hacı sabahları bakıyorum fazla sık geçmiyor arabalar bi 10 dakika var sanırsam.
sen metrobüse bin hem daha hızlı hem kliması falan var.

az kalkıyor ama o kadar doluyo ki şaşarsın yani, mköy hattında ben böyle doluluk görmedim

az kalkıyor ama önceden 1.30 saatte gittiğim mesafeyi 40 dakikada gitmeye başladım, dolduğu doğru ama ilk duraklardan biniyorsanız rahatça yer bulunuyor.

bekodaki duraktan bineceğim sanırım 2.durak oldu orası. deneyip görelim bakalım

evet tabi hızlı olduğu çok doğru, ben de ikinci duraktan biniyorum, güzel bi yere atın kendinizi hemen :)

bir diğer konu da , dönüş yönünde avcılarda 34 kodlu metrobüsler durağın dışında indiriyor sizi, eğer 34C'ye geçicekseniz, önceden inip aktarmayı önceki duraklarda yapın, yoksa avcılarda tekrar akbil basmak durumunda kalırsınız. bana dün oldu, kızdım turnikeden atladım gayet.

götleri rahat etsin diye dünyanın kanını emen bi devlet olduğu için başlarında, refah düzeyi yüksek. fakat mutlu olduklarını nereden çıkardın?

mutlu felan değiller geçinmek için 2 işte felan çalışıyolar orda hardkor kapitalizm var kolay değil öyle yaşamak

eğitim sistemi berbat. İnsanları dünyadan bi haber, çok şey bilmeye gerek duymuyorlar. Bu yüzden gerçekten mutlular.

genel bir cevap vereyim, rahatlık.

tabi devlete borcu olup intihar edenide, komşusunun 5 yaşındaki çocuğunu benzin döküp yakanıda var ama, ta eğitimden başlayan muhteşem bir sistemleri var , öküz değilsen hayallerine ulaşabiliyorsun, mutlulukları tamamen hayatlarında akdeniz insanlarının %10u kadar sıkıntı çekmemeleri.

daha çok rahatlar.
hani hem imkanlar daha fazla olduğu için,
hem de dünyanın geri kalanına göre daha aptal oldukları için.
öte yandan yaşı gelen sevişiyor. cinselliklerini rahat yaşıyorlar. seksle uyutulan mala bağlayan büyük bir çoğunluk var. işin özünde seks fakir eğlencesi. zengini fakiri çoğunluğu sevişiyor bu memlekette.
öyle böyle, -sözüm ona- özgürlük ülkesi falan filan. karma toplum. önüne gelen kafasına göre takılıyor. eroinmansan mal bulman kolay, seri katilsen adam öldürmen kolay, fahişeysen fahişelik yapman kolay... falan filan. özünde mutlu değil, biraz daha aptallar hacı. genelleme yapmak ne derece doğru ayrı tabii. siktir et la amerikayı hacı.

orda kızlar teklif ediyımuş ondan

yok öyle bir şey.
onlarda da her halk gibi sınıflar mevcut senden beteri de var senden iyisi de.
iskandinav ülkeleri bile depresyon intihar istatistiklerinde başı çekerken gelişmişliğin mutlulukla kıyaslanması abes. bana sorsan en mutlu insan akdeniz insanı, kıyı boyunca gezin bakalım o kadar yokluğa rağmen asık suratlı kaç kişi göreceksiniz.

olm orda fakirler starbucksta takılıyo lan.

cehalet mutluluktur. aslinda mutlu olmadiklarinin bile farkinda degiller o derece...

(bkz: the illusion of safety)

amerika'nın geneli mutlu değil. ama mutlusu da mutlu yani. tabii doyumsuzluk olayı da baş gösteriyor, insanlar bir türlü mutlu olamıyor. şehir yaşantısı da zor gelmeye başlayabiliyor insana. mutluluğun sana göre kavramı değişir yani ama fırsatı da iyi değerlendirmek lazım. amerika'da mutlu olma fırsatı türkiye'ye göre daha fazla.

Benim de gördüğüm çok rahat oldukları; hayatları sadece yemekten (fast food), eğlenmekten ve seksten ibaret. Çok fazla para harcıyorlar. Konuştuğum kişiler çok fazla kredi borcunun olduğunu ama genellikle devletin bu borçları kapattığını söylemişti, sanırım bu karma toplumu bir arada tutmak için yapılan bir uygulama, tam da bilemiyorum. Arabaları var, evleri var ve her şeyi rahatça yapabiliyorlar ama bence boşlar ve gerçekten düşünmüyorlar. Buna mutluluk denir mi bilmiyorum ama rahat olmak mutluluksa evet, mutlular diyelim.

bebeğim ben senin ne sorduğunu anladım.
sen amerikan orta sınıfı niye mutlu diyorsun (çok da haklısın, yerine göre değişse de genel olarak daha barışık yaşamlar sürdürdükleri doğru) gelelim nedenlerine:(ben west coasttan örnekler vericem yerine göre değişir)
Sağlam bir sistemleri var, hayır ekonomik olarak demiyorum, ama civil rights olayında Türkiye'ye göre daha ileriler. Bireysel hak arama durumu daha yaygın ve başarıyla sonuçlandığından ne devlet ne de özel kuruluşlar parası olan ve sistemi sürdüren orta sınıfın üstüne gitmeye cesaret edemiyorlar.
bizim orta sınıfımıza göre onların orta sınıfı daha varlıklı. ekonomik olarak daha iyi durumdalar.
Yine bu orta sınıfın cocukları sürekli olarak kendilerini geliştirmeleri öğütlenerek büyütülüyorlar, takım oyunları, sanatsal aktiviteler, ve kendini kanıtlama fırsatları hep orda.
Fırsat demişken, bir çok şehirin orta-iyi semtleri çok güzel, kütüphaneleri,parkları, bisiklet yolları, bedava workshopları var. Küçümseyebilirsiniz ama türkiyeye dönünce çektiğim Kütüphane özleminin eşi benzerini görmedim.
Sosyal ve rahat insanlar olmayı öğrenerek yetişiyorlar. Bizde norm olan bir çok önyargı en azından democratic statelerde mevcut değil (portlandın gay valisi gibi)

cahiller hatta kara cahiller,
dünyayı bir kenara bırak kendi ülkeleri hakkında bile çok az şey biliyorlar,
maykıl murun dayının belgesellerini bi izlesen ya hacı,
adamların kafa küçük dünya küçük, seks para koko sonra devam işte.
az bilen insanın kafası daha rahat olur.

saddam'ı el kaideli terörist sanıyorlar. düşün nasıl bi dünyada yaşıyorlar.

apolitik olabilirler. ama bu cahil oldukları anlamına gelmez. ben kime rastladıysam yaşadığım kasabada, müzikle ilgileniyor. yaşlılar klasik müzik dinlemeye gidiyor haftada en az bir gün. sinema konusunda bilgililer. üstelik politika ve tarihle de ilgili birçoğu ve haberleri takip ediyorlar. bizim gibi yalnızca futbolla değil, hem beyzbol, hem amerikan futbolu, hem at yarışları, hem bisiklet yarışları, hem basketbol...

hatta şöyle ilginç bir hikaye anlatayım: bizim eşref armağan diye bir ressamımız var. doğuştan kör. tanıyor musunuz? muhtemelen hayır.
çalıştığım yerde bir çocuk, bir türk ressam var böyle böyle diye yanıma geldi bir gün.
cehalet mi? kim cahil sizce?

planlılar sistem oturmuş burda her yıl öss deşio orda 50 yıldır aynı ne yaparsan ne olacağın bellii burda malın birine denk gel okuda not vermez kimse sınıf nie başarısız demez tembeller der orda işten siktir eder

elbette orta çağ zihniyeti.

naionlife.files.wordpress.com

edit: hobaa erken davranmışım tamamını okumadan. bunda direk vücuda söz konusu.

orta çağ zihniyetinin yanında sadizm de var. iğrenç.

cehalet dizboyu,
bu neyin kafasıdır belli değil.

Aslında gün yüzüne henüz geçmemiş daha kim bilir neler var.
İnsanlar gerçekten çok korkutucu.

o nasıl iş

haketmiştir

çelik kapı taktırsaymış

hepsinde fiyat standart diye biliyorum.

standart her noter.

hepsi aynı hacı fiyat tarifeleri var.
en fazla 15 tl verirsin herhalde.

tek sayfa 23 tl

bıçağı yanlamasına bastır. çelik iyi gelir. yanıyla bastırırken tersiyle de derinin üstünden geç. iğneyi çıkarabilirsin o şekilde. içerdeyse tabi.

kendini yakmadan ısırılan yeri çakmakla ısıt.

sirke

yoğurt, sirke ve sarımsak sürmenin iyi geldiğini duydum.

--ilkel çözüm--


üstüne işe , sidikteki amonyak iyi gelicektir.

--ilkel çözüm--

yoğurt sür bekle biraz hacı.

sirkeli pamuğu bastır

amonyak

ilkeli üzerine işemek

evet

eczane arı sokması için çok guzel merhemler veriyor hem rahatlatıyorda.. içinde rahat oluyor

bir ilkel çözüm daha..."çamur sür"...ahad müzöç lekli rib

yorgun değilsem koşuya çıkıyorum, halsizsem veya moralim bozuksa sahile inip bir bira çakıyorum sonra da gelip yatıyorum :)

yemek yerken film izlerim,
sonra aile muhabbetleri,
bazen işten direkt bahçeye gidiyorum çapa, bira mangal falan geçiyor zaman.

işim gücüm yok, tatilde evime geldim yapacak bişeyde yok, tavla oynayıp duruyorum elimde tavla mahallede geziniyorum boş birini bulup acele oynamaya başlatıyorum.

dizi izliyorumi kitap okuyorum, yüzüyorum, paten kayıyorum, sevişiyorum, yemek yapıyorum.

sakin bir kafede çay+simit+gazete keyfi yaparım misal.

bilgisayardaysa mp3 arşivim ile uğraşıyorum. etiket, kapak, klasör isimleri vs. baya zamanımı alıyor.

mal mal nette geziyorum.

mızıka çalmayı öğrenmeye çalışıyorum mesela. nette vakit öldürmek için ise 9gag biçilmiş kaftan.

balık tutmaya çıkıyorum, yürüyüş yapıyorum, dondurma yiyorum.

budur hacı :
www.imdb.com

Sevgilin saçmalamış. Mühendis işini her yerde yapar, millet gidip Kazakistan'da çalışıyor, o senin için anadolu'ya gelemiyorsa 2-3 yıllığına oturup bir düşünmen şart ben kiminle birlikteyim diye.

sevgilinin yerinde olsam çok net gitmezdim peşinden...
ne olacağı belli değil işin nerede başlayıp nerede biteceği belli değil.
kendi işini yapan mühendisim. çok net bu şekilde kim olursa olsun birinin peşine takılıp maceraya atılmam.

anadolu ve mühendis derken? Siirtteki bir şantiye için 6 ay elektrik mühendisi aradı bir arkadaşım anadoluda mühendis ihtiyacı yok mu sizce? Maden mühendislerinin filan zaten taşrada işi daha fazla. Alan yazsanız belki daha iyi olurdu.
Bence geri dönüp atanacağınız yerde iş bulmasını düşünmeyin iş bulunur olmadı evlenirsiniz bir süre birinizin olduğu şehirde ev tutarsınız asıl 1.5 yıl ingilteredeyken ayrılmayacağınıza güveniyor musunuz siz önce bi onu gözden geçirin

Puredark kız adamı nat geo için belgesel çekmeye çağırmıyor. Alt tarafı o şehirde iş bakıcak, bulursa gidecek.

Sen demişsin ki kim olursa olsun gitmem. Ama o kim yerine üzerinde Atatürk'ün resmi olan kağıtları koysalar gider misin?

bence bi' ingiltere'ye git, 1.5 yılda ayrılmazsanız sonrasını da çözersiniz.

