the fall?

gerçek olamayacak kadar güzel deyince o geldi aklıma.

hugo'yu izlemediysen izle.

Dokunulmazlar - (git: www.imdb.com)

the hotbird güzeldi ama thor da iyidir. ikisinden birini izle ya.

the fall +1
ama izlediysen moonrise kingdom veya science of sleep olur gibi geldi bana.

the reader.

iyi hissettirir mi bilemem, hikayesi saglam ama.

bruno ganz var alüminyum ne olsun daha.

soru çok spesifik, tam sorunun cevabı olmayacak ama büyük şehirlerde okumak her zaman daha iyidir. özellikle ekonomi-işletme-political science gibi konularda. hele hele londra gibi bir yerde okursanız, konferanslar, iş bağlantıları vs. çok daha iyi olur muhtemelen.

ideas.repec.org'dan karistirsana biraz.

strahclyde 'a gitme bi bg.k yok.
ik için dezavantaj neden olsun? sonuçtaa tr'de iş bakacaksan yüksek lisansa -nerede yaparsan yap- yeterince önem vermiyorlar zaten..

glasgow çok sıkıcı..küçük. strathclyde da ha keza.. belki doktora için kabul alırsın ama kalmak ister misin bilemem..
tek avantajı her yönüyle özellikle ingiltere şehirlerine nazaran çok ucuz.

A Pocket History of the United States [Allan Nevins, Henry Steele Commager, Jeffrey Morris]

türkçeye abd tarihi diye çevrildi sanırım. sadece yakın tarih değil kuruluştan itibaren var. bizzat okudum güzel kitaptır bu arada. ancak son 20 yıla dair bir şey yok basım yılı gereği.

www.amazon.com

türkçesi (halil inalcık çevirmiş)
www.kitapyurdu.com

paul johnson'in ve howard zinn'in amerikan tarihi (a history of people of..., a people's history of... gibi bir seylerdi) kitaplarini mutlaka okumak ve hatta arka arkaya okumak lazim. halil inalcik'in cevirdigi kitabi da okudum, cok begenmedim ama okunabilir tabi.

onun disinda, kissinger'in kitaplarini da oku bence.

Amy Goodman'ın sitesi ve kitaplarını öneririm: www.democracynow.org

ana akımda yer almayan haberlere yer vermeleri açısından çok önemli buluyorum.

biriktiriyor olabilir mi?

ayda bin lira biriktirse su an 100-150 bin lirasi var. hala ailesiyle yasamasi cok sacma geliyor oyleyse. sonucta ev parasi yani, cikar gider kafani dinlersin. zaten bu kiz hep biraz maldi ya kesin cok sacma bir seye harciyor ama neye.

bundan 5 ya da on sene sonra, kendi evinde oturuyor olacak.

Haci o *mal* kiz 2-3 yil sonra kendi evinde oturmuş olacakken *akıllı* olan sen hala kizin paraciklarini sayiyor olacaksın maalesef

kizin parasini sayan yok, ben hala babasindan para istemesini garipsiyorum cunku adamin durumunun iyi olmadigini kendisi de goruyor, ayni evde. ben maasim varken bir de ustune para isteyemezdim yani.

*eskiden hayvan gibi kredi kartı borcu yapmıştır hala onu ödüyodur.

*kozmetik.

*veya açgüzlüdür.

*veya sadece kadındır, yaptıklarının altında mantıklı hiçbir şey yoktur.

evden çık git?

yemek siparisi verdim, o gelecek. cikamiyorum.

git yanlarina hosgeldin de. birlikte sohbet edin. akraba ocu mu ki?

camları aç ışığı da kapat. kendi çıkar gider.

pasta yapiyorlar, simdilik rahatim ama o hazir olunca yemem gerekecek. :/

ye ne olacak pasta bulmuşsun yemeyecek misin yani bizde de olsa götürsem ne güzel olur.

pasta iyi olacak zaten ya, ben de takdir ettim. bir de cay koyarlar insallah.

böyle bir durum başıma geldiğinde, "hoşlaşmadığım çeşitli insan türlerine ne kadar dayanabilirim?" deneyimi yaşatıyorum kendime. Karakterini değiştirme numarası yap, iletişime geç. sıkıcı olursa beklenmedik davranışlarda bulun, tepkileri izle, içinden gül. sıkılır gibi olursan bi uyku ilacı at, o sırada final hamleni yap, ve kapanış.

elementary'ye bi bak istersen. Sherlock Holmes hikayesi ama çok farklı, çok güzel. Diğer Sherlock'lardan iyi.
numb3rs da güzel dizidir.

black mirror ve flashforward ı öneririm.

lost gibi diyosan direk fringe derim. zaten senaristleri aynıydı galiba. michael kadar romantik olmasa da peter bishop da zekasını iyi kullanır.
bölümler 40+ dk ve her bölüme bu son diyerek başlayıp artık manyağa bağlayıp yemek hazırlarken bile izliyodum.
finaldeki mantık hataları tartışılır ama kendi çocuğun gibi benimsiyosun oyuncuları, tıpkı sara gibi sucre gibi claire gibi..

black mirror cok iyi ama dizi degil o. her bolumu kisa film gibi dusun. ama bir temasi var.

buffy the vampire slayer. eski dizi ama dönem dizisi değil baya sürükleyicidir.

black mirror'a dizi diyemeyiz, meraklandığında açar 1 saat oturur izlersin sonraki 3 saat düşünürsün. 1. sezon 3. bölüm tavsiyedir.

daha demin bitirdim diziyi The Bridge ~ Bron/Broen. dizi polisiye ama yapım isveç-danimarka ortak, bir sezon. müthiş.

Akademik takvim.

www.istanbul.edu.tr

bakmak yerine buraya sormayı tercih etmek çok garip ama...

lan daha yeni universiteye giriyor cocuk, belli iste.

400 civarı :/

-150

hiç.

gecen seneye kadar ayda ortalama 500 atiyordum, su an onu da atamiyorum.

1300

hiç.

500. normalde atamadığımız için bireysel emeklilik olayına girdik. her ay kesiyor hesaptan olsa da olmasa da.

Ayda 1300 tl atan arkadas cok zengin olmali :p
Valla ben bir adet ceyrek altin koyabiliyorum

Her ay köşeye 1000 lira atıyorum sonra bakıyorum cepte para kalmamış eksilere düşüyorum, ardından o para attığım köşe öyle bir tatlı geliyor ki cumburlop atlıyorum balıklama, sonra yine başa dönüyorum :)

bence ne kadar az harcadığımız önemli. geriye kalan köşede kalıyor zaten.

1500 civarı

0

O avantajli olur. Kacinci siraya yazdiginin hic bir onemi yok. 30 a da yazsa o önde gider. Havuz sistemi mantigi ile calisiyor osym.

evet, o avantajlı olur. önemli olan hangi adayın daha yüksek aldığı, kaçıncı sıraya yazdığın önemli değil.

hocam sistem birinciden yerlestirmeye basliyor. onu ilk tercihine koyuyor, bir sure oyle gidiyor. sonra birinin birinci tercihinin kontenjani dolmus oluyor, ikinci tercihine giriyor. boyle boyle iste.

evde fırın yoksa balık zor, fırında makarna olmaz, lazanya olmaz bitmişin sen..

biberli bi'şeyler yap da çocuk yabancı hissetmesin kendini ajşgasgag

şarap var diyorsun. güzel soslu bi' spaghetti yap işte.

fırın yoksa, tortellini yap.
ya da tavuk/ et sote+ makarna/pilav.

çok hoş bir görüntüsü var, çökertme yapın. hem lezzetli de baya.. internetten bulursunuz pekçok tarif.. sadece yoğurdunu sarımsaksız hazırlayın.. :)

arnavut ciğeri, pilav yanına da ayran... oyşşş

fettucini yap. hem kolay hem güzel. yanına da bence pane harçlı tavuk yapabilirsiin. hazır şnitzel alabilirsin, güzel olur.

