İncir adası ve Hayırsızada diyor Google Maps.

incir ada ve hayırsız ada'dan bahsediyorsun sanırım. görünen imarlı ada incir adası oluyor, tamamı koç ailesine ait özel mülk, gidemezsiniz. hayırsız adada da taş topraktan başka bir şey yok, özel tekneyle gidebilirsiniz ama bir şey bulamazsınız.

zincirle ugrasmayin bi tane kar corabi alin bagaja atin, ihtiyaciniz olursa 5dk takar devam edersiniz

Kayak kiralamada hepsi aynı, bir farkı yok. h içi giderseniz pazarlık edin, belki kalabalık olmazsa ufak bi indirim kaparsınız.

normalde kar lastiği ile çıkılıyor ancak bugün ve yarın çok aşırı kar yağışı var, bir ihtimal zincir/kar çorabı zorunluluğu getirebilir jandarma. hazırlıklı olun veya en kötü yol üstündeki seyyar satıcılardan alırsınız (pahalıya).

kayak kiralama için 2. bölgede karinna veya bof oteli öneriyorum. hem fiyatları standart hem de ekipmanları kötünün iyisi. bunlara alternatif olarak hemen uludağ 1. oteller bölgesinde beceren otelin altında ve karşısında bir sürü kiralamacı var ama onlar hem dolandırıcı hem de ekipmanları rezil durumda. nitekim ulaşılabilirlikleri çok daha iyi, uludağ'da ilk defa kayacaksanız oraları tercih etmeniz daha iyi de olabilir, 2. bölgede kaybolursunuz muhtemelen.
(kayak kiralama önerisi yapmak çok zor, hepsi rezil durumda. en az rezil olanını bulmaya çalışacaksınız)

İlk defa gidiyorsanız riske almayın, hafta sonları zaten genelde zaruri oluyor zincir.

Bundan sonra gidecekler için yazayım: Cumartesi günü çıktık jandarma kontrolü vardı ama zincir sormadılar, hava da iyiydi gerçi.
Kayak kiralama ise zirvede ortalama 100tl, pazarlıkla 90a indirdik en son. Fakat araçla gelirken yol üzerinde biri 40tl diğeri 30tl ye kiralayan iki yer var, kaynakları da zirvedekiler den farklı değildi.

Kurgu sanki ya reality show tadında gibi geldi bana

Netlix iste. Bu hikayeler bayagi belli ediyor kendini. Gercek olmadilarini yani. Baska netflix belgesellerinde de boyle, bayagi belli yani kurgu olduklari.

Abi Netflix'in bu tür programları komple kurgu.

3 yil onceki mevzu, yeni belgesel yaptilar.

www.dailymail.co.uk

2 saate yakın bir tinder reklamı izlediniz, anlatılan veya yaşanan olayların çok çok çok büyük bir kısmı kurgudur. belki bu kurguyu yapmak için ilham veren bir ana fikir vardır ama üzerine güzel işlemişler geri kalan senaryoyu.

kurgu değil yahu gerçek olay bu. ben de 2-3 sene önce başka bir yerde işlendiğini hatırlıyorum bu konunun. yarısında kapadım netflixte izlemedim olayı biliyordum çünkü.

Kurgu diyen arkadaslar kaynak gosterebilir mi? Yani kurguysa hikayenin gercegi nedir? Bana gayet gercek gibi geldi. Tamamen ponzi muhabbeti iste, 1 iste 3 ver, 5 iste 10 ver, 50 iste hicbisey geri verme.

ne amaçla kullanacağınıza bağlı, iş içinse ben boyutu büyük olmasına rağmen laptopu açma zahmetine katlanıyorum. Ama yatmadan önce yatakta saatlerce boş boş gezinip video izlemek içinse ipad mükemmel bir seçim olur.

Bence kullanim açısından laptop daha rahat

Yatağa uygun olan tablettir. Yastık battaniye bazada uzun süre kalır pek ısınmaz. Notebook ise içindeki fan sebebiyle çok güzel toz toplar ve bu sebeple iyi ısınır arızalanmaya ya da ani kapanmalara daha hazır bir hal alır.
Böyle meseleleri başta olumsuz yönleriyle ele almak lazım.

aslında mantıklı olanı tablet almak ama bende her ikisi de olmasına rağmen eski alışkanlıktan mıdır bilmem, yatakta hala laptop kullanıyorum film izlerken vs.

laptop. yatagin icinde kullanmalik telefonun var zaten, laptop al ki cesitlilik olsun.

macbook air (m1) tavsiye ederim. fansız yapısı ve trackpad'i ile tam aradığınız şey. tableti bir yere yaslamadan (diz vs) yatarak izleyemezsiniz.

Siz ne yapacaksınız, önemli olan bu. Uzun uzun yazacak, Excel dosyalarında çalışacaksanız laptop. İcerik tüketecekseniz(okuma, izleme vs) kesinlikle tablet.

Yatağın içinde iş değil keyif yapacağınızı varsayıyorum: tablet.

Tableti bi yere yaslamadan kullanamazsın diyenler için: Arkasından katlayınca on numero stand olan incecik kılıflar var. Çok rahat olur.

Senin çözümün ultrabook.

Uçak bileti için mi hesaplıyorsunuz?

@kentsakini ürün yükleme için

bu hesapta bi gariplik var ya da ben soruyu anlamadım. 2849 kdv dahil de hariç de hesaplasan 15 zam ve 18 kdv ile 3499'a gidilmez.

2578 TL * 1,15 (%15 zam) *1,18 ( kdv) : 3499

KDV yanlış, %8 desek yine tutmuyor hesap.

3.499,00 TL kdv'siz 2,965.2542, ondan da %15 zammı düşsek 2.578,4819 çıkıyor.

Rakamda hata var herhalde.

pendik yalova vapuru cok daha mantikli ve genelde daha rahat oluyor

Eğer standart otomobil/jip ile yolculuk ediyorsanız 184 TL köprü geçişine ödeyeceksiniz. Bir de bursa çıkışta 60 TL otoban ücreti ödeyeceksiniz eğer gemlikten çıkıp eski yoldan gelmezseniz. Totalde 245 TL falan oluyor.

İlk olarak hayat, bilgisayarın şarj seviyesini sürekli kontrol edip her gün şarja takıp çıkarmayla uğraşacak kadar uzun değil. Bu kadar uğraşmanın anlamı yok. Pil neticede ömrü tükenen bir şey. Bunu uzatınca da 5 yıl uzatmıyorsun. Bu kadar hassas kullanımla uzasa uzasa 1 yıl uzar pil ömrü.

Kullanım olarak sizin kullanım tarzınız aslında ideal. Pile zarar veren iki durum var. İlki pil seviyesinin sıfıra inmesi, diğeri de %100'e çıkması. Sıfıra inmesi çok daha fazla zarar verir bu arada. %100'e getirmek diğer duruma göre fazla zarar vermez.

Pil döngüsünün az olması gerektiği bilgisi tam olarak doğru değil. Şöyle ki pil döngüsü pil kullanımının 100'e ulaştığı anda 1 artar. Yani %80'e kadar şarj ettiniz, %30'a düştü. Sonra tekrar 80'e şarj ettiniz, tekrar 30'a düşünce toplam kullanım 100 oluyor. Bu 1 döngü demek. 0'dan 100'e şarj ettiniz ve bigisayar kapanana kadar kullandınız. Kullanım yine 100 ve bu yine 1 döngü demek. Ama ne oldu? Hem pili doldurdunuz hem de pilin bitip bilgisayarın kapanmasına müsaade ettiniz. Her iki aksiyonda da pile zarar vermiş oldunuz. Pil döngü sayısı eşit ama ikinci durumda daha fazla zarar gördü pil.

Son olarak mac'te ayarlara girip pil bölümüne girerseniz orada 'Optimised battery charging' diye bir seçenek var. Bunu aktifleştirirseniz mac sizin kullanım saatlerinizi öğrenip şarja takılı olsa dahi %80'e kadar şarj eder, kullanmaya başlayacağınız saate gelmeden kısa bir süre önce de %100'e tamamlar. Böylece pil sürekli %100 dolu olarak kalmadığı için ömrü daha geç kısalır.

Bu optimize pil olayı da şöyle çalışıyor. Örneğin siz her sabah 8'de bilgisayarı açıp mesaiye başlıyorunuz diyelim. Gece 12'de de pil %30'dayken şarja takıyorsunuz. Mac bu rutini öğrenip gece takıldığında %80'e kadar şarj ediyor. Sabah 7'ye kadar da %80'de tutuyor. kalan %20'yi de 7-8 arası dolduruyor.

Şunu eklemeyi unutmuşum: Sürekli güç kablosu takılıyken kullanma imkanınız varsa o şekilde kullanın. Masada çalışıyorken pil %80'e geldi dur çıkarayım, 30'a düştü tekrar takayım diye uğraşmayın. Pilin sürekli kullanımı, hep dolu olmasından daha fazla ömür tüketir. Hiç pilde kullanmamak da öyle. Yani siz masada çalışırken/oyun oynarken güç kablosu takılı olsun. Bir yere gittiniz bilgisayarla, koltuğa uzandınız falan o zaman pile geçin. Sürekli pilde kullanmak, sürekli tak çıkar yapmak daha kötü.

ben 2016 pro'yu 5 sene falan neredeyse tamamen takılı kullandım. pil döngüsü 15 mi falandı, hiç sıkıntı da olmadı.

sonra klavyede kronik sorun çıktı geçen sene klavyeyi değiştirirken pili ve alt kasayı da değiştirdiler :D

1800 cycle'lı macbook'umdan yazıyorum, bu kadar stres olmanıza gerek yok, 1000cycle'dan beri cihazım pil değişimi uyarısı veriyor ona rağmen bugün gidip alabileceğiniz herhangi bir windows toplama laptoptan daha uzun dayanıyor :)

@himmet dayi zaten olayın tüm detaylarını anlatmış, bize laf düşmez daha fazla.

hep şarjda kullanın. bu şekilde doğru değil.

Tüm önerileriniz ve deneyimlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Sağlıklı günler :)

Bir de "al dente" adlı githubdan indirilebilen bir 3. parti uygulama var, bununla pilin max dolma limitini ayarlayabiliyorsun, misal devamlı masada prize takılı çalışacaksan pil düzeyini 50-60 a getiriyorsun ve prizden açlışıp pili şaırı doldurup strese sokmuyor. Dışarıya çıkacaksan 80-90 a kadar doldurup çıkıyorsun gibi gibi..Okuduklarımdan anladığım kadarıyla pil ömrünü yiyen faktörlerin içinde döngü sayısı yanısıra sıcaklığa ve yüke maruziyet, bunun yanında %20 altı ve %80 üstü şarjların pili strese sokarak dejenere olmasını hızlandırması mevzuları var.

18 adet çizim yapılması kısa bir iş değil, umarım yapacak boş vakti olan birini bulabilirsiniz.

eğer kendiniz yapacaksanız sanırım kısaca polyline ve hatch komutlarını kullanmalısınız. bir de imajı ölçekli olarak atmak için bir referans ölçüye ihtiyacınız var. bu imajı otoked'e attıktan sonra scale komutu ile referans ölçünüze göre ölçeklemezseniz sonuçta çıkan alanların bir faydası olmaz.

bahsettiğim komutlarla alakalı youtubeda zibilyon tane entry seviye tuto vardır. çizimleri tamamladıktan sonra properties komutu ile açılan bilgi ekranında hatch'i seçerek area'sını öğrenebilirsiniz.

autocad için bir şey demeyeceğim hiç 3d kısmını kullanmadım ancak autocad bilen adamlar için bahsettiğiniz şeyler çerezlik şeyler. sorun şu; bildiğinizi düşünüyorum ancak sormadan edemeyeceğim. yüzey alanı için üçüncü boyutunun da olması lazım malum.

ayrıca bu işi solidworksçüler de yaparlar.

Herkese teşekkür ederim.

