sabah sabah bu ne şimdi? kendin için sormuyorsun, bunu anladım da, herkes anlamayabilir. want2die anlamamış örneğin.

bunlar kendi ayakları üzerinde duramayan kadınların başlarına geliyor. bu da o kadınların anne babalarının suçu. sonuç: ziyan olan çocuklar.

uzun uzun yazardım da, sabah olması nedeniyle henüz kendime gelemedim. bu çok ağır bir konu. daha önce de üzüldüğüm, içimi yakan bir konu hatta.

kaç çocuğun olduğunu bilmiyosun daha 3 mü 4 mü?Onu bilmeden bir yol bulunamaz

iyide senin hissettiğin şeyden farklı olarak kaçıp gitmesi gelen çocuğun aile tarafından bakılamaması durumu yok ki? hatta ülke geneline bakarsan kaçıp gitmesi gelenlerin eğitim düzeyi gayet iyi oluyor en azından ailesi dişini tırnağına takmış bi şekilde okutmuş (yada iyi geliri varmış ama sonuçta okumu çocuklar) belli bir yaşa gelmiş aklı eren düşünebilen, karar alabilen ve ailenin sorumluluğundan çıkmş bakıma muhtaç olmayan kimseler,

senin dediğin örneğe bakarsak kızını oğlunu evlendirmek istemeyen anne gibi oluyor? ben mi yanlış anlıyorum.

yazar vatanı anneye, iktidarı kötü babaya, çocuklarını ülkeden gitmek isteyen gençlere benzetmiş.

şimdi devam edin :)

Olayın çocuk veya annelikle ilgisi yok arkadaşlar, ama bu konuyu anlatmak için verilecek en doğru örnek bu değil tabii ki. Zira bir devletle ilişkiyi anne çocuk ilişkisinden ayıran pek çok önemli etmen var. Ayrıca asla kendi çocuğu/vatandaşı gibi sevmeyecek demişsiniz evet olabilir sonuçta orada yabancı oluyorlar fakat önemli olan bunun ne derece hissedildiği, her türlü konuda o devletin vatandaşıyla eşit haklara sahipse bu çok da göze batmayacaktır. Yani size göre evin öz çocuğu sinemaya götürülürken, sizin çocuklarınıza yer sildirilmiyor orda onlar da sinemaya götürülüyor. :)


Ben gitmek istemiyorum gitmemek için farklı sebeplerim var ama, örneğin ailemi bırakamam ayrıca seviyorum burda yaşamayı böyle içimizde garip bir şey oluşuyor.yurt dışına çıktım daha önce hep özlüyorum alışkanlık olmuş işte. Tüm ailemle beraber gidebilecek olsam ben de giderdim ama örneğin cennet vatan isviçre'ye :)))

@selam, gittiği yerde bulmayı umut ettiği/bulacağı şeyi burada bulsa gider miydi? Gitmezdi bana kalırsa. Kim ikinci sınıf vatandaş olmak ister ki birinci sınıf olmak varken.

beyin göçüyle ne ilgisi var aile kavgalarının allasen. hiç anlamamışsın kafan çok karışmış.

babasının psikolojik zulmünden kaçıp tek başına yaşayan bir evlat olarak cevap versem mi, yoksa durumumu anlattıktan sonra gerek yok mu bilemedim.

bir yerden sonra bakıyorsunuz, sizi siz yapan hiç bir şeye değer verilmeyen bir yerde insanlığınız sönmeye yüz tutuyor.

ya insanlığından, ya ailenden olacaksın.

zor karar mı? aslında o kadar değilmiş, ayrı eve çıkınca anladım. tek ve kız çocuğuyum ayrıca, annem bana korkunç düşkündür.

buna rağmen artık yaş 30 olurken karar verdim, benim bu ülkeden gitmem lazım. mesele sadece babam ve onun gibiler değil. tüm memleket. kokuşuyoruz ve düzeltemiyoruz. düzeltmek isteyen insan sayısı, halinden memnun olanların yüzbinde biri kadar belki. işin tuhaf tarafı, düzelmek istemeyenler bu kokuşmuşluğun en kötü tarafını çeken insanlar. bunlara rağmen değişim istemiyorlar.

anlamıyorum. ama değmez ya. ben gidersem beyin göçü olmayacak, alelade bir insanım. yine de bu yaşıma kadar yeterince bu memleket tarafından sömürüldüğümü düşünüyorum. artık yeter.

tamam, peki şöyle bir yaklaşımda bulunayım o halde,

kendi evim, kendi ailem, ne yemek yapalım diye sormayan anne, sorsada köfte dediğimde, iyi o zaman makarna yapayım diye cevap veren formaliteden sormuş olsun, ailece yapılacak hiç bir etkinlikde fikrimin alınmaması, alınsa bile tamamen sana da sorduk ama fikrini beğenmedik denmesi şimid burada çocuk ne hisseder? öz annem öz babam benden nefret ediyor, ben onlara ne yaptım?

başka bir aileye gider, o başka aile de kendi ailesi gibi davranır ne bir eksik ne bir fazla ama bu sefer çocuk şunu düşünebilir gayet rahatça, onlar benim öz ailem değil ve bu şekilde davranmaları normal, böylece vicdanını rahatlatır, kafası rahatlar. örneğin sadece. aileden girdin diye aynı şekilde örnekledim.

@bradshaw, Kafam karışık filan değil. Oldukça net.

Beyin göçüyle alakası şu: Beyin göçü kapsamında gidenlerden gitmek zorunda hissedip gidenler için de aynı şey söz konusu. Burada gideceği refah seviyesini, çalışma/araştırma koşullarını bulsalar onlar da gitmeyeceklerdi diyorum.

ben de anlamamışım demek.

babayı defedip, çocuklarımıza dört dörtlük babalık yapacak yeni bir koca bulsak keşke. bulamıyorsak ya 1)hayatımızı bulmaya çalışarak ya da babanın şiddetine engel olmaya çalışarak geçireceğiz 2) çocuklarımızın gidip yeni ailelerde kendi ekmekleri için savaşmasına destek olacağız.

insanin yaşadigi toprakla bagi tamamen kurgusal. kimse yaşadigi topraga ait degil, toprak da kimseye ait degil. yani, gitmek kalmak anlamsiz kelimeler, gidince bir yere gitmis olmuyorsunuz, kaldiginizda da kaldiginiz yer ayni kalmiyor.

geçenlerde demiştiniz ya, "bizim çocuklarımıza anlattıklarımızla sizin anlattıklarınız farklı olacak" diye... aslında sorunuzun cevabı da burada gizli sanırım.
ben insanını çok seven biriydim. toprağını da keza. lafta değil ama.
"beğenmeyen gitsin"e hep karşı durdum. hangi kesime söyleniyor olursa olsun...
kim kimi nereden kovuyordu...
ama şimdi bakıyorum, tahammül etmekten başka ne yapabiliyoruz?
sanırım herkesin bir "kendine değer verdirmeme" limiti var.
hiçbir yer elbette güllük gülistanlık değil, olmayacak.
dünyanın hali de ortada zaten. ama yaşam zorluğu değil ki buradan gitmek istemekteki ana itki. değer bilmezlik.
ben burada artık bir "ana kucağı" şefkati bir "baba evi" güveni göremiyorum.
"dikkatli olun yavrum, korkanın anası ağlamaz çocuğum"larla büyüdük biz.
siz de hep savunuyorsunuz "masa başında kazanılmalı zaferler" diye.
size kızamıyorum. annemlere de kızamıyorum.
ama sizin çocuklarınıza anlattıklarınızla bizim anlatacaklarımız farklı olacak.

her gun et yeme kismi dogru bu arada. harbi cok ucuz lan.

@darkhnum, ülke dışına çıkıp çıkmadığımı bilmiyorsun.
Onu geçtim, ülke dışına çıkmayan başka ülke hakkında konuşamaz mı diyorsun yani?

hayat ablam, insanlar metaforu kah anlayacaklar, kah anlamayacaklar sanırım.

Ben de idealist ailelerden birinin çocuğuyum. Annem ve babam öğretmedi. İlk tayinleri Çorum'un bir ilçesine çıkmış, 1970 veya 1971. Bir cadde varmış her ilçede bir "Mecburiyet Caddesi" olduğu gibi. O caddeden de hiç kadınlar geçemezmiş, tabu gibi bir şeymiş. Ailem oraya verilen ilk öğretmenlermiş, babam bir gün anneme "O caddeden geçeceksin. Bu halk bunun atla deve olmadığını anlayacak bir gün. Onu da sen başlatacaksın" demiş. Annem çekinmiş, korkmuş ama en sonunda babam ikna etmiş. Babamın el tutma, sarılma ,dokunma huyu yoktur anneme karşı; caddeden yanyana yürüyerek geçmişler. Annem bakışlardan çok korkmuş, başını öne eğe eğe yürümüş. Birkaç kere daha başını eğe eğe yürüdükten sonra, Deli Emine o caddeden geçmiş. Sonra da tek tük bir iki kadın; şu anda caddeden geçenler böyle bir tarihi olduğunun farkında bile değilmişler.

Buradan başka bir konuya geçeyim. Benim de terim karşılığını yeni öğrendiğim bir tanım: göreceli yoksunluk. Özellikle sosyal medya kullananların başına gelen bir şey olduğu konuşuluyor. Örneğin, Facebook'ta biri kar tatili fotoğraflarını koyuyor. Buna bakan başka biri "Ben niye böyle bir tatil yapamıyorum" diyor. Böylelikle başka bir kişi ile karşılaştırmalı olarak kendini bir şeylerden yoksun hissediyor.

Şimdi de iki konuyu birleştirelim. Bu göreceli yokluğun daha önceden de başladığı kesin. Sonuçta kitap okuyup maceralara atılmak isteyen çocuğun yaşadığı şey de göreceli yoksunluk. Televizyonla birlikte artık başka başka hayatları gören insanlar daha fazla "E bunlarda varsa, ben de neden yok" demeye başlamışlardır.

Bunun üzerine de bizim neslimiz Özal devri ve uzantısının kültürüne sahip. "Benim memurum işini bilir", "Kolay yoldan köşeyi dönme" gibi terimlerin, deyişlerin dilimize yerleştiği ve yerini sağlamlaştırdığı yıllar. Bu kültür çocukların içine içine işlendi.

Daha da sonra 90'lardan beri ülkemizde kişisel gelişim kitapları patlama yaptı; daha önce pek yoktu. Dikkat ederseniz, bu kişisel gelişim kitaplarının hepsi "ben" öznesinin üstüne kurulu. "Nasıl daha verimli olurum", "Nasıl insanlarla daha iyi iletişim kurarım" gibi bir iki zararsız şeyin üstüne "kendini gerçekleştirme" diye bir kavram ortaya atıldı. Kişisel gelişim ve toplumsal gelişimin çıkarları çatışma halindedir. Bunun dengesi, 80'lerdeki Amerikan kültürü benimsemesi ile toplumsaldan da kişisele kaydı. Dolayısıyla da, içinde büyünen kültür bu.

Bunların hepsi "Geri kalan insanları bir kenara attık" anlamına gelmiyor, "Kendimize toplumdan daha fazla önem verdik çoğunlukla" anlamına geliyor. Yoksa birçok insan Gezi Parkı için toplanmazdı.

Ek olarak; vatanımı çocuğum olarak görmüyorum açıkçası; annem ve babam bu ülkede beni yaptıkları için tesadüfen burada doğdum. Eritre'de beni yapsalarmış, oralı olur ve "Eritreli olmak bir gururdur" derdim; şu anda "Ne güzel, cennet gibi ülkemiz var" diyorum. Kimin lafıydı hatırlamıyorum, keşke yazsaydım; "Her kültürün kendine özgü ve gurur duyulacak en az bir özelliği vardır" demiş biri zamanında. Şu anda memleketimin kültürü ile yoğruldum, onun kendine özgü ve gurur duyulacak yanlarını yaşıyorum; en çok da özleyeceklerim onlar olabilir. Ama her şeyden önce insanım, insan olarak yaşamalıyım. Herkes insan olarak yaşamalı. Bunun için uğraşabilirim.

"E kalıp savaşsanıza, hep birlikte yaşayalım" noktasına geleyim. Bunu isolde çok güzel anlatmış, ona devredeyim sözü.
eksisozluk.com

biraz zorlayıcı bir metafor kullanmışsın ama durum şudur ki, aç, hasta, soğukta, eğitimsiz bi şekilde annenin yanında kalmaktansa, muhtaç olmadan, mutlu yeniliklere fırsatlara açık ama belki biraz hasretle büyümek iyidir.

fırsatım olan ilk dakikada gideceğim.

soru şu: bu ülkeyi bizim annemiz yapan ne?

metaforun bana az alakalı geldi. çünkü doğduğum anne ile doğduğum ülkeyi bir göremiyorum. anne, ırkımdan daha değerli geliyor.

babası alamanyalara gidip para gönderen arkadaşlarım vardı mesela, garip gelirdi bana. yıllarca birbirini göremeyeceksen neden evlenirsin ki? çocuğuna sarılıp kokusunu çekemeyeceksen neden yaparsın ki?

sonradan anladım tabi. hayat o kadar kolay değilmiş. şu an tek derdi akıllı telefonunun şarjının çabuk bitmesi olan insanlar olsa da diğer tarafta maslow piramidinin ilk basamağını geçemeyenler var.

valla ben de şikayetçiyim üşüsem mi yoksa aç mı kalsam ikileminde olmaktan, metroda şeker patlatmaktan beyni uyuşmuş insanların kurallara uymamasından, 'kahrolsun israil' diye tweet atıp üst katında karısını döven şerefsizi duymazdan gelenlerden, yine olay çıkar korkusuyla derbiye gidememekten, fırsatçı ev sahiplerinden, şikayetlerime çözüm bulunmamasından, her ırksal-dinsel-seksel özellikte ayrıştırılmaktan, saygısızlıktan ve bunların yüzünden uykularımın kaçmasından. ama her şeye sıfırdan başlayacak cesaretim yok. hala huzurlu bir yuvam olur belki hayaliyle sabrediyorum.

daha önce de söyledim tekrar söyleyeyim; kötülüğü azaltamam belki ama iyiliği artırabilirim. nerde olduğumun pek önemi yok.

