek istersen bunu noterin " değişim istiyor musun" sorusuna evet diyerek başlatırsın. Sonrasında şöförler derneği mi ne haltsa orada yeni bastırıp mühürletip takıyorsun. Bu hammaliyeye girmemek için plaka aynı kalsın istiyorum ben kendi arabalarımda.

zorunlu değil

Değiştirilmesi zorunlu değil.

Değiştirmek istiyorsan, noterde araç alırken belirtmek gerek. Eski plakaları da notere veriyorsun.
Sonra aynı gün içinde plakaları bastırıp kullanabilirsin.
50 tl falan verirsin plakalara.

plaka değişmek için mantıklı 2 sebep varken değişmemek için daha çok.

işte o 2 sebep;

1- plakayı sevmeyebilirsin. ne bileyim ass diye denk geliyor mesela. goygoylardan yorulursun.
2- uzun süre kullanacaksan büyük şehrin plakaları için bir nebze daha çok sigorta ücreti çıkıyor.

hiç gerek yok

Hepsi yırtılıyor o yüzden ben lcw'den hep 50 liralık alırım.

hepsi yırtılıyor +1 o yüzden ciddili indirim denk gelmezse lcw, defacto falan bakarım. ama genel olarak hiçbir yerde olmasa bile ltb’de kesin bi kampanya oluyor ikinciye % bilmem kaç indirim gibi gibi.

evet, ltb mantıklı geliyor ve elbette hele hele benim gibi bir yürüme hastası için elbette hepsi yırtılır. o yüzden en azından daha ucuzunu alsam daha sonra tekrar tekrar alabilirim.

fakirlikten dolayı motosiklet pantolonu alıyorum. normal bir kot 200-300 arası. normal korumalı bir motosiklet pantolonu 500-700 arası. asfaltta sürünürken 770 santigrat dereceye ulaşıp yırtılmayan pantolon, klasik kotların o ağ bölgesinden yırtılma tribini sallamıyor tabii. (bkz: kevlar) fakirlik bu işin neresinde. normal bir kota 200 lira verme lüksüm yok. mecbur hayati önemi yüksek olana öncelik veriyorum ve orada da tek kotla geçemeyeceğim için 2-3 çeşit bulunduruyorum.

dizlikleri yandan gizli fermuarla takılıp çıkarılan cinsten alınırsa görüntü itibariyle normal kotlardan bir farkları da olmuyor.

nabiim hocam motorla işim yok, gidip korumalı kot pantolon mu alayım denirse diyecek bişeyim yok. yırtılmayı görünce yazayım dedim.

riderdenim.com

Dayanıklılık konusunu bilmiyorum ama Koton'un kotları kesim olarak güzel oluyor. Slim fit pantalon giyemediğim için oradan alıyorum ben.

kendimi bildim bileli gap den aldım. kimisi kısa sürede kimisi uzun sürede yırtıldı. en son abercrombie aldım iki tanesi 110 dolara. 6 ay geçti henüz yırtılma belirtisi yok.

Bende de aynı sıkıntı var. Ya ben düzgün kullanamıyorum ya da dayanıklı pantolon yok

mavi den alın. ikili kampanyalarda ikisi 270 e geliyor. kalın kumaslar daha dayanıklı ama işin sırrı her gün aynı pantolonu giymemek, dinlendire dinlendire giyeceksin ha bi de az deterjanla yıkayın

hepsi yırtılıyor +1
ama siz maviden alın, yırtılınca götürün değiştiriyorlar.

Sene 2013, levi's forum avm ankara mağazasından 798 modelinden aldım 6 tane. Kampanya vardı, tanesi 60-70 lira gibi bir rakama gelmişti. Tam aradığım modeldi, koyu renkli kalın kumaş kesimi filan en sevdiğim. Hala bunları giyiyorum. Çadır kumaşı gibi mübarek hiçbir yırtılma vs yok. Başka kotlarım da var ama en sevdiğim bu levi's 798. Amerikada da bu modelden buldum target mağazasında ama bendeki 798'lerden biraz daha farklıydı. 1 tane aldım ama bendekiler gibi değil. Türkiye'de hiçbir yerde bulamadım, (eski bir model). Keşke şimdi de üretilse yine alırdım.

