Battlestar galactica mükemmeldir. Yaratıkli, bol heyecanlı, gerilimli, dramLi, entrikası.
House sıkıcı hemen sana tüm diziyi özetliyorum; 3-4 kere yanlış teşhis koyup son anda hastayı kurtarıyorlar. Karakteri seversen iyi dizi o da beni sarmadı cok abartılıyor.
Weeds ilginçtir bı dene sevme ihtimalin var, ama bsgyi kesin seversin.

(bkz: sons of anarchy). valla bak.

doctor who candir,
komedi istemem demisin ama coupling olmadan olmaz. 24 bolum zaten toplamda cerez gibi gider.

hımm peki bu Battlestar galactica'nın yaratıkları iğrenç iğrenç şeyler mi? yoksa katlanılabilir bir iğrençlik seviyesinde mi?

(şiddet sahnesi sayılabilecek şeyleri izleyemiyorum dediğim gibi)

@kun zamorano, valla hardcore motorcu da bünyeyim ama sons of anarchy sevemedim yahu. onu da 3. bölümde bıraktım. fazla maskülen geldi bana

doctor who ve coupling e bakayım, tenks :)

komedi olmasın mı? bence it crowd izle ve tekrar düşün, bu diziyi beğenmeyen adam görmedim ömrü hayatımda.

Yok robotlar iste cylonlar! Savaş sahneleri var ama uzayda geçiyor. Bende izleyemem cok kanlı seyleri ama bu uzay gemilerinde olduğu için bı sorun yok.

the killing izle polisiye-dram nasıl yapılırmış gör. bir daha behzat ç'nin yüzüne bakabilecek misin bakalım ondan sonra.

2 sezonda bitti zaten. her sezon 13 bölüm. mükemmel bir final yaptı.

bak hatta birisi sözlükte behzat ç'ye çok güzel laf sokarak the killing hakkında entry yazmış :) www.eksisozluk.com

dexter, fringe, breaking bad

the killing +1

sinema-televizyon bölümlerinde ders olarak okutulur.

buna artı olarak;

boss
boardwalk empire
breaking bad
mad men
misfits (uk)

breaking bad a başla bence.
once upon a time da çok iyi benim favorim

house iyidir, hugh laurie'ye son sezon bolum basi 700.000$ veriyorlardi, bosuna vermezler birine o parayi diyorum baska bisiy demiyorum.

bana gecen fringe'i önerdiler: (git: 450960)
basladim da. fakat bir bölüm o kadar uzun sürüyor ki, uzun sürdügünü fark ediyorum ve bu o kaadr iyi degil. biri sabirla izlemelisin demisti. önerebilirim. ilginc basladi.
battlestar galactica'Ya baslayacam. o da sarmazsa fringe'e geri dönecegim.

house izle bence mutlaka. dexterda süperdir ama kan olayları var onda biraz rahatsız olabilirsin. doğaüstü şeyleri seviyorsan fringe ya da supernatural e bakabilirsin. komedi tavsiyem ise modern family ya da big bang theory.. bu saydığım dizilerin hepsi bence 10 numara diziler.

kuzey-güney , leyla ile mecnun . Yabancı ; lie to me , modern family , boardwalk empire .

son dizisini izle kaliteli bir yapimdir turkler boyle dizi yapmaz dersin zaten ratingleri yerlerde surunuyordu bu da demektir ki dizi kaliteli

merlin, once upon a time, fringe, breaking bad

elektrikli bisiklet mi demek istediniz. zira vespa tarzı dediğiniz şey bildiğiniz motosiklettir. ehliyet ile kullanılır.

Honda veya Yamaha markalarından asla vaz geçme hayat meselesi 125 cc bence uygun
elektrikli asla alma hızlanamadığı için tehlike anında hiçbirşeyt yapamaz sürücü dünyanın en tehlikeli iki tekeri bence elektrikliler

Kardeşiniz otoyoldan gitmeyecekse 50cc'ler dahil piyasada satılan tüm motosikletler gerekli güç ve hızı sağlar. Çin malı almayın yeter. Fiyatları ve modelleri bizzat inceleyip karşılaştırın. İkinci el ilanlarını sahibinden.com'da bolca bulabilirsiniz.

evet otoyolda gitmeyecek . hatta belki bilen vardır , ankara eryaman içinde kullanacak . trafik oyle aman aman yoğun değil yani . sahibinden e falan bakayım o zaman biraz .

elektriklilerin o kadar tehlikeli olabilecegini düşünmemiştim hiç . cevaplar için teşekkürler . hala aramaya devam ediyorum :)

marka tavsiyem honda olacaktır.

bu arada motordan önce lütfen kask, korumalı mont, eldiven, ve motosiklet botu gibi OLMAZSA OLMAZ koruma ekipmanlarını alınız pls.

imza: yıllar önceki motosiklet kazasından koruma ekipmanları sayesinde sağ kurtulmuş bir motorcu.
(aynı zamanda çok yakın bir arkadaşını, ekipmansız bindiği bi scooter kazasında kaybetmiş motorcu)

görünen o ki, sizin de serzeniş eylemine bi tutkunuz var,
satırlarca anlatmanıza bakılırsa yani? :)

bi de "konuşmayı sevmeyen" imzası ekstradan ironik olmuş :)

sorunun cevabı "insanların hayvanlardan farkı nedir?" sorusunun cevabıyla eşdeğerdir sanırım

ben değilim.

evlat olsa sevilmeyen cinsten insan modeli bahsettiğin.

geberelimmi lan. konuşuyoz işte.

bu kadar basit bir konuda upuzun konuşabiliyorsan gayet sıkıcısın insanlar ile konuşurken. sussa da gitsek derler herhalde. ama insanların fazla konuştuğundan çemkiriyorsunuz. combofix denediniz mi? sanki size virüs bulaşmış.

bence hoşlanmıyorsan ortamdan uzaklaş. çok büyütmüşsün.

panpa cok haklisin, bi imza da ben atarim yazdiklarinin altina.

(bkz: arthur schopenhauer/100)

tutku insana yaşadığını hissettirir sıkıcı insan. o sikko şeyler aslında sadece sikko şeyler değil. karşındaki insan dünyanın tüm yoğurtlarını yiyip puanlamak gibi bi hobi edinmiş olabilir ne var yani.

al benden de o kadar, altına imzamı atabilirim.

bazen özenmiyor değilim gerçi o kadar cümleyi arka arkaya sıralayabilen insanlara ama olmayınca olmuyor işte, ne yaparsın. yeteneksiz olan bizler miyiz, yoksa onlar mı abartılı, bu konuda iyice bi düşünmek lazım derim ben yine de..

hocam senin sevdiğin ya da hoşlandığın tek şey içki markası mı?
başka bişi yok mu hakkaten?

bu bahsettiğin şeyi sen kafa sikmek olarak algılıyorsun belki ama insanlar birşeyler öğrenmeyi seviyorlar. o herşeyi anlatanlardan biri benim.
yeni şeyleri öğrenmeyi ve lafı geçtiğinde anlatmayı çok severim.
sırf bu yüzden "iceman bilir abi ona sorun" diyen onlarca insan var çevremde.
kafa sikicilik sanırım böyle bişi.
e senin merakın ilgin olup anlatmadığın bişi olunca da insanlar sana hope ender bilir soralım demezler muhtemelen.
e sende konuşmayı sevmiyorsun gördüğüm kadarıyla ve yeni ortamlara girdiğinde de bol bol susan, ortamı dinleyen oluyorsundur dicem de onda da milletin anlattıkları kafa şişirici diyorsundur.

neyse çok kafa şişirdim kaçtım by.

Derdini Fransızca anlatabilirsin.

karaciğer problemi geldi aklıma. kanın yeterince pıhtılaşmıyor da olabilir.

burunun hakkında bilmiyorum fakat diğer kanama o bölgedeki bir çatlaktan olabilir ve üzerine gitmez iyi beslenmez tuvalet alışkanlığı edinmez isen üzün vadede hemoroide dönebilir. yemene içmene dikkat etmelisin ve o bölgeyi sıcak tut. ne bileyim sıcak su tut falan.

Alt kısım için hijyen önemlidir, temizliğine dikkat edin. Sadece suyla değil de, banyoya girdiğinizde sabun gibi kimyasallarla derinlemesine temizleyin. Burun için ise meraklanmayın, hava değişikliklerinden en çabuk etkilenen kılcal damarlar burnun iç tarafında, resmen en yüzeyde konuşlanmışlardır. Benim burnum senelerdir kanar, zararından ziyade faydasını görürüm, olan baş ağrımı alır götürür mesela...

dostum sana burada binlerce tıbbi terim sayabilirm ama basit düşün.
1 aydır seni zorlayacak ne yaptın ? ne değişti hayatında ? işte o ve ya onlardan vazgeç zaten bu sürede de az buçuk fransızca kaparsın.

ikisi aynı hastalığın semptomuysa daha tehlikeli olabilir. tesadüfen farklı zamanlarda olduysa, mesela yüksek tansiyndan burun kanaması, hemoroid'den de kıç kanaması olabilir. iç kanama olabilir. bir sürü durum var. kullandığın ilaçlara, ne yediğine içtiğine vs bağlı. çok ciddi olabilir yani.

bence sen acile git. ingilizce de bilirler heralde.

garip olan hepsi bir anda olmaya başladı, yoksa dikkatimi çekmezdi zaten, yani burnum kanıyor diye ortalığı velveleye verecek değilim de sabah uyanıyorum banyoda bi bakıyorum burnum kanamış, sonra bakıyorum kıçım da kanamış, teallam. ben yarın gideyim iyisi mi.

(bkz: endometriyozis)

morluklar falan var mı vücudun da?
bi de mümkünse cumaya kadar beklemeden git.

aynı şey bana da oluyo 2 gündür neden bilmiyorum ben de gidicem doktora yarın

kanamalar durmak bilmiyorsa hemofili olabilir.

beklemeden, bunu okuyunca hemen doktora gidin

Gördüklerinizin dışında vücudunuzun iç organlarında da kanamalar gelişiyor olabilir. Cuma'yı beklemeyin, hatta sabahı beklemeyin, hemen acil servise gidin.

geçmez. mimik kırışıklığı o.

@aysenazz peki sizce de gözleri hep kısarak bakmaktan mı oldu ?

olabilir. yaşınız genç mi? eğer diilse yaşa bağlı da oluşmuş olabilir. botox yaptırıyolar genelde bu durumlarda ama o da geçici bi yöntem, tavsiye etmiyorum. çok kafanıza takmayın bence.