@ayça'cım, link için teşekkürler. isolde de beni üzen konulara değinmiş. Burada bulamadığı refah seviyesini bulmak umuduyla aslında o da kaçıyor. İsolde'nin anlattıklarında kaçmaya ilave olarak 80 sonrası kuşağın özellikle internetin katkısıyla ulaştığı ve içine girdiği batı kültürü var. O kendini yaşadığı yerin kültürüne değil batı kültüre yakın hissediyor. Buna hiç bir sözüm olamaz. Ben işin buradan memnuniyetsizlik nedeniyle gitmek zorunda hissedilmesindeyim. Özlemeyecekse, orada kendini daha rahat hissedecekse isteyen istediği yerde yaşasın.

Batı kültürünün hayatımıza bu kadar girmesi konusunda; para/güç oradaydı düdüğü de onlar çaldı normal olarak. Şimdi burada bile yabancı diziler-filmler hakkında herkes her şeyi biliyor, Türk dizilerinden-filmlerinden adam gibi olanlar çıksa bile yine de bir "Türk dizisi" hor bakışı olabiliyor. Yanlış anlaşılmasın, milliyetçi bakışla demiyorum bunları. Diğer ülkeler de milliyetçi olmayana dek milliyetçi olmak zorundayız, yoksa kayboluruz. Bunu bilerek adım atmak bizim yararımıza olur. Aksi takdirde biz "global dünya" romantizmine kapılmış giderken gerçekçi olan ipleri eline alıverir. Attığımız her adımın bir sonucu var.

Saygınlık diyoruz ya, bize saygı duyulsun istiyoruz. Kaçıp gitmelerin gerekçelerinden biri de bu. Bu konunun çok iyi irdelenmesi gerek. Bireysel saygınlık peşinde şimdinin gençleri diyorsun. Anlıyorum, bire bir gözlemlediğim değişimleri ne güzel özetlemişsin. -O bireysel gelişim kitaplarından ben de nasibimi aldım zamanında.-
Gelgelelim bireysel özgürlük bana vaat edilen bir pamuk şekeri mi bilmek lazım.

E kalıp savaşsanıza konusunda;
Gençlere ben şimdi nasıl diyeyim kalın savaşın diye. Diyemem. Gitmek isteyene diyemezsin. Ben de kendi yaşamımdan örnek vereyim. Kızlarımdan biri millerce uzak bir ülke vatandaşına aşık oldu. Dili ayrı, dini ayrı, kültürü ayrı bir damadım var. -Çok seviyorum.- Biz şurada ya da şurada yaşayabiliriz dediler. Siz nasıl istiyorsanız öyle yaşayın dedim. Okyanus ötesi yere de gitseler kendi tercihleridir, bana özlemek düşer. Bu gidiş kaçış değildi, kaçış olsaydı da bir şey diyemezdim. Üzülürdüm, bu gidişe diğer çocuklarımız için üzüldüğümden biraz daha fazla üzülürdüm yalan yok. Çünkü can.

Giden gidecek, kalanlar başının çaresine bakacak.
Dün küçük kızımın okulundaydım (lise) Öğretmenin biri öğretmenler odasına girerken kapıdan bakan öğrenciye o kadar kaba bir şekilde "çekilirsen geçecem" dedi ki utandım ve canım sıkıldı. Öğretmenle öğrencinin olmadığı bir ortamda davranışı hakkında konuştum. Olur ya eşref saati meselesi, o anlık bir şey miydi, genel tavrı mıydı anlamak istiyordum. Genel tavrıymış, konuşunca anladım. Üstelik de branşı çocuk gelişimiymiş. Yönetim birimine gidip durumdan duyduğum rahatsızlığı dile getirdim. Öğretmeni şikayet etmek için anlatmadığımı, toplantılarda bu konunun ele alınmasını talep ettiğimi belirttim. Pazartesi günü gidip yazılı başvuru yapacağım.

Herkes kapısının önünü süpürecek bir şekilde. Başka çaremiz yok. Gidenlerin kapısını belediye süpürüyor, onların bu yönden bir sıkıntıları yok. Onların derdi bana düşüyor gördüğünüz gibi.
Bu duyuruyu açmadan az önce yine aynı konuda açılmış bir duyuru okumuştum. Onun üzerine bunu yazarken tam derdimi anlatacak gibi yazmamışım. arkadaşlar anlamakta zorlandılar haliyle. Want2die ve oinone pe cevaplayınca düzeltme yaptım da anlaşılır hale geldi. :p

Metofor hakkında açıklama yapmam gerek anladım :)

Çünkü ben bir anneyim. Sadece kendi çocuklarımı değil bütün çocukları evladım, geleceğimiz olarak görüyorum. Tüm dünya çocukları için iyi gelecekler olsun istiyorum. Bizim çocuklar sıkıntı yaşarken dertleniyorum, belki Afrika'nın bir köyünde daha kötü olanları gözden kaçırıyor olabilirim ama bunlar gözümün önünde oluyor. Neredeyse her gün bi kaçıp kurtulma isteğiyle karşılaşıyorum. Yok kendini öldürmek istemeler yok kaçmalar. Üzülüyorum yahu! N'apayım ben de buyum işte. Hissettiklerim metofordakinin aynı.
Metofor değil, en başa yazdığım gibi hissettiklerim onlar.

herkesin kendi kapısını süpürme gibi bir olayın geçerliliği kalmadı kanımca. süpürmekle değil kazımakla falan düzeltilebilecek bir durumdayız. iş işten geçti. süpürülecek zaman vardı ancak o dönem süpürülmediği için üzerine eklenen kirlerle temizlenmesi zor hale geldi. üstelik temizlikte kullandığın araçlar dahi ortamı temizlemek yerine çok daha kirli hale getiriyor. yani şimdi verdiğin ufak örnekte kapının önünü süpürdüğünü iddia ediyorsun, ben ise herhangi bir şeyi süpüremediğini şöyle bir tozu üflediğini söylüyorum. o üfleyip yok ettiğini zannettiğin toz az ileriye taşınmış oldu. öyle yani :)

@soso, ufak örnek evet. tek başına oldukça ufak bir örnek. Onunla kapının önünü süpürdüğümü iddia etmiyorum, dediğin gibi o bir örnek.

Herkesin kapısının önünü süpürmesinin geçerliliği kalmadıysa da geçerlilik kazandırmak bize bağlı değil mi?

Duyurumu ve cevapları değerlendirme şeysi:

Sorumu anlayanlar oldu, anlamayanlar oldu. Benim için çok anlaşılır olmasına karşın anlaşılamamasının nedenlerini düşündüm.

birinci olarak: yazıma "hissettiğim şey şu" diyerek başladım. yani ben ne hissettiğimi yazdım, öyleyse neden metofor sanıldı?

halbuki; ne söylersen söyle karşındakinin anladığı kadardı söylediklerin.
yaş ortalaması yaşımın yarısına denk gelen bir ortamda hislerimi yazmakla hata yaptığımı fark ettim.
yanlış anlamayın n'olur, bu durum bazılarınızın çok güzel ifade ettiği gibi kuşak farkı olayı. şu bayık "benim yaşıma gelince anlayacaksınız" larda değilim. Zaten onu şimdiden bilemeyiz de, belki içinizden bazıları benim gibi hissedecek, belki olaylar değişecek adı bile anılmayacak bu ve benzeri durumların.

ikinci olarak; bu duyurudaki cevapların hepsinin benim için değerli olduğunu belirteyim. Kendi kuşağımı biliyorum, sizleri anlamaya çalışıyorum.

Belki birilerinin işine yarar, bizim kuşak hakkında bir şeyler paylaşmak istiyorum.
Sabahtan beri 70'li yılların şarkılarını dinliyorum. O kadar çok pozitif tema var ki... Protestler bile naif. Neşeli ritmler çoğunlukta. Sitemler bile çok tatlı. Yani kısaca, bizler "hayat bayram olsa" tadında bakarak başladık hayata. Toplum olarak 80'e kadar büyük bir travma yaşamamışız... 80 sonrası işler değişmeye başladı haliyle. Yine de sizlerin yaşadığınız gibi ekmek aslanın ağzında değildi pek ve çok salak saçma işlerle her gün muhatap olmuyorduk. Daha çok şaşkınlık ve anlamaya hatta yakalamaya çalışıyorduk. 99 depreminin ilk zamanlarını düşünün. Asker giremedi, kurtarma giremedi, herkes kendi canının, yakınlarının canının derdindeydi. Yer altından çıkan kemirgenler gibi çıkarcılar türedi, 80 sonrası da işte tam da öyleydi. Korkarak, korunmaya çalışarak yaşamaya çalıştık. Komşunun oğluna kızını vermedin diye komşun "kominist bu" dese ömrün gitti.
Sonra Özal geldi, Çiller geldi, ekonomi tuhaflaştı. Dolarlar havada uçuşurken bir gecede batıp veya köşeyi dönebilirdin. Bir yandan da din çarpıtıcılar yuvalanmaya başladılar. Çocuklarını okutamayanları bedava okutma vaadiyle yurtlara almaya başladılar. Ne güzel, en azından çocuklarımız okullarına devam ediyorlardı. Bilemedik... Tıpkı yıkılan bir şehirde lağımlardan çıkan fareler gibi, o pis ve kokuşmuş dumanlı ortamda çoğaldıkça çoğaldılar. Biz aç kalırken onlar beslendikçe beslendiler, çoğaldıkça çoğaldılar.

Yanicesi;
Şu anda İlhan İrem'den "görüyorum, duyuyorum, konuşamıyorum" çalıyor. Ben de aynı o şarkıdaki gibi bazen haykırmak istiyorum, anlatamıyorum.
Anlamaya çalışın n'olur. Beni değil, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştıklarımı.

Ve, vazgeçtim, gitme diyemem ki demiştim, şimdi diyorum. Gitmeyin len. Kalın birlikte düzeltelim.
Bir de şu intihar olaylarına daha fazla prim vermeyin artık. Birileri nüfus planlaması mı yapıyor nedir...

Fesupanallah!
Dinleyiverin gari, bu da bizim protestimiz işte :p
www.youtube.com

Hepinize cevaplar için çok teşekkür ederim :)

gitmek istemiyorum, gitmek zorunda da hissetmiyorum ama bir gün gidersem bu ülkenin çürümüş düzeni sebebiyle olacak bu. bu ülke bana, kendisine katkı sağlamam için fırsat vermiyorsa bana fırsat veren bir yer olduğu zaman oraya gitmem çok da tuhaf karşılanmamalı.

abla ben seni tanımıyom ama yaşının büyük olduğunu bildiğim için saygı duyuyorum sana o yüzden sataşmıcam da kusura bakma ne demek istediğini hiç anlamadım valla :(

ben türkiye bu ülkenin şartları gereği insanca yaşayamayacağıma inanıyorum, avrupa'da herhangi bir ülkenin şartlarına da çok rahat uyum sağlayabileceğimi düşünüyorum ve bu sebepten ötürü affedersin sktir olup gitmek istiyorum. bunun nesi kötü ya da üzücü ki? ne bileyim beni st. petersburg'a koy, roma'ya koy, lulea'ya koy, wolfsburg'a koy pek fark etmez yani taş çatlasa 3 aya komple adapte olurum hayata yaşar giderim yani, halim vaktim de yerindeyse çok mutlu olurum açıkçası. bu niye sorun olsun? türkiye'de neyim var ki sanki avrupa'da neye üzüleceğim?

beni kendilerinden biri gibi görmelerine gerek yok. türkiye'deki kadar hiçbir yerde dışlanamaz sanırım insanlar. varsın bana "yabancı" desinler, yabancıyım zaten. bu niye sorun olsun ki yani gelip evimi yakmadıkları sürece. bana ne.

@der maister, tam olarak ne dediğimi anlamışsın.

Ve, duyarlı davranışın için teşekkür ederim:)

hayat hanım, umarım yukarıda verdiğim cevapta sorunuzu anlayarak cevap verenlerden olmuşumdur.

son yazınıza istinaden; sizin neslinizde bulunan o bahsettiğiniz iyimser bakış açısına ihtiyacımız var bizim, gerçekten. fakat bunun için de bir mucize lazım. inşallah olur o mucize.

@emirkulu, çok güzel anlamışsın kardeşim. Psikolojik zulümden uzaklaşmakla da en doğrusunu yapmışsın.
Ayrıca kendini beyin göçü olmayacak, alalede insanım şeklinde değerlendirme. İstatistiki olarak beyin göçü kapsamına girmeyeceksen bile düşünen aklı başında birisin. En ihtiyaç duyduğumuz vasıflar :)

Cevaplayan arkadaşlara;
Ben duyuruda cevaplara birebir dönemedim. Cevaplama hızlı oldu, benim klavyem çok hızlı değil, yetişemedim. Sonrasında başka şeyler oldu filan olabilemedi yani.

ya öyle şey mi olur ya, pencere sadece sigara içen tarafından mı açılır. işkence vagonu mu o :)

aç pencereyi hızlı hızlı iç at gitsin.