şarabın yanına pilav diyenler, siz özele gelin biraz bişey konuşucam sizinle.

ya açıkçası şuan öyle çok param yok :/ ticket'in geçtiği marketten alışveriş yapmayı planlıyorum :) bi de kızartma işi pis iş değil mi? saçıma falan hep koku siner :/

duzgun bir demir tavan veya en azindan iyi bir teflon varsa, 2 parca kontrafile/antrikot veya yagli seviyorsaniz t-bone falan, bir tane de ananas al. taze karabiber ve zeytinyagi ile beklet eti mumkun oldugunca. pisirmeden hemen once tuzla. tavayi iyice isit, 4 dakika bir tarafini, 5 dakika digerini pisir. sonra varsa ekmek tahtasi, yoksa bir tabakta beklet biraz onlari. onlar beklerken de ananasi dilimleyip at tavaya. cok super ve pratik. yanina da bulursan bardolino al, 25 tl civari, super bir italyan sarabi.

köri soslu tavuk yada fırında makarna.

kemiğinden ayırılmış tavuk butları kuşbaşı doğra. yağsız bişirmeye başla, suyunu bırakıp çektiğinde zeytinyağı ve bol (dilimlenmiş) sarımsak ekle(merak etme kokmayacak, gece sıkıntı olmaz). iyice kavrulunca soya sosu ekle. soya sosunu çekmeye başlayınca altını kıs ve krema ekle üzerine. krema ince ince fokurdamaya başlayınca altını kapat, üzerine kekik serp ve 5-10 dakika kapağını kapatıp demlenmesini bekle. (eğer dilersen mantar da ekleyebilirsin bu yemeğe, istiridye mantarı öneririm. zeytinyağı ve sarımsağı eklerken mantarı da eklemeni öneririm)

bunun yanına mısırlı pilav yap diyeceğim ama yemekle aran yoksa pilav risk. o yüzden sen sade makarnaya mısır ve kuru fesleğen ekle. kremalı tavuğa çok iyi pezevenklik yapar bu makarna.

yanına bir de reyhanlı, rokalı, marullu, beyaz peynirli ekşi bi salata yaptın mıydı görevin %50 si tamamdır.

bol şans =o)

ben pilav yapabiliyorum :) vallahi. tane tane yapıyorum hemde.

tortellini+kırmızı(turuncu)cheddar peyniri rendelersin üstüne hem lezzetli hem ucuz hem kolay, şarap da varmış mis.

Tortellini söylenmiş ama ticket geçen marketten alışveriş yapacağım demişsiniz;bulamazsanız herhangi bir makarna,mantar ve bir paket krema alın;mantar soslu makarna yapın.Yanına yeşil salata ve domates çorbasıyla çok da güzel olur bence.

Şarap kırmızı şarapsa, kırmızı et olabilir. Yapması da zor değil. Bir tek bir normal tava, bir de ızgara tava veya ızgara lazım. Izgara tavalar 28 tl falandı en son, alınabilir güzel bir icat. Izgara yapmayı çok kolaylaştırıyor.

Kalıncana bir biftek alınır, ister terbiyelenip ızgarada suyunu bırakmayacak şekilde pişirilir veya daha kolayı önce tereyağıyla dış kısmı pişecek şekilde 2-3 dakika normal tavada pişirilir sonra ızgaraya atılır. Mis gibi de olur. Yanına da mantar sotelediniz mi bitti işte.

Dediğim et şöyle bir şey: en.wikipedia.org:Strip-steak-MCB-MaggieO.jpg

Etrafındaki yağın olmasına gerek yok, bazısı sever bazısı sevmez ama iç kısmında bu şekilde kılcal yağ olmalı. Kasaptan kestirebilirsiniz.

Beyaz şarapsa, makarna falan olur. Ben beyaz şarapla en çok basilico soslu makarna seviyorum. Domates ve fesleğen soslu oluyor ama her makarna olur. Bence bir tek kremalı olmasın, şarabın tadını boğuyor gibi geliyor bana.

tavuk göğsü al ince ince kesip çıtır pane harcına bulayıp kızart. bunun yanına istersen tavuk baget falan da ekleyebilirsin. mantar kızart birazcık. ikişer üçer brokoli haşla, çok az suyla ve az haşla yoksa dağılır. biraz soslu makarna yanında iyi gider. salata olabilir.

1,5 dediğiniz 120x90 mı ya da ölçüsü ne?

1.5 ne, iskender mi bu ya?

modakoda (modoko?) bir dükkan istediğiniz ebatlarda ve malzemede yapıyor, biz yaptırdık, memnun kaldık. istersen telefonunu bulabilirim.

tek kişilik ya da çift kişiliklerin standart ölçüsünü bilmiyorum, keza 1,5 kişiliğin de. bazı mobilya satan yerlerin sitesine baktım, ya tek kişilik, ya çift kişilik var satışta. ortası yok mu ki bunun, onu arıyorum aslında.

Şimdi normal tek kişilik 90 cm'dir. Normal çift kişilik de genelde 140-160 cm gibidir. 1.5 kişilik baza diye aramaktansa 110x190 ya da 120x190 ölçülerinde aratırsanız bulma ihtimaliniz artar.

ben de izlemistim ama hatirlayamadim. desmond sahnesi de aklima geldi de orda "senin maasin etmez bunun bir dublesi" ayari geliyordu. daha sonra bir barda ayni viskiyi oyle hic maas etmeyecek bir paraya icerken goruyorduk. desmond iyi adamdi ya.

neyse hatirlarsam yazayim.

ben de en fazla birkac dakika gormusumdur mad men'i, ikimize de aynisinin denk gelme ihtimali biraz dusuk ama var tabi. :)

Görüyor ve arttırıyorum; Mad Men'in ilk birkaç bölümünden birinde olması lazım.

vallaha hiç mad man izlemedim, tv de falan denk geldiysem olabilir ancak, bölümü hatırlayan yazabilirmi?

ama bence bu başka bir dizi veya film den di

uc kisinin izlemedigi bir dizinin bir sahnesi hepimize denk gelmis ve bazi insanlar hala significance level diye bir seyin varligindan bahsediyor. :)

Kumaşın cinsinden değil üzerindeki boyadan olabilir. İyice yıkıyor musunuz aldıktan sonra?

edit: Organik pamuklu tişörtler satılıyor ama organik olan her şey gibi onlar da pahalı. Araştırabilirsiniz internetten falan.

2) mavi'ninkiler kaliteli oluyor ama baskili gibi olan seyleri alma. ben hep duz, desensiz seyler aliyorum, onlarin kumasi daha kaliteli gercekten.

bonus: boyali pamuk yetistiriyorlar simdi. o is ticari boyuta gecsin, senin sorunun da ortadan kalkar diye dusunuyorum.

çoğu ürün % 70 e- 30 falandır. alırken etikete iyice bakın. evet % 100 pamuk koton zara gibi yerlerde vardır. pahalıdır yani. ve alınca iyice yıkayın.

baskili olmasindan olsa baskili olmayan yerlerdi de rahatsiz ediyor. o yuzden kumasla ilgili diye dusunuyorum. sanki tisort vucudu sarmis ve kasindiriyor gibi. tam kasinti degil aslinda ingilizce de itch turkcesi de dalama sanirim bilemedim. onun disinda valla zara koton falan yuzde yuz pamuk diyor ama degil. sanirim icindeki naylondan bilemiyorum tam iste o yuzden danismak istedim. parasinda da degilim. yeter ki rahat rahat giyebileyim yazin.

tchibo'da bazı ürünler %100 organik pamuk etiketiyle satılıyor. orayı takip edip belki cildinize zarar vermeyecek bir şeyler bulabilirsiniz.

ben bir seyler ezberlemekten nefret ediyorum ama ingilizce ogrenirken mecburen soyle bir yontem buldum, bende bile ise yaradi. kafama gore, kitaplardan vs. bir kelime listesi yaziyorum. sayfa basina yuz kelime falan. hepsini internetten falan sozluklerden ogreniyorum. yeni bir sayfada yeni bir liste. yine ogreniyorum falan. 5 sayfada bir hepsini tekrar ediyorum. bende ise yaramisti. sende de yarar herhalde.

dili çok karmaşık olmayan ingilizce kitaplar oku, ingilizce alt yazılı film - dizi izle. kelimelerin anlamlarını cümleden çıkarırsan daha etkili olur.

Nacixane kendimde gozkemledigim; soxluk kullanmadan butune gore o kelimeye anlam verince hem dogru tahmin ediyorsun hem de anliyorsun.
Haber neyim biseler oku

ingilizce filmleri ingilizce altyazı ile izleyin. 1-2 ayda ingilizceniz inanılmaz gelişecek. Hatta farkında olmadan telafuzunuz bile iyileşir.

Şimdi hatırlayamadım ama bir program vardı belli aralıklarla ekranda belirip yeni bir kelime, anlamı vs gösteriyordu. Bir bak bulabilirsen işe yarayabilir.

edip'in bahsettiği program easywords; ki bence de faydasını görürsün bilgisayar başında otururken. soru sorma sıklığını vs. de ayarlayabiliyorsun, indir derim.

www.wordtest.com

ben senin gibi yapıyorum fakat 1 ay erken ödesem bile 477 TL değil de 467 TL civarı oluyor taksit. 10 tl civarı kar ediyorum sadece.

@kafkef Taksiti zamanından önce yatırdığımız için faizini almaları saçma değil mi yahu?

babamin kredi borcunu kapatmistik, cok cuzi bir etkisi oluyor ama harcamayacagin paran varsa yap tabi.

cevaptaki sorunun cevabi da, sacma degil abi. bankanin bir sekilde bugun alayim, yarin geri veririm mantigini ucretlendirmesi gerekiyor. para dengesi hassas mesele, sictin mi batiyorsun, malum.