@Kent sakini
Tutolarda çok basit komutları bile yerine getirmekte zorlanıyorum. Mesela şekli tutup bir yerden bir yere bile getiremiyorum. Zoom in, out yapmayı bile zor çözdüm.

@blue eyes:
Yüzey alanı ifadesini yanlış kullanmış olabilirim. Açıkçası emin değilim. İhtiyacımız olan şey örnekteki şeklin alanı.

Acemi bir kurcalıyıcı olarak aklıma gelenleri yazayım deneyin sizdeki programda;

önce çizimi netleştirin ve sonra autocad'e import edin çizimi tarayıcı ile. Dijital olarak çiziyorsanız daha kolay.

İkinci aşamada bu çizimi kolayca autocad içinde bir çizime çevirmenin yolu var mıydı hatırlayamadım, yoksa tek tek çizilecekse 18 tane zaman alır. hem de düz de değil kıvrımlı şekiller.

En son BO komutuydu herhalde etrafı kapalı bir alanı tek parça blok haline getiren komut, onu yapınca zaten alan çevresi alanı görürsünüz.

Cad forumlarından yardım alsanız, kendiniz de yapabilirsiniz sanki.

Duyurudan Efe Bey sağ olsun Anydesk ile bağlanıp bana uzun uzun anlattı nasıl yapacağımı.
Çok teşekkür ediyorum.
Vaktinize ve emeğinize sağlık.
Cevap verenlere de ayrıca teşekkürler.

Arkadasa bi yemek bi bira ismarlarsin.

Esnafa 150 200 urune bagli

Hocam ürünü sıfır olarak 300 liraya aldım :) 150-200 liraya montaj mı olur...

Hocam daha 1 ay önce Ikea dan alıp kendim kurdum evet biraz yorucu ama şarjlı matkap bulabilirseniz yarım saate halledersiniz. Eğer yoksa bir de masanız kompleks birşey değilse, her bir saatte bir ayak montaj etseniz 4 saate biter hem de dinlene dinlene :)

@spacevan sorun şu ki benim beceriksizliğim sanırım, bugün kurmayı denedim görünürde oldu ama masa beşik misali sallandı. Üzerine eşya koyunca eminim ki kırılırdı. Ya genel olarak masanın malzemeleri kötü olduğu için öyle sallanıyordu ya da benim beceriksizliğim. Ki bence benim beceriksizliğim.

Bu arada söylemeden edemeyeceğim. Kim bu "ikea etkisinin" mükemmel bir politika olduğunu ortaya çıkartıp tüm firmaları da buna şartlandırdıysa çok ulvi ve güneş görmeyen küfürler ediyorum kendisine. Olması gereken şey, montajsız ürün x fiyat. Montaj hizmeti isteniyorsa x+y fiyat. Şu opsiyonu yapmak operasyonel anlamda şirketleri, markaları ne kadar yorabilir ki?

300 liraya aldigin icin de sallaniyor olabilir dandiktir yani belki de. Ve evet kurulum oyle pahali olur.

Urun nedir link at bakalim en azindan bosuna para vermezsin kurulumcuya degmeyecek bi seyse

@floydian hocam ürün şu;
www.ruumstore.com

Bu tas gibi saglam olmaz ama besik gibi de sallanmaz. Ama hafif bi sallanma hep hissedilebilir.

Kurmaya gelince de evet 150 en az esnaf affetmez. Kolay kurulumlu bir sey bence ama bu

50 liraya peynir bile alınmıyor bu devirde, geldisi gittisi en az 2 saatini ayıracak bir de tanımadığı bir insanla muhattap olacak. o sebeple evet 150-200 liraya montaj oluyor maalesef.

el becerisi olan bir arkadaşınızdan rica edin derim. bira ısmarlarsınız kurulum esnasında. eğer muhafazakar bir bireyseniz şalgam suyu da olur.

@floydian @kent samimi Sorun şu ki, minifix denilen akıllı vidalama var bunun kurulumunda ve ne kadar sıkılsa da sanki hep bir boşluk kalıyor gibi yani klasik vidalamanın verdiği o sıkmayı yapmıyor. Bu dediğim yöntemi hem şarjlı matkap ile hem de klasik tornavida ile yaptım olmadı o oturma anlamında.

Minifixten dolayi sallanmaz. Minifixi oturtur guc uygulamadan nazikce sikarsan yeterli olur. Nazikce dediysem de cok nazik degil :) bi arkadas cagir kurtul hocam

@floydian Ankara'da arkadaş olmayınca el mahkûm oluyorsun hocam :)) duyuruda gelip yapmak isteyen olursa birasını içirir, yemeğini yedirir üzerine dükkandan (şarküteri/mandıra) ciddi anlamda indirimli fiyattan ürün veririm. :)

İstanbul olsa üşenmeyeceğim valla o kadar çaresiz hissettim müdür seni :)

Minifiksleri doğru sıkamamış olabilirsin, sök önce. Başlangıç konumlarına getir minifikslerin somununu.

Sonra minifiks dubellerini de tam ve sağlam yerine oturtduğuna emin ol. Minifiksleri sıkmadna bile yerlerine oturtunca sunta/mdf'ler boşluksuz tam oturmalı.

Dizaynı eksik masanın, arkadan bir 20-30 cm genişliğinde orta destek olsaydı iyi olurdu.

Ama bu haliyle de öyle kolay sallanmaz +1

Telegram varsa interaktif yardım edebilirim.

@John Bloor teşekkür ederim hocam. Bugün öğleden sonra yine deneyeceğim, özelden gelen tavsiye olarak "T bağlantı çektirme" denen zımbırtıyla sağlamlaştırmayı düşünüyorum.

Çok merak eden olduğu için son durum hakkında bilgilendirmek istedim herkesi. :) Masayı kurduk her birleşim/bağlantı noktasından da L şeklinde destekleyici demir ayak taktık. Düne nazaran daha sağlam ve güvenilir oldu ama yine de hafifçe sallanmalar mevcut. Herkese tavsiyemdir üç kuruş daha ucuz olacak diye böyle MDF/sunta malzemeli ürün almayın ne varsa eskilerin kullandığı malzemelerde var. Kendi adıma, kendimin kuracağı herhangi bir ürünü almamak üzerine yemin ettim. Bir daha tövbe diyorum. Yardımcı olan, fikir veren, destek olmak isteyen herkese çok teşekkür ederim. Duyuru ortamı bir başka güzel. :)

Bir ustaya geçen yaz duşakabini 150, banyo dolabını 125 liraya taktırdım. Pazarlık vb yapmadım, kaça takarsın usta dedim, böyle dedi.

İkisini de internetten sipariş ettim, yaşadığım yerdeki esnaf AYNI ÜRÜNLERİ %60 daha pahalıya satıyordu. Param cebimde kaldı.

150 lira normal.

ben korktuğum için kendim değiiştirdim.

aç içini fotosunu çek vermeden. her servise güvenme. googledan yorumlarına bak.

yan sanayi macbook pillerinin alayı çöp eğer orijinal pil takmıyorsanız malzeme çalınmasından daha büyük sıkıntılarınız var.

~Yazıcıoğlunda Kadem bilgisayar var mac tamiri bir kaç arkadaşıma yaptılar iyilerdi bi oraya bakın olmadı. Ama yine de yan sanayi pil ıh diyorum.

Sadece yan sanayi değil, stokta çok beklemiş orijinal pil de sıkıntılı olabiliyor. Apple Troy’dan da bir teklif alın. Ya da benzeri yetkili servis.

bahsettiğin beşiktaştaki servisin adı fotoparça ise, ben orada macbook tamiri yaptırdım ve sonradan dolandırıldığımı öğrendim.

herkesi dolandırıyorlar demiyorum ama benim başıma böyle bir olay geldi.

Anladığım kadarıyla depreme dayanıklılık hususu öne çıkıyor burada.

tabi yerine göre bu görüntü krizi fırsata dönüştürmeye de engel değil:
www.homify.com.tr

tr.pinterest.com

John bloor gelip daha iyi aciklar.

Bence o oda kolonda bitiyor zaten, arkasindaki alani odaya katmis.
Bizim burada da normalde projede balkon yazan ama oda olan yerler var.
Ek alan kazandiriyor sana.

Eskiden proje falan yoktu karaduzen yapiliyordu. Kolonu distan dolasiyordu kafasina gore kaydiriyordu.

tek sebebi kötü tasarım. Salonun ortasında olan kolon evin değerini düşürüyor. Kolon atmak lazım ama projeye öyle başlanmış ki odanın ortasına denk geliyor. tamamen bu. bilgim de ev ararken denk geldiğimiz dairelere dayanıyor. ortada kolon var ve ciddi anlamda kullanışsızlık yaratıyor diye kaç ev daha düşük fiyatlıydı.

O kolon aslında binanın köşesinde normalde, bodrum ve giriş katta.

1. normal kattan itibaren yanlara 1 yola 1,5 metre çıkmaya izin veriyor imar kanunu çoğu yerde. Üst katlardaki bu kolon bu yüzden bu hale geliyor, ne tasarımda ne de statikte o kolonun yeri değişmez.

Kolonu istemiyorsak o çıkmayı yapmayız, e evler ufak mecburen çıkma yapacağız. O zaman da kolona bir çare bulmak lazım.

Ben ve benim gibi gariban ama az da olsa estetikten anlayan müteahhitler küçük binalarda salona denk gelen çıkma köşesini balkon yaparak kolonu absorbe ederiz.

Yatak odasına denk gelen köşeyi de genelde ebeveyn banyosu yaparız, ya da gömme dolap olacak şekilde bırakırız. Mesela uzun tarafını duvarla kapatır ve orayı bir kapakla dolap haline getirme şansı olur.

Bu fotoğraftaki örnekte odanın ortasında kalması çok çirkin, bir tarafı duvar olsa oranın dolap olarak kulanılması kolaylaşır ve göze batmazdı.

Örnek fotolar eklerim birazdan.

Üşenmedim fotoşok yaptım :) Müteahhitin fotoşoku bu kadar olur;

www.hizliresim.com

Dediğim gibi uzun yanı duvar olsa, önüne bir tane dolap kapağı yapılsa o daire çok daha rahat satılır/kiralanır. Kimsenin de gözüne batmazdı. Ama vizyon işte.

Ama tekrar ediyorum, suçlusu ne müteahhit, ne mimar, ne de mühendistir. O kolon statik olarak olmak zorunda, yer de küçük olunca mecbur kalınıyor işte.

Belediyeler imarda bu çıkmaları iptal etse, bir kat fazla imar verse mesela, daha güzel daireler çıkar. Hatta bodrum ve girişe ev yapmayı yasaklasa, orayı otoparka ayırıp kayıp hakları yukarı verse daha daha güzel olur.

Köyünden kente taş çatlasa 30 sene önce göç etmiş bir müteahhitsen ve şansa bala dandik bir semtte bir apartman dairelik arazi bulduysan böyle kolonlar çıkıyor. imar yönetmeliği @john bloor'un açıkladığı gibi bir duruma izin veriyor genelde.

estetikten, kültürden, nitelikli üretimden nasibini almamış bu müteahhit dostlarımız da gidip köylüsü abdullah aganın yeğeni, yozgat bozok üniversitesinden 4 sene önce mezun olmuş mimar hamdullah kardeşimize bir proje çizdiriyor(!). heh işte o proje bu tarz şeylere sebep oluyor.

dandik yonetmelikler ve cahil muteahhitler birlesince odanin ortasina kenef denk gelmedigine sukretmek lazim..

Maalesef anlamsiz seylerden biri... oda kocaman olur anlarim da boyle ne yapacagini bilemiyor insan.

annem ev aldi ve aldigi evin oturma odasi ayni boyleydi. 1/4'luk alani kapatip kapi yapti ardiye olarak kullaniyor. yani sizin ornege gore anlatirsam pencere tarafinda bir kapi var. oda su anda L seklinde ama bence daha iyi oldu.

bende de aynı park asistanı var, aracım 2021. benim araçta gaz ve freni araç yapıyor. park asistanını başlatınca zaten ekranda "ayağınız frende olsun" tarzı bir uyarı da çıkıyor. ama o uyarı frene siz basın anlamında değil, ani bir durum olursa dikkatli olun anlamında.

