Lenovo'nun ucuz ürünleri var, bence fiyatlarına göre kaliteli. Freedos olarak da geliyor, kendin kurarsın ne istiyorsan. Mesela ben dediğin işlemler için G5030 modelini almıştım(4gb ramli olan), sadece internet amaçlı kullandığım için yetiyor. 700 civarı bir fiyatı vardı birkaç ay önce. N11, Gittigidiyor gibi yerlere bakabilirsin.

Bütçen daha fazlaysa daha iyi modeller öneririz tabi.

Ya belli bi butcem yok ama kullanmayacagim bi kapasite icin fazladan para vermek istemem tabii.

Bakayim lenovoya

bugün şok markette çocuk "abi 699 liraya laptop var lenovo kaçırma" dedi. bi ona bak bence.

muse'la filan yapsan?

wix.com

wix yukarı aşaa banner koyuyo. tercih etmiyorum o yüzden

www.templatemonster.com

über şahane haber! çok tenk yuu :)

html5 tabanlı bir şey yapamıyor musun? flash'ın ömrü çok da uzun görünmüyor...

html5 tabanlı dediğin, burası gibi düz, basic site mi?
o hali hazırda var zaten. yıllar önce kastirip 1 gecede yapmıştım.
artık demode geliyor ama

ben bu arada kullanıcı olarak söyleyeyim flash siteler bana acayip itici geliyor. html 5 ile acayip işler çıkarılıyor artık.
örnek olsun diye şurda dursun : www.ebizmba.com

html5 artık flash'ın ömrünü tamamlamasını sağlayacak, uzun vadede tamamen piyasadan silecek yeni bir standart...
flash gibi kasmadan, sürekli açıklarla sorun çıkarmadan, çökmeden, güncelleme gerektirmeden tarayıcıların kendi içlerinde çözerek video-ses ya da uygulama çalıştırmasına olanak sağlıyor. flash'ın yaptığı her şeyi yapabilir, çok daha iyi performans alırsın ancak henüz tam yaygınlık sağlayamadı...

yıllardır mecbur olmadıkça flash tabanlı sitelerden koşarak uzaklaşırım bu arada, düz html-php siteler bile daha iyi.

flash ben de önermem. html5' yönel derim. yıllar önce kastırıp yaptığın muhtemelen düz html tasarımdır.

flash öldü. başımız sağolsun. en son ne zaman tamamı flash bir web sitesine girdiniz?

html 5 in düz html den farkı nedir ki? evet benim yaptığım düz html idi sanırım. nvu diye bir programda yapmıştım.
çalışmadığım yerden sordunuz, biraz araştırayım bakayım neymiş bu html5

evet baktım. bu arkadaşın tamplateleri indirsem, nerde yapabilirim siteyi peki? frontpage? nvu? vs?

şehir?

Aynı durumu kısa bir süre ben de yaşadım. İş için gitmiştim, dolayısıyla işe başladığımda bir süre sonra arkadaş edindim. Onun dışında ev arkadaşlarım o ülkedendi, onlarla anlaştım. Ama en genel tanışma yolu oranın dil kursları idi, dil kurslarından insanlar uluslararası geniş bir arkadaş çevresi ediniyordu.

Ek olarak Türk tanımak istersen, "Bilmemnerede yaşayan Türkler" diye facebook grupları oluyor ve onlar ara ara eğlenceler düzenliyorlar. Siz de az çok Türk yaşayan bir şehirdeyseniz, oralara üye olup bakabilirsiniz.

bulunduğum yerin önemi yok diye belirtme gereği duymamıştım.

romanya/oradea

çok basit hakikaten, couchsurfing event'lerine katıl. büyüklüğüne göre senin gibi 5-40 kişi olacaktır, hepsi tanışmaya anında hazır, hepsi süper kaynaşılabilir.

bulamadım şimdi de en beğenilen entrylere girmiş, bu konu ile alakalı almanya da yaşayan ilk başta yalnızlık çekip ortama uyum sağlayan birini anlatan bir entry vardı. o entryi bulabilirsen sana yol gösterici olabilir.

couchsurfing +1

erasmus partileri

Kafanin uyusabilecegi insanlarla eve cik.

abi işe/okula gitmiyor musun? yabancı yerde insanlarla kaynaşıp enseye şaplak moduna girmek kolay değildir tabii ki, bunun için canını sıkma ama konuşacak/görüşecek kimsem yok diyorsun. bulunmak zorunda kaldığın, insan içeren ortam (ki en basidi okul-iş işte) yok mu? niye gittin sen oraya? :)

yani sorun insanlarla iletişim kuramamak mı, iletişim kurulan insanları yakın bulmamak/onlarla yakınlaşamamak mı yoksa insan görülebilecek hiçbir ortam bulamamak mı? önce bunu çözmek lazım sanki.

dans kursları... tek geçerim...
bilhassa tango. hem deli eğlencelidir, hem erkeklere hitabeden bi danstır, hem aktivitesi boldur. haftada 1-2 gün kurs, 1 gün pratik çalışma, en az 1 gece de milonga (tango geceleri)

couchsurfing +2353452524523432432

gittiğim ufacık şehirde bile milyon tane çok iyi arkadaşım oldu, 2 tanesi en yakın arkadaşım, 1 tanesi de sevgilim oldu. şimdi türkiyeye döndüm kimsem yok, ne zaman oraya ziyarete gitsem de sosyallikten nirvanaya eriyorum.

kısacası, çok güzel arkadaşlıklar doğabiliyor couchsurfing'den çünkü genelde herkes aynı dertten muzdarip oluyor.

deil benim ictigim gunde 4.5 litreyi buluyor. bi zararini gormedim, aksine gayet guzel hissediyorum. herkesin metabolizmasina ve su ihtiyacina gore degisir tabi bu konu. ortalama 3 lt. 24 saat icin gayet sahanedir.

bünyeye bagli bu biraz ama 3 litre fazla degil gibi geldi bana.

5 litreleri görüyorum, daha bi zararı olmadı

böyle bişe var diyolla : (bkz: potomani)

1-2 tane de maden suyu içersen mineral kaybını azaltması için bir zararı olmaz bence(içmesen de olmaz kolay kolay). benim de geçebiliyor 3 litreyi(üstüne nescafe-maden suyu gibi şeylerle 1 litre daha sıvı tüketiyorumdur)

kişiden kişiye de değişir bu durum. spor yaparken terlersen, su kaybedersen daha çok içmen normal. kiloluysan, vücudun normal birisinden büyükse de ihtiyacın daha fazladır, yine normal.

su zehirlenmesi diye bisey var ama 3 litre civarindan sonra tehlikeli diye biliyorum. vucuttaki tuz orani dustugunde beyin ayni tuzu almak icin daha cok su cekiyor, hucreler sisip kanama oluyor-mu$.(onun icin su yerine powerade).
tabii bu 3 litreyle olacak sey degil.

normal insanlardan daha yapılı değilim. 1.63 boya 48 kiloyum. Spor yapıp terlediğim bir durum yok ama gün içinde tatlıyı da tuzluyu da fazla tüketiyorum, dolayısıyla sanırım hem susamamda etkisi oluyordur hem de bahsettiğiniz tuz dengesinin korunmasına belki yardımcıdır. umarım.. hücreler şişip kanlanmasın inşallah :D

bünyeye, işinize, yaşam tarzınıza göre değişir. idrarınız kokusuz ve idrarınızın rengi normal olmalı bunun için de belki 1 litre belki 3 litre içmelisiniz.

ayna tutucularla da olur (google dan "ayna tutucu" diye aratabilirisn) çift taraflı 3m bantlarla da olur.
ayna tutucu daha şık bi çözüm tabi. lakin matkap filan lazım

ilişki bi yere gitmiyodu. iletişim sorunu kitlemişti ilişkiyi yani. yardım almayı kabul etmedi karşı taraf, ayrıldım. öyle gitmezdi

1.5 sene sayılmaz mı? sayılır. uzak mesafe ilişkisiydi, bitirmeye çalışan taraf bendim, "sabret" diyen oydu.

üniversiteye başladıktan sonra sanırım ortamın da etkisiyle, "ben şimdi hayatımı bunu bekleyerek mi geçireceğim?" diyerek terk etti bir anda.

terk ettiği güne kadar harika geçiniyorduk ve 1.5 yıl boyunca, ciddi söylüyorum, bir kez olsun onun yüzünden delirdiğimi, onu kıskandığımı, tripleriyle uğraştığımı hatırlamıyorum.

rüya gibiydi resmen. dünyanın en kaprissiz, anlayışlı, zeki hatunuydu benim için. allah belasını versin.

ya da vermesin, iyi kızdı, mutlu olsun ne diyim.

2 sene ve 5 senelık ılıskılerım oldu. Her ikisi de ilgisizlik yüzünden bitti.

zaten olmuyordur. o kadar yürütülebilmiştir ama gitmiyordur yani. beklentiler farklıdır..

alışkanlıkla sevgiyi ayıramıyor bazen insan yıllar içinde.
bunu fark edip ayrıldık.

o "uzun" süre boyunca biriktirdiğim herseyi kustum ben. o da tabii... aslında en basta farkettigimizde problem etmeyeceğimizi düşündüğümüz farklılıklarımız gun be gun batar oldu.
Sen ( o da tabii) zamanla "bu benim" deyip kaybetme korkun kalmayinca değiştirmeye çalışıyorsun galiba. önem sırası değişiyor..
ve bak diyorum; ailesiyle anlaşamıyorsan o iliski bir yerde kopuyor.

2 senelik bir ilişkim var ayrılmadık ama eğer ayrılırsak kesinlikle monotonluk , ilgisizlik yüzünden olur. çünkü zamanla sevgi ve alışkanlık artıyor ama başlarda ki elde etmeye çalışma etkileme, süpriz fln kalmıyor. evli mantığı cepte diye düşünüyor.

bi yere gitmemesi. 4 senelik uzak mesafe ilişkisiydi ve yakın bir gelecekte beraber olma ihtimali, görebildiğim hiç bir çaba yoktu.

bu erkek veya kadin olduguna gore degisir. ben erkegim ve sebebin artik birey olmak istememdi. 3 yillik iliskimi bitirdim.

soyle ozetleyeyim: o, iliskisi olsun olmasin ozgurdu. ama ben degildim. oyle ki, iliski bitti, o rutinine devam ederken bende 3 yilin verdigi anlamsizlik vardi sadece. askerden donup sivil hayata alismaya calisiyo gibiyim su an.

sigaraya basladim.

iyi ki daha fazla vakit kaybetmemisim diyorum simdi.

sonunu getiremesem de boğaziçi'ni kazandım ben. motor meslek lisesinden mezun olup hiç dershaneye gitmeden.

www.eksisozluk.com

yurtışına çıkmaktı. 6 sene yurtdışında kaldım.

bir arkadaşıma aşıktım, sonra onun da bana aşık olduğunu öğrendim ve sevgili olduk. ayrıldık ama onunla sevgili olmanın mümkün olmayacağına inanıyordum bir ara.

bisikletle şehirlerarası yolculuk yapıyorum. çok zevkli.

hayaller uzun yıllar gerektirebilr. ama kalkıp bahreyn prensi olacağım dememelisiniz. burada önemli olan ulaşılabilir hayaller kurmak.