@aysenazz evet 21 yaşım. artık kısmadan bakmaya başlayınca kendiliğinden düzelir umuyorum

çok derin değilse azaltılabilir. oraya nemlendirici sür. su bazlı.

bende de benzer bir durum var. gozleri kismaktan burun ustunde ve alnimda cizgiler olustu. gecer diye dusunuyordum, gecmedi. yasim 24..

mimik çizgisi evet. geçmez.
minicik, 3 saniyelik bi işlemle minicik bi botox yaptırıp kurtulabileceğiniz şey

günde bir kaç dakika meditasyon tadında kasları gevşetmek iyi gelir. yüz kaslarını, dili, gözleri gevşetebilmek, dikkati dağıtmamak filan çok kolay değildir, bu izleri de geçirmez ancak oluşmalarını yavaşlatır. gün içinde mimik yapılmasını gerektirmeyen durumlarda rahat durulabilir, böylece alışkanlık olur, kısmaktan da vazgeçersin, uzağı göremiyosan da bakmak için kasma. :) ya gözlük tak, ya da avcunu dürbün gibi iyice kapat gözüne daya. geriye kalan ufak deliği, serçe barnağı oynatıp, azıcık büyütüp küçülterek netlik ayarı yapabilirsin. ben gözlüğüm olmadığında kiloma böyle bakıyorum tartıda yaa..

Çabucak gözlük veya lens kullanmaya başlayın o çizgi geçmez zaten,bari derinliği artmasın..
Bende de var o şekilde bir çizgi.Miyopum zaten de bir de güneşli günlerde gözlerimi kısmamdan oldu..

botoxla gecer de, bi yan etkisi falan var midir acaba?

klavye ayarlarından türkçeyi seçseniz?

Klavye ve dil seçeneklerinden türkçe klavyeyi seç. Klavyende türkçe karakterler olmasa bile klavyen türkçe oluyo, yani almanca klavyeden y'ye bastın mı türkçe karakterdeki eşdeğer yeri z çıkıyo mesela. Ezbere yazman gerekecek ama işe yarar.

sözlüğünü yapmışlar buyur
www.seslisozluk.net

y ile z nin yeri değişik birde a ikinokta üst üste olan i ü yazan ğ. (-) işareti nokta. ünün yanındaki yıldız işareti ü. ö aslında ş. nokta olan ç. m nin yanındaki ö. pek bi fark yok. alışıyorsun. tabi bunları yaapman için diili türkçeye ayarlaman ve ezbere yazman lazım.

www.turkcekarakter.com

aradigim klavye ayarlarinda degildi ,yani klavye ayarlarini degistirmeyi bende biliyorum bunu opsyon olarak bulundurdum ama beni ciddi anlamda yavaslatiyordu,uzun zamandir türkce klavye kullanmadigimdan.

ama istedigim cevaplari aldim tesekkürler.

naçizane önerim sanal klavye olabilir. o daha hızlı bir çözüm yaratabilir sana

www.baliklirum.com

şu kurum ve şu psikoloğu duymuştum.
(seans için 50 lira mı 60 lira mı ne katkı payı gerekiyormuş galiba. istersen önceden telefon filan açıp sor)

www.eksiduyuru.com
şöyle bişey konuşulmuş önceden. işinize yararsa,

teşekkür ederim gördüm o duyuruyu, fakat pek tatmin etmedi..

Aynı yerde aynı çökmeye cocuklugumdan beri sahibim. Bi sorun çıkarmadı :)

ekşi

acı

tuzlu. çünkü bir şeyi çok acı, çok tatlı veya çok ekşi yiyebiliyorsun ama çok tuzlu yiyemiyorsun. inanılmaz bir mantık hatası bence.

ekşi. hiç sevmem zaten ekşiyi.

ekşiyle tuzlu arasında ikilemde kaldım. ama asla tatlıdan ve acıdan vazgeçemem.

tatlı.

tatlıdan vazgeçerim, böylece saçma saçma tatlıya abanıp yaptığım tüm sporu ziyan etmemiş olurum.

tatli.

acı (en sevmediğim)
tatlı (vazgçmesi en işlevsel olan)

ikisinden biri ama... bilemedim :)

tuzludan vazgeçsen fazla tuz alarak ölecek kıvama gelebilirsin. acıdan vazgeçsen, acı şey aslında toksiktir ama biraz acıdan çok zarar gelmediği için yiyoruz o yüzden tehlikeli olabilir.

fiks ekşi.

tuzlu kesinlikle.

tatlı

ekşi anket

tatlı. tatlıyı hiç sevmme lan. anlamıyorum ben insanların neden tatlı tükettiğini.

acı. normalde pek yiyemem zaten, vazgeçmesi en kolayı.

Tuzlu gitsin. Aci tatli eksi kesin kalsin. Cunku eksi olmazsa limon olmaz, limon olmazsa Lim5 olmaaz.

acı acıdan hiç haz almam ve aramam. ama bir nar ekşisi tuzlu kuru fasülye bir jelibon bunlardan vazgeçilmez.

acı

ekşi. ekşi olan hiç bir şeyi yiyemiyorum kolay kolay.

"acıyı severim" derken, "acı" dediğiniz duyunun pul biber yediğinizde hissettiğiniz şey olduğunu mu sanıyorsunuz canlar? o hissettiğiniz şey acı değil "yanma"dır. tat alma duyusuyla değil, dokunma duyusuyla alakalıdır. acı biberi diline değil eline sürersen elin de yanar. hatta daha hassas bir yerine sürersen (çüke mesela) bak gör neler oluyor. ha sen çükünden tat alabiliyorsan onu bilemem.

acı dediğiniz şey mesela bulaşık deterjanının tadına bak, aha odur işte.

bu anlamda acı olan yiyebildiğimiz veya içebildiğimiz neredeyse hiçbir şey yok. tuzlu, tatlı ve ekşi dolu. sadece bazı alkollü içkiler verir o acılığı o kadar. ya da çok demli çay, çok koyu kahve. yani rahatsız edici derecede kötü hazırlanmış yiyecek ve içecekler. olmasa daha iyi olanlar.

kesinlikle acıdan vazgeçerim. biber acısından değil. zehir acısından.

(bkz: divan pastaneleri)

eskişehir'deki kısıtlılıktan dolayı kahve dünyası'ndan almıştık biz, şu şekilde vip kutu olarak geçiyordu: www.kahvedunyasi.com
yerleşimine müdahale edebiliyorsunuz. kutusu epey sadeydi fakat çikolatasever birisine gittiği için çok da sorun olmamıştı.

özsüt ya da mado da olabilir.

(bkz: pelit)

mabel, pelit veya divan. Üçüne de git, hepsi ayrı güzeldir. içine hangisi sinerse onu al. Allah sağlıklı, mutlu ve bol rısklı bir evlilik nasip etsin.

bulabiliyorsan melodi çikolata bulamıyorsan özsüte bayıl kaliteli divanın acı !

yardımlarınız ve dualarınız için teşekkür ederim :) yarın bahsettiğiniz yerlere gidip araştırma yapıcam

1,3
tek bitane seçmek lazımsa 3 delfina gibi turkuaz yüzünden.

genel beğeni: 1
özel beğeni: 3 (türkuaz rengi manyaa olduğum için bu.. kaale almayabilirsin :))

31

2 veya 3. kimse 2'yi beğenmemiş çünkü alttaki pantolonun renk seçimi yanlış. açık renkli bir şort veya pantolonla güzel olabilir.

1 ve 3 bence de

1 yea.

1.

2 diyorum ben.

3'ü al güle güle kullan dostum..

1 en güzeli.

sadece 1; 3 ü evde bile giymem pazar kahvaltısında 2 için çok yaşlıyım :)

edit: (;)

bence hepsi güzel..genelde t-shirt gömlek karışımı yaparım..gömleğin önünü aç..içinede uyumlu bi renkte t-shirt al.

ben de 2. diyorum.
1. çok sıradan bu arada.

1'i tek geçerim.

2 güzel bir tek

2 ya da 4. 3'ü seçme de!

sırasıyla 3, 4, 2
1'i hiç beğenmedim.

doktora git! tehlikeli kılcal damarlarında problem var

doktor+1

bu kadar ciddi bi durumla ilgili hala gitmemiş olmanız, kendinize karşı büyük bir sorumsuzluk

Ya işte, yıllar önce gidilip o çatlak damar(lar) yakılmıştı falan ama o zaman da durmamıştı kanama olayları ancak nası desem 18'li ergenlik sonuna yaşlarına gelince durdu. şimdi de sadece mevsim değişikliklerinde kanıyor oda öyle çok çok değil dediğim gibi..

Şimdi de anladım ki bir ufaktan nezle olmaktayım ve tam da sıcak soğuk yapan bir mevsime sahip bu yaşadığım şehir. ondan kanıyor heralde. devam ederse hafta daha falan gidip baktırırım doktora.

Hemen hemen aynı sorunları bende yasadım..Kılcal damar çatlagı dedı doktor.yaktırdım kılcal damarı.ancak bu kesın çözum degılmıs.yanı doktor oyle demıstı :) her 5-6 senede bı doktora tekrar gozukmen gerekıyormus.kısacası doktor +2

@ondkz, hangi evrelerini yaşadın?
eskiden şarıl şarıl kanamasını mı? zira durdurulamazdı o zamanlar, neler denemedik ki, bazen limon sıkıp pamuğu limona bandırıp öyle durdururduk. oyle durmadığı zamanlar bile olmuştu. neyse.
yoksa mevsimsel hikayeyi mi?
o travmatik tütsülenmiş tavuk kokusunu burnumun derinliklerinde tekrar koklamak istemiyorum ama..

hergun kanardı burnum..gunde 2-3 kere kanadıgınıda bılırım.en son 35 dk aralıksız şırıl şırıl kanadı.bayılacaktım 1-2 dk daha kanasaydı.ertesı gun gıttım ve damarları yaktırdım..ama sana katılıyorum.1-2 dk közde pişirilmiş et kokusu oluyor burnunun ıcınde :D mecbur yapılması lazım..geçmıs olsun ihmal etme ;)

işte, bende de o olay çooook eskiden vardı, sonra geçti. son 10 senedir falan sadece yılda 3-4 defa o da eğer nezleysem ve mevsim değişimlerinde az az kanıyor. 35 dakika azmış şarıl şarıl 1 saate yakın kanadığını bilirim ben. lisede 1 ders boyunca kanadığını bilirim. saniyede 2-3 damla aktığını bilirim :D

neyse, dün kanamadı gibi birşey nezleyim bir de üstüne..
geçti yani, 1 sene kanamaz artık. eğer kanarsa söz doktor. :)

minareyi çalan imam çözüm üretir.

götüme güvenmesem arkamda olmazdı da olabilir.

Küçük insanlar bahane, büyük insanlar çözüm üretir

cok zor yerden sordun, zina etmiyorlarsa cok zor gerçekten.

Olaya erkek acisindan bakinca hikaye oyle kiz acisindan da soyle olmali:
Bazi kizlar bir erkekle tanisir kafede, sokakta, sinemada, aksaminda yataga atar. Yani karsilikli boyle seyler aslinda ama neden bilmem genelde erkekler bir "verdi" kafasinda anlatirlar bu olayi.
Ha tabi simdi ortada bir sekil, semal, muhabbet, yaklasim parametreleri vardir eminim ki iki taraf icin de sonucta yurtdisindaki "sadece sevismek icin" rahatligini uzerinde dolastiran insan sayisi henuz yeterince cogalmadi :).

hiçbir "sihirli" anahtarı yok. tamamen şans. kız öyle biri değilse, öldür allah olmaz. ama mesela çok boşluktadır. unutamadığı eski sevgili imgesi artık sinirlerini bozmaya başlamıştır, filan filan. o zaman olabilir.
ama karşısındaki adamın da, bu ipuçlarını okuyabilecek kadar deneyimli olması lazım ki; onlar üzerinde çalışsın.