Passat'ta şöyle bir durum vardı: ilk kalkış gazını sen veriyordun otomatik park için, o gazın şiddeti ne kadarsa o hızla park ediyordu. belki yardımcı olur

bu model son 1 senede çok populer oldu, bir sürü farklı mobilyacı birebir aynı modeli üretiyor. bazısı hem rahat hem şık oluyor ama bazısı da işçiliği ve içerisinde kullanılan süngerinin kalitesinden dolayı pek keyif vermiyor.

açıkçası işçilikten ve doğru sünger kullanıldığından emin olsam kesin alacağım bir model. arkadaşımda bunun mudo concept'ten alınmış versiyonu var, çok beğeniyorum.

Form olarak şu sıra en beğendiğim model bu. Fakat bunun 3 veya 4’lüsü yok mu? Ne L koltuk ne kanepe arada kalmış.

@kent sakini bir ismi var mi bu modelin?

www.enzahome.com.tr

şu resimdeki L koltuğu 4 yıldır kullanıyoruz. Gayet memnunuz.

Bana sorarsan koltuğun ayaklı olması daha iyi (temizleme açısından) yoksa altında pislik birikiyor.

Bir de hangi ürün olursa olsun gidip showroomda denemeden almayın kesinlikle.

Bunun çok benzerini İkea’dan almıştım. Kıvık L koltuk diye bakabilirsiniz. Fena bir koltuk değil.

Seviyenize bağlı. Öncelikle kask gerektirebilecek her aktivitede kask takmak önemli, hayat kurtarabiliyor. Kayakta eğer seviye düşükse ve yavaş kayıyorsanız sürekli kask takmadan da kayabilirsiniz ama pistte hızlı kayan biri ile çarpışırsanız kask hayat kurtarabilir. Ben kask takmayı tercih ederim şahsen çünkü kayakta görünmez kaza çok fazla olabiliyor.

Gözlük zaruri değil. Eğer gözleriniz çok hassas değilse gözlüksüz ya da güneş gözlüğü ile kayabilirsiniz.

senede 1-2 defa uludağa çıkıyorsanız, 2 sene içinde de sıkılıp kayak sporunu bırakacaksanız zaruri değil.

diğer türlü kesinlikle zaruri diyebilirim. sık sık kayan biriyseniz gözlüksüz nasıl kayıyorsunuz? tipide, yoğun siste, hafif karlı havada vs. gözlüksüz kaymak çileye dönüşüyor. her zaman da iyi hava olmuyor dağda.

kask sorusu da biraz şey gibi, "araçta emniyet kemeri takmak zaruri mi?".

Seviyenizden bağımsız ikisi de hayati ekipmanlar.

Mesela durduğunuz yerde bile düşseniz taş, kaya, pist kenarlarında olan engellere çarpma ihtimaliniz var. Başkasının size gelip çarpma ihtimali var.

Kar gözlüğü de biraz hızlansanız o rüzgarda gözünüzü açmanız zor olur, siz zirvedeyken hava bozsa tipi olsa ördek gibi kalırsınız. Takmasanız da yanınızda bulunsun. Ek olarak normal güneş gözlükleri de spor yaparken takılmaz, düşersiniz kırılıp gözünüze girer. Tertemiz kör olursunuz.

Kask güvenlik için, motora da kasksız binebilirsin ama risk almış olursun. Gözlük ise rahatlık, güneş karlarda. Yansıyor gözünü açamıyorsun tepede

Kask kullanmadım ama olası bir kazada hayatını kurtarabilirmiş, benim bilinçsizliğim.
Ama gözlük bence kesinlikle şart. Ben gözlüksüz o rüzgarda gözümü açamıyorum, konforumu inanılmaz etkiliyor. Güneş gözlüğü falan taksan da düşeceksin edeceksin kırılıp kaybolup gidecek, çok konforsuz. Gözlük kesin al bence.

Gözlük için eskiden ucuz yöntem bisikletçi gözlükleriydi. Ama normal kayak gözlüğü konforu yok tabi. Gözlük olması cokmfaek ediyor.

Lise yıllarında ekipmansız kayardık. Hafta sonu dağlarda da; deri ceketle kayan adamları göreceksiniz. Kayıyor mu? Pekala kayıyor.

Ben hayat kurtarmanın yanında konforu ve keyfi artırdıklarını düşünüyorum.

Hava hafif yağışlı ya da hafif rüzgarlı olsa bile gözlüksüz berbat oluyor. Hem bir şeyler kaçıyor, hem de göz çok yoruluyor. Kayak gözlüğü olmayan gözlükler denenebilir. Ama onlar da kayıyor, buğu oluyor, burnunuzu acıtıyor.

50 tl'lik kafaya tam oturmayan kask ne kadar korur tartışılır.

Ama Kask düzen işi. Kasksız kafanız üşür, saçınız ıslanır, bere düşer, kulaklık buz tutar.

gözlük, emniyet açısından kaskın tamamlayıcısıdır. dikkat ederseniz ikisini taktığınız zaman kafanızın neredeyse tamamını bir kürenin içine almış olursunuz. böylece sadece düşme vb. çarpışmalardan korunmakla beraber kafanıza gelecek örneğin bir ağaç dalından, bir batondan vs. da korunmuş olursunuz. yani güvenlik için mutlaka kask + yüzünüze tam oturan bir gözlük şart.

bu sene itibariyle uludağ'da kask takmak zorunlu hale geldi. elbette takmayanlar var ancak gördüğüm kadarıyla çoğunluk kask takmaya başlamış.

Kask da gözlük de emniyet için gerekli. Siz yavaş kayıyor olabilirsiniz ama çarpışma durumlarında kimin kayağının kimin kafasına geçeceği pek belli olmuyor. Benim gözlüğüm mesela çiziklidir. Kim bilir hangi ağaç dalı, hangi kayak çarpmasından korudu beni. Kaskımda da ezik var mesela. O yüzden değiştirmem gerekiyor. O yüzden bakınca anlıyorum gereğini.

Çoğu kayak merkezinde kask artık zorunlu, kask yoksa liftlere binemiyorsunuz.
Zaten güvenlik için takılması önemli.
Gözlük sisli, karlı havalarda daha iyi görmeyi sağlıyor, veya güneşli günler için lensleri oluyor rahatsız ediyorsa.
Onun dışımda hızlı giderken gözler sulanıyor benim o yüzden takıyorum.

normalde normal değildir, türkiye'de normaldir.

cevabıma kızacak arkadaşlar olacaktır ancak şeytanın avukatlığını yaptığımı belirteyim önden;
eğer sen kıdemsiz bir çalışan olarak hakkın olan 2 saatlik mesai hakkını şefinden talep ediyorsan, şefin de mesai saati içinde iş yapmadan boş boş durmamanı talep edebilir. kağıt üstünde bir tuhaflık yok, üslubu yanlış olmuş o ayrı mesele. belki o üslubu takınmasının başka sebepleri de vardır veya sadece eziğin tekidir, onu biz bilemeyiz.

Kapitalist duzende devlet memuru kafasiyla calisilmaz, sektor/ulke/yaka rengi farketmez. Ozel sektorde devam ediyorsan kurallari senin koymadigin bir oyun oynadiginin farkina varman ve girdigin kabin seklini alman lazim. Ortada kilifina uysun diye bazi haklar olabilir ama bu haklari daha en basindan zorlarsan kovulursun sonunda. Ozetle, vakvaklari urkutmeden yoluna bakacaksin. Fazla gurultu cikintilik yapma, yeri geldiginde agirdan al ve bu sekilde dengele. Dengeyi zamanla yakalarsin, acele etme.

eger direk amina kodugumun magazasi dediyse, direk ik sikayet edin. sizi baska magazaya alacaklardir, eger simdi susarsaniz bilin ki daha cok tepenize binecek, ezecek sizi.

Olanları normalleştirmek için söylemiyorum ama müdür esnek davranılmasına müsaade eden yapıdaysa sizin de böyle olmanızı bekliyor genelde. İznini kaydını tam istiyorsan, görev yerinde vazifeni yapmayı bekliyor olarak tam şekilde bekliyor olmak gerekiyor diyor olabilir. Küfürlü şekilde konuşması abes tabi ama gün içinde falso birkaç hareket görmüşse üzerine bu eklenmiştir belki. Devam etmek istiyor da sebeplerine bakıyorsan diye bunları yazıyorum. Yoksa adam böyle ana bacı yaptıysa daha nasıl iletişim normale döner bilmiyorum.

Bütçeniz yetiyorsa doğru düzgün bir L koltuk alın, piyasadaki iyi koltuklar 8 bin TL'den başlıyor.

Eğer bu bütçeyi karşılayamıyorsanız kılıf alıp kaplatın, 200 euro günümüzde çok büyük bir maliyet değil. Zaten bir döşemeciye gitseniz de size verse verse 150 euro fiyat verir, o da olabilir ama ben olsam hazır kalıba göre dikilmiş ikea kılıfı tercih ederdim.

4 3

ikea'nın bahsettiğiniz modeli epey rahat ve kullanışlı bi model. alacağınız en ucuz L koltuk 3-5 ay sonra dağılmaya başlar ve bu koltuğun konforunu size sunmaz. bütçenize göre kılıf, döşeme, örtü seçeneklerini değerlendirin kesinlikle.

biz de koltugu tasima taraftariyiz. dedim en kotu bi sure daha lekelerle idare edersin ne olacak yani.

dedim 300 euro de eski koltuga, zaten satmak istemiyorsun. alirsa uzerine 300 daha koyar yenisini alirsin. (isteyen kisi su anki evine tasinma potansiyeli olan 6 kisiden biri)

tesekkurler

Sgk anlaşması varsa hastanenin karşılar bir kısmını.

Bu kısmı doktorlar daha iyi bilir. Acil servise giriş yapan her hastanın durumu tıbben acil olmayabilir o yüzden ücretsiz değerlendirilmez. Yapılan işlemler sonrasında acil bir durum olmadığı tespit edilmiş olabilir. Ekg sonucu bir şey çıktı mı ? Ritim bozukluğu kalp krizi vs.

SGK'nın bu konuda yaptığı tanım oldukça açık;
"Acil polikliniğine başvuru sonrasında hekim tarafından yapılan değerlendirme ile acil hal kabul edilen kişilere sunulan acil sağlık hizmetlerinden hiçbir şekilde ücret alınamaz. Acil hal tanımı ise ilk 24 saat içinde tıbbi müdahale gerektiren hayatın ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı durumlardır. Bu nedenle sağlanan sağlık hizmetleri acil sağlık hizmeti olarak kabul edilir.Değerlendirme sonrası acil hal kabul edilmeyenlerden ilave ücret alınmaktadır."

Sizin durumunuz özelinde algılamayın ancak belli bir yaşı geçmiş hastaların genellikle evlatlarından ilgi görme yöntemleri kendilerini acile kaldırtmak olabiliyor, bu durum tetkikler sonucu tespit edilirse yapılan işlemler ücrete tabi olabilir. Bu durumu zaman zaman esnetip kötü niyetle kullanan hastaneler de var. Siz hastanızın durumuna göre kendi çıkarımınızı kendiniz yapmalısınız.

