Mümkün, etiketi oluştururken gelen kutusunu atla seçeneğini işaretlerseniz direkt etiketli yere düşer, gelen kutusunda gözükmez.

filtreleme de yapabilirsin ayarlardan. ben olusturdugum etiketlere oyle yonlendiriyorum hep.

Ev daha mantıklı. Üniversite Talas'ta, Talas'a yerleşmen yakınlık açısından daha iyi olur. Şehir merkezi de çok uzak değil Talas'a raylı sistem var zaten. Eğer uzun yıllar Kayseri'de kalmayı planlıyorsan bütçene göre daha merkezi yerleri de tercih edebilirsin, ulaşım sorunu yok Kayseri'de.

booking.com'u inceleyin, çıkar kafanıza göre bir şeyler.

misafirhanelere bakın

Öncelikle beşevler turizm otelcilik, telefonla arayıp sorun yer var mı diye, Bahçelievler'de takav'ın misafirhanesi var, orada yer olur, 3. Tercih Tandoğan'da başkent konuk evi var. Hepsi de gazi hastanesine çok yakın. Ilk 2 yer yürüme mesafesinde.

geçmiş olsun, airbnb de bir secenek

hemen karşısında öğretmenevi var.

ameleler birliğinin misafirhanesi var. adına bakmayın, gayet güzel ve ucuz. ama gaziye uzak.

beşevlerdeki uygulama oteli+1 beşevler metro durağının hemen yanında. 3 kişilik paylaşımlı odaları vardı onlar ucuz

ışıkları gereksiz açık bırakmamak, hatta bazen gerekli de açmamak:)

dışarda yediğimiz içtiğimiz ve beğendiğimiz şeyi evde yapmaya çalışmak.eşimi kandırabilirsem evde tutmak şimdi dışarda harcayacağımız bu 30 lirayı kumbaraya atıyoruz deyip birikim yapmaya uğraşmak :) ocakta açıyoruz bakalım ne kadar biriktirebildik.

-birde bulaşık ve çamaşır makinesini hep gece çalıştırıyorum mahalledeki teyzelerden duydum ama tam emin değilim bi etkisi olup olmadığına.

maddi olarak değil, kaynakları hunharca tüketmemek adına, olabildiğince kısa duş almak, bulaşıkları makinede yıkamaya gayret etmek. aynı nedenle asla sıvı yağı lavaboya boşaltmam.

bir yerden çıkarken muhakkak ışığını kapatırım. giymeyeceğim şeyi asla almam (eskiden böyle değildim.) tabağıma yemeyeceğimden fazla yemek almam. suyu gereksiz fazla kullanmamaya dikkat ederim. elimi 10 kere sabunlayıp dakikalarca durulama için çeşmeyi açık tutmam.

- kışın ev cidden soğumadıkça doğalgazı açmamak

başka da aklıma gelmedi :)

doğalgazdan ısınmış su gelene kadar akan soğuk suyu kovaya alıp balkon yıkma, çiçek sulamada kullanmak.
cihazları bekleme konumunda bırakmamak
ütüleneceklerin hepsini tek seferde ütülemek
fırınlık işleri bir araya getirip ısınma soğuma aşamasını azaltmak
sebze yıkama sularını dökmeyip çiçekleri sulamak
dikiş bildiğim için o yönde çok tasarruflar yapıyorum. modası geçen kıyafetleri değiştirmek, kumaşı alıp kendim dikmek...
alışverişlerde ne almak istediğime karar verip çıkmak. cezbedeni değil ihtiyacımı almak.
bulaşıkları bekletmeden makineye atmak. bekleyince üzerindeki yemek artıkları kuruyor yumuşatmak için ayrıca su ve zaman gerekiyor.
bir yerde bir işim varsa önceden iyi bir plan yapıp o güzergah üzerindeki bütün işlerimi yapmak.
herşeyi yerine koymak, aradığımı yerinde bulmak. (zaman en değerli şey)

Yemek kartını ev alışverişinde kullanmak, yemeği evden götürmek. Ha bunu tutumlu olmak adına yapmıyorum özellikle, hergün dışarıdan söylemek sıkıyor. Ne istersem hazırlıyorum, onu yiyorum :)

luks ihtiyaçlarımı kampanya zamanı gideriyorum.
alacağım beğendiğim kıyafet varsa atıyorum hafızaya, kampanya denk gelirse o zaman alıyorum.

sanırım para dışında olmadı

1 ay boyunca gece gündüz çalıştığım ve paranın çok zor kazanıldığını farkettiğimden beri kolay harcayamıyorum. yaptıklarım;
-yalnız yaşayan birisi olarak akşamları yemek olayını bitirdim, ayrıca abur cubur almayı bıraktım.
-sifonun su ayarını kıstım, damla damla dolsun, foş diye akarak dolmasın mümkünse, dolmak için epey zamanı olacak çünkü. (anne taktiği, damladıkça su saatinin dönmediğine ya da normalden az döndüğüne inanıyor, durumu faturada ben de farkettim)
-kullanmadığım elektronik cihazların fişini çekerim. pc, televizyon vs.
-ısınmak için şimdiye kadar ne klima açtım ne de elektrikli herhangi bir şey, pek soğuk olduğunu düşünmüyorum(akdeniz iklimi). şimdilik hırka, battaniye, çay-kahve kombosuyla devam.
-bozuklukları kumbaraya atıyorum.
-alışverişe tok karnına çıkıyorum.
-giyimde ihtiyaç dışı bir şey almıyorum.

yapmayı düşündüklerim;
-sabahları işe giderken poğaça olayını bırakmak. ya evden çıkmadan kahvaltı yapmak ya da akşamdan sandviç hazırlamak.
-iş yerinde içilen çayı kahveyi minimuma indirmek.
-ota boka taksiyle gitmemek.
-falan filan, sinekten yağ çıkartcam bundan sonra :)

ışıkları açık bırakmamak. musluğa suyun debisini düşüren bi aparat var ondan takmak. fotosel de takılabilir.

multinet için geçerli parantez uygulaması. ortalama %10 cebinizde kalıyor.

@mantarlıbörek, elektrik faturandaki tarifene bak, düz tarifeyse farketmez.

-Işıklar konusunda takıntılıyım, boşa yanan ışık nerede görsem söndürürüm evim ya da iş yerim olması şart değil,
- Banyo yapmadan önce sıcak suyu açıyoruz da önce soğuk akıyor ya biz o suyu hep eski yumuşatıcı şişelerine dolduruyoruz, balkon yıkama, çiçek sulama gibi işlerde kullanılıyor sonra,
- Meyve sebze yıkarken lavabonun içine leğen koyuyoruz su oraya birikiyor, sonra viledaya koyuyoruz üstteki gibi değerleniyor yine,
- Akıllı sayaç var evde, çamaşır, bulaşık makinası hep gece çalışıyor,
- Hep kullanılan muhtelif gıdaları toptan alıyoruz, 1 kilo almak yerine 5 kilo zeytinyağı almak daha mantıklı, şeker, un, pirinç, kağıt havlu, tuvalet kağıdı, deterjan v.b. şeylerde de.
- Yemek atılmaz zaten bizim evde, bir gün önceden yemek kalmışsa yanına ek bir şeyler yapılır dünkü yemek yenir. Yani evde yemek varken yeni yemek yapılmaz. Bazı insanlar kalan yemeği atıyormuş, insan gerçekten hayret ediyor.

Birisini sinirlendirecek şeyler söylemek gibi bir anlamı olabilir, hani damarıma basma, beni kızdıracak şeyler söyleme gibi.

hiç duymadım öyle bir deyim. tersine konuşmak, inadına konuşmak anlamında kullanılır gibi geldi.

solağıan davul çalmak diye bir tabir vardır. benzer anlamda olaiblir. solağına davul çalmak da bir nevir kulağını tersten tutmak gibi. işi olması gerektiği gibi değil daha zor yoldan yapmak.

elma uyku açar
hiç bi kahve bende etkili değil.

soguk duss

2-3'e kadar ayakta kalınca sabah nasıl kalıp işe gideceksiniz ? 9'da iş başı yaptığınızı düşünsek bile özellikle ders çalışan bir bünyenin 6 saatten az uyku ile verimli olabileceğini düşünmüyorum. Akşam işten kaçta çıkıyorsunuz ? Akşam eve gelince yemek ve dinlenme faslını fazla uzatmadan, dinlenme olayını ders sonrasına bırakabilirsiniz. 8'de otursanız bile 11'e kadar çalışıp sonrasında uykunuzu almanız daha verimli sonuç verir. Kahve ya da muhtelif uyku açıcılarla bir yere kadar, işe yarayacak sonuçlar elde etmek istiyorsanız hayatınızı genel anlamda düzenlemeniz gerekir.

Gece uykusunu kaçırmayıp sabah erken kalkmayı deneseniz. Böylesi fiziksel olarak daha az yorucu olur hem de çalıştığınızdan alacağınız verim çoğalır.

ÇEşitli yöntemler var. Bir gece uyumayp 2. gece uyuma. yani itfaiyeciler gibi. 4 saatte bir yarım saat uyuma var. 6 saatte bir 2-3 saat uyuma var.

Ben de aynı durumdayım, yetiştirmem gerekiyor projeyi. nasıl yapacağımı bilmiyorum.

Kirlendikçe yıkatıyorum, genelde 4-5 haftada 1 kez. 15-20 TL arası.

Kışın çok nadir yıkatırım. Çünkü geceden sabaha kadar arabanın üstü nemle kaplanıyor. Akşama kadar da toz yapıştığı için tekrar kirleniyor.

Arabam eski, o yüzden şu otomatik yıkamalarda yıkatıyorum. Yazın genelde yağmur çamur olursa yıkatıyorum, onun dışında 2 haftada bire denk geliyordur. Kışın daha çok, haftada 1, yağış çok olursa daha sık. Yılda 2-3 kerede iç dış yıkamaya veriyorum. Otomatik 2 lira, iç dış yıkama 30 lira.

değişiyor en fazla 15 veriyorum. iç dış olmazsa yıkatmam zaten.
genelde arapların çalıştığı yerleri tercih ediyorum. hem hizmet kaliteleri yüksek, hem de onların desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.

Ayda 1 kez oto yıkamacıya götürüyorum ve iç dış temizliğe 15 TL veriyorum. 3-5 lira da teslim eden çocuğa veriyorum ki sonraki gelişlerimde özen göstersin diye.

Onun dışında ise; yakıt aldığım istasyondan 50 TL lik yakıta yıkama ücretsiz oluyor. Ama oradaki elemanlarla da aram iyi olduğu için ne zaman götürsem yakıta bakmaksızın köpüklü fırçasız yıkama yapıyorlar, kurulama kısmını ise ben yapıyorum.

