Bekara karı boşamak kolay minvalinden akıl verecekler olacaktır.

Peşinen söyleyeyim, yapma. En azından ekonomik bağımsızlığını kazanana, kalıcı bir evin olana kadar ailenle ters düşme. Hayırlısı neyse o olsun de geç. Ne kadar zor olduğunu tahmin edemiyorum böyle bir şeyi yaşamadığım için; ama en fazla birkaç ay daha dayanacaksın ve şu seçim gündemi tamamen bitecek. Birkaç ay için babanla 20 yıl küs kalmaya, onun nazını, işkencesini çekmeye değer mi?

Haddimi aşmak istemem; ama zaten bu kesim insanların genel davranışı bu şekilde. Kendileri gibi olmayana tahammülleri yok. Hani sadece kayıtsız kalmak da değil, onu yok etmek istiyorlar. O yüzden olayları alevlendirmemekte fayda var bence.

Önce evden ayril sonra ne istiyorsan yap. Şu an için idare etmen daha mantıklı.

Soyleyeceksen hak verecegi bir damari bulabilirsin. "Denge lazim", "artik yoruldular", "baskan reis ama parti xyz", "ekonomi kotu" gibi ona yakin gelebilecek basit bir sey. Anahtar nokta kendine guven. Cekinerek soylersen daha cok ustune gelir. Son olarak aile faciasi cikarmana gerek yok. Kolay gelsin.

2 paralık siyasetçiler için evinin huzurunu bozmaya değer mi kardeşim? Bak evinin diyorum, sadece kendi huzurun değil evinin huzuru bozulacak o salak tartışmalar yüzünden. Bencil olma.
Sen büyüdükçe zaten şekilleneceksin ve insanlar seni konuşmalarından tartıp anlayacaklar. Mantıklı bi insan, aile "reisi" öyle dedi diye herkesin o partiye oy verdiğini düşünmez zaten. Bireyleri teker teker değerlendirir mantıklı insanlar.
Sen sessiz kal, boşver. Ben siyasi kimliğimi üniversite bitene kadar kaçamak cevaplarla gizledim. O aşamada herkes sessiz kalmamdan, olayları(siyasi olmayan olaylar dahil) yorumlayış şeklimden benim ne tarz düşündüğümü anladılar. Problem oldu mu? Hayır. Kimsenin huzurunu bozmadım, kimsenin kalbi kırılmadı, annemin tansiyonunu da yükseltmedim ve huzurluyum.
Yaşın genç, bekleyeceksin, sabredeceksin seni sayacakları yaşa ve itibara sahip olana kadar.

Bunun korkak davranmakla alakasi olmamasi lazim.babanin kime ne soyleyecegini de onemi yok.aoylesede kime ne.evet evet haklisin baba sen cok yasa de istedigin yere at oyunu.su an size hukmedebildigi icin istedigini yapmaya zorluyor,ekonomik ozgurlugunu kazanana kadar sabretmeni oneririm.

@megalomaniac
Haklısınız ama mevzu zaten siyasetçiler değil. Düşüncemi saklamak zorunda kalmak sinirimi bozuyor. Geçen sene bana hain dediği zaman yaşadığım şoku halen unutamadım.

ya Allah aşkına kıçıkırık bir siyaset meselesi için anne babayı kaybetmeye değer mi? hee akp'ye verdim de gitsin, öteki türlü babanı kaybedeceğini, iyi ihtimalle aranızın açılacağını söylüyorsun. tüm samimiyetimle söylüyorum akp'si de aynı chp'si mhp'si de, ortada babanı karşına alacağın bir dava yok emin olabilirsin.

baban da bizim milletin %80'i gibi fena halde doldurulmuş işte. sağlıklı düşünemiyor olabilir, he deyip geçmek bi şey kaybettirmez sana. yine istediğin partiye ver oyunu, ama git, milli iradeye sahip çıktım baba büyük oyunu bozdum de, siyasilerin ülkeye kattığı bi şey yok, bari baban mutlu olsun gözleri parlasın.

korkakça değil akıllıca davranmış olursun bu şekilde.

hayatta herkese gider yapamazsın. bazı şeyleri alttan almak, politik dsvranmak gerekiyor. senin durumuna da korkaklık diyemeyiz. sen şu an durum itibariyle avantajlı konumda değilsin. o yüzden politik davran. bu korkaklık olmaz. he he, de senin dediğine oy veeceğim de sonra git istediğine ver oyunu. kafaya takılacak konu değil, salla.

Neill +1

hayatta kimi insanlar vardır bunlara laf anlatmak zordur. zihinlerinin önüne bir set çekmişlerdir sen ne dersen de en bir gerçek doğru onlarınkidir. abi tavsiyesi böyle insanlarla tartışma sakın. he de, tamam sensin de geç. zaten seni burada rahatsız eden şey birey olarak kendini ifade edememen. acelesi yok. ekonomik özgürlüğünü eline al ondan sonra ben buyum de. hiç bir şey kaybetmezsin. babanın davranışlarına da gül geç, çocukça davranıyor çünkü. sen olgun olan taraf ol.

playing star again + 1
Seni evden atması sorun değil de, anneni üzecekse bu yüzden söyleme. Sadece ortalığı karıştırıp, onu başını yakıp gitmiş olacaksın.

Annene kızmasa “İstediğini yap” tarafına geçerdim de, şu haliyle bencillik olur.

Aynı benim aile ortamı, benim eski sorunlar. Ben yavaş yavaş aşar oldum. Çok iyi anlıyorum seni. İnsan belli bir yaştan sonra kendi kimliğini yaşayabilmeli.
Öncelikle alevli tartışmalara , düşüncemi söyleyeceğim diye ateşli konuşmalara hiç girme. Baştan kötü olur. Siyasi muhabbet açıldığında yorum yapma. Ne rte’ciymiş gibi görün, kendini rahatsız et ne de muhalifliğini belli edip aileni karşına al. Aşama aşama hep bunlar.

İleride akp’ye oy veren biri olarak anılmak istemiyorum yazmışsın, çok doğru. Dediğim gibi kademe kademe, samimi olduğun akrabalarına, ortamda muhalif olduğunu çıtlatabilirsin, bizimkilere söyleyemiyorum üzülmesinler diye falan dersin. Zamanla bu hareketlerinden baban da şüphelenir, muhalif olduğunu düşünmeye başlar. Fakat sen açık açık tartışmaya da girmediğin için olay alevlenmez, bir şey diyemez.

Bende mesela ablamlar, birçok yakın akraba biliyor görüşümü. Babamla tartışmasak da biliyor artık, bildiğini biliyorum. Alıştı. Annem çok sorun eder, onunla da açık açık tartışmaya girmiyorum, hissediyor zaten bir yerden sonra, anlıyor o taraklarda bezim olmadığını.

Yani diyeceğim o ki, ne eğil ne de hararetli tartışmalara gir. Birkaç seçime kalmadan rayına girer.

Cesur ol, içten içe sana daha saygın yaklaşacaktır. Seni kazanmaya çalışacaktır. Daha kötü davranacağını falan sanmıyorum. Bilincinde de bir kırılma yaşatacaksın ona.

Anneni üzmeye degmez... kim ne isterse dusunsun...

Benim babam da böyle. Kardeşine küsmesi, biz hata yaptığımızda hep anneme yüklenmesi falan çok benzer karakterler olduğunu düşünüyorum. Babamın bu huyları yüzünden onunla asla bu konulara girmedim. O anlattı durdu, çoğuna cevap bile vermedim. Çünkü ne onu ikna edebilirim ne de o benim söylediklerime kulak asar. Hiç kendimi yormadım. Çünkü sonu mutlaka kavgayla biterdi biliyorum. Başka konularda öyle oldu kavga ettik, küstü, konuşmadı, sonra zamanla düzelttik.
Senin yaptığın da korkaklık değil, uzlaşamayacağın insanla neden münakaşaya giripte kendini yorasın. Ne olursa olsun baban işte. Yaşlandıkça sana ihtiyacı olacak, şu an çok kızıyorsun ama araya ölüm girerse bu kırgınlıklar pişmanlığa dönüşecek. Bizim yine de çok mükemmel bir ilişkimiz yok babamla. O yüzden huzurunu bozmaya değmez.

ailemde akp'li yok çok şükür. birinci derece akrabalarım içerisinde de akp'ye oy verecek yok. ilk dönemlerinde oy verenler oldu ama onlar da sonradan vazgeçti. mhp'ye oy verdiriyordum bizimkilere, bu seçim akşener'e verecekler. ince ikinci tura kalırsa cehape'ye oy verdirebilir miyim bilmiyorum :)

birkaç arkadaşımla muhabbeti kestim bu sebepten. bir partiye oy verdikleri için değil, o akp olsa da, hakkı tutup söylemedikleri için. zaten esasında uyuşmamamızın sebebi de bu.

aile; anne baba işin içine girince iş değişir. keşke babana bir şeyler anlatabilsen, fikirleri değişebilse ama bu çok mümkün değil gibi. bir tarafta süper kahraman, süper müslümanlar; diğer tarafta da hainlerin olduğu bir bakış kolay değişmez. sürekli bir arada olmaktan dolayı kaçmak zor olsa da, sen yine de çok muhabbete girme bence.

cesaret ve korkaklık diye tanımlama bu durumu. sen kendini biliyorsun ve biz seni biliyoruz artık. hiç kimseye, hiçbir şeyi kanıtlamak zorunda değilsin.

anne babanı karşına alacak şeylerden kaçın, sadece babanı karşına aldığında da olan sana ve daha çok annene olacak. her şeyi konuşmana, her şeyi bilmelerine gerek yok.

sıkma canını. az kaldı inşallah. kurtulacağız.

Boşver ya korkak olarak görme kendini.
Böyle meseleler yüzünden aile ortamını germeye gerek yok bence. He de geç.
Kendi düzenini kurduğunda daha rahat davranabilirsin bu konuda.
Az da olsa anlayışlı ve konuşunca kendi dönmese bile en azından sana hak verebilecek biri değilse ki öyle görünüyor anlattıklarından kendini yok yere yorar ve gerersin. Hiç lüzum yok.

boşuna babanla tartışmaya girme. ileride zaten kimse ben vermedim diyecek. hatta en önde o götünü yırtanlar diyecek bunu emin ol!!!

Benim babam da benzer modeli seninkinin. Gezi sirasinda ne laflar ettik birbirimize. Ama ben babami seviyorum. Babam da beni seviyor. O yuzden beraberken bu konulari hic acmiyoruz. Oturduk konustuk. Gelip gecici siyasiler yuzunden birbirimizi kirmayalim, biz baba-kiziz, goruslerimiz farkli ve birbirimizi ne kadar kirsak da asla ayni goruste bulusmayacagiz o yuzden bu konulari kapatalim artik dedik.

O zamandan beri huzurluyuz, iliskimiz duzeldi. Babam etrafta “benim cok protest bi kizim var eheh” diye dolaniyomus soranlar oldugunda filan :D
Diyecegim odur ki, babani seviyorsan eger bu yuzden onu kirma, konus onunla. Sevmiyosan baska tabi, o zaman belki kopruleri yakabilirsin.

siyaset için arayı bozmaya gerek yok he de geç gitsin.

Oy konusunda kararsız olduğunu soyle ve akpnin basiretsiz davrandığı konulardan ilerleyip suphelerin olduğundan gelecegin hakkinda karamsar olduğundan sık sık sikayet et, hatta o kadar dramatik hale getir ve sık yap ki bunu baban da senin geleceğin hakkinda kaygıya kapılsın. Bakarsın kendi oyunu açıklamaya cesaret edemezken babani da yanina cekersin. Annene karsi da kendini cok acik etme ki o da seni açık etmesin. Mesele politika sen de politik ol. Bu söylediklerim de farazi degil gercekte de gençlerin geleceği sıkıntılı.

Çok benzer bir durumdayım, yaş da aynı. Yapma.

regular

501 i bilmiyorum ama 504 te kesim, pantolonun rengine göre değişiyor hafiften. bunu satıcıya da sormuştum onaylamıştı. giyince farklı geldiyse 501 de de bu olabilir. ama tabi bu farklar skinny olacak kadar aşırı değil.

Vücudu yoruyor mu derken, ne demek istediginizi pek anlamamis olmakla beraber, sarabin alkol orani daha yüksek (cogu zaman iki kati ya da daha fazlasi). Cok alkol alirsaniz, uykunuz geliyor ama fazla alkol huzursuz, kesintili uykuya neden oluyor.

Melatonin hormonuyla alakali bir durum da var, bu nedenle kirmizi sarap, beyaza oranla daha fazla uyku getiriyor. Melatoninin daha fazla salgilanmasini her alkollu icecek etkiliyor. Oyleyse onemli olan ne kadar ictiginiz?

Bir de biranin serbetciotu yuzunden ekstra rahatlatici, uyku getirici ozelligi var.

Kan sekeri cabuk yukseliyordur, uyku gelir, o da ayri bir etken. Beyaz sarap, daha az kalorili, alkol orani da kirmiziya gore az. Bu nedenle cok yorucu olmaz muhtemelen.

Bende bira daha çok uyku yapıyor, şarap tam sevişme moduna sokuyor diye özetleyebilirim.

şarap o kadar yormaz bira hele kırmızısı 5 tane az bile yapmış sana.

bünyeye göre değişir sanırım ama akşamdan kalmalık açısından değerlendirirsek şarabın ki bazen daha pis oluyor. eğer biraz fazla içmişseniz ertesi gün şarabın tortusu midede kalıyor ve her sıvı tükettiğinizde tortuyla karışarak tekrar halsiz, yorgun, kötü hissetmenize sebep oluyor.

son zamanlarda şaraba sardım. gündüzleri kendimi çok yorgun ve halsiz hissediyorum. çok fazla da içmiyorum, uyumadan bir kadeh. acaba şaraptan mı ki?

bira daha fazla uyku getiriyor kesinlikle. 5 kırmızı! n'antın abi sen? bir şişeyi tek seferde içsem, o kadar yoracağını sanmıyorum.

netflix'te alkolle ilgili bi belgesel var, benzer sorular sorulmuş. Tavsiye.

kesinlikle haklısınız. ben yeşillik vs. gördüğümde arada dikkatli bir şekilde yalın ayak yürüyorum. çocukluğum hep öyle geçti oysa, resmen hasret kalmışım.

dokunmayı geçtim göremiyoruz bile. 1 - 2 ay oluyor, bir iş yüzünden mevcut takıldığım muhitler haricinde başka bir semtte bulundum, sokaklar, caddeler aşırı geniş, ferah ferah, yahu resmen şarkıda dediği gibi gökyüzü ciğerime doldu (ama olumlu manada tabi).

doğaya ait her türlü unsurla olan fiziksel bağlantımız neredeyse yok, bu konudaki fikirlerine katılıyorum ama ben şahsen toprağa teması falan geçtim kafamı gökyüzüne kaldırıp dolu dolu nefes alayım ona bile razıyım.

