bazıları gibi bir mal olarak yetiştirmediği için.

kimsenin anne babasini kendisini dunyaya getirdigi icin sevdigini sanmiyorum, dunyaya getirildikten sonraki asamada olusuyor sevgi.

bir de onerin nedir, insanlar cocuk yapma ahlaksizligindan vazgecip yok mu olsunlar?

@nawres, insan ırkının geleceği gibi anlamsız misyonları mı var üreyenlerin? böyleyse durum, benim çiğ düşüncelerim bile çok hafif kaçar durumun iğrençliğine. Mesela sen, insanlık yok olmasın diye mi üreyeceksin? bişey önermem gerekmiyor bence.

sevdiğimizi nerden çıkardın örneğin ben sevmiyorum :)

Yemin ederim hastasin. Dusuncelerin de hastalikli.

içgüdüsel ve doğal olan, belki doğa ile ahenk içerebilecek üreme davranışını, sosyal/politik/sınıfsal/ideolojik temellerle bir arada değerlendirip kavram kargaşası yaratmış olduğunuzu düşünüyorum. bu temelde düşünürseniz bu sonuçlara varmanız normal fakat öfkeniz sizi yanlış kapıya çıkarmış olabilir. dünyadaki insanca yaşama şartları, işlere mahkum olma, acımasızlık pislik falan bunlar insan evriminin son saatlerine denk gelen bir aşamada yaşananlar. öfkeniz yanlış yere akıyor gibi geldi bana.

Fazla felsefe kitabı okuma bence.memnun değilsen yaşamaktan çözüm basit.

Mis gibi seçme hakkın var işte, sana sormadan getirdiler dünyaya, beğenmediysen intihar edebiliyosun, beğenirsen yaşıyosun. Niye kızayım bana bu seçim hakkını verip benim için ellerinden geldiğince güzel bir yaşam kurdularsa.

Anlık hormonları yüzünden seni getirdikleri dünyadan mutsuzsan seni boğaz köprüsüne alalım. Çözüm çok basit yani.

bu nasıl genelleme; bilerek çocuk yapıyorlarsa bencillik, bilmeyerek yapıyorlarsa içgüdü?
he, evet, tesadüfen oluştuk, he, evet, "bir çocuk yapalım da neslimiz yürüsün" diye düşünüyor tüm ana-babalar.

yahu ben bizim kültürümüzde ne kadar büyürsen büyü anne babanın gözünde hala korunması gereken bir canlıymışsın gibi üzerine titrerler, ortada yeri doldurulamaz bir fedakarlık var, "uykularımız senin için böldüm"ler, "sen istediğini al, ben delik ayakkabıyla gezsem de olur"lar, "ben zaten yemesem de olur"lar varken neden sevgi beslemeyeyim ki?

biri beni koşulsuz sevdiği, normalde korkak olmasına rağmen sözkonusu ben olduğumda yüzbin kaplan gücüne bürünüp korkusuzca atıldığı, aşırı fedakar olduğu, sosyakültürel yapısı ve yaşam tarzından sırf beni mutlu görebilmek için ödün verdiği için, komik olduğu için seviyorum.
diğerini insan olarak doğru dürüst bir tip bulmadığım için pek de sevmiyorum.

anne baba olmanın kendi duygularını doyurmak için/ego tatmini için değil ilk insandan ve hatta ilk canlıdan beri doğanın; hayatın gerekliliği olarak süregeldiğini hatırlamak gerek sanırımç bencil veya hadsizce değil haliyle. ürememiz gerek.

ilk sorularına gelince; (acımazlığın vs ortasına getirmiş bu insanlara sorusu) yaşamayı çok seviyorum. dolayısıyla beni leylekler getirmiş olsaydı onlara da kızmazdım.
sevmemem kin ya da öfke duymamı gerektirmiyor zaten.

bi de ben dünyaya gelmiş/getirilmişim madem acaba ne b.kk yemeye geldim, amacım ne, hayat nasıl bir şey gibi şeyleri düşününce daha keyifli oluyor. yaşamayı biraz da bu yüzden seviyorum.

öyle.

sevdiğimi kim söyledi?
birine karşı nötrüm, biri ölse o günü bayram ilan eder her sene kutlarım.

Öncelikle, basma kalıp çekirdek aile kavramlarınızla kafa ütülemeyin. yok efendim, intihar var, yok boğaz köprüsüne alalım seni yapmaaaa yaaaaa? ben nasıl düşünemedim bunu.

Hayatımdan memnunum ya da değilim, mutluyum ya da mutsuzum, buna dair bir şey belirtmedim, hakeza bunların hiç birisi konuyla ilişkili şeylerde değil. burada olağanca basitliğiyle etik ve ahlaki bir probleme rasyonel bir mantıkla yaklaştım. Anlamıyorsanız, anlamadığınız içindir. Cevap vermek istiyorsanız mantıki bir tartışma gerçekleştrelim, gerzek gerzek bölö önsönlörü sövmöyöröm falan gibi mahalle ağızlarına gerek yok.

dostum, senin biraz sakinlesmen lazim. çok basmakalıp söylediklerin. tamamen objektif düsündügün bir cümlede "duyguları doyurmak" "ahlaksız davranış" gibi subjektif ve muglak degerlendirmeler, "en" gibi bir vurgulayici bulunamaz.

sormaya calistigin seye gelirsek, insan neyi düsünerek ve bilincli yapiyor da çocugu öyle yapiyor olsun. 70-80 sene şuradayiz, yaşam denen şeyi çok abartiyorsun bence. kaldi ki, çocuk kokusu hakikaten dünyadaki en güzel kokulardan biridir. çocuk sahibi olmak da güzel. ama olmamak da ayip günah degil.

alıntı: "Hayatımdan memnunum ya da değilim, mutluyum ya da mutsuzum, buna dair bir şey belirtmedim, hakeza bunların hiç birisi konuyla ilişkili şeylerde değil. burada olağanca basitliğiyle etik ve ahlaki bir probleme rasyonel bir mantıkla yaklaştım. Anlamıyorsanız, anlamadığınız içindir."

Ben de olaya olağanca basitliğiyle rasyonel bir mantıkla yaklaştım. Biri ışınlanma makinesi icat etti mesela. Seni istemediğin bombok bir yere ışınladı. Niye getirdin beni buraya amına koyayım dersin ve mekandan ayrılırsın. Buradaki terk etme olayı intahar olunca niye götünüz başınız farklı oynamaya başlıyor anlamadım. Seçme hakkın var işte. Sana yapılan büyük bir kötülük yok burada. Beğendiysen kal beğenmediysen git. Mis gibi kafa rahat işte.

Koşulsuz sevgiyi verdikleri için.

Annen seni sen olduğun için sever, başarın, paran, kariyerin ya da güzelliğin için değil.

Ve dünyada senin uğruna kendini yok edebilecek tek canlı, hayvan ya da insan fark etmez, annendir.

Kimse annesini "anne sevilmelidir." kuralına uymak için ya da onun karnından çıktığı için sevmiyor, o sevgi doğum sonrası oluşuyor. Birinin senin için neler yapabileceğini görerek büyüyorsun.

Anne ulan bu, saçının teline kurban olurum sevmemek ne demek?

Ama bu şekilde büyümeseydim, kötü bir annem olsaydı, o şefkati, sevgiyi değil kötü duyguları yaşatsaydı sevmezdim.

jaygatsby'nin dediği üzere, bunlar çok basmakalıp, beylik denilebilecek düşünceler, bir noktada temelsizliklerinden dolayı sığ diye bile niteleyebiliriz.

hormonların buyurduklarını bu denli negatif algılamanızın sebepleri olmalı. hormola hareket etmek insan biyolojisi için kötü müdür? tesadüfi olarak meydana gelmiş olmak, tüm evrenin oluşumundan dünya denilen gezegende tüm canlı varlıkların oluşumu göz önünde bulundurulduğunda kötü bir şey midir?

insanların toplumsal baskılarla ya da kaygılarla, kendi geleceklerini kurtarmak adına doğacak çocuğun hayatını ipotek altına almak pahasına çocuk sahibi olmasının eleştirisini anlayabilirim, fakat bu farklı bir perspektiften yürütülmesi gereken, önemli ölçüde ideolojik bir eleştiridir.

bunun dışında kalan kısım, hormonlar, insanın üreme içgüdüsü vs. başka bir perspektiften tartışılır. hayat diye adlandırılan süreci zeka sayesinde biraz daha fazla anlamlandırabiliyor olmamızdan dolayı onu bazılarımız seviyoruz, bazılarımız sevmiyoruz. insan denen varlık çok çeşitli farklı özelliklere sahip olduğundan anne-baba sevilebiliyor ya da sevilemiyor, bu da gayet normal. kendi öznel yaşam deneyimleriniz üzerinden genel çıkarımlar yapıyor olabilirsiniz, bu durumda bu size özel bir deneyim olarak kalacaktır, diğer insanlarınki de bu sebeplerden değişkenlik gösterebilecektir.

yani bazı insanlar anne-babalarını sevebilirler, bu, hayatla sizinkinden farklı bir etkileşim kurmalarından kaynaklanabilir. fakat önceden de dediğim üzere, öfkenizin temeli oldukça karışmış gözüküyor.

@burberry, benzer şeyler genel sav olduğu için senin sadeleştirmen üzerinden gideceğim. annenin seni sevmeme, seni korumama, seni sahiplenmeme hakkı vicdanen yoktur. bu sana tanınmış bir imtiyaz değildir.

Mesela eve bir kedi alıyorsunuz, bir hayvan ya da önemli değil. Şimdi siz o hayvana baktığınız için hayvandan minnet, ya da hayvana iyilik yaptığınız düşüncesine mi kapılıyorsunuz? Yapmak zorundasınız çünkü. bu durup dururken alınmış bir sorumluluktur ve yaptırımları vardır. Üstelik bu zorundalık halinde gereken tüm sorumluluklarınızı yerine getirseniz dahi hayvanı sahiplenmiş olmanıza mantıklı bir dayanak oluşturmaz. (teşbihi sündürmeyelim lütfen.)


@jay @jim

çocuk sahibi olmanın bencil dürtüleriniz dışında bir mantığı var mı diye sorduğum soruya, çocuk kokusu dünyanın en güzel kokusu deyip beni basmakalıp ve sığ ilan ettiğiniz için var olun.

Çocuk sahibi olmak mutlaka güzeldir, çocuklara bayılırım. Bir kardeşim olsaydı mesela, annesinden babasından çok severdim. Ki annesinden babasından çok sevdiğim bir sürü de insan var, mesele sevgi değil, mesele mantık. kutsal aile kavramlarıyla allaşkına teorize etmeyin durumu.