Şöyle bir sayfa var. Buradan bi kontrol edin bence.

gss.sgk.gov.tr

muayene ve tetkikler sonucunda acil bir durum olmadığı için sanırım fark alınması normal. Çok teşekkürler.@robin one persie ilettiğin sayfadan çıkan ücretin doğruluğunu kontrol edeceğim.

hayır

Hayır ulaşılamaz, eğer böyle bir durum yaşadıysanız bu durum KVKK kapsamına girer ve dava açabilirsiniz, çok ciddi yaptırımları var. Doktorlar da 2020 itibariyle KVKK sistemine dahiller.

enabız'da sanki bunun ayarı vardı.(diğer hekimler yapılan testleri bişeyleri görsün göremesin diye) Bir kurcalayın.

profil -> güvenlik ayarlarında şu var mesela:
i.ibb.co

Peki hangi şartlar altında doktorlar 3. Şahıslara veya diğer hastane ve doktorlara bildirim yapıyor acaba ?

Enabızda sadece tahlil sonuçlarınız, tanı konmuş hastalıklarınız, ilaçlarını vs görünüyor. Muayene içeriği görünmüyor. Hastane içinde bir branşta muayene olduğunuzda o hastanede çalışan diğer hekimler muayene bilginizi görüyor fakat farklı hastanede ise görünmüyor.

KVKK kapsamında ancak sizin resmi izin vermeniz halinde başka doktorlarla paylaşabilir ancak bu kişisel veri mevzusu çok yeni olduğu ve doktorların geneli de bu konuda henüz çok bilinçsiz olduğu için bilgilerinizi 3.şahısla paylaşmaları için çok bir şart gerekli değil muhtemelen :)

@art pepper bu durumdan emin misiniz yani başka hastanede muayene bilgilerinin görünmemesi durumundan ?

Hekimim, eminim :)
Muayene bilgisi dediğiniz doktorun sisteme kaydettiği sizin şuram şöyle buram ağrıyor gibi dediğiniz şeylerse sadece aynı hastanedeki hekimler görüyor. Enabızda ayrıntılı içerik olmuyor. Tanı, tahlil, ilaç, ilaç raporları vs oluyor.

Teşekkür ederim herkese

yaralanmalı değilse polis gelmiyor. tutanak tutup fotoğrafları çekip dağılıyorsunuz gerisini sigorta şirketleri takip ediyor.

taraflardan biri alkollü, ehliyetsiz vs gibi bir durum varsa o zaman polis çağırmanız gerek yalnız. o durumda da polis gelip işlem yapıyor zaten.

kaza tutanağı tutuyorsunuz. herkes kendi açısından kazayı tutanağa yazıyor. kaza çizimini yapıyor. fotoğraf da çekin plakaların falan gözükeceği ve kazanın anlaşılabileceği şekilde. sonrasında da dağılıyorsunuz. kendi sigortacınıza verin tutanağı ve fotoğrafları. onlar hallediyor.

yukarıdaki arkadaşlara ek olarak, kaza olur olmaz araçtan inip, mümkünse yolda seyreden diğer araçları uyarmak için bagajınızdan üçgen uyarı levhanızı yola koyun, hemen ardından araçları hiç kıpırdatmadan olduğu gibi geniş açılı fotoğraflarla durumu belgeleyin. eğer yol güvenliyse önden, arkadan farklı açılardan ve yolu şeritleriyle ve sapaklarıyla gösterecek şekilde fotoğraflamanız daha uygun olur.

bunu yaptıktan sonra eğer yaralanma, alkol durumu gibi anormal bir durum yoksa, basit hasarlı bir kaza ise araçlarınızı yolun kenarına çekmeyi ve karşılıklı tutanak tutmayı teklif edin diğer araç sahibine. o da onaylarsa araçlarınızı kenara çekip tutanağınızı tutup, geçmiş olsun dileklerinizi iletip gidebilirsiniz.

kalanını diğer yanıtlayan arkadaşların da dediği gibi sigortacınız halledecek.

Sut her zaman en ucuzunu aliyorum. Migros dost veya birsah oluyor bunlar da.

Ayran konusunda kirmizi cizgim sutas. Baska almam. Saglik konusu aynidir bir sey fark etmez ben lezzet kismina bakiyorum.

Ozhisar mi ne öyle bir ayran var. Mümkün olduğunca o

Süt pınar alıyordum. Yoğurt bazen pınar, bazen ada organikti. Son zamdan sonra süt hiç almadım. Migr os yoğurt aldım ama gerçek yoğurt gibi değildi, beğenmedim

Özerhisar +1
varsa birinci tercihimdir.

O yoksa eker. Sütaş ayranın tadı bana güzel gelmiyor.

Süt pek almam ama alırsam Sek alıyorum.

Sütü uzun süredir Migros kutu ya da Dost günlük şişe alıyorum. Yani kendimi bugünlerde değil, daha önceden yoksul hissetmeye başlamıştım. Ama bulunduğum yerde Migros süt artık yok. Hemen mi bitiyor ucuz olduğu için, yoksa diğer markaları satmak için mi böyle, bilmiyorum.
İçin ayran kıvam ve tat olarak güzel. Ama son zamanlarda indirim ve kampanyalara bakıyorum.

Süt için sek veya sütaş’ı tercih ediyorum. Günlük olanlardan.
Ayran’da ise migros’u seviyorum açıkcası. Ama bilindik bütün markaları alırım migros’a gitmemişsem.

sutte sek'ten sasmazdim ama bim'in altin sutu cok guzel. ciktigindan beri ona gectim.
ayranda ise dost ayran'dan sasmamak lazim. ben de cok ayran tuketirim

sütte en ucuz hangisiyse onu alırım
ayranda eker veya migrosun kendi ayranını alırım, zaten migros ayranda eker üretimi.

özerhisar tercih ediyordum ancak artık çok pahalıya geliyor, 20-25tl arası oldu sanırım en son.

eker ayran tercih ediyorum o sebeple.

süt: pınar
yoğurt: sütaş
ayran: yoğurttan kendim yapıyorum

migros hepsinde

Aldığın migros sütü de Torku üretiyor zaten. Ayran için Eker guzel diyebilirim.

süt sek+1
ayranda ise o an elime hangisi gelirse..

Ofisteki bilgisayarımda hem silent click özelliği hem de uygun fiyatı sebebiyle Logitech M110 kullanıyorum. Silent click gerekli değil derseniz B100 de aynı kasa olduğu için yarı fiyatına tercih edilebilir. Hem ergonomikler, hem sorunsuzlar hem de wheel ve click hissi kaybolduğu zaman yenisini takar geçersiniz. Benim ofisimdeki dolapta bunlardan 10 tane stok var bunlardan.

Evdeki PC'de ara sıra oyun da oynadığım için Logitech G102 kullanıyordum, sonra G305'e geçtim, benim maus tarzıma en uygun ve performanslı cihazlar bunlar. Wireless bağlantı istemiyorsanız G102 son derece F/P ürün. 3-4 sene rahat kullanırsınız, ben 6 sene kullandım.

logitech m590 kullanıyorum, canavar gibi alet, çok da ucuzdu ilk aldığımda.

ben de m590 kullanıyorum, aynı zamanda g502 de var. g502'den m590'a geçince attan inip eşeğe binmiş gibi oldum. g502 de yıllardır canavar gibi çalışıyor. tabii ben aldığımda sene 2013 veya 2014'tü :)

Yeri belli olabilir ama klimacilar bir de sigorta istiyorlar sanırım (emin değilim) onu bir sorun klima servisine.

Yakın zamanda arçelik taktırdım. Montaja gelen personel elektrik bağlantısı için ekstra ücret istedi malzeme vs ücretiyle beraber. Teknik dokümanında hangi tip kaç amper sigorta gerektiği vs. yazıyor. Bağlantı yapmak çok zor değil.

normalde elektrik bağlantısı yapmaları yasak ancak ben bugüne kadar 10 klima taktırdıysam 9unda teknik servise elektrik bağlantısını da yaptırdım. iş bitince bahşiş verdim.

zaten elektrik bağlantısı genelde cihazın arkasında kaldığı için elektrikçinin sonradan gelmesi de mantıklı değil.

butun dunya şakır şakır testlerini yaparken guzel ulkemde satisi / kullanimi yasak. o yuzden bildigim kadariyla legal olarak satan biri ve alabilecegin bir yer yok. korsan birinden buldun diyelim, gercek urun olacaginin garantisi yok. yurtdisina giden biri falan getirebilir.

eczanelerde bulunabiliyor bildiğim kadarıyla. baya boğazınızdan burnunuzdan örnek alıp koyuyorsunuz. arkadaşın diğerlerinden daha iyi diyerek aldığı novacheck ag diye bir marka, çok uyduruklar da varmış piyasada. bu arada prospektüsünde gerçekten ingilizce bile yoktu, bayağı kaçak geliyor olabilir ama eczaneden alındı.

eczaneler bir süre sattı bunları ancak artık ulaşmak daha zor. medikalcilere sorarsanız elden satışla bulabilirsiniz muhtemelen.

pahalı

www.amazon.com.tr

Benim de başıma geldi ama gelen giden olmamıştı.

Bence mudahale falan bekleme boşuna. Biraz fazla manevra yaparak çıkarsin, simdiden basla beklemeden.
Araba direkt senin tampona dayanmadiysa yani bildiğin tampona dokunuyor değilse cikarsin. Silecekleri de kaldır cikarken adamin.

sakin bir günde yakındaki devriye polisi geliyor ve araç sahibine kayıtlardan telefon ile ulaşıyor. gerekirse insiyatif alıp aracı çektiriyor.

ama bugün yılbaşı, muhtemelen bütün teşkilat bir yerlerde görevlidir, çok acil durumlar dışında gelmeyebilirler.

112 yi arayıp araç sahibine ulaşılmasını isteyebilirsin telefon kayıtları var plakaların. Çevreye sorup bulabilirsin belki

1. evet normal. bunun yapılmasının bir sürü nedeni var.
2. o tip arsaların bir kısmı 1980'lerde falan gazetelerin kupon karşılığı dağıttığı arsalar. öyle olmasa bile gayrimenkullerden hisse şeklinde alabiliyorsunuz. ama insanlar kullanım hakları, ortalık vb. problemli olabileceği için tercih etmiyorlar. onun yerine kooperatif kuruyorlar, böyle düşünün...

Olay şu; örneğin 1960 senesinde sarıyer zekeriyaköy bölgesini düşünün, orada 1000lerce bitişik ve düzensiz parsel vardı ve hepsi tapuluydu, buna kadastro parselasyonu deniyor. Ancak zekeriyaköy'e imar geleceği zaman şehir plancıları oturup bu parsellerin içerisinden uygun şekilde yol, park, hastane vb. kamulaştırmaları yapıp düzenli parselleştirme çalışması yapıyorlar. Her arsadan alanının %40'ına kadar kamulaştırma yapma hakkına sahip devlet. Yani orada bir kadastro parseliniz olsaydı, imar geldiğinde arsanızın tapudaki koordinatlarına mümkün olduğu kadar yakın bir bölgede, yanında yol, park vb. kamu alanları bulunan şekilli bir parseliniz olacaktı ve parseliniz küçülecekti, buna karşılık imar geldiği için değerlenecekti.

Tüm bu imar çalışmaları esnasında matematiksel olarak her parselden 5-20 m2 arası bir atıl alan çıkıyor çünkü düzenli bir kent planı oluşturulurken her parsele tam tapu alanında yazan m2 alanını vermek teknik olarak mümkün olmuyor (veya yapay zeka falan gerekir bunun için). Bu durumda imarlı bütün tapulu parsellerden artan bu m2'leri belediye bölgeye yakın bir yerdeki dev hazine arazilerinden birine dağıtıyor. Bu hazine arazileri genelde orman, verimsiz arazi vb. bir parsel olur. Bu sebeple 1000lerce farklı tapu görürsünüz.

