Sigortanin anlasmali oldugu laboratuvarlari arayip sormaniz gerekir. Gerekirse ön onay alirlar, onay gelirse yaptirirsiniz.

Poliçe şartlarında yazar

Hastaneyi aradım fakat muayene sonrasında anlaşılır diyorlar, önden kesin bir bilgi vermiyorlar..

poliçenize bağlı olarak değişir ancak sıradan bir poliçe karşılamaz.

nutella font olarak aramayı deneyin. farklı sitelerde bir çok font var.

www.pngkey.com

Cevaplar için teşekkürler fakat;

@draconas ücretli isim yazan bir çok site var ama dosyayı ücretsiz vereni bulamadım.

@ankarakecisi linkteki dosya kavanoz fotoğrafı. ben etiketi istiyorum maalesef.

marketten aldığım kavanozun üstünü sıyırıp kendi çıktı aldığım şeriti yapıştırıcam.

2014 yılında nutella'nın kendi sitesinden yapılabiliyordu, adı da "sana özel nutella" idi. bir de yine bir yılbaşında avm'lere stand açmışlar bu iş için.

şu anda aradım taradım, o şekil bir uygulama bulamadım.

Senin de farkında olduğun gibi çok saçma olduğunu ve aklını bunlarla meşgul etmek yerine yapmak istediklerini yapmanın herkes için daha iyi olacağını düşünüyoruz.

Etten, kemikten varlıklarız. Hayatımızın bir sonu olacak. Bundan kaçış yok. Geleceğimiz zaten belirsiz. Olduğu kadar uğraşıyorum ben. 2020 fantezisine de anlam veremiyorum. İnsanlar evdeyken doğa ve canlılar rahat nefes almıştır. İnsanlar sadece yaptıklarının karşılıklarını alıyorlar. Felaket denen şeyler de Dünya'nın oluşumundan beri aralıksız gerçekleşen şeyler. Bunların farkına varırsak bunlardan korkmamıza gerek kalmaz.

Bir şey yapmamak, cabalamamak için bahane arıyorsunuz gibi geldi bana

Hiç bir şey mahvolmuyor. Dili öğrenen öğreniyor yaşayan yaşıyor mutlu olan oluyor. 5 kişi fazla izlesin 20 lira kazanayım kafasında hazırlanmış videoları izlemenin manası yok.

Her şeyin yolunda gideceği varsayılarak yaşanmalı bence. Aksi taktirde görüşü karartan çok fazla ihtimal var.

Toplasan 70-80 senen var. En güzelini nasıl yaparım diye düşünüp yol alınmalı. Yolda kafana taş düşerse zaten yapacak bir şeyin yok.

Kafana taş düştüğünde "nihai hedefime ulaşamadım, her şey boş" demek saçma bence. O hedefe giderken yapılanlar zaten hayatın kendisi. O hedefe, yani varamadan kafaya taş düşerse vakit boşa gitti denen yere, hiç bir zaman ulaşılamayacak devamlı bir sonrası olacak fakat ulaşmak için uğraşmaktır zaten bize haz veren, tatmin yaratan.

Haberler daha çok okunması için her zaman olabilecek en kötü ve en iyi olayları manşete taşır. Hiç bir zaman "seneye de bu seneki gibi aynı olacak" diye bi haber göremezsin. Eğer motivasyonun ıvır zıvır haberlerden etkileniyorsa, haberleri izleme. Felaket senaryoları videolarının hiç kimseye bi faydası yok. Bu "shocking content" dene olaydan uzak durmak mümkün.

spor, iyi beslenme. fırsat buldukça yürüyüş.
haberlere çok bakmamaya çalışıyorum.

O zaman eninde sonunda öleceğiz neden yaşıyoruz?

4 yaşında bir oğlum var. çocuğun daha ne hayali var, ne de gelecek kaygısı ama hayallerinin kaygılarının olacağı yaşlara geldiğinde onun rahat etmesi için benim bir şeyler yapmam gerekiyor.

yoksa giderim memlekete bir şekilde geçinir giderim.

o komplo teorilerine inananlar eğer samimiyse zaten korktukları o dünyada yaşıyorlar. çiple beynimi ele geçireceklerini düşünüyorsam zaten o korku tarafından beynim ele geçirilmiş demektir. bununla meşgulüm, korkuyorum, hareket alanım kısıtlı. esaret korkusu beni esaret altına almış. bugünümle o korkunç gelecek arasında pek fark yok.

bunları düşündükçe ya bi defolun gidin diyorum ve önümdeki iş neyse onu tamamlamak için daha bir motive oluyorum.

şimdi okumuş kesmi zaten kandıramıyorlar. onların bilgi almasını engellemeyezsin.

ellerinde sadece tek kanal izleyen, evden çıkmayan kendi kesimleri var. amaç bunları kaybetmemek.

gerçek rakamları açıklasa bunları da kaybedicek. verdiği gibi rakamlar açıkladığında bu kesim için ikna edici oluyor.

yoksa hiç bir istatistiksel dağılım böyle gitmez. dalgalanır.

bi ara da haber vardı, diğer şehirlerin ölüm sayıları istanbula ekleniyor diye. toplumun tepkisini yönetiyorlar. PR. nasıl sayıları açıklamada kafalarına göre bi metot geliştirip ortaya çıktığında bu işlerin ülkemizin yararına yapıldığını söyledilerse, bu sistem de aynı şekilde.

Duyurukullanicisi+1.

Kendilerini savunan kisiler ilk günden beri sürecin cok iyi yonetildigini Avrupa'dan cok daha iyiyiz falan dedi. Burada bu rakamlarin yalan oldugunu yazanlara karsi ciktilar, simdi de yalanlar ortaya cikinca bir bahane bulurlar.
Inanan oldukca isterlerse 100 yazsınlar, kim hesap soracak?
Bak rakamları 100-101-102-103 yazsinlar gene savunurlar. Maalesef ülkenin hali bu.

tek nedeni var, propaganda!

güçlü ülkeyiz, hükümetimiz çok iyi, abd avrupa bitmiş bak bizimkiler başta olmasa biz de böyle olmuştuk fikrini seçmen tabanının beynine yerleştirmek.

Dediğiniz gibi saçma bir dizilim var ortada ve rakamlara müdahale edildiği biliniyor. Yapılan müdahaleyi saklamak için dağılımı daha doğal göstermeyi akıl edebileceklerini veya bu konuda düşündüklerini sanmıyorum. İhtiyaç da yok zaten, soru soran yok olsa da muhatap yok.

Hatta amcanın teki gerçek rakamlara bakıp "çok bu.. dün ne yapmışız? 70, bugün 75 olsun" şeklinde tabloyu oluşturuyor olma ihtimali çok yüksek.

O tarz ürünleri kullanmayın. 30.000 km de ne enjektör temizleyicisi? Araç 30.000 km de diyorsunuz. Servis sipariş oluştursun, 1 hafta içinde gelir. Atla deve değil ki bu mazot filtesi gibi bir kritik parça. Tamam serviste o an stokta olmayabilir ama siparişle getirtilebilir.

tırstım ben. bu nasıl bir servis ki hem mazot filtresi yok hem de falanca ürünü kullan deyip o ürün ellerinde yok? yetkili servis mi bu?

1. Yakıta karıştırılan kimyasalları KESİNLİKLE kullanmayın mazot pompasına zarar verebilirsiniz. İlla depo, enjektör temizliği falan yaptıracaksanız BOSCH veya SIEMENS'in özel servisleri var buralarda yaptırabilirsiniz.

2. Mazot filtresi kolay kolay sorun çıkarmaz bir sonraki bakımda değiştirebilirsiniz hatta çok uzun süre değiştirmeden kullanabilirsiniz bir şey olmaz. En fazla çıkarabileceği problem arabanın çekişinde düşme olur.

3. Dizel yakıt sistemleri dayanıklıdır kolay kolay arıza çıkarmaz ama arıza çıkarsa da maliyetli olur.

4.Türkiye'de akaryakıt belli bir standartta dilediğiniz akaryakıt istasyonundan akaryakıt alıp kullanabilirsiniz yeter ki yakıt katkılarını KESİNLİKLE kullanmayın.

Yakıta da yağa da hiç bir zaman hiç bir şey karıştırmayın.

30 binde arabanın mazot filtresi değişmedi diye dünya durmaz, sıkıntı yok.

Hele ki bi önceki bakımda 15 binde değiştiyse hiç gerek yok, sıkıntı yapmayın.

En kötü senaryoyu söylüyorum, kaçak göçek dandik mazot alırsınız, pislikten filtre tıkanır, araba mazotu düzgün çekememeye başlar. Filtreyi değiştirir devam edersiniz.

Hangi özel servise gittin bilmiyorum ama bi daha gitme. Aracın acayip egzotik bir şey değilse mazot filtresi max bi iki günde gelir, adamlar sana katkı satmaya çalışıyor.

Araç Dacia Sandero. Filtre gümrükten geçmemiş, hiç bir serviste bulamazsınız falan diyorlar. 6 ay gelmez falan..

Oto sanayide bir iki oto parçacı gez bulursun, sadece o modele özel bir filtre değildir %99. Üniversal bir modeldir ve sandero dahil bir çok modele uyumludur.

Ama önemi yok, bir dahaki bakımda değişirsin, yakıta bir şey katma.

istanbul'daysan yeni sahrada oto ozan var. ona bi sormanı öneririm.

10 lira olur

50 kuruş düşer. 1 yıla kadar 10 olur. istifa etmese sadece 50 kuruş düşmez. ytd:)

dramatik şekilde artar bir süre. sonra yavaş yavaş düşüşe geçer eğer düzgün bir hükümet gelirse.

damattan sonra 1 lira düştüğüne göre tayyip'ten sonra 5 lira olur.
(*Kaynak: g*tüm. Yatırım tavsiyesi değildir tabi ki ceza yemeyelim birde yok yere :))

İstifaya neden olacak bir durum sıkıntıyı akıllara getirir. Ayrıca ortada iyi veya kötü giden bir düzen varken kısa süreli de olsa bir belirsizlik oluşacağı için yatırımcı beklemeye geçer ve güvenilir bir iktidar rüştünü ispatlayana kadar girişler zayıflar. İlk tepki dramatik artış olur diye düşünüyorum. Ağacın kökü derin.

@reanarchy +1

Eğer cumhurbaşkanımız görevinden istifa ederse dolar kuru ne kadar olur bilmiyorum hiç bir fikrim yok ama şöyle söyleyeyim Türkiye'de ve gelişmekte olan ülkelerde USD iç faktörlerden çok dışardaki gelişmelerden kaynaklı olarak iniyor veya yükseliyor. Ayrıca döviz kuru bir bakanın veya hükümetin başarısı hakkında bir ölçüt değildir.

“Sky is the limit” tabii ki.

Sosyal etki dışsal (external) motivasyon olarak değerlendirebilir belki ama özel olarak terimi bilmiyorum

Positive feedback loop?

"Self fulfilling prophecy?" yakın ama değil.
xxx etkisi olarak geçiyordu sanki.
bilmemne effect.
toplum gözlemi etkisi mi?
kendini kanıtlama etkisi mi?
değil.

Hedeflere ulaşan yolda bir şeyi yarım bırakmak insanın kendisini diğerlerinden daha kolay ikna ettiği bir durum. Bahsedilen olayın yabancı kaynaklarda "having accountability" diye geçen kavram olduğunu düşünüyorum. Hesap vermek zorunda olunmayan iş kolay savsaklanır.

Mesela spora giden birisi bir partner / arkadaş arar ki ona karşı sorumluluk hissedeceği ve iyi vakit geçireceği birisi olsun. Çevreye söylemek de benzer bir etki oluşturuyor kişide. Başaramama ve çevreye zayıf görünme korkusu motivasyon kaynağı haline geliyor.

