var, iç mimarlık firmalarının bir çoğu yapıyor. anahtarı veriyosun tertemiz yapıp veriyorlar. adam duvardaki prizi 2.5 liradan alıp sana 25 lira yazıyor. her şey kaymak gibi oluyor. para varsa sorun yok

Parası neyse verdikten sonra uzaya bile götürüyorlar insanı.

modoko'daki hisar'ın iç mimarı var. eminim başka yerlerde de vardır. onlardan birini bulman lazım

programdakinin kalitesi boktanın bi tık üstüymüş yalnız

Cagiriyosun ustayi tarif ediyosun ne istedigini fistik gibi yaparlar ic mimardan da ucuz olur

Abiler, iç mimarlık firmaları bu kadar hızlı ve pratik değiller gibi sanki. ben 3-4 günde iş teslim eden iç mimarlık firması bulamadım. En son bir dairenin komple içini yenilemek için 2 ay istiyorlardı.

Adamlar programda iç mimarlık firmalarının maliyet diye itelediği gibi de hesap yapmıyorlar, gayet makul gibi geldi fiyatları bana.

Ya ben yanlış iç mimarlardan fiyat alıyorum, ya bu iş o iş ile aynı değil.

p.s. iç mimar mobilya/döşeme yeniler mi agalar?

hangi şehirdesiniz? duruma göre yönlendirebilirim belki ama 3-4 gün zor sanki

1 günde yapanlar da var.

pekmezboz.com

o programda da 1 hafta 10 gün falan sürüyor aslında ama programda 3 gün diyorlar, bizim bi tanıdığa gelmişlerdi ordan biliyorum.

"sayın yetkili"

Ama ben hitapla değil, bir alıntıyla başlayıp deneme gibi devam etmiştim. ama benimki mimari tasarım anabilim dalı olduğu için işe yaramış olabilir:)

"ilgili makama" de, sasmaz

olmaz öyle ya, ilgili makama ya da sayın yetkili.

:(

kararsız kaldım.


ha bi de ne yazdınız siz niyet mektubuna?

yazman gerekenler:

- neden bu alanda yüksek lisans yapmak istediğin
- aldığın lisans eğitiminin bunu nasıl desteklediği, lisansta neler yaptığın
- neden bu üniversiteyi tercih ettiğin
- ilgi alanların (akademik anlamda), başvurduğun okuldaki hangi hocaların çalışmalarının ilgini çektiği ve dolayısıyla bu hocalarla çalışmak istediğinle ilgili bir paragraf
- biraz da özgeçmiş tadında kendinden bahsedebilirsin

haha, ben yaptim bugu8ne kadar, turkiye'de de, yurtdisinda da arastirma gorevlisi olarak calistim, ama tabi sana olmuyorsa olmaz. o kadar onemli detaylar degil bunlar. adamlar senin not ortalamana, basarilarina, referanslarina vs. bakarlar. ilgili makama dedin diye kimse senin puanini kirmaz, ay bu hitabi super tutturmus diye de kimse seni yuksek lisansa almaz :)) yine de senin mektubun, nasil icine siniyorsa :)

iyi dedin, içe sinme durumundan dolayı soruyorum bi bakıma.
sonuçta, yazsam da yazmasam da okuyacaklar mı onu bile bilmiyorum yazacağım sadece.

niyet mektubunu başvurduğun programın değerlendirme kurulundaki hocalar okuyacaklar, enstitü ile ilgisi yok, onlar sadece aracı. ben şöyle başlamıştım;

xxx üniversitesi xxx anabilim dalı xxx lisansüstü programı kabul komisyonu’nun sayın üyeleri;

edit: okuyacaklar mı bilmem demişsin de, -önceden tanışıklığınız yoksa- adamlar nereden bilecek sen kimsin, necisin, derdin nedir? okuyacaklar tabii.

Ben genelde niyet mektubu yazarken bir hitapta bulunmuyorum ama giris olarak niyetimi tek bir cumleyle kisaca yazip sonra aciklama yapiyorum. Ornek olarak soyle,

"I am writing to inquire about a possible opportunity for an internship in Berlin School of Mind and Brain."

Ama bazen de hitap olarak "to whom it may concern" yazdigim oluyor. Turkce yazsaydim da "ilgili kisiye/ilgili makama" yazardim sanirim.

Kolayliklar ve bol basari diliyorum!

o zaman şöyle yazmak daha mı makul

x üni
lisansüstü programı kabul komisyonu’nun saygıdeğer üyeleri
istanbul

olur mu gideri var mı? sırıtır mı?

Komisyonun hepsi okuyacak mi, on elemeden mi gececek ben bilemedim ama gercekten hitap seklinin o kadar da onemli oldugunu sanmiyorum. Ozellikle bazi basvurularda en fazla 600 kelime siniri oluyor, 2000 karakter siniri oluyor ve bu durumlarda uzunca bir hitap senin anlatacaklarindan caliyor. Hic hitapsiz yazmayi ya da olasi en kisa hitabi tercih etmek bence cok daha iyi.

Sanirim cok konustum :) Tekrar basarilar diliyorum, bol sans!

herhangi bi kısıtlama yok yazmamışlar yani, güzel olsun istiyorum o kadar.

hepsi mi okur ya da okur mu bilemiyorum daha önce başvuru yaptım ama mülakat a gidemedim öyle :/

niyet mektubu, diğer evraklar ile birlikte kabul komisyonuna iletiliyor.
sen mülakat odasına girdiğinde açılıp evrakların inceleniyor. istenirse portfolyoyu sen götürüyorsun yalnız. ben genelde enstitüye verdiğim evrakların birer kopyasını portfolyo klasörünün arkasına iliştiriyorum, olur da gerekirse diye. başarılar.

tikleri unutma bu arada.

ytü kampüsü var mesela eski taş binalar var bir de yeni yapılan sikko binalar var.. ben dedim mimar arkadaşa ya 50 metre yanında ne güzel taş bina var neden aynı mimaride yapmıyorsunuz dedim.. çok mu tutuyor? dedim.. her bina kendi dönemini yansıtır dedi eleman..

yazıyı bilmiyorum ama maddi kaygılar kısmı doğru, restorasyon alanım değil ama ciddi bir yatırım olduğunu biliyorum. maddiyattan kaçılmasının sebebi de bilinçsizlik elbette. yoksa yapı nitelikli ise hiçbir aklı başında ve başka çıkarları olmayan mimar yıkımını ve yeniden yapımını onaylamaz.

yukarıdaki arkadaşın bahsettiği olay ise farklı bir durum. yeni yapılan bina sikko olmak durumunda değil, mimarın ve işverenin bok yemesidir o. yoksa gidip bu zamanda selçuklu mimarisiyle, barokla tasarım yapmanın anlamı tabii ki yok. yapılırsa ortaya malum saray veya demirören avm çıkar zaten.

Benim soruya bir cevabim yok ama dayanamadim @gmzo, eski binalarin, demirorenin nesi var ya, viyananin mimarisi falan gibi olsa gunumuzde de her yer, ne guzel olur bence. Yuksek tavanli, genis kapili falan. Yeni binalar sux

restorasyon uzmanıyım, uzun uzun anlatacak vaktim yok ama kabaca @dedim'in arkadaşı ve @gmzo son paragraf +1
ek olarak, eskiyi birerbir kopyalamak taklitçilik olduğundan hoş karşılanmaz.

Isvicre zurih'te yeni tek bir bina yok, hepsi restore edilmis. Tek bir top atisi almadiklari icin de sehir yapisi korunmus, zaten duzgun is cikarmislar.

Bence dandik yapilasma ve rant ile alakalidir, kesin bilgi degil.

Cunku evet, her yapi kendi donemini yansitmalidir.

Yani simdi gidip art nouveau binalari cok guzel kopyalayabiliriz ama ortaya en fazla tarlabasindaki gibi betonarme uzerine firil firil dekore edilmis ucubik kopyalar cikar iste. Ha, oturup tas ustasi yetistirelim, sonra kolon-kiris yerine sifirdan yigma yapi insa edelim. iyi guzel de neden kardesim? 5-6 metreden fazla aciklik gecemiyorsun malzemenin getirdigi sinirlamalar nedeniyle. Sirf "yaptik guzel oldu heee" kafasiyla mimari urun ortaya koyamazsin, sonucta insan yasayacak/calisacak icinde, islemek zorunda tasarladigin sey. Ha, mesela soyle cagdas ornekler de var:

www.e-architect.co.uk

Bu da bok gibi mesela. Kisin hayvan gibi buz sarkitlari oluyor o catidan asagi bakan. Icerisinin plani filan zaten berbat.

Tamam, atiyorum 17. yuzyil yapilari guzel, o zaman hepsini onun gibi yapalim? O zaman bence de Mozart besteleri guzel, niye elektro gitarla yeni sarki besteliyoruz ki? Hep Mozart sarkilarini yorumlayalim, remixleyelim filan yani.

edit: bu arad bir karisiklik var, restorasyondan mi bahsediyoruz, yeni yapidan mi? yoksa eski yapinin yanina yapilan eklenti mi? eski yapinin yanina/yakinina da yapilsa eskiyi taklit etmek yanlistir. yeni ile eski arasindaki uyum cok baska bir tartisma konusu.

@yuzır arkadaşım, senin viyana mimarisi diye adlandırdığın şey mevcut yapıların korunmasıyla ortaya çıkan şey. demirören avm sonradan taklitle yapıldı, tarihi bina filan korunmadı yani.

Eskiden küçük bir azınlık apartman/bina yapabiliyorken çoğunluk daha köhne evlerde oturuyordu. şimdi orta sınıfa uygun binalar yapılıyor çoğunluk.
tabi ki estetik kaygıdan çok maliyet düşünülerek yapılıyor.

zengin azınlık gene mimari şaheserler yaratabilir.

bunun dışında şehircilik belediyelerin imar planına kalmış durumda. tabi bu imar planları da mimarlar şehir planlamacıları vs. ile değil köylü kurnazı siyasetten bir yerlere kapağı atmış rantçı arkadaşlar tarafından yapılıyor.

dön de bir belediye başkanlarına bir bakıver.

istanbulun oy uğrana nasıl gece kondu doldurulduğu ise ayrı bir şey. ucuz iş gücü ve inşaat malzemecilerinin rantları için buna göz yumulmuş tapu dağıtarak bu oya çevrilmiş. dün köyde kerpiç duvarı sıvayamayan insanlar 3 kuruşa kapattıkları bu arsalar sayesinde büyük müteahhitler iş adamları oldu.

ülke 50-60 yıldır inşaat üzerine yürüyor. uzun süredir avrupa'nın en çok çimento üreten ülkesiyiz.

neyse kısaca evet para.

işin içinde büyük de bir rant var. apartman yıkılıp yenisi yapılıyor ve aynı alandan bilmem kaç tane fazla daire çıkmalı ki, müteahhit kar etsin. e araziler de eskisi gibi ucuz değil, git gide fiyatları artıyor, nüfus da geeeniş geniş alanlar için çok fazla arttı. sonuç 4 metreden 3 metrenin altına inen tavanlar, daracık odalar şu bu.

5 liraya uzatmadıysan normal tarifeye geçmiştir.

5 lira verip büfelere normale döndürebiliyorsunuz ama hala

benim öğrencilik bitti de..

yukleme makinasindan yukleme yap. Orda vize yapilabiliyorda bi daha okut vize yapayim diyor. ordan hallet. Orda cikmazsa birsey ogrencilik de bttiyse yapacak bir sey yok.

5tl yükledim öğrenciye devam ettim..enteresan..

öğrencilik bitse bile yanlış bilmiyorsam bir süre daha devam ediyor pasodan yararlanma durumun. 30'una geldiysen öğrenci de olsan kesiyorlar ama -en azından son baktığımda öyleydi :( -

benim geçen yıl şubatta bitti öğrencilik..

eskişehir

Kastamonu. Araba kıralarsın bı de Abana'ya Azdavay'a gidersin mis

Tek mi geziyorsun merak ettim

saros

yakın yerleri de değerlendirebilirsin fazla yorgunluk olmaz. hazır kar varken kartepe misal.

ben de istanbul cikisli benzer plan yapiyordum ama kafa dengi bulamadigim icin hep erteliyorum:(

Urfa, Adana, Mersin, Konya, Gaziantep, Erzincan, Malatya, Bodrum, Hatay, Eskisehir'e gitmistim haftasonu. Arttirilabilir.

Eskisehir: babannem orda, iki hafta sonra gidecegim oraya da :D

Kastamonu: yillarini ineboluda gecirmis biri olarak bu mevsimde cekilmez orasi iki gunlugune :D

Tek gidiyorum, adana ve antepte arkadasim var, onlarla olurum.ikihafta once antepteydim hatta :) Tek gitmedim daha once hic ama abd'de tek gezmistim bir sure, cok guzeldi. Mecbur kalirsam oyle yapabilirim.

Saros guzele benziyor :) kartepe de mantikli.
Urfa-konya-hatay'a da gitmek istiyorum ama daha gidebilecek birini bulamadim oralara, denk gelmedini turlu :(

Sinop olabilir.

Trabzon'a gitmiştik biz, cumartesi günü uzungöle, pazar günü batuma gidip gelmiştik. Kapadokya, izmir.. Vize varsa araçla yunanistan bulgaristan da olur..

balıkesir, çanakkale

Varna- sunny beach

araç ile yolu çok kolay.

muğlaya git derim
yaşanır neden yaşanmasın?

Bence muğla sakın bir yaşam için turkiyenin en güzel yeri. Biraz hareket istersen de ilçeleri var. İzmir de çok uzak sayılmaz. Deniz yakın. turkiyenin en güzel yeşil alanları, manzaraları var. Dünyanın en güzel plajları da cabasi.

Not: İleride muğlaya yerleşmek isteyen 2. Sinif üniversite öğrencisi. Ailesi denizlide oturmakta olup izmirde okuyor kendisi.

Marmarisliyim, şu an koşullar böyle gerektirdigi icin o taraflarda olamıyorum ama fırsatım olsa 1 dk durmam. Cok guzeldir mugla, özellikle ilceleri. 1bucuk saate bodrum, 1 saate marmaris yarım saate akyakadasın. Cok büyük bir lüks bu.

Muğla dediğin gibi özellikle ilceleri tam yaşlanmalık yer.
Balıkesir ve muğla tr'nin en yaşanılası bölgeleri bana göre.komşumuzda datçalı keşfedilmeyen cennet diyor.

bu denilen şeyler tabi yılın yarı zamanını kapsıyor. kışın sıkıcı tabi bunu göze almak. ha istanbul ihtimal dahilinde bile değil, kesinlikle muğla.

