yatıyorum direkt. uzanıyorum.

Spora gidiyorum. Sonra duş vs.

yürüyüşe çıkıyorum. bir de eğer yemeği kendim yapmayacaksam kesinlikle eve söylemiyorum, dışarı çıkıyorum.

ilk bir yıl kadar çalıştıktan sonra biraz normalize oluyor yorgunluk hali.

müzik açıp yüz üstü uzanıyorum.yada radyo programı dinliyorum.

bu sıralar şu:

soundcloud.com

ne zaman spora gitsem enerjim geri geliyor, evde yayılırsam tüm gün çöp.

1spor
2duş
3kitap/film

spor +1

Işi eve taşımıyorum. %90 mutlaka duş alıyorum. Kendime ayırdığım saatlerimin başladığını biliyorum. Sevdiğim şeyler yapıyorum.
[Dışarı çıkmak olur, kitap okumak olur vs.vs.]

4 gun spor. Diger gun yatarak dinleniyorum, dinlendikten sonra da yatip uyuyorum.

katlanmıyorum

çirkefler kolay, pasif agresifler zor.

katlanmıyorum siktir ediyorum

Ninja +1

Agizlarini yirtiyoruz.

@namus ninjası
Tam aradığım şeydi yazdığın. Çok sağol valla.

çivi çiviyi söker sikerim ağzını yüzünü diyorum benden uzak duruyorlar.

çirkeflerle muhatap olmamaya çalışıyorum da pasif agresifler gerçekten çok daha fena.
@ninja +1.

Bastirabilecegimi dusunuyorsam ve oyle olmasi gereken bir durumsa acayip cifkeflesir ve pislesirim.
yoksa uğrasmam siktir ederim ne huzurumu bozucam.

sırasıyla; tahrik et/tehdit et ve sinirini boz, aptalca bir hata yapıp açık vermesini bekle, üstüne saldırmasını sağla, maddi veya manevi şiddet uygula.

o katlanılamayan pasif agresif benim. çirkef insanlara nasıl katlandığıma gelince, susup içime ata ata şişiyorum :(

resmi kurumlarda bende çok çirkef oluyorum ,pişman oluyorum sonra gerçi.ama genel olarak sosyal hayatta çirkefler saçmalarken ben inatla takmıyorum,oje sürüp üfleyerek kurutuyorum filan.(pasif agresif bir tutuma giriyor galiba ama tam emin değilim.)nitekim beziyorlar en sonunda

Muhatabınsa çok kolay da, gerçekten muhatap olmuyormuş gibi yapıp da hala ucu sana dokunacak şeyler yapıyorsa, ağzını burnunu kırmakla kırmamak arasındaki ince çizgide dans etmek zorunda kalıyorsun. Hele ki kolay kurtulamayacak bir ortamdaysan, iş yerin gibi, o zaman şenlik işte şöyle oluyor sonra bak;

www.youtube.com

Ugrasamiyorum, kaldiramiyorum da, ortami terk ediyorum. Sinsi olsun, sakin olsun, firsatci stratejist olsun, pasif agresif olsun, onlarla ugrasmak daha rahat geliyor mahalle delisi gibi damarlarini cikara cikara sinirlenip car car bagiran cirkeflesenlerden.

biri geçirince daha rahat uyuyorum :))

saat farketmez :))

2-3 arası yatıp 8'de kalkıyorum

sabah 8'de kalkıyorum, bu sebeple gece 2'den önce yatmıyorum pek. önceki işimdeyken 6'da kalkıyordum, gece yarısı civarında da yatıyordum.

illa birinin geçirmesine gerek yok ya iki gibi uyuyom ben, altı bucuk yedi gibi de allah belasını versin dünyanın da hımına koyayım alemlerin de allah babuş bizi bunun için mi yarattın diyerek uyanıyorum

Yatabiliyorum. 12 gibi yatıyorum genelde ama uyumam 1buçuğu falan buluyor. Sabah 9buçuk 10 gibi kalkıyorum.

Ekleme: Vay be millet ne erken kalkıyormuş.

23.00-00.00 arası yatıp sabah 5.30da kalkıyorum. hem soğuk hem de karanlık oluyor. o kadar özeniyorum ki 7de 8de kalkanlara.

2-3 arası yatış 8 kalk.

hepimiz zombiymişiz amk. erken yatan hiç yok

Lan soruyu sorduğun saat 23:30 zaten, erken yatanlar şu anda yatmış değiller midir normal olarak?

Az sonra yatıyorum, 6'da kalkacağım, 6:15'te çıkacağım. Normalde bir saat önce falan yatıyorum.

@buff

al bak adam yatmamıs. normalde yatıomus

12-6:30

bir hafta sabah 5 de kalkıyorum akşam 11 de yatıyorum
diğer hafta gece 1 de yatıyorum 10 da kalkıyorum

1'de yatış, 8 gibi kalkış.

2 yi bile buluyo yatmam, mesai 8 de başlıyo, 8'e 5 kala falan kalkıyorum, kovalayacaklar bigün

3'den önce uyuyamıyorum. hatta hasbelkader erken geçmişsem yatağa oha ne güzel erkenden uyuyacam deyip heyecan yapıyorum bildiğin. yarım saat yatakta dönüp kalkıyorum yine. 8'e doğru da kalıyorum.

2den erken yatamıyorum 10 da kalkıyorum

12 gibi yatıp 6'da kalkıyorum. Sabah koşu varsa 5'te.

12-1 yat, 6:45 kalk.

Mesai 8 de başlıyor.

23:00 - 00:00 arası yatıyorum, 07:00da kalkıyorum.

wtf??

22:30-23:30 yatışım
07:45 uyanışım

24:00 yatış, 08:30 kalkış

12' de yatıyorum, 5 dakika sonra uyuyorum. 7:15 gibi kalkıyorum.

12-2 arası yatış 6:45 kalkış.

nurgül yeşilçay
hande ataizi

scarlett johansson
monica bellucci

Ayşegül Aldinç.

amy adams. o nazik, hanimefendi halleri yok mu...

eva green
jessica chastain

(git: eksisozluk.com)

monica belluci+1

müjde ar

bi de zeyna vardı.

nurgül yeşilçay
monica bellucci

+1

Ayşegül Aldinç + 1
Eva Green + 1
Rebecca Romijn

Red Sonja.

sdfdf aklıma ilk gelen river song oldu nedense

1. tanıdıklara denk gelme ihtimalimiz var burada ve o tanıdıkların, daha önce onlara göstermediğimiz yüzlerimizi görmesini istemiyoruz. bizim verdiğimiz kadarıyla yetinsinler.

2. insanların niyetini bilmiyoruz. kötü niyetli insanları gerçek hayatımıza sokmaya gerek yok.

dipnot: ilk cümleyi nasıl düşük kurduysam bilmem kaçıncı teşebbüsümde hala düzeltemiyorum.

tanıdıkları insanlar onun o olduğunu öğrenirse istedikleri kadar rahat yazamıyor, başlık açamıyorlar hocam. spesifik bilgiler sıkıntı olabilir o yüzden. ama istanbulda olduğunu mesela niye söylemez bir insan, o acayip. ipucu olmasın diye falan herhalde.

Cok basit, facebook sayfami verirsem kim oldugum ortaya cikar. O zamanda burada rahat rahat her istedigimi soramam. Suanda bile herseyi soramiyorum, gercek dunyada tanidiklarimdan burada olan da olabilir cunku.

Daha önce yazmıştım ben bunu. Tanıdığım kişilere kendimi ifşadan çekinmiyorum. Akademisyenim, buradan birileri öğrencim çıkabilir. 10'u aşkın yıldır sözlükte (o zaman öğrenciydim de), bir yıldır da Duyuru'dayım. Az önce "Abusive sex" başlığına "Şunu severim, bunu sevmem" yazdım. Birini temizlesem, bilmemkaç yıl öncekinden başka bir şey çıkar. Bu konu olmaz, başka özel bir konu olur. Böyle bilgilerin öğrencilerim arasında dolanmasını istemem. Sonra "Biz ödevi yapamadık ama olsun başka yollardan ödeyelim" olmasın. Üstelik bu öğrenciler mezun olunca da bitmiyor olay, böyle şeyler kulaktan kulağa aktarılırken abartılıyor, yeni şeyler ekleniyor, saçmalanıyor. Atıyorum buraya "Geçen gün kapıda kaldım, o yüzden arkadaşımda kaldım" desem, birkaç dönem sonra gelecek öğrencilerin kulağına "aychovsky hoca kapıda kalınca sokakta evsizlerle yatmış" diye gider. Tabii öyle bir şey olmaz da, böyle şeyler abartıla abartıla hiç olmayacak yerlere ulaşabiliyor. Ki kasıp da kim olduğumu bulanlar bile olabiliyor.

Ki ifşa gecesinde fakültemizden bir öğrenciyi gördüm. Şimdi o düşünsün :)

birkaç hafta önceye kadar kimseden saklamayı düşünmezdim ben de. ama çeşit çeşit insan var, burada hakkında yazdıklarını başka bir yerde karşına çıkarıp manipüle edebilirler. kötü niyetli insanlar +1

Kim sorsa soyledim, buraya yazmiyorum cunku arama motorlari indexliyor.

Kek, börek işlerinden hiç anlamadığım için yapmam gerektiğinde onlara bakıyorum. Bazen de değişik sebze yemeği arıyorum.

genelde tatlı bakıyorum.

Her türlü yemeğe bakıyorum, annemle damak tatlarımız farklı olduğu için ona hiç sormuyorum. Evde mercimek varsa "Mercimek yemekleri" diye aratıyorum, patlıcan varsa "Patlıcan yemekleri" diye. En çok normal, öğünlük yemeklere ve çorbalara bakıyorum; böylece değişik değişik, daha önce hiç duymadığım yemekler buluyorum. Genelde bir yemek için 8-10 tane tarifi karşılaştırıp sevdiğim-sevmediğim şeyleri gözden geçirip bir orta yol buluyorum ya da doğaçlama gidip kendim onlara benzeyen başka bir yemek çıkarabiliyorum. Bildiğim yemeklerin %90'ını internetten öğrenmişimdir. Hiç kek, pasta ve börek yapmıyorum; hiç yemiyoruz sayılır.

Kurabiye-kek tarifleri. En son visne receli yaptim, ona da bakmistim. Ama illa ki 1-2 seyi degistitirim genelde, aynen uygulamam. Ozellikle amerikalilarin yazdigi bir seyse adamlar havyan gibi seker basiyor, onerilenin yarisini filan kullaniyorum.

Gelirken giydiklerimi giyiyorum
Arabayla gidip geliyorum.

sormayın +1
iç çamaşırını değiştiriyorum tabi.

Gelirken giydiklerimi giyiyorum. Genelde arabayla gidip geliyorum, böylece bir ironiye daha imza atmış oluyorum. :)

Halı sahada duş yok maalesef, elimi yüzümü yıkayıp akleti değiştirip eve kadar sabrediyorum.

evime 3-4 dk yürüyüş mesafesinde olduğu için üzerimi değiştirmeden eve geçip duşumu alıyorum sonra tabii yeni iç çamaşır/pijama

evime yakın mesafede olduğu için duş almadan direk eve gidiyorum.
gelirken giydiklerimi yada üşenirsem sporda giydiğim kıyafetlerin üzerine montumu giyip eve dönüyorum.

sormayın + 1
İç çamaşırı ve çorap hariç gelirken giydiklerimi giyiyorum. Arabayla gidiyorum.

iç çamaşırım ve çoraplarımın yenisini giyiyorum. gömlek ve pantolon üstümdekileri giyiyorum.

Eve yürüyerek gidiyorum, 10 dakika sürüyor.

Çorap hariç aynı kıyafetler ve metro ile dönüyorum

İşte giydiklerimi. Arabayla gidiyorum.

karmaşa olmaz mı? öyle yapana kadar cevabın sahibine mesaj atabilirsin mesela teşekkür etmek için. böyle güzel bence.

Doğru cevap ve tik ayrılabilir. Soruyu soran tek bir cevabı işte bu diyerek seçer. Tiki ise herkes atabilir, hatta bir cevap birden fazla tik alabilir falan. stackoverflow'dan çarptım :)

soruyu soranın attığı tik ile diğerlerinin attığı farklı renklerde olabilir.

Burada bir çelişki var bence. "Nelere dikkat etmelisiniz" kısmında "Doğru bulduğunuz cevaba tik atın, diğerlerine atmayın ki hangisinin doğru olduğu belli olsun" gibi bir şeyler yazıyor. Hatta tam olarak "Soruyu açan sizseniz ve cevap sizi tatmin ettiyse, sol tarafta bir kutucuk var. Bir zahmet işaretleyin, çok eğlenceli oluyor. Cevap doğru değilse formalite icabı işaretlemeyin; hem ayıp, hem de kendinizi kandırmış olursunuz." yazıyor.

Geçen gün kibritsuyu'nun açıkması da diyordu ki "Teşekkür cevapları siliniyor, çünkü tik teşekkür demek zaten". Bu durumda, ben yanlış cevap veren birine de teşekkür etmek isteyebilirim ayırdığı zamanı, emeği vb. için ama belirtilenlere göre tiklemem de yanlış olur. Gerçi şu ana kadara teşekkür babında hep tikliyordum (bazı yanlış cevapların ve doğru cevapların kesin olduğu sorular hariç) ama dikkat etmem gerekenlere göre bu çok yanlış bir şey.