25 yaşındasın, bu kadar istediğin bir alanda böyle bir fırsatı "anadoluda simit mi satıcam" diyen sevgilin için tepme.

eniştem vanlı, yıllarını niğde'de, aksaray'da geçirmiş bir makina mühendisi. şimdi marmara'da doğalgaz firması var kendisinin, ki yaşı daha 35 falan. simit satmıyor.

siirt'deki şantiyeye mühendis aranmış 6 ay .. pardon ama siirt'in sosyal imkanları ile batının en dandik sehrinin sosyal imkanları bir mi ? sevgilin haklı.. bende sevgilinin yerinde olsam gitmeni istemezdim..

alt tarafı o şehirde iş bakacak ne demek ?
büyükşehirde her türlü kariyer imkanı ve gelişim imkanları iş bağlantıları açıkken bana malatyadan nasıl arge mühendisliği yapılacağını mantıklı olarak açıkla beraber gidelim...

akademisyenlik, özelde hayat yok bari geceyim devlete yaparim ne olacak denecek bir iş degil. cok özel yetenek, bilgi, beceri, deha gerektirdigi icin degil, türkiye'deki ortalama akademisyenler belli, ama hem maddi hem manevi olarak cok sey götürür insan hayatindan. hele bir de bu işi anadolu'da yapacaksan, işin cok daha zorlasir. kendinin mutlu olmayacagin bir hayata, başka birisini de sürüklüyorsun. ne uğruna?

başka burslara bakın bence. kendinizi hakkaride bulabilirsiniz, akademisyen olmaya çalışırken. amerika için fullbright, avrupa için erasmus mundus, ab ile ilgili konular için jean monnet. opsiyon çok, hiçbirinin mecburi hizmeti de yok. hiç girmeyin o işe bence.

@bilan @niye ama kendisi endüstri mühendisi olduğu için şantiyede maden ocağında pek iş alanı yok. iş güvenliği belki, ama o da uzmanlık ister.
onun çalışacağı yerin fabrika olması lazım. az buçuk sanayisi olan bir il olması gerekir. öyle olursa gelmeyi kabul ediyor zaten. ama atıyorum yozgat olursa gelmez..
ben ona göre tercih yaparsam bu sefer de açıkta kalma riski var.

Sevgili mortac, kızın da kast ettiği şey, oraya yerleşmek kalmak değil 2-3 sene çalışmak. Para biriktirirler işte fena mı :)
Ben meslek icabı nat geo belgeseli çeksem zaten mutlu olacak insanım o başka ama ilişki için de -iş bulabildiğim sürece- giderim her yere bana koymaz.
Ama tanıdığım pek çok akademisyen var (evet akademik kökenliyim) karı-koca başka şehir/ülke/kıtalarda yaşayan. Bunu herkes yürütemez, herkesten de beklenemez tabi ki. Düşün belki yar doç olacaksın atıyorum yozgat üniversitesinde kadro çıkacak. Adam bu sefer de oraya gelemem ben diyecek. Haklı/haksız tartışması değil; bu esnekliği gösterebilir mi, uzun mesafe ilişkisini yürütebilir mi gibi sorulara cevap bulman lazım.

bir de gerçekten kariyerinize faydalı olacağını düşündüğünüz için mi master+mecburi hizmeti göze alıyorsunuz, yoksa sadece mevcut işinizden mi kurtulmak istiyorsunuz. kendinize dürüst olarak bu soruyu cevaplayın önce. hayatınızdan sıkıldığınız için bu yola girecekseniz, sevgilinizi kaybetmeye değer mi?

@puredark Kardeşim çantını hazırla Malatya'ya gidiyoruz. www.ekonomiseninle.com

@make a wish

Sen de olayı yarım yamalak anlatıyorsun. Biraz sanayisi gelişmiş bir yer olursa gelirim demiş. Adamı sıfır fabrika, 1 tane özel işletme olan bir şehre götüremezsin.

Bence sen böyle geleceğine amborga koyan programları bırak. Zaten akedemisyen olduktan sonra potansiyelin varsa gerekli burslar ayarlanır yurtdışına da gidersin. Ales, ÜDS çalışi ortalaman da varsa ylsy fila gereksiz.

hacı ben kendi keyfime göre yapardım.
eşim değil bir şey değil, o kadar takmazdım söylediklerini.
ben olsam giderdim.

özel sektöre tahammülüm kalmadi nedir ? sizin tahammülsüzlügünüz yüzünden belirsiz bi yola giriyosunuz partnerinizle beraber.sonra gelsin yapsincilar da destek veriyo.

en basta bu dediklerinizi ters sekilde yapin, istanbulda iyi bi okulda master yaparken ayni zamandada calisin, hem beraber olursunuz hemde inanilmaz firsatlarla karsilasabilirsiniz.

anadolu da ne yapicaksiniz orayi cözemiyorum.salliyorum aydinda ne yapicaksiniz? anca evden ise isten eve , sifir vizyon , sosyal yasam inanilmaz kisitli etc...

ayriliniz

Aşağı yukarı benzer bir sorun bende de var. Ancak ben akademisyenliği yıllardan beri istiyorum. Çocukken benim akranlarım pilot olmak isterdi, asker olmak isterdi; ben direkt olarak üniversitede hoca olacağım derdim. Bak lise falan değil. Direkt üniversite.
Ama YLSY biraz sancılı bir program. Kaldı ki karşı üniversiteden kabul alana kadar ''Oldu.'' dememelisiniz. Çünkü bir ton şeyi var, sözlükteki başlığına çoooook uzun bir entry döşemiştim, oradan da bakabilirsiniz.
Her neyse;
Aynı durum bende var ve ben ''Akademisyenlik''i seçeceğim. Kız arkadaşımı seviyor olmam bunu değiştirmiyor. Sonuçta benim hayalim.
Şu anda kadrolu devlet memuruyum, 2500 lira kadar da para kazanıyorum. Ancak para ile mutlu olunmuyor.
Çoluğuma çocuğuma katlar yatlar mı bırakacağım memurluk ile? Sürüye katılıp güdüleceğim bu ülkede.
Ya da nesillerin gelişiminde etkisi en çok olan eğitim kurumunda -üniversitede- öğretmen olacağım. Çocuklarıma para değil, para kazanmayı öğreteceğim ve belki de alanımla alakalı bir kitap yazıp ''mahsunkul hoca şöyle demiş bu konuda...'' gibi şeyler işiteceğim.
Benim kararım YLSY yönünde. Bu yıl olmazsa önümüzdeki yıl, kesin olarak bu işi yapacağım.

siyah.

siyah olan bence.

kara olanı hacı.

nerede, nasıl, neyle kullanacağına bağlı.

yazın bir şort, gömlek giyip takacaksan yeşil olan. yaz/kış sürekli günlük kullanacaksan siyah olan.

siyah

siyah

siyahin saat kismi, yesilin sapi :)

yeşil güzel bence. ama tabi siyah daha hoş...

siyah olan..

anason tek başına kafa yapmıyor ki panpa

alkol kafa yapıyo :D

günah veya haram değildir, dinimizce caizdir.

@seyduna6687, emin misin panpa ?

Bu sene hurma alacak param yok, orucu mesir macunuyla açmayı düşünüyorum.

Rakinin icinde su da var, o sebeple su orucu bile bozar...

@crown, o zaman oruçluyken su içmeyip, mesir macunu ile orucu açtıktan sonra su ile gargara yapsam gusül abdesti almam gerekir mi ?

öncelikle tuttuğun oruçların allah katında kabul olmasını dilerim kardeşim,
değil hacı eminim,
doğrusu haline üzüldüm hacı iftara davetlimsin.

adam trollüyor beyler. iyi avlanmalar.

hiç bir zararı olmaz, uzun sür kalması daha iyi diye biliyorum. ben gece sürüp sabah yıkıyordum, saçlarımı deli gibi uzatmıştı.

zararı olmaz alnına akmışsa biraz sivilce yapabilir.

vazgeç saça başa acayip şeyler sürmekten. işe yarasaydı herkes kullanırdı. kelleşme başladı mı yapabileceğin hiç bir şey yok.HİÇ BİR ŞEY. saçı sıfıra vurarak kelleşmeni gizleyerek uzatmaları oynayabilirsin hepsi bu, maalesef.

goo.gl

zararı olmaz,
ama sana şunu söyleyeyim senin gibi her yolu deneyen bir yakınım
sonunda gitti saç ektirdi şimdi çok memnun.
haberin olsun.

sen bu kadarına dua et. sevgilimin çalıştığı şantiyede etrafı temizleyen ve çay kahve işlerine bakan teyze ramazanda hastalık nedeniyle oruç tutmayanlara bile çay vermeyeceğini, bunun günah olduğunu ilan etti geçenlerde.

bence fişlenme değil de düşüncesizlik olabilir. ama tabi isim isim alması korkunç birşey.

yok yok, o saflık asistandan kaynaklı. yoksa birçok iş yerinde ortalama sayı alabilmek için genel bir çalışma yapılır. bizde de her sene oluyor. ancak isim alınmıyor. kızcağız belki kime sordum, kime sormadım diye not alabilmek için yapmıştır kendi içinde. çok merak ediyorsan sor bakalım neden isim alıyormuş.

111 yerine göster tepkini, ama gidip siz benim nasıl ismimi alırsınız diye değil. Laf eden birine, "sana ne lan, ben senin tuttuğun oruca karışıyor muyum?" dedin mi orada muhabbet kesilir.

Sadece genel olarak anlayışlı olmak gerek, kimsenin gözünün önünde birşey yiyip içmemek en güzeli, o zaman sıkıntı çıkabilir.

islam hoşgörü dinidir, benim günahım seni mi gerdi tümcelerini de kullanırsan sorun olmaz.


@kedili madam, çaycıya sorsaydın, kendisi kimmiş ki kafasına göre günah ilan ediyormuş? mesih mi peygamber mi?

@bonjurkes şantiyedeki demir çubukların miktarı düşünülünce sevgili kişisini çayını kendi yapıp, yemeğini evden götürmeye karar verdi.

@kedili madam, sevgilin ve iş arkadaşları bu konuda bişey yapmayı düşünüyor mu? Şikayet etme ya da en güzeli "deli misin sen be kadın" demeyi falan??

@bitter cikolata iş yerinde oruç tutmayan tek kişi olunca yapacak bir şey kalmıyo. hele de samandıra'da bi şantiyedeyken.

düşüncesizlik falan değil resmen fişleme işte milletin derdine düşünce sevapları artar belki, bu nasıl bişey ya,hatta dünde bahsettim gece sahura kalkmışmı diye ışıkları kontrol eder oldu millet nasıl bi iş bu??

Ben uzun yıllar kamu da çalıştım, her ramazan yemekhane tatile girerdi. İlk başta odamda yemek yerken oruç tutanların alenen abuk sabuk davranması yüzünden gıcıklığına ben de ulu orta yemeğimi yemeye başlamıştım. Kadının bir tanesi artık açlık nasıl başına vurmuşsa, ben yemeğimi yiyip odadan çıktığım bir gün "ye ye, sen cehennemde yanarken ben cennet suyunda içiyor olacağım" demişti. Sonra gel de saygı duy buna.

