>süper kahraman çekici gelmiyor
>batman nasıl hacı

Manga ben de pek sevmem ama Berserk diye bir gerçek var. Okuyun, pişman olmazsınız. Onun haricinde DC Comics'den çıkan Hellblazer var, John Constantine için bile okunur.

martin mystere

conan'a ne dersin? süper kahraman değildir. hatta kahraman falan bile değildir. filmlerdekilerle hiç alakası yoktur. kendi ahlak anlayışı vardır. efsanevi çizimlerini bulabilirsin. ayrıca koleksyonerlik gibi bi hobi de edinirsin sayesinde. sahaflarda dolaşır eksik sayı / dönem toplarsın.

vertigo iyi işler çıkartır ;)
en.wikipedia.org(Vertigo) link eklemede sorun çıkartıyor şöyle aslı tinyurl.com
en.wikipedia.org(Vertigo) tinyurl.com
en.wikipedia.org(Vertigo) tinyurl.com
en.wikipedia.org(comics) tinyurl.com
walking dead sevdiyseniz
www.comicvine.com
en.wikipedia.org

sin city

ha bi de şöyle bişey var. kahramandan hoşlanmayanlar için.

en.wikipedia.org(DC_Comics)

nostaljik olacak biraz ama red kit veya asterix?

karaoğlan - suat yalaz .

(bkz: sandman)
(bkz: transmetropolitan)
(bkz: 100 bullets)
bi de bi arkadaşım dmz'yi tavsiye etmişti.

şöyle de bi liste var belki arasından hoşunuza gidecekler vardır:
www.goodreads.com

köyde büyüdüm. korkmam, klozeti kapatıp yılanı hapsederim. sonra icabına bakarım. ama şehirde büyümüş bir insan normal olarak çok korkar, şaşırır ve ne yapacağınız bilemez. normal.

korkarım orası ayrı tabi de, sinir krizi geçiririm sanırım ben.

öyle evde börtü böcek görünce sinirleniyorum ben. deodorantla lav silahı falan yapıp saldırıyorum hayvana, normal tepkiler veremiyorum.

bir hamamböceği yüzünden bir gece uyuyamadığımı bilirim, sinirle. yılan çıksa balyozla eve tuvalete dalarım sanırım.

ağzına sıçarım.

bunları okuduktan sonra tedirgin olmaktan ağız tadıyla sıçamayız da artık. teşekkürler ermanen.

bana göre en tiksinç hayvan. annem de ölümüne korkar bakamaz bile. ben bakabilsem bile iğrenirim. haliyle tuvalette görsem altıma sıçarım heralde :)

bahsettiğin gibi klozette löpür löpür içimizi boşaltırken yılan çıkarsa çok büyük bir olasılıkla yılanın ağzına yüzüne sıçıp sıvamaya devam ederiz. zira klozette oturup sıçma halinde iken çıkan yılanı görebilmemiz için, ikide bir bokuna bakıp gurur duyan sonra kaldığı yerden devam eden sonra yine bakan insanlar olmalıyız. eğer değilsek, yılan bizi totomuzdan ısırana kadar farketmeyiz.

eğer klozeti açar açmaz yılanla karşı karşıya gelirsek, tahminim ağzımızdan çıkan "ananınn !! huleaah ahahööüyymnaakooögg.." şeklindeki bir şaşkınlık ünlemi ile beraber geriye doğru seğirtme ile tavanda yürüme arasında değişen bir irkilme hali olur.

donup kalırım. yılan için uygun bir tepki olur. hareket edersem mıhlar.

ilk olarak bi söverim "ananskm bu ne diye" sonra klozet kapagını kapatıp hapsederim sonrada ya kendım halledeim ya da belediyeye haber veririm bi ekip yollayıp alırlar herhalde.. tabi arada bir iki sifon çekerim şansımı denemek icin :)

korkudan bayılmazsam evden kaçıp dışarıda çığlık atardım yılan var diye birini arayacak olsam heralde 155'i arardım.

polisi falan aramak ilk iş olurdu sanırım.

tam olarak şöyle bi tepki veririm:

www.youtube.com

sonra da banyonun kapısını kapatıp kaçarım.

tuvalettesin, parfüm deodorant kap sık kafasına.

tuvalet keyfimizin içine sçtın bravo=)

plan b için: www.bimeks.com.tr 8 gb 106 lira kapasitesi için tercih edilebilir.

ben bunu (2gb lısını) kullandım. 4 sene falan. 4. senenin sonununda jak girişinde problem oldu. ama iyi idare etti. hergün dinlememe rağmen bazen en son ne zaman şarj ettiğimi unutuyordum.

kulaklık içinde : www.bimeks.com.tr

sennheiser !!! ikisi mükemmel ikili.

servis olayı da süper.

edit: mx271 modelini 1 seneden fazla hungarca kullandım. jak girişi problem olmaya başladı. yenisini gönderdiler.

philips'in kulaklık haricinde kaliteli bir çıkış vermeyeceğini düşünüyorum, yanlış mıyım acaba?

Tchiboda 50 tlye vardi. 4gb bisey. Olumlu seyler duymustum, arastir istersen. Hem belki kaliteli bi kulakliga butcen kalif

200 tl verip alacağın hiç bir mp3'ün yanındaki kulaklık kaliteli falan olmayacak. tavsiyem sennheiser cx 200 kulaklığı 100 tl'lik bir mp3 le kombine etmen. cx 200'ü 80-90 tl arası bir fiyata bulabilirsin.

cowon s9

sıfırını bahsettigin fiyata alamazsın ama temiz ikinci elini bulabilirsin..

1. yonja'da tanıştığı bir kız ile en yakın arkadaşım 7 yıldır beraberler, güzün evlenecekler.
2. liseden bir arkadaşım 2 yıldır evli, karısı hamile, yine flört sitelerinden buldular birbirlerini.
3. bir kız da beni buldu bir arkadaşlık sitesinden, fena da değildi ama olmadı :)

bir de artık 18-35 yaş arasındaki nesil ayda ortalama 70 saatini internet başında geçiriyor. bu nesil ayda 60 saat kadar bir kısmı ulaşım araçlarında olmak üzere 80 saat kadar dışarıda zaman geçiriyor. Bu açıdan bakınca evin dışında bir sevgili bulma oranı ile internette bulma oranı birbirine gitgide yaklaşıyor.

şunu da düşün; internetten bir kişinin sadece facebook profiline bakıp karakteri hakkında baya bir fikir edinebiliyorsun. mesela joy fm, efes one love festival veya salvador dali.. gibi bir zevk ve tarz içerikli gruplara girerek kendi yaşam tarzına daha yakın kişileri daha kolayca bulabiliyorsun.

Üstelik internetten birisine çıkma teklifi ettiğinde hayatının sonu olmuyor, o kişi "seni" tanımıyor, sadece rumuzunu tanıyor. günlük hayatta karşına çıksa bile rezil olma olasılığın olmuyor. Böylece günlük yaşantını daha rahat geçirme imkanın da oluyor.

izlediğimiz hollywood filmlerinin beynimizi yıkamasından dolayı internetten sevgili bulmayı abes bir şey zannediyoruz. ama bizim gibi gününü internet başında, sözlük başında geçiren; üstelik interneti porno izleme dışında da kullanabilen, internetin iyi kötü ciğerini bilen bir nesil için; internetten sevgili bulmak çok normal karşılanmalıdır.

ayrıca internetten sevgili bulan kişilere bok atan arkadaş çevrelerinin de yarısı okuldaki sınıf arkadaşını düşürmüştür o kadar. devlet tarafından yan sırana, ayağına getirilmiş bir kişiyle bir iki yıl sonrasında bir ilişki yaşamak; internetten sıfır bilgiyle, emekle ve riskle bir sevgili edinmekten daha az cesaret içerir.

özetle bana kalırsa internetten birisiyle ilişki yaşamak (tabi kastettiğim evlenilecek kişilerdir, eğlenilecek kişi kum kadar) bir çok tanışma modelinden daha cesurca ve daha saygıdeğerdir.

benim çok yakın bir arkadaşımın 1.5 senedir süren ilişkisi gördüğüm kadarıyla gayet güzel gidiyor. birbilerini seviyolar falan. ama mesela uzun zamandır ikisinin de facebook hesabı yok tanıştıktan sonra o mecraları yasaklamışlar birbirlerine.

benim cevremde var bi iki kisi, cok olmadi evleneli ama su ana kadar mutlu gozukuyorlar. cesitli kurslara falan yazilma sansiniz yok mu? kurs vb aktiviteler de insanlarla tanismak icin iyi bir yontem. resim kursundan tanistigi biriyle evlenen ve cok mutlu olan bir adam da taniyorum..

olan da var olmayan da var. aslında internette tanışılan insanların da normal hayatta tanıştıklarının da çok farklı olduğunu düşünmüyorum ben mesela. daha önce tanımadığın bir insanı tanıyorsun her ikisinde de sonuçta.

daha çok kötü insana denk gelmek de bence şöyle oluyor; günlük hayatta tanışabileceğin insan sayısı yeni bir ortama girdiğinde atıyorum 10 ise internette denk gelip tanışabileceğin insan sayısı belki 100 hatta çok çok daha fazla. şu durumda kötü biri olması ihtimalini en az 10 kat arttırmış oluyorsun, bu nedenle de önyargıyla bakılmasına sebep oluyor. ama bence gayet normal hele ki sosyal ilişkilerin sosyal medyayla bu kadar yer değiştirdiği bir zamanda, bu kadar teknolojik bir ortamda.

aslında olur mu öyle şey minvalinde baya nutuk atma amaçlı gelmiştim ama sinematematikci öyle yazmış ki hipnotize oldum basiretim bağlandı.

sinematematikci; ikna kabiliyetinin farkındasındır umarım.

çocuklarına, anneleri ile internette tanışman hiç tuhaf gelmeyecek. buna emin olabilirsin.

abim ve yengem internette tanışarak evlendiler, iki çocukları oldu, mutlular. biz de mutluyuz çünkü internetten tanışmış olmaları bizi ilgilendirmiyor, bizi ilgilendiren abimin usturuplu, kendine göre bir eş seçmiş olması. gerçek hayatta tanıştığı alakasız bir insanı getirip karım demesi çok kötü olurdu.

1.5 yıl süren ilişkim oldu , normal ilişki normları dışında bir ilişkiydi.ama internetten olmasıyla ilgili değildi bu durum. şans meselesi.internetten olması ekstra bir başarısızlık ihtimali katmayacaktır ilişkiye.Yalnızca , güvenlik açısından düşündürücü olabiliyor ama ilk etapta.

bizim karşı komşumuz olan çift internetten tanışmışlar, 5 senedir de evliler hatta çocukları bile var. gayet de mutlular.

pentagram f.t.w.d.a

www.youtube.com

göksel baktagir'i tavsiye edebilirim.

taksim trio.

türk işi derken böyle müzik yapan türk gruplar diyorsan hayvanlar alemi ve kupka diyebilirim. ama türk ezgileri, çalgıları vs. yoğunluklu olsun diyorsan baba zula, orient expressions filan deneyebilirsin.

incesaz var misal

serdar öztop - mutluluğun gözyaşları

doğa için çal serisi de olabilir.

