Migroslarda mikrodalga yemekleri satiliyor aklinda blununsun

tavuklar içinde fırın poşetleri mikrodalgadada işini görür at gitsin .

birde mikrodalga popcornları al üzerine patlatırsın .

mikrodalgada makarna yapılabiliyor aklında bulunsun. üzerine bas peyniri, mantarı, salçalı sosu (bunlar da ayrı ayrı yapılır mikrodalgada)

bardakta kek kurabiye. onedionun bi listesi vardı hatta

dondurulmus pizza.

mikrodalgada her çeşit yemek yapılır.

omlet: yumurta+süt+kaşar peyniri+salam vb istenirse, yüksekte 2 dk, karıştır, bir 2 dk daha.

küp küp kesilmiş her çeşit et, önce biraz su koyup eti pişir 8 dk filan arada kontrol ederek, sonra salça, bezelye patates fln tep içine daha pişir, ahanda türlü

tercihen fiyonk makarna, makarnanın üzeirni kapatacak kadar su, tuz: makarna yumuşayana kadar aralıklı kontrol ederek yüksekte pişir, suyu iyice azalıp makarna yumuşadığında gene süt ve kaşar peyniri (+istediğin pişmiş proteinli şey) ile suyu uçana kadar pişir, lazanya benzeri bişi oluyor.

bende de acer aspire 5739g laptop var. aynen mouse pad 3 sene önce patladı.
laptopla 7.sene mi doldurdum. bu zaman kadar hiç içini dahi açmadım. çatır çatır çalışıyor. oyun oynamıyorum

mouse pad mi touchpad mi? :)

ay taçped tabii ki. İnsanda akıl bırakmıyorlar :)

Astronotlara. Çok riskli iş yapıyorlar.

işinde iyi olan her insana saygı duyarım.(terörist falan değilse tabi :))

Saldıray ağbi gibi net, hedefe kilitlenen açık sözlü insanlara saygı duyarım.

azimli, yaptığı iş için emek veren, disiplinli insanlara bayılıyorum her gün nefes almaya bile üşenen bir istikrar düşmanı olarak. o yüzden milletin hakkında abuk sabuk konuştuğu vücut geliştiricilere bile çok büyük saygım var. tabii steroid bombalarını saymıyorum.

bunun dışında düzgün konuşan insanlar da saygı uyandırıyor. nasıl desem ağırbaşlı, tane tane konuşan, dili düzgün kullanan insanlar çok hoş. geçen mesela koltukları temizlettik, gelen usta o kadar iyi iletişim kuran, kibar bir insandı ki bayağı takdir ettim adamı. normalde hiç huyum değildir, öküzün tekiyim; bu adamın eşyalarını arabasına kadar taşımaya kalktım manyak gibi, "dur lan nabıyon aq" dedi izin vermedi haha. bu tip insanlara çok büyük saygı duyuyorum. "kaliteli" oldukları çok belli oluyor. sayıları da artık oldukça az olduğundan, gördüğüm yerde kendimce iyi hissettirmek, böyle insanları mutlu etmek için elimden geleni yapıyorum.

böyle yazınca da jigoloymuşum gibi oldu aq ama anladınız demek istediğimi.

Müzisyenlere, sevdiklerime tabii ki.

duygularıyla değilde aklıyla, mantığıyla hareket edip doğru düşünen, boş konuşmayan ve hoşsohbet herkese saygı duyarım. bir de iyi kalpli olması şart. bu saydığım meziyetlerini çıkarları ya da başka şeyleri empoze etmek için kullanmaması gerekiyor.

Üzerine yüklenen koşulların dışına cikabilmis, (düzeni, mekanizmayı sorgulamak artık moda da) verilenlerin dışına çıkıp kendine yeni bir görüş edinebilmis insana saygı duyuyorum.
Mesela adam cahil, bağnaz ve şeriatçı aileden çıkıp bambaşka bi yola gidiyor.

Onurlu yaşayan herkese. Çünkü bana göre insan onuru için yaşar.

@gmzo +1. ayrıca işine saygı duyan öğretmenlerin önünden/yanından geçerken biraz daha özen gösteririm adımlarıma hareketlerime. sonsuz saygım vardır kendilerine. okuduğum okullardan mezun olup çıkarken öğretmenlerimin ellerini öpmeden ayrılmamışımdır şimdiye kadar. işin içine siyasi görüşlerini katmadan ne olursa olsun tek derdi öğrencilerine doğruyu, iyiyi ve bilimi öğretmek olan solcu, sağcı, ortacı tüm öğretmenlere selam olsun!

zeki insana

Tutarlı insanlara
Dansöz gibi kıvırmayanlara

Net ol canımı ye, o derece

Başında öğretmen, müdür , anne baba vs olmadan yapması gerekeni yapanlara, zorluklar karşısında yılmayanlara, günaydın, lütfen ve teşekkür ederim diyenlere, başka bir canlıya zarar vermekten kaçınmaya dikkat edenlere, kendi için iyi şeyler yapanlara, başkaları için iyi şeyler yapanlara, özellikle karşısındaki kişiyi görüş, köken vb ayırmadan yardım edenlere, bilimsel düşünenlere, bilimle uğraşanlara, kağıt toplayıcılarına, başta öğretmen ve doktor olmak üzere işini hakkıyla yapanlara...
saygı duyarım.

İşinde çok başarılı olanlara ve o başarı noktasına tırnaklarını kazıya kazıya gelenlere.
örneğin nuri bilge ceylan.

kimseye oldu mu.

işini düzgün yapana,
alın teriyle para kazanana,
yalan söylemek yerine kaybetmeyi tercih edene.

Herhangi bir konuda cok bilgili, uzman kisilere hayranlikla beraber saygi duyuyorum.

Yaptigi bir isin, soyledigi bir sozun, tavirlarinin ve eylemlerinin sorumluluklarini ustlenebilen insanlara saygi duyuyorum.

Agzindan cikan tek bir sozun bile sorumlulugunu ustlenemeyem insanlara zerre saygi duymuyorum. Guvenilir ve saygi duyulan bir insan olmanin tek kriteri bu bence.

Yapmayı isteyip de yapmayı beceremediğim ya da yapmanın yemediği şeyleri yapabilenlere çok saygı duyuyorum. Islık çalmayı becerebileninden uçağa binmekten korkmayanına, şarkı söyleyebilenden hapse girmekten korkmayanına.

her istediğini elde edip veya edebilme potansiyeli sahip olup inanılmaz derecede mütevazi olabilen ve kazanımlarını(maddi-manevi) çevresiyle paylaşarak mutlu olabilen insanlara.

çok klişe gelecek ama insan olan herkese saygı duyuyorum.
insan gibi düşünüp konuşan, insan oldugunun bilinciyle düşünen konuşan ve yaşayan herkesin varlığı onurdur.

Paranın bozmadığı adama, güzelliğin bozmadığı kadına, işine gelmediği halde doğru bildiğini yapmaya çalışana, adil ve cesur olana, kişisel çıkarları dışında dert sahibi olana, kimseye zarar vermemiş kişiye, sevmeyi bilene.

bana saygı duymayana kralı bile olsa saygı duymam.

matematik öğretmenlerine.

matematik özürlüyüm.

Bahane üretmeyenlere.

adnan oktar'a. çok ciddi anlamda saygı duyuyorum, ironi falan yapmıyorum. adam yeryüzünde kendi cennetini kurmuş, on numara takılıyor entourage'daki vincent gibi. yoksa bilgisinde falan değilim.

bu adama saygı duymayayım da ne yapayım?..

sadece başarılı diye asla bi insana saygı duymam, cunku 27-28 yasında abd'de hoca olan insanlar tanıyorum, gerçekten zehir gibi zekaya sahip cok insan tanıyorum. zeka allah vergisi, üstüne azim de eklenince basarı geliyor. amaa bütün bunların, onun için bir hediye ve kısmet oldugunun farkında olup, kalbini temiz tutup, diger insanlara/canlılara merhametle yaklasanlara büyük saygı duyuyorum. bu insan basarılıysa daha da artıyor saygım, cunku insanın kendi gibi olmayana empati kurması daha zordur.
öte yandan, bencil ve saygısız, merhametsiz bi insan allemei cihan olsa gözümde çöpten farksız. bu sebeple milletin ölüp bittiği tonla sanatçı benim sinirimi bozuyor. muzisyense sesini bile duymak istemiyorum.

sokakta yaşayan insanlara.

Mühendislik güzel, batarya, sağlamlık, su geçirmezlik, stereo ses falan güzel şeyler. Çok anlam yüklemeden, sağlam bişey almak en güzeli. Z3 compact aldım mutluyum.

bende z3 compact kullanıyorum. sağlamlık konusuna katılmıyorum, hem ön hem arka camı kırılmaya müsait hassas camlar. hiçbir koruyucu cam / kapak kullanmama hatasına düştüğüm için benimkinin ön camı kırıldı, yaptırdım. ama buna rağmen seviyorum telefonumu. şık, kullanışlı ve kamerası iyi.

bir daha asla sony telefon almam. z3 compact aldım.yere düştü ekranı kırıldı. ekranın gelmesi için 3 ay bekledim. bana maaliyeti 650 lira oldu. kvk ya sorduğumda garanti dışı olduğu için ekran kırılması 1000 tl istediler. ben de ilk başta çok memnundum. ekran değiştikten sonra garantiye bile gitse su geçirmemezlik özelliği bozuluyormuş aklınızda bulunsun. 2-3 ay geçmedi kulaklık girişi bozuldu durup dururken. sonra da mikrofonu. aldığıma alacağıma pişman oldum. hayır yedek parçası yok piyasada hiç bi yerde. bi telefon alırken şunu farkettim, o ülkede çokça kullanılan bir telefon markasını tercih edin. samsung ya da iphone derim. başına bir şey gelse en azından zibil gibi yedek parçası var. bu arada kamerası da çok b*ktan haberiniz olsun. aldığıma bin pişman oldum. ( bu arada evet sorun çıkarmazsa, ilk zamanlarda telefon çok iyiydi yiğidi öldür hakkını yeme ama başına bir şey gelirse götürüp atın telefonu daha iyi. en azından pskolojiniz bozulmaz.. )

Su geçirmez diye reklamı yapılıp sudan bozulan bir telefon.

busuta'nın söylediklerine tamamen katılıyorum. Ben de paramla rezil oldum sony yüzünden. Garantiye gönderdiğimde ise telefonun sıfır parası kadar bir tamir ücreti çıkardı kvk. Aman diyim siz siz olun bulaşmayın. Çevremde xperia telefonu olup da ekranı açılmayan yok henüz. Hiçbir şekilde de üretici hatası demiyorlar, herşeyi müşteriye yüklüyorlar.