Muğla'da kesinlikle yasanir. Yapabilirsem eger bir sureligine yasamak hayalim benim. Git git.

muğla merkezde 3 sene yaşadım. yaşanılır bir yer, ama herkese hitap etmez. mesela istanbul'da reina'ya gitmekten keyif alan biri muğla'da mutsuz olur. ama biraz daha sessizlik, dinginlik, sakin bir yaşam isteyenler bence muğla'da huzurlu olacaklardır.
şu an 3 senedir istanbul'da yaşıyorum. muğla'ya dönme imkânım olsa dakika düşünmeyip dönerim. trafik derdi yok, hayat çok pahalı değil. insanın yaşadığını hissedebileceği şirin bir şehir bence. üstelik oldukça rahat.
hafta sonları ilçelerine gidilir, gezilir. hafta içi şehir merkezi de iş görür. üstelik akademisyen olmayı düşünen bir kişi içni sanırım şu da önemli bir konu: kütüphanesi gerçekten çok güzel. hem zengin, hem geniş/ferah, ve sürekli çalışılabilecek yer bulunuyor.
özet: benim tavsiyem gidin yerleşin. denizli ile bence karşılaştırılamaz bile.

yani reina'ya gitmekten keyif almıyorum ama tiyatroya, sergilere ve konferanslara gitmekten keyif alıyorum. bu imkanların istanbul dışında yakalanamayacağını da biliyorum, belki ara ara istanbul'a gelinerek çözülebilir diye düşünüyorum.

ama bunun dışında doğayı, hatta çadır kampı yapmayı çok seviyorum. kısa süreli çevre gezileri de çok cazip geliyor, ayrıca maddi açıdan yurtdışına tatile gitmek için para ayırabilmek de sanki küçük yerde yaşayarak daha kolay.

yorumlar ve açıklamalar için çok teşekkür ederim.

aynı senin başladığın yoldan geçerek muğla'ya geldim iki sene önce. ben hep iyi üniversitelerdeydim, onlarla karşılaştırıldığında mskü biraz geride kalıyor ama ben yine de memnunum. gerçi bu benim fakültemle de alakalı. insanlar yakın ve samimi.

şehire ise bayıldım. öncesinde 24 sene ankara'da 6 sene de istanbul'da yaşamıştım. resmen istanbul'dan kaçarak geldim muğla'ya. öte yandan eşim ise hiç sevemedi muğla'yı. resmen benim hatrıma katlanıyor.

o yüzden önce gel biraz sen kendin gör. özellikle kışın gel ki en kötü halini görürsün. için ısınırsa yaz gitsin, güzel şehir.

ha tabii kültür sanat konusunda çok ama çok yoksun bir şehir. tiyatro kırk yılın başında bir kere belki olur. ha keza konser falan da öyle. sinema ise ne zaman baksam tüm salonlarda saçma sapan yerli yapımlar oluyor.

ben akademiyi bıraktım
ama gidip muğlada yaşamayı düşünüyorum :) üstelik istanbulda değilim, zaten home-office çalışıyorum, buna rağmen düşünüyorum.
ya da düşündüğüm yerlerden birisi, diyeyim.
önce bi gidip bakmayı düşünüyorum tabi daha görmüşlüğüm yok.

ben yerleştim, sorun söyleyeyim.

Muğla haberlerinde de bolca çıkar.. Bir muğla klasiğiolmuş olan sit alanında kazı yapan defineciler vardır. Her ay bir haber çıkar. Kazma kürekle giriyorlar, tarihi eser arıyorlar ama genelde karpuz kabuğu bulup kaçıyorlar. Sonra da kaçarken jandarmaya yakalandılar kısmı..

Muğla haberlerinde de bolca çıkar.. Bir muğla klasiğiolmuş olan sit alanında kazı yapan defineciler vardır. Her ay bir haber çıkar. Kazma kürekle giriyorlar, tarihi eser arıyorlar ama genelde karpuz kabuğu bulup kaçıyorlar. Sonra da kaçarken jandarmaya yakalandılar kısmı..
www.habercitv.com.tr

beyin kanaması olsa şimdiye ölürdün

Bir arkadasin sürekli seni gözlemlemesi. Uyumamalisin 24 saat beyin kanaması riskin var. Ani baş ağrısı veya girişinde anormallik varsa direkt 112 yı ara veya acile kos

Sen gidiver. Gözetime falan alırlar. Çünkü alkol de almışsın, beyin kanaması belirtileriyle akşamdan kalmanınkiler aynı hemen hemen.

bas donmesi, bulanti, kusma beyin kanamasinda da goruluyor. sert vurmussun kafayi demek ki bana sorarsan direk acile git 24 saat falan tutmazlar merak etme.

Gittim tomografi çektiler, bir sıkıntı yokmuş. Başımı çarptım deyince direkt kırmızı alana yönlendirdiler ama, ne olur ne olmaz böyle durumlarda gitmek lazımmış demek ki.

İyi ettin

wild tales. nereden baktığına göre çok komik olabiliyor.

The Internship geldi benim aklıma

adore nin masaları çok güzel oluyor.

ikeanın var böyle masaları

Ikea'da 200x60 ve 150x75'lik dümdüz masalar var. LINNMON adında.

adore'de malesef öyle bir masa yok.

ikea'daki LINNMON masaların ikisi de istediğim ebatlarda değil.

neredesiniz bilmiyorum ama, ben birkaç sene önce kadıköy çarşıdaki ofis mobilyaları satan dükkanlardan birine yaptırmıştım. masalardan birini beğenip istediğim ölçüleri söyledim, o kadar.

E nin numarasını versene

Ya birine x diyorsan öbürüne y desene. E nerden çıktı ?

anam kafam karıştı. e, x ,y diyeceğine kilolu olana burcu de zira burcular kiloludur. diğerine de esra falan de. x, y, z nedir ..

esra delikanlı kız yamuk olmaz onda, burcunun amk ama.

Esra bana sağlam papuç gibi gelmedi habersiz snap atmalar filan, sen aralarındaki en güzel kız olmayasın?

esra galiba burcu ile artık samimi değil sana yanaşıyor.
burcuyu saf dışı bırakacak galiba.
kanka mı olursunuz yoksa evden biri ayrılmak durumunda olursa seninle beraber olur da burcuyu falan mı şutlatır bilemem. öyle işte.

ben olsam esra'ya da güvenmezdim de, sorun 3 kadın eve çıkmanız. ya 2 olmalıydı o ya da 4. birini seçip diğerini şutlayın evden sorunların büyük kısmı çözülür.

off bu burcu gibi biri benim hayatımda da vardı hatta iki ismi vardı biri burcuydu lanet kızın. onun o aşağılık kompleksini dediğin gibi muhabbetinin iyi olmasından kurtararak çevresinde tuttuğu kişiler sayesinde tatmin etmeye çalışırdı. bu kız hayatımdan çıktıktan sonra çok rahat ettim bununla barışma hatta şutlayın esra ile kalın bence. 3 kız bir ortamda ise kesin biri dışlanır bırak o burcu olsun.

esra da samimi değil ama burcuyu o da itici buluyor olabilir. sen iyi veya kötünün iyisi olabilirsin. yine de çıkarcı belli ki. ya da dedikodunu yapmış suçluluk duyuyor. güvenme derim.

esra ne şiş yansın ne kebapçı, adeta İsviçre gibi tarafsız görüneyim de başım ağrımasın diye düşünmüş.

teori 1
ama burcuya da inceden ayar oluyormuş, burcu ve sen arayı bozunca, e ulan madem durum böyle, mobydick Burcu'ya göre daha çekilir biri az onla muhabbeti artırayım demiş.

teori 2
burcu, hırsına yenik düşmüş; esra, hem dedikodu iyidir güzeldir hem de ağzından iki laf alırım malzeme çıkar demiş. sana yakınlaşmak suretiyle bir şeyler dökülür muhabbet esnasında, mobydick zaten saf mevzu burcu olayına gelir iki laf toplarım, burcuyla da paslaşırım onu da kudurturum neşemi bulurum diye düşünmüş.

tahmin: adaya ilk veda edecek kişi burcu.

karakter tahlili:

burcu; kompleksli, hırslı, itici ama hinlik becerisi yok, amatör.
esra; orta yolcu, sinsi, aynı gün hafif ağız dalaşına girdiği kız arkadaşına, akşam face'de canıımm mükemmelsin, çok güzelsinn! diyebilecek potansiyele sahip, politik.

burcudan korkmaya gerek yok, hatta kriz iyi olmuş, kafa rahat olur,
asıl tehlike esra; burcuyla ikinci bir aşamaya kadar, ilişkiler sıfırlandığı için, saf da olduğunu sezdiği için, seni kendi uydusu yapacak. üç kadın, üç ev arkadaşı kimse samimi değil, politik oyunlar bitmez, Ortadoğu gibi ev orası.

esra sana birini yapıyo bence :D

Bence de ya bırak onları gel ayrı eve çıkalım

size güçlü kuvvetli erkek arkadaşlar lazım .

lazım ki herkes odasına çekilsin. sulh olsun.

Make love, not war.

@wilhelmwasmuss bizim eve hiç böyle bakmamıştım, baya sevdim bu yorumu.

Laf uzayacak diye çok bahsedemedim, burcu baya cin. Çok iyi yönetir ilişkilerini, çok iyi ayar verir sevdirmek isterse kendini ondan tatlısı yoktur, hatta diğer kız başlrda bence onla ondan iyi idi, iki ortam oluyor, neşesi yerine geliyor fln, e daha ne olsun, biraz alttan alıyordu karşılığında.

Burcu son tartışmamızı bile çok iyi yönetti, kendi laf atarak başlattığı halde baklı tam olarak haklı çıkamıyor tamam ben suçluyum özür dilerim muhabbetine bile girdi, ama senenin başından beri sayesinde piştiğim için, ben de iyi yönettim busefer.

Busefer burcunun kompleksleri baya bariz olduğu için diğer kız da benle samimi olarak mantıklı olanı yapma yoluna gitti sanırım. Değil mi?

Ama işte sınavım olduğunu bildiği halde beni kitlemeye çalışması var ki kafamı karıştırıyor acaba yüzüme iyi görünüp arkamdan burcu ile benim kötülüğümü mü istiyorlar diye?

Bir de mobydick karakter analizini mesajla yollarsan hiç fena olmaz, sevinirim ;)

@sanguine mcqaer eski ev arkadaşınla ben eve çıkmış olabilir miyim? Bir tarif bukadar mı tutar. Tamamamen bahsettiğin gibi. Bir ara dertleşelim ;)

Şuana kadar yorumlayan herkese çok teşekkür ederim :)

"hayatta her şey istediğin gibi olmaz" bunu söylediğinde çok etkilenmiştim ve baktım hakikaten hiçbir şey istediğim gibi olmuyo mk. bu cümlesini hiç aklımdan çıkarmam.

babasızlığı.

soruya tam cevap olmamış gibi ama bunu aklımdan çıkarmamayı öğretti diyebilirim. onun dışında araba kullanmayı yüzmeyi bisiklete binmeyi ayakkabı bağlamayı bankacılık işlemlerini vs vs hangi birini sayalım :p (kendimi çok gerizekalı hissettim) shdjsj

hakkım için savaşmayı öğretti. hala hayatta dilerim upuzun bir ömrü olur. babam çok efendi adam. başkasını kırmamak için bazen kendinden feragat eder. ancak gördüm ki hayat artık bu efendiliği altedecek kadar güçlü. o yüzden bana savaşmayı öğretti. şimdi hakkım olanı elde etmek için insanları kırmadan mücadele ediyorum. onun iyi ama negatif olan yönü bana bunu verdi.

Araba sürmeyi öğretti, sayesinde iyi araba kullandığımı düşünüyorum. Çok hoşgörülü bir insandır, aşırı sabırlıdır, çocukken diş fırçalamaktan nefret ederdim hala diş fırçalarken babam gelir aklıma, dişlerim çürümesin diye çok uğraştı. Onun sayesinde huzurlu bir ortamda büyüdük, hiç küfür duymadım ağzından, çok sinirlenince beyinsiz der sadece, bize kullanmaz ama. Çok fazla örnek davranışı vardır babamın, genel olarak karakterinden örnek aldığım bir sürü şey var.

Benim babam fakir ve hasta bir insandı hep. Yani cebinde genelde parası olmazdı bunu çocukken bile çok iyi algılamıştım, ama 5 yaşlarında filanken dişim çok ağrıdığında evde ağlıyordum beni hastaneye götürüp dişimi çektirmişti, o gün de çok ağlamıştım. Yolda büfede ''Şirinler'' dergisi görüp işaret ettiğimi hatırlıyorum ve normalde biz annemizden babamızdan tek bir oyuncak bile istemeden büyümüştük ama o gün nasıl oldu babam o parayı buldu bilmiyorum ama bana o ''Şirinler'' dergisini almıştı. Bana maddi olarak çok fazla şey veremedi belki ama imkanı olsa verebileceğini, hiçbir şeyi esirgemeyeceğini o gün hissettirmişti, bu güzel duyguyu verdi bana.

Kendi işini kendin yapmazsan, birine emanet edersen nekadar yakın dostun bile olsa o işin istediğin gibi olmayacağını eksik olacağını öğretti.

O yüzden kimseye bir işimi emanaet edemem, etmek zorunda olusam da sonuçlarını kafamda tartarım.

Para biter ahbaplık biter sözünün çok doğru olduğunu öğretti.

Adaletli olmaı öğretti.

Ve kendisi biraz düşüncesiz olduğu için ben herzaman yaptığı davranışların sonuçlarını görerek düşünceli olmayı, karşımdakini baya düşünmeyi geliştirdim.

kimsenin malina tenezzul etmemeyi ve emanet de olsa kimsenin hic bir seyini almamayi.

eve geç geldiğim zamanlarda -küçükken- nedenini açıklarken bazen, arkadaşlarım ısrar etti, derdim. çok kızardı. geç kalmana kızmıyorum, kendi isteğinle bunu yapmadığın için kızıyorum, arkadaşların ısrar etmiş olabilir ama yapman gereken şeyleri sen belirle, istemediğin şeyleri yapma, derdi. sağolsun.

annem çok sabırsız olduğu için ve öğrenemediğim de uğraşamayacağım diye beni ağlattığı için örgü örmeyi de babannemden gördüğü kadarı ile babam öğretti.

defterlerimi de hep babamla kaplardık. sayfaları kırıştırmamayı, deftere kitaba özen göstermeyi, çantama onları, şirazesi çantanın altına denk gelecek şekilde yerleştirmeyi de babamdan öğrendim.

kitaba harcadığım paraya asla acımam gerektiğini, kendi işimi her zaman öncelikli olarak kendimin yapması gerektiğini, balık tutmayı, bisiklete binmeyi, ve daha saymakla bitmeyecek bir çok şeyi o öğreti.

bir de asla borçla ve taksitle bir şey almamayı öğretmeye çalışıyor ama taksitsiz bir şey alınır mı ya! Onu öğrenemiyorum.

Büyüklerin yaninda ayakları uzatarak oturmamayı.

Sukretmemeyi. Elimdekilerle yetinmemeyi, asla mutlu olamamayı öğretti.

"Erkeklerin yuzde 98 i aşık olmaz" dediydi. Yine de bir sey ogretmis sayilmaz bence.
nasil baba olunmaz onu ogretti.

Bir de hakkini yemiyim gitar ogretmeye calisti ama sevmemistim.

Nasıl bir baba olunmayacağını öğretti.
Nasıl erkek olunacağını öğretti.
Ne zaman durup ne zaman vurmak gerektiğini öğretti.
Her zaman umursamaz, mutlu olmayı öğretti.

karakter sahibi olmayı öğrenmeye çalıştım. daha az agresif olmayı da. bunlar bizzat öğretmediği, gerek genetik gerek de görerek benim kazanmaya çalıştığım şeyler. zaten küçüklükten beri huyumun benzediğini söylerler. bunun dışında dürüstlük gibi kendisinin tembihlediği pek çok şey var. hatta şöyle ki, söz dinleyen bir çocuk olduğum 'imamın dediğini yap' muhabbetindeki gibi bazen çelişiyoruz bu konuda. beni (kardeşimi de) fazla dürüst yetiştirdiklerini söylerim hep. bu konuda çok sıkıntı yaşasam da hiç şikayet etmedim. dünyanın en şanslı çocuklarından biriyim.

edit: araba kullanmak, yüzmek, kendini savunmak, isteklerinin peşinden gitmek, saygı sevgi gibi şeyleri saymıyorum.