@sendelemeden paranın zaman değerini dikkate alarak böyle bir şey aklıma gelmişti, sonuçta şu tarihte ödeyeceğim diyorsun, adam da sana o zaman bu kadar faiz alırım diyor, e ben erken ödersem banka o paraya daha erken zamanda ulaşmış oluyor. Bunun faizini alması tuhaf yani, yada karışık durumlar var biz anlamıyoruz :)

abi simdi soyle ki, senden aldigi faizle onun o parayi garanti olarak yatirabilecegi faiz orani farkli. iste stokastik giriyor o noktada isin icine. sen onu erken odersen ve banka bunu tekrar yuksek faizle birine satamazsa, kardan zarar etmis olacak. onun yerine boyle bir sey yapiyor. finansal muhendislik dedikleri olay boyle bir sey iste. :)

@sendelemeden evet bunları dikkate almamıştım ben. o bu tarz bir oyuna girmeye gerek yok gibi.

ben birebir özel ders istiyorum online olmayacak. saati için 3 haneli rakamlar ödemeye gücüm yok sadece onu söylüyorum. almancı olan ya da alman biri bana uygun fiyatla özel ders verir mi onu soruyorum açıkça. ya da almancayı çok iyi bilen

www.zumbara.com o site.

buradan bence de bulabilirsiniz hem de bedava

couchsurfing'e uyeysen, kendi sehirinin grubunda duyuru ac. exchange ogrencileri veya orda yasayan almanlar falan ucretsiz bile ogretebiliyorlar. (bir arkadasim bu yolla ispanyolca ogrendi sifirdan.)

merkez bankasi ve hazinenin stoklari ayridir, o ayri mesele ama dolar stoguna altin neden dahil olsun ki? :)

altının dolar değeri filan var ya :)

Telefonun kendi yazılımını yüklersen açılabilir diye tahmin ediyorum.

eski telefonumda lazor'un soyledigi gibi aciyordum.

alfabeyi çok bozdular.

Biraz karışık ve uzun bir mevzu dolayısıyla buradan pek yardımcı olamam. Tavsiyem Galatasaray'daki Fransız sarayının kütüphanesine gitmen, orada biraz yardımcı da olur görevli.

birkac harfte degisiklik var sadece, u/v gibi. karanlik cag olayi hikaye tabi, o ayri mesele ama evet, dedigim gibi birkac basit fark haric orta cag latincesinin alfabesi ile bizimkisi ayni, daha eski (klasik) donemde biraz daha farkli. old englist, irish falan adi ustunde zaten. times new roman'a cok benzeyen seyler kullaniyor kilise.

bilkent tarih'te david thornton var. latin paleografisi dersini o veriyor, daha fazla bilgi istersen ona sor, kaynak falan onerir.

cok bile.

fazla bile.

gayet yeterli. Bence rotaya sadık da kalma. Adeta müze gezmeye gitmiş gibi avrupa'yı gezmek çok sıkar seni veya bir zaman sonra düşündüğünde "yahu istediğim gerçekten böyle bir gezi miydi?" diye sorabilirsin kendine. Macera yarat kendine. Bir hostel tanıştığın insanların peşine takıl mesela :)

Çok teşekkürler, yetmez falan diye içime çok fena bir kurt düşmüştü. Peki 600€'ya iPhone 5 alsam, geriye kalsa 1000€, o yeter mi peki?

Rotaya sadık kalmam gerekiyor dostum, çünkü bütün hostel rezervasyonlarını yaptım ve 11 Eylül'de Sırbistan'dan Türkiye'ye uçağım var. Yetişemem kalırım oralarda falan :))

iphone alma.

bir ay hostel icin 1100 tl az olmus yalniz? euro'ysa tamam da.

diger butce de fazla degil ya bence ideal. ben de gunde 50 hesapliyorum genelde ortalamada. bunu yapamadigin cok yer olacak gerci ama dengelenir o.

Avrupa'da Iphone daha pahalı.

galeri.uludagsozluk.com

İş seyahati gibi olmuş panpa. Ben de aynı kafadan gidecektim de iyi ki ilk üç hosteli ayırtmıştım sonra kafama göre takıldım, yine de beklediğimin yarısını bile alamadım. =/

Ben de iPhone alırsam yetmeyeceğini düşündüm fakat size de bir sorayım dedim. İphone almıyorum o zaman.

Avrupa'da iPhone çok daha pahalı değil, Çek Cumhuriyetinde vergi iadesiyle birlikte iPhone 1413 liraya geliyor.

Hosteller de booking.com'dan yaptım rezervasyonlarımı ve 1100 tl dedi hepsine. Orta Avrupa'daki hosteller akıl almaz derecede ucuz. Mesela Budapeşte'de şehir merkezınde 6 kişilik karışık yatakhanedeki bir yatak gecelik 9€. En pahalı hostel ise Roma'da, o da 3 günlük hostele 214 lira biçti.

birader, ben geçen yıl hostel masrafları dahil bir aylık interrailda 1200 euro harcadım, hostel hariç 1600 euro diyosun. napıcan o kadar parayı çok merak ettim.

ekleme: o kadar parayla gezin interrail olmaktan çıkar, biraz backpacker fakirliği çekmen lazım, canının her istediğini yiyememen lazım, gittiğin her şehirde önce süpermarket araman lazım :D

ekleme2: şimdi okudum, bütün hostel rezervasyonlarını yaptırmışsın. sen bilirsin ama bu cidden interrail ruhuna biraz aykırı olmuş, garantici davranmak iyidir tabi ama yine de rotanı şimdiden kesinleştirmen seni yolculukta üzebilir. belki bir şehri çok seveceksin, belki bir şehirde yeni insanlar tanıyıp onlarla bir gün bile olsa fazla geçirmek isteyeceksin. o zaman planın berbat oluyor işte. neyse, sen bilirsin ama 1600 euroyla rahatın dibine vurursun.

bence de rota için çok plan yapma. kalacak yer için arada couchsurfing dene.
para fazlasıyla yeter. keyfine harcarsın bol bol.

ben 3te biriyle 1 ay interrail yapmıştım 16 yaşımdayken, gece trenlerini kullanırsanız hem zamandan hem paradan tasarruf edersiniz. iphone alsanız da yetmeli.

Hııı mistik, evet. Mistik değil de mıstık boyutu var bence. Töbe estağfurullah ya.

Çinlilerin de takıldığı ingilizce bir foruma çevirttir diyeceğim de internette çinli bulmak o kadar zor ki ortak bir alanda. Adamlar resmen izole yaşıyorlar internette. Zaten spam oldukları belli.

it is a trap!

cince tercumanlar para kazanmak icin yapiyor. :p

Eee Google Translate ne diyor?

tebrikler, seçilmişsiniz (chosen one)

1) standart degildir. en basitinden e-mevduata gecerek 7.5 civari faiz alabilirsiniz. bankadan bankaya da oynar tabi biraz. musterisi oldugunuz subeye gidip "ya ben size yatirmak istiyorum ama oteki bankanin da soyle avantaji var..." gibisinden konusursaniz biraz yukseltebilirler.

2) farklilik gosterir tabi. 5000 liraya verdigi oranla 100000 ve ustune verdigi oran genelde farkli olur. arada ucurumlar olmaz ama. 100 ile 200 normal, standart oranlara gore ayni siniftadir cogu bankaya gore ama para ne kadar coksa bankada pazarligimsi mevzulara girerken o kadar avantajdir.

Mevduat faizinin reel getirisi eksilerdeydi bir ara. Şimdi de öyledir muhtemelen, aklınızda olsun.

benim çok hoşuma gidiyor.

how dare you!

cogu insan icin sofistike ve karizma.. tek degilsiniz ama azinliksiniz

kuzey ingiltere beni de rahatsiz ediyor biraz. yine de yavsak agiz amerikan'dan bin kat iyidir.

ingilizceyi konuşan ingilizlerden neden rahatsız oluyorsun ki?

türkçe'yi doğru düzgün konuşan türklerden rahatsız olmak gibi bir şey.

tahrik bile oluyorum.

bayılırım.

ingiliz aksanı candır. ama sevmiyosan da sevmiyosundur. hele iskoç aksanıysa ben de hoşlaşmam:)

ilk nefret ederdim şu an bayılıyorum. ve de ingiliz aksanı da tek 1 tane değil, bir sürü var. kimi çok asil kimi afedersiniz çok köylü.

avustralya aksanı ise bambaşka bişiy.

playstation 4 al.

Olene kadar biriktir bence kajdjua

bana versen super olur mesela.

bana borç verebilirsin, 100 tl cik

tatile çık
rusa git
fitre ver

bana ver vermez isen değerini bil yapmak istediğin şeyleri yap işte.

tatile çık +1

ev al. şu zamanda en güzel yatırım ev.

Şu yaz sezonunda yapılacak en güzel şeylerden biri tatil olabilir. Veya ne bileyim telefon ve diğer elektronik eşyalar üst modellerle değiştirilebilir.

gitar al

1.5 ay sonra gelecek 1500 lirayla anca yapacağın borçları kapatırsın :)

frakfurt'a git, isini halledince stockholm'e gec, ordan denizyoluyla finlandiya tarafina, orda sikilinca rusya falan. cok hos turlar var paket olarak da.

skyscanner'da destination'ı everywhere seçerek ve tarihlerinizi girerek kabaca bir sıralama yapabilirsiniz, şu şekilde örneğin: www.skyscanner.net

ilk yemek, ilk insanların ordan burdan topladığı meyveler, yemişler, deniz ürünleri vs. idi ve bunun yanında leş ile besleniyorlardı.

zehirli olan, yenmeyen şeyleri de başka hayvanları izleyerek ya da deneme yanılma yoluyla öğreniyorlardı.

