Ben bunu yazarken Kutahya'dan da yangin haberi geldi.

3 5 sene önceki gibi pkk'nın işi olabilir.

Kurbanı kesen mangal yakmaya koşuyor. Ondan olabilir. Dün Tuzla'da da ufak çaplı bir orman yangını vardı.

@atarlanan adam

Bu hic aklima gelmedi. Eger oyleyse saglam kufur ederim.

türkiye'de yaşıyoruz, rant için yangın görmediğimiz şey değil, o yüzden bu ihtimali düşünmek saçma değil ama her yangını da ranta bağlamamak lazım. cidden mangalcılar coşmuş olabilir, tam zamanı işte. onun dışında küresel ısınma ortalığı tam anlamıyla kasıp kavuruyor. artık alışsak iyi ederiz. sadece türkiye değil, dünya yanıyor. sibirya'da yangınları söndürmekle bile uğraşmıyorlar artık. "yerleşim yerine gelmedikten sonra yansın dursun amk onu söndüreceğimiz paraya öküz alırız" diyorlar çünkü gerçekten korkunç bir insan gücü & para gerektirecek çalışmalar. arktik bile yanıyor ulan.

velhasıl bir haltlar dönüyor olabilir elbette ama dönmesine gerek yok... türkiye'de et tüketiminin zirve yaptığı birkaç gün yaşıyoruz. mangalcılar var. üstelik ağustos ayındayız. yanar yani ormanlar bu zamanda maalesef.

cam kırıkları da mercek etkisi yaparak birçok yangına sebep oluyor yazları.

yoldan geçerken arabanın camından sigarasını atan hayvanlar
kutu içeceklerin ya da cam şişeleri atan hayvanlar
piknikçilerin mangal ateşlerini söndürmemesi ya da bıraktıkları cam, metal çöplerin mercek etkisi yapması gibi kazalar artıyor.
yağmur olmadığı için kozalaklar, dallar ya da yerdeki otlar çok kuru, hemen alev alıp tutuşabiliyor ve çok çabuk yanıyor.

tabi bir de tarım arazisi açmak, ev yapmak ya da kundaklama, terör gibi sebeplerle kasıtlı olarak da yakılıyor.

tff nin sitesinde kurs bilgileri var. 50 bin tl ye kadar uefa lisansli kurslar var. inceleyip bakabilir misin.

arkadaşım hakemlik yaptı yıllarca hatta normal yürüyen bir işi varken hakemlik yaptı, iyi kazandığını söylüyordu. yıllarca da devam etti buna, onun da artık kursu mu var , eğitimi mi var ama zaman içinde bişeyler yapıp yüksek lige geçmişti.

abi sen 7/24 mü sevişiyorsun ikisini beraber de yürütebilirsin sanki

@guitarissimo sevmek bir ömür sürer sevişmek bir dakika :)

ben tamamen ilgimi kaybetmek istiyorum, sevişmeye giden süreçte sürekli mesajlaşmalar, buluşmalar beraber takılmacalar vs oluyor. komple ilgim gitsin istiyorum yani

Yalniz sapin libido oldurmesi mit diye biliyorum, yok oyle bise yani. Oyle kolay kolay libidoyu azaltan bir madde yok bildigim kadariyla, gercekten ise yarayanlar da testesteronu azaltarak yapiyor bu isi, mesela kimyasal hadimda kullanilanlar. O yuzden oyle kolay degil libidoyu azaltmak.

@haldamir aradığım tarzda cevaplardan biri. güvenli bir yol arıyorum doğal olarak

hachet vs genitals isimli tutorial videosunu öneriyorum.

hacı yağımsı ama nostalcik verdure blue var :))

Bvlgari aqwa erkek

Ağır veya hacı yağı gibi olmazsa sevinirim:) Halen satılıyor olması yeterli nostaljik olmasında sorun yok.

verdureler hala satılıyor. google a yazınca milyon tane çıkıyor yani aktif olarak satılıyor. valla hacı yağı gibi dedim ama ben şahsen çok severdim kokusunu sorun o zamanlar yeni çıktığı için herkesin kullanması sokakta 10 kişiden 7si kesin verdure kokardı, şimdi öyle bir sorun yoktur. aynı şekilde brüt de öyle :)

Davidoff cool water
Dolce&gabbana light blue

Kutuyu açıp baza altına koysan. Yani yapışkan yerleri söksen, kutuyu kutu almaktan çıkarıp, düz bir hale getirsen, yine sığmaz mı baza altına?

battaniye yorgana sararsın ancak

kutular artık çok değerli özellikle büyük kutular.

bulabileceğin en baba kutu bim gibi marketlerdeki bisküvi kutuları oluyor.

parayla internetten sipariş etsen bile öyle büyük ve orjinal bulamazsın ve gerçekten pahalı fiyatları, kutu deyip geçme

Hocam at gitsin. En kötü ihtimalle taşıma yapacak olanlara rica edersin köpükle sararlar. evler zaten dar bir de eşek kadar koliyle uğraşma

Bence atma. Yatak aldı kanepe arkası vs. bir yere girer mutlaka. İlla atmak zorunda kalırsan televizyonu kendi arabanla götür. Çünkü nakliye firmaları kutusu olmayan televizyonun taşınmasını sigorta kapsamı dışında bırakabiliyor.

at gitsin,

geri donusumde degerlendirilir, onu atma bunu atma, garantisi devam ediyor diye zorla saklattiriyorlar, sanki omurluk esyalar, 3-4 yil icinde bozuluyor hepsi zaten

Kutuyu ek yerlerinden geri açıp düz hale getirip saklayabilirsin, ama bu seferde içindeki koruma straforlarını nerede saklayacaksın?

O straforlar olmadan kutunun olması bir işe yaramaz, tv'yi koruyan straforlar, kutu değil.

Yer yoksa atacaksın maalesef, taşınma esnasında büyük balonlu naylon ile bolca sarıp battaniye ile taşırsın.

Ki ben her seferinde bagaja ekranı yukarı bakacak ve üstüne başka bir şey koyulmayacak şekilde atar taşırım. Hiç de paketlemem mesela, kendi arabanızda taşıyabilirsiniz araç varsa.

Ne gerek var atmaya. Kutu formundan çıkar ihtiyac duyduğunda tekrar kurabilecek şekilde, gardropla duvar arasındaki boşluğa sür gitsin. Ne o seni rahatsiz etsin ne sen onu :)

Abi mis gibi havalı poşetler falan var, ne bu çöp toplama merakı. Çin'den aldigim 1 tl'lik urunu bile bunlara sarip yolluyor adamlar.

Gönlünden geçen mesafeyi saat tutarak yürü.
Haftada 3 ya da 4 gün her seferinde süreyi makul miktar azaltarak yürü.
Yürümenin yetmediği zamana ulaşınca koşu arası yürüme olarak devam et.
Kısa bir süre sonra sadece koşarak o mesafeyi katettiğini göreceksin.

bence kendini adam akıllı bi checkup a sokmadan çok zorlama, kalp olmaz başka bişey olur, o olmaz alakasız bişey çıkar, riske gerek yok.

Kardiyolojik/pulmonolojik problemler bunu yapar lakin senin yaşında sebep kondisyonsuzluktur diye tahmin ediyorum.

darebee.com şu tarz minik programlarla başlamanı tavsiye ederim
ama nefes konusu sıkıntılıysa kalbine baktır ve zorlama

evet kalp problemi olabilir amasen de kosmaya aliskin misin?


bu sene yuruyus yaparak duzenli spora basladim. basta 3 km yorarken, sonradan 10 km yetmemeye basladi.

ufak ufak ilerlet kendini.

yine de ağrın oluyorsa hemen doktora git.

sim yönetimi yok mu ayarlarda? bende var htc

xiaomi 'de de var sim yönetimi.

10 sene önceki nokia çift simli telefonumda bile kare tuşuna uzun basınca sim kartı menüsü çıkıyordu, biri kapat ikiyi aç tarzında, muhakkak olması lazım.

Varmış ya tamam :D aslında oralara girmiştim de açma kapamayı görmemişim. 4g 3g seçme falan vardı da direkt kapatmayı şimdi buldum.

veba?

sisifos söyleni, düşüş ve veba.

Caligula.

başkaldıran insan ve sisifos söyleni benim için en iyileriydi

Düşüş

Mutlu ölüm ve Sisisof söyleni

Sisifos Söyleni, Veba

Taammüden adam öldürme bu. Onun dışında seni suçlu çıkartacak 10 bin tane çıkarım yapabiliriz bu hareketinden dolayı.

bence önce göz altına alınır geceyi karakolda geçirirsin, sonra kurduğun düzeneği gören savcı tutuklu yargılanmanı ister, kapalı cezaevine koyarlar, yargılanınca da, olası kasıt diye bi şey daha var sanırım, ordan işte savunmana göre 10 20 yersin. bu kapı koluna dokunan ölsün diye elektrik veriyorsan adamın geleceği belli biriyse kasten adam öldürme falan da olabilir. hukukçu değilim, behzat ç izlemiş biriyim sadece.

Bu dediginiz benzeri tr'de gerceklesti. Adam gece kondu gibi müstakil evine Bubi tuzaklari kurmuştu ve eve gelen hırsızın ölümüne neden olmuştu sonrası hapis...

benzeri olmayan da tr de gerçekleşti.

yaşlı adamın teki yazlığına hırsız giriyor diye yazlığın giriş kapısına tüfek ile bubi tuzağı kurup , tuzak kurduğunu unutup yanında eşiyle birlikte ölmüştü.

www.hurriyet.com.tr

unutmak da var yani :) linkteki fotoğraflara bakarsan kurduğu düzeneğin ne kadar profesyonel olduğunu görüp şaşırırsın muhtemelen :) tam olarak 7. ve 8. fotoğraf

Kasten adam öldürmeden suçlu bulunmazsınız da olası kasttan falan bulunursunuz muhtemelen.


Ha her türlü hapse girersiniz o ayrı.

bimde satılan fair gold meyva sepeti, en sevdiğim değil tek sevdiğim, sorbe severim ben aslen ama algidadan aldım beğenmedim, golfün varmış bulamadım, geriye sadece bu fair gold kaldı, enteresandır herşeyin tadının bozulmasına rağmen bu halen güzel. aroması ahududu ve nasıl desem meyvalı yoğurrdumsu bişey, dondurma da denmez pek tat olarak. bi dene istersen.

Paketlilerden: Orman meyveli twister ve nogger
Açık olanlardan: limonlu ve çilekli.

Edit: nugger değil de nogger imiş arkadaş uyardi sagolsun. Seneledir bayilarak yedigim dondurmanin adini bilmemem de ne garip. Nasil hunharca aciyorsam artık paketi:/

En sevdiğim değil ama geçen gün maraş dondurması yedim ve gayet güzeldi. Antep Fıstıklı-Vanilyalı olanından. Hani şu kutuyu bitirince içine börek-yaprak sarması konulanlarından :D Markanın adını unuttum gerçekten ama dandik bir marka değildi.

Kutu Maraş dondurması alıp yiyebilirsiniz. Ben biraz hayvanlık yapıp çok fazla yedim ama siz dikkatli olun.

Atatürk orman çiftliği sade dondurma <3

kartdor karamel bu aralar. mmmmm

Bu aralar takintim; alaska frigo mozaik pastali. Utanmasam günde 2-3 tane yerim de haftada 2 ile sinirliyorum.

paket dondurma sevmiyorum yani tadı acayip tatlı ve değişik geliyor bana. zaman zaman magnum mini yiyorum sadece paket olarak.
dondurma yemek istediğim zamanlar roma dondurması ya da sütdo'dan kako ve cevizli yiyorum cupta.

yazmissin zaten ama algida maras usulu fakat cornette.

l'era fresca antep fıstıklı diğerleri de güzel.

Edit: Batmış bunlar yahu :(

ben bir nogger canavarıyım.