İnsanın babasına bile guvenmemesi gerektiğini öğretti, sağolsun.

aktif ögreti olarak bisiklete binmeyi, ofsayti ve tavla oynamayi.

bilinçli olarak öğrettiği tek şey araba kullanmak sanırım. bir de kalecilik diyebilirim, sayesinde iyi kaleciydim.
sebep olduğu şeyler veya davranışları sebebiyle saygılı olmayı, oturmayı kalkmayı, insanlarla iyi iletişim kurmayı öğrendim diyebilirim. politikacıydı; o yüzden samimiyetsizliği, nabza göre şerbet vermeyi ve muhalefet olmayı da sayesinde öğrendim sayılır.

ha bi de, nasıl unuturum sanat müziğini öğretti, evde arabada hep sanat müziği dinlerdi; kulak aşinalığım çok ufakken başladı. belki de müziği sevmemde düşündüğümden daha çok payı vardır.

Bilgisayara olan ilgimi ondan kazandım. Buna karşın kendisi biraz pısırık ve alıngan biridir. Pısırıklığımı ondan almış olabilirim.

Ogluna nasilsin demenin onemini ogretti. Daha hic nasilsin bile demedi bana.


Iyi geceler kelimesi ne kadar manasiz olsa da ozenebilecegimi ogretti. Sadece 1-2 kez ben dedim diye sanada iyi geceler demisti cocukken.

Benim bir suru saglik sorunumun oldugunu ogretti.

Baba ile sohbet edilmeyecegini ogretti. Eve gelir susun der, tv izler kitap okur yatardi.

Dinin nasil yasanmayacagini ogretti. Namaz kilmadi diye dovulen evladin, ofkeden pencereden gok yuzune bir seyler firlatabilecegini ogretti.

elbette kimse mükemmel değil. ama buraya iyi şeylerini yazmak geliyor içimden.

yüzme öğretmesinin yanında deniz/sahil oyunları bonusu.
beni okulda rahatsız eden kıskanç kızın tekine haddini bildirmem için hangi noktaya nasıl vurmam gerektiğini öğretti.
resim öğretmenimin bile şaşırdığı şahane yaprak çizimini de o öğretti.
matematikle alakalı şeyleri de ilk ondan öğrendim. a'yı b'yi de.
25'li sayıları akıldan çarpma gibi şeyler ve 9 rakamıyla alakalı olan matematik oyunlarını da.
makasla kesmek yerine kağıtları cetvelle kesme işini de ondan öğrendim.
araba kullanmayı da her baba gibi o öğretti.
ve daha bir sürü gerekli gereksiz şeyi...

en onemlisi, 1. sinifa 5 yasinda basladigim halde, okula baslamadan okumayi ogretti. sonra da hicbir seyi oku ya da okuma diye zorlamadi.

5-6 yaslarimdan itibaren neyi merak etsem "gel dene oglum" diyerek tecrube etmemi sagladi. (kucaginda araba kullanmak, icki icmek vs...)

icki icmeyi ve araba kullanmayi ayrica ogretti.

fenerbahce ile tanistirdi.

comert olmayi ogretti. yani ben oyle oldugumu dusunuyorum. sevdigim insanlarlayken hicbir zaman parayla ilgili bir hesap yapmiyorum diye dusunuyorum.

bunlarin bazilarini birebir ogretmese de, ondan gorerek ya da taklit ederek yaptim.

bir de "bu aksam butun meyhanelerini dolastim istanbul'un" sarkisi var ondan ogrendigim. universiteden arkadaslariyla her icki ictiginde soyledigi.

"Ne yaparsan kendine yaparsın" evet bunu öğretti. bunu bir kez söylemişti sanırım bir sohbetimizde ama hiç unutmadım. ailemden hep uzakta yaşadım ve başka hiç bir şey öğretmedi ama bu yetti belki de, sağolsun, Allah uzun ömürler versin.

Bir de el atına binen tez iner demişti küçükken, hiç unutmam.

Kendi ayaklarımın üzerinde durmayı ve bağımsız olmayı, cinsiyetin yapılacak ve ulaşılacak herhangi bir şeye engel olmadığını, dürüst ve onurlu olmayı, haksızlıklara karşı durmayı, hedef koymayı ve başarmayı, hak eden insanlara ciddi emek, sevgi ve saygı göstermeyi, hak etmeyenleri de hayatımdan çıkarmayı öğretti. Bunları da ne sözle, ne de nasihatle yaptı. Davranışları ve cesaretlendirmesiyle öğretti.. Sanırım saati filan önemsemeden babamı arayacağım şimdi:)

gerçekten iyi bir insan olabilmeyi,
saygıyı, merhameti,
araba, silah kullanmayı
hamaratlığı
.
.
.

Hayatta nasıl başarısız olunacağını.

babama bile güvenmemeyi.

mühendis kendisi. ben de mühendis oldum. mühendis kafasını ondan aldım direkt. aşırı benziyoruz bu sebepten.
para alan emir alır, başkasının kulu olma başkasına el açma dedi.
zorluğa düşünce yılmamayı, sağlığın iyi olduğu sürece her türlü bir çıkar yolun olduğunu öğretti.
şimdi de odama girip hala yatmadın mı diyecek aq.

Mücadeleci, sosyal bağımsız bir karakter olmayı öğretti kötü bir baba olarak. İyi baba olsaydı böyle olur muydum bilemiyorum.

malesef hiç bir şey.

fakat onu gözlemleyip öğrendiklerim var. mesela işimi yaparken 40 kere kontrol etmek.

Bisiklete binmeyi, çocuk halimle balık tutmayı, balık nasıl yenir, hangi balık ne zaman yenir bunları, araba kullanmayı, Sabırlı olmayı, disiplinli ve temiz olmayı, düzgün çalışmayı, dürüst olmayı, sevecen olmayı...
Bir de salata yapmayı öğretti, onun öğrettiği her şeyi çok güzel yapıyorum.

erkeklere güvenmemek gerektiğini öğretti sağolsun

"hakkaniyetli olun, hakkaniyetten şaşmayın" verdiği öğütler içinde sayıca en çok söylediği şeydi, soruyu okuyunca ilk aklıma gelen de bu oldu.
babam hayatın güzelliklerini yaşamayı ve yaşatmayı bilirdi. baba evinden sonraki hayatımda çok uygulayamasam da verdiği vizyonla hayatımın çok daha kaliteli geçtiğini düşünüyorum.
pratik çözümler bulmayı ondan öğrendim. yeniliklere açık biriydi, hayat kalitesini yükseltecek uygulamaları, yeni şeyleri hemen bizle tanıştırırdı. güzel şeyler yaşamak için illa para olması gerekmediğini de ondan öğrendim. basit denebilecek buluşlarla, değişikliklerle annemin hayatına, bizlere ne gzel şeyler katardı. nurlar içinde yatsın.

benim babam çok şükür şağ ama vefatten hallice.
bana babam aslında kimseye güvenmemek gerektiğini öğretti. açık açık hiç karşısına alıp demedi ama ben anladım onu. ne olursa olsun güçlü durmayı öğretti. ne olursa olsun ailesinin yanında oldu. baba dedik gölgesi yeter dedik onunda çöktüğü zamanlar oldu bununla insanlığı öğrendim. ama her zaman toparlanmayı da öğrendim. değer vermeyi öğretti çünkü bize, biz derken çekirdek aileyi, her zaman ne olursa olsun değer verdi. paylaşmayı, cömertliği, merhameti vicdanı öğretti. içten içe hep yandı da belli etmedi, böylece çevreye karşı hep ayakta durmayı öğretti. kazıklara karşı dimdik ayakta durmayı öğretti. kavgalara karşı affetmeyi öğretti. kötü öğrettiği şeylerde oldu alkole alıştırdı, sinir hastası, panik atak etti, en ufak şeyde bağırdı azarla belki, haklıyken hep kendini haklı duruma soktu ama yine de ben hep güzel taraflarını aldım babamın. can o can ne olursa olsun babadır o.

nasıl bir insan olmamam gerektiğini.
daha doğrusu o öğretmedi ben onu izleyip öğrendim

Mühendislik kazandığım gün, elektrikle hiç ilgili olmamama rağmen oturup priz bağlama ve topraklama yapmayı öğretti. Araba kullanmayı, tırnak kesmeyi ve ayakkabı bağlamayı ondan öğrendim. Babanın iyi olması, iyi baba olmak için minimum şartmış ama iyi koca olmayınca iyi baba olmak tehlikeye giriyormuş; dolayısıyla evlilik nasıl olmaz kısmını öğrendim. Mitolojiyi ilk ondan öğrendim. "Ağlamayana meme vermezler"i öğretmeye ama ben öğrenemedim. "Kanseri gösterip sıtmaya razı etmek"in ne demek olduğunu öğretti, onu anladım. Hakkaniyet ve adaleti de ondan öğrendim.

herkesin evlenmemesi ve ürememesi gerektiğini öğretti.

Boyun eğmemeyi.

lan 12 yıl once olmus adama küfür ettirdiniz gene sabah sabah !

hiç ama hiçbir şey. zira kendisi yalnızca biyolojik babamdı.

gerçi şimdi düşünüyorum da, kendisi hiçbir sorumluluğunu yerine getirmediği için, nasıl baba olunmayacağını öğretti. bunu kendi biyolojik babamdan öğrenmiş olmam da, gerçekten faydalı oldu.

durmayalım, devam . UP! :)

Evet. Mezun olunca bi sure issiz kalirsam gecinebilmek icin.
23 yas.

Evet, ihtiyacım olduğunda borca girmemek veya aileden istemek zorunda kalmamak için. 25.

çalıştığım dönemlerde çok harcamam genelde, işsiz kaldığımda parasız kalmamak için.

hayır. param ve zamanım varken yiyorum ki ileride ikisinden biri olmazsa yiyemedim demeyeyim diye. evde arabada gözüm yok, elim ayağım tuttuğu sürece bana yetecek parayı kazanabileceğim için ekstra çabaya girmiyorum.
fazla fazla kazansaydım yapardım ama, sırf birikim yapıcam diye hayatından kısan insan değilim sadece.

Of mobilde editleyemiyorum ortalama aylık ne kadar kenara atabiliyorsunuz diyecektim.ev kira olmasa , fatura derdi olmasa maaşınızın ne kadarını biriktirirdiniz mesela ?

ben su an her ay maasin yarisindan fazlasini atiyorum ailemle kaldigim icin. yani 1500 lira. yarin obur gun evden ayrilinca kenarda garanti param olsun diye. yada olmadi is kurarim issiz kalinca.

Yaş 27, aylık 150 tl'lik bes hesabım var, ayda 300de kenara fona atmaya calisiyorum. Fon hesabını arada sıkışınca tirtikladigim oluyor. Eskiden birikimle araba ev alinabilecegini zannederdim şimdi sadece biraz paramız olsun, ufak bir tatil yapalım veya bir süre işten çıkarsam ac açıkta kalmayalım onun derdindeyim :/

@ihan niye alınamaz mı kii alan çok var

kus kadar maası olup ev-araba alinmaz. ben aylik 1500 biriktirmeme ragmen gene de asiri gereksiz goruyorum. elinde az para varsa oncelikle onu nasil katlayacagini dusun. yani kendi isin sermaye. arabaya yatirdin mi onlarca yil daha isci kalmayi kabul ediyorsun gibi bir taahutte bulunuyorsun. borcuydu, benziniydi vs..kendi isini kursan ve dogrulari yaparsan muhtemelen bikac yil icinde daha iyi araba ve evi zorlanmadan alirsin.

yapmıyom. param yok. 21.

şöyle söyliyeyim...2010 da bir işte 1 sene çalıştım ayrıldım..6 ay kursa gittim işten çıktığımda 8bintl biriktirmiştim. kursa 5 bin verdim, 6 ay sonunda kredi kartında 3bintl borcum vardı.
biriktirmeme rağmen para yetmedi ve belli yaştan sonra aileden de istemek zor oluyordu.
2012 den beri şuan 2 iş değiştirdim. kenarda 70bintl aldığım 13bintl lık bir motor çalınan 5bintl lık bir motor bilgisayar ev eşyası 4bintl civarında ekipman...ve son zamanlarda dışarda da güzel para harcıyorum.
nasıl mı yaptım ilk 2 sene işte neredeyse ihtiyacım harici para harcamadım. 3bintl maaş alıyorsam 2.5 ayırıyordum.
şimdi bu parayla işssiz kalsam ayda 500tl harcayarak 10 senemi geçiririm parasız kalmamaktansa

sonuç akıllı bir insanın birikim yapmama ihtimali yoktur. (ayda 20bintl kazanmıyorsa)

çok para harcayacak yerim yok. millete para yedirmeyi sevmem. kendime göre de her şeyim var. birlikte güzelce para ezeceğim kimsem de yok. ya benden para beklentisinde insanlar var, ya da para harcamayı bilmeyen tipler var çevremde (ya parası yok / ya da parasını öyle düzgünce harcamaz)

kısacası tek başıma harcayıp ne yapayım?

yaş 29

yaş 29. istesem hatta biraz da kendimiz zorlasam ayda 1500 lira rahat atabilriim kenara ama yapmıyorum. para harcarken güzel.

yapıyorum gezmek için 26.

Kira fatura derdim yok. Aylik 500 tl rahat atiyorum kenara. Evlilik icin sanirim asdsgsysyhs. Yas 24

40 tane çeyrek biletim var.

Yılbaşında biriktiricem.

ev kirası, öğrenim kredisi ve banka kredisi sebebiyle yapamıyorum,

bunlar olmasaydı maaşın yarısını hadi yarısı olmasa da yüzde 40 ını filan bu işe ayırabilirdim.

tabi bir de asla, para biriktirme hastalığına girip maymuna dönen tiplerden olmam, ota boka lüzumsuz para saçan biri değilim, yaşam kalitemi düşürmeden yaparım, her şeyi göze alıp birikim de birikim deseydim şimdi de biriktirebilirdim.

evet yeni ev almak için 33

Birikim yapmak icin illa ki hayatindan kismana gerek yok, oncelikle bunu soylemek lazim.

Yapiyorum, maasimin %15-20 sini kenara koymaya ve yatirim olarak (doviz, mevduat vs) degerlendirmeye calısıyorum. Kisa vadede ev, araba vs gibi bir hedefim yok. Kenarda bir guvence olmasi her zaman iyidir, guc verir. Bunu hem ailemden hem de cevremden ornekleriyle gordum. Onun hariinde, su an evlilik vs gibi durum olsa karsimda, ailemden ya da bankadan kredi almadan mutevazi bir duzen kuracak gucum var. Tuketime yonelik borclanmayi dogru bulmuyorum, asla yapmam.

yeni işe girdim aldığım bütün parayı arabayı yenilemek için biriktiriyorum, sanki hiç işe girmemiş gibi aileden geçinmeye devam:)

Ben de yapıyordum 5-6 yıldır, şimdi gelirim olmadığı için yapamıyorum. Ama iyi ki yapmışım şimdi kendimi idare edebiliyorum en azından. Yurt dışında okumak istiyorum asıl onun için biriktiriyordum parayı. Eğer o olmazsa da kendi evime çıkmak için kullanırım, şimdi ailemle yaşıyorum zira. Onun dışında acil bir durum olursa kullanmak için birikmiş para olması güven veriyor. Yaş 26.

