sanal kredi kartıyla 3d security kullanma zorunluluğu olan sitelerde alış veriş yapılamıyo diye biliyorum.mtv ödenen site de devletin resmi sitesi ya, 3d security zorunludur diye düşümdüm.

Türkiye'de hazır kokteyller alkölsüz olarak var alkölü kendiniz ekliyorsunuz pek de güzel oluyor.

alkolsüz kokteyl için marka isim internet linki alabilirmiyim lütfen?

Kipada bu marka değil de başka bir marka vardı ancak ismini hatırlamıyorum.

Buldum : www.limpo.com.tr

Umutsuzluk!

kar zarar hesabı yapıp her zararda oldugunu görmek
umutsuzluk +1

intiharı düşünmedim ama bence intihar şekilleri arasında anlam var.
uyuşturucu kullanan birinin altın vuruş yapması, askerin tabancayı şakağına dayaması gibi şeyler tesadüf olmamalı.

düzenleme: anlatım bozukluğu

iki alttaki mesaja cevap olarak:
daha acısız bir yöntemle intihar etmek varken kendini yakarak öldüren birisini düşünürseniz demek istediğim daha iyi anlaşılır.

tabii ki intihar etmeyin oğlum manyak mısınız :)

intihar şekillerine anlam yüklemek insanları intihara özendirir. bir insanın kendini öldürmesinde iyi manada hiç bir zaman anlam yoktur.hepsi acı durumlardır.intihar etme şekli ancak kişinin mesleği ile ilgilidir.asker silaha, sağlık calışanı yada raporlu ilac kullanan ilaca, madde bağımlısı maddeye kolay ulaşır.bunun dışında intihar şekillerine derin anlam yüklemek yanlış.

aslında bazen umut çığlığı olması için daha az riskli intihar şekli seçilirkenbazıları gerçekten ölümcül olanı uyguluyor.
bir de cinsiyet farklılığı var, kadınlar daha fazla girişimde bulunurken erkekler daha fazla intihar ediyor. yani kadınlar daha çok hap alma gibi kurtulma ihtimali olan yollar seçerken erkekler daha ölümcül yolları uyguluyor. kadınlar girişimde bulunuyor, erkekler intihar ediyor.
intihar sebebine gelince vaka konferansına katılmıştım bir süre psikiyatri kliniğinde. aklıma gelen sebepleri sayayım farklı hastalardan:
- babamla kavga ediyoruz, bana hiç değer vermiyorlar yaşamasam daha iyi.
- yaşamak anlamsız geliyor. bağımlıyım zaten. ölmek istiyorum.
yani değersizlik ve anlamsızlık. bir de şu boyutu var. sanrılarla intihar etme oranı da azımsanmayacak kadar çok bence.
- bir ses duydum, ölmen gerekiyor diyordu.
- biri bıçağı karnıma saplamamı söyledi.
..

şekiller konusunda her intihar için olmasa da anlamlar vardır. mesela her türlü intihar materyalinden uzak biri gider binadan atlar, hap alır vs. ama arkadaşın dediği gibi altın vuruş, silah örnekleri yaşamlarında yer edinen şeyleri kullanma ve bunlara yüklenen anlamlar da şekil konusunda etkili olabilir. yani inanç, verilen değerle alakalı bu da benim açımdan.

geri dönülemez bir hata yapmak
umudunu kaybetmek
amacını kaybetmek

ben bunun kıyısında gezmiştim bir 6 ay kadar. benim için en özel dönemdi sanırım hayatımda, cidden başka bir boyut gibiydi yani. algılarım malgılarım komple değişmişti. o dönemde benim için sebep acıyı dindirmekti. film sahnesi gibi, bi' kere yağmurda yürürken gökyüzüne bakıp gülümsemiştim, "yakında hepsi bitecek" diye. yani intihar etme motivasyonum buydu. hissetmeyecektim daha fazla, acımayacaktı. umutsuzluktan değildi pek. ha sonunda intihar edemedim zaten.

bundan daha garantili bi yöntem olarak tek yön ya da taşıt giremez tabelaları var.

levhayı görsem zaten sola dönmem.bendeki sıkıntı, yoğun trafikte acaba hakketen levha yokmuydu yoksa ben mi görmedim ikilemine kesin çözüm aramak :)

pek tabi sağından gelen, yani sağa döneceğin yol da tek yön olabilir.

nereden çıkardın ki sağa dönüşlerde ters yön olmayacağını?

o tabelaları görmek zorundasın. alternatifi yok. sadece sağ ya da sol vs. gibi bir sistem yok. ayrıca o tabelalar için 1-2 defa gözden kaçması kabul edilir de çok sık göremiyorsan başka şeyleri de fark edemeyebilirsin yani trafikte tehdit oluşturuyorsun. sakin sakin, yavaş yavaş kullan arabanı alışana kadar. ana yolda trafik yokken 10-20 ile gitmiyorsan korna çalanı da takma kafana.

dörtlüleri yakarak dolaş

google maps'ten yol tarifi al yola çıkmadan, nereden gireceğini falan ezberle, sıkıntı olmaz. ben öyle yapıyorum bilmediğim yere gideceksem. şurdan 8 km sonra sağa, 3 km sonra sola falan diye diye buluyorum.

Otoyolda bisiklet tehlikeli olmaz mı?

1 saatte 20 km gidebilirsiniz bisikletle, kondisyon sıkıntınız yoksa.

ilk 1-2 hafta akşamları antrenman yap, kondisyonsuz gidersen iş yerinde halin kalmaz.
ama antrenmanlı olursan gidilir tabiki de.

Bir de gidilmesini geçtim de terlersen o kötü olur, o durumu nasıl halledeceksin?

Terleme işi sıkıntı gerçekten. En düşük 20 km hız yapman gerekiyor ayrıca.

20 km bişi değil. Ama dağ bisikleti ile zorlar. Yol bisikletinin de lastiği patlar haftada bir.

iş yerinde duş almak için yerler mevcut. 10dk erken gitsem duş alırım güne bomba gibi başlarım diye düşünüyorum :)

edit: takım elbise gibi zindanım yok şükür :) normal kıyafetlerle gidiyorum.

o kadar terlemişken duş almadan tüm gün çalışmak güç, birde çoğu iş yerinde takım elbise giyiliyo.ya da en azından pantolon gömlek o kiyafetle bisiklete binmekte biraz garip kaçar.ama her halikarda kararlıysanız otobanda 20 km hız yapacağınız için kask, koruyucu ekipman falan mutlaka alın.

duş varsa olur tabi,
sırt çantasına temiz kıyafetleri koyup gidersiniz.

Duş varsa mükemmel olur be. Önümüz de bahar, kıskandım valla

hava soğuk değil mi yaşadığınız yerde?
sabahın o saatinde donar insan yahu
ayrıca yolun tozu çok rahatsız eder.

dogru anlamıssın da o ısler o kadar kısa surmuyor. gumrukten cektıyse muhtemelen yaarın gonderıme baslayabılır.

işlemleri yapıp malı gümrükten almak

14 şubata hediye yetiştirmeye çalışıyosun sanırım, inşallah yetişir :)

seni j.r.r. tolkien'in kainatına çağırıyorum.

jun misugi. gerci ben takip etmiyorum da seveni cok. sanirim tarzi da komik. bak istersen bi.

camfrog sonmez
life is drunk

edit: misugi +1

hahaha sözlük yazarıymış ya. life is drunk diyorum ben de. jun misugi de iyi.

konusma ben konusuyorum daha bitirmedim + 1
Yazdığı yıllar nedeniyle depeyi'nin yazdıkları güncelliğini korumasa da, onun gibisi gelmedi.

jun misugi baya iyi.başka tamsiye yok mu arkadaşlar?

ben girdim.çok kolaydı.hiç çalışmadan geçersin.ben sahsen sınavdan önceki akşam ankarada arkadaşlarla sağlam içtim. az daha uyanamıyodum sınava.ama uyandım gittim. 77 almışım. bu sınav için anahtar soru şu; yabancı filmleri altyazılı mı izlemeyi seviosun? dublajlı mı?

eksiklik var tabii de lisenin en güzel kızını alsak örneğin, onun bile o zamanki hali çok kötü ki.

Maalesef hayatinda hep ukte olarak kalacak o. Yinede sonradan universitede telafi ettiysen salla gitsin. Bak ben unide de halledemedim daha beter. Zaman geri gelmiyor. Bok gibi gecti gitti genclik, ömür.

Lisede hic sevgilim olmadi, inektim +1

Üniversitede acigi kapadim zaten.
Lise aski yasamak ister miydim, emin değilim. Daha sosyal, rahat bi insan olurdum şimdi belki ama eksikliğini bilinçli olarak hissetmiyorum.

lisede bir kez aşık oldum ama sevgili olmadık. iki tane de sevgilim oldu, olması gerekiyormuş gibi hissettiğimden hoşlandığım iki kişi. birinden 2 hafta sonra, birinden 4 ay sonra dayanamayıp ayrıldım:) lisede imalı bakışmalarla, konuşmalarla heyecanlanmak yeterli. ilişki yaşamak için fazla erken. benim için öyleydi en azından.

ben ilkokuldayken abiler ablalar bana cok yakisikliksin ilerde cok canlar yakacaksin dediler..

ben ortaokuldayken abiler ablalar bana cok yakisikliksin ilerde cok canlar yakacaksin dediler..

ben lisedeyken abiler ablalar bana cok yakisikliksin ilerde cok canlar yakacaksin dediler..

üniversiteye gelene kadar farkedilmeyi bekleyen abazanin tekiydim. ne bana asik olundu ne de ben asik oldum. universitede tek tük iliskim oldu ama yine ask yok.

ivet +1, hayatım "bu çocuk çok can yakacak" diyen teyzelerle geçti ama kimsenin canını yakmadım ahaha.

lisede inek değildim, bir liseli için hiç fena olmayacak düzeyde farkındalığım vardı ama asosyaldim biraz. arkadaş çevrem vardı ama çok küçük bir gruptuk, onların başka arkadaşları da vardı lakin ben topluluk içine girileceği zaman geri çekilir, "eyw aga ben almiyim" derdim. kendi arkadaş grubumuzda sevgili olmayı düşünebileceğim, çekici bulduğum bir kız yoktu. onun dışında zaten karşı cinsle tanışmıyordum, yani ortamlara girmediğim için bağlantı yoktu. yoksa lisede karşı cinsle iletişim konusunda üniversitedekinden çok daha iyi ve rahattım.

velhasıl lisede hoşlandığım 2-3 kız oldu ama bundan onların haberi bile olmadı çünkü tanımıyordum bile. e hiyerarşi var bi' de, lise 2'deyken 4. sınıf bir kıza aşık olduğun zaman bırak kıza söylemeyi, arkadaşlarına bile söylemiyorsun "öyle iş mi olur amk boşver" diye.

öyle yani. lise dönemimi çok özlüyorum. o zamanlar çok mutluydum. birlikte bir şey yaptığım, karşılıklı "heyecanlaştığımız" bir tane bile kız olmadı ama ben kendim mutluydum. lisedeki halime döneceksem ömür boyu sevgisiz, aşksız yaşamaya razıyım açıkçası. özgüvenli, mutlu, kuul bi' heriftim o zaman. kendimi seviyordum aq kızlar sevmese ne olru ya. çok özledim be.

lisede de sevgililerim oldu, hatta orta sonda da oldu. olmasa eklikliğini yaşardım. çünkü o cengiz, ümit besen şarkılarını ben de çok severek dinliyorum. ister istemez bir trip durumları da oluyor.