şimdiki hayalim ise 20 dönüm tarla alıp (çanakkale) otonom bir sistem kurarak paradan uzak yaşamak. yaklaşık 10 senemi alabilir, fakat plan hazır.

küçük hayaller maalesef gerçekleşene kadar hayal olarak kalıyor. yurtdışına çıkmak benim için de bir hayaldi. çıktım ama pek bi olayı yok.

gerçekleştirdim, yaptım.. mesleki hedeflerdi...
fakat o kadar zaman, emek ve fedakarlık yapmam gerekti ki, en sonunda yaşadığım tatmin, hiç beklediğim gibi olmadı. bi hükmü kalmamıştı yani... bok gibi kaldım

ben ölmek istiyorum hayata o kadar felsefi baktım ki ne yaparsan yap nerde yaşarsan yaşa bir sonuca ulaşmıyor hayattan keyif almıyorum öldüğüm zaman hayalim gerçekleşmiş olacak

ben basardim biri icin 2 sene digeri icin 1 - 1.5 sene onceden plan etmistim.

ama buyuk degildi fazlaca kucuk orta olcekliydi basardigimda keske basarmasaymisim dedim de oldu, degmiyor yani sanirim obsesyon yapmak ii degil

kendi ahmaklığını tüm insanlara mal ediyorsun. daha iyi tanıyamadan her şeyini o kişiyle paylaşmışsın. hayalkırıklığına uğrayınca da kabuğuna çekilmişsin. unut onu. ve sadece hakedeceğini yada karşılık beklemediğin kişilere iyilik yapar.

@dokunmakalbime e bunlar tanışmayı beklemiyolar ki bi tanıyayım ölçüp tartayım, hemen bişiler isteme çabasına giriyolar, onu nasıl halledicem? hayır ben mi saf görünüyorum ki

bişeyler istiyorlarsa yok diyeceksin. net olmayı bileceksin. eğer yok dediğin için sana gönül koyacaklarsa hiç umursama. arkadaşlık/dostluk birşeyler alıp vermek değildir. sanırım sen çok alçakgönüllü birisin ve herşeyini paylaşıyorsun. eğer öyleysen ne kadar laf anlatsak nafile. acı acı tecrübe ederek ne kadar yanlış olduğunu haftalar, aylar belki de yıllar sonra anlayacaksın.

herkese iyilik yapamam. evliya değilim.
zaten gerçek dostlarım var. iyiliği suistimal etmeyenler.
onlara yaparım. suistimal eden dost değildir zaten.
dost değilse de siktirip gidebilir

panik atak?
bi doktora gidin bence

Yok ne panik var, ne kalp çarpıntısı, ne endişe. Dedim ya 5-6 saattir sakin sakin oturuyorum diye. Çok nadiren oluyor zaten.

panik atak.

panik atak hastaları zaten en başta hep emin olurlar psikolojik birşey olmadığından. bu hastalığın özelliği bu.

Yahu tamam da en baş diye bir şey yok ki. Bu benim çocukluğumdan beri var. Yıllardır yani. Neyse, büyük ihtimal gitmem ama sıklaşırsa giderim doktora.

Teşekkürler.

(bkz: sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar)

evet ama basliktaki entrilerin ezici kismi parapsikoloji kapsaminda degil. Cansu Dere ile karsilastim, saat calmadan uyandim, karabasan gordum ben de ona saldirdim gibi seyler.

(gerçek bu)
ilkokuldayken bi dönem (babam yurt dışındaydı ve biraz zor durumdaydık. annem harçlık veremiyordu) sabahları uyandığımda önlüğümün cebinde para bulurdum. epey bi süre devam etti bu. annem bana harçlık vermediği halde her gün yüklü para harcadığımı öğrenince kenara çekip çok sıkıştırdı. sadece cebimden çıkıverdiklerine inanmadı haklı olarak. kız çocuğu olduğum için aklına ekstra kötü şeyler geldi sanırım (kötü niyetli amcaların beni sıkıştırıp sonra para vermeleri gibi mesela..)
o kadar kötü bi baskı uyguladı ve o kadar ağladım ki saatlerce, en sonunda "çalıyorum" diye yalan söylemek zorunda kalmıştım...
yalnız kalınca da (neden bilmiyorum) kafamı kaldırıp ağlayarak "bi daha sakın bana para yollama" diye böğürmüştüm...

ondan sonra düzenli para gelmedi... ama ne zaman ihtiyacım olsa çıkar bi yerlerden (bu kuruntu olabilir)

Türkiye parapsikoloji forumları mal kaynıyor, onları geç. Ben bir ara çok ilgilendim, ama mitolojiyle ilgilenmek gibi. Seviyordum işin literatürüyle ilgili bilgi öğrenmeyi.

Mesela galiba psisik.com mu ne vardı, birkaç tane tam anlamıyla angut modları vardı. Türk parapsikoloji forumlarının 5'te 1'i ruh hastası, 5'te 2'si farklı olmaya çalışan ergen, kalanı da falcı arayan genç kız/ kadın.

Cevap: Parapsikoloji dediğinde kişisel gelişime neyin bakmazsan bazı öğretilerin geçmişi epey önceye dayanıyor. Açıkçası ben dinlerden bir farklarını göremiyorum o antik öğretilerin.

öyle bir şey yok.

Yurtdışında üniversitelerde parapsikoloji kürsüleri var. Hani bizim okuduğumuz işletme, iktisat, tıp falan var ya aynı böyle. Sanırım yeterli cevap.

O üniversitelerde parapsikoloji bölümü olayı tamamen efsane. Bir iki tane egzantirik fakülte var sadece o kadar.

düşünce iletimini küçük çapta karşılıklı iletebildiğimiz bir hem cinsim vardı. Aynen var öyle bir şey.

bu tarz saçmalıklara hiç inanmam ama bizzat 1. ağızdan dinlediğim bizim köyle ilgili birkaç hikaye yazayım. anlatanlar da babam, babaannem, halam falan.

bizim köy karadenizde, giresunda bir köy. haç dağı olarak adlandırılan biraz mistik bir dağın eteklerine kurulmuş, denize nazır. dağın tepesinde vaktiyle bir kale olduğuna, oradaki taşların kalenin kalıntıları olduğuna inanılıyor. çıkması çok zor olduğundan kendim çıkıp görmedim.

köyün bir de mezarlığı var. hemen bizim evin dibinde. burada zamanında çok fazla kavuklu, sarıklı taşlardan oluşan arapça yazılı mezar taşları varmış. sonra pek çoğu çalınmış. şuan hala var ama eskiden daha çok olduğu söyleniyor. zamanın şehitleri falan olduğu söyleniyor.

şimdi en dandik hikaye şu:
mezarlığın girişinde bir kaya var. kocaman bir kaya. vaktiyle köyün delikanlıları birleşip el birliğiyle kayayı aşağıya yuvarlayıp ortadan kaldırmışlar. gece olup evlerine dönüp de sabah geri geldiklerinde kayayı aynı yerde bulmuşlar. bu anlatılan bi hikaye, ne kadar doğru, ne kadar efsane bilinmez.

şimdi doğrudan bizim ailenin yaşadığı bir hikayeye geçiyorum:
dedem çok hasta, ölüm döşeğinde yatak döşek yatıyormuş. evde babaannem ve çocukları (babam dahil) bir de akraba falan varmış sanırım. detayları bilmiyorum. sonra geceleri başlayan garip bi olay başgöstermiş. her gece bizim evin kapısı evi kökten sökercesine zangır zangır sallanıyormuş. öyle bir gürültü çıkıyormuş ki köylü korkudan evlerine kapanıyormuş. bizimkilerde evde pusuyorlarmış. baya deprem gibi evi sallaya sallaya kapı yıkılıyormuş adeta. başta ayı falan dadandı sanmışlar hatta. biri tüfeği almış nöbet tutucam demiş, o gece o zangırtı başlayınca tüfeği bi tarafa atıp kaçmış. yaşlı ve son derece kambur bir akraba bi gece kapının arkasında dururken başlamış zangırtı kadın bildiğin dimdik olmuş koşa koşa kaçmış falan. topluca yan ev olan diğer akrabanın evine geçmiş bizimkiler. bu sefer o kapı aynı şekilde sallanmış. bir gün dedem hasta yatağında gece perdeyi aralayıp bakmış, sallantıdan önce mezarlıktan doğru gelen bir şey olduğunu görmüş. 1 haftaya kalmadan zaten ölüm döşeğinde olan dedem vefat etmiş. sallantılar falan da kesilmiş.

bir diğer olay da yakın tarihli. birkaç sene önce babaannem de vefat etti. babaannem ermiş gibi bir kadındı. okula gitmeden kendi kendine okumayı sökmüş, her gün kuran okuyan, hiç kimse hakkında kötülük düşünmeyen, son derece sabırlı peygamber gibi bir insandı benim gözümde. hastaydı ama ölümü de biraz garip ya, neyse. vefat etti, köye gittik cenazesini kaldırdık. 1 hafta daha kaldık, işleri hallettik biz döndük. halam ve babaannemin kardeşi bizim köydeki evde kalıyordu. biz döndükten kısa bir süre sonra bir gün mezarlıktan on binlerce kelebek bulut halinde çıkagelmiş. ama öyle rengarenk parlak kelebekler değil, bildiğin düz kelebek işte. bulut gibi, yüzbinlerce belki. evin etrafını bildiğin tavaf etmişler. bi kısmı bizim kapının önündeki ufacık bahçeye konmuş. halam kapıyı açtığında yerin silme kelebek olduğunu söylüyor. sonra bir iki kez daha evin etrafında tur attıktan sonra geldikleri gibi mezarlığa dönmüşler. köyde daha önce öyle bi kelebek olayına rastlanmamış.

bu son iki hikaye gerçekten olan hikayeler.
bunun dışında pek çok efsane de var.
zamanında bi savaş yaşanmış sanırım, yüz yıllar önce. bir keresinde bizim bahçeden bi top mermisi parçası çıkmış. babamlar götürüp erittirip balta yapmışlar :) yani eski bir tarih ve şehitlerle dolu bir mezarlıktan söz ediliyor.

bunlar ne kadar parapiskoloji bilemem, bilim okuyan bir insan olarak inanılası da değil efsanelerin çoğu ama yaşamış kişilerin bizzat anlattığı garip olaylar da var.

aynı belgeseli ben de izledim ve ressamım.
lsd dmt filan kullanmıyorum. muhakkak ki algıları deforme edip bambaşlka bi dünyadan yayın yaptırıyorlar. fakat her müptezel de iyi sanatçı olamıyor...

demem o ki; sağlam bir yetenek-vizyon-altyapı varsa, tabii ki başka kafalar "eser yaratımında" etkili olabilir.

fakat yukarıda saydığım temeller yoksa, mümkün değil..