Su geçirmez değil, suya dayanıklı diye reklamı yapılan telefon. Bir kova suya daldırın diye değil, yağmurlu havada kullanın ya da banyodaki buhardan etkilenmesin diye yapıldı. Kendi sitesine girerseniz açıklamaları görürsünüz zaten.

Belediye dağıtmış gibi herkesin elinde olan telefondan almak istemiyorsan sony alırsın. 1000-2000 lira veriyorsan birazcık şeklin olsun di mi?

Ayrıca gerçekten sağlam ve dayanıklı. Kullanıyorum mutluyum, değiştirirsem yine sony alırım.

xperia z2 kullanıyorum 6 aydır. çok memnunum valla ben. tavsiye ederim.

Öncelikle, övülenler z serisi sanırım ve onlar çok pahalıymış bana göre.
2000'e yakın paralar.

Memnun olan da, kırılsa da yine alırım diyor :)

Ama olumsuz yorumlar da önemli noktalar.Zaten benim teknik sıkıntılardan uğraşmaktan, bozulacak psikolojim bile kalmadı. Bu işte sıkıntı çıkmasa keşke.
Sorun çıkması zaten bir olay, bi de üstüne yedek parça, garanti sorunları bu kadar problematikse, beni cidden kurtardınız. Uyarılarınız ve yardımınız için tekrar teşekkür ederim.

z2 telefonum vardı, şarjdayken ayağım takıldı, yarım daire çizip yere düştü, şarj olmamaya başladı.
garantiye verdim, anakartını değiştirip verdiler. telefon sıfır gibi oldu.

garanti işi biraz şans, benimki paralel ithalattı hatta :)

şimdi z3+ kullanıyorum, bariz ısınıyor, güncelleme gelmesini bekliyoruz... onun dışında hızı, kamerası, suya dayanıklılığı filan on numara. üstüne bir şey döküldü, yağmurda ıslandı derdi yok. görüntüsü de güzel.

ekleme: suya dayanıklı deniliyor da su da geçirmiyor tecrübe ettiğim kadarıyla. havuzda filan video/fotoğraf çektim, bana mısın demedi :)

@yirmisantim, madem öyle niye kendi sitesine suyun altından çekilmiş fotoğraf koyuyorlar?

www.sonymobile.com

İlk başta tam da benim dediğim gibi reklamı yapılıyordu, sonra baktılar becerememişler kıvırdılar. Ne hikmetse hâlâ kaldırmamışlar ama o fotoğrafı.

www.greenbot.com

@i was made for you, çünkü suistimal edildi. Millet jak kapağına şarj kapağına dikkat etmeden yıkadı telefonu sırf hava atmak için, sonra telefonu yakıp garantiye koştular. Ben de o linkini verdiğin xperia ZR'yi kullanıyorum. :) Bilinçli kullandığım için telefonuma hiçbir şey olmadı. Defalarca da ıslandı. Ne zaman ıslansa dikkatlice kapağını açıp kuruladım. Evet, suya dayanıklı ve bataryası değiştirilebilen iki üç telefondan biri. :) Ama şu an suya maruz bırakmam, çünkü kapaklarının contaları kullanıma bağlı olarak çürüdü ve yırtıldı. Neredeyse iki yıl olacak.

Düzgün kullanırsan tank gibi telefon. Samsung elinden kayıp düşünce ekranı dağılıyor. Benimki kaç kere kapaklandı bir şey olmadı. Belki de şanstan, bilmiyorum.

sakın haa

Where will the loading take place?

Yüklemenin bir mal yüklemesi olduğunu düşünerek yazdım.
Yerine göre farklı kelimeler gerekebilir, yazılım yükleme, para yükleme gibi işlemler için.

Shipment kullanılıyormus, o şekil nasıl olur

Where will the shipment take place? olur o zaman.

Ama shipment gönderim demek, yükleme değil.

Shipment sonrası. yani yüklenen malın taşınması, nakliyesi yani 'delivery' kısmı. türkçede sanırım karşılığı 'kargo'ydu.

edit: ancak bu yapılan nakliye uluslarası nakliye.

pinhani?

10 sene olmuş yav.

everything what makes me myself.

the thing that makes me.

everything what makes me who i am olabilirmi?

@duyurumvar bence en doğrusu seninki

Yazılanların hepsi hatalı. Everything that makes me who i am olacak.

everything what makes me demeyin.

Everything that makes me "me"...

Aklınızdaki cümleyi ve nerede geçeceğini de yazarsanız daha net cevaplar gelir.

everything that makes me who ı am - me yerine who ı am: bu da olur gibi ama gene de açık kapı bırakıyorum.

everything that makes me who I am, dogru olan da bence. lakin bu cumle genelde beni ben yapan şey yada tek şey diye kullanılır gibi.

Hayır, düşünmüyorum. Daha sakin yerlerde takılabilirsin çok endişen varsa.

ilk geldiğimde topluluk içinde tırsıyordum. sonradan alışıyor insan. deprem konusunda hala kafamda deli sorular ama. ilk fırsatım olsa bu yüzden kaçarım istanbul'dan.

Evim isime uzakken korkuyordum, ozellikle de vapur ve motor iskelesi/ metro/ otobus vs gibi toplu tasima araclarina binerken kabalalik had safhada yoruyor. Ama isime yakin tasininca mahalleden pek cikmiyorum gibi oldu, bayagi rahatladim. Haftasonu geziyoruz onda da aklime pek gelmiyor boyle endiseler.

Ama en cok deprem olayi korkutuyor, cunku depreme dayaniksiz bir ilcede oturuyorum. Su aralar istanbul'dan ziyade kombimden korkuyorum ben.

bahsettiklerinin hepsinden korkuyorum, muhtemelen bu bahsettiklerinin biri yüzünden de öleceğim. şahane hayat.

İŞİD bitse, PKK gitse biz yine sorun çıkarmaya devam ederiz. Birileri çıkar başka bir terör örgütü kurar. Terör nefretten besleniyor. Bu nedenle sorun yalnızca İstanbul'da değil, her yerde başka bir tehlike var. İstanbul, Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturuyor. Bu nedenle iyi ve kötü şeylerin olabilme olasaılığı da yükseliyor. Bir de ekonomik merkez olduğu için dikkat de çekiyor. Başka şehirdeki depremle bu kadar çok ilgilenmiyorlar.

Korkuyorum elbette ama nüfus fazla olduğundan kendi kafama en fazla uygun insanları da burada buluyorum.

deprem korkutuyor bir tek.

Korkuyorum. Hatta su an ofiste titreme krizi tuttu beni korkudan. Patlama sesini duydum. Pilimi pirtimi kedimi toplayıp gitmek istiyorum. Arti deprem +1

Korkmuyorum çünkü korkarsam yaşayamam.

Böyle öğrenilmiş çaresizlikli bir ruh halindeyim.

Hayatta hiç bir şeyden korkmadım. Arabayla giderken birisi bir yamuk yapsa aç kapıyı dalayım diyen bagaj maymunu gibiyim hep hazır.

youtu.be

korkmuyorum.

Korkmuyorum

asiri deprem korkumdan dolayi 2008'de nerdeyse metallica konser biletimi bedavadan verecektim baskalarina sirf istanbulda bulunmamak icin. bir de korku mu bilmiyorum, ne zaman istanbul aktarmali bir ucusum olsa hep bir an once bulundugum yerden kacip kurtulmak istiyorum. boyle bi panik havasi, her an her sey olabilir, her an orada sikisip kalabilirim dusuncesi oluyor. sirf bu yuzden havaalanindan bile cikmadan, nerdeyse butun gun pasaport kontrolun gerisinde takilmisligim var, belki en guvenli yer diye.

su son olaylardan sonra kesinlikle korkardim heralde orada yasamaya. hatta almanyadan bir grup arkadasim subatta gitmeyi planliyordu, sultanahmet falan da dogal olarak rotalarinda var. her ne kadar gidilip gorulmesi gereken bir yer oldugunu dusunsem de su donemde hala istanbula gitmeyi planlayanlara aklini mi kacirdin derim.

not: hep buyuk sehirlerde yasadim.

iş yerim ve evim depreme dayınıklı bölgelerde ve binalarda, buralardayken korkmuyorum. ancak her gün 2 sefer metro kullanıyorum. metroda bomba patlaması veya metrodayken depreme yakalanmak en büyük korkularımdan biri. veya bunlar olduktan sonra kaos çıkması, herkesin birbirini ezerek izdiham yaratması çok korkunç geliyor.

evet korkuyorum. türkiyeye ziyarete gittiğimde bile sosyal hayatım ev ile kadıköy arasında geçiyor. türkiye güzel yeaa diyen ya batıyı görmemiştir ya da görüp anlamamıştır. bu arada daha sakin yerde takıl diyen arkadaşlara söylüyorum babam neve şalom patlaması olmadan sadece 5 dakika önce o sokaktan geçmişti. ha neve şalomun olduğu sokağa gidip kaldırımda oturur tavla oynarız biz hep diyosanız onu bilmem tabi.