@letheavendangered, hastalıklı olan kısmı neresi? bir insana hasta ifadesini kullanabilmek için elinde güvenilir veriler olmalı. yoksa hakarete girer.

yok kardes, senin cidden bir anger management terapisine ihtiyacin var. öylesine saplanip kalmissin ki kendi hezeyanlarına, okudugunu anlaman bile zorlasiyor. böylesi bir insanla tartismaya girerek kendimi kücültmek istemem, sen tek başına diger arkadaslarla devam et

@jay

zaten cevap vermeye çalıştığında da verdiğin şey cevap değildi. elli paragraf şey yazdık, cevap üretmek yerine, kişiliğim ruhsal durumum falan sorgulandı. Cevap vermek istemiyorsan cevap vermediğinde, cevap vermemiş olursun zaten. bunu belirterek lafımı söyler giderim tribi seni asıl küçülten.Sanki zorla cevap yazdırıyoruz hayret bişi.

sanki tekstil fabrikasında gömlek üretiyorlar. öyle bir anlatmışsın ki. nefretin olduğu kainatı nerden çıkardın. dünyaya bakarak mı? dünya toz akarından küçük evrendeki yerine baktığımızda. 6.5 milyar, cinsel birleşim sırasında bunları mı düşünüyor sence. olmuş, bitmiş. büyütmüşler seni işte. bunları düşünüp yorum yapabileceğin kadar beynini büyütmüşler. gerekli eğitimi sağlamışlar. senin okuduğun filozoflar, yazarlar da anne babalarının çocuğa soramadan gerçekleştirdikleri eylemin ürünü. biraz atarlandım gibi oldu ama çok kafanı yorma :)

pür bencillik oldugu konusunda bende katılıyorum sana. özellikle fakirlerin bir sürü çocuk yapması, mendil satmak zorunda olan cocukların ebeveynleri mesela, alayından nefret ediyorum amk.

süper rahat milyoner biri değilsen cocuk dogurmak bencillikten baska bir şey değil. onun dısında bir cevrede hayatın paso mücadele, sınavlar, sabah 8 aksam 17 mesailer içinde geöiyor zaten. 60 yasında emekli olup sonra da saglık sorunlarıyla bogus. üniversite hayatı belki küçük bir tatil arada ama onuda sinir stres veya ortamsızlıktan boş geçirdiysen komple sıcık bir hayatın oluyor.

düşünüyorum mesela 1 yıla üniversite bitecek ve hayatım iş ortamlarında çürüyerek geçecek. yılda belki 15 gün tatil o kadar. 23 yıl geri gidip bacak arasına beton dökmek istiyorum.

letheavendangered +1

anneboleyn +1

Bazı insanlar "Çocukları sağlıklı büyüsün" diye sevmedikleri bir insanın kahrını ölene kadar çekmeye razı oluyorlar. Bir kısmı bunu bahane olarak kullansa da kan kusana kadar yaşayan da var bunu.

Geçen gün anneme "Anne, çocuklar çok aptal değil mi? Ben de çok aptaldım, kimbilir hala ne kadar aptalım. Nasıl dayandınız? Benim kafam şişti" dedim, "Anne olursan anlarsın" dedi.

Ya neden zorunluluk olsun?

Evet bebeğe biberonla mama vermek zorunluluktur. Çocuğu yaptıktan sonra çöpe atamazsın çünkü bu zorunluluktur.

Ama sevgi zorunluluk değil. Kedi alıyorsam kendi tercihimle alıyorumdur. " off yine acıktı aq kedisi" diyeceksem zaten o kediyi almam.

Anne-baba çocuğu "hadi bir şey üretelim" diye yapmıyor ki. İstemeseler zaten doğum kontrol yöntemleri var. Karar verip "çocuğa hazırız" diyerek yapıyorlar, oradaki hazırlık da koşulların uygun olması, iş, şehir vs..

Annen seni doğurduğu için hormonal bir denge ile sana düşkün hale geliyor olabilir. Ama seni sevmesi sana bakmak zorunda olması ile aynı şey değil. Ağzına yemeği tıkayıp "seni besledim şimdi siktir git odana" diyen bir anne figürü "normal" geliyor mu kimseye? Sanmıyorum.

Etrafında bir bebek ya da çocuk varsa alıp bir saat bakmaya çalış bakalım bakabilecek misin ? Sana bile dayanıp baktıkları için ailene şükretmelisin

Of ne boş yapmışsın ya :)

aralarında pek bir fark yoktur, sadece isim farklılığı oluyor, bölümlerin kendi aldıkları bir karardır ama o ikisi aynıdır çoğunlukla.

2d 3d tasarım görür müsünüzün cevabını alabilmek için programın ders içeriklerine bakmanız lazım. baktığınız şey bir ünivesite bölümü ise okulun websitesine girip ders programına bakmalısınız bu tür bilgilere ulaşmak için.

bazı okul sanat/temel tasarım derslerine daha çok önem verebilir, bazı okul el becerisi derslerini minimumda tutar doğrudan bilgisayar başına koyar sizi, programa bakmadan anlayamazsınız.

aralarındaki fark okula göre değişiyor, bazen aynı isim olsa da farklı okul olduğu için ders programında değişiklikler oluyor.

2d 3d tasarımdan beklentine bağlı, belli bir seviyeye kadar her yerde görürsün. ama kimi okullar nimberjack'in dediği gibi özellikle ilk yıl temel tasarıma önem veriyor, işin bilgisayar kısmına doğrudan giriş yapmıyorlar. yine de 4 senenin sonunda 2d ve 3d tasarım yapabiliyor olarak çıkarsın. ne seviyede dersen, orası genellikle öğrencinin kendini geliştirmesine bağlı benim gözlemlediğim kadarıyla.

bir iletişim ve tasarım mezunu ve görsel sanatlar araştırma görevlisi olarak cevaplayayım. aslında fark var. biri (communication design/iletişim tasarımı) metin yazarlığını da kapsıyor. biraz daha yazılı ve sözlü iletişime dokunan bir ucu var, diğeri daha görsel (fotoğraf, video, plastik sanatlar, yeni medya, vb.) ancak gelelim ki türkiye'de bu ayrım o kadar da ciddi yapılmıyor. hatta iletişim ve tasarım, iletişim tasarımı, görsel iletişim tasarımı, görsel iletişim ve tasarım gibi bir dolu bölüm var ve neredeyse hepsi özel/vakıf üniversitelerinin altında olduğu için hoca sirkülasyonu bitmek bilmiyor. öyle olunca da eğilimler sürekli değişiyor.

ders programlarına ve hocaların geçmişlerine bakmakta fayda var. mesela bizim okulda (bilkent) daha çok bir sinema tv havası hakimdi hocalardan dolayı. seçmeli dersleri grafik tasarım bölümünden almasam photoshop bile bilmeden mezun olmam mümkündü (2d, 3d tasarım kısmen yalan; ortak temel tasarım dersleri var ama giriş seviyesinde). iletişim ağırlıklı olan okullar var, grafik tasarıma yakınsayan okullar var, vs.

cevaplar için çok teşekkür ederim. peki bilgi verebilmek için başkent üniversitesinde iletişim tasarımı okuyan var mı?

Olur öyle şeyler bizde de var

her ailede olan şeyler değil mi bunlar?

21 yaşı çok büyütmeyin gözünüzde. Henüz genç yetişkinliğin başı, ergenlikse daha bitmedi tam olarak.
21 ergenlerin "ben ergenliği bitirdim, insanların bana ona göre davranmaları gerekiyor" dediği bir yaş. Dediğim gibi olur öyle, sizin ergende yatıştır zamanla :)

net ergenlik. 25'ten sonra falan düzelir aranız.

21 yaşında insanlar farketmese de hala ergen olabiliyor. 27-28 den sonra daha bi arkadaş gibi olunuyor bence

23 oldu, değişen bir şey yok hacı, öyle kabulleneceksin artık.

21nedir ki.daha çok yol var.28 leri bi gör hele.

yaşla alakası yok. Bence normal bir aile ilişkisi zaten hır gür içinde geçer. Öyle sakin herkesin anlaştığı bir yaşam bana göre değil. (yaş 32)

ya tamam da bi yerde artık seneye üniversite mezunuyum. çoğu yerde yetişkin olarak geçiyorum. ciddi olarak psikolojik problemleri var ikisinin de.

bir de 40 yaşındayken onlar kardeşim oldu. iyice kaldıramıyorlar bazı şeyleri. sinirleri çok yıprandı ama beni de yıprattılar ben de fazlasıyla tahammülsüzüm

şimdi bak sorunların da farkındasın biraz kendini düzelt falan diyeceksiniz de. kolay değil ;_;

hiç geçmeyebilir, ya aileyi eğiteceksiniz bu konuda uzun yıllar, ki yine geçmeyebiliyor, ya da kendinizi uzak tutacaksınız, muhtemel çözümler bunlar olabilir.
21 yaş erken biraz bir de evet, en azından günümüz şartlarında, daha geç geliniyor o aşamalara. bir de aileyle arkadaş gibi olunur illa ki diye bir kural yok, her insanla o seviyeye gelemeyebilirsiniz, anne-baba da olsalar. bir de o kimlikteler onlar, annelik-babalık yaparlar, siz de çocukları olmak gibi bir role sahipsiniz, o ister istemez geçemeyebiliyor, geçmesi gerekmeyebilir de. siz kendi hayatınıza odaklanmaya çalışın ilerleyen zamanlarda da.

@nimberjack kardeşime yapılan saçma şeyler için bile söylendiğimde kabul etmiyorlar. 'eğitmek' namümkün zaten. e sonuç olarak ben de odasından çıkmayan bir insan oldum. ne zaman iletişim kursak kavga çıkıyor cidden odamda kalmayı yeğliyorum ben de.

o zaman da sen hiç yoksun zaten varlığın yokluğun belli değil oluyor. iki ucu boklu değnek

ya o kadar öyle ki bir sürü insanda, valla çok duyulan bi örnek bence bu, ben yaşadım da duydum da en azından. üniversite bitince ufak ufak uzamakta fayda var kendi hayatınıza doğru.

komple yalnız bırakmak değil kastım, kendi yaşantınızı oluşturmaya bakın, uzaktan sevenler derneği kurarsınız, geçinir gidersiniz, uzaklaştıkça ilişki daha iyiye gidebiliyor zamanla.

bir de kardeşi de yalnız bırakmayın ya madem, belki demek ki ona da yazık.

Ebeveynlerin ya da yakınımızda yaşına hürmet bekleyen tanıdıklarımızın bir kısmının yaşlandıkları oranda büyüdüklerini düşünmüyorum, sıkma canını

@nimberjack zaten tek amacım o şu an. ben de öyle düşünüyorum uzaklaşınca taraflar birbirini özleyecek her şey daha iyi olacak. bu seneye kadar rahat bir alan bırakılmadığı için bana resmen bunun hayaliyle yaşıyorum.


@voltmetre ne olcer diyen adam orası da öyle cidden bazen 15 yaşında gibi davranabiliyorlar -_-

Kavga gürültü tantana hiçbir yaşta normal değil, hele ki sürekli oluyorsa. Bunun dışında birbirinizden rahatsız olduğunuz noktaların olması ve bunların zamanla daha da artması, hayatın olağan seyri. Ebeveny-evlat da olsanız bir arada yaşamaya çalışan yetişkin bireylersiniz (veya oluyorsunuz). İstekleriniz, beklentileriniz, doğrularınız yanlışlarınız çok farklı olabilir bu da sorun doğurabilir, gerginlik yaratabilir, birbirine tahammülü zorlayabilir. Sağlıklı olan, büyüyen kuşun yavaş yavaş yuvadan uçmasıdır. Sürekli aynı evde birlikte bulunmamak, sık sorun yaşamanın önüne geçer. Senden yana rahatsız oldukları şeyleri hem sürekli görmediklerinden unutmaya başlarlar hem de sen evde misafir "gibi" olduğundan, rahatsızlık duysalar bile tahammül ederler. Senin açından da aynı şekilde. Anne-babanın kafana takılan davranışlarını daha az görürsün, bir araya geldiğinizde daha kaliteli zaman geçirirsiniz. Aklıma iki örnek geldi; 1- "Yeter Anne"de, yaşlı annesiyle yaşayan orta yaşlı dul/bekar adamın hayatı ama bu eski, bilmiyor olabilirsin. 2- The Big Bang Theory izlemişsindir, oradaki Howard'ın annesiyle olan ilişkisi. Problemler (şayet ergenlikten kalma atar yoksa hala üzerinde), her zaman bir arada olmaktan kaynaklanıyor. O insanlar bir ömür bir arada bulunmak için seni seçmediler, birbirlerini seçtiler. Onların yavruları olsan bile başka bir insansın, yetişkin bir insan. Çocuktun, onlara muhtaçtın, korunmaya kollanmaya ihtiyacın vardı, yol gösteren birileri olmalıydı hayatında, ellerinden geleni yapmışlardır ama artık sorumlulukları bitti. Kendi başının çaresine bakman gerek. Bundan sonra sana yapacakları her şey jesttir, lütuftur. Artık onlardan sevgi, tecrübe paylaşımı vb. dışında bir şey bekleyemezsin. Evlatlar genellikle çocukluklardan kalma alışkanlıklardan dolayı, ebeveynler tarafından yetişkin muamelesi gördüklerinde afallarlar. "Önceden sorun olmuyordu bunlar, şimdi neden oluyor?" diye şaşırabilirler. Bunu da gözden kaçırmamak lazım.