Haagen dazs cookie dough
O yoksa ben & jerry's de iş görür ama haagen dazs çok daha güzel

Ben bir tek kahve dünyasının bitter çikolatalı dondurmasını yiyebiliyorum artık :/ eve paket alıyorum

mövenpick vanilya - migros ve macrocenter da gördüm

Birazcık pahalı ama inanılmaz lezzetli

bulabilirseniz Tire Süt Kooperatifi’nin 300ml’lik kutuda satılan Karadutlu dondurmasını öneririm. %55 oranında karadut, şeker ve organik sütten yapılıyor, fiyatı da pahalı. fakat katkı maddesiz ve çok lezzetli.

aptallar.

ne kadar aptal insan böyle tipleri izlerse o kadar artizleşiyolar. ayrıca aptallık yapmak da izleyici kazandırıyor çünkü insanların yüzde 98 i ağır aptal. aptal insan sevmem.

şu başlığı biri ekşiye açsın da güzel bi linç edelim be, boğasım var böyle hırt aptalları.

ülke yemekle kafayı bozmuş çünkü. başka oyalanacak, övünülecek bir şey olmayınca böyle oluyor.

Bu davranışların kaynağı bana kalırsa aşırı muhafazakarlık, sebebi de aşırı gurur.

Posta koymayı seven milletiz. En alttan en üste kadar bir ego yarışı. Sadece aptallık değil mesele, aşırı gurur yapıyoruz. En ufak bir şeyi övmek, normalde hor görülen, çağ dışı durumları, olayları muhafaza edip yüceltmek...

Ölçüyü kaçırmasalar gururlanacak çok güzel adetlerimiz var ama...

www.youtube.com

çamaşır suyuna bas ama kırmızılı falan bi renkliyse muhtemelen çamaşırsuyu rengini attıracaktır.

saf çamaşır suyu değil viledayı örtecek kadar su koy, üzerine de 1 su bardağı çamaşır suyu koy, sabaha kadar beklet. ara sıra suyunu sıktır tekrar daldır.

Sıcak su + çamaşır suyu

kimisi için zorlu bir süreç olur kimisi için kolay. bu tamamen ne kadar bilinçli ve motive karar aldığına göre değişir.
ben sigara içmeyi ve içmemeyi iki farklı boyut olarak görüyorum. her iki taraf da karşıdakilere hayretle bakar.
tüm mesele o boyut geçişini yapabilmek ve ne olursa olsun belli bir süre kararlılık göstermek. ondan sonra sigara içmeyenler tarafında yaşam çok güzel hale geliyor. bu tamamen özet bir düşünce.
daha uzun ve detaylı yazılar okuyup motivasyonunu artırabilirsin.
eksisozluk.com

alttaki mesaja cevaben edit: aft veya diş eti kanaması herkeste olacak diye bir kural yok. ben belki on kere bırakıp başlamışımdır, hiç başıma gelmedi.

Dalga dalga nikotin yoksunluğu atakları gelecek. O ataklar geldiğinde iradeye hakim olup "şimdi dayanırsam geçecek" diyebilirseniz gerçekten geçiyor. İki dalga arasındaki süre giderek artacak ve dayanmak kolaylaşacak.

ağzında aft denilen yaralar çıkacak, diş etlerinde kanamalar olacak.

çünkü sigara içerken ağzına sürekli zehir girdiği için ağız içindeki mikropları öldürmek için vücudun birçok çalışma yapıyor. bağışıklık sistemin ağzın için çok uğraşıyor. sigarayı bırakınca da bağışıklık sistemin artık tehlike yok diyor ve tamamen durduruyor bu ağız hijyenini ve sağlığını sağlayan şeyleri üretmeyi. aman artık sigara yok yaa nasılsa diyorlar, salıyorlar bütün savunmaları. bu da sana diş eti çekilmesi, kanama ve aft olarak geri geliyor.

çok sıkıntı yaşarsan patlıcan ye, nikotin bandı kullan vs.

Sakız çiğneyip su içmek oyalıyor, kitap okumak da iyi geliyor. Sigarayı bırakmanın kolay yolu isimli kitap,sigarayı beyinde bitirmeyi kolaylaştırıyor.

selam öncelikle sakin ol kötü yorumlara bakma. ben önce kendimden bahsedeyim sana

22 yıl sigara içtim ve 12 gün önce bıraktım.

ben sigarasız kalmaktan çok korkardım ve hiç bir şekilde sigarasız kalmadım, hatta öyle ki sigara içemeyeceğim bir durum olursa diye mutlaka nikotin sakızı da taşırdım yanımda.

neyse gel zaman git zaman bu sigara beni esir etmeye başladı, 2 paket içiyorum tamam hatta son 12 sene tütün içtim açık tütün. baktım ki olmuyor bu işin ne sonu var ne bişeyi var, ölecez gidicez sigara elimizden düşmüyor, bi iş yapıcam, dur bi sigara daha içeyim, bi yere gidicem dur sigaram bitsin öyle giderim. baktım ki tam bir madde bağımlısı olmuşum. zaten de tiksinmiştim sigaradan çat dedim bıraktım.

bi gün iki gün üç gün, ulan bişeyler ters gidiyor çünkü ben o kadar büyük zorluk ve acı çekeceğimi düşünüyordum ki tahminimin yüzde 10u kadar bile sıkıntı çekmedim. ilk 3 gün zor ondan sonra daha kolay, bi enerji gelmeye başladı bana, rahat nefes almaya başladım. bak mesela 12. gündeyim, hala çişimi yaptığımda sigara kokusu var idrarımda ve bunun geçmesi bile 10 ay sürecek akciğerler temizlenene kadar.


ama bu 12 gün içindeki değişim muazzam. birincisi sanki bir tane daha akciğer takmışlar, o kadar rahat nefes alıyorum ve nefes almak bile keyif veriyor.

2 iştahım azaldı beslenmem düzeldi, evet herkesin iştahı açılmıyor bazılarının da normale dönüp kapanıyor

3 çok rahatım, üstüm başım kokmuyor, kendime güvenim arttı, sağlıklı bir birey gibi hissediyorum kendimi.

4 daha önce bırakmayı denemediğim için çok pişmanım


ikinci bölüme geçicem sen oku bu arada

allen car'ın videosunu izle ben bi çok şeyi bu video izlemeden önce farketmişim izlediğimde anladım.

şimdi nikotin yoksunluğu bir sıkıntı değil 3 gün sonra neredeyse hiç kalmıyor sorun beynimizin normale dönmesi.

yani düşün bak sigara içiyoruz beynimiz dopamin ve endorfin gibi mutluluk hormonları salgılıyor. sigara içmeden önce bunları başka şeylerden salgılıyordu ama sigara içmeye başlayıp sürekli bir nikotin bağımlılığını , seviyesini yükseltmeye çalışmamız sebebiyle beyin bunu sigaraya bağladı.

şimdi ben ilk hafta çok mutsuz oldum, çünkü ne yaparsam yapayım beynim sigara olmadığı için gerekli kimyasalları salgılamadı ve sebepsiz yere üzgün oldum.

bunun tamamiyle düzelmesi 6 ila 10 ay arası olacakmış, annem ve psikolog arkadaşım böyle dedi.

ikinci olarak şimdi canım sigara içmek istemiyor ama yerine koyacak bişey bulamıyorum, psikolojik yönü de bu sanırım. hani yanımda insanlar sigara içiyolar canım istemiyor, uzatıyolar istemiyorum. keyifleniyorum istemiyorum, üzülüyorum istemiyorum ben sigara içmeek istemiyoruuum.

istemiyorum ama yerine koyacak da bişey bulamıyorum. elim boş, sigara içmenin rutinini biliyosun, o konuda da sürekli yanımda su bulunduruyorum ve nane şekeri bulunduruyorum, her gün mutlaka 1 paket olips naneli şeker yiyorum.

gerçi kilosu 19 lira şekercide pahalı da değil, bi paketten bişey de olmaz hani sigaranın zararlarını göze aldığımızda.

bir de acayip felaket bir enerji patlaması oluyor. böyle bağlasan durmam o şekildeyim.

sigara bırakma uygulamaları da bildirimleri kapatırsan güzel, mesela şimdi baktım, bıraktığım zamandan beri 486 sigara içmemişim. ben inanıyorum ki herşey çok daha güzel olacak ileride.

haa bak şimdi olaya geleyim. eğer sen kendi isteğinle bırakmadıysan, bir sebep doğrultusunda bıraktıysan ki bak parayla alakalı, muhtemelen 20 sene içmesen bile canın sigara isteyecek ben kendi isteğimle ve tiksindiğimden dolayı bıraktığımdan dolayı 12 gündür böyle bişey olmadı. ama çok duyuyorum, işte 10 senedir içmiyorum ama şimdi verseler sanki hiç bırakmamışım gibi içerim diyenleri.

o olay işte aslında kendi istemelerinden değil, çeşitli engel ve problemlerden dolayı zorlama ile bırakanların yaşadığı duygu.

sen şu allen carr'ın videosunu izle ve madde bağımlısı olduğunu kabul etmeye bak.

geçmişte 6 ay - 1.5 sene içmediğim oldu, hep annem tutturdu, sigarayı bırak bırak bırak, nikotin bandı çıktı, paket paket attı önüme gitti, nikotin sakızı çıktı, bu bıraktıran ilaçlar çıktı paket paket attı önüme gitti, bıraktım bırakmadım değil sonra yine başladım, bu sefer bıraktığımda anladım ki ben istememişim ki o zaman bırakmayı hep validfe kafamın etini yemiş, şimdi kendim istediğim için bıraktım ve çok memnunum. karar vermek çok önemli eğer hazır hissetmiyorsan allen carr'ın videosunu izle ve kendine bir zaman hedefi koy, ayrıca sigarayı bırakma merkezlerinden yardım da alabilirsin ben almadım, çünkü çok kararlıydım. nikotin sakızı da kullanabilirdim ilaç da, geçmişte de kullandım ama karar verdikten sonra hiç birisine gerek yok.

Bol su iç, disini de daha sik fircala yani her canin sigara istediğinde. Meyve ye süt ic. Yürüyüş yap

Motosikletini çalmak için anahtara ihtiyacı yok.

4 bin lira için uğraşmaz kanki, 20/30 bin liralık aletleri 1 dakika içinde götürüyorlar zaten.

Öyle bir niyeti olsa yedek anahtarı da sana verir üzerindeki şüpheyi kaldırırdı, sonra 3. olarak kopyallattığı anahtar ile gelir araklardı motoru.

Anksiyeteye hoş geldin :)

arkadaşlara ek olarak şunu söylemek istedim, günümüzde bile motorun en büyük güvenlik önlemi kalın kaynaklı zincir ile bir yere bağllamak.

motoru hep aynı yere çekiyorsan eğer, gider demirciye yaptırırım abi kocaman bi kazık(demiciye tarif edince anlar yapar) yere derin bi çukur açıp, o kazığı gömüp atarım üstüne bol çakıllı betonu, gider alırım kaynaklı bi zincir hep oraya bağlarım.

kazığın harbiden sağlam ve dallı budaklı olup yere gömülüp beton atılması çok mühim, kaynaklı zincir ve kilit de çok mühim.

motorun şaseden bi yerden dolayıp dolayıp bağlıycan, yani lastikten falan takarsan, adamlar lastiği söküp götürmeye bile yeltenebilirler. bundan daha iyi bir güvenlik önlemi yok.

eğer illa başka çözüm yolu ararsan buna ek olarak, motorsiklet takip sistemi var, motorun an an nerede olduğunu gösteriyor.


motorları da sürerek kaçırmazlar, iki kişi üç kişi dört kişi yüklenip kapalı kasa kamyonet arkasına atıp çalarlar, 500 kilokuk motoru bile saniyeler içinde böyle kapalı kasa ford transit, hyundai h100 gibi kamyon arkasına atıp çaldıklarını defalarca videolarda gördüm, sen de ararsan bulursun youtube da.

bu kaynaklı zincir inox yani paslanmaz olursa ömürlük olur, paslanmazı testere ile spiral taşı ile, saç makası ile kesmek aşırı zor, oksijenle bile kesemezsin kıpkırmızı olur kalır kesilmez normal demir çeliğe nazaran 10 kat daha fazla uğraştırır bu da gürülltü demek. yani ev önü sistemin böyle olmalı

dışarda park edeceğin zaman ise mutlaka güvenlik kameraları olan bir yerin önüne çekip, daha soft bir şekilde daha ince bir zincirle kilitlerse hiç bi sorun yaşamazsın. bu dediklerime dikkat ettiğin sürece hiç bi sıkıntı çıkmaz.

istanbul'da taxi yapıp piste çıkarken kanadını direğe çarpan uçağın pilotunu örnek versen daha iyi bence. direkt olarak pilot hatası, adam uçağı taxi pistine sığdıramayıp kanadı pist dışındaki direğe taktırmış.

muhtemelen ufak bir uçaktan büyük bir uçağa geçip kafanın eski ufak uçağa gitme olayı.

www.cumhuriyet.com.tr

Peki pilota ne yaptılar?