Biraz uzun anlattım ama enteresan bir konu ve kısaca anlatması zor

İskelenin oradan etiler dolmuşu var, kuruçeşmeden de geçiyor. Bunun haricinde en az acılı yol normalde taksi olur derdim ama malum istanbulda taksi bulmak (hem de kısa mesafe) artık imkansız. Siz yine dolmuşa binin bence.

dolmuştansa otobüs daha mantıklı. deniz müzesi durağına gidin, üstünde sarıyer, baltalimanı veya istinye yazan otobüslerden birine binin. buradaki duraktan geçen bir sürü otobüs kuruçeşme'den de geçiyor.

aslında çok karışık bir durum yok. şahıs şirketi kuracaksınız(limited şirket vs. de olabilir tabi ki de işi anlatışınızdan ilk etapda şahıs şirketi avantaj olacaktır gibi duruyor buradan) freelancer size fatura kesecek aldığınız hizmet için, siz de artık o işi her kime satıyorsanız ona keseceksiniz. kdvnizi verginizi ödeyeceksiniz o kadar.

soru freelancer'ı çalışan gibi göstermem gerekiyor mu falan ise soru öyle bir durum yok. size hizmet faturası kesecek, siz de verdiğiniz hizmete fatura keseceksiniz.

Freelancer kişinin şahıs şirketi olmalı ve size fatura kesmeli. Siz de hizmet gideri olarak vergiden düşebilirsiniz bu faturayı.

Eğer freelancer kişinin herhangi bir şirketi yoksa birkaç seçeneğiniz var, genelde piyasada elden para ödenerek kayıt dışılığa gidiliyor ama o durumda siz freelancera ödediğiniz parayı gider gösteremeyeceğiniz için kendi işvereninize fatura kestiğinizde vergi anlamında zarara uğrarsınız, bunun yanında freelancer kişi bir tanıdığının şirketinden fatura kesebilir ki bu da pek yasal bir yol sayılmaz. Son olarak gider pusulası diye bir olay var ama detayını ben de bilmiyorum.

Çünkü içinizde aşmanız gereken bir bariyer var, henüz aşamamışsınız. Pratik yaptıkça olacak.

cevabı kendin vermişsin işte, pratiğin olmadığı için konuşamıyorsun. pratik yaptıkça konuşursun.

icinden degil, sesli konus. kendini duydukca alisacaksin. youtube'daki interview gibi videolari izlerken, cevap asamasinda durdurup kendi cevabini sesli vereblilrsin.

diger bir yontemde, 15-20 tane cok sorulan soruyu yaziyip, sonra bunlara cevap yazmak ve bunlari sesli okumak.

tabi en guzeli, imkan varsa baskalari ile diyalog kurmak.

Arkadaşlarınızla ya da sevgilinizle/eşinizle her gün belli bir süre boyunca sadece İngilizce konuşun. Çok faydasını göreceksiniz.

Pratik yapabileceğiniz online uygulamalar var, orada karşınıza çıkan ingilizce konuşan kişiler zaten sizin gibi insanlarla konuşmaya hazır ve alışık, sizi de rahatlatırlar ve korkunuzu yenmeniz daha kolay olur

Discordda büyük bir İngilizce sesli sohbet kanalı var. Tipler genelde kuzey Afrikalı, Arap, Rus çok az da Avrupalı var ama çok iyi sohbet edenler çıkıyor aralarında. Sen konuşmayınca seni de konuşturmak için gaz verenler oluyor don't be shy bro diye :) O tarz sesli kanallarda insanlarla konuşmak bir nebze faydalı olabilir.

çünkü ülkemizde dil öğretilmiyor bir dil sınavından nasıl yüksek not alınacağı öğretiliyor. senin bir suçun yok. bugüne dek öğrendiklerinin dışında dil nasıl konuşulur konusu üzerine yoğunlaşman gerek. aynı durumdayım. bir de hata yapmaktan korkmamak lazım. içimizden konuşurken genelde bildiğimiz konular üzerine bildiğimiz kelimelerle konuşuruz ama karşımızda biri varken vereceğimiz cevap bazen bilmediğimiz kelimelerin de kullanılmasını gerektiriyor ve bunun paniğini yaşıyoruz.

Verilen tavsiyelerin çoğuna katılıyorum ama birkaç ekleme yapmak istiyorum:

- Okuyup yazabiliyor musunuz? Eğer rahatlıkla okuyup yazamıyorsanız bu konularda da kendinizi geliştirmeniz lazım. Seviyenize göre okuma kitapları (stage kitapları) ile başlayabilirsiniz okuma için. Ben ingilizce iki gazete takip ederek, ilgimi çeken konuları ingilizce kaynaklardan okuyarak ve bazı kitapları ingilizce okuyarak geliştirmiştim okumamı. Yazma için ise derslerde gereklilik oluyordu. Siz de kendi kendinize fikirlerinizi, anılarınızı vs yazmayı deneyebilirsiniz.

-Listening de gerekli yine. Ben ingilizce filmleri-dizileri izleyebildiğimde konuşmamın da düzeldiğini fark etmiştim. Bahsettiğim telaffuz değil, gramer, cümle yapısı, kalıplar vs. Listening konuşurken ingilizce düşünebilme yetisini ve kastırarak ve düşünerek değil refleks olarak cümlecikleri, kalıpları, kelimeleri kullanabilme yetisini artırıyor. Ben önce belgeselleri ingilizce alt yazı ile izleyerek başlamıştım. Sonra altyazısıza geçtim. Sonra da dizi filmleri aynı şekilde ingilizce alt yazılı ve altyazısız izledim.

-İngilizce-ingilizce sözlük kullandım ve kelimelerin tanımlarını okumaya özen gösterdim. Aynı şekilde durup dururken bildiğim kelimeleri kendi kendime konuşarak tanımlamaya çalışıyordum. Mesela door'un tanımını yapmaya çalışıyordum. Bu hem alakalı diğer kelimeleri öğrenmemi sağladı hem de cümle kurma yetimi geliştirdi.

-Bundan sonrası direkt pratikle alakalı. Bu yukarıdakilerle en azından iletişim kurabilecek kadar konuşabiliyordum. Okulda filan da kullanınca biraz daha gelişti konuşmam ama iş hayatına başlayınca mesela bir Hintli ile, bir Fransız ile vs telefonda konuşmam gerektiğinde zorlanmıştım çok. Türkçe bile zor anlıyorum telefonda. Bu tip şeyleri de ingilizce telekonferanslar, toplantılar yapmam gerektikçe geliştirdim.

-Tüm bunların sonunda telaffuzum iyi değil mesela. Telaffuzu iyileştirin ama mükemmel yapmak için mutlaka yabancı ülkede yaşamak gerekiyor çoğu kişiye. Ben telaffuzun aşırı önemli olmadığını düşünüyorum. Düzgün cümle kuruyorsanız anlıyor karşı taraf genel olarak. Sizin için telaffuz önemli olsa da telaffuzu temel seviyede yapıyorsanız bence önce yukarıdakileri halledin sonra telaffuza dönün.

Taşıma, depolama maliyeti olabilir. Üretici belki direkt fabrikadan gönderiyordur. Fabrikadan satış mağazasına gitmesi için taşıma maliyeti var. Aynı zamanda satış mağazasında kira maliyeti var. Garanti farkı da olabilir. Satış sonrası destek de olabilir kurulum için.

vivense yemeksepeti gibi, neden yemeksepetini kullanmak yerine tek tek restoranları aramıyorsanız aynı sebepten vivense'yi kullanıyorsunuz.

buna ek olarak kötü kullanıcı deneyimi sunan ve sürekli problemli ürün tedariği yapan firmaları ekosistemlerinden uzaklaştırarak müşteri memnuniyetini yüksek tutmaya çalışıyorlar. tabiki bu problem yaşamayacağınız anlamına gelmiyor.

Bir sebebi yok. Tedarikci demek ki vivenseye daha pahaliya veriyor. Tam tersi olan durum da bulursun.

ben 3+1 mutfagi da amerikan olmayan bir bi yerde oturuyorum yaklasik 20. katta falan. fikirtepe civarinda butun sehir gozukuyor, eglenceli bence. camlar kirleniyor bazi siteler disardan temizliyor, bazilari temizlemiyor.

30-50 m2 sikici gercekten.

o kadar kucuk bir daireyse sehir merkezinde, sokaga adim atinca her turlu olanaga erisimi olan bir konumda olmasi lazim. rezidansta hem izole hem de minicik daire cekilmez.

Rekorum 16. kat studyo daire, 20m2 falandi. Bekar/ogrenci falan iken etkilemez zira evi otel gibi kullaniyorsun. Bence 5-6 kattan sonrasi "insancil" degil, o katlara kadar agaclar ulasabiliyor, ustune cikinca agactan topraktan kopuyorsun.

Ferah. Artısı bu.
Bir diğer artısı da bina içi spor tesisi.
Eksileri;
Bin küsür insan aynı binada. Ürkütücü. Mesai saatleri içerisinde 20 dakika asansör beklemeniz olası.
Sürekli moto kurye sirkülasyonu mevcut.
Camlar yılda bir asansör iskele yardımı ile temizleniyor genel olarak.
Airbnb, günlük kiralık 'hangi rezidans olursa olsun' had safhada.

25. kattayım, perdeyi sadece gün batımında çalışıyorsam güneşin gözümü almaması için kullanıyorum. ev geniş olduğu ve balkonlu olduğu için rahatım.

45. katta çok yakın arkadaşımın evi var, o kattan dolayı balkona veya tam açılan pencereye sahip değil, evi 90-100m2 ama pencere açılamadığı için 30m2 gibi hissediyorum o eve gittiğimde. camlar 2 ayda 1 kez dağcılar tarafından tertemiz siliniyor, o konuda bir problem yok. komşuluk ilişkisi yok, güvenlik çok sıkı, havuz ve spor salonu hizmeti var, kuru temizleme, market vs. 1 mesajla kapıya gelip kapıya getiriyor ürünleri.

iyi tarafları da var kötü tarafları da var. yaşam tarzına bağlı.

Oturduğum rezidansta ses yalıtımı hiç iyi değildi, ayrıca en üst kattayken kış mevsiminde bulutlardan manzara görünmüyordu. Komşular eline sonradan para geçen görgüsüz tayfadan değilse keyifli, değilse işkence.

önü açık bir binada, 26 katta, 70 m2 2+1'de oturuyorum cevaplayayım.

- perde kullanmamak, sürekli güneş ve gökyüzü görmek mükemmel bir şey.
- günün bir kısmını dışarıyı seyredip müzik dinleyerek geçiriyorum.
- güneş evin içine doğuyor, evin içine batıyor. o yüzden yazın aşırı sıcak oluyor evin içinde bronzlaşıyorsun, klima şart bu bir eksi.
- camlar büyük ve geniş olduğu için evin her yeri hep ışık alıyor, o yüzden evin küçüklüğü psikolojik olarak darlamıyor. bizimkinin 2 katı büyük ama ışık almayan evler gördüm, içinde durulmuyor güneş çok önemli.
- hayatını evinin küçük olduğuna göre belirliyorsun, ikea evi gibi yaşamaya alışmak zorundasın. misafir odam olsun, bir sürü eşyam olsun kafasındaki insanlara göre değil. ya da 50 kişi toplanıp parti yaparız dersen büyük rezidans dairelere bakman lazım ki epey pahalı.
- otopark, güvenlik spor salonu havuz vs'yi saymıyorum ama benim için çok önemli bir kriterdi.

en büyük eksisi --> gürültü kirliliği. yukarı çıktıkça şehrin tüm uğultusu sende toplanıyor. 20 sokak ilerideki egzos sesi bile geliyor. cam kapalıyken sorun değil de açıkken can sıkıcı.
diğer eksisi --> camlar tamamen açılmıyor gökdelen yönetmeliği gereği, hatta bazı dairelerde cam hiç açılmıyor. bizim 2 oda hiç açılmıyor, ek havalandırma var.
bi diğer eksi --> camlar yılda birkaç kez siliniyor, temizlik takıntın varsa sıkıntı, sürekli güneş evdeki tüm kiri tozu gösteriyor.

ben çok merak ediyordum, 4 senedir falan yaşıyoruz acayip keyif aldım, o yaşı da geçtim bir dahakine şehirden uzak ama villa tarzı bir yerde yaşamak istiyorum. istanbulda merkezi bi yerde yaşıyorsan ve ortalama üstü gelirin varsa, eski kafa takıntıları olmayan modern bi bireysen, aidat ödemek falan koymayacaksa bence mükemmel bir tercih.