Pygmalion?

hangi ildesin? mng, agt ve kolay gelsin olmayan yerlerde var sadece. bir sorun yaşamazsın, yaşasan bile güzelce seçerler. ben sırf bu yüzden daha pahalı olmasına rağmen amazondan aldım.

iki kere amazon.com.tr üzerinden satıcısı amazon olan telefon aldım. ikisi de "kolay gelsin" kargo firması tarafından 1 günden kısa süre içerisinde elime ulaştı. şimdiye kadar telefonlarla ilgili bir sorun olmadı.

iphone 11 aldım herhangi bir sorun yaşamadım. büyük şehirlerde kargo işi zor tabi. küçük şehirlerde daha sakin olduğundan kargolar daha iyi çalışıyor

Satıcı amazon ise alınır. Verdiğim siparişlerin hepsi kolay gelsin ile geldi.

Değil ise, kargo şirketi değişikliği talep edilir bence satıcıdan. Bir de ürünün amazon garantisi altında olup olmadığına bakın. Satıcı ve gönderici bilgisinin altında yazıyor garanti altında diye.

Bu garanti ürünün sağlam gelmesini falan garanti ediyor, yoksa 2-3 senelik ürün garantisi değil diye biliyorum.

1 ay önce sipariş etmiştim ertesi gün iptal etmislerdi. Paramı hemen yatirmislardi.

Çok teşekkürler öncelikle.

@Jelly bear, İzmir'deyim, şurada gördüğüm kadarıyla İzmir'de varmış kolaygelsin ve agt.

www.amazon.com.tr

ikisinden (kolaygelsin ve agt) birini seçebiliyor muyuz, hangisi daha iyi acaba?

Şu telefona bakıyorum:

www.amazon.com.tr

"Amazon tarafından satılır ve gönderilir." ibaresi var.

@Novice, dediğiniz ibare bu mu acaba?

@bepicolombo, neden iptal etmişlerdi?

ben geçen aldım bir sorun olmadı

iPhone XS aldım. Çok memnunum.
Sadece alışveriş yaparken kredi kartını kabul etmedi güvenlik için. 2 tane birden alacaktım. Sonra hesabı kapattı. Sonra açmaya çalıştım müşteri temsilcisiyle. Açıldı. Sinir bozucu bir deneyimdi ancak fiyatı çok uygundu. Razı oldum. Teslimat çok hızlıydı.

Bana bir kere agt geldi. İzlenimim, kolay gelsin daha iyi fakat agt ile de sorun yaşamadım.

Evet, bahsettiğim buydu. Amazon kendisi satıyorsa muhatap belli olur.

Satıcısı Amazon olan pahalı elektronik eşya aldım. Kargo da zaten Kolaygelsin

daha fazla pratik yaparak.

zaten oranın olayı o seni tongaya düşürmek. yoksa bir olay yok kolay zaten.

Not tutmak, listening uzun sürdüğünde detayları hatırlamak için önemli.

Dinlemeye başlamadan önce ilgili sorularda istenenleri hızlıca taradıktan sonra dinlerken dikkati dağıtmadan, dinlemeyi bırakmadan el sürekli saat, adres, isim vb. bilgileri yazmalı. Ben tek bir yere odaklanarak veya gözlerimi kapatarak metni dinlerken kağıda bakmadan karman çorman fakat hikayenin akış sırasına uygun sıralı notlar alıyordum. Pratik ile sağlanabilecek bir yetenek diye düşünüyorum.

panik satışı

Cunku dovizin durumundan dolayi bakanin istifa ettigi ve yeni bakanin dovize mudahale edecegi (mesela faiz arttirimi ile) dusunuluyor. Yeni merkez bankasi baskani da o anlama gelebilecek bir aciklama da yapmis.

Piyasa yeni ekonomi yonetimi ve faiz arttirimi ile ilgili beklenti satin aliyor.

Abd doları değerinin bir hayli üzerinde daha çok düşecek. Bakmayın siz ekşide yazanlara

@ahm1 +
@sta -

türkiye'nin riskleri yüksek olduğundan ve bazı temel adımları atmadığından, dolar başka para birimlerine göre TL karşısında aşırı değerlenmişti.

şimdi köpüğünü atacak.

şurada verilerle tane tane anlatmışlar: www.karar.com

mevcut başgan IMF ile anlaşmamak için inat edeceğinden, orada belirtilen rakamlara da inmez ama @sta'nin dediği gibi 7,19a kadar gelebilir.

tamamen ekonomi yönetiminin atacağı adımlara bağlı.

@sta

teknik analizine saygı duyuyorum. 8.50'den sonra düşeceği öngörülüyordu zaten diğer teknik analizlerde de. Ancak bir günde %5,5 düşüşü (50 kuruşa yakın) "teknik analiz karşim" ile açıklamak biraz abes. bu düşüş gündem ile ilgili düşüş. piyasa beklentisi MB başkan değişikliği ve bakan istifası sonrası değişti.

TCMB başkan değişikliği ve Berat Albayrak istifası olumlu beklenti yarattı. 8.30 lara kadar geriledi dolar fakat daha aşağı inmesinin ve özellikle de altının çakılma sebebi Pfizer şirketinin aşı için yaptığı olumlu duyuru.

Dünyada salgının bitişine işaret eden bir aşı gelişmesi olunca risk iştahı arttı. Biden seçildi teşvik paketine göz kırpıyor, salgın bitti yani yeni yatırımlar geliyor vs.

geçici bir düşüşte olabilir beklemek lazım.

Araba benim için bir ihtiyaç, param varsa ve arabam yoksa araba alırım paranın altında dövizde olması sorun olmaz, araba alınca da araba şeklinde yatırım oluyor. TL'de kalmadığı sürece ne alırsan al yatırım oluyor zaten.

Ben bi duyuru acmistim kavun mu alayim domates mi diye gercekten tl harici her sey yatirim kabul edilebilir bu ulkede.

Surekli araba fiyatlari daha ne kadar artabilir ki diyorum ama galiba sonsuza kadar bu ivmeyle artmaya devam edecek o yuzden al gitsin. Sadece araba fiyatlari degil ki markette gorup pahali diye almadigim sosisi bile almadigina pisman oluyorsun bir ay sonra.

Arabaya ihtiyac da varsa bence al gec

Araba ihtiyaç ise seçim şansı olmaz, alınmak zorundadır.

Fakat piyasa çakal doluyken 60.000 liraya alınacak araba eski ve sorunludur diye düşünürüm. Anca tanıdık falan satarsa olabilir. Yoksa vergisi, benzini, arızası derken büyük külfet.

Bende aynı durumdayım takip edeyim. Aslında aracım var ama yükseltmek istiyorum.
Bende bu ikilemdeyim döviz sadece değer kotuyor, onun yerine araba daha mantıklı gelmeye başladı şu durumda.

geçen yıl 1 çuval un (50 kg) 80-85-TL idi.
bu yıl 200-TL yi geçmiş durumda.
yatırım tavsiyesi değildir :-)

Şuan ki piyasada alacağın 60.000 tl lik araç, ileride satarken çok küçük bir miktar kâr elde ettirecektir. Muhtemelen sorunları olan bir araç olacaktır. tamir masraflarını listeye eklemiyorum.

aşağıda paylaştığım tutarlar ortalama olup, kişiye, şehre ve kullanım şartlarına bağlı değişkenlik gösterecektir.

MTV (ortlama 10 yıllık araç için) = 730 tl
trafik Sigorta = 900
kasko = 1000
aylık yakıt (500 km) = 300 tl / yıllık 3600 tl
yıllık bakım = 500 tl
temizlik (yıllık)=200 TL

toplam = 6930 tl (aylık ~ 578 tl)

Yani bir araba aldığınızda size aylık maliyeti 578 tl oluyor.


araç bir yatırım değildir. her zaman kaza riski ve buna bağlı değer kaybı söz konusudur. Sadece daha iyi bir araç alırken size ek kaynak olacaktır.

Çok uyduruk sallama bir çeviri de olabilir ama, "yenilgi planlanmaz" diyorum. Yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim.

Context önemli. Ortada bir rekabet var ama bir taraf bilerek kaybetmek istiyor ve diğeri "bilerek kaybedeceksen hiç oynamayalım" diyor gibi anlıyorum.

"Bilerek kaybedeceksen sayılmaz"
"Mağlubiyeti amaçlıyorsan sayılmaz / hiç oynamayalım." gibi.

yenilgini gözünün önüne getiriyorsan, baştan kaybetmişsin.(yandın çık)

P, R ve S nin her birinin önünde 2 şer seçenek var. Yani P, R veya S der. Aynı şekilde R, P veya S gibi...

Bunların birbiri ile oluşturabileceği ihtimallerin sayısı 2x2x2=8. Bu, ortaya çıkması mümkün tüm ihtimallerdir.

P-R / R-S / S-P
veya
P-S / R-P / S-R

dediği durumlarda sorunun istediği şart oluşuyor. Herkesin farklı isim söylediği başka bir durum yok. Dolayısıyla ihtimal 2 / 8 = 1 /4 oluyor.

@Novice süper!

Zaten kaza yaparım düşüncesiyle seçim yapmak doğru değil, sıfır alacak bütçe varsa sıfır alınır. Bunu genel olarak söylüyorum tabii. Ha ikinci el alınmaz mı? Alınır. Fakat seçim nedeni nasıl olsa kaza yaparım olmamalı. Gönlünde sıfır araç almak varsa sıfır al, zaten kaza yaparım o yüzden ikinci el alayım mantığıyla ikinci ele yönelme.

zaten kaza yaparım düşüncesi nedir harbiden ya.

arabadan beklentileriniz neler çok bilmiyorum. ama ben ilk arabanın ikinci el olmasından yanayım

sanki her motorsikletten dusuldugu gibi her araba da carpilir surtuur sifir arabaya yazik olur filan diye dusunmustum. sacma dusunmusum galiba :/

Ben yıllardır kullanırım bir kere geri park yaparken arkada çöp kutusu varmış görmedim ona vurdum sadece, onu da kaç yıllık sürücüyken yaptım, illa kaza yapacaksın diye bir şart yok. Ufak tefek şeyler olabilir tabii kaza da yapabilirsin ama onu 20 yıllık sürücü olduğunda da yapabilirsin.

ne alirsaniz alin otomatik vites. alismasi kolay olur

zaten kaza yapacağım diye araba alınmaz. ehliyeti aldıktan 10 sene sonra 0 araba alıp direksiyona geçtim. çok km yapmadım ama ufak tefek sürtmeler yaşandı. 0 da olsa 2.ci el de olsa insanın içi biraz acıyor. sonra da amaan boşver diyor.

japon araçları özellikle almanyada sağlamlığı ile biliniyor. en azından almanyada yaşayan bi kaç arkadaşım biz japon kullanıyoruz alman malı gibi narin değil falan demişlerdi, aklımda kalmış.

piyasada sıfır araba yok zaten hocam, o yüzden buldugunuzu bütçenize uygun olanı alın

zaten kaza yapacağım lafına takılmış herkes ama ben seni anlıyorum.
kaza demeyelim de zaten sağını solunu çizeceğim diye düşünüyorsan evet çok da masraflı bir şey almamalısın.

Aynı paraya alınacak 0 araç ile daha konforlu / üst sınıf bir 2.el alınabilir. Yurtdışında 0 ile 2.el fiyatları da epey fark ediyor diye biliyorum.

İlk araba olacaksa aracın sürüş özellikleri, hatchback / sedan tercihi, otomatik / manual gibi konularda tercihler daha şekillenmemiş olabileceğinden aracı biraz da neyi sevdiğinizi öğrenmek, tecrübe kazanmak için kullanabilirsiniz. 3-5 seneye değiştirilebilecek bir 2.el alıp uzun soluklu tercihi daha deneyimli şekilde yapmak faydalı olacaktır. Çocuk olması gibi durumlarda alınan araba yetmeyebilir gibi gibi..

Zaten kaza yapacağım diye araç tercihi yapmak sağlıklı değil bence.

ikinci el alacaksaniz ADAC ekspertizine goturun.

Araba ikinci el de olsa sifir da olsa ADAC uyesi olun.
Onun disinda skoda iyidir.