1- sarma makinesi bana kalırsa işleri tamamen zorlaştırıyor. ilk 3 gün zorlanırsınız 4. gün düzgün sarmaya başlarsınız. ama illa ki "alalım ne olur ne olmaz" derseniz tütüncülerin hemen hepsinde vardır.

2- param olduğunda george karelias, diğer zamanlar adıyaman.

3- ilk zamanlar sarmakta zorlanıp, "paket alıcam lan ben bu nedir" şeklinde tepkiler verebiliyor insan. sabır gösterip denemeye devam edin derim ben.

1.yok
2.drum
3.bir iki video izle hemen ogrenirsin zaten.

ben 15 sene tütün içtim, en sonunda bıraktım kurtuldum.

şimdi bak ben sana bu işin herşeyini anlatayım. sigara sarma makinaları 2 tip olur bunların bir tanesi çarşaf denilen sigara kağıdını sarmak yani içine tütün koyup silindir formuna getirmek için olanlar, bir de filtreli boş kağıda tütün basmak suretiyle, uçtan doldurmalı olan doldurma makinaları

sarma makinaları ikiye ayrılır kabaca, sadece saranlar ve tabaka şeklinde olan sarıcılar, bunların ikisiinden de performans alamazsın sorun şu, bu sarma ekipmanları ince sarıyor, bizim içtiğimiz sigaralar kalın, bunların kesilmiş hazır filtreleri de satılıyor, bunlar da ince ve kalın olarak iki tip ama makina kalın filtre boyutunda bile sarmıyor. bunların ikisinin de fiyatı 10 ar tl

ikinci uçtan boş kağıda doldurmalı olanlar, bunlar da 10 tl civarı. bi tane alsan 1.5 sene götürür ondan sonra kırılır falan.

ekonomik dedin diye aklıma benim kilo hesabı satılan tütünler geldi, ben çelikhan denilen tütünden kullanıyordum ama belirteyim bu işin hiç bir standartı yok, bulursun bulamazsın, iyi çıkar kötü çıkar, kilosu 100 lirayken bi ay bakmışsın 'abi hasat yok' deyip 250 liralara çıkmış, böyle b.ktan bir durum yani.

tabi markalı olarak drum, karalias(bilmiyom tam arkadaş öve öve bitiremiyordu) gibi markalar var ama ithal oldukları ve her yerde bulunmadıkları için haliyle pahalıdır.

paket sigaraların tütünü bin türlü işlemden geçirilmiştir, kokusu, içimi hafifletilmiştir, açık tütünde ise sadece kükürt yanında bekletme işlemi yapılır, tam olarak sebebini bilmiyorum ama rengi falan açılıyor bişeyler oluyor, belki bir çeşit olgunlarştırmadır.

yani sigara içtiğinde nefesin sigara gibi kokuyor ya, tütün içtiğinde direkt olarak aylardır temizlenmemiş kül tablası gibi kokuyor, abarttığımı düşünebilirsin ama abartmıyorum gerçekten o kadar ağır ve yoğun bir kokusu var.

ayrıca tütün baştan nikotin oranı yüksek diye ağır gelir ama sonra alışırsın, alışırsın ama bu sefer bırakmak istersen çok daha fazla zorlanırsın.

şimdi ben 2 paket tütün içiyordum günde, bu haliyle bana 1 kilo tütün yaklaşık 1.5 ay gidiyordu.

tütünün kilosu en son 160 liraydı, filtreli kağıtlarda 8.5 liraydı. 1 kilo tütüne 6 paket filtreli kağıt gider en az, 200 lü veya 250li olanları var. hatta mesela bana 8 paket anca yetiyor, çok sıkı sarmıyorum, içimi güzel oluyordu.


benim size tavsiyem, bildiğiniz gibi faydalı bi meret değil, cebe de zarar, sağlığa da, tütün içeceksiniz bin türlü sıkıntı yaşayacaksınız onu içmeyi sarmayı öğrenene kadar, ağzınız üstünüz başınız rezil gibi kokacak.

gelin madde bağımlısı olduğunuzu kabul edin, bırakın kurtulun.

22 sene içtim.(7 sene sigara, 15 sene açık tütün) net olarak bu gün 11. günündeyim bırakma sürecimin. eğer ben içmemenin bu kadar kolay olduğunu bilseydim 20 sene evvel bırakırdım. abicim sigara içmek , bırakmak göz önüne alındığında ciddi emek ve uğraş isteyen bişey.

ha son olarak her sigara zammından sonra tütüne de zam geliyor, ayrıca bu filtrei sigara kağıtları da tekel bandrolüne sahip onlara da zam geliyor. yani öyle ucuz şeyler değil.

elektronik sigara dersen eğer tam bir karaborsa, kim neyi kaça tutturursa öyle satyor likiti ayrı, pili ayrı, coili ayrı.

polisan'dan kesinlikle uzak dur. ben ahşap için renklendirici aldım sorun yaşadım, arkadaşım polisan iç cephe boyası aldı, kaldı ki 30 senedir babası kendi boyar kendi evlerini 15 gün boya yaptılar duvardaki dalgalanmaları problemleri gideremediler, boyayı değiştirdiler düzeldi.

özetle polisan ne yapıyor bilmiyorum ama nereden tutsan elinde kalan bir şeye dönüştü.

Evde koah hastası veya astım hastası varsa voc değeri sıfıra yakın boya kullan. Oda içerisinde oluşan formaldehit oranını %80 azaltır. Dyo oxymax, alpinelife gibi. Uzun süre vakit geçrilen odadalarda (oturma odası/salon, yatak odaları) dyo oxymax diğer yerlere (mutfak, antre, kiler, tuvalet vs) küf önleyici özellikli yine voc değeri piyasadaki pahalı stardart boyalardan daha düşük olan permolit permomax ipek mat boya kullanabilirsin. Duvarların durumu iyi değilse 2,5lt dyo binder alıp 17,5lt suya karıştırıp toplamda 20lt olacak dyo binderi boyadan önce astar olarak atabilirsin.


Tüm tavanlara permolit permomax antibakteriyel tavan boyası kullanabilirsin. Oda kapıları vs boyanacaksa su bazlı yağlı boya kullanabilirsin. daha önceden standart yağlıboya varsa dönüşüm astarı kullanabilirsin.

Dyo oxymax koçtaşdan diğerlerini n11 den filan alabilirsin.

Ramazan bayramından önce kendi evimi kardeşimle boyadım şimdilik bu boyalardan oldukça memnunum.

jotun firması sanıyorum ki dünyanın en büyük boya firması, türkiye'de son kullanıcıların pek bildiği bir marka olmasa da ben dünyada çok yerde özellikle endüstriyel kullanımda çok kez gördüm. yani bence polisan ile pek kıyaslanabilecek bir marka değil.

jotun markali boya oneriyorum. tanidiklarimin yaninda insaatta vasifsiz eleman mertebesinde iken sahit oldugum kadariyla hep bu marka boyayi kullaniyorlardi. boyanan daireler de baya pahali dairelerdi.

jotunla ilk 2008 yılında tanıştım ben, fabrikaya boya geldi kova kova, bu ne lan gitmişler çin malı boya almışlar, keşke marshall, filli boya falan alsalardı deyince, millet muhahah diye gülmüştü bana, bu da enteresan bir anımdır.

garanti belgesinde tarih olmuyor, çünkü fatura ile götürüyorsun ve fatura tarihinden itibaren başlamış olarak sayıyolar.

aldığın yere gidebiliyorsan ve eğer sen aldıysan, oradan fatura talep edebilirsin.

@fodera: hocam, eskiden garanti belgelerinde garanti başlangıç tarihi yazardı. ben tarih ekletemez miyim?

her halukarda bu durumdaki en net biligiyi ekran kartını aldığın yer verecek. bence oraya git.

ekran kartının garantisi ile hangi firma ilgileniyor. örnek veriyorum yurtiçinden alındı ise penta ilgileniyordur mesela, penta fatura fotokopisi ister. Alındığı yeri biliyorsan faturayı tekrar çıkartma gibi bir durum olabilir. Yurtdışı amazon vs. gibi bi yerden alındıysa onların da garanti işleyişi farklı olabiliyor.

Normalde kaşeleyip vermiş olmaları gerekirdi. Bence şimdi sıkıntı için fatura istediğinde vermiyoruz ayağı yapabilirler.

internetten bak hocam seri no yu girerek

Amfiden eq ile oynayıp bas tiz mid ayarları yapabilirsin.

Sadece sol teliyle alakalı bir sıkıntı hissediyorsanız, entonasyon ile alakalı bir sorun olabilir. Squier demişsiniz ama model belirtmemişsiniz ben yanlış anlamadıysam. Floyd rose köprü varsa gitarda, sık rastlanır bu duruma. Hele ki sol telinde. Entonasyon kontrolü yaptıktan sonra, eğer sonuç değişmezse tel değiştirmeyi deneyin. Bu arada sapın doğru açıda olduğundan emin olun. Havalar çok sıcak. Doğru açıda olan sap bile bozuluyor. Belki neck relief verilirken, biraz fazla kaçmış olabilir. Cızlamaz ama böyle sorunlara yol açar bazen.

www.youtube.com

şunun aynısı squier affinity hss.

amfiyle ilgisi yok. gitarı amfisiz çaldığımda da g telinin sesi belirgin şekilde baskın geliyor.

luthier gorsun. akordu degistir mesela komple tam ses asagi al bakalim olacak mi aynisi. bir de gitari acik sol akorduna al. eger gitarin genel volumu artiyorsa o zaman gitarin sol sesinde rezone oluyor demektir.

gitarın telleri aynı yükseklikte mi? köprü üzerinden tüm teller aşağı ve yukarı doğru yükseltilip alçaltılabiliyor.

www.fmicassets.com

bak bu fotoğrafı tam büyütüp bak, bütün teller farklı yükseklikte ayarlanmış ve olması gereken de bu zaten. sap köprü ayarı yapmayı bilmiyorsan çok uğraşırsın gitarda, ikide bir adam ara bul yaptır, tel değiştirdin sap ayarı gider, teller bi süre sonra kendini salar yine gider. köprü üzerinden yapılan ayarlar da öyle, arka taraftan yapılan yay tansiyonu ayarları da öyle.

Teşekkürler tüm cevaplar için. Wound string öneren olmuş yabancı forumlarda. Türkçesi nedir bunun bilemedim. Sadece o teli wound stringle değiştirmem çare olabilir mi?

Bana ses yüksekliğinden ziyade string tree kaynaklı gibi geldi. Cızırdama var. Muhtemelen sağa sola oynayacak bi gevşekliktedir. Parmağınla hafifçe oynatmayı dene teli boş çalarken bakalım değişiyor mu.

manyetik yüksekliği alçaltılır, tel yüksekliği arttırılır gerek varsa. halledilir, her gitarda olan şey de tamirciye götürmen lazım.

ben de takip etmiyorum ama sanıyorum ki yıllardır bir zirve olmadı, ha buradan iki üç arkadaş toplaşıp ismine zirve deyip, 'iki bira içmek isteyen varsa buyursun' tarzı duyuruları saymıyorum.

en son hatırladığım zirve girişiminde sayko kızın teki uğraşıyordu, kızdan korkuya kimse zirveye katılmak istemeyince, hepinizi pıçaklıycam tarzında saykotik hareketlere, türlü pislik yapmalara küfürlere başlamıştı, ondan sonra da böyle bi girişim görmedim ben swh

Ben en son iki sene önce İstanbul dışında yaşarken organize etmeye çalışmıştım ve katılım olmadı. Kimi yeri beğenmedi kimi zamanı.

İstanbul.da da benzeri bir girişimim oldu, aksam saatinde dışarıda bir yerde buluşalım dedim. kim uğraşacak bu sıcakta toplanmakla deyip olumsuz bildirdiler.

Artık pek heyecan vermiyor zirveler insanlara.

ben aylardır gelin buluşalım diyorum ipleyen yok

bence yaz bitmeden bir moda sahil patlatalım ya

Ben gelmek isterim uygun olursam.