şimdi 'ilk aşkım, sevgilim, liselim benim'i dinledikçe aklıma lisedeki o zamanki sevgilim gelmezse de kolpa duruyor şarkı üzerimde. o yüzden şanslı sayıyorum kendimi. tabii ki olmazsa olmaz değil, nedir yani. ama evet, olması güzeldi.

ivet'e sonsuz artılar verebilirmiyiz. teyzelerden çok arkadaşlar da diyor bunu ama ne aday var hoşlanan var.

platonik de mi olmadı lan?

Lisede inektim + 1 (Hala ineğim ben) Gerçi sevgilim olmuştu, daha doğrusu adı "sevgili" olan bir şeylerim olmuştu. Şimdi düşününce şu an hayatımdaki kişi sevgili ise, o zamanki kişi fasulye gibi bir şeymiş. Olmasaymış eksikliği de olmazmış; çok saçma, çok gereksiz şeylermiş. Lise zaten ergenlikte saçmalamanın dibi olduğu dönem, ilişkiler de ergen saçması oluyor birkaç haddinden olgun kişilerinkiler dışında. 18+ bir şey yaşamamıştım, yaşadığım 18-'yi yaşamasam bile olurmuş, gerek de yokmuş. Düşündükçe "Iyyy, piiii" diyesim geliyor. Zaten bir de vıcık romantik bir insandım; Julia Roberts, Meg Ryan filmleri ile hayatın anlamını bulmaya çalışıyordum. Aman aman, düşman başına, iyi ki geçmiş o dönem. Bir kere "çıkma teklifi" kavramı baştan komikmiş. 20'sinden sonra normal ilişki dediğimiz şeyleri doğrudan yaşayabilirmişim.

abi kusura bakma ama türkçe çok zayıf sende. o başlık nedir yahu.


cevap: bende yok öyle bir şey.

bu konuda rekor bana ait liseden sonra 2 üniversite ortamında bulundum. hayatımda hiç aşık olmadım. sevgilim de olmadı hiç :D

Lisede ben de olmadim kimseye asik. Lisede kimseyle sevgili de olmadim. Zaten lisedeyken ergendim, hemen hemen butun kizlardan hoslaniyordum, dolayisiyle birine asik olmam olanaksizdi. Biz kiz bana asik oldugunu soylemisti o zamanlar, onla da sevgili olmadim, derken lise bitti.

Eksiklik hissediyor musun dersen, lise eglenceli gecti benim icin, hicbir seyin eksikligini hissetmiyorum o donemden. Ama biraz dangalaktim.
Lise 1'de inektim ama kendini ortamdan soyutlamis inek degildim. Sifin en caliskani etiketi bana aitti. Lise 1'den sonra ani bir boslayis ve vurdumduymazlikla o sifati kaybettim. Hiperaktiflik-delilik karisimi bir hal ile gunler gunleri kovaladi. Butun bu donemler icerisinde sevgili diye bir olay yoktu.

türkiyenin en iyi ve sosyal liselerinden birinde okudum. Kendimde çok dışa dönül ve bilinen biriydim. İlişkim olmadı,arayışım da..karşı cinsi tanıyıp uğraşmak yerine kısa gilm festivallerini takip edip felaefe sempozyumlarına katılırdım. Sanat,kültür ve beyoğlu ile tanıştım. Sonrasında unv de güzel bi ilişki yaşadım..
Çok da mutluyum,iyiki lisede ilişkim ya da sevdiğim biri olmamış. Ha tabi platonik kovaladıklarım olmadı değil o ayrı ;)

lise aşkı çok can acıtır..hiç olmasın daha iyi.

Lisede platonik aşık oldum, acı çektim falan. Hiç sevgilim olmadı, onu bırak 21 yaşına kadar sevgilim olmadı. Ben "oğlum üniversitede kızlar teklif ediyormuş lan" geyiğine az da olsa inanıyordum.

Mini itiraf, liseli kızlara ilgi duyuyorum. Liseyi "boş" geçmiş olmamdan kaynaklandığını düşünüyorum. En azından beni seven biri olsaydı, benim sevdiğim biri olsaydı, elini falan tutup öpseydim yeterdi o zaman zaten. Çocuktum o zaman.

depresif veya stresli bir dönem geçiriyor olabilirsiniz. zuhal ve acar baltaşın stres ve başa çıkma yolları ve yine acar baltaş'ın üstün başarı adlı kitaplarından fayda görebilirsiniz. yine çeşitli psikiyatrik rahatsızlıkların başlangıç (prodromal) dönemlerinde de böyle rahatsızlıklar olabilir.
sıkıntılarınızın artması veya geçmemesi durumunda uzman bir psikiyatristten destek alabilirsiniz.
mutlu günler dilerim.
:)

şimdilik bol kahve, bol uyku ile idare et.olmadı doktora git dostum.

bahçeniz varsa bahçe en güzeli yoksa şu saatlerde yakınlardaki bir parka gömebilirsiniz.

Öncelikle başınız sağolsun... Bu saatte park fikri güzel ama polis vs sorun çıkarabilir. Evinizin bahçesine ya da bir yakınınızın evinin bahçesine gömebilirsiniz

Keşke bahçemiz olsa ya da bahçeli bi yer. Yok hiç.

Araban varsa arkasına at bir kürek yol kenarına ya da çevrenizde eğer toprak parçası kaldıysa oraya en olmadı belgrad ormanına gömebilirsin.

Öyle saçma imkansızlıklar içindeyim ki, anlatamam. Yarın çıkabilirim ancak. içim uzağa gömmeye el vermiyor. Geçse şu his.

uzgunum. zamanla azalabilecek bir aci. ne soylenecek ne de duyulacak bir seyle azaliyor. kafanizi mesgul edecek ortamlarda bulunmanin belki faydasi dokunabilir. yer konusunda, yakinsaniz, yildiz parki'ni onerebilirim. biz oraya gommustuk. tanidiklardan da oldu sonralari oraya gomen. bir de toprak atmadan once kirec dokun demislerdi bize. oyle yapmistik. diger hayvanlar filan eselemesin diye galiba.

başınız sağ olsun. Tuzla'da bir hayvan mezarlığı var diye biliyorum.

(bkz: tuzla aydınlı hayvan mezarlığı )

maçka parkı'na gömdük. umarım hiçbir kötü şey olmaz. orda huzurla uyur kedim. çok üzgünüm. teşekkür ederim.

başınız sağolsun.

polyester almayın ütüsü katil ediyor insanı birde sürekli terletir.

Ben dün bir tane aldım. 225 tl ye. altınyıldız dan. giydim, üzerime oturdu. hoşuma gitti aldım.

bence yün veya pamuk oranı arttıkça yaşlı göstermeye başlıyor. polyester ve diğerleri arttıkça da parlak gösteriyor ve plastik gibi görünüyor. o yüzden kampanya zamanı üzerine olanı al ve kafanı yorma.

ütüyü dert etme.

benim dolapta polyester de var, yün de. yazın hepsi aynı oluyor. ucuz aldığın takımı yıllarca giymek için almadığını bil, iyi kombinasyon yap, yeter.

bir de altınyıldız boyner in bildiğim kadarıyla ve fabrika nın da ürünlerini yapıyorlar.

arkadaş..sanki bu firmadan biri hususi gelip ekşiduyuruda ilan vermiş sandım bi an :)

aşk: asla sevdiğimin canını yakmam daha.

iş: asla paramı almadan malzeme sevk etmem.

arkadaşlık: bir yere kadardır, annen ve eşin dışında gerisi yalandır, her koyun kendi bacağından asılır.

en güzel tecrübe: dürüst olmak her zaman kazandırır, kaybettiğini sansan da.

ağır sado-mazo işleri sevdiğim için bi' hatunun kölesi olmuştum. ilişkimizin dinamikleri gereği beni önemsememesi, bana değer vermemesi falan oldukça doğal şeylerdi. dolayısıyla ilgisizliğinin, sevgisizliğinin ilişkimiz adına "olumsuz" bir şey olduğunu fark edemedim.

sanırım gençliğimin en güzel 1.5 senesi benimle buluşmayı reddeden, "belki bu şekilde gelir" deyip yoklukta yüz küsür lira verip aldığım konser biletini de "ben bu müzik türünü sevmiyorum" deyip yakan bu kadını hayal etmek, onun peşinden koşmak, ona bir sürü yazılar falan yazıp öyle ruh hastası gibi yaşamakla geçti.

bu süreçte benimle birlikte üniversiteye başlayan arkadaşlarım derslerini verdiler, stajlar yaptılar, pek çok insan tanıdılar, ne bileyim sevgilileri falan oldu bir şeyler yaşadılar vesaire. ben bu kadının üzerimde yarattığı psikolojik yıkım dolayısıyla insan içine bile çıkamaz hale geldim. kimse hiçbir şey bilmiyordu ama ben onlar gözüme bakar da bir şey anlar diye insanların gözünün içine bakamıyordum. bakkala gideceğim zaman oscar törenine çıkmış kadar heyecanlı ve gergindim.

yalnız olmadığımı biliyorum. bu tarz eğilimler pek çok insanda var. yani daha doğrusu, azımsanmayacak kadar insanda. "düzgün ve normal bir hayat yaşamak" kaygısıyla bu tip işlere hiç cesaret edememiş ya da gönlüne göre birini bulamamış olan arkadaşlara benim tek bir önerim var: asla ama asla denemeyin bile. genç bir kadının böyle bir şeyle sizi mutlu etmesi imkansız. olan tek şey şu, götü kalkıyor ve sizin ilginizle egosunu tatmin edip sktir olup gidiyor.

velhasıl gençliğimin en güzel dönemini bir kadının kölesi olmaya çalışıp, sanırım buna bile layık görülmeyerek, bunu bile beceremeyecek harcadım. bunun yarattığı psikolojik yıkımı, insanın kendi kendini bitirip kafayı yeme noktasına gelmesini falan yaşamamış olan anlayamaz. yani o kadar küçültücü, insanı aşağılık hissettiren şey sayısı azdır sanırım. 20 yaşında millet neler yapar, bizim uğraştığımız işe bak aq.

valla hayatı kasmayacaksın çok da şeapmamak lazım. kendini sıkıntıya soksan da aynı yere varıyorsun yine. en güzel tecrübem bu.

arkadaşlık: hiç bir zaman vazgeçemeyeceğin bir arkadaşın olmasın.en iyi arkadaşın kendin ol.önce kendini sev. kendine güven. kendine hediye al.

Hiç kimse vazgeçilmez değildir.

Hayatta istediğin kadar iyi arkadaşların, ailen, eşin olsun yalnızsın. Kendi çarene bak.

İstediğin bir şey var ve önünde bin tane engel var. Şikayet edip durmak inanır mısın bir sike yaramıyor. İlk adımı atmak ve her gün tek bir adım dahi olsa atmak önemli.