0 japon alın. Sanayi falan uğraşmazsiniz 4-5 sene periyodik bakım dışında.

ikinci el, azami 4 yaşında bir japon alın. genelde sorun çıkarmaz, dert yaratmaz.

corolla hatchback gibi bir şey alırsanız, hem yeterince geniş hem de dış ebatları itibariyle yeterince küçük. şehir içinde park etmesi vesaire alışmanız kolay olur. dar alanda kısa paslaşırsınız.

alıştıktan sonra da 1-2 sene sonra değiştirirsiniz.

ilk olarak kesinlikle buradan degil almanyadaki arabalardan anlayan birinden öneri almalisiniz, almanya ile türkiyenin arac dinamikleri bambaska. alakasiz.

japon, alman, fransiz arabasi geyikleri almanyada baska dinamiklerde.

arabalardan cok anlamiyorum acik söyleyeyim ama bende almanyada arac almayi düsünüyorum su aralar biraz toparlayayim.

eger kendinize güvenmiyorsaniz daha iyi ögrenin, hata yaparsaniz sonra basiniz agrir. ondan dolayi önceden cok iyi ögrenin. adac in filan sürüs merkezlerinin bazilarinda pist var, saatlik 20 euroya filan yaninizda soför ile egitim yapabiliyorsunuz. tavsiye ederim.

arac konusunda almanya icin en masraf acisindan en ucuzu ya da mantiklisi 2. el ve sifir arac konusunda vw golf benim gördügüm kadariyla. en ucuza tamiri olan, yedek parca konusunda en mantikli olan, satarken rahat sattiran ve en az deger kaybeden olarak.

bunun yaninda mali olarak 20 bin alti icin sifirda tavsiyem golf, polo, mazda 2, corsa, renault captur bence. sifir aliyorsan 5 sene tut elinde yoksa masrafina degmiyor.

2. ele gececeksen 15-20 bine güzel mercedesler alabilirsin masrafsiz. tavsiyem 2. elde arabalardan anlamiyorsan 10 bin altina inme.

ben cok anlamadigimdan sipesifik öneri yapamiyorum, 2-3 arkadasimdan yardim istedim.

genel olarak benim kendim icin uyguladigim kriterlerim: kendine fiyat araligi belirle, ufak ya da büyük arac konusunda kafanda oturt ne istedigini, tavsiyem evliysen ve köpek varsa sedan al. bir tik lüks olsun bmw mercedes gibi ama bu opsyonel.

Temmuzda fransa'da aldim. Iki ülkenin cok alakasiz olduklarini sanmam;
- ilk arabaysa, bence sahibinden değil bayiden alin. Ya da garantisi devam eden araba alin.
- sifir daha ucuza bulamazsaniz (misal ben büyük bir firmadan sifir fiesta aldim, pandemi sebebiyle ellerinde kalmis 3. Fiyat dususuydu sisteme göre. 13 bin euroya aldim, ilk fiyati 15bin. 2 yil garanti var. Ikinci eli daha pahali resmen) max 2-3 yillik ikinci el garantisi devam eden bir araba bulun. Genelde kia ve hyundai 7-5 yillik garantilerle en iyisi. Onun dışında bazi kisiler arabalarina ek garanti aliyorlar (misal ben alicam fiestaya) 5 yila kadar çıkabiliyor. Bunu bazi firmalar ikinci el alan kisiye de sunabiliyor. 300-500 euro verin kafanız rahat olsun.
-para durumuna göre sigorta olayina bakin. Arabanın özelliklerine göre artabiliyor.
-bazi özellikler belirleyin. Ben misat otomatik klima, kolçak, android auto kesin olsun istedim. Hiz umrumda değildi çünkü zaten yer gök radar, yaptigim km günlük 20 km şehir ici, yilda 5-6 kere otoban kullaniyorum. Haliyle büyük motor, beygir umrumda değildi.Açıkçası fiesta'da ya su da olsaymis dedigim hiçbir özellikle yok. Misal android auto harbiden çok çok güzel bir şey.

bir- senin için en doğrusu önce dikiz sonra da sol ayna. zamanla otomatiğe bağlayacaksın zaten.

iki- pratikleşene kadar işine yarar, kullanmanda fayda var.

en garantisi ani hareketten kaçınıp şerit değiştirmeden önce 4-5 saniye trafiğin akışını süzmek. denyo gibi gelen var mı falan diye kontrol etmek ve şerit değiştirirken mümkünse hızlanmak.

şerit değiştirirken ben önce yan aynalara sonra dikiz aynasına sonra tekrar yan aynaya bakıyorum. tabii hepsi iki saniye içinde oluyor alışınca. yine de ne kadar iyi olursanız olun ani hareketlerden kaçının. şeridi çok yavaş değiştirin ki siz birinin varlığını görmeseniz bile karşıdakinin hamle yapmasına izin vermiş olun.

Türkiye'de araba kullandığınızı düşünerek öncelikle tavsiyem kesinlikle sağ şeridinizi de aynı ciddiyetle kontrol etmeniz olacaktır.
Yine binek araç kullandığınızı varsayıyorum, dikiz aynası fayda sağlar, ancak yan aynalar kritiktir. Yan aynalarınızı arada birkaç saniye geçecek şekilde birkaç defa kontrol etmeniz faydalı olur.

Omuz üstü bakmak önemli, kafanızı döndürmeyi alışkanlık haline getirin.

Şerit değiştirirken omuz olayını ilk kez duyuyorum ve bence tehlikeli bir davranış olur. Dikiz ve sağ / sol aynalar gerekli tüm görüşü verecektir.

Geçen Tv'de sürüş dersi veriyordu bir kadın. Sol aynada gördüğünüz ilk aracı dikiz aynasinda da görmüyorsanız şerit değiştirmeyin diyordu.

Otobanda 110 km/s ile giderken 1 saniyede 30 metre yol alıyorsun, 1 saniye kafanı çevirip arkana baksan önünü görmeden 30 metre gideceksin demektir bu sence ne kadar mantıklı? Arkadaki araçların yan aynadaki konumlarına ve boyutlarına göre çok rahat şerit değiştirirsin, öyle kafamı arkaya çevireyim kör noktaya bakayım gibi maceralara girme, hele acemiyken hiç girme.

1- dikiz aynası + sol ayna yaparsan, dikiz aynasında sola geçmekte (t.ş.a: makas atmakta) olan bir aracı sezebilirsin.

2- omuz üstü bakış bütün sertifikalı eğitim kurumlarında can kurtaran bakışı olarak geçer. ve esselamınaleyküm hareketinden ziyade gözün geniş görüş özelliği kullanılır. bilgisayarın monitörüne bakarken aynı anda mouse'u da görebilirsin.

Turk surucu egitmenine mi bakiyorsun İngiliz mi? Bu omuz ustunden bakma olayi ingilizlerde var cunku. Ha bakma onlar da yapmiyor aslinda ama kurallarina gore yapilmasi gerektigi icin egitmen videolarinds gormen normal bu hareketi

bu dediğiniz hızlı şerit değiştirmede geçerli bence. ben risk almıyorum ve 4-5 saniye arkadaki trafiği izlemek en garanti yöntem. 1 sn de arkadan gelen birisinin hızını kestiremezsiniz.

hem tr'de hem hollanda'da ehliyet aldim. Hollanda'da kural serit degistirirken dikiz aynasi, sol ayna, omuzustu seklinde. hatta yaparken sesli olarak soylemen gerekiyodu, yoksa sinavdan kaliyodun.

omuz ustunden bakmadan kor noktadaki araci (eger uyari isigi veya ekstra ayna yoksa) gormen imkansiz.

Omuz üzerinden bakmak başta garip gelse de sonradan alışıyorsun, bir de ne zaman bakman gerektiğini daha iyi hissediyorsun.

Dikiz aynası bence kritik, sağa/sola kaçmaya başlayan arabaları görüyorsun.

1)
uzun yıllar öğretmenlik yaptım.
çocuklarımın dersteki mutluluk durumlarına ve derse odaklanma durumlarına göre o haftasonunu ne koşullarda geçirip sonra okula geldiklerini tahmin edebiliyordum. (babasıyla görüşememiş mesela o haftasonu ve üzgün)
anne ve babası ayrı olan çok çocuk var. boşanmış ailelerdeki durumların çocukların üzerindeki etkisi üzerine bir eğitim olsun isterdim fakat bu tüm velilerin ilgisini çekmezdi, daha öznel bir şey.

ben bir öğretmen olarak ve boşanmış bir ebeveyn olarak bu konuyla ilgili çalışmaların pek yapılmadığını düşünüyorum.

2)
anaokulu bile olsalar, hani eskiden adabı muaşeret dersleri varmış ya. bunla ilgili bir çalışma yapar ve bu toplumsal kuralların-hareketlerin başka çocuklar ve çocuklarımız üzerindeki olumlu etkilerini konuşurdum.

bir ortamda merhaba, günaydın demek başkalarına ve kendimize nasıl hissettirir.
başkalarıyla dalga geçtiğimiz zaman onlar nasıl hisseder, bunun bize geridönüşü nasıl olur.
neden yüksek sesle konuşmamalıyız, başkalarının özgürlük alanlarına etki etmemeliyiz ve yaparsak bunlar ilişkilerde nelere sebep olur gibi..
vs. vs.

bunlar sınıf öğretmenlerinin konuları gibi gözükebilir bazen ama aslında insanlarda olumsuz duygular bıraktıran ve etkileyen şeyler olduğu için bence psikologların da sınıf öğretmenleri ve velilerle işbirliği ile gitmesi gerekiyor.

bu konuşmalar yapıldığında eminim ki o çocuk büyüdüğünde otobüste yüksek sesle telefonla konuşmayacak mesela.

3)
Bu üçüncüsü herkesin işlediği bir konu değil belki ama benim değer verdiğim bir şey.
Çocukların kendilerinin bir şey başarabileceklerine inandırılması ile ilgili bir şey yapılabilir. Çok güzel videolar da var bunlarla alakalı.

"Düşen bir çocuğun kendisinin ayağa kalkması ve problemi giderebilmesi"
"Evde, okulda vs. karşılaştıkları bir problem sonrasında ağlamak yerine o problemi çözücü şeyler üretebilecek duygusal duruma sahip olabilmeleri"
"Yine evde, okulda vs. sağlıkla alakalı acil bir durumda serinkanlı olup yapabilecekleri alternatifleri (telefon kullanmak, komşuya haber vermek vb.) üretmelerini sağlamaya yönelik çalışmalar"



Aklıma bunlar geldi ama o kadar çok şey bulunabilir ki. Sabaha kadar konuşulur.

Çocukların ileride sahip olması beklenen ve istenen özellikleri edinmesi için, onlara bugün nasıl bir ortam sağlanması gerektiği konuşulmalı.

Çocuk ile iletişim, fiziki veya psikolojik şiddet ortamının etkileri, pozitif veya negatif geribildirimin yapıcı ve kontrollü bir şekilde nasıl verilmesi gerektiği gibi konular hakkında bilgilendirme yapılmalı ve ebeveynleri bu konular hakkında kişisel gelişimlerini sürdürebilecekleri kaynaklar sağlanmalı.

Konuyu somut kılmak ve herkesi dahil edebilmek adına kendi günlük yaşamlarında karşılaştıkları hayal kırıklıkları, tartışmalar ve zorluklarla ilgili uygulanabilir teknikler paylaşılmalı.

Çocuğun edineceği alışkanlıkları ve kişisel özellikleri kontrol edemediğimiz dış çevrenin şekillendirmesine mümkün olduğunca izin vermeden, davranışçı bakış açısı ile elimizden geldiğince doğru ve bilinçli yönlendirme yapmalıyız diye düşünüyorum.

cinsellik anlatması en zor konu çocuklara.

çocuğun duygularını ifade etmesine müsaade ve teşvik edilmesiyle ilgili olsun isterdim.

Evet

yaptırmak için torpil falan olması gerekiyor, çok çoook zor şuan test yaptırmak. ananenin tansiyon 25'e çıktı 3 kere ambulansla gitti geldi en sonunda bizim ısrarımızla kavga dovus yaptırdık pozitif çıktı. meğerse kovid çıkartıyormuş tansiyonu

Evet pandemi hastanelerinde yapılıyor. Kimisi zorluk çıkarabilir ama ben temasım var dedim bir hafta arayla 2 kere yaptırdım.

Buna referans isteme denmez ama eğer pozisyona uygunsanız sizi seve seve önerecektir.

