bence sebillerde bir hazne var, damacanayı yerleştirirken oturtana kadar taşmaması sağlanıyor. fark ettiysen sebilde düğmeye bastığın an *coggghhh* diye bir ses çıkıyor damacana içindeki sular kaçışıyor falan. ben de merak ettim şimdi takipteyim B)

suyun ağırlığı, damacanın ağız kısmında basınç oluşturuyor.
üç defa düzenledim, daha iyi şekilde izah edemeyeceğim.

sebilin damacanaya su almak için temas ettiği yerde kazık gibi bir çıkıntı var. o çıkıntının su alan yeri, tepesi vs. değil yanlarında bulunan küçük delikçikler. yani damacananın içine dahil olmuş boru gibi yerden su hazneye gidiyor. şematik olarak aşağıdaki gibidir, tüm şekil damacanın içindedir :)

ı ı
o o
ı ı
ı ı

Sonuçta toplam basınç en fazla 60 cm lik su sütunu basıncı ama mantık şu:
Damacanayı ters çevirip sebilin sivri zımbrtısına oturtunca o delinen kapak ve su basıncı sızdırmazlık sağlıyor. Suyu alan kısım zaten sivri zımbırtının ucundaki deik, yani suyun içinde.
Yapmak istediğiniz neyse söylerseniz yorum yapabilirim.

selam, ben captain obvious. simdi hani biz damacanayi cevirip takiyoruz ya, o sirada su akarsa isindeki soguma isinma haznelerine gidiyor. sonrasindakiler de oyle. yani asagidaki haznelerin agzinin kapali olmasi icin bir sebep goremiyorum ben?

yer çekimi.

damacana tam doluyken ters çevirip sebile koyduğunda damacananın sebille temas eden kısımlardaki basınç maksimumda, dolayısıyla o kısımlar sıkı sıkı kapalı, sızdırmaz. bidondaki su azaldıkça ağız kısmı da gevşeyecektir, ama azalan suyla birlikte basınç da düştüğünden su dışarı taşmayacaktır. olm çok basit fizik lan bu. ilkokul fiziği amk.

iç basınç fazlaysa illa sızar diyorum ben.

Deliğin nerede olduğunun önemi ne onu anlamadım. Benim sorduğum şey aşağısının nasıl su sızdırmaz olması.

vakum. suyun akması için hava ile yer değiştirmesi gerekiyor. o işi musluğa bastığımızda içeriye hava girmesine izin vererek hallediyoruz. içeride biriken hava bazen girişte gizlenip bir süre sonra gülp diye yüzeye çıkarak korkutuyor bizi.

Toriçelli deneyini araştır , o bence sebebi.

Yanindaki kadini tasiyabilmen onemli yoksa yasin hic bi onemi yok bana gore
Zaman zaman benden 7yas da
10yas da buyuk kadinlar oldu yani hayatimda sadece uzun sureli olmuyor o kadar

bence o olay pınar altuğ - yağmur atacan dan sonra ortaya çıktı.

ben destekliyorum. bence erkekler artık olgun kadınlardan hoşlanıyolar. ama hala belli bi kesim sübyancı takılıyo. onları da es geçmeyelim. kendisinden 7 yaş küçük kızla evlenecek tanıdığım var, her gördüğümde kıza acıyorum. bence daha görmesi/yaşaması gereken bir sürü zamanı vardı

Ben anlam veremiyorum. Sanırım eskiden genellikle erkeklerde görülen bu "benden yaşça küçük olsun da randımanı iyi olsun, beni güzel tatmin etsin" kafasının kadınlarda vuku bulmuş hali... E tabi toplum baskısının azalması, kadınların nispeten özgürleşmesi filan da etkili oldu.

Kendinden genç erkekler daha kırılgan -höt zöt ayılardan olmayan yani- kibar, düşünceli ve bakımlı tipler. Büyük adamlar saldı ve abi, amca moduna girdiler. Garip garip giyinmeye başladılar genç görünücem diye. Genç olanda bu kasıntı haller yok haliyle.

Bu durumu normalleştiren yıllarca magazinde gördüğümüz evli tipler olabilir, aile falan oldular mutlu tablo çiziyolar falan. Muhtemelen bu durum normalleştirdi algıyı.

Söylediğin ikisi de benden küçük değil, biri yaşıtım biri benden 3 yaş büyük, birini beğenmiyorum karakter durumlarından ama mesela herkesin ayılıp bayıldığı 93lü bi dizi karakteri var benden 3 yaş küçük ve çok cılız onu beğenmiyorum. Belki de ilk başta dediğim dış görünüş olayı ağır basıyodur. Söylediğin iki adam da iri, gelse yaşını 3 yaş büyütüp söyleseler sorgulamam inanırım.

bence yeni bir sey degil ya, hep vardi da belki eskiden biraz daha gizli kaliyordur. ayrica 20'li yaslardayken 30'lu yaslarda bir kadinla iliski yasamak cidden guzel oluyor.

Toplum baskısı azaldimi +pandispanya bence daha cok artti gibi ama kimse tinlamiyor
Gecen gun mekanda genç bi erkek olgun bi kadın karsi masa mizda yemek yiyorlar yan masamizdakilerde onlara bakip kesin jigolo dur falan diyor du yani

Şimdi birazdan buraya gelip, "kadın asıl olgunlaşınca güzel", "şarap gibi kadın" tarzı geyiklerle ekmek yemeye kasacak yalakalar türeyecek.

Aha, sebep de o zaten. 30+ kadınların duymak istediği yalanlar var. 25- yokluk çeken erkekler de bu konuda kendilerine yardımcı oluyor. Kadın arada çocuğu kandırabilirse de, kırk yılda bir evliliğe kadar gidiyor.

eskiden ömürlük evlilik dönemiydi. mecburen erkek büyük olacaktı ki ileride (misal 35 yaşında erkek, 45 yaşında kadın gibi) uyumsuz bir çifte dönüşmesin. şimdi ömürlükten ziyade insanlar bulundukları zamanı iyi geçirmeye bakıyorlar. bu da doğal olarak o anki arzularını gerçekleştirmeye yönelik hareketlerini kısıtlamamaya yol açıyor. (ki bu iyi bir şey)

@jackies, elbette böyle durumlar da çıkıyordur ama sanırım 20 sene öncesiyle kesinlikle kıyas kabul etmez. 20 sene önce o çift o şekilde dışarı çıkıp yemek bile yiyemezdi zaten bence.

şimdi, tvlerdeki adamlarla kıyaslama yapmak bence olmamış. emir falan benim tipim değil, bana kız gibi geliyor ama emir kadar çocuğu olan komşularımız bu adamı çok beğeniyorlar. burdaki beğeninin sebebi emirin güzelliği. hatırlarsanız amerika'da da aynıları edward ve jacop karakterlerindeki oyuncular için olmuştu. aynı şey bir kadının bir kadını beğenmesinden farksız gibi geliyor bana.

kadınlar olgun istiyor ama karakeri olgun erkekleri bence. (özellikle tip olarak olgun duran erkekleri beğenenleri ayrı tutuyorum)

ilişkiye gelince, bence belli bir yaşa kadar nasıl erkekler biraz büyük olunca normal karşılıyorsak kadınların da biraz büyük olması normal. normaldi de zaten. 55 yaşında bi teyze var tanıdık, eşi 50 yaşında. bunlar 30 sene önce böyle evlenebilmişse o zaman da bi sorun yoktu. bu yaş sorunu bence kesimden kesime değişmiş o zaman da. eğitimli kesim diyebileceğimiz kesim bu konuda rahatken kalan kısım kadın küçük olmalı mantığında kalmış.

kendime yakın kuşaktan da kendinden yaşça küçük erkekle evlenen kadınlar gördüm ama bunlar 1-4 yaş arası gibi bence çok da fark etmeyecek yaşlardı. bir de kadın 23 adam 19 gibi 1 yaşın bile çok etkileyeceği dönemlerde değildi hiçbiri.

ben de belli bir yaştan sonra +4 ve -4 yaşın çok fark edeceğini düşünmüyorum her iki cins için de. ama şu an 25 yaşındayım, kalkıp da 21 yaşında biriyle ilişki yaşamam yaşamayı bırak kardeşim o yaşta olduğu için bana çok garip gelir.

demi moore oncusu oldu sanirim..

çok kırsal bir aileden geliyorum en büyük amcamın eşi kendisinden 4-5 yaş büyük.
yani bizim gibi (başlık parasıyla filan) evlenen ailelerde bile 50 sene önce olabiliyormuş. Dindar kesim de buna illa olmaz demez diyene Hz. Hatice örneği verilir susar.
Ha tabi ki 15-16 yaşında kızlarla evlenmek isteyeni yine çıkar.
Öte yandan özellikle şehirli, okumuş kadınlar bence bu olgunun en büyük sebeplerinden biri; kadınların 30 yaşında bekar olması (30 yaşında bekar bir kadın olarak da yazıyorum ya bunu, aferin bana)
eskiden 25 yaşın üstünde belki çerkezler filan hariç bekar kadın mı kalıyormuş??
şimdikiler 30-35 bekar, eğitimli, paralı e ne yapsın evli erkeklerle mi takılsın? 30 yaşında ve "uu bu kesin evde kaldım diye üstüme atlayar benim şimdi" denyoluğu yapan ego bin beş yüz, görgüsüzlük diz boyu akranlarıyla mı takılsın. Belki kadın da illa evlenecem demiyor, belki erkeğin yaşı küçük ama kafası olgun uyuşuyorlar bir şekilde. oluyor. Normalleşti diyemem benim bildiklerimde bir tedirginlik var (kadın küçük erkek büyük göstermiyorsa)

birincisi artık ufak erkekler eskinin ufakları gibi görünmüyor baya kocaman adam gibi görünüyor. adama bakıyorsun en az 28 dersin çıkıyor sana 93lü. bunun bir etkisi var o kesin. yeni nesiller bomba gibi geliyor. yaş algısı surattan fizikten belli olmuyor.

ikincisi, eskiden kadınlar bu kadar özgürlüğü söz hakkı olan canlılar değildi gerçi ironiktir hala bir haltta çok da özgür sayılmayız ama en azından cesaret eden kadınların ve bundan gaz alan kadınların sayısı daha çok. kadın yanında güçlü bir erkek olmasa da baya baya kendi başına yardırıp gidebiliyor. bu yüzden erkeğin gücüyle doğru orantılı bir hayat standartı olmuyor. büyük erkek, güçlü erkek isteği oralardan azalıyor olabilir.