Bir insanın elinden her şeyi alınabilir, bir şey hariç: başına ne gelmiş olursa olsun olaylar karşısında takındığı tavır, kendi yolunu seçme özgürlüğü (duyuruda sıkça tavsiye edilen bir kitaptan kabaca çevirdim, İnsanın Anlam Arayışı - Victor Frankl )

Genel olarak kınamamaya çalışmayı ve tükürüklerin paşa paşa yalanabileceğini öğrendim. Yine de bazı şeyler bana çok uç geliyor, onları da kabullenebilsem ne kadar güzel olur. Buna bağlı olarak, yapılabileceklerin kişilikle sınırlı olabileceğini öğrendim. O yüzden bir şey yapamazsam kişiliğime çamur atıyorum, "Ben değil, kişiliğim elvermiyor" diye. Sonra bakıyorum aynı sorumluluk elimde patlamış, yani aslında o kısımda pek bir şey de öğrenememişim. Bir de şunu çok seviyorum, ben değişmediğime göre kimseyi de değiştirmeye çalışmamam gerek. Sonuçta ben bir kişiyim, kalan insanların sayısı daha çok. Daha bir kişiyi değiştiremiyorsam, kimseyi değiştirmeyi beklememeliyim. Bir de güvenin atla deve olmadığını. Herkese her konuda güvenemem, bir kişiye de her konuda güvenemem ama herkeste güvenebileceğim bir konu çıkar. "Chaotic neutral" değilse.

Ask icin konusursak: genc yaslarda illa mukemmeliyetci olup cok fazla secici olmamak lazimmis. Lisede oyle veya boyle deneyim edinmek lazimmis. Sonra yas ilerledikce iyice tutukluk artiyor bir bakmissin butun bir gencligim yapayalniz birbasina geçmiş. Kafayi siyirma noktasina gelmissin. Millet neler neler yapar sen sanki köşede kıyıda görünmeyen hayaletsindir artik. O yuzden genclere tavsiyem secici olmayim bencil olum karsi tarafi begenmesenizde deneyim adina kullanin. Bunu yapan arkadaslarim su an cok mutlu

Nihayetinde, yani yasadiklarin ve hissettiklerin ne olursa olsun, hepimiz yalniz gomulecegiz. Bunu sakin unutma.

İlaci birakinca ben de manyaklasiyorum. Yani deva mi bela mi, belli değil. Tedavini aldatma ve ilaclari Kadana gore düzensiz kullanip birakma. Gerçeklik alginin kirilmasina kadar gidiyor isin ucu (tünelin ucu bombok bi yere cikti). Doktora sor"ben bu ilaclari ne zaman ve ne sekilde birakabilicem?" diye. Ses you around.

Aksatma*

Psikiyatrik ilaclari aniden kesince boyle sorunlarin olmasi normaldir. Eger normal tedavi seyrinde doktor tavsiyesiyle irakacak olsaydin muhtemelen sana dozu azalta azalta yumusak bir birakma islemi yaptirilacakti. Psikiyatrik ilaclarin hasta tarafindan aniden kesilmesi oldukca tehlikeli bu yuzden. Ama sorunu cevaplamasi acisindan: Ani ve negatif etkiler gormen normaldir. Bahsettigin belirtiler beklenen belirtilerdir.

Ilacin ise yaramasi meselesine gelince: Malesef psikiyatrik amacli kullanilan ilaclarin cogu genel olarak semptomlari ortadan kaldirma uzerine calisir. Yani seni tedavi etmez, hayat kaliteni yukseltir. Eger tedavi dusunuyorsan uzman bir psikolog ile terapi daha yerinde olur. Hatta bunu ilaclarla desteklemek de mumkun olabilir. Hastaligin semptomlarini gizlemek yerine kokten tedavi etmenin yolu genelde tamamen veya kismen terapiden geciyor.

Terapi deyince "konusuyon dertlerini anlatiyon nasil tedavi olacak oyle?" diye dusunme. Farkli psikolojik sorunlar icin uzman psikologlarin uyguladigi farkli terapi yontemleri var. Ornegin bilişsel terapi gibi (CBT olarak da geçer). Bu terapilerde konuşma yoluyla, psikologun yonlendirmesiyle kafana yerlesmis yanlis dusunce örüntülerinin biliçli olarak incelenmesi ve telkin / ikna yoluyla değiştirilmesi amaçlanır.

psikiyatrik ilaçların olayı bu sanırım. bağımlılık tarzı bişey yapıyor bırakınca boşluğa düşüyorsun ve o boşluk 'la ilaç işe yarıyormus keşke bırakmasaydım' demene neden oluyor. aslında bence kendii kendine yenebileceğin bir sorunsa ilaca hiç girmemek lazım. girdiysen de çıkman lazım. çünkü bu işin sonu yok. kullandığın sürece her şey çok güzel kullanmayınca dünya çekilmez bir yere dönüşüyor. ilaç hayat kaliteni yükseltyor olabilir ama vücuduna çok fazla yük oluyor onlar ve ilaca bağımlı yaşamak güzel bir şey değil. bırakma olayını kendin yapmaz da kontrollü bırakırsan manyağa dönüşmediğini hatta aslında hiçbir zaman manyak olmadığını farkedersin. ve inan ilaca bağımlı olmanı anlamsız kılacak derecede güçlüsün.

turuncu, cevap için teşekkür ederim ama ben sıradan bir vatandaş olarak bu yaklaşımı çok sağlıksız buluyorum işin açığı. ilaç firmaları yutalım da bağımlı olalım diye milyonlarca dolarlık bonibonlar üretmiyor. uzun süreli ilaç kullanımının hatta direkt olarak ilaç kullanmanın zararları vardır, buna lafım yok. ama bazı psikolojik problemlerin çözümünde denklem çok basit: beyinde bir şey ters gidiyor. dışardan bir şey verip, o ters giden "şey"i dengeliyorsun.

insanlar her türlü psikolojik sorunu atlatabilecek kadar güçlü değil, ben buna inanmıyorum. ilgili, iyi bir psikiyatrist ve psikolog eşliğinde alınan psikolojik tedavinin de işe yarayacağını düşünüyorum ki canlı örneklerini görüyorum etrafımda.

ilaç kullanmadan önceki halim şimdikinden daha iyiydi evet ama kullanmaya devam ederken eskisine oranla daha iyi hissediyorum. kalabalık bir caddede insan mı varmış, bana mı bakıyormuş falan iplemeden yürüyebiliyorum mesela. sadece bu ilacı kullandığım için. bunun ne kadar değerli bir his olduğunu yaşamayan bilmez. ömür boyu sabah akşam kullanmaya razıyım kafamı düzeltecekse. benim merak ettiğim, bir haftalık aranın neden bu kadar yıpratıcı bir hasar verdiği idi sadece.

antidepresan birden kesilmez.azaltılarak yavaş yavaş kesilir.birden kesersen öfke nöbetleri yaşarsın ki yaşamışsın. antidepresanların çogu senin vucudunun ürettiği serotonin denen mutluluk hormonunun kimyasıyla oynayarak, o hormonun daha uzun süre kan dolaşımında kalmasını ve daha iyi çalışmasını sağlıyor.dolayısıyla sen hap kullanırken vucudun daha az mutluluk hormonu üretiyor.sonra birden hapı kesince üretilen hormon vucuduna yetmiyor, öfke nöbetine giriyorsun....burdan çıkarılıcak sonuç antidepresanlar öcü değil.her şey yolunda giderken...bi dur bakayım ben bi hafta bu hapı atmıyım bakalım ne olucak diye, kendinle kumar oynama..

tabi ki ilacın sana yardımcı oluyorsa kullanmalısın bişey diyemem. zaten bıraktığında hissedeceğin boşluk ilacın etkisi ve ağırlığına göre ilk bir hafta ilk bir ay gibi zamanlarda oluşup zamanla normal haline döner. kullanıma devam et çok da şeapma ;)

Damacana su kullanıyorum ama çok da temiz su olduğunu düşünmüyorum.

cam damacana kullanıyorum 15 litresi 11 lira, aile evi için uygun olmaz, çok uygun olmadığı için ben de 1-2 haftada bir cam damacana su sipariş edip diğer zamanlarda marketten değiştirerek aldığım 5-10 litrelik suları boşaltarak kullanıyorum. Su arıtma cihazı hiç kullanmadım, detaylı olarak da araştırmadım muhtemelen iyileri vardır ama fiyatları da yüksektir, bir anda o kadar parayı çıkartamıyorsanız benim yöntem bir alternatif oluşturabilir.

su işinde çok para var.açıkgözlük yapıp pınarın eriklinin bayiliklerini alanlar çok çok daha fazla zenginleşecek ilerde..

damacanaya o parayı vermek gözüme batıyor.. arıtma cihazı da kendini yıllar sonra belki amorti eder..

musluktan içesim var o derece..

Su raporu sonuçlarına göre benim yaşadığım şehirde bulabildiğim içilebilir iki marka var. Bunlardan birisi Kipa ve genelde marketten alıyorum. Taşıması biraz zor oluyor sadece. Her gittiğimizde 5-6 damacana alıp getiriyorum eve. Fiyatı da 5 tl. gayet uygun.

Çeşmeden içiyorum evdeysem.

@Cursed Chico: hangi şehirdesin?? musluk iyi cesaret:)

Yıllar evvel 1000 liraya arıtma cihazı aldık. ilk zamanlar babama çok kızdım o kadar paraya değer mi diye. Şimdi iyi ki almış diyorum. Bir anda o kadar para çıkınca çok gibi geliyor ama kesinlikle değer diyorum. Ufak bi matematik hesabıyla damacanaya o kadar parayı kaç ayda verdiğiniz hesaplanabilir. Bi kere taktırıyorsun sonra kafan rahat, ne pompaya abanıyorsun ne değiştirmekle uğraşıyorsun. Sadece bi yıllık filtre değişimi oluyor, bizdeki cihazda üç filtre var, filtre başına 25 lira alıyorlar o kadar.

damacana iyi temizlenmiyor diye almayı bıraktık. gürpınar marka depozitosuz damacana var 19 litresi 5,25. onu alıyorum şimdi. tadı da gayet iyi.

ulan damacanalar 9,5 lira mı? vay anam vay . ulan yıllardır çolo'dan (bkz:
eksisozluk.com ) 25 krş'a ala ala unuttuk damacanaları.

2010-2013 arasi leon. bu fiyata dizelini bulmak zor ama sansini deneyebilirsin

renault symbolun son kasasını yani 2013 modelini 2o bin 30 bin kilometrede.36-37 bine alabilirsin. ve tabiki de dizel.hadda şu an trde en az yakan araba

Neden dizel??????

fiyat farkını çıkartacak kadar yoğun kullanacak mısın alacağın arabayı???????

yeni hyundai i10. fabrikadan direkt LPG li çıkan versiyonu var, 0 km fiyatı 38000 civarıydı.
www.youtube.com

Yılda 20.000 km ve üstü kullanmıyorsan dizel gereksiz. reno , fiat liena az yakar.

www.sahibinden.com

Tiggo

church of the latter day saints'e katıl onlar geziyor.
yani mormon olacaksın. kolay gelsin

la hippi ol gez nolur :)

parası uygunsa ben de mormon olurum ccc

afrikayı güney amerikayı boşver de güneydoğu asyayı gezmek süper olurdu yaw :) her ne görev ve şekil icabı olsa dahi

tatlı.

tatlı götürdüm önceden değişik bişey olsun istiyorum

ihtiyarsa çiçek sever onlar.