Beni yoran ya da yoracak şeyden pes ederim. Daha doğrusu vazgeçerim. Az enerjiyle çok verim alma taraftarıyım.

Cem Yılmaz'ın bir gösterisinde anlattığı bir olay var. Cem Yılmaz abisine "sen de komiksin, neden sahneye çıkmıyorsun" demiş. Abisi de "sen milyonlara seslenmeyi tercih ettin, ben etmedim" demiş. Bence gayet güzel bir cevap. Bazen başarılı olmak tercih edilmeyebilir.

Örnek olarak gitar kursuna gitmiştim ama eğitim çok verimli olmadı. Başarısız oldum diyemem ama başarılı oldum da diyemem. İstesem saatlerimi harcayıp öğrenirim ama bunu tercih etmiyorum. Çünkü başarı demek emek ve zaman karşılığında bir şey almak demek. Ben alacağım şey için emek, zaman harcamayı tercih etmiyorsam, başarılı olmanın katkıları istediğim seviyede olmayacaksa başarısız sayılmam.

Kendini ne kadar tanıdığın, mental bilincinin yüksekliği gibi pek çok değişkene göre bu sorunun yanıtı değişir. Bence en doğru cevabı kendi içinizde bulursunuz.

Kimi insan vardır, kendisinden çok daha deneyimli ve başarılı insanlardan başarısız olduğuna dair pek çok feedback almasına rağmen bilinç seviyesi yetersiz kaldığı için durumun farkına varmaz ve beceremediği işe hayatı boyunca devam eder. Hayat boyu mutsuz olur, hayat boyu başarısızlığına başka şeyleri bahane eder.

Kimi insan da içerisinde bulunduğu durumu doğru analiz edebilecek mantık ve bilinç seviyesine ulaşmıştır, durumu pozitif ve negatif her açıdan inceler ve başarılı olmak için ayıracağı vakit/nakit gibi konuları tartıp doğru kararı verir. Eğer yeterince emek verdikten sonra o işte bir noktaya gelebileceğine inanırsa ve bunun sonucunda elde edecekleri de bu sürece değecekse zorlamaya devam eder. veya tam tersi...

Eğer ilk bahsettiğim tipte bir insansanız zaten bunu asla bilemeyeceksiniz ve burada yazılanların sizin için bir anlamı olmayacak. Ama ikinci sırada bahsettiğim tipte biriyseniz en doğrusunu biz değil, siz bilirsiniz.

Yolunuz açık olsun.

"Quitter" diye bir terim var bilirsiniz. Tam bir başarısız etiketi.
Şimdi bakınca çok da keyif alarak yapmıyorsak bir şeyi, istemeye istemeye yapmaktansa "bırakma" olmasa da değiştirmek, dönüştürmek daha mantıklı geliyor.

Benim bıraktığım da oldu bırakmadığım da. Bırakmadığım bazı şeyleri daha farklı yapsaydım olurmuş dediğim oldu, bıraktığım bazı şeyleri de aslında yaparmışım ve devam etsem şuan daha farklı noktada olurdum dediğim de. Genelde istesem yapardım ve yeterince istemedim diye düşünüp o zaman neden istemediğime ve şimdi neleri istediğime, neyi sevdiğime odaklanmayı seçtim. Aslında yeterince sevilmeyen ya da alışılamayan şeyden vazgeçmek de hep daha kolay olan galiba.

"Ayran gönüllü" de statükocu sıkıcılar için bir etiket:)

isteyip alamadığım/başaramadığım bir şey yok. vazgeçmişsem zaten istememişimdir. buradan bakınca pes edenlerin de yeterince istemediklerini düşünürüm. ve yeterince istememek zayıflık da değildir eksiklik de. sadece istemiyorsundur işte o kadar. o yüzden vazgeçme cesareti/hürriyetine sahip olmak da güzel. zira istememesine rağmen başarmak için uğraşanlar bunu başkaları için yapıyordur. bu da kendin olamamak olduğu için asıl zayıflık/eksiklik budur.

bende de var. pısırıklık bence. çok uğraşıp başaramama korkusu.

Bu çok genel bir soru ve aslında kişi ya da olay örgüsü üzerinden konuşmak gerekir derim ben.

Ben iş, eylem anlamında değil de insanlardan görece çabuk vazgeçiyorum diyebilirim, yani o insana vereceğim emeğin -bir şey anlatmak, öğretmek vs.- alabileceğim sonuca degmeyecegine çabuk karar veriyorum.

Diğer konularda "mı" olarak sorduğun her şeye evet demek mümkün, ondan dedim somut bir şey ya da biri gerek diye.

Ortak bir çatı altında toplamaya çalışsam, herhalde o işi sonuclandirmayan kendini tercih etmektir hepsi. Çünkü sonuca ulaştığında da "sonuca ulaşan sen" olursun ve onun getirileri vardır. Mesela ozguvensiz degilsindir artık, mesela guclusundur artık, mesela başarısızlıktan korkmamis birisindir artık...

sözün özü, olmak ya da olmamak meselesi bu.

Yetiştirilmeyle alakalı sanırım biraz da. Ben bir hedef koydum mu ulaşırım mesela, er ya da geç. Başarısız olmaktan korkmam da, vazgeçmekten korkarım diyeyim. Asıl başarısızlık vazgeçmek çünkü bana göre. Böyle söyleyince çok iddialı veya havalı bir şey gibi duruyor ama pek öyle değil.

Bazen insanın mutlu ve huzurlu olması için vazgeçebilmesi gerekiyor. Ben vazgeçemiyorum, illa bir önceki denememdeki eksikleri bulup, düzeltip, tekrar denemem gerekiyor. Bu esnada gerçekten bunu istiyor muyum, bunu yaparken mutlu muyum bir kenara konuyorum. Evet hedeflerine ulaşan, dışarıdan başarılı görünen insanların bir özelliği bu genel olarak.

Ama başarıyı nasıl tanımladığınıza bağlı. Kendi çocuğumu böyle yetiştirmek istemiyorum mesela. Asıl başarının mutlu ve huzurlu olmak olduğunu öğretmeye çalışacağım.

Öte yandan, sizin sorduğunuz da sanırım aslında bu, en küçük başarısızlıkta vazgeçmek de bir problem. Yani aslında gerçekten istediğiniz bir şeyi en küçük pürüzde bırakmak. Bence iki uçta da özgüven problemleri yatıyor, sağlıklı özgüvene sahip ve kendine değer veren bir kişi, durumları değerlendirip, kendisini merkeze alıp, buna göre en doğru kararı verebilmeli. Ben bu yönde adım atmaya çalışıyorum ama kolay değil elbette..

Çabuk pes etmiyorum ama path dependence denilen döngüye çok giriyorum. Bu noktalarda inat etmem beni yoruyor, yıpratıyor.

Self coping mechanism diye bir sey var ya o yani. Biraz ugras olmazsa "amaan istesem yapardim" deyip vazgec.

herkes uzaktan mı çalışıyor doğru mu anladım?

mesela hetzner'den aylık 15€'ya 200gb vps kiralayın. en kötü ftp üzerinden paylaşırsınız. yoksa tarayıcıdan olsun derseniz çeşitli ücretsiz çözümler var: filebrowser, nextcloud, seafile vb. bunları ubuntu üzerinden docker ile kolayca kurabilirsiniz, sadece ayarları belki biraz uğraştırabilir.

evet hocam proje için uzaktan çalışıyoruz. verileri servera aktarıp isteyen istediği zaman girip bağlansın istediğini arasın derdindeyiz.

hocam hicbir detay vermemissin ki

malheiros'un dedigi gibi kurulumla bilmemneyle ugrasmayayim, web uzerinden browse edeyim, herkesin kendine ait sifresi olsun, yetkilendirmeleri istedigim gibi ayarlayayim, disaridan birine sifreli ve sureli link vermek istiyorum dersen >>> fileorbis

109gb'lik data herkesin bilgisayarinda bulunsun, degisiklikler herkeste aninda sync edilsin diyorsan >>> aerofs

Google drive veya Microsoft one drive ile yıllık 115 liraya 200 GB alın. Dosyalarınızı güzelce yükleyin. Paylaşım ayarlarınızı yapıp bir güzel paylaşın. Sorunsuz yöntem bu. Koca şirketler bile artık böyle yapıyor. Server kurma ve onun masrafları size göre değil

kiralama seçeneklerin;

vps kiralayabilirsin.
onedrive kullanabilirsin.

benim önerim, qnap veya synology nas cihazı alıp dosya paylaşımı yapmak. bu cihazlara uygulama falan da kuruluyor. hatta sanal makina bile çalıştırılıyor. bir bak derim.

yine de her gün duş alıyorum. günlük hayatta buna alıştıktan sonra 1 gün duş almayınca kendimi çamur gibi hissediyorum.
çok nadiren yataktan neredeyse hiç çıkmadığım bir gün olursa 1 gün duş almadığım oluyor.

Gün aşırı. Saçım yağlanıyor çünkü mecburen alıyorum. Bazen her gün.

evden çalışıyorum, bazen günlerce evden çıkmadığım oluyor, istisnasız her gün duşumu alıyorum, 1 gün bile duş almasam kendimi iğrenç hissediyorum.

2 günde 1

çok sıcaklar ya da üstüste yapılan (yüzme gibi) aktiviteler, bazı yaz dönemleri falan hariç hiç bir zaman her gün duş almamış olabilirim. cildin ve saçın doğal dokusunu ve yağ dengesini kötü etkiliyor bence. sürekli evdeysem ve özel bir durum oluşmamışsa, üstüste 3 gün duş almayabilirim diyebilirim sanırım.

ihtiyaç insandan insana değişebilir diye düşünüyorum. bazı insanların gerçekten her gün duş almaya ihtiyacı da oluyor olabilir, herkesin cilt tipi, vücut yapısı falan farklı sonuçta. ama haftada bir biraz abartıymış.

hergun, cikmak cikmamak farketmez.

kokmuyorsam terlememişsem pis değilsem ve evden çıkmıyorsam ev halkı da rahatsız olmıyorsa haftada 1 ideal
çocukken de öyle değil miydi zaten?
ayrıca saçın dönem dönem kendi yağıyla yağlanması çok faydalı. azıcık de su tasarrufu olsun evde yalnızsanız her gün duş gerekli olmadığı gibi cilt ve saç için inanın sağlıklı da değil.

herhangi bir gün belirlemiyorum. saçım yağlanırsa, terlediğimi, kirlendiğimi hissedersem oluyorum. bu bazen günlük bazen de 3-4 gün arasında olabiliyor.

Kışın 2gunde 1 yazın her gün

troll cevap sanacaklar ama daha önce yaptım. 1 sene.

Ekstrem 1 durum yoksa kışın günde 1 yazın günde 2 den başlar havanın sıcaklığına göre devam eder.

Ama evden çıkmadığım gün kışın sadece şampuanlanip çıkarım. Yazın 2. Duştan itibaren sadece soğuk suya girmek şeklinde cereyan eder vs

Normal düzenimde 2 günde 1 alırım. Arka arkaya duş alacaksam da duru su ile yalnızca gereken bölgeleri sabunlayarak duş alırım.

Pandemide 3 e ve 4 e çıktığı oldu. Saçım yağlandı ama vücudum kokmaz zaten benim.

Her gün aldım/alıyorum. Aksi düşünülemez.

2-3 günde bir disari dikip cikmamaklar alakasi yok bu durumun. haftada bi ne la ilkokul ögrencisi gibi:)

2-3 günde bir.

Spor yaptığım için yine her gün. Spor yapmasam da her gün. Disiplin sağlar, işe ve hayata güzel bir başlangıç. Sağlıklı rutin çok önemli.