Ben bir toprak insanı olarak son derece katılıyorum söylediklerinize. Tabii ki yaşadığınız mahallede yürüyebilmek gibi bastığınız toprağı da karış karış bilmeniz gerekebiliyor öyle bir durumda. Çünkü kauçuklu plastiklerle ömrümüz geçtiği için ayak dokularımız vücuda oranla daha sert olsa da taş, diken gibi unsurları da içeren karışık topraklarda yürümeyi kaldıramayacak kadar narin. Nasır tutmamış bir dokunun buna dayanabilmesi çok zor.

Tabii kilometrelerce yolu yalın ayak yürümek değil de ufak bir toprak parçasında günlük işleri hallederken toprağa basmak bir sorun teşkil etmez. Yine de "modern" insan olarak bir şeylerin batmasının yanında bir şeylerin de ısırması korkusu mevcut. Bastığımız yerleri toprak diyerek geçmememiz lazım :)

bu arada evet kast ettiğim biraz daha batıcı, yırtıcı zararlı şeylerden arındırılmış nitekim özel alan.

ben kendi bahçemizi kafamda canlandırdığım için temiz toprak düşünerek yazmıştım

Doğaya dönüş huzurun kaynağı Benim için. Büyükşehirde yaşarken köyün yakın olmasını fırsat bilip her fırsatta köye kaçardık. Baharın gelişiyle bahceyı otlardan temizlemek, tohumları ekmek, can suyunu vermek, toprakla haşır neşir olmak inanılmaz bir rahatlama yoluydu. Şimdi minik bir ilçedeyim, aslında köyden farksız. havaların güzelleşmesini fırsat bilip kendimizi arkadasların dağdaki ekin bahçelerine atıyoruz çoluk çocukla beraber. Bir yandan yeşil diğer yandan akan nehir sesi mutluluğun başka bir formu.

ben geçenlerde bir toprak parçası gördüğümde ellerimi sürdüm, yüzüme alnıma sürdüm toprağa bulayıp. bence de ara sıra da olsa toprağa değmek lazım.

Son iki aydır neredeyse nereye dokunsam elektrik çarpıyor beni...

Sahibi amerikalı olduğundan üzerinde siyasal bir baskı yok. Ayriyeten ''fatih portakal ile ana haber'' bir haber programı olmasına rağmen reytinglerde her gün ilk üçte. Sanırım fox tv türkiye'nin kazandığı gelirin çoğu fatih portakalın sırtından. Hani futbolda 10 numara giyen kilit adam olur ya öyle bir şey işte.

bu mantıkla sözcü, diken vs gazetelerini de hemen kapatmaları gerek, iktidar her zaman karşısında cılız muhalefeti bırakmak ister o yüzden bir şey olmaz.

Ben de merak ediyorum. Ayni şekilde İsmail Kucukkaya'da açık sözlü, iktidarı eleştiriyor. Kucukkaya bir ara yaptığı haberlerden dolayı uçağa alınmamış, bir de şu an hakkında açılmış bir dava var.

Fatih'e de her an her şey olabilir, kendisi de bildiğinden eşine başına bir şey gelmesi durumunda araması gereken numaraları vermiş. Geçen yıl bir gazetede okumuştum bunları.

istedikleri anda istedikleri her şeyi yapabilseler en başta emin çölaşan ı atarlar içeri. düzmece kanıtlar, kumpas olmadan eğer her hangi bir suçlu eylemi yoksa bir şey yapamazlar. zaten neden yapsınlar? ellerine ne geçer portakalı içeri atmakla? hem muhalif kesimi daha çok nefret ettirirler hem de kararsız kesimden oy kaybederler. açık konuşalım portakal ın muhalifliği çok düzeyli kendisi nerede durması gerektiğini çok iyi biliyor ama işte bu yoklukta insanlar o kadar aç ki kendisini çatır çatır muhalefet yaptığını zannediyor. yok öyle bir şey. ahmet şık çatır çatır muhalefet yapıyordu lakin herkes o kadar cesaret sahibi değil.

Bir de tabi yukarıda dedikleri gibi en ezici çoğunluğa sahip iktidar bile mutlaka karşısında muhalif bir duruş olmasını ister. post modern diktatörlükler demokrasi ile beraber yaşayabiliyor ancak.

yavaş yavaş sıra onlara da gelecek. yıllar önce yok artık yapılmaz dediğimiz bir çok şey yapıldı. bu seçimleri de kazanıp 5 yılı garantilesinler bakın tek bir muhalif gazete v.s. kalıyor mu.

Onun siyasete atılmasını bekliyor olabilirler.

Ben cevap vermiyorum laf söyleme bana :d

Sadece şunu söylim. Senin bu sorunu ben de dişçime sormuştum. Lan niye çekmiyon sana mı kaldı iltihabı dedim hatta. Dedi ki çok da umrumda aq dişi, uyuşmaz iltihap varken ondan çekmiyom dedi.

yalnız sen de iyi posta koymuşsun hekime, ben korkuyorum aq ufacık bir şeye kızar da inadına canımı acıtır diye.

hekim değilsin ama neyse hadi verdim tik i :)

Bi haber vardı. Malın biri çocuğun apseli dişini çekip komaya sokmuştu

çekilir. basitçe anlatıyorum. iltihabın ortadan kaybolması için etken dişin ortadan kaybolması lazım. o da dişin çekimi ile gerçekleşir. sen dişi çekmeyip antibiyotikle geçmesini beklersen iltihabın geçmez.

edit: diş hekimiyim.

@borçlar kanunu, doğruyu bilimi anlatıyorum. cahil cesaretinin de hastasıyım bu arada yukarıdaki arkadaşlara bakınca.

benim epey canım yanmıştı böyle bir işlemde. bir daha denemek istemiyorum. anestezi etkisini tam olarak göstermedi bir şekilde. kimseye de tavsiye etimyorum.

Diş hekimi değilim. Tecrübe olarak yazacağım.

Adsm'de iltihaplı disimi 2 kutu augmentin vermelerine rağmen çekmediler. 2 hafta hastanede yatarsın dedi hekim. Bekle bakalım artık ilac da kullanma belki geçer dediler.( ben dumur )

Sonra ozel bir klinige gittim rahatca cekti dis hekimi, iltihap da gitti. İki haftada bir sisen bir disti normalde.

4. sınıf diş hekimi öğrencisiyim. akut iltihap durumlarda dişi uyuşturmak biraz zor oluyor, onun dışında çekilebilir.

açık öğrerimde psikoloji bölümü yok. olması saçma olur zaten.

diğer bölümler içinse evet yüksek lisans ümkanı var. hatta bir face grubunda yüksek lisans tezini verip doktora yapana da denk gelmiştim. yl de asıl sorun eğer tezli yapacaksanız mülakat. torpilin çok döndüğü bir yer akademi, torpili geçtim kimi okullar kendi öğrencilerini almaya meyilli de oluyor. sözün özü kağıt üzerinde hatta pratikte var ama zor.

O yola girmem.

eğlenceli olacaksa girerim.

Zor olsa da girmemeye calisirim, ileride daha uzucu sonuclar dogurmamasi acisindan

Yanlis oldugunu bile bile o yola girmek ya sana tam yanliş gelmedigindendir ya da iradesizlikten. Çok yanlissa girmem kolay kolay.

"hah evladım şimdi boku yedin" isimli fıkrayı hatırlatıyorum kendime. mızrağı batırmadıysan her zaman bir çıkış yolu vardır. en yakın çıkıştan sinyali verip olay mahallini terk ediyorum.

O yola girmem.

Girme pampa, aklı rehber edin. Acı çek, "şu ezanlar şahidim olsun ki dönmeyeceğim!" de ve çık o yoldan ahaha.

"yanlis"tan kastin nedir? nasil yanlis?

Durumun bu denli farkındaysanız girmeyin bir zahmet.

bir kızılderili atasözü

kaybetmeyi ahlaksız bir teklife tercih et. ilkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.

Gor arkadas

valla hayatımda hiç bir zaman senin gibi farkında olduğum halde yanlış yollara girmedim. girdiklerimin hepsine ya bodoslama atladım yada sürüklendim. ha şansıma sonrasına yaptığımın farkına varıp kendimi çekebildim hep.

keşke senin gibi olabilseydim.

evet bu kadar farkındaysan kendini tut, girme. asıl kötü olan gelecekte yaşanan pişmanlıklar, keşkeler.

babil.com'da saat 15.30 civari verdigim siparis ertesi gun ogle saatlerinde elimdeydi. oldukca memnun kaldim tavsiye ederim.

Geç mi kaldım bilemedim ama idefix. Yabancı dil bir kitap serisinin gönderilmesi dışında hiç bekletmediler ki o da yurtdışından geldiği için.

eganba.com

eğer stokta var gözüküyorsa yüzde doksan vardır.

yaklaşık 1 yıldır başka yerden sipariş vermiyorum.

idefix ten asla gelmiyor. kitapyurdu daha sadık siparişine. idefix te temin 2-3 gün diyorsa haftalar sürüyor. tavsiye etmem. pandora da iyi. kitapdenizi de seviyorum.

boyle aceleniz varsa kitapcisi olan sitelerle iletisime gecin.

mesela duka kitabevi.
siparisten once arayin, elinizde var mi die sorun.

elinde 10 adet iphone x var, fiyatı 5000 tl. ama ne oldu herkesin cebine 2000 tl girdi. herkes iphone almak istedi.15 kişi başvurdu almak için. ama eline 10 tane var.

homo economus olarak fiyatı artırdın 7000 tl yaptın.

talep artıyor. ama arz edilen miktar belli.(her şey için geçerli bu) talep artınca fiyat yukarı fırlıyor. bu arada paran da değer kaybediyor.

edit: amerikan merkez bankası karşılıksız para basıyor.

Soruna cevap değil ama bu teşvik, ikramiye ve afların hazine'ye 24 milyar zararı olsa da imar affı ile 40-50 milyar arası gelir edileceği öngörülüyor.

temel iktisat kurallarından birisidir bu. kriz dönemlerinde, yan etkisi enfalsyon olsa bile, piyasaya para sürülür. tüketim harcamaları artırılarak toplam talep arttırılır. maksat ekonominin çarkları dönsün. ama başta dediğim gibi yan etki olarak ortaya enflasyon çıkıverir.

temel bilgi bir şey piyasada çoksa genel olarak fiyatı düşer, değeri azalır. piyasada miktarı azsa değeri artar.

örnek yabancı yatırımcı türkiyeden parasını çekerse ne olur? dolar tl karşısında fırlar. neden? çünkü türkiye piyasalarında dönen dolar miktarı azaldı.

mesela 2007 - 2008 yıllarında 1 dolar 1.2 tl civarındaydı. neden? çünkü yabancı yatırımcı türkiyeye dolar akıtmıştı.

aynı şey tl içinde geçerli. piyasada dönen para miktarı -bu ister basılı para olsun ister sanal farketmez. basılı 10 tl ile banka hesabıdaki sanal 10 tl nin değeri aynı- arttıkça parada ürüne göre değersizleşiyor.

ekonomist değilim zaten bu çok kabaca bir anlatım. cidden ekonominin içine girdiğinde bu gibi temel konular bile o kadar dallanıp budaklanıyor ki a > b ve b>c öyleyse a>c olur gibi düz mantık kuramıyorsun, her şey her şeyi etkiliyor neredeyse :) ben sadece temel mantığı anlayabilmen için bu şekilde kabaca bir açıklama yaptım.

en basit şöyle hayal edilebilir cok teknik detaya girmeden. (ikramiye olayindan bahsetmiyorum takip etmedim, basit enflasyon meselesi anlattigim)

Düşün ki bu gece Turkiyedeki herkesin bankadaki hesabina 100 milyon lira eklendi. yani hesabinda 1000 lira vardiysa simdi 100 milyon + bin lira var.

soru: sabah firinda ekmek kac para olur?

ipuclari: firinci sabah firini acar mi? bankada 100 milyonu olan firinci sabah kalkip sana 1 liraya ekmek yapmak icin calisir mi? ona un satan adam bankada 100 milyonu varken eski fiyatla firinciya un satmak icin calisir mi (bu zinciri devam ettir herkes icin)? mahalle bir olup acmaya ikna etmek icin kapisina gitseniz ekmek basina kac para verseniz adam firini acmaya ikna olur? siz bir ekmek icin kac para vermeye razi olursunuz bankada milyonlariniz varken?

Simdi bunu daha kucuk olcekte dusun.

tankın nesini sevelim yahu.

ben seviyorum. hatta şu dünya tarihinin en yakışıklısı olaiblir;

i.ytimg.com

ben çok seviyorum. o köpüğü falan anlayamazsınız.

suriye iç savaşında epey tank aksiyonu var ben de biraz öğrendim t55 candır.

ay çok çirkin. sevmem.

hangi açıdan soruyorsun bilmiyorum fakat ben de mekanik araçlardan tren seviyorum, youtubeda farklı demiryollarının videolarını açıp izliyorum rotalarına özelliklerine bakıyorum

severim koleksiyonumda şöyle 3 tane baş köşede durur
prntscr.com

Çok. Aynı zamanda Nazilerin üniformalarını da. Zerre savaş yanlısı biri olmadığım halde hem de. Allah affetsin.

ben seviyorum.
küçüklükte hangimiz bir uçak ya da tank kullanmak istemedik ki?

Bu konudan yakın zamanda bir tane daha açıldığına ve gelen cevapların genelde şuna bakar mısınız bu sevilmez mi tarzında resim vermeli olduğuna dair yemin edebilirim.

tanklı inkjet yazıcıysa, evet seviyorum. 100 ml mürekkeple 8 bin sayfa yazdırıyor.

seviyorum, çünkü askerde hayatımızı kurtarmıştı.

motor sesi, sonra mermiyi attıktan sonra basınçtan dolayı çıkan fiiüüüüüüppp sesi ve hedefe isabet edince çıkan yer gök inleten gürültüsü vee sonrasında çatara parata silah seslerinin kesilmesi ve sessizlik ve huzur çok güzeldi.