ömer faruk tekbilek
uğur ışık

murat tuğsuz. dinle bırakamazsın. haberci albümüyle başla.

www.youtube.com

(bkz: yedi karanfil)

www.youtube.com

blager in tavsiyesi 10 numara..

(bkz: can atilla)

furtuna albümü iyidir:

www.youtube.com

erkan oğur mor dağlar
Erkan oğur yavuz çetin - dünya
Ikincisi efsanedir

erkan oğur

(git: www.youtube.com
bazıları hoşuna gitmeyebilir ama çoğunluğu enfes

Teşekkür ediyorum, baya baya keşif yaptım.
Bir proje için bir parça ayarlamaya çalışıyorduk, o nedenle sormuştum.
-eğer varsa- takipçiler için, Melih Kibar'ı da ayrıca yazmak lazımmış onu farkettim.
ve hatta;
www.youtube.com

fracture'ı izlemiştim ve çok beğenmiştim.tavsiye edilir.

pek bilinmeyen fakat şahane bir avukatlıkla ilgili film;

Nothing But the Truth
www.imdb.com

and justice for all'da al pacino var fakat mükemmel değil. ben izledikten sonra pekte hayran kalmadım. bir şeytanın avukatı değil.

in the name of the father
www.imdb.com

tam isteğini karşılar mı bilmem ama güzeldi.

law abiding citizen'in hukukla alakası yok, intikam filminden ibaret. Eğer hukuki afilli kelimeler v.s arıyorsan. O olmaz sanki.

anatomy of a murder'ı 3-4 ay önce izlemiştim. biraz uzun ama sevdim. mahkeme sahneleri çok iyiydi. ayrıca james stewart reyiz döktürmüş.

izlediğini varsaysam da izlememiş olma ihtimaline karşı; (bkz: 12 angry men)

To Kill a Mockingbird.

Bazen yanında verdikleri ekmek çok güzel oluyor belki keramet ondadır. Bir de içine kekik pulbiber nane falan ekleyerek dene.

(bkz: taş baskı )
(bkz: sızma)
(bkz: riviera)

zeytinyağının halisi edremit körfezi civarında bulunur. bu yaz 8 tl idi litresi. getirtme imkanın yoksa sızma olanını bulmaya çalış. riviera veya rafine yağlara itibar etme.

olay baharatta bitiyor. ve varsa nar ekşisi, ama kalitelisinden olacak.

güzel derken neyi kastettiğini de söylersen, hangi zeytinyağından bahsettiğini de anlamamız daha kolay olur. mesela erken hasat edilen ve asiditesi düşük zeytinyağları, açık renkli (hatta kimisi açık yeşil), meyve,meyve/kabuğu tadında, hafif yağlar olurlar. yöreye, asiditesine, hasat tarihine, sıkma türüne, işlem görüp görmemesine ya da gördüğü işlemin türüne göre tadlar değişir ve hiç biri migrosta 10 liraya satılmaz.

Riviera değil de sızma daha iyidir. Ben Tariş ve Zeytin İskelesi kullandım gayet güzeller; ama annemin arkadaşlarının yaptığı daha lezzetli oluyor elbet.

zeytinyagi tercihi onemli. onun disinda balsamic vineger diye bi sos var, kasenin icindeki zeytinyaginin uzerine birkac damla bu sostan damlatiyoruz, biraz da karabiber ekliyoruz afiyet olsun. :)

zeytinli kepekli ekmek bulun. banın.

kaldırıma değerli bişeymiş gibi davran, onu incitme

pantalon fazla uzun olabilir mi?

Bu durum bende de oluyor. Düzgün adım atabileyim diye kendimi sıktığım bile oluyor bazen. Ama ne zaman dışarı çıkıp yürümeye başlasam o yolda çamur veya su varsa paçalarım hep batıyor :)

edit: Senin arka tarafın çamur oluyormuş. Bence ayağını fazla kaldırmamaya dikkat et. Benim ise arka tarafım değil, aksine sağ sol paçalarım (:

Ayakkabininarkasi sicratiyor genelde. Bir de yuruyus etkili tabii.

pantolon normal boyda.

günde 2 pantolon değiştiriyorum bazen :/

kaldırımlara özenle basıyorum bide :)

şu kafayla tarif etmek gerekirse; adım atıldığında arkadaki adımı yerden kesip öne basmadan hemen önce kesik-kısa ve öne doğru sertçe bir silkme hareketi yapıyorsunuz. ama bunu öyle usturuplu ve ahnekli yapıyorsunuz ki dışarıdan gören sizin ne yaptığınızın farkına bile varmazken siz ayakkabının altında biriken/yapışan suyu, o kısa ve keskin ileriye doğru hareketle tahliye ediyor ve panteleon' ( adeta bir bandoneon)a yabışan suyu ayakkabıdan silkeliyorsunuz. yıllardır yağmurda çamurda bu taktikle yürürüm. pantalonun arkası çamur olmadığı gibi askerde çok rahat ettim.

aynı şeyi bugün arkadaşlarla konuştuk (yaptık bunu)
herkes aynı dertten muzdarip(nasıl yazılıyo bu kelime emin değilim)
ben bugün denedim ve olayı çözmüş bulunmaktayım.
ayak bileklerinizi kırmadan hafiften penguen yürüyüşünü anımsatarak yürürseniz başarıya ulaşırsınız, sevgiler saygılar.

felç geldi falan sandım yahu :D bot vb yüksek tabanlı ayakkabı giy, yürürken sert basma yere, bi de çamura falan girmemeye özen göster.

@ruh öyle diyonda hacı farkında olmuyorum ki bazen nasıl yürüdüğümün.

birazda ondan dolayı sordum zaten :/

o şekilde yürümeye alışmışsın, dikkatini ver, hafif basarak yürümeye çalış zamanla düzelir. olmadı yağmurlu havalarda dikkat et sadece en azından.

olmadı mı olmuyor. ben de senin gibiyim. bazı insanların kaderi zannedersem bu.

ıslak zeminlerde önce topuğu sonra ayak uçlarını basacak şekilde yürürsen üstüne sıçramaz.

(bkz: battlestar galactica seyir rehberi)

2 bölümlük mini serinin özetidir o.

2004 teki çekilen seri, 78-80 arası çekilenin, yeniden çekimi değil mi?

senaryolari farkli.. 2004'teki mini series seklinde gecen kismin ya da sonrasinin eski diziyle alakasi yok.. mini series'i dizinin pilot bolumu olarak dusun..

3 soruya da evet. 7 yıldır bir grupta ciddi olarak çalmadım, ama aldığım keyif azalmadı.

hobi olarak sürdürebilirsin. eve tertibat kurarsın. midi klavye olsun, harici ses kartı olsun müzik programları vs vs. evde de gayet keyifli bi şekilde bas gitar çalmayı sürdürebilirsin. ama yine de bi süre sonra kendine davulcu bir arkadaş edinirsen sadece bas davulla inanılmaz süpersonik tadlara koşabilirsiniz.

tabii ki, önemli olan senin motivasyonun, enstrümanını bulduğunu düşünüyorsan durma.

Bence daha bile güzel oluyor tek başına sakin sakin takılmak :)

samimiyetime güvenebilirsin. olmaz. üşenme. biri tanıştırsın. ya da temel hazırla. birkaç kez selamlaş falan bir şekilde bir iki kelime et. sonra çağır. ben reddederim böyle bir teklifi. dan diye hiç farketmediğim biri gelip merhaba kahve içsek diyo. ne mübasebet.

abi rocco'nun bir klibi vardı, merhaba siz dünyanın sekizinci harikası mısınız? diye onu bir izlesene sen. ehehe

buldum ben ama daha uzundu, www.facebook.com

(git: 319098)

bir kulüp filan mı kursak.

ben olsam bende redderdim ama kabul eden tanıdığım insanlarda oldu garip gerçekten bu ne üşengeçlik içiniz geçmiş

hatun kişinin mizacına bağlı. ben olsam gülümser bi düşünürüm. öküz gibi sorulmaması şartıyla tabi. belki o da fark etmiştir seni kim bilir.

her ne kadar bayan olmasam da bu dediğini yapmış biri olarak söyleyebilirim ki sakın yapma. yediği kapaktan sonra pişman oluyor insan.

@idm sen bildiğin aşık oldum diyorsun hocam, durum farklı. kız kabul ederse ekime kadar, etmezse sen düşün. benim öylesine bir çılgınlık yapasım var sadece. reddedilmekten de çok tırsmıyorum açıkcası :D sen bildiğin yalnızsın yani :)

reddedilmeyi siklemiyorsan niye gidip konuşmadın zaten. demek ki sikliyorsun.

@bugunku antremanda goz dolduran futbolcu

doğru söylüyorsun valla, evet yalnızım. bu arada denersen haber edersin beni umarım, mesajını bekliyorum.

gerçekten kızların bu konuda duyarsız olduklarını ben de düşünüyorum.

bu sayfanın bir çıktısını alıp kıza ver ve "sana alt tarafı bir merhaba demek için nasıl kıvranıyorum görmek ister misin?" de. sonra siz yazılanları birlikte okuyup kahkalarla gülerken kamera yavaşça yukarıya doğru hareket eder. mavi gökyüzünde beyaz bulutlar gözükünce müzik girer ve yazılar akmaya başlar..

@cro magnon kızı 3-5 defa gördüm daha, fikir aklıma yeni düştü yani. ''3 aydır aklımdan çıkmıyor bu kız !!11!'' gibi bir durum yok.

@traxes üşengeçlik veya içimin geçmesi değil, mühendis mantığıyla çaba ≥ getiri olmamalı yoksa çabalamaya değmez. örneğin bir dil öğrenmek için 1 yıl çabalarım ama onun getirisi o çabayı aşacak düzeydedir. okulda 5 defa gördüğüm bir kız için o kadar uğraşmaya değeceğini düşünmüyorum, en fazla bir kaç ay çıkarız yani nedir ki getirisi ?

@sarap dumani o kadar abartılı değil ya. yani gidip merhaba diyeceğim zaten ben sadece bir kaç görüş alayım dedim. ama fikir fena değil :p

hele ki öylesine çılgınlık yapan birine kim güvenip de kahve içmeyi kabul eder allasen? tanımadığın biri gelip sana bunu yapsa ne düşünürsün? siktiri çekerdim ben olsam.