(öte yandan aynı kafalara dmt, lsd filan kullanmadan da ulaşma yöntemleri var. o yüzden her "nası bi kafa bu yaa" dedirten şey, bi müptezelin elinden çıkmıştır diyemeyiz)

bu nimetten 3 kez nasiplenmiş bir arkadaş, dimağları kuvvetlendirdiğini, ama insan bünye olarak aynı kaldığından, olan bitenin anca diline vurduğunu söyledi.

valla bi iki saat önce benimki ağrıyodu, majezik aldım, kesti.

sürekli kullanım için sağlıklı bi yöntem değil ama dişinol diye bişey var. acısını dindirir bugünlük

apseye yönelik antibiyotik- amoklavin bid 1000mg. apseyi iyileştirir. reçetesiz satmazlar sanırım bilmiyorum.

ağrıya yönelik apranax-forte, majezik.

majezik kesin çözüm eğer başka ilaçlar almıyorsa.

İlaç istemem derse karanfil çiğ esin.

(bkz: decathlon)

Beyazıttan almıştım ben, aldığımda ucuzdu, şu an da gayet memnunum.

beşiktaşta adrenalin mağazası var. 3. katında seri sonu veya geçmiş sezon ürünleri oldukça indirimli oluyordu

birazcık belki.

ayıp olup olmaması sonucu değiştirmeyecek neticede. sadece ayıp olmasın diye istemediğin bi buluşma yaşayacak değilsin.. boşver gitsin

Ayıp olmamıştır, neden o senle görüşmek istemedi? Sinemaya birlikte gittiğin insan öldü mü kaldı mı bir ara.. yani..

çok fazla muhabbetiniz yoksa niye sinemaya gidiyonuzki bişeyler için ilk biyerlerde, sonra sinemayada gidersiniz:)

kültür bakanlığı.

kokartın olmalı, veya kokart sahibi biriyle çalışmalısın diye biliyorum
(kokart almak hayvanca zor iş burada)

kokartlı rehber bulundurmanız gerekir. ayrıca tur için kullandığınız otobüsünde buna uygun izinleri, belgeleri, özellikleri olmak zorunda. kaçak tur yapmanın yakalandığınız takdirde ( ki herhangi bir yerde ki kokartlı rehber sizi cart diye şikayet eder ) cezası var bildiğim kadarıyla.

2 yıllık bir süreçte altının kaybettirmesi söz konusu bile değil. ben olsam altın alırdım

Enpara.com'a yatir. En guzel ve garanti getiri burada.

senin için garanti olması önemli, risk almaya değmez. bana sorarsan hiç kasma mevduata gir. mevduat faizi düşük diyorsan, ki öyledir, tahvil vs. içeren yatırım fonları var. iş bankası, şekerbank vs hepsinde var. b tipi likit fon, b tipi tahvil fon vs. onlarda vade bozum muhabbeti, az aldın muhabbeti de olmaz. paran da değerlenir. çok değerlenmese de enflasyona yenilmez.

vadeli mevduata bağla bunun içinde gerçekten en iyi faiz enpara.com. internetle isim olmaz dersen yine finansbankin marifetlii hesap var yada ing turuncu. Baglarsin cozuluncede cekip isini gorursun.

sağolun arkadaşlar mevduat hesaplarını araştırıyorum.

ben sana izleme demiyorum hobi olarak yine izle

izle

izle

durman hata. go.

İzlediğim en saçma filmlerden biri. İzleyeceksen de mantık arama filmde.

seyret

izleme, gereksiz.

zekice bir film. izlemesi de çok keyifli.

izle

İzlemekle yetinme, hakkında yazılanları da oku. Güzel olduğu ancak bittikten sonra anlaşılabilen bir film.

çok ergen filmi be.

cok kotu olm izleme(ergen degilsen)

makbulü elle yoğrulanıdır diye biliyorum ama ona yakın kıvamda yoğurabilecek tek mikser kitchenaid denen öküzsel güzel ve pahalı mikserler...
mutfak robotu veya el mikseriyle olmaz (yoğurulması gereken başka tip şeyleri de yoğuramıyorlar, ordan biliyorum)

Kitchen aidim var zati, soru genel olsun diye mikser dedim.

çiğ köfte makineleri var zaten. bu tip aletlerle yapıyor zincirler, neden olmasın.

yabancı ülkedeki arkadaşlarına önce yumurta çeşitlerini öğret ozaman. yumurtada 30 farklı çeşit yiyecek yapılır. önce bi krep süzet yapmayı öğren hele. sonradan makarnada geliştir kendini, fırında makarna ile başla lazanyayı öğren. mantı açacakmış :) oldu, kolaydı zati mantı açmakta.

o kadar zor değil. koca kazık kadın oldum, çocuğum filan oldu, ben bile hala yemek bloglarından bakıp yemek yaparım..
bilhassa hanımların blogları iyi. mesela yapımını fotoğraflı olarak anlatıp, sonucun da fotoğrafını koyuyorlar. yani garanti "denenmiş" tarifler oluyor bunlar...
önemli olan tarifin denenmiş olması zaten. sana düşen tek şey, orada yazılanları harfiyen uygulamak.. zaten zor değil, patatesi haşla, soğanı doğra, yağda çevir gibi şeyler. 10 yaşında bi çocuk bile yapabilir

bence gelişmenin tek yolu deneme yanılma, zira ev yemeği dediğimiz (fasulye, bezelye vs) çoğu şeyin temeli aynı; soğanı kavur, kıymayı salçayı koy, ana malzemeyi koy, kaynar su koy.
Onun dışında yukarıda saydıkların biraz daha dert, mesela pilavı ilk kez yaptığından itibaren nefis yapanlar var, yıllarca kötü yapanlar da var. Sonra, beşamel sosu yapmayı öğren, ondan sonra beğendi yapmak çok daha kolay olacak. Sadece patlıcanı ocak üzerinde közleyip ezerek katacaksın. Ellerin falan yanacak tabii :)
Etli dolma da kolay mesela, tarifi karıştır, doldur, pişsin. Zeytinyağlı biraz daha zahmetli olabilir, etliyle çalışmadan zeytinyağlıya girişme mesela, sarmayla da uğraşma, doldur biberi kabağı. Tabii kabağı zeytinyağlı yapma mesela.
Aslında en önemlisi malzeme seçmek. Mesela biber olması için seçtiğin biberler körpe, pörsümemiş olmalı, patlıcanlar da aynı şekilde güzel, çekirdeksiz olmalı. Deneyim hep bunlar.
Ben senin yerinde olsam sebzeli makarnayla falan uğraşmam, direkt fasulye bezelye yemeği pişiririm. Hepsinin dondurulmuşu, konservesi var zaten.

of çok uzun bir cevap yazmıştım ama internetin gazabına uğradı. özetliyorum.

1. işi bilen birini gözlemlemek, ufak işlerde yardım etmek. (anane, anne, sevgili, yakın kız arkadaş vs.)

2. değişik yemekler yemek.

3. yemek blogları ve videoları takip etmek. (jamie oliver ve martha stewart iyidir. youtubeda bulabilirsin.)

4. malzeme malzeme gitmek de bir yöntem olabilir. yumurtadan dedikleri gibi 30 tarif çıkabilir. önce bir malzemeyi çözersin. sonra patatese geçersin, sebzeleri yaparsın fln. tavuktu, etti derken gider zaten.

5. damak tadının (hangi malzemenin neyle uyumlu olabileceğini tahmin edebilmek, misal elma+tavuk, tarçın+et vs gibi.)

6. elinin ayarının ya da gözünün kararının iyi olması gerek. temel prensipleri bildikten sonra (neyin hangi sırayla atılacağı gibi) her tarifi kendine göre yorumlayabilirsin.

arman kırım'ın muhteşem bir yazısı var bu konuda işin tekniği ile ilgili:

hurarsiv.hurriyet.com.tr

"Bizim kültürümüzde bu gerçek, bu sayfadan önce hiçbir zaman gündeme gelmemiş olduğundan, yemek yapmak sanki sadece annelerin bildiği ve çocukların çok zor öğrenebileceği bir beceri olarak görülmüş. Annelerin de bir zamanlar çocuk olduğunu unuturcasına! Oysa eğer belli başlı pişirme tekniklerini bilirseniz, yemek yapmanın ne kadar kolay olduğunu şaşırarak keşfedersiniz. Zira annelerimizin çok iyi yaptığı Türk yemekleri aslında çok ama çok az sayıdaki birkaç basit tekniğe dayanıyor. Örneğin bugün anlatacağım sadece dört farklı Türk mutfağı tekniğini öğrenirseniz, Türk
yemeklerinin yüzde 60'ını pişirmeyi (hatta sadece 1 günde) öğrenebilirsiniz. Bunlara, hemen hemen hepsi aynı basit temele dayanan ‘börek' tekniğini de eklerseniz, Türk mutfağının yüzde 70'ini halletmiş olursunuz. Ve o zaman anlarsınız ki 200 çeşit köftemiz aslında tek bir tekniğin marjinal varyasyonları; 50 çeşit dolmamız da öyle... Ve mutfağımızın aslında zengin ve gelişmiş tekniklere dayanmadığını, hepsi Allah vergisi olan malzemelerimizin bol ve güzel olması nedeniyle lezzetli bir mutfağımız olduğunu anlarsınız. Belki o zaman “Türk mutfağı dünyanın en zengin mutfağıdır” hurafesini bir yana bırakır, “Mutfağımızı zenginleştirmek (tanıtmak değil!) için ciddi çaba göstermeliyiz” görüşüne daha yakınlaşırsınız."

kenarlarına kulak temizleme çubuğuyla zeytinyağı sürüldüğünü duymuştum. Baya da işe yarıyor galiba, herkes bahsettiğine göre. Ben activa'lardan yiyorum sıkıntı olduğunda ama senin durumunda meyveli yoğurt yemek için çok geç sanırım :)

beta.eksisozluk.com

courage, denizaya; courage for our friends.

fitil

gun boyunca yaklasik 5 litre su ic, sebze yemegi falan ye, bir iki gune duzelirsin. gecmis olsun

ikinirsan basur olursun, ve bunu buraya yaziyorum, benim nezdimde, basur olmak "allahim bunu dusmanima bile vermesin" dedirten tek seydir. sakin.

Ikınmak dogru degil, zorlama. İki maksimum uc bardak form çay iç. normal şartlarda cırcır yapıyor, herhalde senin durumunda da etkisi olur. Bundan sonra da tekrarlanmamasi icin bol su al, lifli gidalarla beslen

form çayda da üçün dahi etkisi olmazsa -ki üçü bile çok çaresiz kalmazsan içme- sakin dördü beşi deneme. hoş olmayabilir sonucları

oturmaya yarayan kıçımızdaki kasları sık bırak sık bırak. bunun için ayağa kalk ve iki ayağının parmak uclarında yüksel akçal. kıç kaslarını sık bırak işte. bu hareket hem oradaki kasların kanlanmasını ve dışarı itme gücünü artırmasına yardımcı olacaktır hem de o kaskatı kesilen dışkının içerideki büyük kütle halinde olan formunu-şeklini daha çıkışa uygun hale getirecektir.

tuvaletini yaptıktan sonra ağrı sızı olacak ve muhtemelen çatlama ve beraberinde az da olsa kanama olacaktır. bunu önlemek ve makattaki kan akışını azaltmak için bisiklet selesine oturabilirsin veya evde bisiklet selesine oturmuş etkisi yapacak bir objeye oturmalısın. mesela koltuk kenarı, enlemesine şarap-bira şişesi. geçmiş olsun.