Soruya cevap vermek gerekirse atary + 1, doğru cevap ve tik'in anlamları açıklanabilir ve buna göre tik ve doğru cevap ayrılabilir. Ama bir oylama sistemi ve cevaplar arası bir kast sisteminin de önüne geçmek gerek.

Soruyu soranın tiki tek tik yeşil, okuyucuların tiki turuncu. Bir okuyucuya turuncu bir tik, büyük. Multiple tik verenler ise küçük 3 tik, iç içe girmiş. Tikin üzerine tıkladığınızda alt tarafta açılan ufak pencerede kimler tiklemiş görebileceksiniz. Güzel olurdu.

gerek yok ortalık karışır. iyi böyle.

whatsup gibi iletildi, okundu derken görüldüyle niye ocakları söndüreceksiniz. kurcaladıkça olmuyor. iyi böyle

bana kalp sorunlarından, epilepsiden, böbrek üstü bezlerde tümöre kadar bir sürü şey "olabilir" dediler sonra test yapıp olmadığını düşündüler -zira testlerde düşündürecek bişey bulamadılar -ama teşhisi koyamadılar, en son psikosomatik hastasın sen dediler en son bişey bulamayınca. toplam 2 sene sene böyle teşhis bekledim
ülseratif kolitmişim.

3)Annem ayak bileği aşırı ağrıyo diye gitmiş. Burkulmuş geçer diye göndermişler. Meğerse ayağı kırılmış, bakılmayınca yamuk kaynamış. (bunu yapan o.ç uzman üstelik)

1. İlkokul 3. sınıftan beri süregelen karın ağrıma bir grup doctor apandist bir grup ise değil dedi (her iki grup ta aksi çıkması halinde bileğini keseceğini söylüyordu. Tam da sınav öncesi dönemlerde nüksettiği için "psikolojik" dediler. Orta 2'de neyse ne kurtulalım kararı sonucu ameliyat olduğumda mideme yapışmış patlamak üzere apandistimi aldılar.
2. İkinci hamileliğimde nefes alamayacak kadar ağrı atakları geçiriyordum. Doktor gaz dedi, biraz da eşimle bakışıp abartıyor canım diye gülüştüler. üstüste 4. ağrı atağında işten ambulansla hastaneye yetiştirdiler - safra kesemdeki çamur (minik taşlar)yüzünden pankreatit olmuşum, hamşleliğn 7. ayında ameliyat dediler, doğurmayı bekledim. Ssadece ölmeyecek kadar yedim - hiç kilo almadan hamileliği bitirdim. Sonrasında keseyi aldılar.

-yoğun sancı ve bulantı ile hastaneye gittim. (daha doğrusu götürüldüm, yürüyemiyordum) bir doktor mideni üşütmüşsün dedi ---> başkası baktı meğer apandistim patlamış. acil bir şekilde ameliyata alındım, patlak apandisten yayılan zehir beni epey bi zehirlemiş. geç kalmam hayatıma mâl olacaktı.
-parmağımı kırdım diye doktora gittim, sabitledi sardı gönderdi ----> bir başkasına gittim (el mikro cerrahi) eklem yerimi 3 yerinden parçalamış olduğumu ve ameliyatla müdehale etmeleri gerektiklerini söylediler. 2 tane çivi çaktılar.

şu anda aklıma gelenler bunlar :) hatırlarsam ekleme yaparım.

etrafımdaki envai türlü hastadan bildiğim safra kesesiyle ilgili şeylere kimse teşhis koyamıyor :) ne menem bir organmış anlayamadım beyin tümörünüz olsun safra kesenizde çamur olmasın zira sürünürsünüz, töbe töbe
ha bu etrafımdaki hastalarda number 1 ise şu: sorunun safra kesesi olduğunu söyleyip almak için ameliyata aldılar bir abimizi, adamı açıp ameliyatta safra kesesinin zaten olmadığını fark etmişler :P

*Dayıma boyun fıtığı dediler, bunun üzerine ameliyat da ettiler (bir özel hastane) ama akciğer kanseri imiş ve vücuduna bıçak değmesi aslında çok sakıncalı imiş. Bir üniversite hastanesinde anlaşıldı. Sonra da düzelmedi dayım. Dava açtık, yıllardır sonuçlanmadı.

*Bana çocukken uyuz dediler ve Kwell uyuz kremini uzun süre kullandırdılar, meğer evde tahtakurusu çıkmış ve beni seviyorlarmış.

*Yine bir özel hastanede babama Parkinson demişlerdi, ilaçların işe yaramaması sonucu aynı üniversite hastanesine gittik, aslında kireçlenme tarzı bir şey olduğu ortaya çıktı. Başka bir hastane de kireçlenmeyi doğruladı.

*Bir kere farenjit olduğumda bademciklerimin şiştiğini söylediler ama benim herhangi bademciğim yok 8 yaşından beri. Bunu söyleyince "Bademciğinin şişmesi için bademciğe ihtiyacın yok" dediler.

Yillarca akne icin yuz tane doktora gidip bin tane ilac kullandim, dis macunu alerjisi cikti.

Bogaz enfeksiyonu icin yanlis ilac verdi doktor o ilac alerji yapti lenf bezlerim sisti ve inmedi birkac ay sonra tesadüfen disim kirildi dolgu yaptirdiktan sonra lenfler indi.

Gozum belirsiz bi alerjiden dolayi ödem yapti doktorun verdigi ilac goz tansiyonumu yukseltti ve iyilesme saglamadi. Alerjinin sebebini buldum kullanmayi kestim odem gecti. Tansiyon olayi icin de başka doktordan randevu aldim.

Hepsi son 1 yil icinde oldu.

anamın çürük dişi yerine sağlam dişini çektiler. saatlerce çekmek için uğraşıp ağlatmış kadını hıyar oğlu hıyar.

babama senelerce kansızlık var dediler. 180 boyunda adam 50 kilo civarıydı. meğer 20 yaşında ameliyat olduğu midesinden kanama oluyormuş. bu bir. gene aynı şeyin sebebi böbreklerden birinde kanserli doku çıktı böbreği aldılar kurtuldu. aha bu da iki. doğru teşhisi koyan marmara üni araştırmaydı.

7-8 sene önce annemin gözü birdenbire şaşı yani çift görmeye başladı. maltepe üni hastanesine gittik, yok bişeyin dinlen dedi ihtiyar herif. profesördü. pabucumun ünisi. sonra dünya göze gittik göz numaran artmış diyip az kaldı lazer yapıyorlardı kasaplar. meğer 6. sinir felciymiş, beyoğlu kuledibinde çıktı ortaya. bu teşhisi koyan doktor ameliyat yaptı, ameliyattan sonra arada gözün arkasına botoks yapıyorlardı düzenli. sonuncuyu yanlış göze yaptı. savunması da "sen öyle göstermişsin" lan göze yapılacak tedavide hiç bir zaman hastaya sorulmaz ki, zaten evrağında bellidir?! şimdi yine ameliyat zart zurt diyo bilmiyoruz napcaz.

ya ne diyim. umarım başka bişi yoktur bilmediğimiz, inşallah.

edit: @duyuru sahibi
anamı çapaya götürcektim yazdıklarını okuyunca vazgeçtim galiba.

koah hastam vardı bir tane. mustafa k. hastalığın tipik bulgusu olarak sürekli öksürür, sürekli akciğerleri ekfekte olurdu. bir senede 7-8 defa gelmiştir bana sanırım yine soğuk aldım, öksürük başladı, balgam var diye. her seferinde antibiyotik yazdım, koah ilaçlarını düzenledim, nasıl kullanacağını anlattım, balgam sökücüler verdim. en son bir 3-4 ay görünmedi ortalıkta. sonradan eşi geldi. kaybetmişiz mustafa amcayı. terminal evre akciğer kanseri.

Çocukken romatizma teşhisi koyarak 2 yıl penadur denen iğneyi yaptılar. 2 yılın sonunda klasik büyüme ağrıları olduğu ortaya çıktı.

Rahmeti büyük babam görme problemleri yaşamaya başlamıştı. Akdeniz Tıp fakültesinde bir doktor katarakt var, bir süre bekle sonra gel ameliyat edelim demişti. Ama katarakt değil, başka bir hastalıkmış. Büyükbabam o süreçte görme yetisini büyük ölçüde kaybetti. Sonra Ankara'da birkaç yıl tedavi oldu ama çok geç olduğu için sadece hastalığın ilerlemesi yavaşlatıldı.

ben yaşadım. 6 ay boyunca klasik bir mr cekimiyle anlaşılabilecek belimdeki aģrılara sebep olan rahatsızlığın doktorların ben bilirim egosu yüzünden tespit edilemedi. idrar yollari enfeksiyonu dendi, kum döküyorsun dendi, psikolojik dendi. aylarca üstelik agrının geçmesine engel olamayan aģrı kesiciler kullandım. 180 boyumla 45 kilolara düştüm. bacaklarima vuran agrilardan oturu sonunda mr çekimi akil edilebildi. omitiliğimde kitle olduğu tespit edildi. sonra aylarca sancilı bir tedavi süreci...

Sabah ezanı gibi kanıksamışlar seni.

aşırı derecede dikkat ettiğim dönemde resmen havadan nem kapan üst kat komşum geliyordu. sonra o adama inat genel bir gevşeme oldu bende, o eleman da taşındı zaten. şimdi yine çok abartmasam da eskisi kadar dikkat etmiyorum, gerçi yandaki apartmandakiler bizim en üst kattakileri sabah 5'te threesome yaparken çok ses çıkardıkları için şikayet ettikten sonra, genel bir rahatlama oldu galiba apartmanda, nasılsa kimse bunun üzerine çıkamaz diye düşünüyor olabilirler.
senin durumun için de apartmanın geçmişine bakmak gerekebilir:)

anneciğine bi özür borçlu olabilirsin cast seyin

misal benim üst komşum; yürürken bina sallanıyor, gece 11:30-01:30 arası elektrik süpürgesiyle sevişiyor. fakat benim ayak sesimden rahatsız olduğunu şikayet etmiş. Ne diyim ki ben buna?

Söylediğiniz şeyler normal geldi. Elektrik süpürgesini deneyin.

aman boşver, 2 de benim komşular için yap, içimde kalmasın...
benim komşuların 4-5 yaşında veledleri var bi de asabi kocaları, apartmanı yıkıyorlar el birliğiyle.
o değil o 5 yaşındaki veledler bile "niye ama abla sen evde hiç gürültü yapmıyorsun, banyodan bile hiç ses gelmiyor" diyor bana. artık evlerde hakkımda ne konuşuluyorsa, banyoyu zaten dinliyorlar, çocuktan al haberi.
yazan: aile apartmanında yalnız yaşayan kadın.

dün gece komşum 2.20 de çivi çakıyodu, karısının sesi falan geliyo, ailecek ayaktalar yani, benimkilerin yanında senin yaptıkların hafif geldi ne yalan söyliyeyim

Benim alt komsu kizi gece 4 bile olsa elektrik supurgesini calistiriyor. Eve gecenin bir vakti gelse bile o elektrik supurgesi calisiyor. Evcil hayvanda beslemiyor. Her gece calisir mi elektrik supurgesi?

Seninkiler hic bisey yani.

Millet rahatsız olmuyorsa sorun yok. Fön makinesi sesi duyuluyorsa komşudan ve hem de ona uyanılacak bir sesse, o binada sorun var demektir zaten. Elektrik süpürgesi, matkap ve gürültü ile yürüyen 20 yıllık çamaşır makinesi kapsam dışı.

neyden zehirlendiğin önemli.
reflor kullanman gerekebilir.
geçmiş olsun.

yarın sdabah bak bir duruma, düzelme emaresi yoksa doktor.

eski bakanlardan bir böbrek nakli olduydu geçenlerde. yemekten zehirlenmiş doktora gitmemiş iki günde böbrekler iflas .
inşallah bu evde yattığın süre içerisinde bol bol şekerli tuzlu su içmişsindir. maden suyu , tuzlu su , şekerli su , ballı su , meyve suyu ne bulursan aban . sen farkında olmuyorsun ama vücut bütün suyu çekiyor böbreklerden falan aman diyeyim

Daha önce 4-5 kere zehirlenmiş biri olarak söyleyeim. Doktora gitmen ve ilgili temizleyici+ besleyici serumu yemen gerekiyor.

yılbaşında hiç eğlenmiyorum, çok eğleneceğiz beklentim de yok. diğer günlerden bir farkı yok benim için.

Evet bazen dedigin sey oluyor haklisin guzel bi noktaya barnak basmissin.

eğlenme zorunluluğu yerini iç sıkıntısına bırakıyor doğrudur. genelde böyle oluyor.

bence en güzel evde aile toplantısıyla geçiyor. çok samimi arkadaşlarla da olur. yemekler şahane oluyor, muhabbet güzel, yılbaşı toplanmanın bahanesi oluyor yani.
ama arkadaşın arkadaşı gibi tiplerin geldiği parti ortamı varsa dediğin gibi zorlama oluyor.