şu bi etken olabilir; sen bütün gece tek bi kız üstüne çalışırsın. o yanaşmazsa vazgeçer ve kaderine küsersin.
o adam vazgeçmez mesela. gider 5 kıza daha yazar. birinden biri muhakkak tutar.

üstelik bu şekilde çok ve farklı kızlara yazdıkça, kızların ne tip şeylere nasıl tepki verdiğini de çözmüş oluyor adam. iyi yani.

buna özeniyorsan kızart yüzünü, başla çalışmalara..

ozenmek degil de bir nevi anket ,sondaj, ogrenmek ihtiyacı.

benim bildigim gordugum bir kadın eger herifle yataga girmek istemez ise mumkun degil girmez.belki para icin filan bu isleri yapan birisi ile mumkun olabilir.

fakat benim anladigim bu arkadaslar oyle kizlar buluyor ki bu kizlar bilhassa seksi zevk aldiklari icin yapiyor olay erkekte degil kadında bitiyor ha bu kizlar gokten zembille dusmuyor nasil buluyorlar onu da anlamis degilim bende sokaga cikiyorum sinemaya gidiyorum :)

Sen nick ten kaybediyorsun...

şeytan tüyü
img593.imageshack.us

ya birader sen arkadaşının götürdüğü hatuna bildiğin tutulmuşsun bence ondan altını oyuyosun mevzunun,19 yaşındaki bi kız ne kadar aklı başında olabilir,düzüşmek istemiş düzüşmüş nokta bitti.

antimatter tesekkurler supermis.

bacardi kiza bittim haklisin cok enfes konusmasi filan da duzgun, benim yarim kadar olmayan bir adam nasil goturdu bu kizi degil.
arkadasima yarim kadar yada benden iyidir diyemem cunku insanları birbiriyle ölçmemek gerek.

ben hani o keki kabartan nedir onu sorguluyorum.

hayatta her şey mümkün ancak genelde işin sırrını soranların o işi becerme ihtimali çok düşüktür.

düşündükçe sezgilerin ve içgüdülerin ile değil aklınla hareket etmeye başlarsın ve kadınlarla olan ilişkilernde kaybedersin.

spritedan acımasız gerçekler "kadınlar çaresizliğinin kokusunu alır" %100 doğru.

bu işin içinde bir sürü faktör var. siklemezlik, aynı anda bir sürü kıza yazarak muhabbeti devam ettirmek. en önemlisi ile bakış açısı farkı.

sen barda çok güzel bi kız gördün. için gitti. o kıza o gece sex teklif edemezsin. ya kız giderse, ya kız sana salak derse, ya o kızla ciddi bi ilişki kurma şansın varken aptallık yapar kaybedersen. ama adam böyle bakmıyor milyonlarca var bunlardan diyor. özetle duygu sıfır, korku sıfır, libido 10 yaklaşıyor kıza. bi kız için ise ondan deli gibi tahrik olan erkek kadar çekici birşey olamaz. üstelik adam çantada keklik değil. 30 saniye sonra gidecek. kızın en temel içgüdülerindeki mekanizmalar devreye giriyor ve bu adamı ne olursa olsun elinde tut diyor.

son olarak adam senin gibi vicdanlı değildir. sen olsan ben 30um bu kız 19 ve bakire ben bu kıza ne verebilirim, bu kıza yazık değilmi 1 hafta takılıcaz arkamdan ağlayacak, arkadamdan beni ne kadar kötü anacak yapamam derdin. ama o adam öyle yapmıyor. o kız onun için önemli değil. herhangi bir emptati kurmuyor.

sözlükte mijen var. o psikologtur. istanbulda. hem harika bi insan, hem de mesleğinde çok iyi biridir. ama sanırım onun uzmanlığı engelli çocuklar gibi bişeydi. neyse.
ona mesaj atarsanız, size iyi bir meslektaşını tavsiye eder bence

kaşıma?

çok bişiye dikkat etmen gerekmiyor,ilk 15gün günde iki kez bepanten krem sür yeter, bir de ilk hafta direk güneş ışığından uzak tut, havuza girme!

edit: ben kan verdim, süre 1 yıl değil 6 ay, ama bunuda çok önemsemiyorlar

yakın zamanda duyduğum bişey. alakasız gibi görünse de bence bilmende fayda olabilir...

1 yıl boyunca kan ve trombosit veremiyorsun (bağışlayamıyorsun) dövme yaptırdığın zaman.

Dövmenin olduğu yerdeki derinin kurumaması için iki hafta boyunca 2-3 saatte bir az miktarda ama deriye iyice yedirerek Bepanthen merhem (bu önemli, krem değil, merhem) sür. Yine bir-iki hafta mümkün olduğunca deniz, havuz gibi enfeksiyon yaratma riski olan yerlerden uzak durmaya çalış, duşa vs. girerken suyla teması engellemek/minimuma indirmek için dövmenin üstünü kalınca bir vazelin tabakasıyla kapla. Direkt gün ışığından uzak tut.

Dövmeciye soracak olursan o da yardımcı olur, yönlendirir zaten.

bence bepanthen falan surme; vazelin sur. bepanthen rengini attiriyo diye duydum, neyse hurafe de olabilir ama vazelin de yeterince iyi kendimden biliyorum 1 haftada kabuk mabuk kalmaz super olur.

(bkz: dövme bakımı)

herkesin dövmecisi farklı önerilerde bulunuyor zira kullandıkları boyaların içeriklerini etkilerini en iyi dövmeciler biliyor. benimki günde 2-3 defa suyla sabunla yıkayıp bepanten sürmemi önermişti misal, öyle de yaptım capcanlı duruyor. bazılarınınki de suya deymesin diyor. yani kullanılan boyanın yapısı ile alakalı tamamen. dövmecin ne diyorsa onu yap insanlardan akıl alma. hayırlı olsun..

meyve sebzeyi mutfakta yıkamayacaksan nerede yıkayacaksın? banyoda mı?

lavabodan kastınız ne, evyenin tabanına koymak mı tavuğu, balığı? yoksa bir kap içinde filan olunca da tiksinyo musunuz?

sen normalsin bence doğrudan lavaboya atılmaz bir kabın içinde lavaboya konur öyle yıkanır ne yıkanacaksa

aynen ben de sevmiyorum öyle şeyleri. sonuçta orada bulaşıkta yıkanıyor. lakin yemeğe karşı zaafım var. her halükarda yiyorum.

bildiğim kadarıyla mutfak lavabosunun kullanım alanlarından biri de o. süzgeçli kapta falan yıkarsın işte sebzeyi. orda gıda yıkayana değil de, ağzını çalkalayana dişini fırçalayana veya (yemek dışında bir şeyle kirlenmiş) elini yıkayana kızman gerek ?

aşırı titizliğe girmez, ben de nefret ediyorum bundan. mutfak lavabosu diye temiz olduğu düşünülüyor ki çok saçma.

sorum gayet açık anlamayan arkadaşlar için tekrar ediyorum 'mutfak lavabosunda' yıkamak. kapta değil öyle olsa niye iğreneyim.

delirmişsin sen

Bende cok igrenirim direkt lavobanın içinde yıkanıyorsa.Aşırı titizliğe girmiyor ama mide kaldırmıyor.

Lavabolar pistir, haklısınız ama lokantalara da giden biriyseniz arkadaşlarınızı üzmeyin bu konuda.

direk lavaboya konup yıkanıyosa bence iğrenmekte haklısın. ilk kez duyuyorum böyle bişiyi valla.

Aşırı titizlik değil gerçekten. Benim de aynı durumda midem bulanır.

@cosmicstring öyle diyorsun da restoranlar benim müdahale edebileceğim alanlar değil öyle olsa önceliği güney afrikadan bir muz kabuğuyla gelen canlılara ayırırdım ;)

O sizin müdahale edemediğiniz lokantaların çoğunun mutfağını bok götürüyor. Arkadaşına "böyle yaparsan yemem" diyebilen birinin o konuda da hassas olmasını beklerim.

lavaboyu her kullanımdan sonra sabunlu süngerle temizlemediğimize göre bence de gayet iğrenç bir hareket. bu iş için olan lavabolar farklı ayrıca, ana lavabodan ayrı olarak yıkama teknesi oluyor süzgeçli.
antalya'da bir turistin umumi tuvalet lavabosuna naylon torbanın içinden koca bir salkım üzümü boca ettiğini, lavabonun içinde evire çevire yıkadığını, sonra da önce salkımı sonra da taneleri tek tek geri toplayıp afiyetle yediğini gördüm :) o lavabonun içinde ip ip giden balgamlar, yıkamak için sokulan peynir kokulu, mantarlı ayaklar gelmişti gözümün önüne de midemin bulantısından gözümden yaş gelmişti.

ben de tiksiniyorum. bazen yemekteyizde de görüyorum böyle doğal bi şekilde yapıyorlar iyyyy. hemsebze meyveyi direkt evyeye atıp yıkayan hem de tüm kabuğuydu çöpüydü oraya atan insanlar var. koy bi yanına poşet içine soy di mi ama. koy derin bir kasenin içine güzel güzel yıka. offff çok dertliyim ben de bu konuda...

Lavabo var, lavabo var şimdi. Bazısı pırıl pırıl, geniş, her bulaşıktan sonra bal dök yala kıvamında oluyor, bazısı sağı solu çizik, paslı küflü oluyor. Ben bokunu çıkarmadıkları sürece iğrenmem ama kalkıp "ben bunu yemem" diye ev sahibine de söyleyemem herhalde (kankam değilse).

ben de iğrenirim. insan direkt lavabonun içine koyacağına, temiz bir kap koyar lavaboya, onun içinde yıkar.

ben olsam "öyle yıkarsan yiyemem" demezdim de, "kızım/olum naapıyosun la. lavaboda mı yıkanır? bırak, bırak allasen" diye gülüp şakaya vuraraktan ben geçerdim lavabo başına. ben yıkardım bi kap filan çıkarıp, onun içine koyup.