Bu işin organizasyon ayağını yürüten insanlar vardı şimdi ben böyle bir etkinlik başlatsam sen kimsin lan! derler.

en ucuzu bildiğin senin wacom tablet ayarında olanlar, boyutları markaları değişiyor sistem hep aynı.

bundan bi tık daha kullanılabilir olanı ekranlı grafik tabletler oluyor, bunlar tabi çin malı almadığın sürece çok ciddi pahalı aletler.

çizim konusunda ben bu işlerle uğraşan kim varsa elinde mutlaka bir ipad pro ve kalemini görüyorum bu garanti. artık sonrası nasıl oluyor bilmiyorum.

tabi haliyle ipad e o dediğin programlaarı kuramazsın ama belki de bilgisayara bağlanıp sadece grafik tablet olarak da kullanılıyordur bence kullanılması lazım. ben samsung tableti macbook pro içindeki müzik programlarını kontrol etmek için midi olarak bağlamıştım mesela

şimdi bunu araştırdın mı ipad pro ve kalemi oluyorsa başka bişeye bakma ama gidip pat diye de alma, benim arkadaş geçen sene beats kulaklık ve kalem hediyesiyle apple mağazasından ipad proyu 3500tl ye aldı, kampanya varmış, bu olaydan iki hafta sonra başka bir arkadaşım ipad pro ve kalimini 5500tl ye aldı, kulaklık hediyesi de olmadan. yani kampanya mühim.

şimdi ipad in en güzel yanı yanında gerçekten çok basit ve rahat şekilde çizim yapabileceğin bi üniteyi 7/24 taşıyabilmen.

sistem config dersen ilüstratör tüm sistemlerde çalışır, çok ağır projeler yapmadığın sürece bi sıkıntı da çıkarmaz.

gimp ve paint 3d nedir bilmiyorum, ama cinema 4d tarzında bi programsa, hani render alınan falan o zaman işler biraz değişir, sağlam bi ekran kartı, güzel bi işlemci, ssd, ram vb (minimum günümüzün güncel bir oyun makinası ayarında)

tabi ilüstratörde de, corel painterde de, photoshopta da güzel bi işlemci, en az 16 ram, ssd, onboard olmayan orta seviye bi oyuncu kartı çok çok iş çözer. ben de macbook pro var, bu tür şeyler için çok yeterli, ekran kartı onboard, ona rağmen after effects dışında hiç bi şeyde sıkıntı çıkarmadı veya yavaş çalışmadı.

ama diyorum ya bu dediklerine göre eğer yaşı itibariyle eline ipad pro verilecek yaştaysa ben ipad pro düşünürdüm(9 10 yaşındadır falan, pahalı alet gelir alırlar elinden ya da başka tehlikeli durumlara sebep olur diye dedim.)

ipad pro alamam demişin de abi 6000 bütçe diyorsun o kadar mı uçmuş fiyatlar? oha harbi uçmuş.


son olarak 30 küsür binliralık wacom ekranlı çizim zımbırtısı gördüm inceledim ben, son sistem olan.

kalemi çekiyorsun ya ohoo 2 3 saniye sonra çizdiğin yer beliriyor, şimdi sorsan özellik derler bana göre direkt olarak lag, latency, aletin performanssız olması. ipad pro da böyle şeyler olmaz.

öte yandan geçen seneden beri çin malı grafik tablet kullanıyorum, ben memnun kalınca 2 arkadaşım daha aldı geçen sene 250 ytl idi hepsiburada,

çiziliyor mu? evet
wacom'a para vermeye gerek var mı? hiç gerek yok, tabi yanı ekransız senin bamboo gibi olanlardan. hatta çin malı daha iyi çünkü 250 ytl olmasına rağmen boyutu dev gibi, o boyuttaki wacomu almaya kalksan en azından 10 katı fiyat çıkacak , en az.

ikinci nesil ipad pro ve kalem alabilirsin. Fiyatları gayet uygun. Bir de procreate aldın mı tamamdır.

sistem kurmaya kalkarsan daha pahalıya gelir. Üstelik kullanışlılık açısından da ekstra pek bişi katmaz.

Hayatı bu kadar seviyor musun cidden ya? Yani zombi istilası olsa, nükleer savaş çıksa falan yerin altında mal gibi konserve yiyerek hayatta kalmaya değer mi cidden? Öl daha iyi o sefaleti çekeceğine. Zaten hepimiz ölmeyecek miyiz, ha şimdi, ha 5 yıl sonra, ha 25 yıl sonra?

evet benzeri oluyor, mesela son kullanma tarihlerine ben de bakıyorum konservelerin, çünkü şerefsizler bozukları iteliyor arada.

sonra ben de ilk yardım malzemesi alıyom çok, çünkü habire bişeyler yapıp kendimi kesiyom, geçen elimin içinde cam kırığı kaldı, ondan önceki ay matkapla elimi deldim vb.

ekonomiyi pas geçiyorum. insanlar gerçekten sokaklarda yemek arıyor, en yakın semt pazarına git, akşam pazar bittikten sonra çöplerin arasından yiyecek toplamaya çalışan insanlarımızı görebilirsin.

Kokoin gibi opiodler de boyle yapiyor. Kullanıyorsanız ara verince iyileşme görebilirsiniz

Kimseye olmuyor böyle bir şey, ciddi bir sorun gibi görünüyor.

1) Doktora gidin.
2) "Hayatı bu kadar seviyor musun cidden ya?" +1 Bu kadar kasmanıza gerek yok neticede hepimiz ölüp kurtlar böcükler tarafından yenicez.
3) Belki biraz adrenalinli, tehlikeli sporlarla uğraşmak iyi gelebilir.

sirkeci dediğin hayyam pasajındaki dükkanlar sanırım, hangisine gidersen hepsi farklı fiyat söyler de. örnek olarak 1000 tl ederi olan şeyi 200 300 e almaya bakarlar, sonra da 600 700 e satarlar, tipik işte ticaret sistemi. o yüzden elden satmak varken ölü parsına vermek bence pek iyi bir seçim olmaz.

Evet hayyam fakat orası şart değil tabi. Istanbulda herhangi bir yer ya da bununla ilgili bir site fark etmez =)

Burdan da satmayı deneyebilirsin

Hayyam'da ki esnaf dostlarımın söylediğini direk yazıyorum "bizden ürün al, ama bize ürün satma :)" Sahibinden, letgo, google marketplace gibi alanlara ilan verip şansınızı deneyin derim.

en aşağıdaki link çalışmıyor, lens kadar makinanın özellikleri de önemli. mesela full frame sensörlü bir makinın sensörü haliyle dx format yani daha küçük sensöre sahip bir makinaya göre daha geç ısınacaktır. ısınma demek noise demek, ayrıca makinanın iso performansı da önemli.
ikincisi havanın nem durumu, ne şekilde pozlayacağın çok önemli. deniz kenarında ya da nem oranı yüksek yerlerde makina da haliyle yukarı doğru bakacağından dolayı, düşen nem lense yapışır, gece karanlığında farkedip temizleyemezsen fotoğraflar çöp olur. time lapse çekerken büyük bir problem bu.


bunun dışında milyon tane detay var, önüne obje koyacaksan taş ağaç, deniz manzarası gibi yani tepede metor yağmuru varken önünde çok uzakta olmayan manzara ya da obje tarzı şeyler, bu sefer de fener ile ışık boyaması yapman gerekebilir, hem yıldızlar düzgün çıksın hem de yerdeki objeler çok karanlık çıkmasın vb vb diye.

yıldız fotoğrafçılğı ile ilgili bir konu olduğu içimn erkan özgür yılmaz'ın bu konudaki videosunu izlersen yine bir miktar faydası olur.

ha haftalarca yıldız fotoğrafı çekmeye çalıştım yapamadım ben, ne makina yetti, ne lens, ne ortam şartları ne de karanlık yüzünden.

ortam şartları ne dersen eğer ay dede, ay dedenin hilal, yarım ay, dolunay olması, fotoğrafını çekeceğin yer ve saatte hangi konumda olacağı vb.. havanın açık kapalı olması ve düşen çiğ, nem, sıcaklık, yazın hava sıcak, bu da sensör çabuk ısınacak demek, bu da noise demek. ayrıca bazı makinalarda sensörde filtre olmuyor, mesela nikon d810 var bir de d810a var, a modelinde filtre yok, yıldız fotoğrafçılığı için daha uygun ama öte yandan chromatic aberation ve çok küçük boyutta netlik farkı oluyor.

eğer benim gibi okyanusta gemi ile yol almadıysan muhtemelen dediğimi anlayamaacaksın.

okyanusun ortasında ışık olmadığından dolayı, gökyüzü o kadar net gözüküyor ki, inanamazsın. asıl olay ışık kirliliği. bu özene bezene baktığımız milkway fotoğrafları falan bildiğin çıplak gözle gözüküyor okyanus gibi tam karanlık yerlerde.


ayrıca focus da önemli bir nokta, güzel fokuslayabilmen lazım ki bu da livewiev gibi bi sistemle çok ince işçilik ile olur

lensin de eğer bodyde varsa fine tune ayarı yapılıp focus kayması olmaması lazım eğer sigma lens ise zaten çok uğraştırır.

tripod üzerinden seri çekeceksen makinada in body image stabilizer varsa kapalı olması lazım, lens üzerinden vibration reduction varsa kapatman lazım, ohoo bak milyon tane şey oldu şimdiden.

otomatik dinamik aralık, nikon kullanıyorum ben öteki markalarda farklı şekilde geçer kapalı olmalı. raw çekmen lazım, uzaktan kumanda ve çok sağlam bi tripod şart.

fodera haklı :))

ben de ışık kirliliği için tavsiyede bulunayım o halde.

iğneada'dan istanbul'a daha yakın olarak çilingöz'ü tavsiye edebilirim.

geçen yıl gittim ve çıplak gözle tüm samanyolunu görebildim. ayrıca fotoğraf da çekme imkanım oldu.

çilingöz'ün artısı hemen yakınında kamp yeri bulunması. iğneada ile ışık kirliliği farkı var. o da şu şekilde.

çilingöz: Ratio 0.267
iğneada: Ratio 0.312 ya da biraz daha ileride limanköy var : Ratio 0.277

iğneada'nın daha karanlık bölgeleri var ama oraya ulaşım mümkün değil. ormanı yürüyerek aşmanız lazım. ekipmanlarla zor ve güvenlik açısından riskli.

bir de kıbrıscık var. Bolu'da. civar köylerden oldukça güzel fotoğraflar çekiliyor.

takip ettiğim bir konu. diğer arkadaşlar bilgilendirirse meraklı olan herkesin yararına olur.

bu arada eklemek isterim 2 gün sonra yani 15 ağustosta ay dolunay evresinde olacak bu da 13 ağustosta dolunaya 2 kala büyüklükte bir ay demek ve perseid gününde ayın batışı 04:50 ve güneşin doğuşu 06:11. arada 1 saat 20 dakika var ve tam olarak karanlıklık arıyorsanız ki gerekli olan bu, bunun için de 30-40 dakikada işinizi halletmeniz gerekecek. bol şans

@Fodera, bilgiler için teşekkür ederim, daha önce yıldız fotoğrafı çok çektim, tabii ki fullframe makine ile daha iyi görüntüler çekilebilir, gene de bu olmazsa olmaz bir şey değil. ben Fuji x-t2 kullanıyorum benim için yeterli... okyanusta seyahat ve yıldızlar <3 umarım ben de bir gün deneyimlerim

@eeb, esas aradığım cevap buydu, çok teşekkürler! iğneadayı pek bilmediğim için sormuştum, belki ormanlık alana girerim vs gibisinden bir fantazim vardı ama riskli diyorsan hiç kasmayacağım :) Çilingöz ile ilgili tavsiyeni de dinleyeceğim sanırım, fark fazla olmasa da Çilingöz hem konum olarak hem de ışık miktarı olarak daha avantajlı gibi. ay konusunu da biliyorum, olsun maksat keyif almak, akşam itibariyle kamp atıp sabaha kadar fotoğraf çekmeyi planlıyorum bu sırada eşim falan da çadırda uyuklar, dediğin gibi ay kaybolduktan sonra esas show başlayacak :)

iki defa mola yazıyor, mola dışında diğer duraklarda araçtan inemezsin. yani adım dahi atamazsın normal şartlarda girmesiyle çıkması bir olur o yüzden pek umutlanma.