şu ana dek geçirdiğim hiçbir yılbaşında sıradan bir cuma gecesi kadar eğlenmişliğim olmadı. dışarı çıkıyorsan fazla kalabalık, evde oturuyorsan ekstra alışveriş, ekstra ıvır zıvır, ekstra içmek zorundaymışsın hissi geriyor insanı. bir türlü rahat hissedemiyorsun. şehirde öyle bir ambiyans olsa yine bir derece de türkiye'desin bir de, sabah 5'te mahallede ezan okunuyor, ne yapıyorum lan ben diyosun.

yılbaşının heyecanını ve o anlamsız telaşını dışardan izlemek keyifli oluyor. yoksa kendisinin bir olayı yok bence. nedir yani. dediğin gibi, normalde de yaptığın şeyleri yapıyorsun sonuçta. arkadaşlarınla, sevdiklerinle bir araya gelip birlikte vakit geçirirsin odur yani. niye daha özel ya da eğlenceli olsun ki? benim birlikte vakit geçirebileceğim birisi de yok, o yüzden son 10 yılbaşını ailemin yanındaysam kuruyemiş-su, kendi evimdeysem kuruyemiş-bira içerek internette geçiriyorum. sadece bir kez, bi' arkadaşımla dışarı çıkmıştım. onda da bi bok yapmadık mal mal dışarda gezdik öyle.

ben de mi sorun var diyodum ki benim gibi olanlar da varmış. normalde gece 4 den 5 ten erken yatmayan ben yılbaşı gecesi hadi uyuyalım artık moduna giriyorum.

Erken yatip uyudugumda daha cok keyif aliyorum.

son bir kaç senedir eski okul arkadaşları ile ailece geçiriyoruz yılbaşlarını. hepimiz ayrı şehirlerde olduğumuz için bir buluşma havasında geçiyor ve inanılmaz eğleniyoruz. evde eğleşiyotruz tabi.

öyle deli gibi eğlenecez diye kasmıyoruz tabi, zaten böyle bir grup toplanınca spontane kahkahalar filan, müthiş.

en güzel yılbaşı gecelerimi kız arkadaşımla kafamıza göre takılarak geçirdim. program falan yok. evde içiyoruz, çıkıyoruz dışarı aklımıza esen bara oturup bir iki içip kalkıyoruz. para verip dahil olunan fix programlar bana hiçbir zaman cazip gelmedi zaten.

Aile de olsa arkadaş da olsa zorla eğlenmeler beni geriyor. Keza doğum günü kutlaması da. Eğlenmeyi içimden geldiği ve o an doğaçlama öyle geliştiği için seviyorum. "Evet, şu akşam şu saatte eğleceğiz" planları görev gibi oluyor. Community'de "Attempts to make the holidays brighter tend to give them a certain darkness" diyordu, bir şeyleri olduğundan daha neşeli hale getirmek için uğraşmak yanında biraz stres getiriyor.

ben de eğlenmiyorum ama en azında ailece birlikte vakit geçiriyoruz akşam yemeğidir, sohbet muhabettir güzel oluyor.

Bende de öyle oluyor. Normal bir haftasonu cuma, cumartesi akşamım meyhane olur, pub olur daha güzel geçiyor.

Cevaplara baktım demek ki çoğunlukta böyle oluyor.

Biz hep ailece oluruz ve hunharca yiyip içeriz o bakımdan çok mutlu olurum :D çok çok eğlendiğim söylenemez ama mutlu ve huzurlu oluyorum o da yeter daha ne :D

Yok, enkaz altında kurtarılmayı bekleme fikri beni çok korkutuyor. Öyle bir şey olduğunda yaşamaya çalışmak yerine bir an önce ölmeyi diliyorum.

Yok. 99 depremi zamani vardi. 7 yasindaydim ama aklim varmis demek ki. Hem evde vardı hem de arabanin bagajina icinde su kıyafet falan olan bi canta saklamistim.

Simdi niye yok? Anneme hazirlayalim diyorum hazirlayalim kizim diyo. Unutulup gidiyor sonra.

Haydi hep beraber hazırlayıp bir de bunun ifşasını yapsak ya?

yok.

bu gerçekle yüzleşmek fikri zor geliyor olabilir.
bilinçsizce bir davranış biliyorum fakat mümkün mertebe kaçıyorum deprem fikrinden.

yok. o psikoloji korkutuyor beni :(

Yatak yanında küçük bir şey, araba bagajında büyük bir şey var. Yatağımın yanında sadece bisküvi, su, el feneri ve düdük var. Arada tazeliyorum. Bagajdakinde battaniye, ped, tuvalet kağıdı ve büyük su var. Bagajın anahtarının yedeği abimin deprem çantasında. Yataktayken yakalanırsam (becerebilirsem eğer) o çanta başucuma gelecek şekilde kendimi yere atıp, cenin pozisyonuna geçmeyi düşünüyorum. Daha önce provasını yapmışlığım var ama gerçek bir anda ne olur, bilinmez.

yok malesef. aslında gölcük depremini gölcükte yaşamış biri olarak olması lazım ama şu anda en üst katta oturuyor olmama güvenerekten yapmadım hiç.

Yaşadığım apartman yıkılırsa kurtulacağımı sanmıyorum. Bizi kurtarmaya gelebilecek kimse olmayacak, ara yollar kapanacak vs vs.

Ulaşabileceğim bir yerde çakı tutuyorum ama. Günlerce taşın toprağın altında susuzluktan ölmeyi beklemek yerine bileklerimi kesip öyle ölmeyi planlıyorum.

Evet deprem riski yüzünden psikolojim pek iyi değil.

artık istanbul'da yaşamıyorum ama aileme yapmalarını söylüyorum sık sık. yapmıyorlar o ayrı. 99 depreminden sonra birkaç sene arabanın bagajında deprem çantamız vardı. içinde yedek eşofmanlar, ilaçlar, biraz para, battaniye, fener, pil vardı.

deprem çantası haricinde bence herkesin yatağının yanında, altında değil yanında, su, fener, bisküvi ve düdük olması lazım.

sıkışıp kalma durumu olursa ancak yatağın yanındaki boşlukta kalacak şeyler hayat kurtarabilir.

yok, aşağı yukarı içinde @want2die'ın yazdığı şeyleri ekleyip her odaya (mutfak ve banyo dahil olmak üzere) birer tane koymayı planlıyorum.

artı sadece çanta yetmez, kendi evim dışında başka bir yerde uyuyacaksam uyumadan önce olası bir deprem halinde odanın en güvenli yeri neresi diye bi düşünüp öyle yatıyorum. gerçi kendi evimizde olmadığımız zaman da deprem bizi bulabilir, misafirliğe bile çantayla gitmek lazım sanki ajsdasjk

yok. deprem oldugunda aklima bile gelmez canta manta. japonya'daki turk reyiz gibi direkt pencereden atlarim zaten birinci kattayiz. evde degilsem eh zaten ise yaramayacak.

deprem cantasi degil de bence stok lazim eve. en azindan bir ay yetecek su ve yiyecek depolanmali. elektriksiz neyin pisirilebilecek ya da pisirmeden yenilebilecek seyler falan.

simdi dusunsene deprem olmus her yer yikilmis. millet dukkanlari yagmaliyor. ortada ne polis kalmis ne itfaiye, yikilmis her yer. istanbul perisan. evde yiyecek bir sey yok. ne yapacaksin? dur lan bakkaldan ekmek ve sucuk aliyim deyip esofmanla cesetlerin arasindan hoplaya ziplaya bakkala mi gideceksin?

yoo dostum yoo. olur da evin yikilmazsa, evde bir ay boyunca yasamaya calismak en iyisi. disarda katliam olur "buyuk" depremde. kesin bilgi yayalim.

ayrica deprem cantasina neden konserve falan degil de biskuvi koyuluyor ya onu anlamiyorum ben. neden? yav zaten deprem olmus biskuvi mi yenir o kafayla? sekerli sekerli pis pis daha cok aciktirir insani.

o bisküvi dediğiniz şeyler göçük altında kalma riskine karşı kullanılmak amacıyla konuluyor. bisküvi derken yüksek enerji veren ve uzun süre dayanıklılığını koruyan şeyler.

ayrıca deprem çantaları için aynı zamanda konserve de tavsiye ediliyor. o da dışarı çıkmayı başaran kişilerin uzun bir süre eve dönememe ihtimaline karşı.

ben kıyafet, nakit para, battaniye gibi hazırlıkların uzun vadede; su, bisküvi, düdük gibi eşyaların ise göçük altında kullanılmak üzere olacak şekilde iki farklı deprem çantası ayarlanabileceğini anlıyorum. ya da tüm hepsini tek bir çanta içinde toplayıp, yine düdük, su, bisküvi, fener gibi eşyaların çantanın kolay ulaşılabilir gözlerine koyulabilir. ancak ne olursa olsun yatağın yanında mutlaka bir çanta bulunması gerek. bence. ben yapıcam. :)

1999 depreminden sonraki ilk yıllarda deprem çantam hazır bir şekilde bekliyordu yanı başımda. yıllar geçtikçe ben de artık hazırlamamaya başladım, etkisini yitirdi. halbuki yıllar geçtikçe daha çok dikkat etmek lazım aslında.

@dessy, tabii ki bir sebebi vardır, "haylayf çok güzel lan ondan koyalım" diyerek böyle bir şey söylememiştir uzmanlar ama bana saçma geliyor. ne çeşit bir bisküvi uzun süre enerji veriyor insana? ben şekerli bir şey yiyince enerjim direkt olarak kayboluyor, daha çok acıkmaya başlıyorum. tuzlu olsa da fark etmez, rahatsız ediyor o hazır bisküviler. ayrıca kan şekerimde de bi şey yok, heç "sen sorunlusun" demeyin.

bana güven sen, konserve tercih et. bisküvi yeme. çok zararlı bisküvi. göçük altında kalmışsın hala bisküvi yiyosun. madem ölmeye o kadar meraklısın bina yıkılınca ölseydin. çok ayıp.

şşşşt! çok ayıp!

:P

seçim sonuçta herkesin damak zevkine ve metabolizmasına kalmış. bize sadece paylaşmak düşüyor.

deprem çantam yok çünkü aklıma gelmiyor, hep unutuyorum. uygun bir zamanda aklıma gelse uygun bir çantam bile var (bunu da düşündüm yani), bir ara içini dolduracağım. içine koyacağım şeyler de bol bol pil, minik bir radyo, çeşitli kesici aletler, ilk yardım malzemeleri, vs vs pratik işe yarayacak şeyler olur herhalde. boy boy çatal iğne setini de unutmayın, doğada iki şeyi birbirine tutturma konusunda süper bir icat.

Yok. Hazırlamakla uğraşmak istemiyorum. Hazır olanını satsalar da almam. Heryere o çantayı mı taşıyacağım?
İlaç depolayamam zaten. Vakti geldiğinde alıyorum eczaneden. Hem 2500 lira hem de buzdolabında durması lazım.

Öneri olarak pili radyo fener yerine dinamolu daha güzel. Alacaksanız öyle alın. Şiddetli bir depremde bina yıkılır zaten. Diyelim ki çantam var, diyelim ki evdeyken deprem oldu. Bina altında çantayı ne yapacam o da ayrı mesele. Ölürüm heralde.

var

tuvalet kağıdı, ped, bisküvi, çeşitli kuruyemişler, ıslak mendil (bolca), poşet, pilsiz fener, düdük, 2 tane 1.5 lt'lik su, birer kat giysi

eksik olanlar: önemli evrakların fotokopileri.

ev sağlam. antreye koyduk çantayı.
ayrıca cizdanım, araba ve ev anahtarları falan günlük kullandığım öantanın içindedir sürekli. o çanta da antreye yakın. böylece acil durumda 2 çantayı alıp evden hızlıca çıkabilirim

3-4 ayda bir de içindekilerin skt'sine bakıyorum, değiştiriyorum zamanı gelenleri

ben bu akşam hazırladım ve çok mutluyum.

allah tabii yaşatmasın kimseye.

lakin, istanbul'a büyük bir deprem vuracağı kesin. sokaktaki kedi bile biliyor neredeyse.

acil durum çantası asıl bina yıkıldığında gerekli bence. yanıbaşınızda bulunan bir çanta içinden göçük altından (hayat üçgeninden) sizi bir süre idare edebilecek suya, bisküviye (veya yiyecek ne koyduysanız), düdüğe (dikkatleri bulunduğunuz yöne çekebilmek için), fenere vs. ulaşabilmenizi sağlar.

üşenmeyin arkadaşlar, ben hepinizi çok seviyorum.

hayır yok. göçük altında kalırsan çantaya yetişemezsen bir faydası yok. sokakta kalırsan da elbet yiyecek bir şey bulursun. bir de ben istanbul'da yaşıyorum. mesela bir avcılarda, bir adalarda vb. riskli yerlerde yaşıyor olsaydım ya da binama güvenmeseydim kesin çantam olurdu. fakat kadıköy'de yaşıyorum. yaşadığım bina sağlam. onun zarar göreceği büyüklükte bir depremde (örneğin beklenen istanbul depremi) sizi deprem çantasından ziyade, silah hayatta tutar.

uzunca bir entry vardı. onunla birlikte düşününce nawar'ın dediği silah daha mantıklı geliyor.

anommm

arkadaşlar, hayat üçgeni. hayat üçgeninde bağdaş kurup yemek yiyebilecek durumda olmayacaksınız ama bir ihtimal, yanınızdaki çantanın ucundan sizi yaşama bağlayabilecek bir takım şeylere ulaşabilecek durumda olabilirsiniz. elbette umarım hiç yaşanmaz, umarım başımıza böyle trajik olaylar gelmez ama yine de, deprem bölgesinde olduğumuzu ve İstanbul'u büyük bir depremin beklediği gerçeğini de unutmayalım.