öbür türlü direkt söylenince, alınabilir, kırılabilir insanlar. rencide edebilkecek bi ifade çünkü o... "ne pis insanmışsın sen" der gibi...

cosmicstring yahu konuyu nereye getirdin :) bırak şimdi lokantaları :)ama bu böyle olmayacak merakını gidereyim lokantaya gitmiyorum :) arkadaşım veya akrabamda bu konuda hiç kusura bakmasın kırılanı da görmedim şu ana kadar merak etme:)
sahteyazar iyimiş :) o yabancılarda çözemediğimiz bir lavabo sevdası var zaten kurgusal mı bilemeyeceğim ama bir çok filmde sürekli umumi tuvaletlerde lavabolara dokunup iç geçirmeler düşüncelere dalmalar v.s aileden biri gibi :D
kakao onlar ayrı bir alem zaten adam yerlere bir şeyler dökülüyor gidiyor onları eliyle topluyor sonra ellerini lavaboda yıkıyor üstüne de sebzeleri döküp orada yıkıyor e uğraşmasaydın ayrı ayrı diyesim geliyor :))onlar tam bomba :D

Hiç lokantaya gitmeyen bir insandan böyle bir lâf gelirse katlanılır o zaman :)

iğrenç, bi kere bi salata yemek zorunda kalmıştım. bütün malzemeleri şak diye lavabonun içine atmıştı ev sahibi. ikaz edemem bi de ben.

kesinlikle bir kap kullanılmalı,
annem yapsa hemen ikaz ederim onu böyle yapma diye.
çok mu zor arkadaş bir şeyin içine koyup yıkamak anlamam ki.

lavabonun nasıl kullanıldığına bağlı.
normalde mutfak lavabolarında, eviyede el yıkanmaz, gıda dışında kirletilmez vs.
sadece gıda yıkamak vb. işler için kullanılıyorsa gayet de olabilir. ama kimin nasıl kullandığından emin olamayız. kullanım kültürle alakalı biraz da.
celeron 300a nın da dediği gibi gıda dışında bir şeyler yıkayana falan kızmalıyız aslında...

ben mutfak lavabosunda gerekli olduğu zamanlarda sebze ya da balık yıkarım. ama bunu yapmadan önce mutlaka çamaşır suyu ile lavaboyu yıkarım. eve misafir gelecekse, gelmeden hemen önce lavaboyu çamaşır suyu ile yıkayıp kullanıma hazır ederim. sonuçta bir fırça ve çamaşır suyu ile lavaboyu temizlemek 2 dakikalık iş
ama iyice durulamayı unutmamak gerek, yoksa yiyeceklere geçer...
belki sizin şahit olduğunuz kişiler de böyle yapıyorlardır?
kaldı ki benim evimde mutfak lavabosu sadece mutfak kullanımı içindir. temizlik bezi, el, diş...vb. yıkamak için kullanılmaz. büyük ihtimalle sizin çevrenizdekiler için de böyledir.

aşırı titizlik değil bence. kesinlikle lavaboyla temas halinde yıkanmasını istemem. eğer bişey yıkarken yanlışlıkla lavaboya düşerse ya iyice çitileyerek yıkarım yada çöpe atarım küçük bi şeyse (kiraz,üzüm vs tanesi gibi.)

ateş kayda değer şekilde yükseldiğinde, bunu alnına dokunarak değil, içinden gelen şiddetli bir üşüme ve titreme hissiyle (hatta zangır zangır titreyerek) anlarsın...
yaz ortası olsa bile, 3 kat yorgan altında titrerken bulursun kendini. öyle bir üşüme hissi yani.

anlamaman imkansız :)

ateşin üşüme ve titreme hissiyle birlikte gelmesi şart değil. üşüme-titremeyle gelen ateş, bakteriyemi ya da viremiye delalet etmesi açısından önemli bir bulgudur ama bunlar olmadan da ateş yükselebilir.

bonus: www.ehow.com

www.ehow.com

kalk git al bir derece nasıl olsa lazım olur her zaman.

tıp erbabı diilim, zararı var mı yok muydu kendi tecrübeme dayanarak söyleyebilirim sadece... bi yakınımız hastalandıktan sonra vermeye başladım, son 5-6 sene içerisinde çeşitli aralıklarla 20 kere kadar vermişimdir. bi haftada iki kez verdiğim oldu. hiçbir zararını görmedim. kan tutmuyorsa, kendini sağlıklı hissediyorsan, belli önkoşullara uyuyorsan (son birkaç gün içerisinde ilaç, alkol vs kullanmamış olmak gibi) çekinmeden verebilirsin. zaten trombosit alımı öncesi küçük bir tüp kan örneği alarak değerlerini ölçüyorlar ve kanın trombosit vermeye elverişli değilse, değerleri düşükse kesinlikle almıyorlar.

ucundan kıyısından kendi başımıza da geldiği için biliyorum ki hasta yakınları çok çaresiz kalıyor bu trombosit bulma konusunda. elinden geleni yapmanı öneririm. selamlar.

"vücudumuz trombosit eksiğini 24 - 48 saat içinde hızlıca yerine koymaktadır." denmiş şurada;
www.bayar.edu.tr

"hiçbir zararı yoktur" diyor çeşitli kaynaklar gördüğüm kadarıyla.
hatta ben de veriim ya, iyi fikir valla.

çok düşük olasılıkla da olsa dalak büyümesi yapıyormuş düzenli vermek. ben bağışçı olmaya karar verdim. çünkü dediğiniz gibi hasta yakınları bu konuda zor durumdalar. teşekkürler..

kafatasının birleştiği bazı noktalar var oraları göçük gibi hissedebilir mesela alnın ortası gibi. acıma kısmını bilemiycem kafanın neresine bastırsan hafif sızlıyo zaten.

sızı bastırmadığı halde var. nokta da tam olarak kafatasını ortadan ikiye böldüğü varsayılan bir ekseni ele alırsak, onun hemen sağ tarafında (kendine göre), öne doğru, alnına çok yakın değil. şimdi bu sebeple doktora gitsek doktor bize güler mi, evham mı yapıyoruz acaba diye merak ettik.

benim kafatasımın da solunda bahsettiğiniz göçük.
insan vücudu simetrik değil ki. tam ortadan bölündüğümüz zaman hiçbir yerimiz diğeriyle simetrik değil.
evhamlanmayın :)

söylemesi hos degilde benim kafa da yamru yumru acikcasi.

ondan 3 numara filan ,hic gitmez :))dert etmeyin kafada eger büyük bi problem olsa hissedilir ciddi olarak.

ha kafanın tepesindeki göçükten mi bahsediyosunuz? o da normal. bence önceden fark etmediği bişeyi şimdi fark etmiş.
bi tansiyonuna bakın, mümkünse.
geçmezse doktora görünür ama bence ciddi değil çok.

boynuzlanmış olmasın :) hani elimiz kaşınınca para gelecek gideck diyoruz belki bu da öyle bi emare

hemen aşağısında eski doğalgaz fabrikası var. orası güzel :)
bayraklıdaki "soyer kültür sanat merkezi" de var. aynı şekilde.

ama düğün çekimi bi kere olucak bişey. ve gar çok güzel bi fikir. bence kıysınlar paraya...
hem 200 tl ne ki

bornova - murat köşkü aklıma geldi.

alsancak garı artık biraz kalabalık değil mi izban'dan dolayı?

@sli gardan izin alamadık zaten. saatine 100 lira istiyorlar ve bürokratik işlemler 3 4 gün sürüyormuş.

16 fln olmalı ama tr de tehlıkelı oldugu ıcın(tehlikeli dedigim, hem aile mırın kırın eder hem selenlerın kafa pek basmıyor fln fln) 18-20 den ıtıbaren, o da cinsel yasam yoksa. varsa basladıgı yastan ıtıbaren. yılda 2 kez gidilmeli.

ha 30 una gelip de gitmeyenler var biliyorum. lanet lsun nlara.

18'de filan gitmeli ilk. eğer cinsel yaşamı varsa belli aralıklarla (en kötü yılda 1) kontrollerine devam etmeli.

Hayır korkulacak birşey tamam, biliyorum dişçi gibi işte. Sağlık ulan bu..

Hani önerince, doğrusunu söyleyince de suçlu biz oluyoruz onu anlamıyorum...

Yaşı kaç olursa olsun, bir kadının aktif cinsel hayatı varsa (bence) en az 6 ayda bir jinekoloğa görünmeli.

Ergenlik sonrası en az senede 1 smear kontrolü yaptırmalı. Hiç gitmemişse bu aydan itibaren gitmeye başlayabilir, başlamalı.

kadın doğum uzmanları sadece cinsel yaşam başlayınca tanışılan kişiler değildir. bakire bir insanın da üreme yollarında sorunları olabilir, miyom vs gibi. bu nedenle regl başlangıcından sonra her zaman gidilebilir ama genelde 15-16 gibi gitmeye başlarlar. o da bir sorun olursa gidiliyor ülkemizde. zaten doktor ya da hemşire de hastaya "evli misiniz bekar mı" diye sorar genellikle. bu soru da bakire misin değil misin anlamına gelir. hatta geçen hafta erken doğum şüphesi ile muayene olmam gerekiyordu, radyolog hiç bana bakmadan, ben sedyeye uzanırken "evli misiniz bekar mı" diye sordu, 6 aylık hamileyim ama yine de siz sorunca bi emin olamadım" dedim, kadın da kendi dalgınlığına güldü.

arkadaşlar şöyle bi durum var,
bi arkadaşım 14 yaşında ilk kez regl olup, sonraki bir yıl adet görmedi. 1 yıl sonunda siddetli bir alt karın ağrısı ve (sanırım) kanamayla hastaneye kaldırıldı.
ilk reglinden sonra bir kistik yapının oluştuğu ve o 1 yıl boyunca büyüyen kistin (evet kist yüzünden regl olmamış) tahmini 10 cm çapındayken patladığı ortaya çıtı.
acil ameliyata alındı.
ve bu kız yumurtalığının birini o gün orada kaybetti. aldılar.
tek yumurtalık kaldığı için, kız 27 yaşında menapoza girdi. çocuk için son şansıydı, ama hayatında bir adam olmadığı için yapamadı...
şu an 30 yaşında. mükemmel bir ilişkisi var. ama menapozu (tüm yumurtaları) bitmiş durumda. asla çocuk sahibi olamayacak. ayrıca menapoz sonrası bir kadın olarak, kalp krizi tehlikesi çok yüksek ve kemik erimesi başladı kızda (evet, annelerimizde olan şeyler)

LÜTFEN doğrusunu bilin;

her kız çocuğu, ***regl olduğu tarihten itibaren*** jinekoğa gitmeye başlamalıdır. rutin olarak yılda bir kontrole gitmelidir. uzun süren regl düzensizliklerinde acilen bir hekime başvurulmalıdır... bu konu inanılmaz hassas bir konu ve türk insanı olarak korkunç bir cehalet içindeyiz bununla ilgili!!!!

bekaretin, kadın hastalıklarının önemli kısmıyla ilgisi yoktur.

kadın hastalıkları, genellikle biz kadınların "doğurganlık fonksiyonu"yla alakalıdır. yani menstrüasyon (regl-yumurtlama) döngüsü...

bir kadın seks yapmıyor olsa bile, ilk regliyle birlikte doğurganlığı başlamış olur!
16-18 yaş denmiş ilk jinekolojik muayene için ama çok geç... inanın geç o yaşlar! yukarıdaki örneği ben birebir yaşadım...

cinsel hayatı olsa da, olmasa da, bir kadının yılda 1 defa jinekolojik muayeneye gitmesi şarttır.

yumurtalıklarda kist-tümör vs olduğu durumlarda (ki çok sık olan şeyler) bu periyod 6 aya veya 3 aya indirilebilir hekim tarafından...

lütfen bu konuda bilinçli olalım...

