[]

Bu ülkeden kaçıp gitmeleri gelenler

için üzülüyorum.

Hissettiğim şey şu:
Misal; Ben anneyim, 3-4 çocuğum var. Babaları başka kadınlarla kırıştıryor, zevki sefada. Çocuklarla ilgilenmediği gibi çocukları dövüyor, hor görüyor. Adamın sonradan başka kadından iki çocuğu olmuş, onlara bal kaymak.
Çocuklarıma bakamıyorum, koruyamıyorum. Hali vakti benden iyi olan ailelere veriyorum. Gidin, gerekirse boğaz tokluğuna çalışın. En azından sıcak bir eviniz olur, her gün et yersiniz, okullara gidersiniz, sinema filan olur arada. Daha insanca yaşarsınız. Buradan iyidir diyorum.

İyi midir gerçekten? En doğru seçenek bu mudur sizce de?

Ne de olsa o başka ailelerin de asla ve katta benim çocuklarımı kendi çocukları gibi görmeyeceklerini biliyorum. Binlerce örneğini görmüşüm bunun. Arada tek tük olmuşsa da devede tırnak kalmış.

Başka yolu, çaresi yok mu bu işin?

Edit: Saatin farkında değildim pek, ben kalkalı epey oldu. Nerdeyse öğle hatta bana göre:)

Yani, bu ülkede yaşayan biri olarak gençlerin gitmek istemelerini, gitmek zorunda hissetmeleri nedeniyle doğru bulmuyorum. Beyin göçü de aynı şekilde beni üzüyor. Onlar için de geleceğimiz için de üzülüyorum. Elimden üzülmekten başka bir şey de gelmiyor. Sizde durum ne diyorum.

 
sabah sabah bu ne şimdi? kendin için sormuyorsun, bunu anladım da, herkes anlamayabilir. want2die anlamamış örneğin.

bunlar kendi ayakları üzerinde duramayan kadınların başlarına geliyor. bu da o kadınların anne babalarının suçu. sonuç: ziyan olan çocuklar.

uzun uzun yazardım da, sabah olması nedeniyle henüz kendime gelemedim. bu çok ağır bir konu. daha önce de üzüldüğüm, içimi yakan bir konu hatta.
  • oinone pe  (15.01.15 08:38:55) 
kaç çocuğun olduğunu bilmiyosun daha 3 mü 4 mü?Onu bilmeden bir yol bulunamaz


  • delicevat  (15.01.15 08:52:23) 
iyide senin hissettiğin şeyden farklı olarak kaçıp gitmesi gelen çocuğun aile tarafından bakılamaması durumu yok ki? hatta ülke geneline bakarsan kaçıp gitmesi gelenlerin eğitim düzeyi gayet iyi oluyor en azından ailesi dişini tırnağına takmış bi şekilde okutmuş (yada iyi geliri varmış ama sonuçta okumu çocuklar) belli bir yaşa gelmiş aklı eren düşünebilen, karar alabilen ve ailenin sorumluluğundan çıkmş bakıma muhtaç olmayan kimseler,

senin dediğin örneğe bakarsak kızını oğlunu evlendirmek istemeyen anne gibi oluyor? ben mi yanlış anlıyorum.
  • selam  (15.01.15 08:56:17) 
yazar vatanı anneye, iktidarı kötü babaya, çocuklarını ülkeden gitmek isteyen gençlere benzetmiş.