Olası bir depremde risk boyutu yüksek olan semtleri uzmanlar acıklamıştı oralarda yaşamama bir nebze olsun önlem olabilir.
Bomba,saldırı olayı küresel boyutta(bkz: paris 2 yılda 2 büyük katliam)

korkuyorum ama başka çarem olmadığı için katlanmak zorunda olduğumu düşünüyorum.

kalabalığa alışmışım galiba artık memleketime ya da anadolu'nun küçük şehirlerine gittiğimde caddelere yürürken çok tenha geliyor. sanki herkes bana bakıyomuş hissine kapılıyorum ama istanbul'da kalabalıkta daha rahat hissediyorum kendimi.

asosyal olduğum için korkmuyorum. gittiğim, takıldığım yerlerde saldırı sonucu ölme ihtimalim avrupa'da saldırıda ölme ihtimalimle aynı oluyor genelde. gerçi sonuçta ben de metrobüse biniyorum ama ne bileyim ya kendim için korkmuyorum. annem, kardeşim istanbul'da olsa onlar için endişelenirdim ama kendi adıma çok tırsmıyorum.

korkmuyorum. deprem de, bombalı saldırılar da, trafik kazaları da, taciz ve tecavüz de, havaya kurşun sıkan magandalar da istanbul'un gerçeği. alıştık. istersen "pis xenophobe" de ama bir şehir büyük göç alırsa böyle rezil hale gelir. istanbul hiçbir zaman bundan iyiye gitmeyecek.

ha iki ihtimal var istanbul'un daha iyiye gitmesi için. ya büyük istanbul depremi ya da bir atom bombası istanbul'a zarar verir, kalanlar yağma sırasında birbirini katleder ve yeni bir toplum oluşur burada o başka.

bir diğer ihtimal de bu kentsel dönüşüm projeleri hızlanır, yoksul ve göç ile gelen halk şehir dışına itilir yükselen fiyatlardan dolayı. yine şehir arınmış olur -tabii zenginlerin elinde kalır- suç oranı azalır.

onun dışında göç aldıkça artacak bu suç ve rezalet. sonuçta göç ile gelenler buranın yaşayanlarından daha kaliteli, daha eğitimli, daha zeki ya da daha zengin oldukları için gelmiyorlar.

No problem.

Korkmuyorum, umursamıyorum. Terör, boba, deprem pek umrumda değil.

Ya ölürüm ya ölmem. Ölmezsem sıkıntı yok, ölürsem zaten umursayanilecfğim bir şey kalmayacak.

Ignorance is bliss

Korkmuyorum

korkmamak için algılarının kapalı olması lazım. Hayatta kalmak içgüdüsünü tehdit eden her türlü sebep var burada, ama zamanla algıyı düşürüyor herhalde insanlar. ben korkuyorum. bu sebeple sokağa çıkmadığım da oluyor. Adam sırf canı istediği için, şaka diye, eğlence diye arabayla seni ezebilir ve parasını ödeyip çıkar. niye yapmasın ki.
Burada yaşaynalar olarak, toptan ruh hastasıyız bence. Bazıları aktif, bazıları pasif tarafta.

çok korkuyorum o yüzden evden dışarı çıkmıyorum. çünkü bu çok mantıklı. dışarıda araba falan ezer. bomba patlar, kafama inşaattan parça düşer. evdeyse çok güvenliyim ve ölmeyi düşünmüyorum.

Yaklaşık iki ay kadar oluyor sanırım, metrobüse gitmeye çalışırken üstgeçitte çalışan işçiler bir inşaat aletini (boru anahtarının 2-3 katı büyüklüğünde bir zamazingo ama tam onun şeklinde de değil) düşürdüler ve yaklaşık yarım saniye farkla kafama değil, ayağıma geldi. Üstgeçitte işçi olduğu bile görünmüyordu. Reklam panoları ile geçit kapatılmıştı. Eğilmiş çalışırken aradaki boşluklardan aleti düşürmüşler. Şu an hayattaysam, şansa.

Geçen sene bu zamanlar kapkaça uğradım. Bir miktar karşı koydum. Gaspa uğramadım iyi ki. Benden sonra iki kadının yakınlarda ve benzer eşgalde birileri tarafından bayılana kadar yumruklandığını, bunların ikisinin de gündüz gözü ve çok da tenha olmayan bir ana cadde üzerinde gerçekleştiğini öğrendim. İkinci kadına Facebook üzerinden ulaştım. Tabii ki aynı kişi olduğunu söylememiz zor ama montundaki ayrıntılar, vb tutuyordu. Artık geceleri tek başıma eve gidemiyorum. Evden birini çağırıyorum, kimse gelemiyorsa en yakın taksi durağına binip gidiyorum.

Birkaç sene önce bir tanıdığım alt tarafı Alibeyköy taraflarında bir yere gitmek için dolmuşa bindi. Dolmuş viyadükten çıkmış ve aşağıya düşmüş. Kaybettik o tanıdığımızı. Üstgeçite kamyon girer, yıkılır. Otobüsün freni boşalır, durağa dalar. Bunlar insanların başına geliyor ve senin-benim gibi insanlar.

Deprem konusunda, çalıştığım yer deprem yokken bile zor duruyor. Bir güvenlik camı vardı. O camın kırılması binanın yerinden oynadığı anlamına gelecekti. Cam kırılalı 5-6 sene oluyor. Çalıştığımız bina seneye boşaltılacak ve yeni binaya iki sene sonra geçeceğimiz söylenir. Eve test yaptırmıştık, sonuç iyiydi ama temeli ölçmediler, zaman içinde aşınmış olabileceğini söylediler.

IŞİD dibimize kadar girmiş. Ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Konseri basıp, insanlara tek tek ailelerini arattıktan sonra vuran insanlar. Tabii ki bu da bir piyango. Olasılık düşük olsa bile huzursuzluk veriyor.

"Korkunun beni etkilemesine izin vermiyorum" dersem, kendi adıma saçmalamış olurum ama bu korku normalleşti gibi. Hani haberlerde okuruz ya, savaşın ve terörün yoğun olduğu yerlerde çocuklar oynamaya çıkar ve bahçeye bomba düşer, vb. İnsanoğlunda öyle bir uyum yeteneği var ki, içinde bulunduğu konumu çarçabuk normalleştirerek aklını kaçırmasını engelliyor. Kafanda bir şeylerin ters olduğunu ve hatta neyin ters olduğunu biliyorsun ama içinde olduğun duruma da bir şekilde uyum sağlıyorsun ve alışıyorsun. Öyle ki savaşı kanıksıyor insanlar ve çocukları dışarı oynamaya gönderebiliyorlar. Biz de bakıp "Savaş varken insan nasıl çocuğunu evden çıkarır ki" diyoruz. Bir keresinde karda ve bir dağ başında 36 saat kadar dışarıda kalmamız icap etmişti. Alt tarafı kıpkısacık 36 saat. O 36 saatten sonra şehre döndüğümüzde iki yıldır medeniyetten uzakta gibi hissettik; çünkü uyum sağlayabilmiştik olduğumuz yere. Yaşadığımız şartların normal olmadığını fark ediyorum ama içimi titretmiyor; bununla yaşıyorum. whimsical'ın dediği öğrenilmiş çaresizlik de bu noktada devreye giriyor. Bedava yaşıyoruz, kendi adıma şanslı olduğum için yaşadığımı düşünüyorum. Yine de olasılığı düşününce, o kadar yüksek bir olasılık değil. Bu nedenle, titremeye gerek yok.

Bu ara çok kalabalık yerlerde gerilebilirim sanırım. Senin yaşadığın bölgeye pek kimse uğramaz, IŞİD'li oraya üşenir; bu nedenle orayı biraz daha güvenli olarak görüyorum.

Bi yerden sonra alışkanlık oluyor tek işle uğraşınca boşta hissediyor insan.

bende de öyle. sekme sayısına bilgisayar dayanmıyor.
Tek bişeyle uğraşınca sıkılıyorum. Ve yapamıyorum. Aynı anda çok şey yapınca, hepsini az az yapınca, yapabiliyorum.
Hastalık değil de, çeşit diyelim.

bazen o kadar sekme açık oluyor ki başlıklardan tek harf bile okunmuyor.

Ben de oyleyim. Tek bir seye odaklanamiyorum. Konusurken bile konudan konuya atlarim hep.

"Şuan 12 tane sekme açık. Ara ara onlara bakıyorum. Alttan telefonla uğraşıyorum. Yada dizi film açıyorum onu tek izlerken yine telefondan satranç gibi oyunlar açıp onlarla oynuyorum." konsantrasyon sorununuz olabilir mi?

tek bir işle uğraşırken ben çok çabuk sıkılıyorum. bir kaç dk farklı işlere geçiş yapmak faydalı olabilir.

eksisozluk.com

Teşekkür ederim!

Farklı bilgisayarlara yüklediniz sanırım. Bilgisayarlarda çözünürlük farkı var gibi görünüyor.

Hayır, aynı bilgisayar, arka arkaya yükledim.

bi de küçücük çıkmış çok anlaşılmıyor, ama chrome'da boyut büyütebiliyoruz ya, biri %50 biri %120 gibi.

genelde bu sorun, portable sürümlerde olur. ekran kartı sürümünün günel olmasıyla alakalı olabilir. bazen, sonraki güncellemelerde düzelebiliyor. nvidia ekran kartlarının böyle bir yanı var. panelden, tam olarak ayarlayamıyorsun. her seferinde sağ tıkla ekran kartını seçmek gerekiyor.

En güncel olanda problem olabilir, dedilerdi, hard reset sonrası bir önceki sürümü yükledim. Güncelleme var diyor, yapmıyorum. O son sürümde patlamisti çünkü.
Ya bi de ben zaten elle seçip bunu kullan bunun için dedim. Programı açtıktan sonra bi daha nasıl diyeceğim?

Bi de forumlarda diğer ekran kartını iptal edin demiş, BIOS filan demiş. Öyle mi yapmak gerekiyor?
Kafam yandı artık yemin ediyorum

başka bir setup dosyasından dene bence

çalışan diske chkdsk yapamam yeniden başlattığında yapayım mı diye soruyor sana bilgisayar

Y'ye basıp bilgisayarı yeniden başlatman lazım. Ama bence çözüm o değil. Ram patlamış olabilir. her şey olabilir ama bir donanım sorunu olduğu kesin.

aynı problem bende de var ve win10 dan dolayı sanırım

www.eksiduyuru.com

setup dosyasından yapmadım.

bende win10 değil. 8.1
lanet olası 8gb ram, 4vdb dedicated VRAM
bi de dün illustarator ve fotosopta "ekran kartın yetersiz" dediydi, nvidia'yı bulamadı, elle bağladık gittik, gör bunu dedik. sonra 4 kere görmedi, 5.de gördü nasılsa.

çalışan diske yapmadı, açılışta yapınca da %10da kaldı, 50 dakika. sonra off tuşuna uzun basarak kestim zorla, yine başladı aynı şekilde yine aynı..

fotosop illustrator yükledim , ardından tanımadı, nvidia ekran kartını güncelledim. bunu gör diye bağladım. kernel bilmemne çıktı. niye böyle ya.

Çözümü buldum,

Sorunu nvidia driverları yaratmakta, öncelikle www.guru3d.com bu program ile tüm nvidia sürücülerini kaldırıp eski driver versiyonu ile kullanmak gerekiyor. Bende 359.06 numaralı driver ile sorunsuz çalıştı.