Ay da 2 seferde, yıkamadan sonra cilası var onu da sürüp siliyorum arabayı :)

ayda 3-4 kez. her yıkama bahşiş dahil 18 TL

İç-dış olarak haftada 10 günde bir. 20 tl (sikiyolar mı beni acep?)
Artı olarak da benzin aldıkça dıştan yıkatıyorum.

kirlenince yıkatıyorum, bu ara 2 haftada bir mesela. bazen ayda bir yıkattığım da oluyor. iç-dış 20 tl'ye yıkatıyorum.

2-3 ayda 1 civarı. iç dış 15 tl

arabam yok ama olsa kendim yıkardım içini dışını. muhtemelen h.sonları yıkardım özel bi durum olmazsa. kışın içini daha sık yıkardım sanırım.

bu soru cok mu sorulmaya baslandi?
birisi araba yikama isine mi giriyor? :)

Bir kere kullanmıştım, sıkıntı çıkmamıştı. Anahtar/barkod hangisi hatırlamıyorum. Ama anahtar falan almadım sanırım.

ortada dolapların olduğu yerde dolaba kilitleyip barkod veriyorlar. aşti'nin iki ucunda olan emanetlerde dolap yok. fiş karşılığı iç bölmede bekletiyorlar.

Fiş veriyorlar, defalarca kullandım herhangi bir sorunla karşılaşmadım. Ama değerli bir şey yoktu içinde, valiz verdim.

Benim aldıklarımda da aynı sorun oldu. Yanına muz koyunca daha hızlı olgunlaşıyor. Hatta, tam olgunlaşmamışlarını, bütün olarak mikrodalgaya koyunca, süreci daha da kısaltmak mümkün.

pirincr yatirin ilaci o

Yanına elma da koyabilirsin, o da hızlandırıyor, bazen çok uzuyor olgunlaşma süreleri.

Hava almayacak şekilde saklamalısınız. Olgunlaşmasını sağlayan şey etilen hormonu ve meyveler bulundukları ortama salgılıyorlar bunu, o yüzden hava değişimi olmazsa daha fazla etilen olur daha hızlı olgunlaşır.

ben migrostan almıştım 5 tane. gazete kağıdına sarıp çekmecede beklettim 8-9 günde ancak yenecek kıvama geldiler valla.

en çok şükrettiğim konu, şükürler olsun ki sığ görüşlü değilim.

valla ben her sabah yatakten kalkarken ve her akşam başımı yastığa koyarken şükrediyorum, sağlığıma, uyanabildiğime ve kazasız belasız bir gün geçirdiğime.
birde her zaman için sağlığıma.

Karnim tok, sagligim yerinde, annem babam hayatta oldugu icin.

En çok fiziksel ya da zihinsel bir engeli olan birisini görünce ne kadar çok şükretmem gerektiğini fark ediyorum.

sağlıklı evlatlarım olduğu için,
iyi bir işte çalıştığım için
çevremdeki güzellikleri görebildiğim için
bir yere giderken veya dönerken; gidebildiğim ya da dönebildiğim için
bazen sadece geceden sabaha kavuştuğum için

farkındalığım yüksek olduğu için şükrediyorum.

2-3 milyar mayış alır gerisine bakmam diyen çevred

yaşamı sevdiğim için şükrediyorum. mutlu olmayı amaç olarak görenlerden değilim.

her şükredişte onlara sahip olmayan insanlardan olmadığın için şükrediş var işte, bildiğin bencillik başka bir şey değil. hasta adama gidiyorsun, eve dönerken allaha şükür sağlıklıyım diyorsun.

tdk.gov.tr

Alt tarafta açıklama yer alıyor.

www.habersirasi.com

Başlangıçta öyle değildi. Sorudaki "harf kanununa göre" bölümü o yüzden.

ev

1-direkt ev + 3. saat ilerleyip spor salonu boşalınca oraya geçeceeem.

haftasonu icin yiyecek biseyler alip eve gecicem, yemek yaparim, yerken biseyler izlerim, sonra dil calisirim heralde.

Direkt ev

ev üst değişimi ordan meyhaneye

parti var. sabaha kadar dans.

diğer

saçımı kestircem.

direk eve

eve geçip güldür güldür'ü izleyeceğim cips icetea

1- direk ev. acayip açım güzel bi yemek yapıcam kendime.

Ev.

dün biraz fazla kaçırmışım, dolayısıyla bugün direkt eve geçip, evde biraz fazla kaçırıcam.
downton abbey'nin finalini izleyeceğim, ve biraz fazla kaçırıcam.
bron/broen'in yeni bölümünü izleyeceğim ve biraz fazla kaçırıcam.

eve gidip yemek yiyip milli maçı seyredicem

içiceeem. zehirlenene kadar hem de.

Okuldan ciktim sayilir mi :) aksam arkadaslarimla tiyatroya gidicez ordan da icmeye

Sevgiliyle isik festivalini izlemeye gidecez. Sonra da yemek yeriz kahve iceriz falan

saçımı kestirdim, bok gibi oldu. alacağın olsun berber.

2+1=3

Aşırı saçma bir şey. ben onu Foxtube uygulaması ile çözdüm hem çevrimdışı izleyip dinleyebiliyorsun hemde arkaplanda çalışıyor tavsiye ederim. Ücretliydi sanırım. (Kendi 5simi duvara atıp kırmıştım içim kötü oldu :'( )

youtube uygulamasının genel saçmalığı o. sana has bir durum değil, hepimizde öyle. çakallar youtube red adında premium üyelik çıkardılar. onda olmuypormuş arkaplanda çalmaya devam ediyormuş.

youtube red diye bir olay çıkıcak yakında para ödeyerek arka planda da çalabileceksin.

youtube arkada açık kalırsa gösterilen reklamları izleyemezsin. o nedenle engelliyor youtube. youtube red ile arka planda da çalışacak.

bunun iki cozum yolu var benim bildigim;
1) jailbreak yapip youtubed isimli eklentiyle youtube'un arka planda calismasini saglayacaksin.
2) jailbreak yapmadan chrome browser arka planda youtube videolarini oynatabiliyor.

Safari'den Youtube'a gir, istediğin şeyi aç, sonra Youtube'u durdurmadan ana kontrol düğmesine bas, bu aşamada Youtube duraklayacak, alttaki kontrol panelini yukarı doğru sürükle Youtube'da açtığın şey çıkacak, oynat tuşuna bas. Tabii safariyi kullanamıyorsun bu süreçte yine, başka uygulamalar serbest, safariye girersen yine duruyor Youtube.

İphone'un genel bir götlüğü para vermediğin müziği arka planda dinlemenin zorlaştırılmış olması. Ya itunes spotify gibi şeylere para vereceksin ya da itunes ile aktarma işkencesiyle uğraşacaksın. Ya da alakasız browserlar ve programlar kullanarak işini görmeye çalışacaksın.

gayet mantıklı.

ben 2 gram altınla başladım. ilk günden 2şer lira düşmüşler ama amacım yükselsin de kar yapim değil, tabi çok da düşmesin de.. birikim sağlarım bozdurmam birikir diye

Birikim amaçlı aldığım ilk küçük altın 37 liraydı, şimdi 168 lira. Aynı altın, bence altın yatırımı çok mantıklı.

gram altın alın. alırken de bozdururken de kar en az zarar edersiniz.

akıllı bir tasarruf.

bu konuda tavsiyem şöyle;

aylık bütçe yap ve makul bir rakkamı tasarruf olarak kararlaştır.
fiili olarak değil de yatırım hesabında para biriktirilmesi taraftarıyım.evde 5-10 tane yarım altın bir şekilde risk oluşturur.Bin türlü insan var.maaş hesabın fln varsa bir yatırım hesabı aç.
yatırımını ay başında maaş alınca yada eline para geçince yap

çeyrek, yarım mantıklı ama evde para olması tehlikeli hırsızlar cirit atıyor, denk gelir üzülürsün. bankada altın hesabı aç her ay bütçene göre 3-5 gram al.

kuzey li +1

otururken bir anda hesaptan altın hesabı açıp aldım oradan 2 gram şeklinde

mantıklı +1
online al +1
enpara altın hesabını tavsiye ederim.

ilk altin aldigimda su kadardi, simdi bu kadar diyenlere aldanma... o zaman altin yerine baska bir sey alsa emin ol en 1.5 kati daha fazla kazanirdi

birikim yapmakta zorlaniyorsan altin alabilirsin ama hepsi ile alma :) bir ay altin al, bir ay enpara filan koy :) 1 sene sonra bak hangisi ne getirmis

ben de böyle yapıyorum, her ay 2gr falan altın alıyorum. her ay alabilince güzel fakat online olduğu için anında bozdurabiliyorsun, kendini frenlemen durduk yere bozdurmaman lazım.

gram altın alın, bozdururken çok kayıp yaşamazsınız.

iyi yaparsınız. uzun vadede altın hep kazandırır.

kaçak
neyse
kreş

yüzyüzeyken konuşuruz

neyse
vega
redd olabilir

Var var sıkıntı olmaz

Stad şehrin dışında zaten, şehrin iç kısımlarına girmiyorsun, trafiğe filan bulaşmana gerek yok yani, park yeri de bolca var sıkıntı olmaz. İçeride park yeri bulamasan bile yürüme mesafesinde bir sürü park yeri bulabilirsin.

Zaman zaman çok sıkıcı bölümleri olsa da genel anlamda, bu türe de bir ilgin varsa, güzel bir dizi.

ben izliyorum bazen bayıyor ama totalde beğendiğim bir dizidir

İzle güzel dizi, genelde akıcı, 1-2 bölüm dışında güzel gidiyor.

3 sezon falan izledim. sonra baydi

Sıkıldığım bölüm çok istisnadır, genel olarak çok iyi bence.

Fear the w. d. den baslayabilirsin hatta.

izle izle.

çok doğru bir tahminde bulunmuşsun "bu diziden daha ne kadar malzeme çıkabilir " diyerek.

bende tüm sezonları izledim.. yer yer baydığı oldu şuan tamamen alışkanlıktan izliyorum.

pek bir şey kazanmayı bekleme; heyecan, hayata yeni bir bakış açısı, üst düzey diyaloglar vs yok.

çok beklentiye girmeden tamamen vakit öldürmek için izlenir.. ben yemek yerken izliyorum genelde

Loreal elseve'i kullanıyorum. Duştan sonrada hem şekil vermesi hemde beslemesi için pantenein argan yağı içeren bi ürününü kullanıyorum. Memnunum ikisinden de

Tresan kullanıyorum. İçine de azıcık çay ağacı yağı damlatıyorum. Pambık gibi oluyor. Haftada bir de Watson'ın biralı wax ı var. Onu kullanıyorum.