şimdi devam edin :)
  • cokilgincvesesgetirecekbirnickarayanadam  (15.01.15 08:57:46) 
Olayın çocuk veya annelikle ilgisi yok arkadaşlar, ama bu konuyu anlatmak için verilecek en doğru örnek bu değil tabii ki. Zira bir devletle ilişkiyi anne çocuk ilişkisinden ayıran pek çok önemli etmen var. Ayrıca asla kendi çocuğu/vatandaşı gibi sevmeyecek demişsiniz evet olabilir sonuçta orada yabancı oluyorlar fakat önemli olan bunun ne derece hissedildiği, her türlü konuda o devletin vatandaşıyla eşit haklara sahipse bu çok da göze batmayacaktır. Yani size göre evin öz çocuğu sinemaya götürülürken, sizin çocuklarınıza yer sildirilmiyor orda onlar da sinemaya götürülüyor. :)


Ben gitmek istemiyorum gitmemek için farklı sebeplerim var ama, örneğin ailemi bırakamam ayrıca seviyorum burda yaşamayı böyle içimizde garip bir şey oluşuyor.yurt dışına çıktım daha önce hep özlüyorum alışkanlık olmuş işte. Tüm ailemle beraber gidebilecek olsam ben de giderdim ama örneğin cennet vatan isviçre'ye :)))
  • ekaterina  (15.01.15 08:59:42) 
@selam, gittiği yerde bulmayı umut ettiği/bulacağı şeyi burada bulsa gider miydi? Gitmezdi bana kalırsa. Kim ikinci sınıf vatandaş olmak ister ki birinci sınıf olmak varken.


  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 09:01:12) 
beyin göçüyle ne ilgisi var aile kavgalarının allasen. hiç anlamamışsın kafan çok karışmış.


  • bradshaw  (15.01.15 09:02:58) 
babasının psikolojik zulmünden kaçıp tek başına yaşayan bir evlat olarak cevap versem mi, yoksa durumumu anlattıktan sonra gerek yok mu bilemedim.

bir yerden sonra bakıyorsunuz, sizi siz yapan hiç bir şeye değer verilmeyen bir yerde insanlığınız sönmeye yüz tutuyor.

ya insanlığından, ya ailenden olacaksın.

zor karar mı? aslında o kadar değilmiş, ayrı eve çıkınca anladım. tek ve kız çocuğuyum ayrıca, annem bana korkunç düşkündür.

buna rağmen artık yaş 30 olurken karar verdim, benim bu ülkeden gitmem lazım. mesele sadece babam ve onun gibiler değil. tüm memleket. kokuşuyoruz ve düzeltemiyoruz. düzeltmek isteyen insan sayısı, halinden memnun olanların yüzbinde biri kadar belki. işin tuhaf tarafı, düzelmek istemeyenler bu kokuşmuşluğun en kötü tarafını çeken insanlar. bunlara rağmen değişim istemiyorlar.

anlamıyorum. ama değmez ya. ben gidersem beyin göçü olmayacak, alelade bir insanım. yine de bu yaşıma kadar yeterince bu memleket tarafından sömürüldüğümü düşünüyorum. artık yeter.
  • emirkulu2  (15.01.15 09:09:54) 
tamam, peki şöyle bir yaklaşımda bulunayım o halde,

kendi evim, kendi ailem, ne yemek yapalım diye sormayan anne, sorsada köfte dediğimde, iyi o zaman makarna yapayım diye cevap veren formaliteden sormuş olsun, ailece yapılacak hiç bir etkinlikde fikrimin alınmaması, alınsa bile tamamen sana da sorduk ama fikrini beğenmedik denmesi şimid burada çocuk ne hisseder? öz annem öz babam benden nefret ediyor, ben onlara ne yaptım?

başka bir aileye gider, o başka aile de kendi ailesi gibi davranır ne bir eksik ne bir fazla ama bu sefer çocuk şunu düşünebilir gayet rahatça, onlar benim öz ailem değil ve bu şekilde davranmaları normal, böylece vicdanını rahatlatır, kafası rahatlar. örneğin sadece. aileden girdin diye aynı şekilde örnekledim.
  • selam  (15.01.15 09:10:01) 
@bradshaw, Kafam karışık filan değil. Oldukça net.