Yürü, yürü, yürü...
Fakir birini arasın gözlerin...
Bir yerde yemek ısmarla ona...
Sonra evine dön...

(gerisi gelir bir şekilde)

oo fanfirifinfon

Yok ya, pek şey değil.

Eve dön.

eve git eve.
hava soğuk.
çay yap film izle.

Sanki çok seyapabilicekmis gibi.. Sağolun, biramı içip eve döneyim. Hayat hep aynı, ölene kadar.

bira yerine, lal'de bir sıcak şarap iç, şömine yanında. biradan biraz daha keyiflidir.

Köyüm pide imalari yapmayın, ortalık yerde sırıtıyorum. Yanlış anlayacaklar.

valla ben bi buçuk saattir kadıköy moda yürüdüm şimdi döndüm eve.

bi tane yaşlı milli piyangocu amca var hep buralarda dolaşan ona da baktım bi ama göremedim. görürsen tut ve bana haber ver ahah. ondan çeyrek bilet alacağım.

Köylüm pide'nin bir esprisi mi var? Nedir?

Acıbadem'de olsaydın sıtarbaksta kahve içerdik. 40 yılın başında çizgim dışına çıkayım, kış aylarında çıkardıkları yanar dôner kahvelerden (gingerbread latte) içeyim hazır kar yağıyorken arkadaşların statükoculuğu tuttu. :D

nvidia kontrol panelini aç, 3d seçeneklerine gel, photoshop uygulamasını bul, yüksek performanslı nvidia işlemcisini kullanı seç.

help.autodesk.com.s3.amazonaws.com

autodesk yerine photoshopu seçicen sen.

Bir diğer seçenek te Photoshop'u açarken ikona sağ tıklayıp yüksek performans sürücüsünü/donanımını kullan tarzı bir seçenek ile çalıştırmak.

sağolunuz efenim. <3

@nawar

bende dediğin kanun maddelerini okudum onlara dayanaraktan yola çıktım, ben kıdem istemiyorum dostum, yıllık izin günü için mücadele ediyorum.

kıdemini ve haklarını alıp çıktıktan sonra geri geldiğinde sıfırdan başlıyorsun diye bir kanı var.

Yaptım öyle, bunu kullan dedim. Niye kendisi akıl etmiyor ki, her programda gidip elle mi bagliycaz.
Bi de ıllustrator ve premiere de indirdim, ama "bunun için nvidia kullan" listesinde bi tek fotosop vardı, Diğerlerinin exe'lerini dosyalar arasında aradım. O niye öyle oldu? Illustrator da aynı uyarıyı verdi, ama listede yoktu.
Tam olmamış mı demek bu? Yine mi sıkıntı çıkacak ilerde?

pentool ile seç ?

yerinde olsam ayrı bir katmana çizip keserdim.

nasıl kes? shape tool ile kabaca bişi çiz, sonra serbest seçmelerden biri ile sekiller kesip çıkarmaca mı?

hee ikinci katmanı üste alıp kenarlardan kesmece :D ama acemiyim ben. cevap verilmeyince fikir olsun diye yazdım :D

olsun canım, en önemlisi niyet :) sağolasın.

İçerikteki çikolatalardan bir kısmını, divan'dan gelen bir çiko kutusundan yemiştim, kare şeklindeydi kutu.

Kahve dunyasinda da bunlardan var.

reddit çok faydalı.

subreddit denen şeyler var, mesela reddit.com/r/istediğinkelime diye yazıp gidebiliyorsun.

teşekkür ederim. Kendi genel internet keyfim için güzel bi fikir oldu, sağolunuz. Ama reddit de ingilizçe.

Stumbleupon

sağolunuz, ama o da ingilizçe. (çoğunlukla)

pttnin kapida odeme sistemiyle dolandiriyorlar sanirim?

no. postaneye gidiyor kargo, ev adresi yok ellerinde.

paketi teslim alan orda ürünün ödemesini de yapıyor işte.

1- Başınıza hiç bi iş gelmez.
2- bok da çıkabilir, güvenmiyorum da.
3- ptt aracılığı ile alıyor işte 134 TL'yi, bundan bi komisyon veriyor ptt'ye hizmeti için. Kalan 100 küsür liradan da kutunun içinden çıkacak bokun maliyetini düş, aha işte kemiksiz kazanç.

1- Hicbir sey olmaz.
2- Bos kutu gonderiyorlar genelde.
3- Parayi alip elini kolunu sallaya sallaya gidiyorlar.

simdiye dek 3-4 defa bunu yapmışımdır. sırf kargo parası zararım olsun adamlara diye. genelde kargo ulastıgında arayıp kargonuz postaneye ulastı alın onu diyolar, he tamam felan deyince tehdit ediyolar işte ''telefonda sözleşme yaptık'' diye, nasil oluyorsa telefonda sözlesme :D eğer paketinizi almazsanız bilmem kac bin lira ceza odersiniz felan.

e peki bi soru daha sorayım;

bu gönderdikleri kutuyu orada açıp bakıp "ben bunu istemiyorum" diyemiyor muyuz? diyebiliyorsak nasıl dolandırabiliyorlar hala? sahte telefon mu koyuyorlar? e o sahte telefon da para sonuçta, ne kazanıyor bunlar? 3-5 dolarlık sahteleri mi var bu telefonların?

ödemeli kargo olayında paket ücretini ödeyip teslim almadan kutuyu acamadıgın icin bu dolandırıcılık yontemi kullanılıyor zaten.

"Öf bi bitmediniz" diye sinirlenip böyle bi yöntem düşünemiyordum. Artık arasınlar diye bekleyeceğim, teşekkürler :D

Bir arkadas ptt'deyken gozunun onunde olmus boyle bir sey. Yasli bir amca paketini almaya gelmis cep telefonu diye. Ptt gorevlisi teslim almamasini, dolandirildigini soylemis. Adam israrla parayi odeyip paketi teslim almis. Tabii ki bos paketi. Once parayi odeyip sonra paketi teslim aliyorsun, geri donusu yok.

whatsappta geri tusuna basarak cik.
olmadı, uygulamaları kapat olayı var samsung home tusuna basili tutarak acik uygulamalardan kapat.

Yok, öyle olmuyor. Dediğim gibi "öyle bıraktığım için değil. Her seferinde böyle. "
Açık uygulamaları kapatıp çıkınca oluyor. Restart yapınca da oluyor, ama şunu anlamadım. Ben başka bir kişideyken ekranı kapatıp çıksam da açınca nasıl sabit olarak o x kişisi ile açılıyor?

x kişisi ile olan sohbeti arşivleyin ya da silin, o zaman ne yapacak bi deneyin. merak ettim. y kişisi ile mi açılacak normale mi dönecek

kişye kısayol oluşturmuş olmayasınız?

Yok, kısayol da yok. Demin programdan çıktıktan sona uygulamaları kapat'tan kapattım vatsapi. Açtığımda yine x kişisi. Ffffff

dünyayı olduğu gibi kabul etmemekten, "şöyle olmalı" gibi kabullerle bakmaktan.
(bende de aynısı var)

issizlik...

bizim aile hekimi gayet iyi bir doktor. faranjit gibi hastalıklarımda mutlaka ona uğruyorum. tavsiyelerde bulunuyor, tedavi ediyor. gerekli ilaçları yazıyor. yani yapması gereken her şeyi yapıyor ayrıca labaratuvar da var, kan tahlilleri de yapıyorlar.
grip aşımı orda oluyorum. annem düzenli kullandığı ilaçlarını yazdırıyor. hastanelere gitmek zorunda kalmıyoruz yani çok ciddi bir durum olmadıkça. bence gayet yararlı. ama işte her aile hekimi böyle olmuyor.

benimkide gayet iyi ayağım kırıldığı zaman eve geldi bakım yaptı...benim gibi yaşlı olanlar 20 sene öncesiyle şimdikinin farkını gördükçe şükrediyor ;)
eskiden... diye başlardım konuşmaya ama baya sıkılırsınız

Bir gün ateşten dilimi dödüremez halde, zangır zangır titreyerek gittim. Benim doktor mobil hizmetteymiş o gün. Başka bir doktor var girişte duruyor hastası felan yok. Doktora rica ettim siz bir ilaç yazsanız diye. Aman Allah'ım açtı ağzını yumdu gözünü nasıl bağırıyor bana yüz verirse öyle herkes kapısına gelirmiş bakamazmış. Devlet hastanesine gidecekmişim. Randevu 10 gün sonrasına diyince acil var orda bakarlar dedi postaladı. Aradım sağlık bakanlığını anlattım böyle böyle mümkün mü diye. Evet mümkün siz hastası değilsiniz bakmak yada bakmamak doktorun elinde dediler. Zıngır zıngır titriyorum evde tekim araba da yok gittim evin altındaki eczaneden eczacının verdiği ilaçları aldım. Onlar da işe yaramadı zaten başka tedaviye geçtim üç haftayı buldu iyileşmen bütün yüzüm gözüm şişti günlerce.
Para var huzur var ilacım belli değilse gitmiyorum devlete. Ne işe yarıyor dersen ben ancak ilaç yazdırıyotum. Ver parayı özel sigorta yaptır senede bir. Git Acıbadem'e 25 liraya tepeden tırnağa ol muayeneni. Allah düşürmesin bir daha o kadın gibi bir doktora. Herkes gücünün yettiğine, mafya kılıklı olsam bağırıp çağırabilir miydi öyle acaba? Yada sonuç ne olurdu?

benimki sırf eziyet, sırf sıkıntı yemin ediyorum. Başka bir doktor seçeneğimin olmamasından dolayı tüm gücümü ona lanet okumaya harcıyorum. İşi zorlaştırmak için elinden geleni yapıyor gibi, hiç risk almamak için en kabız cevap neyse onu veriyor. Evden sürünerek gelmişim, 1 gün izin veriyor, lazımsa yine gel diyor bilmemne.
Evimin yakınındaki tek sağlık ocağının 3 doktorundan biri, diğerleri de matah değildir herhalde ama "bunu istemedim,size geldim" olunca göreceğim muameleden korktuğumdan, dilekçeyle değiştiremiyorum da. Allah belasını versin pis tırsak, yerini kaybetmemek için hastaya yardım etmeyen doktor numunesinin.
Bence sağlık ocağı zamanı daha iyiydi.