****alakasız bilgi, ama aklınızda olsun****
jinekoloğa bakire kız gitmez diyenin ağzına kürekle vurulsa yeridir.
vajinal olmayan muayene yöntemleri gibi, "içerden" olmayan görüntüleme teknikleri de (dopler, ultrason, vs) vardır...
gayet de "sedyeye yatmış" bir kızın göbek deliği alt çaprazından, (barkod makinasına benzeyen bi cihazla) yumurtalıkları (ve oradaki olası kistler, tümörler, oluşumlar vs) izlenebilir... görüntülenebilir.

jinekolojik muayene sadece o bacak açtırmalı jinekolog masasında yapılmaz.

bence terket kızı

kimi zaman regl olması da beklenmemeli, ergenliğin diğer işaretleri görüldüğü halde regl geciktiyse de muayene olunmalı.

her boka laubalice ve alakasızca cevap verenler var . onlar hakkında düsüncelerimi belirten cok güzel bkz var ;)

(bkz: bsg)

cok tartisildi bunlar. oluruna birakmak gerekiyor. gercekten sacma cevaplar da ispiyonlanabiliyor ve silinebiliyor.

tik ne işe yarıyor ya? ben bi fonksiyonunu bilmiyorum?
olsa da çok önemli değil zaten be. burda amaç yardım etmek değil mi sonuçta?

ukala cevaplara ise hiç takılmam. 40 bin çeşit insan var şurda.
yaşının küçüklüğüne - toyluğuna veriyorum ukalalığı.
hepimiz bi zamanlar küçük ve ukalaydık :)

cevapların tamamı tiklenmediyse cevabımı tiklemeyen hakkında bir şey düşünmüyorum ama cevaplar tiklenmiş ve benim cevabım tiklenmemişse nesini beğenmedin diye mesaj atmaktan çekinmiyorum. sonuçta adama yardım etmeye çalışmışız, belli ki tik nedir ne değildir onun da farkında.. özellikle cevabımda geyik yapmadıysam veya doğru olduğundan emin olduğum bir cevapsa mesaj atıyorum, tiklenmemişse bozuluyorum.

tik kasanlar var sanırım.

amme hizmeti yapılıyor şurada, önemli değil kim ne kadar tik almış.

@fakyoras, üstüme alınmamakla birlikte, olay aslında skor peşindelik değil. en azından kendi adıma konuşayım; biri yolda saati sorsa ben de cevap versem sonra suratıma bile bakmadan yoluna devam edip gitse ben bozulurum şahsen. ayrıca tikler şu haliyle çok işlevsel olmasa bile cevabın işe yararlığı açısından hiç değilse fikir verebilir ve daha sonra aynı soruya cevap arayan kişilere yol gösterici olabilir. yoksa zaten dediğin gibi yardımlaşma düşüncesi olmasa kimse burda saatlerini geçirip yardım etmeye çabalamaz. biraz nezaket icabı tik atılması taraftarıyım ve (özellikle cevap işine yaradığı halde) tik atmayanları yadırgıyorum.

cevaba teşekkür manasında tik.
beğenmediğin değilde soruna cevap olmayana tik atmamak doğru olur.
mevzu makaraya açıksa tamam ama mevzu soru soran açısından ciddi ise dalga olmamalı bence.
saygılar

sorulara ukalaca cevap verenleri ispiyonluyorum. tik'in de bir amacı var, eğer soruma doğru cevap değilse ya da geliştiren bir şey değilse tik atmam.

tik bence önemli. çünkü bir sorun var ve aramayla daha önce sorulduğunu görüyorsanız cevapların işe yarayanını anında bulabilmenizi sağlıyor. 20 tane cevabı teker teker okumadan denemeden işe yarayan ya da doğru olanı çat diye bulduruyor.

ayrıca cevaplara tik atmayanlara uyuz oluyorum. ama iki saat duyuruya bakmadıysam ve sorduguma cevap gelmışse "niye tik atmıyosun!!!" mesajlarını atanlara da uyuz oluyorum. bi bekleyin kardeşim!

@in vino veritas'a tamamıyla katılıyorum.

olay yardıma ihtiyacı olan hiç tanımadığınız birisine yardım etmek. bazen bunun için insanlar ciddi vakit ayırıyorlar ve sizin bir mouse click hesabı yaptığınız yerde binlerce tuşa basıyorlar. fikirlerinin kaale alınıp alınmadığını bilmek hakları olmalı. cevap gerçekten faydalı ise neden bir tik bu kadar problem anlamadım.

50 liraya satarsın

"bir öğrenciye değil, bir okula bağışlayın bence" diycem ama, müdür sekreterine soliter oynaması için gider diye çekindim bi an :/

eğitim gönüllüleri vakfı var, çağdaş yaşamı destekleme derneği filan var. en güzeli öyle bi derneğe bağışlayın. yardım dernekleri son derece profesyonelce değerlendiriyor bu bağışları

benzer özelliklerdeki bilgisayar bende de vardı, köydeki muhtar bey'e verdim adam kayıt işleri için kullanıyor, çok mutlu.

delfina'yı destekliyorum.

istenmeyen adam'ın dediği gibi bilgisayarı olmayan ama ihtiyacı olan birini bulmaya çalış.
monitör-hoparlörler-klavye-mouse falan da verirsen aslında 250 lira edebilecek bir pc bu.

bari pardus yada ubuntu kurda ver tam olsun:)

Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nda görev yaptım. Yemin ederim ihtiyaç var.

mecazi?

bebeklerin anne karnında mastürbasyon yaptıkları bir gerçek. ancak "attırma" kısmı kısmı muhtemelen kitabın "fantezi" kısmı.

"doğuma bi ay kala"dan çok daha önce başlıyorlar mastürbasyona bu arada

çeviri hatası bence. daha uygun bir kelime kullanılabilirdi.

daha anne karnindayken masturbasyona basladigimiz dogru. yetiskin insanin yaptigi gibi ve bosalma tarzi durumlar yok tabi.

mesela 1996 yilinda iki italyan doktor ultrason ile disi bir ceninin genital olarak kendini uyardigini gozlemlemis ve hatta cenin, orgazm olmus gibi davranmis. erkek ceninlerin de ereksiyon oldugu da gozlemlenmis.

yani direkt olarak masturbasyon demesek de cinsel aktiviteler o zamanlarda basliyor iste.

ayrica sorunun basligi guzel olmamis. "cenin masturbasyonu" gibi bir baslik daha uygun olurdu sanirim. :)

onu hastaneye götürün.

ağda kalıntılarını çıkarmak için kullanılan yağlar var. bi deneyin diyeceğim ama sanırım pek işe yaramayacak. doktora başvurmanız en hayırlısı

beni hastaneye götürün diyor ama siz gelip burada sormayı mı tercih ediyorsunuz? bravo valla.

ağda, ağda yağı ile çıkar. başka türlü çıkmaz. yani kuzeniniz yüzünü zımparalasa da faydası olmazdı. doktora götürün de yüzünde kahverengi iz kalmasın. e çocuk zaten götürün diyor. siz de napalım diyorsunuz. biz de götürün diyoruz, kocakarı ilacı türü bir şey önermemizi beklemeyin pls.

en yakın cildiyeyey , hatta acile kaldırın, kalıcı bi zarar gelmesin çocuğa ileride zor olur

ergenden kasıt nedir? kaç yaşında ki?
ayrıca yüzünün sadece bir noktasında falan mı kalmış bunlar. yoksa bir çok yerinde mi?
hem onu geçtim, o halde nasıl geceyi geçirmiş ki?

ağda karışımlarını çıkarabilmek için yağlı solüsyonlar kullanabilirsiniz. Kuzeniniz tahriş olan yerlere bir pamukla bebek yağı sürsün. Bir de tabii cildiyeciye gidin bence de.

Bebe yağı sürün büyük ihtimalle çıkar

@negervarnicke 14 yaşında.birçok yerinde var.dediğine göre önemsememiş ciddiyetini anlamamış.

johnson's bebe yağı ile çıkartmaya çalışın

şimdi konuştum zeytinyağıyla bayaa kahverengiliği geçirmiş hafif kızarıklıklar kalmış ama kırışıklığı birtürlü geçmemiş
hafif cerrahi müdale gerek bana kalırsa.çünkü cildiyeci ne yapabilecek ki suratta kalan bir kalıntı var. acile gitmesini önerdim bende akşam babası gelince götürecek.

ağda yağı (marketten alacağınız bi ağda bantı kutusunun içinden çıkan temizleme mendillerinde vardır o yağdan)
yahut zeytinyağıyla çıkar.

ama tahriş, yanık filan varsa, o durumda yanık kremi, antibiyotikli filan bişeyler kullanmak gerekebilir. yağla temizleme sonrasında
cildiyeci diyorum.

edit: cerrahi müdahale filan ne alaka kuzum? 14 yaş bebesinin yüzünün derisi zaten kaç defa değişicek... allahaşkına öyle şeyler söylemeyin de korkmasın çocuk.
20 yaşında yüzüme sıçrayan kızgın yağın izi bile kalmadı benim yüzümde.

insanın yüzünde (hele de o erken yaşlarda) kolay kolay iz kalmaz

Ağdanın yarattığı tahrişten dolayı yara kabuğu gibi bir şey olmuş olabilir. Bebe Yağı ile çok kolay çıkar ağda kalıntısı. Vazelin de iş görür.

şimdi aradım kuzenimi teyzemle birlikte apartmanlarında bulunan hemşirenin yanına gitmişler.kadın kulak pamuğunu zeytinyağına batırıp kalıntı olan yeri hafif kazımış ağda kalıntıları çıkmış ama hafifden derisi soyulmuş üstünede teramicyn sürmüş canı bayaa yanmış dediğine göre ama mutluydu geçti diyordu.

geçmiş olsun diyelim o zaman. suratına ağda yapan insan modeli olarak rekorlar kitabına girebilir. teselli olsun diye diyorum yani :) o yaşta bi kızı başı boş bırakırsanız olacağı bu. ben de kendi kendime saçımı kesmeye kalktım bok gibi oldu herkes gülmüştü.

@neira
bana erkekmiş gibi gelmişti ama.

Hayır, her zaman yapamayabilir. Hanım kız haklı olabilir yani.

bi şeyi gerçekten istemek dediğin mesela japonyaya yerleşmek olabilir ama kesinlikle şu yakardığın konu için söylenemez. kız belli ki çok yoruluyor, stress altında vs. bir de sen üstüne gitmişsin. bol şans diliyorum.

kesinlikle evet! sana vakit ayiramiyorum diyen insanin kaybetme korkusu yok demektir. durum "garantilenince" onceliginiz ortadan kalkmis. biraz uzak durursaniz, size gercekten ilgi duyuyorsa cabalayacaktir.

her zaman değil.
öyle işsel durumlar oluyor ki; (dağlara taşlara) hani ailemden biri ölse, cenazesine gidemiycem yani, o derece...