Ben sevmem pek, uçak gemisi severim. Ama savaş uçaklarını da sevmem, yolcu uçağı severim.

Ne yazık ki tanka karşı bir şeyler hissetmiyorum.

İkinci Dünya Savaşı'nı hayat felsefesi yapmış biri olarak Pzkpfw VI Tiger diyorum. Hatta abartmadan bütün benliğimle söylüyorum eğer ki bana istediğim tarihte istediğim kişi olarak hayata gözlerimi açma fırsatı verseler aynı saygıdeğer Wittmann gibi Tiger ası olmak olurdu. Hayran olmamak elde değil. O kadar çok üstün başarılara imza atmış ki sanki kendi başarımmış gibi gurur duyuyorum. Sherman, T34 gibi tanklara konserve tenekesi muamelesi yapmasını bırakın IS 2, Pershing gibi savaşın son demlerinde cepheye sürülen tanklara bile haddini bildirecek güçtedir kendisi.

Maalesef cocukken oynadigim Tank 90'dan beri tanklarla ilgili iyi-kotu dusuncelerim olmadi.

Tank <3 ben
Wargame: Red dragon adında ünitelerin detaylıca olduğu bi rts oyunu var. Orada tankları yönetmek ayrı haz veriyor.

tank severim. askerligi tankcı yaptım ondadır :) 50 tonluk makine affetmez :)

hayret kimse o espriyi yapmamış;
seviyorsan git konuş bence.

İlköğretim 8. sınıfta çizdiğim tank resimlerini görsen geleceğimin bayağı parlak olduğunu düşünebilirdin. Öyle seviyordum. Sonra büyüdükçe savaşa karşı olan ilgim azaldı.

hayir sevmiyorum. cunku dunya'da sevebilecegim onca guzel sey varken; insanlarin birbirini daha hizli ve pratik bir sekilde oldurmek icin urettigi bir silahi neden seveyim ki? prensiplerime aykiri.

bilim-teknoloji(silah sektorune hizmet etmeyen), sanat, doga ve ekonomi gibi seyleri seviyorum.

ben tankın heybetine, asaletine hayranım; hele o paletlerin toprakta, asfaltta çıkardığı sesler inanılmaz. Bir gün kullanmayı çok istiyorum, kullanamasam da hareket halinde üzerine binsem yine mutlu olurum sanırım.

insan öldürüyor la onlar niye sevelim.

serçe seviyom ben.

Ben ona vermem, o bana versin... Puan yani

normal. bir şeyi yok ki.

dehşet bence. gerçekten merak ettim nasıl kadınlar var etrafınızda :(

@ali159 abi ona yaşlanmış değil milf diyoruz. olayı da o bence :)

3/10 normalin altı diyorum. bana hitap etmiyor.

www.instagram.com

benim için 10/10 şu en sağdaki mesela.

Ağız&çene yapısı hoşuma gitmedi. Yüzü de fazla yuvarlak. 5/10 diyorum.

Mağarada mı yaşıyorsunuz mübarek? Çıkın bir gezin yahu. Bu nasıl yokluk? Şaka bir yana, zevk meselesi tabii. Canın sağolsun.

abi bu nedir ya ?!?!?!

duyuru resmen porno oyuncusu seven tiplerle dolu... 2/10

çok ahım şahım değil bence, milf olduğundan bir çekiciliği var.

gerçi malum sorunun sorulacağı bir ortam oluşsa buradaki "bu ne yeaa" diyen elitistlerin çoğu "hebele" diye cevap verir o ayrı :)))

Rekin Teksoy çevirisiyle Oğlak Yayınları.

benim elimde de oğlak yayınları var. başka bir çeviri okumadım ama rekin teksoy un çevirisi anlaşılır, dipnotlarla zaten dizelerde atıf yapılan olayların açıklamalarını yada dante nin yaptığı benzetmelerin neye işaret ettiğini açıklıyor. tabi şunu unutmamak lazım her şiir çevirinde olduğu gibi bu çeviride de şiirsellik azalıyor. sanırım gerçekten tat almak için orjinalini okumak lazım.

oğlak yayınları+1

3-4 yıl önce duyurudan biri okumak istediğini söylemişti, ona göndermiştim bendekini. eğer buradaysa belki size gönderir, güzel bir zincir başlar belki kim bilir?

evet, nicki hatırlamıyorum.

@issiz karga; keske onu anlayabilecek kadar bilseydim italyancayi ama maalesef elimizdeki kisitli :)

@111111; cok kucuk bir ihtimal o kisinin bu duyuruyu gormesi. guzel bir tesaduf olurdu ama gorseydi. yine de cok tesekkur ederim ama.

@herkes; bu durumda oglak yayinlari 3 evetle secilmis oldu onu alayim bakalim. bir de piyasada manga versiyonu varmis internette gordum. inceleme firsatim hic olmadi kitapcida. onu okuyan var mi? asli gibi degildir suphesiz ama o da iyi midir alayim mi?

Spora gidip kol bacak konusunda biraz gelişme olursa(vücut geliştirme değil)

Bu ne demek? Ağırlık kaldırmazsan bir yerin gelişmez zaten. Kaldırırsan da dövmenin bozulması için bayağı şişmen lazım ki öyle bir amacın yok anladığım kadarıyla.

@i was salonda sadece kardiyo çalışmam muhtemelen. kıyısından köşesinden biraz kolda gelişme olursa dövmede bir bozukluk olur mu onu merak ediyorum. çünkü kollarım öyle kalın/kaslı filan değil.

kardiyo ile kolunda bir gelişme olmaz. zaten vücut çalışsan bile dövmenin şeklini bozacak kadar şişmen çok zor.

sadece kardiyo çalışmayacaksan demek ki, adına ister fitness de ister vücut geliştirme de, bunlardan birini yapacaksın. haliyle o kol da gelişecek. gelişmenin birazını çoğunu şu an sen de dahil kimse bilemez.

belki 1 sene kadar ertelesem dövme işini daha iyi olur, ufak tefek kas gelişimlerinin dövmeinin oranlarını bozacağını sanmıyorum ama 1-2 sene sonra ne olacağını da kimse bilemez belki de şimdiki haline göre bayağı kalınlaşacak kolların.

Bozulmaz.

Dövmenin tam yerinin tarifi geçiştirilmiş sanki, çizgiler triceps ve bicepsin üstünden aynı anda geçiyorsa (atıyorum kola dolanmış ecdekra, yılan gibi) şekil kayar ama senin dışında kim anlayacak ki? Onun dışında nispeten düz bir yerdeyse kol 32 cm'den 38'e kadar çıktıkça en fazla ölçeği büyümüş gibi olacaktır, onu sen bile anlayamazsın gözün her gün alışacağı için. ama kol 40 cm'nin üstüne çıkınca oturup ciddi ciddi şekil bozukluğu hakkında konuşmaya başlayabiliriz.

aşırı şişersen değişir de çok zor iş o. şu durumda sende olmaz merak etme.

Lokum

işin nakliye kısmını halledebilirsen, yöresel halı ve kilimler olabilir.

yine yöresel dokumalar olabilir.

kütahya yada iznikten çini olabilir. ama burada bahsettiğim sanat eseri kıvamında olanlar değil, onların maliyeti fazla olur, zaten o kalitede çalışan insanlar 3. şahıslara da satış için vermezler ürünlerini. işletmelerin yine el emeğiyle ürettikleri ama daha çok hediyelik eşya kıvamında olan çini kaplar, küçük tabaklar vs. imal edenlerle iletişime geçersen toptan alımlarda indirimde olur herhalde.

gıda olayı biraz sakat olabilir, ulaşım esnasında bozulma riski var.

O is epey zor duydugum kadariyla ya, fatura keseceksin, vergi vereceksin, ustune amazonda cok iade oluyormus onlarla ilgileneceksin. Vergi isleri zaten apayri bir dunya kendi basina icinden cikamazsin bir steuerberater ile calisman gerekecek felan. Ayrica amazonun tum kurallarina uyman gerekecek bunun icin de bir avukat bulman gerekebilir. Urunden once bu kisimlara bakmani oneririm.

www.reddit.com

Mesela su postta hic bi detayi bilmeden ebay'de telefon kilifi satmaya calisan bi adamin basina gelenler var.

Şu hesabı inceleyebilirsiniz. Detaylı anlatım yapılmış amazonda satış için
twitter.com

benim de tam bilgim yok ama. 16mm ve 35mm sistemler analog sistemler, dijital olarak yoklar.

ne kadar büyük film, o kadar fazla detay, o kadar güzel görüntü.

filmin boyutu büyüdükçe içerdiği bilgi de artıyor, haliyle görüntü güzel oluyor. 16 mm filmi dev perdeye yansıtırsan bulanık olur, 35 mm'yi yansıtırsan daha net olur.

hatta fotoğraf makineleri için konuşayım, orta format denen 35mm'den büyük filmlere çeken makineler de var. profesyoneller kullanır.

dijital karşılıkları da var bunların, sensör boyutu olarak. sensör denilen şey filmin dijitali. telefonlarda, amatör makinelerde sensör mercimek kadarken, biraz daha profesyonel makinelerde 35 mm'ye yakın oluyor. daha profesyonellerinde 35mm sensör oluyor. daha da profesyonelleri ki bu orta format oluyor işte, kocaman oluyor. bu makineler on binlerce dolar. imax filmlerin çekildiği kameralar mesela 35mm'den falan çok daha büyük sensörlü.

evet dijitallerde de var buna benzer bir şey, sensör boyutunu belirliyor. kabaca 35 mm film boyutuna denk düşen sensörlere full frame deniyor. markadan markaya belki küçük değişiklikler olabilir ama işte 36 x 24 mm boyutlarındaki sensörlere full frame deniyor.

bunun kırpılmış olanlarına aps-c sensör denir. markadan markaya yine boyut değişiklik gösterir. aşağı yukar 16 x 22 mm boyutlarındadır. bu sensörlerde kullanılan lenslerde 1,5 yada 1,6 gibi bir çarpanla çarpılır. yani 50mm lens 75 - 80 mm lik lens görüntüsü verir.

kibritsuyu nun dedği gibi orta format dijital makinelerde var tabii.

hem aps-c hem full frame çekim yapan makineler var mı? benim aklımda sanki sony a7 serisindeki kimi makineler bunu yapıyor diye kalmış. amacı da aps-c sensörlü gövdeler için üretilen lensleri ff gövdelerde kullanılması diye hatırlıyorum ama yeni bir element bulmuş da olabilirim araştırmanız lazım.

amatör fotoğrafçılıkla bir süre uğraşmış biri olarak, şu durumda soruyu16 mm neden tercih edilir olarak değil de aps-c sensör neden tercih edilir diye sorarsanız cevabım parasızlık olur :))) ff gövdeler çok pahalı aps-c lere göre çünkü :)

not: dijitalin negatifi dediğiniz manada yok ama raw denilen ham formatta çekim yapmayı tercih eder fotoğrafçılar. raw format için bir nevi negatif diyebiliriz belki, negatif olmayan negatif :) sebebi ise raw formatta çekilen fotolar üzerinde photoshop ile daha verimli sonuçlar elde edilebilmesidir. diğer format türlerine göre çok daha fazla bilgi barındırır zira.

şurada türkçe bir tane var:

www.opensubtitles.org

burada da ingilizce:

subscene.com

işinize yarar mı bilmiyorum.

@issiz karga, o ilk film için, ben ikinci için olanı arıyorum. teşekkür ederim.

Tabi fine, medium, bold ana kalınlıklar, onlar da daha ince ve kalina doğru gidebilir. 'lamy dolma kalem ucu' falan diye aratırsanız bulursunuz. 0.5mm sanırım medium oluyor. Video ve denemelerden görürsünüz zaten.

Ahmet Turan Köksal hoca var, mimar.
twitter'da @atkoksal hesabında ve youtube kanalında kalem incelemeleri yapıyor, tavsiye ederim.

ben de lamy kullandım zamanında. öncelikle kalemin ucuna bakın f - m - b gibi bir harf olması lazım. lamy ler genelde ya m yani medium yada b, bold uç ile satılır. kişisel tavsiyem medium uçlu safari kullanmış biri olarak ister m, isterse de b olsun ince yazmak için f uç alın. şahsen bana m uç da kalın geliyordu. ama almadan önce kaleminize hangi ucun uygun olduğunu araştırın. sizinki de safaridir tahminimce ona uygun olan ucu bulun. bir de yanına yoksa eğer pompa alın. mürekkep tüpleriyle o iş çok zor.

Yeap.

311+311+311=933
311+311=622

622

933/3*2=622

aradan o kadar zaman geçmiş kimse de cevap vermemiş galiba; evet 622 yapar.


Hayır siz neyin peşindesiniz ? Yemin ediyorum bambaşkaymışsınız.


durun bi' alternatif işlem de benden gelsin; 3'te 2'si = 2/3 ise;

933 x 2 = 1866 / 3 = 622

40 yapar

bence basiretin bağlanmıştır, nutkun tutulsa rahatça hesaplardın.

greencard abd vatandaşlığı değil orada oturup çalışma vizesi(ömürlük) bildiğim kadarı ile.
çifte vatandaş + green cardlı olabilirsin bence.

tc vatandaşlığından çıkarsan askerlikten muaf olursun gibi geliyor ama net şekilde bilgim yok. tecrübe eden varsa net bilgi verir.

yok green kart ile gidip orda yasayip vergini odeyip suca karismadiktan sonra vatandasligini aliyosun 5 yildi sanirim.

13 yil once ailecek gidip abd vatandasi olan arkadasim var

Dediklerini yapabilirsen evet. Ama sen hatırladığım kadarı ile bulgaristan vatandaşı olamazsın.

Eğer bu üç ülkenin üçü de başka ülkenin vatandaşı olmana izin veriyorsa hiçbir sorun yok, üç vatandaşlığın olabilir.

Bazı ülkeler ikinci vatandaşlığı alırken mevcut vatandaşlığından vazgeçmeni şart koşarken, bunların içinden bazıları eğer mevcut vatandaşlığını bırakma imkanın yoksa (bazı ülkelerin böyle yasaları var, vatandaşlıktan çıkma yok) bunu şart tutmuyorlar.

Askerlikle ilişiğin varsa vatandaşlıktan çıkamazsın bu arada, yasamız böyle.