aile hekimleriin su an ki isi ilac yazmak genelde. ilaci biten seker hastalari, tansoyon hastalsri vs. nobet de yok. dolayisi ile rahat tipler tercih ediyor. bilgiler de kullanilmadigi icin (muayeneye gelen az, gelenler de grip vs) unutuluyor.

aslinda olmasi gereken herkesin once aile hekimine gitmesi, onun cozemedigi durumlarda hastaneye sevk etmesi hatta universite hastanesine gidilmesi(alet edevat ve proflar orada cunku). yurtdisinda boyle diye biliyorum ben ama turkiyede direk universite hastanesine sira alip gidiyorsun. aole hekimine de ilacin bitince yazdirmaya gidiyorsun iste. adam da bu rahatliga gore hareket ediyor, bu bolumu yaziyor mucizeler beklememek lazim.

once sistem degisecek, gerisi sonra gelir zaten. oturur her sey.

zaten halk sağlıkçılar bu sistemin yürümeyeceğini senelerdir bas bas bağırıyorlar.

sağlık ocağı tüm mahalleden sorumluydu. genelde nüfus 10-15bindi. 2 doktor falan oluyordu. şimdi aile hekimlerinde max 4 bin nüfus var, ondan sorumlular. aslında daha az kişiden sorumlu oldukları için üfuslarını daha iyi bildiklerini, koruyucu sağlığı daha iyi yaptıklarını dşünürsün ama çoğunluğu işten kaçma üzerine mesai öldürüyor. sağlık ocağında işler daha çok hemşire/ebe üzerinden yürüyordu, asm'de yine öyle. neredeyse tüm iş onlar üzerinden yürüyor. sağlık ocağının koruyucu sağlığı şu anda çoğunlukla toplum sağlığ merkezi üzerinden yürüyor.

ideal bir ülkede aile hekimliği 10 numara aslında. babama rektum kanser tanısı burada yapılan tetkik sayesinde ERKEN konuldu. ama arkadaşlarım da dahil olmak üzere çok sayıda doktor gaitada gizli kan bakmak istemediler, aylarca direndiler. aynısını şu anda cervix kanseri taraması için yapıyorlar. sorsan "aile hekiminin görevi poliklinik deil koruyucu sağlık" derler, iş koruyucu sağlığa gelince ne 15-49 yaş izlemi yaparlar, ne aşıları yaparlar, ne gebe izlerler

merter
mercan
mahmutpaşa

zeytinburnu avrasya hospital çevresinda baya toptancı var.

Şişli'nin arkaları. Unuttum tam adını. Ama orası üretici merkezi gibi bişi. Perakende yoktu hatta.

True caller kullanıyorum ben de, bi de bi kere engelleyince sonra direkt kapatıyor telefon. İyi bisey.

Her zaman değil. Dünyada güzel ne varsa, deliler yapıyor. Sen hala mantık falan diyorsun.

evet aynı fikirdeyim, ama into the wild sonu olunca da bişey de yapamıyosun artık. hani o süreyi uzatmak, anlamında mantık dedim. plan program delisi olduğumdan değil. sonuçta hayatta kalabilmek için geri dönmek zorunda kalacaksan ne anladım o işten. Ya da ölsen. bitti.

Ayrıca o sizin dediğiniz masa başında oturup, "millet yapıyor yea" derken söylenecek laf, ben o yola yakın olduğum için bu şekilde şartları da düşünüyorum.

Cevap verebilen yok tabii, zor.

para olmadan yapılacak iş değil bu. klasik "ben farklıyım" hippi tribi işte.

avrupa'yı veya dünyayı gezmek için milyoner olmana gerek yok. bunu zengin olmadan da yapabilirsin. bunun için kullanabileceğin yüzlerce platform var. barınma masrafını ortadan kaldırırsın, yol masrafını azaltırsın, yemek için alternatifler üretirsin vesaire. ama böyle her şeyi bırakıp, sırt çantandakileri satarak yola çıkmak falan hikaye ya. bunun için ya kenarda birikmişin olacak.

zaten dikkat edersen bu tip şeylerle gündeme gelenler hep beyaz yakalılar oluyor. hiç parası olmadan dünyayı gezen fakir bir adam hiçbir yerde haber olmaz. bu ilgi meraklısı, john lennon gözlüklü tipitipler otel yerine hostelde kalınca kendilerini gezgin falan sanıyolar işte.

madem bu yapılabilen bir şey, anlatsınlar. nerede ne yemişler, ne içmişler, neyle nasıl gitmişler? nerede kalmışlar? bu "parasız" dünyayı dolaşanların, bunlarla ilgili detay verdiğini duydunuz mu siz hiç?

Yani benim anladığım, bu "maceraya" atılanlar aynen dediğiniz gibi @der meister, bir şekilde beyaz yakalilar. Yani (afedersiniz, sadece benim görüşüm bu) ruhunu satıp, saçma koşullara boyun eğip, o pisliği solumak zorunda kalanların parayı "bohem stayla" harcama biçimleri gibi gördüm ben hep. Yanlış anladığımı söyleyen olur belki, ya da öyle değil bak böyle de oluyor diyen olur, diye sormak istedim.
Yani gezerken calisabilmekte mi kitleniyor olay, nedir?

Tabi ki para olmadan yürütmek imkansız bu işleri. Belli bir güvencesi olmayan veya sorumluluğu olan kişi öyle işini gücünü bırakıp da kendini yollara vuramaz. Farklı gezginleri okuyorum, çoğu belli tutarlarda birikim yapıp gezmeye çıkıyor, bazısı gittiği yerlerden ülkesine ufak çapta ticaret yapıp bu işin finansmanını sağlamış, özellikle Avrupalılardan işsizlik maaşı ile bu işi yapanlar olmuş :)

Facebook'ta Rotasız Seyyah var, bildiğim kadarıyla çeşitli sponsorlardan destek alıp öyle gezebiliyor. Değişik yöntemler var kısacası.
www.facebook.com

filmi izlerken geriye dönüyorum o an. ama bu sanırım sadece memento'da olmuştu. onun dışında iyi kötü anlıyorum. üzerine ekşi'deki yorumları da okuyunca iyice pekişiyor.

Sembolik anlatımları, neblim oyunculuk yöntemlerini, tarzlarını filan yorumlayan irdeleyen yazı bulamadım.

benim tüm arşivim orada bir de hdd yedek var ne olur ne olmaz bir sakatlığını görmedim hemde istediğim albümü istediğim kişilere paylaşıma açabiliyorum pratik.

internette attığın her adım sakat, çok özel fotoğraflarını koyma drive'a.
google'ın bütün fotoğrafları görüntü okuma programlarına tarattığını da unutmayalım.

feyse instagrama atmaktan daha sakat değildir sonuçta koca google öyle riskleri almaz. önlemini almıştır.

jennifer lawrance ise adın sıkıntı ama neynep ise kim naapsın senin fotolarını

senin peşinde zaten google olsa istersen uzaya usb flash bellek gönder yine bulur getirirler :) onun haricinde 2 aşamalı giriş onayını aktive edersen sorun olmaz. yabancı bilgisayarlardan giriş yapmak isteyince telefona sms kodu geliyor o şekilde girebiliyorsun anca.

Çok özel değil de, ben hiç bir resmimi yayınlamadım internette. O yüzden fazla tırsıyorum herhalde.
Cenifır'cığım da "onlar önlemini almıştır" demiştir, bak noldu şimdi.
@masa penisi, giriş onayı yapayım o halde, teşekkürler.
Ama onu da kırabilirler di mi @luchetti?

bence bilgisayarında localde durması daha sakat; en azından bu durumda şifreyi bilmeyen kimse hiçbir şeyine ulaşamaz; google'dan çok, çinli, rus, hintli hacker'lar daha tehlikeli, bir şekilde şifrelerini elde ederler, fotoğraflarını yayma tehdidi ile 200-300 dolar koparmaya çalışırlar.

sakattan kastın google benim resimlerime bakar mı? başkaları ile paylaşır mı? hacklenir mi vs ise o konuda ben rahatım. google'un başına öyle bir şey geleceğini ya da oradaki fotoğrafları satacağını vs sanmıyorum. haa oradaki fotoğrafları kendi işleri için kullanıyor olabilirler belki (google'un resim arama zımbırtısı var, testlerini falan yapmak için belki diyeceğim de o da düşük bir ihtimal gibi) ama çok da şeyimde değil açıkcası. ben çok mu güveniyorum bu cloud hizmetlerine bilemiyorum.

@want2die, onlar için sorun yok canım, şüphesiz. Türbanlı kardeşlerimiz bile kendilerini çekip çekip koyuyolar. Bu insanların mantalitesi dışında bir düşünceyle sordum şahsen.

Düşündüğümün ifadesi tam olarak @gezegenolanpluton'un dediği. Ayyynen o durumlar. ve dark veb.

Değil.
Benim hdd bozulabilir, google bozulmaz
Benim evde/ofiste yangın çıkabilir, googleda çıkmaz.
Benim bilgisayara velet girer siler, google'a zor girer siler.
Benim bilgisayara hacker dayanır, google'a zor dayanır.

O yüzden herşey google'da. Bilgisayarda bi bok yoh.

sabah aynı soru benim aklıma geldi inş olumsuz bir etkisi olmaz.

şahsen param araplara gideceğine fransızlara gitsin diye düşünüyorum. enpara hesabımı kapayabilirim.

bankanın şu an ki genel müdürü değişmedikçe enpara'ya hiçbir şey olmaz.

katarlıların dünya kupası muhabbetindeki rezilliklerini gördüğümden beri ikilemdeyim. sanırım 2016 yılında enpara hesabımı kapatıp başka alternatiflere gidicem.

afedersiniz başka alternatifi de yok ki. En yeni nesil gibi çalışan oydu. Kart çıkmasını bekliyordum ben de.

Nuvo,cepteteb fln var alternatifi

enpara yı bankanın aktifini ve pasifini şişirmek için çıkardılar. finansbank için karlı bir proje değil. kesinlikle avantajları azalacaktır.

Enpara'nın ne avantajı kaldı ki? Alanında ilk ama çok iyi alternatifleri de çıktı. Bir tek oyun/eğlence indirimi vardı o da bu 1 haftaya bitiyor.
Katar meselesinin artı ya da eksisinin olacağını düşünmüyorum.

yeşil soğan ise her salataya gitmiyor ama bazılarına çok güzel tat veriyor

+1 taze soğanı severim ama salatayı trollüyor hiç sevmem salatada

Ben de hiç sevmem salata da.

sevmem

taze soğan ise salatada sevmem ama kuru soğan ise kesinlikle olmalıdır bence.