çiçek olmaz ya:)

pasta, meyve, kuruyemiş vb.

aranızdaki samimiyete göre.

yapabiliyorsan yemek yap gotur. yok yapamiyorsan misafirlige gider gibi pasta, cikolata vs.

aşure, kızartma.

memleket şeyleri yok mu? orjinal zeytinyağı, bal peynir vs güzel olabilir.

marketten zeytinyağlı yaprak sarma alın annem/teyzem/annanem yapmış diyin verin

Marketten sarma alıp ev yapımı gibi vermeyin. Tadlari farklı, anlaşılıyor hemen.

Onun yerine ben kuruyemiş veriyorum. (Kaliteli, markalı bir yerden alıyorum) dut kurusu, antep fıstığı, kavrulmamis badem, fındık,kaju gibi daha alışkın olmadıkları şeyleri karistiriyorum.
Kabuklu ceviz alıp veriyorum.
Yöresel peynir, tarhana, salça v.b denk gelirse çokça alıp eve koyuyor ondan veriyorum.

Ya da yolculuklardan lokum, pestil v.b aliyorum. Güzel hediyelik oluyor. Öyle kiloyla değil 250 gramlık minik paketler bile yetiyor.

Bir de reçel bulursam alıyorum. Mesela antalya otogarinda yöresel markasının satıldığı bir dükkân var. (Yenigün, markette de satiyor ama az cesit) Ceviz recelinden hurma receline kadar bir suru değişik reçelleri var. Onlardan alıyorum bir kaç kavanoz, lazim oldukça hediye ediyorum. Bana da çok yemek gelir, boyle karşılığını veririm. Evden kuruyemiş reçel v.b eksik etmem hic. Kendi yemem, hep hediye gider.

boş tabağı vermek kafidir bence yaw kastırmayın..insanlar illa karşılık bellicekse iyilik yapmasınlar

lahana dolması yap da yiyek gaali :)

brokoli
buharda pisir. uzerine sarimsakli yogurt ve kizdirilmis yag ve pul biber

Lahanaya bayılırımmmm ama onla uğraşamam şimdi, sarma zor iş:) Brokoli de sadece haşlama olarak beni kesmez şöyle yemek gibi bişi olsun istiyorum.

Portakallı kereviz.

Ispanak.

bence boşver sebze yemeğini.. kıymalı erişteli yeşil mercimek yemeği yap. o da hafif bir yemek

neyi taze ve güzel görürsen onu. sebze yemeği kararını pazarda alıyoruz. Karnabahar bulursan güzel gider misal.

ben ara sıra şunu yapıyorum, pek keyifli oluyor:
(tarif iki kişilik)
1 orta boy kabak
1 orta boy patlıcan
1 orta boy havuç
2-3 yeşil biber
2-3 kırmızı biber
1 orta boy pattis

bunları jülyen doğruyorum. hepsini geniş, pek derin olmayan tencereye koyuyorum, kısık ateşte ara sıra karıştırıyorum. 10 dakikadan sonra dikkatli karıştırmak gerek, en erken pişen kabak dağılabiliyor. (onu en önce koysak da diyebilirsin ama ben sırayla felan uğraşmıyorum, hiçbişi değişmiyor. sadece karıştırırken işte...)
Sonra dilediğin baharat.. ben kimyonu ve isotu seviyorum. dilediğin kadar tuz. bazen, evde varsa soya sosu döküyorum azcık. o da güzel, ekşi bir tat veriyor ama yemeğin renkliliği direkt kahveye dönüyor. ve ceviz! varsa küçük küçük elinde kırıp at üzerine, karıştır. yerken arada gelen o kıtırlık çok güzel :) cevizi altını kapattıktan sonra koymanı tavsiye ederim, ne kadar diri kalırsa o kadar iyi. zaten sen sofrayı kurana kadar, kapalı tencerede o yumuşuyor.

sanırım bu kadar, umarım işine yarar. şimdiden afiyet olsun!

zeytinyağlı pırasa

aa yer elması çıkmıştır, dur hatta ben de alayım yarın.

malzemelere yağı eklemeyi unutmuşum :/
zeytinyağı, göz kararı...

sebzeli makarna yap o zaman asdfasfd

Süpersiniz gençler. Bugün pırasa yapmaya karar verdim. Hiç sevmem pırasayı ama kendimi zorlayıp alıştıracağım. Bana da challenge olsun. Diğer tarifleri de başka günler değerlendiririm.
@cozuk düşünürlük bu tarif de epey güzele benziyor, aklımda olacak.

@hobareyy bu da ilginçmiş, bunu da deneyeceğim bi ara.

pırasa mı :( iğrenç bişi ya çok pis kokuyor :/

şimdi pazı kavurması, kara lahana gider. tarhana ya da yeşil mercimek çorbası da eklenebilir. ev yoğurdu biraz da ev turşusu.

www.facebook.com

burada vb yerlerde çok çeşitli sebze yemekleri oluyor.

ıspanak. sarımsaklı yoğurtlu of mis

brokoli pişirmesi basit.kışın yenebilicek sebzelerden karnıbaharla birlikte hormonsuz olanlarından.

büyük migroslarda falan oluyo onlar? şirince'de şarap aldığımız adamlar bulabilirsiniz demişlerdi?

Ankara'da nereden alacağız?

vincent ya da köylüm al, onlar da şirince şarabı. tekel'de bile satılıyor artık.

Cilek varsa ben alirim 2 sise

migros dedim hocam? büyük hipermarketler, büyük migroslar (en basitinden ankamall'daki)

kinyas kayra benim dediğim piyasada yok bundan. vincent var evet ama hem alkol oranı düşük hem de kullanılan meyve oranı düşük. kinyas kayranın tadı daha yoğun.
@eccocan, ankara'ya kargo yollatacağız şirinceden gönderecek ama en az 6 şişe olması gerek dedi.
@p girl, çilekli vardı galiba sorarım onu
son olarak vincent marketlerde 25-30 lira sanırım orada 15 lira, kinyas kayra 20 lira.

zevk olarak bişi diyemem de artık hepsi fabrikasyon, eskisi gibi kendi üretimleri degil

ben hiç bu kinyas kayrayı duymamışım?
İyi bişeyse alalım.

meyveli şarap çok şekerli gelio artık bana.içemiom

bi şişe alırım.

sen bir göster o eli. egzemaya benzettim ben. bende de var. ilk çıktığı zaman böyle kırmızı oluyor bende de yanık gibi sonra kuruyup pul pul sivilce sivilce oluyor. sen bir göster yarın bi cildiyeciye.

darbe aldın mı hiç oraya?

yok darbe almadım (en azından bilinçliyken), kaşıntı da yok sırf görüntü şu anda.

has, annemde ciddili egzema var benim, yarın gideyim bari doktora neyin.

kesin dermataloga gitmen lazım. çok önemli bişiy olabilir.

Soğuk yanığı olmuş dedi annem eczane yolu görünür

Stilex de olabilir dedi ama eczane iyi dedi

annende de varsa egzema o muhtemelen. annenin excipial ürederm filan kremleri varsa iyi gelir. çok suya sokma bi süre.

egzama gibi.
alerjikte olabilir.

hosgeldin kontakt dermatit. bundan sonra atopic kremler kullanirsin.

her kreme uygun degilsin, kremden sonra ve lnce ellerini havalandirman gerek, asla krem sürüp eldiven takmiyorsun, bulasik eldiveni vs dahil.

cildiyeci iki krem/merhem verdi bir hafta kullan sonra tekrar bakarız dedi.

geçmiş olsun :)

yalnızsın. resmen wow game card aldım diye hayatım o oldu. 4 hafta sonra bitiyor süresi. bitsin şu aldığım kitapları okuyacağım. en az birini bitirmeden de dönmeyeceğim.

Değilsin.
Ben bazı kitapların zamanı olduğunu düşünmekle beraber onları bu aralar okumazsam hiç okumayacakmışım gibi bir hisse kapılıyorum.

@m e b işte bahsettiğim hissiyat bu..

bir e kitap okuyucu al.okuyamadığın kitaplar için harcanan paradan ötürü maddi, o kitaplar için kesilen agaçlar için manevi derde sıkıntıya düşme.en iyisi e kitap.çünkü bende zor beğenen bir insanım.20 sayfa okuyup bıraktığım çok kitap oluyor.hepsine para verseydim üzülürdüm.en iyisi e kitap.binlercesi ücretsiz var nette.

yoooo yalnız değilsin. tam da aynı duygular içerisindeyiz aynı zaman diliminde. ben şu an bilgisayarı kapatıp başlıyorum ama okumaya.

Sanal kitap fuarı şeysinden dolayı bissürü kitap var evde okumadığım. İşin kötüsü yeni kitaplar almaya da devam ediyorum. Kitap almayı seviyorum sanırım.

Üzülüyorum. Tekrar deniyorum sonra. Belkiseneler sonra oluyor o deneme.

Şöyle de bir şey var: tsundoku

Werther'i filan bilemem sıkıcıydı biraz da, şu Martin Eden'e bir şans verseniz.

Genel olarak da; şöyle saatinizi kurun mesela, bugün 10 dakika kitap okuyacağım diye. 10 dakika sonra kapatın kitabı. Zaten ilk başta sarmaz, sonra kitap sardıkça da daha fazla okursunuz zaten.

soruya cevap: evet üzülüyorum ben de. internet nedeniyle kitap okumaya vakit ayıramaz oldum. Diziyorum üstüste, olabildğince yemek yerken filan alıp birini okumaya çalışıyorum.

Bende de martin eden var ya. Ama üzülmedim çünkü dünyanın en sıkıcı kitabı. Ben genelde erteliyorum kışın okuyamadıysam yaz Kitabıdır diye filan. Yazın dene sen de mesela okumayı.

dün gece başlayıp bugün öğlene doğru bitirdim kitabı nihayet. :)

adamı ve durumu görmeden nerden bilebiliriz?

Ona gıcık oluyorsun ve yaptığı her şey sana batıyor. Benim de bi ara ev arkadaşımla problemlerim vardı, yaptığı her harekete sinir oluyordum. Islık falan çalıp evde geziyordu bazen, kavga edesim geliyordu.

biz erkeklerin hoşuna gidiyo o topuk sesi :) sen kızsın.biraz da arkadaşını kıskanıyosun sanırım :)

Şaka mı yapıyorsun? Topuktaki kemiğin hunharca yere vurulmasından bahsediyorum. Topuklu ayakkabının topuk sesi değil. Hemen nasıl bir fantezi kurdun inanamıyorum.
Arkadaş İran'lı, farsça konuşuyor. Zaten yemeğine koyduğu baharatların kokusundan odaya giremiyorum bazen.

çıplak topukla (veya terlikle her neyse) odanın, evin beton zemine vurarak telefonda konuşan insanı hadda alt kattaki komşuları rahatsız etmek ha..ne topukmuş arkadaş.titanyum protez falan var heralde arkadaşında.bence asıl fanteziyi sen yapmışsın.