23:35METİN MOLA Y.
03:50AFYON MOLA Y.

03:00 - TUNA TAN DİNLENME TESIS.-MOLA YERİ
06:00 - ADALYA DİNLENME TESİSİ-MOLA YERİ

molalar yaklaşık yarım saat oluyor. gerçi yarım saat deyip 15 dakka sonra kalktıkları da olabiliyor, yol durumuyla alakalı.

istanbul'dan çıkabilirsek gerisi rahat diyebilir miyiz yani yaklasık 3er saat arayla mola var.

ben başka bi şey önereceğim, konyaya gidebilirsen bi şekilde hızlı trene bin, trende tuvalet falan da var
antalyadan konyadan kalkacak hızlı tren için otobüsler varmış ayrıca

amerikalı ressam ve heykeltraş arkadaşım var, türkiye'de yaşıyor, eşi türk(trump iktidara gelince vize alamadı eşi ve 3 senelik evlilerdi, madem gidemiyoruz bari türk vatandaşlığı alayım dedi ressam olan, o nun için de 5 sene tr dışına adım bile atmaması gerekiyor, bunu yazıyorum çünkü öteki türlü havada kalacak olaylar.) amerikalı olmasına rağmen sırf türkiye'de yaşadığı için bile ortalama 3 kat az fiyat belirlediğini söylüyor eserlerine, satış yaptığı yerler amerika, qatar, kuwait ve dubai deki sanat galerileri ve sabit bi kaç kolleksiyoncu, yarın öbürgün kendi memleketine gittiğinde fiyatları 3 kat yukarı çekecek yani. türkiye'de sanatçı olmak amerika ve avrupanın yanında bence çok dezavantajlı. düşünsene, korsan program , dizi film, bizde çok sıradan ve adeta bunlara para verene saf gözüyle bakılıyor, dünya da türk denildiğinde belki 50 milyonda 1 kişi yüzünden, çakal türkler, uyanık türkler, türkler çalışmayı sevmez, üretmeyi sevmez tarzında bir düşünce var.

hani sen de duymuşsundur , makinaya bozuk para yerine buz atmalar, pahalı şeyin etiketini söküp ucuz olanı takıp kasadan geçirme, bin türlü hacılama operasyonu, yani bunlar çok ufak şeyler de olsa mide bulandırıyor demek ki.

bi tanıdığım var mimar sinan üniversitesinden mezun. zamanında kendini geliştirerek bi yerlere gelmeye çalışmış lakin pek olmamış. epey garip bi işte çalışıp tıbbi malzeme üreten bi firma kurmaya çalışıyodu en son. aslına bakarsan bu yalnızca heykelle ilgili bi durum da değil. sanat bu ülkede komple para etmiyo.

para eden ne diye soracak olursan trend olan şeyler para ediyo bu ülkede. kim bilir belki günün birinde heykel de bunlardan biri olur.

sorun türkiye'ye ve dolayısıyla türkiye'de üretilen sanata güven duyulmaması.

konu sanat dalları olduğunda bu tip sorular havada kalır.

mühendislik ya da tıp gibi bir şey değil bu.

az çok bilindik biriysen, istanbul ve ankara'da biraz çevre edinmişsen, ya da mesela galeriyle çalışıyorsan güzel kazanırsın.

fakat para kazanmak için yapacaksan yapma zaten. önce işini sevmen, sonra gündemi takip edip fazlasıyla okuyup iyi işler üretmen lazım. aç kaldım mühendis olayım gibi bir şey değil bu.

güncel sanatçıları takip et.

türkiye'de olmanın dezavantajı ise hem ekonomi hem de zaten piyasanın dışarıya göre dar olması. dar olmasına rağmen milyonlar kazananlar elbette var ama hacim geniş olsa en küçük galerilerle çalışan sanatçılar bile hayatını bu işten sürdürür.

Akademisyen olabilirsin. 1 yıl boyunca yaptığın çalışmaların resimlerini, eskizlerini, varsa kendine has structure'lerini vs. katalog hâline getir. GSF'lerde ekseriyetle dil şartı ve ALES aranmaz, iyi bir diploma puanın var ise alan dışı olarak da olsa YL'ye başvurabilir ve kısa sürede akademisyen olabilirsin o girdiğin fakültenin heykel departmanında. Sonra ver elini Avrupa sergileri.

Bu arada sözcüğün doğru yazılışı heykeltraş değil, heykeltıraş.

antibiyotik dışında her şeyi reçetesiz veriyorlar.

kaldı ki demir hapı. bence alınır.

demirin fazlası vücuttan çok zor atılıyor, tahili yaptırmadan demir takviyesi kullanmamak lazım.

50-60 kişi aynı koğuşta yatıyorsun, ortam inanılmaz tozlu. spordan sonra üşütmeye müsaitsin, düzenli bir şekilde duş alamıyorsun. koğuştan biri hasta oldu mu yayılması kolay.

O kadar insan bi arada oldugundan bence. Ayni nefesi soluyorsun. Kimi cami kapat usuyorum diyor kimi ac diyor. Biri hastalanirsa hop tum kogus hasta. Egitim deniliyor adina da. Evet savas icin egitim. Ama dusman askerleri yatiralim da uyusunlar demez. Insansiz araciyla tepene biner. Biz bunu kavrayamadik henuz. Manuel savas devri kapandi ne yazik ki. Bak yine sinirlendim.

Biri hastalanmasa, diğeri kesinlikle hastalanıyor. O malum kişi hastalandıktan sonra da ışık hızıyla tüm koğuşa yayılıyor. Askerde hastalık kaçınılmaz

en büyük neden havasızlık. kışın üşür diye yazın sinek girer, ses olur diye camlar açılmayınca herkes aynı havayı solumak zorunda kalıyor!

onbeş ay askerlik yaptım, bu onbeş ay içinde yaz ya da kış, acemi ya da usta birliği sırtımdaki terin bir saniye kuruduğunu hatırlamam. bundan ala da sebep yok, bu sürece alışmak 3 ay istiyor en az, sonra toplu yaşamın hijyenik olmaması, tuvalet banyo, beraber yemek yeme, aynı kantini kullanma, koğuş sistemi yatış, daha ne olsun, ölmediğimize şükretmek lazım. sen son derece hijyenik birisi olabilirsin, kendi hijyenine özen gösteriyor olabilirsin, tek kelime türkçe bilmeyen, poşet çayı bildiğin yırtarak sıcak suyun içine döken insanın tuvaletten çıktıktan sonra ellerini yıkaması, gidip kendi isteğiyle yıkanmak istemesini düşünmek çok çok saçma. hatta 22-23-24 yaşında ilk defa medeniyete inip o vesile ile sünnet olan insanlar da görmüştüm, çok eski değil 2002-2004 arası. medeniyet dediğim adam dağdaki köyünden ilk defa askerlik yüzünden bir yere gidiyor, bu sayede poşet çayı da, bisküviyi de, çeşmeyi açtığında akan suyu da, tuvaleti de banyoyu da görüyor. arkadaş yemekhane temizliği demiş, şöyle bir örnek vereyim, bi kişi büyük yer fırçasıyla masaları süpürüyor, bi kişi masaların üstüne maşrapa ile su atıyor, bi kişi çekpas ile masaların üzerindeki suyu çekiyor masa temizliği tamam. sonra tekrar başa gidip yere su döküp masaların üstlerini temizledikleri fırçalar ve çekpaslar ile birisi önden köpürtüyor, diğerleri çekpasla temizliyor. yani yer ya da masa farketmez, bulaşık dersen suya sok çıkar o kadar, o tabldotların üzerindeki yağ varya en az 20 30 senelik vardır. bi eleman vardı kokudan yanına yaklaşılmıyordu, sonra banyo günlerine dikkatimiz çekildi ulan hiç bi banyoda yok adam, kaldı ki banyo açık biz müsait olduğumuz her an gidiyorduk akşamdan sabah 8 e kadar gidebilirsin, akşam iştimasından sonra, 1 de nöbet dönüşü vb. elemanı yıkanmaya zorladık istemedi, sonra bölük komutanın talimatı ile bölüğün ortasında araba fırçasıyla yıkamıştık. banyolara da zorla götürüyorduk. ondan sonra alıştı, ördek gibi banyodan çıkmaz olduydu eleman.

Hicbir onlem alinmadigi icin,kapasitenin cok ustunde askeri tikis tikis kislalara dolduklari icin,mantik olmadigi icin

pislikten.

hayatında ilk defa diş fırçası gören adamlar vardı askerde.

bokuyla duvara şafak yazanı gördüm, yeterli olur sanırım.

Pislik içinde yaşıyorsun. Yerden milletin pis çöplerini topluyorsun. Oturma imkanın yok tozun toprağın içine gömülüyorsun. Verdikleri nevresimin temiz olmayışı bile yeterli

Yazacaktim ama en ustteki cevapta tum sebepleri yazilmis zaten. Ben acemilikte kisin ortasinda yagmurun altinda bekletildigimiz icin cok saglam hasta olmuştum.

Kıbrısta askerken gece tuvalete gitmeye üşenip koğuşun önüne sıçan adam vardı. Hasta olmayıp ne yapıcan...

Kalabalıkta salgın olması doğal. Ben askerdeyken öksürükten komutanın konuşması duyulmuyodu.

Polatılıda 2,5 ay eğitim gördüm. Şubat mart nisanda soğuktu epey. Ben bi kere hasta oldum ama. O da bikaç gün soğukta bi şey olmayınca artist artist gezmemden. 4-5 güne geçmişti. Yanımda götürdüğüm augmentin sağ olsun. Bi de aferin sinüs vermişti binbaşı. Ben böyle bi sinüs boşalması görmedim. Kafam rahatladı resmen. Lol

Ondan sonra kuradan kıbrısı çektim. Aids’e yakalanırım diye bekliyodum ama bi şey olmadı nasıl olduysa.

Bulaşma konusu bir yana asıl problem toz, ciğerler tozu elimine etmek için sürekli balgam ve sümük üretiyor, onu atmak bir hafta sürüyor en az.

koğuşu temizleyince görüyorsun zaten, her gün temizlediğin koğuşta deli gibi toz birikiyor. e onların bir çoğu da ağzına yüzüne giriyor.

ikincisi komutanların saçma bir hareketi tüm askeriyeyi hasta edebiliyor. Ben bedelliden yeni döndüm, gecen haftalarda yaz gününün ortasında yağmur yağdı ve komutan da sağolsun o gün eğitime çıkarttı. 2 dk ıslandık, diğer komutan ıslanmayalım diye bir çatının altına soktu. Orada da ıslak ıslak rüzgar yedik, 1 gün sonra çoğu hasta oldu. Sonra onlar diğerlerini hasta etti derken yayıldı.

duşlar, tuvaletler sıkıntılı zaten. Tuvaleti temizleyecek yeterli malzemeyi bulamadığın çok oluyor, mecbur su döküp çıkıyorsun. 3 tuvalete 1 fırça düşüyor ve temizlik için izin verilen süre 20 dk. Yüzey temizleyici diye bir şey veriyorlar, bir gün buluyorsun ikinci gün yok.

Hediye hediyedir değerli dostum. Biri bana bunu hediye etse sevinirdim. Daha minik, sade olması daha iyi.

Küçük değil minimal çok hoşuma gitti

Hoşmuş

Sadelik güzeldir her zaman

içindeki kaktüs 10 lira, opuntia tuna monstruosa, iki parça cama bu para verilmez , kaldı ki opuntialar çok hız büyüyen kaktüsler 1 ayda boyunu 2 ye katladım 2 ayda 3 e katladım ben kendi kaktüsümde. kaktüs sukulent alacaksan eğer, n11de özen çiçekçilik var, ürünleri nispeten idare eder, bir de ünal kaktüs var ikisine bak.

sire tabiiki maple klavyeli basların tonu da daha parlak olur. nurhat şensesli sire baslardan çok etkilenmişti. www.youtube.com 5 telli almaya bak . www.youtube.com

@Fodera haklı, maple klavye ve ash body genelde daha parlak ses verir. tabi tellerin eski olduğu zaman hiçbiri parlak ses veremez o ayrı :)

Alder body, rosewood klavyeli Sire V7 5 telli kullanıyorum 1 seneye yakın süredir. Fender'e göre farkı preamp'ı olması, eq sayesinde bas, mid, mid range ve tizleri ayarlayabiliyorsun. gerçi pasif çalıyorum çok farketmiyor. Sire tavsiye ederim, evde 2 bas daha var ama bu aralar tek sire V7 yi çalıyorum. Diğer tavsiyem de bulabilirsen ikinci el alman yönünde olacak.