üçüncüsü, kerem bürsindi emirdi bunlar yaşlarını yansıtan erkekler değil türkiye içerisinde. hadi bürsin 87liymiş de emir sanırım ufaktı 90larda bir yerlerde. ama bunlar vücut çalışmış kalıplı insanlar. türkiyede bu yaşta böyle erkeklerin sayısı çok düşük. gören de beğeniyor haliyle. kimisi oğlu gibi beğeniyor, kimisi vay iyiymiş diyor. ama şu kabak gibi ortada ki fiziksel olarak bu adamlar tam bir güç timsali. kadın da bunlara bakıyor, erkekler nasıl göğüsten kalçadan kadının göya üremeye yönelik kabiliyetini hesaba katarak etkileniyorsa kadın da güç kavramını böyle görebiliyor olabilir.

dördüncüsü, ben olgun erkek isterim. ama olgunluk yaşla olmuyor bazen. karakterle alakalı. bi bakarsın senden büyük adam laylay yaşarken senden 1-2 yaş küçük adam adamın dibidir.

belli bir yaştan sonra yaşların kaybolan değerler olduğunu düşünüyorum. o noktada artık sadece karakter ve neysen o önemli.

genç erkekler daha aptal oluyordur, kandırması kolay oluyordur.

ayni siteden bahsediyorsak onu amerika'dan turk bir hoca yapmisti. benim mustakbel danismanimin arkadasi hatta. dur bulmayi deneyeyim. (bulamadi)

şu da bence işini görebilir : www.yasarkenyazilantarih.com

sayfa 22 den sonra.

subjektif.org bu var bir de.

ben askerlik şubesi ile konuştum haziran ayında, çıkmadığını söylemişti.

ama değiştiyse bilemiyorum.

bir de yeni yurt dışına çıktım, orada da çıkmıyor.

Çıkmamı ben abimin kimliğini kullanıyordum o yüzden..Polis tanıdık vardı ona sorgulattım 1 yılllık kaçakken çıkıyordu gbtde.

e 3 yıldır asker kaçağım polis onlarca kere çevirdi sorgulattı bişi çıkmadı diyen de var :/

son bir iki aydır polis çevirmedi ama daha öncesinde bir şey çıkmadı hiç bende. ben de 2-3 yıldır kaçağım :D otelde falan da kalıyorum onlar da bildiğim kadarı ile kimlik bilgilerini gönderiyorlar polise orada da bir sıkıntı çıkmadı. jandarma çevirirse çıkıyormuş sanırım sadece.

ben bir ara kaçakken yurtdışına girip çıktım, polis çevirdi vs hiçbir şey olmadı.

çıkmıyor.

jandarmada da cikmiyor. sadece gozaltina alinirsan olaylar olaylar oluyor.

ayrıca üniversite mezunuysan salıvermek zorundalar, rütbeli asker adayısın, korkma böyle şeylerden.

madem turkce okuyacakmissin, once alaaddin senel'in insanlik tarihi kitabini oku. turkce olarak yazilmis en kaliteli kitaplardan birisi. ayrica hayvan gibi bibliyografyasi var. ordakilerden de 10-15 kitap daha oku mutlaka. (istersen bunu okuduktan sonra mesaj at bana, yardim ederim secmene) sonra spesifik konulari okumaya baslarsin falan.

oral hocanın siyasi tarih. I. dünya savaşından sonrası için bunu tavsiye ederim.

tek kitapla bitecek iş değil bence, aslında ben de bu konuda arayış içindeyim ama tatmin edici çok fazla kaynak bulamadım, yani her şeyi bir araya toplayan.
Oral sander'i duymuşsunuzdur muhtemelen; o giriş ve anahatlarıyla tarih bilgisi (bir nevi eskizvari bir altyapı hazırlaması açısından zihninizde) ilkçağlardan 1918'e ve 1918-1995 diye iki adet siyasi tarih isimli eseri var.
Devrim ve karşı devrimler tarihi ansiklopedisi de iş görebilir.

Server Tanilli'den Yüzyılların Gerçeği ve Mirası isteğinizi karşılayabilir sanırım. İlkçağ'dan 20. yüzyıla kadar anlatan altı ciltlik bir seri.

Dünya tarihi hususunda William McNeill'in 'Dünya Tarihi' kitabı başlangıç için -nazarımda- en iyi kitaptır. Türk yazarlardan isterseniz de Server Tanilli'nin 'Uygarlık Tarihi', Oral Sander'in Siyasi Tarih kitabının ilk cildi (İlk çağlardan 1918'e) ve Alaeddin Şenel'in 'İnsanlık Tarihi' kitapları iyidir.

Dediğim gibi, bunlar başlangıç için ve bence en iyisi McNeill'in kitabı.

Ek olarak: daha dar konulara geçmezden evvel bu kitaplardan en az birini okuyup ilginizi çeken döneme yahut konuya uygun kitapları-makaleleri bibliyografyalarda aramak daha sağlıklı olabilir. Neticede dünya tarihini ele alan hiçbir kitap bütün ayrıntılarına giremedi şimdiye kadar-ki zaten makul olanı da bu-.

Herkese çok çok teşekkürler. Önerileriniz ve araştırmalarım doğrultusunda seçimlerimi yaptım. Gerçi pek seçim yaptım denemez.

William McNeill - Dünya Tarihi (ilk bu kitapla başlayacağım)

Alaeddin Şenel - Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi

Oral Sander - Siyasi Tarih 199-18-1994 (2. cilt) (ilk cildini sanki sevemeyecekmişim gibi hissettim.)

Server Tanilli'nin kitapları en sona attım çünkü 6 ciltlik olduğu için. Onu okumadan önce diğer kitaplardan başlayıp daha genel olarak bir ön bilgi edinsem daha iyi olur diye düşündüm. Bu kitapları çok daha sonra alıp da okuyabilirim, şimdilik ilk 3 kitap yeterli bence.

Daha sonra birkaç siyasal düşünceler tarihi ile alakalı kitap okumayı planlıyorum. Başka öneri yapacak olursa bu yönde de yapabilir.


Bu arada, reklam yapmış gibi olmayayım ama pttkitap.com'un fiyatları diğerlerine göre daha iyi.

ya alaaddin senel zaten william mcneill'i ozetleyip ustune baska seyler de kattigi icin ilk kitap olarak onu soylemistim. dolayisiyla bence senel'i basa almak mantikli ama sen bilirsin.

siyasi dusunce tarihi icin de mehmet ali agaogullari'nin (1-2 baska yazarla) 6 ciltlik bir serisi var imge'den. bu konuda baska bir seye hic bulasmayip onu oku bence. 6 cilt cok gibi geliyo ama kucuk kitaplar. sonra da orjinal metinleri okuyup cilalarsin.

bir de ingilizce okuyabiliyorsan ilk kitaptan sonrasini ingilizce oku bence. ne bileyim mesela avrupa tarihi icin norman davies'in europe:a history'si var, cok iyidir. gerci onu da turkce'ye cevirdiler ama. eric hobsbawm hakeza. cok da guzel yazarlar bunlar, cevirince bozuluyor metnin edebi yani. mesela j. m. roberts veya chris harman cok kotu yazarlar, onlara hic bulasma.

@sendelemeden çok teşekkür ederim. Dediklerin gibi yapacağım öyleyse.
2. kitabı ingilizce olarak okumak benim de aklıma yatan bir olaydı. Yalnızca ilk okumamı takılmadan, sözlük ihtiyacı hissetmeden, rahat bir şekilde yapmak istemiştim. Ama tarihe genel girişi yaptıktan sonra ingilizce kaynaklara yönelmek daha iyi olur benim için hem de pdflerini bulmak mümkün:)

Alaeddin şenel ile başlayıp Mcneill i orjinal okumayı da düşünmüştüm. Ama dediğin gibi 2 kitabın benzerliği fazlaysa Alaeddin şenel'den sonra yeni önerdiğin yazarları orjinal olarak okurum ardından. Neyse öncelikle ben şu kitaptan başlayayım da sonra ona göre şekillenir bir şeyler. Okudukça sırada ne var diye sana da danışabilirim:)

Daha önce pttkitap'ı önermiştim ama d&r şu anki kampanyasıyla beraber daha iyiymiş. Paypal ile yapılan ödemelerde 75 lira üstündeki alışverişe 15 lira indirim var. Zaten genel olarak fiyatları da iyi.

umut sarıkaya olduğuna emin misin?

bir bu cikti.

www.egonomik.com

direkt doktoraya basvurmaktan bahsetmistir onlar belki? veya ales-yds'nin gecerlilik suresi ile ilgili bir seydir.

@sendelemeden

değil. dikey geçiş gibi anlattı. direkt devam edebiliyorsun dedi.

bence o direkt doktoraya basvurmadir iste. lisanstan sonra doktoraya basvuruyorsun, masteri verip doktoraya devam ediyorsun.

ben masterdan sonra direk doktoraya başladım, ve yine ales ve dil puanıyla başvurmuştum. genelde başvurularda isteniyor. belki aynı üniversitede başvuruyorsan belgelerin zaten orda olduğu için veya geçerlilik süresi bitmediği için istenmiyor olabilir ama bilemiyorum.

onu bazı okullar yapıyor. enstitüye sorup öğrenmen gerekir. benim okulumda yok mesela. ama daha önceki okulum yapıyordu.

master-doktora bütünleşik programlar var. ondan bahsetmiştir belki.

bizim okulda hemen başvuru durumunda, üzerinden kaç yıl geçmiş olursa olsun yüksek lisansa girdiğin puanlar yine geçerli oluyordu. belki o tarz bir şey de demiş olabilirler.

13.istanbul bienali

(git: tr.dakick.com)

londra'da mimarlik festivali var?

ankara- passage karaoke gecesi:d

darüşşafaka lisesinde büyük ev ablukada konseri var. yalnız kapıdan direk giremiyorsunuz, davetiye için mail atmanız gerekli. bea'nın facebook sayfasında detaylı bilgi var.

ebay'den falan bir seyler getirt?

oralarda gezmede olan yazar mutlaka vardır. arada yaz buraya. barcelona başlığına falan bak. onlardan bir şey iste. whatsapptan falan falan resim de gönderirler belki. en rahat ve iyi çözüm o gibi.

futbol seviyor belli ki; bulundugun şehirdeki futbol takımına ait bir forma alabilirsin.. roma olabilir mesela. ya da milan.

Türkiye'ye döndüm şimdi ya, problem orada yani. Bencillik yapıp almadım işin gerçeği, şimdi de götüm tutuştu. Neyse Barcelona Store'dan bi forma aldım ona, 5 günde geliyormuş. 22€ +10€ kargo. Ne yapalım artık.. Teşekkürler herkese.