@asdasdas @mrtksn amma abarttıldı yahu. alt tarafı bir kahve, aynı okulda aynı kampüste okuyoruz. ders arasında bir saat kahve içsek okulun ortasında tecavüz edemem ya. ben kız olsam eleman çok tipsiz değilse kabul ederdim. ben de çok tipsiz sayılmam yani öhöm.

"ben kız olsam eleman çok tipsiz değilse kabul ederdim"

(ara:kız olsam)

bir şekilde kızla ortak bir şeyler bulmaya çalış. mesela kampüste gördüğün an bir süre çaktırmadan takip et yemekhanede falan çarp yanlışlıkla koluna sonra da özür dileyip muhabbet aç:P örnek saçma oldu da şahsen bana böyle dan diye biri gelse ne ayak derim. lisede kaldı bunlar, ünivde komik karşılanır kızın sana yazcağı varsa da ters teper. başka yollarla muhabbet kurmalısın diyorum.

pesin not: erkegim.

abi eger macera istiyorsan dene, hic olmaz degil. yalniz cok pratik bir iki hamleyle ihtimali baya yukseltebilirsin. elindeki bir kitaptan da muhabbete girebilirsin, bir sirada beklerken sen de oraya gidip orda da konusabilirsin (ki bu sekilde tanistigi bir cocukla cikan bir kiz taniyorum, ordan aklima geldi.) bence boyle yap ama digeri fena durmuyor.

(erkekim) bir arkadaşım kız arkadaşından ayrıldıktan sonra bunalımdan çıkmak için böyle bi yola başvurmuştu. tanıdıklara yazmayı bırak kantinde ilk kez gördüğü kızın yanına giderek konuşmaya çalışıyordu. hatta bir iki kere reddedilmeden konuşmuştu(tabi tanışalım mı kahve içelim mi diye değil öyle tanıyomuş gibi selam kelam ederek) ama muhabbet içerisinde erkek arkadaşlarının olduğunu söyleyerek kızlar noktayı koymuştu.

dostum dediğin iş yaş. facebooktan bak bari ortak arkadaş bulursun belki.

bir kişi bile olur demedi ha ? sırf bu prosedürü protesto etmek için deniycem lan.

sana saçma gelen şeyleri saçma bulan birini bulduğunda doğru kişiyi bulmuş olursun bence.

ben oraya da azıcık koyarım, bi sıkıntı çıkmadı açıkçası. :) tabii diğeri kadar etkili ve kokulu olmuyor ama akmasa da damlıyor.

normal yıkama bitince durdurup kapağını açıp koysanız ?

bu bebek deterjanları var omo nun. küçük çocuklar için yumuşatıcı katkılı. kokuda var

edit: www.google.com.tr

bende de var aynı sorun ve yumuşatıcıyı deterjan koyduğum yere koyuyorum. evet evet bildiğin deterjanın üzerine boca ediyorum. neticede deterjanı alırken yumuşatıcıyı da almış oluyor. yemek pişirmiyoruz ki yumuşatıcıyı pembeleşinceye kadar kavurduktan sonra deterjanı ilave edelim. cillop gibi de oluyor. böyleyken böyle evet.

deterjanla aynı anda koymamalısınız. O zaman bir anlamı kalmaz. Önemli olan ”son durulama suyu”ndan önce koymaktır. Yoksa yumuşatıcı etkili olmaz.

belki haşlanmış tavuğun suyu gibi bekleyince jöleleşme veya donma halidir. az miktar pişirip çeyrek lokma tadarsanız anlarsınız bence sağlam olup olmadığını.

ben yıkayıp yiyorum
zaten sağlıksız bişi daha ne kadar sağlıksız olabilir :)
bozulmamıştır.

yemeyin derim ben, aman! sosis vs gibi şarküteri ürünleri açıldıktan sonra kolay bozuluyor ve zaman zaman zehirlenmeye yol açabiliyor, tecrübe ile sabittir.

dolaptaki macerası (buzluk değilse) 3 günden 1 gün bile fazlaysa bünyeyi iç dış yıkatma ihtimali ufukta beliriyor.

kendi haline demek buzdolabı dışında mı?

buzdolabı içerisindeydi elbette, yine de kendi kendineydi. paket açık vaziyette 3 günden fazla olmuştur sanırım. ah yazık oldu sosiciklerime.

artık dokunmatik. iphone'dan bir uygulama çalıştırıp bir kaç saniyede bitiriyorlar. sonra kalkıp sms ile ödeme yapıyorusunuz.

@ben smyrna hep yapmak istemiştim :)
@2 yapmış yine yapacağını :)

girmedi

önce iğne yapıyorlar. bilmiyorum benim doktorum mu çok iyi yoksa iğne mi çok küçük hiç can acıtmıyor ki ben iğneden ölesiye korkan bir insanım.

10-15 dk bekleniyor dişin uyuşsun diye. sonra başlıyor gırrr gırrrr diye. ama hiç hissetmiyorsun. sonra plastik gibi birşey yerleştiriyor sonra dolguyu yerleştiriyor. 1 dk bekliyor orada doktor onu tutturuyor eli ile. sonra biraz daha deliyor. ve sonra işin bitiyor

hepsi yarım saat gibi sürüyor ve dışardan hiç belli olmuyor neredeyse. lazer sadece doktor dişine iyi şekil vermiş mi diye bakarken kullanıyr. mor bir ışık. radyasyonu var sanırım ki dişinin için görebiliyor onunla doktor.

neyse bunların dışında işte bir de birtane alet var.çenene koyuyor. o alet tükürüğünü emiyor.

diğer alet de hava üflüyor. dişini delerken çıkan toz artıklarını falan üflüyor.

2 dolgusu yapılan 3 dolgusu yolda olan birinden en yeni bilgi.

- güç birimleri devrede mi ?
+ devrede, devrede. işine bak.. işine bak..

lazer dolgu dıye bişey var geçen ay arkadaşım yaptırdı.

lazer dolgu denen olay normal dolgudur aslında. yine aynı işlemlerden geçmesi lazım yani. yalnızca beyaz dolgu maddesi kullanıldığı ve lazer kullanılarak soğutulduğu için (ya da öyle birşey) lazer dolgu falan deniyor.

acıyan olay şu,

dişi oyuyorsunuz, ve oyma amacınız içindeki çürüğü temizlemet, çürük ne kadar derinse o kadar oyarsınız, ne kadar oyarsanız o kadar köke ve sinirlere gidersiniz, ne kadar oralara gidersiniz o kadar acır.

Morfinsiz dolgu da yaptırdım, suratımın yarısını uyuşturacak kadar morfin kullandığım da oldu dolgu için, olay tamamen çürüğün derinliği.

old school derken, şimdi beyaz dolgu var, üstüne lazerle soğutup hazır hale getiriyorlar

ne morfini ne radyasyonu ne lazeri arkadaş. doktor lokal anestezi yapar, çürüğü temizler sonra doldurur. dolgudaki kompozit 400-500nm dalga boyundaki ışıkla sertleşeceğinden dişe maviye yakın renkte ışık veren ışık aleti(halojen yada led genelde) 20-40 saniye tutulur.

lazer dolgu şöyle oluyor; erbium lazer denen bir edevat var. acısız çürük temizlemede kullanılıyor. çürük diş dokusunun rengini tanıyor ve sağlam dokudan ayırarak daha hassas olarak kazıyor. ama tüm dolguyu bununla yapmak mümkün değil. zira bu edevatın çalışma derinliği çok düşük ve dolguya şekil vermede falan pek başarılı değil.

Bir de insanların lazer zannettikleri ama aslında dolguyu dondurmak için kullanılan ışıktan ibaret bir dalgametre var. onun lazerle uzaktan yakından alakası yok.

nereden biliyorum? aylak bakkallık yaptığım zamanlarda diş hekimi bir arkadaşımın muaynanesine çöreklenmiştim oradan. Musallat olduğum diğer esnaf dükkanlarından edindiğim türlü gerekli gereksiz anektodlarda buluşmak üzere esen kalın.

dis prosedurlerinde lokal anestetikler kullanilir (lidocaine ve turevleri), morfin degil. morfin sadece agriyi yok eden bir madde ve etkiledigi yer beyin agri merkezleri oldugundan genel bir agri kesici etkisi var.

concha buika - no habra nadie en el mundo ???

buysa ben de bayağı sardırmıştım bir ara.

www.youtube.com

www.youtube.com joy fm'de çalıyor mu bilmiyorum ama...

muhtemelen değil ama bu grup süper pampa

www.youtube.com

tam olarak klasik müzik olmasa da ludovico einaudi olabilir, keith jarrett'ın the köln concert albümü de gece iyi gidiyo diye düşünüyorum

Franz liszt kesinlikle. Kendimden biliyorum.

www.youtube.com

kendi eseri değil Beethoven'a ait, bir nevi uyarlama, ama o ne uyarlama yahu. Dinleyin mutlaka.

philip glass.
Hatta 'the hours soundtrack'

olafur arnalds

vivaldi

bach

chopin'de kendini çeşitlendirebilirsin. chopinin piyano eserlerini kemanla beraber ağlatan sanatçılar var. misal catherine manoukian. youtube'dan falan chopin nocturne violin diye bir bak beğenirsen chopin on violin albümünü tavsiye ederim..

(bkz: george winston)

"ayırdılar" ?

"Ayırılmak" da ısrarcıysanız ay-ı-rıldım gibi belirtebilirsiniz belki,kelime oyunu havasında,hem vurgu olur.Onun dışında ayırdılar da olabilir wampex+1 aklıma şu an için bir şey gelmedi.Gelirse editlerim.

Ayrı koyulmak.

ı harfini düşürmek zorunda değilsiniz, metin siz metniniz, her şeyi umursamak zorunda değilsiniz :)

Ayirildik olur. Ayirmak + cati eki.

kelimenin anlam bütünlüğünü değiştiren ünlü düşmesi mi olurmuş.

tek kelime ile mi anlatmak zorundasın. ufak bir açıklama eklemek anlamı çok mu bozar ?

hah evet, anlam değiştiren ünlü düşmesi olmaması gerek diye düşünüyorum ama bu konuda güvenilir herhangi bir bilgiye rastlamadım. Başka öneriler veren arkadaşlara gelince, tabii ki başka şekilde anlatabilirim bu kelimeyi, ama dilbilgisi kuralları kapsamında 'hata' mı olur diye merak ediyorum. Soruyu o yüzden sordum. Ayrıca metin benim metnim ama, bu da ücret karşılığında yapılan ciddi bir çevirinin parçası. Kafama göre takılamam ne yazık ki :)
cevap veren herkese teşekkürler.

zumindest kann ich es versuchen :)

ich bin fünfzehn jahre alt :)

ich habe die übersetzung gesendet. :)

@ gurgezgg, superb, blackidom, arnatuile, Bray
Ich weiss wirklich nicht, wie ich Dir für hilfe danken soll.

kimse ich möchte fünf köfte demeyecekse ben diyeyim bari.

herr hause in die bayner.

boğazına parmak at. 3 4 kere at kusarsın.