Evet. 20. Niye bilmiyorum.

Evet yapıyorum. Arabayı yenilemek için. Yaş 31.

Evet. Sermaye içün. Amaca da ulaştım gerçi

işe girdiğim an, önce çok acil ihtiyaç listesi yaptık, ona göre sıra ile yapacağım bir yandan da yurtdışına çıkmayı istiyorum. direkt oraya yöneleceğim. ha sonra ev, araba zaten kredi ile olacak şeyler.


ayrıca biri-kim ya?


25/f

ev-araba için biriktirmiyorum, paramı yurt dışında gezmek için harcıyorum. sadece bireysel emeklilikte birikimim var.
yaş 28

akmasa da damlıyor. maaş da çok değil çünkü. daha çok maaş olursa daha çok birikir. henüz bir hedefim yok. birikiyor öyle. ev konusunda işe yarar hiçbir zaman yaramazsa.

Yapıyorum. İleride rahat etmek için. Yaş 34.

Evet. Ev,araba,çiçek,böcek için değil açıkçası. Para güçlü hissettiriyor, bir planım yok henüz.

24.

Altın hesabım var, kredi kartımdan otomatik olarak her ay çeyrek altın değeri kadar para çekiliyor. Ben de karttan çekildiği için bu ay almıyım demiyorum. Düzenli oluyor en azından çok olmasa da.
Toplu beklediğim bir para var o gelince de borsada değerlendireceğim.
Onun dışında tatil ve işsiz kalacağım zamanlar için ayrı bir birikimim var. Ama onları tam olarak birikim saymıyorum.
Yaş:29

ben bir yıldır biriktirdiğimi yiyorum.

Cemil açık oluyor

Yemekleri hic fena degil de onun disinda muthis bir seyi yok bence de. Cografi olarak guney taraflari guzel, denizlerimiz var, onun disinda olaganustu bir sey ogremiyorum. Insanimiz berbat mesela.

yemekleri gerçekten güzel bence. benim henüz görme fırsatı bulamadığım çok güzel şehirler var.

insanları ben de sevmiyorum. istanbul'u da sevmiyorum; kalabalığını, trafiğini... şehrin silüetini bozan dandik mimariyi, betonlaşmayı...

imkanım olsa ben de durmazdım.

Burayı seversen, burası Dünya'nın en güzel yeridir. Ama Dünya'nın en güzel yerini sevmezsen, orası Dünya'nın en güzel yeri değildir...

@whimsical hele mimarisinden iğreniyorum:)

Istanbul'un mimarisi falan yok, dolayisiyle mimariden soz edilemez. "Mimarisi olmamasindan nefret ediyorum" diyebilirsiniz anca. Herhangi bir tur mimarisi yok buranin.

tatil için güzel, yaşamak için değil. ben daha edirne'den ötesine geçebilmiş değilim, kaldı ki ben de senin gibi türkiye'yi pek sevmiyorum ama kadıköy-eminönü vapurunu da başka bir ülkede bulabileceğimi hiç sanmıyorum mesela. bilmiyorum, ben istanbul'a yerleşeli 4 sene oldu ama hala etkileniyorum o vapurdan. çok büyüleyici geliyor. düşünsene ya, kadıköy'den eminönü'ne vapurla geçiyosun anasını satiyim. allah allah. süper bi olay bence bu. eminönü'nde indin, ordan kaptır laleli'ye kadar yürü mesela. orada gördüğün rengi dünyada kaç şehirde görebilirsin? azdır sayı.

bunun denizi var, yemeği var, bissürü otantikli egzotikli şey var türkiye'de. dediğim gibi görmek, gezmek için çok eğlenceli bi yer aslında ama yaşamak için berbat. turistin mimariyle, insanla işi ne ki zaten. wow amazing döner so good gehen gehen deyip duruyolar salak salak. benim bi arkadaşım sürekli "omg i missed turkey so much" falan diyo örneğin. efes'i özlemiş. salak mısın sen birader dicem ama demiyorum.

ben de sevmiyorum genel olarak. ama yemeklerini tek gecerim. Fransiz, italyan mutfaklarinin olayi, reklaminin iyi yapilmis olmasi. Yani kotu degiller ama turk mutfagi kesinlikle rekabet edebilecek duzeyde.

Toronto'da yasiyorum, her milletten insan var, ulan bir kisinin de en basitinden kiymali kasarli pideye hayir dedigini gormedim. Korelisinden ukraynalisinia hepsi sildi supurdu. Eyyorlamam bu kadar.

Kadikoy-eminonu vapuru gibi bir seyi (bogaz gibi olmasa da) Avrupa'da bazi sehirlerde buluyorsun:)

yemekleri lezzetli diğer ülkelere kıyasla.

toprakları baya verimli. tüm avrupayı besler.

doğal güzellikleri de çok. yemeyelim hakkını. bu biraz da görece.

insanı sıkıntı.

fakire her yer balon hacıt. turistler boşuna akmıyor. parası olan için mükemmel memleket bence. he sporu yapmak mümkün, ucuz, nispeten temiz, yemekleri güzel.

bokum gibi.

katılıyorum, modern dünya'ya ait değiliz. orta çağ'da kalmalıydık.

bi yemek fena değil başka da bi olayı yok.

S.ktirsin gitsin diyenler de bir garip, sanki İsveç ya da Kanada aldı da duruyoruz.

hiç yurtdısına cıktın mı?

@fasulyek malesef çıkmadım. bir kere kıbrısa gittim. o da sayılmaz bence. gitsem sever miydim sence:)

Balık denizdeyken özgürlüğünün, akvaryumdayken suyun değerini bilmez. Politik durumlar ve sosyal adaletsizlik sinir bozucu elbette, ama bu topraklar her şeye rağmen güzel. Ciddi bir tarihi geçmiş, farklı farklı milletlerin oluşturduğu birikim, doğal güzellikler gırla. Güneyde sahiller, kuzeyde Karadeniz'in güzellikleri, güneydoğu ve İstanbul'un tarihi, boğaz. Ne tarihi mimarinin, ne doğal güzelliklerin ne de çokkültürlü birikimin korunuyor olması zaten ülke insanı olarak değer bilemiyor oluşumuzdan.

Not: 15 sene medeniyetin beşiği denen ülkelerden birinde yaşadım, zorunlu ve uç bir durum olmadıkça ülkeyi terk etmeyi aklımdan bile geçirmiyorum.

özellikle avrupandan gelen turistler için burası çok renkli bir çok dokuyu birlikte yoğurmuş bir ülke. adamların mimarileri, sokakları, insanları monoton bir yerden sonra. İstanbul mesela pek çok şehre göre gayet sokaklarda yaşan bir şehir, farklı geliyor adamlara işte. insanlarımız gerçekten yardımsever. sokaklarda şişko bir sürü iyi beslenmiş aşıları devlet tarafından kontrol edilen hayvanlarımız var. Avrupa sahipsiz kuş dışında hayvan göremezsin sokaklarda. yardım istersen bir konuda sana aval aval bakıp bu benim sonum değil derler. amerika gibi ülkelere göre de büyük bir kültür derinliğimiz var. helenistik dönem hem orada burada şurada olmuş düşünsene :). Kanadalı bir arkadasım küçükken bir mitolojik hikayede nar meyvesini okuduğunu ama yemesinin uzun yıllar sonra gerçekleştiğini söylemişti :)) ben ağlayan kaya niobe yi okuduktan sonra annemler beni oraya götürmüştü. çünkü bir kaç saat uzaklıktaydı.
ben almanya'da şehirler arasında giderken o uzun büyük yemyeşil ormanlara bayılırdım ve istanbul-izmir arası makileri kurak buluyordum. alman bir arkadaşım bana makileri ve zeytin ağaçlarına bakınca sıcak ve güzel bir yere gittiğimi hissediyorum demişti. bakış açısı yani.
kültürel bir derinliği var yaşadığımız toprakların, bir suyu bile nasıl ikram etmemiz hususunda ders verir büyüklerimiz bize, misafirperveriz, sıcakkanlıyız...
Gidersen o soğukluğu hissedersin.
her kültürün tabi olarak güzel ve kötü yanları vardır ama bu yazı bir kültür diğerinden üstündür demek için yazılmamıştır :)

avrupasından, uzak doğusuna, rusya'dan kuzey afrika'ya kadar 25 ülke gezdim, yurtdışında yaşadım, yemek konusunda türklerden iyisi yok. hele italyan mutfağını filan donunda sallar.

mimari olarak ben osmanlı tarzını seviyorum, kubbe yapısı daha hoş geliyor. ama şimdiki şehirlerimiz gerçekten berbat, tekdüze, kimliksiz. hele köyler içler acısı. insanımızda estetik duygusu yok; evinin önünü, sokağını vs. bile temiz tutmuyor.

ayrıca türkiye'de çeşitlilik çok. her bölgesi birbirinden farklı. bu nedenle gezmek için güzel. avrupayı gez gez, aynı mimari, aynı kültür. adamların kökleri bir zaten. halbuki bu coğrafyanın binlerce yıllık geçmişi var, yunan, pers, roma, osmanlı. hepsinden birşeyler bulmak mümkün.

sonuç olarak gezmek için iyi, yaşamak için birkaç şehir dışında çoğu yer kötü. altyapı eksikliği ve plansızlık var.

istanbul yorucu bir şehir bir de çirkin taraflarında yasıyorsan. kadıköy-beşiktas ve boğaz kesmi hariç o kadarda çekici değil. bağcılarda yasasam insanından da her şeyinden de nefret ederdim herhalde.

@nothing in my way gerçekten söylemeden durmayacağım.
Tatlım hayatında başka bir ülke görmemişsin attığın başlığa bak.
O hayal ettiğin ülke yok. kafanın içinde ideal avrupa ülkeleri var sevimli sevimli ama orası sadece ütopya oralarda da başka sorunlar var. ırkçılığın ne olduğunu gidince görüyorsun. inan biz o kadar ırkçı bir millet değiliz. onların kendilerini üstün görüp bize bir bakış açıları var ve sen de kendi ülkene bu bakış açısından bakarsan ne kadar fena bir şey.
Evet türkiye hala gelişmekte olan bir ülke daha çok yolumuz var ama kesinlikle abartılmış balon bir ülke değil aksine kültürümüzü en az italyanlar, fransızlar kadar iyi pazarlamamız gerekli. düşünsene yunanlılar bile bizden çok bizim kültürümüzden yararlanıyorlar.

durmak istemediğin yer hakkari mi, istanbul mu, yozgat mı, izmir mi, bodrum mu, samsun mu?

hangisi, hangi türkiye. doğusuyla batısı, kuzeyi ile güneyi o kadar farklı bir ülkeden bahsediyorsun ki, kafam karışıyor. devletin ilçeyi kapatıp kafasına göre kurşun sıktığı türkiye mi, gece klübüne milyonluk arabayla giden türkiye mi? hangisinden memnun değilsin?

hiçbir yaşta verilmemesi gerekiyor.
çevrenizde 3,5 yaşında çocuğa böyle bir ceza veriliyorsa müdahale etmelisiniz. doğru ve yanlışı ödül ve ceza sistemiyle öğretiyorlarsa köpek baksınlar.

3-5 küçük değil mi ? hele 3 yaşında çocuğu yanlız bırakmaya korkar insan. belki köşede bekleme cezası daha makul olur. göz önünde olur.

arkadaşlar, dayak yiyen çocuk ile böyle saçma sapan cezalarla büyüyen çocuk arasında dağlar kadar fark var.

hayvani bulsam bile dayak atmanın, köşede durma ve oda cezası vermekten hiçbir farkı yok. ya fiziksel ya da psikolojik işkence yapıyor olursunuz.

çocuk ne cezalandırılır ne de ödüllendirilir.

Çocuk büyüyünce ''biz nerede hata yaptık'' diye dolanır etrafra o çocuğun ailesi.

uuth +1 o yüzden.

şartlandırmayla çocuk eğitilmez +1

illa bir yaptırım uygulanacaksa üstte yazıldığı gibi ödül elinden alınabilir en fazla. "sana şunu alacaktım ya da seni şuraya götürecektim ama beni üzdüğün için vazgeçtim" gibi.

Oyuncaklarına ara verin. Ancak ceza kavramını kullanmayın.

Ya da çok kudurduysa anneanne tabiriyle, etrafa ya da kendisine (yere atma gibi) zarar veriyorsa beşiğine koyun 10 dk orada takılsın.

şimdi soru sahibi bunu mu demek istiyor ama oda cezası diyince illa odaya kilitlemek olarak düşünmemek lazım. televizyonda yayınlanan ve bir uzman tarafından haşarı çocukların eğitimi ile ilgili bilgi veren süper dadı diye bir program vardı hatırlarsanız. onda bile uzman, çocuk yanlış yaptığında yaşı kadar dakika düşünme halısı diye bir halıda bekletip sonra da aileden özür dilettiriyordu. doğruluğu tartışılır belki ama uzman yaptırıyor bunu. illa odaya kilitlemek değil, yaptığının yanlış olduğunu anlaması için yalnız kalmasını sağlamak denebilir belki.

yapmadığım şey değildir. valla doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama olmayacak saçma sapan bir şey için ağlayıp tepinip huysuzluk yaptığında doğrusunu 100 kere anlattığım halde anlamayıp ısrarla ağlıyorsa "git odana dediğimi anlayıp ağlanmanı bittirene kadar da çıkma oradan" diye odasına yollamışlığım vardır. kapısı falan açık. hünn hünn diye gidip, ağlamasını bitirince özür dilerim baba diye geri geliyor. bence bu pek yanlış değil. 3.5 yaşında anlam çıkarıyor, anlıyor ama işine gelmiyor. "sanki inadına onun dediğini yapmamışız"a yoruyor.

örnek vereyim. 10-15 dakika sırtımda eşşek gibi gezdiriyorum, trencilik oynuyoruz. tamam oğlum yoruldum in biraz dinleneyim diye yere koyunca hüüüüü treeeeen. oğlum tamam biraz dinleneyim oynarız, hüüüü x 15 kere bu. susmamacasına ağlama. sanki zannediyor ki ben onunla oynamıyorum. şimdi ne yapacaksın? git odana orda sakinleş gel. ceza değil, bence mantıksız da değil. odasına gitmiyorsa ben ondan uzaklaşıyorum başka odaya geçiyorum. ya sakinleşip geliyor özür diliyor. ya orada uyuyakalıyor. uyanınca da özür diliyor (uyuyakalma olayı bir kez oldu, uyku saatine denk gelmişiz tam).

soru sahibi bunu demiyorsa, kastettiği şey odaya kilitlemek ise o yanlış.

annesi ısrarla sinirleri bozulana kadar doğrusunu anlatmaya çalışıyor belki 100 kere. ya diyorum bırak ağlasın, uzaklaş, anlatmaya çalışma. anlatmaya çalışınca iyice inat yapıyor, tazeleniyor başa dönüyor tekrar. biraz yalnız bırakınca birkaç dakikaya kesiyor ağlamayı. dur lan yanlış yapıyom herhalde diye aklı başına geliyor.