Tuvalette iç hacı. Gayet güzel oluyo

bence kondüktör abi feyk atmış. camı indirip için gari.

vagon aralarında hela da iç gitsin kondüktöre yakalanma yeter...

bence de için. siz çağırmadıkça kondüktör gelmez. sadece yatağınızı açmaya gelecek. rahat rahat için işte.

bir de şöyle bir duyuru vardı aynı trenle ilgili. izlenimlerinizi yazın bir zahmet. iyi yolculuklar.

www.eksiduyuru.com

belki o vagonda olan bir problemdir (hiç sanmam). Açabilirsin ama kompartımanda içince çok kokabilir, tuvalette için bence de.

Bu doğu ekspresi son durağı van tatvan olan tren mi ? Eğer oysa git yemekli vagonda içiliyor. Birde orda Mevlüt abi var on numara muhabbeti vardır.

nasilkolay.com

benim de bir tane öyle kazağım var, üzerine bir şey dökülmedi hiç sadece birkaç kez giydiğim için yıkıyorum, leğene ılık su dolduruyorum (çok sıcak yaptım bir kez siyah olduğu için biraz renk verdi hemen çıkardım) toz deterjanı atıyorum normal birazcık ovusturuyorum biraz da suda bekletiyorum, sonra leğenin içinden çıkarmadan akan suyla duruluyorum, ortalama sıkıp sererek kurutuyorum. kazağı o kadar ıslakken asarsan sıkıntı olabilir gibi geliyor bana, kalorifer peteğinin yanına bir yere havlu serip düzgünce üzerine bırakmak iş görüyor. ama eğer üzerinde leke varsa nasıl çıkar elde onu bilmiyorum.

ılık suda yıkayın. bir küçük leğene ılık su koyun. varsa yünlüler veya hassas çamaşırlar için sıvı deterjan kullanın. yoksa şampuan da olur. güzelce köpürtün, kazağınızı alın leğene, fazla çitilemeden yıkayın. çıkartıp, çok kirli ise bir su daha hazırlayıp, tekrar aynı işlemden geçirin. sonrasında bol su ile durulayın. isterseniz son durulama suyuna azıcık yumuşatıcı koyun. sıkmadan, güzelce, kazağı uzatmadan, formunu bozmadan, katlayın. uygun bir yerde süzülmeye bırakın. şayet katlamadan gelişigüzel süzülmeye bırakırsanız, kazak formunu kaybedebilir. tamamen süzüldükten(suları akmıyorsa) düz bir zemine temiz çarşaf vs yayın. üzerine düzgünce yerleştirip kurutun. tamamen kuruduktan sonra, çok düşük sıcaklıkta yine formunu bozmadan ütüleyin.

Hacı 1 tl yüzünden bu kadar stres yapıyorsan git intihat et, bu hayat senin için yaşanmaz durumda.

Bende zippo filan sandım.

Bunu bize değil patronuna söyle kardeş.

Bu adam buraya da dadandı, battık :D.

sl78 +1
sonuçları da paylaşırsanız seviniriz

kovulduktan sonra yapacağın tasarrufları düşün ne kadar heyecanlı olur. boşver isteme kalsın onda.

Bunlar böyle böyle patron oluyor. Plan şu; bir milyonculardan çakmak gazı al. Ertesi gün "Merhaba, çekmecemde çakmak gazı buldum. Hayrına şirketteki çakmakları dolduruyorum. Verin çakmağınızı doldurayım " de. Çakmağı alınca, "aa benim çakmaığım sizde kalmış. teşekkürler :) " de çakmağı kurtar. Eğer başka çakmak çıkarsa, "bi dakka masamda doldurup getireyim" de çakmağı hacıla. Kana kan, dişe diş.

ayda 1241 lira kazanan biri olarak bence bırakın sigarayı. 2 günde 1 paket içiyor olsanız ve bir paket 6 lira olsa ayda 90 lira eder. yılda 1080 lira, 30 yıl yaşayacağınızı varsayarsanız 32400 kar edersiniz. evde montla oturmaktan daha karlı.

bence gidin patronunuza teşekkür edin 1 liraya verdiği bu ders için.

soru var mı? çakmağı istemekle ilgili gaz mı verelim? 2 gündür bunu düşünmek, çıldıracak gibi olmak? bu tepkiler hiç normal değil, sakin olun. nick' nize bakın, kendinize gelin. kendinizi iyi hissettirecekse, patrona kıyak yaptığınızı düşünün.

Sorunun ciddi oldugunu umarak cevap veriyorum; Istedigin cakmaksa ben alip sana kargo yapayim, insan 1 lira yuzunden sinir stres yapar mi yahu? Neyin kafasi bu?

Çakmağın sigara için olduğunu nereden çıkardınız. Belki güzel bir hanımefendiyle tanışma vesilesi olsun diye cebinde bulunduruyordu. Adamın güzel hanımlarla tanışma olasılığını bitirmeye, geleceği ile oynamaya kimin hakkı var? Umutlu günlere vurulmuş bu darbe cezasız mı kalacak? Patron denen ibnator ve ibnatoriçe taifesi ettiğini bulmalı.

sevgili sigaradan daha masraflı olur hiç tavsiye etmem.

bel altı bıçakla.

Bizim de müdür yardımcısı bi adam benden 20 tl borç aldı, 2 aydır vermedi, sinirden çıldırıyorum askjdahkjhaha :D Önemli olan 20 tl değil elbette, çünkü bu 2 ay içinde geri dönüşü olmayan çok daha büyük meblada paralar verdim başka insanlara ama bu adamın genişliği beni sinir ediyor :) yine de 'sinire gerek yok', yeni dadanağımız hoşgeldiniz :p

Küçük bir hesap yapalım;

Adamın maaşı 1241 tl. Yani çakmak maaşının 1241'de biri. Peki Volkan Demirel yıllık ne kadar kazanıyor? Garanti 2.500.000 avro. Çarp 2,69'la = 6.725,000 TL yıllık, 560,416,00 aylık. Peki aylık maaşının 1241'de biri nedir? 451 TL. Şimdi arkadaşlar gidip Volkan Demirel'den 450 TL isteyip geri vermeseniz n'olur? Ne mi olur, sizi evinizden aldırır. Başgana söyler, basın toplantısı yapar küfür eder, sahada kovalar sizi. Kaçamazsınız, plonjonla yakalayıp rakip ceza sahasına kadar degaj diker. Ne demek 450 lirayı hacılamak. İşte görüldüğü gibi bu işler o kadar kolay değil.

Hesaplamak güzel şey, hesaplamak umutlu şey, hesaplamak dünyanın en güzel sesinden "maaşına %100 zam yaptık" sözlerini dinlemek gibi bir şey. Ama ben artık hesaplamak değil, çalışmadan yan gelip yatmak istiyorum amk...

isten ayril

Bas istifayi git. Eheheh

Ya da savciliga suc duyurusunda bulun, mahkemeye ver.

adam kota dolar diye tik bile atmıyor.

Spor yap.

sigara iste, paketi uzatınca 2 tek al. aynı paraya geliyor aşağı yukarı

İlginiz için teşekkür ediyorum. Maalesef halen ses seda yok. Çok canım sıkkın.

arkadaşlar çakmak paramı aldım. çok mutluyum. hepinize kocaman teşekkürler...

çakmağı değil parasını mı aldın? nasıl?

gitmiyor.

her gördüğümde bayılacak gibi oluyorum. bu bir, normal küpe takılması iki , enjeksiyon(iğne) sıralama üstü :/

hicbir cinste hosuma gitmiyor. suratina bakip konusamiyorum ki?

Nöö. Hayır.

Nayir, nolamaz

Soğuma sebebi.

bok gibi iğrenç bişey.

valla dövme piercing vs. sahibi bi insan olarak tünel olayı bana bile sevimsiz geliyor.

Komedi.

bakamıyorum, içim kalkıyor.

aynen, hiçbir cinste hoşuma gitmiyor.

kişinin tamamen tarzına ve yüz şekline bağlı olarak 10mm üzerindekiler bence erkeklerde fazla iddialı ve itici duruyor.

7-8 mm güzel duruyor ama sonrası ı ıh. bir de kokuyor o kulak kısmısı, onu bi halletmeli bence en önce.

korkunç duruyor.

20 dakika için hiç fark etmez. istersen 5 beden kücük takım giy git, bişey olmaz.

çamur vs dışında sorun olmaz.
çok dar kesim ise elbisen ya da çok bol ise sürüş rahatlığı açısından iyi olmayabilir. geçen burada görmüştüm cycle chic diye bir olay var zaten.

bir kere terleyeceksin, kokma ihtimalin var.

onu geçtim imaj olarak da bak olaya, nerede araban inen bir adam nerede bisikletten inen. Şekilci değilim ama karizma denen bir olay da var.

Bir de aklıma gelen ilk şey pantolonun paçaları oldu. pedala takılabilir, veya ıslak-çamurlu zeminden geçerken çamur sıçrayabilir.

edit: evet şekilciyim kabul ediyorum.

siktir et insanları. bence herkes bisiklet kullansın. çok doğru bir tercih olur. ha istanbul'da bisikletin en büyük dezavantajı yağmurlu havalarda çamur ve doğru düzgün bisiklet yollarının olmaması.

ter ve çamur dışında sorun olacağını sanmıyorum.

bana sadece dizlerde iz yaparmış gibi geldi.

çamur çok sıçramasa da elde götürdüğünde pedala çarpınca kirleniyor tabi paçalar.

ayrıca bisikletle işe gelen adam daha karizmatiktir benim gözümde. yemişim imajını..

ter olayı da kişiden kişiye değişiyor. nerden ve ne zaman terlediğin önemli. stresli bir yoldan gitmeyeceksen 20 dakikada aman aman terlenmez. deodorant yeterli.

dar takım sıkıntı olur, net. bol takım olursa da paça bandı falan lazım. terleme belki sıkıntı. rahat olamama ihtimali var takımla. bu da tehlikeli olabilir belki.

@burberry: şekilcisin.

nerede kullanacaksın bilmiyorum ama hiç nerde arabadan inen nerde bisikletten inen adam vs gibi laflara aldırma.
bisikletle ulaşımını sağlayabilmek çok büyük keyif ve rahatlıktır. denildiği gibi çamur durumu var bir de sag ayak bileğine bir bant tak paçayı toplasın zincirden yağ vs olmasın. ayakkabi bisiklet olayında arabadan daha çok yıpranır takım altına giyilebilecek şık dayanıklı rahat bir ayakkabı sev. mevsime göre gerekiyorsa takım ceketinin ustunden mont yeleklerden giyin. hem kollar rahat olur ceket buruşmaz hem de rüzgardan soğuktan korursun kendini.
bisikletin arka tekerleğine çanta iyi olur ıvır zıvır evrak vs üstünde taşımak zorunda kalmazsın.
kostum ile veya etek topuklu ayakkabı ile bisiklet sürenin şıklığı bence ayrıdır.
özlemişim resmen, çevreyi takma ve fırsatı değerlendir.

Pantolon paçaları için lastikler var, onları kullanabilirim.. Çamurluk falan iş görür bi derece, eve geldiğimde de 5dk günlük temizlikle tertemiz olur herhalde.. Ter olayı beni de düşündürüyor ama giderken ağırdan alabilirim.. Antalya'da yaşıyorum, mesafesinin çeyreği bisiklet yolu zaten..

Düşündüğüm bisiklet de şu, çok hoşuma gidiyor ya..
www.bikeandoutdoor.com

20 dakikada leş gibi kokma ihtimalin var. paçalar yağ olabilir. pantolon patlamaz herhalde.
istediğin kadar şekilci de bisiklettense araba daha iyi. çevreyi düşünüyorsan otobüsle git. bisikletle 20 dk süren yer otobüsle taş çatlasa 10 dakika sürer.

edit: antalyada olduğunu öğrendim sakın yapma, sen sportif olmak istiyorsun ama çevrendekilere de yazık senin kokunu çrkmrk zorunda değil kimse. çalıştığın yerde duş varsa ayrı tabi ki rahat rahat kullan bisikletini.

Terleme

ben takım elbiseyle düz yolda yürürken zorlanıyorum bisiklete takım elbieseyle bindiğimi hayal ettim ruhum daraldı. zor olur bence hevesiniz kaçar hergün yapacağınızı sanmam sıkılırsınız.

yolda yokuş varsa sıkıntı, o üst başla yokuşu tırmanman daha da zorlaşır. üstüne terlersin.

Araba alma, otobüs berbat havalar için alternatifin olarak kalsın ve bisiklet al. Baktığın model de çok güzel, şimdiden güle güle kullan ve arkadaşların yazdığı gibi paça bantları ile zincirden uzak kalabilir pantolonun.