@bitter cikolata keşke o ''es'' i görmeseydim, bu tipler bir de yazar oluyor. ''gıcıklığına ben de ulu orta yemeğimi yemeye başlamıştım'' e be kardeşim sen ona gıcıklığına yapıyorsun da sana tek laf etmemiş kendi halinde orucunu tutan tek bir insan varsa orada -ki kesinlikle vardır- onu niye hiç düşünmüyorsun? sen o gerizekalıya çocukça tepki göstericem diye o sıcakta oruç tutan insanların önünce löp löp götürüyorsun vicdanın nasıl el veriyor? bir vicdana sahip misin? yazıklar olsun ya bu ülkeye de insanlarına da. bakın bunlar bizim düşünen insanlarımız. böyle devam et.

bazı zekasızlar terbiyesizler yüzünden sakın ola ki kendi halinde dindar insanları toplu olarak karalamaya kalkmayın. istiyorsanız ölesiye yiyin ama insanları kategorize edip saygısızlık yapmayın.

bazı şirketlerde (biz de mesela) Oruç tutan ve tutmayanlar fişlenir ki(!)
öğlen çıkacak yemek ona göre çıkartılır. Oruç tutanların da ramazandan sonra hesabına yemek parası yatırabilsinler.

belki sizde de öyledir

teorikinsan, çalıştığım yerde dediğiniz gibi kimsenin çalışmadığını bildiğim için içim çok rahattı inanın. Örneğin iş arkadaşlarımın çoğunluğu imam nikahı yaptırmadığım için çocuğumun allah katında "piç" olduğunu düşünüyor. Benim de zina yaptığımı. Haa, dediğiniz düşüncedeki tek tük arkadaşım ise ben ve oruç tutmayan bir kaç arkadaşım odada tek başımıza yemek yerken her seferinde kendimizi kapatmamamızı, orucun nefis terbiyesi olduğunu söyler ve ortak alanda yemek yememizde ısrar ederdi.
Benim vicdanımı dilediğiniz gibi sorgulayın.

Ayrıca belirttiğim gibi kadın o cümleyi ben ortak alanda değil odada yedikten sonra söylemişti. Yani ben onlara saygı duyup kendi huzurumdan feragat edip kendimi odaya kapatırken ona göre benim oruç tutmamam bir dert, bir sorundu.
E madem böyle yaftalanacağım ve rahatsız edilip alenen taciz edileceğim, neden kendimi kasıp odalarda ayakta, rahatsız bir konumda yemek yiyeyim?

çok eskiden çalıştığım yerde liste yaparlardı. tutuyorum deyip yersen laf edeceklerinden değil ortalama sayı alacaklarından... hatta oruç tutanlara da akşam çıkarken kumanya veriyodu. bu mantıklı..

son çalıştığım yer de liste yapıyordu her sene. ama ne kumanya ne bi şey... amaç fazladan yemek yaptırmayıp zararın önüne geçmek.

kumanya uygulaması mantıklı. 2 sandviç, 1 içecek, bir de çikolata gibi bir şey oluyordu içinde. şirket pegasus genel müdürlük, yemek şirketi de sardunya'ydı bu arada :)

bence yanlış,
öncekilerde ve şimdiki çalıştığım şirkette de de böyle bir fişleme olmadı.
mahalle baskısı o biçim zaten.
millet bir tuhaf, cidden bir tuhaf.
sokakta su içen adamı döverler neymiş ramazanda yaptığına bak,
veya bazı ilginç tip adamlar oruç tutar gelir kantine yanına oturur sonra tribine girer "ben oruçluyum siz karşımda çay içiyorsunuz" diye ulan burası kantin kantin bir kere burada yiyecek kokuları var hamburgeridir bilmem neyidir kokuyor buram buram ama yok kendileri hepimiz adına kutsal bir görev icra ediyor mehdiliğe oynuyor gavat. oruç tutan arkadaşlarımı kendim hiç oruç tutmama rağmen evimde iftar sofrasını hazırlar davet ederim, onlara gereken saygıyı da gösteririm ama bana aynı saygı gösterilmeyince sinirleniyorum.
şunun farkına varsınlar artık herkes oruç tutmuyor. önceden kimse döner asmazdı ne oldu şimdi herkes asıyor döneri kesiyor, paranın gözünü seveyim.
parayla imanın kimde olduğu belli olmuyor. şimdi ben dinsiz imansız oldum dimi.

firma çalışanları iftar saatine kadar çalıştıklarından akşam bu çalışanlara kumanya hazırlamak için liste alır fakat ad soyad almazlar rakamlarla işler döner.

hastalıklı patronlar veya müdürler böyle fişleme listelerini kıvırıp kıvırıp götlerine sokabilmek için isminizi alıyor olabilirler.

pizzanin icinde yersen muhtemelen farketmezsin bile.. kendimden biliyorum..

farklı tatlara açıksan rahatsız olmazsın, gayet de güzel kırmızı et gibi yersin.

kafaya cok takma.
domuzun pisirilme tarzina gore, kuzu gibi kokabiliyor, kuzu da bazen kokmuyor, domuz da kokmayabiliyor. etin tadinda herhangi bir yamuk yok, hatta lezzetli bile. bonfile domuz kasma, bulabilirsen mesela amerikada pulled pork barbeque var, harika. sandwich icinde yiyebilirsin. butun dunya yiyor, tavuktan sonra 2. sirada sanirim yenen etlerde, kafaya takmayin cok.

vallah almanyada bir kac kere yanislika yedim , les gibi hafif domuzun kokusu kaliyor etinde. tavuk a hele hic benzemez. bence deneme hic tavsiye etmem

cok farkli bi et

(git: 424196)

Dipnot: Uzakdoguda domuz yememek nerediyse imkansız. Ne kadar dikkat etsenizde yediriyorlar. Kafa bir baska çalışıyor. Domuz eti yemiyorum diyorsun, az var diye getiriyorlar. domuz eti kemigi suyunu kullanmıs oluyorlar.

günah :)

direk ye, pisirme tarzina gore tadi degisir.

anlamanın imkanı yok hacı,
ben hiç bir fark göremedim.
hem çiğ hem pişmiş hiç bir fark göremedim.

tadı kuzu gibi güzel değil ama dana etinden farksız gibi. bacon yemelisin. tadının normal domuzla pek ilgisi yok ama süper bir şey.

Sorun bende mi bilmiyorum ama ben direk bonfile şeklinde yedim ve çok beğendim. Yani tadı süper o kadar sorun etme.

ineklerde boklarını yiyo merak etme ye doya doya

fumesini yedim sandwich icinde o da mecburen markette danalisi kalmamisti ve actim su salam gibi olani ama tutsulenmismi ne ole bisi

neyse iste tadi cok pisti hic begenmedim sigara kulu gibiydi belki tutsudendir dicem ama degil tutsu dana ve tavuk da yedim bu bir hostu zehir gibiydi sanki cok farkli.


yabani timsah eti yedim o da balik gibiydi ahtapot yedim sakiz gibi lokanta zatenvantozlarini kesmemis adam gibi cigniyom cigniyom gitmio


afrikaya gidersem birgun fare maymun ve yarasa yemek ilerki hedeflerim icinde

Avcilar diyor orasidir herhalde..

hacı avcılarda bu işi yapanların taaaa.....
dayımın minibüs avcılarda bu yıkılan köprünün altından geçerken arabanın ön camına kalın kablo geliyor cam paramparça oluyor içinde yolcular var, kaza olsa düşün artık.
şimdi o köprü yıkılmış avcılarda iü nün karşısında ki köprü.
yapmayıda yıkmayıda beceremiyorlar.
zaten bu koduğumunu metrobüsü güye 29 ekim 2011 de açılıyordu ta bu zamana kaldı.
metrobüs duraklarını yolcu yoğunluğunun olduğu yerlere değilde avm lere göre ayarladılar. millet imzalar topladı ama yok sökmedi yani.
bu zihniyete dal girsin dallll

e karsıdakinin sessiz kalması sebebiyle çogalıyor bunlar. yaptıgı zaman asabiligi vur agzına bak ne oluyor.

(bkz: sanır)

Sinirli olmak,asabi olmak bir nevi güç gösterisidir,e insanoğlu doğuştan güce tapar,normaldir,bende her daim sakin mizaçlıydım bir zamanlar,yeri gelince harbiden işe yarıyor,problemi çözer,doğanın kanunu bu la değiştiremezsin,übermenschler daha piyasada yok vallaha :)

@saqopanner,guc gosterisine gerek yok diye dusunuyorum,cunku bu halleriyle sahiden cok itici oluyorlar.her daim sinirli olmak kadar gereksiz bir sey yok.insanlari kendilerinden sogutacaklar,yalniz kalacaklar haberleri yok :)

İnsanlari "o kadar kaba" olarak itham ederek duyuru actigi(miz) zaman ego(muz) mu sisiyor? sadece bir dokundurmaydi :)

Sorunuza gelirsek. Okudugum ve gozlemledigim kadari ile asabiyet dedigimiz sey aslinda bizlerin en ilkel zamanlarindan kalma bir davranis sekli. korku ve saldirganlik hormonlarinin dengesiyle alakali. Ozellikle erkekler, gecmisten kalan " saldir parcala avlan) durtusu ile hareket etmekte farkinda olmadan. soyle dusunelim; ilkel caglarda insanlar avlanarak yasiyorlar. Doganin en temel gudusu olan ureme icin disi bulmaya calisan erkegin guclu olmasi lazim.guclu olmasi lazim ki avlanabilsin. avlanabilsin ki bunu goren disi (hem de ne erkek, avlaniyor. benim cocuklarim oldugunda gerekli besini saglayacaktir) dusuncesi ile ciftlesiyordu. (bkz: kadinlarda guce tapma)

Disi bulmasi gereken erkek de saldirgan olmak durumunsaydi haliyle. simdiki "modern" insanlar icin de gecerli aslinda asabiyet sayesinde disi bulan erkekler.

olayin ofke kontrolu, empati yoksunlugu, dusuncesizlik boyutlarina deginemeyecegim. sadece farkli bir pencereden bakmaya calistim...

cahillikten

@sx tabii ki sismiyor,sadece cidden merak ediyorum neden yaptiklarini,benim hayat gorusume ters dusuyor cunku.ve evet bazen durumu o kadar abartiyorlar ki karsidakilere cok kaba davraniyorlar:)


cinsiyet ayrimi yok bence.su devirde herkes sinirli olmayi cok hos bir seymis gibi gormeye baslamis,karsidakini manipule etmeye calismak normal geliyor cogu kisiye...normal karsilanmasi beni asil rahatsiz eden durum zaten.arkadas ortaminda,ikili iliskilerde,ailede,is hayatinda cok sik rastliyoruz boyle insanlara.

alışveriş yaparken mecburen ters bir şekilde konuşmak zorundasınız. benim de hoşuma giden bir durum değil. ama malesef ters davranmazsanız işinizde mutlaka bir terslik çıkıyor ve anlayışlı bir şekilde davranırsanız sizi asla sallamıyorlar.

çünkü bu memlekette biraz mülaim oldunmu pasif, agresif oldun mu cin gibi kabul ediliyorsun.
sert yapmak işe yarar her zaman.
karşındakinin kim olduğunun hiç önemi yok ciddiyim.

"Bak nasıl da kendimi ezdirmiyorum" şeklinde bir beyan verdiklerini sanıyorlar bunu yapanlar. Ben asabi, sinirli, bağıran, çağıran insanları gerçekten zavallı buluyorum çünkü bu aslında güçsüzlüğün inanılmaz net bir ifadesidir. Yani ormanda bir ayıyla karşılaşırsın ve onunla dövüşecek güçte olmadığın için korkutmak adına yüksek sesle bağırırsın. Öyle bişey.
Ben kimseye bağırmam kolay kolay. Terslemem, hakaret etmem ama insanlar söylenen şeylere değil ses tonu ve desibeline o kadar kafayı takmış ki. Benden olumsuz bir hareket gören, inanılmaz şaşırıyor. Birinin işine son verdiğimde, birinden alışverişi kestiğimde, dava açtığımda vs buna inanamıyorlar. Bana göre şaşılacak bişey yok oysa.
Sen önemli bir yanlış yaptın, ben de seni karşıma alıp yüzleştim. Bir daha olursa tamiri olmaz dedim. İki gün sonra yine yaptın. Sonra işten çıkarıldığında şok oldun. Çünkü bir daha olmamalı dediğimde bağırmadığım için adam bundan "aa kızmadı" sonucu çıkarıyor, hemen tekrar yapıyor.
Buna rağmen ben insanlara hala bağırmıyorum. Çünkü çok saçma ve zavallı bir tavır.

iki olumlu arasında olumsuz. sandwich yani

olumlu bi sey varsa 1 olumlu..
olumsuz bi sey varsa 1 olumsuz..

bu kadar tirsiyorsan eger:

olumlu ise 1 olumlu..
olumsuz ise 1 olumlu..

d) sadece olumlu, sonsuz kadar olumlu

mesela burnun çirkin diyeceğiz

a. burnun çirkin ama saçın, kaşın çok güzel
b. saçın kaşın çok güzel ama burnun çirkin

olumlu dunya, dusunmeyin bunlari.

negging deniyor buna yani negatif iltifat.

www.seductionscience.com

Tost tekniği deniyor bunun adına ve 2 olumlu lafın arasına bi olumsuz sıkıştırıveriyosun.

son söylenen daha akılda kaldığı için bence olumluyu sona almak daha mantıklı

bunun şöyle bir versiyonu vardır ve baya eğlencelidir.