Levisten vazgeçmem. Viaporttan alıyorum, dönem donem indirimi oluyor zaten.

aslında böyle olması çok normal, iş yerine getirilen canlı çiçekler %95 iş yerinde kalıyor, kimse ya götürmek için uğraşmıyor ya da götürürsem çiçeği bile aldı bıdı bıdı diye arkamdan laf yaparlar diye düşünüyolar sanırım.

biraz abartmışsın. bazı insanlar için çiçek senin düşündüğün kadar kıymetli bir hediye değil, anlam yükleyemiyorlar. ben mesela yenilebilir hediyeleri daha çok seviyorum açıkçası. :D

+ hayırlı olsun, pazartesi gelip başlayın.
- teşekkürler, bi masama bakıp çıkabilir miyim?
+ neden?
- eski iş yerimde çiçeğim var, ona yer seçmeliyim, yaşatmam lazım da.
+ oldu o zaman, biz sizi ararız.

benim de bir arkadaşım göndermişti de bakamadım ofiste zaten, öldü, sonra da çöpe attım.
arkadaşımı da hala seviyorum:)
bence durum normal

Ablama bi yeni işi için bi de doğum günü için öküz parası verip terraryum mudur ne zıkkımsa ondan aldım bu sene, Bi de güzel bakmalık çiçek aldım. İkisine de bakmamış ölmüş. Bi de bana getiriyor noldu buna diye, ne oldusu mu var güzelim doğayı katletmişsin akp misin sen dedim bozuk attım. Yok daha da çiçek mesela bundan sonra.

Seninki taşıma telaşıyla unutmuş olabilir o daha masum, keza arkadaşların da dediği gibi çok büyütecek bişey yok.

Bi de yakın arkadaş dediğin organizma ne bok yese affedilir türden bi canlı değil mi ya? Yakın arkadaşıma çocuğumu versem onu parkta unutsa diye düşündüm mesela, bu durum hoşuma bile gidebilir. Neyse o başka bir sorunun çözümü.
Kısacası, olur öyle, sen üzüldüğünü açıkça söyle yeter, o affettirir kendini.

yaptığı şey normal. hem çiçeği yaşatmakla uğraşmasını, hem vazoya sahip çıkmasını, hem de her değiştirdiği iş için vazoyu yanında taşımasını bekliyorsun. iyi ki bir çiçek göndermişsin, alt tarafı oturduğun yerden online sipariş verdin o kadar.

Cicek bir yere goturulur mu allansen :/ birakmis iste orda. Omur boyu onla mi yasasin

@dafuq Yakınındaki çiçekçiden gidip özel olarak seçmiştim, online sipariş verdi dedirtmem :D Yanına da bir kaç şey daha koymuştum çünkü, bu arada bir çoğunuz işyerinde kalır işyerinden iş yerine gezirilir mi demiş, bir tek ben mi eve götürüyorum böyle şeyleri diye sorguladım...
Neyse teşekkür ederim normalleştirdiğiniz için bu durumu :D

bende bir anormallik olsa gerek, çiçek de diğer hediyeler gibi bir hediyedir diye düşünüyorum.
ve tabii ki oradan oraya götürülür gerekirse.
ofis ofis dolaşması saçma olabilir, ama evime götürürdüm ben olsam.

vazo çiçeği ayrı tabii, ama topraklı/saksılı çiçekse giderken alması gerekirdi bence.
masasına koysun diye bir obje alsan, onu da bırakacak mıydı mesela?
düşünmüşsün, para vermişsin, hediye almışsın neticede.

ben çiçek çok severim, bir sürü de çiçeğim var evde baktığım.
o yüzden biraz daha duygusal yaklaşmış olabilirim belki.
ne bileyim, sonuçta hatıradır, biraz da sahip çıkılması gerekmez mi?
üstelik canlı.

belki kırılmak falan abartılı olabilir, ama içten içe bir bozulurdum sanki.
bir daha da çiçek falan göndermezdim muhtemelen.

cinsiyet acisindan bakmak lazim.

maalesef kizlar bu tur seylere cok onem gosteriyor. eger karsi taraf erkek siz kizsaniz ikiniz de dogal tepki vermissiniz. daha ileri tasimamak lazim.