Zeytinyağı içebilirsin bir yemek kaşığı. Kuru kayısı bulabilirsen ondan yiyebilirsin. Bir de bekunis diye bir hap var da hiç kullanmadığım için bir şey diyemiyorum.

sinameki diye bir ot var. suyun icine atip kaynatiyorsun (iki tutam kadar). kaynayinca altini kis iyice demlensin. sonra süz, biraz sogumasini bekle ve bir dikiste ic (bir su bardagi kadar). birkac saate etkisini gostermesi lazim.

kadın mısın?
yıllar önce benim de başıma aynısı geldi. 2 gün tuvalette ağladıktan sonra, aklıma bunun kalın bağırsakla ilgili olmayabileceğini düşündüm.

doğruymuş. yumurtalıklarımdan biri şişmiş ve kafam kadar olmuş. tıpta buna yansıyan ağrı deniyor. aslında yumurtalığımda olan şişkinlik ve doluluk hissini (ve ağrıyı) kalın bağırsağımdaki zıchamadığım bi dışkı sanıyormuşum.
o gece gittiğim hastanedeki kadın doğumcu söyledi.
1 hafta hastanede yatmıştım.... git kontrol ettir bence

edit: ha sorun gerçekten kaka ise sinameki iç. 2 saate söktürür. veya fitil at bi tane.

o sertliğe fekalom deniyor, yani dışkı tıkacı. zor bir durumdasın, geçmiş olsun. o tıkaçtan kurtulmadan, normal dışkılama yapman çok zor. ıkınmak çözüm değil, sakın yapma. dışkı yumuşatıcıları dene, olmazsa doktora git. alttaki linki oku, biraz araştır. kendin karar ver ne yapacağına.

tekrar geçmiş olsun.

www.doktorlariz.biz

fitil + zeytinyağlı pamuk

mercimek çorbası

ılık suda bekletilmiş bikaç kayısı.

bu yöntem kabız olan birini çok rahat sıçırtır.

@@@ SONUÇ: dayanamadım doktora gittim...mötüme boru gibi bi iğne sokup içine ilaç attı...15 dakika sonra bişey kalmadı...herkese teşekkürler...allah düşmanıma vermesin...çok zor bir olaymış yaa....

bira tuborg gold dur. kafa istiyosan kırmızı tuborg

Hangi mal sana dediyse 1 birayla kafa olucan diye ondan al parasını.

33'lük efes bir de. şırıngayla damardan alsan ancak kafa olursun o kadar birayla.

ilk viski içtiğimde aynı şeyleri ben düşünmüştüm.

yan yatıyorum.

two door cinema club gibi neşeli şeyler dinliyorum, oyun oynuyorum (MMOFPS), biraz kitap okuduğum da oluyor. film, dizi ya da eğitim seti izlediğim de oluyor sıkça.

edit: gerçi bunları mutluyken de yapıyorum. bunlar dışında bi şey yapmıyorum ki.

mutluyuşum gibi yapıyorum 2 hafta mutluluk oyunu oynuyorum sonra mutlu olmaya alışıyorum , en güzeli.

(bkz: unutmak için uyumak)

8 adet bira kapıp müzik ile tedaviye başlıyorum.

trene binip yolu, yolcuları izliyorum.

Sevdigim dizi / film izliyorum

cips yiyorum.

Kalktıktan bir kaç saat sonra olsa bile uyuyorum. Bu daha çok mutlu olmak için bir şey yapamamamdan kaynaklanıyor.
Çok mutsuzken bir şey yapılmaz bence. Uyumak iyi geliyor.

benim halam yaptırdı, adı boncuk mu bilmiyorum ama böyle silikon gibi bir şeyle tutam tutam saç yapıştırılıyodu. yöntem o yani. aynı dediğin gibi omuzlarındaki saçı belinin yukarısına kadar uzun oldu. gayet memnun.

bazı tipleri kuaföre taratmak gerekebiliyor banyodan sonra filan. onu bi sor istersen

Boncuk kaynak uzun zamandir var zaten, ben senelerce kullandım. İlk başta alışması 1 haftayı alıyor, yatınca batıyor sürekli yabanci bir sey var hissiyatı rahatsız ediyor fakat sonra sanki hep varmışcasına alısıyor insan. Diger silikonlular kadar olmasa da boncuk kaynak da sacları yıpratıyor. Saç diplerine uygulandıgı icin kökler zayıflıyor. Ben saclarım uzayana kadar kullandım. Cıkarınca bir baktım ki saçlarımın eski gürlüğü yok. Sonra toparlıyor tabi. Bir de kaynak takılan sac köklerinden dökülmesi gereken saç telleri dökülemediği için birikim oluyor düğüm yapıyor. Tabi her ay kuaföre gidiyorsunuz tek tek kaynaklar cıkarılıp düğümler tarakla acılıp tekrar takılıyor. Bu zahmete deger diyorsanız taktırın fakat benim tavsiyem postiş. İstediğiniz zaman takıp çıkarabiliyorsunuz.

gangam style patladı, insanlar sevdi saçmasapanlığı. sürdürdüler bununla işte.. gibi..
bildiğim bu

Dünyada 1.350.000.000 dingilin olduğuna inanıyorsun da, milletin işi gücü olmadığına mı inanmıyorsun. (yazar burada Gangnam Style nefretini kusuyor)

her gün açılan, "abi bu harlem shake ne yaa, neresini beğeniyor millet" duyuruları kadar rahatsız etmiyor beni bu harlem zırvalığı.

evet, bi tek sana gereksiz geliyor bence.

çok saçma olduğu için çok eğlenceli. biz de bir örneğini yapacağız bugün 8-10 arkadaşla. Eğlenceli işte komik falan, çok saçma.

ne zaman bırakacaksınız acaba kendi eğelence anlayışınıza uymayan şeyleri "saçma" diye yaftalamayı?

Beni bir de beğenmiyorsan sus diyenler rahatsız ediyor ek olarak. Sanki kendi babasının malı duyuru.

esprisi zaten saçma olması. yani onlarca insanın bir video için kılık değiştirip komik figürler sergileyerek dans etmesinde bir mantık olabilir mi, hayır. çekilen video ne kadar absürd ise o kadar komik oluyor işte, olay bu.

ayrıca miami heat'in son videosunu izleyip lebron james'e gülmeyen insan zihnen 60 yaşında falandır kanımca.

öyle bir şey yok, çalışarak geçecek o ağrılar. ağrıyo diye bırakıp ağrı geçtikten sonra tekrar başlarsan tekrar ağrır. gülü seven dikenine katlanır.

bi anda çok yüklenirsen kas yırtabilirsin. sürekli ağrıyan tek bi yer varsa, çalışmaya devam etmeyip dr a görünmelisin.
yoks genel olarak "üstümden tır geçmiş gibi la" modundaysn, hamlıktan o eved. çalıştıkça geçecek..

kademeli arttırırsan çalışma rutinini, daha iyi olur

kasların gelişmesi demek zaten küçük yırtıklar oluşması ve onların daha güçlü olacak şekilde onarılması demek. bu onarım için biraz dinlendirmek iyi olur (1-2 gün) bir de laktik asit birikmesi hamlığı var, onun için de spor yaparken düzgün nefes almak gerekiyomuş. eklem ağrın oluyosa da yanlış yapıyosun. ayrıca hamlığın geçse bile çalışan kas yorulacak illa ki.

çapraz geçiş denen hede vardı sanırım. vey açıköğretime direkt kayıt yaptırabiliyordun 4 yıllığ tamamlamak için.
çaprz geçiş için sınav+not ortalaması gibi şeyler lazımdı ama

açıköğretimde 4 yıllık turizm var mı ki ya? bakındım da 2 yıllık olduğu yazılmıştı sadece. gidip orda 2 yıl okusa toplamda 4 yıllık lisans mezunu olarak kabul edilir mi ki?

delfina'nın dediğini dikey geçiş olarak hatırlıyorum ben. örgün öğrenim için DGS ye girmesi gerekli. aöf için direkt kayıt zamanı başvuru yapsın, genelde normal kayıttan sonra oluyor. (bu arada belli bi zamandan sonra girememe gibi bi olay var mı dgs için bilmiyorum fakat aöf'e istediği zaman gidebiliyordun)

o zaman ben aynı soruyu tekrar sorucam yalnız. açıköğretim turizmler 2 yıllık. bu 2 yıllık açıköğretimi bitirince, yüksekokul mezunu mu sayılacak yoksa 2 farklı önlisans mezunu olarak mı sayılır ?

2 farklı önlisans programı bitirilemiyor benim bildiğim kadarıyla. açıköğretimde 4 yıllık turizm olmalı. öyle hatırlıyorum

uzun suredir bu isitmanin yanlis oldugu soyleniyor zaten.

cok abartmadan normal devirde hemen surmeye baslamak daha az zararli arac icin.

Eskiden jikle de vardi sogukta motoru calistirmak icin. Teknoloji ilerliyor, herhalde son 10 senede cikan araclarin hepsinde motoru calistirip isinana kadar dusuk devirle yol almak en dogrusu.

soğuk motora devri yüklemek, şüphesiz ki akıllı işi değildir.
motor aşınması diye bişey var ya, işte o motor soğukken çok yüklenmekten oluyo

belki daha sık servise uğramanızı istiyorlar?

motor ilk birkaç devrini yaptığında yani saniyenin onda birinde yağlama sağlanır ve o ilk aşınma dediğiniz nokta geride kalır.

modern yağlar artık her ısı derecesinde neredeyse aynı vizkoziteyi ve yağlamayı sağlayabiliyorlar.

yani araç stop etmiyor ise çalıştırdıktan 5sn sonra hareket etmekte teknik olarak bir sakınca yok.

motorun ısınmasını beklediğiniz sürede epey yol alırsınız.

Aracı çalıştırınca hemen yola çıkabilirsiniz ama araç ısınmadan yüksek devirli kullanmaya başlarsanız motorunuz yakın zamanda elden çıkar. Mantığı basit, esasında yağı ısıtıyorsunuz ve daha akışkan hale getiriyorsunuz. Motor ve yağ soğukken yüksek devir çevirirseniz yeterince yağlama yapılamaz ve araç yatak sarar.

anadolu hisarı-kavağı

günlük mü eğlenceli mi yoksa daha farklı bir şey mi olduğuna göre fiyat epey değişiyor bence.
bir grup her kadının sahip olması geektiğine inandığım siyah dikişsiz kaliteli bir sütyen olmalı bunun için marks&spencerstan falan bakılır fiyatlar 25ten 90'a kadar uzanır.
eğlenceli dediğim desenli renkli sevimli sütyenler için la senza güzeldir. burada kampanyaya göre değişir. 20 liraya da bulabilirsin. 35 liraya da. eğlenceli sütyen elzem bir şey olmadığı için ben uygun fiyata bulmayı beklerim mesela.

yine de sorunu tam olarak anladığımdan emin değilim ben ya.

en sağlam iç giyim olarak marks&spencer tavsiye ederim. hergün seksi olmak gerekmediğinde (dantelli transparan vs), rahat giyinmek istendiğinde (aklınız hemen babanne donuna da kaymasın) tercihim.
aynı şekilde intimissimi de, ama burdan çok fazla şey almadım.
oyshonun dikişleri hiç sağlam değil, ikinci giyişte bir yerlerinden pörtlüyor, yırtılıyor. hareketli bir seks hayatınız varsa ilk giyişten sonra kullanılmaz hale gelebilir.
bunların dışında düzenli alışveriş yaptığım yok.

fiyat kısmını bilemeyeceğim.

sütyen fix marks n spencer .aldıklarımın yüzde 80 i autograph .fiyatları yıllardır 79 tl. iç çamaşırı yine mark n spencer brazilian cut 5 li paketler 29 39 49 tl şeklinde değişiyor. la senza da 3 tanesi 49 gibi kampanya gördüğümde girerim.

la senza'dan alisveris yapmaya bayiliyorum.

pahali bir sutyen begendiysem genelde kampanyaya girdiklerinde -mesela bir tane alana ikincisi yuzde elli indirimli gibi- aliyorum. kulotlari her zaman bes tanesi elli tl vs gibi kampanyalarda alirim. takim alma duskunlugum yok, renkleri uydurmayi sevdigimden sorun olmuyor.

son zamanlarda aldigim ic camasirlarina sutyen ortalama 50 t, kulot ortalama 10 tl verdim gibi.