E: küpelerin çok güzelmiş.
K: teşekkür ederim
E: babanemde de aynısından vardı.

ne söylersen söyle, bunalım olacağı varsa olur yoksa olmaz.

peşpeşe yapmamak gerekiyor ama. bu nokta önemli. yani 1 olumlu, 1 olumsuz diyip, bunu çok sıkacak kadar yapmamak lazım. 1-2 günde 1 olumlu, 1 olumsuz yap gitsin.

fakir cipi onlar kia gibi.

audi`nin bana kalirsa en buyuk sorunu, belli kaliplardan hic ama hic kopmamasi ve efsane olabilecek kasalar yaratamamasi
(bkz: e30) (bkz: e21) (bkz: w124) vs... (b5 saymazsak).

reklam/ pazarlama da etkili galiba. misal rs4 u kac kisi biliyordur? ama bi m3u 5i cocuk bile biliyor. cok genel bi soru olmus bi de.
oyle ustunluk falan yok. bana kalirsa audi cogu kosulda cocugu koyar gecer.

her markanın 10, 20 ve 30yaşındaki arabalarına bakın farkı görün. hatta mercedes ile diğerleri arasındaki fark bariz daglar kadar.

ben de seviyorum audi'yi.
Gayet seksi arabalari var.

audi çok süperdir hacı,
bmw mercedesle aynı ayarda bir arabadır hatta fazlası vardır eksiği yokturdur.
birde şu var; parayı bulan bmw alıyo derler,
veya mercedes makam arabası be hacı derler ama audinin öyle bir durumu yok :)

boyner

cevahirde camel store olması lazım

boyner hem ucuz oluyor. profilo yada astoriada vardı mağazası ama hangisi tam emin değilim.

hiçbir şey olmaz. varsa bir yapılan, yanlarında kalır.

(bkz: kpss 2010 kopya skandalı)

Elbette o anlama gelmez. Bu memleketten de bir bok olmaz.

birileri datmin olur,
olay kapanır.

sağda solda iptal olacağı ali demire tahammülün kalmadığı konuşuluyor. dedikodular böyle :)

peki iptal olsa, yapılacak olan sınav biraz zaman alır mı? atıyorum 2 ay sonra yapılacak gibi. yoksa hemen 1 hafta içerisinde gerçekleştirilir mi sizce? ne dersiniz çalışmalı mı şimdiden?

kpss iptal bile olsa bir kişi çıkıp istifa ediyorum demez.

yargıtay'ın da artık tamamen akepe dümeninde olduğu düşünülecek olursa ordan bişey çıkması zor.

Valla ben de o sınava girdim. İptal olursa bize yeniden eziyet edecekler. Şimdi bu skandal ortaya çıkmasaydı, güllük gülistanlık gidecekti her şey di mi? Ben biliyorum ki bunlar, yeniden sınav yapılsa yine kopya çekecekler, soruları yine çalacaklar. Ha yine gün yüzüne çıkar mı, onu bilemiyorum. Ama ben artık Türkiye'de şaibesiz bir sınav olacağını sanmıyorum, ancak kopyanın açığa çıkmadığı sınavlar olabilir diye düşüünüyorum. O yüzden sınav iptal edilse de edilmese de zerre kadar umrumda değil, çünkü hiç ufacık bir umudum bile kalmadı benim...

ancak kemirerek çıkar :)

bütün parmaklarımı kemireyim mi fare miyim ben :/

ona benzer bi durumda önce felaket sıcak su döktüm elime (cidden acıdı ama :/ ) sonra da ateşe tuttum. gerçekten acıdı ama penseyle çekince bile gelmiyordu hafif hafif erir gibi gitti.

www.drycenter.com

asetonu dene.

valla ne kadar çabuk kemirirsen o kadar çabuk çıkar.asetonla derin yüzülürse hiç bana bakma. ben dedim sana bi kere :)

ay geçen haftalarda ben de başardım onu, önce asetonu minik bi kaba döküp parmaklarımı içinde beklettim ve pamuk yardımıyla silmeye çalıştım, birazı böylece çıkmış oldu, en azından parmaklarımı kullanabilmeye başladım, sonraki 2 gün içinde ise yavaş yavaş döküldü yapıştırıcı, tabi bi taraftan dayanamayıp sürekli kemiriyosun parmaklarını, ben bi de dudağıma sıçratmayı başarmıştım o daha zor olan kısmı oldu :)

Kolonya döküp çıkarırdım ben küçükken hep.

diş macunu ile dene.

sıcak suda beklet biraz.

bekle önce iyice kurusun sonra kazıyarak çıkar ancak..

yeni ama (bkz: sıradışı )

en azından şunu sevmem bunu sevmem deseydiniz.

amin malouf - semerkant

okumadıysan oku bu kitabı mesela. hem sürükleyici hem de bir sürü şey öğreniyorsun falan.

albert camus-yabancı.hem incedir de.

kitap dedin ve birazdan biri gelip "kürk mantolu madonna" yazacak.

otostopçunun galaksi rehberi

patrick süskind-güvercin, koku
murat menteş- korkma ben varım, dublörün dilemması
truman capote- tiffany'de kahvaltı, soğukkanlılıkla
jean christophe grange- tüm eserleri, benim favorim kızıl nehirler.
tess gerritsen- rizzoli serisi.

amin malouf - semerkant +1

John Perkins - Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları

Etgar Keret- Nimrod Çıldırışları, saçma ve komik
Mathias Enard- Savaşları, Kralları Ve Filleri Anlat Onlara, sürükleyici
Sevgi Soysal- Tante Rosa, biraz komik ve içli ve çarpıcı
Alessandro Baricco- Öfke Şatoları, okuması zor ama en iyisi
Milan Kundera- Ayrılık Valsi, biraz romantik ve akıcı
Pavese- Güzel Yaz, hafif bir yaz kitabı
Tomris Uyar- Yaza Yolculuk, hafif olmayan bir yaz kitabı

sevmediğim şeyleri okumaktan sevdiklerimide ihmal eder oldum haliyle sevip sevmeme kriterimi ortadan kaldırdım artık. deneme hariç her şeyi okuyabilirim. öneriler için teşekkürler tekrar. başka öneriler gelirse onlarada tavım.

Size denk gelmemiş.

yazlık yerlerde kaynıyor. bir de sıcak havalarda hararet sorunu olduğundan pek trafiğe çıkmıyorlar.

bizim okul bahçesinde satılmayı bekliyo olan var kırmızısından hemde:)okulu yazmıyorumki mezuniyetim öncesinde satılmasın:))

her gün en az 2-3 tane görüyorum. tabi daima gözlerimin aramasıyla da alakalı :) seneye bir edinebilsem bi tane, sarılıp uyusam

sürekli görüyorum. sürekli kamp yapıyorlar, bütün özel günlerde/bayramlarda (tanıdık düğünler ve 19 mayıs, 23 nisan..v.b) konvoy yaparak şehri geziyorlar...(eskişehir)

balik kraker'in de dedigi gibi eskisehir'de konvoy olusturup sehri turluyorlar.
cok guzel goruntuler olusuyor tabi.

"Yalannnnnn söylüyorsunuz yalannnnn !!!" diye çıldırdım burada. İyi tamam bir ben görmüyormuşum :(

ben her gün görüyorum.
takozlamışlar duruyor yolun kenarında.
işe geliş gidişlerde bakıyorum, hemde sarı hacı.
sonradan ekleme: yalanım varsa allah belamı versin hacı.

bizim mahalle de var bir tane. işyerının önünde de var. bır ıkı hafta önce trafıkte de gördüm.

benim komşumun var mosmor bi vosvos'u, her sabah 7,30 da muhakkak görüyorum.

nereden geleceğini yazsaydın ya hacı?
metrobüsden avcılarda ineceksin,
orada ki duraktan geçen bir çok araba haramidere sanayi sitesinden geçer,
torium yazan arabalarda oradan geçmektedir sanayi sitesi ile karşılıklıdır.
metrobüsden sonra taksi tutsan 15 tl falan yazar.

herkesten iyilik istemiyorum, iyilik isteyeceğim kişide bu tarz şeylere takılmıyorum.
örneğin arkadaşımdan para isteyeceksem bana şu kadar yolla derim varsa yollar yoksa yok der.
veya benim için şunu yapsana derim yapabilecekse yapar bu yani.
telefonu açınca bi "-naber hacı" derim yani.

oha aynı soruyu soracaktım yakın bir zaman içinde.

1.halini hatrını sormam; merhaba x, şunu halledemedim, yardım eder misin?
2.halini hatrını sormam çünkü bu işin iyice boku çıktı ve çok samimiyetsiz olmaya başladı:

"+naber, nasılsın diesel?
-iyilik, sen nasılsın?
+ya senden bir şey rica edecektim
-(hah mına goyim) buyur?"

artık böyle kişiler netleştiği için conversation böyle oluyor:
"+naber, nasılsın diesel?
-buyur, ne istersin?
+ya olum bi selam verdik senin dediğine bak
-lan siktir git, bilmiyor muyuz ne isteyeceğini :)
+tamam amk, var mı lan sende oks soruları?
.."

3. ikinci seçeneğe göre daha mantıklı bir tercih, daha samimi. kötü düşünmem.

fazla küfürlü oldu kusuruma bakmayın :)

@diesel, küfür tartışmalarda ezilince salya sümük sarf edilmediği müddetçe güzeldir, severiz. bilimsel olarak da baş ağrısını giderdiği falan da kanıtlandı ayrıca.

büyük konuşmayı sevmem ama bugüne kadar ailem dışında kimseden bir şey istemedim. Çok yakın arkadaşıma bile "gelirken sigara alır mısın" demişimdir maksimum.

sadece geçenlerde artık hiç hoşlanmadığım bir arkadaşımdan, başka bir arkadaşımı, akademik anlamda fikir verebilecek olan annesi ile kontağa geçirmesini rica ettim. onu da yapmadı.

sevdiğim insanların ihtiyaçlarını onlar söylemeden görmeye çalışıyorum ki mahcup olup, istemek zorunda kalmasınlar.

tanımadığım insanlara random güzellikler yapmaktan çok hoşlanırım. ama yakınımda olduğunu var saydığımız bir insanın kıvrılarak bir şey rica etmesinden nefret ederim, direk söylesin. ezilip büzülüp söylerse, yine de yapabileceğim yardımı yaparım, ama o insanla bir daha görüşmeyebilirim. o derece hoşlanmıyorum karşımda ezilip, büzülüp, kıvrılıp, kıvranılmasından. samimiyetsiz geliyor. aramda soğukluk/mesafe/yıllar/pus olan da direk söylesin. darlamasın. ona nötr olurum, hal-hatır önemli değil. görüşmüyorsak, ben de görüşmeyi istememişim demektir çünkü.

iyiliğe de inanmıyorum. bir şey istenir, rica edilir; cevaben de yardım edilir. bunun adı iyilik değil. iyi diye yaptığın şeyi kötü sonucu da olabilir.

usulen canım naber şeklinde bir konuşma olur ama uzun tutmam sonra hemen konuya gelirim. karşı taraftan da benzer yaklaşımlar sıkıntı yaratmaz.

dedemin insanları
aylavyu

bir zamanlar anadolu'da.

çoğunluk

goo.gl

vavien

Bunlar beş yıl öncesine gider mi bilemedim ama benim için, Sonbahar, Çoğunluk, Yumurta, Bal, Vavien.

kimse sevmedi fakat ben kimsin sen diyorum

yeraltı

balekmek +1

av zamanı var bir de.