Beyin göçüyle alakası şu: Beyin göçü kapsamında gidenlerden gitmek zorunda hissedip gidenler için de aynı şey söz konusu. Burada gideceği refah seviyesini, çalışma/araştırma koşullarını bulsalar onlar da gitmeyeceklerdi diyorum.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 09:11:19) 
ben de anlamamışım demek.


  • oinone pe  (15.01.15 09:13:50 ~ 09:24:34) 
babayı defedip, çocuklarımıza dört dörtlük babalık yapacak yeni bir koca bulsak keşke. bulamıyorsak ya 1)hayatımızı bulmaya çalışarak ya da babanın şiddetine engel olmaya çalışarak geçireceğiz 2) çocuklarımızın gidip yeni ailelerde kendi ekmekleri için savaşmasına destek olacağız.


  • vejeteryanvampir  (15.01.15 09:14:37) 
insanin yaşadigi toprakla bagi tamamen kurgusal. kimse yaşadigi topraga ait degil, toprak da kimseye ait degil. yani, gitmek kalmak anlamsiz kelimeler, gidince bir yere gitmis olmuyorsunuz, kaldiginizda da kaldiginiz yer ayni kalmiyor.


  • jaygatsby  (15.01.15 09:14:41) 
geçenlerde demiştiniz ya, "bizim çocuklarımıza anlattıklarımızla sizin anlattıklarınız farklı olacak" diye... aslında sorunuzun cevabı da burada gizli sanırım.
ben insanını çok seven biriydim. toprağını da keza. lafta değil ama.
"beğenmeyen gitsin"e hep karşı durdum. hangi kesime söyleniyor olursa olsun...
kim kimi nereden kovuyordu...
ama şimdi bakıyorum, tahammül etmekten başka ne yapabiliyoruz?
sanırım herkesin bir "kendine değer verdirmeme" limiti var.
hiçbir yer elbette güllük gülistanlık değil, olmayacak.
dünyanın hali de ortada zaten. ama yaşam zorluğu değil ki buradan gitmek istemekteki ana itki. değer bilmezlik.
ben burada artık bir "ana kucağı" şefkati bir "baba evi" güveni göremiyorum.
"dikkatli olun yavrum, korkanın anası ağlamaz çocuğum"larla büyüdük biz.
siz de hep savunuyorsunuz "masa başında kazanılmalı zaferler" diye.
size kızamıyorum. annemlere de kızamıyorum.
ama sizin çocuklarınıza anlattıklarınızla bizim anlatacaklarımız farklı olacak.
  • iz  (15.01.15 09:15:22) 
her gun et yeme kismi dogru bu arada. harbi cok ucuz lan.


  • baldur2  (15.01.15 09:19:21) 
@darkhnum, ülke dışına çıkıp çıkmadığımı bilmiyorsun.
Onu geçtim, ülke dışına çıkmayan başka ülke hakkında konuşamaz mı diyorsun yani?

  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 09:20:47) 
hayat ablam, insanlar metaforu kah anlayacaklar, kah anlamayacaklar sanırım.

Ben de idealist ailelerden birinin çocuğuyum. Annem ve babam öğretmedi. İlk tayinleri Çorum'un bir ilçesine çıkmış, 1970 veya 1971. Bir cadde varmış her ilçede bir "Mecburiyet Caddesi" olduğu gibi. O caddeden de hiç kadınlar geçemezmiş, tabu gibi bir şeymiş. Ailem oraya verilen ilk öğretmenlermiş, babam bir gün anneme "O caddeden geçeceksin. Bu halk bunun atla deve olmadığını anlayacak bir gün. Onu da sen başlatacaksın" demiş. Annem çekinmiş, korkmuş ama en sonunda babam ikna etmiş. Babamın el tutma, sarılma ,dokunma huyu yoktur anneme karşı; caddeden yanyana yürüyerek geçmişler. Annem bakışlardan çok korkmuş, başını öne eğe eğe yürümüş. Birkaç kere daha başını eğe eğe yürüdükten sonra, Deli Emine o caddeden geçmiş. Sonra da tek tük bir iki kadın; şu anda caddeden geçenler böyle bir tarihi olduğunun farkında bile değilmişler.