Ben takım elbise giymiyordum işe giderken de yokuş yukarı bir süre gitmem gerektiği ve yavaş tempo da işe yaramadığı için bisiklete şort ve spor elbise ile biniyor ve iş yerinin tuvaletinde birkaç dakikada çantamdaki yedek kıyafetleri giyip ofise öyle gidiyordum. Takım elbiseyi yanında taşımak sorun olmayacaksa öyle de yapabilirsin aslında.

allam ya bi de antalyadaymış. ben de istanbul diye düşünüyorum yokuşta-yağışta-trafikte ne olur diye. tabi orda da yazın biraz sıkıntı olur.

düşünüyorum da iş yerine adam pisikletiyle, kaskıyla, spor çantasıyla gelse, hatta çıkarken şortunu-tişörtünü giyse imaj yönünden de +1 alır.

gaza getirmek gibi olmasın ama tekrardan bisiklet>>otomobil

ekleme: an engineer'ın yazdığını görmeden yazmıştım :)

leş gibi kokmaz mısın gittiğin yerde?

Elbiseyi iş yerinde bıraksan olma mı? Yolda rahat giysi, işyerine gidince takım elbiseyi giymece.

Olmuyorsa, paçalara tozluk, işyerine gidince terlediysen hemencecik koltuk altını sabunlamak, pabuçları silmek gibi çözümler var.

Karizma artar bana göre de. Saygı da artar. Mesela benden büyük bir bravo alır.

Hepinize teşekkür ederim dostlar.. Aslında mevcut binada, biraz da erken giderek, dediğiniz gibi üst baş değişimi yapılabilir ama taşınma durumu var, yeni binada nasıl olur bilmiyorum.. Bu fikri tuttum ama..

Eğer dönüp bakan olursa duyuruya son bir sorum var: takım elbiseyi yanımda götürmek istesem askının ucundan tutup sırta mı atmak gerekir ki öyle olursa tek elle kontrol çok sağlıklı olmaz, yoksa başka yolu yöntemi mi vardır buruşmaya, kırışmaya mahal vermeden?

dostum pacalarinin zincire takilma ihtimali var. dar giyiyorsan yırtma ihtimalin var. hızlı sürersen ceketinin havalanması sonucu, belden soğuk yeme ihtimalin var.

Taşımak zorunda kalırsan küçük valiz, çanta gibi bir şey ayarlarsın arkaya. Elbiseyi düzgünce koyarsan buruşmaz.

Suits dizisindeki eleman işe takım elbiseyle ve bisikletle gidip geliyor çok da karizmatik görünüyor. Tabi oranın yollarıyla buranın yol yapısı aynı diil, yine de 20 dakikalık mesafe ise bir zararı olacağını sanmıyorum.

yaz sezonunda işe bisikletle gidip geliyorum, tavsiye ederim.

bisiklet alırken kafamdaki modellere herkes "kız bisikleti" dedi, bisikletçiye gittim "dede modeli abi o alınır mı ya boşver böyle bişeyler al sana bu gider" dedi.

gittik şehir bisikleti diye yarış bisikletinden bozma cihazı aldık ama memnun değilim.

www.bikeandoutdoor.com

böyle bişeyler al derim. en kısa sürede bisikletimi böyle bişeyle değiştiricem

minik önerilerim var sadece. kask takmak, görünmenizi kolaylaştıracak yelek giymek. ceket ve iş ayakkabılarınızı ofiste bırakabilir, gömlek ve pantolonunuzu rulo yapıp yanınızda götürebilirsiniz. terlemenize önlem olarak ise; havlu, deodorant, ıslak mendil, saç kurutma makinesi vs. bulundurabilirsiniz ofiste. çantanızda katlanabilir yağmurluk da olsun, tamamdır. zaten 20 dakikalık mesafede bunlara pek gerek de olmayabilir. pek çok ülkede insanlar bisikletle işe gelip gidiyor, siz de gidin.

keşke yaraklı yazmasaydın...

Adama yeminini bozdurdun.

Yataklı tren derken kuşetlimi yataklımı onun ayrımına dikkat et. Kuşette odada 4 kişi kalınıyor çünkü.

ahah efsane bir duyuru olma yolunda ilerliyor bu yalnız, pek güldüm.

zaman önemli ise otobüs, değilse tren. ya"t"aklı olsun ama :)

vay amk rezil olduk lan :)

kapılarda sorun yok, kitleniyor, içerisi de görünmüyor. ben bir kadın olarak sorun etmedim, tek olarak yolculuk yaptım defalarca. gayet zevkli. hangi tren?

atıştırmalık da al yanına.

ben olsam kesinlikle yataklı trenle giderdim. trenin sesi ninni gibi gelmiştir bana her zaman.

Ermenistan Gürcistan arası yolculuk ederken yataklı tren kullanmıştım.
Yataklardan biri zaten yolcuların oturduğu koltuk kısmı, sana kılıf, örtü ve basit bir terlik veriyorlar. Bir de oturulan yerin üzerinde indirmeli yatak var. Ben üstte kalmıştım çok daha keyifliydi. Biz 4 arkadaş yolculuk etmiştik tek bir kabinde. Tek başına çok da keyifli olmayabilir orası sana kalmış. Bir de yataklı trende tek başına kalabileceğini zannetmiyorum. İlk başta ben de 3 oda 1 salon falan sanmıştım yataklı deyince. Öyle değil merak etme, 2 metre karelik yerde 4 kişi kalıyor olacaksın. :)

Ancak trende tuvalet olur ara sıra kalkar dolaşırsın böyle rahatlıklar da var. Ben şahsen uzun otobüs yolculuklarına tahammülü olmayan biri olarak treni tercih ederdim. Farklı bir tecrübe olabilir.

Kapılar kilitlenebiliyor tabiki yani öyle sürekli içeri birileri girmiyor. İçerisi gözüküyor mu hatırlayamadım ama sonuçta çırılçıplak soyunmayacağına göre çok da sıkıntı olmaz bence?

Tek tavsiyem eğer kitap okuyacaksan kitapların köşesine tutturulan ışıklardan al veya daha da güzeli şundan al:
urun.gittigidiyor.com

*** Önemli hatırlatma: Yanına yiyecek bir şeyler al. Cips ve atıştırmalık tarzı değil de daha çok poğaça, börek, meyva suyu, çiğ börek, gözleme falan her neyse işte. :)

hocam yolculuk sonrası anılarını da paylaş lütfen. ben de hep yapmak istemişimdir bu tarz bi şey ama ne yolunu yordamını ne fiyatını bilirim. avrupa'ya falan zaten gidemiyoz bari kendi ülkemizde yataklı trene binelim anasını satiyim. internet oluyo mu bunlarda internet.

tren derim, ben gittigimde priz de vardı, oyun oynadım, ders çalıştım, yemekli vagon da muhabbet de ettim. perdeler var dışardan görünmüyor, kilit olayını hatırlamıyorum tam

2 kişilik kompartımanda tek kişilik biletle yolculuk yaptım. gayet keyifliydi. buzdolabı, içerisinde bilete dahil su, gofret, süt, meyve suyu vardı. yemekli vagon geç saate kadar açık. kahvaltı saatinden önce zil çalıp uyandırıyorlar. trende kahvaltı etmesi de gayet zevkli. kompartımana servis de yapılıyor, küçük bir ücret karşılığında. yanında ne yiyecek istersen götürebilirsin, sıkıntı yok yani. kompartımanın içinde minik bir lavabo, priz de var. duş almak istersen, terlik havlu ve diğer malzemeler de küçük bir ücret karşılığında veriliyor. yatağını kondüktör gelip açıyor, ya da kendin açabilirsin. yatak kıyafetini giyip, rahatça yolculuk yapmanın keyfine diyecek yok doğrusu. elbiselerini asmak için askılar var, valiz, ayakkabı koyma yeri de. daha ne olsun? manzara akıp gidiyor bir taraftan, klimalı bir ortam. bence terenle git, bu kadar yazdım, reklama giriyor, tcdd bana teşekkür etmeli:) yemekli vagonda yemekler gayet güzel ve hesaplı, garsonlar da gayet nazik.

iyi yolculuklar.

cotton/polyester olsa belki ama bu ütülenmez. En azından klasik bir şekilde.

elbise askısına as. ütünün buharını püskürt(kumaşa değdirmeden) veya banyodaki buharda bir süre beklet, düzelir. yıkanabilen bir ürünse; hassas programda veya elde yıka. sıkma yaptırmadan veya sıkmadan çıkar, süzülsün. sonra da askıda kurut.

yıkadıktan sonra asarsan kırışmaz fazla.
bir süre sonra da düzelir zaten giye giye.

Yanar, ütüye yapışır.

noter aracılığıyla evin eksiklerini bildirin. ev sahibi makul bir sürede (mesela 1 ay. bunu ihtarnameye de yazdırın) yaptırmazsa haklı olarak çıkabilirsiniz. ayrıca evde hasar yoksa ev sahibi depozitoyu da vermek zorunda.

not: avukat değilim. ben olsam böyle yapardım.

1 ay daha tahammülümüz yok. Yeni de bi ev bulduk hemen geçmek istiyoruz.

ev sahibi temel işleri yapmıyorsa evden çıkma hakkın var diye biliyorum ama parayı almak için avukata gitmen gerekir diye düşünüyorum. ya da ev sahibini seni şikayet ederim diye korkutup paranı alma olasılığın da olablir.3.şık olarak.

hemen çıkacaksanız depozitoyu unutun bence. ev sahibi zaten verecek bi tip değil.

bir de siz "resmi olarak" haksız olarak çıktığınız için ev sahibi evi kiraya veremezse yasal olarak kalan ayların kirasını sizden talep edebilir. ev sahibi avukatla falan uğraşır mı, mahkemeye verirse ne olur bilemem ama bilginiz olsun.

Resmi olarak nasıl haksız çıkıyorum?
Bana suyu kaçak kullanacağımızı elektriğin aşağıyla ortak olacağını söylemedi ki kimse. Öğrendikten sonra da vermedi şerefsizler paramızı.
Üstüne evi yaşanabilir hale getirmek için bi dünya para harcadık.

sen haklısın ama her şeyin bi usulü var. şimdi yarın sen çıkarsan ev sahibi diyecek ki benimle kontratı var ve haber vermeden çekip gitti. sen buraya yazdıklarını noter aracılığıyla ihtarname çekeceksin. şu şu nedenlerden dolayı kontratı tek taraflı fesh ettim evi bolaştıyorum, depozitoyu 3 gün içinde şu hesaba yatırın vb. diyerek çıkacaksın. resmi olarak haksız dediğim bu. bi avukata danışsan daha iyi olur.

yok noterle falan uğraşamam ben, illa hemen çıkıcam diyosan. anti silence'ın dediği gibi ev sahibini şikayet etmekle tehdit edip depozitonu almayı dene. işler çirkinleşebileceği için depozitoyu bırakıp çıkman gerekebilir.

Peki noterden bunları içeren bi ihtarname çeksem, kesin çözğm olur mu? Yapmak zorunda kalır mı yani?

olmayabilir. ev sahibi ihtarnameye rağmen depozitoyu vermezse dava açman gerekecek.

o yüzden her şeyden önce tanıdık bi avukat bulup ona denışmanda fayda var.

ev sahibiniz aradığında veya siz arayın, evdeki eksiklikler ve olumsuzluklar nedeni ile mağdur olduğunuzu ve bu durumun tespiti için noter getireceğinizi söyleyin. evin ayıplı olduğunu ve bunu düzeltme yoluna gitmediğini beyan edin. ya depozitonuzu iade ederek çıkmanızı kabul etsin, ya da diğer türlü başına gelecekleri kabul etsin. bunları sakin sakin söyleyin. eğer depozitonuzu iade edip, çıkmanızı kabul ederse elinden kendi rızası ile çıktığınız ve bir talebinin olmadığına dair belge alın.

bundan sonra tutacağınız evlerde aile büyüklerinden birisi yanınızda olsun. onların tecrübeleri önemli. hem de sahipsiz olmadığınızı anlarlar. bir de sizin görmediklerinizi görürler. çıkan kiracı, komşular, yakındaki esnaftan ev sahibi ve evle ilgili bilgi alın.

oinone pe+1

doğru hukuki terim "ayıplı mal".

işgüzar. işgüzarlık olabir mi acaba?

@mahone

onu düşündük ama tdk işgüzar için "Gereği yokken, genellikle kendini göstermek için işe karışan" dedi. bizim aradığımız daha çok cahil birinin ahkam kesmesi anlamında bir ifade.

Çokbilmiş
Ukala

@cannibal corpse

çokbilmiş "Her şeye aklı eren, zeki, akıllı" anlamına geliyormuş, ukala biraz olabilir gibi ama.

bilgisi omadan fikri olan insan diyebiliriz ama tek kelime olarak; çokbilmiş bana da yakın geldi valla

self-appointed

despot

cevaplar için teşekkürler ama sanırım ukala çıkış noktası verdi,

"ukala dümbeleği" oturuyor aradığımız tanıma sanki tdk'ya göre "Aklı ermediği hâlde her konuda fikir yürüten, bilir bilmez her şeye karışan kimse" anlamına geliyormuş.

self-appointed da iyi tabi bu arada :)

bilgiç.
bilgiçlik taslamak.

kendine vazife çıkaran?

rte

bokyedibaşı?

hayır.

maddi problem yoksa o kadar takmaya değmez.

aldıkları evin ihtiyaçlarıysa ve kendi yiyeceklerini depolamadıysa sıkıntı yok. gerekli görmüş almıştır.