(bkz: bir zamanlar anadoluda)

(bkz: hayat var)

(bkz: yeraltı)

(bkz: bornova bornova)

(bkz: vavien)

(bkz: bizim büyük çaresizliğimiz)

dedemin insanları

neden böyle düşünüyorsun ki?

o yarışmaya çağrılmanın bile ne kadar büyük bir şans olduğunu göremiyorsan bence hiç zahmet etme bile.

önüne bir şans gelmiş, hala "yae buna değer mi, yoksa hiç yorulmayayım" diyorsun..

bu düşüncedeki insanlar kim bilir ayaklarına gelen ne şansları harcıyorlar..

İlk mülakatta sadece elin yüzün düzgün mü ona bakıyorlar.
Hedefin nedir? 30 bin kazanırsan ne yaparsın, 60 bin kazanırsan ne yaparsın? Hedeflediğin parayı kazanırsan ne yaparsın soruları var.
Beni 2. görüşmeye çağırdılar. Sonrasında elendim.
2. görüşmede ise çok çok kazık 20 soruluk (10 da olabilir) bir test yaptılar.
Belize'nin bayrağında hangi sembol var, kaç ABD başkanı suikaste kurban gitmiştir hatırladığım bazı sorular.
Ama devamındaki sözlü mülakatta sizden bir 'hikaye' bekliyorlar.
60 bin alırsam ebru sanatını dünyaya yayacağım, 75 bin alırsam karınca çiftliği kuracağım gibi enteresan hikayelere ihtiyacın olacak.
Benim böyle bir hikayem yoktu, kredi ödeyeceğim dedim, elendim..

git moruk, boşver.

bak gittt,
git tabi hacı ya dene şansını.

diyelim ki gittiniz, her şeyi geçtiniz, yarıştınız, 3-5 bin TL kazandınız. kimden kötü? gidin bence de.

pitchheuse+1

Aynı şekilde, önce yazılı test, sonra mülakat, sonra ikinci mülakat. Ev borcumu ödeyeceğim dedim, ne arayan var ne soran.

daha önce de birilerinden çok zor aşamalardan geçtiğini duyduğum için sordum değer mi diye.
dediğim de doğruymuş cevaplara bakılırsa mülakata gideni hemen yarışmaya davet etmiyolarmış.
buradan sırf istanbula mülakat için gidiş geliş 500 tl yazar zaten.
bu arada şaka sandım atv yi aradım doğruymuş.

abudik gubidik bir kıyafetle git. davranışların da öyle olsun keza. bir şekilde ekranı görürsün.

abı ne adamsın ya şaka sandım :D ama git şaka maka belki alırsın 50-60 milyar da zirvede herkeşe benden 70lik falan :D

kardesım daha o gun kadın bır temızlıkcı cıktı 60 bın kazandı kadın evının parassını odeyecektı. o ne dedı o zaman? bence sans meselesı

ben mülakata gittim. gençler için şu tespitim oldu. tipin düzgün ve sıradışı, garip biriysen aylar sonra tekrar çağırıyorlar. bana seni şu tarihe kadar aramazsak elendiğini anla gibi bi laf ettiler.

olay şu ki, reyting getirecek bir tipiniz/karakteriniz/konuşmanız/hayaliniz/mesleğiniz yoksa elenirsiniz. seyirciye "dur bakalım bu n'apacak?" dedirtip, seyirciyi ekrana kitleyebilecek insanlar seçilecektir. tıpkı survivor, bbg, izdivaç, vb programlardaki gibi. zeki olanı öne çıkarmaya çalışan eski kim 500 milyar ister yok artık. o da gözünü açtı, reyting yemek istiyor.

okunur.

okunur yetenkliysen her bisey de olursun.

benim ilgim var ama az buçuk para da kazanmam gerek; estetik kuramcısı filan olursam peki türkiye de bir işlevi var mıdır gerçi yabancı dilim de var iyi seviyede iki tane ama

neden okunmasin, isletme ne kadar okunursa sanat tarihi de o kadar okunur.

kisi yetenekliyse müzayede firmalarinda, sanat filmlerinde, bankalarda, üniversitelerde, ya da danisman olarak cok iyi yerlere gelebilir. bi güzel örnek.

haber.gazetevatan.com

bankacı olmak isteniyosa okunur.

maddi kaygın yoksa okunur.

@serebatan tüylerim diken diken oldu. sanırım çok yanlış bir örnek vermişssin arkadaşım. tövbe estağfırullah.

niye ki yanlis örnek olsun, adamin basarisina dikkat cekmek istedim.

psikoloji okuyanlar freud a özenir, o intihar etmistir.

virginia woolf
kurt cobain
stefan zweig filan ilk akla gelenler insanlara ilham kaynagi olup intihar edenler...

sanat yönetimi oku, veya sanat tarihinin üzerine sanat yönetimi yüksek lisans yap. para kazanabilirsin :)

@nihilizm o zenginleşen burjuvalar için söylenmiş bir söz.

misal vehbi koç holding kuruyor, oğlu rahmi koç çalışıyor, torun ömer koç eski harita, kitap kolleksiyonu yapıyor, sanat merkezi açıyor.

bunun gibi bişi :))

once upon a time

doktorlar

supernatural olabilir

breaking bad

(bkz: the newsroom)
(bkz: homeland)

yok arka sokaklar :)

supernaturel +1

2. sezonda biraz yavaşlasa da the walking dead

shameless
Sherlock

Breaking bad 2.sezonun monotonluğuna dayanabilirsen arkası geliyor +1

piyasada çok güzel sürükleyici diziler var. herkes kendi tercihine göre de öneride bulunuyor. bence imdb'den tek tek dizilere bakarak, hangisi ilginizi çekerse onu izleyin. game of thrones'da bir sonraki bölümü hep merak içerisinde bekletiyor insanı. ancak dexter'ı çok daha fazla sevmiştim misal. başlasa da izlesek.

bored to death

suits

bence unutmuşlardır seni görüşmeye gitmediysen.

bence sorun olmaz. Sadece bazı çok kurumsal firmalarda blacklist gibi bir uygulama var. onun dışında kim kimdir unutuluyor.

kisilerin nasil bakacagi onemli degil. eger ihtiyacin varsa basvurunu yap. hem gorusmeye cagirip hem de ne karaktersiz seymissin diyecek halleri yok:)

tekrar başvur hacı,
zira ik unutkandır.

bir insan kaynakları personeli olarak cevaplamak istiyorum sorunu: ilk olarak tabikide şansını dene ve başvuru yap..hatta gerekirse bire bir görüşüp durumu izah etmeye çalış...unutma konusuna gelince hiç kimse bu durumu unutmaz,başvuru yapılmışsa muhakka bi yerden hatırlanır...işveren gurur meselesi yapıp geri çevirmezse eger işe alma ihtimali yüksek..çünkü daha ünce degerlendirilmiş işe uygun biri olarak görülmüşsündür..

vakit kaybetme hemen başvur.

başvur gitsin müdür, isteyenin bir yüzü kara, vermeyen zenci

Ben de sizin gibi düşünüyorum zaten, gene de fikir almak önemli. Teşekkürler.

Çalıştın mı hiç plaza insanlarıyla? Ya da geçtim çalışmayı, arkadaşlık kurdun mu hiç?

Çok çalıştım ya, plaza ofislerinde de çalıştım, güzel insanlarda tanıdım çok boktan insanlarda tanıdım her işyerinde olduğu gibi. Sigara içmek için 15 kat inmek dışında da hiçbir farkını görmedim normal iş yerlerinden.

Demek istediğim şu "özel sektörte boktan insanlar çok fazladır" ve "plazalar özel kuruluşların kalesidir" bu yüzden evet boktan adamlarla karşılaşma olaslığınız yüksektir ama bunun bina ile alakası ne :)

Özel sektör kapitalizm değil mesele.

Mesele oraya giren insanların hırstan gözlerinin dönmesi, insani ilişkilerini unutup birbirini ezmeye çalışması, dedikodu her yerde olduğu hâlde burada aşırı abartılıp çirkinleşmesi, dostluğun yerine çıkar ilişkisinin olması, kimsenin bir diğerine güvenmemesi ve bunda tamamen haklı olması, çarpık ilişkilerin olması, cimriliğin yeme içme gibi normal görülmesi, psikolojik sorunlar hep plaza insanlarında görülüyor.

Burada şunu sorabiliriz plazaya giren mi değişiyor, yoksa zaten öyle kişiler mi plazayı seçiyor? Cevap her ikisi de. İnsanlar birbirinden etkileniyor.

Ben plazada 7 ay dayanabildim, sonra çıktım. Bu kadar haysiyetsiz ve insanlıktan çıkmış kişilerin başkaca toplandığı tek yer herhalde pkk kamplarıdır.

çoğu konuda olduğu gibi sorun plazada değil, insanda. o gözünü hırs bürümüş, birbirinin arkasından iş çeviren insanları plazaya değil de bakkala koysan pirince taş karıştırır. taksici yapsan uzun yoldan dolaştırır.

bu muhabbet sadece plaza insanları için geçerli değil, fb-gs tartışmasında bile bu aynı. bu kadar geniş bir kitle içerisinde mutlaka iğrenç insanlar olacaktır, bunu bütün kitleye mal etmek doğru değil.

beş parmağın beşi hiçbir yerde bir değil. yakın ve orta vadeli geçmişte, üniversitelerin tavşan gibi üremesi, yüksek öğrenimin kalitesizleşmesi ile üniversite mezunu olup plazada çalışan insanlarla toplumun geneli arasındaki fark, yapılan işe dair teknik bilgi dışında, oldukça azaldı. üniversite mezunu, hele ki eksik tecrübe birikimiyle, bir esnaf tarafından rahatlıkla algıda, bilgide geçilebiliyor. bu halde kendini, eğitimini, işini, çalışma biçimini matah bir şey sanmasıyla iticiliğini temellendiriyor. zaten plaza ile gayrettepedeki bir iş arasında çok fark olmadığı için ve fakat fark olduğu gibi bir algı olduğu için bu önyargılar oluşuyor. yerini, eğitimini, işini hazmetmiş insan, özetle insan olabildiği için onu çok fazla kişi, haset içerisinde değilse, plaza çalışanı olarak tanımlamıyor, insan yetiyor.

zamanında plazalarda çalıştığımdan ve o kokoşluktan nefret ettiğimden hiç yanaşmıyorum oralara. toplantı ve bütçe zamanı olunca mecbur holdinge gidiyorum
takım elbisenin içinde boğuluyorum sanki.
ben onlara üzülerek baktığımdanmıdır nedir bana havalı gelmiyorlar.

bu yanıtları yazan ve genellemeleri yapan insanlar kaç yaşında kaç yıllık iş tecrübleri var merak ediyorum? şaka gibisiniz gerçekten

alakası yok hacı,
kendi psikolojini tersi yönde tekrar ayarla bence.

duzensiz beslenmeyle kilo veriyorsan evet. sonucta sac dokulmesi icin kullanilan urunlerin cogunun icinde vitamin var.

İlgisi olduğunu sanmıyorum. Olsaydı, geçen Ramazan ayından sonra benim kel kalmam lazımdı. Ama hala yerinde duruyor saclarım. Gayet sık bir sekilde.

bazen bende rüyamda uyanmak isteyipte uyanamadığım zamanlar oluyor. annen baban çoook önceden gitseydi bu karanlık mevzusunu iyi olurmuş ama sen gene de bir git. faydalı olmayacaktır korkularınla yüzleşmelisin. elektrikler kesilince mumlarla mı evi donatıyorsun yakarsın evi bir gün

halüsinasyonların birçok nedeni olabilir. nöroloğa da gidebilirsiniz belki. o psikoloğa yönlendirir veya tam tersi.

lucid dreaming sizin durumunuzda bir korunma mekanizması olarak işliyor, bir çok insan bu faza gelebilmek için yıllarını harcıyor ama korku tetikleyeni yok çoğunda, beyniniz işbirliğine girmiş bunda bir problem yok.
ancak diğer kısımda hayalgücünüzün gerçekliği ile ilgili yanılsamanız ilerde daha ciddi bir sorun olarak karşınıza çıkabilir, psikolog değil de bir psikiyatri uzmanına görünürseniz daha uygun.

