Çok cocuk istedikleri falan yok bana kalırsa,
1-dogum kontrol diye bişeyden haberdar olmamaları
2-dogum kontrolunun günah olduğunu düşünmeleri
3-dogum kontrolune para harcamak istememeleri

eğitim seviyesi yükseldikçe çocuk sayısı düşüyor. eğitimle alakalı olduğu gibi vicdanla da alakalı tabii ki. bakamayacağını bildiği halde bir sürü çocuk yapan sonra da o çocukları perişan eden insanlardan nefret ediyorum. kısırlaştırmak lazım.

"İsteyerek" yapmıyorlar ki sadece "allah veriyor".

Doğum kontrolü diye bir mantığa sahip olmamaları, sevişmelerin çocukla sonlanmasına sebep oluyor. Napsınlar, seks de mi yapmasınlar :p

Daha eğitimli - iş güç sahibi dediğin insanlarda da (ben rastlamadım ama) aşiret kültürü hala devam ederek "soy devam etsin" ya da "ileride birbirlerine sahip çıksınlar" amacıyla çok çocuk yapılıyor olabilir.

aklima groucho marx'a mal edilen bir soz geldi:
izquotes.com

istemiyor ki, cahilliğinden oluyor.
sonrasında ise allaha sığınıyor kendin kandırıyor.

eğitimli, iş güç sahibi bir insan olarak maddi imkanım olsa 4-5 çocuk isterim ben de.
her ne kadar biz 2 kardeş olsa bile kalabalık bir ailede büyüdüm. annem de babamda beşer kardeşlerdi ve çok güzel bir aile ortamları vardı.

dediğim gibi maddi durumum el verse hepsiyle eşit miktarda ilgilenebileceğimi bilsem ben de 4-5 çocuk isterim.

not. bu konuda tek taraflı düşünmüyorum. eşimle ortak fikrimizdir. sohbet ederken aynı konudan dem vururuz ikimiz de.

maddi durumum el verseydi 4 ya da 5 çocuğu ben de isterdim. bunun okumuşlukla, okumamışlıkla ya da eğitimle eğitimsizlikle zerre alakası yok.

ben de maddi durumun varsa 1 çocukta kalma olayını anlamam mesela. annemler 5 kardeş. kalabalık bir ailede büyüdüm. hepsi de birbirine çok bağlı. keşke ileride benim çocuklarım da benim büyüdüğüm gibi bir ortamda büyüyebilse.

yine de ileride gerçekten iyi diyebileceğim meblağlarda kazanırsam, en az 4 çocuk düşünüyorum. düşünüyoruz, zira kız arkadaşım da bunu savunuyor.

ve not: akp'li değilim.

6-7 çocuğu olanların yapacak daha iyi bir şeyleri yok. bir tek bu yanıtı bulabiliyorum ben. ilgilendikleri alanlar kısıtlı, gelecek planları yok, hayatta bir motivleri yok. bir kadın başka türlü nasıl kısa aralıklarla devamlı hamile kalabilir?

3-4 çocuğum olduğunu düşündüğümde bile enerjim tükeniyor. çocukları çok seven biri olarak vakit geçtikçe çocuk fikrinden uzaklaşıyorum. büyütmesi, ilgilenmesi, eğitmesi kolay değil.

ayy ben de çok çocuk istiyorum. mesela bi üçüzüm olsun sonra dördüzüm olsun diyorum. sürekli doğuramam çünkü.. vücut sarkar..
ama çok çocuk istiyorum. sanırım sebebi kardeşlerimi çok sevmem. ayy canlarım onlar benim. ve küçükle aramda 12 yaş var.. ama bir yere giderken en çok onla gitmek isterim kafa dengi bir kere.. bütün arkadaşlarımın gözdesi kız bir kere..
bilmem ben en azından bir üçüzde ısrarcıyım. bunun için tüp bebek düşünecek kadar da manyağım :)

Asiret/derebeylik sisteminde ne kadar cok cocugun varsa sozun o kadar gecer, hanimaga olaylari bundan cikiyor. Game of thrones gibi iste birini kacirsalar digerj aileye sahip cikiyor falan. Dogu tarafimiz hala derebeylik yonetiminde.

kalabalık aileyi seviyorum. hele de aile içi dayanışma varsa, tadından yenmez.

Kalabalık olmak her zaman avantajlıdır. En basitinden senle öyle kolay kolay kimse dalaşamaz, itip kakamaz. Erkek çocuğun fazla olması demek eve giren paranın artması demek. En kötü yevmiye günlük 50 TL den başlıyor bugün. Ayrıca, çocuklar çoğu aile için sosyal sigorta. Yaşlanınca birisi annesine babasına sahip çıkıyor en kötü.

İkisinin ortası en iyi. Tek çocuklu ailelerin de onca ekonomik duruma rağmen çok mutlu olduğunu sanmıyorum. İmkanım olsa 3-4 çocuk ideal bence.

www.pcdepo.com
www.n11.com
www.sadecenotebook.com

kart kampanyası haftasonu indirimi ile bu modelleri takip edin mutlaka bulursunuz

dell veya lenovo dan bütçene uyanı al.

lenovo alma. bir de vatan bilgisayar bedava notebook verse hiç bir marka alma.

www.bimeks.com.tr (1250 tl)
www.teknosa.com (1299 tl)
www.hepsiburada.com (1499 tl)

Bu üç mağaza da şu sıralar hediye çeki veriyor. Sanırım uygulama Ekim sonuna kadar sürecek, değerlendirilesi.

cihangir minibuslerine binmen gerekiyor sanırım onlarda kucukcekmeceden kalkmaya başlıyor. yer değişmediyse cihangir minibusu diyorum.

hacı başğan tarif ediyorum:
metrobüse bin - cihangir mahallesi durağında yani pelican mallın olduğu durakta yani avcılar istanbul üniversitesi kampüsünün olduğu duraktan bir durak sonrasında in. oradan hükümet konağını veya diğer adı ile kaymakamlığı sorman yeterlidir. yürüme mesafesi olsun olsun on dakikadır. metrobüsten indiğinde pelicanın olduğu tarafa değilde diğer tarafa geçmen lazım.

Burun açıcı spreye alternatif burun açıcı hap var.

Başka yapabileceklerin;
Bol su içmek
Burnunu temizlemek
Tuzlu su sıkmak
Buhar koklamak

önce doktora git.
herhangi bir sorun var mı diye.
tuzlu+su veya eczanelerde satılan okyanus suyu.

Kaynamış suyun içerisine nane dökün, çorba kasesi bile iş görür. Tülbenti kafanıza örtün kase içerisinde kalacak şekilde. O şekilde burundan nefes alın sürekli. Sıcak su ve nane oraları açacaktır. Vicks var mesela buna benzer çok iyidir. Ne yaparsanız yapın otrivine kullanmayın çok pis bağımlılık yapıyor 3 sene de zor kurtuldum. Sakın diyorum.

Otrivine burun spreyi kullan, eczanede 5 lira birsey, aninda aciyor burnu...

sakın ola burun spreyi kullanma. sakın...
bağımlılık yapıyor. sorun çözmez.
bol su iç. @liriamer'in önerilerini dinle. kaynar suyun içine vicks ya da buğuseptil dök. buharını solu. o sinüsler bronşlar bildiğin akıyor. beynin akmış, kafan açılmış gibi tahatlıyorsun. üstelik doğal.
bunun dışında şansın varsa ve çıkışta kendini koruyabileceğine inanıyorsan hamama git. Üşükterleten'de vakit geçir. Spa merkezleri de olur. Fin hamamına gir. Girmeden önce biraz bal koydur. Bal buharlaşsın, havalanan buhara karışsın. İçeride buharlı havayı solu. Canım çekti be!!!

aynı durum var ben de kaynar suya nane kekik döküp bi nevi buğu yaptım. dün de saunaya gittim bugün daha iyiyim sesim de düzeldi biraz.

Otrivine al eczaneden. fakat 2-3 seferden sonra kullanırsan bagimlilik yapar, başına bela alırsın.

sadece gece yatmadan sık 2-3 gun boyunca. sonra da bırak.

otrivine'yi 1.5 sene kullandım. lise zamanı bağımlılık yapmıştı. çok zor bıraktım ama kurtuldum sonunda. şimdi 2-3 defa kullansam tekrar tetikler mi o bağımlılık kendini?

breathe right burun bandı. tek geçerim.

otrivin'i max. 5 gün sonunda kesmezseniz yeniden bağımlı hale gelirsiniz. o kendi kabuğuna çekilmiş burun etlerinin rahatlığını başka hiçbir şey vermiyor çünkü.

bu konuda sevgili cassey ho der ki: meyveyi öğle saatlerinden sonra abartmayın. kilo vermeye çalışıyorsanız da yemeyin. meyvelerdeki vitaminlere ve liflere ihtiyacımız var. ama öğleden sonra yenen her şey gibi onun da enerjiye dönüşmesi zor. bu yüzden özellikle kahvaltıda meyve yiyin diyorlar.

ye ya bosver nolucak. ben de meyve cok seviyorum. ve evet cok sekerli biliyorum, ama icindeki sekerin cogunun glukoz degil fruktoz olmasi demek meyve yemekle normal aburcubur yemek arasinda fark var demek. glukoz disinda hic bir seker kan sekerini vucudunun algilayabilecegi sekilde aniden yukseltemez, bu yuzden abur cubur yemek daha zararli.

bence abartilmadigi surece bir sorun cikarmaz meyve. bir suru saglikli beslenme uzerine yapilmis arastirma gordum, hic birinde fazla meyve yemekten dolayi obezite kanser vs vs riski artar diye bir sey gormedim.

sen zaten belli ki gayet duzgun besleniyorsun, hic sikma kendini yani meyve konusunda. ye gonlunce. sana gelene kadar amerika'nin komple obezite ve kansere yakalanmasi lazim, bosver.

Ye gitsin tabi ki

Meyvelerden alacağınız her türlü vitamini sebzelerden de alabilirsiniz. Eksiği yoktur. Meyvelerin glisemik indeksi yüksek, glisemik yükleri düşüktür. Günlük 2 mandalina yerseniz bir zararı olmaz ama oturup yarım kilo yerseniz boşuna şeker yüklemiş olursunuz. Şeker şekerdir. Bunun glikoz veya fruktoz olması önemli değildir. Fazla yüklerseniz ikisi de yağa dönüşür.

Şeker vücuda zararlı. American heart association günde bir porsiyondan fazla meyve tüketmemeyi öneriyor. Vitaminleri karşılamak için bir tane yiyebilirsin, onun dışında yeşil yapraklı sebzeler, brokoli gibi gıdalar o vitaminleri ve mineralleri karşılamak için çok güzel kaynaklar.

Not: bir porsiyon meyve örneğin bir elma ya da portakal, bir dilim karpuz ya da bir bardak dolusu çilek demek oluyor.

canan Karatay yüzünden bunu ben de düşünmeye başladım son zamanlarda. Yani küçüklükten beri meyve yemek iyidir faydalıdır diye yaşadık. yeterince meyve yemiyoruz diye annelerimizden azar işittik.
acaba sadece meyveden alınabilecek, başka yiyecek maddesinde bulunmayan vitamin veya yararlı besinler var mıdır?
açıkçası herkes birşey söylüyor ve ne yazık ki her geçen gün doğru bildiğimiz şeylerin aslında doğru olmadığı kanıtlanıyor.
mesela eskiden süt için denirdi, şimdi de faydası yok deniliyor. kedilere bile vermeyin deniyor. tereyağ çok zararlı bilinirdi, şimdi baş tacı, mutlaka yiyin deniyor.
Aynen benim de kafam karışık. sanırım bir yüzyıl falan bekleyeceğiz bu konuların açıklığa kavuşması için.
ayrıca ben meyve yemeyi pek sevmiyorum çünkü sonrasında deli gibi acıkıyorum. fazla yemek yememe neden oluyor.

Nebahat çehre ile canan karatay aynı yaştaymış . Bugün sosyal medyada konuları vardı , nebahat çehre ne yiyorsa ondan yiyin kızlar diye :)

Bence herşey kararında yenilmeli , şunu bunu yemiycem diye strese girmek dha zararlı.

Ye ye.. kilo problemin varsa portakal,muz,cilek pek yeme bence.. Yoksa her meyve, sebze, sut, yararli/zararli ama vucudun zarar gormesi deformasyona ugramasi, bagisiklik gelistirmesi vb yikici seyler de lazim..

Bana gore saglikli vucut daha cok sporla alakali, uzun omur, guzel beden(kime gore guzel, avrupaya gore.. afrikaya gore degil.) gidaya bagli.

Sut sindirimi cok zor. Mideyi oyle boyle yormuyor. Ama faydasi zararindan fazla.

Saglik diyorsan, alkol cikolata yagli be
sin kullanip senden daha saglikli bedene sahip insanlar var.(spor yaptigi sure icerisinde)

Asitli icecek ayda 2-3 fazla degilmi? Hani saglik kismindan degil sevmedigimden yilda 1-2 icen biri olarak ayda 2-3 fazla gibi geldi.

Tuzsuz yemek yap saglik diyorsan. Meyveden daha cok faydasini gorursun.

ibomiu, sadece asitli içecek, çikolata, cips, pasta vs hepsinden toplamda ayda 2-3 en fazla tüketiyorumdur ki 48 kilo bir insan evladıyım. bırak o kadar da olsun.

ye gitsin ya.

meyve de yemeyeceksek ölelim. bu ne lan.

Ye arkadasim ye. Tadini seviyorsan eger ye. Onemli olan asiriya kacmamak, biliyorsun her seyin cogu zarar. Meyveyi dogal olmayan diger tatlilarla falan bir tutmayin. Meyvenin icindeki seker bir kola gibi kan sekerinizi pompalamaz ani olarak, yavas sindirilir. Icinde envai cesit vitamin, lif, antioksidan vardir. Meyve faydalidir.

yerim ben, bakmak o diyetisyenlerin lafına sözüne.
meyveden ve çaydan zarar gelmez.

Meyve yemeyeceksem beslenmenin bir anlami yok benim icin.
Bence abartmamak kaydiyla ve dengeli beslenmeye eslik ediyorsa meyve yemek sikinti degil.

"meyve şekeri bile zararlı"dan sonrasını okumadım. Dinlemeyin böyle cahil cahil konuşan tipleri. Siz meyvenizi yiyin, hangi mevsimde ne meyve çıkıyorsa gidin alın yiyin. Afiyet olsun.

Bu tür konuların cevabı "yeağğ onu da mı yemicez yeağğğ" değil.

Meyvelerin glisemik indeksi yüksek, sebzelerin düşük.

Meyveden alabileceğin her türlü faydayı sebzelerden karşılayabiliyorsun.

Keyif için abartmadan meyve yenir ama amacın sağlık/yağ yakımı/atletik performans vs. ise ne kadar az meyve o kadar iyi.

verdikleri kitapları at çöpe.
murat yayınları vs gibi yayınlar var.
al onların kitaplarını ve sınava 2 hafta kala çalış.
çıkmış sorulara da bak.
biraz da çalışırsan tamam işte her türlü mezun olursun.

kitapları atma.
ünite sonlarındaki sorulara bak. direkt cevaplarını işaretle öyle oku.
sayfa kenarlarında koyu renkle yazan notları da okur yeter.