10 yıldan daha uzun zamandır Blendax normal saçlar için olan sampuanı kullanıyorum, 1-2 defa değiştireyim dedim ama hiç bir zaman değişim yaramadı. Ben memnunum, saçlarımı yapıştırmıyor, özellikle ilk yıkadığım gün gayet hacimli oluyor. Bunun dışında sadece saç uçlarına da Elidor'un normal saçlar için olan saç kremini kullanıyorum. 2 haftada bir Watsons'ın bal özlü maskesini yine sadece uçlarına uyguluyorum, haftada 1'de Elseve mucize bakım yağı yıpranmış saçlar için olanını tüm saça dipleri hariç sürüyorum. Saçlarımda boya olmadığı için kullandığım tüm ürünler normal saçlar için olandan. Ayrıca maşa ya da düzleştirici kullanacaksan ısı koruyucu muhakkak sürüyorum, sık kullanımda ısı saçın parlaklığını söndürüyor.

john friedanın işlem görmüş saçlar için olan şampuanını ve kremini kullanıyorum ben. haftada bir gün de toni&guyın maskesi, memnunum. saçım boyalı olduğu için mecburum biraz :)
şampuan saçı temizler, krem yumuşatır, maske bakım yapar. kullanmıyosan maske ve serum öneriririm. loreal elsevein serumuna iyi diyolar. urban care markası paraben içermiyo ve uygun fiyatlı, genel olarak başarılı

Şampuandan sonra şunu: images1.sanalmarket.com.tr

Çıktıktan sonra da şunu www.dermokozmetik.com ve bunu www.guzellikdukkani.com kullanıyorum. Saçlarımın yumuşaklığından ve kokusundan bunlarla çok memnunum oluyorum ama daha iyi alternatifleri ve bu işin daha iyi bir sistemi var mı onu öğrenmek istedim.

Watsons maskelerine bakayım öyleyse. Bi de daha doğal formüller mi arayayım nabayım.

Eskiden head and shpulders kullaniyldum 2 senedir falan dove kullaniyorum. Asla ve asla sac kremi kullanmam. Cok gerekmedikce sacimi kurutmam. Inanilmaz saglikli ve kalin telli saclarim var. genetik falan da degil ailede bi tek kucuk dayimin saclari benimki gibi, onun disinda kimsenin boyle degil

Sac kremi ve saca sik islem yapmanin kisa vadede guzel sonu sunmasina ragmen uzun vadede saci oldurdugunu dusunuyorum

Metrix Biolage ile Organix Cherry Blossom'ı dönüşümlü kullanıyorum. Saçım bir şampuana alışınca kaşınmaya başlıyor, o yüzden dönüşümlü kullanıyorum. Matrix Biolage'i bulması biraz da zor, birkaç kuaförde var sadece.

Çıkınca ise şunu www.hairmeetwardrobe.com.tr kurutmadan önce ve şunu hcagla.files.wordpress.com kuruduktan sonra kullanıyorum. Banyodan çıkınca rahmetli Barış Manço'nunki gibi olan saçlarımı ancak ehlileştirip yumuş yumuş yapıyorlar.

cyrene markasının organik şampuanını kullanıyorum. argan yağı kullanıyorum. ve hair care markasının bakım yağını uyguluyorum. market ürünlerini kullanmıyorum.

Tony&guy for fine hairs

bazen sebamed'in kepek önleyicisi

bazen de ducray, dönüşümlü olarak kullanıyorum hepsinden memnunum

hedenşoldırs kepeğe karşı olanından kullanıyorum. kepeklerimi yok edebilen tek şampuan kendisi. duştan çıktıktan sonra da saç serumu uygularım, zira saç kremi saç döken, yağlandıran, kepeklendiren berbat bi şey. saç serumu kullandım kullanalı saçlarımdaki dökülme ciddi oranda azaldı.

Nude ve john frieda kullanabilirsin. Ancak saç kremiyle beraber kullan. Market ürünü kullanmayın lütfen saç dipleriniz silikonla kaplı şuan

zeytinyağlı defne sabunu ve nude şampuan kullanıyorum. nude bitince tresan almayı düşünüyorum.
aklıma geldiğinde badem yağı, yumurta sarısı ve bal karıştırıp 2 saat bekletiyorum. haftadaki 1-2 kere elma sirkeli suyla son durulama yapıyorum.

Bebek şampuanı. saçınızda boya yoksa mutlaka tavsiye ederim. Dünya varmış!

John Frieda şampuan + saç kremi, tararken Gratis'ten avokadolu sprey, şekillendirirken chaotic wax.

hangi şampuanı bulursam onu kullanıyorum farketmiyor. şampuan değiştirince saçlarım yine aynı kalıyor

revox şampuan. gratislerde satılıyo. baya memnunum ben tavsiye ederim.

ben dalin kullanıyorum. hem yumusacık yapıyor, hem kokusu cok güzel. hem de daha az dökülüyor artık saçım.
tresandan da memnun kalmıstım. o da iyi.

ne bulursam onu kullanıyorum +1
hiçbiri değişiklik yapmıyor saçımda, bana göre hepsi aynı.
zamanında maske vs çok denedim, nötr hep.

ama bitkisel ürünlere geçmek istiyorum, eskiden anneannemler zeytinyağı sabunu kullanırlarmış, ben de deneyeceğim.

Yahu bende de o kepeğe karşı etkili olduğunu söyleyen şampuanlar hep asıl kepeğe kendileri sebep oluyor. Misafirlikte filan es kaza kullanmam gerektiğinde mis gibi saçlarımı kurutup kepeklendiriyorlar. Dalin de evde bulunduruyorum, sırf kokusunu sevdiğim için ara ara (özellikle uykudan önce yıkanıyorsam :D) biraz sürüyorum ama o da çok sertleştiriyor, saçımın yumuşaklığını bozuyor :/ Ne kadar enteresan :)

Bebek şampuanıyla yıkıyorum, başka da bir şey yapmıyorum. Saçlar boyalı veya yıpranmışsa tavsiye etmem, kazık gibi yapıyor.

Hem organik hem de üretimi sırasında hayvanlara zarar vermemiş ürünler kullanıyorum.
Skinblossm şampuanın yanı sıra yüz temizleme jeli vs. de kullanıyorum cildimi çok güzel yaptı.
linkte bütün ürünler hem organik hem de hayvanlar üzerinde test edilmemiş
vegandukkan.com

www.milliyet.com.tr

bu haberleri ben de buluyom. pişirme önerileri istedim.

Lahana,
Ispanak,
Karnıbahar,
Brokoli,
Pırasa,
Pazı,
Bezelye.

edit: ıspanak ya da pazıyı yumarta ile kavurursanız mükemmel olur.
ayrıca brokoli ve karnıbaharı suda haşlayıp, üzerine sarımsaklı yoğurt favorilerimdendir.

Yemek tarifi değil pişirmelik sebzeler neler diye sormuşsun. Sebzesine göre bir sürü tarif bulabilirsin. Mesela;

Kıymalı Ispanak,
Kabak Dolma,
Kabaklı Sandal Köfte,
Lahana Dolması,
Havuçlu kabaklı salatalar,
Pırasalı Graten
Bonus olarak şu siteyi öneriyorum güzel tarifler çıkıyor. umutsepetim.com

İki tane seçenekle de ben geleyim gerçi biri söylenmiş;

Zeytinyağlı pırasa şart öncelikle. Bol bol yapıp cam kaba oradan dolaba atıp, gidip gelip limonu boca edip yemek lazım.

Bir diğeri de kesinlikle ıspanak yumurta. Eyyyvah. Ispanağı tavadan taşacak kadar çok koy çok küçülüyor pişince. Karabiber, pul biberi avuçla dök. Yoğurtla da felaket oluyor.

Nasıl canım çekti?

Kusburnu?

kızılcık?

Gilaburu

hünnap?

galiba gilaburu bu. google görsellerdekine çok benziyor çünkü.

kuşburnu kızılcık hünnap değil kesin. onları tanıyorum.

öğrendim, kırmızı yabani alıçmış.

Easyneon en iyisi bence. Turk derseniz nigar dilmaç var. Biri daha vardi unuttum hatirlarsam yazarim.

@anneboleyn nigar dilmaç'a baktım, o da çok esmer değil gibi ya. ben baya karayım. :( yok mu daha koyusu bunların? :D

Sunu buldum:

www.youtube.com

Diğerini de hatirladim, güzellik evi. Bu daha esmer sanki?

@crown naptın yahu o kadar da değil haha.

nigar dilmaç'ın başka bi videosunda aradığım kıvamı yakaladım aslında: www.youtube.com

ama kızdan pek elektrik alamadım sanırım. :/

@anneboleyn bu sonuncusu ten olarak uyuyor ama bu sefer de dudağı çok büyük; şimdi bütün videoları ruj üzerine dönüyodur kesin.

dudağı küçük ve teni esmer başka var mı? :D

Ahahah valla aklima gelen son esmeri yazayim, hic de sevmem aslinda ama, makeupbreanna. Ama guzellik evi isine yarayabilir çünkü "sirf beyaz tenlilerin video cekmesine tepki olarak kanal actim" falan diyordu.

Ay nasil unuttum, en en en sevdigim makyajmidedin var, cok esmer degil ama. Bayiliyorum bu kiza.

easyNeon +1 Öbür kanallar gibi 7 dakika konuşup 1 dakikada her şeyi halledip "Burada yapılmışı var. :)))" gibi takılmıyor. Takip etsem bunu takip ederdim sadece. Türklerde de güzel şeyler yapanlar var evet de, hani belirli bir seviyede kalabilmişler sadece.

Aynen yalnız o beyaz konusundan ben de çok şikayetçiyim. Ne kadar makyajcı varsa hepsi beyaz. Hepsi bulabileceği en parlak tonlarda ruj sürüyor. Hepsi tenini daha da beyazlaştırıyor.


Edit: Yalnız fark eden olmadıysa duyuru numarası çok kıyak.

Gökçeslife var, bir de Ayşe Çakar, gerçi onun tarzı biraz itici gelebilir. Gökçe'ye bak ama.

@elikasi Gökçe de yoldan geçen yurdum kızı makyajı yapıyo ya :/

normal, doğal makyajlı olsun. yeri gelsin ekstrem şeyler yapsın, cesaretli de olsun.. çok şey mi istiyorum? :D

@bfm o kadar kötü değil ya, ben eğlencesine izliyorum Gökçe'yi. Denizshares var bak, o da esmer. Ben en mantıklı yorumları SebiBebi ve Görkem Karman'dan alıyorum ama ikisi de beyaz tenli işte.

O seninkileri göremiyordur, senin görememen için onun da seni engellemesi lazım. Özetle, o seni engellememiş.

Kaç derecede mayalamaya çalışıyorsunuz? Çok sıcaksa maya ölüyordur.