Kesin kendin de topuklarını yere vura vura yürüyorsun. Ondan savundun kızı. Yapanlar anlamaz zaten. Böyle rahatsız edici bir sesin olduğunu bile bilmezler. Cahillik mutluluktur!

evet :) sonunda sırrım açığa çıktı.kaç nesillik yazarım.gerçek adım gibi saklamıştım bu özelliğimi.sonunda kazara ekşi duyuruda laf olsun diye yazdığım bir sözden ötürü bu özelliğimin deşifre olmasından dolayı derin bir üzüntü içerisindeyim. ama bugün her günkünden daha sesli vurucam topuklarımı yere.çünkü ne zaman üzülsem böyle oluyor.üzülmeyen insanlar anlamaz.sen anlamazsın :D

senin duyusal hassasiyetin çok, onunki azdır.
kendinden başka tüm ortadoğuluları aşağı gören klasik türk ırkçısı olma ihtimalini de saklı tutuyorum.

guajla boyayabilirsin bence. 4 lira falan kaliteli bir guaj boya

Bir hırdavatçıya ya da yapı merkete gidip alçı alın, suyla karıştırıp kıvamına getirin ve spatula ile sürün. Sıva alçısı değil, saten alçı alın.

dişmacunu da işe yarar.ciddi diyorum.

senin gibi düşünen var elbette, ama onlardan biri değilim.

Özenti ve kimliğin yavaş yavaş kaybolması... Her ne kadar bunlar "modern" ve "globalleşen" dünyanın getirileri de olsa, ben de doğru bulmuyorum

size hitap eden mekanlara gideceksiniz o zaman işte , shake shacker da var bu ülkede kardeşler kebap salonu da .
Berlinde çok lüks alman restorantları olduğu gibi kreuzberg iskenderciside var, her yerde olan durumlar bunlar bence şikayetiniz çok anlamsız.

Senin gibi düşünüyorum ve bunları çok saçma buluyorum. İngilizce bilip bilmemekle alakası da yok. İngilizcem gayet iyidir fakat bu tarz şeyler insanları yozlaştırıyor gibime geliyor. Fakat Starbucks'daki çoğu şeyi çeviremezsin onları ayrı tutuyorum.

hiç kafama takmadım bu durumu hatta sen yazana kadar düşünmemiştim bile. eğer gerçek adını yazıyorlarsa sıkıntı yok ama lahmacunu "türkiş pizza" diye yazıyorlarsa gülerim.

ayrıca neden starbucks'da stres oluyorsun. ben hiç tall olsun, venti olsun demedim bardak için adamlar orta, küçük, büyük dediğinde de anlıyor. vayt çaklıt moka demek beyaz çilokatalı moka demekten daha samimi geliyor en azından yarısa başka diğer yarısı başka yarabet bir konuşma olmuyor.

animal kardeş, onion'a falan ne diycen hani adamlar soğanın da patentini almamıştır ki. patentli ürünleri için eyvallah da kırk yıllık suvana bile onion dedirtmesinler müşterilerine bi zahmet. bunun sebebi burasının türkiye olması değil müşteri memnuniyeti olmalı bence.

edit: hah ya da advo'nun dediği daha mantıklı türkçe açıklama da olsun?

shake skack de hem türkçe hem ingilizce menü var. konu bu değil evet menülerin yeterince açıklayıcı olmaması bence daha kötü türkçe menü ama bi bok anlamıyorsun. adam şinitzel demiş geçmiş. yemek bir geliyor şinitzeli doritosa bulamış felan sikko sikko işler.

aslında bu işi çözecek şey dışarıda yemek yememek yoksa bir çözümü yok.

shake shack, starbucks uluslararası firmalar. bütün dünyada standardı olan firmalar. Yani sen venezuela'da starbucks'a gittiğinde ispanyolca sipariş vermek zorunda değilsin. Kahvenin adını söylüyorsun, boyunu söylüyorsun alıyorsun. Bir çinli de türkiye'ye geldiğinde starbucks'ta sipariş verebilmek için türkçe kursuna gitmek zorunda kalmıyor. Bu firmaların böyle yapmasının sebeplerinden biri bu.

Ha küresel olmayan bir türk firmasının menülerini ısrarla ingilizce yapması elbette saçma olurdu. Fakat tabii gözlemeyi falan ingilizce yazıyorsa saçma olurdu. Yoksa kahvenin adını moccha değil de türkçe yazacak hali yok. Moccha'yı sen başka yerde moccha diye görüp beğendiysen menüye baktığında sipariş verebilmen için yine moccha görmen lazım. Oraya moccha yerine abuzer yazarsa abuzer ne lan moccha bile yok dersin.

özel isim olmadığı sürece ben de çok aptalca olduğunu düşünüyorum. ingilizcem de gayet iyidir şükür. ama dili korumamız lazım. ingilizceyi de, türkçeyi de, almancayı da. ben bir dil öğrencisi olarak böyle düşünüyorum. türkiye'de, %90'ı türk müşterilere servis yapan bir işletmenin özel isim olmayan şeyleri ingilizce yazması bence özentilikten, mallıktan başka bir şey değil.

özel isim olsa neyse de roasted, creamed with gibi ifadelerin türkçede gayet sık kullanılan ve kimsenin yadırgamayacağı, rahatlıkla anlayacağı karşılıkları var. şekliniz, artistiğiniz kime yani. mal mal işler. ağzını yayarak creamed with diyen sikiklerin çoğu iki kelime ingilizce konuşmaktan acizdir eminim.

(bu tarz mekanlara gidenlere demiyorum sikik diye, bunu "cool" olduğunu düşünerek yapan tiplere diyorum. yoksa biz de börgır king'e gidip vupır yiyen adamız sonuçta)

senin gibi düşünen var elbette, ama onlardan biri değilim.

@ucan spagetticanavari
bu nasıl cevaptır yaw :D

latte, cappuccino, moccha daha sürer gider hepsi sütlü. ve hepsinin tadı farklı. alt tarafı sütlü kahve olmuyor o yüzden.

Senin gibi düşünüyorum.

Ben oturmuyorum, oturduysam da kalkıyorum. Ne satarsa satsın isterse dünyanın bir numarası olsun hiiç umurumda değil. Bana saygısı olmayana benim de saygım olmaz.

Bazı ürünler var ki bizim dilimizde söylense bir anlamı olmayacak, marka olmuş. O hoş görülebilir. Tüm menü benim bilmek zorunda olmadığım bir dilde olmamalı. Biliyorum, bilmiyorum ayrı konu.

Yahu bir de bu kadar okumuş etmiş adam neden bu saçmalığa prim veriyor anlamıyorum. Şu yabancı hayranlığını bi kıramadık yahu şu topraklarda. Yabancı deyince dibimiz düşüyor, ağzımızın suyu akıyor hala. Yetmedi mi, hala mı?

"Globalleşme gereğii" diyenler az kenara çekilsin, sakin bir yerde küreselleşme nedir ne değildir inceleyiversinler bi zahmet.

Ekleme: Saygı demişken menülerine görme ve işitme engelliler için de ek bölüm koyan firmalar varsa ayakta alkışlarım, sıkı müşterileri olurum, bedava reklamlarını bile yaparım.

Ahahah çok eğlenceli bir hal aldı tartışma.

Şöyle düşün. Mumbai'de türk tatlıcısı açıyorsun. Baklava, laz böreği, bülbül yuvası, vezir parmağı satacaksın. Adam menüyü eline bir alıyor bir sürü tatlı var. Bu nasıl iş lan diyor hepsi şerbetli tatlı bunların ben hepsini bilmek zorunda mıyım?Nasıl sipariş vereyim ben bunları?

Aynı bunun gibi. Adam capuccino yerine ne yazsın arkadaş? Moccha yerine ne yazsın? Kahve kelimesi bile başlı başına yabancı kelimenin yamultulmuşu. Biz daha içeceğin türüne bir isim uyduramamışız.

kürselleşme gereği değil ama starbucks'ın kürsel bir firma olmasının gereğidir türkçe isim koymaması. Dediğim gibi sen çin'de gidip sırf çince menüsü olan bir yerde ıkınır ıkınır sipariş veremezsin ama starbucks'a gittiğinde çok rahat sipariş verebilirsin. Starbucks'ı koruduğum ya da sevdiğim için demiyorum bunu. Bu bir gerçek olduğu için diyorum.

Hadi hayırlı traşlar.

ben menüde ne olduğunu bilmediğim bir şey olursa (sadece iyi derecede ingilizce biliyorum ama bir sürü fransız ve italyan yemeği var benim de adından ne olduğunu anlayamadığım ama menülerde hep o şekilde var olan) ya teknolojiyi kullanıp google'a soruyorum (restorandayken yemek foto.su çekip paylaşmaya yaramıyor sadece akıllı telefonlar) ya da garsona soruyorum. bilmemek ayıp değil ki.

shake shack'te ben ne sipariş vereyim diye düşünürken kaç defa sipariş alanlar siparişleri anlamadığım için düşündüğümü sanıp seçim yapmama yardımcı olmayı dahi teklif ettiler nazikçe.

ingiliz çaylarının adları da standart. starbucks'ın kahveleri de standart.

ürünlerin türkçe açıklamaları da yazar genellikle ürün adları yabancı dilde yazılmış olsa da.

evet, bence şikayet etmekte haklısınız, bence de herkes ingilizce bilmek zorunda değil ve menüde türkçe açıklamalara yer vermek de gerekir çünkü burası türkiye; ama starbucks gibi yerlerde sipariş verirken zorlanmak, tedirgin olmak, ateş üstünde oturuyor gibi hissetmek biraz abartılı değil mi? herkesin bu şekilde hissettiğini sanmıyorum.

@advocatusdiaboli, fransız bizim ülkeye gelince bile bildiği halde ingilizce konuşmuyor. resepsiyondaki adam fransızca bilmiyor diyelim, konuşmuyor adam. kendi dilini konuşuyor. "fransız müşteri aldıysan fransızca bilen adam koyacaksın oraya kardeşim" diyor. (kardeşim anlam için kullanıldı. o demiyor, kessen demez bize kardeşim)

@minik donut canavarı + @trumanshow + @palve + @der maister + @advocatusdiabol + @hayat aklini konusacak bir filozof uret: cidden ne demek istediğimi anladığınız için teşekkür ediyorum.


@anima + @m e l t e m + @godspartical: yahu, duyurada açıkça belirtemedim mi bilmiyorum ama neden ısrarla "mocha'ya adamlar mahmut mu desin?" tarzında yaklaşıyorsunuz ki? yerli karşılığı olmayan ürünleri istedikleri gibi satsınlar. asıl sorun, bunların yapılış şekillerini ve içeriklerini bile ingilizce yazmaları. "fırında pişmiş soğan/peynir", "x kremalı" demek yerine "roasted onion/cheese", "creamed with x" demelerine, "beyaz çikolatalı mocha" yerine "white chocolate mocha grande" demelerinden bahsediyorum. bunun kafası normal midir? "portakallı çay" yerine "orange flavored tea" demelerinin neresi doğru?
ayrıca "starbucks gibi yerler" dedim, salt starbucks'tan bahsetmiyorum.

not: ingilizce ile derdim yok benim. aynı şey italyanca olsa yine itiraz ederdim.

@m e b

Siz kendinize yandaş arıyorsanız sadece gönlünüz olsun diye "he yahu haklısın süper düşünmüşsün" diyeyim.