Sodanın içine ezilmiş aspirin ve limon koyarsanız çakma alka seltzer elde edebilirsiniz.

kusarsan rahatlarsın. Kusmazsan geç rahatlarsın. Aç bir müzik danset.

sedergine diye bir ilaç var, suyun içine atarsın hiçbir şeyin kalmaz. c vitaminli hemde
ayrıca içmeden öncede içebilirsin ;)

sen istiyor huzur alacak duj. git bi duş al. ardından bir iki bardak su içip yat uyu. budur.

ılık bi duş (sıcak değil) arkasından gazozun içine (çamlıca gibi) limon sıkıp iç.

bira yuvarla panpa zira çivi çiviyi söker demişler :)

tuketiciyi koruma kanununa goz atarsaniz iade hakkiniz oldugunu gorursunuz. hatta ilgili kanunu cikti alip, tuketici mahkemesine verilmek uzere duzgun bir dilekce ile ilgili magaza mudurunun karsisina cikarsaniz, size hak ettiginiz insan muamelesini yaparlar emin olun.

ürün kusurluysa (bir terim vardı unuttum); iade almak zorundalar.

eğer ürünü tamamen iade etmek istiyorsan al gömleği git mağazaya ben bunu iade etmek istiyorum de. gak guk yaparlarsa mağaza müdürüyle görüşmek istediğini söyle. eğer mağaza müdürü de gak guk yaparsa " o vakit ben merkezinizi arayıp şu mağazacılık politikanızla ilgili detaylı bir bilgi alayım" de. faturanın üzerinde merkezin numaraları mevcuttur. santralden mağazacılık birimini iste faturalarla ilgili görüşmek istediğini söyle ve durumu anlat. boyner'e bağlı bütün mağazacılık şirketleri çatır çatır ürün iadesi alırken bu arkadaşlar sadrazamın hangi billuruymuş bi sor bakalım.

suşi yap.

güzel fikir ama balığın pişirilip yanında rakıyla bi güzel götürülmesinden yanayız:)

mantarlı et sote yap. yanına patlıcan salatası vs.

makarna yap. ama baya emek kat.

cafe de paris soslu et yap ya da pesto soslu makarna

yanında da kırmızı şarap

ve peynir topları da işin güzelliği

www.google.com

olum yemeğin adını hatırlayamadım ya. böyle et sote gibi bişey bu. yanında sebzeler mebzeler oluyo. ben yediğimde yoğurtlu gibi ve acılı gibi iki farklı sos vardı. böyle şimdi o ekmeğinde ismini unuttum ben bildiğimiz yufka ekmek var ya onun böyle markette falan satılan daha küçük bi şeyi var. onunla yemek racondanmıştı. ulan neydi yaa. hiç anlatamadım...

karides güveç. o alevli görüntüsü ve ismine rağmen yapması son derece kolay ve hızlı.

ulan mojito muydu neydi ya. piii...

kremalı patates yap süper olur :)

bir de tavsiyem bildiğin ve daha önce yaptığın bir yemeği yap. hatunun dibini düşürücem diye hiç denemediğin, bilmediğin bir yemeği yapmaya kalkarsan hikayenin sonu yemek sepetinden sipariş vermeyle bitebilir.

@barbaroj

Fajita mı?

@barbaroj o yufka ekmeğin de adı (bkz: tortilla)

makarna yapmak istemiyorum. o yüzden eliyorum.
karides güveç olabilir. 1 saat sonra alışverişe çıkarım o zamana kadar değerlendirmeye devam.
bi de şimdi aklıma geldi geçenlerde bi muabbette karnıyarığı çok sevdiğini söylemişti ondan mı yapsam acaba.

adifjaskdşlfjasşdj

doğru ya fajita. bravo ekmeğin adı da tortilla...
poseidon1, sarap dumani ve mesaj yolu ile aydınlanma sağlayan eezi'ye sonsuz teşekkürler.

jack n brooks baba fajita yap bence çok keyifli bi yemek. fajitaydı tortillaydı mortillaydı derken akıl alıyor valla.

güveçte mantarda pek yakışır hacı yemekten önce iştah açar küçük bir toprak kap içinde yaparsın kaşarlı filan.

hacılar fajita ve tortilla kafama yattı. tortilla hazır satılıyor mu

satılıyor

akmerkez macrocenter da vardır o zaman kesin.dimi?*

fajita da karar kıldım gibi.başka öneri yok ise. yanında ne gider.intro bişeyler yapmak gerekir mi?

yanına patates kızart ama yağda değil fırında. Yanında servis edilen soslar var internetten ara onlardan yap yada varsa hazır alıver.

Ben gecende misafirlerime kolay güveç yaptım anlata anlata bitiremediler.Ama madem ne yapacağına karar verdin tarif etmeme gerek kalmadı :D

baboli biz bu enfes yemeği yediğimiz vakit. önden fırında mantar + kaşar olayına girmiştik ki, breh breh dadı halen damağımdadır.

mantarların o çıbık gibi kökü çıkar, tereyağı acımazsızca zerk edilir. üstüne kaşar rendelenir. değişik baharatlardan serpiştirilir. fırına atılır. on nomra.

fajita ok. alışverişe çıkıyorum. aslında yemek yapmayı seven ve beceren arkadaşlar olarak böyle durumlar için malzemesiyle yapılışıyla servisiyle sosuyla fotolarıyla bir tarif bankası oluştursak pek te güzel olur kaantindeyim. ne dersiniz.

soslu koç yumurtası ii gider.

tavuk teriyaki.

tortilla ile fajita servisi yaptım. salsa sos ve elma dilim patates ile sundum yanına da doluca antik / narince-semillon verdim. bence cok guzel oldu tesekkurler.

yeaaa geç kalmışım yeaaaa. tabii ki fajitanın önünden margarita eşliğinde nachos yenir, hatta hazır onion rings de koyabilirdiniz. tüh bee, üzüldüm geç kaldığıma. neyse artık bi akşam da bize yaparsın jack. muhitte yakın etiler-ulus-akatlar civarı sanırım... iyi iyi konuşuruz :)

kedileri bir kere belledikleri yerden vazgeçirmek zordur.
bir şişe sirke dökmeyi deneyin,
ama fazla ümitlenmeyin derim.

sıçtıkları yeri kırmızıya boya, 1-2 hafta sonra kırmızı yeri tekrar beyaza boya, sonra karşı apartmanın kapısını kırmızıya boya. homemade pavlovun kedisi.
olur mu ki lan acaba, merak ettim şimdi...

bi yakalasam analarını laciverde boyayacağım it oğlu itlerin.

ulan çok güldüm ya.

baba bi kedi tuvaleti al içini kum'unan doldur. temiz temiz sıçsın hayvanlar. olma mı öyle? bükemediğim bilek hesabı?

ya da temizleme bi süre bunlar pimpirikli hayvanlar iki sıçar üç sıçar dördüncü de piii amma pismiş la bura der sıçmaz...

bence de nasıl olsa bir temizleyen var diye yapıyorlardır. tüm bunların sebebi aslında sensin evet :)

@barbaroj; müdür onu düşündüm düşünmesine de sonra kıllandım birden. şimdi kapının önüne sıçıp kaçan bir iki kedi varken oraya kum koyarsam mahallenin bütün kedilerinin dadanıp ortama kamp kurmasından tırstım.

temizlememeyi de denedim. (gerçi denemedim. üç dört gün temizlemeye üşenince kendiliğinden denenmiş oldu) burda betona sıçabilen kedilerden bahsediyoruz. lavukların kumla, temizlikle titizlikle alakaları yok.

böyle kedilerin nefret ettiği bi koku falan var mıdır? sirkeyi deniycem ama daha keskin kalıcı birşeyler vardır belki.?

sirke ve naftalin deneyin. böyle tabletler var ya onlardan.

o vakıt ona küçük sürpizler hazırlayın: tinyurl.com

öncelikle uslup + anlatım 10 numara, okurken altıma zıçtım gülmekten, kedilere de böyle konuşuosan hakediosun. gelelim asıl cevaba, bnm arkadaş giriş katında oturuodu, pencereye atlayıp evin içine gizlice sızan kedilerden muzdaripti, bu durumlara özel bi kedi spreyi varmış, onu cama pencere sıktı, kediler uğramaz oldu. o spreyden edinip apartmanın girişine sıkman lazım gibi.

bu spreyin başlığı bile varmış (bkz: kedi kovucu sprey) işe yaramadığını söylüyorlar ama onu da deniycem. zira eve pizza söylüyorum, pizzayı getiren adam kaskın camını bile açmıyor kokudan. kepazelik diz boyu.

son çare olarak; kangal, pit bull, jaguar, sırtlan ya da mamut kiralayan bir yer var mıdır.? şöyle bir haftalığına kapıya bağlasam sorun çözülür sanırım.

kediler genellikle limondan nefret eder, kapıya birkaç gün limon suyu dökün bakalım.

çamaşır suyu/klorak kullanıyormusunuz?

@goldentitan; çamaşır suyu döktüm girişe ama burası apartmanın girişi olduğu için gir çık yapıla yapıla çamaşır suyunun kokusu falan kalmıyor. bir gün gelmeseler ikinci gün çamaşır suyu döktüğüm yerin üzerine sıçıveriyor piç kuruları. ama aldım istihbaratı. bu raid'in köpüklerinden düzenli olarak sıkıldığında onun kokusuna gelmiyorlarmış. on gün başka yere sıçırtmayı başarabilirsem alışkanlıkları değişir. o da işe yaramazsa kamera kurup kimliklerini tespit edicem önce ondan sonra da yakalayıp mantar tıkıycam.

ya böcek ilacı kullanmayın. yazıktır, belki zehirlenirler. önce sirkeyi deneyin. bizim yazlıkta çimlerin üzerine durmadan tuvaletlerini yapıyorlardı. amcam naftalin serpmiş. gelmemişler bir daha.

çamaşır suyu kullanmamalısın, çamaşır suyu kokusu olan yere işerler.

@goldentitan; haklısın. çamaşır suyu kullandım birkaç gün, bana mısın demediler. sonradan şunu keşvettim ki girişin hemen yanında saksılar var. bu küçük piçlerin kokusu bu topraklara sinmiş. çok rahatsız edici bir koku, ya da kangal gibi götlerini kesici bir unsur olmadıkça öyle sirkeye, çamaşır suyuna falan ver eyliyorlar boku sidiği.

bu inanmayla ilgili değil mi birazda? yani ben evet birşeyi çok istersen olur desem bunu kanıtlayamam ki.ya da tam tersi.inançlı biri bi isteği gerçekleştiğinde allaha bağlar gerçekleşmediğinde demekki hayırlısı böyleymiş der bi başkası evren sesimi duydu der.bence tamamen kişisel bi konu.

safsata. başka bi düşünceye göre de, (the secret) hep istemek gerekirmiş evrenden.

dogru panpa. ben senelerdir amerika birlesik devletleri baskani olmak istiyorum ama hala olamadim :/ once bi green card alabilsem!

benim hatun da inanıyor böyle şeylere , mesela olumsuz çağrışımlarda bulunmamalıymışız . diyelim ki hızlı gitmemeliyim demek yerine (olumsuz manada) , yavaş gitmeliyim gibi çağrışımlarda bulunulmalıymış .