Ekstradan hicbir kitap almiyorum, verdikleri kitaplarda hersey var zaten.

www.sahibinden.com

Garanti yoksa ve temizse, 360-380 TL
Garanti varsa ve temizse, 400-420 TL

Kız arkadaşım 4s 16gb beyaz satıyor, 700 istedi veren yok. Bir kişi 600 teklif etti ona da kız arkadaşım yanaşmadı.

Bence ederi 500TL

4s in sıfırı 1000 tl
2. el 4 e 300 bile fazla bence.
200 tl çalışır.

350-400 civari

2. el iphone 5'imi 32GB, ufak tefek çizikli, 900'e.
kuzenimin amerikada sıfırladığı (sanıyorum refurbished denen şey) 1050'ye sattım. o da 32gb.

fikir vermesi açısından söyleyeyim istedim. bir de, refurbished olan 1 günde, ötekisi 3 günde satıldı.

konuşacak birşey bulamıyorsan konuşmazsın. ben de bir topluluk içine girdiğimde soru sormazlarsa sesimi duyamıyorlar. hiç sesimi çıkarmadan saatlerce oturabiliyorum. konuşmak için de uğraşmıyorum, aklıma konuşacak bir konu gelmiyorsa ne anlatayım. ama bana soru sorulursa anlatıyorum uzun uzun bazen. bir de yeni bir ortam, yeni tanıştığın insanlarla ne konuşabilirsin?

biraz dergi, kitap okuyun. film izleyin, tiyatroya gidin. şehri dolaşın. sergi görün. zaten bunları da yapıyorsanız, bilemeyeceğim.

Ayni durumda olan vir arkadasimiz var, bu yüzden yillardir duzenli bir iliski si yok. Insan olarak cok iyi, hatta tanıdığım en iyi insanlardan biri diyebilirim. Kizlar birkac kere gorusseler severler ama ilk bulusmadan sonra gorusmeye yanasmiyorlar artik.

Benim tavsiyem kendinizi gelistirecek bir seyler bulmanız. Hobi edinmeniz. O konularda okuyup arastirip uzmanlasmaniz. Hem de başka insanlarla ic ice olursaniz daha cok konusmak zorunda kalırsınız. Oteki turlu 33 yasiniza geldiginizde arkadaşım gibi olabilirsiniz.

etrafa bak, ilgini çeken bir şey illa ki olacaktır. Onunla ilgili şeyler sor,
O ortamda sıcak kanlı birini görürsen ona sor hatta bunu.

Sonra ilgi alanlarından aç konuyu. Geçen sinemaya gittim şu filmi gördün mü çok güzeldi vs. oradan konu açılır yardırırsın. Aslında laf lafı açar böyle durumlarda. Kendini rahat bırak, belki de içten içe bi çekingenlik vardır.

Muhabbet kitaptan, filmden çok hayattan, tecrübeden inşa ediliyor. Bir şeyler yaşıyor olmalısın.

Kızlar konusunda da, zaten sen değil o konuşsun. Sen konuşmayı yönlendir. Onun anlattıklarıyla ilgili bir şeyler sor. Sürekli kendini anlatan adam da kızı sıkar.

hacım rahat ol ya,
bu düşünceyi kafandan at, her yere kafanda bu düşüncelerle gitme.
her şey farklı olacak de. konuşmak için yırtınma ama lafa söze gir.
olmadı konuyu kendi istediğin alana doğru çekmeye çalış.
sonuçta yakışıklı adamsın, kasma bu kadar hacım.

(bkz: servis kaldır)

Harcama yapmadan aktif olmaz.

olmaz. kurye dünya kadar sözleşme imzalatacak. onları imzalamadan aktif olmaz.

garanti bankası beni iyi bilir bende garanti bankasını.
şifre alman lazım ve harcama yapman, yoksa aktif olmaz.

Bence hiç güzel değil. Babaanne evi gibi olmuş.

tasarım guzel, ama desenleri begenmedim.

Renkler çok soluk ve yaşlı işi. Onun dışında rahatlık olarak da pek rahat görünmüyor (oturup bakmak lazım tabi).

Bu arada benim bu koltuk takımı olayına bakış açım rahatlık. Sizinkisi sadece görüntü ise durum değişir. Genelde salon takımları falan sadece misafir geldiğinde kullanılan, görselliği dışında bir özelliği olmayan ürünlerden oluşabiliyor.

ben beğendim.

çok derin koltuk, kalkmaktan ziyade oturmak sıkıntı yaratabilir. mutlaka bacakları toplama gerekir otururken.

bende begendim

değil.

bellona, istikbal, mondi, tam zevksiz türk evi mobilyası üretiyorlar. kaba kaba, masif, işlevsiz, insanda en ufak bir sıcaklık hissettirmeyen mobilyalar. bu üçünden başka kimisi butik, kimisi seri üretim onlarca marka, onlarca imalathane vs var. sırf internette bile ana akım dışında tasarım mobilya satan elli tane site var. gözünüzü seveyim başınızı bir kaldırın, araştırın, zevkiniz yoksa da geliştirin, gidin güzel bi şeyler alın bu nedir ya.

çok anne işi.

hiç güzel değil

Teklileri çok daha güzel olan takımlar var, bununkileri beğenmedim.

4500 tl etmeyeceği kesin 2500-3000 tl ye çok daha iyileri bulunabilir.

Masko'ya bir uğramanızı tavsiye ederim.

artıları: oturma alanları geniş, ayak boyu iyi, çekmeden de süpürülüp paspaslanabilir, ikilinin desenleri bence güzel. (tuna vizon'u daha beğendim)

ekşiler: yatak olarak kullanmak/eşya alıp vermek için oturma kısmı öne çekiliyor sanırım. çekme sırasında zemini çizebilir.
oturma yerleri çıkar yıka şeklinde değil. hanımlar bu tarz olunca koltukların üstüne örtü yayıyorlar. o da kayıyor filan kullanışı pek rahat olmayabiliyor. ben görüntü olarak da sevmiyorum. sürekli kullanacaksanız pek uygun değil. salonda duracak, konuklar gelince kullanacaksanız bu yönden pek sorun olmaz.

Çok sıradan, bu renk ve desenler çoğu evde var bizim ev dahil :) ben memnun değilim çünkü çabuk kirleniyor.

bence guzel. tuna vizon deseni begendim

Ben de beğenmedim ve aşırı rahatsız görünüyor.

enza da şu köşe takımı var bence çok güzel onu düşünebilirsin.
yatasgrup.com.tr
bir de bellona dan ziyade doğtaş,enza,kelebek mağazalarına bakmanı öneririm. daha modern eşyalar var oralarda.

başarısız olduğun içi olabilir.

olur öyle. elinde değil.

pişman oluyo ondan hacı.

eski sevgilisini unutamamış olabilir ve bu aklına gelince suçluluk duyuyor olabilir. test edildi, onaylandı.

orgazmin etkileri, bazen öyle oluyor. orgazmi süreye yaymaya calis, tam zirveye cikmisken yavasla sonra tekrar zirve yap. o zaman azaliyor biraz.

hormon patlamasından dolayı olabilir. mutlu olmuştur, duygusala bağlamıştır. Güzel bişi yani

pişmanlık diye biliyom ben.

Hormon patlaması. Şiddetli bir şeyse ağlatabilir ya da yanak kasları ağrıyıncaya kadar ağız genişleyebilir (sessiz gülme gibi), hiç olmadı yattığı yerde yuvarlanmaya çalışan bir puding kıvamına getirebilir. Düzenli değilse cinsel hayatınız, uzun aralardan sonra böyle şeyler olabilir. İyidir iyi.

@atmaca.ged'e pek katılmıyorum, o zirvede kesersen cinayet çıkabilir, kan temizleyebilir durumu, bu bir. İkincisi zirveyi ne kadar uzatırsan şiddet o kadar artıyor, pek yayılmıyor. Kişiye bağlı da olabilir gerçi, bilmiyorum.

Sakin sakin ince ince ağlıyorsa suçluluk duyuyor olablir, "Ne olacak bizim sonumuz" diye düşünüyor olabilir.

Orgazm güçlüyse ağlayabilir.
Ya da toplumsal baskıdan ötürü sevişmek beyninde suç olarak yer ettiyse, kendi farketmese bile ağlamasına sebebiyet verebilir.
Ama iki türlü de hormonları coşturmuşsunuz, tebrik ederim.

bilemedim ama normal değil. sıkıntı var.

kimse de dememis.

cok buyuk belki de?

birası az gelmiş ondan

eski sevgili +1

Aralara üçer beşer tane badem sıkıştırın, tereyağı zeytinyağı gibi yağları kullanmayı ihmal etmeyin, yağ yakıcı kullanmayın, bol bol su için.

Akşam tavuk, et yerine sebze yemeği yiyebilirsin. Öğlen de tavuk/et yiyorsun çünkü.
Aralarda bir avuç çiğ (kavrulmamış) kuruyemiş atıştırabilirsin işte kuru üzüm, badem, fındık, günkurusu falan gibi. Ya da meyve olabilir, yarım paket eti form çay ikilisi de olabilir.

Aklıma bunlar geldi.
Bir de spor önemli ya, yarım saat bile olsa vakit ayırsan süper olur.

Karbonhidratı bir süre kesersen ara öğün yapmak zorunda hissetmezsin kendini. Spor yap bir de.

yağ yakıcı kullanmak yerine yeşil çay içebilirsin.

sen böylede daş gibisin hacı.

valla bence güzel olmuş, bademi de yuvarla gitsin

salatalara zeytin yağı ilave et. ya da zeytinyağlı sebze yemekleri ye. hiç yağsız diyet olmaz.
bademi ana öğünlerine ekle, ara öğün yaratma. ana öğünlerde daha sağlam ye yani. ceviz de iyidir.

mrb. öğünlere küçük bir kase yoğurt da eklerseniz süper olur. hem kalsiyum vb ihtiyacınız karşılanır hem de yoğurt eklenen beslenme programlarının daha zayıflatıcı olduğu kanıtlanmış durumda.

ara öğünlerde badem-fındık-ceviz vb böyle toplamda 8-10 tane filan. 1-2 tane kuru kayısı. ama bunlar abartılmayacak.

ya da küçük kase yoğurt, kraker ya da küçük meyve.

şimdi bu liste iyi olmuş da sıfır karbonhidrat olmuş bu sefer. arada az bulgur pilavı, mercimekli bişiler filan. ya da az kepekli makarna iyi olabilir. sabah da 1 dilim ekmek olabilir.

sebzeli et yemeği vb yapıyorsanız bunun suyunu yemeyeceksiniz. suyunu süzüp yiyin. salatanıza normal miktarda güzel sızma zeytinyağı koyun.

diyet yapıyorum diye abartıp sıfır karbonhidrata geçerseniz olmaz. dengeli değil.

önemli olan işlenmiş her türlü gıda, beyaz ekmek, pirinç, şeker bunları çıkartmak. kola vb asitli içecekler, şekerli meyve suları, bisküviler, gofretler, her türlü hazır çorba vb, cips ve paketlenmiş gıdalar. bunları çıkartın.

sıfır karbonhidrat değil.
sebzeden, salatadan alıyor karbonhidratı. peynirde de var.

yoğurt, ayran, kefir +1 (onlardan da gelecek KH)

yine de arada biraz bulgur (2-3 kaşık) ya da mercimek vb yenebilir. bunlar sağlıklı besinler.

hareket edicek zamanım yok büyük bi bahane. bunu kabul edemiyorum, etmiyorum.
günde 10 dk kesin vardır. de ki o zamanımı da spora harcamak istemiyorum, amenna.

bu verdigin saglıklı bir plan, ancak gramajlar gerekiyor. ne kadar tavuk, ne kadar et. nasıl pisicekler. bunlar onemli. ayrıca suan sahip oldugun yag oranı falan da onemli normalde ama oralara girmeye gerek yok.

bi de balık iyidir arada da balık ye.

son olarak her allahın günü 2 haşlanmış yumurtayı 1 haftadan fazla yiyemessin, sanmıyorum :)

--
karb yemeye yiyebilir ama gramaj belirtmeden yazdıgınız tüm seyler irrelevant.

revize ediyorum listeni:

sabah 1 haşlanmış yumurta/veya 1 dl peynir/1 kaşık lor
1 dl peynir/ kaşık yağsız lor
1 dilim kepekli ekmek
3 adet zeytin
yeşil çay
ara öğün: 5 adet badem/5 adet fındık/2 adet ceviz

öğlen:
bir tabak az yağla pişmiş sebze yemeği
1 çay bardağı yoğurt

ara öğün1: (saat 15.00 gibi)

yarım çay bardağı tuzsuz leblebi

ara öğün2: (saat 17.00 gibi)

yarım paket form bisküvi/1 adet kepekli galeta/ yarım paket yağsız mısır patlağı
1 dilim peynir
yeşillik (domates salatalık marul roka vs.)
yeşil çay


akşam:
bol salata (1 yemek kaşığı zeytinyağlı)
ızgara et/tavuk/balık (bu arada eti beyaz tercih ederseniz miktarı arttırabilirsiniz birazcık)

ara öğün:
200 ml yağsız süt/1 çay bardağı yoğurt
1 meyve


bu da benim diyetisyenimin yazdığı listedir. ölçülerimiz de birebir aynı nerdeyse. çok faydasını gördüm onu da belirteyim.

@physcos physcos güzel liste. bana da doktorun verdiğine benziyor. dengeli.

arada et yerine baklagil de yenilebilir.

@mea aynen aynen, onu yazmayı unutmuşum :)

diyetisyen listeleri :)

afiyetler olsun. verirsiniz tabii. kilo verme işi sonuçta matematik işi. her gün baklava yiyerek bile kilo verirsiniz.

ben olsam rutinime vücudumun ihtiyacı olmayan şeyleri koymazdım. arada elbette yenebilir. canınız ister yersiniz. alternatif yoktur yersiniz. arada yemekle her gün yemek arasında dağlar kadar fark var.

bir de diyetisyen listelerinin bu kadar birbirine benziyor olması bir artı değil, bir eksidir. bunun farkındalığına da erişmek lazım.

Dünyanın en boş işini yapan meslek gruplarından biri de diyetisyenlerdir sanırım. 100 kiloluk bir insana 3 tane zeytin bir dilim de peynir ye demek nasıl bir saçmalıktır anlamıyorum. Bundan daha kötüsü de bunu söyleyen kişiye güvenip hem sağlığını hem de parasını kaybeden insanlardır sanırım. Yani tartıya çıkınca -5 kilo görmek, her zaman 5 kilo verdiğiniz anlamına gelmiyor. Bunu iyi anlamak lazım.