Ortak alışveriş beraber yapılır. Bu durum bi sorundur.

daha önce uyardıysanız, buna rağmen yaptıysa sizi pek takmıyor olabilir. uyarmamış olsaydınız problem olmazdı ama.

eğer para sorunu yoksa ortada şikayet edecek bir durum da yok. herhangi bir şey eksik ise tamamlamak, aldığı bir şeyi beğenmediysen kendine ayrıca beğendiğin alternatifini almak yeterlidir. bunun dışında bana haber vermek zorundasın diye dayatmak hakimiyet kurma teşebbüsüne girer.

para verme al senin olsun de... alışverişleri ayır

13 günde biter zaten ne almış kı bu kadar? çok rahatsız ederse söylersin olur biter. beni rahatsız etmez açıkçası maddi bir sorunum yoksa.

ipe sapa gelmez ne almış? yada bitmeyip, bozulacak ürünler mi? acildir belki aldıkları?
çok içinize oturduysa, misilleme yapın.

13 günde neyi bitiremiyorsun arkadaş sen. Kadınsanız anlarım gereksiz şeyler alınabiliyor bazen ama bir erkek olarak yiyin diyorum.

Bunlar hep işsizlikten

gereksiz büyütüyorsun. 13 günde biter muhtemelen aldıkları marketi yüklenmediyse. beni de rahatsız etmez.

Maddi zorluk çekilmiyorsa ev arkadaşına ne gerek var kısmını çözemedim. Sanırım her ikinizde de cimrilik var. İçten içe yiyor size yemediğiniz şeylerin parasını vermek ama büyük bir şey değilmiş gibi davransanızda aslında öyle değil.
Cimrisin arkadaş...Tek yaşa en güzeli

Sen üstüne düşmeyip rahat takılıyorsan inadına bile yapar.yani ben olsam öyle yapardım.ama sen evdeyken tek başına gidiyorsa o ayrı

eğer ortada maddi bi sorun yoksa, ve alınanlar iki tarafça da tüketilicekse bunu bi sorun yapmak sorunlu bi kişinin işidir bence.

Para sorun değilse salla

bendim. tamamdır haklısın. 10-15 dk durdu bi kişi cevap verdi sildim durmasını istemedim.

keşke sileceğini yazmış olsaydın.

Benim de çok başıma geldi. En azından 2-3 gün beklemeli duyurular. Saçmalık.

saçmalıksa saçmalık atar yapmayın kardeşim kimse sizi çekecek durumda değil.

buyurun.


www.leatherglovesonline.com

www.hm.com
www.asos.com

kokulu mumlar zararlı.

www.hastarehberi.com

Havalandırılmayan odada yakmayın, oksijeni tüketir baş ağrısı yapar.

bunlar nasıl?

www.philips.com.tr

evet @oinone pe : orada yazdığı gibi metal değil kaliteli bir mum www.heartandhome.com

metal fitilli olanları varmış sanırım onlar tehlikeliymiş. ayrıca ceyranda tutulmaması gerekiyormuş mumun ve fitilin 1 cm olması gerekliymiş.

ben de çok seviyorum mum ışığını, biraz dikkatli olmanın zararı yok değil mi?

Hanımefendi gerçekten bu şekilde rahatça uyuyabiliyor mu?
Görüntüsü güzel ama çok rahat görünmediler bana da.

@want2die çeyiz setini alırken sen de almak zorunda kalacaksın. muhtemelen evli değilsin ve erkeksin :))

@afush oldukça rahat ve kullanışlı. doğalgaz faturasını yatırdığım sürece sıkıntı yok :))

ilki daha iyi gibi. öbüründe göbeğe kadar yırtmaç yapmış.

zaten bunlar 1 bilemedin 2 kere giyilir sonra çekmeceye kaldırılır. acayip kaygan ve rahatsız bunlar. uyurken beline kadar çıkar, meme kısımları kayar çünkü saten. ne sıcak tutar ne durduğu yerde durur. seksi olucam diye çekilecek dert değil cidden. bence seksi de değil üstelik. o yüzden illa alacaksanız bu kadar para dökmeyin bence.

300 liraya bir tane bu tarz gecelik, bir kaliteli pijama takımı veya gecelik (eşiniz hangisini tercih ediyorsa), bir de sabahlık alırsınız.

konforsuz olmasına rağmen seksi olduğu iddiası ile seviyor kadınlar böyle satenli, tüllü şeyleri de hakikaten hiç seksi değil, aksine libido düşmanı.

bu parayı vereceksen magic form'a git derim

Ben şunu beğendim: www.mark-ha.com

Marks & Spencer'ın Rosie Huntington-Whiteley koleksiyonunda da böyle zarif, seksi gecelikler var.

Saten/ipek geceliklerle gayet rahat uyunuyor. Yazın tabi. :)

Aslında Victoria's Secret'ta (Cevahir'de var büyük mağazası) bayağı çekici gecelikler var da çok daha yüksek fiyatlara. Bir de tabi Agent Provocateur var. O zaten bambaşka bir şey.

ipek gecelik bulun alın, saten gecelikler ucuz görünüyor. sizin verdiğiniz linktekiler ucuz görünüp, bir de üzerine pahalılar.

Bence de saten yerine ipek alsanız daha iyi olur. oinone pe +1

Pierre Cardin yerine oysho falan daha güzel. daha ucuza ve daha kaliteli şeyler bulursunuz. ya da bu tarz bir şey almak istiyorsanız herhangi bir çeyiz mağazasına girip aynı tarzda farklı markalardan, daha kaliteli bir şey alabilirsiniz. bir de bu linklerdeki ürünlerin açıklamalarına dikkat ettiyseniz pijama takımı ve şort takım da var fotoğraftaki geceliklere ek olarak kutuda. dolayısıyla şort takımı giymez, pijama takımı giymez diyorsanız (-ki şort takım fikrimce hiçkimseye yakışmayan gereksiz bir şey) yalnızca gecelikten oluşan bir set alabilirsiniz pijama satan mağazalardan, hem daha ucuz olur hem en azından bu linklerdeki paraları gözden çıkardıysanız çok daha şık bir şey bulabilirsiniz aynı paraya.

Oysho ve la senza gibi markalarda daha modern daha guzel ve uyurken de rahat edecegi mini modeller var. Hem daha uygun fiyatli. Yok pahali olsun derseniz intimissimi marka. Avmlerde vardir

bu baktıklarınız çeyiz seti. arkadaşlar kullanılmıyor demiş ama kullanan kullanıyor.

kullanışlılık açısından:
dantelli olanlar günlük kullanımda çok da uzun vadeli olmuyor. danteller dayanıklı malzemeler değil. özelikle sizin verdiğiniz örneklerdeki gibi üst ve alt sadece dantelle tutturulmuşsa çok uzun süre kullanılmaz. dantel kopar, yırtılır.
arkadan çoklu çapraz askılar da kullanışlı değil. pratik değil, giymek çıkarmak sıkıntı oluyor.
şortu takımlar çok kullanılıyor. en çok onları kullanabilir.

sabahlığın kolları her şeye girecek gibi olmasın. uzun kollu olanların kol uçları genişşe kahvaltı hazırlama/ yeme faslında sıkıntı yaratıyor. bir iki kullanır sonra kullanmaz.

örnek olarak şu model hem kullanışlı hem zarif:
www.mark-ha.com

verdiğiniz modellerden ilki diğerine oranla daha güzel.

Sadece sayaç değil giren ve çıkan borulardaki sular da muhtemelen donmuştur...

ya dışarda olan kısmı sayaç, ona giren ve çıkan boru donmuştur muhtemelen

benim bildiğim bez-çaput gibi şeyler sararlar borulara.

suyu açmayı başarırsanız, bir yerlerdeki musluğu az açık bırakın don olabilecek gecelerde. bu sıkıntıyı yaşamazsınız.

bol bol gazete sar etrafına en iyi koruma yolu gazetedir. sıkıştır sıkıştır gazeteleri su saatinin etrafına, borulara. yazlığı kapatmadan yapar bizimkiler hersene

Evdeki musluklardan birisini hafif acik biraktiktan sonra kaynatip donmus olabilecegi kuvvetle muhtemel yerlere dokun.

Pankeykin hamuru az yağlı olmasın?

ben düzenli olarak blinçiki yaparım (bkz: blini). pancake, krep hamuru hazırlarken pek farkı yok. tavaya yapışmaması için yumurta koyuluyor. ama ben 2 bardak una karşılık yarım bardaktan az yağ da eklerim. 2 tane de yumurta. bence fazla katı yapmışsındır, süt ile yumuşatmayı deneyebilirsin.
edit: 3 bardak çok oldu sanırım. göz kararı ekliyorum ben. 2 bardak yeter.

seramik tavaya da yapışmaması gerek, zaten söylemişler. altı pişmeden çevirmeye kalkıyor olabilirsin, pişince bırakır. tava kızmayınca da yapışır. ilki yapışsın, bırak, tava da bu arada kızmış olur. sil peçete ile, yeniden yağ koy. kızsın yağ, sonra devam et işte. o kendisi bırakmadan müdahale etme.

Tavaya yağlı kağıt serip denesen?

hamurun da yağlı olması lazım yeterince.

depozito verilmez ne demek ya. dalga mı geçiyor adam mı seçiyor.

depozito verilir. depozito geri verilmek üzere alınır. kontrat üzerinde evin teslim alındığındaki koşullar yazar. evi aldığınız gibi teslim ederseniz depozitoyu kuruşuna kadar geri alırsınız. eğer evde onarılması/iyileştirilmesi gereken bir şey varsa bunun bedeli depozitodan düşülebilir ya da kendiniz onarıp yine depozitonun tamamını isteyebilirsiniz.

o ev sahibine de söyleyin, bir gün onu da sikerler adam olsun.

Bu peşin kiranin akıbeti ne oluyor peki bu durumda. Son ay kira odemiyor muyuz bu durumda?

Pardon da, bu soruyu sormanız bile kabahat. Ne yapacakmış depozito ile, gerkçesi neymiş, eve hasar vermişsiniz de onu mu tamir edecekmiş, evi mi boyatacakmış?

O depozitoyu alın. O Çirkefleşiyorsa, siz de diş gösterin. Bu kadar alttan almayın. Bu soruyu sormanız bile hata, ne demek lan depozitoyu vermemek?

"son kirayı bizden almayacağını söyledi": kira zamanı gelecek ve siz kira vermeden bir ay oturacaksanız hesapta sıkıntı yok demektir. ödemeniz gereken kirayı depozitonuzdan mahsup edecek, alacak-verecek kalmayacak.

depozito bedeli ne kadar? elinizde kontrat var mı? kontratta kira artışı için ne kararlaştırılmış? size ihtarname çekti mi? kiralarınızı düzenli ödediniz mi? evde hasar var mı?

en önemli soru kiracı olarak haklarınızı biliyor musunuz?

Simdi diyorim ki cahilligime verin. İlk ev ilk kiracilik deneyimim. depozito+1 peşin kira odedim eve girerken. Ben 1 peşin kirayı babasının hayrına mi vermiş oluyorum bu durumda?

depozito eve herhangi bir zarar vermeniz durumunda () ev sahibinin güvence olarak aldığı paradır. para değer kaybetmesin diye dolar euro üzerinden alınır çoğu zaman.
evi girdiğiniz gibi teslim ettiğinizde depozitonuzu eksiksiz alırsınız. Vermeme gibi bir ihtimal yok.

Peşin kira dediğiniz şey nedir?
Diyelimki evi ocak kirasını ve bir kira bedeli depozito vererek 1 ocakta kiraladınız. Bu durumda çıkarken geri alacağınız sadece depozito olur. Son ay kira vermezseniz depozitoyu almadan çıkarsınız.

Siz Eve girdiğiniz ayın kirasından hariç bir kira daha mı verdiniz? O zaman son ay kira vermezsiniz, depozitonuzu alırsınız.

bizim sözleşmede yazana göre sözleşme bitiminde çıkarsam ilk peşin ödediğim kira son ay oturduğuma sayılıyo ve ekstradan alacak verecek kalmıyo. ama depozitoyu kesinlikle geri alıyosunuz öyle şey olmaz. sizden sonra gelen de kendi depozitosunu verecek öyle oturacak sonuçta. evsahibiniz de çok uyanıkmış. mutlaka isteyin depozitoyu

Hayır şöyle düşünmelisin, genelde kiralar gelecek ay için ödenir, yani 1 ocakta ödediğin kira ocak ayı için ödenmiştir, siz ilk girişte ödediğiniz kirayı ilk ayınız için ödemiş oldunuz ve bundan sonrakilerin tamamını gelecek ödediğiniz tarihin sonrası için ödemiş olmalısınız, bu durumda en aralık 1'de ödediğiniz kiradan sonra depozito ocak ayına sayılır 30 ocak gibi evi terk edersiniz, yani ödediğiniz ücretle kaldığınız ayları karşılaştırın.

Aynen girdigim aydan hariç bir kira bedeli daha odedim.martta tuttuk evi . mart kirası+ 1 kira peşin+ depozito.

O zaman dediğim gibi ya son ay kira vermeyip depozitonu alacaksın ya da son iki ay kira vermeyeceksin.
Ev sahibine aynen böyle söyle. Gak guk ederse son iki ay kira vermeden çıkarsın, alacağın kalmaz.