3 numara sacim var, evden calisiyorum ve terlemediysem 4 gunde 1 dus alabilirim evet tsk.

Pis oldugumu da zannetmiyorum yazin her gun yikanirim. Benim dus alma kriterim sac yaglanmasi ve ter kokusu. Bunlar 1 gunde olursa 1, 4 gunde olursa 4 gun sonra dus almis olurum.

Duş her gün alıyorum da saçımı 2 günde bir yıkıyorum; lisede her gün saç yıkamaktan dermatit olmuştum, doktorum çok kızmıştı. O zamandan beri her gün yıkamak yerine ara veriyorum.

majorun de majoru depresyondan muzdarip oldugum zamanlar birkac ay banyoya girmedigim oluyordu. normalim iki-uc haftada bir falandi. yillar gecti, depresyon hala devam ediyor fakat kendimi zorlayarak iki gunde bire sabitleyebildim. yani bu depresyon oyle bir sey ki adami banyoya sokmuyor cok ilginc. ha bu arada dus konseptini hic sevmedim ben. keselenerek yikaniyorum.

Ayda 1-2 defa
Arabayı her pazar

yazın terleyen biri olduğum için her gün alıyorum

kışın evden çıkmadığım dönemlerde üç dört günde bir. Evden çıktığım zamanlarda iki günde bir gibi

Son 25 yıldır kar yağmur çamur demem, yataktan bile çıkmayacaksam yine de her gün. Sadece sezeryan doğum yaptığımda ara verdim onda da mutlaka saçımı yıkayıp vücudumu sildim.

spor yapmasam 4-5 gune kadar cikardi heralde ama spor yaptigim icin aliyorum.

Her gün tabii ki. İnsan oturduğu yerde kendi kokusundan rahatsız olur, haftada bir ne demek? :D

iki günde bir, maksimum üç. Dışarı çıkınca da benzer yapıyorum zaten, yalnız bazen "sadece vücut" veya "sadece saç" yıkadığım ara günler olabiliyor.

Her gün duş alma gerekliliği hisseden ve kıyafetlerini bir kere giyip yıkayanlar ya çok terliyorlar veya çok vücut kokuları mı var nedir, bu insanlar kendinden çok iğreniyor kendilerini çok pis görüyor gibi geliyor bana.

ben her gün duş alırım. evden çıksam da çıkmasam da. duş almadan kendimi rahat hissedemiyorum.

2 günde 1 alıyorum max. çıkmak çıkmamak fark etmez.

Edt, Edp farkına bir bakmak lazım.

Almamaya dikkat edebilirsin. Sevilden alinir da diger firmalara guvenmezdim ben.

çiçeksepeti'nde daha önce aldığım ürünler korsan çıkmıştı. hatta burada çok detay vermek istemediğim bazı illegal şeyleri satın almak istersem ilk oraya bakıyorum. muhtemelen satılan ürünleri diğer firmalar kadar iyi denetlemedikleri için orada öyle bir sektör büyümüş. diğerleri için bir yorumum yok.

Çiçeksepetinde adidas ayakkabılar var hep çakma. O yüzden güvenmiyorum. Otekileri bilmem

Her isteyenin satıcı olabildiği yerlerden KESİNLİKLE parfüm almam.

Biri Avrupa'dan bile ucuz biri ya avrupa ile ayni fiyat ya da daha pahalı.
Türkiye'de döviz ile giren bir ürünün Avrupa'dan çok daha ucuza satilacagina inaniyorsaniz alin ama sahte cikacak.
Eskiden çok iyi siteler vardi ama çoğu gitmiş gibi son yillarda.

seçeneklerde yok ama bana bir tek sephora güvenilir geliyor. boyner ve sevil e de güvenmiyorum.

Beymen ya da Sephora.

Apple.com'dan alıp bekliyorum ben.

Cok acele degilse o kadar pahali bir seyi baska saticidan almazdim

Başka satıcı apple yetkili satıcısı ise bi sıkıntı çıkmıyor, ithalatçı garantisi gibi bişey değil.

Pt'de stok sıkıntısı var bu aralar yenilenir mi o da meçhul, apple bekliyeceksiniz ister istemez gibi gözüküyor.

Apple sitesinden bulunduğunuz konumda almak istediğiniz ürüne göre yetkili satıcıları listeliyor onları da sıklıkla kontrol edersiniz o arada.

locate.apple.com

Apple sitesinde yazan teslimat tarihinden daha erken gelebiliyor. Ben her koşulda apple’ı beklerdim

kiz arkadasa sormak en iyisi. ilk adimi karsidan bekleyebilirsin ama. yumruk uzatirsa yumruk, el uzatirsa da el opme ya da sikma seklinde. kendiliginden hallolur gibi.

tokalaşmak yeterli diye düşünyorum

o toka yaparsa yumruk yapın, yumruk uzatırsa siz toka yapın. böyle böyle akşamı edersiniz. ohh miss.

Direkt yumruk uzatırdım ben olsam.

Corona olmasa da ilk tanışmada müstakbel kayınpederin elini hemen öpme bence. Just sayin

@gunah mg012 ben öyle taş kağıt makasa çeviririm olm olayı hsadfus

başınızı eğip selam verin, hafif tebessümle "malum virüs var öpmiyeyim" deyin.

Eşim şimdiye kadar bir kere bile ne annemin elini öptü ne babamın. Böyle bir girişimi olmadı, iyi ki de olmadi; bizimkiler depresyona girerdi.

Sizin durumunuzda zaten Corona da var tokalasip merhaba demek yeterli bence gayet.

virüs olayından bağımsız olarak her ailenin dinamikleri farklı oluyor, bazı aileler bu el öpme olayına çok önem verirken bazı aileler de tam tersi rahatsız olabiliyor. bu soruya aslında en doğru yanıt verecek kişi kız arkadaşınız.

virüs konusunda ise, ben ayda bir aile ziyareti yaptığımda kendi anneme babama bile sarılmıyorum öpmüyorum, virüs var risk almayalım diyorum, onlar da zaten aynı şekilde düşünüyor. sizin yerinizde olsam sıcak bir gülümseme ve vücut dili ile kafa selamı verir virüs var kusura bakmayın, nasılsınız vs diye tanışırdım heralde.

İlk buluşmada biz el öpmedik. Kafa selamı verdik karşılıklı. Artık evlendik. Her gördüğümde ele yapışıyorum hacı. İslak ıslak oh

virüs olayından bağımsız olarak her ailenin dinamikleri farklı oluyor, bazı aileler bu el öpme olayına çok önem verirken bazı aileler de tam tersi rahatsız olabiliyor. bu soruya aslında en doğru yanıt verecek kişi kız arkadaşınız. +1

yumruk yapmak kimi ailelerde garip kaçabilir. Önce kız arkadaşınıza sorun, ailenin dinamiğine göre tokalaşma, başla selam, yumruk düşünülebilir.

İlk tanışmada erkek sadece tokalaşır, bence...

müstakbel eşinize sorun bence. Mesela benim babam hiç sevmez el öptürmeyi ama kimisi de takıntılı oluyor

gitmiyor. ek bilgi olarak: linkedin'de gidiyor :)

bildirim gitmiyor ama yanlışlıkla panoları takip etmiş olma ihtimalin var. onu da mutlaka kontrol et, herhangi bir panoyu takip ettiysen takipten çıkarsın. bu süreçte elle kontrol edilmediği sürece görmeyecektir karşı taraf.

1-sorar,özellikle kargo firmalarını takip ediyor maliye.kesilen fatura adeti kadar ürün faturası ararlar.bunu ibraz edemezsen işlem başına ceza yapıştırırlar.hobi olarak boş kargo gönderemeyeceğine göre bunun bir içeriği olması lazım.

2-danışmanlığı kargo yapamadığın için bunu dengeleyemezsin.

maliyeyi geçtim, biz bile sorarız "hayırdır ne yapıyorsun?" diye. çok dikkat çekici bir durum, dikkat etmek lazım.

kargo kodu mu satacaksın ? bence buradaki en büyük risk göndericinin hep sizin olmanız olacak.

Sabiha-Frankfurt arası 2013 yılı 175 tl ödemişim

2013 Kasım ayında Atatürk-Zürih gidiş-dönüş uçuşunu Swissair'dan 230 liraya almıştım.

2011 Eylül, İstanbul-Şangay THY direkt gidiş dönüş: 1500 tl (666 euro)

2013 Haziran, İstanbul-Roma Pegasus tek gidiş 230 lira gibi bir şeydi tam 100 euro civarı diye hatırlıyorum.

2013 aralık, pegasus saw - amsterdam schipol, 320tl gidiş dönüş.

İspanya-Türkiye, gidiş geliş, 50 tl, THY. Yıl-2012

abi bu nasıl soru, arsa maliyeti nedir? mahallenin rayiçi nedir? kullanılacak malzemelerin kalitesi nasıl olacak? bir konutun anahtar teslim fiyatını belirleyecek 100 tane girdi var, buna kimse buradan doğru yanıt veremez ve seni yanıltır. en iyisi o bölgedeki bir emlakçıya gidip danışmaktır.

50m2 taban alanından tahmini 120m2 inşaat alanı var diye anlıyorum. fotoğrafa bakılırsa m2 maliyeti 400 dolarlık bir konuta benziyor. bu da 400bin tl gibi bir maliyete denk gelir. bunun üzerine arsa maliyeti ve müteahhitlik kar payı eklenir. müteahhitlik bedeli piyasada %20 alan da var, %50 alan da var. bu matematiğe göre kendiniz hesaplayın. yapılabilecek teknik yorum ancak bu kadar olur bence.

(git: www.youtube.com şöyle bir video vardı, yapan müteahhit güzel güzel anlatıyordu. belki işinizi görür.

@kent sakini, yanıt için teşekkürler fakat yalnızca yapı maliyetini sordum. Arsa maliyetinin alakasını anlayamadım. Arsa bende zaten. Malzeme olarak da ortalamada kullanılan birtakım standartlar vardır. Ek olarak üst kalite anlaşılırsa başka, ama sektörün bu standartlarda genel olarak kullandığı malzeme çerçevesinde düşünmek için "ortalama" ibaresini kullandım ama daha açıklayıcı olmak gerekiyor demek ki.

Yani şu şekilde açıkça sorayım o zaman: Bu şekilde bir yapının elbette müteahhitlik bedeli dahil, arsa bedeli tabii ki hariç maliyeti nedir?

biz geçen sene yaz aylarında 55 m2 triplex evi 550 bin tl ye bitirdik, havuzda vardı havuzla 700 bin tl tuttu. süper olmasa da iyi malzeme kullandık. müteahhit yoktu kendimiz koşturduk

Bir müteahhit olarak ortalama 500 bin tutar demeye geldim, ama müstakil evlerde fiyat hesabı her zaman şaşırtır.

Bu 500 bin lirayı her kalemi ayrı ayrı siz işveren olup yaptırırsanız diye düşünün, yoksa "bana bu binayı yap bitir teslim et" dediğinizde kimse 500 bine yapmaz.

Eğer iş İstanbul Anadolu yakasındaysa yardımcı olabilirim.

çok parametre olsa da, 500bin rakamı makuldür demeye gelmiştim. herkes söylemiş.

Çift taraflı bant alabilirsiniz.

Çift taraflı bant ya da benzer yapıştırmalı velcro'lu çözümler sökülürken çividen fazla zarar verebilir boya ve sıvayı kaldırıp.

Çivinin işi bitince düzgün şekilde sökülüp alçı / ya da dolgu macunu ile doldurulması daha basit gibi sanki.

Bant ile sıva kaldırmış biri olarak yazdım.

Çift taraflı bantların çividen çok zarar verdiği konusunda hemfikirim.