3.5 yaşında ne beşiği abicim? adam tarzan gibi tırmanıyor o parmaklıklı yatağa.

3,5 yaşındaki çocuğa ceza verilir. Ama adı ceza olmaz ve odaya kapatmak şeklinde olmaz. "Mola" diye google araması yaparsanız veya trt de çıkan dadılı programa göz atarsanız . çocukları nasıl disipline edeceğinizi öğrenebilirsiniz.Genellikle mola bölgesinde yaşları kadar dakika süre ile bekletilerek yapılıyor özetle. mola sonunda coçuğa neden orada bekletildiğini onun göz hizasına eğilerek ve gözlerinin içine bakarak anlatıyorsunuz.Bence çocuk büyütmemiş olanların önerilerine kulak asmayın.

Cezaya karsi degilim. Attaya goturmemek de bi ceza. Ne kadar odul bazli bir sisteme inansam da yaptiklarinin bir karsiligi oldugunu bilmeli

Oyle saatler boyu surmeyecekse bence verilebilir bu ceza. Hepimiz bu tarz cezalarla buyuduk, kalkip da ailelerimiz "biz nerde yanlis yaptik" vs diye dizlerini dovmedi. En azindan benim ailem

Dayim 7 yasindaki kuzenime ilk defa oda cezasi verdiginde o da tum odaya isedi. Bunu da dayima ders olmasi icin yapti oyle cisi geldiginden falan degil. Bu tarz disiplin ogeleri bence erken yasta baslamali. Cocuga has olmak uzere yarim saat gibi oda cezasi verilebilir. Yarim saat fazlaysa 15 dk.

Tam tersine disiplin kurallari verilmemis, ceza kavramini bilmeyen nesil su anda inanilmaz narsisist, ogretmenlere, ailelerine ve cevrelerine cektiriyorlar. Abartmayin yani ayagina prangalar koyup ac susuz gunlerce odadan ckmayacak degil. Ustelik 3.5 yasindaki cocuk oda kapisinin ardinda anne babasinin oldugunu bilir (mesela daha kucuk bebekler icin bos odada bulunmak terk edilmek anlamina geliyor)

Tek dikkat etmek gereken nokta cocuga kusmemek. Bak boyle yaparsan kuserim gibi yani.

Ceza şöyle bir soruna yol açabilir: Etrafında ceza verecek kişi olmadığında istenmeyen davranışına devam eder. Dayakla büyütülen Türk halkının en büyük sorunlarından biridir bu. Öğretmen yoksa kopya çek, polis yoksa kırmızı ışıkta geç... Hep korku içindeyiz, otoriteye boyun eğme düzeni içinde yaşıyoruz.

@kibritsuyu

Belki var beşik var. Yenidoğan beşiği gibi bir şeyse elbette tırmanır.

@kibritsuyu'nun bahsettiği şekilde bana oda cezası verilirdi. babam "odana git, yaptığını düşün, kendine gelince gel" derdi. O sırada ağlıyor olurdum zaten, gider biraz daha ağlar, sonra oyuncaklarımla oynamaya başlar en son da çıkar giderdim yanlarına. öyle büyüdükten sonra yani 7-8 yaşından sonra yaptıklarını hatırlamıyorum, o yaştan sonra olsa asıl sıkıntı olurdu sanırım.

şimdi de sıkıntılı bi insan olduğumu sanmıyorum:)

www.criticker.com

izlediğin filmlere verdiğin oylara göre senin izlemediğin filmlere verebileceğin olası puanları hesaplıyor ve film önerisinde bulunuyor.

Buranın film/dizi kısmından da bir sürü film keşfettim, bakmakta fayda var.

Yine rottentomatoes ve metacritic de işime yarıyor çokça.

altyazı sitelerine girip en çok hangi altyazıların indirildiğine bakıyorum. sonra o filmleri torrentten indiriyorum.

movielens

popcorn time uygulaması

fatih akın - soul kitchen?

patch adams :)

feel good'dan ziyade izlerken kafamı dağıtan filmleri yazayım:

Monty Python and the Holy Grail
life of brian
Shaun of the Dead
this is the end
superbad
hot fuzz
clerks
zombieland
interstate 60
scott pilgrim
dogma
the boat that rocked
the rocky horror picture show
cashback
le nom des gens
galaxy quest
anchorman
tenacious d
i love you, man
faq about time travel
hot tub time machine
easy a
pineapple express
frank
big nothing
horrible bosses
shoot 'em up
death becomes her


dizi olarak mutlaka: the it crowd, workaholics, come fly with me, it's always sunny in philadelphia

bunlardan sahneler, bölümler açarım. :D

İlk 3 önerinin hepsini izledim:( derken kocaman bir liste gelmiş!

take him to the greek
lock stock and two smoking barrels

ben almam şahsen. dezavantajı sürekli sorunlar çıkması ve deprem riski tabi ki de. ayrıca satmak istesen millet fiyat kıracak. benim gibi adamlar da almayacak. istanbulda her yer merkez artık. maltepe den alsan ne olacak. binecen tramvaya gidecen :)

Kentsel donusum vurursa evin degeri katlanir bunu da dusunun.

binannın arsa payı ne kadar?
bahçesi var mı?

abi adam oturmaya alıyo yatırom değil ki. en son taksimi boşalttılar kentsel dönüşüm diye. hani yapıldı mı oralar. kaç senedir boş. orda oturan adamlar çevre ilçelere dağıldı. istanbulda değilim en son 1.5 2 yıl önce geldim durum buydu. ondan öncede bi 3 4 yıl bura kentsel dönüşüme girecek söylentisi çıktı. yani Kadıköy'de bugün öyle bi şey olsa 10 yıllık mevzu en az. kaldı ki dönüşümün sebebi de ranttır. şu anda yeni köprü havaalanı yapılıyo adamlar bomboş araziler dururken oranın kahrını çeker mi bilemedim. yatırım için olsa zaten düşünmeden alınır da güç bela para biriktirip borca giriyo insanlar bi de abidik kubidik evlerle sorunlarla uğraşammalı bence.

hayatım boyunca kadıköyde oturmak istiyorum ama 3 yıl kadar bu evde oturmayacağım. pek fazla param yok, o yüzden çok kredi çekmek gerekiyor. dolayısıyla ancak hasanpaşa kuşdili arası eski binalara gücüm yetiyor. binanın bahçesi yok. bitişik nizam. krediye uygun. 3 katlı bina.

uzdeniz seni anlıyorum ben de hayatım boyunca izmirde oturmak istedim. izmirde adam gibi semtlere bakıyorum evler 300 400 bin. siktiri çekiyorum. izmir lan ora sonuçta. durum budur :)

Bolgede kac kata izin var insaat icin ?

Kentsel donusume uygunsa kacmaz. Vazgerecersen soyle yerini ben bakayim :)

abi o kadr avantajlı değil sanırım. kentsel dönüşümüm yürütülebileceği bir muhit değil orası. yani başlasalar 20 yıl sürer dvası. bildiğim kadarıyla kadıköyde imarda emsal değerlerde bile sorun çıkıyormuş ama yine de tam araştırmadım, bakacağım.

Hic emlakcilara sormadan belediyeye bir fit bence, ivir zivir her bilgiyi solylerler sana. Cevrede ev sahipleriyle, esnafla vs konus mutlaka.

ya ben binicen metroya tramwaya olayına inanmıyorum. Yani tamam ama Kadıköyde, ne biliyim Sarıyerde Tarabyada(ben oradan bakıyordum da) otursan çıkıp bi deniz kenarında yürürsün gideceğin yerlere yakın olursun. Mesela Beylikdüzünde bilmemnerede lüks site olsa ne olacak, İstanbul'da değilsin ki!? gibi geliyor bana.

bu arada, Afyon'da 500-600 bin'e ev satıyorlar lan geçen gördüm İzmirde 300-400 baya iyi yine sadfsd :D Bu arada İstanbul'da da mesela Ortaköy'de 2+1, 30-40 yıllık binada 400-500 bine bulabiliyorsun, karşılaştırma olarak hani.

öncelikle kadıköyde oturan (annem) (bagdat cad) ve evi kentsel dönüşüme gitmiş biri olarak ve bir diğeri muhtemel gidecek olan (yeldeğirmeni):
1) apartman mustakil mi?
2) kadıköy'ün neresi?
3) arsa payı ne kadar?
bu sorulara göre kat izni cıkıyor, firmada bir iki kat fazla cıkarsa alacagı 4 daireden (1 mılyon tanesı) bile kar yaptıgını dusunerek proje baslatıyor. kısmen kentsel dönüşüm mantıgı, ama taksim-tarlabasındaki gibi değil elbet.

ikincisi curuk bınalara bile kadıköy belediyesi yakın bir zamanda tek tek gitti, ve kısmen zorunlu da olsa binaları yeniletmeleri gerektiğini belirten toplantılar yaptılar. bu binaların cogu bitişik, ve genelde fırmaların istemediği binalar oldugundan kat/mulkiyet sahipleri ileriki bir tarihte bina yenilemeden dolayı belli miktarda ödeme yapmak zorunda kalacaklar. özellikle yeldeğirmeni böyle.

kadıköydeysen deavantajlı olma sansın sıfır. herdaım pahalılığı surer, emlak balonu falan var dıyorlar ama, 30 yıl oncede moda pahalıydı, sımdıde. yanı kucuk tesaduflerden oturu kadıköy patladı gıbı bı durum yok. dedemlerin zamanında bile bi suadiye varmış, gene suadiye. değişen yok bir durum yok bu bölgelerde.
ama ev alacaksan, kadıköyde merkez (bahariye/moda) zaten muthıs pahalı, suan bakabılecegın alanlar yeldeğirmeni olabilir ki orası bile soylulaştırmaya kurban gıttı. hasanpasa gıbı bolgelere bakabılırsın uygun fıyatlı. bagdat caddesını soylemıyorum bile. öte yandan cooooktan gökdelen yapılmıs bolge olan fıkırtepeye de bakman mumkun (ama orada da mın 500 bın).

ne yaparsan yap depreme dayanıksız bir ev'de yaşama

ev alma işlerinde tecrübem yok ama yaşam açısından konuşabilirim. 5 senedir kadıköy'de yaşıyorum, akraba istanbul'a taşınmış ziyaret edeyim dedim, ümraniye'de esenşehir diye bi yerde eve tutmuş, 2+1 daireye 1600 kira + aidat veriyor. neymiş güvenlik varmış, kadıköy'de güvenlik sorunu yaşamamış mıyım. ben kendimi eve gidip gelirken de, evdeyken de bundan 1000 kat daha güvende hissettim. 15 katlı binada 200 kişi ile yaşıyorlar, sitede yürüyen vakit geçiren kimse yok, siteden adımını dışarı attığın an zaten leş, tek gidebileceğin yer avm. istanbul'da her yer merkez filan değil. böyle bi yerde yaşayacağıma pılımı pırtımı toplar anadolu'ya yerleşirim, bu kadar da net konuşuyorum. evin eskisinden yenisinden önemli olansa kaliteli. arkadaşın annesi yeni diye ev aldı bir tek başlarına yıkılmadığı kaldı evin. not: yatırım tavsiyesi değil yaşam tavsiyesidir.

Yeterli olur bence. Hocalara bir şey göndernezler büyük ihtimal.

Vakıf üniversitesi mi? Daha önce hiç duymadım bu tarz bir şey

@buffy de vampir sayılır

yok, devlet üniversitesi. ben de hiç duymamıştım, görünce şaşırdım hatta referansları rica etmeye geç bile kaldım. 3 adet istiyorlar bir de, 2'sini hallettim dünden beri 3.'yü kovalıyorum bu gidişle kargo ulaşmayacak zamanında.

Kargo yetişmez diye düşünüyorsanız faks ile göndermeyi düşünün. Tabi önce bi sorun yine de faks kabul etmeyebilirker

iş ilanlarında olur ya, zorunlu değil ama tercih sebebidir

E vardir illa ki, neden olmasin? Olaganustu bir sey degil ki bu. Herkes ic guzellik pesinde olmak zorunda degil ki. Neden maksimum erdem sahibi olma sarti araniyor herkesten? Insan parayi sever, parayi sevmek cilginca bir sey degil. Ic guzellik pesinde degil diye kimseye "yaziklar olsun" kasesi basamayiz. Kadin ic guzelligi cok da onemsemiyordur, kendi bilir, varlikli yasamak da istiyordur, benligi kensine ait, kendini kendi istedigi kisiye sunar, uzerine cesitli yorumlar getirmek anlamsiz.

Yeni dogmus bebekken insanlari erdem kazanina daldirip cikardiklari, kadin-erkek genc-yasli herkesin pacalarindan erdem akan harika insanlar olduklari neverland ulkesinde bu sozunu ettigimiz kadin tipini kinasalar anlarim, ama obur turlu cok anlamsiz yahu...

Yuvarlak kalcali buyuk goguslu sevgili takintisi olan erkeklerimiz de var, ayni sey.

Farkindayim soruna cevap degil, seni elestiriyor da degilim ama denk geldi, icimi dokeyim dedim.

En fazla işimin yoğun olduğu dönemlerde bir iki kere "Beni bu hayattan çekip alacak zenginlikte olmuyor mu" demişliğim varmış da, tamamen sıkıntıdan, zevzekliğine yapılmış bir şaka bu, ötesi değil.

Önemli olan iç güzelliği tabii ki, bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. İç güzelliği derken de "Dünyanın en pir-ü pak insanına layığım, temizliği melekleri kıskandırsın" anlamında değil. İnsan olması önemli. Valla bak, şaka sanıyorsunuz ama Cem Yılmaz'ın dalga geçtiği "Brad Pitt'ten daha yakışıklısın" durumu %100 gerçek; iltifat pompası değil. Birine baktığımda tipini anlayamam ben, bulanık bir silüettir insan bana. Tanıdıkça, anlaştıkça tipi oluşur gözümün önünde. Eğer kişiliğine, aklına bayılmışsam çevresinde ışıklı, başında haleli görürüm ben o insanı. Brad Pitt köpeği olsun. Kıvanç Tatlıtuğ hiç yakışıklı gelmiyor; ağzını açtığında iki lafı bir araya getiremeyen, daha akıllı bir cümle kurduğuna şahit olmadığım adam yakışıklı mı olur, yakışıklı olsa ne olur? Bana Mahir İpek çok yakışıklı geliyor mesela, çok kimseye beğendiremedim ama bence fena yakışıklı, çünkü çok akıllı ve sempatik geliyor bana. Hani "Kafana silah dayadık. Bir ünlü seç" deseler, onu seçerim. Gerçi evli adam, eşi ile bir yastıkta kocasınlar. Asıl "Yanında Kıvanç Tatlıtuğ halt etmiş" dediğim bir adam durumun samimiyetini sorgularsa gözümde halelerini yitirip çirkinleşmeye başlar. Güzellik bakanın gözünde, sevilenden güzeli de çok zor. Belki bir iki anlık "celebrity crush". Bu da sadece kişisel bir tercih. Sadece bu tercih yüzünden "Hadi lan" denmesi çok rahatsız ediyor, çok üzüyor.