Yakışır severim.

marul salatasının olmazsa olmazıdır.

yeşil soğan ile zeytin yağı birbirine değmeden salata olmaz benim için

Her türlü yerim ama kuru soğan daha güzel olur

yesil sogani seven ama salatada yemeyenlerdenim ben de

ivit

Yeşil de olur, salatada kuru soğan daha iyi.

Kuru soğanı ben de severim salatada.

sadece patates salatasında. diğerlerine yakışmıyor.

Beyaz kismi ozellikle hastasiyim.

bayılırım.

sevmem, yeşil soğan daha güzel.

tuzla öldürülse olabilir bazı salatalar için

Ben kullandığımı yazayım:

Turkcell 500 dk + 1000 sms + 4 GB internet

59 TL / ay

wodafone turkcell i bitirme noktasında ilerliyor.ki haklılar turkcelin bu burnundan kıl aldırmaz fiyat politikası devam ettikçe bir kaç seneye kalmaz wodafone turkcell yer değiştirebilir.

şurada cihaz kampanyalarına bi bak.
cepmerkezi.vodafone.com.tr&PP_childoption=anadditionmonthlytariff

ve tarifeler.
www.vodafone.com.tr

pttcell kullanıyorum.

250dk her yöne. 3000 dk pttcell arası. 250 mb internet ama sonra hız 128bit e düşüyor. whatsapp yazışmalarına ve haber okumaya vs yetiyor. sözlük filan ama kesinlikle video izlenmez.

15tl.

internette kalite arıyorsan turkcell den şaşma. özellikle seyehat eden biriysen.

Seyahat edemiyorum maalesef.
Turkselin kalitesinden eminim, ama avea'da sorun yaşamadım pek. Türksel'in fiyatı hep yüksek. Fakir ayarında olduğum için uygun fiyatlı internet aramak durumundayım. Yoksa basarım 80 liraları, alırım türksel'i tabii.

Bir de acaba ben mi göremedim, yoksa hiç bi şirket ihtiyaca göre kampanya /teklif öneren bir arama özelliği koymamış mı?
jamswety'nin verdiği linklerde telefon için olanın hat için olanı olsa, desek ki ben internet arıyorum, filtrele. yok.

spotify

al pre hesabı offline dinleyeceğin şarkıları ayarla takıl.

mantıken, internet radyosu hem interneti hem işlemci gücünü kullanıyor.
dolayısıyla fm radyo daha az pil harcar diyorum ben.

Fm.

Ben de öyle düşünüyordum da işte "yeni telefonlara neden fm koymuyorlar sanıyorsunuz, çok pil yiyor" yorumunu duydum, acaba dedim.
Peki Az güç isteyen internet radyosu?

Ayrıca kişisel deneyimlerinden dolayı da fm radyonun bayaa tükettiğini düşünüyorum

bunu karşılaştırabilmek için pek çok değişken var.

hangi fm radio app'i?
wifi'den mi 3g'den mi, edge üzerinden mi?
bunların çekim gücü ve kalitesi ne şartlarda ne sıklıkla değişkenlik gösteriyor?
hangi os platformu?

internetten dinlemek çok daha fazla şarj yer diyorum ben. baz istasyonuyla sürekli iletişim halinde olacak vs.

bazı telefon modelleri normalde fm radyolu olmasına rağmen türkiyeye gelirken radyo özelliği kapatılıyor. trt bandrolü ödememek için. sonrasında fm radyo yazılımı indirip radyo kullanılabiliyor. bazense rootlamak gerekiyor ama fm radyo alıcısı sonuçta var cihazda. general mobile'da vardı böyle bir durum. lg'de de olacaktı.

syotify'ı çevrimdışı kullanabiliyorduk sanırım. spotifyın beleş ve çevrimdışı sürümü. iyidir. kullan.

Teşekkürler ederim, ve

@jugador, not2'nin "içinden çıkan" fm radyo, genellikle 3g, 3.soru detayını göz önünde bulundurmayabiliriz, androit 4.4.2

@sutlu nescafe, bu bilgi sevindirdi. yeni telefon almam gerekecek, fm radyolu telefon bulamadığım için üzülüyordum. fm radyolu olup olmadığına göre seçecektim artık.

@freetakilir, spotify'ın beleş çevirimdışısı yok.

fm

sonylerin çoğunda fm radyo var ve aktif.

hocam,
telefonun guzel. goturur seni.
direk formattan ziyade, istersen sunu yap.
clean master diye bir app var onu kur bir kere, onbellek vs. temizlesin.
sd kart neyse de sistemde 2-3 gb bos birak.
resim ve videolarını pc ye at onemliler kalsin sadece.
bir de sana tavsiyem, zeam launcher diye bir launcher var.
cok kucuk boyutlu ve telefonda menu vs. gecislerde baya sadelestiriyor.

onu kur performans artisini goreceksin.

rootlayıp samsung un bazı applarını durdurarak performans arttirabilirsin ama ilk asamada dediklerimi yap root cok gerekli degil su asamada.

neyin yedeğini alacaksınız? whatsapp kendini yedekliyor, rehber otomatik yedekliyor, google photos veya onedrive kuruluysa onlarla fotoları yedeklersiniz. sms mi kaldı geriye? android markette backup programları var. onlar iş görür kanımca. bir de yedekleri sd karta atın olsun bitsin.

her şey aynı mı diye tek tek kontrol etmem gerekmese, misal yeni telefona geçtiğimde (ya da telefonu formatladğımda) programlar yeni yüklenmiş gibi olmasa, her birine tekrar giriş yapmak zorunda kalmasam, bıraktığım yerden devam eder şekilde ulaşmamı sağlayacak toptan bi hareket.

Mesela bi takvim var kullandığım, her ay belirli günler işaretli, geçmiş 1 senelik hesabı kaybetmeyebileceğim, yedeği geri yüklediğimde, o programı açtığımda bütün herşeyin aynı olacağı yedek.
yedek gibi yedek.

halil sezai'yi bilmem ama umarım hayal ettigin gibi gecer. kafanda kurdugun hayalin gercek olması, o kişinin degecek biri cıkması cok tatlı bi keyif

:D köyüm pide güldürdü.

@galandar, belki de ancak hayalin gerçek olabileceğinden böyle bir durum var nalet olası

Bence hayallerin yıkılacak.
Köylüm pidede şalvarla tıkınmak :)

aslında hayallerimin yıkılacağı bir durum değil Köyüm pide'de şalvarla tıkınmak:) müziğin hissiyatına ters bi tip görsem o üzebilirdi. ben zaten pek girişken bi tip değilim. ama moda civarındayım tesadüfen. neyse, hayırlısı.

Halil sezai benim öğrencimdir isyan konusunda.

benle takıl?

sırf isyan mı hocam. kim bilir bilinçaltım genetiğim ne detayları yakaladı da topladı da "şuna bi bak bakim" dedi. ben bilmem beynim bilir.

alkol mu var yoksa sende genç?

Hayır değilim. Nedeni de belli degil

Mutluyum evet.
Yatmadan once biraz vakit oldureyim dedim.

değilim, cevabı için çokça şey söylemem gerekir, susuyorum o yüzden.

2 gündür 1 dakika ders çalışmadım vicdanım da çok rahatsız ama nette boşa vakit öldürüyorum.

Çok mutluyum, hayatımda her şey yolunda ve mükemmel gidiyor sonunda

cuma günü de evde takılıyorum çünkü yeni aldığım led candle'lar karşısında, tv açıkken kedi ile birlikte pineklemek muhteşem

Değilim.
Metrobuste eve gidiyorum vakit geçsin diye nete girdim.

mutluyum. bebeği uyuttum, sahlep içiyorum.

mutsuzum. hayatımda yolunda gitmeyen şeyler var. cuma nette her zaman yaptığım gibi boş boş takılıyorum.

Mutsuzum. Kendimle ilgili cozemedigim sorunlar var.
Bugun ders calismam lazimdi ama calismadim. Yarin disari cikip kafa dagitcam.

Mutsuzum. Hizla kilo aliyorum aynaya kustum.

mutsuzum. benim yapımla hayatın gerekleri tutmuyor, tutmayacak.

hayır amına koyim.

@duyulmasi gerektigi kadar

ben de mutsuzum. işler çok, hayat zor. uğraşıyoruz :)

iyi bir işim, mutlu bir evliliğim ve dünyalar güzeli bir kızım var. niye mutlu olmayayım ki?

eşim ve kızım anneannesinin yanındayken ben de elimde biram müzik dinliyip sağa sola vuruyorum kendimi nette. bir yandan da malaga - cska maçını izliyorum.

mutsuzum. tek bir nedeni var. yalnızlık... sevgili olarak yalnızlıktan bile bahsetmiyorum. arkadaşsızlık :(

değilim.
işimi sevmiyorum.

hayır ,onu özlüyorum

Mutluyum aslında, daha da mutlu olabilirdim ama hatun sallamadı.Sizin kafayı şişirdim 2 hafta zaten gönül işleriyle :P ^^ :(

Durumu varsa ve bu ulkeye baglayan bir zorunluluk yoksa gitmemek vizyonsuzluktur.

hani gandalf, balrogla savaşırken düşüyor. düşmeden önce de bağırıyor ya "kaçsanıza ahmaklar"

hayır değildir bence
biz ab vatandaşıyız ama gitmiyoruz mesela.

yurtdisindan kasit; insana insan oldugu icin deger verilen bir ulke ise, ve bu ulkede su anki sartlari koruma imkani varsa, bu imkanlara ragmen turkiye'de cocuk yetistirmekte karar kilmak sacmaliktir, cok net. ha bi de cocuk yatip kalkip kufredebilir buyuyunce. bu kadar manyak insanin ozgurce dolasip canini istedigini yapabilirken sirf birilerini taniyor diye yaptigi her kotulukten basitce siyrilabildigini dusundukce cocuklu anne babalarin halini dusunup ben strese giriyorum

aptallıktır tabi. türkiye ne allah aşkına sırf burda doğup büyüdüğüm için burda yaşıyorum şahsen ben. bana göre birkaç şeyi dışında bir özelliği olmayan bir ortadoğu çöplüğü. kaçın kurtulun derim.

popoları rahatsa gitmelerine pek gerek yok. onlara gitmeleri yönünde tavsiyede bulunanlar o şartların tersine sahip olanlar.