Bir de unutmamak lazım ki debbağ sevdiği deriyi yerden yere vurur. İnsan en çok en yakınlarıyla sorun yaşar, en çok en yakınlarıyla kavga eder. Kimden kaynaklı olduğu önemli olmamakla beraber, sorunlar yaşıyor olmanız, birbirinizi sevmediğiniz anlamına gelmez.

Karman çorman yazdım, yazdığım şeyi ben de beğenmedim ama düzeltecek halim de yok açıkçası. Kısaca şunu söyleyeyim; ne yap ne et, mezun olduktan sonra evden, geri dönmek niyetiyle olsa bile, uzaklaş. Git başka bir şehirde iş bul bir süre orada tek başına yaşa mesela. Emin ol ki bir arada bulunmanız seyreldikçe çok daha iyi anlaşacaksınız. Hem de sen çocukluktan ergenlikten kalma bakış açından kurtulacak, anne babanı (ve kıymetlerini) daha iyi anlayacaksın.

Ben de 22yim su an. Gecen sene eve ciktim dayanamiyordum. Acim pislik icinde yasiyorum maddi olarak cok zorluk cekiyorum ama cok mutluyum.

@plajda baretle dolasan muhendis her iki örneği de biliyorum ve ikisi de 30 yaşlarındalar resmen o kadar kalmayı planlamıyorum yapamam da. ya ben dışarda oldukça eve geç geldikçe -_- yemeğe bile gelmedin -_- anca gez -_- oluyor. yani her türlü laf yiyorum. okulum 1 seneye bitiyor ama haydi 1 sene uzadı diyelim e sonra eve çıkmak için işe girmek gerek mezun olur olmaz bulabilir miyim bilmiyorum 1.5 milyar maaşla da eve çıkmak biraz zor yani sırf evin depozitosu o şekilde. yani biraz para da biriktireyim falan desem en temizinden 3 senesi var bu işin. erkek arkadaşımla çıkmayı planlıyorum şu an ama öğrenciyken mümkün olmadığı kanısına vardım.

o da biraz beni tetikliyor sanırım. 'şimdi onun yanında uyanıp pijamalarla tüm gün mal mal takılmak vardı' düşüncesi hep aklımda sabah akşam. bu daha da mutsuz ediyor çünkü dediğim gibi 3 sene çok fazla ve sürekli dövünerek geçiyor günlerim. hele bu hafta daha da aşağı çekiyor beni mesela 4-5 gün oldu annem konuşmuyor benimle hem huzursuzum hem hala kızgın. geçen sabah kendi kendime bön övö çökmök östöyöröm öhöhöh diye ağladım. depresyona giden yoldayım bence... cidden biraz maddi gücüm olsa zaten durmazdım 6 yaşından beri bunu düşünüyorum adeta

50 yaşına da gelsen problem yaşayabilirsin ailenle yaş ile alakası yok bu durumun, aile ile uyum olmayabiliyor

normal. olur oyle, sonra gecer. siz alttan alin, telafisi mumkun olmayacak kiriciliklardan kacinin.

entry tarihine tıklayınca numara çıkıyor.

entry numaraları gitmiş evet, entrynin yazıldığı tarih saatin üzerine gelince copy link location deyince kopyalıyormuş, entry numarası da o kopyalananda görünüyor.

tarihe tıkla.

veya tarihe sağ tık "bağlantı konumunu kopyala"

hiç beyenmedim.

Sikim gibi olmuş. Kahrolsun Sedet!

buz kalıbından olabilir belki?
silikonları var onlarla deneseniz.

hocam buzluğu boşaltıp iyice bi temizlemek lazım. denildiği gibi temizlik ürünü kokusu da geçtikten sonra sıkıntı kalmaz ama buzluğa koyduğunuz şeyleri iyice sarıp sarmalayın.

ben et filan aldığımda kabından çıkartıp (tek kişi olduğum için) streçle porsiyonlara bölüyorum. sonra sarılmış etleri filan güzelce yıkayıp öyle koyuyorum buzluğa, buzluğum genelde dolu olur ama hiç bi koku olmuyo.

benim bildiğim buzdolabı sadece karbonatlı su ile temizlenir, kullanım kılavuzlarında da yazar, temizlik malzemeleri (deterjan/sabun) kullanmayın diye.
örneğin (18. sayfada yazıyor bunda): cdn.koctas.com.tr

sirke de kullanılabilir bildiğim kadarıyla. karbonat kokuları alacağı için bir deneyebilirsiniz. buzdolabınızın kendi kullanım kılavuzu duruyorsa nasıl temizleneceğine dair bilgi için ona da bakabilirsiniz.

kısaca kokuları önleyici bir mekanizma kurarsanız belki biraz azaltabilirsiniz buzluktaki ve buzdaki kokuyu.

buz dolabına bir miktar kömür koyarsanız kokuyu çektiğini duymuştum. uygulayan bir kaç kişiyi de gördüm.
hatta googleda baktım şimdi görsellerde de çıkıyor, buzdolabına kömür koymak yazınca

sana oncelikle herseyi deneyip de cozum bulamayanlarin yaptigini soyleyeyim:

buzdolabinin arkasinda defrost kabi diye birsey var. Boyle ufak plastik bir kap. Onu cikarip temizle. Eger eskiden buzlukta et falan eridiyse (elektrik falan kesilme durumunda) orada biriken pislikler koku yapiyordur.

Bence ilk once bi bunu dene. Eger defrost kabi temizse sirayla asagidakileri uygulayabilirsin.

1. buzlugu bosalt. O koku herseyin ustune sinmistir, buzlugu temizlesen bile, onceden buzlukta bekleyen yiyeceklere sinen koku yine bulasir heryere.

2. buzlugu sirkeli/karbonatli suyla temizle (sirkeyi sadece damlatacaksin, sonrasinda da durulayacaksin)

3. buzdolabinin icine demlenmis cayin demini/pirinc tanelerini kucuk bir cay tabaginin icinde bir koseye birak.

4. buzlugun en arka kosesine bir tane komur koy.

En onemlisi, asla buzluga agzi acik yiyecek birakma. Ben buzluk olarak da koroplast buz torbasi kullaniyorum. bak sundan: www.koroplast.com

Pastel boya iste, istedigin yerden alabilirsin.

en.wikipedia.org

www.google.com.tr

bu.

images.clipartpanda.com

d&rlarda, nezihlerde falan vardır, örneğin şunun tarzı sizin görseldekine yakın gibi:

www.dr.com.tr

editto:
evet bu arada crayola toyzzshopta varmış örneğin:
www.toyzzshop.com

psikolojik durumlara ruhsal durum dendiğinden olabilirmiş, burada kastedilen metafiziksel ruh değilmiş deniyor yanımda.

aristo zamanında psike ruh demekmiş, psikolojinin türkçesi ruh bilim'miş, psikiyatrist ruh hekimi demekmiş gibi şeyler söyleniyor.

biraz baktım da şöyle tanımlar var, siz de bakabilirsiniz sanırım benzerlerine.

Psikolji, Psykhe (ruh) ve logos (bilgi) kelimelerinin birleştirilmesi ile türetilmiş bir sözcüktür, insan ruhunun, özünü, değişik durumlarını inceleyen, duyum, coşku ve düşünme gibi olguların kurallarını bulmaya çalışan bilim dalıdır.

The One with the Embryos en eğlenceli friends bölümlerinden biridir, 4. Sezon.

şimdi oralar karışık, sadece birkaç bölüm de atlasanız yetebilir, örneğin 3x18 the one with the hypnosis tape'e geçin, oralar bi geyik gider, 3x19u atlayın duygusala bağlar, 3x20 baya geyik, 3x21, 3x23 bunlar izlenebilir.

4. sezonda chandlerın bir hazin aşk hikayeleri oluyor.

5. sezon chandler&monica sezonu, buradaki goygoy bölümler dee, 5x8, 5x9, 5x13, 5x19, 5x21 olabilir.

the one where rachel smokes
the one with unagi
the one with ross' sandwich
the one where phoebe runs
the one with ross' teeth
the one with the apothecary table

friends izleyesim geldi yeni baştan.

5. sezon sonrası denmiş pardon... 6. sezon sonlarını izlememelisin o zaman.
6x7 6x8 olabilir

7x6

5×14. düşünür düşünür gülerim.

5x14 e katılıyorum, en güldüğüm bölümlerden biridir ama biraz aşk meşk var onda.

10x14 "The One Where Joey Speaks French"

9x2 "The One Where Emma Cries" (özellikle Ross'un yumruk kısmı falan efsaneydi)

6x17 "The One with Unagi" bu da efsanedir benim için

Tesekkurler gencler. Chandlerin monicaya evlenme teklifi ettigi sahnede yine o donem bende derinn yaralar birakn bir adet ayrilik yasadigim biraz da aldigim overdoze alkolun etkisiyle gecenin bi yarisi sabaha karsi okuz gibi aglamis adamim. O yuzden ne kaa az ask o kaa cok goygoy tandansli bolumler lazim

8.sezondan devam et.
telefona not bile almıştım bozukken 8.sezonu aç izle diye.
sesli güldürür.

5.sezon 14.bölüm. İzlediğim en komik friends bölümü ilan ediyorum.

@avifa 8deki muhabbetler neydi

tez yazmak için her hafta bir günlük izinleri olan biri olarak yazıyorum, o iş pek izinle olamayabiliyor. yani eve kapanınca da verimli olamayabiliyor insan verimli olmaya motive değilse. motivasyon olmayınca konsantrasyon da gidiyor.

yani temelde sorun muhtemelen başka yerlerde olabilir, tez yazmak kuvvetli bireysel motivasyon gerektirebiliyor, canınızın çalışmak istememesi bu motivasyon eksikliğini gösteriyor ama yalnız değilsiniz, zor bir şey motive olmak, özellikle de kendinizi bu konuda az da olsa baskı altında ve yalnız hissediyorsanız.

çok olumsuzladım gibi oldu olayı ama öyle değil, daha kısa vadeli olarak birtakım yapıcı adımlar atılabilir elbette, işi küçük parçalara bölmek, sıraya koymak gibi şeyler deneyebilirsiniz. ki zaten tez blok halinde başına oturulup yazılan bir şey değil genellikle, parça parça inşa etmeniz gerekiyor.

örneğin kaynakçanız varsa o kaynakçadan bir şeyler yazmanız gerekiyorsa ilk iş kaynakçayı başlıklar halinde parçalara ayırmak olabilir. ikinci iş bu gruplanmış kaynakçanın içerisinde bir gruba odaklanmak ve ondan yazılabilecekleri çıkarmak olabilir. üçüncü iş o yazılmak üzere işaretlenmişleri word'e geçirmek olabilir gibi gibi iş kalemlerine bölebilirsiniz elinizdeki işi.

tezin ne alanda olduğunu ve sizin hangi aşamasında olduğunuzu bilemediğim için örneği farazi verdim. işi bu şekilde küçük adımlara ayırmak gerçekten yardımcı olabiliyor.