1.8 milyon yıl kadar önce de avlanmaya başladılar. 12000 bin yıl kadar önce de tarım başladı.

ilk yemeğin ne zaman pişirildiğine dair kesin bir bilgi yok. ama açık alandaki bir ateşte pişirmenin ilk metod olduğu düşünülüyormuş, bunun da tesadüf olarak bulunduğu söyleniyor. belki bir yıldırım düşmesi sonucu, ateşin icadıyla vs. ondan sonra da kaynatma yöntemi bulunmuş.

ama daha kesin bir kanıt olarak yaklaşık 250 bin yıl kadar önce ocak/fırın icadıyla pişirme metodunun bulunduğu söyleniyor.

ilk yemek tarifinin mezopotamyalılar tarafından yazıldığı söyleniyor. milattan önce ikinci binyılda.

milattan önce yaklaşık 6050 yılında, neolitik insanlar su kaynatarak tuz elde ediyormuş. milattan önce 6000 yıl kadar önce de çinliler gölden elde ediyorlarmış. milattan önce üçüncü binyılda da mısırlılar cenazelerde tuzlu balık ve kuş sunuyorlarmış.

milattan önce 8000 yıl kadar önce yeni gine'e şeker kamışı ekimi başlamış. daha sonra güneydoğu asyaya, hindistan'a yayılmış ve şeker kamışından toz kristaller elde etmeye başlamışlar.

ilk şeker gibi olan şeyler, bala batırılmış meyveler ve yemişler imiş. insanlar önceleri tatlı niyetine şeker kamışını çiğniyorlarmış. hintliler 350 yılında şekeri kristalize etmeyi öğrenmişler. sonra orta çağın başlangıcında hindistan'da, çin'de, orta doğuda tatlılarda kullanılmaya başlanmış.

dondurma milattan önce 3000 yılında kadar dayanıyor ve ilk tatlı olduğu düşünülebilir. ilk elma turtası tarifi 1381 yılında basılmış.

çok geniş konu ya. ben de öğrendim, derledim ve yazmaya çalıştım buraya. konuları daha geniş araştırlabilirsin.

teşekkür ederim ermanen çok önemli bir konu bence

cogu sey tesadufen kesfedilmistir, sonra bir urune uygulaninca ise yarayan seyleri digerleri uzerinde deneyerek genisletmisler mutfagi.

ya maymundan ornek vereyim, elindeki patatesi yerken patatesi denize dusen bir maymun onu alip yedigi zaman boyle daha iyiymis deyip begenip sonra yeni patatesleri de oraya atarak devam edebiliyor yemeye. (bir arastirmadan hatirliyorum) yani insanin yapmasi cok da olmayacak bir is degil bu tur seyleri.

pisirme ile ilgili en eski kanitlardan biri cin'deki bir magaradan cikti ama ondan oncesi ne kadar bilmiyoruz tabi. o magara 380 bin yillikti sanirim.

çayin hikayesini de yaklasik asagidaki gibi okumustum bir yerde

cinde atesin uzerinde su kaynatirlarken cay bitkisinin yapraklar suya dusuyor ve suyun rengi degisiyor. iste bu yuzdendir ki cay demliyoruz biz :) cinliler olmayaydi kahvaltimizi yaparken icecegimiz bir icecegimiz olmayacakti

Bir kitap vardi sordugun soruyla alakali arastirirsan bulursun bence

kabul edilmedi, kargoyu gönderdiğiniz kişi ya da kurum yetkilileri kargoyu kabul etmemişler demektir. yani teslim almadılar. dolayısıyla geri geliyor kargonuz. ama ptt kargonun işi belli olmaz. gönderdiğiniz yeri bir arayıp telefonla teyid edin derim neden kabul etmediniz diye.

hangi universite bilmiyorum da ben cogu universitenin haftasonu calistigini sanmiyorum? yani taahhut, imza gibi bir durum varsa teslim edememeleri normal.

okul niye kabul etmesin abi, açmadan etmeden, başvuru dönemi herkes kargoyla yolluyor evraklarını.

gönderdiğiniz yerin üniversite olması ve kargonuzun haftasonu gitmesi sorun olmaz. normalde kargo firmaları (ptt kargo dahil) kamu kurumlarına gelen kargoları haftasonuna denk geldiyse bekletir, pazartesi teslim ederler.

eğer kargoyu karşı ödemeli yolladıysanız reddeilmiş olması mümkündür.

sordum kargoyu kabul etmeme gibi bir olasılığı yokmuş okulun. kargoyu kendim ödedim.

@balıkkraker doğru pazartesi tekrar dağıtırlar ama pazartesi tekrar dağıttıkları saate bakar mısın? 19.08.

amerika ozelinde kaynaklar degil ama bunlari seviyorsan, alaaddin senel'in insanlik tarihi kitabi ve jared diamond'in tufek, mikrop ve celik'i seni tatmin eder herhalde. bunlarin amerika ile ilgili bolumlerini okuyup referanslarina bakarsan aradigin her seyi bulursun. (amerikan tarihi ile ilgili kitaplarin ilk bolumleri de bu medeniyetlerle ilgili bilgi verir genelde ama cok genis degil tabi.)

yani ne diyeyim sana şimdi. filmi olur bunun.
göte saygılarımı ilet

abi klimanin onune yatiyorsunuz, ondan oluyor.

www.abhomehotel.com

açık büfesi inanılmazdır... Sımsıcak bir butik otel, öneririm, işletmecisiyle de konusmak isterseniz gerekli letişim bilgilerini pm ile konusabiliriz hocam... Saygılar. Göcek'te otel.

efes otel var, silifke-susanoglu'unda. 3 ogun acik bufe, gunlugu 75 lira, denizle arasinda yol var ama birkac dakikalik yol, sahilde de bari var zaten.

benim gibi bi malsa 2007de başladıysa bile bitirmemiş olabilir. azıcık işi sıkı tuttuysa bitirmiştir tabi.

bilimsel hazirlik varsa bitirmemistir.

2009'da başladı hala bitmedi.

edebiyat,güzel sanatlar alanında bir eser ya da matematik fizik gibi alanlarda buluşları varsa fahri doktora vermiş olabilirler.Diğeri mümkün değil en azından Türkiyede

Belki yabancıdır. Çok pis salladım, bilmediğimi de eklemek istiyorum.

zor degil. lisans'tan sonra direkt doktoraya basvurabiliyorsun. 19 yasinda lisans bitirmek de imkansiz degil. sinif atlamistir, erken bitirmistir falan.

ayrica boyle sorunca aklima oktay sinanoglu geldi.

en genc "tam profesor" olan insan. MIT yuksek lisans (kimya) 8 ayda bitirmis, daha sonra da, akademik kariyerinde 28 yasinda tam profesor olmus.

tr.wikipedia.org

Ablam 20 yaşında falan doktora yapıyordu. Ama o işler nasıl oluyor, ben de hiç bilmiyorum.

nereden duyduğunu söylersen açıklanabilir

bolumumu degistirmesem ve hazirlik okumasam ben de 20 yasinda yapacaktim. okula erken gidip liseyi 3 yil okuyunca oluyor zaten. kaldi ki okula gittigimde okuma, yazma ve islemleri vs. bildigim icin sinif atlatacaklardi ama cok kucuk kalirim diye yapmadilar. onu da yapsalar 19 olacakti yani.

9 yaşında üniversiteye giden çocuk vardı.

o değil de 22 sinde tus alıp ihtisas yapanlar da fantastike fezuhmuş !! :D

okula bes yasinda basladi. sekiz sene ogretim hayatinda sinif atladi diyelim. 7 senede bitirdi. 12'de lisede. 3 sene lise okudu. 15. 4 sene universite'yi 3 senede bitirdi ustten ders alara. 18. yuksek lisansi da 2 senede hallett. 20 oldu. ay farkindan da 19 yasinda oldugunu varsayarsak cok kastirarak oluyor.

doktoraya baslamak icin master'i bitirme sarti yok. dogrudan doktoraya basvurulabilir lisanstan sonra.

Ben de gördüm sıkıştırma olayı var sanırım, bazıları gerçekten çok küçük boyutta çok iyi kalite sunabiliyor.

filmin uzunlugu ve formati da onemli.

Kısa film olabilir mi

720p dedigin şey sadece çözünürlük. o filmlerde bitrate ler cok düşük oluyor normale göre, boyut da o yüzden kucuk olabiliyo. yani 720p kalite demek değil .

yify

mkvler görmüştüm ben öyle çok kaliteli.

sıkıştırılmış 720p versiyonları onlar. ses kalitesini falan baya düşürüyolar görüntü divx lere göre çok daha iyi oluyo ama büyük ekran tv de falan izlesen hiç de 720p olmadığını anlarsın. laptopta falan fark edilmiyo çok. bir de yify ripleri bu konuda en iyileri sanırım.

mkv'dir kesin. olur neden olmasın? video formatı da dosyanın boyutunu etkileyen faktörlerden.

oluyor oluyor gir bi torrent sitesine bi gezin istersen.latest movies browse falan de.neler var.