şöyle bir mantık kurulabilir belki;

bir şeyi çok istediğinde ve hatta bu yğun arzulama yüzünden onu kendine saplantı haline getirdiğinde bakış açın daralır. istediğin şeyi elde etmek için soğukkanlı ve mantıklı düşünme, hareket etme yetisini kaybedersin. öyle yoğun bir şekilde arzuluyorsundur ki olaylara geniş perspektiften bakamaz elde etmek ya da kazanmak -adına her ne dersen- için yapman gerekenlerin farkına varamazsın.

bu bakış açısının daralması ve olayları kavrayışla ilgili bir durum. tam tersi bir durumda, örneğin kendimizi sürekli şanssız, bahtız bir bedevi gibi gördüğümüzü düşünelim. buna inanan insanın da bakış açısı, olaylara yaklaşımındaki akılcılık daralacaktır. şöyle bir deney hatırlıyorum. kendini şanslı ve şanssız addeden insanlara birer gazete dağıtılıyor ve gazetenenin içerisinde bir yere gizlenmiş olan belirli bir cümleyi ilk bulana 100 dolar verileceği söyleniyor. kendini şanssız olarak nitelendirenler bu önyargıyla gazeteyi daha dikkatsiz okudukları için yazıyı gözden kaçırırken şanslı olduğunu düşünenlerde bu önyargı olmadığı için parayı yüksek oranlarda onların kazandığı görülüyor.

neticede pozitif enerji, negatif iyon anot katot quantum secret garden gibi şeylere inanmayan biri olarak mevzunun tamamen olayları algılayış ve kavrayışta şekillendiğini söyleyebilirim.

belli bir kuralı yok ki. bazen çok istediğim şeyler gerçekleşiyor bazen de olmuyor.

Böyle bir şey için "doğru mudur?" diye soramazsınız, "buna inanıyor musunuz?" diye sorabilirsiniz. İnanç meselesi, bilimsel olarak incelenebilecek bir şey değil.

Ha bilimsel terminoloji kullanan şarlatanların dilini kullanacaksak, hayır evrene pozitif enerji filan göndermiyoruz. Salakları kandırmak için sallıyorlar sadece.

yadigar ejder ?

dev dediğinde aklıma yadigar ejder gelir. www.kaybedenlerkulubu.info

yadigar ejder değil hatta kıyafetinde örümcek falanda vardı arkadaşlar duyuruyu görünce bende merak ettim bi yardımcı olursanız.

sönmez yıkılmaz?

@damla cikolata
sönmez yıkılmaz cellat gibi bir şeydi sanırım. aradığım hani şu dağın başında kayalıklarda tarkanla dövüşen devdi. buldum ama fotoğraftaki yanılmıyorsam.

edit: yanılıyormuşum. hüseyin alp evet.

tarkan filmlerindeki dev hüseyin alp adlı eski milli basketbolcu. boyu 2.14 diye geçiyo bazı kaynaklarda ama ne kadar dogru bilmiyom. yadigar bu adamın yanında ufak kalır. baska filmlerde de oynamıslıgı var hatta cüneyt arkın, bi yabancı aktör falan oynuyodu birbiriyle mücadele eden 3 tane dolandırıcı olan bi film vardı orada mafya babası rolündeydi arabayı tutuyodu araba gidemiyodu flaan filan

aradığın adam @piszenci de deiği gibi hüseyin alp

@piszenci (oha yazarken rahatsız oldum nickini yuh) dediğin filmde babanın evlatları olmasın?

kurallara aykırı değil de ayıplanabiliyor. illa muhabbeti geçer vurkaç yapınca ama daha nolüyor lan diyeni görmedim.

aslında öyle bir kural yok gerçekte ama bazıları vur-kaç yasak abi yeaa erkek oyunu bu deyip de oynuyorlar. oyun sırasında tartışmaya sebep olmamak için oyuna başlamadan önce kararlaştırıp öyle oynayın. :)

edit: şahsi kanaatimce en iyi başlangıçlar sırasıyla, 6-6, 1-1, 6-1, 3-3, 6-5

yok ya, oyna sen. öyle her kafadan kural çıkarsa olmaz.
6-6 ve 6-1 en iyi başlangıçtır bence.

kadınlara öncelik tanımak gibidir, kural değildir ama adabı budur.
neden ayıp karşılanır;
karşı tarafı düşünün, daha yolun başında, ilk hanede. siz vurup kapı almıyorsunuz kaçıyorsunuz. pulu kırılan adamı boşuboşuna uğraştırıyorsunuz. mesela, kapı alsanız kırınca "pulu kırdım + içeri girmesini zorlaştırdım" dersiniz ama kapı almazsanız "pulu kırdım sonrada kaçtım,zar atamazsa giremez atarsa girer kısmet" gibi oluyor
tabi her el zarla oynanıyor ama birinde kapı alarak adama karşı bir savunmada yapıyorsunuz.
en doğrusu oyunun başında konuşmak bunu.

kural değil ama raconu öyle işte içeride vur kaç yapılmaz:) ha yapamaz mısın yaparsın ama ben oynarken karşımdaki yapınca o kişinin çok yavşak ve bencil olduğunu düşünüyorum.anında karakter tahlili:)

hiç duymamıştım vur-kaçın ayıplandığını. yaşlı amcalar kendi aralarında vur-kaç yapıp oynar karşıdakiyle dalga geçer. o da öbürüyle dalga geçer ama cidden ayıplandığı bir ortamda bulunmadım. tavla zaten bu tip muhabbbetlerinden dolayı zeklidir sahte delikanlılar pek sevmiyor herhalde. vur-kaçla ama her zaman iyi de değildir ve bayağı zaman tercihen yapmazsın, çünkü içeride kuleler kurup potansiyel olarak kapı alabileceğin pullarından harcamak demektir (uç örnek olarak 6 kapısındaki pullarını sürekli 1 kapısına gönderdiğini düşün). bi de bunun yasaklanması demek adamın daha rahat senin içeriyi otlak gibi kullanması anlamına da gelebilir. orada 5 kapısında sotede bekler yukarıdakilerden aşağı tek inmeni bekleyerek. hoş değil.

en iyi başlangıç 1-1 dir. bana göre 4-4 veya 2-2 bile 6-6 dan iyidir.

düşeş yani 6-6 çok boktan bir başlangıçtır. tavla oynadıkça anlarsın mantığını izah etmemiz çok zor. :)

vurkaç ayıptır.
1-1 candır

böyle bir kural yok ancak oynadığım iyi oyuncuların tamamı vur kaç yapmadan oynar. örneğin içerde bir açığın var. rakibi kırıp o açığı kapatabilirsin. ama tekten vurup kaçılmaz. bunun delikanlılıktan ziyade oyunu zorlaştırmasıyla ilgisi var.

(bkz: apocalypto)

@mayeskuel

İzlendi Hocam. Tavsiyelere devam lütfen.

matt damon'ın sürekli ordan oraya koşturduğu bi film vardı, ajanlar falan. o filmi aksiyon sevmeme rağmen çok beğenmiştim. ama bulamadım adını. of.

edit: kader ajanları değil. daha eski.

edit2: bourne identity imiş evet, buldum.

(bkz: shoot'em up)

bourne serisi

shoot'em up +1

wanted.

Hepsi izlendi teşekkürler:)

Wanted tekrar izlenebilir sanki.

Tabi ki Crank :)

commando / arnold reyis

the expendables

(bkz: taken) mükemmel ötesi bir film diyebilirim. kesinlikle izle.

Commando izlenmedi Bakıyorum hemen.

Klasik ama The Rock

(bkz: celda 211) yaldır yaldır boş aksiyondan ziyade hiç düşmeyen bir tempo ve iyi film izlemek istiyorsan tavsiye ederim.

(bkz: die hard 3) hala izlemediysen yuh zaten.
(bkz: die hard 4) çok kötü film ama tempo hep yüksek.
(bkz: ronin)

limitless

Kimliksiz (Unknown ) 2011

Takers

(bkz: jenna loves rocco)

Taken

jason statham'ın aksiyon filmleri. başta the transporter serisi.

the rock,die hard 4, ronin ve the transporters serisini izlenmedim. diğer filmleri devirdim. Sağolun yeterli şu an için bu filmler.

Lock, Stock and Two Smoking Barrels

nexium bu yanmayı hemen gidermez, gaviscon falan alın rahatlarsınız biraz. sonra öğlen vakitlerinde yemek yemeden yarım saat önce nexium alın.

Yanmaya faydası olur hemen olmasa da(denenmiştir), ama zararı olur mu bilemiyorum, yanma anında pek umurumda olmuyor zarar kısmı sanırım. Ek olarak rennie veya gaviscon gibi birşeyler de yararlı olabilir.

Rennie

ben lansor kullanıyorum böyle durumlarda. normalde aç karnına alınmasına rağmen acil durumlarda yemekten sonra da içtiğim oluyor ve akabinde mazot içsem bana mısın demiyecek hale geliyor mide. zararı olacağını sanmam. aç karnına içilnmesinin mantığı sanırım mide çeperine sıvanması. yemekten sonra alırsan en fazla etkisi bir miktar daha azalır ama işe yara diye akıl yürüteyim.

talcid çiğnemelisin.

talcid.

2 küçük yudum süt iç.

+1 Rennie . süt falan içme ben yıllardır ülser hastayım süt hep beter yaptı...
yada tatlı elma ye

rennie-talcid-beyaz leblebi

soda iç. rennie ile aynı etkiyi gösterir.

yarım bardak sütle birlikte bir dilim ekmek içi.

Talcid iyi gelir ama geçici bir çözümdür her sabah aç karnına yemekden 1 saat önce lansor düzenli içerseniz hiç sorun kalmaz ama en iyisi bir doktora görünmek

bir nevi bahtsız bedevi diyebiliriz.

oradaki askerler de diğer askerler gibi süpersonik er maaşı alıyorlar. aylık 15-20 tl arası birşeydi sanırım.

aynen:)
söylenecek tek kelime : bahtsız bedevi.

kendilerinin şikayetçi olduklarını sanmıyorum. onları görünce duygulanıp ağlayan o kadar çok insan var ki, mutlaka onlar da mutlu oluyorlardır.

yazın sıcakta yaptıkları gerçekten zor bir iş.
zorunlu olmasa yaparlar mı sorusuna evet cevabı verecek insanlardan oluşturulduğunu düşünüyorum.
yoksa istemeden durulmaz orda, eziyet.