Neyse, hazırlayan hazırlar :) Ben bu akşam hazırladım. Bilgi paylaşımında bulunan herkese çok teşekkürler <3

99'dan beri deprem hazılığı ile ilgili haberler, programlar yapıldı durdu. büyük ihtimalle istanbul depremine kadar da yapılıp durulacak. senin dediğin gibi çanta hazırlayın, merdivenlerden inmeyin, asansör kullanmayın, dolapları duvara sabitleyin, evin şurasında durun, hayat üçgeni yapın vb. şeyleri söyleyenler var. ama ben hiç duymadım engelli/hasta/yaşlı insanlar şöyle korunabilir/korunsun diye.(internette yazıyormuş bak demeyin. herkesin internet imkanı yok. bende bakmadım açıkçası.)

çanta hazır ve yanı başında olsun. felçli biri nasıl yerinden doğrulup kendini koruma altına alacak? kendimden örnek vereyim. romatizma hastasıyım, yürüyemiyorum, kendimi korumak için hayat üçgeni olsa dahi oraya nasıl giricem. hadi girdim diyelim. elimi kolumu bacağımı nasıl uygun pozisyona getiricem? normal hareketleri dahi yapamıyorken.

hadi kendimden geçtim. çok şükür felçli değilim öyle böyle hareket ediyorum. felçli insan ne yapsın? yakını kendini mi düşünecek yoksa hastasını mı? evcil hayvanını bile bırakmayanlar var(ki bırakın ölsün demiyorum).

sen yine çantanı hazırla hayat üçgenine gir ama herkes bunu yapabilecek durumda değil. bir taraftan da bunu düşün.

gençler hayat üçgeni + cenin pozisyonuna o kadar da güvenmeyin. en iyi şansınız o ama onu yaptığınızda hayatta kalacaksınız diye bir şey yok. kaldı ki o üçgene varamadan kafanıza bir şey düşme ya da yolunuzun kapanma ihtimali daha yüksek.

yanlış anlaşılmasın. üçgen olayına girmeyin demiyorum. özellikle de giriş katında değilseniz ve kibritten evde yaşamıyorsanız lütfen ama lütfen camdan atlamayın. atlayıp yaralanırsanız ya da ölürseniz "can" değil "mal" kaybı olarak geçersiniz. ha belki atladığınız yerde havuz vardır o başka.

üçgenlerinizi gösterin bir de. diyelim ki 2. kattasınız ve üzerinizde 4 kat var. o tonlarca ağırlığı engelleyecek bir üçgen ayarladınız mı? alternatifleri düşündünüz mü?

sorun en sağlıklı kaynakta çözülür. unutmayın deprem değil bina öldürür :p

@nawar, bildiğim kadarıyla kadıköy depremde en çok etkilenecek bölgelerin başında geliyor. ben de kadıköy'deyim ve bayağı tırsıyorum işin açığı. birincisi, depremin dışarda yakalama ihtimali var, hatta avcılar'da bile... ikincisi, dediğim gibi kadıköy de yıkılacakmış diyolar, bizim ev yıkılmasa ne değişir ki? dediğimiz şey, açlık susuzluk kaos yağma... iyisi mi hem yemek hem mermi stoğu yapalım.

aynen, hayat üçgeni illa hayat kurtaracak değil. riski minimuma indirebilir. yanlış anlaşılmasın. hayat üçgeni yapın, oraya da çantanızı koyun, oooh misler gibi yaşamaya devam edin demiyorum.

millet olarak lafı bir tarafından anlamaya çok müsaitiz.

sutlu nescafe, evet, dediğin durum konusunda evet sıkıntı var. ben de görmedim açıkçası fiziksel engelli arkadaşların nasıl kendini koruyabileceğini. sen de bu konuda ilk adımı atabilirsin? duyuru'ya girebildiğine göre akut'la da iletişime geçebilirsin? Onlardan bilgi almayı deneyebilirsin? => E-POSTA: [email protected] - [email protected] Kendin için olmasa bile başkalarını bilgilendirmek için de yapabilirsin bunu. Evet, herkesin imkanı maalesef yok ancak bilgi günümüzde artık çok daha hızlı yayılıyor. bunu avantaja çevirmek lazım.

Ek bilgi olarak şunu paylaşayım, google'da direkt çıktı zaten: www.earthquakecountry.org

rems.ed.gov

aci durum çantası bina yıkıldığında ve sen binanın içinde kaldığında gerekli olan bir şey değil

muhtemelen hareket edemeyeceğin bir pozisyonda tuvalet kağıdını, 1.5 lt'lik suyu ne yapacaksın? göt kadar yerde kalacaksın, en fazla düdük işine yarar, ona da uzanabilirsen. çanta, ilk deprem anı geçtikten sonra açığa çıktığında birkaç gün seni idare edebilecek şeylerden oluşur. marketler açık olacak vs zannetmeyin. ciddi bi afette yağmalar birkaç saatte başlar. evden çıktıktan sonra bulurum yhaa diye bi olay yok. götünden kan alırlar. az bi walking dead izleyin bari.

bina çökerse o çanta seni hayatta tutmaz.

bir ihtimal, şanslı olabilirsem eğer, binadan sağlam çıkabilenlerden olursam, o çantanın içindekileri başkaları adına kullanabilmek için de hazırda tutuyorum. salt kendim için değil yani.

@dessy taş bana mıydı?

@pescador kadıköy büyük bir ilçe. neresinde oturduğuna bağlı. denize yakın yerler, moda vs. sağlam zemine sahip değiller. binaların da çoğu eski. risk o yüzden var. fakat liste başı değil kadıköy. çok daha gevşek zeminler var. fakat daha önce de dediğim gibi, ne kadar gevşek ya da sert zeminde olduğunuzdan önemli olan, binanınızın sağlamlığı.

deprem riski için oturduğunuz bölge ile ilgili, hidrojeoloji, jeoloji, heyelan, fay vs. haritalarına bakmanız bunları karşılaştırmanız lazım ya da bunu daha önce yapmış güvenilir kişilerin raporlarına bakmanız lazım, gebze'den pendik'ten bilmemnereden kendilerine ev hediye edildikten sonra "istanbul'da deprem o kadar büyük risk değil" diyenlerin değil.

ne taşı allasen nawar :)

bu arada, nawar'ın verdiği bilgiye ek olarak, yine nerede okuduğumu/gördüğümü hatırlayamamakla birlikte İstanbul'da sahilden ne kadar çok uzaklaşılırsa, zeminin o kadar daha sağlam olabileceğini bilgisini hatırlatmak istedim. Gerçi hepiniz biliyorsunuz ama olsun :)

zemin konusunda nawar'a güvenin :D
ama çanta konusunda da bana :D

biz geçen tavuk bonfile diye geçen bir kısımdan yapmıştık. güzel de oldu. domatesli ve şehriyeliydi.

Göğüs kısmı olur tabii ki de, biraz yoğun olursa az su ekleyebilirsiniz. İçine şehriye, maydanoz ve karabiber atınca çok süper oluyor.

Gogus olur.

Ben göğüs etini başlayıp yapıyorum. Eti haşla, tencerede 2 yemek kaşığı unu zeytinyağında Kavur yavaşca soğuk su koy, karıştır, kaynamaya yakin tavuk suyunu tavuk etlerini ve 1 çay bardaği tel sehriyeyi kat, kaynsadiktan sonra bir kasede biraz yoğurt, kimin suyu ve bir yumurtanın sarisini iyice çırp ve yavaş yavaş çorbaya kat, sonrasında da karabiber ve nane ekle.

Tavuk suyu icin en iyisi butun tavuk aslinda ama az bir corba icin kalcali but da iyi oluyor. Patates, havuc, kereviz le haslayip, shrine, maydanoz, taze sogan ekleyince guzel oluyor. Limon karabiber sonrada

en besleyici ve zor olanı bütün tavuktan yapmaktır.
Bütün tavuğu parçalamak kolay değil ama lezzeti başka.
Çok zor dersen kemikli but tavsiye ederim

Tavuk suyunu tavuk suyu yapan şey, çorbaya suyunu veren sebzeler ve kemik suyudur. Dolayısıyla göğüs etini en fazla lezzet versin diye dahil edebilirsiniz ancak tek başına olmaz. En güzeli kalçalı but eti.

Güzel tavuk suyu için şöyle bir tavsiye vereyim;

Bir bütün soğanı doğramadan bütün halde kemikli but eti ile kaynatın. Temiz bir tülbentin içine birkaç büyük parça pırasa, birkaç parça havuç, bir iki parça kereviz sapı, birkaç paça maydanoz, birkaç karabiber çekirdeği yerleştirip ağzını bağlayın ve beraber kaynatın. 45 dakika haşlanan tavuğu tencereden çıkraıp küçük parçalara ayırın. soğanı, tülbenti falan çıkarıp atın.

Diyeceksiniz ki, ulen nerden bulucam ben kereviz sapı, maydanoz, pırasa bilmemne. Valla ben büyük marketlere girdiğimde bir iki maydonoz, kerevizin sapından bir dal falan kırıp cebe atıyorum.Yoksa sırf onun için kereviz mi alıcam. Pırasa olmasa da olur. Maksat tad versin.

tavuğu parçalara ayırıp, kemiklerini atıp tekrar tencereye ekledikten sonra şehriyeyi ilave edin, yaklaşık bir beş dakika sonra, bir limonu sıkıp içine yarım yumurta sarısını ilave edip biraz da tavuk suyundan ekleyerek iyice çırpın ayrı bir kapta. sonra bunu yavaş yavaş yedirerek çorbaya ekleyin.

Okuduğunuz kadar zor değil. Afiyet ossun.

sağ üst sol alt anlaşılmıyor onlar ne ?

cevap yasak mı

afyon haşhaş kaymak sucuk diğerini anlamadım
edit:onun kale olduğu kırk yıl düşünsem aklıma gelmez.

sağ üstteki ne seçemedim.

proletarier + 1
Sağ üst ile sol altı anlamadım. Sucuk değildir herhalde.

Afyon

Afyon

sucuk, kaymak ve kaleye bakarak afyon +1 diyorum.

sucuk, afyon kalesi, kaymak, haşhaş. cevap afyon. olmaz olsun böyle memleket(im).

Arkadaşların söylediğini yanlış anlamadıysam Afyon.

Afyon herhalde, Afyon, şehir olan.

Afyon ile adanın ilgisi ne?

@nereye bu gidis afyon kalesi bence o.

ben de karahisar mı dedim ama adada bi kale göremeyince...

ada değil yav. efekt gibim bişey yapmışlar.

edit: yalnız sol alttakine ben dahil herkes kaymak demiş ama lokum değil mi o?

Rulo kaymak o.

moleskine defter olarak güzel ama metis'in 2015 ajandasına baktın mı?

@kayranin kedisi hayır, henüz inceleyemedim. ona da yarın bakarım.
moleskine not defteri + ucuz yollu ajanda da güzel çözüm olabilir tabii

ben bu zamana kadar çoğunlukla moleskine ve bir kere de Leuchtturm 1917 kullandım. ama bundan sonra moleskine para vermem, daha geçen gün dolma kalemle yazarken sinirlendim, kağıt hakikaten kalitesiz, arkaya yazma imkanı yok. leuchtturm a dolma kalem kullanmadım hiç ama zannetmiyorum ki durum farklı olsun. hevesimi alayım diyorsan içinde kalmasın ama bence değmez. keskincolorun aynı tip defterleri var dörtte bir fiyatına. hatta biraz daha kalın ve orta boy bir defter çıkarmışlar bugün gördüm, moleskine olsa en az 70 lira olurdu, 29 lira. onu alacağım bende bi daha lazım olunca. kesinin dikişleri falan da kalitesiz değil düzgün, kağıt az daha adi sanırıma ama farkı hissetmezsin bile.

Ben de onlara kıyamıyorum, öyle bir şey alındığında sayfa israfı yapasım gelmiyor. İlla Moleskine alacaksam not defteri alırsım, ajanda için şunları kullandım ben bu sene. (boyut olarak bundan, her güne bir sayfa düşüyordu)
www.kalemkutusu.com

Bir de Ece Ajandası'nın komik bir tarafı var. Hicri takvim var altında (özelliği bu değil). Yıllık takvime göre doğa olaylarını ajandaya eklemişler. 26 Mart için "Böceklerin hareketlenmeye başlaması", 20 Şubat için "1. Cemre'nin Havaya Düşmesi" falan yazıyor. Onlara çok gülüyordum. Sürekli bakıp "Oooo, yarın Tozkoparan Fırtınası kopacakmış" deyip gülüyordum. O yüzden çok eğlenceli bir sene geçirtti bana. 2015 için başka bir ajanda aldım. Bunlar çıkmadı içinden, pek yavan bir yıl olacak. Artık Kocakarı Soğukları ne zaman başlar, bilemeyeceğim.

Bir de notlarım için Geo dergisinin verdiği şu ajandayı kullandım. Onda da haftada bir dünyadan bir yerlerin resimleri vardı. Onu da "Yaşasın, bu hafta Assos'tayım. Haftaya Sardinya'da" diye diye kullandım.
postimg.com
postimg.com
Ama bunun sayfa sayısı az, her hafta bir yaprakta.