Evde oturduğumuz ilk sene 50 TL 2. Sene 150 TL zam yaptı. Bu sene 300 TL istiyormuş çünkü biz cok ucuza oturuyormusuz. Ulan evin banyo tavanı kafamiza coktu. Niyet zaten tasinmakti. Fakat biz çok arsız bir ev sahibine denk geldik. Sonra kendi oturduğu eve sigmadigini ve kendisinin bu eve taşınacağını söyledi. Kıtalarını gününden önce oderiz bu arada. Dun eşime telefonda teklifi gelin benim simdi oturdugum eve taşının çocuklar olmuş. Saka gibi tavuk buldu yolacak sanırım.

bakın, yukarıda biri sormuş kiracı olarak haklarınızı biliyor musunuz diye. lütfen araştırın. kimse size kontratınız devam ederken evden çıkmaya zorlayamaz. yasal oranın üzerinde zam yaparak yıldırmaya çalışamaz. sike sike geri adım attırırsınız o şerefsize. yasal haklarınızı kullanın. lütfen pabuç bırakmayın.

1. evden çıkmak istemiyorsanız kolay kolay sizi çıkaramaz. tabi ki üzerinize düşenleri yapan bir kiracıysanız.

2. kafasına göre zam yapamaz, yasal artış ne ise o kadar yapabilir.

3. bunları boş ver biz zaten çıkmak istiyoruz diyorsanız şu kafa karışıklığını gidermemiz lazım;

girdiğiniz mart ayının kirası ve artı verdiğiniz peşin kira nedir? orada bir yanlış anlama olmasın? gördüğünüz gibi bütün duyurucular şaşırdı buna.

kira zaten peşin ödenen bir şeydir, öder oturursunuz. evi ilk tutarken de belirli bir bedeli depozito olarak verirsiniz, eve bir hasar verirseniz buradan kesilsin diye.

isterseniz kontratı taratın bakalım.

evet var. göz dibine bakılıp, kanama olup olmadığı takip edilmeli. takibi de kolay değil. şeker hastalığı da var mı?

şeker yokmuş.

o da eşlik etseydi, durum daha vahimdi. iyi bari yokmuş. ilaçlara devam, takibini iyi yapın, geçmiş olsun.

hastanın yaşını da göz önüne alarak, bir gözün görmemesi denge kaybına yol açabilir. düşmeler konusunda da dikkatli olunsun.

göz doktoruna sürekli kontrole gidilmeli, ilaçlar saatinde damlatılmalı. genetik geçişli bir hastalık, diğer aile fertlerinin de bu konuda duyarlı olması önemli. erken tanı ve tedavi ile göz kaybının önüne geçilebilir.

Çok iyi iş görür ama üzerinde yürüyecek kar ve buz lazım

bunlarla araba kullanmak dangalaklık zaten. güvenliği tehlikeye sokar. ayrıca taş granit gibi zeminlere zarar verdiği gibi sizi de kaydırır. beton gibi zeminlerde kullanırsanız çivileri aşınır kullanılmaz hale gelir. kara girerken takıp işiniz bitince çıkarmanız lazım. tchibodakiler fiyat performans olarak harikadır ama kar mevsimi geldiğinde stoklar tükeniyor, bitmiş olabilirler.

çok teşekkür ederim. tchibo' ya bakayım kaldıysa. onlar daha pratik geldi gözüme.

bulamazsak, eski çorap giyeriz:)

9.90tl yerli. yabanci almıştım önce ilk sert zeminde attu civileri. bu daha iyi. işe yarıyor ama uzun yuruyuste ayagı agrıtıyor. www.indirdik.com

:) benim çok hoşuma gitti. hadi olayı anlamadın, o kadar güzel bir kadın var evinde, bari onunla ilgilen, oyun oynamak neymiş?

ahahaha :) çok iyi ya, adam şok geçirdi valla. Yazık ya, neyi teptiğinin de farkında :) Yalnız nicole kidman 7 yaş büyükmüş ondan :)

ahahahah şahaneymiş hakkatten. Jimmy programa devam edebildi mi acaba.

fake geldi bana ya. amerikanların zaten abartılı mimikleri var, burda çok daha abartılı şekilde, şaşkınlıkları da öyle.

n. kidman' ın mahcubiyeti gerçekti bence.

nikol kidmın bu kadar sempatik bi yaratık mıydı ya çok datlı :3

sunucunun parmağındaki yüzüğü görene kadar ehahaha diye gülüyodum sonra suratım değişti img4.wikia.nocookie.net

çok güldüüüm çok da ihtiyacım vardı gülmeye :D sağol @oinone pe

Bazen böyle hikayeleri uyduruyorlar da, her türlü çok sevimliler ya. Jimmy Fallon'ın dağılması çok komikti gerçekten. Bir de bir kadın olarak Nicole Kidman'a da bayılıyorum küçüklükten beri. Ne kadar tatlı yahu!

nicole rüya gibi.

Bedreng

kınıfır, yani karanfil, bedrenk olur. yani açıklı koyulu renkte olur.

yani böyle.

tr.wikipedia.org

saç değil de sakal yok mu sakal?

daha önce de görmüştüm fotoğrafını. bu soru ile ilgili yorumum: saçlarının iyi bir kesime ihtiyacı var. yaşına uygun değil. ayrıca, eğer istersen başka konularda da önerim olabilir.

@disardayim fazla çıkmıyor ya sakal. maalesef sakal önerisi alamıyorum :D

@oinone pe önerilere açığım, lütfen yaz :)

tamam, yazıyorum o halde. göz kapakların düşük, bu sana yorgun ve yaşlı bir görünüm veriyor. bir-iki saatlik basit bir müdahale ile bundan kurtulabilirsin. linki şu: www.turkiyeforumlari.net ön bilgi olsun diye verdim, sen araştır.

kaşlarını önce aşağıya, sonra da yukarıya tara, hafifçe krem sür, dağınık durmasın. bunun için orta sert bir diş fırçası kullanabilirsin. bir yere gitmene gerek yok, kendin yapabilirsin, alışkanlık haline getir. böyle dağınık olunca, bakımsız bir görüntü verir insana. kadın veya erkek fark etmez.

üzerindeki lacoste, senin yaşın için uygun değil. bu tarz giysileri çok ileri yaşlarda giy.

burnunda eğrilik yok, kemik de fazla çıkıntılı değil, sadece ucunu hafifçe düzeltebilirler, çok da gerekli değil. saçlar, göz kapakları ve kaşlar düzelince, şahane olur.

gözlerinin rengi güzel, o yüzden odak noktası göz, kaşlar olacak.

anlamlı bakmayı öğren, buna kadınlar dayanamaz.

duruşunu görmedim, duruş da önemli.

şimdilik bu kadar.

Gary Barlow stili.

www.google.com

dudak kuruluğu için de alttaki linkteki duyuruyu oku, sanırım kanatıyorsun dudaklarını.

www.eksiduyuru.com

@oinone pe göz kapağı olayını düşüneceğim, düşük olduklarının bende farkindaydim ama müdahale olayını hiç bilmiyordum.

bakış konusunda cidden sıkıntım var, hani sinem kobalin seksi bakamamasi muhabbeti gibi ben de beceremiyorum. bunun çözümü yok galiba :)

göz kapağı düşüklüğü estetik kaygıdan da öte, bir sağlık sorunu aslında. göz kapağı kaldırmakla o kadar uğraşılıyor ki, bu bir sürü ağrıya neden oluyor. araştır ve yaptır bu müdahaleyi, rahat edersin. diğerleri kolayca çözülür zaten. bakışlarla ilgili şunu söyleyebilirim en basit olarak: şayet konuşamasaydın, yüzün de tamamen sargılarla kaplı olsaydı ve sadece gözlerin açıkta olsaydı, duygularını nasıl ifade ederdin? bunu düşün. ne hissettiğini gözlerinle anlatmaya çalış. insanlarla göz teması kur ve onlarla bu şekilde konuş. gülümserken önce gözlerin gülsün örneğin. bunu denemeye evdekilerden başla:)

giyim konusunda ekşi sözlük yazarı dis kapinin nahit mentesesi' nin bir sitesi var. türk erkeklerine önce sözlük üzerinden giyim kuşam tavsiyesi vermiş, sonra da gelen talepler doğrultusunda bu siteyi açmış. bu konuda yetkin biri. sadece sana değil, pek çok erkeğe önerdim bu siteyi.

www.bunugiyin.com

@oinone pe tavsiyelerini uygulayacağım teşekkür ederim. özellikle evdekilerle deneme kısmı hoşuma gitti :)

:) rica ederim. saç modeli ile ilgili olarak pozzecco gayet yerinde bir öneride bulunmuş, söylemeden geçemeyeceğim.

dediğiniz gibi kestirdim arkadaşlar buyrun sonuç:

imgur.com

teşekkürler tekrardan cevaplar için :)

hava geçiren her yeri koli bantı ile bantlayın. havalandırmak için açmanız gereken pencereleri yapışkanlı pencere süngeri ile halledin. bantları hava ısınınca sökersiniz.

açılan yerler için pencere fitili, çerçeve ile duvarın birleştiği yer için silikon. birkaç ay kalıp çıkacaksanız silikon uğraştırıyor. koli bandı da iş görür.

macun cekin.

ösym takvimine göre bu aralar ygs sınavı için kaydolmanız gerek. sistemde kayıtlı mısınız? kayıtlı olmanız halinde bile, fotoğrafınızı yenilemeniz gerekebilir.

lys başvurusu öncesi, ilgili bölüm hangi puan türünde alıyorsa, o puanı oluşturan sınavlara girmesi gerekiyor. her sınav için ayrı ayrı harcı yatırıyor. sonra başvuru yapıyor. ücret yatmadan, başvuru yapamıyor. eğer sistemde kayıtlı ise, fotoğrafı da güncelse, internet üzerinden başvurabilir.

Euxinos007 ne kadar çiğ bir davranış, ne demek yalan söylüyor? yalan borcum mu var soruyu sorana. daha düne kadar öyleydi, şimdi değiştirdilerse, ben yalancı mı oldum? tükürdüğüm sistemini bana mı sorup değiştiriyorlar? parayı önce yatırsa ne olur? sonra yatırsa ne olur? tc no ile yatan bir para, başvuru no mu isteniyor? birisine yalan söylüyor demek için, ne kadar meraklıymışsın.

Zamanla düzelir bence sakinlemelisin

kardeşiniz kaç yaşında?

28

çöşşş ergen sandıydım

kazık kadar bi insanın kendini ifade şekline doğru-yanlış diye karar verme ve müdahale etme yetkisine sahip olduğumuzu sanmıyorum, alışmaya bak bence. öylesine diline takılan bir şeyse zamanla kendiliğinden geçer zaten.

Ben de yetişme çağında falan sandım. O yaşta insana bir şey yapamazsın. Biraz da böyle takıntılı insanlar oluyor, mesela benim kurduğum bu cümle bile rahatsız etti seni değil mi? Senin durum biraz abartılı.

28 yaşında kardeş mi olur

klavyede yanlışlıkla 2'ye bastığınızı düşünüyorum. kardeşiniz umarım 18 yaşındadır.

arada dalga geçerek ve kelimeleri o şekilde değiştiren insanların ezikliğinden dem vurarak deneyin. doğrudan ona gitmesin ama laflarınız. başka birilerinden, genel olarak bahsediyor gibi yapın.

anlamadım, bunun neresi acil? bu şekilde konuşarak size zarar mı veriyor? rahatsız oluyorsanız, bilemem. uzaklaşın, pek konuşmayın. belki geçer, heves etmiştir.

onu böyle sevin ve alışın zira bu saatten sonra değişme şansı yok gibi :) ve aklıma takıldı; kardeşiniz 28 yaşına gelene kadar sizin aklınız nerededir?

normal.

sezaryen. erken dogum. 3 kg 750gr 52 cm dogmusum. dogar dogmaz bilegime taktiklari isim karti bile hala elimde.

normal

Normal , zaten bizim dığduğumuz snelerde sezeryan çok aZdı hiç rastlamadım sezeryanla doğana yasıtlarımdan (82 doumluyum)

ikiz doğum sezaryen riski varmış ama normal dğum olmuş
ben 2kg 250 gr
kardeşim 2 kilo 750 gr toplamda 5 kiloyla kapatmışız

7. ayda bir gece ansızın zıplamışım.

ben çok fazla normal doğmuşum ya. direkt 9 ay 10. gün çat diye devlet hastanesinde çıkıvermişim gayet normal bi şekilde. doğduğum gün rusya'da meteor düşmüş diyolla, çok büyük lider olcakmışım efsane olcakmışım.

sezaryen. ben çıkmamışım olması gereken zamanda, 10 gün falan geçmiş sonra mecburen sezaryen yapmışlar.

heralde biliyorum.

@lilidance, 82 lerde sezeryan moda gibi bir şeydi. Kadınlar sezaryan için özel hastane tercih edebiliyordu, özel doktorlar sezaryana yönlendirebiliyordu filan. Sonra sonra kadınlar işin doğrusunu anladılar, doğum tekrar eski rayına oturdu.

(o yıllarda iki normal doğum yaptım)

Soruya da cevap vereyim madem geldim. Ben de normal doğumla dünyaya geldim.

evet biliyorum, ilginç bir hikayesi var.

Dusuk yapma riski cokmus annemin. Ben olmayacakmisin aslinda, daha karnindan cikmadan olup gidecekmisim:) Igneler sunlar bunlar derken hastane ile ev arasinda mekik dokuya dokuya dusmemisim, normal dogumla cikmisim karnindan annemin. Isin garibi aglamamisim:)
Bir de cok agir dogmusum. Ama suanda oldukca zayifim.

Normal, hatta erken.