Derecesini bilmiyorum, normal inek sutune napiyosak onu yapiyoruz :)

Belki Keçi yogurdu istiyordur maya olarak?

genelde inek sütüyle 1/1 oranında karıştırıp yapıldığını duydum ben. sadece keçi sütünden olunca çok sulu oluyormuş.

şahsen denemedim, anne muhabbetlerini dinleyerek edindiğim bilgiler bunlar :)

*yogurt olamayanlari lor peyniri yapın.cok lezzetli oluyor keci sutunden.

Bebege yapiyoruz peynir yemez daha sanirim ahahah

Acaba biz yogurt yaptik da gercekten sivi mi oluyo mmmm belki suzmek falan gerekir...

Yalnızca keçi sütüyle yapınca tutmuyor, inek sütü de karıştırmak lazım. Mayanın sağlam olması lazım, bir de keçi yoğurdunun tutması 2-3 gün sürüyor. Ben 3. gün bozuyorum yoğurdu.

Aynı dert bizde de vardı. Baltalıyı çok değil 5 dakika civarında kaynatıyoruz. Fakat normal yöntemle değil Arzum yoğurt makinası aldık 40 tl civarınaydı sanırım. Onunla 10 saatlik ayarda gayet güzel kıvamda oluyor. Kavanozları da var her kavanoza 1,5 tatlı kaşığı maya koyuyoruz ısısı normal yoğurt yapar gibi.

kendi çevrende görmemiş olman yok manasına gelmez. benim çevremde basketbol takımı peşinden deplasmana bile giden kızdan tut futbol harici her türlü sporu takip eden bir sürü kız var.

tuttuğun takımın kazanması istediği biraz iktidar hissiyatıyla ilgili. kadınlarda bu daha az.

bir de sporların çoğu erkeğe,erkekler arası rekabete yönelik şeyler. kadınlar ise ponpon kız.

Yeterince spor seven kız tanımamışsın.

Benim kiz arkadasim gs maclarina gider, kufur eder fanatikti. Bense hic mac izlemem.

Ondan onceki de fanatik bjk idi.. bjk maci olunca hayat dururdu.

Benim bildigim futbolcu isimleri: hagi, bulent korkmaz, alex,popescu,

Ronaldo ve messi nin abartildigini dusunuyorum.

Futboldan anladigim bu.

Sevmesinler zaten.

bu oncelikle yetistirilmeyle ilgili. kizlar ve erkek cocuklar farkli yetistiriliyor. babayla mac izleme kulturu olusuyor daha cocukken. kiz cocugun hangi takimi tuttugunun onemi yok ama erkek illa onlarla ayni takimi tutacak. ayrica erkek daha rekabetci yetistiriliyor. spor musabakalari da rekabet ustune kurulu.
ayni sekilde mesela erkekler alisveris sevmiyor. giden sevgilisyle gidiyor. ayni sebepten. oyle yetistirilmediler cunku.

yahu hiç yok demedim, tabii ki de var çok çok az. genelleme yapıyorum.

şunun olabilme ihtimali için izliyoruz işte..

www.youtube.com

yada şunun

www.youtube.com

futbol güzeldir.. türk futbolu rezildir.

Ben seviyorum. Her turlusunu. Hatta hic maca gitmemis liseden sinif arkadasim iki elemani maca goturmustum. Erkek arkadasimi da ilk stada ben goturdum. Mumkunse deplasmana da giderim. Kizlar spor sevmiyor diye bir sey yok.

erkek.

spor karsilasmalarindán zevk almiyorum, muhtemelen de alamiyorum. bunda en büyük etken, gerizekali izleyici kesimi. bagirmazsan, hoplayip tepinmezsen, ya da "ertesi gün sorulan sorulara cevap veremezsen" izlemis sayilmiyorsun. yok, 11i sayamazsan takim tutamazmissin. hadi ordan.

snooker turnuvalarini seyretmekten, redbullun organizasyonlarini izlemekten, stihlin yarismalarini izlemekten keyif aliyorum. kano ve kayak turnuvalari bile izlemisligim var. ben bunlari seviyorum. sakince izleyip, bir yandan da konusabiliyoruz.

ama futbol haricinde spor yok memlekette. soru sorarken bile, ismin ne? memleket neresi? hangi takimi tutuyorsun? futbola bir isinmaya calissam dahi siz bitiriyorsunuz ki. mac varsa kalkiyorum mekandan, mac muhabbeti gecerse uzaklasiyorum, gündem bitti, futboldan baska konu kalmadi zaten. din ve futbol, herhalde toplumlarin afyonu ya.

Ben de izlemiyorum ama nedeni sevmemem değil. Oyunu oynayan ben olmadığım için o an ilgimi çekmiyor sadece hatta sıkıcı geliyor. Ama oyunda aktif olarak yer aldığımda tam tersi.

genelleme yapma

1.yüzme
2.tenis
3.basket
4.koşu

izleyen büyük çoğunluk var tabi ama denk gelmemişsin

Benim açımdan doğru, olimpiyattan olimpiyata izliyorum. Eskiden en çok tenis ve ritmik jimnastik izlerdim. Gerçi ritmik jimnastiği denk gelirsem izlerim ama hiç televizyonu da açmadım ki yıllardır. En son tenis izlediğimde de Martina Hingis vardı. 19 yaşına kadar deli gibi futbol izlerdim, hatta halı sahada hakemlik yapmışlığım da var ama bıçak gibi kesildi ilgim.

Bunun ilk kısmı takım tutmadığım için olabilir. Bu yüzden de başarısıyla mutlu olduğum, başarısızlığı ile üzüldüğüm bir kişi veya takım yok. Dolayısıyla, bir tarafın atağa kalkması bana çok şey hissettirmiyor.

Bir de biraz katı bir yanım var. Örneğin, tuttuğum takım maçı kazandığında "Kazandık!" diyebilen bir insan değilim yıllardır, çünkü hiç katkım yok. Ben kazanmadım ki! Ben bir şey yapmadım ki! Oyuncu değilim, saha ekibi değilim, dolaylı bir destek veriyor da değilim. Günün sonunda, benim gurur duyabileceğim hiçbir şey yok elimde, hiçbir şey yapmadım. Tamam, maç izlemediğim sürede atom parçalamıyorum ama kendimce daha eğlenceli, faydalı şeyler yapıyorum. Sporu eğlenmek, stres atmak için izlemeyi anlıyorum, kazanıp kaybedince oluşan bir duygu değişimini de anlıyorum ama "Kazandık" ya da "Kaybettik" deyip olaya kendimi dahil edemiyorum. Bahis oynamış olsam "Aferin bana, kazanan takıma yatırım yapıp ben kazandım" derim ya da takım forması veya takıma katkı yapacak bir şey satın almış olsam "Takımın kazanmasında benim de minnacık olsa bile bir katkım var. Kazandık!" derim, daha fazla taraftar toplamadım, bir şey yapmadım. Öyle veya böyle bir katkım da yok. Tamamen etkisiz elemanım. Belki de burada asıl soru "Neden izlemiyorsun"dan öte, "Neden izlerken bizim aldığımız zevki almıyorsun" olabilir. Neden almadığımı bilmiyorum, belki oyunlardaki testosteron-adrenalin karışımı itiyordur. Gerçekten takım sporlarını agresif de buluyorum biraz. Belki toplumsal cinsiyette bunun bir "erkek işi" olduğu ile büyümüşümdür. Burada bir noktayı açmak gerek; erkeksel şeyleri sevmemek kadınlara ithaf edilen şeyleri sevmek anlamına da gelmiyor; romantik komediden de zevk almam örneğin. Bu duygusuzluğun çok fena çöktüğü başka alanlar var. Neden spor değil de o alanlar, hiçbir fikrim yok.

Şu an arada olmama rağmen spor yapıyorum ama bu belli bir spor değil ki. Belli bir sporun tutkunu değilim. Bu yüzden "Şimdi spor yapmak (salonda, dışarıda) da çok moda kızlar arasında ama niyeyse müsabaka izlemeye gelince sanki sarmıyor gibi hanımları" cümlesindeki kurduğun bağlantıyı kuramadım, anlayamadım bile. İki kardiyo yapıyorum, onu da kendim için yapıyorum. Kuralları yok, kazananı yok, kaybedeni yok, önceden belirlenmiş süresi, hakemi, jürisi, vb. yok. Başka birinin yaptığı veya izlediğim bir sporun buna dair bir katkısı yok ki. Bir spor dalının hayranı olmamak ile spor yapmak arasında çok da ilişki kuramadım bu yüzden. Başka bir deyişle, futbol-halı saha ilişkisi kurulamıyor bunda. Yapılan spor, diş fırçalama gibi, banyo yapmak gibi düzenli bir görev; tek farkı zevk de alabildiğin, kendini iyi hissettiren bir görev olması.

Bu arada izleyenler ve fanatikler var tabii ki ama çoğunluk olup olmadıklarını bilmiyorum. İzleyen de izlemeyen de tanıdığım var, ne kadar genellenebilir, bilmiyorum. Ben izlemeyen bir kişi olarak kafamdan geçeni açıklamaya çalıştım.

izleyeni değil icra edeni tercih ediniz.

fanatik kız = leş kız, keko kız, koca götlü kız.

vaktiyle ece temelkuran aslında futbol sevebileceklerini, ama erkeklerin o agresif, ateşli, fanatik tavırlarının kendilerini ürküttüğünü; daha insanı olsalar her iki cinsiyetin de birlikte keyifle izleyebileceğini yazmıştı.

dediği gibi olsa futbol o kadar popüler olmazdı. zaten kendisini de ne basketbol, ne voleybol, ne tenis ne de hentbol müsabakalarında gördük.. derdi üzüm yemek değil bağcı dövmekmiş o yazısında.

Ben güreş izliyorum, boks izliyorum, MMA izliyorum. Topla oynanan sporlar, yüzme gibi bireysel sporlar ilgimi çekmiyor, ama olimpiyatlarda onları da izliyorum.

jimcik +1

yetistirilme tarzi ile ilgili.
sen kizsin napicaksin bunlari nidalari ile siz de buyuseniz ilgilenmezdiniz.

kendimden ornek vereyim, ortaokulda deli gibi f1 yarislarini ve basketbol maclarini izlerdim. ilkokuldayken tvde boks maclari cikardi bayilirdim, hala cumartesileri izlerim (kanalturkteydi sanirim).
her turlu martial arts musabakasina bayilirim, isim gucum olsa bile denk gelirsem oturup izlerim.
futbolda sadece sevdigim takimlari izliyorum, cok ilgili degilim.
olimpiyatlara cok fazla bakmam.
whimsical gibi bireysel degil de kapismali musabakalar daha cok hosuma gidiyor :)

gecen martial arts filmleri onerisi isteyen birisi vardi.
cevap yazdim duyuruya sunlari sunlari sevebilirsiniz diye.
hemen 2-3 tane pm geldi, sen nasil kizsin? bunlari nasil sevebilirsin?
milletin kafasi hala bu sekilde calisiyor.
kadinlar da zaman icinde ilgilenesi varsa ilgilenmekten vaz geciyor.
futbol maclarini izleyen kizlara kiro deniyor.

farkinda olmasaniz da toplumda hala x kiz isi x erkek isi olarak adlandirilan seyler var.
spor da onlardan birisi.

gencken aikido ve kickbox antrenmanlarina giderdim.
kizsin sen ne isin var, erkek fatma mi olcan sen derlerdi.
zihniyet bu yani.