(iç ses: askerden kaçacağım derken mozambikli olmak)

cevap: tabi tabi olur...

tr'den çıkman için belirli şartlar var. internetten kolayca bulursun.

bildiğim kadarıyla askerliği yapmadan çıkış verilmiyor. başka ülkede yapmadığın sürece...

Şu an askerlik yükümlülüğün bulunuyorsa askerlik yapmadan vatandaşlıktan çıkman mümkün değil. Borcunu ödemeden göndermezler.

dövzli askerlik diye bir şey duydun mu? bir araştır. bulgar vatandaşlığını geçtim gidip oraya çalışma imkanın varsa bile yeterli.

gönderilere koyduğunuz taglardan buluyorlar.

mesela gönderinizin altına #götümkarpuzgibi diye tag koyduysanız ven ben aylar sonra #götümkarpuzgibi tagında hangi fotolar varmış du bakayım dedim ve beğendim.. olay bu.

izin verdiğin uygulamaları gözden geçirmen lazım.

telefondaki uygulamaları kontrol et. muhtemelen amacının dışında çalışan bir uygulama kullanıyorsun.

@theli dostum ben diyorum "isteğim dışında hesaplarımdan, benim beğnmediğim, beğen tuşuna basmayı geçtim hayatımda açıp bakmadığım sayfalar beğenilmiş" sen diyorsun #götümkarpuzgibi...

diğer cevaplar için teşekkürler. doğru, uygulamalar..

bir mazisi var ama kardeş değiller bence.

Ben öyle anladım. Bir forumda okuduğum kadarıyla aynı baba farklı anneler.

evet berlin profesör'ün abisi

bir yerde "baban icin yapacagiz" demiyor mu? "babamiz" diyor da tercumede mi hata var?

son bölümde kardeş olduklarını anlıyorsunuz

@neo, sonuna kadar izledim?

KARDEŞLER

son bölümde anlıyorsunuz,
onun öncesinde de hastane konusundan anlıyorsunuz çünkü abi çocukluğu boyunca hastaydı.

ayrıca berlin'in gerçek adı Andrés de Fonollosa evet ama Profesör'ün gerçek adı Sergio Marquina değil. fake kimlik. zaten bu adamın adı ortaya çıkınca hiçbir parmak izi, kimlik bilgisi bulamıyorlardı hatırlarsanız.

kardeşler, son bölümde tünel patlatılmadan önce "seni çok seviyorum küçük kardeşim bunu unutma" diyor.

isimlerinin farklı olması bir şey değiştirmez belki babaları farklı, belki berlin farklı bir isim kullanıyor. "babası/baban için yapacağız" demesi de bir şey değiştirmez, grup toplanırken profesörün en çok dikkate aldığı şey kimsenin birbirini tanımıyor olmasıydı. ayrıca berlin sosyopat bir herif. geçmişte ne yaşadıklarını bilmiyoruz belki babasını reddetti, babası olarak grmüyordu ama profesöre saygısı olduğu için bu işe girdi. bir yerde kendi kuralları olduğundan, yapmayacağı şeyler olduğundan bahsediyordu, bana dexter ı hatırlatmıştı.

öncelikle şuraya:

www.youtube.com

burada behzat hoca sıfırdan klasik gitar tekniğini öğretiyor. yazdığına göre sıfır değilsin ama kanaldaki parmak alıştırmaları ve etütler tekniğini geliştirmene yardımcı olabilir. malum klasik gitarın tutuşundan, çalınışına kadar her şeyi elektro gitardan farklı. ilk dersler çok kolay gelirse ileriki derslere bakmanı tavsiye ederim. yine behzat hocanın facebook adresini takip etmeni öneririm. burada kimi klasik eser yorumlarını paylaşıyor hatta gitar sohbetleri adında youtube kanalında yaptığı bir programı da vardı.

belirli bir yere geldikten sonra zaten belli klasik bestecilerin kültleşmiş eserlerini çalmak isteyeceksin, tarrega, isaac albeniz gibi.

klasik gitar icracısı değilim. zamnında büyük hevesle başlamıtım sıfır bilgiyle ama başımda hoca olmadığı için bir yerden sonra çıkmaza girip ilerleyemedim.burada benden daha bilgili insanlar daha nitelikli bilgi vereceklerdir şüphesiz.

4 aydır kursa gidiyorum. Elektro gitar ile klasik gitar teknik olarak birbirinden farklı. Klasik eserler tabii ki var ama genelde pop şarkıları çalınıyor. Önce baresiz akorları öğrenmekle başlayabilirsin. Em, E, Am, C, Dm, A, G, D en basit akorlar. Sonra bareli akorları öğrenebilirsin. Onların belirli bir sistemi var. Ek olarak ritm öğrenmen gerekiyor. 4/4'lük ritm ve bu ritmin varyasyonları öğrenmesi en kolay ritmler. Ama her şeyden önce nota bilgisi gerekli.

yok aslında gitar çalabiliyorum. lisedeyken bir de klasik gitar kursuna gitmiştim orada da çok şey öğrendim. sadece repertuar açısından konuya çok uzağım. elektroda çalabileceğim çok şey var ama klasik gitar kimler çalınır bilmiyorum. gidip rock bir parçanın klasik aranjesini çalıyorum. isaac albeniz gibi kimler var böyle?

çalabiliyorum diyorsan o zaman tarrega, albeniz, fernando sor, bach ın gitar için yapılmış uyarlamaları var, yine handel in de kimi eserleri gitar için uyarlanmış olması lazım. daha istersen google amcada yığınla isim bulursun ama sırf tarrega ve albeniz in eserleri bile ilk aşamada fazlasıyla yeter. google da notalarını rahatça bulursun.

1-evet. daha geri gitmen için daha geridekilerin önemli kişiler olması gerekiyor. O durumda da devlet arşivlerine girip araştırman gerekiyor.
3-evet

seyler.eksisozluk.com

internetten görüp görebileceğin bu kadarıdır. çıktıysa öpün başınıza koyun, bizim gibi garibanlara onu bile çok gördüler nüfus müdürlüğüne gelin diyorlar. kütüğünüzün bulunduğu köy/mahallede kayıtlar tutuluyorsa -ki hiç sanmıyorum- onları kovalayarak daha da ileri gidebilirsin. başka şans yok.

e-devlet'in ötesine gitmek istiyorsun zannediyorum. bunun kayıtları da bazıları için var bazıları için yok. bir arşive girip kendin bakman gerekiyor. ancak birşey anlamazsın, sular seller gibi osmanlıca okuyabilmen gerekir. kısacası zor iş ama imkansız değil.

Bu kadar. Biz bundan 10 15 sene önce döküm almıştık. Aynısını vermişlerdi. Nüfus kayıt konusu yakın zamana ait bir şey. Haliyle soyda önemli biri yoksa bu kadar.

Daha fazlasını ancak o ilçelere/illere gittilerse şansını deneyebilirsin. O da nüfus ile değil de ticaretle falan takip belki

Sorularının cevabını bilmiyorum ama şöyle bir çıkarım yapabilirsin.
Mesela bizim soy ağacında anne tarafından bir köy ismi çıktı bizde o köyü araştırdık ve o köyde oğuz boylarından birisinden olanlar bulunuyormuş.

Zaten istesende en fazla o gördüğünden 1 nesil geriye gelebilirsin çok taşaklı bir sülalen yoksa. Bu kayıtların en başı 2.abdülhamid'in dönemindeki nufus sayımına ait.Göremediğimiz 1 nesil geriyi kapsayan 2.mahmut dönemine ait bir sayım daha var. Ondan gerisi yok çünkü sayım yok. He benim dedem ağaymış diyorsan tapu tahrir defterleri var. Taşınmazların kayıtları ile beraber kişi isimleri de tutuluyor. Oradan da bir şey çıkartılabilir ama o kadar . Daha gerisi yok.

daha gerisi yok sürekli göçen göçebe bir ırkın kaydı olmaz. gidip bir ingilize fransıza sorduğunuzda size 1500lere kadar kaydını gösterebilir. ama göçen bir ırkın 1800 e kadar kaydının bulunması bile çok önemli.

kendimden örnek veriyorum: dedem semerci denizlinin güney ilçesi. güney ilçesi sürgün yeri günde geçen araç sayısı bile 50 yi geçmez ve şehirler arası bir yola yakın değil. dede semerci bir boy düşmandan akından kaçmak için dağın arkasına kaçmış dede semerci kaydı kuydu olmaz. semericinin babasıda semerci gitmiş 1. dünya savaşına dönmüş devletin kaydına bile girmemiş. o zaman için derlerdiki osmanlının zulmünden vergisinden kaçan dağlara kaçar yerleşik yaşamazmış. bunlar birleşince dedemin bir ötesi dahi yok dağda yaşıyorsa sarıkeçeli. daha ötesi myheritage.com 100 dolar.

1- daha geriye gidebilirsin,kayıt tutulmuşsa. şanslıysan tapu kayıtlarından belki bir şeyler bulunabilir -miras kaydı vs- osmanlı arşivlerinde tımar kayıtlarında varsa bayağı geriye gitme şansın var. köyde mezar taşları olan mezarlık varsa isimden yola çıkarak bulunabilir birşeyler. -en son gözüken mehmet ise "ahmet oğlu mehmet" yazan mezar taşıonun babasıdır yüksek ihtimal.-

2- avukatlar yapar. ama tabi arşivlere girip anlayacak kadar osmanlı türkçesi bilen avukatı nerede bulursun bilemem.

3- yok öyle bir şey. geriye gidemiyorsan bu tamamen şans.

4- yok. gerçi tapu kadastro eldeki kayıtları, belgeleri restore ediyordu bir ara, net ortamına aktarırlar mı bilmiyorum ama düşük ihtimal.

Artlens'in kursuna giden arkadaşlarım memnun kaldı.

ifod

kurstan çok şey beklemek yanlış, fotoğraf olayında da herşeyde olduğu gibi gelişim süreci zaman istiyor ve bu zamanın da bir sınırı yok

mesela 5 sene önce çektiğim fotoğraflara bakıyorum bir sürü hata görüyorum.

bunu geçtim 6 ay önce çektiğim fotoğraflarda da bu gün gözümü rahatsız eden ufak şeyler oluyor.

yani böyle böyle, çeke çeke, inceleye inceleye gelişiyor insan.

fotoğraf kursu sana ne verebilir? diyafram, iso , enstantane, doğru kompozisyon, kadraj, yok ters ışığı şöyle kullanırız, silüeti böyle yaparız, histogram şöyle okunur bu böyle okunur.

yani bilmiyorum çok arkadaşım gitti kursa, adamda para var, gömmüş dolarları makinaya, gitmiş kursa 3. hafta da fotoğraf eleştirmeni oldu adam.

hiç bişeyi beğenmez, herşeye laf söyler, kendi çektiği fotoğraflara bakıyorum, 50 taneden 1 tane teknik olarak doğru, güzel diyebileceğim bişey çıkmaz.

belediye bile fotoğraf kursu açıyor, başka bi arkadaşım da gitti, bitirmiş onu, bi havalar bi havalar, nisanda özel gün fotoğrafçılığı kursu açılıcak ona gidicem, gelin damat çekicem diyor :D

sonra vay efendim, tarlada pet şişeler, gelinin ayağında tuvalet terliği falan.

bir de bu iş günümüzde fotoşop ile bir bütün haline geldi.

fotoşop çeşitli şeylerden oluşuyor, ilüstrasyon da yaparsın, manipülasyon da ama çektiğin fotoğrafların renklerini düzletmek, ufak kusurları gidermek için de.

ifod var, hiç katılmadım ama fujifilm kendi makinalarını kullandırdığı sokak fotoğrafçılığı için workshoplar yapıyor arada.

ha evet kurs iso, enstantane, diyafram ilişkisini öğretir gerisi kişiye kalmıştır ama kişinin de kendini geliştirebilmesi için uygun ortama, koşullara ihtiyacı vardır. kursun uygulama ağırlıklı olması önemli gidip de atıyorum 5 ders tahtada makineden bahsediyorlarsa o kurs hikayedir. işin teknik kısmının anlatılması 1 saatlik iş en fazla. ama bol bol farklı mekanlarda ve stüdyo ortamında çekim imkanı sunuyorlarsa katılınır. zira dediğim gibi yeni başlayan insanın en büyük eksiği pratik yapabileceği ortam. sırf bu yüzden başlangıç aşamasını geçemedim. akşam üstü bir sokağın fotoğrafını çektim diye neredeyse kavga çıkıyordu izmirde, üstelik öyle gecekondu mahlallesinde falan da değil merkezi yerde.

içeriğine göre karar verin, ayrıca photographer ın anlattığı tipler gibi sonradan ego kasmayın sakın :)

ek: bu arada evet djital fotoğraf makinesi kullanıyorsanız fotoşok şart. renk düzenlemesi vs gibi şeyler olmadan çektiğiniz fotoğrafların bir olayı olmuyor, raw formatında özellikle.

İlla ecnebi mi olması lazım ? ege yöresinden olmaz mı mesela makarnayı (çıbık olması tercih edilir) haşlarsın sonracığıma halis mulis zeytinyağını( tereyağı olmaz çiçek mısır özü yağı hiç hiç olmaz) dökersin tencereye biraz dağ kekiği ( dağ olması önemli fabrikasyon olmayacak kavanozun kapağını açtığında miss gibi kekik kokacak etraf ) biraz tuz kavuşturursun makarnayla en sona da sarımsaklı süzme yoğurt döktün mü yeme de yanında yat.

sarımsak salça domates

ıspanak sosu.
denendi onaylandı.
müthiş.

uğraşmam diyorsan pastavillanın mı ne hazır makarna sosları vardı, az pahalı ama güzel. onun dışında evde yapılan için tavsiyeler:

- domatesli sosta mutlaka kekik olsun
- kıyma biraz ağırlaştırıyor ona göre yapın.
- sosu hazırlarken makarnanın kaynadığı suyla yapın. şehir efsanesi midir tartışılır gerçi ama...
- kimyonu ya çoz az koyun ya hiç koymayın, fazlası tadı mahveder.
- biberiye sosa güzel gider.
- sosun içine erimeye müsait peynir atılabilir şukela olur.
- sarmısaksız sos, sos değildir.
- ben serviste değil de haşlandıktan sonra doğrudan makarnanın üzerine dökülmesi taraftarıyım. daha samimi.

onun dışında her sos için temel tarif aynı yağı kızdır, rendelenmiş domatları at, baharat, sarmısak... gerisi sizin yaratıcılığınıza kalmış,istediğiniz malzemeyi ekleyin, abartmadan tabi :)

Barilla pasta sauce. Basilico, classico ve olive olanları güzeldir.