@nimberjack dediğiniz gibi parçalara ayırdım, iki haftalık gün gün planımı da yaptım aslında. ama motive olamıyorum. zorla da olsa izin aldım çalışmam gerek baskısıyla çalışıyorum ama çok çabuk dağılıyorum. sanırım bunda hocamın deadline olarak 3 hafta sonrasını vermiş olması ve biraz rahatlama hissinin gelmesi etkili oldu.

imkan varsa toplanın kütüphaneye. evde çok zor.

demek ki baskı varmış hakkaten, bir de insan çok tatil moduna bağlıyor öyle olunca, ona da ihtiyacı oluyor çünkü zihnin.

gün gün yaptığınız plan bile baskı yapıyor olabilir, sonuçta bu plana kesin uymam lazım hissi de ağırlık olarak geri dönebiliyor.

elinizde parçalar varsa bir yerden başlayıp sadece onun gerisini getirmeye çalışın her seferinde. bir de bir oturuşta saatlerce çalışma beklentiniz olmasın, kısa süre çalışıp sık sık ara verebilirsiniz, belki bir tempo tutturmanıza yardımcı olur.

pratikte yapılabilecek bu tür şeyler dışında çok bir şey yapabileni görmedim, tezde ilerleme kaydettikçe açılıyor insanlar genellikle sanırım, çalışmak da bir pratik beceri sonuçta, düzenli yapmayınca köreliyor. bir süre zorlanmak da normal sanırım yani. beklentiyi düşük tutmaya çalışıp o küçük parçalardan elden geldiğince bitirmeye çalışabilirsiniz.

ekstra motivasyon yaratacak bir şeyler söyleyemedim ama tez biraz da böyle bir şey, hele başka bir işle uğraşıp bir yandan tez yazıyorsanız, o yazma ve düzenli çalışma pratiği bir türlü edinilemeyebiliyor, kolay değil yani, en azından kendinizi kötü hissetmeyin :)

edit getirdim: mea +1, kütüphane de iyi fikirdir.

@mea maxima culpa evde de çalışıyorum aslında, hatta son 2 aydır çok da iyi çalışıyorum da ne olduysa birden hevesim gitti.

@nimberjack teşekkürler, tez böyle bir şey haklısınız. sanırım analiz kısmı beni yordu biraz. yazıyorum beğenmiyorum. ya da çok basit yazıyorum gibi geliyor. ingilizce yazıyorum o da geriyor. 1 saatte 3 satır yazdım mesela. yok bu fiil olmadı şunu mu kullansam vs. derken geçiyor, 1 saat sonra da sıkılıyorum zaten. böyle böyle olacak bir şekilde ne yapalım.

İki gündür bende de bir şey var ya çok atılım :(
Bişi mi var bu günlerde ay çekilmesi mars tutulması falan??

@emirkulu2 merkür gerilemesi varmış :)

solarlunarx.blogspot.com.tr

bir saatte 3 satır iyidir ya diycem, boş gaz veriyorum gibi olacak, ama siz iyi bir yerlerdesiniz sanırım, 2 aylık çalışmanın yorgunluğu da çıkıyor olabilir, toparlarsınız gibi geldi bana.

Merkür yarın geri gitmeye başlıyor.

hazırlanın :)

9. Bir tanesi oyun.

20. hiç oyun yok.

147.

hala cevap verebiliyor muyuz? üşenmedim baktım da, 155 tane, telefonun kendi uygulamaları hariç. biraz çokmuş sanırım, çoğunu kullanmadığım kesin, bari birazını sileyim ben.

20 oyun 40 program var. Oyunların hepsini açar oynarım, bitirdiklerimi ya da sıkıldıklarımı siler yeni oyun bakarım.

Programların da yarısı devamlı kullandığım şeyler, kalanları silsem de olur ama yer sıkıntım yok ondan duruyorlar.

tam olarak 63 adet

45 uygulama var. Oyun yok.

140 diyenler ciddi mi? napiyosunuz o kadar uygulamayı yahu? üşenmedim saydım 21 tane uygulamam varmış ki o bile fazla geldi bana. çoğunu da aktif olarak kullanmıyorum zaten. olur da işim düşerse diye duruyo. mesela tureng sözlük gibi. oyun yok.

8miş
watsap twitter spotfy youtube wunderlist pinterest instagram appekşi

9 tane

havlu/çorap falan yapılan benim bildiğim bambu var. p ile başlayan bilemedim, ama bambu malzemeli havlu ve çorap olduğuna eminim.

bambu o. pamuktan daha fazla su tutma kapasitesi olduğu için tercih ediliyor son zamanlarda. p ile başlayan başka bir ağaç/hammadde değil yani.

bambu tamam.
b ile başlıyormuş:S

balsa da olabilir belki.

papirüs

p ile baslayan paulownia var. hızlı buyuyen bir agac. ama corap falan yapilir mi bilmem

palmiye :P

pırasa :)

bambu olm bambuuuu

bir program var, ordan uyarı veriyor. ses, açılır pencere vs.

eksiduyu.ru

bu duyurunun en son cevabında anlatılıyor sanırım, güvercin adında bir programmış, restoran açık olduğu sürece açık durması gerekiyormuş bu programın, duyuru cevabında anlatılana göre.

ek: google'da "yemeksepeti güvercin" diye aratınca da çıkıyor gerçekten.

adamın bilgisayarındaki güvercin app sesli uyarı veriyo
bi de ekrana mesaj düşürüyo. 1 dakika içersinde siparişi onaylamazsa restoran yemeksepeti tarafından aranıp sipariş geçtik niye onaylamadın diyorlar vs.

oz büyücüsündeki dorothy "insanın evi gibisi yok" diyor ya, ona gönderme yapıyor.

Oz Büyücüsü'ne. Dorothy evine dönmek isteyen bir kızcağız.

duyurucuların dediği gibi, there is no place like home ile alakalı olmalı.

şurada da tartışılıyor.
songmeanings.com

işgüzar. işgüzarlık olabir mi acaba?

@mahone

onu düşündük ama tdk işgüzar için "Gereği yokken, genellikle kendini göstermek için işe karışan" dedi. bizim aradığımız daha çok cahil birinin ahkam kesmesi anlamında bir ifade.

Çokbilmiş
Ukala

@cannibal corpse

çokbilmiş "Her şeye aklı eren, zeki, akıllı" anlamına geliyormuş, ukala biraz olabilir gibi ama.

bilgisi omadan fikri olan insan diyebiliriz ama tek kelime olarak; çokbilmiş bana da yakın geldi valla

self-appointed

despot

cevaplar için teşekkürler ama sanırım ukala çıkış noktası verdi,

"ukala dümbeleği" oturuyor aradığımız tanıma sanki tdk'ya göre "Aklı ermediği hâlde her konuda fikir yürüten, bilir bilmez her şeye karışan kimse" anlamına geliyormuş.

self-appointed da iyi tabi bu arada :)

bilgiç.
bilgiçlik taslamak.

kendine vazife çıkaran?

rte

bokyedibaşı?

dresden
koln digerlerine gitmesende olur.

benim için

munich
dusseldorf
köln
bonn
dresden
frankfurt

(köln kölsch birasından dolayı yukarıda sadece)

En görülesi olan Berlin, diğerlerini görmesen de olur. Onun harici illa sıralama yap dersen,

Berlin
München
Dresden
Köln
Düsseldorf
Bonn

Frankfurt'a henüz gitmedim. Ama gidenlerin anlattığı kadarıyla orada da pek bir şey yokmuş. Almanyanın manhattan'ı diyorlar, bizim 4. levent gibi bir şehir. Gökdelenler falan varmış.

münih
köln, düsseldorf, bonn(bunlar dip dibe zaten, gitmişken gör hepsini çıksın aradan. ama içlerinde sıralama yapacak olursam düsseldorf, köln, bonn olurdu yine. ayrıca bonn genel sıralamada sondan ikinci diyorum.)
berlin
frankfurt
dresden

bu şehirlerin hepsini gezmiş biri olarak, dresden'e uğramanı gerektirecek hiçbir şeyin olmadığını dipnot olarak ekleyeyim.

bence dresden berlin köln diğerlerini çok bilmesem de son sıra frankfurt :)

naelektrisan altina imzami atarim

Bonn ve Munich dışında hepsine birden çok defa gittim.Berlin ve Dresden'e git diğerlerine gitme derim. Dresden Almanya'nın en güzel şehirlerinden biri. Üstte Dresden'e laf eden arkadaşları Dresden diye başka yere götürmüşler sanırım.

dresden'i beğenenlere inanamıyorum. hele berlin'in üstüne koyanlara böyle bakıyorum O.O
dresden'e gitmesen de olur kesinlikle tırt bi şehir.
fakat berlin <3 <3 <3 dünyanın en güzel şehirlerinden.

bu arada saksonya'da yaşadım bi süre. berlin'e de sayısız kez gittim kaldım filan, dresden'e de.

diğer şehirlerden de frankfurt biraz para piyasası merkezi. münih desen çok resmi bi yer. yani aslında diğerleri birbirine benziyor. git yani. bi şey kaybetmezsin.

Ben de geçen sene Saksonyada yaşadım 3 ay. Dresden sanatsal mimari açısından muhteşem bir şehir.Şehir mimari olarak güzel değil muhteşem.Üstelik tarihi bir hikayesi var.Merak eden google'lasın.Berlinle karşılaştırmak gereksiz.O tarafa giden Berlini de görmeli Dresden'i de.İkisi arasında seçim yapmaya kasmak gereksiz ama Dresden'e tırt şehir diyen kusura bakmasın olaydan tamamen bihaberdir.

off biliyoruz olayı ya, herkes herkesi ezme derdinde. mimarinin de çoğu restorasyon allah aşkına mimari mi kaldı bombardımandan sonra? en ünlü yapısı olan frauenkirche baya baya gıcır gıcır yani. zaten ne olacaktı ki? kilise yıkıldı. komple. taşları toplayıp yeniden yaptılar.

tamam şehrin o yıkımdan toparlanmasına saygı duyuyorum, bu bambaşka bi şey. ama bence gidip gezilecek bi yer değil. sıkıcı. şehirde yapacak bi şey yok. underground house ya da rapper mekanları var yani. aman giden gitsin de, öyle mükemmel bi şehir beklemeyin yani. zaten şu aralar göçmen karşıtı protestoların almanya'daki merkezi dresden. gidin istiyorsanız. bana ne.

olmayabilir ama, high fidelity mi acaba?

ı ıh :(

high fidelity değilse şunlardan biri olabilir mi?

www.tastekid.com

uu güzel siteymiş. bir kucaklayayım.

Bulabildiniz mi?

en son "nefes alsın yeter" krizi oldu.

Global bir marka olursa sevinirim. :) bir de bu krizi nasil atlattilar basarili oldu mu?

biraz sidik yarışı oldu. ajans atlattık havasındaydı, muhalifler toparlayamadınız havasındaydı. kim yendi çok net belli değil.

www.mediacatonline.com

bir ödev hazırlanıyor gibi hissettim.

dominos'un yaşadığı krizi araştırın, iki dominos çalışanı berbat bir video çekip yayınladılardı. aşağıdaki linkte anlatılıyor ingilizce olarak biraz, çok daha detaylı anlatımları da var, ararsanız bulursunuz, türkçesi de vardır kesin epey.

agnesday.com

bir de nestle'nin kitkat ve palm yağı üzerinden yaşadığı kriz var, onu da araştırabilirsiniz.

www.cbsnews.com
şöyle bir olay var, nasıl atlattılar nasıl yönettiler bilmiyorum.

Garanti deniz vs gibi bir kaç büyük firmanın facebook hesapları ele geçirilmişti. Bunlarla ilgilenen ajansla ilgili bayağa muhabbet dönmüştü sözlükte ama ajansı hatırlayamadım. Bi günde düzeltildi facebook ile irtibata geçip.

kamuyla üniler farklı oluyo

ne kamu tatillerinde biz gittik okula. (ytü)

alttaki yorumdan sonra editi: okullarla mı karıştırdım, olabilir. kaale almayın madem

Üniversite çalışanları da birer kamu çalışanı, ve üniversitelerde birer kamu kuruluşu. O yüzden bu tatil üniversiteleri de kapsıyor. Tümm kamu çalışanları cuma günü idari izinli sayılacak. İl milli eğitim ildeki okulları tatil eder ama üniversite öğrencileri hala okula gider bu durum farklıdır. Cuma günü tatil.

peki cuma günü bankalar çalışıyor mu kesin bilgisi olan var mı?