Kraker ekmek bisküvi yiyerek kilo verilebileceğini düşünen insanların saçmaladığını söylemek için ayrı bir duyuru açmaya gerek olmadığını düşünüyorum ben. Hadi siz kendinizi yakıyorsunuz ama başkalarına önererek onların da başını yakmayın. Karbonhidratı sebzelerden alın diye yazılan yerde "Sıfır karbonhidrat" zararlıdır arada bulgur yiyin demek nasıl bir saflıktır gerçekten anlamak çok zor. Diyetisyen önerisiyle beslenmekten iyice durmuş beyniniz.

hayatım boyunca diyetisyene gitmedim.

burada arkadaşa bildiğimiz kadar yardım etmeye çalışıyoruz. kimseden fazla bildiğimizi iddia etmiyorum ancak şu an kendi kendine uygulamakta olduğu diyet listesini dün yazmıştı. bu kadar düzeltebildik. bu liste dünkünden milyon kat iyi.

ben diyetisyen, uzman değilim. daha iyi biliyorsanız lütfen bilgilerinizi paylaşın. böyle gereksiz kinayeler, abuk subuk beyniniz durmuş lafları arkadaşın beslenme düzeni için nasıl yardımcı olacak bilmiyorum.

kimseye kraker bisküvi yiyin yazmadım. bu duyuru dün yazılan başka bir duyurunun devamı. hayatımı duyuruya adayıp ansiklopedik bilgiler yazamıyorum. arada acele ile eksik kalmış şeyler olabilir.

lütfen çok değerli bilgilerinizi siz paylaşın, biz öğrenelim.

arkadaşın derdi diyetistene gitmek değil. sağlıklı beslenerek kilo vermek.

karakter atma ortamı bu duyuru da. bilen bilmeyen şöööyle iki dakika uğrayıp hemen beyniniz durmuş filan yazabiliyor.

her konuda kavga çıkıyor. herkes herkesten çok biliyor.

yav buyrun yazın bildiklerinizi. kim tutuyor sizi. yok ama önemli olan üzüm yemek değil başkalarına taş atıp, kinaye yapmak.

Sen hocanın dediğini yap, yaptığını yapma trumanshow. Seni deniyorum ben bakalım ne yapacaksın diye. Ha bana gelseydi yerdim ben, hatta daha yok mu ya diye kutunun dibine de bakardım ama sen yapma. Sen bulgurla makarnayla krakerle kilo verilebileceğini düşünenlere örnek ol.

1 adet 7den 70e tas devri diyeti kitabi almani oneririm. guzel guzel anlatiyor bu konulari.
ogle aralarinda kosmak bir cozum olabilir. ya da duruma gore otobusten vs. erken inip eve kosmak.

benim açık açık yazdığım şeylere cevap yazılmamış da trumanshow arkadaşa şirinlik yapılmış.

Anadolu insanı yüz yıllardır, bin yıllardır bulgur ve makarna yiyor. gayet de sağlıklı yaşıyor, fazla kilosu yok. bizzat ben de bulgur ve makarna yiyerek zayıfladım.

zayıflama için verilen listelerin mantıklı ve normal hayatta sürdürülebilir olması gerekiyor.

siz hangi insana, neyin diyetini öneriyorsunuz? Türk insan her gün durmadan et, sebze mi yiyor sanıyorsunuz? ayrıca herkes 3 öğün deli gibi et yemek zorunda değil, etobur olmak zorunda da değil.

kuşkonmaz, ananas, somon balıklı rejimlere devam edin siz.

mantıklı ve sürdürülebilir beslenme listesi verilmezse, gerektiğinde et yerine baklagil yiyebileceğini, hatta yemesi gerektiğini bilmezse insanlar ancak 1-2 ay buna devam eder ve yorulur, bırakır.

duyuruda yardım isteniyor ama ölçü kaçıyor. birisi sağlığı için spor yapmak için fikir soruyor hemen body buildingçi profesyonel sporcu programları, beslenmeleri yazılıyor. ya adam şurada ancak 40 dakika yürüyüşe çıkacak sonra hareket yapacak. sen ne yaptın? senin o yazdıklarını okuduktan sonra kimse spor yapar mı?

beslenme yardımı isteniyor hemen en ıcık cıcık ayrıntılardan kavgalar çıkartılıyor, yok limon suyunda kalori var, onu kullanma deniliyor. insanlar bezdiriliyor.

durun daha insanlar sağlıklı beslenmeyi bilmiyor. çorba ve salata ile beslenmekten bahsederken sizi insanları bezdirip kaçırıyorsunuz. diyetisyenlere laf atmalar filan.

3 kuruş verdiğiniz uyduruk diyetisyenlerden de prof doktor performansı beklemeyin. herkesi eğitimi, fonksiyonu bir yere kadar. bu sağlık sistemi içinde olacağı bu kadar.

insanlara normal gündelik hayatlarında her gün yedikleri yemeklerden çok farklı, gerçekçi olmayan beslenme listeleri önerirseniz bu diyetler ancak 1-2 ay yapılır, çok çabuk bozulur ve insanlar normal gündelik beslenme düzenlerine geri döndüklerinden 1-2 ay sonra kiloları tekrar alır yerlerine otururlar.

sadece beslenme ile kilo verilmez.

en önemlisi spor yapmaktır. spor yapmıyorsanız her şey boş.

ancak bu kadar uzuuuun uzuuuun yazarsak bir osman Müftüoğlu, bir canan karatay, bir Mehmet öz gibi kitaplar yayınlamamız gerekir. her şey duyurulara sığmaz.

"Ben bulgur ve makarna yiyerek zayıfladım"dan sonrasını okumadım. icemint'in söylediği gibi; baklava yiyerek de kilo verirsiniz ama önemli olan kilo verirken vücutta tahribat yapıyor musunuz yapmıyor musunuz; verdiğiniz kilo yağdan mi gidiyor kastan mı; ya ben kilo verdim ama bu göbek neden duruyor diyor musunuz demiyor musunuz. Önemli olan bunlar. Makarna pilav yiyerek sağlıklı bir şekilde kilo verilmez. Anadolu insanı yüzyıllardır bunları yiyor ve ben hiç zayıf fit Anadolu insanı görmedim, %80'i obez. Bıngıl bıngıl yağları var. Ayrıca bu tip işlerde önemli olan spor değil beslenmedir. Sağlıklı yaşam beslenmede geçer. Sen makarna pilav yediğin sürece istersen günde 20 saat spor yap bir işe yaramaz. Ki bunu günün 2+ saatini spor yapan bir insan olarak söylüyorum. Evet, sağlıklı yaşamak istiyorsan et ve sebze yiyeceksin, tahıldan ve bakliyattan uzak duracaksın. Bu işin oluru bu. Yoksa ben makarna pilav bulgur yiyerek zayıfladım demek saçmalıktan başka bir şey değil, böyle insanlar tıpkı "Ekmek ye evladım ekmeksiz olmaz" diyen anneanneler gibidir. Sonra vay efendim benim torunum neden obez. Biz tavuk değiliz, tahıl yiyerek sağlıklı yaşayamayız.

madem bu kadar cevap verdim tekrar cevap vereyim aman siz okumayın. gözlerinize yazık olur.

bulgur, makarna yedim dediysem 6 öğün tabak tabak bulgur makarna yediğimi sandınız galiba. eğlenmeye devam.

2-3 günde bir 2-3 kaşık bulgur ya da makarna yedik özür dileriz, size soramadık.

ben ve birçok insan tavuğuz şükür.

mea merhaba, umarım uslubumu dogru bulursun.

Diet, beslenme şekli demektir. Rejim ile karıştırmayalım. Burada arkadaşların önerdikleri sağlıklı beslenmeler genelde, yani low carb, fiziksel aktivite yapmayan ve bütün gün oturanlar için birebir bir yöntem. Gerçekçi değil demek doğru değil, "değişik" evet, ama çok daha az varyasyon var, ve yapması çok daha kolay. Et, tavuk, balık al ızgaraya at, yanında yeşilliğini ye (buharda da pişirebilirsin) yoluna devam et.

Eski düzenlerine geri dönmemeliler zaten, burada o anlatılmaya çalışılıyor. Zaten "kilo verme istemenize" neden olan "eski beslenme düzeninizdir".

sadece beslenme ile kilo verilmez.

Sadece beslenme ile kilo verilir. Spor yapmak önemlidir, ama spor yapmak "kilo vermek" için değil, "sağlıklı bir yaşam" için önemlidir. Ama spor yapmıyorsan en azından beslenmeni düzelt.

Anadolu insanı yüz yıllardır, bin yıllardır bulgur ve makarna yiyor. gayet de sağlıklı yaşıyor, fazla kilosu yok. bizzat ben de bulgur ve makarna yiyerek zayıfladım.

Anadolu insanı sağlıklı falan değil. Köylere bakarsan çok afedersin benden iki tane kalçası olan teyzeler görürsün. Ayrıca bunun kalori ile alakası var. 1 kilo et kaç kaloriyse, onun kadarını makarna ile alırsan kilo alıp vermezsin. Ama sağlıklı diyemeyiz buna.


Et yemek zorunda değil evet. Et yemenin alternatifi pilav, bulgur, makarna da değil. Bir de şuna takıldım,
"Türk insan her gün durmadan et, sebze mi yiyor sanıyorsunuz?"

E et yemiyor, sebze yemiyor, ne yiyor?

Paleo diye bir gerçek var, dünyada bunu uygulayan çok fazla insan var, 1-2 ay değil, çok uzun süre yaşıyorlar bunu. Zor değil.

Sağlık sistemi ile alakası yok. Ben mühendisim, hatta yüksek mühendisim, o kadar zaman harcamama rağmen eğitime, piyasadaki diyetisyenlerden daha çok biliyorsam bu konuyu, bu benim yeteneğim değil, işi olmasına rağmen eğitimine zaman harcamayan diyetisyenlerin suçudur, sistem ile değil.

Denk değilse de anlaşacak düzeyde birbirine yakın olmaları önemlidir.
Karşılıklı anlayışa sahip olmaları yeterli aslında, kalan her şey çözülür.

Türkiye'de çok önemli.

bu bize değil de ailelerimize bağlı oluyor. ailen ve karşı tarafın ailesinin gençler anlaşsın da şeklinde düşünmesi gerekiyor.

İki gence bağlı. Birisi bile ailesini evliliğinden soyutlayamıyorsa inanılmaz derecede önemli. Ama iki genç de ailelerini evliliklerine dahil etmeyip kendi hayatlarına bakıyorsa öyle ciddi bir sorun çıkmıyor. Bu da Türk insanı için zor bir şey. Çünkü evlenenler genellikle ailelerinin evinden çıkıp yeni bir hayat kuruyor. Ailelerine düşkünlükleri kolay kolay bitmiyor. Ve belki de en önemlisi kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeden evleniyorlar. Bu sebeple ailelerine mutlaka bir konuda muhtaç oluyorlar. Bu muhtaçlık da ailelerin ister istemez evliliğin içine girmesine sebep oluyor. Gerisi de malum.

Ama evlenen kişilerin mahsettiğin denkliği de oldukça önemli bence.

türkiye'de çok önemli. yurt dışında (özellikle kuzey avrupa) kimse siklemiyor.

turkiye'de denk olsa bile bir suru problem. cunku soylendigi gibi turkiye'de aileler, avrupa'da kisiler evleniyor.

kızın ailesi erkeğin ailesinden kat kat zenginse problem olur.

çok önemli. yazdıklarının hepsi önemli, hatta fazlası bile önemli.

Samimi erkek arkadaslarimin hepsinin kiz arkadaslari hep iyi egitimli, iyi ailelerde yetismis, duzgun kizlardi ama evlenmek icin sectikleri kiz aile yapisi en benzer olandi. Boyle bisey var.

Yani mantigi on planda tutanlar aileler denkse mutluluk olur dusuncesinde. Cogunlukla da haklilar gibi.

hacım sosyo-kültürel kısım maddiyattan bence daha önemli.
düşün ki bir baba kendi evinde aile bireylerine tiyatrodan falan bahsederken,
diğeri mınagoyyim bu strada hep aynı filmi veriyo la diyorsa durum fena.
maddiyatta önemli. bence bu tarz denksizlik sıkıntılarında genelde erkek maymun olarak evrimin belini kırıp terse çeviriyor. olan adama oluyor.
türk toplumu ailesiyle yaşıyor hacı bu net.
evimiz ayrı ekmeğimiz ayrı muhabbeti yapmayın la.

aileler çok yapışık yaşamasa belki sıkıntı olmaz. bir tarafın elinden kitap düşmüyorsa, opera, bale, tiyatro bu gibi kültürel aktiviteler hayatlarında yemek yemek, su içmek kadar önemliyse, diğer taraf ta cahil, aptalca fikirlerle karşılarına geliyorlarsa olmuyor. açıkcası anne olsam çocuğumun kendi seviyemde birisiyle evlenmesini isterim eğer evlenecekse. ama aşığım diyorsa da kabullenirim ama karşı tarafın ailesiyle de çok biraraya gelmek istemem.

evlenecek kişilerin duruşuna bağlı. eğer iki çiftte ben anne babamsız yapamam onların sözünden çıkamam derse önemli yoksa teferruat. eşim alevi elazığlı mesela babam ise hafız ama oldukça uyumlu. neden uyumlu çünkü yok evlenemezsin o kızla diye bir şey diyebilme şansı yok. kayınbabam ile babam tamamen ayrı dünyaların insanı işin sırrı ikisini aynı ortama çok koymayacaksın. müstakbel eşine kendin hakkında huysuz, üstüne gitmeyin parlar, asosyal gibi cümleler kurdurtcaksın ki seninle uğraşmasınlar. mesela ben bu yaz evleneceğiz dedim eşimin ailesi yok dedi ama evlendik. çiftin duruşu ve ailelerin düşünebilme yetisi önemli. sen gelmişsin 27-28 yaşına anne baban evlenemezsin o adamla/kızla dediğine durup düşünüyorsan hiç girme zaten o işe.

türkiye'de önemli, önemli bile denemez olması gerek durum olarak görülüyor. iki genç değil, iki aile anlaştıktan sonra gerisi teferruat.

bu biraz kültürel bir mevzu, yalnızca çapkınlık gibi düşünme.

demek ki var hacı :)

tamam böyle bir dünya var ama tabi adam kaç deneme yaptı bunun için onu da göz önünde bulundurmak lazım. 500 kişiye denemiştir belki 10 tanesi buna izin vermiştir bilemeyiz :)

var tabi. bunu izleyin sonra gelin turk kızlarına yabıştırın küfrü.. spontenyus falan ne diyor anlamadım tam olarak ne demk

@dark senin yaşında çocugum var evlat. konuşulanı anlamaya da gerek yok video ortada. ot kafanla yorum yapma.

rusya öneririm. gidiş geliş baktım 400 tlye geliyor ucak bileti pegasusla

Datça'dan geçen gelen bi arkadaş havanın hala çok güzel olduğunu söyledi, denize girmiş. Orası olabilir.

Ama ben sonbahar tatillerinde hüzünlü yerlere gitmeyi isterim hep. O yüzden eski Ayvalık, Cunda da olabilir.

budapeşte

istediğim mesleği yapıyorum.

ama daha çok istediğim meslek(ler)de var. onlar biraz daha hayali. hayatımı 180 derece değiştirmem lazım.

mesela belgesel fotoğrafçısı olabilirdi.
veya Elasmobrankolog.
veya volkanolog...

zamanında hiçbir bilgim yokken şu an yaptığım işe başladım ve diyebilirim ki başka bir iş yapmam gerçekten zormuş. ballıyım bence.

benim sorunum şu ki hiç istemediğim bir bölümde okudum ama okurken gayet keyif aldım. ama mezun olduktan sonra keşke başka bir bölümde okusaymışım diyorum yine de. şu anda mesleğimi yapmıyorum ve tamamen alakasız bir bölümde y. lisans yapıyorum ve halen ne yapmak istediğimin tam olarak bilincinde değilim. halen aklım çok karışık ve yıllar geçiyor. ölsem mi acaba :s

ayrıca 25 yaşındayım ve şimdiye kadar 3 farklı meslekle iştigal ettim. hiçbiri beni tatmin etmedi. önümdeki diğer alternatifleri de değerlendirince galiba hayatım boyunca profesyonel açıdan hiçbir zaman mutlu olamayacağım. bu bakımdan kendimi tam bir tutunamayan olarak görüyorum

Ben de pilot olmak isterdim. Bu makul olani.
turkiye sartlarinda imkansiz olani ise astronot olmak ki ah nerde...
ne ki okuyorum? Isletme :/
Bankaci ev hanimi olurum yakinda.