Ortam iyiymiş, müdireyi götür iş arkadaşlarını götür en son 3. nolu iş arkadaşını götür sen pomaksın büyük düşün...

mudireyi bir yere goturme ya nereye goturuyorsun 60 yasinda kadini. :(

3 numara iyi bir aday fakat.

ne çok pornocu varmış arkadaş. daha mantıklı şeyler bekliyordum zira :/

ahahhahaha çok güldüm ya, kusura bakma :)))))

şimdi gecenin 2sinde okulda kalmak zorunda kalmış biri olarak, azıcık kafamı dağıtmam gerek:

1.si: yaşı o kadar düşünme, dal bir yerden konuş.

2.si: aslında bu 1.si olsaydı daha iyi olurdu, benim kafa bulandı, sen bunu ilk yap: öncelikle sen hakkaten dünki çocuksun, ben 28'im ama ben de orada olsam aynı muameleyi göreceğim, deneyimin de azmış hakikaten. bu gibi durumlarda alttan almak, karşındaki yaşlılara -34 yaşındaki de dahil- saygılı davranmak, zor durumda kaldığında tavsiye istemek -bayılırlar- hatta arada işini aksatmayacak ufak tefek zor bir durumda "kalmak" -evet, bilerek kal- şimdi karşındaki insanlar -sen hakikaten de çöm olmana rağmen- sana bu şekilde davranmamalılar aslında, ama böyle davranıyorlarsa bil ki kompleksleri var -ben aynısını yaşadım, cidden çok kompleksli olabiliyor olgun olması gereken insanlar da- o yüzden çok kasma, sen olayı dengeye getirmeye çalış, çünkü kompleksli insanla uğraşılmaz, gerçekten. sana laf attıklarında -ne bileyim, laf sokma gibi de olabilir- gülerler falan filan, sen de katıl onlara, olgun ol, karşılık verme, gül onlarla beraber mesela -başıma çok geldi- yani alınganlık gösterme, he he diye gül, geç. biraz da seni aralarına hemen alamıyorlar biliyor musun? yaşı kaç olursa olsun insanlar bunu yapıyorlar, artık ilkel çağlardan kalma bir içgüdü müdür nedir bilmiyorum müdür.. neyse, sen işte akıntıya kapıl git bunlarla muhabbet et -go with the flow- aranız biraz ısınmaya başlar. ne bileyim, kibar davran -zaten davranıyorsundur da- ama bu arada içtenliğini de yitirme -zor bir şey biliyorum da, içinden de gelmiyırsa yapamazsın zaten, yapabildiğin kadar artık, ne kadar olursa- ne bileyim, çok aşırı olmadığı sürece özel hayatından bahsedebilirsin, ama laf arasında, ne bileyim işte kızsan birisinin doğumgünü var ne hediye alayım? diye sorabilirsin ya da erkek arkadaşıma kazak örücem modeli nasıl olsun falan gibi saçma sapan havadan sudan muhabbet açıcı şeyler söyle, erkeksen kıyafetim nasıl olmuş falan diye arada sor, ama çok da özel hayatına dahil etme, yani karışma hakkını da verme onlara. ondan sonra da arada akıl danış, ne bileyim işte saygılı ol, zaten bir yerden sonra sana güvenmeye başlarlar, diye düşünüyorum.

bizde bir tane abi var, annemle falan yaşıttır, adam çocuk gibi tamam mı? her yeni gelen öğrenci ile bir posta kavga eder, muhakka çileden çıkaracak bir şey yapar, tersleşir falan. ama abinin zayıf yönü tatlı mesela, bir de muhakkak kendisine sabah ofise gelirken akşam ofisten çıkarken selam vereceksin, ötesi yok! kızgınsa hemen ayak altından çekileceksin, falan. şimdi ilk başlarda kendisi bizim işlerimizi hallettiği için mecburen kibar davranıyordum ama zorla zorla.. yani onu anlamaya çalışmadan, empati kurmadan, haliyle de konuşamıyordum bile, ya korkuyordum ya da nefret ediyordum konuşuyor olmaktan, ikisinden biri. neyse, sonradan ben kendisinin karakterini anlamaya başladım
adamın tüm dünyası burası. tabi ki de herkese acıma, acınacak duruma düşüyorsun çünkü sonra, ama daha içten davranmaya başladım falan, şimdi de gayet seviyeli bir ilişkimiz var :)))))))))) benim bir ara göbeğim çıkmıştı çok dalga geçmişti, o kadar dalga geçen adam bugün yiyecek ikram etti mesela. aslında onlarınki bir nevi konumlarını ve huzurlarını koruma içgüdüsü bir de, öyle bak olaya. ben de mesela ilk tanıştığım insanlara -bazen kafayı yiyip röaaaahhh diye samimi olsam da- mesafeli yaklaşabiliyorum. ha onun dışında davranışları çok abartılı dışlamaysa işte bu abide olduğu gibi bir tür kompleks var, adam orayı sahiplenmiş, sonucu da "ben buranın kralıyım ulan!" oluyor, bilmem anlatabildim mi. sen dediğim gibi -yapaya kaçmadan, içtenlikle, gerçekten de öyle hissederek- yakın davranmaya çalış, alttan alarak falan, zaten alışırlar sana da. sonrasında torunları/çocukları gibi seninle ilgilenebilirler bile. oluyor yani bazen öyle :)

homer, robinson, pandora, bookish bookstore aklima gelenler.

ben hacettepe'de dondurmustum. sekretere sordum dilekcede ne yazcam diye, "maddi durumum cok kotu" yazmami soyledi. bolum baskaniyla gorusturduler, adam "burs bulalim sana, okuluna devam et" falan dedi asdfghfhg. icim gitti ama bir sekilde reddettim, dondurdular. sonra da oss iste.

ders seçimi yapmadığında donuyor la kayıt. yapanı var, oradan bilgi. ama sen yine de bir kayıt işlerini ara sor.

ailevi sebepler de baya geçerli bir neden. bunalımdayım desen...

onlarda çıkarsın seslerini.

eğitim fakültesi mezunlarının devletten başka iş olanağı yok. işletmeci iktisatcı zaten devlette çalışmak istemıyor.Özel sektörde iş olanakları çok fazla.

öğretmenin çalışma alanı %80 devlettir, diğerleri özel sektörde iş bulabilirler

Kimseye iş garantisi sunmuyor devlet. Hiç bir mühendise sunmadığı gibi.

devlet vatandaşına ücretsiz olarak sağlık, eğitim ve güvenlik hizmeti vermekle mükelleftir karşim. ondan.

çünkü eğitim fak. okuyanların çoğundaki kafa bu (hele kadınsa) : 4 sene yata yata okurum, uğraşır atanırım (eskiden ona da uğraşmıyorlardı ama artık hakketen alan sınavıyla filan uğraştırıcı bişey oldu) derslerimi haftanın 2-3 gününe toplar, diğer günler tatil yazın 3 ay tatil ohh miss. İlk atama doğuya çıkar ama napalım adaylık kalkınca eş durumuyla gelirim.
Devlet her şeye rağmen en çok öğretmen alıyor, en az çalışıp en iyi maaşı öğretmenler alıyor (ATT'ler eküri olarak onun dışında sağlıkçılar genelde stresli çalışıyor, dinayeti hiç karıştırmıyorum onlar öz evlat biz piçiz) ve dersanede çalışsalar günde 8 saat ders anlatıp 500-600 lira gibi paralar alacaklarını biliyorlar. bazı branşların dersane şansı hiç yok zaten...
Sülalemin yarısı öğretmen.

mallar cunku.

sesleri çıkıyor diye adamlara çalışmıyorlar falan filan diye bok atıp mal diyenler atomu filan parçaladılar sanırım. adam sülalemin yarısı öğretmen demiş. hala daha 3 ay tatilden bahsediyor. bu adamlara ne anlatacaksın? öğretmen maaşından da haberi yok adamın.

yav he mallar...he yatarak alıyorlar paraları...ok? bi bitmediniz lan.

belirli bir jargon(!) etrafında dönen bu mecrada kaba ve medeni olmayan olarak nitelendirildim. ortaya argüman sunmadığım söylendi. halbuki bir yukarıda da argüman var.

biraz açıp bu konuyu sonsuza dek kapatacağım artık. ben bu tip başlıklarda kal-ü beladan kalma argümanları dinlemekten sıkıldım açıkçası. durmadan öğretmene hakaret, durmadan aynı sözler...

3- ay 4 ay 5 ay...her neyse...insanların kafalarında yapılan işi niteliği, katma değeri değil de saat olarak ne kadar çalışıldığına göre o işin ücretlendirilmesi gerektiği algısı varsa, o insana ne kadar bir şeyler anlatmaya çalışsanız da boş olacaktır. ha, eğitimin kalitesinden bahsetse amenna. her sektörde olduğu gibi işini iyi yapmayan öğretmenler var. ama, özel sektörde insan gibi yaşamanın ne demek olduğunu unutan her güruh öğretmene sataşmakta bugünlerde. kendi hakkını aramıyor ama öğretmene sataşıyor. öğretmen maaşları hakkında bilgi almak da kolay. haftada 42 saat çalışan vasıfsız bir memurun aldığı minimum maaş şu günlerde 2 bin küsürdür. haftada otuz saat çalışan yeni atamış bir öğretmenin aldığı maaş nedir ona kendiniz bakarsınız artık. sanırım göze batan hep buradaki tatil. hayır, katma değere bakmıyor, gelip tatil diyor. uzun uzun öğretmenden daha az çalışan fakat daha fazla maaş alan meslekler yazabilirim size. ama buna girmiyorum.

şimdi, öğretmenler neden böyle? olmasınlar mı? haklarını aramasınlar mı? 7500 edebiyat öğretmeni açığı var diyorsun sen meb olarak. neden hepsini almıyorsun? sen, ey veli, çocuğunun boş geçen derslerini sorguluyor musun? gerçi, devlet de taşeron gibi çalıştıkça ve öğretmen adayları da bu taşeronluğa çanak tuttukça, ücretli öğretmen garabeti devam ettikçe, dersler boş geçmiyor tabii.


dediğim gibi, devlet eğitimi, güvenliği ve sağlığı vatandaşına ücretsiz olarak vermek durumunda. ha, ben sosyal devlete taraf değilim diyorsanız o başka.
bir de artık "öğretmen kafalı" diye bir hakaret var galiba...

hayır, her platformda sen bana hakaret edeceksin, mal diyeceksin, azıcık sivri dil kullandığımız zaman, ay öğretmen böyle mi konuşur ya bilmem ne...biz de insanız kardeşim. ben sıkıldım. yeter. ciddiden sıkıldım bu işten. ne istiyorsunuz? istifa etsin tüm öğretmenler? çok ağır şartlarda çalışsın sizin gibi? tatil yapmasınlar, tatilde de okula gelsinler öğrenci olmamasına rağmen? derdiniz ne yahu? kendi haklarınız için uğraşsanıza? hayır derdiniz ne? neden açık varken bu insanları bekletiyorsun ve çocuklarımız mağdur oluyor diye soracağına gelmiş burada konuşuyorsun?