@uykusuz her gece karanlık mevzunu tam açıklığa kavuşturamamışım sanırım, tam olarak olmasa da bunu aştım denilebilir. karanlıktan şu an ben istemedikçe korkmuyorum diyebilirim. daha doğrusu kafamdan bir şeyler geçmiyor değil ancak onları bastırabiliyorum. elektrik falan kesildiğinde paniğe kapılmıyorum. ama bazen kendimi istediğimde dahi olsa bu denli korkutabiliyor olmamın normal olmadığını düşünüyorum.

mesela dün duyurudan korku dizisi tavsiyesi aldım "american horror story" den 3 bölüm izledim sonra orda gördüklerimi kafamdan geçirmemeye çalışarak uyudum. onları düşünsem uyumam çok zor olabilirdi. daha doğrusu yıllar içerisinde kendimi sakinleştirecek ve onların gerçek olmadığına inandıracak yöntemler buldum. bunlarla rahat ediyorum.

@ermanen halüsinasyonlar yaş 4-5 te kaldı onları o zamandan beri görmüyorum. ama korkularımın temelinde yani her şeyi başlatan onlardı diye düşünüyorum.

@want2die işte bu çocukken beni çok korkutan olay olarak ilk hatırlayabildiğim şey bu halüsinasyonlar.

psikoloğa görünsen çok iyi olur yani çocukluktanmı bişey söyleyemeyiz bence ama izlediklerinle ilgili değil yani seni korkutacak şeyi sen yaratıyosan, bişeyleri izlememek, seni korkutacağnı düşündüğün olaylara bakmamak senin için maalesef çözüm olmuyo,kesinlikle görün bence

ben de bir ara karanlıktan korkardım küçükken. ilkokuldayken koridorda siyahlar içinde cüce tipli bir şey görmüştüm. özellikle o beni çok ürkütmüştü. sık sık da evde yalnız kalıyordum. "ben onlardan değil, onlar benden korksun >=)" moduna girdim sonradan. bayağı da işime yaramıştı o yöntem. tabi senin durumun daha ciddi gibi. ne olur olmaz bir doktora görün bence.

@devils trill işte ben de zamanla kendime bahsettiğiniz türden yöntemler buldum. onların gerçek olmadığı, ya da filmlerde gördüklerimle ilgili olsa bile filmlerde hep iyilerin kazandığı(çocukluk işte) vs. gibi. şimdi ise özellikle üzerlerine giderek çözmeye çalışıyorum. "ne olacaksa olsun" mantığı gibi diyebiliriz.

Çocukların hayal gücü gelişmiş olur, malum. O yaşlarda, vaktimizin neredeyse tamamını hayal dünyasında geçiriyoruz. Evcilik oynarken boş tabaktan hayali yemek yersin, hayali misafirlerin olur vs. Bunlar gündelik hayatın önemli bir parçası olunca, istemdışı olarak da birşeyler hayal etmek mümkün oluyor.
Ama halüsinasyon tabii biraz farklı. Yani böyle bir ruh halinde değilken, kafanızda bir şeyler yaratmaya çalışmıyorken aniden varolmayan bir şey görmek çok da normal değildir. Bu yüzden uyumaya korkmak da normal ve malesef bir kısır döngüye yol açıyor. Çünkü kalitesiz uyku ve uyku eksikliği halüsinasyonu tetikler. Karanlık olmayan ortamda da zaten pek kaliteli uyku uyunmaz. O yüzden belki de normal şartlar altında fazla büyümeyecek bir hayal ya da korku, sizin için devam eden bir halüsinasyona dönüşmüş olabilir.

Lucid dreaming yaşamanız da bu konuyla bağlantılı olabilir. Genellikle korkan çocuklar, yatakta kıpırdamadan yatarlar. Hareket etmeye korkarlar. Uzun süre kıpırdamadan yatarak uykuya dalmak, lucid dream olayını tetikleyen bişeydir. Rüya görmeye hazır olup olmadığınızı anlamak için beyniniz vücudunuzda bikaç kontrol yapar. Ufak bi kaşıntı ya da bi gıdıklanma. Eğer elinizi uzatıp orayı kaşırsanız, vücudunuz haa uyanıktır ve rüya görmeye hazır değilsinizdir. Rüya görürken güvende olabilmeniz için vücudun kapatılması gerekir yoksa rüyanızda yaşadıklarınızı vücudunuza yansıtıp uykunzda hareket ederek kendinize zarar verebilirsiniz.

Bence çok canlı bir hayal gücünüz var çocukken yaşadığınız korkular yüzünden bu hayatınızı olumsuz etkiliyor. Eğer küçükken, bu korkularınız ile ilgili en azından birisi sizinle konuşsaydı belki aşardınız ama bu şekilde devam etmiş. Ciddi bir sorununuz olduğun düşünmüyorum ama günlük hayatınızı zora sokan bir durumsa bir psikoloğa gidin.

valla hacu, bende evde tekken felan korkardım karanlık vs. olaylarından.
en sonunda elime aldım sopayı hergün gelin ulan siz kimsiniz felan gibi laflarla sopayı sallayıp evin tüm odalarını dolaşıp kendimi rahatlattım.

resmen 2 sayfa yazmışım cevap diye. sildim. bugün, gün içinde, uzun versiyon cevap vereceğim.

ama şöyle diyeyim:
o yaşta gördüklerinizin halüsinasyon olduğuna nasıl kanaat getidiniz?

ve hayır o "halüsinasyon" olduğunu düşündüğünüz şeyler bir şeyin nedeninden önce sonucudurlar. algısal olarak bir farklılık olabilir. ama uyku bozuklukları uzmanı olan psikiatrlar mevcut artık. mesela erenköy ruh sinir'de var. devlat hast. ve online randevu alabiliyorsunuz. danışırsınız en kötü. kaybedecek hiçççbir şeyiniz olmaz. dediğim gibi uzun versiyonu ya özelden ya da buradan atacağım.
iyi sabahlar.

hacı sen bir doktora görün derim,
bazı korkuların normal yani çoğu insan karanlıktan korkar falan ama çok az insan bir başka yaratık hayal eder.
sen kendi hayal dünyanda tehlike yaratıyorsun sanki.
deli falan değilsin hemen yardırmışsın sende.

Dünyada sadece insanlar, onlar da çoğunlukla sen izin verirsen senin canını yakabiliyorlar. Burada tecavüz, taciz, saldırı gibi durumları hariç tutuyorum. Senden bağımsız olarak da başına kötü şeyler gelebiliyor. Ama yine insandan.
Bulundukları yerden dolayı insanlar bombalanıyor, parçalanıyor ve ölüyorlar. Dünyada böyle şeyler oluyor, cepte.

Gerçeklerin canı cehenneme; ama realist bakacak olursan, o karaltının ya da korkuluhikayelerin sana yapabilecekleri pek de bir şey de yok. Ne yapabilirler? Cidden soruyorum, ne yapabilirler sana? Cevap ver yani!!11
pukka212'nin yöntemi gibi bir yöntem de deneyebilirsin. Kendi yöntemini geliştirebilirsin. ama bence bu uykudan verim almayan ve kendini bastıran hal ancak bir yere kadar devam edebilir. vücudun yoruluyor bir kere.

Sabah dediğimi tekrar söylüyorum: 4-5 yaş bunların halüsinasyon olarak nitelendirilmesi için çok ama çok erken bence. gördüğün şeyin net bir suratı, fiziksel şekli vs. var mıydı desem muhtemelen karaltıda kalacağız.

Yalnızca ışık meselesi veya karaltı değil; ben yatağımın, koltukların, masanın altlarında; yani göremediğim her boşlukta bir şey olduğunu düşünüyordum. Şu anda bu çok saçma geliyor bana, ama inan ki 5 sene önceye kadar devam ediyordu. Ama göremediğim yerlere gidip, bakınca gördüm ki orası sadece boş, ya da öyle tozlu ki temizlik vakti gelmiş! Temizlik vaktinin geldiğini görünce, yüzyıllardır bu dünyayı terk edememiş hayaletten daha çok üzülüyordum!

Karanlıkta uyumayı hiçbir zaman sevmedim. 16 ve 19 yaşımda, gece yarısı çığlık atarak ve odada karaltı olduğunu sanarak uyandım. İkisinde de bir şey yoktu. İkisi de kuzenlerimde kalırken oldu. Tehdit edici bir ortam da yoktu yani. uyku-uyanıklık arasında benim hayallerim, gerçekliğe taştı yanlışlıkla muhtemelen. Zaten sabah uyumaya başlayınca ışığa da lüzum kalmadı sonraki senelerde.

Sana dönersek; içine mi saklanıp seni yönetecekler? bilimsel açıdan var olamayan ve sana ancak parazit veya simbiyotik şekilde yapışırsa var olabilecek bir entite ya da varlığı, sen alt edemez misin? yani bu karaltı gerçek değil. ama olsaydı ve sana dadansaydı bile ne yapardı en fazla? ve bu senin canını yakabilir miydi?
hayır.
en kötü ihtimalle gücünü toplayıp, tekrar benliğini ele geçirirdin. Birileri de bu hikayeyle ilgili roman yazardı veya film çekerdi. Bir çeşit hero olurdun.

Çocukluğumdan beri anlatması 1 saat süren rüya veya kabuslar görürürüm. çok değişik şeyler görürüm. Ve bunlar bana gerçekten ilham veriyorlar.
Özetle ben bu konuda bir şekilde "düzeldim". Dürüst bir şekilde, "nasıl oldu da geçti" diye kendimi değerlendirecek olursam, kabataslak beni değiştiren faktörleri şöyle sıralarım:

1. dinsizin hakkından gelen imansız olmak
ortaokulda tasavvuf ve budizmle ilgiliyken, orta sona doğru teenage ateist oldum. Lisede önce deist, sonra zaman içinde agnostik oldum. Şu anda agnostic theism dışında, en.wikipedia.org burada belirtilen agnostisizm türlerinin hepsinden hoşlanabiliyorum.
İşin teolojik boyutu bu. Tabii bu felsefik anlamda da bir kuşkucukluk ve akademik anlamda bir gerçekçilikle beraber daha da büyüyor.
Yani geniş anlamda dünyaya, dünyadaki gerçek gelen şeylerle ilintilenerek devam ederken; hayal gücüme, hayal gücümle felsefik, düşünsel, limitsiz bir alan tanıyorum. Şimdi burada böyle konuşuyorum ya mesela; etrafımdaki insanlara fauxhumanitas nasıl birisi desinler ilk söyleyecekleri şeylerden biri hep hayalgücümle ilgili olur, ve kesinlikle hayal aleminde yaşadığımı belirtirler. Ha ben kendim gibi dreamer insanlarla arkadaş olduğum için bazıları bunu söylemeye gerek bile duymayacaktır, o ayrı.

2. Kendimden daha zayıf bir varlık olarak kedi
Bu kesinlikle çok etkili. Çünkü kediler her sesi duyarlar. Her şeye bakarlar, incelerler, yanına gidip, tatbik ederler, koklarlar. Bir kedi için tipiktir: oturduğu yerden kulağını sesin geldiği yere çevirir; incelemeye gerek bir şey varsa gider, yerinde inceleme yapar. Pisiş, kedim, bana bir çok şey öğrettiği gibi, seslerin somut nedenlerden kaynaklandığını da öğretti. Bence aşırı etkisi var. Senden bu denli güçsüz bir varlığın bu kadar cesur olduğunu görünce bi' feyz alıyorsun, yaka ilikliyorsun.