İptal olur. Üniversite olarak biz kapalıyız o gün. Oda TV'ye göre idari değil, resmi tatil. Bu yüzden kapalı üni.ler.

Kültür Üni. Hukuk fakültesinin açıklamasını gördüm sınavlar iptal değil demişler mesela. O tatil olayları üniversiteden üniversiteye değişiklik gösterebiliyor.

an itibariyle bir üniversitede çalışan olarak yazıyorum. cuma tatil. :)

kültür üniversitesi örneği verilmiş de orası özel üniversite, özel sektör gibi yani, devlet üniversiteleri kapanır da özel/vakıf üniversiteler kendi tatil kararlarını kendileri alırlar.

neil gaiman'ın yolun sonundaki okyanus olabilir. ben çok beğendim.


ayrıca knut hamsun'un dünya nimeti adlı kitabı çok güzel (göçebe adlı kitabı da çok güzeldir), farklı bir dünyayı anlatır. fakat bize benzeyen bir sürü güzellik bulabilirsin.

epey ursula le guin okumuş biri olarak cevap veriyorum, ama önerdiğim kitaplar aynı türe ait değiller.

biri; simone de beauvoir - tüm insanlar ölümlüdür (bkz: tous les hommes sont mortels)
Gerçekten çok güzel bir kitap, hem birçok farklı tarihsel dönemden bahsediyor, hem ana karakterin yaşadığı bakımından fantastik, hem psikolojik ve felsefi çözümlemeler bir harika, hem de ağır değil, gerçekten sürükleyici ve kolay okunan bir roman.

bir diğeri de: stefan zweig - marie antoinette.
Bu da çok güzel bir yarı roman yarı biyografi. Konuya hiç tarihsel ilgi duymamama rağmen hayatımın kitaplarından biri olmuştur. Türkçe çevirisi de çok başarılı, can yayınlarından olanı.

Valla bir ara televizyonlara reyting ölçüm cihazı takılıyor diye bir geyik vardı. belli bir kesimi temsil eden kişilerin televizyonlarına takılıyor, istatistiki olarak bir dağılım ile sonuçlar çıkarılıyordu. bu cidden geyik de olabilir yalnız.

Bir ara da "digiturk digibas" verilerine göre birinciyiz diyordu bir kanal. alet geyik değil bildiğim kadarıyla, önceki yıllarda onunla ilgili bir skandal falan da olmuştu okan bayülgen anlatıyordu programında.

himmet dayı doğru dediğin. 2000 küsür olması lazım, hane seçiliyor. eğitim-gelir durumu, yaş, cinsiyet vs gibi faktörlere göre. yurtdışında sosyal medya da ekleniyor, kaydedip izlemeler vs de. türkiye'deki reyting sisteminin o kadar genişletildiğini sanmıyorum.

tamamen tesadüfen ya da bilerek kişiler seçiliyor. evinize bir cihaz takılıyor ve tv izledikçe puanını birikiyor ve bu puanlarla çeşitli hediyeler alabiliyorsunuz.

ben evlenmeden önce, annemlerle oturduğum eve benim olmadığım bir vakit gelip adımı soyadımı söyleyip bu cihazı takmak istemişler. annem benim işte olduğumu, basın mensubu olduğumu söyleyince "o zaman cihazı takamayız, medya kurumunda çalışanlara cihaz veremiyoruz" diyerek gitmiş.

people meter adı verilen bir cihazın türkiye'yi temsil eden bir örneklem seçilerek, seçili örneklemdeki evlere yerleştirilmesi ile yapılıyor. (bkz: evren) (bkz: örneklem) (bkz: temsiliyet)
yani evet gerçekten bir cihaz yerleştiriliyor, belli bir kesimi temsil eden değil, Türkiye evrenini temsil eden örnekleme uygulanıyor.

wikipedia bilgisi:
Türkiye'de TV izleyicileri Televizyon İzleme Araştırma Komitesi (TİAK) adlı özel kuruluş tarafından AGB Nielsen Media Research'e yaptırılır. Bu bilgiler TIAK'ı finanse eden reklam ve televizyon şirketlerine dağıtılır.

ek: www.tiak.com.tr

bir ek daha, agb nielsen eski şirket, tns yapıyor olmalı artık.

evet yenisi tns. bir ara skandal yaşanmıştı, herkes şikayetçi olunca değiştirdiler.

isterseniz 5 lira yüklersiniz, isterseniz 100 lira, normal istanbul kart/akbil gibi kullanılıyor yani. aylık 77 yatırmak gibi bir zorunluluk yok.

aylık yaptırmak için 77 lira yaptırıyorsunuz. 200 basış hakkı veriyor. süresi bir ay. o bir ay içinde 200 kez basabiliyorsunuz. bir ay sonunda kalan basışlarınız yanıyor genelde. yani aslında avantajsız çok gezmiyorsanız.
öğrenci akbilini senede bir (1 ocağa kadar) yeniletmeniz gerek. bu da basit bir şekilde 5 lira yükletip yapılıyor.
kalan zamanlarda aylık yaptırmazsanız yine aynı indirimli öğrenci akbili gibi basıyorsunuz. (tabi ilk basış öğrenci birine daha basarsanız 2. basışta tam geçiyor)

sitelerden dizi/film izlemeyi bilmiyorum fakat youtube'dan uzun video seyretmek mümkün oluyor.

teknosa'daki adam demişti. bellekleri varmış o yüzden 15-20 dakikadan sonra sorun oluyormuş youtube için.

diziler için de flash tabanlı siteleri açmıyormuş falan demişti sanki.

yakın zaman hemde

LG Smart Tv kullandık, hem Youtube hem diğer film/dizi sitelerinden izleyebildik..
Youtube'da değil ama sitelerde ara ara takılma oluyor o da sayfayı yenileyince düzeliyordu..

samsungda oluyor. ama bazen flash güncellemesi olmadığı için oynatmıyor. onun için de samsungun güncelleme yayınlamasını beklemek gerekiyor. onun dışında sorunsuz.

smart tv lerin rami, html 5 tarzı siteleri destekleyecek şekilde güçlü değil. onun yerine çinden hdmi bağlantılı mini pc ler var ondan alıyorsunuz, flash stick gibi bir android işlemcili bilgisayar düşünün. onu takınca televizyonunuz android telefona dönüşüyor, chrome açıp istediğiniz sitelerde geziniyorsunuz. Kablosuz mouse ve klavye desteği de var.
fiyatı 50 TL civarı.

LG Smart TV'lerde youtube'da 100 dakikalık filmi hiçbir problem olmadan izledim. Ama flash desteği yok LG'nin. HTML5 tabanlı videoları izleyebiliyorsun sadece ki artık birçok dizi sitesi bunu destekliyor. Ben dizileri tarayıcıdan izleyenbiliyorum. Sadece HTML5 versiyonunu bulmak için 2-3 deneme gerekebiliyor.

iphone ya da ipad varsa apple tv al.

iki senedir var televizyon, hiç internetten dizi izlemeye kasmadım. torrentten indir, altyazı ayarla tamam. ne gerek var internetten izlicem diye kasmaya?

@inheritance ordan indir ona at, indirme süresini bekleyip kasmamak için istiyorum.

İzlersiniz. Tv'nin arayüzünü kullanarak da izleyebilirsiniz, bir hdmi kabloyla laptopınızı tv'ye bağlayıp bilgisayarın ses ve görüntüsünü tv'ye aktararak da izleyebilirsiniz. Bizim smart tv biraz yavaş kaldığı için biz ikinci yolu tercih ediyoruz. Üst sınıf smart tv'ler daha hızlı olabilir.

himym ve big bang dışında dediydim:/

coupling

biri yazmadan yazayım, IT crowd

blue mountain state!!! bms!! bms !!! bms!!!

Regular Show, Brooklyn nine nine

new girl

2 broke girls

youtube'da saturday night live videoları. özellikle de kristen wiig'in olduğu bölümler.

çok kısa sürdü (3 sezon 6şar bölümden sadece) ama black books, çok gülerim ben ona, hayatında en çok sevdiği dizi friends olan bir insanım.

the simpsons
southpark
shit my dad says
bi de bolumleri daha uzundu sanki ama married with children ve seinfeld

coupling uk'i sakın es geçme. süper dizidir.

(bkz: the it crowd)

community,
that '70s show,

ben de senin bildiğin gibi biliyorum o kelimeyi. hayatımda hiç "şuram hamladı" diyen duymadım.

bi tarafı ağrıyınca "hamlama" ifadesini kullanana hiç denk gelmedim. kullanmaya kullanmaya körelttiğimiz uzuvları (hamlamış uzuvları yani) tekrar kullandığımızda oluşan ağrı için "hamlamışım, her tarafım ağrıyor" filan denir ancak.

"bu hamlamak nedir? biyolojik açıklamayı sormuyorum. kelimenin terminolojisini soruyorum."

soruyu okumaya ne dersiniz arkadaşlar? bana düşmüyordu bunu demek ama bu kadar da olmaz ki.

kelimenin terminolojisi açısından yazıyorum,
ham kelimesinin tam karşılığı olarak tdk "idmansız" kelimesini uygun görüyor.
örnek cümle olarak da "ham vücutla ancak bu kadar koşabilirim" cümlesini veriyor.
Yani ham olmak idmansızlık, idmansız spor yapınca yaşanan his başka bir şey.
Bu durumda "hamlamışız" kelimesinin anlamının "meğer idmansız kalmışız"a denk düşmesi gerekiyor. hamlık sebebiyle oluşan ağrıya denmemesi gerekiyor yani.
hamlamak kelimesinin anlamı tdk'da şöyle tanımlı "Uzun süre idman yapmama, hareket etmeme yüzünden gücünü veya çevikliğini yitirmek" ona göre kullanılmalı yani bu durumda.
"bacağı hamlamış, evde yatıyor" anlamsızlaşıyor bu durumda. bacağı idmansız kalmış olduğu için ya da uzun süre idman yapmamış olduğu ve çevikliğini yitirmiş olduğu için evde yatmaz bir kimse, idmansız bacakla spor yapıp onu yorup ağrımasına sebep olduğu için yatar.
uzun oldu galiba :)

"Hamlamak" demek kasların kısalması demek, zorlamaya zorlamaya esnekliğini kaybetmesi demek.

Bacak ameliyatından sonra hamladım, oradan biliyorum.

ham=olmamış

hamlamak = olgunlaşmış olamamak. yeniden başlangıça dönmek. ham kalmışsın yani. kaslarını, vücudunu yeterince yetiştirmemişsin, ham kalmışlar. biraz spor yapıp, onları yeniden güçlendirmen, alıştırman, hamlıklarını alman lazım.

kitap indirilmez benim bildiğim buralardan, sadece indexi bilgisi falan görülür. kayıt görüntülenir yani.

kitap indirilmez. kitap indireceksen
www.libgen.info
veya
www.bookzz.org deneyebilirsin
jstor'dan makale iner yalnızca.

vinyl wall sticker diye geçiyor. custom kim yapar bilmiyorum. ebay'den aliexpress'e hepsiburada'ya bir sürü çeşidi satılıyor sağda solda.