Bence en lezzetlisi kıymalı makarna. İtalyanların bolonez dediğinden.

Kıyma
Soğan
Domates veya püresi
Sarımsak
Maydanoz
Zeytinyağı
Tuz
Toz biber
Salça

Domatesler, soğanlar diri kalsın istiyorsan tuzu erken atabilirsin. Salçanın tuzuna ve damak tadına göre ayarlarsın.
İstersen tarife yeşil biber de ilave edebilirsin.

Bu tarifin olmazsa olmazı maydanozdur. Başlamadan önce malzemeleri tavaya girecek şekilde hazırlamanda fayda var.
Makarnayı kaynayan suya atıyorsun, makarna haşlanırken sosa başlıyorsun: Bu sos takriben 10dk sürecektir. Malzeme miktarına ve ateşi iyi ayarlamaya alışman birkaç deneme yanılmayla olabilir. Göz kararı yap.

Önce tavayı biraz ısıtıp boş tavaya kıymayı koyarsın. Tavayı ve kıymayı yakmadan orta ateşte çevirirsin.
Kıymada pembelik azalınca soğanı atarsın, biraz da yağ eklersin.
Artık tavanın altı biraz daha açık olabilir.

Soğanlar biraz ölünce bu sefer sarımsağı atarsın. Sarımsakla birlikte varsa yeşil biberi de atıp ara ara karıştırırsın. Yeşil biberden 1-2dk sonra bu sefer domatesi atıp karıştırırsın. Yeşil biber yoksa direk domatese geçersin.

Gerçek tuzlu köy salçan varsa domatesler biraz ezildikten sonra ondan eklersin. Tuz ve toz biberi de salçayla birlikte atarsın. Bu aşamada hem salçanın çiğliğini alırsın hem de tuzla biberi iyice karıştırırsın.

Sosun altını söndürmeden 1 dk önce kıyılmış maydanozu eklersin.

Bu arada makarna haşlanmış olur. Sosa yağı fazla koyduysan makarnayı iyice süzersin. Yağı az gibiyse makarnayı biraz ıslak şekilde tavaya alırsın sosla birlikte çevirirsin.

Miktarlar, ateşi nasıl kullandığın, nasıl doğradığın, ne kadar pişirdiğin bunlar hep el lezzetiyle ilgili.
Malzemelerin kalitesi de lezzeti değiştiren diğer bir etken.

Afiyet olsun.

Domates rendesi (püre de olur), sarımsak, kekik, kekik/4 oranında taze çekilmiş karabiber, tereyağı ve tereyağı/3 oranında zeytinyağı.

Kekik yerine reyhan da oluyor. Hiçbiri yoksa kuru nane.

İtalyan Pizza sosu olarak da geçer, bence makarnaya da yakışıyor.

Kimse kremalı tavuklu mantarlı dememiş.

türksat kablo kullanıyorum 2000 senesinden beri , ara sıra başka lokasyonlarda tt net falan kullanmak zorunda kaldım, ben en çok kablodan memnun kaldım.

ttnet mesela alt yapısı mahalle mahalle, sokak sokak değişiyor, kimi arkadaşlar çok memnun kalırken ben total 24mbps bağlantıda 500kb yi zor görüyorum.

ben de uzun süredir uydunet kullanıyorum. sadece bir kere sorun yaşamış olabilirim. eğer alternatif arıyorsanız superonline fiber derim.

Sanırım en güzeli buradan şehir, semt, mahalle bilgisi vererek altyapı yoklaması yapmak.

Mesela ben de 2000'den beri türksat kablodayım ve bunca sene içinde arıza sayısı 10'u geçmemiştir.

İzmir Karşıyaka'da oturuyorum ben.
Hız o kadar önemli değil, yani tabii önemli ama öncelikli olarak kopmasın, istediğim zaman kullanabileyim istiyorum. Dünden beri arıza sürüyor, şu an internete telefondan giriyorum, telefonun bataryası tükeniyor, hotspot kullanım ne kadar güvenli emin olamıyorum...

Arıza arada sırada bir iki olsa tamam da son durum benim bile sabrımı zorlamaya başladı artık.

Servis sağlayıcılarının kalitesi böyle genel anketlerle ölçülemez hocam. Konu komşuya soracaksınız.

Burası emekli memleketi, apartmanda en genç benim. İnternetle pek alakaları yok komşuların:)
Zaten mahalle bazlı değil arızalar, telefonla arıyorum ya İzmir geneli diyor veya bölgesel diyor.

valla hocam yazmıyayım yazmıyayım dedim ama bak 2000 senesinden beri bu genel arıza sayısı benim hatırladığım 3 defa, ikisi de deprem kaynaklı

onun dışında ben haftada 1 2 defa gittiğini de hatırlamam, alışkanlık halinde yani.

öte yandan 6 ay ttnet kullanayım dedim ki hala bağlı o internet başka adreste.

haftada 2 gün kesinlikle internet gidiyor, yetmiyor elektrik kesilirse, elektrik geldiğinde bağlantının gelmesi 3 4 saati buluyor, o da yetmiyor 500 600 kbps ile takılıyorum, akkyi bile dolduramıyorum.

bunun yine dışında saat 8 ile 11 arası daha da beter oluyor, zaten internet bağlatırken bi tantana oldu, işte aşağıdan kablo çekerim çekemem(girişin üstü ev daha önce süperonline fiber varmış, eşe dosta sorduk orada oturan çok kötü falan dediler, mecbur ttnet aldık), neyse abi bağlantıyı yaptılar 3 gün sonra modem bozuldu, teknik servis falan çağırdık ki teknik servis isteyince internet faturasına yansıyo, modem bozuk, götürün bunu ücretsiz değiştirecekler deyip gittiler.


gittim , dedikleri tt genel merkezine, biz değiştirmiyoruz, modem senin modemin servise gönder dediler bu sefer. lan dedim 3 gün çalışmadı ayıplı mal satıyonuz orada bi tantana çıktı, derken arkamı bi döndüm, lan bizim sitede oturan 5 kişi kuyrukta arkamda, hepsinin koltuğunun altında modem.

bak burayı iyi dinle , modemi aldım ttnetin karşısındaki bilgisayarcı pasajına gittim, kafayı kırmışım abi 15 gün bağlantı beklemişim yapmışlar 3 gün sonra modem bozulmuş ee internet yok, alcam bi modem kaç paraysa derdim o yani neyse girdim dükkana bi tane bilgisayarcı işte, adam beni gördü modem mi dedi? evet dedim, başka bişey demedim, aldı kendi bilgisayarına bağladı internet bağlantısını yaptı, bu sağlam dedi verdi elime, hatta bir de çay söyledi, açtı türk telekoma telefonu, adam numarayı bile ezberlemiş artık, günde kaç defa bu ayağı çektikleri müşteriler gidiyorsa adama,(allah razı olsun bu arada) ağzına ne gelirse saydırdı(benim bilgilerimle), hah dedi, şimdi artık internetin gelir, oradan eve gittim, bozuk dedikleri modemi taktım ve internet geldi.

sonradan anladık ki konuşunca, bu adamlar geçirmasyon yapabilmek için, genel merkezden interneti kapatıp, teknik servis çağırıp bilmem kaç para bi defa yaslıyolar sana, sonra yetmiyor, modem falan diyolar, gidiyosun modem alıyosun, tamire gönderiyorsun bu sürede yaklaşık 1 ay, 1 ay interete giremiyorsun zaten elindeki internet miktarı ile sattıkları arasında ciddi açık var, sonra bir daha teknik servis çağırıyorsun yine yaslıyolar sana bi güzel faturaya.

ne o türk telekom çok güzel türk telekom çok süper, ya ixtirsin gitsinler.

kaşınma arkadaşım kaşınma.

i.ytimg.com

modem bu ttnet ile türk telekom farklı sanırım bizimki türk telekom.

@hayat aklini konusacak bir filozof uret

karşıyakanın neresinde yaşıyorsun da o kadar çok emekli var çevrende :))

bahçelievler ve civarı için superonline fiber fenaa değil. arada sorun oluyor, olmuyor değil ama sık değil. gerçi ben bunu dedim ya kesin non-stop arıza çıkmya başlar.

asker kaçağı labilmek için askere gidip kaçman gerek. sen yoklama kaçağısın. bir kaç sene öncesine kadar hiç bir şey olmuyordu sadece dava açılıp para cezası veriliyordu. öyle kolundan tutup yürü askere gidiyorsun gibi bir durum yoktu. yurtdışına çıkış için bir şey diyemeyeceğim ama facebooktan takip ettiğim bir eleman vardı, vicdaniredçi, kendisi rahatça karayoluyla girip çıktığından bahsetmişti.

bir askerlik şubesini arayıp "tecilim bitti, yoklama kaçağı durumundayım sanırım yurtdışına çıkışta sorun olur mu?" diye sorabilirsin. korkulacak bir şey değil, çekinmeyin.

Tez ciltleyen yerlere bakabilirsin

ozalit, baskı merkezi falan gibi yerlerde. il belirtmemişsiniz ama İstanbul'daysanız Beşiktaş'ta çok var.

İstanbuldayım evet. Özalitler patır kütür gidiyor, sert kapak olmasa bile en azından bez cilt gibi bir şey arıyorum.

Evde dikişli cikt yapabilir miyim acaba?

ben lisedeyken dağılan sözlüklerimi tutkal ile ciltlemiştim. taş gibi olmuşlardı.
ama çok ince ayar lazım yoksa açamazsın sayfaları :)

Süleymaniye Cilt Evi:
www.google.com.tr

istanbul ciltçi diye google araması yaparsanız bir çok sonuca ulaşabilirsiniz. tabi çoğunluğu seri üretim yaptığı için tek bir kitabı yapmak istemeyebilirler yada maliyeti fazla olabilir. onun dışında mücellitler genel anlamda işin sanat, tezyinat boyutuna eğilerek iş yaparlar. sizin istediğinizde bu değil sanırım. ayrıca genelde bizim mücellitler türk tipi ciltleme yaparlar. cildin sırtı düzdür, sayfalar ve cilt sıfır gelir vs vs. bu tip ciltli kitapları dikine değik yatay koymak lazım kütüphaneye. eğer özel, anlamı olan bir kitapsa düşünülebilir ama sağlamlık açısından istiyorsanız ozalitçiler spiral dışında kalın kuşe kağıttan kaplama ciltlerde yapıyorlar. fiyat/performans için en mantıklısı bu olur.

evde tabi ki yapılabilir ama cildi oluşuturacak malzemeyi kesmek hazırlamak sorun olur, el yatkınlığı gerekir. bayağı bir deneme yapmanız lazım :)

cilt işini kendiniz de öğrenip yapabilirsiniz. öyle şok gösterişli bi şey hedeflemiyorsanız çok kolay öğrenirsiniz.

40ar sayfadan küçük yuvarlak bitişli cilt yapabilirsiniz A4'ü ikiye katlamış olacaksınız. Zaten 20 yaprak kullacaksınız, 20 yapraklık 5 cildi de birine dikebilirsiniz, tığ iğnelerine bakın, normal dikiş iğnesiyle olmaz.
Ya da yine 30ardan önce yandan zımba sonra çevresine renkli bantla küçük ciltler yapıp birkaç tanesini birleştiriyordum ben mesela, oldukça rahat da okunuyor.
Baskı sırasında kenar boşluklarını standarttan daha içe ayarlamayı unutmayın özellikle zımbalı bantlıda. Bu zımba ve bant işi zaten tez cildine çok benziyor.

Bostaysan bence sevisebilir.

Onun dışında engelle geç.

Bana da aynı durum oldu geçen sene. Buluştuk ama eskisi gibi değildi, karşımda bi yabancı oturuyordu yani. Konuşacak bi şey bulamadık, gerildik. Hoş olmuyor yani.

valla muhabbete başla, abartı derece aşk meşk konularına giriyorsa uza. üçüncü koca olarak kestirmiştir seni gözüne.

yok hafiften, aman da eskiden ne güzeldik falan muhabbetlerinde kalıyorsa, yürü.

valla yaparım diyosan ons ya da fb takıl
konuş bi amacı belli olur
çocuklarımın babası ol diyosa topukla

@westblack +1

Kiz zamaninda belki değerini bilememis olabilir,belki iki kisi ile yanlis evlilik de yapmis olabilir. Su an muhtemelen yarali ve o yarasina tuz basacak bir sey yapma derim.

iki adet boşanma hoş bir referans değil, ama seks olabilir.

bunlar nasil hizli yasamlar wow dogrusu
bence uzak dur aranan kan gibisin su an yalniz bile olmayabilirsin herkesin kapisi calinmis olabilir

kanka em onu. zaten anladığım kadarıyla o da aynı şey için yazmış.

Ya emem emem de nasıl olaya girem onu bilem...
Zamanında cool, entelektüel davrandık yanında şimdi konuyu oraya getirmeye çekiniyorum. Bir de dediğiniz gibi yaralı şu an bir darbe de benden yemesin. Belki de amacı gerçekten darbe yemektir. Tam bilemiyorum

çok pis vakit kaybı bence.

Baskı davranıyorsa öyle davran. Ne kaybedersin? Tabii bi ilişkin yoksa, evli değilsen. Yoksa hiç riske girmeye gerek yok. Söylendiğini gibi, tek olmayabilirsin. Hatta değilsindir :)

Tears of devil +1 gözümden yaş geldi

üçüncü olacan kanki.

bakalım ne olacak.

gaç gaç.

Issız karga +1.

Aptal tanımı nedir? İnsanın kendinden daha düşük zekada/seviyede gördüğü insanlar mı? Herkesin kendini en iyilerden sandığı bir dünyada yaşadığımızı hatırlatırım. Soru da net değil ek olarak.

Devilred gibi kasmaya gerek Yok , yarısından fazlası hatta 75 i aptal

yaridan cogu aptal kesinlikle.

ayrica ornek verelim mesela duyurudaki insanlarin yarisindan fazlasi kesinlikle aptaldir diyebilirim, sorulan sorular, verilen cevaplara bakinca anliyor insan.

Soru gayet net devilred:) Kasmaya gerek yok +1

Şöyle bakalım konuya:

Senin açından bakınca açık olan soruyu anlamadığım için ben aptalım ama benim açımdan bakınca bir soru dahi sormayı beceremeyen sen aptalsın. Kasmak değil bu, dünyanın gerçeği.