şimdi şu durumda nasıl (bold ve underline)gerçekten istesem de(/bold ve underline) vakit ayırabilirim ki birine?

yapar. eğer o kıza ünlü bir yönetmenle gidip, yüzün çok güzel iş yerinden izin alıp 1 hafta boyunca bizle çalışırsan 100.000 dolar kazanacaksınız de hele bak noluyor.

aynı ölçüde değer vermiyor. herkesin işi gücü var. dünyayı kurtarıyorum ayaklarını bıraksınlar.

ay ne evde anne babası vs
sanki yatalak insanlar da onlarla ilgileniyor vs. hasta varsa evde bilmem de bahane bunlar bahane. iş çıkışı bir saat dahi insan vakit ayıramaz mı ? hsonları buluşamaz mı birkaç saatliğine. arkadaşı hiç yok mu? onlarla da mı görüşmüyor? bunlar hep bahane. isterse öyle bir ayarlar ki (:

bahane bunlar.

hocam sağlıklı bir ilişkide bir taraf "çok yoğundum o yüzden vakit ayıramıyordum, cevap atamadım" derse iki durum vardır

1- sen ceptesindir, öncelikler sırasında arka sıralardasındır.
2- cidden yoğundur, gün içinde seninle ilgilenemez ama günün geri kalan zamanında mutlaka ama mutlaka telafi eder, @freefroglet de değinmiş, buna "kaybetme korkusu" deriz...

iki kişi birbirini istemeli hocam ya...
gerisi bahane

İsterse yapar, istemezse yapmaz, bazı durumlar olur gerçekten yapamaz.

Buraya takılmayın,

Asıl olay, iki taraf birbirine birşeyler hissediyorsa, ve karşı taraf daha şimdiden bu kadar yoğunsa (karşı taraf gerçekten yoğun kabul ediyoruz), iki gün sonra es kaza bir ilişkiniz olursa, nasıl görüşeceksiniz? Bu yoğunluk olabilecek ilişkinizi de baltalayacak.

Oturup karşı tarafa bunu belirtin, eğer ya işte yapacak birşeyim yok durumum bu derse, yolunuza devam edin.

Taksiye binin, camı açıp kafayı çıkarın.

headbang yapmalısın.

(bkz: headbang )

köpek gibi iyice silkelenebilirsin.

Duvara surt
Haliya surt
yorgana sil
Yataga surt

dipleri çabuk bi şekilde kuruyor zaten.
ortalar ve uçlar için eski bi yöntem: (bkz: saç ütülemek)

ütü varsa
edit: ütüyü direkt basmıyorsun tabii ki. zemine saçlarını yayıpı üstüne bi kat bez koyuyorsun ve ütüyü bez üstünden yapıyorsun

ütü deneme bence iğrenç bi koku cıkıyor. denemiştim ordan biliyorum

peçeteye sar.

tek çözüm headbang olmadı zikir

zikir +

aynı şekildeyim ama sanırım pek sağlıklı bir düşünce değil.

yalnız değilsin panpa.

beceremeyen erkeğin yazılmaya çalışması da, kadınlara fazla cüretkar geliyor.
biz de yaşıyoruz o yabancılaşmayı ters taraftan.

"bu muyum la ben? bu bayat numaralarla tavlanabilecek kadar basit bi kız mıyım? öyle mi görünüyorum dışardan?" gibi filan hissettirebiliyor.

güven eksikliğidir la o dediğin.
bir de arkadaş canlısı olanlar var hacı onları da yazsaydın ya.
kanka ama verse sikertecek kızı.

sorun yok sende. kendin olmak en güzeli. nihayetinde kendi kafa yapına uyan kızlar çıkar karşına merak etme. aklı başında kızlar gıcık olur yavşayan tiplere.

ama şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, çoğu kızda sinir olduğum durum şu, erkek ortalama bir görünüşe sahipse "ay asılıyo bu bana", eğer yakışıklıysa "yaa ne candan çocuk di mii, ne samimi"... ulan herif ağzını yaya yaya asılıyor sana. te allaam.

kimi piç sever kimi efendi
kimi yavşak kimi adam gibi adam.

sorun vs değil bence kişilik bu.

sen kıza yavşamazsın, sana yavşayabilecek belki daha ortalama bi kızla beraber olursun.
başkası patronuna kendini göstermeyi yavşaklık sayar, oralı olmaz ortalama bi pozisyon,maaşla yaşar.

herkesin kişiliği apayrıdır yani diyeceğim.

yavşamak var "yavşamak" var. olmayacağını bile bile, karşı tarafı rahatsız, huzursuz ederek yapanlara ben de uyuz olurum.

nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilme, it ölür kervan yürür , to be yourself is all that you can do.

beyaz keten, beyaz spor ayakkabı.

kırık beyaz, krem, veya çok açık gri keten veya gabardin pantelon

www.google.com.tr

sen benimsemişsin genci.

@beyninin +1

biraz düşün bakalım, bunu (o arkadaşla bir ilişkiyi) istediğine iyice emin olursan, tavla gitsin derim :)

yeldaa cım. canım benim. zaten arkadaş oalrak ilişkiniz geri dönülmez bir yola girmiş. bundan sorna o arkadaşlığı kurtarmanız zor gözüküyor. hazır bu kadar kafanı da kurcalıyor vs. bir deneyin. yürürse yürürü yürümezse yüyürmez. bu saatten sora kaybedicek bence fazla bişeyiniz yok

okurken çok gerildim. bence hemen sevişin.

Seviyorsan git konuş panpa

Büyük bir ihtimal yürümez. Seni ne kadar iyi bir arkadaş olarak görürse görsün eğer böyle bir şey gerçekleştirse ve seni sevgili olarak kafasında konumlandıramıyorsa afedersin ama seni sadece fuckbuddy olarak görebilir. Bu ihtimali de düşün derim.

"bilgi ceza, bilgi suç" diyosun.. :)


bence orta/üst seviyede bir entelektüalitenin, mutluluğa taktığı bi çelme olmaz.

bana kalırsa çoğumuz için mutluluğun formülü, basit bir yaşamda saklıdır... sade bir yaşam...
aile, dostlar, sağlık, huzur, refah filan... böyle şeylerde işte...

ve yüksek bir kültürel/sosyal/entelektüel seviyeyle, basit ve mutlu bir yaşamı bir arada götürebilen insanlar/aileler tanıyorum.
hatta kendimi (bi nebze de olsa) aralarından biri olarak görüyorum.

@delfina o sade yaşam dediğimiz olay bana zaten ölüm için sıramızı beklemek gibi geliyor, entelektüellikten kastın ayda 4 kez sinemaya gidip 5 kitap okumak değildir heralde. benim dediğim bir çobanın bir inşaat işçisinin bile dediğim konular hakkında düşünmeye başladığında kendini rahatsız hissedebilmesi olup bitenlere, yaşayışına eleştirel bakabilmesi. ha belli bir bilgi/kültür seviyesinde olmayan veya geçim derdindeki insanın bunları düşünecek vakti kalıyor mu orası ayrı konu.

biz ne yapıyoruz kafamız önümüzde mutluyum, hayatın hakkını veriyorum diye kendimizi kandırıp ölüp gidiyoruz.

emo değilim yaş 18 değil =)
üff ailem beni anlamıyor, hayat çok acımasız gibi bir düşüncem de yok =)

@sertunsuz, işte tam da o noktada katılmıyorum.
diyorsun ki "konu, bir çobanın bir inşaat işçisinin bile; din, siyaset, dünya, ilişkiler, hayat, neler olup bitiyor üzerine düşünmeye başladığında mutlu rolü yaptığının farkına varması."

inşaat işçisi yahut değil (ki gayet mutlu işçiler de tanıyorum)
bir insanın hayatındaki mutluluk seviyesinin, o insanın dünyayı algılayış şekliyle çok da alakası yoktur bence diyorum.

mutluluk çok daha içsel, öznel bişeydir bana kalırsa. insanın temel ihtiyaçlarının yeterince randımanlı olarak karşılanabilmesiyle yakından alakalıdır.

sorunun tam cevabı ise bence şu:
temel ihtiyaçları yeterince iyi/randımanlı karşılanan bir insan; din, siyaset, dünya, ilişkiler, hayat, neler olup bitiyor üzerine ne kadar düşünür kafa yorarsa yorsun, mutluluğunu kaybedecek kadar etki altında kalmaz bu konular yüzünden

Konusu gelmişken Lynyrd Skynyrd'dan "Simple Man" gelsin: www.youtube.com

söylenen konuların üzerine düşünmeyi temel ihtiyaç olarak gören insan ikilemde kalacaktır o zaman:)

@cosmicstring cuk oturdu =)

@sertunsuz,
hiç aşık oldun mu? karşılık aldığın bir aşktan bahsediyorum. yani karşı taraf da sana eşzamanlı olarak aşık olmuş olsun...

şu durumda, ilişkinizin ilk bikaç ayını düşün.

yine o (sorgulanmasını temel ihtiyaç olarak gördüğün) malum konular seni mutsuzluktan pare pare edebilir mi sence şu durumda?
böyle bişeyden bahsediyorum. tam olarak bu değil ama, buna yakın :)

edit: @cosmicstring kesinlikle cuk oturdu! tek örnekle açıklamışsın demek istediğim şeyi :)

demek istediğini anladım, sen diyorsun ki bunları düşünmeni engelleyecek elbet bir şeyler olacak diyorsun. o zamanda kendini kandırdığının kanıtı olmayacak mı 2 yıl süper aşk yaşadın aklına hiçbir şey gelmedi başka ve bitti eee kendimi kandırdım işte 2 yıl boyunca, arada iş bulamadım bunun sıkıntısına girdim diyelim yine onunla uğraşmaktan geleceğini düşünmekten bunlara kafa yormaya fırsatın bile kalmadı, işi buldum her şey sütliman bunların üstünü örttüğün çıkıyor işte tekrar ortaya.

sen boş kalmışssın dert edinmişsin kendine gibi düşünme hakkımda da =)

neyse fazla uzatmayalım istersen, sonu gelmez bu konunun.

iyi günler, teşekkürler.