Şu sitelere bakabilirsiniz sanırım, güvenilir yerler olmaları lazım ama kendim hiç kullanmadım. custom made nasıl yaptırılır ben de bilemedim.

www.evidea.com
www.evmanya.com

Duvar stickerları falan diye aratınca bir şeyler çıkıyor gugılda.

fotoğrafı iyi kalitede bul, afiş ya da tabelacılarda bastır. metrekaresi 15-20 dolar civarıydı en son.

birkaç deneme yaptım belki beğenirsin..bence dandik sticker yapıştırmak yerine hoş bir tablo koyabilirsin. illa sticker ile süslemek istersen süsten ziyade 3boyut hissi yaratacak eklemeler yapmanı tavsiye ederim..bikaç dakika ilgilenebildim ama tablodaki 2 boyutluktan sıyrılmış bi üçüncü boyut kazandırılabilir sticker ile..

www.hizliresimyukle.com
www.hizliresimyukle.com
www.hizliresimyukle.com
www.hizliresimyukle.com
www.hizliresimyukle.com

piyasada satılanları beğenmiyorum ben.
eliniz yatkın mı bilmiyorum ama bantlarla çok basitçe su tarz seyleri kendiniz de yapabilirsiniz,çok sık duruyor bence.

p-fst1.pixstatic.com
yapılışı;
www.craftifair.com
www.thirstadvertising.com
www.crafthubs.com

şu ve an iki ayrı kelime olup, şuan diye bir kelime yoktur. şu ve an ayrı ayrı kelimeler olduğu için tdk bulamıyordur?

ek bonus: (bkz: şuan)
meğer baya karıştıran mı varmış bunu.

su an

Şu an doğrusu.

şu an.

su an +1

şu an

bu tarz durumlarda kelimeleri word'de yazıp, yazım denetimi yapın. %90 doğru sonuç alırsınız.

antikacıların olduğu sokaktaki birkaç antikacıda var. yenisini nerde bulursun bilemiyorum.

Garson jargonunda milk port ya da sadece port olarak geçiyor. Belki bu şekilde internette ararsan işine yarar bir sonuç bulabilirsin.

Paşabahçe mağazaları.

kadıköy'de antikacılar sokağına girmeden (rocknrolla'nın ilerisi gibi oluyor, orada bir cami var onun da az ilerisi) bir züccaciye var yol üstünde, her tür malzeme var, kesin orada bulursun. Ben bir kafede beğendiğim sade ötesi metal şekerliği orada bulmuştum misal. ama adını hatırlayamadım yerin. yol üstünde ama böyle birkaç basamak aşağıya doğru inilip öyle girilen bir dükkan.

@nimberjack

aynen, dediğin yerde buldum. sanırım kafeler falan da oradan alıyor olmalı, ucuz ve sade çok çeşit var. teşekkürler :)

kız olsaydın "demek ki sen de istiyormuşsun ses çıkarmadığına göre" diye cevaplanırdı. erkek olunca ne derler bilemiyorum.

o magical touch dediğimiz ince dokunuşlar prostatı alır.

Doğaldır. Beni de otobüste bir adam taciz etmişti. Siyah saçlı ela gözlü falanım he sarışın mavi gözlü parlak bir şey de değilim. Telefon çıkarma bahanesiyle bacağıma değmişti bir kaç kere, seninki kadar olmasa da can sıkıcıydı. Ben de "birader şu eline hakim ol rahatsız oluyorum" tarzı bir şey demiştim yapmamıştı bir daha. Şuan o ana geri dönsem dalardım direkt. Ama o an ne yapacağını bilemiyorsun, boşver.

kadir çöpdemir'den gelsin

ite kaka girdim içeri, attı yine damarım,
arkadan bir şey değiyor sevdiğim, şemsiyedir umarım,
tedirginim metrobüs'te, malum sapık eğilim,
durakta bekleme yarim, ben eski ben değilim,

şoför durma bas gaza, dört bir yanım abaza,
bir dönsem neler etcem arkamdaki kurnaza,
kliması var ama ben neden sıcaktayım,
koltuğa oturmasam da neden ben her gün kucaktayım,

geçmiş olsun, aramıza hosgeldin. biz kadınlar bunu ne yazık ki hayatımızın bir veya birkaç yerinde yaşadığımız için diyorum bunu yanlış anlama.

o anlarda hele de ilk defa başına geliyor ise insan ne yapacağını bilemiyor, tepkiyi vermesi gereken zamanda veremiyor, aptallasiyor. kendine kızma bu anlamda.

kamera kayıtları vardır aslında olayın başına geldiği yere git kamera var mı o açıda bak. varsa durma şikayet et. asansör girişinde zaten vardır adamın görüntüsü. belki bir şey çıkar. uğraşmak istersen

@ once (okuyunca da at once oldu güzel oldu ha :D),
abi birkaç kere olmadı ki benim olay. herif eli attı sıktı çekti. ben merdivenden çıkarken adamın asansörden çıkmasına yetişirsem ağzını yüzünü kırayım diye çıktım. Herifi göremedim sonra. erken mi çıktı, hiç binmedi mi bilmiyorum da.

@murphy, divit güldürdünüz :D

edit:
@kaymaktutmayansicaksut
uğraşayım uğraşmasına da ben bu sene üniversiteye hazırlanıyorum, vaktim yok ki hiç. herifin yanına kalmasına da ayar oluyorum. ulan bi de yaşlı başlı adam ha 50 vardı rahat, o kadar konuştuk ettik bir an şüphelenmedim. halbuki daha önce de tacizimsi bir olay yaşamıştım.

Hic beklemedigin bisey oldugu icin donup kalman, gereken tepkiyi verememis olman normal. Kendine kizma. Erkek ya da kadin cok igrenc bisey. Gecmis olsun

yav neredeyse aynisi bana (ben de erkegim) havalimani metrosunda olmustu, ben de donup kalmis tepki verememistim. o anda saskinliktan basiretin baglaniyo.

ben şimdi metroya gitsem yarın kamera kayıtlarına falan baksam, baktırırlar mı? sonra nolur diyelim adamı tespit ettik?

geçmiş olsun diyerek şu aklıma geldi bunu buraya bırakıyorum ben

galeri3.uludagsozluk.com

affınıza sığınarak.

tepki verememeniz de çok normal bu arada, şok olur insan.

kadınların neden durduk yere laf açmaya çalışanlara potansiyel tacizci gibi davrandığını anlamışsınır.

davranışına gelirsek normal şoktan bir şey yapamıyorsun.

kamera kayitlarindan (eger varsa bile) adami bulmak cok zor. yuzu rahat gorunuyo olsa bile kimligi nasil tespit edilecek?

eger hakkaten adami bulmak istiyosan. olayin yasandigi gunun ayni saatinde +- yarim saat civarinda o istasyonda, ayni cikislarda ol. belki bi ihtimal denk gelirsin, gozunu morartirsin. karakolluk olabilirsiniz ama adami kamera kayitlariyla (eger varsa) dava etmekle tehtid edererek senden sikayetci olmasini engeleyebilirsin.

eger cocuguna, kardesine filan yapilmis olsa uzerine dus, ara bul vs derdim ama her ne kadar cok igrenc bi durum olsa da cok da ugrasma. yasanmis nahos bir olay. s.ktir et. uzerinde durma. bi dahaki muhtemel bir taciz olay icin en azindan hazirliklisin, tepkini o anda verirsin.

İyi malı değdirmemiş. Valla o an tepkisiz kalman sonradan aklının başına gelmesi normal. Aklından o an öyle bir şey olacağı geçmşyor çünkü.

yapacak bir şey yok hayat devam ediyor diyip yaşıycam galiba, bi dahakine denk gelirsem tokat manyağı yapmak üzere. teşekkürler herkese, en azından şu ''kalakalma'' olayında tek değilmişim.

geçmiş olsun,
şoka girmiş olabilirsin

Türkiye'nin her yerinde kadınlara her gün yapılan tacizlerin benzerini yaşamışsın. Geçmiş olsun.

Umarım kadınlarla empati kurmanı sağlar bu.

omzundan itleyeceksin bütün gücünle ne yapıyon lan sen diye bağırıp. homofobik değilim ama cinsel tacizin her türlüsü iğrenç.

@neil manke.

bunun homofobi ile ne alakası var? homoseksüeller sokakta, orada burada tanımadıkları erkeklerin oralarını buralarını mı kurcalıyorlar böyle alenen???

bu bildiğin taciz.

(bkz: fa yeung nin wa)
ingilizce adıyla in the mood for love olabilir mi? ama kore filmi diil tabi bu aslında..

@nimberjack
yarım yamalak hatırlayınca bole oluyor:) aradıgım film bu idi. çok aşırı ve şiddetli teşekkür ederim:)

hemen hemen aklına gelebilecek her tür organik ürün? yumurta olur, süt olur, yoğurt olur, meyve sebze olur.
mesela normal keskinoğlu 10lu yumurta 5.9tl, aynı markanın 12li organiği 10tl.

benzer şekilde led ampüller ya da enerji tasarruflu ampüller de normale göre daha pahalıdır, az elektrik tükettiği için çevreye duyarlı, gibi.

frosch marka bulaşık deterjanları falan da doğal içeriklidir, fairy gibi markalardan daha pahalıdır o yüzden mesela.

ben de 8. sınıfta okurdum, sorun olmaz. korkacak tabii, olayı o zaten :) eğer zevk almıyorsa başka türlere yönelebilir.

ben Stephen king ile büyüdüm, ama şu anki halimi tavsiye etmem :D

Lisedeyken okurdum, korkardim da ruyama da girerdi ama o kadar. Korku filmi izleyince de olur o zaten.
Olayi o kitaplarin. 8. Sinif normal bence.

İlkokulda, ortaokulda hep Stephen King okurdum. Çok severdim, ama korktuğum olmadı hiç.

ortaokulda okuyordum ben. bir tek "it" korkutmuştu.

Orta okulda Mahşer'i okumuştum, çok da sevmiştim ama meğersem şerefsizler kitabın yarısından fazlasını kesmişler. Tam versiyonu geçenlerde çıktı bin sayfadan fazla.

7 sınıfta falan hayvan mezarlığıyla başlamıştım okumaya, üniversite zamanlarına kadar çok okudum, çok da sevdim, sonra azaldı bir şekilde. bence sorun yok uygunluk bakımından, çok korkarsa kendi bırakır zaten okumayı diye düşünüyorum :)

ne cok manyak varmış ya.
aynen ben de o yaşlarda okudum bu adamı. it +1
ama okumasın liseye saklasın derim.

21 jump street
22 jump street

lock stock and two smoking barrels

bunu kesin izlemiştir yeaaa demiyorum yazıyorum
goodfellas

izlememiş olma ihtimalini düşünerek primal fear diyorum.
www.imdb.com

facebook'ta Bana Bir Film Önersene diye bir grup var yaklaşık 16000 üyeli bir bak istersen

İnto the wild izlenilmesi gereken bir film

Tamam

Sanırım şu olabilir; insanlar korkunç döşenmiş evlerde oturuyorlar ve bunu muhtemelen fakirlikten değil zevksizlikten yapıyorlar. paraları da olsa o korkunç zevksizlik, özensizlik her yerinden akıyor evin, bu da estetik anlayışı gelişmemiş insanları bize gösteriyor. kültürel tespitler falan yapılıyor evlerde insanların nasıl yaşadığına bakarak, gelişmemişlik seviyeleri görülebiliyor falan. yani bu görseldekini yazan arkadaş gibi düşünenler böyle düşünüyor sanıyorum, ben o kadar öyle düşünmüyorum.

mesela şu başlıkta bu konuya benzer şeyler dönmüştü sanırım
sahibinden.com'da satılan burhan altıntop evi

çok derin bir anlamı olduğunu sanmıyorum. twitterdaki "anlamlı gibi" twitlerden biri gibi geldi.

zorlarsak, evlerdeki yoksulluğa rağmen tayyibe oy verilmesini kastetmiş olabilir.

edit : nimberjack'in açıklaması mantıklı geldi bana da.

bi yerden dertlenmiş, nokta atışı tespit yapıyor. "hayırdır paşam?" diye sorulmasını bekliyor.