Tüm malzemeyi karıştır öyle ikiye ayır, tek kabartma tozu yeterli. Kakaolu olacak olan karışımı ayırdıktan sonra kakaoyu ekle, ama çok karıştırma, mikserle çırpma, kaşıkla karıştır. Göz kararı eklersin kakaoyu, tahminim 1 yemek kaşığı yeter, rengi az gibi gelirse gözüne biraz daha koyarsın.

Musa Eroğlu, Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Kubat.

neşet ertaş , zülfü livaneli

sibel can, ebru gündeş

Demet Akalın,Gülşen

Pisman olan da var birsuru ama yapilarinda var evlilige duskunluk. Simdi gelip "yoo benim cevremde bilmem kac yasinda hic de evlilige yanasmayan kadinlar da var" diyecekler:)

Toplum normlari, gelecek icin tek alternatifin evlilik oldugunu dusunuyorlar.

Turk kafasi iste. Adamlarin tek amaci ev almak araba almak ve evlenmek. Gelecekten baska beklentileri yok.

(Simdi birileri daha ne olsun diye soracak sozumu dogrulayacak)

Evlilik kafasında olan varsa yesillendirsin..
Hep kadınlar hevesli olacak değil ya.

benim de nedense çevremdeki erkekler evlenme arzusunda hep.

türk kafası filan değil. bi yaşa gelince insan bazı şeyleri sorguluyor. Bazı şeyler istiyor. o yaştan sonra hala geleceği olmayan ilişki istemiyor. çünkü yaşlanıyor insan. bunu hissetmeye başlıyorsun. o noktada belli bi yaşa gelen ablalar vaktini boşa harcamak istemiyor. sadece ciddi düşünen ile vakit geçirmek istiyo. karşıdan o hissi alamazsa da sürekli vurgulyo. hatta evliliği şu aşamada düşünmüyorum diyen erkek arkadaşından anında ayrılıp başka birini arıyor. aşk filan da önemli değildir bu ablalar için. çünkü genelde daha erken yaşlarda aşkı filan bolca yaşarlar bi vok olmadığını aşk yerine düzenin huzurun sevginin ailenin daha önemli olduğuna kanaat getirirler. sıkıntı şu ki bu hayatı isteyen yaşıtı çoğu erkek çoktan evlenmiş oluyor ya da tabi ki de daha genç bayanlara yöneliyor. her erkek olmasa da geneli bu durumda. bi de aile heveslisi evlenmek isteyip düzenli hayat isteyen erkeklerin çoğu kadının geçmişini kurcalıyor. özgür yaşamış 30 luk ablalara da uymuyo. bunu sorun etmeyen erkek çok az ama rakip çok olunca ortaya böyle bi netice çıkıyor. olay bu benim gözlemlediğim kadarıyla.

aksine tanidigim erkeklerde (+27) var bu heves.
kadinlar artik "aman evlilik mi? pff bakariz yea" modunda.

Sunu bana biri soylesin, huzur eyvallah, aile eyvallah. Ama ask olmadan cok duygulu hamimlarimiz nasil bu adamla yataga giriyor, opusuyor, koklasiyor. Kulaga igrenc gelmiyormu?

30 yaşındayım, evlilik hala korkuyla baktığım konulardan. 26 yaş üstü kadınların hepsi evlenmeyi istemiyor kısacası, hele ki önüne gelen ilk kişiyle evlenmeyi kesinlikle istemiyor. işi gücü, kariyeri olan kadına da toplum baskısı var ayrıca, yok sanmak çok safça.

nafaka sevdası, türkçe bilen kadınlardan uzak durmak en iyisi.

istersen kansere tedavi bul evlenmeyince başarısız sayılmak ve toplum tarafından kabul görmüyor olmak.
28 yaşındayım aile büyükleriyle her konuşmam torun istiyoruz üzerine dönüyor. her telefonda aynı bok diye son 2 yıldır giderek azaldı telefonlaşmalar. her günden ayda bire düştü. 3 yıldır sevgilim vs. yok zaten nasıl evleneyim dersen direk bilmem kimin subay, doktor oğlu var. hiç anlaşamacağın heriflerle baş göz edilme çabası. her bayramda konu komşudan, akrabaya herkesin sorması. eğer evlenmezsen beğenilmemiş seçilmemiş olduğunu düşünmeleri.
baskı falan deme diyorsun da bazı insanların bunlardan etkilenmesi garip değil. bir de yalnızsın bir de bu baskılar var üzülebilirsin çok ve haffiften evlilik için delirebilirsin.

En büyük neden çocuk. Erkeğin bu konuda sıkıntısı yok ama kadın 30'lu yaşlara girince doğurganlık ve çocuğu yetiştirme anlamında sıkıntılı yıllara adım atmış oluyor.

26 yaş üzeri kadınlarda ve 30 yaş üzeri erkeklerde doğal olarak ciddi ilişki beklentisi var, bu da evlilik arzusu şeklinde yorumlanıyor. bu tip kadınlarda gördüğüm en büyük hatalardan biri hala ergen gibi erkeklerin peşlerinde koşup şımartmasını beklemeleri. Erkek ise bu kadar eforu yaşı ilerlemiş kadına hem yakıştıramıyor, hem de "bu kadar uğraşacak isem daha çıtırına oynarım" diye stratejik düşünebiliyor.

duygusal olmakta tek kıstas aşk mı?
30 yaşında kadınlardan gerçekten liseli ergenler gibi; kalpler, çiçekler, böcekler, elele tutuşmalı bakışmalı mizansenler filan mı bekliyorsunuz?
kadınların evlilik meraklısı olup olmamasından bana ne (ki evlenmeyi istemekte tuhaf olan nedir silah mı dayıyor kızlar alnınıza bunu da anlamadım ama) hakketen 30 yaşında böyle bir romans beklemek de rasyonel değil- asıl böyle davranıyorsa o kadından soğuma sebebi bence. o değil de sanki erkekler ay aşık olsam da ayaklarım yerden kesilse, ay ışığında serenad yapsam diye bekliyor arkadaş, kadınlar sırf mantık/maddiyat peşinde ? "olm bi evlensem de kirli donlarımı yıkayıp katlayan olsa" diyen erkek değil mi, aşk bunun neresinde ?
duygusal olmak içinde aile sıcaklığını, anaçlığı, şefkati, yalnız uyumamayı, anne-babasının mürüvvetini görmesi tatminini filan içeriyor olamaz mı?
üstelik "evlilik" hakikaten aşktan ibaret bir şey hiç değil. kadınım, hiç düşünmedim evlenmeyi ama düşünecek olsam ben bu adam aşık mıyım diye 1 kez sorsam bu adamdan eş olur mu baba olur mu sorusunu 10 kez, biz geçinip mutlu olur muyuz sorusunu 100 kez sorarım. aşk=mutlu evlilik sanki. aşk güzel ama ilişki başka şey, evlilik daha başka şey.
"Gayet isi gucu olan kariyer sahibi kadinlar" da evlenmedikleri sürece "başarısız" görülüyor buralarda, plazalardan ibaret değil hayat.
pişmanlık kısmına gelirsek çoook aşık olarak evlenen ve mutsuz olup ayrılan oranı mantık evliliği yapandan daha az değil, bunu istatistikler söylüyor. üstelik aşık olup başka bir şeye bakmadan evlenen bir de "ne o, çok seviyordun hani", gibi bir eleştiriyi de göze almak zorunda. Sırf bu yüzden eroinman eşinden 2 sene boşanamadı benim bi arkadaşım.
benim neredeyse tüm arkadaş çevrem yabancı, ben daha sizin tabirinizle evlilik meraklısı olmayan toplum görmedim, yemişim Türk kafanızı. Burada nikah olmadan hayat çok zor, adetlerimiz kuvvetli bunlar ayrı dert ama temelde bakıldığında tüm dünyadan insanlar biriyle ciddi ilişki içinde olmayı çook da önemsiyor ve bu beklentisi bir yaştan sonra oluyor. yetişkin hayatın evrensel bir parçası bu.

nerde o kariyer sahibi olanlar ? bi tane kekte ben varım evlenmeye hazır erKEK :) kadın = şeytan 26 27 sine kadar bütün erkekleri parmaklarında oynatıp yoruluyor bakıyorlar hepsi aynı bok :) tuttuğunla evleniyor tatmadığı duygu oda çoluk çocuk malum 26 ya kadar kırmış fındığı o saatten sonra yesin ayvayı kalk ayşe çocuğa bak kalk ayşe yemek yap ütü yap temizlik yap çocuğa bak emzir uyut ayşenin uykusu gelir soyun ayşe ufaklık uyandı onu uyut :) ayşeler saracak birazdan beni küfürler le ama kezban demeye dilim varmadı bi umut işte:p

Tüm kadınları aynı kefeye koyamayız, evet bir kısmı cidden daha çocuk yaşlarından itibaren evlilik odaklı yaşamaya başlıyorlar, okul, iş, kariyer tüm hayatları evliliğe endekslenmiş oluyor. Ama içlerinde evlenmek zorunda kaldığı için evlenenler de var, zorunluluk neden doğuyor. En birinci ve yeri doldurulamayacak sebep bence çocuk, çocuk sahibi olmayı istemek, henüz yaşamadan hissetmeye başladığı annelik duygusu evliliği mecbur hale getiriyor. İkinci sebep duygusal eksiklik, belli bir zamandan sonra insan yormadan, incitmeden beraber yürüyebileceği birisini arıyor, maddi olarak beklenti yok, etrafta baskı da yok, ama işte yerini dolduramadığın başka bir eksiklik var.


Sırf evlenmiş olmak için evlenenleri, aile baskısı ile evlenenleri, maddi kaygılarla evlenenleri bu saydığım maddelerin dışında tutuyorum.