Ama yok istediğiniz şey fikir alışverişiyse 2 defa yazdım tekrar yazmak içimden gelmiyor açıkcası aynı şeyleri.


kilit kısım bence "ben neden starbucks gibi yerlerde sipariş verirken zorlanayım, tedirgin olayım, ateş üstünden oturuyor gibi hissedeyim ki?"

Bu cümle. Şimdi siz starbucks gibi yerlerden kastınız nedir bilemiyoruz tabii beyninizi okuyamadığımız için. Kusura bakmayın. Siz starbucks dediniz diye starbucks dedik.

Kaldı ki bir çok kere yazıldığı gibi starbucksta türkçe konuşanın ağzına kürekle vurma servisi görmedim. Çok gitmem starbucks'a ama muhtemelen hala yoktur.

Siz diyorsunuz ki "tamam ama orada da çay aromaları, içecekleri tamamen ingilizce yazılmıştı". Bu cümleden kastınız ne olabilir insan çok anlam veremiyor. Misal english breakfast tea mi yazmışlar? Bu onun evrensel adı. earl grey mi demişler? Bu da onun evrensel adı. Bunları değiştiremezler. moccha örneği de buna benzer örnekler çoğalsın diye ortada dolaştı.

Earl grey veya english breakfast gibi yazılar varsa neden ateş üstünde duruyorsunuz onu anlamadım. Sanırım bir aşağılı kompleksi falan var sizde. Garson da mı ingilizce konuşuyordu? Toefl ibt puanı mı istediler sipariş öncesi. Eğer öyleyse ayıp etmişler. Eğer öyle değilse soramadınız mı?


Hadi soramadınız diyelim ki menüde de tek kelime açıklama yok. bakın şimdi örnek menü.

Caffè mocha (çikolata espresso ve süt)
capuccino (espresso süt)
Caffè macchiato (espresso süt)


Kahve kültürünüz hiç yoksa size tarfini falan vermeliler ki kahveler arasındaki farkı menüden bakarak görün. Bu üç kahvenin üçü de birbirinden farklı. Yanına türkçe isimlerini de yazsanız açıklamasını da yazsanız bu bir şey ifade etmez.

Sizin için o içeceğin bir anlam ifade etmesi için ismini bilmeniz lazım. Macchiato mesela.


Aynı şeyi bir türk lokantasında tamamen türkçe bir menüyle de yaşayabilirsiniz.

Ben 10 tane tavuklu yemek ismi yazarım oraya. Hepsinin içinde tavuk var.

tuzda tavuk
çıtır tavuk
pane tavuk
ızgara tavuk
tava tavuk
barbekülü tavuk
körili tavuk

siz hayatınızda ilk defa tavuk eti yiyecekseniz yukarıdakiler size çince gelir.


Bu durumda da kal krizi geçirip terlemeye gerek yok.

Garsonu çağırırsınız. Yahu bu tavukların hiçbirini bilmiyorum ben nedir bunlar anlat dersiniz anlatır.

Onun dışında bir insanın neden sipariş verirken ateş üstünde oturuyor gibi olduğunu pek aklımda canlandıramıyorum açıkcası.

Öyle yerlere gitmeyebilirsin. Ben öyle yapıyorum.

eğer sizin dediğiniz gibi sadece duymak istediklerim için buraya yazsaydım benden farklı düşünenlere tik atmazdım.

ayrıca yazdığınız menü gibi olsa canım feda. ben kendi ülkesinde yaşayan bir TÜRK olarak neden menülerde "fried chicken with peas" gibi yemek ismi görmek zorundayım? neden "bezelyeli kızartılmış tavuk" şeklinde göremiyorum? bunun türkçe olarak kulağa hoş gelmediğini ama ingilizce olunca daha iyi olduğunu söyleyen bir şahıs mı "aşağılık kompleksi"ne yakalanmıştır, yoksa bunun kültürel yozlaşmaya yol açtığını, dilimize saygısızlık olduğunu düşünen biri mi?
ben bir türk olarak neden "bu ne içeriyor?" demek zorundayım ki?

bir not daha düşeyim: ingilizce konuşabiliyorum. bu öfkem için "ingilizciyi bilimiyir aşığıık kımpleksinin dışa vurumu bu" demek yersiz.

passiflora geçmezse lustral

dış sıkıntı, gerçek sıkıntı.
yokuş yukarı yürüyüşe çık bence

Çıkıp biraz yürümek

müzik

deniz kenarı yürüme

açık havada yürüyebilirsin. öyle bir imkanın yoksa (mesela tembelsen benim gibi) komedi filmleri filan izle. müziği şahsen tavsiye etmem. en cıstak cıstak şarkıda bile dertlenebiliyor insan böyle durumlarda.

cesaret.

Barış Manço şarkıları
Kitap
Online oyun
Arkadaşlarla mesajlaşmak
Spor yapmak
Playstation
Kedi videoları
Yürüyüş

çocuk parkına git. otur, çocukları izle saatlerce. çocukları seviyorsan için şenlenir. sevmiyorsan da komik halleriyle dalga geçip kendine gelirsin.

dostum kahve iç.kitap oku.bir de senin gibi hisseden insanlarla konuş.dertleş.

Adıyaman kervansaray kahvesi fena değil. Deneyebilirsin.

nerede yaşadığını bilmiyorum ama etrafta güzel bir kahveci varsa oradan alabilirsin. ben küçük kahvecilerden alarak deniyorum.
yani hazır paketli değil de açık alarak

Tchibodan brezilya ile afrika kahvelerini cektirip karıştırıyorum.

Tchibodan african blue ile brazillian alip karistiriyorum. gerci ben degil onlar karistiriyor.

baristasepeti'nden aliyorum. kargonun gec gelmesi sorun olmazsa cesit cok.

İstanbul'dayım.

@durbikonusucaz küçük kahveci öneri?

dostum tchibodan her türlü aromanın tadına baktım.ama inan ki jacops un 250 gramlık paketleri hepsinden iyi.eger kahveni taze ögütmeden içeçeksen, kahvenin markasından aromasından ziyade tazelik için paketin gramajı daha önemli.

afedersin ama bana göre jacops saman çer çöp. gerçekten kötü tadı. sen onu severek içiyorsan tchibo'ya bayılırsın. hem de daha ucuz.

kahve değirmeni alıp kahveni de bol alabilirsin.

dışarıda kahve içen biriysen starbucks baya ucuza geliyor :D

Starbucks'tan alıyorum ben

Jacops gibi pakette satılan kahveler çok dandik oluyor. Tchibo da keza çok iyi değil, bir kere kahve çekirdeklerini açıkta tutmaları falso. Alabilecek durumun varsa baristasepeti çok iyidir. Kahveleri hep taze ve kaliteli oluyor. Onun dışında yine en iyisi starbucks.

absinth

(şaka)

bira iste. ilk kezse hem bayagi etkiler.

@sihirus
adama kastın mı var absinth ne yahu.

votka + meyve suyu

Cin + Tonik

ayran, nickle de uyumlu :)

Cin tonik veya bira. Sakın karıştırma, tek bir içki çeşidinden iç gece boyu.

ilk kez ise 33 lük bira ile çok güzel keyif yaparsın.alıştıra alıştıra iç.bu ilk zamanlardaki keyfi bir daha hiç bulamıcaksın.hep o ilk tadı arıcaksın.

Çok da abartma. Durmayı bil. Yoksa eğlenmez rezil olursun.

sarap icebilirsin 1-2 sise. birayi gorece hizli icmezsen pek etkilemez.

sarap secmeyi/icmeyi bilmiyorsan, tatli bir sey icmek istiyorsan sirince'den gelen meyve saraplari var bazi tekellerde ya da marketlerde. yakinlarda bulabiliyorsan onlar isini gorur. hangi marka oldugunu kafana takma, begendigin meyveyi al ic.

uzum sarabi alacaksan fiyat/deger konusunda bilgili olman gerek. o yuzden tavsiye etmiyorum.

ilk kez alkol alacaksan yayginligindan dolayi birayi tavsiye ederim. kafana gore/butcene gore al. efes alacaksan unfiltered ya da dark alabilirsin. (biranin etkisini 3-4 siseden sonra gorebilirsin)

sarap icerken siseyi actiktan sonra bitirmelisin. eger tek basina iciyorsan ikinci siseyi acarsan yuksek ihtimalle ilk kadehi doldurduktan sonra bikacaksin. yine biranin guzel tarafi acmadigin siseyi dolapta saklarsin.

sonucta icme hizina gore etkilenirsin. ona gore ic.

dertliysen, canin sikiliyorsa icme.
deneyim olsun diyorsan ya da kendince kutlama yapiyorsan ic.
sorumsuzca icme.

sakın vodkaya falan girme. şarap ürkütebilir mideni. bira ile başla bence, klasiktir.

yavaş yavaş içilen ve yanında çerez merez yenen bir 50'lik bira senin ilacın.

depresyon?

Güneş batınca mutsuz oluyorum ben

tam tersine, bayılıyorum o saatlere. özellikle hafta sonu.

çoğu zaman geceyi bana ait görüyorum. herkes uyurken yaşamak, düşüncelere dalmak, yazmak kendimi özel hissettiriyor. o yüzden güneş doğunca "sıradan bir insana dönüşmek" mutsuz edebiliyor beni.

"ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
ıslak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları."

sabahlayınca mutsuz oluyorum zira artık pilim bitmiş oluyor. lan diyorum günü mahvettik. halbuki şimdi kalkmış olsam ne güzel olurdu. güneşle alakaası yok yani. dünyanın en boktan şeyi gece yaşamak. bizim kuşağın belası resmen.

Eh, biraz

Var. Sabahlamak zorunda kaldığım zamanlardan kalma bir mutsuzluk duygusu.

güneş pozitif bir olay, keşke hep güneşli olsa, gece hiç yaşanmasa :)

aynen.gece iyidir.uykudur.derdi sıkıntıyı örter.gündüz maskeni takıp normal biri gibi diğer insanlar içinde kaybolman gereken bi zaman dilimi.

evet oluyorum.

güneşin doğması demek sabah işe gitmek demek, sorumluluklar demek, sorunların kaldığı yerden devam etmesi demek, gecenin bitmesi demek, dışarısı demek, insanlar demek, gerçekler demek. böyle gider bu.

ufo alırsın?

paran olmadığı için yaşıyorsan zor. elbet yaşanır, sokakta yaşayanlar var ama ev ortamından o ortama geçmek zor. ama paran varsa keyfine göre düzenleyerek yaşanır.

nereye sıçacaksın?
yaşanmaz.

Evin tuvaletini ve banyosunu kullanacagim ya.

Ve mutfagini. Sadece garaj benim odammis gibi olacak.

projeler için hep hayalimdir ha! yaşanır tabi...

Yaşanır abi. Bi tane ufo iki tane battaniye bitti gitti.

yaşanır. güzel de kız gelir oraya.

yan komşunun kızı scarlett johanssonla geceleri garajdan çıkıp ağaç evinizde kahve içersiniz, sincaplar cevizlerinizi çalar bufalo avlayıp jawsa selam söylersiniz lebron james smaçını bastığında..

yaşanır, götünün donma ihtimali büyük amma velakin birde 40/50 liraya çadır alırsın 100 liraya birde tulum hiç bişi olmaz uyurkene.

hangi il?

bence yaşanmaz. garaj kapısının kenarindan köşesinden soğuk hava eser içeri. devamlı ufo yakamazsin ısınma maliyeti fazla olur ve ufonun ısıttığı yer sıcak geri kalan yer soğuk olur, aptal olur vücudun çabuk kaparsin şifayı.