720p sadece görüntüyle ilgili kısım. o yüzden ses kalitesi düşük olabilir.

mkv codec değil ki sıkıştırma oranını etkilesin. sadece container, içinde x264, faac codec'i falan taşıyor işte. mp4 container'ından ekstra olarak altyazı falan da taşıyabiliyor o yüzden popüler.

olay bitrate'de. 720p demek için 3mbit falan bitrate'i olması lazım görüntünün. buna bakmak lazım.

şimdik bunların boyutları düşürülüp kalitesi düşürülüyor, senn pc deki codec sayesinde sıkıştırılan (kalitesi düşürülen) parçalar tekrar eski haline getirilip gösteriliyor, bunun gibi bir sürü şey war, ama burda önemli olan codec

kaliteyi belirleyen ve dosya boyutunun artmasını sağlayan şey çözünürlük değil bitrate'dir. bitrate'ini düşürdükten sonra çözünürlük 720p olmuş pek bi önemi yok.

eksisozluk.com

az ama öz xd gibi trollük yapmak istemiyorum

Ders saatleri de az ama derslerin içeriği yoğun ve zor.Bogaziçinin olayı biraz da derslerden sonra ne yaptığına bağlı olduğu için böyle bir sistem var

odtü'de de öyledir.

ders çalıştıran okul okul değildir. odtü böyle mesela ki odtü kıçımı yesin(odtü terkim).

cevaba gelince hayatın içinde olmayı teşvik ediyor olabilir.

ögrenciye rahatlik vermek olabilir, ögrencimiz zeki zaten gitsin bir de calissin canavar olsun, calismazsa gezsin dolassin, dünyayi tanisin mantigi olabilir.

çok sayıda ders vermek marifet değil ki, saçma sapan bilgiler ezbeleniyor ve unutuluyor. üstünkörü.

çok sayıda ders ve ders saati iyidir gibi bir fikir nerden geldi ki aklınıza?

önemli olan insan olmak amk ders ney?

dogrusu o zaten. kpss dershanesi gibi universitelerle kiyaslamamak lazim.

Kendi alanım olduğu için bilgisayar mühendisliği müfredatını inceledim. Her dönem 3-4 alan dersi ve 1-2 sosyal ders var. 1 ve 4. sınıflarda dönemde 5'er ders, 2 ve 3. sınıflarda dönem başına 6'şar ders var ki bence az değil tam ayarında. 145 kredi ders veriyorlar. Kısacası ders yükü olarak bir anormallik göremedim.

Ufak nüanslara gelecek olursak, bitirme projesi dersi 1 dönem, genelde 2 dönemde yapılır bu proje. Bir de bölümde İngilizce dersi koymamışlar. Bunlar müfredatı hafifleten unsurlar olmuş bilgisayar bölümünde. Ders saatlerinin farklı olduğunu düşünmüyorum. Ancak içerik olarak baya baya ilginç bir müfredat olmuş, konunun dışına çıkayım azıcık.

Eğer lethenin dediği gibiyse baktığınız bölüm de gayet normal bi sayı. Biz de dönem başı 5-6 ders alarak mezuniyet kredisini tamamlayabiliyoruz.

seçmelilere bakmamışsınızdır.gayet aynı sayıda kredi lazım mezun olmak için diğerleriyle. ama boğaziçinde farklı olan bir dönem 3-4 secmeli alma zorunlulugu gibi şeyler oluyor, siz 2-3 ders görünce az demişsinizdir onlar zorunlulardır.

divit'in dediği gibi amerikan modelindendir.
bir de bazardaki artistin dediği gibi seçmelisi çok oluyor bu modelin, onlara bakmamışsınızdır.

gene divit'in dediğine katılıyorum, odtü boğaziçi yapınca ovv oluyor her şey. saçma. (bu olmayabilir, genel olarak konuşuyorum.)

dersin çok olması övülecek bir şey olmadığı gibi az olması da övülecek bir şey değil ama bana kalırsa. Yani ders yükü az olsun, öğrenci ders dışında kendisini istediği gibi inanılmaz geliştirsin mantığı tutmuyor maalesef. Dersin niteliği de mühim tabii. Az olur ama okuması boldur hepsinin vs vs. Ama gene söylüyorum, az ders olsun ki öğrenci kendi gelişimini özgürce yapsın argümanı da çok anlamsız.

son olarak, arkadaş nedir bu ABD akademisine özeniş büyük okullardaki. Özalcı küçük Abd mantığı gibi, Abd ne eylerse güzel eyler deyip küçük abd akademisi yaratma sevdaları... (bu mesajı vermeden geçemedim)

odtü ve boğaziçi özal'dan çok önce kuruldu.

evet ikisinde de amerikan modeli örnek alınmıştır.

ders sayısı azdır ama dersler ağırdır.

ha niye savunmaya geçtim. arkadaşım ne kadar çok ezik insan varmış, fırsat olsun da iyi okullara sardıralım diye bekliyorlar.

okul mokul hikaye. üniversite sınavında birinci olsan, kendi bölümünü birinci bitirsen fasarya. önemli olan hayattaki diğer başarılar. okul dediğin birkaç senelik bir şey. olabildiğince okulunun fırsatlarını değerlendireceksin.

@ mea maxima culpa,

niklere bakmamıştım cevap yazarken; genele yazmıştım aslında, ama doğrudan benim yazdıklarıma cevap olmuş sizinkisi; ondan cevaplamak durumunda kalıyorum.

ODTÜ ya da Boğaziçi'nin Özal zamanında kurulduğu gibi bir iddiam tabii ki yok; zaten Özalcı küçük Abd mantığı gibi dedim. Basit bir analoji kurdum sadece. Akademi'nin ABD özentisi olma halini ya da onların modelini benimsemesini de Özal'la da başlatmıyorum. Bu analojiden bu da çıkmıyor. Boğaziçi ya da Odtü'nün kuruluş sebebi zaten aşikar. (amerikalılar kurdurdu, onlara ajan, kampüsü sovyetlere dönük tabanca vs. geyiklerine girmiyorum. doğrudan "bilim" üretme haline dair hakim olan paradigma nedir onun tartışması bu. Uzatmayayım.) Dolayısıyla o kısmı geçiyorum.

İyi okullara saldırmak için fırsat kollayan bir ezik değilim. Gene üstüme alınıyorum ama... Buna klasik cevap nedir; ben de iyi okullarda okudum/okuyorum! Hayır tabii ki böyle cevaplayamayacağım, genel olarak akademik örgütlenme ve modelleri eleştirmek neden "iyi okullara saldıran eziklik" olarak kuruluyor; onu hiç anlamıyorum. Boğaziçi kötü bir okuldur mu dedim? Hayır. Boğaziçililer kötü müdür mi dedim? Hayır. İyi ya da kötü gibi etik bir tanımlama yapmadım.

Kısaca iyi okul ne, akademi dediğimiz hayattan kopuk "özüne" güveneceğimiz adacıklar mı? İyi okul kriteri ÖSS'de yüksek puan mı? İngilizce eğitim mi? ABD doktoralı hocalardan ders almak mı? Mezunlarının rahatlıkla iş bulması mı? Yetiştirdiği öğrencinin süper donanımlı olması mı? Diğer okullara göre "bilim" üretiliyor olması mı? ABD modeli dediğimiz model "iyi" olan mı? vs vs vs.

Kısaca mevzu çok uzun; ama kendi adıma ne iyi okullara saldıran bir eziğim ne de Odtü, Boğaziçi vs. nin ne zaman kurulduğunu bilmeden akademik örgütlenme ve modelleri tartışacak kadar densizim.

@sıradan bir adam. işte ben de yazdım ya.

ders sayısı, haftalık ders saati filan bunlar ölçüt değil, olamaz.

ayrıca üniversitenin iyi olmasının da çok çeşitli kriteleri var.

en sonunda hayattaki başarının üniversitedeki başarı ile çok alakası yok.

ezikler konusunda senin kastettmemiştim elbet. ancak aziklerin varlığını yadsıyamayız. sözlükte odtü ve boğaziçi ile ilgili açılan o kadar çok entry var ki.

Efendim sosyoloji mezunu degil, siyaset mezunuyum,odtuden. Dil'le ilgili sorunu cevaplayayim, hic korkmasin, hazirligin 3 kuru var, baslangic,orta iler, sifir ing ise muhtemelen baslangic kurundan baslar, dille ilgili hic sorunu olmaz. Hazirligi iyidir odtu'nun. Gida'yi tercih etmesin bir de. Benin gidaci en az 10 arkadasim var, is olanaklari berbat, devlet kadro acmiyor, ozelde sabah 6 aksam 6, sadece pazar tatil is icin 1000 lira teklif ettiler arkadsima. Aman diyim gida cok sacma.

ben de gida ile ilgili olarak cevap vereyim, bu konuda calisan, yillarca dekanlik yapmis, diger universitelerdeki bolumleri iyi taniyan bir prof'un kendi kizi tercih yaparken "cukurova daha iyi, gida yazacaksan oraya git" dedigini hatirliyorum. ayrica onceden de belirtildigi gibi issiz gidaci cok fazla.