"yata yata geçiyorlar" argüman bu mudur? e sen de okusaydın? sen de öğretmen olsaydın? elinden tutan mı oldu? mühendislikle gazetecilik bir değil. zorluk-kolaylık kıstası yapacaksak. bazı gazetecilerin aldığı maaşları görüyorsunuz sanırım. bunlara tepki?

ne istiyorsunuz arkadaş ciddiden bi öğrenelim. bu öğretmenlerden ne istiyorsunuz?

vereyim diplomama size? olur mu? zaten bi boka yaramıyor.

vereyim makul bi fiyata. ciddiyim. yeşillendirin vereyim. yetti be.

@sendelemeden sıs lan

düzgün konuş lan lun etme canımı ye güzel kardeşim.
öncelikle ben muhtemelen bu ülkede çocuk yetiştirecek bir kadın olarak isterim ki öğretmenler kaliteli olsun...iyi maaş alsın, iyi fiziki şartlar sunulsun. En önemlisi ATTIM KENDİMİ MEMURİYETE ARAYAN SORAN YOK OHH DERS ANLATMAZSAM KİMİN UMRUNDA diye özetleyebileceğim "ÖĞRETMEN KAFASINA " sahip olmasın müfredat değişiyor adamın haberi yok..meslekle ilgi bu noktada... bu bir hakaret değil öğretmenlerimizin hal-i pür melali.. yoksa ben isterim ki her öğretmen kafası rahat çalışsın benim çocuğumu güzel eğitsin. bunda mutabık mıyız?
ikincisi "işini düzgün yapmayan" doktorlara ne kadar atarlandığımı okumak istiyorsanız bi bakın verdiğim duyuru cevaplarına. ben diyor muyum ki: tüm memurlar harika çalışıyor, bi öğretmenler çalışmıyor?
ben ankaranın göbeğinde oturuyorum çok iyi okullara giden öğrencilerim -ki ders vermeye meraklı değilim hatır için yapıyorum- maalesef "felaket" öğretmenler yüzünden heder oluyorlar ben özel dersle çocukların durumunu toparlamaya çalışıyorum. bu nedenle de kızgınım. keşke doğru düzgün ders anlatsanız da bi de bizim vaktimizi almasanız. o alan sınavı filan var ya? keşke her yıl yapılsa. biri performansınıza gerçekten baksa. öğrenciler 0 çektiğinde birisi hocasına -okulda ders anlatmak dışında her haltı yiyen öğretmen bozuntularına- bi gelsene sen dese..keşke ama maalesef olmuyor bunlar.
elbette en çok öğretmene, doktora atarlanacaz kime atarlanmamı bekliyordunuz? sizin hizmetinizle hergün muhatap oluyoruz...
7500 edebiyatçı açığı var, evet. peki sizce hiç arkeolog, biyolog, 3 tarafı denizlerle çevrili şu ülkede 1 tane olsun balıkçılık uzmanı vs vs açığı yok mu? Devletin personel rejimi topyekün yanlış tek mağdur siz misiniz -ha tabi ki eleştirinizi yapın hak talep edin ona bişey demiyorum da sizinki hak talebinden çok ben başka birşey olamam korkusu. Ben bilkent mezunuyum bunun farkında olan tek kurum TÜBİTAK :) başka hiç bir yerde bir önemi yok bunlar normal mi? ama herkes başının çaresine bakıyor -ha bu süper bişey mi değil ama gerçek bu- sizin sorununuz başınızın çaresine bakamıyor olmak...
Sesinizi çıkarmanızı eleştirmiyoruz. Her öğretmen 3bin lira her mühendis 5bin lira alsın, keşke olsun. Fakat acı gerçeklerimiz var, birazcık gerçekçi olun bakandan torpiliniz varsa ilkokul mezunuyken müsteşar olur 15bin lira da alabilirsiniz ama o şansa sahip değilseniz....Devlette aldığınız o 2bin lirayı özelde çalışsanız rüyanızda göremezsiniz. Maalesef yeterli değilsiniz, yetkin değilsiniz. İşletmeci, mühendis, vb. devlette 3bin alırken özelde 5bin 10bin de alabilir - ha hiç bir şey bilmeyen özelde 3 ay çalışamayacak mühendis devlete girip yata yata maaş almıyor mu elbette alıyor da her köşe başında mühendis çalışan bir okul yok! --. Maleesef ve maalesef öğetmenlerimiz donanımlı değil özelde ne iş yapacaksınız? Almanca öğretmeni -hem de en iyi üniversitelerden mezun olanı -doğru düzgün almanca bilmiyor ben daha ne diyim? Yata yata okumanın neticesinde donanımlı olmuyorsunuz işte maalesef. Yoksa benim ne maaşınızda gözüm var ne de rahat okumanızda.... Demek istediğim şu: o okula girerken size kim garanti verdi atayacam diye? yata yata okurken, yavv ben böyle ballı ballı okuyorum ama yarın atanamazsam ne yapacam diye hiç düşünmediyseniz biz ne yapabiliriz? Fizik matematik filan okuyan en azından sayısalda bişeyler yapıyor yüksek KPSS ile düz memurluğa gidiyor o şansınız olmadığını da biliyorsunuz (sözelciyseniz) e o zaman neden okudunuz diye sormazlar mı?
gazetecilerin maaşını devlet vermiyor güzel kardeşim :) o zaman mankenleri filan mı konuşalım yani? manken mi eğitiyor benim çocuğumu?
evet öğretmenin tek çalışma saati okulda 2 saat anlattığı ders değil bunun hazırlanması var, sınav okuması var, okulda görevleri var vs. Yani ordan bakınca aptal gibi mi göründüm bilmiyorum ama bunların herhalde farkındayım...Ancak işte bam teliniz burda derse hazırlıklı gelen, kolay okunsun diye test yapmayan onu bırak ders anlatan doğru düzgün hoca yok ki! Atamayan devleti eleştirdiğiniz kadar çalışmayan meslektaşlarınız eleştirseniz...ücretli çalışıp bindiği dalı kesenleri eleştirseniz?


inanın gerek hak ettiğim parayı almak konusunda gerek çalıştırdığım kişilere hak ettiklerini vermek konusunda, gerek çalışma koşulları konusunda çok çok hassasım. Olması gerektiği gibi. Siz de atarlanacağınıza devleti de özeli de akademiyi de türkiyeyi de avrupayı da bilen bir insan olarak dediklerimi birazcık dikkate alsanız belki bir döner kendinize bakarsınız.

@niye ama, mallar diyene bişey yok lan deyince ouuuuv
100 satır yazmışsın bişeyler ama hem mebde öğretmen açığı var, hem de işsiz öğretmenler var. ses çıkarmaları geyet mantıklı.
madem bu kadar kompleksli oldun; öğretmenin maaşına göz diktin, öğretmenlik yazsaymışsın keşke.

@buhebu mallar yazan ben değilim, duyuru sahibi ben değilim, herkesin hitabını düzeltmekle de mükellef değilim. lan hitabı banaydı onu düzelttim çünkü sevmiyorum yoksa isteyen istediğine istediği gibi hitap etsin buranın zabıtası da değilim. ayrıca özelde konuşulmuş şeyler var aramızda sürüp gitmesin diye ikimiz de yazmışız yazacağımızı buraya. bilip bilmeden maydanoz olmasanız keşke?
o kadar yazıdan öğretmenin maaşına göz diktiğim anlamını çıkartmanız hep sizi yetiştiren öğretmenlerin yetersizliğinden...

uyelikleri ayri onlarin. fiyat farki da oluyor oyle, ppp falan.

eger duzgun bir sistemden dinlemiyorsan veya cok hassas bir kulagin yoksa cok fark etmez.

mp3 sıkıştırılmış ses formatı olduğundan ses bilgisinde insan kulağının çok zor seçeceği bazı eksiklikler vardır. 320kbps az sıkıştırma olduğundan kayıp da çok az ama iyi bir ses sisteminde yine de fark edilebilir. Günümüzde arşiv için 320kbps gayet ideal bence. Flac takılmana gerek yok.

flac arşiv için büyük alanlar gerekir. aradaki farkları arkadaşlar açıklamışlar zaten. ha dersen ki ben müzik manyağıyım abi, süperdüper olmalı, flac.

ses kalitesine yansır. burada ses kalitesinin yanında dinlediğin sistemin, sana bu farkı ne denli duyurabildiğinin de önemi var.

ayrıca (git: eksisozluk.com) şöyle de birşey yazdım.

cihaz desteği olarak mp3 derim. flac hem çok yer kaplar hem de her cihazda açamazsın. zira cd'den güzelce convert edilmiş 320kbs'lik müzikle flac arasındaki ayrımı anlayabilmen için.

1 adet sağlam mp3 player + 1 adet kulaklık amfisi + 1 adet sağlam kulaklık edinmen şart. onlar da ortalama 750 lira tutar.

hocaniz epistemoloji demeye calismis, becerememis.

bilgi ne, neyi biliyoruz, nerden biliyoruz, bildigimizi nerden biliyoruz, bilgiyi nasil dogrulariz gibi sorularla ugrasilan ve ozellikle akademik dusunen herkesin mutlaka almasi gerektigini dusundugum bir ders.

mesela soyle guzel bir kitap bu konu uzerine: www.amazon.com

Hoca söylemedi, seçmeli dersler listesinde ismi bu. Anladığım kadarıyla fakülte sayfasına kulağı başın arkasından tutarak koymuşlar :) teşekkürederim.

zaten tarih lisans mufredatlari her acidan bok gibi. bolumun adini uydurma turk tarihi olarak falan duzeltmeleri lazim.

uluslararası ilişkiler bölümlerinin siyasi tarih anabilim dalında yapılabilecek bir yüksek lisansla da abd tarihi alanında uzmanlaşabilirsiniz, farklı yollar mevcut.

bir de şunu okumanızı tavsiye ederim: www.idefix.com

yalniz howard zinn okumadan once paul johnson falan okumak lazim. mevzuya hakim degilken okumak icin ideal bir kitap degil.

osmanliyi gormezden gelirseniz, 35 milletin tarihini yazamazsiniz ya da ona benzer bir soz vardi. Ahmet Davutoglu'na ait olabilir, emin degilim.

Sizin yasadiginiz ulkedeki Osmanli arsivi, tarihciler icin, mukemmel bir kaynak. ABD tarihi hakkinda uzmanlasmak istiyosaniz bile, 1. ve 2. dunya savaslarini bilmeyecek misiniz? Osmanliyi incelemeden, 1. dunya savasini nasil anlayacaksiniz?

Brooklyn bridge Abdulhamit'in verdigi altinlarla yapilmis. Bu konu ilginizi cekmeyecek mi? Isin aslini astarini ogrenmek istemeyecek misiniz?