Amerika'da garajın bir kısmını duvarla örüp oda yapanları görmüştüm. Ama orada genellikle mont ve battaniye ile oturuyordu odanın sahibi ve arkadaşları.

Yasanir bence.

Amerika'da garaji olan evde yasiyorum. 2-3 tane isitici acik ama yine de cok soguk. o kadar tv falan koydum ne hayallerim vardi ama cok soguk aga. olmuyor.

ılıman bi yerde yaşamıyorsan donarsın bence.

@Somali carsi alayina karsi
Avustralya kanka aslinda. Melbourne.

Peki bungalow alip garajin icine yerlestirsem?

@baldur2

avusturalya ise yaşanır hacı ya.sıcak değil mi orası
oluum ne kadar bohem hayatın var.mont tulum falan alayım geleyim yanına :)

İçeriye sağdan soldan soğuk giriyorsa eğer bırak ufo almayı, sözüm meclisten dışarı, ufoyu götüne bile soksan donarsın. İçeri soğuk girmeyecek. Yani bu kalorifer yanarken pencere açık bir şekilde odada oturmaya benziyor. O şartlarda ev ne kadar ısınır sen ne kadar soğuktan korunursan, garajda yaşarken soğuktan korunman da o kadar olur. Yazın rahat edersin diyecem ama o zaman da nem falan rahatsız eder.

@Somali carsi kanka melbourne sicak degil ya. Avustralyanin en guneyinde.
Aynen kanka gel harbiden bu sene bohem yasiyorum biraz;)

@Dusunuyorum oyleyse vurun. Ya sen gereksiz bi insansin ya.

Aynı durum bende de var. Ben bi ara araştırmıştım dolaşım bozukluğundan olurmuş diye aklımda kalmış tamda emin değilim ama

kan tahilili yaptır.trombosit baktır.

çık yürü, üşü biraz, sonra üşümüşken yatağa gir, sıcacık olsun yatak ama ısıt bir şekilde. deformation gradientinin determinantı 1den büyük olacak o zaman, daralma maralma kalmaz.

Yat uyu

içme, uyu

yat uyu, uyuyunca geçiyor biraz.

vur kafayı uyu. yarın ola hayrola.

spor yap?

postimg.org bugün çok daralmistim. son iki-üç saattir böyleyim. iyi geldi.

uyursan iyi gelir

Uyu, uyumadan once ruyanda gormek istedigin seyi dusun.

yat

sen yine farkındasın iyi bak, seçeneklerin de var ne güzel!
nikotinle vedalaşalı 72 saat oldu, daraldım mı açıldım mı anlayamıyorum, bir garibim, yatsam tüm vücut erekte uyunmuyor, içeyim desem eksik kalacak... dünyanın b.ktan anları peyderpey uğruyor hepimizin üzerine azizim, iyi anlaşmaya bakmak lazım sıyırmamak için.

Yat uyu saat kac olmus zaten

yürü bence. canın sıkkınsa içersen daha kötü yaparsın kendini, olmayan sıkıntılar çıkartırsın kendine :)

çık yürü

çık bir dolaş . temiz hava iyi gelir. izmirdeysen söyle beraber gezek amk. bende patladım .

Istanbul, caddebostan..

bisiklet bulup sahilde sür, parkta sür, her türlü her yerde sür:)
bir de o taraflarda yaşayan bir arkadaştan duymuştum pisikletçiler toplanıyormuş falan
bunlara katılabilirsin, universite kulüp tarzı

Bisikletim var, duzenli olarak suruyorum, ancak su andaki gerginligime care degil, yine de tesekkurler.

uzakmış reis bana.

o zaman oscar adayı veya altın küre alan filmleri izle

kitap oku.kahve iç.yalnızlıktan darlanmış karakterleri konu edinen kitapları oku.

Afyon'da ki en iyi otel şu an için Güral, zaten Güral sektörün köklü isimlerinden. Korel yerel bir değer kalitesine bir şey diyemem ama Güral kadar profesyonel bir hizmet bekleme. Diğer otel tercihi olarak da Anemon düşünülebilir. tripadvisor yada booking te hangisi daha önplana çıktıysa f/p olarak değerlendirip son kararını ver bence.
Not: Turizmciyim ve Afyonsporluyum.

Korel iyidir, lukstur. Gidip te memnun olmayan yoktur. Unlulerin ugrak yeridir. Kafanizda en ufak soru isareti olusmadan tercih edebilirsiniz. Gurali pek bilmiyorum ama iyi anlatirlar. Hemen yaninda anemon var, orasi da iyidir. Ha bir de ikbal var, duymussundur zaten. Hepsi de iyidir, isim yapmislardir. Sec begen al.

ikbal in spor salonunu üye olup aylık ücretle kullanabiliomuyuz?bilen var mı squash da oynanıomuş orda

sözlükte Korel hakkında yazdığına göre odalara termal su verilmiyormuş, Güral'da deluxe odalarda bu imkan sunulmakta, bence önemli bir ayrıntı. Şimdi ise merak ettiğim nokta daha önce internet üzerinden böyle bir rezervasyon yapmamış birisi olarak tripadvisor da sunulan üç ayrı firma aracılığıyla rezervasyonda farklı farklı fiyatların bulunması, mantık bir yandan en ucuz olan tatil.com aracılığıyla yapmamı söylerken diğer yandan oda konumu gibi önemli noktaları rezervasyon kapsamına sokan booking.com aracılığıyla yapmamı söylüyor, biraz daha incelemem gerekecek anlaşılan bu olayı.

Güral da iyi Korel de. Güral daha yeni, Korel'in yemekleri daha güzeldi.
İkisi de güzel, hangisinin fiyatı uygunsa cevabım o.

günde kaç tane hastaya bakıyor bir tahmin edin ve dünyanın sizin etrafınızda dönmediğine kabullendirin bi önce kendinizi :)) düzenli olarak giderseniz bi nebze sizin hakkınızda bilgi sahibi olabilirler ben de her ay düzenli gittiğim bi doktorum var az çok konuya hakim oldu artık bazen baştan sarıyorum ama idare ediyoruz.

kendimi elbette dünyanın merkezinde görmüyorum. fazlaca kişiden hiç ilgili olmadıklarına dair yorum aldım, bilmediğim için soruyorum. :)
ama çok hastaya bakıyor olması hala hastasına yeterince ilgi göstermemesini doğrulamaz. en azından bizim gibi ülkelerin sosyal devlet anlayışında hak istendiği zaman alınıyor. hasta hakkını istemezse, yani ilgsizliği protesto etmezse hakkını ve gereken ilgiyi de alamaz.

özelde de ilgilendiklerini sanmıyorum.
ceplerini doldurmakla ilgilenirler genelde.

Şöyle bi durum var, doktorun kendi ilgilenmek de istemiyor olabilir yoğunluktan dolayı, bunun dışında sistem de izin vermiyor zaten ilgilenmesine. 7 dakika mı ne komik bi hastaya ayırması gereken süre var sistemler o şekilde randevu atıyor. 7 dakika içerisinde ise psikyatrik muayene zor bir durum o yüzden kafalarındaki şablona göre ilaç yazıp gönderiyolar genelde

bir de anladığım kadarıyla psikiyatristlerin pek "ilgilenme" durumu yok.
psikoterapi yada psikanaliz yapmıyor ki bu adamlar.
"hastalığına" kendilerince bir teşhis koyup, ilac yazıyorlar.
sonra seni üstünkörü dinleyip dozaj ayarlıyorlar.

devlet veya üniversite hastanelerindeki bu problem doktorlardan ziyade sistem kaynaklı. çoğu yerde 7 dakika veya 10 dakika gibi sürelerde hasta bakmaları buyuruluyor psikiyatrinin (diğer bölümlerde bu süre daha kısa. hatta izmir tepecik eah'de 3-4 dakikalık kadın doğum muayeneleri var, şaka gibi) . başvuracağınız doktor ne kadar ilgili olursa olsun bu sınırlamanın dışına çıkamıyor yoğunluktan dolayı.

Kendi kliniği olan doktorlar bu konuda en iyisi.

gittiğim 1-2 devlet hastanesinde adam beni dinlemeden 2 ilaç yazdı.kullanmaya başladım ama faydasını göremedim.

sonra özel bir psikaytra gittim.o ise bu ilaçların yaşıma uygun olmadığını günlük hayatımı aksatacak kadar ağır olduğunu söyledi.

velhasıl kelam paran varsa özele git derim.ha bana kalsa hiç gitme.gel ben de dinlerim seni ücretsiz hem de :)

@çaykovski

5 dk'da bi hasta bakacaksın diyen başhekim/kamu hastaneler birliği ve sağlık bakanı varken "hakkını istediğin zaman" alacağını sanıyorsan yanılıyorsun çünkü yanlış kişiye celallenirsin, sinirlendiğinle de kalırsın

@la noix allah allah ben doktora celallenmekten bahsetmiyorum ki? böyle bir durum varsa bundan yakınmak haksızlık değildir ve doktorun çok hastası olması da bunun bahanesi olamaz diyorum. sorun sürelerde ise de, doktorda ise de iş yetkili merciide çözülür yani. söylemeğim ima ya da iddia etmediğim şeyler eleştiriliyor anlayamadım yani.

ilgi için iki önemli noktaya dikkat etmek lazım.biri özel muayenehaneye gitmek diğeri piskiyatris yerine piskolog tercihi.

cerrahpaşa'da 15 dakika filan dinliyorlar. ben memnun kaldım. bakırköyden erenköyden daha iyi bence bir milyon tane hasta beklemiyor kapıda.

Caykovskicim, izmir'de çocuk ortopedisti bir doktor mhrs'yi takmadigi için soruşturma geçirdi. Adam dedi süre çok kısa oluyor, ilgilenemiyorum, randevuları kendim vereceğim. Bayağı uğraşmış sağlık bakanlığı bu adamla. En son doktor belalı bir tip deyip bırakmışlardı. Sonra ne oldu bilmiyorum. Çözülsün isteyen yok ki, bir günde yarım yamalak da olsa daha çok hasta görülsün isteniyor. Yoksa tavsiye edilen hasta başı süre 30 dk. Bize ogretilenle yapılan çok farklı.

Soruya cevap: İlgilenen doktor vardır bir yerlerde ama olsa olsa 10 dakika ayırır. Üniversite hastaneerindeki doçent ve profesorlere muayene ücretinin bilmem kaç katı kadar para verince hastane bünyesinde muayene olabiliyorsunuz. Dışarıdan yine daha düşük oluyor ucreti. Belki onlar daha çok ayiriyordur.

aslında bi' fark yok ama. bakış açısı olarak ilkinde karşılıklı olarak aşağılamadan eğlenmeyi kast etmiş olabilir. 2. ise direkt olarak aşağılamak gibi düşünmüş olabilir.

bence alay etmek içinde kötü niyet barındırıyor, tepeden bakmak, hor görmek gibi...

dalga gecmede samimiyet var, genelde tanidigin biri dalga gecer. (takilmak da denebilir)

alay etmede asagilama var, tanimadigin biri de alay edebilir.