Pişmanlık olayı da bizim toplumuzda çok geçerli değil, o pişman olan kadınların büyük çoğunluğu çocuk sahibi olduğu için, diğer bir kısmı da daha iyi bir alternatif yaşam şekli olmadığı için hayatlarına, evliliklerine devam ediyorlar. Bir yerden sonra evliliğe çok büyük anlamlar yüklemeyi bırakıyorlar. Olmuş olması gerektiği için oluyor. Bu yüzden bir çok kadının en yakın arkadaşı eşi değil, hatta eşi arkadaşı bile değil. Aynı evde yaşayan ama birbirinden uzak insanlar haline gelebiliyorlar. Ha günümüzde görücü usulüyle evlenmiş evliliklerinde 30-40 seneyi devirmiş, hala birbirlerine sevgi dolu bakan, 2 gün ayrı kalamayan bir sürü çift de var. Sevgi önemli evet, ama bazı şeylerle anlam kazanıyor. Tek bir şeye endekslememek lazım evliliği...

26 yaş üstü oturup stabil bir hayat istiyorlar sevdikleri kişi ile.

sen diyorsun ki takılalım birkaç sene ama seninle uzun dönemli düşünmüyorum. Kezban mantalitesinden nefret ederim, ama erkeğin bu düşüncesinin altında çok da beyaz sebepler yok. hayattan beklentisi evlilik, stabil bir hayat olan kişiyi bu beklentisi nedeni ile yaftalayamazsın.

beklentiler uyuşmuyorsa yolları ayıracaksın.

hayır.

evet.

evet
evlendikten sonra ehliyeti değiştirmedim (300 küsür lira istiyolar oha yani). ehliyette sıkıntı olursa diye o zamandan beri taşıyorum nüfus cüzdanını yanımda. ondan önce taşımıyodum.

bizim kimlikler gereksiz devasa bi de

Evet, ehliyette

evet hem ehliyet hem nüfus cüzdanı her zaman taşırım.
ikisindeki soyadım farklı. la noixin durumu gibi.

Değil, hatta birazdan hastaneye gideceğim ve bulamıyorum. Ehliyet geçiyor mu hastanede? (Kimlik yerine geçen belgelerden olduğunu biliyorum. Genellemeyle yorulmayın.)

Ehliyet cüzdanda ve hep yanımda. Nüfus cüzdanı arabada duruyor.

nüfus cüzdanım nerde bilmiyorum bile, çekmecelerin birinde. niye taşıyım hayvan gibi kağıdı ehliyet aynı işi görüyor her yerde.

Evet hep yanımda

bazı yerler ehliyeti adam yerine koymadığı için özellikle nüfus cüzdanı gerekecek bir iş olduğunda yanıma alıyorum sadece. onun dışında evde duruyor hep. telefondan dahi büyük kimlik, taşımak işime gelmiyor..

Evet yanimda

hayır, her gün taşımak için çok büyük. ehliyet taşıyorum.

hayır, nüfüs cüzdanı evde bir çekmecede. yanımda sadece ehliyet var.

Hep yanimda

Hiç yanımda taşımam nüfus cüzdanımı.

kendimi bildim bileli taşımam. ehliyet yetiyor.

Hemen her zaman.

evet

benim de hep yanımdadır

Devamlı taşıyorum popo cebimde, devamlı deforme oluyor. Her pasaporta polise vs gittiğimde bu ne böyle deyip kimliğimi çöpe atyorlar yenisini çıkarttırıyorlar zorla, ifrit oluyorum.

nüfus cüzdanımın kenarındaki süslü kısımları kesip bir kartlığın kapağına sığacak kadar küçülttüm. polis görünce "bu ne la?" diyor ama kartlığı gösterince "haa" diyorlar.

sorunun cevabı ise evet. hem ehliyet hem nüfus cüzdanı yanımda. nerede neyle karşılaşacağımı bilmediğim için.

Evet.

hem ehliyet hem nüfus cüzdanı taşıyorum yanımda. ehliyet'i kabul etmezler falan, garanti olsun.

Cüzdanım yanımda olduğu sürece eksiğim olmaz, pvc sebebiyle boyutu büyük ama ben söküp kenarlarını düzelttiğim için cüzdanıma rahatlıkla sığıyor.

ekmek almaya çıktığım zamanlar hariç, evet.

hayir degil, kart gibi yapsalar da kurtulsak artik carsaf gibi kart tasimaktan.

ehliyetim yok, kimlik yanımda hep o yüzden... ehliyeti alınca taşımam herhalde...

evet. bu yaşıma kadar kaybetmemiş olmam da tam anlamıyla mucizedir.

kimlik taşıma olayı benim için aslında biraz travmatik oldu. 15 yaşındaydım galiba, iki aylığına anneannemlerin yanına gidecektim. kimliğimi evde unutmuşum. sorun olmadı allahtan, hiç ihtiyaç duymadım. ama işte anam babam falan "oğlum manyak mısın kocaman adam oldun, kimliğin yanında bulunsun" demişti. sonra ben çok büyük, inanılmaz bir hata yapmışım da kimliksiz sokağa çıkarsam başıma bela gelecekmiş gibi davranmaya başladım. bakkala bile kimlikle gidiyom artık.

Evet, gecenlerde bir arkadasimda unuttum hatta, iki gundur onda. Tedirgin hissediyorum. :(

her şeyi unuturum kimliği unutmam. :D

beklemediğim şekilde çoğu kişi taşıyomuş. ben taşımıyorum, evde duruyor. ehliyet de yok zaten. öğrenci kartım yanımda oluyor ama üstünde kimlik numarası yazan. bu da yeterli bence. resmi bi işlem yapacaksam gerektiğinde o zaman alıyorum ama onda da unutuyorum işte bazen.

evet.

yep. gbt mi var, ne is?

Evet, her zaman yanımda.

mighty wallet kullanmaya başladığımdan beri hayır. içinde kenarları piç olmaya başlamıştı, ehliyeti aldıktan sonra bıraktım taşımayı. ehliyet illa oluyor ama. cilt no vs. lazım olursa diye de fotoğrafı telefonda duruyor.

evet. asla kaybetmem, bir yerde unutmam. yeri sabittir ve hep yanımdadır.

ehliyetimi tasidigim icin nufus cuzdanimi hic yanimda tasimam.

Ehliyet diyenler 30 yaş altı olmalı. Biz eskilerin ehliyetinde tc kimlik no yok ve resmi olarak tc kimlik numarası taşımak gerekiyor.

(bkz: bir gunluk olarak duyuru)

valla günlük deneyelim terapi diyelim :)

evrendeki yerimizi dusunmeye calis. Yani koca bimilyarlarca galaksiler arasinda ne kadar kucucuk variz ve en buyuk sikintilarimiz uzuntulerimiz bile aslinda anlamsiz. :)

Slow müzikten uzak dur, kendine meşgale bul, hayat kısa, kimsenin hayatı mükemmel değil.

www.youtube.com

peki Wilhem bu gezegenler de benim kadar kötü hissediyor mudur, onlar da bizi görüyor mu :)

imex syndet öneririm. sebamed'e oranla daha iyi.

serkis barış zamanında nilera'yı önermişti, yağlanma problemim geçmişti. 4-5 arkadaşıma daha önerdim memnun kalmayan olmadı şimdiye kadar. (frambuazlı olanı)

Arifoğlu, lavanta sabunu.

Teşekkürler,

Sabun yerine sıvı jel olanlardan almak daha mı iyi yoksa gereksiz daha mı pahalı?

tam da sabun kullanma diyecektim. bence jel tonik ve krem al
toniğinde matlaştırıcı olsun böylece cildini zaman içinde dengelersin.

Ben de sabun yerine jel falan satın almak istiyorum. Bunun için öneriniz nedir?

Nilera okyanus sabunu. Eczaneler sipariş üstüne getirir.

her zaman yapıyorum çünkü yalnızım.

evet gecirilebiliniyor.

konser, sinema, tatil vs. yurtdisina giden cekirdek arkadas grubu oldu. hani bunlarin gitmesi benim guzel vakit gecirmeme engel degil sonucta. daha uretken oldum diyebilirim. kendimi bol bol dinleme vaktim oluyor ve daha cok proje cikiyor.

bence ülke gençliğinin önemli bir bölümü tek başına kaldığında osbire yöneliyor. bence yani

En son haziranda tek basima bodruma gittim bi hafta takildim
en son 1 ay once tek basima sinemaya gittim goreviniz tehlike 5i izledim.
genelde tek basima alisverise cikarim ki en son gecen hafta ciktim

Spor tek başına zevkli, yürüyüşe hep tek başıma giderim, tek başıma bisiklet sürerim. Tek başına alış veriş yapmak da güzel. Bence her insanın zaman zaman yalnız kalmaya ihtiyacı var.

AHAHAHAHH :D ulan.

Sinemaya genelde hep yalnız giderim. Alışverişe zaten öyle. Konsere bazen kardeşim ya da arkadaşlarımla, ama dinlediğimi dinleyen yoksa kendim de...

Geçen yaz Birleşik Krallık içinde tek başıma tur attım gezdim dolaştım.

Evde film izleme, internet vs. her şey zaten yalnızken yapılıyor.

Genel olarak başkalarıyla uyuşmak, birlikte bir şeyler yapmak daha zor geliyor çünkü zevkler renkler çok değişiyor. Ayrıca pek başkasını beklemek de istemiyorum, istediğim anda kendim istediğim şeyi yapıyorum. Ama kafa dengi birkaç dostumla bir şeyler yapıyoruz tabii.

edit: evet yürüyüşü de kendim yapmayı seviyorum. Bazen kulağımda kulaklıkla, bazen kulaklıksız(gece geç ya da sabah erken sessizlikte) kendim yürümeyi dolaşmayı hayal kurmayı çok seviyorum.

tek başıma alışveriş yaparım. tek başıma sinema, tiyatro, konser gitmem.

tek başıma alışveriş yapmayı seviyorum. tek başıma bir cafeye gidip saatlerce ders çalışmayı, kitap okumayı, çay kahve yudumlarken insanları seyretmeyi ve onları incelemeyi seviyorum. onlar hakkında düşünmek beni rahatlatıyor. sonra insanların ne kadar dertli olduğunu görüp dertlerime bakıp kendime gülümsüyorum. onları izlerken kendi dertlerime çözümler düşünüyorum kimi zaman. böyle gider bu. en son sanırım tek başıma bir hafta içinde gittim, bimekse gitmiştim. iki hafta içinde de ders için bi cafeye oturdum.

arkadaşlarla da güzel vakit geçirilebilir ama tek başına olmanın keyfi de bir başka. henüz tek başıma sinemaya, tatile, bir konsere vs gitmemiş olsam da bir gün bunları da yapabileceğime olan inancım tam. eminim güzel geçeceklerdir.

Alışverişi tek başıma yaparım mutlaka, bir de film izlemeyi seviyorum. Kimseyi sıkıyor muyum diye düşünmemiş oluyorum böylece.

yalnız konsere hiç gitmedim. ama sinema, tiyatro yalnız daha çok seviyorum. alışverişe de yalnız gitmeyi severim.