Ben eğitim sistemine toslamazsam istedigim mesleği yapıyor olacağım. Bugünkü sınavdan sonra o kadar umutlu konuşamıyorum.

Bir de Türkiye'de olmasaydım astronot olmak isterdim, robotikle yapay zekayla uğraşmak isterdim.

İstediğim mesleği yapmıyorum, istediğim bölümü de okumadım. Bu hem eğitim sistemi ile hem de benimle alakalı.

Öncelikle 17-18 yaşın meslek seçimi için çok erken olduğunu düşünüyorum. O dönemin bilinçsizliği ile kendime uygun olmayan alanlarda tercih yapmıştım, şimdi de cezasını çekiyorum. İkinci olarak da sistemle ilgili sıkıntılar büyük elbette, insanları sevdikleri, yeteneklerine göre olan meslek gruplarına yönlendirmek yerine puanı nereye yetiyorsa oraya sokan ya da en yüksek puanlarla belli başlı bölümlere/okullara yönlendiren bir sistem (sadece eğitim ve sınav sistemi değil bu, genel olarak toplumsal bir sistem) var.

Şimdiki aklım olsaydı peyzaj mimarlığı ya da restorasyon okurdum. Felsefe mezunuyum.

ben damacana bayisi olmak isterdim

hep hayalimdeki meslegi yapıyorum. sürekli de gelişiyorum.

istemediğim bir işi yapıyorum.
rutin olmayan bir iş yapmak isterdim.

istemediğim bir bölümde okuyordum. son sınıfta bıraktım :D tekrar sınava girdim ve hayalimdeki bölümdeyim... bu sene mezun oluyorum istediğim mesleği yapacağım.

istediğim mesleğe sahibim ama bu yetmez, o mesleği yapabilmek de gerekli. ne yazık ki işsizim.

Bilinçsizce ve isteyip istemediğimi bilmediğim bir bölümle başladım Üniversiteye. 2 yıl sonra bölüm değiştim ama onun da pek sağlıklı nir karar olduğunu söyleyemem, eskisinden kurtulmak içindi. Şu an istediğim şeyi yapıyorum denilebilir, kısaca 3. Seferde artık ne istediğimi bildiğim için geç de olsa sevdiğim şeye yöneldim

f1 pilotu olmak istiyordum, hem de mantıklı olabileceğim yaşlarda da. sonra makul olsun diye arkeolog olayım dedim ama onda da geçim sıkıntısı yaşarım dedim. meslek düşünmeden sınava girdim, istediğim bölümü ve okulu kazandım. şimdilerde ise geçen yıla kadar pek sıcak bakmadığım bir mesleği yapıyorum. normalde yapmazdım da tanıdıklar falan gelecekte iyi bir konuma gelebileceğim bir meslek, o yüzden kabul ettim.

isteklerini önündeki mantıklı seçeneklere göre şekillendiren biri olarak çok sıkıntı yaşadığımı söyleyemem bu konuda. gelgelelim, f1 pilotu olamamak içimde hep uktedir, öyle de kalacaktır.

ben çizgifilm yapımı animasyon falan o tarz bir şeyler okumak isterdim. benim zamanımda öyle bir bölüm yoktu zaten ama en azından grafik falan okuyabilirmişim. öyle böyle ucundan tutardım yine. lisede ne olduğunu bilmeden stop motion tekniğiyle videolar yapardım mesela. 28 yaşına geldim hala animasyonları çizgifilmleri ağzım açık izliyorum nasıl hoşuma gidiyor, kendi kendime videolar birleştiriyorum falan.

ben ne okudum? tercih yaparken kimse bana sormadı zaten de sayısal bölümündeydim, matematik ve fiziğim iyi notlarım yüksek diye makine okudum :/

1) arkeolog
2) meslek olarak extreme sporlardan birini veya motor sporlarından birini yapmak isterdim.

tıp okuyorum ama bu memnun olmadığım anlamına gelmesin. eğitim sistemine rağmen diğer seçeneklerime göre çok çok daha iyi olduğu için bunu tercih ettim.

*baba jo ile benzer hayalleri paylaşıyormuşuz.

istediğim mesleği yapabilmek için istemediğim ve alakam olmayan dersleri vermeye çalışıyorum.

Hiçbiri. Hippi olmak istiyordum, hala da istiyorum.

istediğim mesleği yapmıyorum ama mesleğimi seviyorum.

Bilgisayar mühendisliği okudum. Yazılımcıyım. Okula uğramadan mezun oldum diyebilirim. İşimi sevmem ama iyi yaparım. İşe ilk başladığımda 6 ayda maaşım 2,5 katına çıkmıştı. Ama oturup da üzerine 2 dakika kafa yormam paraya dönmeyecekse.

Ek iş olarak yaptığım personal training'den çok daha az kazanıyorum ama benim için tamamen zevk. Oturup saatlerce makalelere daldığım oluyor. Gittiğim salondaki personal trainer tayfası gelip benden akıl alır. Özel ders alan pro basketçiler benimle antrenman yapmak için önceden sözleşiyorlar vs. Ama gerçek bir PT eğitimi hiç almadım.

Velhasılı eğitim bir yere kadar. Asıl olay merak ve emek.

yazılımcı olmak istiyordum ben de eskiden. hatta bundan on sene önce, lise hazırlıktayken web sitesi işlerine girmiştim. baştan yazamasam da asp editlemeyi falan beceriyordum bayağı. hatta o yaşta kurduğum mp3 sitesi günlük 1500 tekil hit falan alıyordu. o döneme göre iyiydi ya bayağı. sonra derslerimi kötü etkiliyor diye evden bilgisayara yassah geldi. şimdi düşünüyorum da, engellemeyip destekleseler on yılda alıp yürümüştüm ben.

o iş engellenince, sonrasında avukat olmak istedim. ezilenlerin sesi olacaktım. ondan da arkadaşlarım yüzünden caydım. "avukat olamazsan bölüm mü var eşit ağırlıkta" diye diye girdiler kafama. sayısala geçince o hayal de suya düştü tabii. şimdi sorsalar hala isterim hukuk mezunu olup siyasi davalara girmeyi. neyse sayısalı seçince yine bilgisayara yöneldim ben o dönem ama bilgisayar mühendisliğine puanım yetmedi ilk sene. babam da bekleme bi sene diyince başka bi mühendisliğe girdim.

şu an direkt okuduğum bölümde çalışmıyorum ama istemiyorum da zaten. otomotiv sektörü iyi. buradan bi şekilde otomotiv mühendisliğinde mastera falan bağlarsam, sonunda istediği işe kavuşmuş biri olabilirim.

arkeoloji idi hayalim ufakken. sonra tarih ve psikolojiye dondu. yatkinligim ve ilgim de vardi bunlara aslinda. ama fakir zihniyeti iste hep insanin kafasinda bir "ac kalirsin oglum" mesaji yanip sonuyor. bu yuzden kafamiz basmamasina ragmen lisede fen sectik mal gibi. sonra da bogazici psikoloji, koc hukuk (ozel okula gitmezdim de ornek olarak) puaniyla ortalama bir yere girdik iste. ha ne oldu en nihayetinde yine ac kaldik, bari gonlumuzun sesini dinleyip ac kalsaymisiz. hem ac kalmak da koymuyor insana. motivasyonsuzluk, hedefsizlik filan koyuyor asil. belki ilgimiz olan bir sey okusaydik daha farkli bir yol cizerdik, hayata karsi motivasyonumuz da bundan farkli olurdu. gerci buradan konusmak kolay. bu ruhsuzlukla cok bir degisiklik olur muydu simdi bundan da emin olamadim.

su an yapmak istedigim sey gavuristanda tuvalet temizleme isi filan. hem kefaret hem de ulkeden kurtulma adina. islere karsi hirsim yoktu zaten, artik pek hevesim de kalmadi. ruya meslegim de yaban hayvanlariyla ilgilenebilecegim her gunun bir oncekiyle ayni oldugu bir meslek. makinistlik-kompartiman gorevlisi olmak filan da guzel isler gibi geliyor da buradaki trenler hayalimdeki yerden gecmiyor. butun bunlar olmayacak dualar ama hayal iste.

ulan insanin isteyip de yapamadigi sey astronotluk filan olur. bizimkine bak. tam lugzirim.

ben istediğim sevdiğim işi yapıyorum,
gemici olmak istemiştim ama uçakçı oldum iyi ki böyle olmuş.

Saçma soru sorduğunu düşündüğün şahsın kim olduğunu hatırlıyor musun?

Demeye çalıştığım, saçmalasan da, kim o kadar önemseyecek ki bunu? Kimse kimseyi o kadar kafasına takmıyor. Rahat ol, merak ettiğini sor gitsin.

ben boyle durumlarda baskalari adina utanmak sendromu yasiyorum, ne bileyim adamin yaptigi belki guzel bir sey ama ben sacma sorular sorup kendimi rezil etmisim gibi hissederdim. hayatimin cogu alaninda boyle yasadigim icin mukemmelliyetcilik de denilebilir buna ki cok tehlikeli oldugunu soyluyorlar. o yuzden biraz rahat olmak gerekiyor sanirim.

@fraise aynen öyle bende de aynısı oluyor o yüzden yeteneksizsiniz gibi programları da kesinlikle izleyemiyorum, hiç kayıp değil gerçi o da ama işte bu başkası adına utanmayı çok derinden hissediyorum sanki.

işte öyle düşünmiceksin. bana sorarsan herkes saçmalıyor. herkes aptalca cahilce konusuyor.

ne demişler; önemli olan ne söylediğin değil, nasıl söylediğin. dünyanın en aptalca şeyini bile söylesen kendinden emin söylersen karşı taraf "ya aslında düşünürsek saçma değil sanki" diye düşünmeye başlıyoe :)

sinir olurum öyle tiplere.
soruyu duyunca biz oturduğumuz yerden şimdi şener şen buna ana avrat sövse yeridir deriz ama soruyu soran kendince çok yerinde bir soru sormuş edasındadır.
dövülesi tiplerdir. medeni cesaret değil bu cahil cesaretidir.

özgüven sahibi olan insanla olmayan arasındaki fark. genelde özgüven sahibi olmayan insanlar o insanlara karşı pasif şiddet içeren tavırlar takınıyor. (rahatsız edici bakışlar, arkasından atıp tutmak vb.)

her ortadoğulu insanda olduğu gibi aziz türk milletinde de özgüven sahibi birey yetiştirememe sorunu çok yaygın. bu ortadoğu insanının diğer bir özelliği olan linç kültürü ile birleşince özgüveni olanı da kendine benzetip aşağı çekmek isteyen bir halk doğuyor.

el siki ile gerdeğe girmenin de temelinde yatan bir toplumun içine işlemiş özgüvensizliktir efem.
rte neden iktidar?
cevap yazan bazı arkadaşlar neden durduk yerde buradan soyut kişilere kin kusuyorlar?
neden maçı kazanan takımın destekçisi ertesi gün "nasıl koyduk" diye sesini duyurmaya çalışarak ortalıkta geziniyor?

eğitim şart ama türkçe matematik değil, özgüven ve özsaygı sahibi birey yetiştirme eğitimi.

izlemediysen v for vendetta ve forrest gump acilen izlenmeli.

forrest gump

kesinlikle "gegen die wand"
uyutmaz.

gegen die wand mutlaka izlenmeli.

V for vendetta.

bunları şimdi izleme ama mutlaka izle:
iyi kötü çirkin
12 angry men

bunları şimdi izle, anlaması takibi kolay, sıkmayan filmler:
forrest gump
v for vendetta (coşturur da)

muhteşemsiniz. 3 v for vendetta, 3 forrest gump, 2 gegen die wand oldu. hadi en azından bi öneri daha.

forrest gump.

forrest gump uyutur bence.
V

gegen die wand

Forest akar gider tam aradığın film.

12 angry men

ya da

les miserables :P

Dostum ozellikle belirtmissin "oha izlemedin mi" demeyin diye ama demek zorundayim kusura bakma. Oha izlemedin mi v for vendetta'yi? Bunu izledikten sonra bi ara forrest gump izlersin. Tom hanks babanin her filmi izlenir.

ulan forrest gump bile sevişiyo, işe bak

bugün yağmur yok, yarın ve cumartesi yağacak.

Maltepede atıştırıyor şu an.

sabah 11.00'de kadıköy'de vapura binerken yağıyodu :P

Gerek yok.

çantaya çıtçıtlı yağmurluk al. şemsiye taşımak bana çok mantıksız geliyor.

alma.

Alma. Yağmur ihtimali yuzde 24 mus.

Az once eve girdim, ben girerken atistiriyordu yagmur. Avrupa yakasindaysan yagmurluk tarzi bir sey al derim yanina.

gümüş rengini beğendim.

2si de güzel ama 2 daha güzel.

bence 2

Alma. İkisi de güzel değiller.

2 daha iyi

Illa bu ikisiyse beyaz olan.

mecbur bunlardan birisi olacaksa 2

İkinciyi aldım, teşekkür ederim :)

özler

özler bence

Hayir, cunku erkekler tam birer ayi ve boga kirmasi.

Edit: ayilarin ve bogalarin ozlemedigini hepimiz biliyoruz.

Bence erkekler kadinlardan daha cok ozler.
Ozunde onlarin kadinlardan daha cok sefkate ihtiyaci var gibi geliyor bana hep cunku pek cok kadin sefkati cok rahat bulur ama erkek icin bu daha az gibi.
Ama yaniliyor da olabilirim.

bazı bazı

asla özlemiyorlar sanırım. ama bak içince aklına gelme diye bi mekanizma var o çalışıyor bence çoğunda.

neferkitty+1

neferkitty hakli.

Özlemez mi?

Ozlese soylerdi.

Zannetmem. Gamsız bir şekilde uykuya daliyorlardir bence. Hatta o yeni tanistigi kizi bile düşünüyor olabilirler. Hayat iste.

özlemez.

yıllardır bu adamı bekliyorsun, bunun gibi zibilyon tane duyurun var.

unut artık bu adamı. sana geri dönme ihtimali yok. yazık ediyorsun kendine. özler diyenlerin gazına gelip de umudunu yeşertme.

Erkek kadın kadar hislerini kelimelere dökmez. Dökemez. Ama en az kadın kadar da özler. Deli gibi hem de. En az dedim hakikaten öyle. Daha fazla özler. Ve bir daha görüşemeyeceğini biliyorsa bu özlem onu içten içe yer, bitirir.

editlemiyorum gormezsin belki diye.

soru ozler miydi cevabi ozler. ama soyle bir durum var; ozledigi seni arayacagi, sana geri donecegi, hatta o yeni tanistigi kizi dusunmedigi anlamina gelmiyor.

Sen de dahil herkesi ozler.

Erkegine gore

Uyumasam özlerim de direkt uyuyorum ben.

şu kadınlar ağlar erkekler ağlamaz, kadınlar özler erkekler özlemez genellemesi ve bu basmakalıp genellemeye dayanan tüm muhabbetler fazlasıyla bayıcı, klişe bence.

özler tabii ki, insan sonuçta.