Buradan başka bir konuya geçeyim. Benim de terim karşılığını yeni öğrendiğim bir tanım: göreceli yoksunluk. Özellikle sosyal medya kullananların başına gelen bir şey olduğu konuşuluyor. Örneğin, Facebook'ta biri kar tatili fotoğraflarını koyuyor. Buna bakan başka biri "Ben niye böyle bir tatil yapamıyorum" diyor. Böylelikle başka bir kişi ile karşılaştırmalı olarak kendini bir şeylerden yoksun hissediyor.

Şimdi de iki konuyu birleştirelim. Bu göreceli yokluğun daha önceden de başladığı kesin. Sonuçta kitap okuyup maceralara atılmak isteyen çocuğun yaşadığı şey de göreceli yoksunluk. Televizyonla birlikte artık başka başka hayatları gören insanlar daha fazla "E bunlarda varsa, ben de neden yok" demeye başlamışlardır.

Bunun üzerine de bizim neslimiz Özal devri ve uzantısının kültürüne sahip. "Benim memurum işini bilir", "Kolay yoldan köşeyi dönme" gibi terimlerin, deyişlerin dilimize yerleştiği ve yerini sağlamlaştırdığı yıllar. Bu kültür çocukların içine içine işlendi.

Daha da sonra 90'lardan beri ülkemizde kişisel gelişim kitapları patlama yaptı; daha önce pek yoktu. Dikkat ederseniz, bu kişisel gelişim kitaplarının hepsi "ben" öznesinin üstüne kurulu. "Nasıl daha verimli olurum", "Nasıl insanlarla daha iyi iletişim kurarım" gibi bir iki zararsız şeyin üstüne "kendini gerçekleştirme" diye bir kavram ortaya atıldı. Kişisel gelişim ve toplumsal gelişimin çıkarları çatışma halindedir. Bunun dengesi, 80'lerdeki Amerikan kültürü benimsemesi ile toplumsaldan da kişisele kaydı. Dolayısıyla da, içinde büyünen kültür bu.

Bunların hepsi "Geri kalan insanları bir kenara attık" anlamına gelmiyor, "Kendimize toplumdan daha fazla önem verdik çoğunlukla" anlamına geliyor. Yoksa birçok insan Gezi Parkı için toplanmazdı.

Ek olarak; vatanımı çocuğum olarak görmüyorum açıkçası; annem ve babam bu ülkede beni yaptıkları için tesadüfen burada doğdum. Eritre'de beni yapsalarmış, oralı olur ve "Eritreli olmak bir gururdur" derdim; şu anda "Ne güzel, cennet gibi ülkemiz var" diyorum. Kimin lafıydı hatırlamıyorum, keşke yazsaydım; "Her kültürün kendine özgü ve gurur duyulacak en az bir özelliği vardır" demiş biri zamanında. Şu anda memleketimin kültürü ile yoğruldum, onun kendine özgü ve gurur duyulacak yanlarını yaşıyorum; en çok da özleyeceklerim onlar olabilir. Ama her şeyden önce insanım, insan olarak yaşamalıyım. Herkes insan olarak yaşamalı. Bunun için uğraşabilirim.

"E kalıp savaşsanıza, hep birlikte yaşayalım" noktasına geleyim. Bunu isolde çok güzel anlatmış, ona devredeyim sözü.
eksisozluk.com
  • aychovsky  (15.01.15 09:28:21 ~ 09:32:48) 
biraz zorlayıcı bir metafor kullanmışsın ama durum şudur ki, aç, hasta, soğukta, eğitimsiz bi şekilde annenin yanında kalmaktansa, muhtaç olmadan, mutlu yeniliklere fırsatlara açık ama belki biraz hasretle büyümek iyidir.

fırsatım olan ilk dakikada gideceğim.
  • freya  (15.01.15 09:50:43) 
soru şu: bu ülkeyi bizim annemiz yapan ne?