Evet zor bir iş ama en zor askerlik onlarınki değil. En kıytırık iç güvenlik harekatı eğitimi bile orada durmaktan zor. Bir de o eğitimden sonra onu uygulayanlar var askerlikleri boyunca.

birşey olmaz, zaten kamuflajın altında gizlenir o

askerde ne arar la uzun dönem dövmesiz asker ?

askerde herkes dövmeli, öyle her efsaneye inanmayın. ''yok silah vermiyorlarmış, yok RDM'ye gidermiş'' bunların tamamı yalan.

nizamiyede çapraza dikiverirler adamı :)

abin 5 gün sonra askere gidiyorsa kısa dönem olmalı. uzun döneme bile birşey olmuyorken kısa döneme hiç bir şey olmaz.

benimde kolumda orta büyüklükte dövme var, askerde hiç bi sorun olmadı. ama kısa dönemdim tabi.

Büyük ihtimalle protokol gerektiren işlere vermezler. Bir ihtimal RDM ile görüşür ama bir şey olmaz. Sonuçta hiçbir şey olmaz.

dövme varsa rdm garanti. sonrasında birşey olmaz.

Balığın yanında düz haşlama (suda) veya közde patates süper oluyor. Üzerine ot falan atmasanız da olur.

süper gider. büyük ve yuvarlak kesip, hafif kızartabilirsin. annem yapar böyle ince ince dalları olan bişi koyar üstüne yeşil ne olduğunu bilemedim.

haşlayacaksanız kabuklarını soyup haşlayın. sonra patatesleri boylamasına ikiye kesip arasına ufalanmış beyaz peynir veya rendelenmiş kaşarla; arasına dereotu kekik az kırmızı biberi harmanlayıp hazırlayacağınız içi koyun. parçaları bir araya getirin bu sefer enine ikiye bölün. servise hazır.

aradığınız otun adı biberiye.
patatesi fırınlayabilir ya da haşladıktan sonra kızartma yapar gibi az yağda çevirebilirsiniz. üzerine biraz sarımsak tozu ve pul biber falanla güzel olur.

yeşil ot dediğiniz balığın üzerine mi patatesin üzerine mi? balığın üzerineyse defne yaprağıdır. patatesin üzerineyse biberiye olabilir.

en güzel/pratik haşlama yöntemlerinden biri:

patatesleri yıkayın.
birkaç yerinden çatalla delin.
beş-altı kat kağıt havluya sarıp, akan musluğun altında iyice ıslatın.
öyle şaldır şuldur mikrodalgaya. 4 dakika.
sonra kapağını açıp, ters çevirin.
bir 4 dakika daha.
sonra, elinizi yakmadan kağıt havludan soyun.
kabuklu bile yeseniz olur, başta iyi yıkadıysanız.


tencerede haşlama gibi içine su girip de yavan hale getirmiyor.
özlü, dolu dolu oluyor.

65 derece'nin verdiği tarif gayet pratik ve leziz. bir ayrıntı vereyim; biberiye kullanacaksanız patateslerle beraber çevirin yağda. sonradan üzerine eklemeyin.

tabak süsü olarak patatesin yanına mini soğanlardan da koyabilirsiniz.

valla annemin yaptığı bir şey var; yiyen bayılıyor. inanılmaz güzel.

önce patateslerin kabuğunu soyup haşlıyorsunuz. normal haşlama yani. bütün olarak.
sonra patatesleri tavada bütünken kızartıyorsunuz döndüre döndüre. yani dışı kızarıyor böyle sertleşiyor falan. acayip lezzetli oluyor .annem balığın yanına yapar onu. deneyin bence.

Balikla patates super gider.ben patatesler kup kup dogruyorum, biraz tuz,karabiber,pul biber ve zeytin yagiyla karistiriyorum. Onceden isittiggim firinda pisiriyorum. Super oluyor.

kızarmıs patates de olablır. off alıcan cuprayı kızarmıs soganı peh

balığın yanına patates konulmasının sebebi boğaza kılçık filan kaçtığında temizlemesi içindir derler..
balıkla güzel gider orası da ayrı...

fish hölö hölö var ya unuttum fastfood balıkçısı orda haşlanmış pattis veriolar, şöle 3e beşe bölüyolar. olur yani bence de.

bi de pişirirken defne yaprağı soğan ve tae karabiber koyar annemler. hmmm.

yaptım süper oldu.

gazı bitmiş. içinde kalan gazla soğutmak için kendini paralıyor.

korkutmak istemem ben de dişlerimin hepsinin elimde kaldığı bir rüya görmüştüm zamanında. ölüm anlamına geliyormuş, öyle demişlerdi o zaman... ama bunları fazla önemseyip moralinizi bozmayın.

at murattır.

dreammoods.com

bir ara ben de benzer rüyalar görüyordum. dislerim ufalanip elimde kaliyordu. sonra gece dislerimi cok sıktıgımı söyledi yanımda yatan arkadas. sizin de benzer birsey olabilir. rüyalari cok da ciddiye almamak lazim. sometimes a cigar is just a cigar, öyle degil mi güzel kardesim :)

teşekkürler...

yok çok ciddiye almak değil de bilinçaltında bir şeylerin göstergesi sonuçta. Ben kendi terapistimle neler yorumladım neler..ama şehir dışında olduğum için onunla görüşemiyorum. insan gergin oluyor bu tip rüyalar görünce :(

Tamamını okumadım. Fakat ne benim, ne de arkadaşlarımın diş dökülmesi/kanaması rüyası hayırla bitmedi. Ben de ne zaman bu rüyayı görsem kısa süre sonra sevgilimden ayrıldım.

kafanın içinde, ertelediğin ama seni rahatsız eden bir problem var. göz ardı etmene rağmen artık yüzleşmek zorunda kaldığını hissediyorsun. bağlam içinde vapur, kaçışsızlığını ve sınırlandırılmanı simgeliyor olabilir. problemi erteliyorsun ama artık sorun kendini pek çok yerden belli etmeye başlamış. seni rahatsız ediyor. dişinin kopmasını hissedip rezil olmamak için ilk başta bunu belli etmemeye çalışman bunu gösteriyor olabilir. ama artık sorunu çözmek, hissetiğin şeyleri açığa çıkarmak istiyorsun. insanların seni anlayamayacağını ya da destek olmayacağını düşünüyorsun. kopan dişini arkadaşına gösterip ona sorunun varlığını ispat etmen aslında desteğe ihtiyacın olduğunu, insanların sana inanmasını istediğini gösteriyor. ancak doktorlara rağmen dişlerinin dökülmeye devam etmesi ve sorunu çözemeyişleri de senin umutsuzluğunu simgeliyor olabilir. tüm dişlerini kaybetmen de bu sorunu çözmeye çalıştığında elindekileri kaybetmekten korkmanı dolayısıyla yine başa dönerek sorunun çözümsüzlüğünün yarattığı kaygıyı temsil ediyor olabilir.

bütün bunlar olabilir. olmayada bilir. tek gerçek var ki o da ; at murattır.

kız arkadaşınızla olan ilişkiniz yahut bu ilişkideki sizin bireysel varlığınızla ilgili sorunlar var. muhtemelen kendi içinizde yaşadığınız ve etrafa göstermekten korktuğunuz, üstüne gitmediğiniz, önemsiz gördüğünüz ancak aslında önemli sorunlar.

içinize bir bakın;
bunun yanında son bir kaç gün içinde olan biten olayları ve hislerinizi tekrar düşünün.
size bu rüyayı gördüren şeyi rahatlıkla bulursunuz.

rüyalardaki olumsuz şeyler başınıza kötü şeylerin geleceği demek değildir, ama olumsuz ruh halinizi hala düzeltebileceğiniz anlamına gelir bunun için bi işarettir, doğru yorumlamak lazım, hayra yormak lazım.

bi de cidden aşırı sıcak, açlık, tokluk gibi şeyler de ruh haline cok etki etmiş olaabiliyor, önceki gün çok kısa bi süre olsa da hastane diş hastalığı gibi şeyleri düşünmüş olabilirsin, bilinç altının yansımaları çoğu şey, hatta bugün bunları okuyan birisi de bu rüyaya benzer bişi görüp o da korkabilir.

İcinizde bi sıkıntı var. Sevdiginiz kisiye acilmaya korkuyorsunuz.

uyurken sıkıntıdan dişlerini çok sıkmışsın. sanki seni onaylamayacağını düşünmüşsün, neden ki?

Bu benim de başıma geldi birkaç kez. Anlamını bilmiyorum, ölümle ilgili birşeyler söylemişlerdi. Ama o dişlerin sırayla kopup döküldüğünü birebir hissetmek çok garip bir his.

kötü rüya söylenmez derler.bir daha görürseniz anlatmayın.

ay hepinize teşekkürler, anlattıklarınız resmen ruh halimi özetliyor herhalde, çoğunuz gerçekçi yorumlarda bulundunuz.

mesela son 1 haftadır rezil bir haldeyiz ve çözemiyoruz ailece. dün gece uyumadan önce annemden de aldığım gazla 3 saat sevgilimden ayrılmam gerektiğini ama yapmanın zor olduğunu düşündüm. 3 saat sonunda telefünda kavga ettik gecenin bir yarısı ve çok kırıldım. ona ısrarla anlattığım basit şeyleri anlamıyo çocuk veya anlamak istemiyor. bu da deli etti beni, elimi yumruk yapa yapa bir hal oldum.
bir de gün içinde deli gibi ağran bir 20lik diş ağrısı olunca böyle bir rüya kaçınılmaz oldu sanırım.

rüyam sıkıntıyı ve çözümsüzlüğü simgeliyor olabilir, bilincinde olmama rağmen. işin kötü tarafı, şuan hayattaki sıkıntılarımın gerçekten çözümünün bende olmaması...

teşekkürler duyurucular, daha da fikri olan olursa, lütfen paylaşsın :)

bence firstattan istifade disciye gidin ve bir baktirin. bu arada yatarken dislerinizin daha rahat etmesi icin dis plagi (ya da baska bir ismi var hatirlamiyorum)

"önce annemden de aldığım gazla 3 saat sevgilimden ayrılmam gerektiğini ama yapmanın zor olduğunu düşündüm"

karar alırken kimsenin gazına gelmeyin. özellikle ailenizin gazına hiç gelmeyin. kararı kendi başınıza alırsanız sorumluluğu da tamamıyla üstlenirsiniz. öbür türlü başkalarına suçu yıkma veya paylaştırma eğilimine girebilirsiniz. iyi olmaz bu ileride...