Bana gelmis olsa kadina falan vermez eve gotururdum. Cicegi yasatamasam vazoyu saklardim.

Insanlik hali, diyelim ki isyerinde biraktim is degistirdim ve cicegi alamadim, o zaman da alan kisiye karsi cok mahcup olurdum.

Zaten aldiginiz cicek de bu amacla alinir. Yoksa bir hafta dayanip unutulacak bir cicek secerdiniz.

Ben gayet önemserim ya. Çiçeği oradan oraya taşırım, güzel de bakarım. Biri hediye etmiş de olsa, kendim almış da olsam. Hediyeyse daha çok önemserim bırakmazdım yani başka yerde. Çok takılma yine de, senin kadar önem vermiyormuş demek ki.

Çiçek zaten yaşayamamış. Saksıyı oradan oraya taşımaması normal.
Kadınım bu arada. Arkadaşlarıma gönderdiğim "hayırlı olsun" objelerine ne olduğu
na hiç dikkat etmedim.

ben de alınırdım hafiften ama arkadaşıma içerlemezdim. illa bakmak zorunda değil sonuçta, zorla sorumluluk yükleyemem ki hem bak yaşatamadığı için başkasına emanet etmiş falan

Geçenlerde evde on civarı saksı çiçeği biriktiğini fark ettim. Hepsi hediye,hepsi güzel ama bir o kadar da sorumluluk veriyor. Kolay bakılabilenler neyse de bazı çiçekler özel bakım istiyor. Özen isteyen çiçekleri ilgilenen ve işi bilen arkadaşlara verdim. Çiçeği kendime saklayıp soldurmaktansa emin ellere bırakmayı tercih ediyorum. Üzmeyin kendinizi,olay size verilen değerle ilgili değil.

ben de bozulurdum. her şeyin bir hatırası vardır, olmalı yani. gönderilen hediye artık senindir. değer verdiğim/bana da değer veren birisinden geliyorsa, -ki yakın arkadaşlık söz konusu- toplu iğne bile olsa bir yere ayırırım. iş yerimde olmuyorsa evime götürürüm. arkadaşına; ne malmışsın sen arkadaş demek istiyorum.

saksı bitkisi sorumluluk demek (bence).. ben hediye edeceğim kişinin bitkilere ilgisinin olup olmadığını bilmiyorsam vazoda çiçek hediye ediyorum. onun sorumluluğunu almak istemeyebilir. bu durumda arkadaşınızın çiçeklere ve saksılara normalde de ilgisi yoksa saksıyı orada bırakıp hatıralarıyla yola devam etmeyi seçmiş olabilir.

Ben bozulmam zaten çiçek kadar gereksiz bir hediye yok yeni iş hediyesi olarak. Çiçekle karşındakine sorumluluk yüklemiş oluyorsun. Banada hediye geldi izne çıktım 1 hafta. Izinden geldim ölmüş, uğraştım iyileşmedi çöpe attım. Bide çürüyüp kötü koku yaydı.

gordugun gibi cicek alinacak insan var, alinmayacak insan var. sen yanlis kisiye cicek almissin, haybeye incelik gostermissin.

cicek olumlerine cok duygusuz yaklasiliyor ayrica. kedi olsa, mama vermeyi unutur musunuz? gozunun onunde duran sukulente iki fis su fislatmayi hatirlayamamak nedir ayrica.

ofiste duran cicegi olduren tek sey ihmalkarlik degil tabi bu arada. haftasonu ofis bossa klima caismiyorsa sicak kotu geliyor olabilir, yeterince gunes gormuyordur, hem siz hem cayci fazla fazla suluyorsunuzdur vs.

sonuc; herkese cicek alinmaz. kimine kalem, fincan al gec.