  • brkhntr  (15.01.15 10:04:27) 
metaforun bana az alakalı geldi. çünkü doğduğum anne ile doğduğum ülkeyi bir göremiyorum. anne, ırkımdan daha değerli geliyor.

babası alamanyalara gidip para gönderen arkadaşlarım vardı mesela, garip gelirdi bana. yıllarca birbirini göremeyeceksen neden evlenirsin ki? çocuğuna sarılıp kokusunu çekemeyeceksen neden yaparsın ki?

sonradan anladım tabi. hayat o kadar kolay değilmiş. şu an tek derdi akıllı telefonunun şarjının çabuk bitmesi olan insanlar olsa da diğer tarafta maslow piramidinin ilk basamağını geçemeyenler var.

valla ben de şikayetçiyim üşüsem mi yoksa aç mı kalsam ikileminde olmaktan, metroda şeker patlatmaktan beyni uyuşmuş insanların kurallara uymamasından, 'kahrolsun israil' diye tweet atıp üst katında karısını döven şerefsizi duymazdan gelenlerden, yine olay çıkar korkusuyla derbiye gidememekten, fırsatçı ev sahiplerinden, şikayetlerime çözüm bulunmamasından, her ırksal-dinsel-seksel özellikte ayrıştırılmaktan, saygısızlıktan ve bunların yüzünden uykularımın kaçmasından. ama her şeye sıfırdan başlayacak cesaretim yok. hala huzurlu bir yuvam olur belki hayaliyle sabrediyorum.

daha önce de söyledim tekrar söyleyeyim; kötülüğü azaltamam belki ama iyiliği artırabilirim. nerde olduğumun pek önemi yok.
  • seksen9  (15.01.15 10:17:19) 
@ayça'cım, link için teşekkürler. isolde de beni üzen konulara değinmiş. Burada bulamadığı refah seviyesini bulmak umuduyla aslında o da kaçıyor. İsolde'nin anlattıklarında kaçmaya ilave olarak 80 sonrası kuşağın özellikle internetin katkısıyla ulaştığı ve içine girdiği batı kültürü var. O kendini yaşadığı yerin kültürüne değil batı kültüre yakın hissediyor. Buna hiç bir sözüm olamaz. Ben işin buradan memnuniyetsizlik nedeniyle gitmek zorunda hissedilmesindeyim. Özlemeyecekse, orada kendini daha rahat hissedecekse isteyen istediği yerde yaşasın.

Batı kültürünün hayatımıza bu kadar girmesi konusunda; para/güç oradaydı düdüğü de onlar çaldı normal olarak. Şimdi burada bile yabancı diziler-filmler hakkında herkes her şeyi biliyor, Türk dizilerinden-filmlerinden adam gibi olanlar çıksa bile yine de bir "Türk dizisi" hor bakışı olabiliyor. Yanlış anlaşılmasın, milliyetçi bakışla demiyorum bunları. Diğer ülkeler de milliyetçi olmayana dek milliyetçi olmak zorundayız, yoksa kayboluruz. Bunu bilerek adım atmak bizim yararımıza olur. Aksi takdirde biz "global dünya" romantizmine kapılmış giderken gerçekçi olan ipleri eline alıverir. Attığımız her adımın bir sonucu var.

Saygınlık diyoruz ya, bize saygı duyulsun istiyoruz. Kaçıp gitmelerin gerekçelerinden biri de bu. Bu konunun çok iyi irdelenmesi gerek. Bireysel saygınlık peşinde şimdinin gençleri diyorsun. Anlıyorum, bire bir gözlemlediğim değişimleri ne güzel özetlemişsin. -O bireysel gelişim kitaplarından ben de nasibimi aldım zamanında.-
Gelgelelim bireysel özgürlük bana vaat edilen bir pamuk şekeri mi bilmek lazım.