(kendi gorusum, bilimsel falan degil)

dalga geçme her türlü olabiliyor. karşındakini kırmadan da dalganı geçebiliyorsun. ama alay etme de kasıt var karşındakini kırma var...

aynı lafı arkadaşın olarak gördüğün biri söyleyince dalga geçmiş olur..aynı lafı tanımadığın yada arkadaşın olmayan biri söylerse alay etmiş olur.

havlu/çorap falan yapılan benim bildiğim bambu var. p ile başlayan bilemedim, ama bambu malzemeli havlu ve çorap olduğuna eminim.

bambu o. pamuktan daha fazla su tutma kapasitesi olduğu için tercih ediliyor son zamanlarda. p ile başlayan başka bir ağaç/hammadde değil yani.

bambu tamam.
b ile başlıyormuş:S

balsa da olabilir belki.

papirüs

p ile baslayan paulownia var. hızlı buyuyen bir agac. ama corap falan yapilir mi bilmem

palmiye :P

pırasa :)

bambu olm bambuuuu

Bankayi hic karistirmayin bence. Noterde alin parayi, elden.

evet bankayla olmaz, iki taraf birlikte notere gider imzalar atılır. sonra noter "para alışverişini yapın" der, para sayıldıktan sonra tekrar bir imza atarsınız ve iş hallolur. yani birkaç sene önce aynen bu şekilde yapmıştık biz.

sen arabayı satıyorsan noterde telefondan havale etsin hesabında gör imzayı at.

cuma günü satma.

kesinlikle bankayla yap. para senin hesabına geçtikten sonra senin onayın olmadan hiçbir şekilde parayı geri alamazlar. parayı hesabına aktarmalarını söyle. sonra internet bankacılığından ya da atm den paranın gelip gelmediğini kontrol et. satış için notere gidin. işlemleri bitirin. parayı elden alırsan araya sahte paralar koyabilirler, çıkışta seni soyabilirler vs ama banka üzerinden hiçbir risk yok. ben çok araba alıp sattım.

hesaba para yattıktan sonra yapabiliyorsan parayı başka bankaya transfer et veya sanal kartına aktar.

Bankadan al kardeşim sahte para iteliyorlar elden Alınca.

para sahte çıkıcak diye mi korkuyorsun anlamadım.öyle bir korkun yoksa noterde elden teslim al.döviz verecekse sana.genede bankaya yatırt.o zaman sahte olabilir belki

blokeli çek olayı yok mu memlekette? Arabayı al, çeki ver.

çarşıdan kasıt kızılaysa, o saatte ankaray vardır muhtemelen. aşti civarında ekonomik bir otel bilmiyorum. aklıma en yakın başkent öğretmenevi ve beşevlerdeki uygulama oteli geliyor ama bunlara gideceğinize doğrudan kızılaya gitmek daha akıllıca olabilir.

mesaj attım.

aynı evdeki biri değil

markete yolla. biri geliyo de dolmuşa karşılamaya yolla. kahvaltıya götür.

biri geliyo da olmaz

Ortamı bilmeden öneride bulunmak zor. Kapının önüne çıkmak derken çıkıp girecek mi, dışarıda kalacak mı, gezsin filan mı istiyorsun?

Daire kapısı mı, sokak kapısından mı çıkacak...

vakit yok

başka bir arkadaşa arattırın evin önüne insene bir şey vereceğim diye

çöpü attırın.

sigaram bitmiş bi sigara alsana, bira bitmiş bira alsana, birer bire alda içek, bi cips mips bişi olsa keşke yaa... la hacı sen gelsene bi iki dakka konuşcaz... dışardan ses mi geliyo? bi baksana la aşşada bişi oldu sanki?

sanırsam arkadaş hatunla iki dakka başbaşa kalmak istiyor

git bi bak ben dışardamıyım de :)

pahalı

pahalı hakaten. Bütçenizi bilmiyorum ama ben orta kalite bir öğütücü bir de filtre kahve makinesi alırdım, üçte bir fiyatından az olurdu ki öyle yaptım.

o fiyatata daha özellikli makineler var, sadece filtre kahve için gereksiz pahalı. (git: urun.gittigidiyor.com şöyle bir makine alarak istediğin kahveyi yapabilirsin bence.

efsane pahali. Breville zaten genel olarak pahalidir da cidden sacma bir rakam. Bu fiyata endustriyel makina filan alinir.

hatta ahanda: www.amazon.ca

senin seçtiğin çok pahalı.ben şunu aldım çok da memnunum.bardakları buharda bile ısıtıo bu kadar ucuz bişiy.sertlik ayarı da var.urun.gittigidiyor.com

delonghi'nin makinaları gayet iyi. 100 120 lira civarında oluyor.

espresso için makinanın kalitesi etkili, basınçla alakalı olarak. ben asla bu parayı vermezdim.

benim de 3 aylık bir sürecim olmuştu askerliği yapmadığım için. daha sonrasında beklentiyi düşürerek buldum bir iş.

sana önerim bağlı bulunduğun odadan iş ara, çevrene sor ve en önemlisi de sıkıntı yapma kendine. özellikle görüşmelerde stres yaparsan olacağı varsa da olmaz.

Güzelim ülkemizde adam akıllı Mekatronik mühendisi odası yok. Yani sözde var ama faaliyet sıfır. Çevreye sordum kendim çabalıyorum. Görüşmelerde 0 stres ama sonuç ta kocaman bir 0

İs aramayi kendine sikinti olarak görme.
Hayatini düzene koymani sağlayacak güzel bir is ariyorsun, bunu pozitif bir bakis acisiyla yap.

Seni bir yerlerde güzel bir isin beklediğine inan.
Zamani gelince olur.
Psikolojinin yüksekte tut.

Herkes issiz, ülkede kriz var, ekonomi kotu gibi realitelere takilma.
Çok güzel isleri olan ve isini seven insanlar da var.
Senin de karsina boyle bir şey cikacagina inan.

Pozitif olmaya çalışıyorum ancak olmuyor be hocam.Yani ne kadar eminim sonunda iyi bir işe gireceğimi düşünsem de elde var 0 haldeyim. Nasip

ilgilendiğin firmaların mail adreslerine cv gönder, olmadı ara sor, böyle işle ilgilendiğin görülürse adamın almayacağı varsa bile alabilir

bir çok online kariyer sitesi var, ama buralarda genelde cv toplamak için iş ilanı veriyorlar..

daha çok senin çabana kalıyor, biraz girişken ve proaktif olmanı tavsiye ederim
kolay gelsin

çoğu yeri aradım adamların cevabı şu an ilan hala yayında falan da filan da ama yine de hala bakıyor arıyorum artık nereden bir cevap gelir göreceğiz

üniversitelerde kariyer günlerine gelen firmalar oluyor, bu etkinlik çoğu zaman üniversitelerin ilgili bölümlerinde(web sitelerinde) afiş olarak paylaşılır, buradaki firmaları taciz edebilirsin :)
ayrıca artık birçok firma ve danışman ik firmaları linkedin üzerinden beleşe ilan yayınlıyor ve bağlantılarınız da güçlüyse size ulaşıp mesaj göndererek işle ilgilenir misin gibisinden soruyor, linkedin önemli. tanımasan bile başlangıçta çok sapıtmadan bağlantıları güçlü olan birkaç kişiyi ekle bence.

üni ye gitme durumum yok :-) dediğini dikkate alırım linkedin de aktif olayım bir

daha yeni aramaya başlamışsınız. kurumsal şirketler şuan yılsonu işlemleriyle boğuluyorlar, yılbaşı arefesinde zaten iş bulmanız şans olurdu. şu süre zarfında iş bulamamnızın gayet makul olduğunu düşünüyorum. mart'a kadar bu şekilde devam edecektir. tavsiyem şu boşluğun tadını çıkartmanız yönünde.

bizim firma mühendis arıyor. pm atsana..

yer: manisa

Sabırlı ol. Çat diye bulacaksın bir gün işi. Görüşmelerde becerilerini satmayı öğren biraz.

Dostlar en az 15 tane görüşmeye gittim yani dediğim gibi olumsuz dönen bekleyen var ama o bekletenler de çok oldu süre. Olumsuz dönenlerden neden olumsuz döndüklerine dair bilgi almak istedim vermediler. Sonuçta bende ki eksiklik ne öğrenmek ve elimden geldiğince düzeltmek isterim.

kardeşim öncelikle allah kolaylık versin.hangi şehirdesin bilmiyorum.ama yaşadığın şehirde yeterince iş aradığını düşünüosan.üç büyük şehirden herhangi birine git birde orda iş ara.ucuz otellerde kal idare et.sonra gene olmazsa başka bir şehirde daha ara.

bekletenleri de ara sor, hayırdır canım niye dönmediniz diye
bu iş biraz ilgi ister :)

Somali çarşı hocam sanayi şehri olan kocaeli de kalıyorum:-) her gün tüm güncel ilanlar bakıyorum nasip olmayınca olmuyor sanırım.
Mehmet hocam arıyorum ama tipik laf hala değerlendirme aşamasında lafları

ileri düzeyde sporcu yada fizyoterapist değilim o yüzden ilaçsız şöyle geçer böyle geçer diyemem ama mutlaka spordan sonra en az 5 dakika esneme (stretching) hareketleri yaparsan ağrılarının azaldığını hatta olmayacağını göreceksin.

Gece yatarken belini atkı gibi bir şeyle sar. İlaç kullanman işi kolaylaştırır.

sıcak su torbası koy

Birayı seçerim tabi ki.

Bira iç

lan bu kadar zor sorular sormayın ya

kahveden vazgeçemezdim. biraya aşık olmama rağmen.

hayatımda toplam bir kaç kez kahve içmişimdir. o yüzden bira <3

Bu saatte kahve mi içilir? Uyutmaz sonra. Bira tabii ki.

İmza: bir iki saat içinde yatacak olan birisi.

Birayı secerim.
Zaten bu saatte de kahve içilmez,içilir ama uyku falan kaçar oysa uyumak ne güzeldir.

bira diyorum.

www.youtube.com

Bira, tartışılmaz.

rakı.

daha 5 başlık aşağıda bu saatte kahve içicek bi yer soruyordum ama, gerçekten zor hatta imkansız seçmek

bira

kardeşim niye böyle, gereksiz ürkütücü sorular soruyonuz yav.

ne yardan ne serden geçelim mis gibi yaşayalım işte. :)

beni şu an kahve daha çok cezbederdi, kahve içesi günümdeyim.

kahve. kahve içmediğim gün başıma ağrılar giriyor.

bu soruyu kendi kendime çay mı kahve mi? şeklinde sormuşluğum vardır, bira seçeneğini hiç düşünmemiştim doğrusu. Kahve olurdu tercihim nihayetinde, alkol istersem alkollü kahve seçeneklerini değerlendirirdim bu durumda.

Bira.
Kahve pek sevmem. Kahve diye içtiğim şeyler genelde sütlü, kremalı, yoğun kahve tadı olmayan şeyler.

yardan vazgeçilir kahveden geçilmez. :))

bi kahve koymadan cevap veremiyorum soruna.