Hazırlık konusunda endişe etmeyin.Ben Boğaziçi'nde pre-int başladım yaz okuluna kaldım,beginner arkadaşlarım sınıfları geçti-var yani böyle örnekler-

Çalışırsa ve inanırsa olur bence.Ama çalışmak gerek tabii.

ingilizce anlamında korkmayın, odtude çok iyi öğrenecektir. sosyoloji de güzel bir bölüm, sivil toplum örgütlerinde veya özel şirketlerin medya, iletişim, ik gibi pek çok alanında çalışma imkanı olacaktır kendi seçimlerine göre.
küçük şehirden geliyorsa odtu onun için biçilmiş kaftan. hem büyükşehirde hem de değil, kampüsten çıkmadan aylarca yaşayabilir ama istediği zaman da kızılay 20 dk-şehrin göbeği. onun gibi özellikle anadoludan gelen pek çok insan olacaktır odtude ve yurtlar da okulun içinde olduğu için hiç sıkıntı çekmez, sizin de gözünüz arkada kalmaz.
o yaşlarda herkes öyle oluyor ama 1-2 yıla geçer. özellikle odtude ve sosyolojide kendini tanıma, vb gibi kültürel anlamda da kişisel olarak çok gelişeceğine eminim.

merhabalar, odtü sosyoloji mezunuyum.

hazırlık konusunda gereken cevaplar verilmiş, pre-intermediate başlayıp yürütebilir. koca bir seneyi ingilizce ayırıp üstüne ingilizce sosyoloji okumak, beş sene sonunda şahane ingilizce anlamına gelecek. okuma aşamasında da sorun olmaz.

odtü'nün kendisine katacağı vizyon konusunda haklısınız, hele ki küçük bir şehirden sonra. kampüs hayatı, türkiye'de başka yerde bulunmayacak seviyede. öğrenci toplulukları, sosyal aktiviteler, spor tesisleri, canlı ve yemyeşil bir kampüs, erasmus ve exchange olanakları... bunları zaten siz de düşünmüşsünüzdür.

bunun yanında, sosyolojinin katacağı vizyon da apayrı bir konu. dört senelik sosyoloji eğitimi, benim her şeye bakışımı çok etkiledi olumlu anlamda.

ama şunu söylemek lazım. önceden okumaya, araştırmaya meraklı ve ilgili olmayan kişilerin bu bölümde zorlanacağı bir gerçek. biraz ilgisi olanlar, çevresini merak edenler; çok kasmadan bu bölümü başarıyla ve gereken vizyonu alarak bitirebiliyor. alakasız insanların nasıl zorlandığına pek çok kez şahit oldum. bu açıdan, atıyorum bi işletme okumaktan daha meşakatli bir bölüm. girdikten sonra alışılır mı? alışılır. ama kardeşinizi siz tanıyorsunuz, onun ilgi alanlarını ve istediklerini siz biliyorsunuz. eğer kendisi için bu önemsiz bir kararsa, devamı nasıl olur bilmiyorum.

ileride ne yapacağı da daha çok bu beş senede şekillenecektir, sosyoloji biraz öyle bir bölüm. ben bitirip medyada çalışanını da biliyorum, sanayiyle uğraşanını da biliyorum, özel şirketlerde yönetici olanını da biliyorum, başbakanlık danışmanlığı yapanını da biliyorum, akademik kariyere devam edenini de biliyorum... örneğin ben daha spesifik bir alanda master yapmayı seçtim, önümüzdeki sene alacağım bursla almanya'ya gideceğim.

çok uzattık :) kısaca toparlayacaksak: hem odtü, hem de sosyoloji muhtemelen kardeşinizi başka bir insan yapacak. vizyon kazandıracak. okurken zorlanır mı, alışır mı, bu biraz kardeşinize kalmış. bizim bölümün geneli okuduğu alandan memnundur. çok alakasız bir tercih olmayacaksa, kardeşiniz de memnun kalır, ileride de kendisini iyi tanıyıp iyi bir işte çalışır.

başka sorularınız olursa çekinmeyin, kolay gelsin :)

the interpretations of dreams'i oku. oxford baskisi cok guzel, ucuz ve aciklamali falan.

ben "cinsiyet üzerine" ile başlamıştım, tavsiye ederim.

(bkz: Günlük Yaşamın Psikopatolojisi)

cengiz güleç - freud

bu o kadar genel bir soru ki:) her bölgenin faunası, vejetasyonu çok farklıydı:)

genel bi haritası falan yok mu ki?

efsaneler der ki bir maymun suriyeden bir dala tutunup yere ayak basmadan bursa'ya kadar gelebilirmiş zamanında.

3000 sene once cok acayip farkli bir sey yoktu aslinda. yani denizin ilerleyip gerilemesi falan var tabi de onun disinda jeolojik surecler dusunebilecegimizden cok daha yavas.

Yuvarlaktı. (Yapmasam ölürdüm.)

yeşillikti.

Dünya tek parçaydı. Bikaç bin yıl sonra yine öyle olacak.

fazla değil, bi 50 sene öncesine bakman yeterli. 50 sene önce kara yüzeyi yoğunluğu daha fazlaydı, ormanlar daha fazlaydı. Hah, şimdi 2500-3000 yıl öncesini hayal et.
@bass solo take one'ın dediği gibi birşeydi herhalde :)

öğün atlamak zaten başlı başına tehlike. vücut direncin zayıflayacak ve çok çabuk hasta olmaya başlayacaksın yakında. hatta basit hastalıkları bile zor atlatacaksın.

kendine gel. :)

ben gelince o sorunu asariz, merak etme.

sabancı türkiye'deki en iyi üniversite de arkadaşım kafan çok karışık senn.

bi kere sabancı'da makina müh diye bi bölüm yok. mühendislik fakültesini seçiyosun ardndan 2. sınıfta seçiyosun hangi bölümü okumak istediğini. senn ne demek isteediğini anlamadım.

ayrıca ytü makina'dan mezun biri iş bulur sorun olmaz ama makina ile bilgisayar çok farklı 2 disiplin ve hiç ortak yanı yok.

2nde de iş olarak sıkıntı çekmeyeceğinden bence hangisini istiyosan o bölümü oku yoksa makina'yı sevmeyen ilgi duymadan okumaya çalışan biri için üniversite yılları zulüm olur.

bir arkadaşım farklı şirketlerde-fabrikalarda çalıştı makine mühendisi olarak. bir tanesinde bildiğin demir kestirmişler adama. normal işçinin yapması gereken işi buna yaptırmışlar. şaka gibi ama gerçek. tabi arkadaş sonra işi bıraktı falan.

ben olsam bilgisayar okurum makine hem zor hem de ilgimi çekmiyor. bilgisayar farklı bence...

@akşemsettin

sabancının kayıp torunu sanırım en iyi üniversite sabancıymış...

hepta

boş boş konuşma kazanamadın diye bok atıosun. dün lys'ye girdin bugün ünilerin kalitesi hakkında atıp tutuyosun.

@oradaboss...

sabancıya sen de nasıl bi araştırma yaptın anlamadım fakat sabancı'da makina müh bile yoktur.

Mühendislik
Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik
Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliği
Elektronik Mühendisliği
Üretim Sistemleri ⁄ Endüstri Mühendisliği
Malzeme Bilimi ve Mühendisliği
Mekatronik Mühendisliğ

okula girdikten sonra 2. sınıfta bu bölümlerden birini seçersin. yanılıyosun o konuda.

fens.sabanciuniv.edu

kıbrıs'a gitme bence. ytü tutuyorsa yazmalısın. bilgisayar seçersen de hayattan soğursun, yazmasaymışım diyorum bazen

akşemsettin, ben sabancıda makine var demedimki, sabancıya yüzde yirmibeş girebiliyorum dedim.bilgisayar için konuşmuştum o kısımda.
makine hakkında tek derdim, işsiz kalma olasılığımın bilgisayardan daha yüksek olması. yanlış mı düşünüyorum?

sabancı'ya o kadar para verebilceksen ve bilg müh de istiyosan sabancı'ya git o zaman.

aslında durum karışık değil yani bilg müh istiyosan sabancı, makina istiyosan ytü. ikisinde de iş bulursun rahat. ama sabancı'da bilg müh'ün kralı olursun.

paran varsa sabanci, bilkent, koc disinda bir yerde okuma.

abicim senin kafan karışık. makina ile bilgisayarı aynı tercih kutusuna koyduysan sen bence bi daha gir sınava.