Şu tip bantlar yönergesine uygun sökülürse zararsız oluyor. Ama onların da ağırlık taşıma kapasiteleri sınırlı.

www.hepsiburada.com

3m Command adında cırtcırtlı bantlar var, tam da bu sorduğunuz sorunun karşılığı için üretilmişler. ben tüm tablolarımı bunlarla asıyorum, çıkartırken en ufak iz bile bırakmıyor. tek dezavantajı bantı çerçeve kenarlarına yapıştırmak zorunda kalınca yandan ufak ufak görünüyorlar.

ağırlık kapasitesine göre farklı ebatları var, tablo ağırlığınıza göre uygun adette ve ebatta satın alırsanız rahatlıkla kullanırsınız

Mecidiyeköyden metroya binip hacıosmana doğru gideceksin, sanayi mahallesinde metrodan inip seyrantepe metrosuna aktarma yapacaksın (dışarı çıkmadan, yeraltından aktarabilirsin)

seyrantepe durağında inip F3 Vadiistanbul havaray hattına bineceksin. Doğrudan avm'ye giden özel bir metro bu. Hem de havaray olduğu için enteresan bir deneyim olur.

evet var. ama telefonla ulaşılamıyor bir çoğuna. havaalanının otoparkı benim görüştüğüm yakın çevredeki otoparktan daha uyguna geliyordu. standart tarife üzerinden %50 ya da %60 gibi bir indirim uyguluyorlardı. bildiğim kadarıyla hala sürüyor indirimli tarife.

www.istairport.com

şu adresten ücret hesaplayın, eylül ayında %50 indirimli fiyatlar. bir havalimanı otoparkı için oldukça uyguna geliyor, dışarıdaki otoparklarda aracınızı güneş altında bırakıp bavulla servisle uğraştığınıza değmez.

@kent sakini, eylul icin degil ekim icin lazim bana.

hiçbir zaman popüler olmadı gözümde, bi tıp bi hukuk duydum sadece.

Bence devlet üniversiteleri arasındaki yerini koruyor. Herkesin prestiji azalınca sıralama değişmedi.

hiç prestijli olmadı ki? Özellikle son 10-15 yılda AKP'nin liyakatsiz akademisyen yetiştirme yuvası gibi bir şey bu okul. torpilli doktora bitirip, oradan siyasette bir yerlere gelmek isteyenlerle dolu kadroları. hatta burası için akademi demem bile ne kadar doğru emin olamadım.

tayyipten dolayı olumsuzlaştı biraz ama yeri aynı gibi. tıp hiçbir zaman ön plana çıkmadı ayrıca. dişte oldukça iyi. ama genel olarak neredeyse her bölümde ve her anlamda iü'nün gerisinde kaldı.

odtu, bogazici gibi iyi universite mezunlari vs patir patir y.disina beyin gocu yapti, onemli sirketlerde meydan, piyasa Marmara gibi daha alt seviye universite mezunlarina kaldi diye bir muhabbet var ama ne kadar dogrudur bilemeyecegim. Onun disinda degerini, prestijini koruyan ne kaldi ki bu ulkede.

Azalır.

(Yol uzarsa yorgunluk artar.)

10 metrelik kabloda da mı azalır?

10 metrede hic bir şey olmaz. Cok cok az ping oynar.

10 metre sorun olmaz.

Azalır, ethernet kablosunun optimal uzunluğu en fazla 100 metre olmalıdır. Bu mesafeye yaklaştıkça ve üzerine çıkıldığında performans gözle görülür şekilde azalır. Elbette bağlantı hızına trafik, kullanılan cihaz sayısı vb. pek çok parametre eklemek mümkün ancak uzunluk söz konusu ise kriter 100 metredir.

10 metrede hiçbir sıkıntı olmaz, dert etmeyin.

Hıza etkisi olmaz.

Latency'e etkisi (ping) plur.. ama nasıl olur? :)


Veriler bakır kablo üzerinde ışık hızına yakın hızda ilerler. 200000Km/saniye..

Her bir metreyi bir yönde 5 NANOSANiYE de gider yani veri.
100 metre ethernet kablosu olsa (bu zaten azami uzunluk) ping süresine git-gel 1 MiKROSANiYE etkisi olur.

Ping sürelerini milisaniye ile olcuyoruz. Kablodan kaynaklı ping süresi değişimini hissetmeyi bırakın, konvansiyonel yollarla ölçemezsiniz bile.

Bağlı olduğunuz sunucu ile aranızda binlerce kilometre varken ekstra 100 metrenin anlamlı bir etkisi olmaz yani.

Latency nin büyük bir kısmı kıtalar ve şehirler arası kablolarda, en çok da yönlendiricilerde gerçekleşir.

100 metre bile olsa bir etkisi olmaz. 1ms fark bile çıkması pek ihtimal dahilinde değil. aşağıda da işsiz birilerinin test videosu var. inanmayan izlesin.

www.youtube.com

@kent sakini'ne istinaden yanıtlayayım

Video'a göz attım, sadece kablo uzunluğu üzerinden bir test gerçekleştirilmiş. İşim gereği her hafta düzenli olarak aktif network bağlantısı kurmam gerekiyor. Cruise gemileri için yolcu check-in/check-out bilgisayarları kuruyoruz, gün bitiminde toplanıp gidiyoruz. Daha iyi canlandırabilmeniz açısından havalimanlarındaki yolcu bavul teslim, bilet alma bölümünü düşünebilirsiniz. Gemi boyutuna göre 40 ile 80 bilgisayar kurulumu, 2500 ile 5000 arası yolcu katılımı oluyor. Kısacası bu bilgisayarlar gemideki sunuculara erişmek için aradaki network bağlantısını kullanıyor, çok yoğun, aktif bir kullanım içerisinde oluyorlar.

Benim işim de anlık olarak network trafiğinin kalitesini takip etmek, gerekirse müdehale etmek. Tabi bu sırada bilgisayarların kullanımının yanı sıra gerçekçi boyutta veri paketleri gönderek ne kadar sürede vardığını da gözlemliyorum. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki kablo uzunluğunun arttığı durumlarda performansta düşüşleri gözlemledim. Uzunluğu azalttığım durumlarda verimin arttığını söyleyebilirim. Tabi benim senaryom yoğun kullanım ve çok istemci içeriyor. Az sayıda kullanıcıda gözle görülür fark yaratmayabilir.

"geçmeme izin verdi" ne demek ki? yani izin vermeyip ne yapacaktı? yerden dikenli kapanlar çıkıp aracın önünü mü kesecekti?

hgs yokken gişeden geçerseniz kaçak geçmiş olursunuz. 15 gün içinde hgs alır bakiye yüklerseniz oradan düşer. almazsanız cezaya kalır.

hgs plaka okumuyor, cama yapıştırdığınız etiket ya da karttaki çipi okuyor. hgs yoksa manuel olarak kameradan plaka tespit edilip ceza kesiliyor. 15 gün içinde hgs alıp bakiye yüklerseniz ceza kesilmek yerine oradan düşüyor.

Kaçak geçiş yapmış olabilir misin?

Bir detayı yazmayı unutmuşum, haklı olarak sorular gelmiş. Osmangazi köprüsünde nakit gişesi var, oradan geçerseniz bariyer otomatik olarak açılmıyor, gişe görevlisi sizden ödeme alıyor. Eğer araçta HGS var ise ve içinde bakiye yüklüyse bariyer açılıyor ve gişe görevlisi size buyrun geçebilirsiniz diyor. Ben bu şekilde 2 defa geçtim ve 2.sinde gişe görevlisi ödeme alındı dedi. Ben de o an dalgınlığıma geldiği için durup sormayı unuttum.

o köprüler özel sektör. ceza yemen adamların işine geliyor o yüzden 15 gün sonra ceza kesip icraya vermeyi tercih ediyorlar. zamanında gişede çalışan arkadaşım vardı

webihlaltakip.kgm.gov.tr

buradan sorgulayın arada. sonradan ücret yansıyabilir.

tuning yapan dayılara götür, bir tane plakalık al, onlar çıkarır, vidalar yerine güzelce takar.

vereceğin 20 lira para, plaka işleri ile uğraşmaktan kurtulursun.

ısı tabancasıyla biraz ısıt çok abartmaya bile gerek yok. sonra daha ince misinayla rahatlıkla sökersin.

Tuning yapan dayılar beni kanser ediyor. Hepsi çakal olmuş. Onun yerine tanıdık Kaportacıyı tercih ederim. Bu tuning işleri sıkıcı olmaya başladı zaten. Aracı en orjinal şekilde tutup detay temizlik işleriyle uğraşmak en temizi gibi gözüküyor.

Yalnız siyah silikon muydu dayson muydu hatırlamıyorum. Dayson da olsa aynı şekilde yumuşar değil mi? Bu dayson daha farklı bir şeymiş galiba

bende şunu çalsam bana yeter ama gel gör ki çalamıyorum.. www.youtube.com aşırı zor aşırı. bisiklet gibi değil ki bu.

çalması kolay da bi parçayı öğrendikten sonra çabuk unutuyorsun devamlı pratik yapma imkanın varsa kolayca öğrenirsin.

tamamen pratikle alakalı. Yeterli derecede pratikle istersen 50 tane müzik aleti çalarsın hocam.

ne çaldığını bilmeden sadece bu parçayı ezberleyip çalman yeteneğin varsa günde 2-3 saat çalışırsan 2-3 haftanı alır. ama dünyanın en saçma hareketi olur. başlangıç düzeyinde sol elle fa anahtarından sağ elle sol anahtarından sesleri çalarsın, bu iki elin koordinasyonu yeteneği olmayan biri için imkansız. he önceden davul veya gitar çaldıysan muhtemelen başarabilirsin.

he birde nota okumayı bilmen lazım tabi. gitar tab'ları tarzı amatörlerin okuyabileceği birşey ben piyano çalarken yoktu.

yetenek denilen şey, mekanik olarak piyano çalabilmek değil, piyanoda eser çalabilmek, müzikalite yaratabilmek.
kolay mı zor mu meselesi, bilmeyen için ne kolay ki? düzenli olarak tekrara bakıyor sadece.
çok çalışırsan kolay, günde 1 saat ile olmayacak iş ama.
beyni kaça böldüğünü düşünme bi de, öyle bi şey yok. çok sesli bi enstrüman olduğu için, çok daha geniş bakman gerekiyor.
araç kullanırken aynı anda birden fazla aynaya bakmak gibi düşün. beyni burada bölmüyosun, daha genelden bakıyosun sadece.
sadece elleri kullanmıyorsun tabii piyano çalarken, o da var.
şunu da şuraya iliştireyim: www.youtube.com

Burada çalanı anlamak için müziğe içinden "bir ki üç" diye sayarak eşlik et. Yani sürekli "bir ki üç son ki üç bir ki üç son ki üç" diye sayacaksın. Sol el o zaman kafanda oturacak. İşte oradaki her ses bir sekizlik notaya tekabül ediyor çünkü adam 6/8 tartımında bir eser çalıyor.

Sonra sağ eli düşüneceksin. Bazı sesler iki vuruş uzunluğunda. O halde o sesler dörtlük notaya tekabül ediyor olmalı.

Bunu çalmak müzik okumayı bilen ama hiç piyano çalamayan biri için bir haftalık iş. O yüzden önce müzik okumayı öğren.

kulakla da alakalı, fazla calmaya zamanim olmuyor ama arada vaktim olursa ufak bir seyler caliyorum

Yani 3 yasinda piyani calmaya baslayanlar var ustelik oyle random da basmiyorlar

Piyano ve atasi hapsikord kac yuzyildir var, klavye kac yildir var...

13 senedir çalıyom bu kolay geldi bana.
kendi kendime bir şeyler çalabildiğimi fark ettiklerinde ders aldırmaya başlamış benimkiler. her şeyde olduğu gibi bu da çok çalışmayla alakalı.

metrodan feribot iskelesine 10dk de yürürsün. belki daha kısa. 4leventten ne kadar sürer emin değilim. yarım saati geçer heralde. 1 saat önce metroya binsen rahat rahat yetişirsin.