Hem de nasıl özler. Aklına anılar da geldiğinde uykusu kaçar.

neferkitty +4288249. bu tip durumlarda ağlayıp zırlayanlar, özleyenler erkekler oluyor genelde.

Sen ne diyorsun ya..

özlüyor

@douche baydım artık biliyorum ama geçmiyor

seks

nasıl bir ayrılık olduğuna göre değişir. örneğin aldatan bir kadını asla özlemeyiz.

türksanda avrupa diş varya oraya git.
anneannem orda yaptırdı dişlerini gayet memnun.
www.avrupadis.com

aileni karşına değil yanına al. gerçeği söyle. bir süre kızsalar bile sen onların evladısın, seni yarı yolda bırakmazlar.

Ailene şimdi söyle bence. daha sonra, "3 yaşında çocuğum var." dersen daha büyük şok yaşayabilirler.

ailene gerçekleri anlat.. hatun olsan kafanı kırarlardı ama şimdi zamanla alışırlar.. yardımları dokunur..

düzgün bir şekilde alıştıra alıştıra anlat. ben sizin sözünüzü dinledim, ayrıldım kızdan ama çocuk varmış meğer dersen anlayış gösterirler.

olmadı ilk önce annene anlat, o babanı yumuşatsın.

bir kaç yıl sonra söylemek pek iyi olmaz gibi

İlk zaman sıkıntı olur, sonunda mecbur kabullenecekler. Yanında olması gereken kişileri karşına alma.

aynen yaşadığın şekilde anlat işte. haberim yoktu, ama olmuş işte. kız arkadaşımın beklentisi yok ama ben onu yalnız bırakamam vs. 2 3 bekleyip söylersen daha kötü olur bence.

ben de duyuruya çok sık soru sorarım ama bizim oturduğumuz yerden verdiğimiz yanıtlarla böyle bi mevzunun içinden çıkamazsın. aileni ve kendini en iyi sen tanıyosun. ona göre sağlam kafa ile düşün ve ne yapmak istediğine karar ver. çocuğu altı ayda bir görüp yarım babalık yapacağına hiç görme, o da seni bilmesin bence daha iyi.

yerinde olsam hemen söylerdim herhalde. yerinde olmadan anlayamayacağım bir durum olduğu için herhalde demek zorunda hissettim kendimi. ebeveynlerinin seni yarı yolda bırakacaklarını düşünmüyorum ben. bıraksalar bile çocuk 3 yaşına gelmeden bıraksınlar. bilsinler neyin ne olduğunu. söylemezsen daha kötü olacak. alıştıra alıştıra da söylenmez ki böyle bir şey. zira zaman geçtikçe cümle, "anne 3 yaşında çocuğum var" gibi bir şeye evrilecek. binaenaleyh, ne kadar erken, o kadar iyi. ben ebeveyn olsam "anne/baba 3 yaşında çocuğum var"dan ziyade, "anne/baba 5 ay sonra çocuğum olacak"ı duymak isterdim.

gerçekleri anlatırken lafa "anne baba ben bi b.k yedim ama durum böyle böyle" diye başla.

1. Şimdi soyle.
2. Önce sevgiline sor seni yanında istiyor muymuş, evlenmeye niyeti var miymiş, planı neymiş. Tek başına gelin güvey olma sonra.

kızla evlenmiceksen hiç söyleme. evlenme de amk. yaşın kaç başın kaç. yaşa hayatını. kız da ben bakarım demiş zaten. oldu bitti.

yok illa evleniceksen de kızın memleketine git orada büyütün çocuğu. bu ülkede çocuk büyütülmez.

ailem hayatta bırakmaz beni yurtdışında yaşamaya, üzüntüden kanser olurlar falan diyosan da çocuğu kız büyütecek. sen de doğumgünlerine falan gidersin artık.

o ülkede kürtaj sınırının altında kalıyorsa 4 ay direkt aldırın dicem de kız ben bakarım dediğine göre istemiyor öyle bişey.

not: en önce bi dna testi istemek en mantıklısı aslında.

Hemen soyle. Bi daha asla soyleyemezsin. Ben yillardir soyleyemedim kaldi oyle

öncelikle tüm linkleri tek tek açıp başından sonuna kadar dikkatlice okudum. bak 23 yaşındasın ve yaşın gereği bir insanın senden hamile olması ne demek anlayamıyor olabilirsin. sana daha farklı bir bakış açısı kazandırır mı bilmem ama:
yarısı sana ait olan bir insan yarattınız.
bu insandan rahme düştüğü andan öldüğü ya da senin öldüğün ana kadar sen de sorumlusun. kız arkadaşının bebeği sensiz büyütmek istemeye karar vermek gibi bir hakkı yok. doğacak olan o küçük insanın anneye ve babaya sahip olma hakkını anne tek başına elinden alamaz. elinden geldiğince hayatını o çocuğun yanında olabileceğin şekilde değiştirmeye çalış. gerekirse kızın yaşadığı ülkede garsonluk yaparsın kızla evlenip. kız senle yaşamak istemiyorsa yaşamasın ama senin o ülkeye gidebilmen için seninle evlensin. aöf filan burada kalmanı gerektirecek şeyler değil. sen artık kendi hayatından fedakarlıklar yapacaksın. senin artık 2 kişilik bir hayatın var. sen ve çocuğun.
gelelim ailene söyleme meselesine. dediğim gibi bu olay çok önemli ve çok ciddi. ailene söyle. annenin üzülecek olması, panik yapacak olması, hiçbir şey önemli değil, öyle ya da böyle kabul edecekler, etmek zorundalar. ve sana destek olacaklar, yol gösterecekler. 23 yaşındasın, ailenin desteği olmadan "çocuğu kendi başıma büyütcem" diyen bencil eski sevgilinle de, o çocuğun yanında olman için yapman gerekenlerle de, hiçbir şeyle ama hiçbir şeyle ailen olmadan başa çıkamazsın. çok bocalarsın. çok hata yaparsın. hata kabul etmeyen bir konumdasın. lütfen çocuğuna sahip çık. onu oralarda bırakma. büyürken elinden tut. o senin çocuğun.

edit: loser blueser gibi hayatta kendine karşı bile sorumluluklarını yerine getiremeyecek kullanıcıların dediklerini dikkate alma. snowflake'in yazdıkları çok doğru. lütfen hemen ailenle konuş.
o ülkede 4 ay yasal sınırın altında kalıyorsa hemen aldırın demiş adam. buna inanamıyorum gerçekten. dünyayla ne kadar alakasız olduğu ortada. o büyüklükte bir bebeği almak anneye ne kadar zarar verir haberi olmadığı gibi, 4 aylık bir bebeğin görüntüsünü de bilmez. al bak senin bebeğinin şu an vücut kılları bile oluşmaya başladı. durumun ciddiyetinin farkında olmayan insanları dikkate alma.
www.uzmantv.com

Yazmayacaktım ama yazacağım: Ben sevgilimden hamile kalacağım(bebeğin sizin birlikte olduğunuz döneme denk geldiği kısmında yanılmıyorum sanırsam), bebeğine hamile kaldığım adamla bebek ortada yokken evlilik muhabbeti yapacağız ve adam ailesine bu fikri kabul ettiremediği için benden vazgeçecek ve ülkesine dönecek, sonra haberleşmeyecek bile benle. altını çiziyorum, bu adam beni çok sevdiğini iddia eden adam.
asla haber vermezdim hamileliğimi, büyütürdüm bebeği. beni ve aramızdaki ilişkiyi sadece ben varken yeteri kadar sahiplenemeyen adamın bebek için yanımda durmasını istemezdim bu bir. burayı geçelim.
haydi bir şekilde bebeği öğrendin, bu kıza dna testi ile gidersen bence seni dünyanın diğer ucuna kadar tüfekle kovalamak istese, hakkı. yahu seninle birlikte olduğu zamana denk geliyor ise bebek, dna testi istemek en adice şeylerden biri nazarımda. elimde olsa bu durumda asla bebeği göstermezdim. (sana değil dna testi diyenlere idi yukarısı bu arada, bir de 4 aylık bebeği aldırma teklifi sunan arkadaşa da selam yolluyorum buradan, 4. aydaki bebeği ne zannediyor acaba fındık tanesi filan mı stabil duran?)


şimdi sakince cevap verirsem: kızla konuştuktan sonra (ne olursa olsun kızın yanında olmak ıstediğini umarak yazıyorum) ailene hemen anlat.

Bence soyleme hic. Maddi yardimda bulun. Git evlen yapabilirsen.. Ama cocugu soyleme. Evlen mesela bir sure yurt disinda yasa, birkac yil kadar. Sonra hamile, hasta tedavi gorcek hastanede kalcak vb derken buyudu dersin gosterirsin.

Ayrica adeti bittikten ilk 3* gun.. adetine 7 gun kala kisir donem.. o da yuzde yuz degil eger adeti duzensiz olursa.

*sperm rahimde 3 gun yasayabilir.

12-17 gunleri arasi en yuksek hamile kalma ihtimali olan gunler. 14. Ve 15. Gun dolaylari yumurtlama gunu.. yani sag sperm varsa hamile kalmamasi yanlis olan. Yanlis biliyorsun.

---
Sebebi ayni olmasa da,
Umarim ayni durumda degilizdir. Bu duyuruya bir gun sonra ihtiyacim olabilir.

şimdi söylersen bi çıldırırlar iki gün sonra nerdeymiş kız, bebeğin cinsiyeti neymiş diye konuşmaya başlarlar.

üç yaşında çocuğum var dersen satırla peşinden koşarlar, belki de hiç görmek istemezler. anneden çocuk saklanır mı ya.

Çocuğun senden olduğuna emin misin? Öncelikle kızla konuş. Ben böyle bir şey duydum, seni de seviyorum, çocuğuma da sahip çıkıcam ve oraya geliyorum de. Sonra da git. Artık test mi yaptırırsın, karşındakine mi güvenirsin bilemem. Beraber doktora moktora gidin, daha ciddi şeyler konuşun. Evlilik vs. Çünkü bi bebeğe öyle uzaktan uzağa işe yarayamazsın.
Sonra döndüğünde ailene direkt ultrason fotoğrafını verirsin. Torununuz diye. Öyle 2-3 sene bekleyerek olmaz, deli misin. Bebeği duyunca muhakkak yumuşarlar. Sen de biraz büyü, olgunlaş, kendine gel artık. Günde 3 farklı işte çalışıp para biriktir. Artık ne yapıyosan yap ama oraya gidip çocuğuna doğru düzgün bi baba ol.

bırak anası büyütsün dersin, ilerde seneler geçer sen evli barklı düzenini kurmuşken baba diye çıkar karşına. asıl rezillik o zaman. sırf filmlerde olmuyor bu. o çocuk kendi kendine büyür bana da zararı dokunmaz diye sakın düşünme.

3 sene sonra söylemek ne yahu? 23 yaşına gelmişsin, çocuk yapmışsın hala anandan babandan çekiniyorsun. Git evlen yuvanı kur bir an önce. O kızın bu süreçte sana çok ihtiyacı olacak, sadece büyütürken değil hamileyken de ihtiyacı var, yanında olduğunu bilmeye ihtiyacı var. "Size torun geliyor ben evleniyorum, zaten sevdiğim kız evlenmek istiyordum, artık kaçışı yok" diyeceksin. Karşı çıkarlarsa torun sevmesinler de görelim mk, 2 gün sonra tontişim torunum diye gezerler.

zaman geçtikçe söylemen daha da zor olur. alıştıra alıştıra söylemelisin şimdi.

şimdiden söyle hacı. dallanıp budaklanmadan anlat. hepsine aynı anda söylemeyi gözün yemiyosa eğer gözünün kestiğinden başla anlatmaya. bir iki taraftar bul sonra yardır gitsin. ama söyle yani.

çocuk bu, mendil mi saklıyorsun?

delikanlı gibi çık karşılarına söyle. çocuğuna sahip çık, kıza evlenme teklif et. git oralara, ya da yengeyi al buralara, simit sat, aileni geçindir.

mert ol, delikanlı ol, dünyayı karşına almaya çekinme. çocuğun şu dünyadaki en kıymetli şeyindir, unutma.

ben anneme-babama sevgilimin hamile olduğunu söylesem sevinçten kalp krizi geçirebilirler. bence sen de söyle, sevinirler
kim torun istemez

çay, su arada kola

soda, maden suyu. en sevdigim icecek. hatta avrupalilarin ictigi gazli su en guzeli ama burda bulunmuyor pek.

cappuccino
limonlu madensuyu (bimdeki fevkalade)
soda + meyvesuyu + limon + meyve parçacıkları ile yapılmış alkolsüz punch.

Acılı/acısız şalgam suyu ama sadece yemeklerin yanında. Diğer türlü biraz sert(!) geliyor. Sanırım en sağlıklı içeceklerden birisi de bu katkı maddesi v.b. açısından.

Bira, rakı.

Kahve, sekersiz olan her turu, nerdeyse her vakit
cay, benim demledigim cay , disarda icmem
maden suyu, arasira
Yemekle birlikte ayran

arada çay ve çikolatalı kahve

yemeğin yanında ayran veya su.
kahvaltıda çay.
kahve, soda içmek aklıma bile gelmez.

şıra, icetea, eskiye nazaran daha nadir olmak üzere maden suyu

+

alkolü unutmuşum; bira,şarap, nadiren votka, rakı

ot.

su (her gün en az 2 litre)
maden suyu (günde en az 2 en çok 3 tane)
yeşil çay (sabah kalkınca hiit antrenmanı öncesi, iyi yağ yaktırsın diye. 1 bardak)
çay (akşamları nadiren, şekersiz, 1 bardak)
kahve (filtre kahve)

bu ara domates suyuna fena dadandım.
içine biraz limon sıkıp, biraz karabiber ekleyip içiyorum.
normalde çiğ domates yiyemeyen ben, kana kana içiyorum bundan.
ferah ve lezzetli.

Her zaman olmasa da yılda bir veya iki defa sübye içiyorum. Kavun çekirdeklerinin özünden yapılıyor. Bu yüzden evde kavunların çekirdeklerini biriktiriyorum. Oh.

çay ve dibek kahvesi

kahve
ayran
süt
su
meyve suyu

ben bulabilirsem şıra içmeyi çok seviyorum.

boza da alternatiftir

bu sıralar gazlı içecek çok içemiyorum aşırı şekerli geliyor. kahve içeceksem espresso (hava çok sıcaksa espresso frappicino oluyor o), taze sıkma meyve suyu satan yerlerde yapıyorlarsa karışık yapmıyorlarsa portakal-nar içiyorum genelde. ara ara da alkol

eksisozluk.com

ayran iciyorum bol bol. cay da oyle. turk kahvesi, filtre kahve ve espressoyu da ihmal etmiyorum. spordan once iyi oluyor ozellikle kahve.

gündüz ayran sabah portakal suyu veya süt. kolayı bıraktım yeni baya kilo yapıyodu. he bide denk gelirsem ıce tea alıp içiyorum.

Yorum yapmadan duramıyacağım herkeste çok sağlıklı şeyler içiyomuş

Disarida yine siradan seyler ic fazla para verme. Farkli tatlar kotani evde kendin hazirlayacagin iceceklerle doldur.

Mesela cok farkli degil ama ben sekersiz limonata icine 3 dilim misket limonu koyuyorum 15 dk dolapta bekletip severek iciyorum icecek bitince de yine misket limonlarini emmek suretiyle yiyorum. Gecmisten asina oldugum bi tat olmadigini icin hosuma gidiyo. Tavsiye ederim en azindan 1 kere dene.

büyük bir sürahide maden suyu, su, buz ve limon dilimleri, karışımı gün içinde bitiriyorum.