Doğum sırasında annemin yanında hiç kimse yomuş. Hiç beklenmiyormuşum. "Erken doğar da, daha değil. Şimdilik dinlen" diye hastanede bir yere kapatmışlar annemi. Daha da mesai yeni başlıyormuş. Sonra doğum başlamış, annemin yanında yine kimse yok. Annem "Yetişin, doğuruyorum"umsu çığlıklar aatmaya başlamış. Tabii o durumda çığlıklar ne kadar anlamlı olabilirse. O sırada bir hemşire (ebe, vb. değil) elini yıkıyormuş. O koşmuş gelmiş. (Ki o gelmese aşağıdaki bir kovaya kafa üstü çakılacak pozisyonda doğuyormuşum, annemi jinekolog masasında mı bıraktıkları hala kafamda soru işareti de pek o kısmı kurcalayasım gelmiyor; kendim de olsa konu doğum olunca içim kalkıyor) Beni doğurtunca annemin kucağına bırakmış. Gitmiş, geri elini yıkama ve temiz bir şeyler alma işini hallederek gelip beni sarmalamış. Göbek adım o hemşireden geliyor ama annemler vefasız çıkmış, o adı kimliğe yazdırmamışlar.

Hayatta oluşumu işine erken gelen bir hemşireye borçluyum.

Köyde, ebeyle

normal. ellemeyeceğim demiş dayamış suni sancıyı. doğumda öldü herhalde kalp atışlarını alamıyoruz demişler. vakum ve epizyoyla çıkmışım. doğduğumda bayağı yamukmuş yüzüm. daha vakti varken zorla çıkartırlarsa... doktor ya gerizekalı ya üstün zekalı olur normal olmasını beklemeyin falan demiş. normal olmadım gerçekten.

benden başka bilmeyen yok mu yahu :))

sezaryen. ayıptır sorması nasıl bilmiyorsun?

istemeden olmuş olmakla kalmamışım bir de hastalikli ciliz bir şey doğmusum yaşayacağımı düşünmemışler.

@kuzey li
ay ne bileyim, hiç lafı geçmemiş. ben de aklıma gelip de sormamışım :)

normal. 30 haftalıkken, dedem vefat edince erken doğum başlamış.

Normal ve 4 kiloya yakın doğmuşum. Hayatım boyunca zayıflık nedir bilmeyişim bundan. Bi de akşam 6.30da doğmuşum tam ekabir memur çocuğu mesaiyi aksatmamışım

Bi de feci kar yağıyormuş o zamanlar, hastaneye görmeye gelenler yolda kayıp düşmüş hep Zeynep kamilin yokuşunda asfasd gelenlere bi takla at görim desem bu kadar olurmuş aaddlsşlsşdl

Genelde erkekler pek önemsemediğinden bilmezler bizim kadar ayrıntısını.

5 kilo ve on aylık sezaryen ile doğmuşum, normal doğmam mümkün değilmiş zaten. Doğduğumda saçlarım upuzunmuş, tırnaklarım varmış. Bıraksalar ekmek elden su gölden bir iki yıl takılırdım heralde :D

Bir de sezaryenle doğanlar için daha zeki oluyor derler, doğumda beyin o muazzam baskıya maruz kalmadığı için. Ne derece doğru bilemem.

@yirmisantim
aa, bana araştıracak süper bi konu verdin teşekkür ediyorum :)

normal. ilçedeki hastanede kadın doğumcu yokmuş, kış zamanı otobüsle il merkezine gitmişler. hastanede doğuma daha var diye babamı göndermişler. o gece doğmuşum.

Normal, erken dogum. 1. Kg 100 gr. Ölecem sanmışlar

normal doğum ve zamanında,gerçi annem sancısı tuttuğunda yürüyerek tek başına gitmiş hastaneye,ebe hanımlar kısır bitince geliriz yat sen diyince kavga çıkarmış adldlflgj.ben kavgacı değilim ama hayır.

aşağıdaki linki okuyun. hasta yatağı, havalı veya silikon yatak, topuk koruyucu gibi materyaller ve yapılmaması gerekenlere dikkat etmek. yatak yarası açılmadan önce, ilk evrelerde önlemini almak. bu konuda bolca okumanızı, evde sağlık hizmetleri ile irtibat kurmanızı öneririm. daha fazla da yazmak isterim aslında. siz bir okumaya başlayın önce.

www.turkgeriatrivakfi.org.tr

özel kremler oluyor. doktor ve eczanelere sorabilirseniz yönlendirebilirler belki. krem adı vs bilmiyorum ama biz hastamıza, yaralar için yapılmış bir kremden almıştık.

Yatma süresi uzun olunca o yaraları önlemek değil, geciktirmek mümkün oluyor malesef.

Önlemler için sık sık pozisyon değiştirmek (1-2 saatte bir), hastanın kemik çıkıntılarını (topuk, dirsek vb) yastıkla desteklemek gerekir. Havalı yataklar da kullanılıyor ama etkinliğini tam olarak bilmiyorum.

önce çok teşekkür ederim cevaplarınız için. şu anda zaten hastanede tedavi görüyor, havalı yatağı var ve krem sürüyorlar sırtına ama yine de iyice hassaslaştı sırtı. yara açılmadı henüz önlem almaya çalışıyoruz şimdiden. çünkü daha epey bir süre yatacak :(
hareket ettiremiyoruz. kalçada ve omurgasında kırıklar var. sabit yatıyor

bak bu siteye yatan hasta için ürünler var. açılan sayfada yatak, jel örtüler, baş ve topuk koruyucuları vs. var. yatak yaraları bası nedeniyle açlıyor genelde. hasta hijyeni de önemli. yatağın pozisyonlu olması da gerekiyor. hatta özel uyku tulumu da önerebilirm.

çok zorlu bir süreç, allah kolaylık versin. gerekirse psikolojik destek alın. hasta ve bakan kişi için. evde bakım hizmetleri bunu sağlar.

www.engelsizurunler.com

hasta kaç yaşında, çok zayıf veya kilolu mu? şu an hastanede olduğunu söylüyorsunuz, geçmiş olsun. orada da hastanenin imkanlarına ek olarak, bir takım konforlar yaratılabilir, araştırın bence. o yaralar açıldı mı, tedavisi daha zorlu.

www.eksiduyuru.com

babamın kalça kemiği kırıldığında eve havalı yatak aldık, hiç alışamadı. daha da acı çekiyordu adam resmen. sonra kaldırıp attım. malesef tek çözümü her gün ilgi alaka. allah kolaylık versin.

sonra tanıdığımız tecrübeli bir hemşire, sırtını ve bası yarası olabilecek yerleri her gün sabun köpüğüyle silerseniz krem gibi etki yapar biz öyle yapıyoruz, kremlerden daha faydalı dedi. o güne kadar özellikle kalçasının altında deri morlukları ve pişik gibi kızarlıklıklar vardı, sonra tanıdığın söylediği köpük olayını uygulamaya başlayınca 1 ay gibi bir süreyi kazasız belasız atlatınca gerisini zaten babam kendi kendine kımıldayarak halletti.

bu arada ben bu kremlerin ortamı nemlendirip cıvıklaştırdığı için sürece olumsuz etki ettiğine inanıyorum. bası yüzeyinin kuru kalması daha iyi gibi geliyordu hep bana.

bu süreçte ilk 1 ay çok önemli. sık sık elinizi aradan sokup masaj gibi hareket ettirin. elinizi sokamayacağınız kadar dar yerlere uzun sivri şiş gibi şeylerle yatak arasına sokuşturup en azından deriye hareket verin biraz. hastanın hareket etmesi çok zor zaten acı çekiyor. nefes antremanı yaptırın, balon verin devamlı şişirsin akciğer büzüşüyormuş, kan dolaşımı zayıflıyor, morarmalar falan bundan oluyor.

bir de topuğuna dikkat edin. muhtemelen ağırlık asmışlardır ve topuğu çok ağrıyacak, diken gibi batıyor. topuğunu falan ovun, ağırlığın bağlı olduğu yeri günlük çıkarıp değiştirip bi havalandırın.

tekrardan allah kolaylık versin, 1-1 buçuk ay gerçekten zorlanacaksınız. tek rahatlığınız hastanede olması. geçmiş olsun.

Kurumdan kuruma değişmekle birlikte su ve elektrik 3. Fatura çıktığı zaman kesiliyor

bir sonraki fatura çıkmadan kesiyorlar.

interneti yatır. hemen kesiyorlar, açma kapama parası vs. sıkıntı. su ve elektrik hemen kesilmez. onları bir fatura geriden takip edebilirsin.

aman aman sakın yıkama, bir daha giyme şansın olmaz. bütün formu bozulur. kaşe kumaştan kabanın kesinlikle kuru temizlemeye gitmesi gerek.

Hep kuru temizlemeye verdim.

Yıkadım ve montun ağzı burnu yamuldu.

aynı dertten muzdaribim seksenciğim kuru temizlemeye vericem. makina yamultur bunları.

benimkini annem hep makinada yıkıyor, sonrada güzelce ütülüyor. şimdiye kadar hiç bozulma mozulma olmadı.

@strangierhere deterjan mı zarar veriyor yoksa makinaya sürekli sürtmesi falan mı? hani hep yıkanmaz deniyo ama neden yıkanmıyo?

deterjanla elde yıkasam zarar verir mi mesela?

@1a2b3c4d trollemiyon di mi bak :D makinanın ağzı açık bana bakıyo. kesin bilgiyse atıyorum. rulo yapıp poşetin içine de koyabilirim sürtünmesin diye.

Anneme de sordum 30 derecede sıktırmadan yıkıyormuş. Ama yine de benden günah gitti:D

Bence makinede dönerken falan kumaşın o yapısı bozuluyor, elde yıkamadım hiç bilmiyorum ama ıslanacak sıkacaksın vs yine aynısı olabilir...

Annem 2-3 sene once bunu denemeyi yapıp elinde kucucuk, yamulmus bir kabanla kalakaldi ki baya dakatileli bir kabandi. Sen en iyisi kuru temizlemeye gotur.

yıkamaktan vazgeçtim :D zaten kaliteli bişey değil 1a2b'nin annesi kadar da ayarı tutturamayacağımı bildiğimden en iyisi kuru temizleme.

yine de elde yıkama tekniği öneren olursa diye bekliyorum.

Bir tanesi cop,ama 2.kabanima hic bir sey olmadi,ustelik ayni kalitedeydi.
30 derecede siktirmadan yikiyorum,yada sen risk alma elde yika sivi deterjanla banyoda bir yere as suzulsun.hic ugrasamicam dersen ver temizlemeye,kafan rahat olsun.

bizde yıkadik birşey olmadi, mis gibi de yumuşatıcı kokmustu.

Kabanlarimi hep kısa programda 30 derecede ve sıkarak yikarim (yoksa o eşek ölüsü agirligindaki şey yerinden kalkmadigi gibi kurumaz da bu havada). Ancak aynı sonucu alacağınızı garanti edemem tabi. Kiyafetleri kuru temizlemede kullanilan kimyasallardan arındırmak için 20sene kadar havalandırmak gerektiğini duymustum da..

Zevk için okuyacaksanız okuyun da Türkiyede piyasası olmayan bir meslek, okuyanların yüzde 99u mesleğini yapamıyor yapsa da hakettiği parayı almıyor ve saygıyı görmüyor. Kendim dış mimarım.

iç mimarlık için yetenek sınavı ile öğrenci alan okullar da var. kimileri puanla, kimileri de yetenek sınavı ile alıyor.

www.dersimiz.com

İç mimarlığın diğer mesleklerden farklı handikapları var. İki koltuk bilen iç mimar diye dolaşıp sözde dekoratörlük yapıyor. Çok büyük projeler dışında iç mimar imzası gerektiren projeler yapılmıyor, yapılsa da iç mimarım imzasını gerektiren proje tarzı bir şey olmuyor. Türkiye de tam bir meslek olarak algılanmış değil. Tabi ki meslekte ilerlemek kendini yetiştirmeye bağlı.

Örneğin bir bina yapılacak. Mimari proje yapılıyor mimara yaptırmak zorunda. Statik projeyi inşaat mühendisine. Doğalgazı makina muh, elektriği elektrik muh'e. İç mimarlıkta böyle tanınmış bir durum yok maalesef. Peyzaj mimarlığı da aynısından muzdarip. Yakın zamana kadar mimari projeyi bile muhendisten kabul eden bir sistemimiz vardı. Mimarlık disiplinleri (hatta genel olarak tüm tasarım disiplinleri) benzer durumda. Okuyarak vizyonunuzu çok ama çok geliştireceğine her türlü kefil olurum ancak pratikte durum böyle.

Kusmuş işte iyi. Yatsın uyusun. Yiyebilecek gibiyse bi dilim ekmek falan yedir midesini tutsun, yanına da su koy, gece içsin susarsa.

hepsini kusmadan rahatlamaz hızlı hızlı ılık su içirin hepsini kussun bi rahatlasın sonra alka seltzer varsa onu içsin.

çıkartın dışarıya temiz hava alsın.

Aynen tam kusamadi. Yarin da sorarim artik kocayi bosasam mi diye. Hoff.sagolun arkadaslar

Bu iş aslında o kadar basit değil. Düşük de olsa bir kötü olma ihtimali var. Uyurken tekrar kusabilir ve alkol zehirlenmesi geçirmişse kustuğunda bilinci açılmayabilir, bu da nefes borusunun tıkanarak ölümüne sebep olabilir.