H&M'in takımları ve tek sütyenleri çok güzel.
Bir sütyene maksimum 30 lira falan vermek uygun geliyor bana. Takım da hadi olsun 50.

''c&a lingerie'' sütyenler 19,90dı geçen gördüğümde.
''La Senza'' param varsa kıyıp alıyorum yoksa :(
Bunların dışında sosyete pazarı forever. Nasılsa eskiyo çabucak yenisini alıyorum ucuz olunca.

tchibo dan hiç aldınız mı iç giyim ürünü?

evet. sağlam ve büyük oluyorlar. ya da küçük gelebilirler. bedenleri çok ortalama çünkü.

la senza candır

tchibonun pamuk sütyenleri çok iyi.

bu konuda fiyat vermek o kadar zor ki

50 tl-yatan sekiz tl

gider yani allah ne verdiyse...

pembesepet.com adlı siteyi öneririm gerçekten harika bir iç giyim satış sitesi. 75 tl ve üzeri siparilerde kargo üçreti almıyorlar. internet sitesi üzerinden online iletişim bölümünden, mail atarak veya sitenin telefonunu arıyarak destek ekibinden 7/24 yardım alabilirsiniz. ürünleri a+ kalite kumaştan incelikle işlenerek üretilmiş ben çok beğendim.

www.kiyimuzik.com

www.otuz5.com

www.radioparadise.com

www.sky.fm

radyo voyage, eksen, www.jazzradio.com

bira.fm candir!

eşim kaptan. öyle bi fix hatırat olmuyo bildiğim.. fantezi olarak tutan varsa bilmem

şu limandan şu kadar yakıt aldım
24.02.2012 tarihi itibariyle personel sayısı 345 tir

vb bilgiler oluyor bro :)

abik gubik. çikolatalı hamur. güzel değil tavsiye etmem.

ona benziyor ama o kadar dökülmüyor

milföy hamuru gibi bişeyi ay şeklinde sarıp içine çikolata sos vs konunca olan bişey

böyle şekerli talaş böreği düşün içindede vanilya dışı çıtır ortası yumuşacık.

sabahların çayın yanında iki tane yenince sigara önü güzel oluyor.

Filtre kahve eşliğinde pek bir hoş olan kahvaltılık ama öyle markette pakedin içinde satılanlar kruvasan falan değil, bildiğin çikolatalı hamur, güzel yapan bir yer bulursanız güzel oluyor, severim ben

Fransızlar adına Le Croissant der. Bildiğin podidik yağlı hamur çıtır çıtır sıcakken güzel olur

Unı ve reklamlarda tureyen iğrenç kuru hasan şeyinden uzak dur ama

valla kruvasan adı altında yediğim tek şey uno'nun sade kruvasan'ı. orijinali nasıldır bilmiyorum ama ben zevkle yiyorum. tam atıştırmalık bir yiyecek.

ayrıca evet ölümüne yağ koyuyorlar içine. o hamurun üstüne 1 kilo yağ koyuyor bak.
www.youtube.com

fransız polinezyası

Sağlığa aşırı zararlı, aslında pekte numarası olmayan bişi.

Açma mistir bunun yanında.

markette satılanlar değil de doğru düzgünü bulununca güzel bir şey.

çikolatalısı da var ama aslı çikolatalı değil bu arada.

Baska bi bilgi: Fransizca "Croissant" kelimesinin okunusu. "Hilal" demek. Hilal seklinde bir corek oldugu icin, boyle deniyor. Ama hilalin bacaklari birbirine, aycoregindeki kadar yakin degil.

(bkz: mad world)

www.youtube.com

www.youtube.com

yabancı şarkıyla hüzünlenecek kadar entel olamadım ben ya. Müslüm Gürses Unutamadım diyorum ben.

Edit: Linki de vereyim hadi www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

vs...

wuu yabancı yazdığını farketmemişim :)

www.youtube.com

www.youtube.com

@clones, çok hoşmuş

www.youtube.com

www.youtube.com

swww.youtube.com çok önemli bir mevzu hemn bizden hem değil

farid farjad-golha

www.youtube.com
www.youtube.com

korkarak kitlenirsen etmez (salgıladığın hedelerden hissediyorlar)
üstüne yürü demiyorum ama bağırarak ve koşarak sana gelen bi köpeğe, bağırarak ve hamle yapacakmış gibi karşılık vermelisin. cüsse olarak büyüktür her zaman insan. köpekler de (koruduğu özel alanına filan girmediysen) sırf psikopatlık olsun diye kendinden büyük bişeye saldırmaz durup dururken... yüksek ses çıkarınca meydan okumuş olursun ve cesaret edemez sana yaklaşmaya

saldırganlığa meyilli olduğunu farkettiğiniz köpek gördüğünde adımlarınızı yavaşlatmak epey etkili oluyor. durmak nasıl bir etki yaratıyor bilmiyorum, hiç denemedim. fakat adımları hızlandırınca acayip işkilleniyorlar ve saldırganlıkları artıyor.

ek olarak, köpeğin burnu çok hassas yeri. olur da bir şekilde size saldırırsa, burnuna sert bir darbe indirirseniz bu köpeği çok sersemletecektir, hatta darbenin büyüklüğüne bağlı olarak bayılabilir de.

size zarar verme amaçlı (bazıları oynamak için atlar üstünüze çünkü, ondan belirttim) üstünüze atlamış bi köpeğin burnuna vurmaya çalışırsanız, muhtemelen o kolunuzu havada kapar ve çeneyi de kitler. bence yapmayın...

gerçi bi köpeğin bu kadar tahrik olması için, koruduğu alana (eve bahçeye vs) girmiş veya sahibine lölö yapmış filan olmanız lazım. o kadar da zorlamazsınız şansınızı bence :)

kedigillerde denildiğine göre elleri havaya kaldırıp bağırarak veya ağzı açıp sesler çıkararak üstüne yürümeniz gerekiyormuş. video aradım ama bulamadım. puma tadama doğru sokuluyordu hızla adam kolları açtı hayvan gibi bağırmaya başladı kedi durdu önce kafayı eğgi pusuda bekler gibi adam adım attı kedi sindi sustu adam adım atıp kükrer gibi brutale girdi kedi yana hareket etti sonra ufak daireler çizdiler birkaç adım sonra kedi döndü hızla gitti. nedeni ise cüsseni büyük göstermek için ellerini kaldırır ve bağırırsan senin saldırma ihtimalini düşünerek geri dururmuş ancak erkek aslanlar ve bir kaç şey için bu yemiyormuş.

köpek videodaki goril de dahil sanırım birkaç tür ise tam tersi tepkisiz kalınmasına karşılık ataktan vazgeçiyorlar. birkaç defa başıma geldi gece yürüyüşlerinde köy ve orman içi yollarda birkaç kişi olarak yürürken vahşi veya çoban-köy köpekleriyle karşılaştık. deli gibi havladılar ancak göz teması kurmadan umursamadan geçtik. eğer sağlı sollu geçiyorlar ve yürüdükçe bağırıyorlarsa durduğumuzda şaşırıyorlardı. sessizleşiyorlardı. bağırdıkça durduk havladıklarında gitmeyeceğimizi farkedip bizi kovmak için bağırıyorlardı. ancak yolunuzu kesmeye çalışan bir köpek ise o durumda durmanın anlamı yok. o alanını savunmak için saldırmayı göze alıp karşınızda duracaktır. bu noktada elleri kaldırmak vs tehdidin büyük olduğunu belirtir ve çoğu köpek mücadeleyi tercih eder. sadaket ve değerler doğrultusunda sanırsam. bu yüzden her durumda durmak işe yaramaz.

bu durum vahşiliği arttıkça değişken oluyor. örneğin yaban domuzları cüsselerine güvendiklerinden çok büyük gürültü kükreme vs duymazlarsa karşısındaki insana saldırmaktan çekinmez. ellerinizi kaldırmanız falan da işe yaramayacaktır. zaten hayvan bodoslama koşuyor oluyor. bu durum için önerilen şey orman içi ise çeviklik farkından yararlanmak. domuz sizden hızlı koşar ancak hantaldır cüsseden dolayı. bu yüzden zigzag koşmak ve ani yön değiştirmek işe yarar derler. yine görüş açılarından ve gözlerinin konumlarından dolayı geyik vs gibi türkler için bu zigzag durumu geçerli.

kaynak:sayısız köpek karşılaşması 5 defa yabandomuzuyla karşılaşma 1 defa koşmak zorunda kalma tahminen tilki falan da birkaç sefer oldu. bir defa kurtla karşılaştım ama kurtlar da tek gezmezler diyerek tabanları yağladım asla durup bakmadım bilemiycem o yüzden. ha bir de ilk kedi-aslan-puma tarzı şeyi yaşamadım umarım da yaşamam. ters tepme ihtimali mevcut.

göz teması kurmamak çok önemli.
göz teması kurmayın ve mümkünse rahat bir enerjiniz olsun.
yani onun farkında bile değilmiş gibi sakin bir şekilde geçip gitmeye bakın.
köpekler arkadan saldırmazlar.
genelde ya kendi bölgelerine girildiği için kendilerini tehdit altında hissettiklerinden ya da sahiplerine bir şey yapıldığı için saldırırlar.

sokak köpeğinden bahsediyorsak zaten sahip durumu söz konusu olmaz.
ya alanına girmişsinizdir ya da elinizde, üstünüzde tehlikeli olduğunuzu düşündürecek bir şey vardır.
mesela köpekler çarşaflı kadınlardan, çöp toplayan adamlardan, çok yavaş yürüyen bastonlu dedelerden vs genelde hoşlanmazlar.
çünkü hepsinde normale göre bir tuhaflık var.
böyle şeylerden huylanırlar.

yani aslında hiçbir köpek gelip durup dururken kırt diye ısırmaz.
havlayan değil, hamle yapmak için pozisyon almış, hırlayan köpek daha tehlikelidir.
havlarsa sizinle konuşuyor, gitmenizi istiyor, uyarıyor vs demektir.
tehdit olmadığınızı anladığında zaten peşinizden gelmez.

bunun dışında eğer sürüyle karşılaşırsanız lideri sakinleştirin, hepsi sakinleşir.

köpeklerle konuşmak da çok işe yarar, ama gerçekten çok soğukkanlı ve köpekleri seven-tanıyan biri olmanız lazım.

mesela vücut dili konusunda cesar millan'ı (the dog whisperer/köpeklere fısıldayan adam) izleyip çok şey öğrenebilirsiniz.

hocam cesur bir adam değilimdir. ama bir defa yanlışlıkla bir köpeği sinirlendirdim. hırladı, dişini gösterdi. %99 ısıracaktı. bi karar vermem gerekiyordu.

ben de kararı verdim. köpeğe doğru hareketlenip sesler çıkardım. vücudumu da ona doğru eğdim meydan okurmuşçasına. valla yaptığıma o an ben bile inanamıyordum, köpeğe hırlıyordum resmen.

birkaç saniyede pıstı hemen. ben de hiç bozuntuya vermeden uzaklaştım.

belki saldırgan huylu bir köpek olsaydı tillahımı sikerdi bilemiyorum.