Söylediğin her şeyi neredeyse daima yalnız yaparım. Değişik hissetmiyorum. Nötrüm.

hep yalnızsan veya alıştıysan sorun yok da.
kaa dengi birileriyle olmaya alışınca sonra yalnız olmak zor geliyor.
ben mesela alışverişi hep tek yaparım ama bir yandan da kulaklıktan telefonla arkadaşımla konuşurum. arada müsait olmayınca, konuşmadan yapmam gerekince bi an üzülüyorum.

pek arkadaşım olmadığı için yalnız yapıyorum bu aktiviteleri genelde.

sinemaya, tiyatroya tek gitmeyi sevmediğim için aylardır (tiyatroya yıllardır) gitmedim, en son ailemle gitmiştim.
bu yüzden çok görmek istediğim filmlere bile gidemiyorum.

Adamın depresyona girecek pek zamanı yok, bir an önce yaşama tutunması gerek(yoksa ölecek). Büyük ihtimal onun da eğitimini veriyorlardır astronot olmak için eğitirken, hızlı karar verebilen, psikolojisi daha yüksek, duygusal olarak stabil olanları kalıyordur.

Ki adamla çok hızlı iletişime geçiyor nasa, o olmasa girebilirdi. 4 yıl sonra anca onlar tekrar marsa geldiğin iletişime geçerim diye düşünürken, 3-4 ayda iletişime geçiyor. Hatta tarla patlaması haricinde her şey yolunda gidiyor adam için.

---spoiler---

zaten mars'tan kurtulduğu ilk anda, koltukta ekiple konuşurken ağlıyor, bu da depresyonunu bastırdığını ve sonunda bunu orada dışa vurumu olarak yorumlamak daha yerinde olacak sanki. ayrıca, depresyon olması ihtimalini azaltan sebep, sürekli bir iletişim kurma durumu var. onca insan kurtarılması için çalışıyorken, ekip milyonlarca kilometre yoldan geri dönüp onu alacağını biliyorken, daha neyin mızmızlığını yapıp depresyona girecek arkadaş?

---spoiler---

benim merak ettiğim kitapda girdiği veya gireceği depresyonu nasıl atlattığı vs işlenmiş mi? benim için önemli olan o zaten mesela.. onu merak ettim en çok.. istediğin kadar eğitim al hacı.. marsın ortasında göt gibi kalmışsın seni fark edebileceklerini de ummuyorsun fazla.. kafayı yersin.. belki adamın geçmişi çok sağlamdır falan manyak badireler atlatmıştır ondan dayanmıştır işte onlar falan var mı kitapta?

o kadar merak ediyorsan git kitabını oku diyen çıkabilir.. kitabın fransızcasını nereden bulurum? bari fransızca oliyim de fransızcam gelişsin.. ebook falan da olur..

www.amazon.fr

fransızcası.

---spoiler---

Adamın bir amacı var, hayatta kalmak, kafasını çalıştırıyor, bir şeyler üretebilmek için fiziksel enerji harcıyor. Kendine göre bir çıkış yolu var, onun için çabalıyor. Aynısı bu dünya için de geçerli, bir hayalin, gerçekleştirmek istediğin bir amacın, yapman gereken işler varken depresyona girmen pek olası değil. Ben sadece adamın beslenme sorunu yüzünden fiziksel olarak daha çok düşmesini beklerdim. Onun dışında güzel film.

---spoiler---

''bir hayalin, gerçekleştirmek istediğin bir amacın, yapman gereken işler varken depresyona girmen pek olası değil.''

işte bu söz doğru değil.. depresyona girersin hemde manyak gibi girersin ama bir çıkış yolu, bir sistem geliştirirsin kendince.. filmde adam marsın ortasında vücudundan demiri çıkarıp kamera karşısında oturduğunda 'hollywood tipi aksiyon adamı' moduna giriyor.. kitapda bu olay nasıl işlenmiş onu merak ettim işte.. adamın geçmişine falan nasıl değinilmiş vs? yanlış hatırlamıyorsam adamın geçmişini de bilmiyoruz.. ailesi falan var.. yetim falan da değil.. normal büyümüş 'ben botanikçi olayım hacı' demiş biri gibi göründü gözüme..

Torpilin yoksa zor değil imkansiz, evet.

torpilsiz, sıradan vatandaş iki arkadaşım, azimle çalışarak, bir yıl arayla tüm aşamaları geçip kabul edildiler. kpss puanım olmasına rağmen ben korkumdan deneyedim bile, içimde kaldı.
tabi bu arkadaşlarımın tarih ve siyaset bilgisi epey iyiydi.eğer gerçekten istiyorsan, sistemli bir şekilde aşama aşama sınavlara hazırlan. yapabilirsin.

kpss için rakibin beyinli adamlar olacak öyle düşünmekte fayda var, 80 sağlamak kolay, ötesi zor.

çok ciddi çalışma, tavsiyem budur. yds için önden TOEFL falan deneyebilirsin mesela, en azından hem seviyeni öğrenmiş olursun hem de aldığın puan yüksek ise, yds denkliğine başvurursun. bu da işin %60'ını temizleme anlamına geliyor.

Hayır çok zor değil, hiç bir torpili olmadan giren insanlar tanıyorum. Yds'ye çalışmaya şimdiden başla, son ana bırakma, Yds seni 2-3 adım önde tutar. Kendine güven, hiç bir torpili olmadan kaymakamlık sınavını kazanan insanlar var.

torpilsiz giren tanıdığım da var. görüşme toplam da 4-5 ay sürüyor demişti. arkadaşımın anlattığı kadarıyla baya sıkı bir süreç. mesela başbakanın türkçe konuşmasını anlık ingilizceye çevirme, ingilizce konuşmasını da anlık türkçeye çevirme var demişti falan. ikili görüşme de muhabbet havasında geçti demişti. benim giren arkadaş boğaziçi mezunuydu ama alınanlar içinde hacettepe gazi falan da var demişti. "torpilsiz imkansız" laflarına bakma. bence ciddi bir çalışmayla girebilirsin.

imkansiz degil ama cok zor. torpil varsa kolay tabi.
sinav cok zor, hem mesleki hem de yabanci dil bilgi-becerisi olarak beklenti cok yuksek. ve hep en iyiler basvurdugu icin rekabet de cok acimasiz. cok cok iyi hazirlanip girmek lazim.

yds sonucuna göre B grubundayım şimdi napmam lazım.

katılmıştım.

kpss den puan aldın ya. hah onu gec. bide kendileri eleme yapıyor aynı kpss gibi. ondan sonrasını bilemiorum. geçemedim.

önce dil sonra bilim sınavı sonra da mülakat olacak. oturup bütün bölüm derslerine tekrardan çalışmak lazım. bölüm ingilizce değildiyse her terimin ingilizce karşılıklarını vs de öğrenmeye çalışın.

e
sadece sarma tütün.

ne yazık ki içiyorum.

h. hatta hiç içmedim dokunmadım bile

h, içmiyorum.

içmiyorum.

h.
14 yaşımda yarım sigara içtim, o kadar. Onu da içemedim, sıkıldım, attım.

h.
cigara sucks.

hiçmiyorum.

evet. belki 34 yasında bırakırım.

h

H

H

arkadaş çevrem sayesinde her 10 kadından 7-8'inin sigara içtiği kanısına varmıştım. belki hala öyledir bilmiyorum ama bu mini anket beni sevindirdi.
ileriye dair bu konuda kaygılarım vardı. sigara içmeyen biriyle asla yapamayacağım için bazen umutsuzluğa kapılıyordum.

h

H. İcmiyorum

h, nefret ediyorum kokusundan vs.

h

son bir yıldır h, ondan önceki 12 yıl e

H, hiç içmedim, nefret ediyorum.

h

turkcesini degil ingilizcesini dusun ben oyle cozdum.
left - sol elini acinca L harifini aliyor oradan aklimda kaliyor.
turkce sag sol denince kafam karisiyor :/

edit: neden olur demissin son cumleyi okumamisim ayem sori biradirim.

şu başlığı bir okuyun

disleksi

eksisozluk.com

beyler adam neden olur diyor nasıl aşarım demiyor.

Yolda bir aracı geçmek için ne yaparsın? Sollarsın. Oradan aklına gelebilir.

Dövme yaptır:)))

Ben de karıştırıyorum, çocukluğumdan beri karıştırırım. Elimi kalem tutuyormuş gibi yapıyorum hemen, araba kullanırken sıkıntı olabiliyor evet, ama kafaya takılacak kadar büyük bir sorun değil bence. Bu durumu yaşayan bir sürü insan var.

Neden kısmına cevap olarak;

6 yaşına kadar öğrenmeyen insanlar sonrasında hep zorluk çekiyor gibi bişey okumuştum. Ne kadar doğru bilemem.

valla ben hangisi olduğunu bile unutuyorum. nedenini disleksi başlığı iyi açıklamış.

hatırlama yöntemimi ise dolmuşta inmek için söylenen "sağda inecek var" sözü :/

araç kullanmıyorum şu an ama gerisi aynı bende de. zamanında üstüne basa basa öğrenemediğimizi dusunuyorum. cunku 3,5 yasındaki yeğenim sağını solunu anında gösterebiliyor hatta bunu bu hafta gördüm ve hayıflandım :/

yalnız değilmişim, aynısı bende de var. özellikle arabada çok sıkıntı, sola dön diyince biri napcağımı bilemiyorum. elikası+1, kalem tuttuğumu düşünüyorum o zaman çözülüyor. nedeni de yokmuş onu da öğrendik. sanırım çözüm de yok.

oha bütün sözlük dökülmek için bu duyuruyu bekliyormuş adgadafda

bu arada cevap olarak da cokponcik+1 diyorum

Üç boyutlu hayal edebiliyorsan her şeyi ve sağ sol elini ayırt edebiliyorsan, kendini sağına soluna bakacağın şeyin/yerin önüne koyarak hayal et. Ben sokağın başına koyuyorum kendimi falan öyle anlıyorum.

bende de tam olarak ayni olmasa da buna benzer bi sorun var. sol elin hangisi denildigi anda aninda cevap verebilirim ama birine yol tarif ederken oranin sol oldugunu bile bile solu gostererek burdan saga falan diyebiliyorum nedenini cozebilmis degilim.

Tam olarak benimki gibi degil de devamli olarak boyle bi probleminiz varsa dikkat eksikligi hiperaktivite bozuklugu (dehb) olabilir. Arastirip belirtileri kontrol edebilirsiniz.

göz filmi çektirmeyen yerden uzaklaş, devlet hastanelerindeki doktorlar komedi aq, en son gittiğim doktor uyu geçer diyip yolladı beni.