@co2s2 , sigortam ve param yok, dişim kemiğime dayandı cerrahi müdahale lazım, artık tahammül edemediğim bir ağrı var. parayı bulduğum gibi gidicem diş hekimine.

@terp , dediğiniz çok doğru. "gaz aldım" dediğime bakmayın, tabiiki annemden önce kendi düşündüklerim ve hislerim ön planda. o da anne olarak üzülmemem için "destek" oluyor , onun yanlışlarını bana söyleyerek, hatırlatarak, acısını çabuk atlatayım diye. zaman ne gösterecek bilinmez tabii, bildiğim tek şey çok ama çoook üzgünüm ve çaresiz olduğum :(

ha 20lik dersen iş biter zaten. git çektir onları :) sana dalai lama'dan bi nasihat, eğer sorunların çözümsüzse, sıkıntı yapmakla elimize bişi geçmez, eğer sorunların çözülebilir ise yine sıkıntı yapmaya gerek yoktur, çözersin biter. ('sıkıntı yapmak' kendimi kutluyorum.)

(bkz: aşkın metafiziği)

(bkz: bruce etkisi)
(bkz: coolidge etkisi)

insan bir hayvandır ve her hayvan cinsinin doğal koşullara en dayanıklı olan türleri varlığını sürdürebilir. doğa koşullarına dayanıklılık en basit anlatımla "mümkün olduğunca normal olmak, türün kalıbı dışına çıkmamak"tır. insanda da baskın genler esmerlik, kahverengi göz, kısa-orta boy gibi özelliklerdir. insan üreme çağına geldiğinde eş seçiminde bilinçsiz olarak ortaya çıkacak yavruların bu kalıba uyumuna yönelir (siz evlenmeyi hatta seks yapmayı bile düşünmüyor olabilirsiniz ama "etkilenme" ve "elektrik" denen durum tamamen bundan kaynaklanıyor). yani sarışın/beyaz tenli insan esmer insana, uzun boylu insan kısa boylu insana, büyük burunlu insan küçük burunlu insana yönelecektir. amaç ortalama yavruyu üretmektir.

tabi bunu insanlara böyle anlatınca hiç hoşlarına gitmiyor. sevdiklerine ulvi duygularla bağlandıklarını düşünmeyi tercih ediyorlar.

ben de bilim ve teknik dergisinden bir yazı tavsiye edeyim (git: www.cafrande.org

@boo ya moon

Son satırınızın 2. cümlesine kadar size katılabilirim. Sonra da şunu eklerim.

İnsan'da merhamet, sadakat ve güven gibi duyguların gücünün yanı sıra her hayvanda olduğu gibi sosyal beceriler, karşı cinsi etkileyecek davranışlar ve her şeyden öte fedakarlık da çok büyük yer teşkil ediyor. Her insan eş seçerken paraya, fiziksel özelliklere, feromonlara tav olmuyor. Kendinize seks partneri seçmekle yaşam arkadaşı seçmek arasında bir fark var.

Ruh dediğimizde aslında kastettiğimiz cerebral cortex. Aşk dediğimizde de iki insanın her yönden uyumu geliyor akla ki hiçbir şekilde bunu bir deneyle test edemeyiz.

Ekleme: Sizi bilmiyorum da her insanın güzel diyeceği bir kızla oturup iki kelime muhabbet edememem o kızı bana itici gösteriyorsa sıçıyım genetiğine.

genetik olarak birbirimizden nekadar farklı ve uzak genleri seçersek bu beraberlikten doğan çocuklar o kadar sağlıklı olacaktır.

ancak insanın eş seçimi en temelde bunlar olsa da sadece genetik ve içgüdüsel değildir. sosyal toplum içinde yüceltilen fiziksel özellikler de önemlidir mesela 2000 yılı kadını için ince uzun olmak, 1700 lü yıllar fransasında yaşayan br erkek için şair ya da sanatçı olmak vs...

ayrıca unutmayın tüm doğada talepte bulunan erkek seçim yapan kadındır. bu yüzden kadınların içgüdüleri bu konuda çok daha gelişmiştir. çok ilginç şeyler seçim sebebi olabilir misal güzel elleri olan erkekleri begenen birçok kadın tanıdım. basitçe, evrimsel olarak güzel el aslında yetenekli ve güçlü ellerdir ve bu eller birçok durumda hayatta kalma konusunda faydalı olacaklardır. aynı şekilde özgüveni yüksek erkek alfa erkek olma potansiyali taşır bu da ileride bir lider olabileceği olamasa bile kendini ezdirmeyeceği anlamına gelir.

bununla ilgili human instinct isimli belgeseli izleyebilirsin. konuyla ilgili pek çok soruna cevap bulacaksın.

@vexations, ben de insanın kendine başka bir insanı "seçmesinin" aslında kendi elinde olmayan birtakım hormonal fonksiyonlar sayesinde oluştuğunu söylüyorum. sizin dediğiniz kuşlarda geçerli olabilir örneğin, hepsinin tipi aynı olduğundan en güzel öteni/dans edeni seçer dişiler. ama insanların biri diğerine benzemiyor. bu durumda bir kişi diğeriyle örneğin sadece parası ya da iyi huyları için evlenirse aralarında cinsel çekim olmayacaktır. çünkü vücut mantık ile "seçilen" eşi hormonal ve genetik düzeyde kendisi seçmediği için uygun bulmayacaktır. işin sosyolojik boyutunu bir yana koyuyorum çünkü saturn sosyolojik inceleme değil evrimsel inceleme istemiş. ve biz her ne kadar vücudumuzu kontrol ettiğimizi düşünmeyi sevsek de vücut bilinçten bağımsız hareket eden bir makinedir.

2-3 ay önce yapmıştım. 2 adet vesikalık ve muhtarlıktan kağıt götürmüştüm.

edit: yenileme ise muhtarlıktan kağıt yerine eski kimliğinizi götürmeniz yeterli.

yeni cüzdan için ücret istiyorlar mı? ne kadar?

nüfus müdürlüğü çırağan caddesinde. ortaköye yürürken sağda kalıyor.

5 lira dedi bugün nüfus müdürlüğündeki kadın

2002 yılı sonrasına ait kimliklerde yenileme için muhtarlıktan kağıt almaya gerek yok.. ama durum aksi ise 2 tane muhtarlığa bir tane de nüfus müdürlüğüne verilmek üzere toplam 3 adet fotoğraf gerekmektedir. yenilemem işleminin ücreti de 5 tl'dir. muhtarlıktan alınan belgenin ücreti de 4,5 tl.. 2 gün önce yeniledim ben de, prosedür bu şekilde..

şükür 2002 tarihli nüfus cüzdanım.

dostum yenileme çok acil değilse biraz bekle derim 2012 yılının başlarında tüm kimlikler değişecek ehliyet boyutunda olacak.

bira+burn diye bi olay var.. denemedim, denemem de muhtemelen ama aklinda bulunsun..

(bkz: wine spritzer)

Tekila! Bir 50'liğin içine bir tekila shot en idealidir.

biraya hiçbir şey katılmaz. buz bile. sade iç.

küçük bardaklara koyup iç.

biranın kafa yapmasını istiyorsan daha çok bira içeceksin bunun başka yolu yok.

tadını beğenmiyorum diyorsan o zaman içme, sevilmez mi biranın tadı? o zaman aynı fiyatlandırmayla şarap içebilirsin hatta daha ucuza.

shot olarak içilen, damak tadına uygun herhangi bir içki. karıştırıp içme. bir bira ardından iki shot ölçüsüyle takıl.

beraberinde kornişon takıl...

extradan meksika birası olmaz ama,bi bardağın kenarlarını limon sür sora tua batır kenarları margarita gibi tuz olsun sora birayı koy içine biraz limon sık tuzlu tuzlu iç

tekila shot +1

duborug kırmızı

50'lik birayı 70'lik bardağın içine koy , bir shot bardağı acı badem likörünüde bardağıyla beraber 70'lik bardağın içine at , burada maksat karışım olmasın , sonra yuvarla bir dikişte gitsin , zaten içimi kolay oluyor ama fazla abartma , taklaya gelme.

1-) www.youtube.com

1) blonde redhead, özellikle son albümü

(bkz: archive)

bir insan trip hop diyebiliyorsa masiv atak veya portished de diyebilir diyerekten..
(git: 50130)

enstrümental rock için: Explosions in the Sky
al sana da bi örnek:
www.youtube.com

kırmızı hap.

üzgünüm ama gerçek hayata hoş geldiniz. her çalışanın sıkıntısı o sıradanlık.
yine de yaratabildiğin tüm boş zamanlarında zevk aldığın şeyleri yap!
kaçış yok yani zevk almanın yollarini bul!

O zaman müzik yap arkadaş. Hayat bu yani.

Ya da çok sağlam bi yere gireceksin, kafana göre takılacaksın. Şu an staj yaptığım yerde işe saat 11'den geç olmamak kaydıyla istediğin an gelebiliyorsun, istediin zaman çıkabiliyorsun, işler bitmiş olsun yeter. Firma da bayaa taşaklı yani ona rağmen düşün.

Niye tersliyosunuz yeaa :( insan azıcık şefkatle yaklaşır.

aga birebir aynı dertten muzdaribim. arada iş çıkışı bira içmek biraz faydalı geliyor. biraz ayıltıyor insanı. onun dışında bi bok yapamıyorum.

o kadar da kötü değil bence. 3 yıldır sabah 9 akşam 6 bir işte çalışıyorum. ilk sene bende ot gibi yaşamaya başlamıştım. ama zamanla bu tempoya ayak uyduruyorsun. Tabi her gece bir etkinlik olamaz. bitersin. cuma mübarek gündür benim için. hem ben akşam işten çıkıp eve gidip tekrar hazırlanıp dışarı çıktığım çok hafta içi bilirim. şunu da unutmamak lazım ki paran olmazsa vakit ayırmana gerek kalacak aktivitelerde bulunamazsın zaten. Kısıtlı zaman+para>bol zaman+ kısıtlı para. budur denklem hocam! önemli olan neyle tatmin olduğun. ben para dolayısıyla kariyerle tatmin olanlardanım. sen hayalinin peşinden giderek bu hayatı daha çekilir kılacağına inanıyorsan öyle yap.

benzer durumdayım, devrim gerek :))

bağların yoksa araya yurtdışı falan sokmayı deneyebilirsin, staj falan deyip kaçmakta fayda var bence. arada bir nefes almış olursun belki.

Şu 8 5'i ne kadar abartıyorlar yahu. Ben ilk defa geçen yaz çalışmıştım 3.5 aylığına. Sabah 10 da başlayıp gece 1 bazen 2 de biten ve çalışırken değil oturamadığın arkana yaslanamadığın bir işti. O günlerde ileride yapacağım daimi işleri düşündüm de abi 8-5 nedir ya. Ofiste çalışyosan gün boyu oturuyosun zaten.
Bir ben mi böyle iyimserim bilmiyorum tabi.