Peki senin acindan ben yuzde kaclik dilime giriyorum? Boyle sorayim o zaman.

Çoğu.

Aptal tanımını zeka ile değerlendiriyorum. Bu tarz populasyon özellikleri normal dağılıma uyarlar. Ortalamada çok kişi yoğunlaşır; uçlarda az kişi vardır. Dolayısıyla, aptal tanımına göre değişmekle birlikte, ilk yarıya aptal dersek %60 olur. Bana göre de %5 civarı aptal oranı. Çoğumuz ortalamayız bence. Duyuru’da aptal insan olduğunu düşünmüyorum ama konuya, yerine, amacına göre kötü niyetli insanlar olabiliyor. Çoğunun ya da yarısından fazlasının aptal olması anlamlı ya da olası gelmiyor bana. Pratik zekada, cevvallikte şartlar ve tecrübenin daha etkili olduğuna inanıyorum.

herkes aptal.
nedeni çok zeki olmam.
herkes adına cevap verdim konu kilit kimse yazmasın.

Once kendi aptalligini gormeyip diger insanlara aptal diyen herkes aptal

Haberi buldum: www.bloomberg.com

Konu tartışmaya kapalı
Kesinlikle çoğu

(bkz: ne bileyim oğlum saymadım ki)

kesinlikle çoğu (!) ve her ne hikmetse burada cevap verenler de o çoğunluğa dahil değil.

ferhan +1 asıl sorun aptallık değil cehalet ve cehaletin getirdiği kendine güven hissi. zeka dediğimiz şey bile matematiksel ve mantıksal zeka. bunun sanat tarafı var, insan ilişkileri tarafı var. akıllı insan bilmem kaç sayfalık matematik teoremlerini ispatlayabilen kişi midir? wittgenstein ı, spinozayı yalayıp yutmuş kişi midir yoksa? ya da inanılmaz sosyal herkesle iletişim kurma yeteneğine sahip ya da fevkeladenin fevkinde yaratıcı eserler üreten kişi midir?

Akıllı - aptal oranı aptaldan yana epey ağır basar.
Ben çevremde "akıllı kadınsın" denilen biriyim, yaptığım idiotluklar burdan fizana yol olur. (Göremediklerimi de eklersem tablo hiç hoş çıkmaz, eklemeyelim akşam akşam huzurum kaçmasın:)
Çevrem ülke ortalamasının üzerinde.

Eğitimimiz, kültürümüz ve başka bikaç şey daha akıllı potansiyelimizi fena baltalıyor. Kırıp geçirdiği zamanlar da oluyor. Mesela 80 sonrası.

Pisa verileri ortada, yaşam kalitemiz ortada, seçimlerimiz, tutumlarımız ortada. Akıllı oranı ağır bassaydı böyle mi yaşardık?

(Zeki olmakla akıllı olmak aynı şey değil.)

Ekleme:
Bertrand Russell'ın aşağıdaki sözü o kadar doğru ki.. Uuygulamalara ve sonuçlarına bakınca "feyz alınmış" dememek için aptal olmak lazım diye düşünüyorum.

"İnsanlar bilgisiz doğar, aptal değil; sadece eğitilerek aptal olurlar."

Evet, çünkü fikirleri yok, birçok konuda kendilerini kandırıyorlar, basit şeyleri karmaşıklaştırıyorlar, karmaşık şeylere kafa yormuyorlar, eğlence görünce yaklaşıp, acı görünce kaçıyorlar.

%99'u aptal. Tabii bana göre herkesin ölçütü kendinden başlıyor sanırım.

Bana gore en az %95'i aptal.

Tamama yakını. Normal olan da bu zaten.

kampçı dediğin pis olur. onun tadı orda.

tuvalet her yer zaten. doğaya yapıyorsun, doğal gübre işte. duş konusu değişir gidilen yere göre.

ben de merak ediyorum
Büyük tuvalet doğaya nasıl yapılır arkadaş

gece tuvaletim geldi diyelim nolcak mesela?! adsbx ve benaslindayohum a katılıyorum ya büyük tuvaletini nası yapar bi insan?

Benim için de merak konusuydu

En son ne zmn bir kampçıyla el sıkışmıştım diye düşün dur şimdi :)

Ben çok tercih etmiyorum ama yakın yerleşim yeri varsa oraya gidip yapılabilir. Tamamen doğa ananın kucağındaysak sudan uzak ve insanların geçme olasılığı düşük bir yere, bir çukura yapılır. Peçete, ıslak mendil vs yere atılmaz kesinlikle. Eller de beraberinde götürülen sabunla yıkanır. Çok über bir olay değil. Gayet normal ve doğal bi şekilde yapılabilir.

büyük tuvalet nasıl yapılır diye şaşıranlara şaşırıyorum ben de :))) hayır öyle kampa falan giden biri de değilim üstelik. ne var hacılar bunda?

playing star again in dediği gibi çukur kazıp sonra örtülür.

duş muhabbeti de eğer camping alanında kalıyorsanız zaten oranın duş yeri vardır. yok açık, ormanlık, dağlık alandaysanız yazın dere göl falan bir şekilde hallolur. yoksa da artık bir kaç gün duş almadan durun yani siz de ölmezsiniz, amaç zaten şehirden, tek dişi kalmış caVanardan uzaklaşmak.

Eldeki taşla küçük bir çukur kazılıp içine yapılır, sonra da kapatılır. Ki bu şekilde yapmayan ve kafam kadar sıçan hayvan türleri var. Eminim hiç biri bu kadar dert etmiyordur :)

Sanırım sormak istediğiniz temizlik konusu, yanınızda götüreceğiniz bir plastik su şişesi ile bunu rahatça çözebilirsiniz. Tuvalet kağıdını da işiniz bittimi gömebilirsiniz, ıslak mendil kullanmayın. Sentetiktir doğada yok olmaz.

Tuvalet kağıdı yok ise çeşitli yaprak ve otlardan faydalanabilirsiniz, ki insanlar yüzyıllardır sadece el ve su ile taharet alıyorlar. Sonradan el yıkama imkanı yok ise pisliğe bulaşmadan bu işi çözmelisiniz.

Bunun için atasözümüz bile var, "tedariksiz abdeste giden domala domala taş arar" :)

Duş konusuna gelince, göle ırmağa yakınsanız zaten sorun yok. Fakat bunlar yoksa şöyle ekipmanlar ile yapabilirsiniz;

dogayakacis.files.wordpress.com

Yani biraz abartılı gibi geldi bana ama o kadar da değil. normal karşıladım ben ilk gördüğümde. ciddi bir sıkıntı var çünkü ortada.

yoo kadın haklı.

balina başka renkte olsa anlarım, kasıtlı yapıldı derim de oyuncak balina zaten mavi olur. Ne renk olacaktı ki? Bence de saçma. O zaman youtube'da bir sürü video var, hayvanları öğreten mavi balina var içinde, çocuğuma hayvanları öğretmek için aldığım kitapta da balina mavi olarak gösterilmiş, onu da şikayet edeyim. Oyuncak mağazasında mavi balina gördüm, şikayet edeyim. Akıl tutulmasından başka bir şey değil bence.

Mavi balina intihara neden oluyormuş şimdi ikna oldum kendimi kesiyorum.

Bana da çoook önce bu oyuncak çıkmıştı. Kasıtlı yapılan birşey Yok ortada abla büyük ihtimal deli

deli değil de büyük ihtimalle çağın rahatsızlığı ota moka duyar kasma rahatsızlığından muzdarip. başlığı ilk gördüğümde "ne alaka lan? mavi balina neydi ki?" dedim kendi kendime, haberi okuyunca hatırladım. büyük ihtimal sokaktaki büyük çoğunluk da hatırlayamaz yada bilmiyordur.

İlk okuduğumda aklıma geldi oyun ve zaten oyuncak balina genelde mavi oluyor ama kadın da sanki en küçük olasılığı düşünmüş. Okuyunca çok da haksız gelmedi. Çocuklar küçük şeyleri büyütüp abartmaya meyilli olabiliyor. Hakkaten, çocuk aktif olarak aramasa bile bir arkadaşı oyuncağı görüp “Olm, mavi balina diye oyun var” dese çocuğun nasıl tepki vereceği bilinmeyebilir.

Hareket abartılı bana göre, biraz uç bir önlem ama tamamen haksız da diyemedim.

Peki bu hanımefendinin şikayeti basına nereden ulaşıyor? Kendi halinde şikayet ettikten sonra mı buluyorlar, yoksa bizzat basını kendisi mi çağırıyor?
Kendisinin şikayetinde kurduğu mantığa yakın olarak düşünürsek, bu haberi görünce mavi balina'yı merak edip kendini kaptıracak insanlar çıkamaz mı şimdi de?

o bir kuş, o bir uçak, hayır hayır o compumaster.

birazdan gelir ona istinaden yazdım.

mesajı silmen lazım.

bazen oluyor bu. çaresi yok bildiğim kadarıyla. muhtemelen birisi mesaj atmıştır ondan yanık gözüküyordur. mesaj atan kişiyi biliyorsan tekrar atmasını rica et yada mail atsın.

prospektüsüne bak, bak bazı ilaçların yan etkileri hemen göstermiyor kendini, karaciğerde birikiyor ediyor, geçiyor üstünden 1 2 ay sonra çat safra kesesi, karaciğer problemi gibi karşına çıkıyor, bir de apranax plus diyorsun. bence biraz sık dişini.

ikincisi tuzlu su ile gargara diş ağrısına iyi geliyor diyorlar.


APRANAX PLUS aşağıda sıralanmış durumlarda;

• Travma veya diğer durumlara bağlı olarak ortaya çıkan eklem kıkırdağının harabiyeti, ağn ve fonksiyon kaybıyla karakterize eklem iltihabı,

• El ve ayak eklemlerinde gelişen ağrılı eklem iltihabı,

• Özellikle omurgada gelişen romatoid artrit benzeri bir hastalık olan ankilozan spondilit,

• Proteinin parçalanmasındaki bir soruna bağlı olarak bağ dokusu ve eklem kıkırdağında gözlenen şiddetli ağrı (akut gut) gibi romatizmal hastalıkların tedavisinde iltihap giderici ve ağrı kesici olarak,

• Akut kas iskelet (kemik) sistemi ağrılarında

• Kadınlarda adet sancılarına bağlı ağrılarda ağrıyı kesmek amacıyla,

• Ortopedik ve cerrahi ameliyatlarda ağrı kesici olarak, kullanılır.

ayrıca diş ağrısı yazmıyor, kendin mi aldın bunu?

prospektüsünde 12 saatte 1 tablet diyor.

daha fazla almayın bir de plus almışsınız. kısa zamanda doktora gidin. bazı diş ağrılarını analjezik ve antienflamatuarlar kesmez. muhakkak işlem yapılması gerekir. en azından acil işlem yapılsın. öyle bir durumdasınız sanırım.

@Photographer hayır geçmişte diş hekimi yazmıştı yine apse için anti biyotikle beraber.

@carabelli hekime gideceğim tabi ki, sadece bugünü çıkarayım istiyorum.

içinde kodein falan da var reçeteli ağır bir ilaç. dikkatli kullan.

Apranax hikaye hocam. Arveles al en az 8 saat rahatsın

cataflam vermişti bana dişçi mucize bir ilaç bayılıyorum hemen ağrıyı kesmişti

diş ve apse sorunumu çözmüştü evden eksik etmem

bu yazdıklarımın mantığı eskişehir gibi öğrenci yoğunluğu fazla olan yerler için geçerli olabilir. son sınıflar haziranda boşaltırlar genelde, fazla kiravermemek için. işi bilen yeni kazananlar ağustos ortası gibi tutmaya başlarlar. haziran sonu, temmuz en uygun zamanlar gibi gözükür de o zamanlar da ara sınıflar, ev değişikliği, yurttan eve taşınanlar sebebiyle tutar.

sözün özü mart, nisan, mayıs aylarında ufaktan başla ev bakmaya. ara tatilde ev değiştiren, arkadaşının yanına taşınan öğrenciler olur. pazarlıkla kirayı da düşürebilirsin belki. sonuçta öğrenci şehriyse ara tatilde boşalan ev ağustosa kadar dolmaz kolay kolay.

x bolu y-1 i verir

soruda hata mı var?

" x/y = -1 bize neyi verir" mi demek istediniz?

www.wolframalpha.com

x-y/y eder. paydaları eşitleyince. -1 -y/y oluyor

hepsi kale kuşatması tadında değil ama benzer tarzlar,
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com

bunun babası lotr serisi de izlemiş olabilirsin. ben yine de yazayım.

cennetin krallığı demeye geldim, demişler.

+1 diyelim o zaman :)

The alamo

2- 10% Altına düşmesini tavsiye etmem, genel tavsiye 20%'de şarj edilmeye başlanmasıdır. En fazla 80% Durdurulmalıdır durdurulma şansı varsa ki yeni nesil cihazlar genelde 95%'te kesiyor sanırım. En üst nokta sıklığa göre önem kazanıyor, sürekli şarjda ise çok önemli değil yani.

Ani düşüş bilgisayarın arkaplanda yaptığı bir işlem ile alakalı olabilir açtığınız bir sekmede belki arka planda mining yapılmış dahi olabilir. CCleaner ile bir temizlik fena olmaz belki, yine görev yöneticisini takip edebilirsiniz yarın mesela.

Ben mi yanlış biliyorum bilmiyorum ancak sürekli şarjda kullanmanın herhangi bir zararı yok. Lion pil kullanmaya başladığımızdan beri bu böyle. Zaten laptop elbet gün içinde sarjdan çıkıyor. Mümkün olduğunca şarjda tutun bir zararı olduğunu düşünmüyorum. Sürekli doldur boşalt yapmak sıkıntı yaratıyor kabloda kalması değil.