Konuşun bence ama size uygun pozisyon değilse yüzünüze çat diye de söyleyebilir. Ama zararı yok.

@ozdek Bu arada babası ile birebir tanışıklığım yok. Arkadaşımdan rica edeceğim. Teşekkür ederim yanıtınız için.

arkadaşınız işsizse veya daha kötü bir işte ise kendisi için referans yaptırır babasını. babası da eğer evladını seven biriyse böyle bir durumda kendi evladına referans olmayı tercih edecektir.

dediğim şeyler geçerli değilse şansınızı deneyin bencede.

samimi bir şekilde açıl, yardımcı olabilir misin diye sor.

şu an kendi imkanları ile iş bulabilen insan sayısı o kadar az ki belki senden önce birisi teklif yaptı bile.

Doğrudan "referansım olsun", "beni alsın", "kanka ayarlasana" şeklinde istenmez. "Babanın orda şöyle bir pozisyon açılmış, başvurdum dönen yok. Şu an görüşme yapıyorlarmıymış sorsana" dersin babasının haberi olur belki görüşmen için çağırır gibi gibi. Direkt baban bana arka çıksın değil ama beni görünür yapsın şeklinde yaklaşırsan sakıncalı bir durum yok bence. Şirketler, elemanlarının gösterdiği adama dikkat eder, vakit ayırır ama uygun değilse almaz. Torpil olacak diye çekinmeye gerek yok yani.

Satma bekle. Sürekli 475e çıkıp iniyor. Satacaksan ve ihtiyacın yoksa çıkmasını bekle. Her türlü kar edersin.

acil ihtiyacın yoksa satma.

altın uzun vadede kaybettirmez. sen 8 gün önce almışsın bozdurayım mı diyorsun. bozdurma tabi ki. ben 2,5 gr altından 3 ayda falan 200 lira kar ettim. kar denmez de para değer kaybetmedi diyelim. ki 3 ay bile çok az. yatırım amaçlı altın alıyorsan 1 yıl dokunmayacaksın.

altın uzun vadede kaybettirmez +1. benim 56.02 gram altınım var. 25.500e almıştım. şu an zararda değilim ama dün daha fazla kardaydım.
2,5 ayda 8k kar ettim o yüzden korkmuyorum altından.

Lazım değilse sakın satma.

İlk sefer olduğu için heyecan olur ama o paraya yakın zamanda ihtiyacın olacaksa amorti edince sat. Altını aldın mı unutacaksın, öyle 5-10 lira düştü çıktı koymaz. Uzun vadede toparlar. 2018 yılında 10.000 tl değerinde altınım vardı, bankada yattığı yerde 20.000 e yaklaştı şu an.

altını bugün alıp 1 ay sonra satarım demek yatırım olmuyor.. kötü gün ihtiyacı derler ya o parayı gözden çıkartma aracıdır altın.. 16 eylül demişsin yani sen olayı yanlış anlamışsın derim. 7-8 sene önce aldığım altın kenarda durur artık sen hesapla..

Bir akraban senin ya da daha temizi kendi adina bir hesap acabilir. Sen de yeni bir pp hesabi alip ona baglarsin. Ama para tr'ye gelmez direkt, birinin havale yapmasi lazim.

(bkz: estonya'nın e-oturum vermesi)

artık gitmeden de e-residency alıp banka hesabı (dolayısıyla sonra paypal) açılabiliyor diye duymuştum. Tabii orada şirket kurmanız lazım.

Ben 2 sene kadar önce online bir şeyler satın almak için ingiltere üzerinden üye olmuştum. Haritayı açtım bir yer seçtim, posta kodunu girdim vs nasıl olduysa başardım ve iş bankası kartımı da kaydettim.

VPN ile bu şekilde paypal UK sitesinden deneyebilirsiniz ama ticari faaliyet ve para giriş çıkışı durumlarında hesap doğrulama muhabbetine girerse sözüm yok.

Benim yirmi küsür gün sürmüştü iyileşmem.

İyileşmiş olma ihtimali var. Ama kesin değil. Test yapılmadığı için bir şey demek güç. Umarım arkadaşınız keyfi olarak dışarı çıkıp, sizinle ayaküstü sohbet etmemiştir.

kapıp kapmadığınız bilemem ama bir Rus doktor iyileşenlerin, iyileştikten sonra 90 güne kadar virüsü yaydığını söylemişti birkaç gün önce

Semptom gösterip testi negatif çıkan adam biraz düzelmişti, üşütmüştür dedik yola çıktık. Beraber kaldık, yemek yedik arabada maske yok vs. birkaç gün sonra test yaptırdı ve pozitif çıktı ama bende hiçbir şey yok.

Yani kolay kolay bulaşmıyor meret. Maskeyle konuştuğun adamdan geçmemeli ki hasta olalı 12 gün olmuş.

iki kişi de maskeliyse bulaşma ihtimali %1,5 diye biliyorum. siz açık havada ve 3 metre mesafeyle konuşmuşsunuz. daha da düşürür bu ihtimali üstelik 2 maske üst üste. arkadaşınız iyileşmemiş olsa bile size bulaştırma ihtimali %1'in altındadır. bu ihtimalle de bulaştıysa artık helal olsun deyin ve kendinizi virüsün kollarına bırakın.

şaka bir yana, bulaşmış olsa dahi virüs yükü denilen nane sayesinde maskesiz olacağından daha az vşrüs yükü edinmiş olacaksınız. bu da hafif atlatmanızı sağlar yazılıp çizilenlere göre.

60 kilo ne abi ne bulursan ye. yağlan. sonra o yağlardan kilo verirsin. bulk dönemini araştır bunu yapacaksın.

Evde yaptığın çalışmalarda düzenli ağırlık yüklemesi yapacak ekipmanın yoksa kas gelişimin fazla olmayacaktır, o noktadan sonra alacağın kilolar da büyük oranda yağ olacaktır. Yani kaslarda hasar oluşturacak bi ağırlık yoğunluğuyla çalışmayacaksan yüksek kalori almana gerek yok.

Öncelikle aldığın kalorinin içindeki protein oranını yükselt. Tekrar sayılarını artır. Hala yağlanıyorsan kaloriyi azalt.

@angelus Haftada 3-4 gün ağırlıkla yapıyorum ( kardiyo yapmıyorum) ağırlık haftada 2-3 kilo arttırmaya çalışıyorum ama elbet tıkanacağımı biliyorum. Kaloriyi azaltıp tekrarı arttırırsam kilo vermez miyim? Karbonhidratı sadace sabah yulaf öğlen bulgur yiyerek alıyorum. Onları komple mi bıraksam? @arnold schwarzeneger Tekrar sayısını arttıracağım.

Kilo vermeye çalışma kas kütlesi kazanmaya çalış, karbonhidratı da bırakma karbonhidrat olmadan kas inşa edemezsin. Senin sorunun fazla yağ değil düşük kas kütlesi, skinny fat bir vücut tipi. Kas aldıkça görüntün düzelir.

Ağırlık artırmana engel olmuyorsa karbonhidratı azaltabilirsin. Dene 1-2 hafta.

Vücut geliştirme tecrübesi olan arkadaşımın söylediklerinden yola çıkarak söyleyebilirim ki boyun 1.50 değilse kilon çok düşük. Bulking denen olayı yapman gerekiyor. Burada macronutrient / makro dedikleri karbohidrat - yağ - protein alımının rastgele değil, planlı olması gerekli. Bunlar vücudun yapım-yıkım süreçlerine yol ve su olacak.

Ayda 2 kilo katacak şekilde kalori fazlası oluşturarak karbohidrat, protein ağırlıklı beslenmek gerek. Kilo alırken ağırlık antrenmanı yaptığın için de kas kütlesi oluşturacaksın.

Karbohidrat kaynağı hamur değil sağlıklı olduktan sonra tüketilmesi gerekiyor. Antrenman için gerekli enerjiyi verecek. Ayrıca fazla tekrar yerine daha yüksek ağırlık ile yavaş yapılan ve kasları zorlayan explosive / patlayıcı egzersizler daha faydalı da deniyor.

Bunlar benim okuduğum, duyduğum şeyler, daha iyi bilenden dinlemelisin elbet ama 60 kilo ile yemeyi kesip elindeki mevcut vücudu 60 kiloluk bir kas makinesine dönüştürmek imkansız diye biliyorum, zaten estetik de durmayacaktır.

www.agirsaglam.com

1 gramı 9 kalori. 1500 kalori eksik alırsan ölürsün. Kabrin pür nur olsun.

@alperz yani aslında günlük kalori ihtiyacım 3250 civarı olduğu için günde 1750 kalori fast food olmadan almak kolay sayılmaz.

so?

1500 kalori az alıp ölmek nedir.

2500 kalori az aldım aylarca bir şey olmadı kilo vermek dışında.

Bu tamamen kilon ile alakalı.

1 gram yağ 9 kaloridir, 1 kilo yağ 9000 kaloridir fakat 1 kilo yağın tamamı yağ asidi değildir %70'i yağ asididir geri kalanı su protein ıvır zıvır maddelerden oluşur. Bu durumda 1 kilo yağ 9000%70=6300 kalori yapar, toplamda 6300 kalorilik bi açık oluştuğunda 1 kilo yağ kaybı olur, 6300 kalorilik açığa da haftada yarım kilo kaybederek ulaşmak için TDEE skorundan 450 kalori eksik alınırsa en sağlıklı şekilde ulaşılabilir ama bu teorik olarak böyle tabii pratiğe etki edecek ekstra değişkenler var.

1 gr yağ 9 kalori deniyor ama vücut 9 kalori atınca yaktığının hepsi yağ olmuyor. Karmaşık işler. Çok kalori açık bırakmak kilo verdirir ama vücuttaki mikro makro tüm ayarı bozar, yağ yaktırmaz.

Uzman falan değilim ama vücuttan 1 kilo yağı, altınız çiziyorum, sağlıklı bir şekilde eksiltmek için ne diyetin ne de egzersizin kendi başına yeterli olmadığına inancım yüksek. Yağı yakıp yerine sağlıklı besinleri kas kütlesi oluşturacak şekilde koymak icap ediyor sanırım. Aksi taktirde yanan yağ yanında bir o kadar da kas vs götürüyor, kilo düşüyor ama vücut hala sağlıksız oluyor. Tşk.

Sanırım PT tek başına yeterli olur. Kas geliştirdikçe metobolizmanız hızlanacağından yağ yakarsınız zaten. Enerji için mecbur sağlıklı karbonhidrad yağ ve protein alacaksınız onlar için de öneri verir PT diye düşünüyorum.

İyi bir PT seni yönlendirebilir ama parayı bayılman lazım. Para harcamak istemiyorsan temel bir programa başlayıp, deneme yanılmayla kendini tanıyarak zamanla programo düzenleyeceksin.

şuna bak bi

www.agirsaglam.com

Ben de bu şekilde netlik seviyorum. Spor konusunda öneri veremem ama istanbuldaysanız diyetisyen önerebilirim. Çevremden en az 30 kişi gitmiştir ben de gidiyorum.

Aynı durumdayım. Ne ağırsağlımı kaldı ne elin amerikalısının skinnyfatten kurtulma videosu. Çok yedim olmadı, az yedim olmadı, yıllardır kola, cips, çikolata yemem değişen hiçbir şey yok. Ne ağırlık arttırmıyorsuncular, gün aşırı sporcular, her gün sporcular, kardiyo yapmacılar, if'ler, günde tek öğünler, ne avokadocular, ne hindiler bu yolda helak oldum. Değişen hiç bir şey yok. İşin ilginç yanı yanlış yapıyorsam bile bir şeyler değişmeli ama hayır. Her şey aynı. O pt'yi bulursan haber et. Jazzabel özelden o diyetisyenin numarasını ver, bir de diyetisyen deneyelim.

@jazzabel maalesef İzmir'deyim.

Korona yüzünden eve tıkıldım kaldım. En iyisi sokaktan kaslı çevirip sormak gibi, kardeş sen napıyorsun diye.

İlk olarak iyi bir PT zaten sana tüm beslenme tavsiyelerini verecektir. Diyetisyene hiç gerek yok. Ama parayı tabii ki de gözden çıkarman lazım. Yapan biri olarak kendimin nasıl yaptığını söyleyebilirim, ama bu sadece benim için de geçerli olabilir tabii.