Zenginliğe gelince; bizim bir komşumuz vardı rahmetli. Onu zamanında zengin bir adamla evlendirmeye kalkmışlar. Apartmanlarını, tarlalarını göstermişler. Teyze de "Ben zengin istemem, ben dengim isterim" demiş ki bence durumu güzel özetliyor. Zengin adamla aynı kültürden gelmiyorumdur, aynı yerlere gitmiyorumdur, bir şeye baktığımda aynı şeyi görmüyorumdur ki ben. Denk olmayız ki hiç! Hem çok zengin olursa da, kesin o adamla dünya görüşüm farklıdır. Dünya görüşümün aynı olacağı bir insanın o zenginlikte olma olasılığı çok az. Bir de ben "Çok para haramsız, çok laf yalansız olmaz"la büyüdüm. Güvenemem o paranın kaynağına. Allah muhafaza, ya Reza Zerrab, Ali Ağaoğlu gibi biri olursa? Düşman başına. Ben gönlümün dengini isterim.

Bunlar da "Ben illa fakirle birlikte olacağım, zenginlikte beni unutsun" anlamına gelmiyor. Birlikte daha rahat ve güzel bir hayat için hayallerimiz olsun, orta sınıf olabilelim. Rahat yaşayabilmek isterim tabii ki. Hayatın içinde her şey var ve ben hazıra konmayı sevmiyorum; birlikte uğraşmak, birbirimize uzun süreli yükler bindirmeden birlikte didinmek istiyorum. Hayat bu, içinde her şey var.

benim tam tersi zenginlere karşı önyargım var. şaka değil. ekonomik durumu kendini geliştirmeye, dünya üzerine kafa yormaya motive edecek seviyede olanları tercih ediyorum. bu noktada fakir, orta halli veya ortanın bir tık üstü önemli değil. zenginle olmaz ama.

Benim etrafımdaki kızların hiçbiri sevgilisiyle eşiyle parası için birlikte değil. Tek yaşlı sevgilisi olan kız arkadaşım var onlar da birbirini seviyor senelerdir. Bir uzaktan kız arkadaşım not için hocasıyla oldu, 10 senedir birlikteler resmen. Ki hiç onayladığım bir şey değil çünkü adam evli. Para not aynı kapı bence. Ama çevremdeki çoğu çift birbirlerine denk, belli standartlarda yaşıyor, iyi yerlerden mezun olup güzel işlerde çalışıyorlar zor zamanlarında da maddi olarak ailelerini ayakta tutuyorlar. Ben de istemem dengim olmayan adamı, ha istemem diye çıkmam mı, çıkarım, sonra adamı da ben çekerim, hiç de gocunmam sevdiğim insan için. Ama şimdi mantıken sor mümkünse kalbim konmasın dengim olmayan erkeğe derim. Üzülüyor insan onun için de kendisi için de.

Diğer yandan zengin adam istemeyi o kadar çirkin bir şey gibi lanse ediyorlar ki sanki erkeklerin güzel kadın istemesinden daha az yüzeyselmiş gibi. Çirkin olan zengin diye normalde olmayacağın adamla olmaktır. Yüzeysel insan kadında da vardır erkekte de. Kim de nasıl mutluysa öyle yaşasındır, ucu birinin canını acıtmadığı sürece.

Hayır. Hatta çevremdeki birçok kadın davul bile dengi dengine kafasında, zengin bir insanla belli noktalarda sorun yaşayacağı inancında.

geri kalan her kriteri sağladıktan sonra zengin de olsun, hiç sorun değil bence :)

hayır ama ben kendim zengin olmak istiyorum o konuda bir takıntım var :(

şakasını bile yapmadım ömrüm boyunca.

yok çok ciddiyim. eğer o adamı seviyorsam o da beni seviyorsa bitmiştir. para ilişkilerde amaç değil araç olmalı.

bir aylık bir garip flört/ilişkimsinin ardından. öncelikle gidilen mekanlar bile değişiyor.sürekli bir boğaz görme sevdası çok da muhteşem olmayan yemeklere para bayılma hali (ki o ödüyordu ama bana koyuyor). ne giyeyim telaşı benim gezmeliklerim :) onun günlüklerinin yanında ezik. onun için normal olanlar bana bir garip. ne bileyim ben sevgilimle balkan'da (esnaf lokantası bjk de) yemek yiyen insanım. gidip çay 2 lira olmuş diye söylenen insanım, doğalgaz faturasından korkarım. adam da üfürmeli sistemli ısıtma, giyime odası var benim dolabım yok diye tahta sopayı tavandan sarkıttım askılık diye kullanıyorum...
böyle uzar gider... ama şunu farkettim kendi hayatımdan çok şikayetim yok alışmışım her şeyin eksik olmasına onun içinse her şey mükemmel olmalı. bir süreden sonra olmuyor ne bileyim. zengin sevgili zor bence her şey onun standartında olsun ister sen de sağlayamazsın.

Mesela o ölenlerden biri sen olsan süper olmaz mı? Olur bence.

modern bir şehir inşa edilecek olsa deprem olmadan da edilirdi. şu an koca bir beton yığınıyken koca bir harabeye döner. ülke ekonomisinin döndüğü yerde 2 milyon kişinin öleceği ölçekte bir deprem olursa da önce sen topuklarsın bence.

o dediklerinin hiç biri olmaz işte. ölen ölür üstüne aynı kalabalık olarak evsizlik, işsizlik, bulaşıcı hastalık gibi bir çok dertle uğraşmak zorunda kalırız. kentsel dönüşüm olarak da toki yıkıntıların, cesetlerin üzerine aynı iğrenç binalarını dikmeye devam eder.

kısaca istanbul yine aynı istanbul olur, üstüne bir de depremin getireceği olumsuz etkilerin yükü biner omzumuza..

eksisozluk.com
Şehir yenilenmesi dediğin çoook uzun zaman alır.

1-2 milyon az, en az 6 milyon gitmeli ki bir işe yarasın.

merak ediyorum bu nasıl bir zihniyet?

Marabaların nişeyden korkyugu yok allah is4edi diyip işine devcam eder

Zihniyetin ve üslubun ayrı bir konu ama hiç bir şeyin senin sandığın gibi olmayacağına emin olabilirsin. Şehir on yirmi yıl geri gider, bi beş on sene de yerinde sayar. O gider sandığın insanların bir kısmı gitse de hırsızlık, yağma gibi işler için yeni yeni insanlar çıkar gelir, bir de bi şekilde yerleşir. Şehrin o halini görüp yaşayan insanların psikolojisi de cabası. İnşa edilmez ama diyelim ki edildi o insanların o hali, psikokojisi çözülmeden hiç bir anlamı olmaz o modern şehrin.
Söylenebilecek bir dünya şey var.
Gölcük ten bildirdim.
Ayrıca, önce sen kaçarsın +1 diyorum.

dünyaya asteroid çarpsa umrum olmaz. tek bakteriler kalsa, evrim 1 milyar yıl geri gitse üzülmem.

ya bence depremi beklemeye gerek. fakirleri direkt gaz odalarına atıp öldürebiliriz. bu yolda canımı feda edebilirim. böylelikle ülke refah içerisinde yüzer. kişi başına düşen gelir artar, fakirler olmadığı için işsizlik olmaz ülke bir anda büyür. bu da benim fikrim, gerekli yerlere iletmeyi düşünüyorum.

evet gider

şirkette bu yasaklar filan bizi etkilemiyor hiçbir zaman, muhtemelen farklı bir bağlantı kullanılıyor (banka genel müdürlüğü).

telefondan da girebiliyorum her ikisine (turkcell).

avea'dan giremiyorum ben hala. şirkette de herhangi bir kısıtlama vs yok.

Vodafone giriyor an itibariyle.

Ttnet zorluyor biraz

Turkcell mobilden giriyorum sikinti yok.
Ama adsl genel olarak cok yavas

superonline wifi sıkıntı yok
Avea 3g girilmiyor.(VPN ile çözüyorum onuda)

uydunette açılmıyor sanırım

facebook ve twitter'a bilgisayardan giremiyorum, çok yavaş.
telefondan giriyorum, sorun yok. (turkcell)

Ümraniye Haldun Alagaş Spor Kompleksi'nde bulunan Süheyl Ünver Kütüphanesi oldukça iyi bir kütüphanedir. Yaklaşık 15 senedir hizmet veriyor ve arşivi oldukça geniştir. Liseye kadar ki okul hayatımda çok katkısı olmuştur bana.

Salt Galata, MSGSÜ

valla soru bence gayet de rasyonel bişey soruyor
mesela ankarada seyran-bağcılar tarafında çok sivaslı yaşar, mamak tarafından daha çok yozgat çankırı yöresi (zaten yolu üzerinde oluyor), erzurum mahallesi vardır ilker-dikmen tarafında, benim memleketim olan ilçede çerkes mahallesi var zira çerkesler gelmiş yerleşmiş zamanında, istanbulun kardeniz kıyısında karadenizlinin çok olması gibi gibi gibi
bu şekilde aynı memleketten gelmiş yerleşmiş insanın çok olduğu mahalle epey vardır, yurtdışında bile bi dolu böyle semt/şehir/mahalle varken
ama konu kürtler olunca onların çoğunlukta olduğu nezih mahalle yaşadığım gördüğüm yerlerde bilmiyorum. bir istisna çoooook önceden göç eden iç anadoludaki kürtler olabilir misal kulu, cihanbeyli, haymana yöresi ağırlıkla aslen karacadağ kürdü, buralar %30 ila %70 arasında Kürt fakat asayiş sorunu yok. zaten bu cevabı verdiğime göre de faşistin bayrak sallayanıyım herhalde.

daha o kadar varlikli degiller.

soru bu şekilde sorulursa elbette farklı yönlere yorulur.

önce bir kentte 'nezih' dediğiniz durumun nasıl oluştuğunu (sosyo ekonomik, kültürel sebepler mi?) irdeleyin, ardından sorunuzu yeniden oluşturun ve bu yönde araştırmalarınızı yapın.

Kucuk illerin en cok tekel bayisi olan mahalleleri. Elazigda tunceliler mahallesini ornek vereyim. Milliyetçiler pek yok bu taraflarda biz ogrenciyken en cok bu mahallede oturan insanlar tarafindan sevilmis kaale alinmistik.

advocatusdiaboli ın ığdır ile ilgili yorumuna katılıyorum. ığdır Nurettin Aras başkan iken azerilerinde çoğunlukta olmasıyla gayet yaşanacak bir şehirdi tamam küçüktü ama insanlar huzurlu idi. Ne zaman akp azerileri böldü oylar akp-mhp arasında dağıldı işler o zaman karıştı. Seçim sonucunda 'azınlıkta olan' kürt partisi seçildi ve ığdırda uzun zaman sonra ilk defa terör saldırısını duyduk. Halk -özellikle azeriler ve memur kesim- artık eskisi kadar huzurlu değil.

Soruya gelecek olursak kürtlerin bulunduğu yerler 'nedense' pek güvenli ve huzurlu olmuyor. Bunun sebebi sanırım bazı kürtlerin sırtlarını terör unsurlarına dayaması olabilir

Manisa/soma'da vardı kürt mahallesi, daha doğrusu bir site. Toplam 10sene falan kaldılar su an orası harabe halde. sitenin %90'ı zombi kente dönüştü diyebilirim, rahat korku filmi çekilir. sonra da gittiler zaten. Diğer yandan pek bulaşmazdık malum kavga halinde pek acımıyorlar ve minimum 1'e 4 kişi girişiyorlardı.

"nezih"ten kastınız nedir bilmiyorum ama soru şekli çok yanlış. çünkü bu etnik bir mesele değil. zengin kürtler, zengin türkler, zengin çerkesler nezih yerlerde yaşarlar ve nezih bir yaşam sürerler.

fakir türklerin, fakir kürtlerin, fakir romanların yaşadığı bölgeler nezih değil. dolayısıyla yanlış bir düşünce içindesiniz. bu etnik bir şey değil, ekonomik bir şey. fakirliğin olduğu yerde tekinsizlik, güvensizlik vardır. "biz mihillimizdi çık fikirdik ımı çık mıtlıydık" diye bik bik etmesin kimse.

benimde bildiğim yok belki diyarbakırda zengin semtleri falan vardır. zaten nezih semt şu şekilde belli eder. Seçimde akp/mhp oyları & kürt oranı & sokaklarda kuş serisine ile medeniyet ters orantılıdır.

nezihlikten kasıt niye zenginlik onu anlamıyorum, cocugunu sokağa dusunmeden salabildigin, kız kardesinin, sevgilinin rahatca dolasabildigi yerler nezih yerlerdir.
faşik faşik diye ağlayan abim soylesin; kürt yogun bir mahallede sevgilisiyle randevu ayarlasin ve kızı biraz bekletsin orada.

kürt mahallesinde yetiştim ben, arkadaslarimin cogu kürt oldu cocukken, cok sofralarina oturdum hala kürt mahallesinde yaşıyorum. uyusturucu piyasasi kürt torbacılarin eline gectikten sonra okul önlerinde satılmaya başlandı, gecen yolda yürürken orospu cocugunun biri tezgah kurmus zar attırıyordu.

tamam faşizm yapmayalim ama rasyonalite diye bir şey de var amk.

var diyen yalan söylüyordur.

he belli etnik cogunluk olup nezih sayılacak aklima gelen yerler;

-gunesli evren mah. (geneli bulgar mahallesidir ve huzurlu bir yerdir)
-bayrampasa yıldırım mahallesi (karma balkan gocmenleri, ev kiralayamazsin su an)

bakın gunesli de varos, bayrampaşa'da. bunlar etnik mahalleler. cok komik gelir bana, corlu'da bi sinop mahallesi var, silme sinoplu bi mahalle. gariban ama huzurlu, ailenle sevgilinle gezersin laf atılmadan.

@devcileyin git pms tribini duyarını baskasına kas koçum, sizin gibilere vakit harcamayı bırakalı çok oldu hadi naş, hiç uğraşamam

**

acayip gelen nedir onu da anlamadım, ben istanbulda mecidiyeköyde yaşıyorum yakın muhitte kiracılar hariç çoğu sivaslı mesela. kartal'ın bazı mahallelerinde trabzonlular baskın coğunlukta. her yerde olan bi mevzu bu yani.

duyacağım şeyi bilerek de açıklamasını da yaptım soruda, bodoslama yazıyorum diye.

kırşehir'in x mahallesinde kürtler yoğunluktadır ama gece vakti çocuğunla rahat rahat gezersin, iti kopuğu serserisi yoktur.

konya'nın x mahallesi kürt mahallesidir ama akşam 8den sonra tekin olmaz,genel anlamda sıkıntılıdır.

istediğim cevaplar maksimum bu yani. daha çok anadoludaki durumu merak ettim. böyle bi mahalleleşme var mı varsa durum ne diye.

nezih kürt mahallesi beklemek yanlış. türkler azınlık olsaydı nezih türk mahallesi de olacağını sanmıyorum. almanyadakilere falan sormak lazım tabi.