Bir defa düz yatırmamanız lazım, oturur pozisyonda uyutmanız gerekiyor (çekyat/koltuk). Yatarken kusarsa kendini boğabilir. Gece boyunca da birisi izlemeli. Gece eğer dudakları ya da parmak uçları morarırsa ambulans çağırmanız lazım. Nefes alış verişinin yavaşlayıp yavaşlamadığını gözlemlemek, arada sırada seslenip dürterek (gerekirse cimcikleyerek) bilincinin gidip gitmediğini kontrol etmek gerekir.

Eğer bütün alkolü kustuğuna eminseniz ilk birkaç saat başında dursanız yeterli. Midesinden sistemine yeni alkol karışmayacağı için gecenin ilerleyin saatlerinde zaten durumu kötüleşemez.

Better to be safe than sorry.

Hiko sagol, basindayim sabaha kadar.

Kustuysa iyi, su icsin icebiliyorsa. Iyice kendine gelmedende uyumasin.

Abiye kızmayın ama, arada olur öyle.

eksisozluk.com

Sirtustu yatmakta direniyor ceviremiyorum adami. Laf da dinlemiyor yok yani. Ben basindayken uykusunda kusarsa filan nasil mudahale etmem lazim onu biliyor musunuz?

kafasını yan çevir hemen sırtüstü yatarken kusmaya kalkarsa.

sırtına onu rahatsız edecek bir şey koy. öyle rahat yatamasın.

sodalı ayran içerse kalanı da kusmasına yardımcı olacaktır.

SGK il müdürlüğüne dilekçe ile başvurun kesinlikle..

Bu konuda kim derse yalan söyler.. Tek gerçek SGK...

hayır başka yolu var

ememklilik maaşını hesaplamanın yolu var.

uyg.sgk.gov.tr

Bize bu işkenceyi daha fazla yapma abi... Senin yüzünden göçücem bu diyardan.

eksisozluk.com

kısa saç modellerinden biri olmasının dışında bir bilgiye ulaşamadım. merakımdan soruyorum, kim olduğunu bulunca ne olacak? ne yapacaksın? başka fotoğraflarına bakmak dışında, gidip tanışacak mısın? ona göre yorulsun insanlar.

bir tür sanat çalışması. omuzlar ayrıca geçerli.

abi harem kuruyo herhalde. kadın olmama rağmen karşı değilim, zevki iyi çünkü ajsjdgd

yorulmak isteyen yorulsun canım boğazımıza basmıyo ya illa bulun diye.

aratıp geliyom

google 11. sayfadan edit: bulamadım

manken ajansı kuruyorum da hepsine ulaşmam gerekiyor :)

güzelliği tutarlı mı yoksa sadece tek fotoğraflık mı diye kontrol etmek için diğer fotoğraflarına ulaşmaya çalışıyorum. tamamen meraktan. uğraşmak istemeyen uğraşmasın tabi, beğenen baksın geçsin sadece :)

Benim ninemin gencligindeki fotosu.

Ayak tirnaklari icin ozel sosyetik pedikur merkezlerine bi sorunuz. Pratik cozumleri olabiliyor bazen

ayak bakım merkezlerinin birine git. 3 tel uygulaması ile o tırnak normal yerine getirilir. tekrar çekilmesi gerekmez. alman ayak sağlığı merkezi olabilir örneğin. kendine yakın olan birine git. geçmiş olsun.

iyi seneler.

www.almanayaksagligi.com

yalnız; ayak değil el parmağında bu tırnak, yine de bakarlar mı ki? :/

Olabilir

Travmatik tırnak bozukluğu diye aratın.

tırnağın ayakta veya elde olması farklı tedavi gerektirmiyor. uygulamayı onlar yapıyor diye söyledim.

aynı şekilde düşünüyorum. bu kadar saçma bir ülke olamaz.
sırf öyle olması gerektiği için işimize gelen şekilde yaşıyoruz.

metrobüste insanların birbirini ezmek için can attığı ortamda bunları düşününce çok saçma oluyor.
sanki metrobüs yokmuşcasına yaşıyoruz. veya dolmuşlar taksimden bostancıya geceleri ışık hızında gitmiyormuş gibi.

minik koyunlar gibi atlaya zıplaya hevesle birbirini ezerek binen bu insanlar canlarını o kadar çok seviyorki işte tezat durum burada başlıyor zaten.

ankarada dolmuşların ayakta yolcu taşıması yasak ama otobüslerin değil. mesela böyle şeyler de var.

bunun belediye eli ile yapılmasını ise, hiç anlamıyorum. belediyeler dava edilemez mi? minübüsler de aynı şekilde.

şimdi otobüsnene otomobil bir değil arada cok fark var ondandır

tıklım tıkış otobüsün güvenli olduğunu kim söylüyor? herkesin tutunma yeri var mı?

ayrıca otobüs kullanan şoförlerin güvenli bir şekilde seyir halinde olmadıkları da bir gerçek. minübüsleri zaten söylemeye bile gerek yok.

vatandaşın bunu kamuya dayatması gerekiyor. hem trafik olmasın diye toplu taşıma araçlarını kullanın diye bas bas konuşuyorlar, istanbul için söylüyorum, hem tonla bütçeleri var, hem de tıklım tıklım dolu otobüsler, iptal edilen hatlar, kelle koltukta giden şoförler. bu böyle gider.

iettnin hat sattığı iett görünümlü otobüse bindim son istanbula gelişimde. adam 15 dakika hat meselesi yüzünden telefonda biriyle konuştu, bi tarafan tek şeritli yolda yardırıyoruz.
hadımköy minübüsü var hani, otobüsten küçük minübüsten büyük. onlar bir defa trafik varmış, alternatif yol kullanın diye haber vermişler bunlara. biri de alternatif yola girmiş ama yolu bilmiyor, bastıkça basıyor. bi tümseğe denk geliyor, hız tümseği, duramıyor üzerinden son sürat. en arkada koltukta oturan kadın yerinden fırlıyor düşüyor, kalçasını kırıyor. olayın ertesi başka bi şoför anlatıyordu. bence falaka vs gibi trafik cezaları lazım.

her şey doğru da bi o yanlış sanki. ülke boktan.

neil manke, haklısın. bunun farkındayım, bu konuda ve her konuda biraz adım atmak gerekiyor. yalandan iki pankart asmakla belediyecilik olmuyor işte. vatandaşa reva olarak görülen bu. kendilerinin tuzu kuru nasıl olsa.

hız sınırı 90-120 km aralığında olmasına rağmen 250 km/s hız yapabilecek otomobiller niye üretiliyorsa o yüzden..yani şu dünyada birçok anlamsız kural veya kuralsızlık var.

kaza yapan otobüs sayısı otobillerden oldukça az olduğu için bunu zorunlu tutmamış olabilirler. zaten ayaktaki yolcuyu nasıl bağlayacaksın? en fazla oturan yolcular için bir kemer olabilir.

otobüslerin ayakta yolcu taşımasının yasak olduğunu düşünüyorum da melih gökçek rüyasında kabuslar görür heralde..adam ek otobüs seferini bırak olanları da kaldırıp hepsini metroya bağlayacak nerdeyse..mesai çıkışlarında millet cama yapışık halde gidiyor evine.

Toplu taşımadakileri feda ediyorlar resmen. Bir de dedikleri gibi otobüsler tıklım tıkış olabilirken dolmuşlar ayakta yolcu alırsa ceza yiyor.

Yalnız geçenlerde kamil koç'la seyehat ettim, bütük koltuklarda emniyet kemeri vardı ve "bıdı bıdı kanuna göre takmak zorunlu" anonsu yapıldı, sayabildiğim kadarıyla şöför dahil 3 kişi taktı :)

bence dava açma konusunda birileri öncü olmalı. yaptıkları hiç insani değil. sadece bu konu bile, şunu yaptık, bunu yaptık demelerine verilecek cevaptır aslında. toplu ulaşım açısından ne değişti vatandaşın hayatında?

Otobüste ayakta yolcu için emniyet yöntemi barlar ve o tuttuğumuz lastiğimsi, bazen de plastik zimbirtilar. Eğer otobüsün kapasitesi aşılmaz ise herkese yetiyor onlar. Yalnız sınıra uyulursa her gün otobüs şoförlerine küfür edersiniz.

Minibüsler istanbul trafiğinin başına gelen en kötü şeyler (2. yollar, 3. Belediyeler, 4. Barzo şoförler). Onlar hiçbir kurala uymuyorlar. Yok günahlarını almayayım çift yönlü yollarda yolun sağında gidiyorlar (çoğunlukla). Onlarda yolculuk riskli.

evet, minübüsler de çok kötü. zaten onların ucu da yine belediyeye çıkıyor.

yok etmemek gerekiyor, ona göre otobüs sayısı arttırılsın. onların insanca ulaşım hakkı da, vatandaşın değil mi? işte vatandaş olmanın bilincine sahip olmadığımız için oluyor bütün bunlar. oy verip seçtiğimiz kişiler kendilerini halkın efendisi olarak görüyorlar. vatandaşı sıkıntı çekerken yollarda, kelle koltukta giderken, kendileri geçerken yollar trafiğe kapatılıyor.

Satıcılar çekilişten önce elde kalanları teslim etti etti, etmedi .öte giriyor onların.

ahah, adamın düşündüğü şeye bak.

belli bir saatten önce biletleri iade etmek zorunda. genellikle bir çoğu biletleri tükettiği için sıkıntı çıkmıyor. hatta genellikle hepsi tükeniyor saatler kala.

milli piyango genel müdürünün öldürülmesi olayından sonra, benim bu tarz çekilişlere hiç inancım kalmadı.

eğer kadınsan ben kadınlara aviator'ı yakıştıramıyorum.

bence wayfarer modeller daha hoş duruyor kadınlarda.

nasıl önerelim? kaç yaşındasın? yüzünün şekli? ten rehgi? saç rengi? kaşların yapısı? burnun yapısı? giyim tarzın? boyun? kilon? bu böyle gider. çok fazla değişken var.

altta bir link var önce onu bir incele. kaşlarla ilgili söyleyeceğim var.

blog.markalarca.com

@oinone pe: oval yuz, ufak burun. oval yuze her turlu yakisir diyor. "Yüksek köprülü ve açık renk gözlük kullanırsanız hem burnunuzu saklamaz hem de daha büyük göstermiş olursunuz."

ee senin yüzün dikdörtgenmiş, orada j deep' in fotosu var ya, orada gözlüğün üst tarafı ile kaşların uyumuna bak. burnun uzun olması veya kısa olması da önemli ama, gözlük buruna oturmalı. deneyince anlarsın zaten. kaşlarına da uyumlu olmalı.

uzun yüz olarak düşündüm, biblo burun ne alaka diyordum. oval mi yüzün? yani kalp şeklin de mi?

oval yuz. ya sorun deneyemiyor olmam. ama herhangi bir gozlugu siparis edebiliyorum. ne oneriyorsun simdi?

yüzün oval ise gidebilir, büyüklüğüne de bakman gerek. burnuna ve kaş şekline de ayrıca dikkat et.

bu rayban sitesinde webcam ile yüzünde görebiliyordun denesene oradan hepsini yakıştırdığını sipariş edersin

tam olarak bi gozluk soylesen? :)

bence şöyle yap, fotoğraf koyup, ön cepheden çekimiş, gözlükleri deneyebildiğin bir program vardı sanki. ben öyle hatırlıyorum. onu buldursan?

virtual mirror varmis:
www.ray-ban.com

sen bana tam olarak bir aktörden örnek ver. kimin yüz şekli sana benziyor?

erkek değilim, öyle bir sorun var.

heh tamam, başla denemeye.

sonucu bize bildir.

onione. aktor linkini koydum soruya

virtual mirror gozluk sectirmiyor. alt sekme bos geliyor.

aga, bir beslenme konferansında, aldığımız besinlerin (ortalama) 2000 kalori verecek şekilde parçalandığı ısı veren kimyasal reaksiyonlarda, hesaplıyorlar 2000 gr su gerekiyor hidroliz için. hidroliz ne?
mesela iki aminoasit arasındaki bağı koparırsan birine H birine OH ekliyorsun. o su oraya gidiyor.
buna hidroliz deniyor.
neyse bu konferans bittiğine herkesin aklına günde 2000 kalorilik yiyorsak 2 litre su içmeliyiz bilgisi kalıyor. o da 8 bardak ediyor. (250 ml'den)
o günden beri ağzı olan konuşuyor.
(bkz: potomani) buna da bakıver.
susuzluk hissi, gerçek susuzluğun kötü bir dışa vurumudur yalnız. susamadan su içmekte fayda var tabii. yoksa dehidre olursun. güçten düşer, elektrolit kaybedersin. kib.

doğru gibi, sonuç olarak aynı şeye dönmüş oluyor. farklı bir söylemde bulunuyormuş gibi yapıp, aynı şeyleri tekrarlamış. biraz da eksik bilgi vermiş. çay diüretik bir içecektir örneğin. çay içenlerde vücuttan atılan su daha fazladır gibi. sadece alkolü örneklemiş.

yeterli miktarda su alıp almadığınızı, idrarınızın renginden anlarsınız. çok açıktan, koyu renge doğru ne kadar su içtiğinizi bulmanız mümkün.

Ben son zamanlarda 2 litre iciyorum gunde. Ve surekli cisim geliyo, rengi de acik. Simdi bu iyi bi sey mi kotu mu? Sanki ictigim su gidiyoms gibi oluyor :)

bence iyi, böyle devam et. çok sık çişinin gelmesi, üşümekten de olabilir. bir de öyle düşün.

kötü :(.

(erkek)