@sertunsuz işte bunun yüzünden şöyle bi laf var;
"20'sinde solcu olmayanın ruhu 40'ında kapitalist olmayanın aklı yoktur"

ama ben bu kafada bir insan değilim tabii ki :)

yukarıdaki (bireysel mutluluk için açıkladığım) şeyleri anlatabildim sanırım.
savunduğum şeyi soruyorsan;
bireysel mutsuzluklar zaten bize yahut dünyaya bişey kazandırmaz. anca vicdani bir mastürbasyondur dünyaya dair eylemleşmeyen memnuniyetsizlikler.
fayda sağlayacaksa sabahta akşama ağlayalım. ama dünya bunu tınmayacak. daha az acılı bi yer haline de gelmeyecek. sadece "bu kadar pis bi dünyada mutlu olamıyorum. ne güzel, demek ki vicdanlı ve duyarlı biriyim. aferim bana" sakat tatminini vaadediyor bence bu şeyler...

ben bireysel mutluluğumuzu temin etmekle yükümlü olduğumuzu düşünüyorum ilk evvela.
çünkü dünyayı (düzeltemeyecek dahi olsak) en azından bu yolda çabalamayı asla bırakmamak esastır bence. "çabalamayı bırakmamak" için de, sağlıklı ve dayanıklı (mutlu) bireyler gerekiyor. derim. diyorum. dedim. :)

öte yandan ("çabalamayı bırakanlar"ın durumuna gelirsek) mutsuzluk yorar ve dibe çeker. atalettir mutsuzluk. insanı genç yaşta yer bitirir.
hatta yukarıdaki katılmadığım söz (20 ve 40 yaşa dair aforizma) biraz bu gerçeklikten türemiştir bence...
toplumsallığa kafayı ölesiye takan ve bunlarla ilgili histerik mutsuzluklar yaşayan/ trajik savaşlar veren gençlerin, yaş ilerledikçe-bi noktadan sonra "ben" merkezli doğalarına karşı "tuhaf" bi pozisyonda kalması ve o ana kadar deli gibi kafa yordukları/üzüldükleri/paralandıkları şeylere bi anda arkalarını dönmeleri...

hatta toplumsallık duyarlılık uğruna es geçtikleri, yadsıdıkları ve tatmin etmedikleri bireysellikleri/bireysel ihtiyaçları yüzünden; (biraz da) görmemişçe bir iştahla o yöne kaymaları...

falan filan... ay ne yazdım... ne dolmuşum arkadaş yaaa :)))) hahaha :)
böyle işte, umarım anlatabilmişimdir :)

edit: "neyse uzatmayalım"ı sonradan eklemişsin, şimdi gördüm :)
pekiyi, iyi günler dilerim :)

usdan büyük değerlerin hepsi parçalanmaya mahkumdur.

günlük kiralama şeklinde değil de, türkiyede kalan yabancı öğrencilere filan kiralayabilirsiniz. daha güvenli olur gibime geldi...

onu da tömer gibi (bu işe aracılık da yapabilen) kurumlar üstünden yapabildiğiniz gibi craigslist filan da takılabilirsiniz.

craigslist.org ve hatta;

istanbul.tr.craigslist.com.tr

yeni yüzyilda hukuk

dogmatizm,din ve teknoloji

avrupa ve türkiye

yeni global dünya kutuplari

istihdam ve devlet

bence bi merkezde birleşen çeşitli konular olsun. mesela bi tarih aralığı belirleyin. atıyorum 80ler ve sonrası olsun. ilk grup o tarih aralığındaki belli başlı önemli olayları sunsun. 2., 3. ve sonrasındaki gruplar o dönemin müziği, siyaseti, sineması, tiyatrosu, literatürü, dansı vs. gibi başlıklarla daha derinlemesine irdelesinler. her grup kendince bikaç isim belirleyip onlara da kısaca değinebilir, işlerinden-ürünlerinden kısa örneklemeler yapabilir. daha bütünlüklü bişey olursa hem takip etmesi kolay olur bence hem de konular arasında bağlantılar kuruldukça daha ilgi çekici olur. serabetan'ın verdiği başlıklar baya sağlam olmakla beraber şahsen ben 15 dakikalık bi dogmatizm,din ve teknoloji sunumundan sonra istihdam ve devlet'e ne kadar konsantre olabilirim bilmiyorum.

en sosyetiğinden en bohemine, en cahilinden en eğitimlisine; en gencinden en yaşlısına... her nevi dinleyiciyi sıkmayacak tek konu:
seks tabii ki

cinsellikle ilgili konular bakının derim.

sulu konu olmasın denmiş ama bence son derece ciddi ve kuru bi konudur kendileri.

sosyal medya

iletişim devrimi

iki kişi oturup elinize kağıt kalem alıp şirketi kuruyorsunuz.

kuruluş işlemlerini öğrenip (ki internetten kolayca erişebilirsiniz) kuruluşu kendiniz yapsanız da, daha sonra her ay gönderilecek vergi beyannameleri, çalışanınız olacaksa sigorta bildirgeleri için muhasebeciye ihtiyacınız olacak ve birine güvenmeniz gerekecek. bu nedenle en baştan birini bulup işi sağlama bağlamanız daha mantıklı.

toplam 150-200 tl civarı masrafı varmış. yatırılacak edilecek paralar yani..
onun haricinde muhasebecilerden "abi 1000 liraya hallederiz" diyen de varmış yani. adamlar "ne tuttururlarsa" heralde...

hayır yapmıyo. ama okulun icinde saglık hizmeti veren yere gidebilmen lazım beleş.

Hacettepe yapıyo mesela. Sağlık kuruluşuna bi sorun isterseniz.

bir kart çıkarıyorlar, onunla muayene oluyorsun, ama sadece üniversitenin hastanesinde mi geçerli emin değilim...

eğer anne-baba sigortalı ise sen de öğrenci olduğun için otomatik olarak sigortalı olursun

(bkz: mediko)

1- okulun medikosundan çok cüzi bir miktar karşılığında yararlanabilirsin. senden istedikleri öğrenci kimliğini göstermen, sağlık karnenle( bu kalktı ama hala istiyorlardı, olmadı tc kimlik numaran ile olur herhalde) kayıt yaptırmandı. onun haricinde her muayene 1 lira tutuyordu. bu dediklerim istanbul ünide.
2- babanın ya da annen sigortalı ise onların hakkından yararlanabiliyorsun öğrenciliğin bitene kadar. bunun için de en yakın sgk'ya ( ya da senin ikametinin bağlı olduğu bir sgk genel müdürlüğüne gidip) öğrenci kimliği veya öğrenci belgesiyle gidip kayıt yaptırman gerek. bunu 6 ayda bir tekrarlıyorsun.

her üniversitede oluyor mu bilmiyorum ama ben babamın sigortasından yararlanma yaşım dolunca boğaziçi üni.nin medikosuna başvurmuştum ve sonra öğrenci işlerinden sağlık karnesi çıkarmışlardı bana. son senemde onu kullandım. eğer okulda gitmek istediğim branşın doktoru yoksa medikodan sevk kağıdı alıp öyle gidiyordum devlet hastanesine. üniversite hastanesi olması şart değildi. muayeneler ve tahliller ücretsizdi. ilaçlardan %10 alınıyordu eczanede.

üniversitenin medikosuna sormalısın.

edit: ben yardımcı olamadım mı ki? benim niçün tikim yok :p

www.elartedevivirelflamenco.com

ÁNGEL MUÑOZ

valla o virüs sana bi şekilde bulaştıysa, ne dersek diyelim vazgeçmezsin.
en fazla, isteğini bastırırsın bi süre, sonra gene pörtler. ama geçmez.

bi ihtimal böyle hevesle alıp, basit bi kaza, basit bi yara(kırık-çatlak)dan sonra soğuyup vazgeçenler oluyo.
bazı manyak var, en ağır kazadan sonra bile vazgeçmiyo.

içine mikrobu düştüyse al. ama gidip cahil cühela iş yapma.
motordan önce ekipmanını al (bütçesini ayır)
kask*mont*pantolon*çizme*eldiven
ehliyet alıcaksın.

bunlar rahat 1500 tl zaten.

fakat türkiyede ehliyet için aldığın eğitim bi ske yaramaz. eğitim bile vermiyolar zaten kursta.
www.sahafium.com
şu kitabı önce muhakkak oku.

ondan sonra da git omm'den, bmw rider akademiden, honda eğitim merkezinden filan eğitim al...


kalan parayla da gidip uygun bi motor alırsın artık kendine.
(tüm bunların en iyimser tabloyla en az 5000 tl'lik bir başlangıç maliyeti var toplamda)

Ben a2 işini de hallettim ama annem hakkımı helal etmem dediği için alamadım, onayı hallettik ama şimdi de param yok yalnız durumu düzelttiğimde ilk iş cbr ya da ybr ile 1 sene takılıp supersport ya da naked 600'lük bir makinaya geçeceğim.

"Demirden korkan trene binmez" demiş eskiler.

Çok fazla risk var, sen hata yapmasan bile milyon tane etken var. Daha bir kaç ay önce başıma geldi. Hyosung gt250 ile giderken yolda parmak kalınlığında bir kablo vardı, motorun altımızdan kayışını hissettiğimde hala içim uyuşur. Düşmedik ama viraj almak için hafif yatmışken yaşanan o kayma "acemi" adamın aklını alıyor.

Ayrıca düşmeyene motorcu demiyorlar, en iyi ihtimal bir kaç çizik ve kırığı göze alman lazım.

fazla hız yapacağımı düşünmediğim için düşmekten korkmuyorum da ne bilim kamyon ya da minibüs gibi bi araçın beni görmeyip altına alması gibi ihtimali düşündürüyor

virüs gibi yahu nası kurtulacam ben

valla seni vazgeçirir mi bilmiyorum ama; bildiğim çok iyi şey şu ki, sen her şeyi tam olması gerektiği gibi yapsan da, full korumalı binsen de, ileri sürüş uzmanı-çok tecrubeli bir adam olsan da, asla ve kat'a hız yapmasan da,
bu boktan dolayı gelip biri seni ansızın öldürebilir.

(bkz: ömer uzma)

çok yakın bir arkadaşımdı... diğer rahmetli çok yakın arkadaşlarım gibi...
iyi düşün, full tedbirli ol,

ama bunun her zaman yetmeyebileceğini de asla unutma

istanbul'daysan ya da büyük bir şehirde:

ulaşım amaçlı kullanma pek. okula, işe gitmek için değil de keyif için, daha çok gezme amaçlı olsun. trafiğin yoğun olduğu saatlerde trafiğe girmemeye özen göster. kışın soğukta yağışta motora binme.

virajlarda özellikle ölü noktalarda, her an duracakmışsın gibi ayarla hızını.

gece yolculuğu yapmamaya çalış.

ileri düzeyde eğitim al ve tam koruma olmadan demir ata binme. kask, mont, eldiven ve dizlik en temeli. bakkala gitceksen bile tam korunma çık motorun üstüne.

uzun yola yalnız gitme, tekerlek bakımı, değişimini ihmal etme.

hız limitlerine uy.

yukardakiler senin alabileceğin önlemler, gerisi de kader kısmet. her motora binen ölmüyor ya da kaza yapmıyor tabii ama bunun için ciddi derecede dikkat ve özen istiyor motorsiklet hele de trafikte pek umursanmadığı Türkiye'de.

yazdıklarım biraz paranoyakça oldu ama hele acemiysen dikkate al bence.

vazgeçirmek için aklıma şu geldi: şimdi motor alırsan araba alma işin epey ertelenir gibi duruyor. motorda en fazla bir kişiyi daha alabilirsin yanına ve eşya taşıma olayı sınırlıdır. kışın zor olur ve de uzun yolculuklar daha sıkıntılıdır.

misal beyim motoru sattı, arabalı oldu. dışarda yağmur yağınca endişelenmiyoruz, yanımıza istediğimiz kadar eşya alıyoruz. acil durumda birisini bir yere götürmek sorun olmuyor; komşuyu hastaneye götür, köpeği veterine götür vs..