çünkü "kürt mahallesi" gibi bi kavram ortaya çıkması için kürtlerin topluca orda yaşaması lazım. e zaten bi kürt orda yaşamayı seçiyosa bu imkan yetersizliğidir. kendi kendine yetebilen, desteğe ihtiyaç duymayan biri zaten spesifik olarak x yada y mahallesinde yaşamak zorunda hissetmez. burdaki kendine yetebilmek de büyük oranda parayla alakalı. şimdi bu durumda mahallenin gelir düzeyini düşük saymamız pek yanlış olmaz. para olmayınca, kaliteli eğitim olmaz, huzurlu bi aile yaşantısı olmaz vs. bunlar olunca da suça yatkınlık artar. demek istediğim fakir = kötü/suçlu değil. sadece fakir birinin böyle basit hırsızlık, kapkaç yada toplumsal suçlara karışma olasılığı daha yüksektir sanırım buna kimse karşı çıkmaz. geneli fakir olan bi mahalle olunca üstüne bir de kendini yakın hissettiğin bi grup olunca suç oranının artmasına şaşırmamak lazım. ırkla ilişkilendirmek de gereksiz bence.

herkes Kürt mahallelerinin kötü durumda olması ile fakirliği bağdaştırmış. Ben Balkan göçmeniyim ve İstanbul-İzmir-Bursa'daki tüm balkan göçmenlerinin yoğun olduğu mahalleleri biliyorum.Bu mahalleler genelde merkez olarak adlandırılmayacak yerlere kurulmuştur ve ilk kurulduğunda genelde yerleşim az yoğundur.Göçmenlik nedeniyle insanlar varlıklarını Türkiye dışında bırakmışlardır ve fakir denebilecek bir statüden hayata başlamışlardır insanlar.Bu mahallelerin hepsinde fakir bir insan tabanı olmasına rağmen yıllar içinde bu mahalleler hep daha güzele,daha nezih'e doğru evrilmiştir.

Demem şu ki fakirlik diyerek bir şeyleri ıskalıyorsunuz.Kürt mahalleleri mağlesef Türkiyede var olan sorunları mikro düzeyde temsil ederler.

@turkuaz
dediğin gibi göçmenler varlıklarını başka bi yerde bırakıp fakir denebilcek duruma gelmişler. hep fakir olanla sonradan fakir olan bir değil.

ben olsam saniye düşünmeden isviçre'ye giderim. burdaki şirket cv'nde daha iyi duracak olsa bile isviçre'de çalışıp orada daha sonra iyi bir şirkete geçilebilir. ayrıca sosyal şartlar,yaşam kalitesi olarak bakılırsa isviçre türkiye'ye 100 tur attırır.

edit: türkiye'de büyük firmanın yaratacağı karizmadan ne olucakki?altı üstü türkiye'de karizması olur bak iyiymiş derler.

Topuk topuk topuk hocam. Doğrudan İsviçre.

isviçre. tr durum malum

ben 1'i seçtim çok memnunum. tr'de iş tecrübem yok kıyaslayamam ama en büyük neden işin ne olursa olsun herkesin tüm meslek sahiplerine aşırı saygı duyması.

sektörümü bilmiyorum ama bazı sektörlerde küçük firma daha avantajlı cv için. büyük firmalarda bağlı olduğun departman içinde belli işleri yapman daha olası.

küçük firmalarda çok farklı tipte işler olabiliyor. sadece teknik değil yöneticilik konularında da geliştirebiliyorsun kendini.

maaş ve pasaport konusuna girmiyorum bile.

Orada maaş + belli bir süre içinde pasaport alacaksın. Onun açacağı kapılar ne kadar büyük olabilir bilemezsin.

göz kapalı 1. düşünmeye bile gerenk yok

Birinci şıkkı okurken hayallere daldım yahu, şaka gibi. cv'de güzel durmasından önce huzur ;)

şurada açık adınızı ve adresinizi verseniz, isviçre' de olan iş için sizi bulup, cebren nüfus kağıdınızı alacak ve üzerindeki fotoyu değiştirerek isviçre' ye yol alacak en az 400-500 yazar bulabilirim.

isvicrede calisma saatlerine daha cok uyulur yani sözlesmende haftada 40 saat diyorsa bu cok ekstra bi durum olmadikca asilmaz, eger asilirsa parani fazlasiyla alirsin. ya da daha kolay itiraz edebilirsin. Türkiyede büyük sirketlerde bile sözlseme sartlarina uyulmaz. yöneticiler ve calisanlar arasinda bu aliskanlik haline gelmis. Türkiyede ben sözlesme saatlarimin disinda calismam dersen sana ilk diger calisanlar karsi cikacaktir. Maalesef bu bircok sirkette böyle. "Work-Life balance" avrupada en cok saygi duyulan durumdur, türkiyede pek sallayan olmaz ne yazik ki.

Isten cikarilma riskini de degerlendirmelisin. sirket icin, yada senin icin isler yolunda gitmediginde seni isten cikartmak icin neye katlanmalari gerekli, devlet seni ne kadar koruyor. Bu da önemli. Yine maalesef türkiyede yöneticilerin insiyatifindesin, sözlesmeler sirketin lehine bircok madde iceriyor. Sözlesme sartlarina uyulmadan isten cikarildiginda devlet arkanda durmuyor. Isvicrede sözlesmen ne diyorsa ona göre olur hersey. Iki tarafin da sözlesme sartlarini iyice oku, ama türkiyedekine cok da güvenme, hele kriz durumunda kimse kimseye acimaz.

Uzun vadeli getirileri hesaba katarsan, isvicrete oturum almis olman neredeyse tüm dünyaya vize kolayligi ve seyehat kolayligi saglar. Emeklilik durumunda ise alacagin parayi karsilastirma bile.

Sosyal yasam ve yasam kalitesini hesaba katinca ise yine isvicre öne cikiyor. Aksam 6 da evinde olup, ise bisikletle gidip gelme gibi avantajin var. Hayat sakin ve güvenli. Arkadaslarinla yada ailenle daha fazla zaman gecirirsin, bu gecirdigin zamani daha kaliteli yerlerde gecirirsin. Hafta sonu italya, fransa, almanya, avusturya birkac saat uzaginda.

Peki Türkiye neyde öne cikiyor? en önemlisi yemekler. Türkiyedeki yemekleri bulman zor. Neyse ki dünyada yemege önem veren, iyi yemegi secen bir toplumuz. Bu konuda tek rakibimiz avrupada italyanlar.

bi tarafta isviçre pasaportu bi tarafta daha güzel cv diyosun yani?

sen valizleri hazırlamaya başla, biz sana uçak bileti bakarız. zaman kaybetme.

1 mi 2 mi diye düşünürken yorduğun nöronlarına yazık, isviçrede lazım olacak.

isviçre mi türkiye mi diyen adamı amerika bir akıl hastanesine yatırmak lazım

10 sene önce isviçre'den dönmüş bir çifte vatandaş olarak ilk sorum 1-2 sene içerisinde vatandaşlık alabileceğinden emin misin? o işler öyle kolay olmuyor.

isviçre'ye kesinlikle git, hayat tecrübesi olacak her şeyden önce. istediğin zaman dönüp burada çalışabilirsin sonuçta. ben türkiye'de yaşamayı tercih ediyorum, o ayrı ve uzun açıklamalara sebep olacak bir konu.

pasaportu gördüğüm an benim için versusun galibi belli hocam. tabii ki 1.

Karsilastirma dahi yapilamaz. Isvicre.

isviçreden türkiyeye çalışmak için gelmek için delirmiş olmalısın. iç savaş çıkalı bir ay oluyor. 5000 tl maaş için sevgilinle sinemadayken ölme riskine gerek var mı?

ayrıca istanbulda ne yapacaksın allah aşkına?

edit 3 sebebiyle seni budaklı meşe odunu ile dövebiliriz. açık heralde.

tr yi seçersen beni gönder isveçya'ya. 3 günde sökerim flemenkçeyi şerefsizim.

1 tabi ki, düşünmene gerek yok.

İsviçre'den sonra istersen Türkiye'deki büyük şirketlere çok rahat girersin. Ayrıca orada insana verilen değer, düzen vs yaşam kaliten çok daha yüksek olacak. Metrobüs çilesi mi çeeceksin buraya gelip?

manyak misin amk ne isin var turkiyede

yanit kisiye gore degisir.
elbet buyuk cogunluk isvicre diyecektir. calisma sartlari, yasanan ulkenin dogasi, olanaklari vb. isvicre'yi baskin kiliyor.
ancak kisisel ozellikler, aile, dostluklar filan da var. misal; t'deki ailesine cok cok bagli, turk dizileri izleyen filan bir dostum (turk de olmadigi halde) bir sure sonra cok iclendi, ozledi, tr'ye kesin donus yapti baska bir guzel memleketteki isini birakip.

bunun yaninda, 1-2 sene sonra isvicre pasaportu alabileceginizden kuskuluyum. uzun yillar isvicre'de muhendislik yapan bir dostum pasaportla ilgili sorunlardan (ve kendi kisisel nedenlerinden) oturu tr'ye donmustu.
anlattigina gore, 9 yil vergi odedikten sonra filan, mahallesinde yapilacak bir plebisit ile vatandasliga gecebiliyormus.

Süt ile kahvaltılık gevrek gibi tüketiyorum yıllardır.

Bir paket de müsli karıştırırsanız acık tatlanır.

Kurutulmus meyve de ekleyebilirsiniz sutle birlikte.

Un haline getiriyorum üzerine yarım muz ve yoğurt ekliyorum.

Yok ben de az recel koyuyorum icine ya da findik falan koyuyorum

3 kasik yulaf, 1 paket activia. Doymuyorum kardesim :) oyle iddia edildigi gibi saatlerce acikmamak falan yok yani :) o zaman anomali bende :)

Cinsuyetinizi bilmiyorum ama bir erkek icin yetmez diye dusunuyorum. Bir de bogazina cok duskun bir milletiz. Ben protein agirlikli beslenmesem o kadarcik karbonhidrat beni doyurmaz.

Yulaf da krbonhidrat kaynağı neticede. Saatlerce tokluk hissi bekleme.

ben sirek sütle karıştırıp yiyordum. Ancak çok tatsız olduğu için müsli veya corn flakes le karıştırıyordum. Amacım diyet falan değil sadece karnımı doyurmaktı tabi.

ben süt ile ısıtıp yiyordum, oatmeal tarzı. içine canım isterse tatlı bir şey (reçel, bal, vs. sakız reçeli ile güzel oluyor.) katıyorum.

yok hocam ne akşamı filan.

ben şahsen sabahları sütü ısıtıp içine bundan koyuyorum. güzel de oluyor.

Allahim sonunda soruma cevaplar geldi :) tesekkurleeer

Oyle 5-6 saat tok tutmuyor maksimum 4 saat filan. 8'detesen ogle yemegine kadar idare eder iste.

Ben yulaf, yogurt ve cilek/ muz/ seftali uclusunden birini karistirip yiyordum. Bazen de gun kurusu/ fındık. O dyrumda gayet tok tutuyor.

Bir arkadasim da sutle pisiriyor, icine tarcin ekliyor. Bazen de muzu pure haline getirip hepsini karıştırıp yiyordu. Ben hic sevmedim ama şeklini. Uzerine bal gezdirenler de var.

soruya cevaplar gelmiş ama ben de kendi yöntemimi ekleyeyim, dursun.

akşamdan bir kaseye yulaf, yoğurt ve sütü ekleyip, karıştırıp buzdolabına koyuyorum. sabah da üzerine toz tarçın ekleyip yiyorum. bana daha uzun tok tutuyor gibi geliyor bekletince.

pişirmen lazım yulafı. su ekleyip mikrodalgaya koy ya da ocakta pişir. suyu çekince al. meyve vs ekle. su yerine süt de koyabilirsin ocakta.

ben de bir ara çok aramıştım, mağaza ismi veremiyorum (denizli'de aramıştım çünkü) ama alakasız, küçük bir kırtasiyede buldum sonunda.

lenovap70 süper cihaz
asus zenfone 2 yada.

@jamswety zenfone 2 iyi görünüyor hakikaten de 1000 tl'nin üstünde. p70 iki hafta içerisinde gelse mükemmel olur da gelmezse?

anneye zenfone 6. Annem kullanıyor, her bu tür başlığa da bıkmadan yazıyorum :D

Geçmiş olsun. Benim elimden gelen bir şey yok, tek yapabileceğim duyuruyu canlı tutmak...

koy buraya

Bildiğiniz iyi onkoloji doktoru var mı?

Yarin sizin icin bi doktorla konusup doktor tavsiyesi alicam sizin icin cok buyuk gecmis olsun umarim hersey duzelir..

Saolun. Dünyalar başıma yıkıldı. Her anım rüya gibi. Ağlamaktan midem bulanıyor. Nefes alamıyorum. İştahım kesildi. Daha anneme söylemedim.

Dur bakalim bi kesinleşsin önce. Benim annem de malign gorunumlu meme kistinden ameliyat oldu, meğer malign degilmiş. Artı tıp gittikce ilerliyor, bunun yaninda da "şu kadar yaşar" denilen kişilerin birçoğu da o sürelerden çok daha uzun yaşıyor. Her halukarda çok gecmis olsun...

Şu anda genel durum, anneme bir şey demedik. Pazartesi ye randevu aldık genel cerrahi sevk etmeliymiş Onkoloji ye.

Öncelikle geçmiş olsun.
Doktor değilim bu yönden yardımcı olamam, hastalığı atlatan biri olarak destek olmaya geldim. Ben de yüksek dereceli bir tümör aldırdım. Aile haritamız da bildiğin gibi değil, fenaların fenası. Anne baba başta olmak üzere kanserden kayıplarımız oldukça fazla.

İlk ve en önemli tavsiyem şu: moral ve yaşam enerjisini yüksek tutmak. Hemen koyvermeyin tıpta hastalık yok hasta var derler çünkü bir hastalık herkesi aynı şekilde etkilemiyor aynı sonuçlara götürmüyor.

Doktorunuza güvenin dediklerini harfiyle yapın ama daha önemlisi yakın çevresi ve kendisi bu hastalığı atlatacağına dair inancınızı kaybetmeyin.

Düşünce sistemi çok önemli, olumlu düşünün çünkü vücut sdüşünceye göre hareket edecek. Karşınızda biri şapırdata şapırdata limon yerken sizin de ağzınız kamaşır ya hani işte bu en güzel örneklerden biridir düşüncenin fiziksel etkilerini anlamamızı sağlayan. Bu örneğimi unutmayın, modunuz düştüğünde hemen bunu hatırlayın. Annenize de bunu anlatmalısınız düşüncenin kuvvetini yani.
Her okuduğunuza inanmayın, kanseri atlatabilen de çok insan var unutmayın.

çok saolun. bana o kadar destek mesajı yağdı ki, ne desem az. öncelikle çok geçmiş olsun, başınız saolsun. biz de karadenizliyiz, her aile kanseri çok iyi bilir. karadenizli olup da kanseri yakından tanımamış yoktur herhalde... siz ne kanseri atlattınız?

lisede dersanedeki biyoloji öğretmenim göğüs kanseri atlatmıştı. hayatımda tanıdığım en güçlü kadınlardan birisiydi.

konuyla ilgili konuştuğunda ''herkes çok bilir, çok konuşur. insanlara kalsan çoktan gömmüşlerdir seni. kanserde en önemlisi atlatacağına inanmak ve moral.'' derdi. kendimi sizin yerinize koyduğumda, ben de yıkılırım sanıyorum. ama annenize en çok destek olabilecek kişi sizsiniz, tüm bunların geçeceğine inanın ve ona da gerçekten inandığınızı hissettirin. her şey yoluna girecek.

starbucks tabiki

www.facebook.com

www.zomato.com

Olur, kullanımı kolay

kamerası leş yalnız.

@gmzo, ön kamera 1.3, arka kamera 8. hesap et işte. işin tekniğinden çok anlamam ama kuzenimde var bu telefon. kamerası kötü çekiyor, özellikle ön. bende gm discovery iki var. bu dediklerini yapıyorum, kamera ise lgden iyi.

varsa alternatif önerisi 800 tl civarı, alırım.