Bir de çok sevdiğim bir yakın bana Metis ajandası aldı ama Metis'ler de bana çok değerli geliyor. Saklıyorum, kullanamıyorum.

@aychovsky evet, dediğin gibi benim de kafamı kurcalayan o. o kadar para verip ajandasını alsam boşa alınmış olacak gibi. galiba en iyisi not defteri.

ajanda olarak da keskin color'un modelleri hoşuma gitti. 25-30 lira falan daha ucuz.

2015 için şurada 17. sayfadaki üstteki ajandalardan aldım. Sayfaları çok sert geldi. Ece'nin kalitesi daha iyiydi. 10 TL daha fazla ama.
www.keskincolor.com

Daha az önce şunu sipariş verdim, ardından duyuruya girince mesajınızı gördüm, yazmamak olmaz dedim: www.dr.com.tr
:)

Geçen yıl da bunu kullandım (hala kullanıyorum 2014 bitmediğinden). Bayılarak kullandım, yine benzerinden sipariş verdim.
avukatım ve ben de not tuta tuta çalışırım. Bu linktekinin (weekly agenda large-haftalık büyük diyorlar) sol sayfası haftanın günlerini minik minik gösteriyor, oraya gün gün not alabiliyorsunuz. sağ tarafı ise boş sayfa. oraya da o haftaki işlerimi, yapacaklarımı ve o hafta aldığım notları yazıyorum. acayip kullanışlı.
ama bunların her bir güne tek sayfa ayrılmış olanları da var, sadece defter olanları da var. küçük prens harici, star wars, peanut, mini mouse seçenekleri falan da var. örnek: www.dr.com.tr!DR

Bu arada dolma kalemle yazdığımda (lamy) arkaya geçiriyor evet. ama henüz geçirmeyecek kadar profesyonel bişi kullanmadım sanırım.

özetle tavsiye ederim.

@vejeteryanvampir teşekkür ederim açıklama için. bunu öğrendiğim iyi oldu. bu tarz bir şey çok kullanışlı olur benim için.

bu arada izmir'de olanlara sorayım. forum bornova'da bol çeşit bulabilirim herhalde değil mi? başka söyleyeceğiniz adres varsa da olur.

moleskine alacaksanız boşuna mağazalara para bayılmayın, bu yen yıl döneminde ücretsiz kargo kampanyaları oluyor, sitesinden çok daha uygun fiyata bulma ihtimaliniz var. şu anda seçili ürünlerde kargo ücretsiz var mesela ama ayda bir falan her üründe yapıyorlar neredeyse.

Paperblanks çok hoşuma gitti. William shakespeare temalı not defterini aldım. Şahane oldu. Teşekkürler herkese

belki de pesimi birak hayatimda birisi var demek icin gitmistir. bu tarz durumlarda oturup saldirmadan, ben diliyle degil de, biz diliyle konusmak faydali olabilir.

Kız ne ayak baktı ya tutarsa dedi beğenmedi geldi.. Ezme kendini bu kadar.

Ama sen laf dinlemicen belli kapılmışsın bikere devam edicen hakkınızda hayırlısı

bigl0rd + 1
Bazısına derdini telefonda anlatsan anlamayacak gibi, yüzyüze söyleyip dağılmışlardır.

Kahve mühim

Ay ne kotu durummus. Dur empati kurmaya calisicam. Bilmiyorum ya. Ben kesin guvensizligimden oturu aldatiyor sanip ayrilirdim. Bir sey de diyemezdim. Ayip bisi sonucta telefonunu karistirmisim. Ayy.

Bunu sevgiline sorsana delikanlı

İstemeyen adam ne mesajına cevap verir ne davetine icabet eder. Bana kalırsa düpedüz aldatmadır çünkü ertyksk+1

kusura bakma da yanımda sevgilim varken bu iş olmaz demeye sevgilimi bırakıp kimseyle buluşmaya gitmem. gidene de iyi gözle bakmam. başka zaman mı yok ya da kendini illa birine açıklamak zorunda değil sevgilim var, ilgilenmiyorum dersin nokta.

ben durumu normal bulmadım.

alışveriş yapıyorsunuz, yol ortasında poşetleri eline verip ben biriyle kahve içeceğim deyip gidiyor. görüştüğü kişi erkek olsa bile şu tavır tartışma sebebi. ne demek eline poşetleri verip çekip gitmek? çok kaba bir davranış bu. ezdirme kendini.

Şüphe her şeyin başlangıcı tatlı kıs, çok düşünme olacak şeyler zaten olur.

adama bak ya poşetleri eline ver eve gönder. arkadaşınla buluşmaya git! benim bundan anladığım sen bu adama inanılmaz derecede bağımlısın (aşık değil). bu kadar bağımlısı olma sadece kendini üzersin. son olarak da kusura bakma da, sana resmen köpek muamelesi yapmış.

ben şimdi tekrar telefonuna bakmaya korkuyorum bu arada. ne oldu da hemen geri geldi ya da sonra konuştular mı vs. arkadaş anlatsan ya da sorsan eminim SEN BENİM TELEFONUMU MU KARIŞTIRIYORSUN olayına dönüp ben suçlu olucam haksız mıyım?

sizce bu süreci takip mi edeyim napayım?
her mesaj geldiğinde telefonuna artık sinir oluyorum. önceden böyle bir huyum yoktu yahu.

alışverişte yanında olup da doğru dürüst bir mazereti olmadan bütün poşetleri sana taşıtan adamdan sana fayda gelmez ben diyeyim.

imza: bir türk kızı

(bkz: The Paper Brigade)
Tam o aralık ve aşırı tatlı bir film.

House Arrest (1996), Hook (1991), My Bodyguard (1980), Clubhouse Detectives (1996), The Baby-Sitters Club (1995), The Sandlot (1993), Because of Winn-Dixie (2005),Max Keeble's Big Move (2001)

sonuçları merak ederim açıkçası

Gönderirim tabi. Birinci kısım replicability ile ilgiliydi, ilgili bir yazı şurada var belki ilginizi çeker: www.nature.com

Ben de çok merak ettim sonuçları. "Acaba tutarlı mıyım" diye kendimi de çok merak ettim ama anonim o, onu nereden bileceğiz.

Kişisel olarak bilemeyeceğiz tabi ki:) Türkiye'den katılımcıların sonuçlarını diğer ülkeler ile karşılaştırabilecğeiz.

Yurtdışına gezmeye gitmiş insanın vaktı değerli olur, uyumayıp gezer genelde. O uyumayıp gezmelerde de kendisi gibi uyumayıp gezen çok insanla karşılaşınca onu da normal bulur. Hani gece 11'de mesajlaşırken anneler babalar "Evladım, bu saatte mesaj atılır mı" derler de biz "e atılır, ne var ki" deriz ya; bu da onun gibi gezen ve ayık insan, ona iki gün içinde alışıp "E normal, bu saatte ve yabancı bir ülkede saçmalamayacağım da ne zaman saçmalayacağım" havasına girer.

Yok öyle bir şey.
Hatta Curb Your Enthusiasm'in bir bölümünde akşam 10'dan sonra telefon edilmemesi gerektiğiyle ilgili bir geyik geçiyordu.

www.youtube.com

30'a 5 ayı kalmış bir adam bildiriyor.


senin için geçmiş abi, ben bunların bir tanesini bile hissetmiyorum. bebek taşıma çantama kızımı koyup güney amerikaya gitmeyi düşünüyorum hatta.

bu durumdan rahatsız olman gerek, hayat senin.

'Evlen çocuk yap' diyenlerle sohbeti azalt abijm.

hayat bence de otuzunu geçince daha güzel. Çok geçmemek kaydıyla tabii :)

20'li yaşlarda ne kadar aptalca şeyler için sinirlenmişsin,üzülmüşsün,dert edilmeyecek ne çok şeyi dert etmişsin daha iyi anlıyor daha bir keyifli,dingin oluyorsun.

30'lu yaşların tek kötü tarafı hayatına dahil etmek istediğin kişilerle ilgili daha seçici oluyorsun,iş güç vs. daha az kişle muhattap olmak istiyorsun.

Tüm ömrümü tek bir yaştaki halimde geçirme şansım olsa muhtemelen 31-32-33 yaşlarımdan birini seçerdim.

Bence senin sıkıntın birşeyler paylaştığın arkadaş çevrendeki herkes evlendiği için bekarlık zamanlarınızdaki muhabbetin,aktivitelerin aynı modda devam edemiyor oluşu.Yaş ile ilgisi yok.

Not: 33'üm

Manyak mısın. Artık paran var ve kendi hayatında söz sahibisin.
Biz napalım toplum bizi çürüğe çıkardı. 29 k bendeniz. Bu tür şeyleri umursayan bir insansan ona göre seçimlerini yapacaktın. Umursamayanlar gayet rahat yaşıyor.

Marcus Aquila,

Bize seçme şansı sunmadilar. Sunmazlar da. Bundan dolayı tekrar seçme şansı ifadenizi tekrar başa dönme olarak alıp cevaplarsam hayatım yine aynı olurdu. Çünkü ben maalesef buyum. Ancak başka biri ya da başka bir karakterde olsaydım hayatım farklı olurdu.

Medievalman,

Heyecanın bitmesi normal ama bunu çocukla falan telafi etmeye çalışmak çözüm olmaz. Ben 37 yaşındayım. 35'ten sonra heyecanımi kaybettim ama bunun sebebi içselden ziyade teknik. Yani bu yaşa kadar çalıştım, didindim, iyi insan olmaya gayret ettim, sair şeyler ve hep bi umut taşıdım fakat neticede sıfıra sıfır, elde var sıfır gibi bi noktadayim. Tamamen bundan kaynaklanıyor. Yoksa ortalama bi geliriniz varsa, hoslandiginiz insan da sjzden hoşlanıyor ve sizinle ise çok da heyecana ihtiyaç yok.

Asıl her şey 30'la birlikte daha güzel oldu. 31'im gerçi, 1.5 yıllık 30 yaş deneyimim var ama bu yıllar 20'lerden daha çok sevdim. Bir kere, kafa yavaş yavaş başa doğru gelmeye başlıyor, eskiden kafana taktığın küçük şeyleri "Amaaan" diyerek kafandan atabiliyorsun. Artık deneme-yanılmalardan sonra ne istediğini tam olarak tanımlayabilir hale gelebiliyorsun ve 10 sene önce istediğin şeyin aslında değersiz olduğunu algılayabiliyorsun. Ve "En güzeli bu" duygusu süper bir kuşkuculuğa çıkarıyor "5 sene önce böyle aptaldıysam, 5 sene sonra ne olacak kimbilir" yolculuğu çok merak ettirici bir sürüven. 20'li yaşların hayhuyu, yerini çok güzel ve eğlenceli bir huzura ve ayakları yere sağlam basmaya bırakıyor.

Hayatta yapacak bir şey bulamadığı için çocuk yapmış olup, "Çocuğa bakarken her şeyi unutuyoruz" kısmı ise şu an çok saçma geliyor. Hayatından zevk alamayan, "Evlilik de sıktı, hadi çocuk yapalım" diyen bir kişi bir sorununu başka bir mutluluk/sorun yumağı ile örtmeye çalışıyor sadece. Hayatta kendine bir yol bulamayıp, o çocuğun sana bir yol sunmasını beklemek acınası. İnsanın kendi kafası salim olmadan çocuk yapmasını, evlenmesini anlamsız buluyorum. Bunlar yapılmış olmak için yapılması gereken şeyler değil, hayat yolculuğunun bir parçası olabilecek (ki olması gereken de demiyorum) şeyler.

31'indeyim, "Kenara para ayırdım" durumum yok. O kadar para kazandığım bir işim yok. Dolayısıyla "Para dert değil, artık istediğimi yapabilirim" durumu yok. Hala aysonu geldiğinde "Aybaşı gelsin de öyle çıkalım dışarı" diye yaşıyorum. Ama bu yaşıma gelecek olsam aynı şeyleri yapardım, çok zevk aldım. Para için çalışmadım zaten, işim beni birçok anlamda tatmin ediyor. Senede iki uluslararası konferansa katılmazsam zaten o sene açısından performansım başarısız sayılıyor. Üç olduğunda da "Evet, bu kabul edilebilir" oluyor. Bunlardan bir tanesinin parası ödeniyor, diğeri ödenmiyor. Yani istesem de istemesem de dünyayı paşa paşa gezmek zorundayım senede iki kere. Bu hem güzel hem de mali olarak zorlayıcı. Zaten yukarıda bahsettiğim aysonu dertlerimden biri bu, 2500'e yakın aldığım işten, yılda 1-2 kere yurtdışı parası ayırmak zorundayım.

sik gibi.
heyecan azalıyor evet. çok kral para kazanamıyorsan pek fazla iyi de gitmiyor.
ama hasta değilsen, kilolu değilsen, saçlar yerindeyse yine de iyi işte.

bence çevreni değiştir :)

benimde etrafımdaki insanların çoğu evli. hepside istisnasız evlenme! diyor. erkekler özgürlüğün kısıtlanmasından hoşnut değil. kadında aksine düzen isteyen bir varlık. hal böyle olunca çatışma yaşanıyor tabi. sen 30'larına gel erkek olarak seninde canın muhtemelen çocuk sevmek ve düzen kurmak isteyecek. mevzu kafana göre birini bulabilmende.

onun dışında 3'ler ligi bence harika. kendi düzenin var, işlerin yolundaysa paran var, zamanın olur. gezersin yani dünyayıda. en güzel yönü bence ne istediğinin farkında olman. amsalak değilsen seni kimin mutlu edebileceğini az çok tahmin edersin ve ona göre bir yol çizersin. sıkıcı filanda değil yani olm kendi ayakların üzerinde durabilmenin neyi sıkıcı. kimseye muhtaç olmamak diye bi kavram var yani. evini tutarsın bakarsın keyfine. tabi bunları yazarken şansının bu yaşa kadar yaver gittiğini düşünüyorum. oda biraz sana bağlı gerçi ama var tabi dış etkenler.

sözün özü rahat ol, su yolunu bulur. 31/e.

edit: saçlar yerinde değil ama hayat güzel :)

@markus

Paran yoksa huzurun yok bu ülkede. 20li yaşlarımın başından beri öğrenciyim demedim çalıştım pişman değilim. Dünya turu vs bunlar için para lazım. Hadi bir şekilde gittin, geri döndüğünde hayatını nasıl idame ettireceğin sorusu beynini kemiriyor ve hiçbir şekilde istediğin kadar keyif alamazsın gezdiğin yerde. En azından ben böyle bir insanım. Kendimi garantiye aldıktan sonra yapabildiğim herşeyi yapabileceğimi biliyordum. Şimdi yıllık izin 20 gün evet öğrencilik gibi 2 ay tatil yok ama yetirmeyi biliyorsun, zamanını daha kaliteli kullanmayı öğreniyorsun çünkü.