@redd

anlatmak istediğimi bir kalıba uydurmak amacıyla öyle dedim. temsili olarak... yoksa sekizi çıkar onu koy, beşi çıkar gece on ikiyi koy.

öğrencilik güzel sorası boktan, alıştır buna kendini.. işte kazandığın parayla da bayramlarda filan tatile gidersin, o kadar, bu arada biz 8-6 çalışıyoz :)

aynı durumdayım seninle. zaten biliyordum iş hayatının böyle bişey olduğunu ama stajda bir aylığına da olsa yaşamak apayrıydı, hayattan soğudum yeminle. ya buna katlanacaksın, ya proje bazlı/freelance falan bişeyler bulacaksın ya da roket adamın dediği gibi bir yer olacak ama türkiyede öyle bi yer bulma ihtimalin bence çok düşük. sana böyle seçenekleri yazdım ama ben ne bok yiyeceğim hiç bilmiyorum:)

eskiden günde 10-11 saat calisirdim eve gelirdim dus alirdim sonra disari cikardim gezer tozar icer yerdim az biraz uyurdum sonra sabah cap canli ise giderdim. tabi o zamanlar spor da yapiyordum, spor yapiyorum dedigim haftada bir iki kez hali sahada top oynardim.

neyse zaman gecti su bu derken hem baska ise basladim hem de günde 8 saat calismaya basladim ama hayvan gibi yorgun geliyorum eve. doktor bir arkadasa sordum bu ne lan dedim, dedi ki abi hep ayni kaslarini kullaniyorsun, vücudun dinc degil, 8 saat sadece otursan bile oturmaktan yorulursun dedi, az biraz spor yap yavas yavas düzelirsin dedi, ben de kendimi kastim hayvan gibi yorgun olmama ragmen eve geldigimde biraz agirlik calistim 5-10 dakika en fazla. ama farkli kaslarimi kullaniyordum (belkide sadece psikolojiktir bu).

aradan yine zaman gecti geldik simdiye; günde 8 saat calisiyorum bazen 8 saat ayakta geciyor bazen 1-2 saati otururarak geciyor ama en az 6 saat kosturuyorum mutfagin icinde (asciyim).

eve geliyorum aksam 6 da ve daha önümde kocaman gün var diyorum.

özet; spor yap.

kendi hayatını başka biri gibi yaşamak isterken zaman tükenip gidecek ve işin ironik tarafı, geriye dönüp baktığında, yaşadığın hayatın zaten sana ait olmadığını görmek olacak. hep kendinden eksik, hep tam olarak kendin gibi olamadığın bir hayat yaşayıp sonuçta aslında herkes gibi yaşadığını gördüğünde amınakoyayımbenböyleişin deyip balığa çıkacaksın. rastgele.

Yurtdışında staj yap diyen arkadaşa, ben de yurtdışında staj yapıyorum ama rahatlama diye bir olay yok. Evet saat 10'da işe gidebiliyorum ama akşam 9.30'da işten çıktığım da çok oldu :)

Rahatlamak istiyorsan erasmus yap derim :)

bu daha başlangıçç

özelde az zamanın ama çok paran, kamuda az paran ama çok zamanın olur. bende bu konuyu zamanında çok düşünmüş olup, hele ki özel sektörde çalışan bazı arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla akşam kasayı kapatıp işten çıkmamız 10'u buluyor. özel hayat diye bir şey kalmadı. işten eve evden işe bir pazarımız kaldı onda da evde dinlenerek geçiriyoruz derlerdi ve bende iyice hezeyana kapılırdım. maslow'unda dediği gibi insanı güdülemek için bazı nedenler olması lazım ki bu sabah 9 akşam 6 hayatı çekilir kılınsın. bu ofis ortamıysa ofisteki güzel bayanlar olur, ne bileyim her ay sonu hesabına yatan yeşil yeşil tllerin çokluğu ve çekiciliği olur bunun gibi şeyler. işini sevmek önemlidir bu noktada. günün yarısından fazlasını işinde geçiriyorsun, veya geçireceksin. en iyi ihtimalle özel sektörde mesai bitimi 6 olan bir iş bulsan bile saat 6'dan sonra kendine 4-5 saat kalıyor. eğer yaptığın işini sevmezsen ve ayakların her gün geri geri gidiyorsa sokakta şarapçı ol daha hayırlı olur senin için çünkü mutlu olursun.

bir gün 2001 yılından sonra ilk defa amerikadan kuzenim geldi ve onunla muhabbet ettikten sonra bir parça rahatladım. sordum bir günü amerikalılar nasıl geçiriyor diye? burada hafta içi hiç aktivite olmaz. harfta içi herkes işinde gücündedir. adamın altında ferrariyle işine gider ama sadece işine gitmek için arabayı kullanır. bizim türkiye'de apaçi kültüründekiler gibi kıytırık bir doblo veya hafif süslenmiş tipo ile aynı caddede 10 defa tur atmaz ki adamın altında ferrari olmasına rağmen dedi. herkes hafta sonu eğlenir onda da amerikalıların pazar eğlencesi şöyledir. sabah kiliseye gidiş ondan sonrada ya beyzbol, ya amerikan futbolu izleyim çimlerde barbekü yapmaktır dedi. benim için burada sihirli kelime ''hafta içi full business, hafta sonu eğlence'' kısmı oldu.

işte seni bilmem ama benim için bu güdülenme olayı şunlar olmalıdır ki bünyemi artık gerçek hayata alıştırıp matrixten çıkayım.

1-paranın cazibeliği olur. ilk iş hayatımda aldığım ilk maaşın hazzı ap ayrıydı. hakikaten harcamaya kıyamayıp o parayı ay sonu elimde gördüğümde bütün ayın o yorgunluğu, sniri, stresi uçup gitmişti. işte bu noktada da 650 tl maaş insanda pek güdüleme yapamayabilir. ha alırsan 3.5oo tl roket etkisi yapar ama onun da maliyetleri olur. bütün yaz çalışırsın yazın 15 günlük tatilinde her sene ya 1 hafta alanyaya giderim, ya da bazı tanıdıklarımın yaptığı üzere her yaz ispanya, ingiltere, fransa, hırvatistan, rusya gibi çeşitli ülkelere giderek yılın stresini tatille ve o parayla atmaya çalışırım.
2-ölümü görüp sıtmaya razı olarak güdülenme. ölümü görüp sıtmaya razı olmayı istememk sıtmadan pansumanla kurtulmak pek olası değil. bu yüzden bizzat abimin çalıştığı tv ve dizi sektöründe gece 2-3'te gelip 4 saat uyuyup tekrar 7'de sete giderk bir çalışma temposuna şahit olup cumartesi yarım günlü 8.30-18.30'lu işe razı olmak.
3-insanın hayatını devam ettirmesi için gereken 1. hiyerarşik ihtiyaçlardan olan barınma, yemek içmek, ve cinsellikle aşk ihtiyaçlarını doyurmak. barınma ve yemek içme kolay ve geriye kalan sosyalleşme ile cilveleşme işini de şöyle halletmek. evlenip bir yuva kurarak akşam işten çıktığında barlarda cafelerde aşk peşinde koşacağına evde eşinle yemekten sonra oynaşır, cilveleşir ve cinsellik ihtiyacını da doyurduğunda yaşam daha zevkli hale gelebilir.
4- son olarakta pollyanna güdülenmesi. öyle enerjik ve atom karınca misali insanlar tanıyorum ki adamın akşam mesaiden kaçta çıktığına hiç takmıyor. full sosyal hayatına ve sosyalleşmeye devam ediyor. hafta içi işten çıkıp her akşam ayrı bir aktiviteye katılıp danslara gitmek, eğlencelere cafelere barlara gidip gecelere kadar takılmak. akşamda 12-1de eve gelip uyuyup sabah 7de kalkıp tekrar işe giden ama genede mutlu olan insanlara nominal çapa atmak.

son olarak benim bünyeme de iş ve çalışmak ters olduğu için büyük konuşmam ama aylık 2.5oo tl maaşa karşılık kendime daha az sosyal hayat ayırarak bir yaşam mı yoksa memur kafası yaşayarak sabah 8- akşam 5 de çıkıp kendime daha çok sosyal zaman ayırıp daha az parayla ama daha mutlu bir yaşam mı tercih ederim? sanırım ben büyük denizde küçük balık olmaktansa küçük denizde büyük balık olmayı yeğlerim. az param ama daha çok sosyal hayatım olsun...

öğrencilik dönemlerin para sıkınıssssdan bizde bu sarma işlerine girmiştik, açıkcası makine ile sarmanın normal elle sarmaya göre hiç bir farkını göremedim ben. belli bir süre sonra uzmanlaşıyorsunuz zaten, filte kısmının, gevşek kalması, gereğinden fazla ıslatma, az çok tütün koyma gibi sorunlar kalmıyor.

Biz her ne kadar ellerimizle sarabiliyor olsak makine ile sarmayı, 10-15 tane sarıp evden öyle çıkmayı tercih ediyorduk, diğer türlü milletin içinde tütünü çıkar kağıdı çıkar elinle sar bizi bozar:). onu da belirteyim.

elle sarma hususunda ısrar edin. bir süre sonra yolda yürürken ya da araba kullanırken dahi saniyeler içerisinde kusursuz olarak sarabildiğinizi göreceksiniz. ilk seferinde arap denemeyin.kendinden yapışkanlı olanlarla başlayıp elinizi alıştırdıktan sonra araba geçin. youtube ta falan sigara sarma konusunda videolar var. oradan da neyi yanlış yaptığınızı görebilirsiniz. sigarayı sarma şekliniz, tütünün sıkılığı gevşekliği, sigaranın içimini de etkiler. bir süre sonra sizin için ideal olanı bulacaksınız.

makinaya girme derim. elle sardığın sürece muhtemelen evde sarıp sarıp biriktirdiğin zamankinden daha az sigara içmiş olacaksın. aklına her geldiğine bir tane hazır sigara yakmak yerine elde sarmak sizi gereksiz sigara tüketiminden de bir nebze kurtarır.

www.youtube.com
Gloria Estefan - Rhythm is Gonna Get You ?

keziah jones - rhythm is love olabilir mi? bende ilk çağrışan budur.

thrill is gone- BB King?

heppsi çok güzel şarkılar. ama o şarkıyı asla bulamayacağım :(

sorunuza cevap değil ama beşiktaşta balık restaurantlarına gideceğinize galata köprüsünde gidin.. bence daha hoş olur..

fiyat performans açısından balık pazarındaki meraklı'yı önerebilirim. balık pazarında bulunan ahtapot restoranda hunharca küskülediklerini meraklıya gittikten sonra farketmiştim.