bazı insanlar tr de aldığı nefesten bile rahatsızdır. bu da önemli kıstas. mevzu sadece paraya huzura sahip olunduktan sonra kalmak için her fırsatın doğmuş olması değil.

ben mesela milyoner olsam bile durmazdım. yani huzurluysanız kalın. başkasına bakmayın. dolayısıyla yoruma çok açık bi soru. herkese göre değişir bu.

doğru yanıt içinizde.

grass is always greener on the other side

aptal demek ayıp olur da, akıl alası değil. En azından çocuğa yurt dışında yaşamın rahatlıkla bir seçenek olduğu bir hayat kursanız, onun hayatını kurtarsanız... İran gibi olma fobisi sebepsiz değil.Neblim. Ben sahile gidip tek başıma oturmak istedim bugün. Cinsel ve sosyal problemli insanların soyundan biri gelip rahatsız edecek muhtemelen, rahatsız olacağım, şikayetçi olsam "kız başına tek başına sahilde bira içiyor, aranıyormuş" diyecekler, olay olsa dava açsam hiç umut yok.. Sonuçta ben kız başıma, kafama esti diye şöyle bir rahat oturamadım. Bu bir gündeki onlarca durumdan sadece biri. Ben özgür müyüm şimdi..
Avrupa'nın bir kaç ülkesinde zaman geçirme fırsatım oldu. Burada, bu görünmez sınırlarla insanın düşünceleri bile daralıyor.
Neblim.
Ben bu ülkede, dediğiniz şartlarda yaşayamadığım için mi acaba, anlayamadım.. Ama hayata yeniden başlama imkanım olsa burada olmak istemem.

seküler ve muhalifse aptaldır. milliyetçi ve muhafazakarsa değildir.

Ya vizyonsuzdur, ya da gerçekten çok fedakârdır. Kalıp ülkeye katkı sağlayabileceklerini düşünüyorlardır. Ya da "BEN VATANIMI SATMAM CANIM ÜLKEM cCc" falan diyorlardır.

Diye düşünürüm.

Şimdi de şu statlarda küfürlü tezahürat yapılırken "höölölöllöö" diye söylenir ya, o şekilde istiklal marşı'nı söylüyorlar. Bütün mahalle gürültüyle inliyor. Her isteyen istediği gibi bağırabilir değil mi, güçlü oldukça.

silah fazla olmuş da, asker eğlencesi yapılmasına karşı değilim. adam en nihayetinde askere gidiyor. özgürlüğünü bırakıp da gidiyor.

evimin 500 mt. ötesinde kır düğün salonu var. o tarafta pek yerleşim yeri yok diye sesi sonuna kadar açıyorlar. yazın yapılan düğün sayısı ortada, ne yapayım düğünü basıp gelinle damadı mı tokatlayayım?

ha düğün nasıl yasalsa, asker konvoyu, eğlencesi vs. o kadar yasal.

unutmadan; asker eğlencesi ne kadar ilkelse, düğünler de o kadar ilkel.

doğrudan asker gönderme olayı değil tabi de gürültü kabahatler kanunu kapsamında.

MADDE 36.- (1) Başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.

gürültü için zabıta aranabilir.
silah için de polis.

Orta Dogu halklari eglencesini baskalarini rahatsiz etmek sekliyle tamamlar.

geçenlerde de bizim mahalleye düğün konvoyu girdi aynı şekilde. son ses kornalar ve silah sesleri falan. boktan bir muhitte yaşadığım için hiç şaşırmıyorum artık böyle şeylere. zaten burası türkiye. başka ülkede olacak değil ya böyle şeyler.

kardeşim şehir içindeyiz, metropolün ortasına gelip köydeki adetleri sürdürmenin anlamı nedir, diyorum, ama asıl benim bunu dememin bi anlamı yok tabii. Hiçbişey düşünmeden yaparlar.

özgürlüğünü kendi isteğiyle bırakıyor nihayetinde. bunun bu kadar gürültüsünü yapıyorsa, milliyetçilik gazından nemalanmıştır, kendini kahraman hissedip ödülünü alıyor belli ki. Gitmeye karşı olan sevinir mi?

İnsanların başka insanları hiiiiç düşünmeden davranabilmesini anlayamadığım için asıl yanlış olan benim, farkındayım. Ama ölene kadar deniyorum işte.

afedersiniz boktan bir muhit değil burası bi de ya.bayaa iş merkezleri ve bağdat caddesi arası.

@Traveller, aşırı doğru bir tanımmış.

Burada da attılar az önce hatta çok fazla peş peşe. Çatışma çıktı sandım, asker gönderiyorlarmış.

orada bile durum böyleyse istanbul hepten boku yemiş:)

gidin de gelmeyin de, üreyemeyin soyu tükenesiceler dememek için zorlanıyorum.

Traveller'ın dediği gibi. Eğlence göze sokmak, herkese duyurmak şeklinde vuku bulmazsa yetersiz kaldı demek.

Bi de davul zurna ile kız alma falan var.

Büyü vardır.
Fal yok.
Cin de var.
Tılsımlı zartlı zurtlu şeyler yok.

www.youtube.com

inanmıyorum.

millet uzayda koloni kuracak biz hala... neyse:D
inanmıyorum tabii ki.

büyü, cin, fal, tılsım zart zurt konsept olarak dini konular olmak zorunda değil. zaman içinde mistik yönleri yüzünden dinlerle paralel anılmışlar ama tanrı inancıyla doğrudan bağlantılı bir durum söz konusu değil.

bence; din yok, tanrı yok, büyü - fal - cin (cin derken doğaüstü diyebileceğimiz ya da boyut farklılıkları olabilecek her tür varlığı islamda sıkça kullanılan isim altında genelledim) - tılsım ve zart ve zurt var.

bunların hiçbiri yok, quantum mechanics var. anlayamadığımız şeyleri de böyle büyüdür, faldır vs diye değerlendirmişiz yıllarca bence. o kadar.

sıfır

büyü, fal, tılsım, cin, melek, tanrı falan yok öyle şeyler. raat olun.

Zerre inanmıyorum.

Bilimsel olarak altı doldurulamayan şeylere inanmam.

yok öyle şeyler. inanana da gülüyorum, parmakla gösterip kendim gibi bir kaç arkadaşımla el ele tutuşarak etrafında dönüyorum..

Biraz arastirilirsa istihbarat işlerinde bile sadece insanlarin çalismadiğını anlarsiniz.
Zaten batidan doğmayana kadar güneşin hep doğudan dogacağı kanaati vardır insanlarda.
Alışkanlık işte...

Böyle şeyler tabii yok. İslamiyet Anadolu'ya gelmeden önce biz Türklerin dini olan şamanizmde rahipler uyuşturucu kullanarak transa geçip meditasyon yaparlardı, tabii uyuşturucunun etkisiyle türlü halüsinasyonlar görüp bunu da büyüyle gelecekten haber vermeyle bağdaştırırlardı ki bu tip olayların en bilimsel gerçekliği bu. Diğer türlüsü kekoluk. Cinler de hacı hoca tayfasının gelen müşterileri sikmek için kullandıkları kavramlardan biri. Sikmek derken bunu mecazi anlamda kullanmıyorum tabii bildiğiniz anlamda sikmek.

millet uzayda koloni kuracak biz hala... neyse:D
inanıyorum ben.

dinle bir ilgisi yok bunun. cinci hoca, üfürükçü falan değil dediğim. evrenin enerjisini kanalize etme olayının insanlar tarafından suistimal edilip isminin kötüye çıkarılmasından başka bir şey değil bu.

metafizik bilimin konusu değildir. o sebeple, en azından bilim bu konuda iyice uğraşana kadar, bunların kanıtlanması mümkün değil. bu sebeple isteyen inanmayabilir. inana da inanmayana da kötü gözle bakmıyorum.

Büyü diye bir şey yoktur ama olabilir de.

Yani işin quantum mekaniği, bilim kurgu kısmı falan ile tartışılacaksa, tartışılsın ama öte şekilde yok. Olsa güzel olurdu. Mistisizm falan, egzotik şeyler ne güzel. Eski uygarlıklar ciddi ciddi uğraşmış bunlarla. Ayinler, tapınaklar falan. Hala bile uğraşanlar var. Gerçi hiçbir şeye inceleyip kendisi veya aksi kanıtlanmadan kapıları tamamen kapamamak lazım :P

Önce büyü, cin, fal bunların ne olduğunu tanımlamak lazım. Sonra günümüz bilimi ve akılcılığıyla bunların var olup olmadığı incelenebilir.

Ben irdeledim, yoklar... İnanmıyorum da.

İnanma, inanmama konunun başka bir boyutu. Yüzmilyonlarca insanın inanıyor olması birşeyin gerçek olduğunu göstermez. Bilimsel olarak açıklanamıyor olması da var olmadıklarını göstermez.

"İnanan bir insanın kanıta ihtiyacı yoktur, inanmayanı da bin kanıtla inandıramazsınız." gibi bir laf okudum geçende. Duruma uyuyor...

ya abi bunların hiçbiri yok. işin quantum mekaniği derken dediğim o değil yani, yanlış anlaşılmış sanırım. anlayamadığımız şeylere büyüdür sihirdir demişiz, bunların hepsinin bilimsel açıklaması var, bir kısmını biliyoruz bir kısmını bilmiyoruz. evrendeki herşeyi açıklamak için fizik kimya matematik biyoloji yetiyor, yani temel bilimler. sadece biz bazılarını daha keşfedememişiz bu bilimlerin kanunlarının. quantum mekaniği keşfetmiş olduklarımızdan biri, öyle olduğu için de anlayamadığın şeyleri bir şekilde açıklama şansın bilim ilerledikçe artıyor. quantum mekaniği derken, nazar olarak adlandırılan fenomenin tesadüfiliği ve belirsizliğini gidip bu şekilde açıklayabilirsin mesela -sallıyorum- yani renkli kem gözlü biri gelecek de sana bakacak, en sevdiğin tişörtüne ketçap dökülecek, ben sakarım demiyor da karşındakine suç atıyor misal. gerçi buna quantumlar bile gerekmedi malumunuz, zaten quantum mekaniği ışığın davranışını açıklar, bu bağlamda da belirsizlikten bahseder -bir elektronun hem konumunu hem de hızını aynı anda belirleyememek gibi örneğin- biz elektronu çıplak gözle görüyor muyuz? hayır ama varlığını düşünmüşüz ki yakın zamanda da görüntülenebildi zaten çekirdeğin etrafındaki orbitallerde olacak şekilde. ha dersin ki, aa tanrıyı da görmüyoruz, büyüyü de. ben de diyorum ki, biz elektronların yörüngelerini görebildiysek, 5 duyuyla algılayamadığımız şeyleri de bir zaman sonra başka yollarla algılayabiliriz ki zaten yaptığımız da duyumuzla algılayamadığımız şeyleri 5 duyumuza algılatabilir hale getirmek. aynı şey radyasyon için de mevcut, kendisini spektroskopik analizlerde görüyoruz ya da gidersin çernobil bölgesine, kanser olur dönersin o zaman da anlayabilirsin misal. denmeye çalışılan genel olarak bu yani.