E kalıp savaşsanıza konusunda;
Gençlere ben şimdi nasıl diyeyim kalın savaşın diye. Diyemem. Gitmek isteyene diyemezsin. Ben de kendi yaşamımdan örnek vereyim. Kızlarımdan biri millerce uzak bir ülke vatandaşına aşık oldu. Dili ayrı, dini ayrı, kültürü ayrı bir damadım var. -Çok seviyorum.- Biz şurada ya da şurada yaşayabiliriz dediler. Siz nasıl istiyorsanız öyle yaşayın dedim. Okyanus ötesi yere de gitseler kendi tercihleridir, bana özlemek düşer. Bu gidiş kaçış değildi, kaçış olsaydı da bir şey diyemezdim. Üzülürdüm, bu gidişe diğer çocuklarımız için üzüldüğümden biraz daha fazla üzülürdüm yalan yok. Çünkü can.

Giden gidecek, kalanlar başının çaresine bakacak.
Dün küçük kızımın okulundaydım (lise) Öğretmenin biri öğretmenler odasına girerken kapıdan bakan öğrenciye o kadar kaba bir şekilde "çekilirsen geçecem" dedi ki utandım ve canım sıkıldı. Öğretmenle öğrencinin olmadığı bir ortamda davranışı hakkında konuştum. Olur ya eşref saati meselesi, o anlık bir şey miydi, genel tavrı mıydı anlamak istiyordum. Genel tavrıymış, konuşunca anladım. Üstelik de branşı çocuk gelişimiymiş. Yönetim birimine gidip durumdan duyduğum rahatsızlığı dile getirdim. Öğretmeni şikayet etmek için anlatmadığımı, toplantılarda bu konunun ele alınmasını talep ettiğimi belirttim. Pazartesi günü gidip yazılı başvuru yapacağım.

Herkes kapısının önünü süpürecek bir şekilde. Başka çaremiz yok. Gidenlerin kapısını belediye süpürüyor, onların bu yönden bir sıkıntıları yok. Onların derdi bana düşüyor gördüğünüz gibi.
Bu duyuruyu açmadan az önce yine aynı konuda açılmış bir duyuru okumuştum. Onun üzerine bunu yazarken tam derdimi anlatacak gibi yazmamışım. arkadaşlar anlamakta zorlandılar haliyle. Want2die ve oinone pe cevaplayınca düzeltme yaptım da anlaşılır hale geldi. :p
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 11:16:24) 
Metofor hakkında açıklama yapmam gerek anladım :)

Çünkü ben bir anneyim. Sadece kendi çocuklarımı değil bütün çocukları evladım, geleceğimiz olarak görüyorum. Tüm dünya çocukları için iyi gelecekler olsun istiyorum. Bizim çocuklar sıkıntı yaşarken dertleniyorum, belki Afrika'nın bir köyünde daha kötü olanları gözden kaçırıyor olabilirim ama bunlar gözümün önünde oluyor. Neredeyse her gün bi kaçıp kurtulma isteğiyle karşılaşıyorum. Yok kendini öldürmek istemeler yok kaçmalar. Üzülüyorum yahu! N'apayım ben de buyum işte. Hissettiklerim metofordakinin aynı.
Metofor değil, en başa yazdığım gibi hissettiklerim onlar.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 11:34:44) 
herkesin kendi kapısını süpürme gibi bir olayın geçerliliği kalmadı kanımca. süpürmekle değil kazımakla falan düzeltilebilecek bir durumdayız. iş işten geçti. süpürülecek zaman vardı ancak o dönem süpürülmediği için üzerine eklenen kirlerle temizlenmesi zor hale geldi. üstelik temizlikte kullandığın araçlar dahi ortamı temizlemek yerine çok daha kirli hale getiriyor. yani şimdi verdiğin ufak örnekte kapının önünü süpürdüğünü iddia ediyorsun, ben ise herhangi bir şeyi süpüremediğini şöyle bir tozu üflediğini söylüyorum. o üfleyip yok ettiğini zannettiğin toz az ileriye taşınmış oldu. öyle yani :)


  • soso  (15.01.15 12:33:06) 
@soso, ufak örnek evet. tek başına oldukça ufak bir örnek. Onunla kapının önünü süpürdüğümü iddia etmiyorum, dediğin gibi o bir örnek.