çok basit: adamın daire alacak, hatta iki daire alıp birini kiralayacak parası var, ama o kiralayacağı dairenin içini bok götürüyor, köpek bağlasan durmaz. yani bizim insanımızdaki varoşluğun parayla varlıkla alakası yok.

Net bir şekilde, kiralık ev arıyor. Gittikleri evlere yüksek fiyat çekiyorlar ve gidip bakınca ahır gibi olduğunu görüyor. E millet de bu evlere bu parayı verdiğine göre, "Millet iyiymiş demek ki" diyor.

Şu serzenişin benzeri
www.eksiduyuru.com

sabah işe giderken falan hemen ısıtabilir mi yani? bazı yerlerde yarım saatte kendini zor ısıttığı söylenmiş.

bende ne marka olduğunu hatırlamadığım bir yağlı radyatör var mesela, koçtaş'ın kendi markası gibi bişi sanırım, öyle iyi markalılardan değil, o bile çok hızlıca kırıveriyor soğuğu, ısıtır yani yağlı radyatör. hatta iyi bir markanınkini alırsanız daha bile hızlı ısınma sağlarsınız herhalde.

Fakir'in elektrikli bir isiticisi var borlu falan diyor. Geçen kış onunla isindik gayet iyiydi.

Sevgili. Sevgili hemen ısıtır :)

(bkz: ısı pompası) pahalı ama elektriği ısıya çevirmenin en efektif yolu

seks

bruksel'den önce gent'i görün. kalan günlerinizde amsterdam'a ve de lüksemburg'a geçebilirsiniz. brugge ve de gent 1 günde biter. brüksel'de aynı şekilde 1 gün sürer.

şurada midye yiyebilirsiniz
www.lezinneke.be
turistik alandan uzak, yerlilerin gittiğini duyduğumuz için tercih ettiğimiz bi yerdi, pek de güzeldi midyenin tadı.

merkezde waffle yiyin, sapsadesi bile çok güzel.

şurayı kesin görün, hatta delice deniz ürünü yiyin, yerlileri öğle yemeği yiyor burada bildiğim kadarıyla, çok şenlikli bir yer.
www.tripadvisor.com

böyle işte hep yemek içmek.

Şu Belçika Hollanda sınırının geçtiği tuhaf yerler var, oraya gidin bence. Çok güzel yerler, evin ortasından falan geçiyor sınır çizgisi. Salon Hollanda'da tuvalet Belçika'da.

meşhur patates kızarmatcıalr var. iri iri, soslu baharatlı patatesleri oluyor. yemeden gelmeyin.

Brüksel benim Avrupa'da en sevmediğim şehir.. Bir günden fazla ayırmayın bence Brügge muhteşem onun gibi diğer şehirlerini gezin..Güzel şehirler var gerçekten hepsi Brükselden iyidir..

Alternatif olarak bence Hollandaya gidin 2'gün daha eğlenceli geçer hem farklılık olur. Eminim ucuz otobüs bulursunuz. Brüksel-Amsterdam yaklaşık 2 buçuk 3 saat sürüyordu yanlış hatırlamıyorsam.

Bkz. Tripadvisor

Bir tarafım In Bruges filmini izleyin öyle gidin Bruges'a diyor, diğer tarafım da izlemeden gidin, süpriz olsun diyor. Ben izlemeden gidenlerdendim, yağmurlu bir pazar günü, çok keyifliydi.

Lüksemburg, yanlış değilsem, Brüksel'e trenle 3 saat. Güzel yerlerini bir araştırın, belki gidip görmek isteyebilirsiniz.

Her türlü öneri dediğiniz için, Lüksemburg'un az kuzeydoğusunda Almanya'nın Trier kasabası var. Eğer sallamıyorsam Lüksemburg'dan bir saat kadardı. Güzel yerdi.

Trenle parise geçin.

Kesinlikle Bruges!

hiç gitmedim de, çuklata ve vafıl diyorum ben. benim yerime de yi o kalın kalın vafıllardan :( bi de barış manço orda okumuştu mesela, gidip görmek isterdim o okulu.

bruges ve ghent'i gezin.

5 gunlugune gitmistik biz de.
10luk tren pass 55euro idi, 2 kisi kullanmistik 5erden.
antwerp'i de cok sevmistim ben denilenlere ek olarak
gitmeden once "in bruges" filmini izleyin.
brukselde gece havalimaninda mescidde gecirmistik hatta ^^
bir de bol bol bira icin
ahh ahh ozledim o zamanlari

Bruiseli gezmeyin. Ghent, brugge ve antwerp yeterli. Cevrede lille veya eindhoven falan dahi gezilebilir.

benzer kavramlar olsalar da nüanslar var.

merger: iki şirketin karşılıklı olarak karar almasıyla tek kurum haline gelmeleri, birleşmeleri. kararları alırken eşit oldukları söylenebilir. yeni şirkette eş ya da anlaşılan ölçüde hisselere sahip olur iki taraf.

öte yandan acquisition ya da takeover güçlü bir firmanın güçsüz bir firmayı satın alması olarak tanımlanabilir. bunda da genelde satın alan firma satın alınan firmanın elindeki hisseleri tamamen ya da büyük ölçüde satın alır.

yukarıdaki cevapta kısaca anlatılmış, şurada da basitçe örnekleri var bakmak isteyebilirsiniz:
opentextbc.ca

kısaca bu da diyor ki merger iki benzer büyüklükte şirketin birleşmesi iken acquisition büyük şirketin küçük şirketi yutmasıdır.

kediye hiç dokunmasın, niye suratına sürüyor?
maddi durumun varsa dyson animal pro al onunla süpür.
dışarıda buluşun. balkonda takılın.
antihistaminik alabilir.
aşı tedavisi olabilir ama antihistaminik alması daha kolay. evlenirseniz aşı tedavisi falan olur.

bazı odalara kediyi sokma, oralarda takılın.
Kedinin uzağına oturunca falan bir şey de olmuyor, dibine girmeyiversin hayvanın.

Çok uç bir çözüm de kediyi traş ettirmek. Kış geldi gerçi merkezi sistem değilse evin hayvan üşür.

kediyi traş ettirme.

sorduğun kabahat, derhal kediyi şutla.

cevaplar için teşekkürler efendiler. ayrılmak opsiyonlar dışında:)

kendisi eve geldikten bir süre sonra muhakkak yamuluyor kedim yanaşmasa dahi. antihistaminik bizim de aklımıza geldi ancak onu da sürekli kullanmak bir zarar vermesin? ilaç en nihayetinde.

yazları tıraş ettiriyorum bu arada, ancak daha ziyade kakası tüylerine bulaştığı için her seferinde. şu anda öyle çok uzun sayılmaz tüyleri.

antihistaminik gibi görünüyor tek çare öyle mi.

antihistaminik kullanımı konusunda çekinceleriniz varsa bir alerji testi yaptırsın. hem detaylı başka nelere alerjisi var öğrenir, sonra da o sonuçlarla bir doktora gidersiniz, uygun bir antihistaminik yazar, belki içiniz daha rahat eder.

alerjinin kedinin tüylerine değil tükürüğündeki bir maddeye geliştiğini okumuştum.
tüylerini yaladığı için oradan dokununca alerjik kişide reaksiyon oluşturuyormuş.
yani traş ettirmek çözüm değil üstelik kediyi depresyona sokma ihtimali yüksek.
kız arkadaşınız gelmeden güzelce temizlik yapmak, çarşafları değiştirmek ve dediğiniz gibi kediyi odaya almamak en iyisi.
genel olarak kediye hiç dokunmamalı. alerjisi olan bazı arkadaşlarım var ama kediye dokunmadıkları sürece bir şey olmuyor.

yulaf ezmesi iyidir. tavada sütle beraber 1-2 parça kuru meyve, biraz ceviz ufala kaynat.

daha çok peynir, başka çeşit peynirler, lor.

limonlu bir çay eşliğinde peynir, domates, salatalık, zeytin bi de simit yanına.

not: yulaf ezmesi kadar iğrenç bir şey yok.

Yumurta pişirme şeklini değiştirebilirsin. Tereyağı ile omlet falan yapabilirsin, efendime söyleyeyim buna benzer şeyleri deneyerek yeni tatlar keşfedebilirsin. Yumurtayı illa haşlayıp yemek zorunda değilsin.

yulaf+sut, tavada lapa yapip icine meyve falan atabilirsin
musli+sut
smoothie icebilirsin
krep yapabilirsin ama ekmek istemiyorsan bu da karbonhidrat sonucta. tam bugday undan yapiyorum ben kreplerimi de.
ayni sekilde pancake
veya corba ic. illa kahvaltida kahvalti edilicek diye bir sey yok. mercimek corbasi, ezogelin, yogurt corbasi. bunlar tam kahvaltilik bence.

yumurta sevmiyorum diyorsun da ben 2 gunde bir yumurta yiyorum ve bu aralar cok bos vaktim oldugu icin evdeki herkese cesit cesit yeni yumurta tarifleri hazirliyorum. bugun mesela tam bugday krep arasina cirpilmis yumurta koydum, uzerine avakado, uzeerine kasar peynir, sonra krebi sar firina ver kasar eriyene kadar. mis gibi oldu :) boyle degisik seyler deneyebilirsin.

veya mesela yumurtanin beyazini boyle kati kopuk gibi olana kadar ayri cirp, icine sarisini ekle karistir. beyaz peynir de koy, minik bir kapta firina ver. pofidik kek gibi bir sey oluyor.

Klasik kahvaltidan biktigimizda krep, corn flakes, gozleme/pacanga boregi, mercimek corbasi, ev yapimi kek, yaninda süt gibi alternatiflere yoneliyoruz biz evde.

Ben pankek yapıyorum çoğu zaman güzel oluyor ama yapması biraz zahmetli, bir yumurta değil. Yufkayı açıp içine sosis koyup yuvarlıyorum sonra bıçakla parmak kalınlığında kesip kürdan saplayıp kızartınca çogzel oluyor bu da, sosis falan yiyorsanız tavsiye ederim. Tost yapabilirsiniz kaşarla, ekmekli ama doyurucu sonuçta hem de güzel. Nesfit falan yiyorum bazen bu da bi seçenek. Katmer, kaymak vs. de yeriz biz ama sana tavsiye etmiyorum onları şimdi bulamazsın güzelini :)

sen çok şey istiyorsun kardeşim bu bir. sağlıklı-ucuz-hazırlaması kolay... bu nasıl bir kombinasyondur yahu. senin ilacın daha önce de başka bir duyuru aracılığıyla önerdiğim Tortilla de Verduras paleocafe.org

NOT: tarifteki gibi yaparsan resimdeki aynen oluyor, ayı gibi ye, nasıl istersen öyle ye, yarısını yiyebilirsen -yanında başka bir şey olmasa da- tebrik etmek isterim. cidden acayip doyurucu.

her gün yapamasam da yulaf ezmesi, fındık, badem, kuru üzüm ve muz dilimleyip üzerine soya sütü (sade veya çikolatalı) döküyorum. isteğe göre pekmez veya bal da ekleyebilirsiniz. hem baya sağlıklı hem de doyuruyor.

bu çok hoş; www.businessinsider.com

bak söylemeyi unutmuşum kahvaltıda sadece çay ve zeytin olacak, yanına usta ellerde pişirilmiş ciğer olacak (ocakbaşından bahsetmiyorum, tavada da oluyor bu meret) istediğin kadar, sabah sabah kaliteli proteinin dibine vurmuş olursun:) çatalınla iki ciğerden bir çaydan alıyorsun, dünya varmış diyorsun.

çok ucuz değil ama alternatif olarak Wasa'nın krakerlerini ekmek yerine kullanaiblirsiniz, değişik çeşitleri var ve üzerine krem peynirimsi şeyler sürünce çok güzel oluyorlar, bi de tok tutuyorlar acaip.