Osmanlicanin, bir tarihci icin hicbir zarari olmaz hocam. Aksine cok faydasi olur. Keske sizin yerinizde olsaydim...

aynısına bende tilt oldum ama naptım ilk önce tebessüm ettim sonra bastım eksiyi.

entry süpermiş hakkaten :)

yazdıklarına katılıyorum aynen

Bence bunu yazanlar haklı, sıkıntı bizi az parayla iyi yaşadığımızı sanmamızı sağlayan iş ve maaş sistemi ülkemizdeki. İstanbul gibi bir metropolde en fazla üst orta sınıf olursunuz gerçekten de aylık 10 bin lirayla.

@whoosie, ne demek orta sınıf oluruz ya? abi bana adam akıllı açıklayın. ortasınıfın bir üstü uçakla falan mı gezmeli?

her haftasonu yurtdışına çıkacka kadar para kazanan adam ortasınıf falan değildir.

ortasınıf senede 1 hafta 10 günlük yaz tatili yapan veya birikim yapabilen insandır.


edit: yani hepsini geçtim, 10.000tl maaş alan adamın hayvan gibi kredibilitesi vardır ve bu kredibilite ile sırf ev alıp kiraya vererek bile gelirini katlar yani. kimse kimseyi kandırmasın.

biraz yaşam standartları, life style denen bok ve hayata bakış ile alakalı.

2.000 tl kira
250 tl aidat
ort 300 tl fatura
ayda 2 depo olmak üzere 500 tl yakıt
ortalama 3000 tl kredi kartı (mutfak, giyim,tatil vs)
sigortalar, vergiler vs için ortalama 1000 tl
haftada 1 gün dışarda yesen ayda 600 tl (2 kişi)
tasarruf (Bireysel emekliik) 500 TL
kredi geri ödemesi 2000 tl

aha oldu sana 10.000 tl. bu bana göre standart ya da orta sınıf ya da azıcık üst orta sınıf masraf kalemi. 2 kişilik çocuksuz bir aile için.

fakir diye adlandırabileceğimiz sınıf için bu rakamları 4 ya da 5 e bölebiliriz sanırım.

her ikisi de yaşamını sürdürür ve her ikisi de gelirinin yetmediğini düşünür.

anlayamasak da anlayışla karşılamak lazım.

tamamdır işte ayda 3.000 lira mutfak, giyim, dışarda yeme vs. harcama yapan adamın ortagelir olma ihtimali yoktur.

zaten 10.000 maaş alan adam da kirada oturmaz, kendi evinde oturur mantıken.

orta sınıfla ortadirek'i karıştırıyorsunuz. Bir insanın 10000 lira maaşı varsa düzgün bir evde oturur ve bir şeylerden kısmazsa her haftasonu yurtdışına falan da çıkamaz. Hele zaten çocuk falan varsa hiç olmaz. Haftada 3 gün maksimum dışarı çıkıp düzgün bir yere gitse ve bizim gibi "abi bira orada 7 lira şurada 8 lira" diye kovalamasa anca yeter. Buna neden kızıyorsunuz onu da anlamıyorum.

eyyorlamam bu kadar: eksisozluk.com

abi bir sey diycem, bana da soveceksin. fakat aylik 10000 tl gercekten oyle cok imkansiz yuksek bir gelir degil. iyi para, ona bir sey demiyorum ama yeni mezun haliyle 6-7 bin alan bir suru insan var sonucta. yalniz yasayan birinin ona gore masrafi cok olur. zaten cocuklu bir aileden bahsediyorsak hic fazla sayilmaz, cocuk varsa hicbir miktar cok degil sonucta. bir tek cocuksuz ve ikisi de o civarda para kazanan bir cift icin gercekten avantajli herhalde.

@sendelemeden,

4 kişilik aileye çk fazla sayılmaz?
ailen kaç para maaş alıyordu seni büyütürken mesela? zorlamadan büyütmek için 15.000 20.000 falan alıyorlardı umarum yoksa yokluk içinde büyümüşsünüdr.

istanbulda kaç kişi 5000 TL maaş alıyor allah aşkına.

bekar biri 2500-3000 tl ile çok rahat geçinir. fakir falan da değildir.

Çabuk bir örnekle gideyim İstanbul için;

- Ortalama üstü bir evde iki kişi kalsın; bunun kira + faturası 1000 liraya yaklaşır, ara sıra olan ev masraflarıyla 1000 diyelim.
- Bazen evde, bazen dışarıda, lükse çok nadir kaçarak yemek yiyen; normal düzey kıyafet/elektronik alışverişi yapan; haftanın 2 günü eğlence/alkole para harcayan bir insan bunların hepsine, ev alışverişine, ulaşıma kafadan toplam 1500 lira harcar. Ki harcıyor da.
- Yılda 1 büyük, 1-2 küçük tatil yapsan, bir spor salonuna kayıt olsan, ara sıra hediye aldığın bir eşin/sevgilin olsa aylık 500 lira eder.
- Araban varsa ayda 500 diyorum.

Bunlar iyi bir orta sınıf için olması gerekenler; 3500 ediyor.

Bunların üzerine ev/araba/öğrenim kredisi falan ödüyorsan, rahat yaşayıp biraz da para biriktirebilmek için 5000 lira maaşa ihtiyacın olması çok anormal değil.

Çocuğun varsa bu miktar ciddi anlamda artıyor.

"3000 ile açlık sınırında yaşanır" demiyorum, insan tutumlu olursa çok daha düşük miktarlarda da geçimini sağlar aç/açıkta kalmadan, iyi/kötü eğlenerek. 10 bin lira yüksek bir miktar, onu da beğenmeyen biraz abartıyor ama "güçlü bir orta sınıf" için 5000'in üzerinde bir maaşa ihtiyaç olduğu kesin.

toplam 15 civari kazaniyorlar herhalde su an. ben kucukken daha azdi. (enflasyon adjusted hali ile de azdi yani) ve evet, cok rahat buyudugumu dusunmuyorum. ortalamaya gore biraz iyiydim sadece, o kadar. bir de uc kardesiz zaten. o sonuncuyu yapmayin dediydim de dinletemediydim.

neyse onemli olan benim ailem, senin ailen degil ki. aylik bin lirayla da yasaniyor diye iki bin kazanan adama zengin diyelim o zaman senin mantiginla.

ben demek farklı bir dünyada yaşıyormuşum.

benim etrafımda hiç kimsenin ailesi toplam 10.000 lira kazanmıyordu. ama ben hiçbirimizin de yokluk çektiğini görmedim.

kardeşimle beraber ortadirek olarak büyüdük, 10.000 liranın 3te birini kazandık en fazla ama o parayla tatilimizi de yaptık, her türlü giyim yiyim sıçım ihtiyacımızı da karşıladık bugüne kadar. hiç zorlanmadan büyüdük. demek annemler farklı insanlarmış, cebine 100 lira koyunca 300 lira olarak çıkartıyormuş onu.

demek benim ve etrafımda tanıdığım kişiler dışında herkes 10.000 lira maaşlarla büyümüşler. mesela bir akrabamız vardı, 15.000 lira civarı maaş alıyordu. 2 çocuğu var. en son 2. yazlığını alıyordu, 2 adet de villası vardı biri kirada biri kendi oturdukları.

vay anasını iyi ki girmişim ekşi sözlüğe. yoksa 10.000 liraya zar zor çocuk büyüteceğimi bilmezdim. iyi ki öğrenmişim.

nasıl elit bir fanusta yaşıyorsa bizim sözlükçülerimiz, 10.000 liraya ortalama maaş diyorlar. gerçekten müthiş.

(bkz: #23899175)

bu bir şeyler ima eder mi kamera ?

(bkz: bırakınız yazsınlar bırakkınız konuşsunlar)

:D:D

@long, güçlü bir orta sınıf için tabi ki 5000 üstü lazım. ama 3000 lira alan adam çok rahat yaşar. hiç öyle sözlükte bahsedildiği gibi eli başında, dertli dertli ay sonunu nasıl getiririm diye düşünmez.

ha bir zahmet takım elbiselerini 2000 3000 liralık modellerden seçmeyiverir ki bu da ortadirekliğini bozacak bir şey değildir. ama insanlar anlamıyor işte.

ama anlayacaklar. ellerine 2000 lirayı tutuşturduklarında, bununla bile rahat rahat yaşamayı öğrenecekler.

klasik ekşici işte. bunları ciddiye mi alıyosun?

Tamam, güçlü bir orta sınıf için 5000 üstünü kabul ettin. 2 de çocuk olsun, düzgün okullara gitsinler, kenara da 1-2 bin lira para atmak istersen 10 bin olmasa da 8-9 bine ihtiyaç oluyor.

Kendi anne-babandan, 15 bin lira ile 2. yazlığını alandan bahsetmişsin ama şartlar eşit değil. 15 sene öncesinin 15 bin lirası bugünün 30 bin lirası eder. Kaldı ki İstanbul dışı için bahsediyorsan, aynı şartlardaki hayat için İstanbul'da aldığın maaşın %70'iyle başka bir ilde idare edersin.

Yani bugünün 10 bini = 15 sene öncesinin 5000'i. İstanbul dışındaysa onun da %70'i 3500 eder. Baban 3500 maaş alıyorsaydı "güçlü orta sınıftı" diyebiliriz kabaca. Daha düşük aldıysa; sen rahattın belki ama onlar tutumluydu, dikkatliydi, çok rahat değildiler. Sen özel okulda okumadın vs vs.

5.000 lira aylık kazancı 4 kişilik aile için söyledim. eşinin de çalıştığını hesaba katarsak.

15.000 maaşı son 5 senede almaya başladı.

3000 lıra maaş alan fakirsin diyenin aq.

mevlam ona asgari ücretle çalışmayı nasip eylesin

mat couthon çok doğru yazmış, tamamen katılıyorum. sandığınız kadar büyük paralar değil bence. kızmamızın nedeni, sinirlenmemizin nedeni fakir olduğumuzu fark etmemiz. maalesef böyle yani. (istanbul)

tamam 10 bine laf et de 3.000'e dokunma. 3 bin tek gelirse yeterli değil bir aile için.

3.000tl ile de 4 kişilik aile yaşar. ha onlar birikim yapamaz, borç da çevirmek durumunda kalabilirler özellikle okul dönemleri vs. ama çok karamsar bir tabloları da yoktur.