@elorelia samsung ace kullanıyor şu an 5 mp sanırım, neye göre ne kadar leş ki?

lumia lara bakin derim.

general mobile 4g android one

(bkz: silent hill)

jacob's ladder.

Blair Cadisi. Biraz eski. Herhangi bir korku sahnesi yok. Korkunun korkusu korkutuyor. 8 yil gecti uzerinden hala unutamiyorum. Baska korku filmi onun yaninda komedi kalir.

el cuerpo
loft

öncelikle hem saçma olmayan hem de korku türünde olacak filmi zor bulursun :)o kriteri geç bir kere. önerilere gelince:

-+1 silent hill
-insidious
-the conjuring
-dead silence
-the hills have eyes
-the woman in black 1 ve 2
the awakening
the others'ı izlemedilerse mutlaka ilk önce onu izlesinler.

Shining

the descent

Kesinlikle El Orfanato

sinister

şu listedekiler güzel: www.tasteofcinema.com

ben 12,35 metrekare diye hesapladım ama yanlış da olabilir :D

2 x (1,50 x 1,90) + (3,50 x 1,90) = 5,70 + 6,65 = 12,35 m²

@1adam zeminin yüzeyini sormuyor cam için metrekare soruyor yani yükseklik gerekli

tamam.

camcılar gelip ölçüyorlar sen uğraşma ^^

şimdi sonuç kaç mt kare oldu

ilk iki cevap doğru

ben 14 yaşındayken tek başıma isviçre'den izmir'e gitmiştim, 10 sene önce tabii :)

Bildiğim kdarıyla muvafakatname lazım ebeveynlerden. Herhangi bir yurtdışı tur acentasını arayıp bilgi alabilirsiniz.

yurtdışına çıkamz. muvaffakatname lazım. yurt içinde sorun yok. kıbrıs da yurtdışı.

muvafakatname diyorsunuz da, kız alman, o nolacak? neyse sirketi arayıp bilgi almak en mantıklısı sanırım.

e-5 in ust tarafına kucukbakkalkoy, içerenköye dogru bakabilirsin biraz daha uygun olması lazım oraların.

ben de içerenköy ya da merdivenköyün mezarlığa doğru olan yerlerini önerebilirim 1500'e oralarda bulunabilir. fiyatlar bildiğin sapıttı

oralarda da bulman cok zor, kayisdaginda bulabilirsin ancak

fiyatları çok bilmiyorum fakat oturmuş denilebilen yerler oraya yakın kayışdağı, kozyatağı bölgesi. sanırım küçükbakkalköy'de kötü bir yer değildi. kayışdağında fiyatlar 1000TL civarındadır diye tahmin ediyorum.

kadıköy yeldeğirmeni'ne bakabilirsiniz. rasimpaşa mahallesi olarak geçer. evler eskidir ama bakımlısını bulabilirsiniz. özellikle karakolhane cd. ile taşköprü cd. arasında kalan alan iyidir. metroya, metrobüse, marmaraya 10 dk. yürüme mesafesi.

ama şu sıra pek ev yok diyorlar, o ayrı :/

bütçe tamam da beklenti nedir ?
kaç mt^2 kaç oda ?

ünalan'a bakabilirsiniz. daha önce başka bir soruda daha söylemiştim, göztepe soyak sitesi'nde 3+1'de oturuyorum ve 1350 lira kira+300 lira kadar da aidat (ısıtma ve su dahil, kar yağarken cam açıp şortla oturacak kadar ısıtmadan bahsediyorum) var. soyak olmasa bile aşağı ve karşısında siteler mevcut. göztepe metro istasyonuna da her sabah 8dk'da yürüyorum.

Üsküdar ünalan mahallesine bakabilirsin. Ünalan metro durağını yakınları, ayrıca uzunçayır metrobüs diye de geçiyor. E5 dibindeki evlerden...

tüm tavsiyeler için teşekkürler, hepsine tek tek bakıcam.

@joe dalton beklentiyi 70m2 civarı 1+1 yada 2+1 çok farketmez :) salonu geniş olsun :p

bak abi carrefourun arka taraflarına biraz, o fiyatlara kalan arkadaslarım vardı.

bir oturuşta 5 lahmacun veya bir buçuk iskender gömen 34 beden ablalarımızı sen bir de 30 yaşından sonra gör.

Bu konuda sürekli bir bilgi kirliliği mevcut mesela 1 saat koşu yaparak kilo filan verilmez, aynı şekilde kalori kısarak da kilo verilmez.

''Yağları eritmenin tek yolu kardiyodan geçer'' diye bir şey de yok yani bahsettikleri kardiyodan geçmiyor en azından.

Kilo verme olayında sana şimdiden tonla yanlış şeyler yazacaklar ki sen bence angelus'un yazdığı şu uzun entry'i uslubuna bakmadan oku,orada yazılanlar doğru çünkü:

eksisozluk.com

Sorunla ya da metabolizma hızınla alakası yok bu yazdığımın farkındayım. Sağlık problemin olduğu aşikar zaten onun dışındaki bi dünya hatalı bilgiye kulak asmaman için peşin peşin yazayım dedim.

edit:bu arada ben yağ yakmaktan bahsediyorum kas yıkımından değil. uzun kardiyoların sonunda kortizol salınımı kas yıkımının artması özellikle de ''kadınlarda'' skinny fat oluşumunu tetikliyor. Her sabah 1 saat koşu yapıp da hala göbeğin erimeme sebeplerinden birisi de bu mesela(sağlıklı bir insanda).

Bende de hipotroid var. normal yememe ragmen birara kilo alinca doktorum farketti durumu. Eutrox kullanmaya basladim. Bir iki ay icinde normal kiloma dondum. Boyum 1,75 kilom 58 normalde. Su an hamileyim. Devamli eutrox kullanmaya devam ediyorum. Bir problem yasamiyorum. Acaba diyorum doktorunuzu mu degistirseniz. Hipotroidin tedavi edildiginde bu kadar problem yaratmamasi lazim

Ortalama bir kadının bazal metabolizması 1300 kalori harcarken ortalama bir erkeğin metabolizması 1500 kalori harcar, ortada çok büyük fark yok. Şişman bir kadın öküz gibi yiyip yatmıyorsa 200 kalorilik fark ciddi bir fark değildir. Onun dışında, kadınların erkeklere göre tek dezavantajı kas kütlelerini testosteron nedeniyle artıramamalarıdır. Zira kas hücreleri enerjiyi en çok harcayan, dolayısıyla yağı en çok enerji olarak kullanan bölümdür ama bu kadınların daha az yağ yakacağı değil, erkeklerin daha çok yağ yakabileceği anlamına gelir. Yani kadınlar da mevcut durumlarında, sağlıklı besleniyorlarsa eğer ortalama bir erkekle hemen hemen aynı miktarda yağ yakma kapasitesine sahiptir. Bunların dışında kalan her şey şişko bahanesidir.

evvelce her gun ictiginizi yazmistiniz...

zeka problemi yaşıyorlar. şişmanlığıyla ilgili bir insana laf sokmak, aşağılamak bunun belirtisi. Buna maruz kalan kişi nezaketinden ses çıkarmıyor. Yoksa o kişiyi ağlatarak mekanı terkettirir.

kıskançlıklarından ve komplekslerinden.
ya kendileri sonradan zayıflamış oluyor ya da ellerinde zayıflıktan başka bi kozları olmuyor.
benim de boyum 1.72 kilom 70. kendimi bildim bileli spor yapıyorum, takımda oynuyorum gelip bana öğüt veriyorlar. ölçtürsem yağ oranım 1.70 e 50 kg olandan düşüktür. kendimi de şişman falan hissetmiyorum.
bi de sağlık için zayıfla falan diyorlar ellerinde çay sigarayla.

@e haliyle haklısınız, ondan olabilir ama günde 2 birim içkinin, bu denli bir şişmanlık yaratacağını düşünmüyorum. elbette içmesem, belki 1-2 kilo fark ederim.

yaklaşık 10 senedir pcos'um var, 25 yaşındayım, fazla kilom hep vardı (1.65 boya 60-65 arası değişen kilo), çevremdekilerden fazla yemedim hiç, fırsat buldukça spor yaptım, ama şöyle 55'i göremedim. ilgisiz doktorlar yüzünden pcos'un insülin direncine sebep olabileceğini de bilmiyordum. sonra kendim gittim ölçtürdüm, tabii ki insülin direncim varmış. 2 haftadır ilaç + perhiz yapıyorum, bu işin sonunda 55'i görürsem bugüne kadar gittiğim tüm kadın doğumcular için çok güzel laflar hazırlayacağım. dışarıdan özgüven sorunu olmayan, mutlu mesut bir insanmış gibi görünsem de esasında hem pcos'un saç dökülmesi, tüylenme gibi problemleri ve fazla kilolar resmen bir yara içimde.

bir insan bir soruna kendisi sahip değilse her şey çok kolaymış gibi görünür. her konuda böyle, özellikle de kilo mevzusu tabii. bahane gibi görünen şeyler derin sorunlar. düz adamlar ve gerizekalılığının bahanesi olmayanlar anlayamaz.

@Mirabel
nesi kıskanılacak nesi kompleks yapılacak arkadaş bu durumun.
aşırı şişmanın nesini kıskanayım; yemek yerken bile terlemesini, otobüse yetişmek için koştuktan sonra 5 dk kendine gelmeye çalışmasını falan mı? insan kendini bilmeli biraz zararlı işte aşırı şişmanlık, insanoğlu bu değil.
acıma olarak gözümde günde 2 paket sigara içen de aynı bir oturuşta normal öğünde iki hamburger yiyen de.
bir oturuşta 5 lahmacun yiyen 34 beden kız da tanımadım hayatımda, hadi diyelim yediyse, 2 hafta kuş gibi beslenir 34 beden kalmak için öyle bir kız.

şişman olduğu halde domuz gibi yemeye devam eden, kendine saygısı olmayan insanlara çemkiriyoruz genelde. kendine saygısı olmayan insana ben neden saygı duyayım ki?

mesela her sabah işe giderken bir "lavuk" görüyorum, boy 175cm kilosu en az 120. herif abartısız her sabah bir elinde açmalar diğerinde şeker deposu cappy meyve suyu, yiye yiye gidiyor. yemin ederim geçerken yüzüne tüküresim geliyor ne iğrenç bir insansın sen diye.

@angelus Yani kadınlar da mevcut durumlarında, sağlıklı besleniyorlarsa eğer ortalama bir erkekle hemen hemen aynı miktarda yağ yakma kapasitesine sahiptir. Bunların dışında kalan her şey şişko bahanesidir.
sadece kadınlar ve erkekler arasında değil, genel olarak insanlar arasında metabolizma hızı farkı bulunmasının bir gerçek olduğu şişman bahanesi mi?
tanıdığım herkesten daha sağlıklı beslenmeme rağmen, ki entrynizi okudum, büyük ölçüde zaten sizin dediğiniz gibi besleniyorum, yaz sıcağı zamanları dışında, günde 5 km en az yürüyüş yapıyorum, ve şişmanım.
tam olarak eleştirdiğim, yaa göt yaydığınız için şişmansınız, boğazını tutamayan mallar tavrını göstermeniz gerekli miydi, fikrinizi belirtmek için?

@acemi +1. bir de ben kendiyle barışık olmayan şişmanlardan haz etmiyorum. İnsan şişman olmayı, sağlıksız şeyler yemeyi tercih edebilir, 100 kilo olabilir, tüm gün çikolata gömebilir, öyle mutludur. E o zaman beni ilgilendirmez. Ama şişmanlığından mutsuz olup, bunu değiştirecek iradeye sahip olmayan, elinde kolayla gezmeye devam edip, "yoa siz medyanın algı yönetimi yözöndön zoyof kodonlorı böğenöyösunuz, eskiden erkekler büyük kalçalı kadınları tercih edöyömoş" falan diye salak salak konuştukları zaman tüylerim diken diken oluyor. Buna uyuz oluyorum ben. Yoksa insan halinden mutluysa istediği kadar şişmanlasın, banane, kendi hayatı, niye çemkireyim ona.

164-60 bence gayet güzel. lokum gibi.

tembel insanlara çemkiren çemkirsin.
80 kilo olup 4 lahmacun yiyen gördü bu gözler.

Metabolizma farkı, kişinin mevcut durumuna göre değişkenlik gösteren bir kavramdır. Bu fark kişinin beslenmesine egzersizine ve genel yaşam şekline göre değişebilir. Yani şişko bir insanla zayıf bir insanın ayrımını yapan şey, metabolizma farkı değildir. 25 yaşındaki ortalama bir kadın 1300 kalorilik bazal metabolizmaya sahipken, aynı şartlardaki erkek 1500/1600 kalorilik bir bazal metabolizmaya sahiptir. 1300 kalorilik hıza sahip bir kadın ciddi bir ağırlık antrenmanı yapıyorsa beslenmesine dikkat edip iyi dinleniyorsa, bu kalori yakımı 1500 kaloriye çıkabilir. Yani erkekle hemen hemen aynı kaloriyi yakabilir. Bunu belirleyen şey senin yaşam şeklindedir. Ha ama her gün hamburger yiyip kola içersen, o kalori harcaması 1200 kaloriye de düşebilir. Yani erkekle kadın arasında o kadar da fark yok. Tek fark, dediğim gibi, erkeklerin kas kütlesi testosteron nedeniyle daha çok büyür, o da daha çok enerji harcar. Yani ağırlık çalışan bir erkek metabolik hızını 2000 bin kaloriye de çıkarabilir. Bunlar doğuştan gelen genetik kodlar değil, sonradan değiştirebilir kavramlar. Tabii bu anlattığım her şey, aynı cinsler için de geçerli. Bir erkek hayvan gibi çalışıp beslenip dinleniyorsa, karşılığını tabii ki metabolik fark olarak alacaktır. Bahsettiğin farklılıklar buradan kaynaklanıyor. Yoksa standart iki kişinin arasındaki metabolik fark 50 kaloridir 100 kaloridir, fazlası değil.

Onun dışında; tavrım doğrudur yanlıştır, onun için bir şey diyemem. Ben bu şekilde yaklaşıyorum, başkası daha farklı şekilde yaklaşır. Şişman olanlar da "Onlar gerizekalı kıskanç mal" diyorlar, ben şahsen alınganlık göstermiyorum. Şişmanlar da göstermesin. Şişmanlık bir engel değil, mevcut durumlarına saygı göstermek zorunda değilim, eleştirilemez bir şey değil yani. En nihayetinde şişmanlığa neden olan şeyin ne olduğunu hepimiz biliyoruz.

@gaza gelen:
başta belirttiğim gibi:
ya kendileri sonradan zayıflamış oluyor ya da ellerinde zayıflıktan başka bi kozları olmuyor.
kendi vücutlarını/estetik algılarını idealize ediyorlar. kate uptona, kim kardashiana bile şişman falan diyorlar. türkiyedeki algı şöyle: zayıflık=fitlik. bilmiyorlar ki insanlar o kalçayı/kolu/bacağı/göğsü yapmak için zayıfın yaptığının 3 katı egzersiz yaptı, emek sarfetti. onlar bişey yemezken diğeri daha farklı ve zahmetli/pahalı beslenme programı takip etti vb..

bi de zayıflık=kendine saygı nedir? sigara içmeyen şişman, sigara içen zayıftan iyidir bence.