20'li yaslarini guzel yasayip güzel gecirdiysen kafan rahat yaşıyorsun, pismanlik ve ukteler birikmisse tam tersine zaten enkaz halinde devam ediyorsun.

ben tam tersine, 30undan sonra seyahatlere başlıyorum

teyze dediklerinde az biraz kırıcı oluyor, gerisi önemsiz sgdfhv

ha bi de "abi" diye mesaj atıyorlar arada, "abi değil aslında, abla :)" diye bildirme gereği görüyorum nedense gsgdfd

abla, bacı rahatsız etmiyor. arada erkek sanıp abi, hacı vs de deniyor, ses çıkarmıyorum. kızım dense sinir olabilirim bak.

aslında hiç umrum değil
ama teknik bi konu, eğitim, akademi, çeviri filan cevabı verdiğimde
"eyvallah bro" diyorlar
o zman "bi yürü git kadınım bi kere, abla de bari" diyorum :P zira bu cevabı erkek veriyor kafasındalar onu hissediyorum.
yoksa konuşurken abi de derim, hacı da derim, hocam da derim.

niye ama +1

kadınlar; oğlum, abi, hacı, bacım.. kullanmasın lütfen..

eskiden sanal ortamda bana kanka, bro, hacım, abi gibi hitaplar kullanılmasından çok hoşlanmazdım, konuşma bir şekilde devam edecekse erkek olmadığımı belirtirdim falan ama bayadır takılmıyorum buna, abi abla hiç fark etmez. saygı/samimiyet sınırını aşmadığı sürece ne denirse densin. hatta aşsa bile umrumda olmaması lazım da kendimi tutamayıp sinirleniyorum bazen :(

dünya üzerindeki her cinsiyetten her insana hocam denilebilir. Bu konu üzerine diyaloga girerse karşındaki ve duruma kısa yol ararasan da odtülüyüm dersin geçersin.

hitap şekline hiç önem vermem, "canım" hariç. teyze, amca bile diyebilir. beni de hep erkek sanıyorlar ama hiç düzeltmiyorum, daha samimi oluyor.

not alıyorum bunları. truman hariç, cevap veren herkesten onay var şimdilik sanırım :)

o değil de bu duyurunun tam tersi versiyonunu açsam bu sefer erkekler "beni kadın sanıyorlar" diyecekti. hani "bir kişi internette ise %90 erkektir" teorisi değil de politika olarak mı böyle yaklaşılıyor insanlara? erkeğe kadın gibi, kadına erkek gibi yaklaşanlar olarak ve hep de suçlu biziz sanırım :)

Çok rahatsız etmez ne dendiği. İlk anda garipsesem de ikinci ada "Hihihi, bağa didi" gibilerinden bir zevk alırım, hoşuma bile gider. Ama bazen "adam yazmış" diyenler çıkıyor, o zaman "hatunum ben" diyorum. Gerçi o da bir kere oldu. Hiç fark etmiyor; bacı da olurum, teyze de, yenge de, hatta yeri gelirse dayı da.

@trumanshow senin nick öyle cinsiyet belli eden bir şey değil ama erkek olarak düşünmüştüm ben. yukarıda yazdığım "internetteyse erkektir" kuralı ile ilgili sanırım. "yavşamıyorum haaa" derken dediğin, "dünya ahiret bacımsın" mı yoksa "kanka ayağı..." şeklindeki deyim mi?

@minik donut canavarı hocam hani nick buram buram ben kızım diyor ama evet sen bu konudan baya muzdaripsin. her yerde de yakındığın halde inanmıyorlar galiba ki devam ediyor :)

@aychovski görüp, arttırmış "dayı" ile.

rahatsız olanlar çoksa sticker ile kenara koyacaktım "işte o isimler!" diye fakat şimdilik liste yok, "truman" ve "aychovsky (dayı) kolay hafızada tutulur.

iyi o zaman 3 vakte başlıyorum rahat rahat "abla sen n'aptın?" demeye :D

Amca dense bile fark etmez +1 birader, abla, abi, hocu vs hiç umrumda değil :D

Kadın değilim de aklıma şu geldi:


eksisozluk.com

yahu sürekli bana 'ne çok kuruyosun' derler ama al işte. 50 yaşında evli barklı adamın elinde niye iphone var arkadaş. iş adamı olur tamam anlarsın ama bu adamın niye var. benim babam iphone alsa anında kıllanırım noluyo lan diye. annem yurtdışına gidecek skype falan olsun diye akıllı telefon aldım. ama facebook'undan skype'na her şifresini bilirim (girip kontrol etmiyorum ama bilirim yani) uzun oldu giriş biraz ama vallahi kızıyorum. paramız yok diyip satsınlar telefonu. acil paraya lazım falan bir bahane bulsunlar. yerine de arama ve mesaj özelliği olan bi telefon alıp versinler.

bi duyuru açılmıştı bugün andropoz bu mu diye. aha işte andropoz bu. bkz vermek istiyorum oraya. anne anlamıyor muymuş yoksa anlamazdan mı geliyormuş? anlar yaa kadın. zor bir durum direk şunu yapın diyecek gibi değil. oğlan babayla durumu farkettiğine dair konuşabilir. tehditkar değil ama ilk başta sakin. alttan alta anne sahipsiz değil imajı.
bilemedim ki zormuş...

Aha, bu adam benim babam hey :) Maddi durumu kötü kısmı hariç.

Oluyor öyle, çekin kenara ikaz edin. Yakalanmadan uslanmaz bu tip.
Yakalandıktan sonra boşanmazlarsa evde salata yapan, bulaşıkları yıkayan, şirinlikler yapan ev kedisine dönüşürler.

annem, hep soyler. ataligini bilmeyen ataya saygi gostermek farz degildir diye.

evi gecindiren ogul ise ve baba da bu sekilde sorumsuzsa, o evin atasi da babasi da o oguldur.

oglu, ceksin kenara iyi bir ayar versin. yok dinlemiyorsa siktiri ceksin. yoksa babasinin hovardaligina gencligini harcamak gibi bir enayilik yapar.

Adam öleceğini fark edince her çiçekten nektar emmeye yönelmiş. Hepsi bu. Dua edin, bir an evvel erektil disfonksiyon olsun. Şeyinde.

Tabii ki yapacak olduktan sonra, iphonu elinden alsanız, gider internet kafeye gene kadınlarla yazışır, yapar. Benim tekıldığım nokta, evi geçindiren oğlu ama adamın elinde pahalı telefon, yan gelip yatıyo bi de karısını aldatıyo.

Çekip kenara konuşsunlar. Ailesinin kıymetini bilsin o adam.

Olay annede bitiyor. O anne "Çocuklarımın babası, çocuklar babasız büyümesin" veya "Elalem ne der, çevreye rezil olurum" gibi şeyler düşündüğü sürece çocuklar o gerilimin içinde ruhsal baskı ile büyüyerek aptallaşmaya mahkum. Şiddet ve baskı aptallaştırır, eylemsizleştirir. Çocuğun "Anne ben yanındayım, istediğini yap. Hayat senin, kimseyi dinleme. Annemden önce kadın ol, kendin ol. Büyüdüm artık ben, kaldırabilirim" diyerek anneye artık katlanmak zorunda olmadığını hissettirmesi, annenin de bir cesaret ile yara bandı çeker gibi, hiçbir şeyi düşünmeden o kocayı bırakması gerekiyor.

Hak etmeden yememe sistemi için kendinizi zorlayabilirsiniz. Jason Momoa bir röportajında "Hiçbir şey sorun değil de, biraya dayanamıyorum. Birayı hak etmek için bizim oradaki dağı iki kere koşarak inip çıkıyorum" demişti. Siz de gofret için spor borçlanmayın da, önce gofreti hak etmek için zorlayın kendinizi. Elinize aldığınızda "Hak etmiyorum" diye aklınıza getirin. Belki işe yarar.

Ekleme: Bir de marketten almamak çok işe yarıyor. Markette elinize melinize vurun alınca böyle şeyleri. Geri koyunca evde zaten yiyemiyorsunuz.

bikacak kadar cok ye. sonra yiyememeye basliyorsun. bende oyle olmustu. aylarca her gun iki koca paket cikolata bitirdim. bir sabah uyandigimda "bundan sonra cikolata yiyemeyecegim galiba" dedim ve oyle oldu neredeyse bir sene boyunca -canim tekrar gercekten cekene dek.

ondan sonra da "zaten biraktim" diyerek yemedim. canim abur cubur cektigi anda mandalina, muz vs yiyorum, en azindan yedigim sey saglikli oluyor. senin de oyle kurtarici besinlerin olsun. canin ivir zivir ister istemez koca bir bardak su ic mesela ya da. cogu zaman pisbogazliktan yemek istiyoruz aslinda.

valla ben haftada sadece bir gün belirlerdim. canım ne isterse onu yiyorum. onun dışında açlıktan ölsem abur cubur yemiyorum.

salt abur-cubur üzerinden konuşmak gerekirse, müsabık değilsen, fiziğinle hayatını kazanmıyorsan vs. abur-cuburu tamamen kesmek yerine akıllıca ikame edip hem tatmin sağlayabilirsin hem de kilo alımını yavaşlatabilirsin, günlük beslenme ve spora bağlı olarak da yine kilo vermeye devam edebilirsin. mesela düzenli besleniyorsun, ama çay-kahvenin yanında canın atıştırmalık istiyor demi, marketteki o pakete giren abur-cuburları unut mesela haftalık yarımşar kilo kestane ve kabuklu yer fıstığı al bunları keyfine göre yap, abartmamak kaydıyla keyfini çıkar. zaten kabuğundan çıkarma zahmeti olduğu için bir anda yüksek kalori yüklenemeyeceksin. günde 1-2 avuç kavrulmamış kuruyemiş çeşitleri de işini görür.

diğer bir ikame olarak haftada bir falan kendi abur-cuburunu kendin hazırlamandır, internette çeşitli kurabiye tarifleri falan bulabilirsin, yulaf ezmeli/kepekli, kuru meyvelerden falan. ha şimdi bunların da glisemik indeksi şöyle, şekeri şöyle zıplatır, şöyle kalori alırsın vs. türünden açıklamalar gelebilir, bu bahsettiklerimi hiç tüketmeyerek daha hızlı sonuç alabilirsin elbet, benim önerim biraz daha hayatın keyfini çıkarmak yönünde, bira gibi güzel nimetleri içiyorsan haftada bir 2-3 şişeyi geçirmeden takılmaya bak derim.

oha! adam tam sopalıkmış. hangi erkeğe desen sırf şu yönün için evlenir senle.

bir kere "yoğun baskılar sonucu evleniyorum" ne demektir ki? sizi zorluyorlar mı? bence esas problem burada.

sorunuza cevap ise; gelinlik şart değil ama örf, adet olduğu için artık giyilmemesi absürd kaçıyor. bence tarzınıza uygun güzel bir gelinlik fena olmaz.

çevremdeki bütün kızlara okutcam bu duyuruyu. analar neler doğuruyo bakın da görün diye!

değil tabii. eskilerin fotoğraflarına bakıyorum, şık elbiseler var kadınlarda. ben de giymeyi hiç düşünmemiştim, ama o kadar ciddi bir konu olmadığını ve bu nedenle giymenin çok küçük bir taviz olduğunu düşündüm. sadece bir provayla hallolacak şekilde seçtim. yalnız duvakta taviz vermedim, takmadım. eski usul tüllü minişapka kullandım. geçende arkadaşım elbise giydi beyaz, o da gelinlik havası vermişti bana göre.

sade bir gelinlik de elbiseden çok farklı durmaz. ama nikahtan sonra giyilmemeli bence.

gelinlik konusunda karar sadece gelinin olmalı bence, kim ne yapmak isterse onu yapsın ilişmesin kimse mümkünse..düğünün geri kalan kısımları için uzlaşmayı kabul edebilirim ama gelinliğe bi zahmet dokunmasınlar.
nişanlın/sevgilin başka konularda sana karışıyor mu? bu karışması dikte etmek şeklinde mi yoksa bi bu konuda mı böyle inat etti?
bi de sen ne tarz bir şey istediğini ona hiç gösterdin mi?