@kamera motor:

köpeğe yüz yaklaştırmak meydan okumak demek oluyor.

insanlar da böyle mahalle kavgalarında falan alınlarını yaklaştırır hatta.
pes eden taraf o olmasaymış, dediğiniz gibi bir sonuç oluşabilirmiş.

o yüzden tanıdığınız bir köpek olmadıkça, hatta kendi köpeğiniz olmadıkça oyun oynarken bile yüzünüzü pek yaklaştırmayın.

bir de derler ki herhangi bir canlı - insan hariç hayvan türlerinin tamamı için geçerli - yüzün olduğu uzvu boynu yere yaklaştırmak yani başı öne eğmek anlam ifade ediyor.

-ilki göz teması kurmadan, demek oluyor ki itaat ediyorum. lider alfa karakter sürü içindeki tensiyonu burdan kolaçan edermiş. diğeri ise göz teması kurarak, bu da saldırı planlaması imiş. zaten pusu kurmuş yere saldırma moduna girmiş hayvanlarda vs görülüyor açıkça. yüzün yüze yaklaştırılması da yine bu yüzü eğmeyi gerektirdiğinden o anlama gelebiliyor.

başın havada olması ise insanlarda küçümseme ve diklik iken insan haricindeki hayvanlarda durum farklı. bu biraz dostça bir ifade oluyor hatta kimi zaman cinsel talep. yavru köpeklerin oyunlarını izlerseniz birbirlerini ısırmalarına rağmen boynu açıkta tutup niyetlerini belli ettikleri gözlenebilir.

çömmek işe yaramıyor bu arada ekleyeyim.

bir de babamın acayip ilişkisi var köpeklerle anlamış değilim. ben uzak durur veya dediklerimi uygularım ama babam umursamaz. havlayarak yırtınan köpek varsa patır patır yanına yürür "ulan eşşek ne bağrıyon kulağımın dibinde hıyar ağası" der kalın sesiyle. köpeği döver gibi sever başına pat pat vurarak. köpek ondan sonra ayrılmaz peşinden babamın. ben yaklaşsam direkt hırlar.

bunla ilgili teori ise köpeklerin vahşi geçmişlerinde ve içgüdüsel durumlarında lider köpeğe ihtiyaç duymaları. yani beta karakterlerin karşısında emin duruş onların güvenini ve bağlılığını kazandırmaya yarıyor. ha sürü lideriyle karşılaşır da aynısını denerseniz sizi tehdit olarak görüp bu davranışınızı düello olarak alabilir. bilemem.

ben ise olmaz, koyu renk olmayan bi doğum lekesiyse olur diye biliyorum. yine de bi dermatoloğun cevaplaması gereken bi soru bence

enfeksiyon kapabilirsiniz. bence doktora danışmadan asla böyle bir şeye kalkışmayın!

güzel fakat bence arkada tül perdelerin filan olmadığı bi yerde çek videoları. düz duvar olabilir mesela. ayaklı lambaderler de stüdyo tipi ışık etkisi yaratabilir.

ilerleyen zamanda güzel dükkanlara ziyaretler yapıp oralarda da çekim yapabilirsin. ingilizce altyazı koyabilir ve kanalın dilini ingilizce/türkçe yapabilirsin

bir şey söylicem çok az izleyip kapattım ben, neden dersen birisinin iki kelime arasında pipodan bir nefis alıp üflemesini beklemek çok sıkıcı geldi bana. Yani pipo hakkında konuşmak istiyorsan pipo hakkında konuş ama içme.

her iki durumda da içip götü başı dağıtan insan sayısında bir artış olurdu. alkol koması vakalarında da aynı şekilde artma meydana gelirdi.

not: şakirt değilim.

Tüketimde artış olurdu ama öyle çok çok büyük bir şeyler olmazdı diye düşünüyorum.

bira içen insanlar bira içmeye, rakı içen insanlarsa rakı içmeye devam ederdi bence.

ekonomiye can gelirdi,
rakı mezeliklerin, bira ise tuzlu fıstık başta olmak üzere tüm çerezlerin fiyatını coştururdu.
barlar dolup taşardı, sağda solda elinde bira ile dolaşan insanlar olmazdı.
kaçak içki piyasası batar oradan nemalananlar göçerdi.
dünya güzelleşir, hayat daha bi yaşanılası hal alırdı.
üzüntüden değil sevinçten içmek daha kolay olurdu.

net;
www.youtube.com

bütün barlarda giriş ücretli olurdu ya da hepsi kapanırdı. 1 lira'nın tamamı kar olsa bile sarhoşlarla uğraştığına değmez.

barlara giris ucretli olmazdi. barlar yine birayi 5-6 liradan satar, yine dolardi. cunku orasi bar. sosyallesmek icin gidilen bir ortam. bir insan bara yalnizca icki icmek icin gitmez. otur evinde daha ucuza ic o zaman derler adama.

edit: amerikada 30 lu paketi 15-20 dolara satilan biralar var. ama barlarda 6-7 dolar bir bira. giris de ucretsiz.

tüketimde artış falan olmazdı. millet yine içerdi işte. belki çok küçük bir artış olurdu, evsiz, çapulcu, tinerci tayfası falan.

devlet daha az vergi toplamış olacağından bütçe açığı doğar veya kamu hizmetlerinde aksama yaşanırdı. ama aynı paralar farklı ürünlere yine harcanacağından hiçbir şey olmayabilirdi de. devlet yine alacağını bir şekilde alır yani.

seydunya+1
daha iyi olurdu bence...

daha kolay içer, daha çok eğlenirdik

tüketimde artış olurdu, evsiz, çapulcu, tinerci tayfası falan değilim.

Almanya'da yaşıyorum ve markete gidip bira almak isterseniz 30 cent ve 80 cent arası değişiyor fiyatlar. Tüketim fazla ama ekstra bir şey olduğu yok.

Rakı 1 tl olsa bira satışlarında bi hayli düşüş olur.

3.sü

üçü de kötü ama üçünden biri diyosan 3.sü kötünün iyisi işte.

1 dedim. ama 2 de fena değil gibi

2.yi direk ele seçeneklerden kaldır hatta
1.si güzel 3 de fena değil ama 2 sakın
bu tarz renkler itici geliyor her türlü kıyafette aksesuarda cartta curtta

nemo problemo +1

@nemo problemo

www.morhipo.com/kampanya/liste/13012/sneakers-under100tl#stt=1057_32418%401056_33176%2C32690&pg=0&ps=21&os=0&prv=1056

olmadı şurdan önerin o zaman, spora başlıycam ama hayvan gibi spor ayakkabıları da sevmiyorum.

1.si bence

üçü de kötü.. birincisi kötünün iyisi..

üçüncüsünü de ben beğenmedim. casual durumlarda da giyerim dersen siyah olanı, diğeri biraz daha sportif. (sportiften kastım böyle şortla falan da gidebilir) 3. sü ise o ne be.

bence 2. si

1.si

1.

favori 3 plase 2

edit: iş işten geçmiş olabilir ama sırayı karıştırmışım, favori 1 plase 2

ayakkabı, esas merak. takıntı, aşk, her neyse işte... çanta 2. plandadır genel olarak kadınlar için

çılgınlık boyutunda değil tabi ama, zorunlu bi aksesuar olduğu için farklı boyut, tip ve renklerde olanlara ihtiyaç duyuyorum ben şahsen.

en son şunu fark ettim

bir yığın çantam var, çeşit çeşit
ama severek taktığım birkaç tane. bundan sonra ölüp bittiğim çantaları alacağım. beş değil de, bir tane olsun, pahalı olsun umrumda değil.

genlere işlenmiş bir hastalık gibi bir şey bu bence.

beden değişse bile (kilo alma/kilo verme) ayakkabı ve çantayı her koşulda kullanabiliyor olmak sanırım. çanta'nın dar ya da bol gelme ihtimali yok, eskiyene kadar kullanabilirsin.

canta bir akseaurdir. küpe gibi yani.

ucuz vardir, kaliteslisi, dandigi vardir. erkeklerde mesela araba aliyim tutkusu vardir. kadinlarda ayakkabi, canta.

mesela kimse deginmemis ama parfüm daha pahali olmasina ragmen göze carpmaz ve yilda 6-7 parfüm alirlar insanlarin cogu.

heryere aynı çantayla gidilmiyor. benim de çok çantam var ama meraklı olduğumdan değil.

sağlıklı bir vücut?

Bir rahatsızlığı yok.

normal ki?

Ha bi de sormayı unuttum ne yesin ne içsin? Cevaplar için teşekkürler

(bkz: arkadaşına de ki) kabız olmuş kendisi. lifli yiyecekler tüketsin. hareket etsin.

Hitchcock filminden fırlamış gibisiniz desem.

sado-mazo eğilimlerin olabilir belki... sado veya mazo (veya geçişli) olabilirsin. biraz o taraftan tart bakalım kendini, kendi içinde.

sekste nasılsın? sert, yumuşak, hükmeden, hükmedilmeyi seven?.. vs.

Umutsuzluk insanı kötü yapar

dayım 40 yaşında ve bekar,hayatından mutlu.

ben 29 da evlendim. babamın halası 97 yasında vefat ettiğinde bekardı.

Komsumuz 38 yasindayken 22 yasindaki ogrencisiyle evlendi. Cok cok mutlular, cocuklari oldu, kiz da Allah var hala cok cok guzel.

26 evlendim, 30 ayrildim. erkek ark im 43 yasinda hic evlenmemis, 40 a kadar da oyle mutluymus. artik cocuklu aile kurmak istedigi icin evlenmek istiyor. bosanan kisiler de bir daha evlenmekten korkar genelde. ben 32 yim. cocuk istedigimde evlenecegim yoksa boyle mutluyum.

40tan çok sonra evlenen bir kadın tanıyorum. yaklaşık 40 yıl evli kaldılar, eşi öldü ama kadın yaşıyor 90 küsur.

yalnız kalmaktan korkarım ama evlenmemekten korkmuyorum. çünkü bana evlenmek ailelerin gönlü olsun diye yapılan bir şey gibi geliyor. genele bakarsan da sevgiliyken insanlar daha mutlu gibi evlilik sonrasına göre. çok gerekli görmüyorum o yüzden.

evlenmemek niye korkutsun
ki ayrıca evde kalmak nedir?