Birincisi Intermittent Fasting yapıyorum, 9 aydır. Yani artık zaten zaman falan tutmuyorum, büyük ihtimalle hayatımın sonuna kakar yaparım çünkü aşırı mantıklı geliyor. IF net bir şekilde yağ yaktırıyor bir kere, onu bir cebe koyalım.

Yıllardır, ağırlık kaldırmanın yanında kesinlikle kardiyo olması gerektiğini düşündüm, sanki kardiyo olmazsa yağ yakımı olmazmış gibi. Son 8-9 aydır düzgün bir programla ağırlık kaldırıyorum ve sıfır kardiyo. Senelerdir ne kadar yanlış düşündüğümü anladım. Düzgün bir programla zaten hem kas gelişimi sağlanıyor hem de yağ yakımı.

Kısacası kendi bünyeme uygun bir şekilde IF + Ağırlık (4 gün) yapıyorum. Hayatımda ilk defa bu kadar lean gözüken bir kas sistemine sahip oldum sonucunda. Gittiğim spor salonu ufak bir yer. Gittiğim günlerin çoğunda ben varım sadece, sanki özel spor salonum gibi. Böyle bir yer bulabilirsin. He hayır istemiyorum diyorsan, evde Bodyweight'de yapabilirsin. Ama o daha çok yağ yakımı ve şekle sokma da yardımcı olur. Ağırlık kaldırma kadar kas gelişimi yapamaz, yapar da bir yere kadar.

bazı ülkelerde uber gayet güzel çalışıyor. taksi plakaları yok. buna ne diyorsunuz?

taksi plakası ilk çıktığında zaten bu işleri yapan insanlara teklif edilmiş aslında ve almışlar. daha sonra bu olay yıllar içerisinde ticarete dönmüş. açıkçası para aklamadan tut, vergisiz kazanca kadar bir çok işlem için kullanılmış ve kullanılan bitcoin gibi bir meta. düzgün regüle edilmediği için de fiyatlar şişik.

devletin nasıl bir karı oluyor? vergi ise mevzu "korsan" taksileri de vergiye tabii tutabilir ki taksiciler de vergi kaçırabiliyor.

taksi sayısını kontrol etmek için. bu kontrol mekanizmasının bazı sonuçları oluyor. mesela trafikteki araç sayısını da bir nebze de olsa kontrol ediyorsunuz. plakayı serbest bıraksanız herkes taksici olur haliyle trafik sorunu artar. ya da plaka sahipleri adı altında ayrı bir alt sınıf oluşturuyorsunuz. bu alt sınıfı kendi çıkarlarınız (oy, vergi, rüşvet, taşeron iş yaptırma, kamuoyu oluşturma vs vs) için kullanabilirsiniz.

Mehmet vergi vermeli, para kazanıp cebe atmak olmaz.

Ha sisteme yeni taksi girmemesinin nedenini sorarsan, taksi lobisi. Bir de taşımacılık sektörü içerisinde olduğu için devlet düzenlemek ister. Çok daha sıkı denetimlenmeli aslında

Olaya tum sistemin ideal sekilde calistigini varsayarak baslayacagim.

Taksi plakasi sistemlerini olusturanlarin mantigi: Her onune gelen insan para karsiligi insan tasisa vergi ve denetim acisindan sikinti olur. Biz bunu bir sisteme baglayalim.

Gercek hayatta ise bu plakalarin verilisleri, soforlerin denetimi ve vergi alimi sikintili oldugu icin boyle bir garabet olustu. Su an Istanbul taksi plakasi 1.300.000 TL

Aylik kirasi da 8000 TL. Gunde 270 TL ediyor.

Bunun sebebi de taksi plakasina yatirim yapan guclu ve onemli kisiler + taksici lobisi yeni taksi plakasi cikmasina engel oluyor. 80lerden beri istanbulda yeni taksi plakasi yok.

Türkiyede deniz taşımacılığı neden gelişmemişse onunla alakali olabilir,mesela eskiden istanbul-izmir,bodrum-istanbul feribotu vardi,herhalde bazi otobus firmalari rahatsiz oldu ki bunlar kaldirildi ayni kafa

Plakalar(taksi , otobüs vs) ne işe yarar ?

-Kara para aklar.
-Rüşvet olarak çok güzel verilir.
-Vergisiz servet transferi yapılır.
gibi işlere yarar. Bu sebeple değeri düşmesin istenir . Kim sever Vatandaşı / Hizmet alanı

e nabızda doktorum bilgilerimi görsün/ görmesin, şu doktor görsün gibi seçenekler var ve istediğinizi seçebiliyorsunuz. gittiğiniz doktor bakmak istediğinde telefonunuza gelen şifreyi istiyor, verirseniz görüyor. ama vermezseniz de işkillenebilir. askerlikle ilgili durumu bilmiyorum ama.

Geçirdiğim kaza sonrası almam gereken ilaçlar için yersiz konan epilepsi tehşisi vardı. Askerliğimi yedek subay olarak yaptım, bir engel olmadı. Ben aile hekimine muayene olmadım ama, şubede ettiler. Boy, kilo ölçüp hastalığın var mı dedi gönderdi.

E-nabız ayarlarında kimin göreceğini seçebiliyorsun, istersen göremez yani. İleride bu durum başka problemler çıkaracak olursa e-nabızdan silinmesi talep edilebiliyor fakat uzun bir süreç diye biliyorum. Tekrar tekrar muayene olup hastalığın mevcut olmadığını ispat etmek gerekiyor gibi bir şey.

E-nabızdan görmese de medula sisteminden ilaç raporları ve dolayısıyla tanı da görülebiliyor.

Ben çok sıkıldım şu işlerden samimiyetle. Bizde fmea yok ama başka boklar var. İşimi yapmak son 10 yılda kaç kat zorlaştı. Yok onu engelleyelim bunu kısıtlayalım burdan denetleyelim derken ve bunlara dair bir süreç de oluşturmayıp sadece olsun istenmesiyle birbirine girdi. Kabak tadı modunda takılıyorum. Düşünmemek lazım yoksa demotive ediyor.

:) İzin zamanın gelmiş senin git 2 hafta tatil yap gel
Müşterim ürün istiyor demişsin ama adam sende dandirik bir ürün istemiyordur belli bir standartta ürün istiyordur tahmin ediyorum.

Müşteri için fark etmez kötüde olsa iyide olsa aynı parayı verir alır diyorsan , haklısın o zaman ne gerek var kalite sistemleri diye bir birime , ölsün hepsi.

:) müşteriye gayet iyi ürün tasarlıyorum orada sıkıntı yok, bunun için kalite sisteminin gereksiz dayatmalarına, doküman işlerine, fmea'ya ihtiyacım yok.

Kalite yönetim sistemleri kendi içerisinde mantıklı döngülere sahip fakat iş uygulayacak kişilerde bitiyor. İşin gerekleri ve realite ile çakışan sistem genellikle 2.plana atılıp formaliteler yerini bulsun diye yapılıyor.

İdeal olmasak da ideali kovalamak iyileştirir mantığıyla yaklaşmak gerek belki de. Bu işe gereken önem verildiğinde ve sisteme riayet edildiğinde olumlu sonuçlar vereceğine inanıyorum.

emekli varsa o dediğin olabiliyor diye biliyorum. Hatta emeklilerde vergi düşüyor ya da sınırlı sayıda mal üzerinden hiç vergi alınmıyor diye biliyorum. (1 ev, 1 arsa gibi..)

birden fazla evi olan emekli bile hepsine ödemek zorunda. sadece 1 evi olup orada oturan emekli emlak vergisinden muaf.
kira gelirinde de çeşitli sınırlar var. 1000-5000 arası yüzde 10, 5000-10000 arası yüzde 20 gibi sınıflandırmalar var. sayıları salladım ama öyle bir şey var. bence kiralar yine bölünmeye devam etsin.

Birinci sorunun cevabı düşmez, hatta olurda ilerde bir vergi türü çıkar da şu kadar sayıdan fazla mülkü olana farklı vergi uygulanır denilirse fazlabile ödenebilir.

Zaten riskli de bir durum, akıllı insanlar tüm malı mülkü kendi üzerine yapmaz. Karısına çocuğuna anasına vs bölüştürür mülkleri, dünya hali ne olur ne olmaz hepsi bir kişinin adınaolmasın.

İkinci soruda mantıklı bir taraf var, kendi evinizi kiraya verip başka yerde kirada oturduğunuz zaman ödediğiniz kirayı gider olarak gösterip düşebiliyorsunuz gelirden.

Ödediğiniz kira aldığınızdan daha fazlaysa hiç ödemezsiniz hatta.

Teşekkür ederim, cevaplar bilgilendirdi.

Temelleri biliyor fakat pratik istiyorsanız bence en doğrusu direksiyon kursu. Kendim ehliyeti aldıktan sonra senelerce bildiğim boş bir yolda yazları pratik yaptım ama dar yol, ambulans, giden trafikte geri park, pazar yerinde 50 yerden çıkan arabalar falan başka bir ortam. Trafiğe geçişi kolaylaştırmak için 20 saat direksiyon dersi aldım ardından rahattım.

Öğretecek biri yoksa araç kiralamak da çok mantıklı olmayacaktır. Kaldı ki baba, amca, yenge bilse bile güvendiğiniz bir direksiyon hocası gibi öğretemez, adam 1000 tane acemi aldı gördü.

+1 novice

Aileyle, arkadaşla araba öğrenilmez

En güzeli bir hocayla anlaşın, aldığınız derslerle beraber öğrenirsiniz. Ben de o şekilde öğrendim, 10 ders almıştım. Pratik yapa yapa öğrenirsiniz.

Kesinlikle iyi bir hoca bulup özel ders al.

Ben de beş senelik ehliyet sahibi ama tek hiç trafiğe çıkmamıştım. iki hafta istanbul trafiginde ise gidip geldim yan koltukta bilen birisi ile. Ucuncu hafta kendim altunizade gebze arası gidip gelebiliyordum. Bunu önermem ama bizim araba çok kere kıl payı kurtuldu ve alemi de tehlikeye sokması cabası. Siz sürücü kursu ile özel ders anlaşması yapın onların hocada da pedal olduğu için daha güvenli.

Aracı alıyorsun ve gece trafiğe çıkıyorsun sakin saatte. Yokuslarda dur kalk yapıyorsun. Yolda dur kalk yapıyorsun. Debriyaj kavramasını hissetmeyi öğreniyorsun. Arabanı tanıyorsun genişlik vs. Her gece böyle 20 km civarı yol yapıyorsun 12 sonrası. En iyi böyle öğrenirsin kendi başına

sizin gibi düşünen binlerce insan var piyasada. şirketler genelde bildiği çevirmenlerle çalışıyor ingilizcede. ayrıca ücretler de çok düşük oluyor.

tercüme bürosunda çalışıyorum.
çoğu ofis deneyim olmayınca çalışmak istemiyor maalesef (biz dahil) çünkü 20 senedir bu işi yapıyorum diyenlerin bile yaptıkları çevirileri görseniz gözünüz kanar. ve günümüzde HERKES "çok iyi" ingilizce bildiği için çok sıkıntı oluyor ingilizce.
protranslate'i biliyorum, iyi firmadır ama sömürürler biraz maalesef.
fiyatlar ing için düşük olsa da iyi tercümanlar haftada 2000 civarı kazanabiliyor (tek ofisten değil tabii).
ayrıca notere siz gidip yeminli tercüman olamıyorsunuz, bi ofisin sizi yönlendirmesi gerekiyor. ona bağlı olarak yemin alabiliyorsunuz ama o yemini farklı ofisler için kullanabiliyorsunuz tabii ki.
bir de iş yaptırıp ödeme yapmayan ya da zorlayan firmalar var iyi araştırmak lazım.