Eğer baskı yüzünden evleniyorsanız, bence asıl sorununuz gelinlik değil.

Ama cevap olarak hayır şart değil, ben de gelinlik giymeyeceğim.

sadece hayali olanlar mı gelinlik giyiyo. abartı olmayan bi gelinlik giyiverin.

şimdi zopaynan dalabilirler ama şart. kocaman, kapılardan sığmayan bi gelinlik olmasın ama sade bir şey de olabilir. tamam erkek için masraf olmaz. binlerce lira vermeye gerek yok diye düşünüyor insan bir gece için, çok doğru bi düşünce. illa beyaz elbise olayına takılmamak lazım. sade gösterişsiz bir şeyler de iş görür. adam heves etmiş kırma. sonra için burkulur. benden söylemesi.

lafı geçti de hadi gelinliğe bir şey demem tercih senin ama umarım ama güpgüzelim bembeyaz gelinliğe cart kırmızı kuşak falan bağlamayı düşünmüyorsundur.

gelinlik havasında çok zarif beyaz elbiseler var. onlardan bir kaç model gösterin bence fikrinde diretmeyecektir. mesajdan atabilirim bir kaç model size isterseniz

ben de böyle bir insanla evlenmek istiyorum arkadaş hatta mümkünse düğün falan da istemesin parayı balayına yatıralım :) gelinliği bırak düğün bile şart değil.

gelinlik yüzünden tartıştık da az önce, o yüzden sinirle öyle yazdım @the silent enigma

bir tek gelinlikte böyle inat etti. diğer konularda uzlaştık bir şekilde ama gelinlikte ısrarcı. @niye ama

sevgilim bana nasıl bir gelinlik giymek istediğini göstermişti, yani bildiğimiz gelinlik konseptinin çok dışında, beğendim de, ama bu konu kadını ilgilendiren bir şey, giymek istemiyorsa giymemeli, başka kimsenin söz hakkı olmamalı.

oturup konuşun, "yok ben seni telli dduvaklı görmek istiyorum" diyorsa geçmiş olsun.

Oha adama bak. Hem dugun hem gelinlik istemeyen bir kadinla evleniyor ama hala hosnut degil? Cok ilginc.

Sizi gelinlikle gormek istiyorsa bir gelinlikciye gidin uzerinize deneyin gorsun. Hatta 3-5 tane deneyin de iyice tatmin olsun. Sonra istediginizi giymenize bir sey demez bence.

haha soruyu soran sanki "çok baskı altındayım, evleneyim mi?" diye sormuş da, hemen atlanıverdi "baskı" kelimesi görülünce. benim anladığım vesna zaten bu adamla beraber yaşlanmak ister bir durumda ama ailelerden "aa evlenin olmaz öyle nikahsız" baskısı geldiği için evleniyorlar. benzer durumda arkadaşlarım vardı, onlara kalsa nikahsız yaşarlardı beraber ölene kadar ama aileler diretince "peki madem" diyerek evlendiler.

bence şart değildir ama orta bir yol bulmaya çalışın derim. adamın da gönlü kırılmasın.

arkadaşlar tabii ki kırmızı kuşak falan yok, daha neler. düğün de yok. nikah+annelerle yemek+arkadaşlarla gece feneri barda söndürmece. e böyle bir programa gelinlik sığmıyor yani. isteği, hevesi de geçtim, boğaza yemeğe gelinlikle mi gideceğim yani, barda da gelinlik pek şık olur! of!

aynen böyle söyle, ''ben topuklu ayakkabı ile tüm gün yorulacağım zaten, bir de gelinlik taşımak istemiyorum üzerimde. tüm bu yorgunlukla senin yanına yatmak istemiyorum.'' bunu anlar herhalde.

anlamaz ise kır kalbini valla, önemli olan senin isteğin ona bok yemek düşer. :)

İyi niyetle yapıyor bence, zaten hiçbir şey istemediğin için, o da olsun artık diyordur, seni senden fazla düşünerek.

Gelinliksiz oluyor bence. Kardeşim de eşiyle beraber yaşıyordu evlendiklerinde, sadece nikah yaptılar ve eşi sade şık beyaz bir elbise giydi, çok da güzel olmuştu.

damata eğitim şart

Bence yakında anlayacaktır da, olmadı gelinliğe benzeyen beyaz elbiselerden giyseniz? Herhalde telli duvaklı olmasa da gelinliğe benzediğini kabul eder.

vesna bu programda gelinliği hele o tarlatanın filan hiç giyilemeyeceğini bence anlar adam ya anlaması lazım :) gelinlik giyen arkadaşlarım bile bara mara giderken gelinliği çıkarıp elbise moduna geçtiler, herkes öyle yapıyor hatta topukluyu çıkarıp converseleri çekiyor insanlar...adam hiç bu muhabbetleri dinlemedi mi ki acaba yakın zamanda tecrübe eden bi arkadaşınız filan yok mu ki?

Damat kafayi yemiş.

çok sade gelinlik modelleri de var, bence kendini onun yerine de koy, sen müstakbel eşini pek çok kez takım elbise ile görmüş/görecek olabilirsin ama o seni bir kez gelinlikle görme şansına sahip..

bridesdream.info

şu tarz bişey giysen ikinizin de gönlü olur bence

beğendiği gelin saçını editleyip ekledim arkadaşlar, kararlığının boyutunu görün diye :)

hayır aklıma sadece nikahta giyeyim, yanıma kıyafet alayım, nikahtan sonra değiştirim, gelinliği koyarız bagaja programa devam ederiz demek geliyor da, acaba hah nikaha razı oldu, biraz daha bastırırsam tümden kabul edecek diye iş düşürür müyüm aklına diye korkuyorum. sizce?

panpik senin gibi dişileri çoğaltmak lazım.

sadece nikahta giymeye o kadar para vermek de saçma

ya çok güldüm kızma ama:) çiçekli falan saç seçmiş bi de, kırma yahu enişteyi:D gelinlik+çiçekli örgülü saçla nikaha gidersin, diğer mekana geçerken üzerini değiştirip saçını açarsın ikinizin de gönlü olur ne güzel. heves etmiş baya vazgeçiremezsin bence:D

kısa gelinliklerden giyebilirsiniz. hem sevgilinizin istediği olur, hem rahat edersiniz, hem bara da gidebilirsiniz öyle.
www.pinterest.com
www.pinterest.com

bir de şu, klasik kabarık eteği çıkan modeller var: www.pinterest.com

www.kizlarmoda.com
www.modadiyari.net

bu tür şeyler bence ikinizin de isteğine en yakın yerde duruyor. örnek olsun diye resim ekledim. buna da mı yok diyor?

misal ben de düğün gelinlik vs istemiyorum. daha doğrusu gelinlik çok sade bir şey olsun kabarıklığa çok da gerek yok diyorum ama hem ailem hem erkek arkadaşım buna karşı. çok da önemsemediğim için büyütmüyorum ama. düğün olsun tamam gelinlik de sade kendi isteğimce karşımdakini de kırmadan giyerim. hani biraz ondan kırp biraz kendinen taviz ver orta yol bulunur elbet. şu süreçte böyle basit basit şeylerle doldurmayın birbirinizi.
mutluluklar.

bence sevgilin çok tatlı bir insan :) ona bu kadar yüklenme. Bırak, istediği, beğendiği gelinliği alsın. Nikah ve fotoğraf işlemleri için giyiver yahu, ne olacak? Sonra da çıkarır, kendi istediğin elbiseyi giyersin akşam ve gecenin devamında. Saç modeli de süpermiş. Hem gelinliğe hem de elbiseye gider. Sorun bu mu yahu?

benim bayıldıgım hatta asık oldugum bu gelınlığımsı elbıse ıkı tarafı da mutlu edebılır :)

1.bp.blogspot.com

onu diyen oğlanın adresi ver; ekşi camiası olarak sopayla dalacaz.

yemin ederim gerildim şu duyuruyu okuyunca. sevgilimin ağzını yoklıycam onun da gelinlikli gelin hayali var mı diye.

bence güzel bir beyaz elbise seçip provaya adamı da götür. belki çok beğenir filan vazgeçer tutturmaktan, bu da olmuş diyerek. veya sen sade bi gelinlik seçeb.. öff. bunlar pratik öneriler ya. şimdi büyük konuşasım gelmedi o yüzden rest çek diyemiyorum. o ilk beyaz elbiseyi beğendirme opsiyonunu dene bari, kimsenin kalbi kırılmasın.

damadın beğendiği saç + meltem'in tavsiye ettiği gelinliklerden bir kombinasyonla mutluluklar diliyorum :)

kırma adamı be, bulun orta yolu, güzel de anı olur anlatırsın ileride ben gelinlik giymek istemedim adam zorladı beni diye.

ananemin anlattığına göre dedemle uzaktan yakından alakam yok.

Dedem uzun boylu renkli gözlü sarışın yani oldukça yakışıklı birisiydi. Karakter olarak ise vurdumduymaz, çapkın ve savurgan birisiydi. Ben ise bunların tam tersi. :)

heh peki baban nasıl gorki benim teorime göre baban düzgün senin çapkın olman lazımdı. belki de içinde gizli bir çapkın vardır emin misin şöyle bir daha bak bakim.

Annemin annesi ve babası annem bile çok gençken ölmüşler ama annemin anlattığı kadarı ile benzemiyoruz. Babamın annesi ve babası ile hiş ilgim yok neredeyse.

Hiç

Hiçbirine benzemiyor benzemekte istemiyorum o derece lanetler.

annem kızdığında babaannesi kılıklı der ama gıcıklığınadır ya. benzemiyim ya. sevmem o kadını.

bu ne yav. niye sevmiyorsunuz gençler yapmayın etmeyin. öldüklerinde özlüyorsunuz gerçekten.

Valla tip olarak dedeme benzesem çapkın olmasam bile bir sürü kız gelirdi diye düşünüyorum. :) Şimdi uğraş dur, kızlardan randevu almak bile mesele. Babam de benim gibi kara kuru bir şey.

Er kişisiyim ama yüzüm aynı babaannem. Bruce Willis vari dudak ve çenem babaannemden yadigar özellikle :)

kişiliğim herkesin iyi yönlerinden etkilenmiş genelde. genetik yapımın bozuk yönlerini anne tarafından almış olabilirim. anneannemden fizyolojik anlamda zayıf yönlerimi almışım. sindirim ve solunum sistemim biraz bozuk çalışıyor. ölüm sebebimi tahmin edebiliyorum o yüzden. annemin babası da çok sinirli kafadan çatlak birisi, aşırı sinirlenirim ama çabucak geçer. bu huyumu da ondan almış olabilirim. baba tarafından direkt aldığım bir şey var mı bilmiyorum. saç rengim ten rengim falan babaanneme benziyor. onun dışında bizde zaten annemin babası hariç herkes evcimen. huyum suyum ortaya karışık. bazen cinsiyetimi unutuyorum, babam çok erkek olayım istemiş. anneannem de erkek torunlarına daha çok düşkündü. oturup tamir yaparım. demin bir video izliyordum. adamın saçları dökülmüş 6. sınıfmış tam da erkek tipi dökülmesi var. anne ben de mi son sınıfta böyle olacağım diye ağlaşıyordum annem sen erkek misin saçmalama dedi. kafa gidiyor bazen :D


ay bazen sinsi gülüş yapıyorum aynada, o zaman halamı görmüş gibi oluyorum. çok korkunç.

ben kendi halalarıma hiç benzemiyorum ama babamın -genç yaşta ölen- halasına benziyormuşum. ben kadını hiç bilmiyorum...hem fiziken hem endam, eda, tavır, bazı huylar filan bilenler öyle diyor. hatta ben 20lerimdeyken Allah bahtını benzetmesin diye dua ederdi ananem. (kadın öleli 50 sene olmuş yani artık ne kadar benziyorsam buna rağmen akıllarına geliyordu)

babamın babası olan dedem eviyle pek ilgilenmeyen, sürekli kahvede falan takılan bi' amca. osmaniye never sleeps. yani öyle hovardanın teki değil ama evle, aileyle ilgisizce bir adammış anamın dediğine göre. babam da aynı şekilde, boşanana kadar eve 11-12'de gelen bir tipti. allah için bana bir fiske vurmuşluğu yok ama ilgisizdi yani, yemediği halt kalmadığı halde dünya skinde değildi kimseyi dinlemiyodu.

bu anlamda dedeme benzemişim diyebilirim. ben de aşırı sorumsuz, disiplinsiz, sevdiklerine karşı ilgisiz ve hatta terbiyesiz biriyim. beni sevmeyenin iti olurum, sevene itimmiş gibi davranırım falan. tam bir oçum.

babaannem sürekli "nas felak oku yavrım" diyen bi teyze, bunun dışında pek konuşamıyoz. nasıl biri olduğunu bilmiyorum o yüzden.

anne tarafından dedem tam bir troll. çalışma azmine hayranım. onun mekanına çok daha sık gitmeme rağmen iletişimim yok neredeyse. aynı odadayken yüz yüze bile gelmeyiz yani çok nadirdir. o da ağır sofu, sosyal zekası oldukça düşük bir adam. incelikli birisi değil. sürekli siyaset ya da din konuşur. ama dediğim gibi çok çalışkandır. çok fazla okur, araştırır. hiç benzeşmiyoz.

anneannem çok memnuniyetsiz ve cimri. memnuniyetsizlik anlamında benzeşiyoruz eheh. benim için "yaşlı dude" figürü anneannem olmuştur her zaman. çocukluğum falan onlarda geçti. yani o "babaanne yorganı" denen 200 kiloluk şeyi bana anneannem veriyodu. o yüzden genel olarak ona benziyorum galiba tavır olsun duruş olsun. patavatsızlığımız bile aynı.

tip olarak da huy olarak da ananeme benziyorum.

dedem ailesine çok bağlı ama çok sinirli.
babam ailesine çok bağlı ama çok sinirli.
abim ailesine çok bağlı ama çok sinirli.
bu üçü birbirine fiziki olarak da benziyor.

babaannem olan ninemle halalarımın alakası yok kişilik olarak.
anneanem olan ninemle teyzelerim ve annemin çok benzer yanı yok.
ben ikisine de çok benzemem.

annemle ben fiziki olarak çok benzetiliriz. gerçi babama da benzetilirim. karakter olarak her ikisinden de almışımdır, ama yine anneme daha çok benziyorum.

aile soy ağacımı çıkaracam birazdan dayanamayıp.

sakince olan vakitte çalış. bir süre sonra aslında o kadar da unutmadığını farkedeceksin.

sinavdayken hepsi aklina geliyor. korkma.

sınavdan önce 3-4 saat uyu, o sürede beynin onları ayırıp düzeltir. panikleme.