%60 olan seviyeyi 80 yapın çok düşük.

fsoceity +1

sürekli şarjda durmasının bir zararı yok. eskidendi o. artık cihazlar kendilerini belirli bir pil seviyesinde tutuyor yani pil dolduktan sonra elektrik vermeyi kesiyor.

sürekli doldur boşalt olayından kaçının, %10 - 15 in altına düşmeden şarja takın.

genel olarak ortalama pil ömrü iki yıl kimi markalarda biraz daha fazla. o süreden sonra istediğiniz kadar düzgün kullanın bir anda çöküşe geçiyor pil ömrü. en azından benim deneyimlerim bu yönde oldu.

pillerin 600-800 cycle kadar ömrü var. bu sürecin sonunda sıfıra düşmüyor ama kapasitesinin en az yarısını kaybediyor.

yani sürekli %100 kadar doldur ve sonra %10 kadar boşalt yapar ve bunu yukardaki limite kadar tekrarlarsan o pilin kimyası doğal olarak bozulacak, kapasite düşecek.

sürekli şarda durması ve ayda bir %20 civarına kadar inip tekrar dolması pilin sağlığı için en optimum olan yöntem.

Kolay sandığın teknogirişim (çok boktan bir kelime bu) ve diğer internet şeyleri (buradaki kastın web ile ilgili şeylerdir ve umarım IoT değildir :D) fikirlerini benimle paylaşırsan ücretsiz olarak "o iş öyle değil işte" hizmeti verebilirim. Neden tutmayacağıyla ilgili antitez sunup uygulanabilirlik açısından neden zor olduğunu elimden geldiği kadar açıklarım. Fikrin varsa ve tek başına yapma yeterliliğin yoksa yapabileceğin en kötü şey bu fikri başkalarına açmamak. Direkt fikrin olgunlaşmasına (ya da kötü bir fikirse de kötü olduğunu önceden anlayıp boşuna ümit beslemeyip başka bir fikre daha erken giriş yapma şansına) engel olmuş oluyorsun.

Ya işte en basitinden şu mentor hizmeti işi. Bunu birkac dilde yapip tum dunyadan sektörün profesyonellerinden gönüllü mentorler bulup üniversitelilerle buluşturcaktim. Ha ben burdan para koparmayi da dusunuyodum. Senede 10 dolar gibi.
Hic oyle IoT da falan gözüm yok benim. Tüm fokusum marketing, marka yaratma ıvır zıvır şeylerde.

Antitezciye değil. 'Bizinis developer' danışmanlığına ihtiyacim var. 'Güzel fikir stepleri belirle haftada bir bana rapor sun oyle olmaz boyle olur diyim' desen olur mesela.

Konuşmak istediğin şeylerle ilgili teknik hususlarda danışabilirsin diye söyledim bunu. "Kuru kuruya antitez kasarım, süper kösteğimdir." diye demedim. İş geliştirme ile ilgili bilgim yok. Normal vatandaş gözüyle olur olmaz diyebilirim anca. Ücret karşılığı profesyonel hizmet al madem ciddiysen.

demek ki çevrendeki eksiklikleri görüp çözüm üretebilen bir kafa yapın var.

psikoloğa falan gitme. anladığım kadarıyla ğrencisin. bir defter al kendine. hatta işi ciddiye alman için moleskine gibi biraz pahalı, janjanlı bir defter al. aklına gelen fikirleri buna yaz. şu an hayata geçiremesen bile bir önemi yok. iş ahaytına atılıp çevre edindikçe aklındakileri hayata geçirmek için sana yardımcı olacak uzmanlarla da tanışacaksın. o zaman çok faydasını görürsün bu yaptığının.

çoğu kişi es geçer ama fikir üretimi dediğimiz şey sıfırdan olmaz. daha önce yaşadığın gördüğün, denyimlediğin şeylerle, başka fikirlerle sentezlenerek oluşur, gelişir. ilerde çok faydasını görürsün. en azından 5 sene sonra "ya ben bu konuyla ilgili bir şeyler düşünmüştüm ama" gibi bir durumla karşılaşmazsın.

ayrıca başkalarının "olmaz o iş ya" laflarını da pek umursama. hep söylerim, snapchat gibi bir programın 3.5 milyar dolara satın alınmak istediği bir dünyada yaşıyoruz. neyin ne olacağı belli olmuyor.

tek başına bir işe girişme kapasiten yok demek ki. soruna doğrudan cevap değil ama bu tip "fikir"leri internete yazma derim ben. az evvel çaldım fikrini mesela ve yapmayı düşündüğüm ve henüz eyleme geçmemiş başka bir şeyi geliştirmek için kullandım ^^

kendine business developerdan ziyade bir ortak falan bul. ortak derken ciddiye alınabilir ve tartışılabilir birisi, bütün işe ortak anlamında söylemiyorum o sana kalmış.

türkiyede maalesef öyle. sadece girişimcilik anlamında değil, katılacağın bir eğitim gideceğin sıradışı bir gezi, öğrenmeye niyetlendiğin bir dilden bahset, hemen demotive edici şeyler söylenir. tabi bu söylenenlerde yapıcı şeyler de devşirilebilir. herhalde sen hemencecik demotive oluyosun;

mesela bir seçenek olarak fikrini birilerine açmayı, görüş ya da yardım almayı, onunla ilgili bir şeyler yaptıktan sonrasına bırak, yapıcağını yapman gerekenleri bir aşamaya getir; herhangi bir amaçla da kimseye bahsetme.

dafaisss'e katılmıyorum. Fikir herkeste var. Asıl mesele uygulamaya geçirmekte. Ünlü şirketlerin startup'ken daha yaptıkları pitch deck'lere filan bak. Fikri manada oldukça kusurlu olsalar bile işin bir şekilde süregitmesinin formülünü bulmuş ve geliştirmiş adamlar fark edeceğin üzere senin de. Girişimcilikle ilgili ciddi tavsiye verecek kimse sana fikrini açmanın kötü bir şey olduğunu söylemeyecektir. Tüm detaylarıyla bir fikri söylesen bile bir yerde duyan kişinin senin aklında olduğu haliyle hayata geçirmesi hiç mümkün gelmiyor bana. Fikrini açıp mümkün olduğu kadar kişiden tavsiye al ki olgunlaşsın üstte de dediğim gibi. Ne kadar kendine saklarsan o kadar geç sulamaya başlamışsın demektir şu an tohum olarak kabul edilebilecek o fikirlerini.

Türk insanı çünkü üreten insana karşı "neden olmasın" değil, "neden olsun" mentalitesi ile yaklaşıyor. O yüzden fazla takma insanları. Dinle ama çok takma.

teoride mümkün.

i.hizliresim.com

pratik ise size kalmış bir şey.

2017 dsg'de veterinerlik için 202 kadro açılmış. 202 kişi arasına girerseniz neden olmasın.

bence olur hocam. Hiç bir engel görmüyorum.
Dgs'de bir tek hukuka geçiş zorlar belki, çoğu bölüme geçiş epey kolay.

dgs de çoğu bölüme geçiş epey kolay değil öncelikle. özellikle mühendisliklerde puanlar çok yükse oluyor ve 1 soru bile kazanıp kazanmamanızı belirleyebiliyor. hatta dgs de yerleşmek o bölümden sınava girenleri toplam kontenjana oranladığınızda normal üni. sınavına göre çok daha düşük yüzde olarak.

bir de dgs ile 4 yıllık bir bölüme geçince üzerine 2 yıl okuyacaksınız diye bir kaide yok. kazandığınız okulun tutumu çok önemli. misal ben 2 yılın üzerine 4 sene okudum. bunu da göz önüne alın.

bir de yaşınız 34 ama vet. teknikerliğini bitirdiniz mi? eğer bitirmediyseniz en kötü ihtimalle 40 yaşında, bitirdiyseniz 38 yaşında veteriner hekim olarak mezun olacaksınız. o yaşta sıfır tecrübe ile iş bulaiblmeniz çok ama çok zor. 40 yaşı geçtim 30 ların başlarında bile bu iş çok zor şu an. ben yedim o haltı oradan biliyorum :) ha tabi maddi birikiminiz varsa zengin muhitinde bir mekan açarsınız sorun olmaz.

Safra kesesinsa taş olabilir. Tabi en dogru teşhisi doktor koyar.

kullandığınız ilaç falan mı var? dr değilim. antiasitler böyle yapabiliyor.

doktora git ya hu! buraya sorulur mu bu soru? hadi sorulur da alınacak cevaplara nasıl güvenebilirsin? aha su içme mide asitli kalsın diye öner veriyor adam. hayır ciddi bir şey olsa buradaki yazılanları yapınca daha kötüleşse ne olacak?

yallah doktora.

Acıkamıyorsun löp diye midende kalıyor değil mi bütün yediklerin.
süt ve bazı bakliyatlar dokunuyor özellikle onları azalttım bir de probiyotik kullanıyorum idare ediyorum böyle şimdilik.
doktor da ultrasonla bakıp 2 hap vermişti. tabi ki sende doktora git.
duspatalin retard bir de meteospasmyl vermişti.

bu testi yap
www.youtube.com

sanırım en basit nedeni amerikanın kuruluşu, kökenleri, değerleri ile alakalı. amerikayı amerika yapan şey tarih boyunca gelen göçmenler oldu. bu göçmenler sadece çiftçiler yada askerler değildi, hırlısı hırsızı, ingiltereden kovulan, sürülenleri vs vs bir yığın insan geldi. ilginç gelebilir ama abd de abd yi abd yapan değerler ile ilgili garip bir hassasiyet var anladığım kadarıyla. ifade özgürlüğü, serbest girişimcilik, liberal demokrasi vs vs bu da adı konulmamış bir değer/anlayış sanırım.

bunu biraz internet üzerindeki okumalar biraz da 30 küsür senedir abd de yaşayan akrabalarımla olan muhabbetlerden edindiğim izlenimle yazdım tabi çok fena yanılıyor olma ihtimalim de olabilir :)

anahtar kelime: diversity

Green Card'ın bir sürü çeşidi var. Bizim en çok bildiğimiz, "çeşitlilik" sğlamak için nispeten az göçmen veren ülkelere 50000 kontenjan tanınması. Yoksa şirketin senin için başvurursa, 1m dolar yatırım yaparsan vs... çeşitli koşullarda alınan green cardlar da var.

Şu an ABDnin itici gücü olan teknoloji sektöründe ciddi bir sıkıntı var. Adamlar kaliteli ve yetenekli adamları bürokrasi yüzünden alamıyorlar, Microsoft sırf bundan dolayı Seattle kampüsünün karşısına Kanada kampüsü kurdu ki izin alınana kadar insanlar orda çalışsın.

Bir yandan bu olurken bir yandan da 50k rasgele insanın green card alabilmesi çoğu insanın kanına dokunuyor. Yıllardır çekilişe katılan bir insan olarak bence de çekilişi iptal edip liyakat sistemine geçsinler diyorum.

kardeş sıkma canını her şey yoluna girer, girecek. aynı bunalımları ben de yaşadım birkaç sene önce ama su akıp yolunu buluyor ya. tabi bu esnada kendini çok fazla geliştirmeye bak hayatın bunun merkezinde şekillensin yoksa belirsizlikler bulutunda kaybolur gidersin.

senin koşullarına bakıp çözümleme yapacak olursak, işin turizm asıl olarak ama sen bunu yapmak istemiyorsun. okay, bunu koy bir köşeye kafanda ve kapat üzerini. otelci olmayacaksın, otelcilik yapmak dışında bir şekilde yoluna sokman gerekiyor işleri. tekrar bir üniversite okumayı düşünür müsün mesela, okuduğun süre içinde de geçinecek birtakım geçici işlerde çalışırsın. okulun iki ya da üçüncü senesinde de okuduğun bölümle ilgili bir işe girer çalışırsın. bu konuya nasıl bakıyorsun mesela? para kazandıracak bir şekilde geliştirmek istiyorsun kendini, mesela yazılımla alakalı bir şeyler okusan? bu devirde ortalamaya vurduğunda en çok yazılımdan para kazanıyor insanlar. yani illa okul okuman gerekmez ama bence üniversite diplomasına sahip bir yazılımcı her halükarda diplomasız yazılımcıdan daha garanti bir geleceğe sahip oluyor, daha risksiz gibi. ki bunu senin durumuna özel olarak yazıyorum, daha çok patinaj çekmeden biraz daha belirginleşsin diye gelecek durumun.

ayrıca ailenle mi yaşıyorsun kirada mısın ekonomik durumun nasıl bunları da bilmek lazım sağlam cevap verebilmek için. askerliği sal bir şekilde, gitme. uzatabildiğin kadar uzat. gerekirse herhangi bir üniversiteye yüksek lisansa falan kaydol ama kesinlikle gitme. bu devirde askere gitmek delilik. aslında her devirde delilik zorunlu askerlik uygulamasının olması ama bu dönem spesifik olarak cidden yrrk gibi bir dönem. o yüzden askerliği salıyoruz direkt.

bütün bunların yanında otelcilik mezunu olduğun için turizmin diğer alanlarına da kayabilirsin gibi geliyor bana, mutfak falan mesela. şu aşçılık kursu gibi şeylere gidersen oradan da yürüyebilirsin bence rahatlıkla.

yazılım işini yapabilir misin? yani bütün gün hatta daha fazla bilgisayar başında oturup kod yazmak sana göre bir iş mi? okul konusu dezavantaj gibi görülebilir amaolay burada kendini yetiştirmenle alakalı, inan okul mezunu olup bir b.k bilmeyen o kadar sözüm ona mühendis var ki. kuzenimin arkadaşı yazılım mühendisliği mezunu herif sinemalarda çalışıyor, düşün. ha bu arada yazılım kursu demişken bu iş internetteki online kurslarla çok zor ğrenilir. mutlaka yanında soru sorabileceğin hatalarını danışabileceğin bir eğitmen olmalı. o yolu denedim oradan biliyorum. fiyatları da unutma tabi. bilge adam 10 bin civarı fiyatlar çekiyordu hatrladığım kadarıyla.

vedatchilipeppers aşçılık demiş. yabancı dilin varsa yurtdışına açılman için bir kapı olabilir.

ne mesleğe yönelirsen yönel yurtdışına gitmek için yada hiç olmadı yurtdışına bir şekilde iş yapabilmek için sana olanak tanıyabilecek bir meslek olsun. misal yazılım iyi bir seçenek bunun için. tabi bunun için de illa ki dil gerekiyor bir şekilde.

askerlik konusunda sen kendi kararını ver. her zaman karşında sorun olarak duracak. 4 yıllık mezunsan kısa dönem çekilir gibi.

yaş ve meslek konusunu sorun etme. artık bilgiye ulaşmak onu kullanmak çok kolay. toplumun da bakış açısını değiştirmesi gerek. insanlar yurt dışında 40 45 yaşında meslek değiştiriyorlar. o yaşta tıp okumaya başlayanlar var düşün. tabi oradaki olanaklar daha farklı.

moralini bozma kendini dinle, nasıl bir iş yapabileceğini iyice düşün, ona göre kararını ver.

bilge adam kursunu düşünme bence , bir akrabam şu an 23 yaşında o kursa kayıt olurken 80 üzeri puanla bitirirsen iş garantisi demişlerdi. 98 puan ve üstün başarı belgesi aldığı halde iş bulmadılar. parayı da nakit vermiştik 10 bin tl ye yakın tuttu yazılım uzmanlığı kursu.
defalarca kurs binasına gittik telefon ettik mail attık başlarından savdılar .
turizmle ilgili bir iş bulabilir kendini geliştirebilirsin .ingilizce için bir kurs bulabilir boş kaldıkça dil çalışırsan daha faydalı olur bence .