Sonuç olarak ikisini de deneyip bak, içine hangisi sinerse onu seç bence. çok yakın baslar birbirine..

Deluxe MIM ile Sire karşılaştırması koymuş biri.
www.youtube.com

www.talkbass.com

Bende alembic'in attığı videodaki modelin aynısı var, deluxe active v mim jazz, üstündeki eq sayesinde çok parlak tonlar almak mümkün söylendiği gibi. Ben alırken özellikle sire v7 bakmıyordum ama maple klavye istiyordum, daha çok seviyorum ben, çalması falan da daha rahat geliyor. Aldığım gitar şansıma karşıma çıkmıştı 2.el uygun fiyata o yüzden almıştım. Memnun muyum? Çok memnunum, ama bugün alsam tekrardan maple sap bişey bakarım.

Bu ikisi arasından Sire V7'ye yönelebilirsin bence. Videoları izledim şimdi, aynı şekilde onda da aktif eq var anladığım kadarıyla. 4 tel 5 tel o senin kişisel tercihin.

ergenlik

kendine zarar verme durtusu. bundan keyif aliyorlar sanirim.

bende de trikotillomani denilen bir sorun var. istemsizce kirpik ve kaslarimi yoluyorum kucuklukten beri. icten gelen bir istek, sebebini tarif edemem. tek bende var sanirdim ama baya bir kiside varmis bu durum. kendine zarar verme durtusunun en dusuk seviyelerinden biriymis. cok sukur muptezel degilim ama bu durtu yok edilemiyor xs

kadınlarla sınırlı değil bu erkekler de yapıyor, sebebini bilmiyorum, alkol, uyuşturucu madde kullanınca böyle saldırgaşan ve kendinin jiletleyince sakinleşen tipler var. hatta ilginçtir görünen yerlerini jiletlemeyip bacaklarını sırtını falan kesen insanlar görmüştüm geçmişte. kadın erkek farketmiyor. ulan kendinin kesiyosun ama görünen yerlerinde olmasın istiyorsun, manyaklığın değişik bir hali. askerde bi vatandaş görmüştüm, yüzü hariç elinin ulaşabildiği heryerde jilet üstüne jilet üstüne jilet izi vardı, yani adam periyodik jiletliyordu kendini.

barzoluk cinsiyet gözetmiyor.

Psikolojik sorunları olanlar. Yaşadığım yerde de var böyle insanlar ve intihara kalkışanları var. Eski kız arkadaşımın kardeşi maalesef 3 sefer denedi sanırım. Kolları bacakları da jilet izi olmuş hep.

Benim sol bileğimde var öyle bir jilet kesiği görüntüsü. Hatta dikey kesik. Ağaç dalı kesti daha çocuktum. Benimle birlikte iz de büyüdü. Bazen saatle falan saklıyorum. Belki benimki gibi jilet gibi görünen ama olmayan istisnalar da vardır.

barzoluk eziklik diyen arkadaşlar cezaevine gelin de neden yaptıklarını bir sorun.koldaki faça bir anlama falan gelmez. genel olarak büyüklerinden gördükleri öğrenilmiş bir davranış ve düşük sosyo ekonomik çevrede oluyor. uyuşturucu kullanıyor bu sebepten denemez ama genel olarak ortak özellik olabilir.

Ergenlikte bunalim/psikopat/arabesk takilmak. Ergenlikte kizlarin %95'i dertlidir. Derdi olmasa da dertlidir. Dert yoksa dert uydurur yine dert bulurlar. Bazi bu dertli takilma surecinde cool olayim diye sigara ve faca da ekliyor olaya.

Ne anlama gelir dersen kizla yatman cok daha kolay anlamina gelir facasiz bir kiza gore.
Gonollomo yopmoyon demeye gelecekler simdi.

potasyum eksikliği olmasın? potasyum eksikliğinin belirtisi yaprak uçlarında oluşan kurumalar ve yaprak dökülmesi olabilir. bunun dışında toprağı çamur kalıyor olabilir, sağlıklı bir toprak olmayabilir bir sürü şey var. ağaçlar.net e sor.

dibine az miktarda süt dök, 1-2 gün aralıkla bir kaç kez yap. eğer topraktan emin değilsen kendi toprağı ile başka bir toprağı 1/2 oranında karıştırarak değiştir.

toprağı çamur kalsa da limona bir şey olmaz.
hatta aksine, zaten balçık gibi toprak sever bazı türleri.

bence de bir doping yapın sıvı gübre, potasyum vb. ile.

Yumurta Kabuğu + muz kabuğu + süt karıştırıp azar azar dökün toprağa.

Soğuk zincir diye bişe var. Cevap Hayır.

Sicakta bozulur, eksir tabii ki.

Soguk zincir boyle bisi degil demeye geldim.
Yogurt da bozulur, ama adamin midesi aliyor olabilir veya meyveli yogurt, katki maddeli yogurtsa bozulma suresi uzuyor olabilir.

ben deniyorum ama deneyi sonuçlandırmaya vakit bulamıyorum.

tam 3 yıldır (30.06.2016'dan beri) ağzı kapalı şekilde açıkta duran bir yoğurdum var. açıkta dediğim de pencerenin önünde duruyor. kışın kaloriferin yanında, yazın güneşin altında bekliyor. bir türlü fırsat bulup bakamadım ne durumda olduğuna. sağlam çıkma ihtimaline karşı video çekerek açmak istiyorum ama ona da vakit bulamıyorum.

aynısından bir tane de buzdolabında bekleyen var, ondan biraz daha ümitliyim.

ben bunu merak edip test ettim, bimin yarım kiloluk ufak yoğurtlarını 20 derecede 2.5 ay açmadan dışarda bekletip, sonra tadına baktım, gram bozulma yoktu, tabi bu yoğurdun içindeki koruyucu kimyasallardandır sanırım ama öyle oldu işte.

Bununla alakalı bir haber izlemistim Tv'de. 1 sene bozulmuyordu sanırım. Kanserin bir numaralı sebebinin bu koruyucular olduğundan falan bahsediliyordu.

Kağıt üzerinde mantıklı.

Bilimselliği hakkında bir fikrim yok

kenardaki kadinin gulumsemesine bakilirsa vardir bi hikmeti. yani bence maskotluk, iyilik, eglence olsun diye yapilan birsey. cocugun hareketleri de hic oyle prof. basketbolcu gibi degil.

troll olmasın bu www.youtube.com

istanbulsa alma uzer

20-30 ile çıkarsın da trafik ona müsade eder mi orası biraz karışık. bir de bu tür ufak motorlarda en nefret ettiğim şey depolarının 6 litre 7 litre gibi ufak hacme sahip olması, benzin almaya üşeniyor insan. yokuş çıkma olayı diklikle alakalı tabi.

@ahoy k.maraş.

$unu bir izle istersen, sorularinin cevabi var.

www.youtube.com

alınmaz.

50cc yokuşta sıkıntılı. 2 kişi daha büyük sıkıntı.

Ben de ayni şeyi uzun süre düşünmüştüm. Tecrübelilerin tavsiyelerini dinledim ve 150'lik aldım, bence siz de öyle yapın.

Ehliyet almak çok zor değil. 50'lik motor hele iki kişiyle yokuşta zorlar. Çıkar çıkmasına ama hem yeterince atak olamayacağı için bazı durumlarda sizi zorda bırakır hem de motoru yıpratırsınız. Yokuşu bol demişsiniz, bence hiç düşünmeyin 50'lik. Tek kişi ve yokuşsuz deseydiniz belki olur derdim ama..

Maraş’ın yokuşlarını çıkamazsın uzun uzun hepsi de zorlanırsın iki kişi hele geri takla bile atma ihtimali var.

Kısa cevap: Alınmaz.

Uzun cevap: 50 cc motosiklet tek kişiyi bile yokuşta çıkarırken zorluk yaşatır, iki kişiyi sert bir yokuşta çıkaramama ihtimali bile vardır. Motorun bağırması, gidememesi, "Ulan onca parayı boşuna verdik" pişmanlığı da cabası. Alınmaz.

gazlı değil de jel yakıt- reşo ocaklar var, kapağını kapatınca sönüyor. ondan alabilirsin

bir de süt. sütle ısıtmadan kahve yapabilirsin, soğuk da gider zira..

edit: ismini hatırladım:)

poşet filtre kahve var, isviçre almanya tarafında rahatlıkla bulursun. suyun içine at, demle ve iç.

sıcak olursa daha iyi ama ılık suyla da idare ediyor.

eski tüplü tvlerin içinde plastik bi mercek vardı ekran boyu kadar, ismini hatırlayamadım, aşırı acayip psikopat güçlü bişeydi bu, youtube da kesin vardır, siyah geniş bi tava bulursan 10 dakkada kaynar su. buldum fresnel lens diyolar. www.youtube.com oha 10 saniye sürmedi. işin bitince rulo yapar koyarsın çantana rulo olmuyosa bile hazır satılan lensler var ufak onlardan alırsın a4 boyutunda, burada suyun çok hızlı kaynamasının bir sebebi de taşın çok ısınmış olması.

portatif küçük ocaklardan neden kullanmıyorsunuz?

urun.n11.com

başlığı keyfine göre alabilirsin elbette, ben rüzgarda sönmeyen bir model kullanıyorum.
sadece kahve için çok üzün süre gider.

ya da bu manastırda hiç mi ateş yanmıyor, bi demlik semaver bişey götür, çay içmiyor mu bu insanlar?

ilik suyla cokca calkalayarak isi olmadan belki kahveye benzer bir sey elde edilebilir. iyi kol kasi da yaparsin.

chemistry.stackexchange.com

özetle diyor ki basıncı artırırsan 30 derecede de suyu kaynatıp kahve elde edebilirsin :)

cok kahveyi az su ile bir kapta demleyin. bir gece bekletin. sabaha olmus olur.

1-2 kamp için gaz kartuşu alacaksın. bir tane mokapot bir tane de msr pocket rocket

Cok yaratici cevaplar geldi, tesekkurler.

Cok eski bir bina oldugu icin yok. Tup ya da ocak kuramam. Trenin gittigi yere kadar gidip oradan 10-12 kmlik dag yolunu bisikletle asacagim. O nedenle tup ya da ocak tasimam zor yanimda.


@hasmetizm, icmiyorlar, cay kulturleri yok katolik nenelerin.

tüp dediğimiz 10-15cmlik ve yarım kiloluk bir şey. ocak dediğiniz de pocket rocket alırsanız 100 gram sadece. sırtımızda taşıyoruz bunları bisikletle nolacak.

tupu ucaga almazlar ama. indigi yerden almasi lazim.

@jimicik, ucaga binmiyorum, trenle 6-7 saat uzagimda bir yer.

@argent dawn, oyle bir ortamda techizat kurmam hos karsilanmaz, o nedenle sorumu bu sekilde sordum. Yer Yuksek-Alpler. Yuk sikintim var bisiklet kullanirken.

aslinda yuruyusculer icin ultralight kamp ocaklari var. agirlik konusunu da gectim, siz tehcizat da istemiyorsunuz. ama neticede kahve demplemek icin bir tehcizat olacak ufak da olsa.

www.kagitpil.com
urun.n11.com

bunlar usbli isitma alternatifleri. usbyi de harici batarya ile sarj edebilirsiniz. harici bataryayi da bisiklet surerken sirtiniza asabileceginiz gunes enerjisiyle dolan panellerle sarj edeblirsiniz.

bir de tealight mum geliyor aklima. sabir isi tabi.

abi su bile ısıtılma imkanı olmayan bir manastırda kahve de içmemek gerekiyor demek ki. yani içilebiliyor olsa bi ocak mocak bişey imkanı olurdu, en azından dışarıdan getirme şansı olurdu. hem kendileri içmiyor, hem dışarıdan portatif ocak getiren hoş karşılanmıyor. e demek ki oradayken de kahve mahve içmemek gerekiyor. yani bu asker ocağında bira içmeye çalışmak gibi bir şey bence.

pet şişe suyun içine filtre kahveyi at, ertesi gün de süzüp iç. buzdolabı olmasa da cold brew gibi olur yine.

bi de kahveyi koyup keyif yapmak değil de, kafein alayım, kahve tadı gelsin yeter gibi bir düşüncen varsa, sallama kahve diye bir şey gördüm. aynı poşet çayın kahvelisi.

maraş otu gibi poşetiyle ağzına atıp emikleyerek biraz tatmin olunabilir mi acaba? daha da aklıma bir şey gelmiyor.

poşet kahveyi musluk suyuna atıp denedim bugün. fena olmadı. Isviçre'de indiğin yerde rahatlıkla bulursun...