Ben bana gelen bazi hediyeyi ayni gun cope atmisimdir. Cicegin senin icin onemli olmasi onun icin oldugu anlamina gelmez, herkesin zevki meraki farkli.

Erkek arkadaşımın aldığı orkideyi ablama verdim. Kimse ölmedi. Bence bu kadar anlam yüklemeyin.

i-clip.com
linkdeki cüzdan epey kullanisli ve saglam. ama türkiye`ye gönderi var mi pek emin degilim.

cinsiyet belirtmemişsiniz.

Erkek için olacak kusura bakmayın.

www.boyner.com.tr

www.hepsiburada.com
şunun koyu kahverengisi var bende, siteden kalkmış şimdi.

Aslında bi İtalyan markası var, 350 lira falandı orijinali ben onun yerine bunu aldım. Markayı hatırlayamadım şimdi. O biraz daha kalıplı düzgün duruyor bu daha yumuşak sanki.

İki yanından kartlara hızlıca ulaşabiliyorsun, açınca 6-8 kart falan almış oluyor ikişer tane koyarsan. Para gözü var ama paralar üçe katlanıyor yapısından dolayı :D güzel ama bence.

edit: Exentri. Hatırladım şimdi: www.exentricuzdan.com

teknoseyir.com

Samsonite'ta cok sik ve islevsel modeller var. Fiyatlari cok abarti ama (700-800)

handmade şeyler de alabilirsiniz. instagramda çokça bulabilirsiniz. roarcraft en bilindiklerden. kolektiftasarımlar da yapıyor. eğer bütçeniz elveriyorsa qualia.leather ile iletişime de geçebilirsiniz, epey pahalı ama custom ve kullandığı deriyi türkiyede başka kimsede yok.

Eger birine bunu soruyorsam, tamamen merak gidermek icin soruyorumdur. Yardim edip etmeyecegime verilen cevaba göre bakarim.

bana çok derler bunu ya. çok mutsuzsun, çok yorgunsun. öyleyim yani napayım..

soruna cevap değil :(( ama takipteyim.

ben bunu birine onu iyi hissettirmek için sorarım.

Behzat ç.'ye iyi misin diye de sorsan, nasılsın diye de sorsan saçma sapan konuşma la der. ama abi mutsuz görünüyorsun dersen. he la, akşam bi meyhane yapak da dertleşek biraz der.

yani dökülür.

bana da biri hayırdır karadenizde gemilerin mi battı dese boş yapıyor derim.

ama biri gelip de çok mutsuz görünüyorsun derse içimden içten bir vay be çekerim.

Yardim amacli olabilir.
Ama cogu baskalarinin mutsuzluklarindan beslenen insan bozuntulari bana gore.
Cevremde ikisi de var.
Ilkinin orani yuzde 5 diyeyim.

şimdi ben mutsuz görünebilen biriyim genel olarak. yani mizaç gereği olsun, herşeye gülmeyen biri olduğum için, bu tarz yorumlar alabiliyorum. bir insan güldüğümü görmüşse ya da beni tanıyorsa bu tarz yorumlar yapmıyor.
ama bu tarz yorumlar yapan insanlar benim hakkımda önyargılı olan insanlar oluyor ve böyle bir cümleyi mutsuz olan, öyle görünen birine söylemek yapılmaması gereken birşey diye düşünüyorum.
çünkü benim sinirimi bozabiliyor. düşün sen cidden zaten mutsuzsun, biri geliyor, çok mutsuz görünüyorsun diyor. sonra ne konuşmaya davet ediyor, ne başka birşey. bu mantalitede insanlar şöyle düşünür: "bu çok mutsuz görünüyor, benim de enerjimi sömürür". buraya kadar tamam, saygı duyarım.

karadenizliyim. karadenizde gemilerin mi battı diyenlere de gıcık oluyorum.