31 de evlendim. yalnızlık pek kadınların katlanabileceği şey değil. billur kalkavan gibi extrem örnekler var tabii ama genel olarak güvenli ev-sabit kişi-huzur şeyini seviyoruz

23

Kadınlar kendilerini kandırmasınlar, özellikle çevrelerindeki arkadaşları birer ikişer evlenmeye başladığında bunalıma girmeler başlıyor. EVDE KALMAK neymiş gibi ifadelerle kendilerini rahatlatmaya çalışıyorlar. Sonrasında buldukları ilk kişiyle evlenmeye çalışıp, çok mutluymuş imajı veriyorlar. Bir de bunların ''düğün fotoğraflarını Facebookda paylaşmak için'' versiyonu var ama ona hiç girmeyeceğim.

27 yaşında evlendim. boşanmaya uğraşıyorum 3 yıldır.
44 yaşında bekar bir kız arkadaşım var. iki kere nişanlandı birinde düğün öncesi resmi nikah dahi yaptı. ama olmadı ayrıldılar düğün dernek iptal oldu
32 yaşında bir kızla tanışmıştım. bütün ilişkileri uzun soluklu ve sonu hüsran cinsinden olmuştu. ben hamileydim o zaman. onun aşk ve evlilikle ilgili en ufak bir inancı ya da ümidi yoktu.
sonra bir anda hem de internet üzerinden uzzaaak bir ülkede çok yakışıklı bi adamla tanıştı. adam iş güç sahibi böyle kültürlü yakışıklı paralı süper bişe. uzatmıyım 6 ay sonra evlendiler. iki çocugu oldu ve çok mutlu !

tek derdim hayatta tek amacım
evliliik osa üzülebilir,korkabilir
dim.evlenmek istesem zaten ev lenirdim.kendimi avutacak bi durum yok yani

zamanında çok gördüm, bi faydasını görmedim bıraktım.

memede bile kıl var.. hem de slav kızında bile

yok abi öyle her kızda, sakin ol. ben sadece bir kızda az biraz gördüm, onda da hormonal bozukluklar vardı.

benim tecrübem 30 da 1 falan.

ben bir tane kız ile ister istemez cinsel münasebette bulundum insan ile alaya olmaz estauzübillah küfre girer ama nası bi kıl nası bi kıl zannedersin yandaki pideci ramet abi ile sevişiyorsun, oluyor yani böyle şeyler.

yok her kadında. hatta şaşırdım şu an...

türkiyedeki kızlar, çoğu iskandinav/doğu avrupa kızlarının aksine bikini bölgesi/paket denilen bölgeyi sir ağda gibi yöntemlerle düzenli olarak kılsız hale getirdikleri için, ön kısmında da kılları alınmamış(orman olmuş falan diye seviyesizleşmeyelim) bir kadınla birlikte olmadığınız sürece, arkadaya doğru anüs çevresindeki tek tük kıllar da olmaz.

dieselsingle2 +1 dediği gibi memelerde bile oluyor, çok korkunç. genelde hepsinde oluyor bu tarz durumlar ama sürekli aldıkları için bilmiyoruz.

belediyeler alıp ihtiyaç sahiplerine iletiyorlar. misal;
www.kadikoy.bel.tr

izmirde gelip evinden alıyor hatta karşıyaka belediyesi filan

machete tarantino'nun muymuş?

tarantino yapımcısı/yönetmeni değil ama fikir babası ya hani, onu diyorum

hiç bağlantılandıramadım.

fazla.

e yane 70'in alti olsun mümkünse.

70'in ustu hele de yag orani yuksekse kotu goruntu

fazla..

vay be aynı boydayız ben 47 kiloyum. 33 kilo var aramızda resmen. 60-65 i bulmak lazım

ben 3 sene önce 95 kiloydum 2 sene önce 58 e düştüm doktor kontrolünde (bir kısmı) şimdi 78-80'im. Ancak diyet imkanım yurtta kaldığım için yok bakalım nası vericem.

hadi en kötü 75 olmalı.

kendimden yürüttüm bu fikri. 1.81 im, 85 80 bandında gidip geliyorum standart oluyor bi sıkınt yok. yani olacaksa en kötü 75 olmalı.

fazla 65-70 arası olması lazım.

Ben hayatımda boyle pıs koku gormedım :))

bence kaliteli çorap. nike çorapları var dri-fit yazanlardan al ter yapmayan çorap.

ayakkabıları halletmen lazım. karbonat mı ne döküyosun içine, 1 gece beklet öyle sonra da temiz çorap ve ayaklarla giy.

normal sıklıkta banyo yapıyor musun?
banyo yaparken yeterli sıcaklıkta su kullanıyor musun?
gün içinde ayakların uzun süre ayakkabı içinde kalıyorsa (ya da kalmıyosa da);

pamuklu çorap kullan, çorap alırken dikkat et, ucuza kaçıp naylon/likra oranı yüksek olanları tercih etme,
kaliteli ayakkabı kullan,
ayakkabıların ıslandığında, mutlaka yeterince kurut.
spor ayakkabılarını yıka.
ıslak, terli ayaklarla ayakkabı giyme.

banyodan sonra koltuk altlarına sıktığın gibi ayaklarına ve ayakkabılarına da deodorant sıkabilirsin.

son olarak, şişede duran bazı ilaçların içinde nem almasın diye küçük toz paketleri (içinde ne var tam bilmiyorum) koyarlar . onları al, ayakkabılarının içine koy.

travazol krem (gözle görünmese de mantar vardır koku varsa.
her gün en az 1 defa ayaklar yıkanır, çoooook güzelce kurulanır,
travazol sürülür. kemi iyice emdikten sonra pudralanır

bunu akşam yapıyosan sabah sadece pudralama şeklinde bi yarı seans lazım

sirkeye yatır ayakları

Deodorant işi yalan dolan, hiç sıkma kokuyu bastırmaktansa kokuyu azaltmak daha doğru bir tercih olur. Öncelikle ayaklarının sağlıklı terlemesini sağlamak için akşamdan kalmış çayı bir leğene dolduruyorsun(Bu iş için yeni çay demlemezsin diye dedim) ve ayaklarını içine sokuyorsun ve ovalıyorsun, bunun sonunda ayaklarını sabunla falan yıkıyorsun. Bu işlemi bir kaç gün tekrarlıyorsun ve ayaklarındaki ter gözeneklerini açıyorsun. Daha sonra çoraplarını değiştiriyorsun. Pamuklu çorap alıyorsun ki teri emsin, içinde hapsetmesin. Bak bu çok önemli çünkü naylon çoraplar teri emmez öyle bok gibi kokutur ayaklarını. Daha sonra ayakkabılara geçiyoruz. Yeni ayakkabı alma imkanın varsa alıyorsun yoksa eğer ayakkabıların tabanını, sağını solunu değiştirme imkanın varsa değiştiriyorsun bu da yoksa ayakkabılarını sabunlu bezle siliyorsun. Çorapları iki günde bir değiştirmeyi unutmuyorsun.

borik asit aga kesin çözüm.

o değil ağlamak istiyorum diye duyuru açtım verdiğim cevaba bak amk!

çorapları 2 günde bir değiştirmek derken??

şoka girdim yemin ediyorum. çoraplarınızı her gün değiştirmeniz, her gün duş almanız gerekiyor zaten! sentetik materyaller koku yapar. o yüzden pamuklu çorap ve gerçek deri ayakkabı kullanmanız lazım. aynı ayakkabıyı 2 gün üst üste giymemelisiniz.

Beyler denıycem merak etmeyın yaa pıslıkten degil.abı aksama kadar ınsanlarla muhatap oluyozz basımız egılıyo anasını satıyım duyunca o kokuyu ben bıle nefreet edıyormm kendımden.

2 gün nedir yalnız ? :D hiç değiştirmeseydik :D:D

Hehe ona bende dıkkat ettım ayrıca her gun deısırım ben :))

lush diye bir sabun markası var, orda ayak kokusu giderici sabun var saten bütün bütün onlar istediğin kadar kestirebiliyosun sabun kütlesinden. dene işe yarıyor.

hergun temiz ve pamuk orani en az %80 olan corap giymek,
hergun banyo,
iki gun ustuste ayni ayakkabiyi giymemek,
ici deri astarli olan ayakkabilar giymek,
eve gelince, ayakkabilari mutlaka havalandirmak,
evde terlik kullaniliyorsa, bu terligin, burnu acik (bantli) ve hakiki deri olmasina dikkat etmek,
plastik terlikleri cope atmak,
terlik kullanilmiyorsa, ev zeminin cok temiz olmasi (hali, seramik, mozaik, parke v.s.)
borik asit

bu tedbirler ise yaramiyosa, genel cerrahi poliklinikine gitmek ve sempatektomi ameliyati hakkinda bilgi almak...

blue valentine, evliler gerçi ama güzeldir

closer olur mu?

conversations with other women

high fidelity

woody allen tarzı demişsin, onun filmlerinden devam et. hemen hemen hepsi seni tatmin edecektir.

annie hall ile başla, manhattan, play it again sam diye devam et. 1-2 günde bir izlesen güncel filmerine gelene kadar 1 ay geçer zaten.

he's just not that into you

daha izlemedim ama öyleymiş

Avukat

ilaç firması üst düzey yöneticieri.

böyle maaşları duydukça kendimi aşağılık bir böcek gibi hissediyorum.

iyi bir network kurabilmişse avukatlar kesin kazanıyordur o kadar.

kaptan pilot 16 bin tl alıyor.

çoğu 35 yaşında avukat 15 bin tl kazanıyor büyük şehirlerde. daha fazlası için: (bkz: ahmed pekin) (bkz: mehmet gün) (bkz: erim bener) vs...

@sorular sorular aklımdaki sorular;hocam hukuk forumlarındaki avukatlar sürünüyoruz diyorlar ama.

sağlam çevre varsa avukat

göz doktoru ( ayda 80 bin e kadar çıkanını gördüm )

ticaretle uğraşanlar

eczacılar

mühendisliğin herhangi bir dalından mezun olanlar.