Herkesin kapısının önünü süpürmesinin geçerliliği kalmadıysa da geçerlilik kazandırmak bize bağlı değil mi?
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.01.15 12:43:26) 
Duyurumu ve cevapları değerlendirme şeysi:

Sorumu anlayanlar oldu, anlamayanlar oldu. Benim için çok anlaşılır olmasına karşın anlaşılamamasının nedenlerini düşündüm.

birinci olarak: yazıma "hissettiğim şey şu" diyerek başladım. yani ben ne hissettiğimi yazdım, öyleyse neden metofor sanıldı?

halbuki; ne söylersen söyle karşındakinin anladığı kadardı söylediklerin.
yaş ortalaması yaşımın yarısına denk gelen bir ortamda hislerimi yazmakla hata yaptığımı fark ettim.
yanlış anlamayın n'olur, bu durum bazılarınızın çok güzel ifade ettiği gibi kuşak farkı olayı. şu bayık "benim yaşıma gelince anlayacaksınız" larda değilim. Zaten onu şimdiden bilemeyiz de, belki içinizden bazıları benim gibi hissedecek, belki olaylar değişecek adı bile anılmayacak bu ve benzeri durumların.

ikinci olarak; bu duyurudaki cevapların hepsinin benim için değerli olduğunu belirteyim. Kendi kuşağımı biliyorum, sizleri anlamaya çalışıyorum.

Belki birilerinin işine yarar, bizim kuşak hakkında bir şeyler paylaşmak istiyorum.
Sabahtan beri 70'li yılların şarkılarını dinliyorum. O kadar çok pozitif tema var ki... Protestler bile naif. Neşeli ritmler çoğunlukta. Sitemler bile çok tatlı. Yani kısaca, bizler "hayat bayram olsa" tadında bakarak başladık hayata. Toplum olarak 80'e kadar büyük bir travma yaşamamışız... 80 sonrası işler değişmeye başladı haliyle. Yine de sizlerin yaşadığınız gibi ekmek aslanın ağzında değildi pek ve çok salak saçma işlerle her gün muhatap olmuyorduk. Daha çok şaşkınlık ve anlamaya hatta yakalamaya çalışıyorduk. 99 depreminin ilk zamanlarını düşünün. Asker giremedi, kurtarma giremedi, herkes kendi canının, yakınlarının canının derdindeydi. Yer altından çıkan kemirgenler gibi çıkarcılar türedi, 80 sonrası da işte tam da öyleydi. Korkarak, korunmaya çalışarak yaşamaya çalıştık. Komşunun oğluna kızını vermedin diye komşun "kominist bu" dese ömrün gitti.
Sonra Özal geldi, Çiller geldi, ekonomi tuhaflaştı. Dolarlar havada uçuşurken bir gecede batıp veya köşeyi dönebilirdin. Bir yandan da din çarpıtıcılar yuvalanmaya başladılar. Çocuklarını okutamayanları bedava okutma vaadiyle yurtlara almaya başladılar. Ne güzel, en azından çocuklarımız okullarına devam ediyorlardı. Bilemedik... Tıpkı yıkılan bir şehirde lağımlardan çıkan fareler gibi, o pis ve kokuşmuş dumanlı ortamda çoğaldıkça çoğaldılar. Biz aç kalırken onlar beslendikçe beslendiler, çoğaldıkça çoğaldılar.