@akşemsettin

en son bıraktığımda sabancı 110k nın altında kapatıyordu görmeyeli coşmuş sanırım.

euro sorun olmamisti, dolar da gordum. bence sorun olmaz. yalniz yanindaki nakitini ona harcamak yerine kartla odesen?

free shop'a geldiginde valizin cook uzak diyarlarda olacak eger kabine almiyorsan. ozel poseti genelde aktarma olan ucuslarda kullaniyorlar sanki ve almanya'nin manyakligi sebebiyle eger berlin'den falan aktarma varsa onu acmamak gerekiyor almanya'daki ucaga binene kadar. onun disinda istedigin yere koy tabi.

sıkıntı olmuyor ama para üstünü dolar veya euro olarak veriyorlar.

özel poşet olayını da anlamadım hiç. alıyorum rakımı, koyuyorum poşetle sırt çantama. kimsenin bişey dediği yok. sanırsam özel poşet dedikleri freeshop poşeti. şaka bir yana dışardan gelen sıvılar için özel poşet olayı sanırsam

hayir, benim alisverisim ozel posetlenmis olarak free-shop'tan ciktigim oldu (schiphol'de), var yani oyle bir sey. o sekilde paketlendiyse, en azindan ucaga binene kadar kesinlikle acmamak gerekiyor. direct flight'sa orda acabilirsiniz ama baska bir ucusunuz daha varsa ve ickiyi ikinci ucustan once bitirmeyi planlamiyorsaniz acmasaniz cok iyi olur zira ikinci ucaga binerken paketsiz olan o siseyi gozunuzun onunde acimadan dokuyorlar.

Hukuk Dolapdere'de.

fakulteyi bilmem de bolumun sitesinin en altinda veya iletisim kisminda vardir diye dusunuyorum.

Yok.

5 dakika yahu 20 dakika nedir.

trafik varsa 20 de surer ya.

5 dakka

ben de aynisindan ariyorum, cevap yazayim da notification gelsin.

Ben bosch'unkini kullanıyorum, iyi ama temizlemesi zor biraz.

ucuz yollu istiyorsan bu olabilir www.hepsiburada.com

daha pahali diyorsan delonghi olabilir www.delonghi.com

www.delonghi.com

ama bence kahveyi satin aldigin yerde cektirmek daha pratik degil mi ki ne?

pratikliğinden değil de nefis oluyor taze çekince, sırf mutfaktaki koku için bile alınır :)

pahalı, profesyonel öğütücü almıyorsan, şu orta halli, bıçaklı makinelerden almamanı tavsiye ederim. profesyonel makinelerle yaptığı iş dolayısıyla kesinlikle yarışabilecek, en uygun seçenek sözen el değirmenidir, başka elektriklilere falan bakma bile. bu makineleri kullananlar memnunlardır tabi, ancak bir de el değirmeniyle düzgün ayarda çekilmiş bir kahveyi içmelerini öneririm kendilerine :)

bu arada tek kötü tarafı, eminönü'ne gidip, kahveyi çok kalın öğüteceğim demen gerekiyor. onlar sana gerekli ayarları yapılmış değirmeni verirler, vidasıyla 1-2 oynayıp, hatta çıkartıp, yeterli kalınlığa ulaşırsın, bir şeyi yok o kadar.

duymadim da insallah dogrudur.

anayasa değil tsk iç hizmet kanunundaki 35. madde değişti. ama nasıl değişti bilmiyorum.

35. madde değişti ancak anayasada bu tarz bir cümle yok tabii ki. darbeye olanak veren cümleye farklı bir şekil verildi

evet degistirildi.

www.hurriyet.com.tr

yeme.

etme eyleme. illa yapacaksan iletişim bilgilerini ver, cenazene çelenk yollarız.

buzlukta beklediyse sorun olmaz bence.

az pismis yersen bilmiyorum ama iyi pisirirsen bir bok olmaz. yani en azindan ben olsam yerdim.

hıcbı sey olmaz. mıs gıbı dınlenmıs et

Açın, koklayın, rahatsız edici bir koku yoksa yiyin.

heidelberg'de master yapan arkadasim resmen heidelberg milliyetcisi. berlin'den kurtulan uc arkadas cok mutlu. ben ikisini de gormedim.

Berlinde yaşamış biri ve heidelberg olmasa da baden-württemberg eyaletinde birden fazla şehir görmüş biri olarak net Berlin derim.Gençsen bir süre sonra sıkılırsın Heidelberg'den diye düşünüyorum açıkcası.Ben stuttgart'ta bile 10 gün civarında sıkıldım sayılır,yani sıkılmadım da bir 5 gün daha kalsam sıkılırdım.

Tabi ben doğayı çok severim,yeter ki doğal güzellik diyorsan Heidelberg tabi ki.Ama diğer her krtiterde Berlin kazanır açık ara.

Bir de şunu sorayım,şehir dışı diye bahsettiğin yer neresi mesela?c bölgesinden bir yerse Potsdam,Spandau gibi çok rahat gidip gelirsin merkeze.U-bahn,s-bahn müthiş Berlin'de.

Not:Berlin ile ilgili sormak istediğin başka bişey olursa özel mesaj yoluyla ulaşabilirsin.

ben almanya'da sadece berlin'i gördüm, 2 hafta kaldım. o yüzden karşılaştırma yapamam ama bence harika bir şehir berlin. sosyal olsun, kültürel olsun her türlü talebini karşılar. doğal güzellik istiyorsan potsdam'a kaçarsın arada, ben aşık olmuştum oradaki göle :)bu arada neresinde ikamet edeceksin?

ehhh berlin. bu soru degil

berlin.. heidelberg sıkar bir müddet sonra ama berlin istanbul gibidir.

berlin tabikide. genel olarak ucuz bir şehir. ulaşım ağı pek çok avrupa şehrine kıyasla mükemmel sayılır. başkent ve büyük şehir olması diğer artısı.

avrupada ufak şehirde yaşamak ölüm. 3 ay dayanamıyor insan, iki sene sonudna kafana sıkabilirsin.

Almanya'da hem küçük bir şehirde hem de Berlin'de ikamet etmiş biri olarak Berlin'i tavsiye ederim.

canı sevişmek istemiş. bitmiş. abartma.

ama senin yerinde olsam "suçlu hissediyor musun" yerine, "mutlu hissediyor musun" derdim.

bisey yapma. oluruna birak.

Kıza tecavüz mü ettin?

Kendi gelmiş istemiş, yapmış sonra da sana yol vermiş.

iyi de sonuçta ortak arkadaşımız olmasa da okulda illa denk gelecek.Ne bilim :S
bana öyle geliyor ki;kız pişman, bu yüzden beni bir daha görmek istemiyor.Ahh ahhh :(

pişman olduğu iç.in görüşmediğini düşünmen iyi.

Diğer ihtimal çok daha kötü=)

inanın insan bir anlık heveslerinden dolayı çok pişman oluyor.Kızda çok istekliydi.vedalaşırken de öptü.Ama şimdi böyle olduk.Birbirimizi de tanımıyorduk çok.offf offf her şey karışık.

kız belki de "annesine yalan söylemesi, ramazan ayı, sahur vakti" üçlemesinden ötürü aşırı hassasiyet göstermiştir. Zamana bırak, olay soğusun bi. Çok üzerine gitme bi süre. Sonra da olaczğına varır zaten.

buyük ihtimalle ilk kez sevişti.Bakın sevişmek diyorum ilerisi yok yani.Öpüşmekten ibaret.Ayrıca sahur ramazan annesinin araması çok etkiledi.Ayrıca çok samimi olmamamıza rağmen sevişmemiz onu,ben bu kadar ucuz bir kız mıyım? düşüncesine de itmiş olabilir.

aynen.Utanmış olması muhtemel.

(bkz: derdini sikeyim butonu) ben de cidden seviştiniz içine girdin falan sandım. öpüşmüşsünüz lan. kız kezban işte.

nick'inle müsemmaymışsın kardeş. geriye dönük yapacak bişey yok. geçer bir süre sonra suçluluk duygusu, ki suçluluk falan göremedim.

abi ben de gecen yaz benzer bir sey yasadim ama kiz benim yakin arkadasimdi fakat ben hoslanir gibiydim. on sevisme sirasinda devam etmek istemedigini, arkadas oldugumuzu soyledi. gerci sabaha kadar birtakim gitgeller yasadik falan. sabah birlikte kahvaltiya gittik. sonra utandi sanirim, birkac hafta konusmadik, olay sogudu. gayet eskisi gibi simdi her sey ama benim hoslantim da gecmis oldu. bence sizde de boyle olur. ustunden zaman gecsin biraz, olay soguyunca kiz da sallamaz.

Babasini sen mi oldurdun?

umarım unutulur gider.Destekleriniz için sağolun.

yazarın öykü anlatıcılığı iyiyse kaymak gibi okuyorsun kitabı. farkında olmadan bitiyor. tuvalette, otobüste, ekmek sırasında bile gidiyor.
klasik olmuş kitap/yazarlarda genelde öykü anlatımı iyidir, demek istiyorum ama beni çok zorlayan kitaplar da çıkmıştı.

bunun yanında kitap okurken etrafta olan dış faktörler de önemli. bilgisayar ve internet direk baltalıyor, ya da tatil yöresindeysen de sıkıntı.