"bir avukat, 2013 yılında hâlâ disket sürücüsü ile işlemlerini halletmeye çalışıyorsa o avukat stajerinin kurduğu büroda maaşlı çalışan olmaya ve sürünmeye mahkumdur"

bu sözün sahibi, 60 avukat ve bir sürü personeli olan bir hukuk bürosunun başında. demem o ki bir avukat yeniliklere açık olmayıp, teknolojik ve mesleki anlamda kendini geliştirmiyorsa sürünür. çünkü avukatlık bir yerde ticarettir de.

hukuk forumlarındaki avukatların yüzde 90'ı stajyerliğini henüz yapan veya 25 yaşını geçmemiş avukatlardır. bir de küçük şehir büyük şehir kıyaslaması var. istanbul'da çalışan avukatla muğla'da çalışan avukat aynı imkan ve şansa sahip olmuyor bu para işlerinde. şahsen benim çok yakın bir arkadaşım maslak'ta bir gökdelende olan bir büroda staj yapıyor, çok iyi para alıyor. tabela avukatlığı çok kazandırmaz birinin yanında çalışıyorsan, büro seninse kazanıp kazanmamak sana bağlı, ama 35 yaşında istanbul'da kendi bürosu olan bir avukatın 15 bin kazanması normal bir şey, şaşılacak bir durum değil.

bir de ne bu şaşkınlık anlamıyorum..
kurumsal firmaların bir kısmı yeni mezunlara net 3 bine yakın maaş veriyor. en azından emin olduklarım var.
o yaşa kadar kadrosu/statüsü değişecek, tecrübesi artacak, primiyle şusuyla busuyla hele bir de satış(satın alma, pazarlama satışlailgili herhangi bir şey) veya yönetici pozisyonlarına oynuyorsa e zaten "normal" bir maaş.

hee şimdi illa birileri çıkacak yok ben şu okuldan/bölümden mezunum da şu kadar yıldır çalşıyorum da hala şu kadar maaş alıyorum diye; ee birilerinin de sizin gibi o maaşları alması lazım. piramit mantığı; yukarıdakiler sayıca az tabi.
bu bazen* meslekten bağımsızdır yani.. aynı meslekten birileri için o maaşlar sıradan bir durumken kimileri hep ağlar durur..

ya arkadaş, hayatı bilmediği aşikar nedir ya, evet fakültede ingilizceyi bile doğru dürüst öğrenememişsen, özel sektörde var olması imkansız bir tıfıl tipsen, girişken değilsen, tek olayın kitapların arasına dalıp ders çalışmak ineklemekse kazanamazsın 15 bin. ben de bu işin içindeyim ve iki sene sonra avukatlık ruhsatımı alacağım, bilip bilmeden konuşmamak gerek.

forumlarda sürünüyoruz diyen avukatlar, avukatlığın sosyal bir iş olduğunu tüm olayın sağlam bir çevrede yattığını göz ardı etmiş olanlardır veya şükürsüzdürler. @sorular sorular aklımdaki sorular zaten "çoğu" demiş hepsi dememiş.

bölümümü çok sevdim hala efsane donuyor avukatlar çok kazanıyor :)

Beyler avukati ornek olarak verdim de tifillikla ya da bilgi, giriskenlikle hicbir alakasi yok onun, cevre baban zenginse geliyor, obur turlu sittin sene zengin olamazsin.

Dis hekimleri, doktorlar, pazarcilar(biz oyleydik en azindan), esnaflar, market sahipleri, kolayca kazanabiliyorlar.

kardeşim avukat, eşi göz doktoru ikisi de o parayı kazanmıyorlar.

cevap yazan arkadaşlar epey hayallerde yaşıyor :)

ha yok mudur o parayı kazanan avukat, doktor. vardır ama azdır.

@jimjim;hangi kurumsal firmalar hangi mühendis mezunlarına veriyor?

borusan; uzman yardımcısı 2600 net
arçelik ;çok iyi olmayan bir pozisyon için (ar-ge) (argeciler genelde zaten az kazanıyor diye söylüyorum) 2550
turkcell ; 3000 (+- 100)
fordda 2. senede (yine arge benzeri/projelendirme pozisyonu ) 3500
p&g (itü kimya mezunu yeni başlayan) 4800

primsiz yazdım.pozisyon ve tecrübeye göre başlangıçta 1-3 maaş arası. (ilk sene 2 maaş oluyor genelde, 3 vereni duymadım)

ya işinde iyi olan herkes kazanır o yaşta 15 bin tl'yi, 30 yaşında bir hocam var okulda, tek yerden aldığı yıllık burs 25 bin euro adamın. ki bu adamın 250 bin euro(veya tl emin değilim) trink olarak kazandığı bi burs da var. mesela bir dişçim var, adam kendisini hayvan gibi satıyor, 15 bin tl'yi 10 günde bile kazanıyordur. iyi hastanelerde cerrahlar yine böyle kazanıyor(o yaşlarda) vs. vs.

Avukat çevresi varsa çok çok iyi paralar kazanabilir tabi ki. Ancak İstanbul'da kendi bürosu olan ve ortalamanın biraz üstünde para kazanan bir avukat olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, 15bin "çoğu" 35 yaşındaki avukatın kazandığı para falan değildir. Büyükşehirlerde çoğu avukat 15bin falan kazanıyor denmiş yok öyle bir şey, gerçekten yok.

@sorulan sorular aklımdaki sorular, biraz heyecanlı bir öğrenci arkadaşımız. daha dün konuştuk kendisiyle ama bana pek inanmamış sanırım, çoğu avukat 15bin tl kazanıyor vs. demiş. muhtemelen mezun olduğunda muhteşem bir hayal kırıklığına uğrayacak.

tamam biraz daha daraltayım o zaman, "büyük" hukuk bürolarında(cerrahoğlu, mehmet gün&partners, bener, pekin, işmen vs..) çalışıp da 35 yaşına gelen birisi; bakın dikkatinizi çekiyorum, kurucu ortağın altında çalışıp 35 yaşına gelen birisi 15 bin türk lirası maaşı alamıyorsa beni de yakın diri diri. buna da katılmıyorsa bana heyecanlı damgasını basan avukat abimiz, bir şey diyemeyeceğim. bizzat gördüğüm şeye, internet sitesindeki konuştuğum bir avukattan daha çok inanırım ben.

burada çıkıp benden 8-9 yaş küçük, meslek deneyimi olmayan biriyle tartışmayacağım tabi ki ama, sayıları çift haneye bile ulaşmayan hukuk bürolarında kurucu ortağın altında çalışan avukatlar istanbulun "çoğu" avukatı olmuyor. %10'u bile olmuyor.

ayrıca fiziksel olarak referans vermek istemesem de kendisine, gene dün aynı arkadaşa söylediğim bir şey, hiçbir zaman bir mesleğe karar verirken uç örneklerden yola çıkmayın, olabilirseniz ne kadar güzel, olmak için de çalışın ama, muhtemelen onlardan biri olmayacaksınız çünkü.

ben avukat 15bin kazanamaz demiyorum, "çoğu" avukat 15bin kazanamaz diyorum. yanlış bilgiyi düzeltmeye çalışıyorum. tek amacım insanların yanlış yönlendirilip sonrasında mesleklerinde mutsuz olmaması. çevremde daha fazla mutsuz avukat istemiyorum çünkü.

boyyyuk kurumsal firma muduru 40+ yas, maas 20 bin tl uzeri particlik vs. hersey var. 35 de 15 bin veren firma varsa zaten batsin kimse kimseye hele 35 e gelmis adama vermez o parayi

simdi muhendis icin 15 bin tl 8 bin dolar eder bu durumda net maas 96 bin dolar eder. ozaman bu adam yuzde 25 vergi verse 140 bin dolar maasi vardir.

yani abd de bile bu maas senior muhendis icin biraz fazlayken cok fena sallamissiniz. maaslar her yil surekli artmiyor. alan varsa bile en az 10 15 35 ligi eleyip mudur vs. olmustur.

avukatım.
ortalamaya vurulursa bir avukatın 15 bin kazanması dogrudur. yani toplam ciro / avukat sayısı= ve > 15.000. ancak artık avukatlık serbest meslek olmaktan çok işçilik statüsünde. yani maaşlı avukat sayısı yarıdan epey fazla. bunlara bir de kamuda çalışan avukatları ekleyin ki genelde 2-3 binlira geliri. olayın aslı şudur. bir kaç sene ancak gecinecek kadar kazanırsınız geliriniz düzenli degildir ama 5 yıldır takip ettiğiniz bir dava sonuçlanır ve 50, 100, hatta 200 ve daha fazlasını bir anda kazanırsınız. bu şekilde işini düzenli yapan titiz bir avukat 10 yilda evi arabası ve yüksek standartlara ulaşabilir. 20 yılda da artık emekli bile olabilirsiniz ama gerek yoktur nasıl olsa en az 2, 3 avukatı istihdam eder hale gelmissinizdir. Ayrıca forumlarda vs asla ve asla çok kazanmak ile ilgili bir yazı bulamazsınız etik değildir. ama bol bol mesleki sorunlar dile getirilir ki mesleğin özü de sorunlara çözüm bulmaktadır. telden ancak bu kadar detaya girebildim. sonuç olarak 15 bin normaldir hatta az bile. ama bu hem bir süre sonra oluşan bir durum hem de maaşlı çalışanlar için geçerli değil. istisnalar vardır, hatta 50 bin maaş bile var ama nadir bir durum.

hukuk okuyorum, babam avukat. yanında 4 avukat çalıştıyor. ve aylık gelir Allah'a şükür 50 bin lira. masraflar hariç. şehir antalya.

antalya için konuşacak olursam, 15.000 lira barajını geçen yaklaşık 200 avukat tanıyorum. antalya'da 1100 kadar avukat var dersem, fena bir oran değil gibi.

aylık 15000 üstü kazanan birkaç tanıdığım var, onlar hal işleriyle uğraşıyorlar. pazarcılık yani.

bir de; forumlarda % 90 stajyer veya genç avukat demiş bir arkadaş. kesinlikle yanlış hatta tam tersi bir durum var. hukuk forumu dediğiniz, turkhukuksitesi, hukuki.net falansa buralarda en çok yazan, en fazla tartışan, Karması en yüksek olan, moderatorler, site yöneticileri en az 50 yaşında pek azı da 40 falandir. buralar mesleki dayanışma, hukuki tartışma, mesleki ictihatlarin yapıldığı bir yerdir. herhangi çok tartışılmış bir forumu baştan sona okuyup kişilerin üye kimliklerini incelerseniz hak vereceksiniz. bir de avukatlık niyetiniz varsa buraları iyice inceledikten sonra karar verin.

uzakyol 1. kaptanıdır. veya cruise (yolcu) gemilerinde 3.-2. kaptandır...

@delfina uzakyol birinci kaptanı diye birşey yok.uzakyol kaptanı var.uzakyol 2. kaptanı var.birinci kaptan yok.kaptan ve başmühendis maaşları da 10 000 - 12 500 dolardır.2 kaptan ve 2. mühendisler 8000 - 8500 dolar alır.30 yaşında kaptan ve başmühendis olabilir bir kişi.

bildiğim meslekleri söyleyecek olursam:
-tahkim, marka(+fikri mülkiyet), m&a, rekabet gibi konularda ll.m'yi almış avukatlar diyebiliriz.
-öteki dallardaki avukatların "gerçekten" iyi giden bir iş yaşantısı olmalı. tazminatlar üzerine çalışan biri kendi ofisini açmış ise o da iyi paralar kazanabilir.
-doktorlar, cerrahi konular, göz, diş hekimleri.
-yurtdışında çalışan inşaat mühendisleri. türkiye içinde telekomünikasyon, biyolojik(genel olarak kimya ve ilaç sektörü) işler haricinde kazananını görmedim henüz.

sebamed ürünlerini kullanmıştım ben. bebek şampuanı, sabunu ve de bebek yağı. bir sorun yaşamamıştım. tavsiye ederim. bir de popo temizliği için yağlı mendilleri var. hafif pişik olunca o mendillerle temizlik yapıyordum, hemen geçiriyordu.

sebamed+1... şampuanı ve yağı çok iyidir.
bi de her seferinde şampuana gerek yok. haftada 1 şampuanlıyorum ben.

www.kozmetikguzellik.com

babe pediatrik şampuan