öncelikle moralinizi bozmayın, önünüze bakın, türkiye'de genç işsizliği çok fazla biliyorsunuz, bunun yerine tüm boş vakitlerinizi kendinizi geliştirmeye, internetten firmalara ilanlara bakmaya adayın.

yazılım konusunu çok bilmiyorum ama otelcilik mezunu olmanız belki bu sektördeki farklı departmanlar için size avantaj sağlayabilir. iş arama alanınızı genişletin. Yabancı dil çalışın. Direkt müşteri ile görüşmeyi seviyorsanız buna ilişkin ilanlara bakabilirsiniz. Masa başı ise yine otelciliğe yakın sektörlere bakabilirsiniz. iyi şanslar.

bende aynı yaştayım. geçemediğim lanet olası ingilizce sınavı var mühendisim iş bulamıyorum ne kendi sektörümde nede başka sektörde günübirlik işlere gidiyorum böyle hayat mı olur ya.

turizm sektörü iyi parası olan için biraz. bir tur teknesi alıp keyfine bakabilirsin ileride. hepten kapama o kapıyı .

youtube'ta idris usta var. o tam senlik bence

psikolojik olmasın. keyifsizsindir, canın sıkkındır belki, yüzüne vuruyordur. ben de çok olur bu, direk yüzüme yansır.

o cümleleri seninle ilgilendiğini nezaketen belli etmek için kuranlar var galiba, ya da ben öyle düşünüyorum diyeyim. hani ketum birisindir ya da öyle değilsen bile iş yerinde işin gerektirdiği kadar konuşuyosundur; e iletişime açık kalan en kolay kanallardan biri de bu oluyo ^^

etrafındaki herkes full makyaj geziyosa göze batıyosundur. Boşver. Nasıl hissediyosan en doğrusu odur.

az su içiyor olabilir misin ? böbrek ile ilgili bir şey olabilir mi ?

böbrek üstü bezleri, yorgunluk, stres, sağlıksız beslenme, uykusuzluk temel sebeplerden

Çok fazla ekrana (bilgisayar, telefon vb.) bakıyor olabilir misin?

tv yi salla. çamaşır makinesini sıfır al. buzdolabını minilerden al.

çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, buzdolabı, kıyafet dolabı, mini fırın, ocak, kettle, actifry, ayakkabılık, ayna

tv'yi salla, çamaşır ve bulaşık makinesi öncelikli sonradan buzdolabı gelir bence.

basit 4 ayaklı masa, çalışma sandalyesi, yatak, mutfak malzemeleri (tava, tencere, kaşık, çatal, bardak, çaydanlık, kettle)

öncelik böyle, kalanları ihtiyaç duydukça zamanla alırsın

yatak sıfırsa tamam. gerisini ikinci el alsanda farketmez.

gidipte hiçbir şeyi mini alma. hele bulaşık makinesini falan. ikinci ellerde tüm makineler nerdeyse yarı fiyatına ve kaliteli bulabilirsin. evlenince hepsini sıfırlican zaten.

çamaşır kurutma makinesi hayat kalitesini baya arttıran bişi. tv koltuğu, şu ayakları açılan geriye yatanlardan, aşırı güzel icat.

bunun dışında temel şeyler yazdığın gibi işte; yatak, gardırop, ayna, ayakkabılık, buzdolabı, çamaşır-bulaşık makineleri, tv ve altlığı, bir iki yan sehpa veya ortaya ufak sehpa, yemek masası ve sandalyesi, 3lü kanepe, halı, perde, tencere, tava vs gibi ıvır zıvır şeyler.

Ayna ve sehpa kesin Al.

yemek yemeyecek, çay neyim içmeyecek misin? ocak tabii ki. üçlü veya dörtlü ocak al. ikinci el temiz bulursan al.

bu arada ne için çıkıyorsun? yani öğrenci misin? bir yere mi atandın, çalışıyor musun? ona göre tavsiye verelim.

ha bir de çamaşır makinesinden ziyade bulaşık makinesi daha ok iş görür. çamaşırı dışarda yıkatıp ütületebilirsin, var böyle yerler ama bulaşığına kimse el atmaz.

Yeni yatak
Calisma masasi ve rahat bir sandalye
Banyo ekipmani
Ocakli firin
Tabak bardak
Ayna
Yorgan
Ketıl

tost makinası. elektrikli battaniyeden sonra en sevdiğim eşya.

- kettle veya çaycı türü su ısıtıcı
- ızgaralı mikrodalga
- tost makinası

bu üçlü bekar adamın mutfakta kurtarıcısıdır.

bizim tamirci ikinci el beyaz eşya satıyor. temizliyor onarıyor sıfır gibi yapıp 1 yıl da garanti veriyor. (yıllardır bir çok kişiye tavsiye ettim hiç olumsuz bir şey duymadım)
dolayısı ile böyle birisini bulursanız ikinci el alın beyazeşyaları derim (istersenizistanbul için telefonunu verebilirim)
yatağı sıfır alın
bence tv gereksiz ama alınacaksa illa o da ikinci el olabilir.

bekarim, calisanim. evlenmeyi dusunmuyorum.

TV alma

önce sağlık, sağlık için deliksiz uyku, bunun için de mis gibi bir yatak, pufidikli battaniye, yorgan, yumuşacık yastık. iyi geceler

sıfır 4k smart tv alma kafasındaysan öncelikle çamaşır makinesi, bulaşık makinesi ve buzdolabı al sıfır. bulaşık makinesi kesinlikle al, tek yaşayacağım bulaşığım çıkmaz diye düşünme; tavana uzanıyor sonra. tv'yi sonra alırsın ilk etapta gereksiz.

halı al güzelinden. halı fark ettiriyor.

sağlam bir elektrikli süpürge al, iyi olsun yani. ayaklı süpürgelerden alma güzel anne süpürgesi gibi bir şey bulup al.

blender, rondo, fritöz vs. bunlardan kafana göre olanı al, hangisini çok kullanıyorsan başlangıçta onu al.

et yiyorsan ve et yemenin keyfine varmak istiyorsan döküm tava al.

portmanto bir de, bunu ikinci el alabilirsin sanırım.

tv yi salla ocak al bulaşıkmakinesi al en ucuzlarından ama bulaşık makinesi sıfır olsun.

Cevap vermek için, argümanları not alıyorlar.

bir de tartışma programların bir kişi konuşurken tek bir konudan bahsetmiyor genelde, bir kaç konunun üzerinde geçiyor. haliyle bir konuyu bitirip başka bir konuya geçtiğinde o konu ile alakalı soracağı soru yada karşı argümanları unutmaması için not alıyor.

bunlar hep teori.
seninde teorin varsa yazılı olarak yayınlayabilirsin
genel kabul görürse belgeseli bile çekilir

bunlar hep aklın ve mantığın sınırları aslında

schrodingerin-kedisi teorisini okursanız biraz daha anlayabilirsiniz bence.

@bana her yer cehennem,

bunlar hep teori diye bir şey yok hocam. hipotezle karıştırıyorsun teoriyi, teorinin bilimsel bir dayanağı ve kanıtları vardır ama %100 doğruluğu henüz ispatlanamamıştır.

paralel evrenler teorisi bir hipotez değil.

aslında parelel evrenleri ben kaynaklarda hep hipotezler olarak okuduğumu hatırlıyorum. bir takım çoklu evren modelleri var ve bilim adamları genellikle bunların deneyle yanlışlanmasının imkansız olması nedeniyle hipotez/teori olarak değerlendirilmelerine karşılar.

ancak nasıl ki dünya'ya benzer gezegen/karbon temelli yaşam bulunması imkansız değilse, evreni oluşturan şartların da tekrarlanmış (bizimkini var etmiş mesela) olması olası.

@neil manke dostum konudan sapmak gibi olacak ama kusura bakma.

"eorinin bilimsel bir dayanağı ve kanıtları vardır ama %100 doğruluğu henüz ispatlanamamıştır." bu yanlış bir tanım. genelde bizim okullarda senelerdir anlatılır ama yanlış anlatılır ne yazık ki. bizde ilkokuldan beri şu şekilde anlatılır. hipotez ortaya konur. bunun hakkında bir takım bilimsel kanıtlar elde edilince teori olur. %100 doğruluğu ispatlanınca kanun olur.

bu şekilde değil olay. teori ispatlanmış, kanıtlanmıştır. teori, yasanın nasıl işlediğini açıklar. yer çekimi kanunu vardır bir de bunun nasıl çalıştığını anlatan kütle çekim teorisi vardır. bundan atıyorum 60 yıl önce bu teori farklıyken bugün kütle çekimsel dalga nın tespitiyle yerçekimi kanunun nasıl işlediği bambaşka bir teori ile anlatılmaya başlanmıştır. aşağıdaki bağlantıyı incelersen teori / kanun ilişkisini daha iyi anlayacaksın muhtemelen.

evrimagaci.org

aslında senin bahsettiğin bizim evrenimizdeki sonsuz olasılıkların hepsinin gerçek olduğu sonsuz sayıdaki evrenler fikri paralel evrenlerin bir yorumu. çoklu evrenler yorumu deniyormuş buna da. aşağıda bir başka bağlantı var, okumadıysan. aslında bu şovenizm değil zira bakış açın bizim evrenimizde olmayan şeylerin diğer evrenlerde olması üzerine kurulu olduğundan böyle düşünüyorsun. şu şekilde bak, diğer evrenlerde olan şeyler de bizde olmuyor. dolayısıyla mantıken tüm paralel evrenler ilk başta tek bir evrenden türemiştir. her olasılıkta farklı bir evren ortaya çıkmış ve bizim içinde yaşadığımız evren de bunlardan biri. -şu an tamamen spekülasyon ve mantık yürüterek çıkarımda bulunuyorum. bilimsel olarak bir doğruluğu olmayabilir-

evrimagaci.org

Atatürk şık giyiniyor dediğin gibi.son moda ve paçavra gibi değil. Giymez asla.

i.pinimg.com

yine aynı giyinirdi diyorsunuz.

işte koko şanel 2017 diye aratınca mesela: i.pinimg.com

böyle şeyler çıkıyor yani. o güzel kokolar kalmadı artık diye sordum ben de.

atatürk zevk sahibi ve dönemin modasını takip eden biriydi. giyim tarzı bunu kanıtlıyor zaten. türkiyede bu kadar özenli giyinen başka bir lider çıkmadı sanırım cumhuriyet tarihinde.

şort giyer miydi tartışılır. giyebilirdi de zira o dönem için giydiği kıyafetleri giyen başka bir devlet adamıyla karşılaşmıyoruz, bu bakımdan kendisinin giysi konusunda oldukça yenilikçi ve kalıpların dışına çıkan biri olduğunu söyleyebiliriz. mesela aşağıdaki giyim tarzını inceleyin, gravat yada papyon yok, yaka açık ve bayağı geniş, ayakkabılar iki renk ve desenli, rahatlıkla o dönemin spor giyimi olarak niteleyebiliriz.

twitter.com

yine aşağıdaki onedio linkindeki 18. resime bakın, etrafında bir çok devlet yetkilisi var ama giydiği kıyafet onalarınkinden son derece farklı ve rahat. bu bakımdan da giysi konusunda cüretkar biri diyebiliriz.

onedio.com

netice itibariyle bence şort giyerdi ama bunu yine kendi şıklığına uydurarak giyerdi. o dönemi geçtim cumhuriyet tarihi içerisinde kaç tane devlet lideri gördünüz mayo ile denizde fotoğrafları olan?

www.ataturk.net

Beyaz corap giymez eminim. Sade bir takim elbise giyer diye düşünüyorum.
Denizde yine şort giyer ..
Ha yıldız korusunda esofmanlariyla spor da yapar. Kısacası bizden gibi olur yine.

bilekte pantolon giymeyeceği kesin.

Pancake. Ama yanında nutellan da olsun <3

Peynir, omlet, menemen

daha az bilindik öneriler olsa daha güzel olur ^^

Krep. Ancak yapıcı değil yiyiciyim :)
Mayalı hamuru tavaya döküp şıpırdatıveriyosunuz sadece.

Instagramda Buda kasesi içine mor yoğurt ve glutensiz yulafın üstüne meyve koyup paylaşan epey hesap var, bi bakıverin.

Eggs Benedict diye bişe var, yeterli malzeme olursa muhteşem olabilir, tavada olması lazım. Pls. google ;)

tavada hellim kızartın. evde mısır unu ve eritilebilen bi peynir varsa kuymak/mıhlama yapın. yufkayı 1/1 süt yağ karışımına batırıp emdikten sonra çıkarın, tava içine şlop diye bırakın, içine rende peynir + maydanoz vb döküp tavanın içini tam dolduracak şekilde katlayın, alt üst ederek pişirin tava böreği de denilen bi yiyecek elde edin. patates ve sucuğu soğan ve salçayla kavurun. kuru nane ve peynirli omlet yapın ama yağ yerine krema kullanın.

kuymak yap. ama malzemesi güzelinden.

Kuymak yapacaksan kolot peyniri kullan. Bimde var.

bayat ekmekleri dilimle, bir kasede yumurtaları çırp, eriyebilen peyniri yumurtanın içine ufala, yeşil çarliston biberleri dilimle onları da at kasenin içine, sonra da bunları dilimlediğin ekmeklerin üzerine dağıt, ver fırına.

çayla beraber götür.

pancake, krep nedir yahu? hiç sevemedim :)))

krep pankek vs bunları yersen günün ölür. aptallaşırsın. çok ağır...
ben bazen patatesi rendeleyip suyunu elimle sıkıyorum. kaşar rendeliyorum. baharatlarla birlikte yumurtayı ekleyip fırına atıyorum. üstü kızarınca pişiyor zaten. lezzetli oluyor.