önce kitap okumayı ciddi olarak sevmek lazım ki, sonra tarih ya da başka tür zorlayıcı kitapları okuduğunda da içinde şevk olsun. sevmek için de sana hitap eden kitapları bulman lazım.
bilemedim. kafam da karıştı. bu sorunun muhtemelen x sayıda farklı cevabı vardır. ben askerdeyken -yedek subaydım- can sıkıntısından kitap okumaya başladım, öyle o alışkanlığı kazandım. öncesinde sadece sıkıntılı dönemlerde kafa dağıtmak için okurdum.

Okudukça kendinizi kitaba daha çok vermeyi öğrenirsiniz, iyice alışkanlık kazanınca da pek çok ortamda okuyabilirsiniz. Ben her yerde kitap okuyabilenlerdenim, ama bu her kitabı her yerde okurum demek değil. Romanlara her yerde kendimi kaptırabilirim, çünkü bir olay örgüsü, merak ettiren bir şeyler var. Tarih kitapları gibi kitapları ise evde rahat bir koltukta, sessiz ortamda okurum. Yani olay neyi nerede okuyabileceğinizi bulmak. Sessiz ortam bulmak zorsa, evde televizyon ya da bilgisayar başında geçirdiğiniz vakitten biraz kitap okuma zamanı yaratabilirsiniz.

Edit: Verimli okumak deyince, ben her türlü kitabı sevdiğim yerlerin altını kurşun kalemle çizerek okuyorum. Hafızam rezalettir, okuduklarımı çok kolay unuturum. Ama arada daha önceden okuduğum bir kitabı elime alıp altını çizdiğim ya da işaretlediğim yerleri okumak hoşuma gider. Belki siz de öyle bir şey yapabilirsiniz.

romanlari falan beni cok ciddi etkilemedigi surece unuturum, unutmayayim diye de ugrasmam zaten. okurken aliyor insan ondan almasi gerekeni.

akademik kitaplarda ise durum soyle, o kitabin alaniyla ilgili bilgime gore farkli stratejiler uyguluyorum. kitap eger cok iyi bildigim bir konudaysa hizli hizli okuyup ilgimi ceken yerlere odaklaniyorum sadece. kendime cok guvenmedigim bir alansa cok hizlanmadan okuyup geciyorum, bitirince de onunla ilgili yazilmis duzgun yazilari bulup okuyorum, gerekirse tekrar donuyorum. benim seviyemin ustundeyse, once kitabin ozetlerini, review'lerini falan okuyup neyi anlattigini dogru duzgun anliyorum. sonra kitaba baslayinca cok daha kolay oluyor ama yine de bazen anlamadigim bir sey icin gidip "bu neymis" diye arastirdigim, hatta bir kitabin ortasinda durup, onu anlamak icin baska bir kitabi okuyup bitirip ana kitaba geri dondugum oluyor.

gerçek hayatla bağlantılarını kurmaya çalışın okuduklarınızın.

teşekkür ederim on numara şeyler yazmışsınız. sormak istediğim akademik, ya da tarihi, gerçekten akılda tutulması gereken bilgiler içeren kitaplardı. yoksa romanları ben de neredeyse her yerde okuyabilirim, sonuçta filmler gibi o an gözünde canlanıp daha sonra "mutlaka" hatırlaman gerekmiyor.

gerçekten öğrenmem gereken bilgileri içeren kitapları ise "altını çizme", "kitap hakkında eleştirileri okuma" vs yöntemleri kullanarak okumayı deneyeceğim.

istediğim böyle türk sınav mantığı ile okuduğum şeyi o sabah hatırlayıp sonrasında unutmak değil de, gerçekten öğrenmek. denemeye devam, kendime uygun bir yol bulana dek.

her ortamda ve tam konsantre okumak tecrübeyle edinilen şeyler, vücut geliştirme gibi düşün, zaman ilerledikçe daha yüksek ağırlıkları harekete daha az dikkat ederek ama daha nizami şekilde basarsın. vücut geliştirme ile kitap okuma arasında kurabileceğim bir diğer analoji de body'cilerin 'no pain no gain' mottosu. yani acı yoksa gelişme yok, kıçını kırıp oturacaksın ve kendine koyduğun hedef süresince kalkmadan okuyacaksın. süre zamanla artacak.

kalıcı olması ise apayrı bir mesele... şu anda mesleki bir kitap okuyorum ve kitabın dörtte biri kadar not çıkardım. önemli ve anlaşılması nispeten güç kitapları, özellikle denemeleri bitirdikten sonra bir kez daha okurum. (schopenhauer tekniği) kesinlikle değiyor, anlayışın çok daha kalıcı ve derinlemesine oluyor.

@sakura izlediğim ve tamamını anlamadığım filmleri bir kaç gün arayla tekrar izliyorum demek ki mantık aynı :) not çıkarmayı ben de düşündüm ama sırf genel kültür olsun diye öğrenmek istediğim şeyleri de sınava hazırlanır gibi okuyup tadını kaçırmak istemiyorum. şu anda bertrand russell'ın "iktidar"ına başladım mesela. çok tatlı kitap

bence benimki kadar olmasa da not çıkartabilirsin, mesela konuyu özetlediğini düşündüğün cümleleri yazabilirsin, veya güzel bir paragraf okuduğun zaman o sayfaya bir postit vs. yapıştırabilirsin. ufak çabalarla bile kalıcılık hatırı sayılır oranda artıyor.

bir daha okuma muhabbeti biraz psikopatça çok zaman alıyor. genelde metrobüs gibi yeni bir kitabı pür dikkat okumaya pek elverişli olmayan ortamlarda yapıyorum.

beğendiğiniz yazarın diğer kitaplarını da edinmek faydalı olur bence.

Karanlıkta okumak daha iyi diye duymuştum burda, ünlü yazarlar bilmem neler oyle yaparmış odaklanmak için. İsigi kapat bir mum yak geç basına oku o ışıkta.

Denemek bedava

elif be te şeklinde sıralanan arab elifbası, alfa beta teta şeklinde yunanda yankılanıyor. elif - alfa - a, be - beta - b şeklinde benzerlik olduğuna göre bu alfabelerin aynı kökenden çıktığı ya da evrildiği düşünülebilir sanırm ?

soru benim de ilgimi çekti. ama yanıt, bulunan ilk alfabeye kadar gitmeyi gerektiyor bence.

A harfi çok eskilerde alpha, elif şeklinde öküz başından geliyor. Yani önde giden başı çeken demek. Bu şekilde evriliyor.

a alef'ten geliyor. okuzun boynuzlarindan zaten sekli ama tersinde. zaten birkac alfabe once tersti.

siralama bence o harflerin kaynagi olan kelimelerin gunluk hayattaki kullanim sikligina goredir.

@freekara hocam yunanlılarda alfa- beta- gama- delta....diye gitmiyor muydu :)

benim de dikkatimi çeken bir olaydı bu. ama ben de dahinnotha gibi hep ilk alfabeden evrildiğini düşünürüm. hatta abece, elifba, alfabe diye adlandırmalar var bu harf öbekleri için peki bizimki abece olmasına rağmen dilimize neden yunanlılarınki oturmuş onu da anlayabilmiş değilim, bu da ikinci soru olsun.

@ freekara vay be her saniye başka birşey öğreniyoruz. :) ben yunancadan anlamam da matematik bölümünde o zıkkıma hep beta dedik ondan dedim yani.

bir de freekara hocam eğer dediğin gibi alfabe kelimesi evrensel ise alfabeyi de romalıların yaydığını dolayısıyla alfabeyi alan diğer milletlerin sıralamaya genelde riayet etitiğini düşünmek çok yanlış olmaz herhalde. böyle bir çıkarım ne kadar doğru olur.?

ilk fenikeliler kullandı modern zaman alfabesini. mantık basitti, her ses için bir şekil ve bu şekil o ses ile başlayan bir obje. yani ayn var mesela göz demek ki göze de benzer fenike şeysinde. şin var mesela diş demek. w buna benzer. her neyse gel zaman git zaman fenikeliler yaydı bu alfabeyi ticaret ile. ilk yunanlılar kullandı ve sıralama hemen hemen aynı. daha sonra latin alfabesi türedi yunandan. bu sırada arap ve ibrani alfabeleri de fenikeden aldı yürüdü. kiril de çok sonraları latin ve yunandan aparıldı. sonuç olarak:

fenike====>yunan=====>latin=====>kiril
fenike====>arap====>fars====>osmanlı

fenike====>ibrani(bu arada sırf bilinenleri yazdım yani arada süryani falan filan da var)

yani her gelen sıfırdan alfabe türetmedi. olana ekleme ya da çıkarma yaptı. bu yüzden sıralama ilk nasıl yapıldıysa öyle sürdü gitti. ayrıca önce sonra türemeden çok alfabenin genel gidişatı ve önceki-sonraki harf de önemlidir sıralamada. yani tutup da ğ'yi alfabenin en sonuna atamazsınız. böyle işte.

murat menteş

camus, kafka, gabriel garcia marquez.

(bkz: oğuz atay)
(bkz: yusuf atılgan)