örneğin şu:
www.wasa.com

en kalorisizi de şu (mayasız falan bu mesela):
www.wasa.com

en son migroslarda indirimde 4 lira falanlardı, normalde 6 lira civarındalar sanırım. ama içinde 20 tane falan oluyor paketin, 1 tanesi bile tutuyor mesela kısacık atıştırmalık için ama 4 tane falanla bayaa doyuruyor. üstünü türlü çeşitli peynirlerle donatıp donatıp yenebilir.

edit: şakir'e çay yok muamelesi görmüş gibi hissettim kendimi, bu kadar tiklenmiş cevap arasında.

yumurtayı menüden çıkarmak hata olur, hem besleyci hem ekonomik çünkü.

yumurtayı değişik şekillerde alabilirsin.
hazırlaması en kolay omlet, pankek türü şeyler olur.

haşlanmış yumurtayı çılbırımsı yapınca ağır koku bırakmıyor. yumurtayı dörde böl üzerine yoğurt, kekik, biraz zeytinyağı gezdir. bayılacaksın.

kuru meyve (kayısı, erik, incir..), ceviz, fındık badem gibi yağlı tohumlar çok ekonomik değil ama çok sağlıklı.
yeşillik( maydonoz roka) hem ekonomik, hem kahvaltıda alınması gereken besinler.

evin isinmasini etkiler, parkeler filan soguk olacagi icin kisin yalinayak dolasmaniz zor olur evde. ses de daha cok gider, cunku halilar sogurur evdeki sesi.

biz yazin halisiz kullaniyorduk evi, iyiydi. kisin gerekli bence hali. hem isinma hem de ses acisindan.


bir zarari olmaz, hatta elektrik yuklenmemyeceginiz icin faydasi olur :)

halı nedir bilmeyiz. evde köpek var halı kullanmadık hiç. üstümüz altımız daireler boş, geceleri götümüz donuyor ama böyle mutluyuz be panpa.

Halı bence gereksiz. Üstünde bi sürü pislik topluyor

Daha soğuk olur, aşağıya ses gider, döşeme (parke, taş, ahşap...) zarar görür.

halı bence de gereksiz, taş evet soğuk olur ama parke öyle soğuk olmaz. sehpaların sandalyelerin ayaklarına keçe yaparsanız da parkeye zarar vermezsiniz. zaten ev içinde kullanılan terliklerin tabanları da parkeye zarar verecek sertlikte olmuyor. pek pek ayakkabı ile girilmesi gereken durumlarda (misafir vs) zarar görme ihtimali var. ki zaten halı varken ayakkabı olayı daha kötü.
evde bir salonda ufak bir halı var o da halısız çıplak durduğundan, diğer hiç bir odada halı kullanmıyoruz, mis.
ufak ince kilim kullanılabilir makineye atılıp yıkanıyor da onlar. görüntü olarak da temizlik olarak da bana daha mantıklı geliyor kilim.

halısız yaşamaktayız, mutluyuz. altı çok sert terliklerle takada tukada yürümezseniz sorun yok bence gürültü konusunda o kadar, evde bağırış çağırış yaşayan insanlar değilseniz tabi.

halı toz topluyor alerji yapıyor çok hızlı falan, ben o yüzden yok etmiştim zamanla.

bu arada kilim+1, çok halısız kalmak istemeyince daha sağlıklı bir alternatif cidden.

killer klowns from outer space var ama? dondurma arabaları filmin bir parçası sanırım bunda, ama palyaçolar onla gezmiyor olabilir.

we all scream for ice cream var bi de, masters of horror'dan. ama bunda da tek palyaço var.

elden ele uzatalım

@arakhna Uzatalım tabi de, var mı bildiğiniz bir site vs. bu işi organize eden?

Kitap atılır mı ya? Benim 1000 den fazla kitabım var ama hiçbirisini atmam. Kitap kutuları al özel olarak, onların içine koy. Derli toplu olsun. Lise kitaplarını falan da akrabalarına ya da yardım toplayan derneklere falan ver.

kitaplıklar, kitaplıklarımız.
irili ufaklı kütüphaneler yapıyoruz efendim evlerimize, ne kadar çok kitap o kadar güzel.
henüz kendi evinizde yaşamıyor olabilirsiniz belki ama kitaplarınızı seviyorsanız dağıtmayın, yukardaki cevapta maxim gorki'nin dediğini yapabilirsiniz,özel kutularda saklayabilirsiniz yani. kendi eviniz olunca evin her yerini kitaplık yaparsınız, daha güzel ne olabilir ki (tabi benim fikrim bu sadece).

sırf bu hamallığı yaşamamak için ebook okuyorum. normal kitap kullanmıyorum.

Şunu da merak ediyorum, 10 sene 15 sene önce aldığınız ama şimdi size kıymetsiz gelen kitap yok mu hiç?

Ben saklıyorum valla. Üniversiteye geldikten sonra ailemin evindeki kitaplarımı yavaş yavaş kendi evime taşıdım, sonra aldıklarım da var bisürü. Evimde bir odayı çalışma odası yaptım, kitaplar orada duruyor. Aldığım hiçbir kitabı elden çıkaramam, gönlüm razı gelmiyor. Hatta aldıklarımı elden çıkarmayı bıraktım, çocukluğumda ya da eskiden bi şekilde okuyup sevdiğim kitapları da alıp koyuyorum kitaplığa, dolayısıyla çocuk kitaplarım falan da var. Kütüphaneden kitap alıp beğenirsem aynısından satın alıp onu da kitaplığa koyuyorum.
Çok güzel kitaplıklar var, boş odan varsa sen de böyle bir yönteme girişebilirsin.

bence elden çıkarmayın. dursun çocuk torun okur. kütüphane dağıtılmaz.

illa dağıtacağım diyorsanız listesini çıkarın gelir alır herkes. veya bir sahafa götürün.

elden ele. ilk isteyene verip 'geri getirme, ilk isteyene ver. mutlaka elden çıkar' diyorum. gerisini bilmem.

tuzlu
bir de bazen acı ve tuzlu. mis.

tuzlu

tuzlu

Tursu sevmem

Ikisi de var bence.

(bkz: false dichotomy)

tuzlu.Ekşide yüzünüz buruşur.

tuz nötrdür gençler. turşular asetik asit veya sitrik asit ihtiva ediyorlar.tuz da içeriyorlar fakat ortamın ph'si asidik. ekşidir.

ekşi.
tuzlu turşu, turşu yapmayı bilmeyenlerin işi. malzemeyi korumak için basıyor tuzu. oysa, turşu da sirke gibi mayalanma ile olmalı. bana göre mayalanma yoksa turşu yemenin pek bir anlamı olmaz.
tuzlanarak korunan balıktır, ona da turşu değil lakerda diyoruz.

hayat aklini konusacak bir filozof uret +1
kesinlikle tuzsuz turşu yapılıyor ve çok daha güzel oluyor.

Tuz koyuyoruz bu yüzden tuzlu.
Sirke koyuyoruz (asit) bu yüzden ekşi.

Orjinali sirkeli yani ekşidir.
Tuz modeli sonradan çıktı, ucuz olduğu için

ekşi

benetton.

benedur

bengay krem

Albeni, benical

ben and jerry's

benckiser

bentley

Ben sherman

BenQ

kalbim benecol

Merdedes benz

Ben's Cookies

Hotel Benica

Albeni

ben10

vay be kendimi gerizekalı gibi hissettim. bu kadarı yeter de artar bile çok sağolun

benedictine

menuet (e major) - boccherini
www.youtube.com

bagcikti, montun ipleriyldi, elindeki cantaydi falan filan o olmasa yuruyen merdivenin kenarina girip takilabilir. benim aklima bu geldi.

millet hem koselere o kadar ayakkabisini cantasindan sarkan ipi kusagi kaptirmasin diye hem de bir seyler oradan dusup araya kacmasin diye dusundum.

Ben ayakkabılarımın tozunu alıyorum onlarla

benim bildiğim kadarıyla o aralara bir şey düşmesin, etek metek takılmasın, kenarlarına bişiler sıkışığ sorun yaratmasın diye varlar.

ayakkabı temizleyebilmeleri için olduğunu düşünenler de olabiliyor, ki o işe de yarar bazen, niyeti o olmasa da sanırım.

edit gibi: ben yazarken cevaplanmış meğer, ben özet geçmiş olmuşum :)

editler, editlerimiz: olamaz diyorsunuz fakat buyrun otis firmasının açıklaması:
sweets.construction.com

açıklamayı buraya yapıştıralım açıp bakmaya üşenen olur diye, ingilizce gerçi:

Protect Passengers
Mounted on escalator skirt panels,Otis’ staggered, double-row nylon
bristles extend from the escalator sides. Passengers who stand too close to the skirt will feel the bristles and instinctively move away from the sides, making their ride safer. Because they make passengers aware of where they are standing, the brushes greatly reduce the probability of side-step entrapments or pinching. The brushes also tend to keep passengers’ clothing, luggage or other objects away from the skirt.

araya kacmamasi icin niye kil koysunlar. baska bir sebebi olmali.

oraya kalcasini sıkıstiranlar var. onlari engeleyebilmek icindir belki.

Ayakkabılarımın tozunu alıyorum artı bir.

masa telefonunu bile söktüm hehe

(bkz: mesai dışında iletişim araçlarını kullanmama hakkı)

bize de gelmesi dileğiyle.

vermeyin numarayı, çalmasın telefon.

ben iş telefonum dışında tek alternatifin kişisel cep telefonum olduğunu, onu da vermeyi tercih etmediğimi söylüyorum doğrudan.

ben hiç vermiyodum numaramı ama saolsun şirket içinde farklı departmanlar benim numaramı verıyolardı müşteriye. iş ile alakalı arayan numaraları firma ayırt etmeksizin engelliyodum. daha sonra şirket hattı verdiler mecbur bakmak zorunda kaldım :)

@sopiro +1 veya ikinci bir hat, pazarları kapatı tutulacak şekilde.

çok rahatsız ediyorsa, başka bir numara ve dandik bir telefon edinip o numarayı verebilirsiniz, bu telefonu da istemediğiniz zamanlarda açmazsınız mesela.

ya da daha az rahatsız ediyorsa, telefonunuz çaldığında önemsemeyebilirsiniz, arayan numaraya bakıp sessize alıp geçmek gibi.

sonuç olarak sinir bozucu olduğu kesin. aynı durumu yaşıyorum sizden daha az olsa da, elimden geldiğince numaramı vermemeye çalışıyorum ama gidiyor bazen bir şekilde. ikinci bir telefonla falan da uğraşamadığımdan, çözümüm açmamak olmak durumunda kalıyor.

mesai dışında iletişim araçlarını kullanmama hakkına erişim dileğine özlemle katılıyor, özel numarayı inatla vermemeyi ve "cep telefonum kendi kişisel numaram olduğu için paylaşmıyorum" demenin de bir hak ve seçenek olarak kalabileceğini belirterek uzaklaşıyorum, en kötü arkanızdan laf ederler de onu da takmaya değmiyor genelde çoğu durumda.. (son cümleyi toplayamadım, düşük oldu, affola.)

başlarda vermiyordum. sonra iş arkadaşlarım ben ofiste olmayınca verdikleri için ip koptu. bu durumda gidip yeni bir hat aldım. eski hattım iş telefonu gibi olacak yeni hattım ise özel olacaktı. iş yerinde sadece oda arkadaşıma özel hattın numarasını verdim. ama yine işe yaramadı, herkes öğrendi numarayı. bu sefer ofistekiler iş hattım kapalı olunca özelden aramaya başladı. ya da ben iş hattını evde unuttum, özel hattan aradım falan. yine olmadı yani. şimdi iki hattım var ve ikisi birden çalıyor. bence durumu kabullen ve direnme.