önce araba al, sonra da motor alırsın. hem trafiğe de alışmış olursun vs.. motor keyfi için idareten elektrikli bir bisiklet al en güzeli..

Ben de böyleydim. Geçtiğimiz haftalarda oturup Türkiye'de yaşanmış motor kazalarını falan izledim youtubedan. Bi de haberlerde çıktı bi tanesi. Anladım ki, Türkiye'de sen %100 muhteşem hatasız inanılmaz bir sürücü olsan ve %100 hatasız da kullansan, itin biri gelip seni buluyor. O yüzden vazgeçtim tamamen. Hala çok istiyorum ama cidden korkuyorum yani, canımı sokakta bulmadım

Geçen birkaç hafta içinde işte bi haberde izledim, canlı canlı ya. Adam normal düz gidiyor, aynı sokakta 16 yaşında mı ne bi çocuk araba kullanmayı öğreniyormuş sorumsuz bi akrabasıyla, herif resmen biçti adamı, adam düştü motordan bir şey olmadı, korumaları falan tam her şeyi var sapasağlam, sürüklene sürüklene tam ortadan direğe tosladı, beli falan kırılmış öldü gitti gencecik adam. Hiç bir suçu yok lan, bildiğin rezillik yani. Bok yoluna gitmek istemiyorum benim canım tatlı.

Motorla Taksim'e rahat ulaşmaktan bahsetmişsin. Taksim'de bünyeyi alkol ile doldurup dönüşte kaza yaparsan sadece kendinin degil, baskalarinin da hayatını karartirsin.

Motor kullanan tum arkadaslarım en az bir tane ölümcül kaza atlattı. 2 tanesi istanbul'da motosiklet kullanmaktan illallah edip motoru bıraktı, oyle yatıyordu en son motorları garajda.

şu dünyadaki en iyi arkadaşını düşün. artçı olarak almışsın, gezmeye çıkmışsınız neşe içinde. sonra kaza yapıyosunuz ve sen kurtuluyorsun sadece. hayatının geri kalan kısmı ne hale döner onu bi düşün. sen bu haldeyken, hakkında "taksirle ölüme sebebiyet"ten dava açılıyor. (arkadaşımın başına bu geldi). sence hayatın bir daha eskisi gibi olur mu?


bir taşıt aracı düşün, otomobilden daha hızlı ama kaportası senin bedenin. bu nası akıl?

yok adrenalinmiş de, yok trafikmiş. hayatının üçte iki oranında kısalma ihtimali çok yükseliyor ama sen bana trafikte zaman kaybetmekten bahsediyosun. bu nası hesap?

bak abicim sana bi öneri: Google'a "motosiklet" yaz, onun yanına bi de "kaybetti" yaz ve ara. çıkan milyonlarca sonucu tek tek oku. onların her biri senin gibi ana kuzusuydu.

bonus olarak şu videoları da tek tek seyret:

www.youtube.com

Sıyrılıp Gelen
Beyaz Gelinlik (Marşlarımız versiyonu daha güzel)
Çav Bella
Gel ki Şafaklar Tutuşsun
Haziran'da Ölmek Zor
Güleycan
Dağlara Gel
Ölümden Öte Ne Var
Direnişçilerin Cevabı
Yürüyüş
Diriliş

berivan(haziranda ölmek zor)

soluk soluğa.

Reber
Gün tutuşur

'bir görüş kabininde' yi de eklemelisin bence.

avlaskani cüneli
yarın bizimdir

ikisine hastayım.

dünya halkları kardeştir de eklenmeli şahsen.

boran fırtınası

Berivan,
Bir Görüş Kabininde,
Deniz Koydum Adını,
Özlem,
Uğurlama..

Olmazsa olmazlardan bana göre..

ben az bilenenlerden bişeyler önereyim.
düşenlere (cemo)
gün karanfil kokuyor (kucaklaşma)
haydi kolkola (ileri)
göç destanı (ileri)
mayıs (geliyoruz)
düğüne gider gibi (boran fırtınası)
grup ekin var. yorum'un ankara ekibi zaten ihsan cibelik ve metin turan yorum' katıldılar bu gruptan sanırsam düzenlemleri de kemal sahir yapıyordu. onların de be aslan karam, nesini söyleyim, vurulup düşmüşsün şarkıları da iyiidir.

konu biraz hort olacak ama sibel yalçın destanı olmadan bi grup yorum best of'u düşünemedim.

evlilik cüzdanı istiyorlar diye biliyorum.

bazı yerler evlilik cüzdanı istiyo bazıları istemiyor. istemeyenler ya çok lüks ya da dandik buluşma otelleri oluyor.

4-5 yıldızlı otellerde herhangi bir problem olmuyor.

misafir derken ben şöyle anlıyorum. siz sgl olarak kalacaksınız ama gün içinde misafiriniz gelip odayı kullanacak ama kalmayacak? eğer bu durumdaysa bir çok otel buna izin vermez. karşı cins olması da gerekmez.

Otelde misafir agirlamak ne demek bilemedim, ama lobide otele giris yapmamis insanlar oturabilir. Ama giris yapmamissa odaya cikamaz. Eger giris yapacaksa da cinsiyet sorunu yasamadim ben simdiye kadar hic, evlilik cuzdani sormadi yani kimse ne pansiyonda ne 5 yildizli otelde, zaten oyle bir haklari da yok ama isguzarlik yapan cikabilir tabi.

evlilik cüzdanı sormaya hakları yok diye biliyorum ben de.

her otelin prosedürü farklıdır. Önceden sormakta fayda var.

evlilik cüzdanı genelde sormazlar ama kimliklerle otel kayıdı açılırken. eğer götüreceğiniz veya davet edeceğiniz arkadaşınız reşitse veya emniyet tarafından (herhangi bi sebepten) aranmıyorsa sorun olmaz.

likör veya isteğe göre votkalandırılmış meyve suyu.

şirince şarabı iç mesela:) tadı size uygun olabilir... yada aramolı votka olabilir, tekila çarpabilir dikkat et...

Marka olarak da belirtirseniz çok memnun kalacağım.

(bkz: baileys)

(bkz: archer's) daha iyisi için
(bkz: malibu)

yalnız dikkat. tatlı içkidir bunlar, ne kadar içtiğinizi farketmezsiniz sonra kötü çarpar.

O yüzden şirince şarabı +1

Safari veya sert olsun ama biz anlamayalım derseniz jagermeister.

cardinal melon.

(bkz: sheridan's)

baileys'i döver bence

son donem favorim kirmizi sarap + sprite veya limonata. bunu minimum yari yariya oranlayarak karistirirsaniz %14 civarinda olan alkol orani %7ye duser. Ayrica bu sekilde icince daha az susatiyor (dolayisiyla daha da az bas agrisi yapar). Ah ayrica kirmizi sarabi kalitelisinden almaniza gerek yok cunku zaten karistiracaksiniz (tabi ucuz alirken de abartmamak lazim), cevirmeli kapakli 1lt.lik olanlar yeterlidir :)
bunun disinda muz likoru+sut+nescafe kombosu olabilir. Tabi yari yariya degil daha cok 1/3, 1/4 oraninda, yukaridakine benzer bir alkol oranini tutturmus olursunuz.
bunlar daha hesapli secenekler. bir de hesapsiz olanlari var cardinal melon + sut gibi.

kavunlu votka var. alkol oranı düşük. sek de çok güzel içiliyor. tam kız içkisi bence :)

adam sert olmayan diyo, adama en az yüzde 40 alkol içeren içkiler tavsiye edilmiş. enteresan.

cardinal melon (genelde sek içilir, bol şekerli, tam kız içkisi. yalnız kontrolsüzce içilirse yamultabilir)
malibu (sütlü yaparsan süper oluyo)
bacardi (mojitosu güzel olur, bol naneli limonlu, daha çok yaz içkisi)
birde marka farketmeksizin süt+votka+kahlua ile yapılan white russian vardır, nispeten yumuşak bişey. isediğin ölçüde votka koyabilirsin.

www.drinkon.com wild africa
www.drinkon.com irish cream

(bkz: southern comfort)

bugüne kadar bol buzlu bir xuxu beğenmeyen kız görmedim.

Eğer bulabilirsen alkol oranı çok düşük ama içimi oldukça güzel olan; Smirnoff Mojito

(git: www.finewines.ie )

celal birsen

rurouni +1

ya arkadaş celal birsen dışında diyorum. niye onun dışında diyorum çünkü online satın alabileceğim bi yer yok.

tinyurl.com

şöyle diycem. getirtme imkanınız varsa

ferre

samsonite

tekvando sokak dövüşlerinde daha kullanılabilir bir teknik.

not: kungfu sanatında 70 kiloda ist 3.sü olmuş biriyim.

edit: 24 yaşından sonra yapmanın zararı olmaz ama kendinden bir bruce lee yaratamazsın bu saatten sonra. sana tavsiyem kick box.

3. 30 yaşındayım, çatır çatır ninjutsu'ya gidiyorum valla. 25-30 yaşından sonra başlamış insanlar (disiplinli devam ederlerse) bi 4-5 sene içinde ciddi usta oluyorlar bu konuda. olmuşlarını gördüm kursta ben.

ibb haricinde kurs önerileriniz de olur arkadaşlar

1)karate tekvandoya nazaran felsefesi olan bir spordur. uzun vadede fiziksel ve ruhsal yönden baya bir artıları oluyor. eğer fiziksel yapınız fena değilse ikisi de işinize yarar.

2)ibb kursları pek ciddi olmuyor genelde, hatta bazen bu işi yapan anlaşmalı eğitim kurumlarına öneriyorlar. bir de ibb'de duyduğum kadarıyla genelde küçük yaş grupları oluyor.

3) 40 yaşında başlayan var. ibb'yi bilmiyorum ama diğer yerlerde bir sorun olmaz, zaten genelde dersler yaş gruplarına göre ayrılır.

istanbul'da nerde ikamet ediyorsunuz?

evet yaa bugün buldum:) ama keşke izlemeseymişim.. buradan tüm dünyaya sesleniyorum (kokoreççi sıtkı :P) kitabını seven filmi izlemesin!
ha evet, dünyanın çok umrundaydım :)

çok mu güzel kitabı?
okuyalım, nerden bulucaz? :)

elvis costello - she
john denver - annie's song

Pink Martini - Amado Mio
vimeo.com

gülü susuz seni aşksız bırakmam

(youtubeta sefa topsakal yorumunu bi dinleyin)

R.E.M losing my religion

Bryan Adams - (Everything I Do) I Do It For You
Whitney Houston - I Will Always Love You
Elvis Presley ya da The Platters - Only You
Frankie Valli & The Four Seasons - Can't Take My Eyes Off You
Mariah Carey - My All
Iron & Wine - Flightless Bird American Mouth
Sting - Shape Of My Heart

sona doğru klasikten uzaklaştım sanırım ama neden olmasın? (:

gelişigüzel bişi yerine ilişkinizde yer tutan bi şarkıyı bulmayı deneseniz?

sting-until

shaina twain- brian adams: from this moment on
www.youtube.com

türkçe isterseniz ferhat göçer: cennet
www.youtube.com