5.000 liraları olursa da rahat yaşarlar.

tek kişinin aldığı 10bin tl ile orta sınıf hayatını rahatlıkla yaşarsın. orta sınıf hayatı alt sınıf hayatına göre elbette daha çok para gerektirir. 10bin tl alanın hayat kalitesini karşılamak için ona göre harcama yapması gerekir.

nedir yani? adam taksim'de 6 liralık bira kovalamaz gider 20 liraya da birasını içer. o paraya 10 kilo kıyma alırdık demez gider nusr-et'te yer. ya da senin benim para biriktirip aldığımız giyimi kuşamı alet edevatı aygıtı leblebi alır gibi alır düşünmeden. sen 150 liralık ayakkabı giyersin ( çevren de 300 * 50 lira arası giyer ), adam 1500 liralık ayakkabı giyer. baban senin cebine 50 lira koyar, o adam çocuğunun cebine 500 lira koyar. çocuğunu alt sınıfın gittiği okula göndermek istemez özel okula verir vs.. bu standartlar ona ve çevresine normal geldiği için / entryi yazan büyük ihtimalle 300-400 lirayla ay sonunu getirmeye çalışan biri olsa da, varsayalım öyle biri var / 10bin lira ile ancak adam gibi yaşanabildiğini düşünür.

azicik zeytinyagi, kafana gore mantar, tavuk ve sosu koyuyorsun, pisiyor.

bu sosu hic denemedim, ama kori soslu tavuk tarifi biliyorum, cok da guzel oluyor
sogan ve bir dis sarimsagi zeytinyaginda ceviriyoruz, kup kup dogranmis 250-300 gram tavuk gogsunu ekleyip, tavuklar kavrulana kadar karistiriyoruz. 250 ml kadar krema ekleyip, tuz karabiber ve bolca cesitli kori baharatlarindan serptikten sonra, kisik ateste arada karistirarak 20 dk kadar pisiriyoruz.
aifyet olsun

bilincaltindaki babani oldurme istefgdfhjgfdsad.

ya hocam cok takilmamak lazim ruyaya, bosver.

hocam endonezya'da durum nedir bilmiyorum ama black piyasada daha zor bulunmaya başladı. free shoplarda da bulamadım.

black yine var sagda solda, special icmeyeli 4-5 sene oldu. avrupa ve amerika'da bir suru yerde aradim, arattim, yok. duyuru'yu da pic ettik ama biri giderse ben de birkac siparis ekleyebilirdim diyerek yamanayim.

Freeshopdan 1 ay once aldiydim 1 kutu. Hala olmasi lazim. Su farkli cesitleri aslinda ala bilsek guzel olacak da.

birilerinin endonezya'dan gelmesine gerek yok bence. sabiha gökçen free shop'ta black ve cherry olmak üzere 2 çeşit var. special da olabilir belki o kadar dikkat etmedim.

lecturer gayet uygun sizinle aynı durumda olan bir arkadaşımın da linkedin hesabında öyle yazıyor kontrol ettim.

adjunct instructor da diyebilirsin bence.

guest lecturer da gayet fazla kullanılan bir tabir

Part-time lecturer diyebilirsin.

Instructor daha çok, bir makineyi veya aracı nasıl kullanmak gerektiğine dair eğitim veren kişiler için kullanılıyor. Uçuş dersi, CNC tezgahı kullanma eğitimi vb. için instructor uygun iken, üniversitede verilen bir ders için lecturer daha uygun.

Ek olarak: Lecturer dediğinde "dersin doçenti" gibi olmazsın (2 yıl üniversitede ders veren birinin "dersin doçenti" gibi bir kavramı kullanmasına şaşırmadım değil bu arada). Olsa olsa, o okulun kadrolu öğretim görevlisi gibi olursun. Bir nevi okutman dediğimiz sınıftan yani... O nedenle "part-time lecturer" demekte nice faydalar vardır diye düşünüyorum.

kadin hastaliklari, kadin dogum hastanesi de olur. olcumler vs de yapiliyor oralarda.

yaşla alakasını bilemem ama hormoneldir belki kiloluysa.

evet 160 cm ve 90 kilo. yalnız son 2-3 ay giderek arttı :(

çok kiloluymuş evet, muhtemelen hormonel çıkacak ve kilo ver diyecekler. kız kardeşim 30 küsür kilo vardi düzeldi o zaman önceden adet düzensizliği çok fenaydı. bi oluyordu durmuyordu, bazen hiç olmuyordu 2 ay. bir de tiroidine baktırsın.

endometrial hiperplazi olabilitesi var.

menopoz olabilitesi ?

son çırpınışlar bunlar ondan öyle.
menopoza giriyor.

doğadan beyaz armutlu olan şahane. limonlusu çok şekersiz gibi beğenmeyebilir herkes ama ben onu da çok seviyorum.

şu son çıkan soğuk çayları diyorum ben ekleyeyim. buzlu çaylar.

bitki çaylarında doğadan, sıradan anam babam çaylarında lipton.

lipton.
dogadanda sanki cok boya var ve paketteki kagit tadi caya bulasiyor

dogadan'in bitki caylarinin hepsinin tadi ayni. ana maddeyi cok az koyup tarcin, karanfil, hibiscus basiyorlar. haliyle tad farki kalmiyor.

doğadan nane deneyin mutlaka. orgazmik

onun dışında lipton çaylarında hep böyle bi dandirik bir tad oluyor.

doğadan ayvalı ıhlamur <3

bitki çayı doğadan, şu ipek poşette olanları çok güzel özellikle. ayva- ıhlamur, tarçın-erik, chai ve güllü yeşil çayını çok beğeniyorum.
bir de sallama beyaz çay serisi çıkarmışlar, portakallısını alma hiç, tadı oralet gibi.

lipton.
kaliteli

sıradan çaylarda (ıhlamur, kuşburnu, vb...) market markalarından alıyorum. Carrefour, Dia, Migros,vb. Bunlar hem ucuz hem de aynı.
Ama karışımlarda Lipton.

hayııığr kafan çirkinse kazıma sakın. her gün yarım saat oyalanmak için kıyılır mı saçlara ya?! dayan biraz az kaldı okulların açılmasına.

kazıma.

Bana sordun kazıma dedim ya mal. Ben kel bir sendelemeden görmek istemiyorum geldiğimde.

@mutevazi: yakismazsa -yakismayacak- peruk takarim?

yavrucum yapma bak. ben seni kısa saçlı bile düşünemiyorum. yapma güzelim. yapma canım. kel olmak ne lan?

ayrıca kel adam iticiliği diye bir şey var yakışmasını geçtim.
yapma lan, yapma!

sırtımın ortasına geliyor diyorsun, kazıtayım diyorsun... ayıp. bir kere doğaya aykırı. hem saç dediğin rüzgarda dalgalanmalı. sakın bir çılgınlık yapayım deme.

2 kere ısrarla bayağı uzattım üni zamanı. Dökülme oranı normal günlük limitin civarındaydı. Uzattım diye ekstra dökülme olmadı yani.

Benimde dökülüyor ama problem değil,zayıflayan saç kırılır,kopar dökülür yani normal bence. Ayrıca içinde çeşit çeşit bitkinin yağı olan saç besleyici bir ürün var, barcelino yağı diye,onu kullanabilirsin. www.hepsiburada.com

ben bir kere 16 yasimdan itibaren 2.5-3 sene falan uzattim. hic dokulmedi. sonra aradan 3-4 sene gecti, tekrar uzatmaya basladim. bu sefer avuc avuc dokuluyor serefsiz, uyurgezer olarak kemoterapi gordugumden supheleniyorum.

Benim saçlar 6-7 yıldır uzun, hatta bir ara belime kadardı, hiç dökülme problemi olmadı. Ancak kırıkları aldırmayı ihmal ettiğim dönemlerde saçlar dolaştığından tararken biraz döküldüğü oluyor.

alt yazılardan birini üste kaydır. bir kısayolu olması lazım onun kolayca bulabilirsin kurcalayarak.

@2enkucukasalsayıdır kurcaladım bıraz bulamadım.

bs i senelerdir kullanmiyorum. km player tavsiye ederim. normal altyaziyi ekliyorsunuz sonra add second subtitle deyip rahatlikla izleyebilirsiniz. hangisini asagida hangisini yukarda ya da buyuklugunu vs. istediginiz gibi ayarlayabilirsiniz cok rahat. bs dandik km player cok iyi

@babamasölimbananickaldırsın km player indirip deneyeceğim.

ya bs'de primary, secondary seklinde iki subtitle acabiliyorsun. biri ekranin ustunde cikiyor sanirim.

tam adamına denk geldin...
1- prize takıp pilsiz sakın kullanma
2- isteğe bağlı prize takılı olmadan pil ile fazla ısındırmayacak (internette sruf tarzı) uygulamalarla kullanabilirsin
3-lenovo ise energy managmentten en iyi pil durumu yap
4- ayrıca pili ara sıra kullanman ve doldurup boşaltman senin yararına .çünkü pil hücreleri besleniyor bu şekilde.
5- oyun oynayacaksan kesinlikle prizde kullan. ve pil takılı olsun

yanlışım varsa düzeltin lütfen. insanlık

piller eskisi gibi sikik degil ya, hic cikartma pilini. tamamen masaustu gibi kullanma, arada doldur-bosalt yap yeter.

oluyor. iktisat matematik, matematik fizik, fizik elektronik gibi kombinasyonlar duydum. ama birinin tez doneminde, otekisine ozel ogrenci olarak giriyorsun genelde. yani ikisine ayni anda baslama duymadim.

ben duydum ikisinede aynı anda başlandığını ama aynı enstitülerde birbirine benzer bölümlerdi

annen hakli, o kadar tavuk ust uste bayar. bence corba tavuk olsun, ana yemegi degistirin.

ana yemeği değiştirin. hasanpaşa köfte olabilir, fırında domatesli patatesli kaşarlı vs köfte olabilir. mantar soslu biftek olabilir.

çorba + et/köfte + patates püresi + pilav + salata + komposto olabilir belki.

ek olarak küçük sarılmış peynirli sigara böreği olabilir.

şu tarz bir şey de olabilir: www.birseninmutfagi.com

bu gibi durumlar için yayla çorbası bence en iyi tercihtir. sevmeyene denk gelmedim. yakışmadığı menü de görmedim.

Sorun aslan neden geyik yiyor da ot yemiyorla aynı şey. Çünkü karnivor.

peki geyigin midesinde ot varsa ne oluyor mutevazi? aslan omnivor mu oluyor?

@sendelemeden aslanlar komple hayvanı değil belli başlı bölgedeki etleri yiyorlar, ot geyiğin midede kalıyor.