@matilda'ya ek yapayım. Yeminli tercüman olarak çalışacağınız büronun dürüst olması lazım. Misal bazı bürolar sizin haberiniz olmadan kendi yaptıkları çeviriye sizin zaptınızı basıp yolluyor. Orada yanlış çeviriden dolayı hukuki bir sorun olsa direk sizin başınıza patlıyor olay. Sorun çevirmende olmasına rağmen o çeviriyi yapmasanız bile suç sizin üstünüze kalıyor. O açıdan çok dikkatli olmak lazım.

Teşekkür ederim arkadaşlar, bilgiler faydalı oldu.

ya ne olursa olsun bir tane bul da duyuruyu bir sal artık, sabah akşam 10 tane duyurunu görüyoruz biz de yazık yahu.

tenis kursu mantıklıdır, hem sosyallik de içermiyor çok, uzaktan uzağa mis gibi spor.

tenis mantıklı, bol bol hareket edersin. partner gerektirdiği için canın da sıkılmaz.

Motosiklet al.

bilmiyorum bence fitness gayet de hobi. zaten cok cesitli sekillerde yapabilirsin, oradan yururdum ben neticede saglik faydasi var ve kendini daha iyi hissetmene yardimci olur istemsiz olarak.

Diger secenekler ilgi duymayinca devam edilmeyen seyler, ama direk faydasi olan bir seye ilgi duymasan bile odaklanabilirsin. Ne kadar marjinal bir hobi kasarsan devam ihtimalin o kadar azalir. Mesela saksafon orneginden gidersek, normalde gunde 8 saat caz dinlemiyorsan ve ciddi muzisyen bir cevren yoksa asiri kel alaka bir "hobi".

bisiklet. diğer bisikletçilerle turlara katılabilirsiniz. tek başına da sürdürülebilir. şehrinizde bir buluşma var mı, bu hobiyi sürdürenler neler yapıyor bakmak için;
www.bisikletforum.com

Bisiklet sürmek, arkadaşlar ile civarları gezmek için harika.

Ben halk eğitimin açtığı kursları öneririm. Özellikle tiyatro. Farklı insanlar tanıyıp kabuğunuzdan sıyrılabileceğiniz toplu bir aktivite. Tabii koronadan sonra..

Tiktok çek :D

Hiçbiri mümkün değil, belki Facebook bi ofis açar ama Twitter konuyla ilgili muhatap bile olmaz gibime geliyor. Yani ne ofis açar ne de Türkiye'de veri tutar, bu veri tutma işini de hiçbiri yapmaz bu arada. Bant genişliği daraltılabilir ama bu zaten bizimle ilgili bir durum.

bu yasalarla mümkün değil hiç birisi, ofis kesinlikle açmazlar türkiyeye, sonu anca paypal gibi olur türkiyeye kapatırlar kapıyı.

Türkiye’de ofis açmaları demek Türkiye yasalarına tabii olmaları demek. Yasalara uymazsanız ceza veririz hatta faaliyetlerinizi durduruz demek. E diktatör yasalarına uymayacaklarına göre ofis de açmazlar. Açsalar da uymazlar. Kısır bir döngü var yani ortada.

paypal gibi olur

AKP kovmuyor da onlar işbirliği yapmıyor gibi göstermek için dönecek dümen.

Twitter, Facebook gibi platformlar kullanıcı verilerine sahip çıkmazlar ise değerlerini kaybeder. O yüzden Türkiye'nin her şeye hakim olmak istediği koşullarını karşılama gibi bir ihtimal yok. O sebepten Türkiye bunları istiyor ve dolaylı yoldan s.git diyor.

Yasa geçer ve şartlar buyrulur. Ardından HPD'li vekillerin twitlerini silmeyen hain Twitter hakkında haberler servis edilir ve Twitter Türkiye'deki faaliyetlerini durdurur.

Elimizdeki son objektif medya ve örgütlenme aracı olan sosyal medya da yasaklandıktan sonra seçimlerde verilmeyen oyların ve yapılan usulsüzlüklerin önemi kalmayacak çünkü tek bilgi kaynağı A Haber olacak.

Sene sonuna kadar gerçekleşmesini bekliyorum.

"Nereye?" sorusu yönü sorgular, ingilizcede "to where?" olarak sorulur.

"Where" sorusu konumu sorgular, türkçede "neresi" olarak sorulur.

Whither anlam olarak isteği karşılıyor sanırım ama kelimenin pek bilindiğini düşünmüyorum, mesaj iletilemeyebilir.

where to?

Where to? sorunun cevabi.

Eger bi ingilize 'this is our new song called where' dersen tepki olarak ya 'as in?' ya da biraz daha nazikse 'what do you mean by where?'diyeceklerdir.

where to dersen nereye diye sormus olursun.
sonuna soru isareti koymamin sebebi emin olmamam degildi haha.

Çalışırken e-postalara ayak uydurmayı dikkat dağıtıcı buluyorum.

Çalışırken teknolojik şeyler kullanmak zorunda kaldığımda motivasyonum düşüyor.

Çalışırken mailleri takip etmek dikkatimi dağıtıyor.

İş gereği teknolojik alet kullanmam gerektiğinde daha isteksiz olduğumu hissediyorum.

7

7.5

7.5

8.5

9

9,5

10

11

12

6,50

@adivar combo breaker.

Trump'ın seçim öncesinde yapacakları önemli olur gibi geliyor. Vatandaşı doldurmak için Çin ve diğer ülkelere sataşırsa artar bence.

Birde koronanın sonbahar-kış dönemindeki seyri önemli.

Artarsa 7.2 falan demek istiyorum. Sallamasyon.

8

Umarım en çok ne kadar artabilirse o kadar artar çünkü bu ülkeye olan hislerim
KİNİM DİNİM
DİNİM KİNİM

Evde Linguaphone setiyle başladım
Aralıklarla 4 yıl kursa gittim
İnternette yabancı siteleri çok gezdim
Yabancıları evimde ağırladım

eskinin anadolu liselerinde, 5 yıllık ilkokul sonrası hazırlıkla başladım. sonra internet geldi türkiye'ye. o arada yabancı bir manitam oldu.

Engvid izleyip gramer çalışıp Couchsurfing toplantılarında pratik yaparak 1 yılda B2. Üstünden dört beş yıl geçmesine rağmen aktif öğrenmeyi durdurduğum için hâlâ B2-C1 arasındayım.

Liseden beri dizi-oyun-müzik üçgeni ile biraz kendiliğinden oldu diyebilirim.

Şarkı dinleyip çevirisine bakmak ve oradaki ifadeleri öğrenmek çok faydalı.
Friend, HIMYM gibi dizilerde ise hem izlemek zevkli hem de gündelik konuşma ve tavırlara aşina olunuyor, telafuzlar cabası.

Kendi adıma dili gerçekten öğrenip iletişim kurabilmek için hayatın bir rutini haline getirmek gerektiğini düşünüyorum. Zevk alınan aktiviteler ile birleştirerek mümkün olduğunca çok vakit geçirmek. Sonuçta yeni doğan çocuk da sesleri tekrar tekrar duyarak öğreniyor konuşmayı.

lisede tömere gönderdiler, temeli orda aldım, kendime güvenimi hiç kaybetmedim, arada yaklaşık 10 yıl hiç kullanmadım sonra iş mecburiyeti sebebiyle aktif kaldı. kullanıldıkça unutulmuyor. sürekli kullanmak lazım.

universite hazirlikta ogrendim (1 sene, haftada 5 gun ders). Onun sonrasinda universite ilk 2 sene uzerine koymaya devam ettim her gun.

"kurs? yurt dışında? videolar? kitaplar?" bir nevi bunlarin hepsini ayni anda uyguladim yukarida bahsettigim donemde. en az 3 yil surer diyorum yani.

anadolu lisesi ile eş zamanlı dil kursu ile ingilizceye başladım. üniversite'de ingilizce bölümle devam ettim. öğrenci kulüplerinde yabancı arkadaşlıklar kurmak ve avrupa'ya gidip gelmek derken C1 seviyesine geldim diyebilirim.

Cambly ile internet uzerinden ana dili ingilizce olan hocalarla pratik yapabilirsin.

@hayley williams ile evlenecek genc bir ara 5 dk deneme koduyla konuşmaya çalıştım fakat bana mı öyle denk geldi bilmiyorum, hocaya ingilizce konuşmam çok sıkıntılı lütfen yavaş konuşun dediğim halde çatır çatır yardırdı adam. O günden sonra cambly vb. sitelere karşı soğudum açıkçası.

bence cambly gibi uygulamalar baya mantıklı ya. denk geldiğin hoca sıkıntılı olabilir. ben 6 ay ingiltere'de kalmıştım, orada bile insanlardan rica ettiğimde daha anlaşılır/yavaş konuşmaya çalışıyorlardı.

istanbul'da yaşıyorsan ingilizce konuşulan kafeler falan var, onları araştırabilirsin belki.

bunun dışında yabancı arkadaş edinebileceğin platformları deneyebilirsin. yani atıyorum facebook'ta falan gruplar vardır belki, erasmusla gelen öğrencilerin olduğu örneğin. onları araştırabilirsin. ama ben konuşma pratiğimi geliştirecek olsam cambly tarzı şeyleri denerdim herhalde. baya kolay ve amaca yönelik uygulamalarmış gibi görünüyor.

italki

Ben Couchsurfing etkinliklerinde geliştirmiştim ama onlara katılmak şu ara akıllıca olmayabilir. Şarkı ezberlemek, podcastte duyduklarınızı dışınızdan tekrar etmek dilinizin kilidini açacaktır. Ayna karşısında konuşmak, film replikleri ezberlemek falan hep işe yarayan şeyler.

cambly ya da english ninjas. ikisi de işini görür. profil oluşturup dil seviyesini düşük seçersen hocalar ona göre yavaş ve basit konuşur.

Ha bir de reddit’te turkish veya turkishlearning sublarında dil partneri bulunabilir. Siz İng konuşursunuz karşıdaki Tr

Şarkı söylemenin ve kendi kendine ingilizce konuşmanın faydası olacağını düşünüyorum.
Şarkılarla farklı hızlarda farklı kelimeleri doğru telaffuz edebilirsiniz. Hem eğlenceli hem de günde yarım saat vs gibi kısıtlamalara tabi değil.

Ben bazen akşamları yalnız kaldığımda kendime günün özetini geçerdim. "Kalktım, bir bardak kahve koydum biraz acıydı ama yağ yakımını artırıyor diyorlar içmeye çalışıyorum. Okula giderken yol gözümde büyüdü, çok mesafe yok ama her gün yoruyor. Ahmet bunu dedi bence şöyle şunu düşünüyor vsvs" sabaha kadar malzeme çıkar. Zorlana zorlana kurduktan sonra akıcı şekilde tekrarlayınca hafızaya kazınıyor. Kas hafızası geliştirmek gibi geliyor biraz dil öğrenmek.

dil öğreniminde en etkili yöntemlerden biri ”language parent” denen sizinle uğraşabilecek, hatalarınızı düzeltebilecek, dili öğrenmenizi önemseyecek bir kimsenin varlığı.
elki aklınıza yatmayacak ama pandemi sebebiyle Tinder'da bulunduğunuz lokasyonu değiştirmek serbest oldu. Kendinizi İngilizce konuşulan bir bölgeye alın (tercihen küçük şehirler) ve iyi ingilizce konuşan insanlarla flörtleşin. Daha az match alan insanlar sizinle en çok ilgilenenler olacaktır, bunu da unutmayın.
4 yabancı dil konuşan biri olarak söylüyorum, lütfen deneyin.

arkadaşım aldı 50 inçini philips, muhtemelen seninkiyle aynı model. Memnun.

55pus7304 buyuk ihtimalle ips samsung buyuk ihtimalle va panel. Kesin emin olmak zor. Hangisini istiyorsan ogrenme yolunu anlatabilirim.

Biz philips'in bir televizyonunu almıştık 5-6 yıl önce, memnun kalmadım. Görüntü bir yana, yazılımı ve menü komutları dahi bir acayipti. Tabii sizin söylediğiniz modeli bilemem.