Özel hastane, devlet fark etmez. Doktor araştır. İyi doktor bul ona git. Özelde de kötü doktor denk gelirse makineye sokar, ölçüm yapar, iki harf okutur, muayene 2 dakika sürer, yazar gözlük numarası bitti gitti. Üzerine para verdiğinle kalırsın. Özetle iyi doktor araştır, ona git.

bloons

(bkz: kingdom rush)

dota 2 rebornde tower defence oyunlar var.

Kingdom Rush +1
Gem Craft

Tower Defence türünün kralları bu oyunlar

Warcraftdaki gibi towerdefence oyunu gelmedi daha, dota 2 de custom mapler var ama element td gibi bir şey yok

Ayağını debriyajdan hızlı çektiğin için olabilir.

2-3 arası dişli de sorun olabilir. göstermekte fayda var.

@elikası diğer viteslerde olmuyor ama, debriyajım fena değildir.

senkromeç veya baskı balata ile ilgili olabilir. eger kalkıs sırasında debriyaj yukarıda kavrama yapıyorsa ve silkeleme yapıyor ıse debriyaj sorunu vıtes gecıslerı sırasında ses zorlanma vs gıbı seyler ıse sanzıman

30M var ona binebilirsin, taksi ile gidebilirsin 10 lira filan tutar.

Yürümeyi seviyorsanız ve aceleniz yoksa dümdüz aşağı yürüyerek gidebilirsiniz, keyifli oluyor.

@acemi ankara bizzat ayağına kadar getirip kendisi mi veriyor bunları hocam?

Bilkent'i.

kurum sınavlarını. <3

annem orda. o yüzden.

Ağustos ta bile üşütüp hasta etmesini. Onun memleketi oluşu, özellikle İzmir'e dönüşü.

En geçerli sebep Anıtkabir orada.

Ankara devlet tiyatrosundan oyun izlemeyi, en çok da akün sahnesini severdim. Oyundan sonra akünden çıkıyorsam kızılaya, küçük tiyatrodan çıkıyorsam sıhhıyeye yürümeyi severdim.
Bir de 230da iken tandoğandan bahçeliye gelene kadarki yol boyunca evleri izlemeyi severdim. O semtte genelde tülsüz perdesiz olurdu evler.

Raylı sistemler arası aktarma yapmanız için çıkıp tekrar kart basıp girmenize gerek olmamasını unutmuşum.

Senin gibilerin olmayışını. Olsa da Ankaragüçlüler sağlam dövüyor. Zaaa diyeni görünce ise fiziksel/psikolojik herhangi bir zarar vermeden onu şehirden soğutuyoruz, ekmek bile vermiyoruz, otobüs bileti satmıyoruz. Yürüyerek dönüyor İstanbul'a pezevenk. Dönüşünden soğuyor.

Sakarya gibi bir yere sahip olması olabilir sanırım. Siz İstanbullular'ın sevdiği yerler genelde elit hissettiğiniz, herkesin sizin köpeği olduğu yerlerdir. Tatil beldelerinde de İstanbullular'ın 40 kilometre öteden tanınması gibi. Ankara, hele hele Sakarya kesinlikle öyle değil. Yan masanızda pazarlık yapan bir pezevenkle emektar hanımefendi olabilir, ama size sataşmaz. Xxxxsmall Adidos ceket giyen grup olabilir, ama sevgiline pek sataşmaz. Halkın halk olduğu yerdir Sakarya. Güvercini dışında zarar veren olmaz, o da omzuna çarpar.

Ankara'yı sevmek, şehirde sevilecek tek şeyin Ankara olduğunu bilmektir.

Kendisini, komple seviyorum Ankara'yı, sevmeyen ölsün.

Ankara'lilarin buyuk kisminin hala orada olmasini ve benim ankara'da yasamayisimi seviyorum.

Bazı sokaklarını çok seviyorum. Yemyeşil, yokuşlu, cumhuriyet dönemi mimarisindeki apartmanları olan. Yürümeyi en sevdiğim şehirlerden biri sanırım. Üniversite döneminde gittiklerimi, yaptıklarımı dolaysıyla anılarımı seviyorum.

Mecburen yaşıyorum ama Eryaman 1. etabını seviyorum

Pınarbaşı Maraş yolu üzerinde, Ankara'dan direkt Maraş otobüslerine binip Pınarbaşı'nda inerbilirsin.

www.onlineterminalim.com

seyahat.yandex.com.tr

Malatya arabalarina bi sorar misiniz?
Selam da soleyin Pinarbasi'na..

Kahramanmaraş ve Malatya yolunun ayrıştığı yerdir Pınarbaşı.

Not: Köyüme çok yakın, özledim ulan şimdi.

ne kadar da seveni varmış meğer, sizin yerinize de 1 bardak çayını içerim gittiğimde.

cevaplar için teşekkürler.

yok yahu o kadar değil daha. pencere filan kapalı olsa yeter. ben gayet şort, tişört oturuyorum evde. haftaya da biraz artıcakmış sanırım zaten sıcaklıklar.

bizim de merkezi sistem ama bana kalsa ben de açmıştım
kışlıkları da çıkarttım. yorganımı da çıkarttım sıcacık yatıyorum :D

Ben hala akşamları üzerimi örtmüyorum yatarken, evin içi gayet iyi. Kışlıkları çıkarmadım, aklıma da gelmedi. Kaldı ki çok üşürüm. Yazlık ayakkabılarla vedalaştım o kadar. Akşamları dışarısı serin oluyor evde çorap giymeye başladım ama daha kalorifer için filan çok erken bence.

kışlık kıyafet ve kal0rifer için erken henüz.

haftaya daha sıcak olacakmış havalar. şu an dışarısı baya soğuk ama paniğe gerek yok henüz :)

ev içinde giymelik uzun kolluları ve eşofman altlarını çıkardım, hırkamı yıkamıştım kurumamıştı onu kurutmak için kombiyi açtım dün ama normalde açmazdım. yazlık yorganla yatıyorum zaten iki üç haftadır.

şu havada kalorifer açtırmaya çalışırsanız gülerler yalnız.

haftasonu kışlkları çıakrıcam da yazlıkların tamamını kaldırmicam. kasım'a kadar güzel hava yine olur. geçen sene 1 aralık'ta kısa kollu giyiyodum yine

ben hayatta giremem baya soğuk oluyor

girilir

ben izmir'de giriyorum, kıbrıs buradan çok daha sıcak rahat rahat girersin.

Geçen sene 10 ekim'de Akdeniz gayet sıcaktı, bu yıl daha sıcak gidiyor havalar. Bence öğlen 12- 1 gibi rahat girilir.

deniz suyu sıcaklığını öğren, 19-20 derece üzeriyse girilir.

benimkiler ince telli/boya yok. milk shake conditioning whipped cream diye bi ürün var. duştan sonra kurumuş saça sürüyorum. yumuşacık oluyor ve çok güzel kokuyor. kuaförlerde satılıyor.

Elseve'in bakım yağı var, uzun zamandır bu kadar işe yarayan bir şey kullanmadım. Sayesinde saç kremini tamamen bıraktım. Fiyatı da gayet ucuz, kokusu muhteşem, her yerde bulabilirsin. Saçlarımı yıkadıktan sonra, ıslakken, henüz taramadan, 3 fıs elime döküyorum saçların diplerine değdirmeden tüm saçıma yayıyorum. Hem çok kolay açılıyor, hem çok güzel kokuyor hem de parlatıyor saçları, bir denemekte fayda var.

gliss ultimate oil elixir sıvı saç kremi kullanıyorum

argan yağı ya da hindistan cevizi yağı sürüyorum ben de. geneld argan ama. sürüp kafamı sarıyorum. gece öyle yatıp sabah yıkıyorum mesela. ya da evde olcaksam sabah sürüp gece yatmadan yıkıyorum. elsevein krem olanı var bende de. tarçınlı bi kokusu var o da güzel. diplerine değdirmeden ondan da sürüyorum duştan çıktıktan sonra bi damla ıslakken. sonra tarayıp yağı dağıtıp öyle kurutuyorum saçımı. saçım baya parlak ve yumuşak. boya var, koyu bakır/kızıl gibi ama yıpranma yok. sadece gür değil saçım o da yapısal ve ince telli olduğundan sanırım

Goruyorum. Hep gorurum. Ne siklikta uyuyursam o siklikta da ruya goruyorum.

bir ilaç kullanıyorsan bu normal.

Kullanmıyorum

Ben hep görüyorum, sağlıksız uyuduğum zamanlarda görmezdim. Bu yüzden rüya görmenin iyi bir uyku ölçeği olabileceğini düşünüyorum.

Ha dolu mide ile yatıp halk arasında karabasan görme gibi tarif edilen rüyalar değil tabi :)

normal

her gece rüya görürüz zaten. sabah kalktığımızda hatırlamayız. bazılarını hatırlarız. eğer her gece gördüğün rüyayı hatırlıyorsan iyi uyumuyorsun demektir. bunun nedeni ise psikolojik olabilir veya uyuduğun ortam sağlıklı değildir, sık uyanıyorsundur vs.

antidepresan kullandığım için sanırım, neredeyse her gece, hatta bazen gecede 2-3 kez, aşırı gerçekçi rüya görüyorum. gündüz yorgun, dehşet içinde uyandığım da çoktur. film izleme ihtiyacı duymuyorum rüyalarım sayesinde.

görüyorum. hatta olayı abartıp rüyamda komik bir şeyler görüyorsam gülme, korkuyorsam ağlama gibi şeyler de oluyo. hatta dönem filmi çeker gibi siyah beyaz ya da sadece parlak canlı renklerden oluşan rüyalarım oluyo.

aslında sürekli rüya görüyoruz ancak hatırlamada farklar olabiliyor. rem uykusunda uyanırsanız rüyayı hatırlıyorsunuz, yoksa unutuluyor. ama rüya görmek güzeldir, takip ederseniz bilinçdışınıza dair yeni şeyler fark edebilirsiniz.

Evet, rüyasız uykum yok sanırım. Bence bilinç altıyla ilgili benimki fazla kalabalık, ben buna yoruyorum. Bazen çok yorucu olduğunu hissediyorum, zihnen yani, insan ister istemez etkisinde kalıyor çünkü.

çok nadir rüya görmeden uyanırım. tek gecede hatırladığım rüyalar bazen 4'e bile çıkabiliyor. normal bir durum.

3. caddede varuna gezgin'in tam karsisinda vardi.

Trackthekey nette arat bulursun. Sahipleri çok tatlı insanlar.

Bende internette araştırıp gittim, en iyi tavsiye edilenler Numara13 ve Apartman06 okuduklarıma göre. Ben Numara13'e gittim, bulmacalar ve dekor gayet güzeldi. Gayet keyifli bir evden kaçış mekanıydı.