mesel geçenlerde infrasound başlığına tekrar geldim ekşi'de tekrar okudum, çok tatlı ve korkunç bir şey. o da bir başka gizemi açıklıyor misal. böyleyken böyle.

ha, ben mesela ruhun varlığına da inanmıyorum, galiba bununla ilgili de bir nörolojik araştırma vardı ama hatırlamıyorum tam, benim için ruh bildiğin vücudun "elektrik kaçağı", nasıl elektronik cihazlar bir zaman sonra kafasına göre işlemeye başlar, "karakter kazanır", bu da aynı hesap. tabi ben çok kaba taslak anlattım ama aslen müyendizim, çok kafam basmıyor bu ruhsal psikolocik konulara, hannibal hariç :D

atarlı konuşmuşum biraz sanırım, affola :D niyetim atar yapmak değil, gaza gelmişim alsldkaidkasidkas

nö. konunun quantum mekaniği ile ve/veya görelilik ile en ufak bir ilgisi yok.

p.s. fizikçiyim.

valla hiç bu kadar derinlemesine düşünmemiştim açıkcası. Yani işte insan tabi gözüyle göremiyor bunları. Ve ne deneye ne gözleme bağlı olamaması bilimle açıklanması olasılığını ortadan kaldırıyor.
Bir yandan deli saçması gibi geliyor kulağa bu konulara inanmak gülüyorum. Ama diğer yandan mesela fal olayına inannıyorum. Ve hayatımda büyük olasılıkla bir daha yaşayamacağım bir fal baktırma deneyimim oldu. Ne kahve içtim ne bir kelime konuştum ama kadın aile geçmişimden, kimsenin bilmediği şeylere, aklımdan geçen isimlere kadar herşeyi anlattı bana. Hani bunu düşününce diyorum ki yemişim bilimi.
Ya da benim bile gözüm kenafirdir. Olmasını istemediğim bir şey yaparsa karşımda ki her zaman birşey olur rast gitmez işi. Ya da kalbimi kıran ahımı alanın işinin hiç rast gittiğini görmedim. Evren bi şekilde dönüp dolaşıp dersini veriyor gibi geliyor.
Bunlar açıklanamasa da mümkünse beni büyünün olmadığına inandıracak şey çözemiyorum.
Korkuyorum tabi inşallah yoktur ama var gibi geliyor yavaş yavaş..

@pasp: "quantum mekaniği derken, nazar olarak adlandırılan fenomenin tesadüfiliği ve belirsizliğini gidip bu şekilde açıklayabilirsin mesela."

al schödinger denklemini, al dirac denklemini, bi açıklasana bakayım şu nazar olayını bana. ağır sallamışsın.

Ben pek umursamiyorum ama cikip boyle seylerden bahseden insanlar enerjiden bilmemneden dem vurduklari zaman deli oluyorum. Enerji diyor adam yahu.. Hangi enerji diye soruyorsun aciklayamiyor. Enerjiyi olcemiyor, varligini herhangi bir delille gosteremiyor ama diyor ki enerji. Sorsan enerjinin ne oldugunu bile bilmez allah bilir. Gulmekten kicim yirtildi artik, daha fazla gulemiyorum bu enerjili kuantumlu muhabbetlere.

büyü müyü hiç bi metafizik şeye inanmıyorum. inananlar hakkında iyi düşünmüyorum. quantum diyenlere kıçımla gülüp evren/enerji ikilisiyle bişeyler anlatanların götüne şaplak atıyorum.

inanıyorum, inanmak istiyorum. keşke inandıracak bir şeyler olsa.

Maksimum 1600 ise LG G4

ama illa android olacaksa ve fiyat farkı gözetilmeyecekse xperia z5 compact alırdım.(Özellik ve boyut) Sony'ler fazla yavaşlamıyor, Samsung'lara oranla.

www.bizdeuygun.com

Samsung'a göre sony ve lg önde o halde?

600 TLlik LG Leon , çok memnunum

43-45

44.

34

39

40

41-42

40-45

Cevabi soyle hadi hadi hadi.

40+

@floydian, cevabi geceye soylemeyi dusunuyorum, biraz daha yanit gelsin :)

Edit: bu cevabima tick attigim icin trip atiliyor. Merak edenler vardir ve kolay bulunabilsin diye sadece bu cevabima tick attim. Neleri dert ediniyorsunuz yahu ?

50 üstüyse hemen söyle lütfen. germe beni :)

36

38

37

38-45 arası

Tamam biraz daha cevap gelsin tabii de geceye unutulur gider heyecani kalmaz. Benden soylemesi.

29

edit : adam kendini tik atmış ya la :D :D :D ahahahahaha

38-43

42

36

36

33-35 arası

45+

38. İlk düşündüğüm

45 ama kesın 25 fln cıkacak

36. +/- 3

burası bulmaca yeri mi arkadaş bilmediğin şeyi sorarsın bilen cevap verir...yada doğru cevabı tiklersin.millete niye azap çektiriyosun.

adam sadece kendine tik atıyor askldjnqjwbejk

maks 35

@Seindfield, azap cektirmiyorum. Senin gibi dusunenler olmasin diye soyleyecegim vakti acikladim zaten. Bulmaca degil, anket/oylama bu.

@six packsiz, merak edenler vardir diye o yanitimi one cikarmanin dogru olacagini dusunmustum. Tahmine tik atsam ne, atmasam ne ?

boyun ve dekolte bölgesine bakarak 43 diyorum.

45+ ben 54 falan diyorum.

bir de kendine tik atmak... yazık.

48

jennifer aniston 46 yaşında (1969) ise bu kadın da 46'dan küçük olmamak üzere 47-49 yaşlarındadır. (1965-1968)

göz kapağı ve göğüs çatalı baz alınmıştır. yanılma payı küçüktür, saygılar.

s3-ec.buzzfed.com

42-43

40

Yazar uçurulma sebepleri:

Forum benzeri içerik/kullanım. Forum tarzı duyurular, sorular ("hadi herkes messenger adresini paylaşsın" gibi mesela)

55-65

42

50+

42 yaşında.

how-old.net 22 dedi :D

45+ ama iyi bakmis kendisine

40

90 doğumlu.

38

46 yazıyor sanki resimde. bana öyle geldi.

40 ve üstü olmadığına eminim.

36-37 en fazla o da.

38-42.

kadına 40 küsür demişiniz de hiç kırışmamış. göğüs çatalı biraz yaşlı gibi duruyor, eğer estetik yoksa ki yok gibi ama emin değilim, bu kadın 24-25 yaşındadır.
cevap: 24-25

50-52

41.

39

62

Memelere gore 52 diyorum yuze bakmayin estetik var

53 net

vucudundan tahmin yapmaya calisanlar icin IPUCU:


+16

pbs.twimg.com

+45 net

38-43 dedik bakalım.

42-43

48-52 araligina gectim.

45+ diye güncelliyorum.

Arkadasin gercek yasi:

pbs.twimg.com


Bu da 21 yasindaki hali:

i.imgur.com

Estetigi de yokmus, sacmaliyormussunuz.

21 yaş hali için çalışan link pls. Yengeye maşşallah.

ben 54 demişim bilmişim işte. nokta atış. hani bana tik?

ekleme: yok buna dememiştim. yaşı bildiğime demiştim :P

Fotograf linkleri guncellendi, yasi da fotografta yaziyor.

Yuzuyle oynama yok, genetik diyelim.

asıl amaçları epub formatını çalıştırabilmek, bunun yanında pdf formatını da açabiliyorlar fakat bunda çok başarılı değiller akıcı bir okuma deneyimi sağlamayabilirler

Meristokrasiden binlerce epub bulabilirsin ucretsiz. Abartmiyorum, 3 bin kusur kitap var :)

kesinlikle kobo almalısın. eğer amerikada tanıdık varsa 60dolara ben daha yeni bir kobo getirttim, çok memnumun. kindle a girme onlar epub açmaz, mobi ye veya başka formata çevirmen gerekir.

amerikadan getirtme imkanın yoksa aliexpress de yine 55-60 dolar civarı kobo bulabilirsin.

eğer pdflerde tablo şekil gibi görseller metinle iç içe değilse calibre isimli program, dosya kilitli olmadıkça formatların hepsini birbirine çevirebiliyor. kilitli ise durum nedir bilmiyorum.

peki niye tablet değil de reader almalıyız? göz yormasın diye mi?

e-ink teknolojisi, ışıksız göz yormayan readerlar, gibi sebepler sayılabilir. bir de çok hafifler.

ücret GSM hattı üzerinden mi tahsil ediliyor yoksa kredi kartı ile mi?

gsm hattı üzerinden. kart verilmedi zaten. bu paranın çekilmesi için telefon numaranızı yazıp enter'a basmak yeterli.
Başka birinin numarasını yazıp ona da yazdırabilirim yani mesela.

O linkte şikayet eden onlarca insan var, şikayet edemeyeni, etmeyeni de düşün..ohooo.
-ve iptal etmezsen, o (nedense yazmak zorunda olmadıkları) ücretli olduğu ibaresini görmezsen, gelecek aylarda da farturaya eklenecek bir harcama.

şimdi baktım kaydınıza. vodafone müşteri hizmetlerini arayıp bu durumu detaylıca açıklayın. iptal etmek istediğinizi ama etmediklerini, iptal edilmediği ve ücret iadesi yapılmadığı takdirde gümrük ticaret bakanlığı'na ve btk'ya şikayette bulunacağınızı söyleyin. büyük ihtimalle işe yarayacaktır.

Evet böyle bir şey var ve tamamen yasal. Mobil ödeme diye geçiyor bu, ek SMS'e falan dahi gerek yok.