Ice tea iciyorum. Bazen sikma meyve suyu. Bazende buzlu soguk carlsberg.

öyle oluyor, özellikle sabah saatleri trafik yoğunluğu olunca genelde ona uymuyor zaten.

Yav arkadaş çıldıracam, geç kaldım sınavım var, sinirden gözlerim doldu

çünkü yaptırım yok. kaç defa 153'ü aradım, bana şu saatte geçmesi lazım diyorlar. onu internetten ben de görüyorum ama geçmedi diyorum, o zaman şikayet kaydı oluşturalım ayağı yapıyorlar. 2 gün sonra da personel uyarılmıştır "YAŞASIN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ" diye mail geliyor sadece.

normalde ana duraklarından iki yönlü de 15 dk.da bir kalkan otobüsü 30-40 dk beklediğim oluyor. tabi öyle olunca tıklım tıklım geliyor hatta bazen binilmiyor bile. 153'ü arıyorsun, şu an oraya yaklaşan bir otobüs var 2/3/5 dk içinde gelecek diyor. bir defa dedim kapatma 2 dk bakalım görelim ve tabi gelmedi. sistemde tam o durakta görünüyor falan diyor bir de dalga geçer gibi.

senede bir zam yapmayı hiç aksatmıyorlar ama..

@kalte sterne +10
hiç bir işe yaramıyor iett,
özel halk otobüsü muavinleri yaz beyaz masaya şikayetini bana bıdı bıdı konuşma diyor millete. işlevsiz bir kuruluştur.

kesin paralel, söylemleriyle hükümetimizi düşürmeye çalışıyor. yedirtmeyiz!!!

şaka bir yana geçenlerde debeye girmiş bi entry vardı bunun cevabı o, dur bulup geliyom.

ha buldum buyur eksisozluk.com

o konuda iettye ben de çok kırgınım :/

ama bunun sabah-akşam trafiğiyle ilgisi yok. adamların bazen o saatte otobüs olduğundan haberi olmuyor. siteyi açıp gösteriyosun 'bize öyle bi bilgi gelmedi' diyolar. arıyosun 'şikayet kaydı' oluşturuyolar. 'ben şikayet etmek istemiyorum çözüm istiyorum' diyorum. 'bizim başka bi yetkimiz yok' diyolar.

daha hiç yardımcı olmadılar. en son babam arayıp tehdit mi etmiş napmışsa bi sonraki otobüsü 10 dk erkene çekmişlerdi. tabi şöförün bundan haberi olmayınca yine mal gibi kalıyosun.

neyse belediye derdi bitmez. sınavın iyi geçmiştir umarım.

Yetişemedi.

biz sana güveniyoruz hacı. çiçeksiz çikolatasız bile alır gelirsin sen o kızı.

oha 1000-1200 lira falan gidiyo mu bi çiçeğe çikolataya ya.
vay amk.

edit: öküz gibi direkt paraya tutulduk. hayırlı olsun.

öncelikle cimrilik etmeyin. avuç içi kadar çikilata almayın. o çikolataları siz yemeyeceksiniz. gelinin annesinin ve ailesinin komşuları, akrabaları vs kız isteme töreninden sonra hayırlı olsun demek için ziyarete gelecekler. çikolatalar onlara ikram ediliyor.

böyle adetler var işte. insanların ağzı tatlansın diye.

biz gümüş bir tepsi gibi kaseye koymuştuk. çeşit çeşit bi dünya çikolata vardı (pelit). çiçek herhangi bir yer olabilir ama garnati olsun diyorsan sabuncakis varsa oradan al. pahalı ama çok ügüzel hazır çiçekler var. istemezsen telefon aç istediğini ayarlasınlar giidp al.

abi mado ya da kahve diyarı-kahve dünyası gibi bir yere git. orada direk sandık gibi bir kutuya yapıyorlar içine karışık atıyorlar. çok oluyor hem de. 3 gün yerler yine de bitmez

tebrikler hocam.

öneri veremiyorum ama hayırlı olması dileğiyle

senin durumun çok iyi değilse, misal kız kardeşini istemeye gelenlerden 1000 tllik çiçek böcek beklemiyosan, gidip o parayı harcama bu işe. maaşın 50000 tl falansa tamam harca ama. yani şimdi kız istemeye 1000 liralık çikolata ile gidersen, beklenti de yukselicek, diğer masrafları nasıl karşılayacaksın.

o çikolata eşe dosta tutulacak. insanlar da içini açıp 'divan diil mi? nasıl yhaaaa' falan mı diyecekler. eğer diyeceklerse allah onları bildikleri gibi yapsın.

ha illa kaliteli olsun diye iyi bi pastanede 500 tlye de ayarlayabilirsin bunu. gondol oluyor genelde. tadına bakarak oradan çikolara falan koydurursun. çiçek piyasasından haberim yok ama onu da kaliteli ve uygun fiyata yaptırmanın imkanı vardır.

oha aq. bütçeye bak o paraya bütün evi isticen galiba?
bazı şeylerin nasıl da boku çıkarılıor.

valla kardeş bana kalsa hiç önemi yok ama üniversite mezunu 28 yaşında bir kız kardeşim var
bırak isteme çikolatasını, yılbaşı sepetinde gelen çikolatanın tülü, markası, gondolu/kutusu/kasesi neyse, ambalajı vs vs vs'si bile itinayla incelenip gönderene not verilir tarafından
hele hele o tül/ parlak bant çok önemli asla ucuz, çingene işi durmamalı nası bağlandığına bile dikkat ediyor kızlar. çikolatanın markasının direk geçme kalma notu olduğunu zaten anladın herhalde.
kutudan ziyade tepsi gondol tarzı birşey daha uygun. seramik değil gümüş olcak.
çiçek de vazolu olmaz racona ters .sarı veya kırmızı da olmasın sarı hüzün/kaşılıksızlık filan ifade ediyor , kırmızı daha özel günler için. renkli bir buket olabilir ya da beyaz ağırlıklı olabilir.
ha bence de bu masrafı icat edenin allah belasını versin.

Öncelikle minimum harcama ile işin içinden çıkmanızı diliyorum hele hele böyle gereksiz bulduğum bir şey için.

Bu işlerden anlamadığım nasıl da belli ben bütçeye takıldım kaldım. O kadar para mı gidiyor bi çiçek bi çukuleta için.

En son babacığıma bir buket kırmızı gül yaptırmıştım fiyatı 30 lira idi.

Bu arada müstakbel eşiniz sever mi bilmem fakat ben sümbül almayı isterdim. Çok olmasına gerek yok bi salkım sümbül kafi gelirdi. Eşinizin beğenilerine göre bu teklifi de değerlendirebilirsiniz.

Çikolata içinse bu işlerden anlayan kişiler bol almanızı tavsiye etmişler o halde çikolata kaliteli olsun fakat görüntü işini siz halledin derim. Zira o paralar çikolataya değil ambalaja gidiyor.

Marka demedim bu arada kalite dedim. Divan ile aynı kalitede daha ucuz markalar yada yerel üretimler var.

valla ben orjinal bir adamım. o sebeple bu özel gün geldiğinde, kendi çikolatamı yapmış olacağım. zamanın varsa, al internetten malzemeleri, biraz beceriyle evde kendin yap çikolatanı. hatta üzerine isim falan ekleyebileceğin kalıplar var. parayı verip pahalı çikolata almak bir çözüm ama kendin yaparsan "oğlumuzda çok becerikli maaşallah" diyecekler.

bazı gümüşçülerde gümüş tepsi, tabak çanak vs. olur, onlara bak. alman gümüşü alma o da az buz para değil, en azından gerçek gümüşü ilerde satsan para eder. çikolata için en iyisi divan.

çiçek işini kız arkadaşınıza bi sorun. bazıları hatıra kalsın diye kuru çiçek aranjmanlarını beğenebiliyor. ben bi demet kırmızı gül istemiştim, kuruttum duruyor salonun bi köşesinde.

Çikolata icin pasabahceden tabak bak ben gumus gondol almistim esim hala soyler pasabahce magazasina gittigimizde soyle bi tabak almadin gittin gondol aldin diye. Cikolata da pelit falan olur

ben o paraya o evden gelini, varsa kız kardeşini ve hatta annesini almadan çıkmazdım.

Cidden hepinize çok teşekkürler.. Bu arada buraya not düşeyim çikolata için şöyle bir yer daha varmış. Belki benim dışımda birine faydası dokunur..

(bkz: Marie Antoinette Chocolatier)
(bkz: duyuruyu sözlük gibi kullanmak)

evlenme vazgeç büyük hata

pandispanya paylasmıstı bunları.bu çiçekler cidden çok hoş hem de oyle asırı pahalı değil.lütfen kıro gibi heryerinden farklı bişey çıkan karmakarısık cicekler yaptırma :(

www.ciceksepeti.com

www.ciceksepeti.com

çikolata için de pelite gitme.godiva veya vakko'dan alabilirsin 250-300 tlye.

www.geziistanbul.com
Çikolatayı burdan alın birdaha başka
Yerde yiyemezdiniz

Biz abim için o gümüş şeysini kendimiz dışardan almıştık gerçek gümüş çünkü o pastanedekiler sahte oluyor genelde içinide gezi pastanesinde doldurtturk.
Çiçekte kesinlikle beyaz gül ve lilyumlardan bir vazo arajmanı olması gerek

Gümüş gondol şart değil. Kızın isteğini sorsan iyi olur, daha başka şeyler tercih edebilir.
Çiçek orkide getiren de var, gül de olur, kır çiçeklerinden derleme buket de olur. Kızın sevdiği şeyler olsun. Nelerden hoşlanmıyor, neleri seviyor onlara bak.

Sabuncakis ve Pelit' ten almıştım ben. Gümüş gondalda almadım çikolatayı böyle tablo gibi kutuları vardı ondan almıştım. 250-300 civarı çikolata, 200 civarı çiçek tutmuştu.

eğer sağlamsa iş görür. ben beğendim. düzenli kullanacaksan al.

muhtemelen odada o kadar düzgün durmaz. eğilir bükülür. görüntü kirliliği olur ama sorun değil diyorsan taşınma açısından bence mantıklı.

ne guzelmis. eger fotografta gorundugu gibiyse super bence (bir bez dolap olarak)

@aerdem, deme yahu :/ ya daha büyük, kitaplarımı falan da koyabileceğim bir şey almak isterim aslında ama bulamıyorum. onların hem taşıması zor hem de fiyatı yüksek oluyor. şimdi bunu alsam sürekli kullanabilecek miyim, sağı solu dökülmez mi, emin olamıyorum. çok kararsız kaldım. şimdiye kadar görebildiğim en iyi şey buydu. göçebe hayatı sürdüğüm için sanırım bunu alacağım.

Ben bundan kullanıyorum üzerindeki bez aynı astar gibi çok ince bişey hemen yırtılıyor. Tavsiye etmem. Dilerseniz resmini çekip koyarım. Buradaki gibi tok kumaş değil yani. Bez olunca içinde koydukların da yamultuyor, ayrıca kutu alıp onlara koyuyorum giysilerimi.

bir bez dolap asla bu kadar düzgün durmaz.

hiç böyle heybetli bez dolap görmemiştim, görseli açınca waaaw dedim.
yalnız ölçülerine bakınca; 155 yükseklik falan pıff. eşyam az, sığar dersen şık.

bu tarz dolaplar içerisinde en iyi marka bu galiba.
ama büyüğünü değilde bundan biraz daha dar olanını almanı tavsiye ederim.
büyükler daha çabuk yamuluyo. öğrencilik yıllarımdan biliyom.

bunlar koku falan yapıyo.50-100 tl daha versen ikeada koçtaşda bile bulursun

50-100 tl vermek istemediğim için bez dolap soruyorum zaten lampetia, param olsa 300 daha verip mis gibi dolap alırım.

işyerinin politikasına göre değişir.
kendini ispat ettiğini düşünüyorsan bekleme.

ben 1 sene sonra istedim, rakam da belirttim ve isteğim parayı verdiler.

Spesifik bir zaman dilimi yok, zam isteme zamanı geldiğinde bunu içinizde hissediyorsunuz zaten. Zihniniz su gibi duru olsun yeter.

her sirket yilbasi sonrasi vermiyor. 6 aydan fazla calisiyorsan, aldiginin da az oldugunu dusunuyorsan konus.

Istemezsen vermiyorlar. Ve bence de zamanı gelince hissediyorsun. Emeğinin karşılığını çalışırken öğreniyorsun çünkü.
Ek olarak:rest cekemeyeceksen ona göre konuşmak lazım. Yoksa asla zam gelmeyecektir

hangi sektörden bahsediyorsun? her mal için geçerli değil bu.

şayet ürün tekel piyasasında ise zaten dediğiniz gibi oluyor. ama ürün tam rekabet piyasasında olunca insanlar ürünü alacak başka mecralar bulabiliyorlar. atıyorum 1000 firma aynı ürünü satıyorsa istersen sen fiyatlarını arttır. illaki düşük fiyattan satanlar oluyor. düşük satanlar olduğu için de sen ürününü satmak istersen satamaz hale geliyorsun. binaenaleyh sen de sattığın ürünün fiyatını düşürmek zorunda kalıyorsun.

kanımca durum budur. fakat daha bilgili arkadaşların cevabına da bir göz atmak lazım.

talep arttığında ilk aşamada fiyat yükselir sonrasında düşer. çünkü talebin fazla olduğunu gören başka üreticiler de pazara girerek aynı sektörde üretim yapmaya başlarlar.

Şu temel talep eğrisinden bahsediyorum;

notoku.com

ben hep grafiği yorumlamak için çıkış noktası olarak 'fiyat arttıkça talep düşer' ilkesini göz önüne almıştım. fakat aynı grafiği 'talep arttıkça fiyat düşer' olarak da okuyunca kafama oturtturamadım.

@papillon @dahili meddah

fakat talep eğrisi grafiğinde o bahsettiğiniz 'ilk önce fiyat artar sonra düşer' yorumu gösterilmiyo. direk ve doğrusal olarak negatif eğimli bir eğri mevcut

bu maliyete bağlı bir grafik olmasın?

@silent

yok işte econ derslerinde gösterilen bildiğimiz klasik temel eğri

encrypted-tbn1.gstatic.com

orada kastedilen şu sanırım;

Diyelim bir pazarda 10 birim A ürünü talebi var ve üretici de 10 birim üretip bunların tanesini 2 liraya mal edip 3 liraya pazarda satıyor.