@gkcn yavru kediyi sadece yavru mamasıyla besle. Zarar verirsin, gelişimi açısında da sakıncalı. Biraz büyüsün, palazlansın öyle ufak ufak yediklerinden verirsin.

kedi yavru olabilir ama aptal değildir :)

bu arada salatalık domates yemez diye bir şey yok. onu da yiyebilir. alışmaya bağlı.

kardeşimin kedisi kavun karpuz, yeşil biber yiyor.

geneline bakacak olursak evet yemezler. genetik olarak doğuştan biliyor neyin yemek olup olmadığını.

hali hazırda para kazanıyorsun. hayatın zaten belli bir süresi var. eğer okuyacağın ekstra dallarla dünyaya gerçekten iyi katkılarda bulunabileceğini düşünüyorsan; oku.

aksi takdirde sırf içindeki takıntı sayılabilecek bir durumdan kurtulmak için zaten iyi derecede idame ettirdiğin sınırlı süresi olan hayatından 4 yılı böyle zor bir şekilde geçirme. somut bir sonuç elde edebileceğini düşünmüyorsan, girişme.

Şu durumda işinizi gücünüzü bırakmayın derim. Çok istiyorsanız ikinci öğretim fizik okuyun, bence sıkılırsınız. Baktınız aşkla devam ediyorsunuz, daha sonra hayati kararlar verirsiniz.

geldiğiniz bu noktadan sonra sizi tatmin edecek fizik bölümü ülkede bir ya da ikidir.

şansınızı deneyin kazanırsanız düşünürsünüz okumayı.

çok güzel bir laf vardır; yaptıklarınız için yapmadıklarınız için pişmanlık duyun şeklinde.
gitmeyi düşündüğünüz yer her neresiyse, oraya gitmeye çalışın. madem ki fizik okumak istiyorsunuz. gidin okuyun, derim. kimseyi de dinlemeyin.

Kazanmanın çok sıkıntı olacağını sanmıyorum, zaten zamanında yapmış olduğum bir öss derecesi var. Tekrar bakmaya başladım konulara pek unutmamışım ama pratiğim yok tabii eskisi gibi. Odtü fizik istiyorum, iş de Teknokent'te zaten.

fizik master'ı yapsan? kabul alırsın?

lisansin ne ve nereden? fizikte uzmanlasmak istedigin belli bir alan varsa oraya master/doktorada girebilirsen boyle bir yontem denesen?

soyle bir sey var, zaten soylemisler ama herhangi bir universitede fizik okuyacagina hic kasma daha iyi. bana kalirsa bir sure calisip tecrube yap, bir taraftan da matematik calis. ilk firsatta amerika'da is bulup oraya tasin. orda part-time calisip iyi bir okulda okur, sonra da doktorani yaparsin. bence simdilik sen real analysis, topology falan calis, sonra fizik kolay.

Lisans İstatistik, Hacettepe. Lisansta sıfır fizik dersi aldım. Matematikte sıkıntı yok zaten hayatım matematik. Master'ı ben de düşündüm ama, emin de değilim açıkçası kabul alıp almayacağımdan. Gerçekten sıfır fizik gördüm lisansta çünkü.

peki fizikte ne calismak istiyorsun? ben senin yerinde olsam babamin da yardimiyla kendi basima fizik ogrenip sonra quantitative physics master'ina basvururdum. istatistikciymissin zaten, alirlar seni. sonra doktorada serbest olursun yine eline bir fizik degree'si gecmis olacak sonucta.

Teorik ve/veya Matematiksel fizik düşünüyorum. Babam bu konuda pek yardımcı olmaz. Her koyun kendi bacağından asılır diye düşünen bir insan kendisi, biraz brutal. Bir de lisansı cidden okumak istiyorum, çünkü ne kadar master da yapsam PhD'de çok şansım olmaz gibi geliyor.

bence master'da iyi calisip teorik olarak kendini gelistirirsen doktorada sorun yasamazsin ya. ama garanti olsun diyorsan, istatistikci olarak yurtdisinda is bulup lisansi orda okumak en iyisi olur herhalde. olmazsa biraz oss derecesi (ilk yuz) yapip bilkent, sabanci, koc universitelerinden birinde iyi bir burs (totalde 2000-2500 bulursun en az) ile cok da gelir kaybetmeden okuyabilirsin. sonra master, doktora sana kalmis olur.

bu arada babanin yardimindan kastim, bir alani ogrenmek icin kendi basina calisilacak en iyi kitap neyse onu soylemek falan, o kadarini da yapar herhalde. :)

O kadarını yapar evet :)

abi yeşil diyosun. yeşil. et yeşil oldu diyosun.

yeme tabi ki.bozulmuştur o,yeşil oldu diyorsun.

yesil kısımları kest at, pişir ye. et lan bu dünyanın parası.

yosundur o ya.yosunun da çok yararlı olduğunu söylüyorlar.

yok abi hareket etmeye başlayana kadar sıkıntı yok. hareket etmeye başlayınca da oturun konuşun, aranızda halledersiniz belki.

@icim urperiyor Allah da sizi guldursun.


@sendelemeden
www.eksiduyuru.com

sana bir şey olmaz. *.*

cok actim ve param yoktu. yesil mesil dinlemedim valla biraz temizlemeye calistim, gerisini yedim gitti. 3 gun benden haber alamazsaniz ssg'ye soyleyin, merhum yapsin beni.

cidden bi arkadaşına haber ver yoklasın seni arada.

et kendi yanında yeşilliğini rokasını maydonuzunu falan da üretmiş işte, bi güzel ye.
ye ki zehirlenesin.

o değil adam ölmedi...
vücut değil çöp tenekesi mübarek.

neyi?

yap. yapmayıp da içinde kalmasın.

(öyle soruya böyle cevap)

Yap, yapmazsan neden yapmadım dersin. Yaparsan en fazla neden yaptım dersin.

yap lan.

biliyorsun ben adım atmandan yanayım bu konuda...

yap, insan en çok yapmadıkları için pişman olur.

yapmazsan uzun bir süre yapsaydım ne olacaktı diye düşüneceksin. yap gitsin ulan. yapmayacaksın da dert ettiğine değecek mi?

tesekkurler arkadaslar. tuvalete gitmeye usenmistim, sayenizde isedim. ben mutlu, prostatim mutlu.

tanıdığım en mal tanrısın lan sen. jshdksajkd. attım duyuruyu fava. az sonra yarn duyurulara ekliycem jkasl

yapmazsan adam değilsin. en kötü karar kararsızlıktır.

bence sakın yapma. neden dersen uzun hikaye. karışık. bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı’da. babası zabıtaydı. alkolik hasta bi adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul, perişan. bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi şeyler. bi de zagor vardı. bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filimciydi yeşilçamda. cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. ama sevimli, yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte. ne bok varsa hep askerliği beklerdim. dört sene kaldı, üç sene kaldı. sonunda o da geldi gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan. nikahlandık. iki taksi bi dükkan verdi peder. dükkanda koltuk moltuk satardım. bi gün bu orospu çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bi etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar. pırlanta anlıyacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi soruşturma. dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. ama asıl zagor’a kesikmiş. zagor da kaftiden içerde o sıra. bi gün süslenmiş püslenmiş, zırt geçti dükkanın önünden. yazıldım peşine. tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı, minibüs otobüs, geldik sağmalcılar’a. benim içimde bi sıkıntı. işi anladım tabii, zagor’u ziyarete gidiyor. bi tuhaf oldum, piçi de kıskandım. uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içerden çıktı. sonra bi duyduk, kaçmış bunlar. altı ay mı bi sene mi, kayıp. hep rüyalarıma girerdi orospu. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum. sonra bi daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor. biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle. önce öldü dediler zagor’a, sonra komalık. ankara’da oluyor bunlar. bizimki bi gün çıkageldi mahalleye. zagor içerde, en iyisinden müebbet. bi sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyo. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? tornavida yemiş gibi oldum. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bi surat. ama bu sefer başka güzel orospu. orhan'ın şarkıları gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazım, çok para. zagor’a avukat tutacakmış. ilerde öderim dedi. esnafız ya biz de, “nasıl?” diye sormuş bulunduk. orospuluk yaparım dedi, istersen metresin olurum. içime bi şey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak! işte o gün bi inandım orospuya tam yirmi yıl geçti. uzatmayalım, zagor’a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki piç! ha birini şişledi, ha firara teşebbüs. o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyor. orospu da peşinden. sonunda dayanamadım, ben de onun peşinden. önce dükkan gitti, ardından taksiler. karı terk etti, peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. iş bilmem, zanaat yok. bu tınmıyor hiç. ilk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. gözünü yumup yatıyor milletin altına. gel dönelim diye çok yalvardım. evlenelim, pederi kandırırım, zagor’a bakarız, yok. kancık köpek gibi izini sürüyor itin. n’aptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim istanbul’a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde gene peşinde buldum kendimi. bi keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile. beni abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım, ohh dedim, kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyor. yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyor başka bişey demiyor. sinop’ta oluyor bunlar. ben de döndüm istanbul’a. doğumuna yakın, zagor bi isyana karışıyor gene. hemen paketleyip diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyor gene. o halinle kalk git sen diyarbakır’a, üç gün ortadan kaybol. herif kafayı yiyor tabii. dönünce bi dayak buna, eşşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden. sonra çocuğu doğuruyor. durum hemen anlaşılmamış. ortaya çıkınca bi gece esrarı çekip takıyor herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakır’a, zagor’un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyor da şikayet etmiyor. ben o ara istanbul’da taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor’un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıralar. bi gece bi büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bi ara gözümü açıp baktım, karlı dağlar geçiyor. bi daha açtım, başımda bi çocuk, kalk abi, diyarbakır’a geldik diyor. baktım, sahiden diyarbakır’dayım. bi soruşturma. kale mahallesi vardır oranın, bi gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiçbir şey demedik. o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte.

pişman olacağın bir şey yapma evlat.

hadi bırak o silahı

arkadaslar, desteginiz icin tekrar cok tesekkur ederim. idrarimin son damlasina kadar isedim geldim. pisman olacaksam da artik bunu simdi dusunmek istemiyorum. en azindan onumuzdeki birkac saatin tadini cikartmaliyim. kim bilir, belki de hemen isemeyip az once ictigim cayin da meshaneme gitmesini bekleyerek boylece kisa sure icerisinde tekrar isemekten kacinmam benim icin daha hayirli olacakti. fakat bu kararsizlik beni mahvediyor. ne olursa olsun, sonuclarina katlanmaya raziyim. gerekirse yine giderim. sadece bu celiskim bitsin istedim. bu belirsizlik beni olduruyor, tam hadi gideyim derken ordan bir entry, burdan bir tweet... sonra vazgecmisken hissettigim basinc. iki arada bir derede yasamaktan biktim. size layik bir duyurucu olamadiysam affedin beni ama ben secimimi yaptim...

aştideki ofisindedir muhtemelen. Ben dandik 1 firmada unutmuştum aştideki ofise bırakmışlardı.

ben de bir kere unuttum, bir iki saat sonra asti'ye dondum. otobusu ebesinin korundeki garaja cekmisler, kitaplar da ordaymis. gidip aldiydim.