Yanicesi;
Şu anda İlhan İrem'den "görüyorum, duyuyorum, konuşamıyorum" çalıyor. Ben de aynı o şarkıdaki gibi bazen haykırmak istiyorum, anlatamıyorum.
Anlamaya çalışın n'olur. Beni değil, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştıklarımı.

Ve, vazgeçtim, gitme diyemem ki demiştim, şimdi diyorum. Gitmeyin len. Kalın birlikte düzeltelim.
Bir de şu intihar olaylarına daha fazla prim vermeyin artık. Birileri nüfus planlaması mı yapıyor nedir...

Fesupanallah!
Dinleyiverin gari, bu da bizim protestimiz işte :p
www.youtube.com

Hepinize cevaplar için çok teşekkür ederim :)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.01.15 13:05:30 ~ 16:48:11) 
gitmek istemiyorum, gitmek zorunda da hissetmiyorum ama bir gün gidersem bu ülkenin çürümüş düzeni sebebiyle olacak bu. bu ülke bana, kendisine katkı sağlamam için fırsat vermiyorsa bana fırsat veren bir yer olduğu zaman oraya gitmem çok da tuhaf karşılanmamalı.


  • devilred  (17.01.15 13:14:18) 
abla ben seni tanımıyom ama yaşının büyük olduğunu bildiğim için saygı duyuyorum sana o yüzden sataşmıcam da kusura bakma ne demek istediğini hiç anlamadım valla :(

ben türkiye bu ülkenin şartları gereği insanca yaşayamayacağıma inanıyorum, avrupa'da herhangi bir ülkenin şartlarına da çok rahat uyum sağlayabileceğimi düşünüyorum ve bu sebepten ötürü affedersin sktir olup gitmek istiyorum. bunun nesi kötü ya da üzücü ki? ne bileyim beni st. petersburg'a koy, roma'ya koy, lulea'ya koy, wolfsburg'a koy pek fark etmez yani taş çatlasa 3 aya komple adapte olurum hayata yaşar giderim yani, halim vaktim de yerindeyse çok mutlu olurum açıkçası. bu niye sorun olsun? türkiye'de neyim var ki sanki avrupa'da neye üzüleceğim?

beni kendilerinden biri gibi görmelerine gerek yok. türkiye'deki kadar hiçbir yerde dışlanamaz sanırım insanlar. varsın bana "yabancı" desinler, yabancıyım zaten. bu niye sorun olsun ki yani gelip evimi yakmadıkları sürece. bana ne.
  • der meister  (17.01.15 13:19:12) 
@der maister, tam olarak ne dediğimi anlamışsın.

Ve, duyarlı davranışın için teşekkür ederim:)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.01.15 13:29:27) 
hayat hanım, umarım yukarıda verdiğim cevapta sorunuzu anlayarak cevap verenlerden olmuşumdur.

son yazınıza istinaden; sizin neslinizde bulunan o bahsettiğiniz iyimser bakış açısına ihtiyacımız var bizim, gerçekten. fakat bunun için de bir mucize lazım. inşallah olur o mucize.
  • emirkulu2  (17.01.15 16:43:23) 
@emirkulu, çok güzel anlamışsın kardeşim. Psikolojik zulümden uzaklaşmakla da en doğrusunu yapmışsın.
Ayrıca kendini beyin göçü olmayacak, alalede insanım şeklinde değerlendirme. İstatistiki olarak beyin göçü kapsamına girmeyeceksen bile düşünen aklı başında birisin. En ihtiyaç duyduğumuz vasıflar :)

Cevaplayan arkadaşlara;
Ben duyuruda cevaplara birebir dönemedim. Cevaplama hızlı oldu, benim klavyem çok hızlı değil, yetişemedim. Sonrasında başka şeyler oldu filan olabilemedi yani.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (17.01.15 17:26:36) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.