Sadece ambilight özelliği için bile Philips alınır.

samsung tv'lerin 2018 yılından itibaren modelleri dts desteklemiyor. yani harici hard diskte 4k film koyarsanız ses dosyasını çalıştıramıyor . bilginiz olsun

Bende 50pus7304 var, 2 ay önce aldım, çok memnunum ambilight ışıkları odaya ayrı hava katıyor androidtv özelliği sayesinde aklına gelen market , market dışı uygulamayı yükleyebiliyorsun (kodi vs vs ) hayatı kolaylaştırıyor. Yanlız dahili cihazın kanal geçişleri biraz yavaş ben harici cihaz kullanıyor next 2000hd machina

Ben de bir süre önce epey araştırdım ve LG UM7450 almaya karar verdim. Samsung VA panel, LG ise IPS panel kullanıyor genelde ama bahsettiğim modelin 50" olanında VA panel olması ve LG WebOS işletim sistemi ile akıllı kumanda için bunu tercih ettim.

Ben philips ile samsung karşılaştırınca ambilight vs görüntü kalitesi oluyor gözümde biraz. Philipsin malzeme kalitesi ve işletim sistemi daha sorunlu olabilir diye düşünüyorum.

Almadan önce yapılan araştırma insanı felç ediyor. Bence alındıktan sonra hepsine alışılıyor. Bence kullanım rahatlığını ön planda tutarak araştırmanıza devam edin ve LG veya Samsung düşünün.

Karar vererek. Kararsız kalmak, boşa vakit harcamaktır. En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir diye bir söz okumuştum. Kararı nasıl veriyorsunuz dersen önceliklerimi belirleyip veriyorum. Ne hakkında kaarar vermem gerekiyorsa o konudaki önceliklerimi saptayıp o önceliklerimi hangi seçeneğin daha iyi sağladığına bakıyorum. Farklı bir seçenek olabilir mi diye kontrol edip yoksa kararımı veriyorum, varsa aynı muhakemeyi yeni seçeneğe uygulayıp kararımı veriyorm.
Kararsızlıklarınıza bakın, genelde hayati olmayan önemde konular. Burada önceliklerinizle kendinizi ayarlayabilirsiniz.

Ben dersimi iyi çalışıyorum. Alacağım kararla ilgili araştırma yapıyorum, akıl danışılacak kişilere soruyorum ondan sonra da harekete geçiyorum.

Hayata yön verecek veya önemli sonuçlar doğuracak kararlar için her türlü bilginin toplanması işi kolaylaştırır.

Ama "nerde yesek?", "hangi film?", "o mu bu mu?" gibi durumlarda konuyu uzatmadan yazı-tura ile karar veririm.

yararlarini zararlarini teraziye koyup tartarak. kisa vadeli etkileri, uzun vadeli etkileri, pisman olup olmama ihtimali. bunlarin hepsini ele alip en optimal karari almaya alisiyorum.

gelemiyor, bedelini ödüyoruz.

bedel büyüdükçe bir sonrakinde yanlış da olsa bir konuda karar vermek daha kolay oluyor.

karar yorgunluğu adında bir kavram var. karar vermeye çalışmak ve kararsız olmak ciddi şekilde hayat enerjisinden alıp götürüyor. bu durumda dedikleri kadar da kötü karar bile kararsızlık iyi yoluna çıkıyor.

ufak şeyler için karar mekanizmasını yormamak gerektiğini düşünüyorum.

Düşer çıkar demek zor zanaat. Ben de çok terste kaldım dolarda. Şu an yükseldi satmak istiyorum ama güvenemiyorum. Altın ise geçtiğimiz dönemde sadece yükseldi ve bence olaylar bittiğinde dolar sönecek ve altın yükselecek. YTD..

İnsanlar nakde dönmek için altın satıyorlar. Güvensizlik altın fiyatlarını düşürdü. Yaptığınızın kötü bir hamle olmadığını düşünüyorum. Avantajlı olacağına inanarak birkaç arkadaşımla beraber benzer hareketi yaptık. Korona dönemi bittiğinde altında yükseliş başlayacaktır diye umuyoruz.

Gram altın/TL 7 yıllık grafiği:

i.hizliresim.com

günlük al/sat yapacak bilgi birikimi ve tecrübeye sahip değilken altın bugün ne olmuş bakayım, yarın ne olmuş, her gün kontrol edeyim kafasına girersen kazanacağın ufak bir para için kendini boşa yıpratmış olursun. bence yapma. altın aldıysan koy kenara unut.

Ya zaten kimse anlamıyor ki. Büyük başlar dışındakilerin işleri şansa kalmış. Altın, dolar, euro sepet yap. Unut.

Bugüne kadar aldığın şeyin neden düştüğünü sana anlatayım. Almayı düşündüğün şey yükselirken dikkatini çekiyor. Sen aldığında çoktan yükseliş trendi bitmiş oluyor. Ocak 2019'da 3 parça Dolar aldığımda 5,35 ve 5,45 idi. Eylül'de 5,70-5,75'ken anne babama dedim ki sizin parayı da Dolar yapalım. Babam "Ben 75 yaşıma geldim, o para sizin sayılır, ne istiyorsanız yapın" dedi. Annemse ufak ufak faiz işliyor, kalsın dedi. Halbuki Dolar ani zıplama dönemine gelmişken fırsatın kaçmaması gerektiğini söylesem de istemedi.

2-3 gün önce Dolar 6,45 iken babam annemle salonda konuşurken kulak misafiri oldum. "Hükümet galiba devalüasyon yapacak, sor Boray'a Dolar mı alalım". :D

Halbuki o fırsat kaçtı. Benim gördüğüm (bu arada ben kötü bir yatırımcıyım, uyarayım.) 6,54'de Fibonacci direnci var. Onu geçse 6,75-7,00 anca olur. O riske değmez. Kaybedenlerin büyük çoğunluğu tren duracakken biniyor.

Ben şimdi 2 sene sonra satma hedefli ufak ufak hisse senedi toplayacağım. Onu araştırıyorum.

c1 seviyesi çok da iyi bir seviye değil doğrusu. yine de zamanında kullandığım www.deutschseite.de belki faydalı olabilir. kitabı da var sitede. deutsch im blick ve wolkenkratzer kursbuch & arbeitsbuch da faydalı kitaplar.

eksisozluk.com

Alınganlık yapmak istemiyorum ama doğru seviyeyi merak ettim. Öneriler için teşekkürler.

Galiba C3 falan olması lazım. Ben de anlamadım.
Fakat Almanca öğrenmek için İngilizce’ye ihtiyacın yok bu arada.

Almanya’daki kursların kullandıkları kitapları tavsiye edebilirim. Bunların başlıcaları; cornelsen, klett, hueber.

Bu yayınevlerinin a1’den c1’e kadar gramatik kitapları var.
Bulunduğum şehirdeki kursların kitapları bu yayınevlerinden. Daha iyisini görmedim. Bu kitapların pdf’ini internetten bulabilirsin sanırım.

Bütçeniz düşük değil, o yüzden model sormak yerine istediğiniz özellikler neler onlarla filtreleyin önce.

Ben mesela ambilight istiyordum, android tv istiyordum gittim Philips the one aldım, o şekilde ilerlerseniz hayalinizdeki tvye kavuşursunuz fjdbdjd

samsung 49ru7100

Yakın zamanda 3500 TL bütçe ile yola çıkarak LG 50UM7450 aldım, memnunum. 55" almak için 3500 yeterli olmayabilir, ancak Vestel var o fiyata ki tavsiye etmem. Philips TV'lerde ambilight teknolojisi, LG'de magic remote ve IPS, Samsung'da VA panel öne çıkıyor. Philipsin seveni çok ama arayüz ve android yazılım, kronik hatalar gibi dezavantajlar var.
Ben 50" um7450 modellerde AV panel olması ve kumanda nedeniyle bunu tercih ettim.

Amazondan 3500'e aldığım TV vatanda 4200 civarıydı. Geçen hafta gece vatana girdim baktım 50RU7400 ve 50UM7450 3650 TL'ye düşmüştü. Arada gece indirimi vs oluyor diyorlar. Bu arada yeni modeller yazın çıktığı için fiyatlarda oynama olabileceği söylenmişti.

bence 2000 ile 3500 arasında çok fark var. neredeyse bi yüzde 70-80 artış demek. ben 2000 e en ucuz 4k 50 inç awox aldım. daha ucuzunu bulamadım 4k da ve o büyüklükte

Bence evet. Kullanmayı bırakalı baya oldu. Evde otururken herkesin eğlendiğini görmek insanı mutsuz eder. Ya da gerekli ilgiyi görememek. Beğeni ilgi hastaları bi postuna ilgi alamasa depresyona girer.

hayır. bunun yolu pek fazla kişi takip etmemek ve instagramı/sosyal medyayı fayda elde edecek şekilde kullanmaktan geçiyor.

kişi olarak sadece çok yakın çevremi takip ediyorum. takipçilerim de onlardan oluşuyor.
aralarında çok fazla hikaye+gönderi paylaşan olursa sessize alıyorum.

tanıdığım veya tanımadığım insanların, nerede ne yaptığının sürekli önüme düşmesi sinirimi bozar. bu bilgiye niye ihtiyaç duyayım ki?

ben ingilizce sayfaları takip ediyorum. sürekli önüme ingilizce bir şeyler düşüyor. ingilizcemi diri tutuyor.

çok az gönderim var. ama arada bir espri/caps amaçlı hikaye atıyorum.görenler zaten tanıdıklarım.

Instagram 21'inci yüzyılda insan ilişkilerini derinden etkileyen faktörlerden biridir bence. İleride hakkında çok kapsamlı araştırmalar yapılıp tarih kitaplarına girer, o kadar.

Kullanımını bilinçli yönlendirebilen kişiler elbet fayda sağlıyordur fakat gördüğümüz veya bize gösterilen içeriklerin niteliğini, sıklığını ve etkilerini her an düşünerek hareket etmiyoruz. Bizi nasıl şekillendirdiği çok geç fark ediliyor hatta çoğu zaman meçhul.

Sigara, mastürbasyon, içki gibi insanların kolay yoldan fayda elde etme araçlarından biri haline geldi bence. Facebook en azından entelektüel birikimini (şarkı, yazı, haber vs) paylaşmana imkan sağlıyordu ama instagramın tüm olayı görsellik ve materyalizm.

valla bana iyi gelmediği için kapadım
bunalıma girmedim ama saçma geldi çok
full şekil poz

Öncelikle avukat değilim. Ama birçok şeyin akla yatkın olarak çözülebileceğini düşünüyorum. Karşılaştığınız ev sahibine ait problemleri liste yapıp noter yoluyla ev sahibine bunların 15 gün içinde giderilmemesi halinde sözleşmeyi haklı olarak fesih edeceğinizden ve depozitonuzu da ivedilikle ödemesi gerektiğinden bahseden bir protesto gönderin. Ardından da nasılsa yaptırmayacak siz de gönül rahatlığıyla çıkarsınız. Zaten protestoyu gösterdiğinde kimse böyle bir davayı almaz.

genelde sözleşmelerde erken çıkınca sözleşme bitimine kadar olan kirayı kiracı öder gibi bir şeyler görmüştüm. ama genelde ev sahipleri kış ayları yani kasım-mart aralığında evden çıkınca yeni kiracı bulma olasılığı çok düşük olduğu için arıza yapıyorlar. diğer aylarda genelde bir sıkıntı olmuyor.

"Kira kontratının ne kadar kaldığının önemi yok. Çıkacağın tarihten 2-3 ay kadar önce bildirim yaparak tazminat vs ödemeden çıkabiliyorsun" demişti bir arkadaşım. Konuyu araştırmanız faydalı olabilir

Bu konu biraz muallak.

2-3 ay denmiş mesela. 2 ay mı 3 ay mı? Bunu neye dayanarak söylüyorlar belli değil. Normal şartlarda ev sahibi sözleşmenin sonuna kadar kirayı isteyebilir. Ancak 'makul bir süre' önceden haber verilir ise sözleşme erken bitirilebilir deniyor.

öncelikle ev sahibi sürenin sonuna kadar kira bedelini isteyemez.
öte yandan çıkarken ev sahibini mağdur ettiğinde bir gerçek.

dolayısı ile 2-3 ay önceden haber vererek +1 kira vererek el sıkışabilirsin.

yasada makul süre diye bir ifade var.

diyelim sen sözleşme bitiminden 6 ay önce çıktın, adama 2 aylık kira verdin lakin adam çat diye kiracı buldu ve hiç kayıp yaşamadı, o iki kirayı iade etmek durumunda.