Ama sonra öldü. Mesela ölümü tamamıyla atlatmak değil belki, her ölüm iz bırakır ama; ölümünü genel itibari ile atlatmam 6-7 ay sürdü. Bu mesele o kadar reel, gerçek, realist, olan, olmuş, bitmiş bir şeydi ki; anlamam çok uzun zaman aldı. Ölümü anlamam çok zordu. Ve ben ölmüş halini görme şansına sahip olmadığım için, bir çeşit ölümle helalleşme faslını da yaşayamadım. Ama şu anda dünyada en nefret ettiğim şeyler yaşlanmak ve ölüm. Çünkü gerçekten bu ikisi hiçbir şekilde kontrolümde değil. Korkacak olsaydım bu iki, kişiye kayıtsız ve mimiksiz şeye korkardım. Ama korkacak yerim yok şu an.

3. Doctor Who
Aklına gelebilecek, küçük bir çocukken (-den beri) korkabileceğin her türlü öcüyü işlediler. Buradan Russell T. Davies ve Steven Moffatt'a sonsuz şükranlarımı bir kere daha, bu sefer bu konuyla ilgili sunuyorum. İnanılmaz bir meditasyon olabilir bence. Davies'in başta olduğu bölümlerde resmen hümanist yaklaşımıyla öcülere sempati kazanmanı sağlıyor. ONLAR DA Bİ CAN TABİ!!!111 diyorsun içinden ahahha

Ciddiyim. Çok güzel, izle. Senaryo, sanat yönetimi + kostüm, sinematoğrafi falan da harika.
Ben mesela aynalardan tedirgin olurken, olayı yatak odama, sokaktan bulduğumuz gizemli bir aynayı koymaya kadar vardırdım. Hani o gözünü kaçırdığın an orada bir şey sana bakıyor olacak gibi geliyor, ya da kapıyı açmadan önce gözetleme deliğinden bakarsın, bir çift kırmız göz sana bakacak ya... o da olmuyor. Bakmıyor. Aynada sen kendine bakıyorsun. Binlerce kez o an dönüp baktığımda, aynada bana geri bakan tek şey kendimdim. Kim o dediğinde de kimse olmuyor. Kapının arkasında da küçük bir cin oturmuyor. Keşke olsaydı dedim bir keresinde kendime, hayat daha eğlenceli olurdu. Ama yoklar ne yazık ki...

Neden kendimden örnekler veriyorum? Çünkü muhtemelen korktuğun yerlerin çocuğunu araştırdım, inceledim, kurcaladım. Buraların üzerine gittim. Yani yapılabilecek her şeyi yaptım, her yere baktım bu gizli vatandaşları bulmak için, ama tüm samimiyetimle söylüyorum yoklar.

Diğer şeyler:

Sabah yazdığım yazıda açıklamalar yapmışım işin psikolojik geçmişine dair, bunlara gerek olduğunu düşünmüyorum. Nasıl olsa bir PSİ insanına danışacaksın. Onlar daha iyi yönlendirirler diye umuyorum. Ama yine de çıldırık anlarında kendini bu mesajı atarken yaptığın gibi ifade et diyebilirim. İçinde kur kur yapacağına: ses çıkart, seslendir, huzursuz olduğunu söyle. Kimseye anlatamıyorsan, kendine anlat. Gerçekliğe geçip, dilsel olarak ifade etmen rahatlatıcı olacak, buna çok inanıyorum. Türlü psikanalitik nedenlerle inanıyorum, bunları sana açıklamama gerek yok. Uzun.

American Horror Story'i beğendin bence. Anlatım şekline bak mesela onun da... Bütün korku hikayeleri aslında sadece senin algılarınla oynar: yani eğer bir lastikse, bunun limitlerini zorlar veya esnetir. Net olarak algıladığını düşündüğün tüm nesnelere anlamı sen yüklüyorsun. Aynı şekilde anlamlarını onlardan alabilirsin de (bence Sartre - Bulantı yı okuyabilirsin, hoşuna gidebilir). Nesnelerin ve şeylerin, istemsiz olarak, anlamlarını en iyi yitirdikleri yer uyku bence. Renkler, şekiller bir şey ifade etmez aslında. Ve tam o noktada, aslında algının da kıyısında olursun. Tabii ki de sen sürekli o kıyı çizgisini aşmayıp, güvenli alanda kalmak için derin uykuya geçemiyor gibisin. Ama ona bedeninin ihtiyacı var. yani gerçekte (çok büyük ihtimalle) var olmayan bir korku nesnesinden dolayı sen kendi kendine fiziksel zarar vermiş oluyorsun. Ayrıca rüya görmek bence çok eğlenceli. Gerçek bir dreamer rüyasız olur muymuş?! Rüya/kabus iyidir. İçinde neye sıkıldığın ayan beyan ortaya çıkıyor, yeter ki rüyalarındaki sinemaya arada uğra.

Burada son kez şunu soracağım: gerçek olsalardı ne değişirdi? Bir kaç kere bastırmayıp, üzerine gidince ne oluyor? Bir denesen ya? Ben senden 1-2 yaş küçükken buna sardığımda, bir şey olmadığın gördükçe mesele ilgimi yitirdi.
Biraz H.P. Lovecraft da okuyabilirsin. Tırsaklığını besler, anlatım dili de güzeldir, namnam.

Çok güzel anlatmışsın bence yaşadığın durumu, biraz empati kurdum ve çok sevimli geldi hikayen. Umarım kendini nasıl iyi hissedersen öyle devam eder her şey.

Sonnot:
İlla psikolog istiyorsan da, psikiatr arıyorsan da; adam gibi bir psikanalist bulacaksan da mutlaka verdikleri akademik çalışmalara ve çalışma alanlarına da bak. Google'da arat. Çünkü birazcık zeki birisinin, en az kendisi kadar zeki olmayan birine bir şeyler danışması kadar saçma bir şey olamaz.

@fauxhumanitas Öncelikle gerçekten zaman ayırıp bu kadar ayrıntılı ve uzun bir cevap yazdığın için teşekkür ederim.

Zaten o zamandan beri benim kendimi rahatlatma yöntemim dediğin gibi onların bana bir şey yapamayacağı üzerine kurulu. Bu kadar uzun süre bu tür bir şeyden korkmamaya çalıştığında ister istemez bir süre sonra korkunun da azalmasıyla insan sürekli kendini kasmayı bırakıyor. Yani demek istediğim 24 saat kafamdan "korkmamalıyım, korkmamalıyım, korkmamalıyım" diye kafamdan geçirerek gezmiyorum, alıştım.

4-5 yaş halüsinasyonlarına(ya da her neyse) gelecek olursak, onlar sandığın kadar basit şeyler değildi. Odanın kapısının hemen yanında sürekli oturan yaşlı bir kadın, elinde bir trampet var, üstünde garip bir kıyafet. Yani bu kadar netti. Onun dışında kadının fareleri falan filan vardı onları görüyordum. Ben çocukken baya baya hastanelikmişim sanırım yani anlayacağın :D

Ben çığlık atarak uyanma meselesini bahsettiğim gibi kaç yaşına kadar yaşadığımı bilmiyorum bu yine 4-12(belki daha uzun) yaş arası falan sanırım. Ama benim attığım çığlığın nedeni gece uyandığımda etrafın karanlık olmasıydı. Korkudan yorganın içinden çıkamaz içeridekilere bağırırdım, onlar gelir ışığı açarlardı. Yaş ilerledikçe yavaş yavaş korka korka da olsa ışığı açmaya kendim gitmeye alıştım. İşte zamanla da bu günlere gelmiş olduk.

1. Din konusunda düşüncelerimiz hemen hemen aynı diyebilirim.

2. Yıllar boyu annem allerjisi dolayısıyla eve balık dışında en ufak bir hayvan aldırmış değil. Ki hayvanları çok severim ve çok istemiştim almayı.

3. Dr. Who'yu baştan sona düzenli olarak izlemedim. Televizyonda denk geldikçe çok nadir izledim. Gerçi nerden baksan öyle ailenin yanında 15-20 dk izlemek dışında 2-3 yıldır televizyon izlemiyorum. Bilgisayar genel olarak.

Rüya konusuna gelecek olursak bu aralar azalmış olsa da rüya görmekten ben de çok büyük keyif alıyorum. Lucid Dream gayet insanın ufkunu genişletici bir şey. Benim kendimi uyandırarak kabusa dönüşecek rüyaları durdurmam çok gerilerde kaldı çünkü sanırım yine uyandırmam yüzünden artık hiç kabus görmüyorum. Görsem yine uyanır mıyım bilmiyorum duruma göre karar veririm sanırım.

Benim rüyalar öyle pek sanıdığın gibi neye sıkıldığımı ortaya çıkaracak türden değiller. Genelde benim rüyalarımda olağan üstü hiçbir şey olmuyor lucid dream'de genelde olduğu gibi. Şöyle düşün, seni bir anda bir sokağın ortasına atıyorlar. Hiç tanımadığın bir yer. Bir sürü insan seni hiç takmadan günlük yaşamlarına devam ediyorlar. Şu an bunları yazarken oturduğum yerde ne düşünüyorsam, orada da aynılarını düşünebiliyor ve istediğimi yapabiliyorum. Bir nevi rüyalarda yaşadığın 2. bir hayat gibi oluyor. Tabi çok sınırları zorlarsam uyanmam uzun sürmüyor ki insan farkediyor ne zaman uyanacağını.

Tekrar bu kadar uğraştığın için teşekkür ederim. Dün akşam cevap yazmaya fırsat bulamadım telefondan bir tik atabildim yalnızca.

işine yaradıysa sevinirim.
doktora gidince haber verebilir misin? yapacağı yorumu çok merak ediyorum.

bir de halüsinasyon diye adlandırdığın şeylere yapacağı yorumu çok merak ediyorum.

şu aralar yaz okulu falan derken çok vaktim yok yazın sonuna doğru gitmeyi düşünüyorum

sert

10 numara beş yıldız adabıyla içersen.

çok güzel. mojito yapılıyor ya bununla..

çok güzel bir içki ertesi gün o kadar etki yapmıyor vodka gibi.
limon suyuyla falan karıştırılıyor çok güzel oluyor

İlk etapta 20 cl'den fazla içmemelisin. Keyiflidir ancak; serttir, çarpar, öte yandan, kendine gelmeye başladığında aşırı derecede susuma hissi yaratır. Ne kadar su içersen iç dindirmez. Çünkü boğazından anüsüne kadar kavurur. Aman diyeyim.

kaliteli vantilator yeterli, ev için bence çok lüks klima

vantilatör ile serinlerken ders çalışacağın için defterler, kağıtlar uçuşmasın ? bunu da düşündün mü :)

vantilatörün çıkardığı ses, masadan düşürdüğü eşyalar falan hiç çekilmez hocu. klimayla kıyaslanamaz bile zaten soğukluğu

tartışmasız klima

abi klima gibi olmaz ama ufonun soğuk buharlı vantilatörleri var?

odadaki havayı kurutacak, nem dengesini altüst edecek, tomarla mikroorganizma barındırıp solunum yollarına türlü çeşit hastalık vaat eden bi alet isiyorsan tabi ki klimadan şaşma.

kiracıysan klima filan taktırma, 5 yıldan daha az kalacaksan o evde.

armani mania

extory cobalt

yeşil brüt o zaman.bi de demir kolye tak

chanel allure

babam öyle diyo hesabı hacı :)
babamın arkadaşları ev aldı kendi evinde oturdu oldu sonra 1 ev daha aldılar kiraya verdiler kira gelirleri oldu işte bunlar şimdi iki hadi olsun 3 ev sahibi oldular. babam ise o zamanlar gitti minibüs aldı. 2 yıl evvel minibüsün hattının tamamını sattık 800milyar etti. hesabını sen yap.
bir de diğer bakış açısından bakalım ( rakamlara değil de orana bak):
ev alırsın 100 milyar maddi olarak on sene sonra o ev on sene sonrasının 100 milyarıdır veya olsun 130 milyar hadi.
biz minibüsü aldık 180milyara 4 yılda 350milyar oldu aldığın aylık kira da cabası.
ha tabi ticaret birazda risk işidir tersi de olabilirdi.
babamın 35 yaşından beri bir kafasına göre takıldığını,
avrupa ve türkiyede her bir yana ayak bastığını,
yeme içme giyme gezme gibi şeylere acımadan para harcadığını belirtmek isterim.
kendileri şuan 50 yaşında sağlıklı ve huzurludur.
babamın yeni yatırım öngörüsü ise tekirdağ merkez minibüs plakalarıdır.
kendileri gidip araştırmış piyasayı yoklamıştır.