Pazarda talep 20 birime çıkarsa siz aynı tesisleri,aynı işçileri,aynı nakliyeyi kullanarak üretim yaptığınız için önceden maliyeti 2 birim olan malı 1.75 birime mal etmeye başlar ve eski kar oranıyla satarsanız(1 lira kar) 2.75 liraya satarsınız.

böylece ürün fiyatı düşer. ama bu sadece maliyet bazlı bir pazar öngörüsü.

bu arada iktisatçı değilim, yorum yapıyorum sadece:)

"talep arttıkça fiyat artar" genel piyasa kuralıdır, arz-talep dengesini anlatır.

bahsettiğin grafik ise tek bir müşterinin toplu talebi karşısındaki fiyatlandırmayı göstermekte. bu da tek bir müşterinin eli güçlüyse fiyat belirlemesi anlamına geliyor aslında. şöyle düşünün şirketinize 1000 adet telefon alacaksınız ve talebinizi piyasaya iletiyorsunuz, piyasadaki arz kanalları da bu talebinizi rakibe kaptırmaktansa fiyat kırarak elde etmeye çalışıyorlar. talebiniz ne kadar büyükse maliyete o kadar yaklaşır haliyle.

diğer bir örnek de apple'ın senelik milyonlarca ekipman (ekran-işlemci) için piyasadan mal çekmesi, bunu yaparken de fiyatı kendisinin belirlemesi. samsung apple'a işlemci vermemeyi de tercih edebilir ama bunu yaparsa hem elindeki fabrikanın üretimi atıl kalacak, hem apple işlemci bulamadığı için ya rakibe gidecek ya da kendisi firma açmaya teşebbüs edecek. bu da her türlü uzun vadede samsung'un aleyhine bir durum. bu yüzden maliyetine yakın bir parça fiyatıyla rakibini desteklemeye devam ediyor.

@dahili

seninki komplike bi yanıt oldu ya daha basit bi tanımı olmalı bu işin:)

@bykush

yani diyosun ki 'yüksek talep durumunda müşteriyi kaybetmemek için rekabet ortamında fiyatları aşağı çekmek gerekir, fiyatların düşme sebebi de budur'.

bu kafama oturdu sanki.

"talep artışıyla fiyat önce çıkar sonra düşer" demek doğru olmaz. talep artınca fiyat yükselir evet ancak sonrasında yeni firmaların girmesi "arz artışı" olur ve fiyatın düşmesi de "arz artışı" nedeni ile olur.

aynen öyle merkezefendi, ama talep kanalı olarak piyasa yerine tek bir müşteri bazında düşünmen gerekiyor. bahsettiğin grafik de tam olarak bunu anlatıyor zaten.

yine şöyle düşün, marketten CD alacaksın 10 tane. tanesi 1 liraya geliyor. bunun yerine senin gibi 9 kişi daha buluyorsun, 100'lük CD paketi alıyorsun, tanesi 50 kuruşa denk geliyor diyelim. herkes 10'ar CD'sini yarı fiyatına almış oluyor. bu da uygulaması oldu :)

yine ekleme yapayım: aslında CD'nin piyasa fiyatı düşmüyor, o üretici markette tanesini yine 1 liradan satmaya devam edecek, sadece müşteri bazlı özel fiyatlandırma yapıyor. bu fiyat, genel piyasa fiyatını (kısa vadede) etkilemiyor.

hacım giffen paradoksu diye bi bak.

@mosakale @bykush

peki aynı mantığı 'arz arttıkça fiyat yükselir' ilkesine nasıl uygulayabiliriz?

Talep arttikca surumden kazanirsin

hic girisft takilma, boyle dusun.

tabi her mal icin gecerli degil, mal tiplerini bilmiyorsan hic karistirma o sonraki is

sanırım bu sefer bu durumun tam tersini soruyorsun merkezefendi.

şimdi piyasayı (arz da talep de) sonsuz kabul ediyoruz di mi? "talep arttıkça fiyat düşer" sorusunun cevabı neydi? talebin sonsuzdan değil de "bir"den gelmesi. aynı şekilde tersine çevirmemiz gerekiyor, bu sefer talep kanalı değil, arz kanalı "bir" olacak, yani aslında bi'nevi piyasa tekele dönecek. arz kanalı bir ise eğer, arzı arttırsa bile fiyat artabilir. çünkü bu sefer fiyat belirleyen ne arz-talep dengesi ne de "bir" tek müşteridir. fiyatı belirleyen arz kanalı ise istediği gibi belirleyebilir.

özetle; monopol (tekel) piyasalarda fiyat arz-talep dengesiyle belirlenmez, üretimden bağımsızdır.

değil.

Tüm Müslüman ülkelerde böyle maalesef, hatta Mısır falan daha da beter. Bizde de gidişat ona doğru, kadınla erkeği ayırdıkça dinciler, erkeklerin açlığı daha da artacak. En rahat ülkeler Budist ülkeler. Ben sürekli güneydoğu Asya ülkelerine gidiyorum, Müslüman Malezya ve Endonezya hariç hepsi kadınlar için dünyadaki en rahat yerlerden. Bazı Avrupa ülkelerinde ve ABD'de de taciz, tecavüz falan oluyor, Budist ülkeler süper bu açıdan. Bu kadar rahatsız oluyorsanız artık ülkeyi terk etmeyi düşünebilirsiniz bence, gidişat iyi değil. Erkeğim ama ne kadar rahatsız olduğunuzu tahmin edebiliyorum.

cinsel açlık var bu ülkede. Millet sabah akşam 31 çekiyor, 31 çekmekten hastanelik oluyor.

evet normal değil.

Cinsel açlık olayına katılıyorum ama düzenli sevişen insanlarda bile cinsel açlık var. İnsanlar en önemli eksiklikleri sevişmekmiş gibi düşünüyorlar. Niye böyleyiz, neden böyle davranıyoruz hiç bir fikrim yok. İşin dini yönü vardır belki tecrit edilmek baskılanmış cinsellik falan gibi ama dindar olmayan kesim de maalesef böyle. Bir de sevişen, sevişebilen insanı kıskanıyoruz garip bir şekilde sanki daha üst sınıfmış gibi görüyoruz bunu. işin siyasi yönü de vardır büyük ihtimalle. yıllarca insanların sadece çocuk yağmasını, sorgulamamasını isteyen bir devlet oldu, artık daha da fazla bu üreme baskısı üzerimizde. İstenilen eğitimi al, işe gir,Evlen, çocuk yap, çalış, öl şeklinde gidiyor hayatımız ondan belki de.

Her yerde öyle degil. Bu ve buna benzemeyen baska bi cok nedenden dolayi ülkeyi terkettim ben. Almanyada yasiyorum. Burada kadin olarak cok rahatim, evden cikarken sunu giysem asiri kacar mi diye düsünmüyorum mesela. Bunun nasil büyük bir rahatlik oldugunu yasayinca anladim. Sonucta ciplak gezmiyorum ama türkiyede sicak havada sort bile giyemezdim. Ha ciplak da gezsen kimse dönüp bakmiyor o ayri. Sokakta fistik gibi kizlar diledigi gibi giyiniyor, tekinin rahatsiz edildigini görmedim.
Her seferinde ülkemdeki mal abazalara lanet ediyorum.

Asla normal değil, ama normalleştiriliyor. "Sen de etek giymeseydin, o da dekolte giymeseydi, öyle yüksek sesli gülmeseydi" gibi...

Ve işin kötüsü alışıyoruz artık.

açcinsel bir ülkeyiz.
çocuk pornosu aramada liste başı olmasak bile derecelere zorluyoruz.
kadını değilde erkeği eğitmek lazım.
tecavüz edene değil edilene kızılan bir ülke düşün.

ufak biber gazı taşı yanında. sokakta caddede yalnız kaldığında biri taciz etmeye çalışırsa kendini spreyden uzak tutarak karşı tarafa aniden sık ve hemen uzaklaş ki sen de etkilenmeyesin.

adam yerde kıvranırken sonra tekrar yanına gidip tekmeleyebilirsin.

her yerde öyle değil yav. 2 yıldır 2 sokak aşağıda oturuyodum o bile farkediyo. sokağa çıkmayı bırak evimdeyken bile taciz ediliyorum. en kötüsü tensel taciz olsa da gözle taciz lafla tacizden daha rahatsız edici geliyor bana.

ben rahatsız olursam söylüyom valla. bu kadar sinirliysen o.ç. de yüzüne geç işte. 'artık kadınlar da arsızlaşmış' der bir iki kişi ama varsın desin. sen bedensel ve ruhsal bütünlüğünü koru.

kamu spotu: işin sonunda kavga çıkacak bile olsa, tüm otobüs-yol üstüne gelecek de olsa susma. seni rahatsız eden kişiyi afişe et.

not olarak da olayın dinle diyanetle alakası yok. ha devletle alakası vardır ama dinle alakası yok. her ramazanı kayseride geçiriyorum; laf atan o.ç.ları genelde abdest-namaz bilmeyen, insanların geçtiği yolda sigara içen, akşam yukarı talasta kafayı çeken tipler. gelmedi demesinler diye cami cami dolaşan hacı emmiler hariç ben namazlı/abdestli tacizci görmedim.
adam ahlaksızsa/saygısızsa her ırkta-dinde ahlaksız/saygısız.

geçen sene kardeşim(20 E) üsküdar otobüsündeyken bi adamın bi kızı rahatsız ettiğini görüyor,müdahale etmeye çalışınca da dayak yiyor. zaten 55 kilo bişey kendisi, bi allahın kulu da noluyor diye yardım etmiyor. sonra 'öeh sikerim ben kayseriye dönüyom yaşamam burda' dedi. 'yavrum kayserideki şerefsizler de gizli gizli yapıyor' desem de dinletemedim.

devlet cezasını vermiyor, toplum cezasını vermiyor. en azından sen içinde tutma sinirini. bi gün benim yanımda taciz edilirsen de toplu halde dalar bu zamana kadarki tüm susmanın hıncını alırız.

Bak bu anketin şöyle yapılmışı var: eksiduyu.ru

Ben bu ülkedde insanların büyük çoğunluğunun sübyancılık-pedofili ekseninde gidip geldiğini düşünüyorum. Bahsettiğin gibi 15 yaşına kadar atılan "cinsellik temalı" lafların oranı çok büyüktü. Koca koca sakallı bıyıklı adamlar, 13 yaşında kız yanlarından geçerken memelerinden bahsederler, kimse bilmez ya da söylemez; kusucam. Evet, küçüklere daha fazla yapıyorlar, bu yüzden kardeşlerinize, kuzenlerinize, tanıdığınız tüm küçük kızlara sessiz kalmamalarını tembihleyin.

İzmir, Ankara ve İstanbulda yaşadım. Ankara ve İstanbulda fiziksel tacizle dahi karşılaştım, çok aciz kalınan iğrenç bir durum, özellikle İstanbul'da daha çok. Ataköy de oturuyorduk, çocuğumun öyle bir ortamda büyümesini istemedim.

İzmir de ufak tefek, sözlü taciz sayılabilecek şeylere rastgeldim, çok ağır bir küfür duymadım, iltifat tarzı sadece. Oturduğum yer Alsancak. İzmirdeki durum dünyanın her yerindeki kadardır bence, bir aşırılık yok. Evde dün süt yoktu onbuçukta çıktım açık market aradım hiç korkmadan.

değil tabi ki.

islam diyenler, suudi arabistana gittim adamlar kadın görünce kafa çeviriyo lan. bırak bakmayı kafa çeviriyo. hani biz çarşaf giymiyoruz ya, neticede ne kadar örtünsen de yüzün açık. vallahi billahi bakmıyolar. Türkiyede ben sokakta dolaşırken onlarca adamla gözgöze gelirim bana baktıklarını yakalarım, arabistanda kaldığım nerdeyse 1 ay boyunca çılgınlar gibi kalabalıklar içinde gezmeme rağmen (çarşı pazar vs vs ) tek 1 (yazıyla bir) erkekle gözgöze gelmedim. burdaki gibi çingene arabı değil hakiki arap onlar, en hakikisinden müslüman. Bırak ellemeyi, şehvetli baksa cehennemde yanacak biliyor adam, hayatına işlemiş. biz böyle miyiz? bunlar müslümansa biz neyiz ha? bizim yozluğumuz kültürden geliyor. hayır Türk kültürü değil, Türkiyeli kültüründen. arkadaşlar demiş zaten, "ye iç sorgulama çocuk yap çocuğa bak öl" odaklı yaşamda, şu saydıklarımdan bi yemek bi de çocuk yapmak zevkli. öyle olunca ikisine de yapabilirse madden yapamazsa zihnen abanıyo millet.

ve evet küçükken çok daha fazlaydı ve çok daha ağırdı. liseden mezun olduktan sonra sokucam diye laf atan hiç adam olmadı mesela. sokucam ne lan? şişkoyum diye hayatım boyunca dizimin altında etek giydim ben, kendim bişi sokmak istesem sokamam sen nasıl gördün de sokuyosun hayvanoğlu hayvan.

kadınların bunu büyüttüğünü düşünenler var hani. ya bu duygu nasıl anlatılır bilmiyorum. hele yaşın küçükse, toplumca yetiştiriliş tarzımızdan mıdır nedir, otomatikman kendini korkunç suçlu hissediyorsun. sanki o adam yolsa normal yürüyordu ve sen şeytanmışcasına durduk yere adamın nefsini kaldırmışsın. halbuki alakası yok. adamın yerine sen utanıyorsun. adamın karısı çoluğu çocuğu var, onlar yerine de utanıyorsun.

kesinlikle susmamak lazım. kesinlikle.

normal değil.
istanbul'da taciz oranı akıl almayacak ölçüde.
türkiye'de olduğumuz sürece bunun bir çözümü olması imkansız, yetiştirilmek istenen insan tarzı zaten bu, bunu yetiştiriyorlar, gayet de memnunlar.
türkiye'den ayrılmadan bu durumdan kurtulmanın tek çözümü olarak ege sahil şeridine taşınmak olarak görüyorum. ama yine bitmez, sadece azalır.
sürekli taciz edilmemek için ne giymem gerektiğini düşünmekten, otobüs - sokak seçmekten, tacizle karşılaştığımda yeterli tepkiyi verememekten (bence cinsel organ kesmek ancak yeterli tepki) dolayısıyla bu ülkede yaşamaktan n e f r e t e d i y o r u m.

Ilk sorularina cevap vereyim, sokaga çıktığımda laf atilmiyor. Ankaradayim. Ben de normal giyinimliyim.

Bulundugunuz semte gore degisiyor. Ben oturdugum cevrede hic tacize ugramadim ama Istanbul'un farkli yerlerinde durum boyle degil.
Tipinizin, kiyafetinizin hicbir onemi yok. Kadin oldugunuzu fark edebildikleri mesafeden tacize karar veriyorlar zaten.
Yapabileceginiz yegane girisim susmamaktir. Susmayin, en ufak tacizde tepki verin. Polisi aramaya, etraftakileri cagirnaya kadar goturun isi. Bu insanlar bundan anliyor cunku.

Daha derine inersek de ailelerib ogullarini sirf pipileri oldugu icin cok degerli olduklarina inandirarak yetistirmekten vazgecmeleri gerekiyor. Turk aile yapisi kiz erkek fark etmez sosyopat/psikopat yetistirmeye cok uygun.

hiç normal değil ama bunları maalesef yaşıyoruz. görmezden gelip yolumuza devam ediyoruz. bağdat caddesine giderken giydiğimiz eteği taksim'de giymiyoruz. toplu taşıma kullancaksak (ev şişli'de) halaskargazi'den falan yürüyeceğimizden şort mort giymiyoruz vb. semt konusuna katılıyorum. ataşehir'de nispeten daha rahattım bu konuda.

normal değil ama bunu şikayet edeceğin adam bile yeri gelip tacizde bulunduğu için tek çaren kendini korumak. başına bir şey gelirse çünkü kimse ''hayvan adam kızı taciz etmiş'' demeyecek, ''kızım sen de adam gibi giyinseydin gecenin o saatinde'' diyecek.