çünkü ben bunu kimseye yapmam. birini mutsuz gördüysem mutlu etmeye çalışırım, ya da boş boş yorum getirmem. ben nedense bu tarz yorumlar getiren insanların genel olarak iyi niyetli olmadıklarını düşünürüm.

birine saçını mı boyattın gibi bir şey sormak bence. birine bakarsın gözleri üzgün suratı yıpranmış bende olsam az samimiyetim varsa derim üzgün görünüyorsun diye. ne var ki bunda? herkes bazen üzgündür.
karşıdaki insan bu durumu çok takmıyorsa evet keyfim yok der biter zaten muhabbet.

evet öyleyim derken de sert söylemişse konuyu açmam, ama konuşmak ister gibi bir hal görürsem tabi ki konusurum elimden geleni yapmak isterim

Daha bu sabah birine "siz de hiç iyi gözükmüyorsunuz' dedim, hitabımdan da anlaşılacağı üzere samimi olduğum biri değil, nasılsınız sorusuna cevaben iyi olduğumu söyleyip bunu sordum ve hemen pişman oldum, hoş bir şey değil, bariz bir şekilde iyi gözükmüyosun demiş oldum, zaten belli ki iyi olmayan birine. Amacım yoktu, öyle gelişti.

Yakın olduğum birine söylersem dertleşme amacı güdüyor olurum herhalde, ya da elimden gelen bir şey varsa yardım etme amacı.

Tersleme değil de hoşuna gitmediğini belli etme durumu göz önünde bulundurulabilir.

Ailece kısmı erkek arkadaşının ailesini mi kapsıyor biraz merak ettim.

Bir de real-time takip mi edilecek yoksa ekipman sökülerek geçmiş bilgisi mi incelenecek?

Kamu kurumlarında Arvento uygulamasının kullanıldığını duydum. Ücret ne kadar bilgim yok o konuda.

www.teknotakip.com.tr

motortakipsistemi.com

teknoseyir.com

daha önce benzer bir sorun yaşadık. sorun olmadı. anadolujet ile yurt içi uçuş idi.

Sorun olmaz

çekin'de özellikle kadın yanı rica eden bir kadın gelip seni gördüğünde bu ne biçim kadın demezse başka sorun olmaz herhalde.

@onemoremile çaktırmamaya çalışırım o halde ¯\_(ツ)_/¯

Yurtdışı uçuşta aynı durum başımıza geldi. Değiştirmek için epey uğraştım, aracı firmalar aracılığıyla aldığımız için değiştiremedik. Ama hiç bir problem olmadı. Ad soyad bilgileri hatalı değilse, cinsiyet önemli değilmiş, havayolu firmasındaki arkadaşım bu çekilde bilgi vermişti, dediği gibi problem yaşamadık.

@AcreaM, bay bayan diye yazmışlar bi de, sorsan "koskoca" thy.

Adı Deniz olan arkadaşımın başına sık sık gelen bir durum. Sorun olmuyor.

Il / ilce milli egitim mudurlugune

bademlilerle uğraşırsan kendini yıprattığınla kalırsın.

[email protected] gibi bi mail hesabı aç.

okul müdürünün mail'ine;

sevgili meslektaşlarımız;

devlet sanatçımız barış manço'nun ölümünün 20.yılı onuruna, bu sene okullarımızdaki mola zillerinde ekteki ses kaydının kullanılmasını ilgilerinize rica eder, başarılı bir eğitim öğretim yılı geçirmenizi en içten duygularımızla dileriz.

diye mail at. ekte de anlıyorsun değil mi şarkısının girişindeki ilk 40 saniyeyi kes gönder işte. 1 yıl kafa rahat.

Senin gene iyiymis bizde şu çalıyor
youtu.be 1:05 den itibaren başlıyor

Uğraştık sonuç yok