Taksi'yi bilemem ama metro ve raylı sistemler ile minibüslerin ömrü çok uzun görünmüyor.

genel olarak emlak piyasasını bilmem de, bizim evi 8 sene önce aldık, aldığımızın 5 katına yakın değerde satabiliyoruz. öyle kurtköy falan gibi bir anda değerlenen bir yer değil hep merkez olan bir yer. hadi biz çok ucuza aldık desek yine de en az 3 kat değerlenmiştir. emlak her zaman değerlenir.

bunun yanında herkes taksi plakasına iyi yatırım gözüyle bakar. hem sürekli getirisi var hem de sattın mı değeri yükselmiş olur illaki.

evet valla cok buyuk yatirim tabi ama biz ayrik ayrik birikimleri degerlendirmek yerine boyle bir ise girissek dedim ailecek, genel olarak iyi kazaniyoruz, parca pincik harcaniyor. ev araba var zaten. ama minibus olayi daha riskliymis bilmiyodum ben. bu arada ankara hakkinda bilgisi olan var mi? hani gokcek daha degisik baskan ya?

o paraya iyi bir yerde (nişantaşı, bağdat cad. vb.) bir veya 2 dükkan veya ofis alıp kiraya verilerek daha fazla para kazanılabilir bence. ama bu işlerden anlamak lazım biraz.

uyduruyor da olabilirim ama sanki mythbusters'da klozet kapağının evdeki en temiz yerlerden biri olduğunu kanıtlamışlardı

@altikereyedi mythbusters 'da klozet kapağının, ekmek kesme tahtası ile sterillik açısından karşılaşması yapıldı ve evet klozet kapağı daha temiz çıktı. ama ben de alaturka tuvaletlerin , klozetlerden daha kirli olacağına inanmıyorum, bi kadın olarak her barda mümkünse alaturka tuvalet olsun istiyorum.

alafrangada işiyosun sıçıyosun laak diye götüne değiyo o pis su. ama alaturka öyle mi. zıç gitsin.

mitbastırsta sifonu çekince suyun diş fırçasına kadar sıçradığını ispatlamışlardı.

bence alafranga bence daha pis,
hatalık bulaştırma olayı daha fazla,
mehmet özün programında vden diş fırçalarını getirmeleri istenmiş ve test etmişler dışkıda bulanan şeyler mesela koli basili gibi (tr.wikipedia.org) şeyler çıkmıştı.
o gün bugündür diş fırçamı kapalı banyo dalabında muhafaza ediyorum.
alafrangada herkes göt kardeşliğine giriyor bu nedir ya,
ben en sağlıklısı alaturka,
bi kere insan doğasına göre doğru pozisyonmuş,
ve alafranga basur gibi bir çok bağırsak problemlerine falan sebep oluyormuş.

Zengin aile kedisi hayvanı olmak isterdim. Gün boyu yatıyorsun. Okşanıyorsun. Küçük şeyler de mutlu ediyor. Yumakla saatlerce oynayıp keyif yapabiliyorsun. Yemek+Ssk+Prim ve dahası...

Karınca. Ailesi var, arkadaşları var, biri diklense arkasında duran adam var.Çalışıyor, hiç boş zamanı yok , her an faaliyette. Sonra gidiyor, kışın huzur içinde evinde yatıyor.

havada takılan ve götü sağlam olan bi hayvan.

en uygunu kartal galiba

(bkz: insan düşünen hayvandır)

Kuzey sumrusu, kuşları araştırdım, göç rotası en güzel olan bu, atlantiğin her iki ucuna da çokça uğruyor ayrıca tüm kuşlar arasında en uzun göç rotasına sahip ikinci kuş.


evet kuzey sumrusu ben, çok güzelim hem... tinyurl.com

aslan

ağustos böceği.

at.

neden bilmiyorum ama asalet ve at kelimeleri özdeştir benim lugatımda.

ama özgür bi beygir olucam. yabani, dağda yaşayan. para karşılığında çiftliklerde eleman gezdireninden değil.

otonom +1
kesinlikle zengin aile kedisi.

hamamböceği , bildiğin chat mode on hayvan , bilimum zehre , zorluğa hatta nükleer serpintilere falan dayanıklısın , ölmüyorsun - ölemiyorsun.

kuşlar çoğunlukta
iki kedimiz iki de atımız var, başka?

kutup ayısı ( sıcaktan nefret ederim )

iguana

Aslan olmak isterdim.Günde 50 kez sevişebiliyormuş.

bal porsuğu, hayatımıza bi aksiyon girsin anasını satiyim.

tabi al. en basitinden vergi kaçırmasınlar.

h. özkana mı gittin, söktür telleri. korsan ortocu

@radikalherif

fındıkzade'de bulunan ortodontistten mi bahsediyorsunuz?

Tellerinde bir sorun çıkarsa nasıl ispat edeceksin orada yaptırdığını?? Fatura al, hatta fatura detaylı döküm olsun, şu marka şu alet kullanıldı, şu işlem yapıldı, vergisi şu bu diye. "Ama bize gelişi zaten 3 bin" derlerse carla, vergi kaçırmadan ziyade bu tür yerler ileride bi sıkıntı doğarsa başımız ağrımasın diye fatura vermek istemezler. Adam der "kartviziti ben her gelene veriyorum, bi ödeme planı çıkarırım, kartın arkasına yazıp, işlem falan yapmadık", ispatlayamazsın yoksa.

mutlaka fatura al,
kredi kartı kullanmıştım ekstrede baktım market ismi geçiyor.

a şıkkı diyorum. duyurudan çok hatun düşüyormuş, öyle duydum. diğerleri de nasiplensin az biraz, herkese yetecek kadar hatun var sonuçta. olmadı dönüşümlü kullanırsınız.

a.(bıktık lan yeter mk.)

d

duyuruda hatun mu düşer amk ? içini boşaltmak istemiştir belki bilemeyeceğum..

sanirim b

sözlükte de yıllardır bu saatlerde sol frame teması testosteron. zilyon yol dururken "belki hatun düşer mi?" diye duyurudaysa eh yani bence E hepsi.

ne yaptıklarından haberim yok ama ben e diyorum =)

ipnelik. zaten homofobiğim ben ipne bunların alayı.

aşağılara baktım da şimdi. eziklik lan yazık valla acıdım şimdi.

hiç katıl kurt demeyenler utansın ama (=

F U

Bu başlığı açtığına göre sende eziksin. Kime neyi ispatlıyorsun, isteyen istediği amaçla girer. Seviştiğini bu kadar duyurmak istiyorsan bir iki resim koyda tam olsun :)

F) Hiçbiri
dolduruyorum,
hafif zoraki bir benzetme ile, ekteki resim benzeri manzaraları izlemekten keyif duyan arıza insanlar olmaları

cf1.8tracks.us

a

c

d

commander64,belki de rahatsiz oldugu icin bu duyuruyu acmistir,olamaz mi?hem kim sevisiyor kim sevisemiyor bize ne?sevisemediklerini illa niye tum ahaliye ilan etme ihtiyaci hissediyorlar ki?
ilginc sahiden :))

www.eksiduyuru.com
yorum yapmıyorum :)

@commander64
ironiden anlamayan nesle aşina değilim pek bu sebeple anlamlandıramadım yazdıklarını.
ha sevişme konusundaysa sevişip sevişmemem benimle ilgili, anonimiz diye(ki benim pek anonimliğimde kalmadı ya neyse) özel hayat dediğimiz kesimin bokunu çıkarmamak gerek.
duyuru konusunun "sevişemeyenlerin" olmasının sebebi açılan bu garip duyuruların temalarının bu konu üzerinde olması idi. öyle işte.
yoksa gayet sevişgenim ben "pardon sizinle yatmamış mıydık?":P

not: eziksporluyum, beyler :(

lunedor kardeş sende de amma libido varmış, ayak üstü bizide götüreceksin neredeyse :)

commader ,sen de bu aralar kimseyle sevisemiyorsun galiba o yuzden kiskandin bu kadar :P

@commander64
libido meselesi değil ki bu hafızam kötü sadece ondan sordum :)))
bu arada iyi kandiller :)

matkapla delinir.matkabı olan birine sormalısın

Mengeneyle sıkıca sabitleyip, matkapla delinebilir... Anahtarcılar yapar...

ataman +1
mengene le sıkıştırılmaz ise parçalanır,
ince uçlu sağlam bir delici lazım.

gümüşçüler,incik boncuk satan dükkanlar kolayca deler hatta gitmişken ona uygun bir kolye zincir vs de bakınırsın

karşıdan karşıya delme sakın. zarın 1 numaralı yüzünden zarın merkezine, yani yarısına kadar del. içine ince bi te sokup dolgu malzemesi şeklinde olan yapıştırıcılarla deldiğin yeri tekrar doldur. telin açıkta kalan ucunu da kıvırıp halka yap. halkanın birleşen kısmını da lehimlet.

ilk etapta tamamini delmeyi dusunuyordum ama parcalanabilir. oncelikle anahtarcilara bi danisayim. olmadi dolgu yaparim.

matkabın küçüğü kıvamında, markasının adıyla bilinen dremel diye bir alet var. kontrolü kolay olur. ustası matkapla da yapar ama ustası yapar işte.

kim yapar bilmiyorum ama geri dönüşü olmayacak bir iş olduğu için önce farklı bir zarda deneyin derim.

istanbudaysan ve bana ulaştırabilirsen bizim işyerinde tam istediğin gibi deldirtebilirim.

mavi iyi duruyor ama kolda büyük ihtimal farkedilmeyecek maviliği. siyah yutacak onu. o yüzden yeşil. sarı götüm gibi.

mavi

ayiadam haklı ama bence mavi. neden? çünkü içlerinde daha çok sevdiğim renk o.

dersen ki "farketmez", sarı ya da yeşilden birini al.

ayiadam

yeşilini hiç biyerde görmedim mavide dediğin gibi siyaha çok yakın. aslında ben de maviyi sevdim ama kararsız kaldım rengi fazla belli olmayınca.

mavi daha iyi sanki

mavisi hacı

ikisi de hoş değil bence ama tercih yapacaksak mavi.

20-30 liradan fazla vermeyin bunlara.

erkekler marstan, kadınlar venüsten

aynı gezegenden bile değiliz
www.idefix.com

erkek para kazanır - kadın para harcar
nasıl?
çok itiraz olursa kriz döneminde büyüme gösteren tek sektöre bakmalarını söyleyebilirsin.

soruna cevap olur mu bilmiyorum ama kadınlar erkeklere nazaran sahip olmadıkları veya hoşnut olmadıkları şeyleri yapay yollarla tammalama konusunda çok takıntılılar.

(bkz: kadınlarla erkekler arasındaki farklar)

tamamen toplumsal cinsiyetten soyutlanmış olarak bakmanızı tavsiye ederim konuya. yani erkekler arabalarla kadınlar bebeklerle oynar, tam bir toplumsal cinsiyet oluşumu ve süregelen dayatması. bunun yerine daha net ayrılıklar kullanılabilir. mesela erkek futbol izler - kadın dizi izler ama futbol izlemeyip dizi izleyen erkek de var. ben mesela. bunun gibi şeyler yerine daha somut şeyler. mesela erkekler kadınlardan fiziksel olarak daha kuvvetlidir, bunu gayet genelleyebiliriz, vb.

erkek para kazanir-kadin para harcar onermesi pek dogru degil..

kadin kendi kazandigi parayi harcayabilir pekala.bu durumda para kazanmis olmuyor mu?
ayni sekilde erkekler de hic para harcamiyorlar mi?ya da her erkek kendi parasini mi kazaniyor?

@fraise +1 :)