(bkz: newpipe)
Gayet memnunum.

Root falan gerekmiyor. f-droid yukleyerek kullanabilir, guncel tutabilirsiniz.

youtube vanced kullanıyorum ben. gayet memnunum.

newpipe +1 (duyuruyu görünce kurdum 1 dakikamı bile almadı, oldukça başarılı)

youtube vanced

Ben tarayici olarak samsung browser kullaniyorum. Onun ad blocker uygulamasi var. Youtube u tarayici uzerinden aciyorum sorun olmuyor.

70 80 le giderken kapı açmış şöför, kız da dalgın, bu tür inme binme olaylarında otomatiğe bağlıyor vücut, büyük ihtimalle otobüsteyken binmek istediği aracı gördü ve acelesi olduğu için dalgınlığın da etkisiyle böyle oldu. güvenlik kamerasında hız olarak 40 yazıyor ama inandırıcı gelmedi.

dolmuşçunun amk. hepsi böyle. otobüs tam durmuyor hafif hareket ediyor hala kız inerken. tam inmeden de inmiştir diye hızlanıyor. şöför kesinlikle suçlu bence.

şöförün arkasındaki kişilerden biri kız zaten. ben garip bir şey göremedim.

Öncelikle Şoför büyük oranda kusurlu, araç tamamen durmadan kapıyı açıyor, böyle gerzek bir dolmuş şoförü benim park halindeki aracımın kapısını alıp götürmüştü geçmişte açık olan kapısına takarak ve tabi 8/8 suçlu bulundu, diğer taraftan videoda kız muhtemelen yanında oturanın koluna ya da altına sıkışmış çantasının kulpunu çekiyor o yüzden çocuk kolunu kaldırıyor olağan dışı bir durum yok gibi. Bazen insan böyle dalgın ve refleks haliyle hareket edebiliyor sonucu üzücü olmuş ne yazık ki.

sormak istediğin sanırım, kız ile yanındaki yolcu arasında bir şeyler mi oluyor yönünde. sanki kız adama dokunuyor adam da kıza aynı şekilde gibi.

Evet, video başlar başlamaz kız sol eliyle yanındakine bir şey veriyor gibi görüyorum. Alan arkadaşın da baştan sona hal ve hareketleri eğreti duruyor.

Önceki cevabımda kız çantasının kulpunu alıyor kaldırıyor demiştim ama video'yu yavaşlatıp izleyince çocuğa bir şeyler verdiği açıkça görülebiliyor ayrıca iki kişinin birbirine yabancı durmasına ve kızın gayet ince bir yapıda olmasına rağmen kızın çocuğun dibine kadar sokulmuş olması (Kızın solunda bir adam oturacak kadar mesafe var) Daha sonradan çocuk kızın bıraktığı/verdiği şeyi alıp tepkisiz kalıyor kız sonrasında heyecanla aniden ortamdan uzaklaşma eğiliminde.

Muhtemel senaryo: kız ve oğlan düzenli olarak aynı toplu taşıma ile gidip geliyorlar kız oğlandan hoşlanıyor en nihayetinde cesaretini toplayıp çocuğun yanına oturuyor öncesinde de telefonu vs yazan bir notu çocuğun eline tutuşturup sonra da heyecanla ortamdan uzaklaşmaya çalışıyor eğer böyleyse gerçekten çok acı bir son.

@038576'in uyarısı üzerine düzeltme, kızın (bize göre solunda) görünen boşluk arka koltuktan kaynaklı bir göz yanılmasıymış.

sofor suclu
bu kizin boylesine acele etmesinden bagimsiz. ya kizin bir acelesi var, artik orada bir taciz mi var, bir isler mi ceviriyorlar supheli.

soforun de bu konuda maalesef ihmalkarligi var. acele etme diyorsan niye kapiyi aciyorsun, hava gelsin diye mi? ve yani refleks olarak bile insan inmek isteyebilir sonucta.

Şoför yüzde yüz suçlu. Araç durmadan kapıyı açamazsın. Ancak 70'le gitmiyor 50-40 olabilir.
Kadın da hayatını kaybetmiş yazık. Allah ailesine sabır versin.

Bence kız adama bir şey veriyor. Bunu çaktırmadan yapmaya çalışması, verir vermez hemen kalkıp inmesi illegal bir madde olabilir diye dusundurttu bana.

Kız bir şeyler veriyor ve ortamdan acele bir şekilde uzaklaşmaya çalışıyor, telefon numarası ihtimali daha büyük. Adam şaşırmasa uyuşturucu vs derdim ama değil.

Kazada suçun büyük kısmı şöförde. Kız dikkatsiz olsa da o şöför alır cezayı. bunu engellemek için yeni otobüslerde hareket halinde kapı açmayı geçtim kapının önünde dursanız bile kapı açılmıyor.

Allah rahmet eylesin ne diyelim.

Kız bir şey veriyor gibi geldi ama kaza ile ilgisi olduğunu düşünmüyorum.

Şoförler araç durmadan kapıyı aciyorsa bu bir hatadır. Yalnız şoför kızın indiğini görüyor. Inmiştir diye düşünmüyor. Hızı da kapı açıldıktan sonra iyice yavaşlıyor ama tam durmuyor.
Kız aracın durmasını beklemeden iniyor.

Iki tarafta da hata var. Ama kız arabanın hareket ettiginin bilincinde olmalı çünkü görüyor inerken (dalgın değilse)

Bizim burada da bu durmadan kapı açmayı minibüsçüler yapıyor. Tamamen durmadan inmiyorum ve bazen arkalarda kalıp son anda inecekken hareket ediyor.

hülasa iki taraf da hatalı.

bursa sanayide kaportacı hakan usta var ona görünmen lazım

böyle idare edebiliyorsan antramanlara devam. yürüme, merdiven inip çıkma, imkanın varsa yüzme, zaten bundan fazla ilerlerse kesilmeyen şiddetli ağrılar, idrar tutamama, fıtığın olduğu bacakta hissizliğin artması olarak anlar ve ona göre tekrar düşünürsün durumunu. mümkün olduğu kadar az otur ve ağır kaldırma, sıcak tut, eğer olur da ödem yaparsa ağrıdan ölürsün. bu da soğuk ile alakalı, hatta manuel terapi ye başvurabilirsin ama seansında 400-500 istiyolar en az da 10 seans ister doktor, fizik tedaviye de başlıyabilirsin ama pek bir gelişme olacağını sanmam, genel olarak orayı ısıtıp, tens cihazı ile elektrik dalgaları verip(elektrikli akapunktur gibi) kasları çalıştırmaya zorluyolar tabii normal olarak bel ve sırt kaslarını geliştirebilen insana göre belki 10 kat daha etkisizdir, son olarak da ultrason yapıyolar. ultrasonun buradaki amacı oradaki ödemi dağıtıp ağrıyı azaltmak.

Bel fitigi eger ustune iseme veya buyuk abdestini kacirma durumun yoksa ameliyatsiz tedavi olabilen bir durum. Maalesef tamamen duygusal sebeplerden hastalarin gozunu felc olursunla korkutup bicak altina yatiriyorlar. Sana kendimden ornek vermem gerekirse, 3 ay yuruyemedim. Sag bacagimi yan yattigimda 1 cm bile kaldiramiyordum. Sag ayagimin parmaklarinda guc kaybi ve cok kotu bir uyusukluk vardi. Tabi bu surecte cektigim acilari saymiyorum bile. Mr sonucumu Tr'de bir kac doktora gosterince direk ameliyat felc vs dediler. Bulundugum ulkede 3 farkli doktora (uzman) gittim. Ki bu arada bu doktorlara yuruyemedigim icin tekerlekli sandaleyede gidiyorum. Adamlar ameliyatsiz duzelebilecegimi ameliyatin son care oldugunu soylediler. Youtube'da binlerce video var. Tabi ingilizce olanlarindan bahsediyorum. Yemene icmene bile dikkat etmen gerekiyor. Neleri yapip neleri yapmaman gerektigini ogrenmelisin. egzersisleri ogrenmeli ve uygulamalisin.
Inanmazsin ama bu surecte en cok zorlanacagin konu psikolojik durumun olacak. Cunku hareket kisitlanmasi ve agrilar ustune cikarci Turk doktorlarinin soyledikleri ile mucadale etmen gerekecek.
Yuzme cok yardimci olur. Mutlaka egzersiz yapmalisin. Kemik suyu ve tumeric ic. Moralini saglam tut. Unutma o bolgede kan damarlari cok az oldugu icin iyilesme zaman alacak. Benim hic bir sorunum kalmadi agirlik bile calisiyorum.

edit: adam gibi bir chiropractor bul.
bonus: bak neler duzeliyor
www.youtube.com

Yine yine yine bilimsellikten uzak,
-bende böyle oldu o yüzden ameliyat olma
-doktorlar para için hemen ameliyat diyor (ameliyat başı beyin cerrahının kaç para aldığına bakın sonra konuşun lütfen)
-kemik suyu iç türü tavsiyeler. Gerçi buradan ciddi bir medikal durum için tavsiye almaya çalışan kişi başka ne bulabilir bilemiyorum ama

Senin durumunu en iyi alanında uzman ve seni değerlendiren doktor bilebilir ve karar verebilir.

Eksik bilgili ama çoktan internetten doktor olmuş insan dolu memleket maalesef. Evet düşük ayak ve idrar kaçırma acil ameliyat endikasyonudur ama saatler içinde ameliyat olman gerekir. Altıma işedim, yarın ameliyat olayım diyemezsin.

Geçmiş olsun.

bel fıtığı ile ilgili beyin ve sinir cerrahlarının kas gevşetici ve fizik tedaviye göndermekten başka tek seçenekleri ameliyat oluyor. İnsanların bıçak altına yatmak yerine alternatiflere yönelmesi ve bazı durumlarda sonuç alması bilimsellikten uzak değil. Üstelik yapılan çalışmaların bir bölümünde fıtığının vücut tarafından da düzeltildiği görülüyor. Soru bunu nasıl başarılabileceği noktasında. Bu nedenle insanların kişisel deneyimleri de bilimin tekil olarak değerlendirmesi ve çoğul olarak hepsini göz önüne almasını gerektirir. Kulak kapatmaktansa kulak verip dinlemek ve zarar vermeyecek her ihtimali değerlendirmek gerekiyor.

ha bir de Türkiye'de hastanelerin ve doktorların hastalara olan tutumlarını söylemek bile istemiyorum. Doktor mr sonuçlarına yalnızca bakıp ameliyat diyor ve bel fıtığı gibi bir hastalık gibi hasta muayenesinin olmazsa olmaz olduğu bir durumda hastayı muayene etmiyorsa üzgünüm ama kimse hemen bıçak altına yatmayacaktır.

adamın bilimsellik dediği istatisliklerden ibaret, kalkmış bana laf söylüyor kendince.

Bilimi oluşturan şeylerden biri de (tek o değil) istatistiktir ki istatistik bile tek başına bilimdir.

benim de iki dane fıtığım vardı. amelyat olmadım, fizik tedavi oldum, ayda yılda bir yamuk oturursam ağırır yoksa çok bi sıkıntım yok şimdilik. olunca bakarız diyebilirsin yani.

fıtık amelyatları da yüzde yüz çözüm değil, tekrarlayabiliyor. öyle de bir durum var.

kesinlikle başka bir doktora daha gidin. ayrıca pcos sadece kilolularda veya kilo artışına bağlı olarak ortaya çıkmaz, bunu da söylemiş olayım.