Yasaya göre kontrat süresinden önce evi boşaltma durumunda ev sahibi dava açarak mahkemeye giderse, mahkeme bilirkişi atayarak o evin kaç ayda kiraya verilebileceğini tespit ediyor. Atıyorum bu süre 2 ay ise o 2 aylık sürenin kira bedelini ödemekle yükümlü oluyorsunuz. Birde mahkeme masraflarını vs ödersiniz muhtemelen. Bunun dışında kontratta, kontrat süresinin sonuna kadar kalan ayların kirasını ödemek gibi bir koşul yazsa bile yasal olarak hükümsüzdür.

Evin sorunlarının belirtildiği ve bunların giderilmesi için noterden ihtar çekmek iyi bir yol, yanılmıyorsam kira ödemenizi bile durdurma hakkınız oluyordu.

Kira sözleşmeleri yıllıktır. Siz aslında bir yıllık borcun altına girip aylık ödüyorsunuz. 2 ay oturup geri kalan 10 ayı talep edebiliyor mülk sahibi. Standart kira sözleşmelerinde bu durum "borcun kalanı muacceliyet kesbeder" şeklinde belirtiliyor.

Artık bu durum meskenler için 2012, iş yerleri için 2020 yılında kalktı. Mülk sahibi bu parayı talep edemiyor. Siz işinizi sağlama almak adına sözlü olarak durumu bildirin. Sonrasında en az 1 ay öncesinden noterden resmi bildirim yaparak evi aldığınız gibi teslim edeceğiniz tarihi bildirin. son kirayı ödemeyin (1 kira depozito bedeli verdiğinizi varsayıyorum) Boşaltma tarihinde evi fotoğraflayıp (verdiğim ev böyle değildi inkarına karşılık aslında eve girerken de fotoğraflamak önemlidir) demirbaşları, eşyaları listeleyerek tutanakla da anahtarları teslim edin.

en para kullanıyorum.
aidat yok. 12 ay kullanırsan onlar sana 100 tl veriyor.
alışverişi sonradan taksitlendirme özelliği var, çok işe yarıyor.

ilk kredi kartını çalıştığın bankadan almak kolaydır. maksimum verebilecekleri limiti verirler muhtemelen. sonra o limiti düşürüp enpara'dan kredi kartı alabilirsiniz.

bütün olay kredi skorunuzda bitiyor.

@revolution Teşekkürler. Kredi kartının tehlikelerinin farkındayım fakat pahalı ürünleri taksitlendirmek için ihtiyacım var.

nike training diye bir telefon uygulamasi var. nike'a ait. ucretsiz. orada isteklerinize gore antremanlar var.

1- dar tutuş şınav + avuç içi sana bakacak şekilde barfiks.

2- yemeyeceksin hocam.

Valla ağırlıktan önce ciddi bir kilo vermen gerek bence. Bir hafta boyunca yediklerini not al, sonra gereksiz şeylerin ne olduğunu tespit et beslenme düzenine çekidüzen ver sağlıklı beslenmeye başla.

Spor boş iş. Fit olmak mutfakta başlıyor. Sporsuz, diyet yapmadan sağlıklı beslenme ile kilo ver, beslenme tarzını değiştir. Normal kilona in, sonra başlarsın spora da.

Kilo almak, vermek diyetinle ilgili. Sağlıklı bir şekilde bunları yapmak ise sporla diyeti doğru kullanmayı gerektiriyor. 60tan 90a, 90dan 65 e savruldum şimdi 75 kiloyum. Vermekte sorun yaşamadım, sadece yemedim. Ama zayıf veya kilolu, hep göbeğim oldu.

Demem o ki, şekle girmek vücuda girenleri kontrol etmekle başlıyor. Sonra işin spor kısmı giriyor ki bence fazla düşünmek işleri karmaşıklaştırıyor. Fakat evdeki 4kg'lık 2 dubmle 1 ay sonra yetersiz olacak. Evde yapılan plates programlarını araştırabilirsin. İlk iş koşmak bence, motive ediyor.

bölgesel yağ yakımı asla, asla ve asla yoktur.
yağı yakacağı yere bedenin karar verir.
bu şu demek oluyor; çok fazla karın ve bel hareketi yaparsan karın ve bel bölgesindeki yağlar yanmaz. oradaki kasların sıkılaşmasını sağlamayla oradaki yağları yakma aynı şey değil.
aldığın kalori yaktığından az olacak ve bunu sporla da destekleyeceksin.
yağ yakımını hızlandırman için de doğru nabız ile antrenman yapman gerekir. aksi halde yırtınıyorum ama niye bu yağlar yanmıyor dersin. çok yüksek tempoda, anaerobik antrenmanda yağ yakımın daha az olacak. kendi metabolizmana göre hesaplayacağın /hesaplatacağın aerobik sınırlarına göre nabzının üst limiti geçmemesi gerekiyor.

O miktara çok bir şey yok zaten, 2. kulaklık olarak airdots kullanıyorum onu önerebilirim.

Şarjı 4 saat falan gidiyor ama kutusuna koyunca şarj oluyor zaten. Küçük bir şey olması güzel, işe veya dışarı bir etkinliğe giderken diğer kulaklıkları takamiyorum ama bunu takip sonrasında cebime atabiliyorum vs.

Qcy t1 pro kullanıyorum, memnunum. Mikrofon kalitesi düşük yalnızca, dışarıda görüşme yaparken ses iyi gitmiyor.

199'a JBL almıştım. memnunum kendisinden. eğer fiyatı azcık yukarı alabilirsen seçeneklerin arasında olsun bence

Bursa'da Skybursa, Antalya'da HavadaKariyer benim bildiklerim. Bunlar dışında İstanbul'da bireysel olarak bu hizmeti veren kişiler de var. Genelde en az 1 saat yapıyorlar.

Ben Dublin'de Cessna kullandim, 200 Euro civarindaydi. Bir arkadasim da Amsterdam yakinlarinda kullandi. Pek cok ulkede olmasi lazim, flight experience dublin gibi aramalarla bulursunuz.

hezarfen havalimani vardi Istanbul Catalca'da, oraya gitmistim 4-5 yil once. Orada paket bir hizmet var, yaninda pilotla ucabiliyorsun. Hala var mi bilmiyorum?
Kallavi bir pilot abi ile Cessna egitim ucagina bindik. Ilk defa ucagin kokpitine bindim. Sasirtici bir sekilde, abinin soylediklerini uygulayarak taksi yaptirdim, ucagi kaldirdim. Istanbul'un uzerinden ucup geri donduk. Ama havadaki manevralarda korktum, bir noktadan sonra o tumuyle ele aldi (iki levye var), sonra da indirdi ucagi.

peki kullananan arkadaşlara soru;

değer mi? deneyim olarak yaşanması lazım diyeceğiniz türden bir şey mi?

Her şeyi deneyimlemek lazım. Değer. Hatta formula pistlerinde 20 dakika single seater deneyimi 4bin euro falan ona da gidin.

Ingiltere/Kent'de var boyle birsey yalniz 10-15 dakika yonlendirme asamasina gelmek en az 4/6 hafta suruyor. £100 saati

Yasadigimiz topraklarin kulturu bu. Bunun yanlis oldugunu dusunup kendini disari cekebilen veya olumune umursamaz olan azinlik disinda hepimiz boyleyiz.

Katılıyorum, insanların bireysel alanına ve tercihlerine tecavüz ediliyor fakat bu alan tembellik yapmak veya dokunmayan yılanı yaşatmayı gerektirmiyor. Bunun dışında, giyilen elbise, yenilen yemek, okunan kitap vb. her konuda, kendinden şüphe duymayan birçok insan haksız eleştiri ve önerilerde bulunuyor. Mevcut siyasi iklim de bunu pekiştirmek için elinden geleni yapıyor. "Çocuğum noel baba görüyor, özeniyor dinimizde yeri yok. Deizm tehdidi, gayler ahlaksız"" diye gezen ve yoldan çıkmak için bahane arayan insanlar var bu ülkede.

Haklısın. Neyi yanlış yaptıklarını söylesen bile anlamazlar üstelik. Bizde geniş bir damar var, nobran mı nobran, hangi alana el atsalar kurutuyorlar.

Kim yapıyor bunu? Yapanlara yapma, sana ne deyin, yapmazlar.

sosyal medyadan dolayı bence. orada millet ağzına geleni söylemeye iyice alıştı, bunun karşılığını gerçek hayatta da görüyoruz. onun dışında her şeyi yarışmaya döken tv programları var. gittiğin misafirlikte yemeğe olumsuz eleştiri yapmak bizde ayıptır. ama bu programlar yüzünden millet ayı gibi yermeye başladı misafirlikteki yemeği.

turkiye'de yasamiyorum o yuzden hangi urunler var bilmiyorum. peeling dediginden kastin garnier falan tarzi markette satilan urunlerse cevap hayir.

her aksam (veya her sabah banyo yaparken, ama aksam daha makbul) yuz yikamak gerekli.

onun disinda yilda 6-8 ay (veya tamaminda) gunes kremi kullanmalisin. cilt bakiminin %80'i gunesin kotu etkilerinden kacinmaktir.

Benim çok bakım rutinim yok ama yine de yazmak istedim. Yüzüm aşırı yağlı olduğu için kil tabanlı maskeler çok uygun oluyor yüzüme. Yüz yıkama jelleri çok uygun olmuyor ama yine de kullanmayı çok seviyorum. Peeling olarak soyulabilen maskeler özellikle burun bölgesi için çok uygun oluyor. Ama öteki türlü sakallara falan bulaşınca soyması çok zor oluyor. Yanak, burun ve alın için kullanıyorum ben. Cilt tipinizi, amacınızı vs. belirtirseniz yardımcı olabilirim özelden falan. (Evde kozmetik ürünleri yaptığım için bilgim var.)

Ordinary vampir peelingi yapıyorum. Sorunlu bir cildim yok, ama eski izleri yok ediyor yavaş yavaş, farkı görüyorum. ( 30% + BHA 2% Peeling Solution)

Yüzümü iki kez, çok basit bir sabun ile yıkıyorum. Çok kurutmuyor, yumuşacık yapıyor. Akşam da Cattier'in alkolsuz tonigini kullanıyorum.

Bu iki ürünü ve Ordinary ürünleri genel olarak tavsiye ederim.

Benim de cildim yağlı ve yumuşak. Arada sabunla yıkıyorum. Genellikle tıraşlı olduğum için yüz maskesi vb uygulamam kolay olacaktır. Yüzümde epey siyah nokta ve küçük sivilcemsi çıkıntılar var.

Arkadaşın bahsettiği hazır ürünler ile ev yapımları arasındaki farkları bilemiyorum ama başlangıçta hazır bir ürünü denemek daha kolay geliyor. Nemlendirici de kullanmam lazım sanırım

Şimdi baktım da ordinary epey pahalı bir ürün galiba. 50 - 80 TL bandını aşmayacak bir ürün önerisi olan var mı?

çok kuru ciltliyim. peeling her hafta 1 kez yapardım, bazen 2 kez. yüzüm hep soyulurdu ama salak gibi anlamıyordum peelingden kaynaklandığını çünkü gittiğim dermatolog bile peeling veriyordu. son birkaç aydır peeling yapmıyorum ve cildim toparladı resmen.

@Novice, bahsettigim urunu 6 ay kullaniyorsunuz. Sadece haftada bir, hatta on gunde bir bu peelingi uygulayin. O kadar guclu bir sey ki, yetiyor.

Marketlerde satilan urunler hicbir fark yaratmiyor, cildi biraz tahris etmek disinda. Ne izler gider, ne sikilasma yasanir uzun vadede gozeneklerde. Bu urun yavas yavas soyuyor ilk birkac hafta cildin sorunlu kisimlarini. Eger prof. cilt bakimina gidemiyorsaniz, bu tip urunler cok iyi alternatif.

Dolar-Euro fazlasiyla deger kazandigindan sanirim o fiyatlarda Türkiye´de. Yine de kesinlikle deger.