Müşteri hizmetlerini ara onlar seferi falan soracaklar. Sonra arayıp bilgi verecekler kitaplarınız şurada gelin alın diye.

nedensiz olarak alman icin 10 seneni doldurman gerekiyor ve nedensiz almayi memuriyet hayatinda bir defa yapabiliyorsun. onun disinda, dogumdan sonra dogum belgesi gibi bir seyle basvurup bir senelik alabiliyorsun. veya senin bakimina muhtac biri (cocugun, kocan, anne-baban vs.) varsa onun icin alabiliyorsun 6 ay, sonra 6 ay daha alabiliyorsun gerekirse.

evlilik disi cocugun memuriyete normalde zarari olamaz. en fazla gerzek bir idarecin varsa kidemde veya kendi insiyatifindeki gerzek islerde falan sorun cikartabilir.

nedensiz alabilmen için 5 seneyi doldurman gerekiyor 10 değil. arkadaş karıştırmış.

terabithia köprüsü

hugo'yu izlesin.

harry potter ı çok seviyorlar ama biraz korkabilir.

12 yaşındaki yeğenim yeni yeni korkmamaya başladı.

john travolta'nın kadın olduğu müzikal bir film vardı. onu sevmişti.

bir de disney filmlerinin hemen hepsi.

big daddy

jim carrey - the mask ve tüm jim carrey filmleri olabilir. aralarından çok seçilecek vardır.

ve robin williams filmleri özellikle jumanji, mrs doubtfire, peter pan olabilir.

hugox2

Sherlock Holmes ve süper kahraman filmleri (Batman, Spiderman vs)

aklıma geldi de
charlie'nin çikolata fabrikası da iyidir. müzikal tarafı da var.

miyazaki izlet sen ona aklı uçsun biraz
totoro misal
veya ponyooooooo
ya da kamisama nausicaaaaa
ghibli diye aratabilirsin yapım şirketini.

ama grave of the fire flies ı asla izletme sakın.

freaks and geeks

avatar the last airbender. en az bir ay oyalar onu.

skins izleyebilir.

ya da izleyemez, bilemedim. benim aynı yaştaki kardeşim izliyor.

avatar the last airbender +1

space jam tabii ki de!

miyazakinin çizgi filmlerini izlesin kesinlikle. bize zamanında kimse göstermedi bunları.
gökteki kale - www.imdb.com
ruhların kaçışı - www.imdb.com

yazmışlar zaten. kediebesi+1

nanny mcphee diye bir film var. eminim çok beğenecektir! hatta beraber izleyin, ben annemle falan izlemiştim 18 yaşındayken, mükemmel eğlenmiştik.

super 8

pug

pug dedi kardesim.

türlüde et var mıydı? yoktu sanki, fark bu olabilir.

turlude et yok, tavada var sanirim. tava ile orman kebabinin farkini sorarsan, bilmiyorum.

türlü etli de etsiz de olabiliyor. orman kebabı etsiz olamıyor.

@zgrydn
tmm işte bende etli türlüyle orman kebabı arasındaki farkı soruyorum zaten

benim bildiğim:

türlü etli olabilir etsiz olabilir, ama içindekiler genelde şunlardır: patates, patlıcan, taze fasülye, soğan moğan işte.

orman kebabı: et, bezelye, patates, havuç, bi de kekik illa ki.

orman kebabı salçasız ve domatessiz oluyor,çok iyi bildiğimden değil 6 farklı aşçı öyle yaptı.

duyuruna cevap olmayacak ama muazzez ilmiye cig'in "kuran incil ve tevrat'in sumerdeki kokeni'ni okumani tavsiye ederim. bu da ilgini cekerdi.

the evolution of god var aklima gelen. bir de campbell'in masks of god serisi var, 4 cilt.

dinler tarihini anlatan herhangi bir kitap olabilir bahsettiğin.
sembollerin benzerliğiyle ilgili adı "kayıp kıta mu ve sembolleri" gibi bişy de vardı, konuyla doğrudan ilgili olmamakla birlikte.

(bkz: ezoterik batıni doktrinler tarihi )

ders kitabı çok katı olur be arkadaş. böyle sade bir dilde anlatan bir kitap önersin önerenler

Dutta'nin microekonomi kitabi vardi. Bi amazondan bak derim.

youtube da "game theory economics" arat vidyolar var.

Turkce olarak da sunu buldum.

www.youtube.com

Insan davranislarinin ekonomik olaylara etkisi icin, "davranissal iktisat" var. Ona da bakabilirsin. Ingilizcesi "Behavioural Economics". Freakonomics gibi kitaplar var onlari da okuyabilirsin.

matematik temelin nasil? eger iyiyse (az cok real analysis, prob., measure theory biliyorsan) dogrudan ders kitaplarina dalabilirsin. o durumda rubinstein & osborne'un a course in game theory yeter de artar bile. matematikle aran yoksa, thomas schelling'in strategy of conflict ve osborne & dixit'in thinking strategically (turkcesi de var) guzel kitaplar. bir de sozlukte game theorist diye bir arkadas var. onun yazdiklarina bakabilirsin.

ben pollak'in yale'de verdigi ders de internette bulunuyor.

bu arada freakonomics'i okuma. onun yazari ciddi game theory'cilerce itin gotune sokuluyor. davranissal iktisatla ilgili hafif bir seyler okumak istiyorsan, nudge, the paradox of choice ve dan ariely'nin kitaplari freakonomics'ten bin kat iyidir.

akil oyunlari bir sey anlatmiyor ki. bardaki hatun sahnesinde de yanlis anlatiliyor.

linguistic anthropology kitaplarina bak. origin of languages, the talking ape, trask's historical linguistics, grooming, gossip and the evolution of language, the prehistory of languages gibi bir ton kitap var. bunun disinda cognitive science'cilar da (ki chomsky de bu noktada olaya dahil oluyor) bu konuda calismis da, kitap olarak yok pek hatirladigim kadariyla. yani chomsky'nin makaleler falan var. cv'sinden bulursun.

çıkarmazlar.

kabine almazsan sorun olmaz.

bence buzluğa at. gelince bir saat önce çıkarır, çözülünce yer. annem her şeyi buzluğa atıyor. mesela sarma, poğaça falan. yakında bizi de buzluğa atacak diye korkuyorum.

ya bozulmaz da koku sinebilir. saglam kapagi olan bir seye koyup sonra da stretch film'le iyice sararsan bir sey olmamasi lazim.

Hayır istediğin kadar para yatır kredi kartına, limitin kadar alışveriş yapabilirsin.

Yok. Kredi Kartı limitiniz ne kadar ise onca o miktar kadar birşey alabilirsiniz.

ara bankayı limit arttırımı talep et

bankamatik'ten para yatirabiliyorsan onun yerine o parayi nakit ver, geri kalanini karttan cektir.

bankasından bankasına değişir o para yüklereyek limit üstü alışveriş yapabilmek. örneğin işbankası ve teb'de yapılabilirken yapı kredide yapılamaz. vakıfbankı bilemiyorum arayıp sormak lazım.

evet kesinlikle bankayla görüşün. yukardaki arkadaşlar çok emin yazmışlar ama işbankasında ben çok net hatırlıyorum limitimin arttığını para yatınca.

evet yapabilirsin diyelim ki 8 taksit aldın ilk 4 ay taksit odemezsin. tabi başka harcama yapmadiysan sonraki aylarda.

bir ihtiyac

evet merak ediyoruz ermanen bu silinen soruyu neden tekrar açtı :)

o kadaaar önemli konu varken.

yokluk.

Sartlar oyle gerektiriyordur

Üzerine kafa yorma gerektirmeyecek kadar anlamsız ve gereksiz. (dişi)

kişisel gelişim.

En guzel yani istedigini skebiliyo olmak sanirim.

ellerim güzeldir.

Aciziyet. (Men)

25 kadın
yapma ihtiyacı hissetmiyorum.

+sık yapılmaması gerekir.

+arada sırada ara vermek gerekmekte hemen boşalayım dersen erken boşalmaya yol açar.

+bazen 5 gün yada 1 hafta perhize girilmelidir.

+çok sık yaparsan seksten zevk alamazsın söyleyeyim.

arkadas feminist galiba. "am benim dilletirim bag benim belletirim" tarzi bir slogana benziyor.

yazın iki haftada bir, haftada bir, kokteyller,bira..

kışın, her hafta,haftada bazen 1 bazen 7 gün, viski,bira,rakı,çeşitli kokteyller.

tatile bi yere gittiysem her gün. bira baya içerim. votka sevmem. bazen 12-18 yıllık chivas regal

haftada en az 3 akşam bira içerim. bazen vodka veya rakı da içtiğim olur.

ayda 1-2 kez. bira-rakı dışında bir şey içmem.

kullanmıyorum.

Yaz diye önünü alamıyorum nerdeyse her akşam clubda,evde yada rakı masarında sağlam sarhoş oluyorum

5 6 yıldır haftada ortalama 3 gece içerim, bira ya da şarap.
bünyem sağlam, miktar olarak az içerim diyemem, kime göre neye göre tabi.
ramazanda içmedim, çok da sıkıntı yaratmadı bana. kültürlü içiciyle alkoliğin arasındaki çizgide gidip geldiğimi düşünüyorum.

gunde haftada birkac gun, birkac bira ictigim de oluyor, haftada 2-3 litre viski ictigim de. duruma gore.

hafta da iki kez club a gidiyorum hep kola içiyorum bir kere bile içmedim alkol, kokusu falan çok berbat geliyor ya, içilir mi la o :S

senin benim uyanacagimiz saatten cok once baslar.

valla 6da uyanıcam, o saatte yakalayabilirsem bitane süper olacak :)

ben de daha yatmamis olurum o saatte. hayat ne garip. :) 8'de servis var zaten, dolmus daha da once, onu biliyorum. yetisirsin bir sekilde.

sanırım bilkentten bineceksin.
bir kez tam 6da bilkentten binmiştim. sonrasında 6.30dan sonra geliyor galiba. 6-6.30 arası illa bir tane olacağından eminim. daha erkeni olmayabilir.

(bkz: the blind watchmaker)

bence the selfish gene ile basla ama richard dawkins'in tum kitaplari cok iyidir. yalniz zaten dawkins'in kendi dili de cok agir degil, yani onu da oku bir ara mutlaka ama onunla baslama. su an teori cok daha butunlesmis halde, onun anlayamadigi bir suru sey anlasildi falan.

edit: oha ne sacmalamisim. ikinci cumlede dawkins dedigimde kastettigim darwin'di.

metin özbek - 50 soruda insanın tarihöncesi evrimi

tam bi giriş kitabı kendisi. sorular sorarak anlatıyor evrimi ve basamaklarını