O izlenim hep oluyor. Sınavda da bir iki dakika "Bunlar ne, bunları ben hayatım boyunca hiç gördüm mü" hissinden sonra, yavaş yavaş geliyor "Haa, bunlar bunlardı" diye.

Suan öyle olur fakat belli bir zamandan sonra hatirladigini farkedersin.

çalışmamışsındır abi o zaman. bilen birine sor.

güney amerika turu için 10 gün kısa. brezilyanın ortasından arjantin sınırı otobüsle 30 saat sürüyor. tek ülke 2-3 şehir seçin.

peru'ya en son vize vardı

bi de brezilyada portekizce konuşuluyor

7-10 gunde 4 ulkeye sadece gittim diyebilmek icin gidersin.check in yaparsin iste.kendin demissin kita diye,sadece brezilya kitanin neredeyse yarisini olusturuyor..bu sureyi sadece brezilya ya ayirsaniz anca olur iste.onda da bir kac nokta yapin kafidir.

Su an o bolgede seyahatte olan sozlukten iki arkadas var.gittikleri bir ayi gecti belki 2 ay.mesaj atip sorayim sakincasi yoksa paylasirim burada.

Genel duyurulari ararsaniz daha evvel benimde cevap verdigim cokca duyuru var bununla alakali.

10 gün çok kısa + 1
Hiçbir şey anlamazsın gezdiğinden. Benim tercihim Arjantin + Kolombiya olurdu. Ama siz de araştırıp kendinize göre bir yerler seçebilirsiniz.

*Güney Amerika'da turistik amaçlı seyahatler için vize uygulayan ülke araştırdığım kadarıyla yok.

Henüz, planlama aşamasında olduğum için sürekli okuyor ve her türlü öneriyi değerlendiriyorum. Amacım sadece gittim diyebilmek için gitmek değil :)

Onu "Science is for people" veya "Science is for science" diye ayırıyorlar genelde.

science is/should be in the public domain, denir.

yani bunu desek çok mu gülünç ya da uydurma olur arkadaşlar?

veya anlaşılmaz mı?

science is public olmaz. yukarıda dedik işte nasıl demen gerektiğini, varmak istediğin anlam itibariyle o şekilde kullanman lazım. hadi en fazla "science is for public" diyebilirsin ama bu tür "kamuya aittir" anlamını vermek için "domain" i kullanman gerekir.

dostlarım gülünç duruma düşme konusunda görüşleriniz?

çaktırma devam et sosyolojik bi aforizma çakmışsın gibi olmuş :)))

ben düşüncelerimi söledim diye millet intihar ediyosa banane?

durumuna göre sevinirdim bile belki. yazdıklarım birilerini bir şekilde etkilemiş diye.

Büyük olasılıkla çok suçluluk duyardım, arada bir çok dayanamayacak hale geldiğimde kendimi rahatlatmak için "İradesi derdim".

(bkz: do a flip faggot)

Duymam, ama ben hala hayattaysam ve bir başkası benim lafimla gaza gelmis ama ben hala gaza gelememissem kendime soverim herhalde.

duyarım. duymamam gerekir ama duyarım.

duymazdım heralde.
zaten tek bir yazıyla ikna olmamıştır o; katalizör görevi görmüşümdür.

Ben ugrasiyorum etmiyorlar en fazla depresyona sokabildim

Öyle bir edebi yeteneğim olsa bilakis onur duyardım.

ben böyle bir şeye en az bir kere katılmak istiyorum. saykodelik rock bence zikirden çıkma. pink floyd aslında müslümanmış, ve ummagumma albümü sanıldığı gibi lsd etkisiyle yapılmamış. hepimizi siken bu düzen kandırmacasının amınakoyayim. hell allah.

öncelikle subhanallah kardeşim.
Saykodelik rock hakkında haklısın, bob dylan'ın genlerinde de muslumanlık var mesela. pink floyda gelince tasavvuf müziğinin alasını yapmaktalar ''another brick in the wall'' örneğinde oldukları gibi kendilerini değersizleştirme, fenafillaha ulaşma söz konusu.

Kizli erkekli mi yapacaksiniz harwmlik selamlik duzende mi?

bacılarımızı elbette yanımızda isteriz fakat kurallar gereği haremlik selamlık yapmak zorundayız.

@fucking machine in my head'ın söyledikleri aklıma şu tartışmayı getirdi. İbretlik.
galeri7.uludagsozluk.com

Cevap: I-ıh. Katılmayacağım.

Komik degil.

katılırım! tesbihat biliyom ama gadın olduğumdan ben yapamam sanırım :/

Şakaysa komik, gerçekse daha komik.

tüm kaza namazları kılındı, kendinize ibadet icat ediyosunuz demek? valla bravo.

sevgili mümin kardeşim bana sorarsan bu tip ortamlar her türlü samimiyetsizliğe müsait ortamlar. sen kendince samimi olsan da herşey umduğun gibi olmayabilir. sonucunda da gösterişci, takiyeci çirkin bir tablo çıkar ortaya senin niyetin bu olmadığı halde. bence gerek yok. garip gurip oryantalist eğlenceler aramayın. toplaşın bir hocanın etrafına kuran, kuran tefsiri okuyun, ilmihal dersleri yapın. bidatlara bulaşmayın.

Demek Allahuekber...

Bir kere yedim, bir daha o hataya düşmem

hiç yemedim. merak da etmiyorum ama. sanırım hiç yemeyeceğim.

pek aramıyorum açıkçası,birkaç kere yedim favorim olmadı.Uzakdoğu mutfağından noodle seviyorum ben.

hiç sevmem. bi kere denedim, kustum ki öyle kolay kolay da midem bulanmaz.

tr'de yemek sıkıntı. yurtdışında yaşadığım için her hafta yiyiyorum. bazen lüx bi japon resturantında bazen köşe başı 20 parça-30 parçacılarda.

harika bir şey bence.

Bir kere yedim. Çok iyi yaptıklarını iddia ediyorlardı, yanımdakiler şapır şupur yediler. Benim suratım önce yeşile, sonra kırmızıya, sonra tekrar yeşile döndü ve gözlerimden yaşlar boşanmaya başladı. Çiğnemeden yuttum birkaç lokmayı, ağzımda bu tat kalmasın diye. Benimkini de yanımdakilere verdim.

olsa hergün yerim

bir gün denemek istiyorum henüz yemedim hiç.

sushi benim için bir yaşam stili. Topkapıda arabada sushi satan bir adam var alt geçidin orda. süper.

İlk sushicoda yedim midem bulandıbi daha yemem dedim. Sonra başka yerlerde denedim sevdim. Yılan balığı gibi şeyler değil de somon, karides falan güzel oluyor.

yaşadığım şehirde olmadığı için istanbula yolum düştükçe ve yanımda suşi seven biri oldukça koşa koşa gidiyorum. bir gün hiç denememiş olan kardeşim vardı ki sevmez öyle şeyler. yürü lan diyip önüme kattım ona da sevdirdim kafasına vura vura. artık kimseyi bulamazsam onu sürüklüyorum çok canım çektiğinde.

fiyat güzelmiş istanbul ise adresi alabiliy miyim?=)

bnde bi kere yedim. onlar yapmıslar çancincona göre. uymaz aliye veliye.

Ben de çok severim ancak fiyat/performansı düşük maalesef, fakir olduğumdan az yiyorum. Ayrıca neresi orası?

çok severim
önceden ayda bir yiyordum

severim, ayda 2 falan yiyorum. o da paket siparişte genelde dışarı yemeğe çıkınca kimse istemiyo

cok severim.
ayda bir falan yerim heralde. pahali olmasa cok daha fazla yerim.

severim
insan genelde ıyy çiğ balık derler ama zaten çiğ balık falan yok içinde, taptaze çiğ balığı kim kaybetmiş de uyduruk çin japon lokantaları bulsun. zehirlenir millet.
somon füme, avokado, salatalık, ton balığı gibi şeylerle yapıyorlar. gayet lezzetli bence. tabii wasabisi ve zencefil turşusunu da isterim yanında.

sushi her gün değil arada bir yenecek bir şey gibi benim için.

ama noodle öylemi? kahvaltıda yediğimi hatırlıyorum. öğle yemeğinde 2 , akşam yemeğinde 3 kutu yediğimi hatırlıyorum. gece rüyamda nudo paketiyle sevişiyordum sonra uyanmışım.

Ben çok severim. Olsa da yesem hatta. Canım çekti şimdi.

2010'lu yillarin.

Edit: Videoyu izlemeden cevap vermistim, izeyince de fikrim degismedi:)
70'ler iyiymis ama.

1930.

2010'ları sevdim ben. Gözümüz alışmış artık.
1960'ların göz makyajından korkuyorum ben
www.google.com.tr
İkinci şık 50'ler, pek seksi.

1910 ve 2000.

(bkz: uuu beybi güzel bi hareketlenme oldu bende)

1960 ve 2000.

'10, '50, 2010. mansiyon '70

videoyu baz alırsak 50'ler ve 2010'lar

80ler

50ler şahane.

50ler. 30ları da severim ama en çok 50'li yıllar. Sadece video için söylemiyorum, genel olarak böyle. 50'lerin müziğini falan da çok severim.

2000ler.

1930-50-80-2010

en etkileyicisi 50 benim için

50ler ve 70ler

1910 ve 1950

şimdi buna doğrudan cevap vermek mümkün değil, çünkü 1950'lerin güzellik anlayışını şuan retro güzellik olarak yine günümüz algısıyla değerlendiriyoruz.

60lar.

Google+

ehehe

Google'ın bir sürü hizmeti var, Google wave ilk aklıma gelen.

google+ sayılır mı?yani sayılsa bile google baslı basına cok basarılı oldugu ıcın olmaz gibi.benim için batmıs veya batma noktasına gelmiş, büyük umutlarla çıkarılmıs ama tutmamıs bi örnek lazım :(

wap bankacılığı.

(genel olarak wap teknolojisi tuttu mu tutmadı mı, o kısmına vakıf değilim)

iGoogle
Çok fena tutmadı.

Google'in "orkut" diye bir zimbirtisi vardi. Oyle ki kimse varligindan bile haberdar olmadi:)

blackberry messenger.

erke dönergeci?

orkut brezilyada çok kullanıldı ve ülke çapında tuttu.
Google+ tam hayalet şehir oldu, tutmadı.
Hatta 3 gün önce plus'ın geliştirme takımından biri de blogunda yerden yere vurmuştu

Sen de aratmissindir muhtemelen ama:

listverse.com

Google demisken.

en.wikipedia.org

www.youtube.com

toshiba'nın hd dvd'sinin sony'nin blu-ray'i karşısında kaybedişi olur mu?
bir de symbian geldi aklıma. ona tutmadı denemez tabii, ama devam edemedi.

hah, ya asrın buluşu denen ginger? segway yani. silinmedi piyasadan ama hiç asrın buluşu falan da olmadı.

aklıma geldikçe ekliyorum, hani şu devasa lazer diskler vardı. bende bir filmin lazer diski var mesela, numunelik, 70lerden kalma :)

bir de dünya genelinde tutup tutmadığını bilmediğim ama telefonumda olup da kullanmadığım ve çevremdekilerin kullandığına da hiç şahit olmadığım QR kodları, dijital cüzdan ve nfc özellikleri var.

shubuo. o kadar reklama rağmen tutmadı diye hatırlıyorum.

şubuo. wap. semantik web. iridium uydularının kullanıldığı uydu telefonları. "okyanus telgraf hattını almanlar keser, radyo dalgalarını avrupa-amerika arasında yansıtan bir şeyler olsun" diye dünya yörüngesine serpilen bakır teller.

Türkiye'nin yahoo'su olmak için yola çıkan bir şirket vardı. Şimdi ismi aklıma gelmedi.

Segway