Ben de bi yaşa kadar (19-20 diyelim) aynen yukarıdaki arkadaşların dediği gibi her laf atılışında, laf atmanın ötesinde artık pornografik boyutlara varan sözlü tacizlerde ve kimi zaman da fiziksel temaslara karşı kendimi dünyanın en suçlu, en iğrenç insanı gibi hissediyor, utançtan ağlıyordum. Bi gün üstümde gayet bol bir eşofman, üstümde mont vs giymiş bir şekilde spordan eve döndüğüm bir akşam (yaşım maksimum 17), belki 40 yaşında bir adam en az 5 dakika boyunca yanı başımda yürüyerek "benimle ilgili hayallerini" anlattı. Adımlarımı hızlandırıyorum, olmuyor; acınası gözlerle başka insanlara bakıyorum, olmuyor. En sonunda koşmaya başladım. Ulan koşmaya başladı o yavşak da. Beni kovalıyor. Neden? Bilmiyorum. Sanki kötü olan şeyi o değil de ben yapmışım gibi, ben kaçıyorum ve o da gayet rahat kovalıyor. Cesarete bak. O panikle akşamın bir karanlığında çıkmaz sokaklara filan da girdim. O sokakta da bi manevrayla kendisinden kurtulup geri dönebilmemin tek sebebi çevikliğimdi. Herhangi başka bi kızın kolaylıkla yapamayacağı bir şeydi= herhangi başka bir kız o sokakta zaten ayvayı yemişti. Neyse oradan da kurtulduktan sonra boş bulduğum bir apartmana girip 1 saat boyunca en üst katta beklemiştim. Şimdi düşününce aşırı salakça geliyor ama o zaman çocukluk ve toyluk var; düşünüp hesaplayamıyorsun ve en önemlisi kendini zaten "suçlu" hissediyorsun. Ve sen böyle hissettikçe elin iğrenç mahlukatları seni kovalama ve korkutma hakkını kendinde fazlasıyla bulabiliyor. Ve bir allahın kulu da "hop kardeş niye böyle koşuyorsunuz" demiyor.

Aradan birkaç sene geçti, bu arada ben arada bi iki kadın da dahil yine benzer bikaç olay esnasında azıcık bunların psikolojisini çözmeye başladım. Aslında benim başıma gelen değil, onların yaptığı bu şeyin onlar için utanç kaynağı olduğunu, aslında onların korkması gerektiğini anladım. Yine günlerden bir gün (yaşım artık 20 olmuş), son derece yakışıklı, uzun boylu, takım elbiseli, fit bir adam popoma bir şaplak attı. Şöyle bir dönüp baktım ve adamın tipine, yürüyüşüne, tarzına filan konduramadım; "yanlışlıkla çarpmıştır" diye düşündüm ve buna rağmen yolumun yönünü değiştirdim. Baktım ikinciyi de patlattı bu bana askjdashhaha :D Haydaa. Yine kış günündeyiz. Üstümde kapkalın kumaşlı pantolon, kat kat hırka, mont filan var yine. Ben artık eldivenleri çıkarttım, çantama koydum. Şemsiyeyi bi köşeye attım, yürüyorum ve üçüncü hamleyi bekliyorum. Adam üçüncüye de vuracakken ellerini arkada tuttuğum gibi adamı yumruklamaya başladım. Elimden kurtulmaya çalışırken yakası paçası dağılıp düğmeleri filan koptu, kaçarken yere düştü, tekrar kalktı, ayakları tam olarak kıçına vura vura attığı bir deparla ufukta kayboldu.
Oh be dedim, şimdi o piç kurusu düşünsün.

Kıssadan hisse, asıl korkması ve utanması gereken onlar. Kimseyle hiçbi laf dalaşına ve münakaşaya girmeden, yapılması en doğru hamleleri yapın; etrafınızdaki tüm küçük kızlara da korkup utanmamaları, sessiz kalmamaları gerektiğini öğütleyin derim ben.

okuyunca şok oluyorum, popoya şaplak atacak cesareti nasıl buluyorlar acaba? Lan sittin sene cesaret edemem birinin poposuna vurmaya.

sümüklü ergen sözlükçülerin kezban dediği kızlar durduk yere bu hale gelmiyor, anlayın işte.

(bkz: bir türk kadınının taciz günlüğü)

burda da neler neler yazıyor, bunları bile dikkat çekme çabası olarak görüyor bazı andavallar.

tüm cevapları okumadım açıkçası ama daha bugün başıma geldi o yüzden anlatmak istedim.

ne çok güzelim, ne de çok çekici, ne de öyle değişik giyinişim var. hatta bugün altımda kot pantolon, üstümde dümdüz bir tişört, saçlarımı ördüm, ayağımda şu kedslerin çakmaları, gözlüğümü takmiş halde işe gidiyorum. yani ben olsam bana bakmam o haldeyim.

üst sokağımızda bir sucu var. ne zaman önünden geçsem laf atıyor gibi ama emin de olamıyorum kendi kendine de konuşuyor gibi. emin olamıyorum da. olsam kafa göz dalıcam herife. bu sabah da bir şeyler dedi, acelem vardı yine tepki veremedim. bir de bu var yani. bir şey dedi mi demedi mi? babama falan söyleyemem, babam zaten oturduğumuz semtte esnaf. herifi döverler, bir şey olur bizim başımıza kalır. bir kez daha duyarsam bu sefer ben dalıcam herife. kesin kararlıyım. bu sabah da yavaş yürü mü dedi, ne dedi tam anlayamadım. o tam anlayamamak zaten sinir ediyor insanı.

edit: bir de şunu söyleyim bu olay istanbul'un en güvenli yerlerinden birinde geçiyor. doğduğumdan beri burada oturuyorum böyle şeye denk gelmedim. bu adam da yeni açtı dükkanı oraya zaten. yani ne kadar düzgün semtte oturursan otur, bir yerden çıkıyor böyleleri. belki başka yerde olsa bağıra çağıra atacak laf, belki fiziki taciz edecek, ama konum nedeniyle bunu yapabiliyor ancak.

Lben lisedeyken -ki kilolu bi kızdım- kapıcı eve girerken cıkarken sürekli beni dikizliyodu. Merdivenleri cıkıyorum diyelim arkamdan izliyo beni.yukarıda yazanlar gibi kendimi suclu görüyordum. fizigim güzel değil ama bana bakıyo demek ki ben ona cilve yağtım gibi seyler düsnüyodum ve utanıyodum kendimden. Evden cıkmıyodum karsılasmamak icin onunla. şuan 25 yasında normal kiloda normal bi kadınım 17 yasımdaki o halim daha dikkat cekiyodu şaka gibi. yediğim lafların,bakışların haddi hesabı yoktu, şuanda da bakıyolar vs. rahatsız edici ama ergenken tacizin bu kadar yaygın oldugunu bilmedigimden ve daha kendi vücuduna bile alısamamış olmaktan kaynaklı bi utanc duygusu vardı. simdi hic utanmıyorum.cünkü ben de problem değil, bu ülkenin erkeklerinin büyük bölümü ağır sapık. Sonra da yok "kapıyı açtım tesekkur etmedi kezban muhahaha" yok "yer verdim oturmadı kezban" vs. diyorlar.Gerizekalı herif ben bütün gün göz hapsinde yaşamaktan, otobüste arkamı kontrol etmekten,önümde kapalı gömlekten göğüs gormeye calısan adamdan kacmaktan beynimi yemek üzereyim seni mi düsünücem. dünyanın diğer yerlerini bilmiyorum ama bu ülke ağır hasta

"islam bik bik ötüyosunuz" diyen hırbolar Mısır'da geçen şu videoyu bi seyredin bakalım, adamlar neredeyse gözleriyle sikiyolar. mısır'a gidip de bi daha geri gitmek isteyen kadın görmedim.

egyptianstreets.com

burada yazarın ana bahsettiği mesele taciz, ve bu türden bir taciz sadece ve sadece müslüman ülkelerde gerçekleşir. ve bi de hindistan'da biraz yakın olarak. bugüne kadar onlarca ülke gezdim, bütün gezi rehberlerindeki kadın bölümleri, müslüman ülke veya bölgelerde tacize karşı hazırlıklı olmanız konusunda öğütler verir. lonely planet'ın türkiye bölümü de oldukça kapsamlıdır, "ayıp!" diye bağırmanızı bile öğretir. istdiğiniz kadar aklamaya çalışın, dünyada kadına en çok taciz müslüman bölgelerde yaşanır. "bakın işid'in bölgesinde tek tecavüz oluyor mu" diyen beyinsize ise ne diyeceğimi gerçekten bilemedim.

UNDP Gender-related development index'ine göre dünyada kadın olmak için en iyi 10 ülke belirlenmiş, bakın bakalım 1 tane müslüman ülke var mı listede:

1. Iceland
2. Norway
3. Australia
4. Canada
5. Ireland
6. Sweden
7. Switzerland
8. Japan
9. Netherlands
10. France

Kadın olmak için en kötü ülke sıralamasında ise 10 ülkeden 7si Müslüman.

1. Chad
2. Afghanistan
3. Congo
4. Sudan
5. Guatemala
6. Mali
7. Somalia
8. India
9. Pakistan
10.Iraq

öncelikle verilen tüm cevaplara teşekkür ederim.

evet bende kesinlikle çocukken tacizi yapandan çok kendımden utanıyordum. bu normal değil bence kaç çocuk bu utancından dolayı yıllarca aıle içi sapkınları bıle soyleyemıyor.
zaten bu insanlar eminim ki yetişkinlerden çok çocuklara laf atıyor tacizde bulunuyor.
korunmasız gördükleri için. sırf kız çocukları değil erkek çocuklarıda taciz ediliyor.

çok adaletsiz aklım almıyor nasıl bu insanlar bunları yapıp sokaklarda dolaşmaya devam edebiliyor?

soylenen sozlere bagli. Turk kadini abuk subuk seyleri, basit bir iltifati filan taciz olarak nitelendirebiliyor. Ancak yok soylenen seyler hakkaten rahatsiz edici ise bu durum benim aklima uzun vadeli politik bir planin parcasi olabilecegi gibi bir komplo taorisini getiriyor. Yavas yavas planli ve sistematik bicimde basi acik kadinlara once sozlu, bir sure sonra fiili taciz uygulayarak baski altina calismayi planlamis ve uygulamaya koymus olabilecek kadar hasta ruhlu politikacilarimiz, sosyal muhendislerimiz var.

@kartonpiyer peki geçtiğim yolun üstündeki dükkan sahibinin (kendi anlattığım olay üzerinden gidiyorum) bana "ne güzelsin bugün be!" demesini ben neden hoş karşılayayım? Cümleye bakarsan iltifat denebilir. Ama ben hoşlanmıyorum. Tanımadığım bir insan benim istemediğim şeyi yaptığı sürece de benim için tacizcidir.

Aslında başlık çok yerinde olmuş, kadın olmak = tacizle yaşamaya alışmak diyebiliriz.

Bunu ilk gençlik yıllarımızdan bu yana yaşıyoruz hepimiz. Mekan, şehir, gündüz-gece, yaş, tip fark etmiyor. Hiç ummadığın insanlar tacizde bulunabiliyor. Bunun çeşitli aşamaları var. Küçükken şok oluyosun. Utanıyosun. Ağlıyosun. Suçluluk duyuyosun. Otomatikman hareketlerini kontrol etmeye ''yanlış anlaşılmamaya'' çalışıyosun. Biraz büyüyüp 20li yaşlara gelince anlıyorsun ki olay senlik değil. Dünya senin etrafında dönmüyor. Herkes bunları yaşayabiliyor. Bu tacizlerin normal olduğunu düşünüp savunma mekanizması geliştirmeye çalışıyosun. Mesela inşaat işçilerinin önünden yürümektense alt sokaktan dolanıyosun. Çünkü önlerinden geçip laf yersen sonra kendine kızacaksın. Keşke geçmeseydim keşke diğer taraftan yürüseydim bilmem ne... (Her işçi tacizcidir diyorum sanılmasın lütfen dediğim gibi bu sadece bir otokontrol).

Lisede tacize uğradım çok sıkışık merdivenlerde şimdi anlatmayayım fazlasını. Bembeyaz bi suratla sınıfa girdim. (Tepkisiz kalmak derken demek istediğini anlayabiliyorum) Ne şikayet edebildim ne bi şey. Yine aynı duygular. Utanç. ''Kesin kuyruk sallamıştır bu da'' bakışlarına maruz kalma düşüncesi, müdür desen koca adam nasıl söylicem yüzüne vs.

Yaz yaz bitmez daraldım, elbetteki normal değil bunlar ama normalmiş gibi yaşıyoruz.

ben bir fanusun içinde mi yaşıyorum acaba? diyeceğim ama hayır sürekli dışardayım. sürekli geziyorum hatta en çok gezen kadın yüzdelik diliminin en üstünde bile olabilirim.

arkadaş bir kere bile tacize uğradığımı hissetmedim. ki tipimi çoğu zaman marjinal yapar sürekli de açık giyinirim dekoltem fix.

her hafta iki gece sokaklarda tek başıma yürürüm.

...

kadın olmakla taciz bence abartıldığı kadar değil

siz sürekli gözünüzü kulağınızı açarsanız. ay kim bana baktı kim ne dedi diye radar misali gezerseniz "taciz"e uğrarsınız bence.

istiklalde orda burda yürüyorum gece. peşime takılan iki üç tip oluyor. 15 20 tane yanıma gel hey seni s*kerim off ıhmmş gibi sesler.

bundan etkilenmiyorum ben önüme baka baka yürüyorum. hiç de umrumda olmaz.

duymuyorum yani. o ses bana işlemiyor. soruna cevap sözlü "taciz" bana yapılıyor. ama bence bu taciz değil.

niye bu adamları takıosunuz bu kadar hiiiç anlamıyorum

glori sen erkek olduğundandır

böbreklerine baya zararı olur eminimm. nedenini bilemedim :(

Şekerle alakalı olabilir.

kullandığın herhangi bir ilaç var mı hali hazırda? lityum vs gibi özellikle. ben bol su içmenin faydalı olduğuna inanangillerdenim ama 5 - 6 litre su böbreklerine zarar verir.

herhangi bir ilaç yok kullandığım. bir hastalığım da yok görünürde. şekerim olup olmadığımı nasıl anlarım?

Doktora giderek.

yaz sıcağında 3-4 litre normal olabiir ama hergün 6 litre su ihtiyacı biraz garip tabi.

için yanıyor heralde. o kadar su içme. 3 litreyi geçme günde

(bkz: su zehirlenmesi)

Bi arkadaşımın annesi çok su içmekten dolayı su zehirlenmesi yaşayıp hastanelik olmuştu :) Aman diyim :)

En iyisi doktora gideyim ben ya kana kana su içiyorum valla artık rahatsız olmaya başladım bu kadar su içmekten

günde 3-4 litre normal değil önce onu söyliyim. günde 2 litreye normal diyebiliriz. özel bi durumun var ne bileyim böbrek taşı düşürme çalışmaları olur, selülit problemini çözmek olur falan filan bu durumlarda 4 litreye kadar çıkılabilir ama 6 litre su içmek çılgınlık.

zehirlenirsin dikkat et.

Bugün mesela daha an itibariyle 1.5 lt su içmiş bulunmaktayım

bir arkadaş demiş de su da zehirler haberin ola. efor harcayacak işler yapmıyorsan kendine hakim ol biraz. bir süre sonra böbrek sıkıntısıyla hastanede bulabilirsin kendini.

böbreklere sahip çıkalım!

sudan zarar gelmez ama yinede bi doktora danış.