Selam aç karnına 46. 6 hadi bilemediniz 47 kiloyum. Kilo verdim ama birden olmadı kesinlikle neredeyse bi iki yılda bu kiloya düştüm. Boyum 170cm. İnsülin direnci çıktı 3 sene kadar önce bu sebeple kilo verme işine girdim. Ha insülin direnci çıkmadan önce de mizaç olarak zayıf bi insandım. Çoğunlukla 48lerdeydim.

Ankaradaysanız Dr gökçen Erdoğan tavsiye ederim. Güven hastanesinde.
İnstagram çok aktif kullanıyor, oradan da ulaşabilirsiniz kendisine.

ya bu kadın doğum doktorları ne hikmetse hep hemen hamile kalmalısın diyor, benim arkadaşın da rahim ağzında yara varmış, iki üç seansla buzla yakıp tedavi edecekmiş doktor hatta ilk gittiğinde bi seans yapmış hemen, neyse hemen hamile kalmalısına çevirmiş olayı, ben bunu anlayamadım, madem yakarak tedavi edebileceğin bişey niye hamile kalması gerekiyor ki?

Evet o dur.
Evet onu içsen birkaç miligram protein tozu yutmuş kadar olursun.
Gerçi o suyun epey bi kısmı salamura suyudur ama olsun.
İç bence.

mandıralarda olur peynir altı suyu. ya da evde peynir yaparsan oradan elde edersin. sütü kestirdiğinde toplanan peynirden geriye kalan sıvıya deniyor. tabi içip de protein alayım dersen en az bir litre içmen lazım ki değsin. bizim orada bunu bebeklere, hamilelere falan içirirler.

eskiden mandıralarda çıkan peynir suyunu yere bi çukur kazıp, içine naylon koyup, oraya dökerlermiş, etrafaki köpekler de bu suyu içermiş, mandıra köpeği terimi buradan gelir, bu suyu içtikleri için normal bir köpeğin yaklaşık 2 katı büyük olurlarmış. eski bi arkadaşım var inekleri koyunları falan var köyde, kendi peynirlerini, yoğurtlarını kendileri yapıyolar, bu eleman 20 senedir spor yapmaz, şu an 45 yaşında, vücudu halen 20 sene önceki gibi tüm kasları parça parça duruyor, ne erime var ne bişey, zaten bu ritmik jimnastik mi, öyle bişeyin eğitmeni, sürekli yarışmalara öğrenci falan çıkarıyor, ona sormuştum, demişti ki ben zamanında çalışırken protein tozu falan kullanmadım, kendi peynirimizi, sütümüzü, yumurtalarımızı yedim, o yüzden protein tozu kullananlar gibi erimez benim kaslarım demişti, harbiden de öyle.

peynir yaparken sütün içine peynir mayasını koyarsın, sütün içindeki katı maddeler maya ile etkileşime girerek kesilip katılaşır. katı kısmı kalıba döker dinlendirirsen peynir olur. kalan sıvı kısım da peyniraltı suyu olur. bunu alır suyunu buharlaştırırlar, olur sana protein tozu.

tenekenin dibindeki su da biraz odur evet. ama asıl peyniaraltı suyu, peynir daha tenekeye girmeden süzülmüş olur.

spotu izlemedim ama evren'in konuşmasını diyorsan öğle saatleri gibiydi.

Ama kardeş öğlene kadar darbe olduğunu farkedemedi mi?

80 darbesinde annemle babam işe gitmek için ev önüne çıktıklarında askerler zaten her tarafı kuşatmış, darbe oldu, ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı var deyip apartman kapısının önünden geri döndürmüşler işe giden herkesi. yani sabah işe gidiyorsan farketmemen imkansız, kaldı ki saat 4 te falan bayağı bi gürültü olmuştur, askeri araçlar, kamyonlar, askeri personelin intikal etmesi falan.

darbe sabaha karşı oldu, bildiri de yayınlandı. benim bahsettğim evren'in meşhur tv konuşması. dediğim gibi spotu izlemedim tahmini yazıyorum.
edit: gördüm videoyu. evet o konuşma öğle saatlerindeydi.
ve bir şey daha. o zamanki darbe ile şimdikinin şartları bambaşkaydı. darbeyi savunma derdinde değilim sadece o zamanki durumu tarif etmek adına yazıyorum. videodakinin aksine halk o kadar da darbeye ya da askerin duruma el koymasına karşı değildi çünkü asayiş namına bir şey kalmamıştı.

youtu.be

bu piyano değil ki bildiğin doğan görünümlü şahin. 5 oktav piyano mu olur hahaaaha bir de silent piyano demişler, ulan sanki akustik alet de silent oluyor bir de ay çok güldüm lksjdglkjgfgdsg piyano alacaksan eğer, yamaha, roland, kawai, çok mecbur kalırsan casio dışında bi markadan alma.

Bunların klavyeleri de çok kötü. Tünel'de biri anlamadığımı sanıp 3000 liraya bana satmaya kalkmıştı böyle uyduruk bir markayı.

Çok para vermek istemiyorsan letgo'ya bakmanı ve pazarlık etmeni öneririm. 2500-3000 liraya ikinci el bir kawai, yamaha, roland bulabilirsin.

www.sahibinden.com

şunlardan uzak durayım değil mii yani org?

www.sahibinden.com

piyano için en iyisi bu demişler mesela?

@CursedChico, yalan söylemişlerdir. Ben bir nemesis dijital piyano denemiştim zamanında, ses kalitesi çok kötüydü. Klavyesi de aşırı sertti. Bunlar da farklı değildir, oyuncak gibiler. Bilindik markalardan pek şaşmamak gerek.

Eğer amacınız bu tarz bir klavye almaksa www.do-re.com.tr casio'nun bu modeline bakabilirsiniz. Bu aralar letgo'yu öneriyorum sürekli ama devir ekonomi devri. 500 lira dolaylarına satılıyor bunlar letgoda.

bu nasıl mesela

www.sahibinden.com
2000 lira

ciltteki ölü deriler temizlendiği için cilt nefes alıyor dolayısıyla kaşınıyoring

Keseden sonra güzel bir yağ ile nemlendirmek gerek.

Olmuyor valla.

keseden sonra güzel bir köpük masajı iyi geliyor.

Cilt kuruluğundan olur. Uygun bir nemlendirici rahatlatır kaşıntıyı.

kese ve kuru fırça gibi cilde yapılan sürtme işlemleri cilt tarafından pek de tolere edilen şeyler değil. cilde sürtünme kuvveti uyguladığımız zaman ciltteki mast hücreleri histamin salgılamaya başlıyor. histamin de ciltteki kan damarlarının genişlemesine, ciltteki kızarıklığa, kaşıntıya ve daha hassas ciltli kişilerde ciltte kabarmalara da sebep olabiliyor. cilte düzenli olarak kese ve kuru fırça yapmak veya sürekli kaşımak çeşitli cilt rahatsızlıklarına sebep olabilir: cilt renginde değişim ve cilt kalınlaşması gibi. Ayrıca sıcak duş ve sıcak banyo, sauna da histamin salgılanmasına sebep oluyor. Aslında sıcak su altında yapılan kese cildin daha çok tahriş olmasına sebep olabilir.

www.hepsiburada.com

bunlar çok ufak 90 litre diyor, profilonun dolap tipi olanları var hem a++ hem de 22 kg günlük soğutma kapasitesi var. ona bak.

Ben bu seçeneklerden Uğur'u alırdım.

Hacmi büyük, enerji tüketimi içlerinde en iyisi (Hoover'e şaşırdım,i hem A++ diyor hem de hayvan enerji çekiyor).
Bir de diğer markalar bildiğin beyaz eşya üreticisi. Uğur'un işi derin dondurucu. Saygı duyuyorum böyle yerli markalara.

tonic zaten garip bir tada sahip olan ve cin ile karıştırılıp içilen bişey değil mi?

martiniyle çok güzel oluyor.

tanquarey. salatalik dilimi ile.

Tonik dediğimiz şeyin tadı pek güzel değil zaten. Hindistana, Afrika'ya giden İngiliz askerleri Sıtma olmamak için bunu içiyorlar, tadını beğenmedikleri için Cin ekliyorlar öyle içebiliyorlar. Yani keramet Tonik'te değil orda Cin'de tat olarak..

tam olarak büf-e kür, +1. tanquarey ile buluşturmak lazım kendisini.

Benim gördüğüm pul koleksiyoncuları genelde ülke bazlı gidiyordu. Yani atıyorum Gürcistan'ın çıkardığı her pulu, her sene satın alıyorsun. 10 yıl sonunda elinde 10 yıllık Gürcistan pul koleksiyonu oluyor. Ne kadar çok ülke tamamlarsan o kadar iyi. Geçmişi istersen kovalaman lazım, nerede dönüyor bilmiyorum.

Alışverişleri genelde internet üzerinden yapıyorlardı.

hobi kolleksiyonu olarak başlayacağın herhangi bir ucuz görüken alan bile zaman geçtikçe çok yüksek fiyatlara çıkacaktır. pul kolleksiyonu yapmak gibi, senin heryerde ucuza bulabileceğin pullar zaten milletin elinde bol ve değersiz gözüken pullar. hani kolleksiyon değeri taşıyan nadir bulunan bir kaç pul fiyatına bak bakalım, kaç tllere çıkacak. bu yüzden ben mantıksız buluyorum.

1) evet, zevk meselesi. pulları biriktirip, inceleyip, bakmak hoşuna gidiyorsa neden yapmayasın.
2) istediğin yerden başlanır. topladıkça öğrenirsin, özel bir alan hoşuna gidiyorsa oradan geliştirirsin.
3) biriktirilir. genelde pullar damgalı ve damgasız (kulanılmamış) olarak ikiye ayrılır.
Ne kadar iyi kondüsyonda olursa ve ne kadar nadirse o kadar para eder. pullara dokunurken hırpalamamaya dikakt et, bir pul cımbızı edinirsen daha iyi olur.

Sadece oneri olarak soyluyorum, klise olayan bir koleksiyon yapsanız?

koleksiyon isinin genetik bir hastalik oldugunu dusunuyorum, dedemde vardi, ondan babama sonra bana gecti.

ne zaman basladiginin onemi yok. elinde hic pul yok ise ben olsam ufak da olsa bir koleksiyon satin alarak baslarim sonra bosluklari doldururum falan, sonu yok.

ben pulcu degilim ama pulun guzel tarafi cok yer kaplamamasi ve cok secenek olmasi.
kolay gelsin, insanin bir hobisinin olmasi guzel.

merhaba,
şu an hatırımda olmayan ve pullarla alakalı kapsamlı bir kitap vardı. onu edinmenizi öneririm. osmanlı posta tarihi, türk posta tarihi, pul, sürsarj vesaire nedir, önce araştırıp öğrenmenizi tavsiye ederim. ben koleksiyonuma başladığımda elimde genelde türk, rus, bulgar pulları vardı. daha sonra tüm türk pullarını tamamlayınca bıraktım :)
kolaylıklar dilerim, zira bu iş bildiğiniz hastalık

şuradan pulları inceleyebilirsiniz: www.pttpulmuzesi.org.tr

dünyanın ilk sekizgen pulu da bu topraklardan çıkma :)

bosh arasındaki farkları bilmiyorum ama setli olanlar güzel bence, set dediğim lazere başlık takılıyor, çizgi, kutukutu vb vb

Hocam arazide bunlarla ölçüm yapamazsın. Cihaz ölçüm yapar ama sen açık havada lazeri nereye tuttuğunu göremezsin. Onun için kameralı lazer metreler var, tuttuğun noktayı metre üzerindeki ekrandan hedef içinde gösteriyor.

orta kulak iltahabı inatçı bi hastalık , randevu tarihi doğru mu, değil mi bilmem ama ben olsam giderdim.

2 güne iyileşme başlar, sıkıntı varsa ilaç değiştirir.

evet tedavi kontrolü için

uyanık kalman gereken bir durumda mısın? ben antibiyotik içip uyumamaya çalışan insan görmedim tabi bin türlü durum var, başına darbe alıp travma geçirdiysen beyin kanaması riski varsa; evet uyanık kalmalısın.

Ben antibiyotikleri hep aç karınla gece yatmadan alıyodum, hiç bi sıkınım olmadı açıkcası :)

Uyanık kalmamı gerektirecek bir durum yok. Teşekkürler:)