idefix ve babilden kitap aldım, herhangi bir problem yaşamadım.

zaman zaman kitapyurdu, idefix, d&r, babil hepsini kullandım. Idefix ve d&r bi sallantıda, stoklarda sıkıntı var galiba ve şimdi şu doğan grubu boykotu muhabbeti var. (aslında en ucuzu genelde idefixtir) Öyle çok büyük sorun yaşamadım hiç. Bi idefix bi kitabı bulamadı bir aya yakın bekletti sonra iptal etti. Genelde 2-3 güne gönderiyorlar.

ama acil gereken şeyleri pek internetten almamak lazım, lakin İstanbul-Ankara vb. yerde değilseniz gidip bulmanız da zor zaten.

Ben en son acil gereken bişeyi Babil'den aldım, "stoktan teslim" diyordu cidden aynı gün gönderdiler. Onun da patronuyla ilgili bişeyler diyorlardı ama napalım artık ne biliyim...

(bence kitap internetten alınmalı. Diyelim 5 kitap alacaksın, şubeden alırsan 100 liraysa internetten 80 lira. Aradaki 20 lirayla bi kitap daha alırsın.)

d&r kadar yavaşını görmedim. kitap veya değil, hiç bir ürünü 10 günden önce alabildiğim vaki değildir. biri arkadaşa hediye, 2 adet sipariş de hazırlanıyor bir haftadır, biri contigo kupa, biri de comfydesk diye bi laptop masası. önceki bir sipariş de tedarik edilmediğinden iptal edilmişti 12. günde, tek bir kitap, sonraki bir ay daha stokta görünmeye devam etti.

bunları söylemek için geldim, babil ve kitapyurdu'ndan memnunum.

geçen hafta "kitapyurdu" ndan aldım
sıkıntı olmadı ertesi gün teslim aldım hatta

kitapyurdundan alıyordum, iskilipli atıf bilmemne saçmalıklarını yaptılar. doğan(d&r ve idefix)'a geçmiştim ama onlar da yandaş oldular. deneysel takılacağım artık.

kitapyurdu ve idefix kullandım. daha çok kitapyurdu.

ikisinde de sorun yaşamadım. fiyatları iyiydi ve elime zamanında ulaştılar. benim satın aldığım kitaplar nadir bulunan ya da çok acil teslim almam gereken şeyler değillerdi tabii, bu durumlar için farklı siteler var artık.

daha geçen hafta sordum aynı soruyu: (git: 1162795)

babil ve kitapsyurdu şeriatçı oldukları için elendi.
idefix çok bozdu, o da elendi.
d&r'ın dükkanlar iyi de internet kötü, elendi.

neticede duyuruma gelen cevaplarda yer alan odakitap.com'dan sipariş ettim, içlerinde bir tanesi 3 günde temin diyordu. ötekiler hemen, 3 gün diyen de 3 güne kalmadan temin edildi, hızlıca kargolandı, elime ulaştı. memnun kaldım, tavsiye ederim.

Hepsini kullandım birer birer denedim.

İdefix ve Dnr = geç teslim ediyor aynı zamanda İrfan Değirmenci ile yaşanan son olay benim için son oldu artık doğan grubuna dair.

Kitapyurdu ve Babil = yobaz aydınlık düşmanı insanlar bunlar. Tek bir kuruş dahi kazandırmam.

Pandora = pahalı normalden

Odakitap = bu ara söylediğim yer burası henüz bir sorun yaşamadım bakalım.

Şundan şaşmam dedigim bir yer yok valla. Acil ihtiyacim yoksa, Hangisi indirimliyse, kampanya falan varsa (kargo falan olmayinca mesela) ve daha once sorun yasamadiysam aliyorum. D&r dan almiyorum o ayri. Cok geciktiriyor teslimatı. Onun dışında daha once hic duymadigim sitelerde bile denedim sorun yasamadim. Cok titizlenmiyorum bu konuda.

BKM'yi kullanıyorum.
www.bkmkitap.com

en uygunu eganba bu aralar sıklıkla onu kullanıyorum.

ekran koruyucuya gerek yok bence, kılıf da dandik gelir muhtemelen. ben 2 diyorum.

kılıfa para verme aliexpressten çok ucuza alabilirsin, 2 diyorum

www.kindleturkiye.com
baştan söyleyim siteyle hiç bir bağlantım yok.

ben bunu aldım çok memnunum. yanında da şu kılıfı aldım:
www.kindleturkiye.com

2 gün içerisinde geldi. kılıf yerine kalem göndermişlerdi mail attım, ertesi gün kılıf geldi kalemi de hediye ettiler.
kılıf orijinal, kaliteli.

aklında bulunsun.

Teknik olarak sormuşsun fakat cevaplar kılıf ve site ile ilgili gelmiş sanırım. Teknik olarak gönderdiğin üç link de aynı ürün. Hepsi son versiyon 2016 model. Zaten 2015 ile 2016 arasında paperwhite modelinde hiçbir değişiklik yapılmadı sadece beyaz renk seçeneği geldi bildiğim kadarıyla. üzerinde 300 ppi yazıyorsa son versiyondur. linklerdeki farklar, yanında mağazaların gönderdiği aksesuarlardır. bunlar çok gerekli değil bence. ben kılıfsız kullanıyorum. kılıflar zaten çin malı ve cihaz kadar ağır neredeyse. mağaza ile ilgili olarak firma ismi vermeyeceğim. sadece n11 müşteri yorumlarına değil internet üzerinden müşteri yorumlarına da bak bence. 10 lira için boktan firmalara para kazandırma.

bizim evde iki tane paperwhite var, biri 2012 biri 2016'da son versiyon alındı. 2GB - 4GB dışında bi fark göremedim ben. aynı kılıf aynı şarj süresi. aktivasyonu yapmadan kullanıyoruz ondan da olabilir. calibre'yle çevirip atıyoruz kitapları şimdilik.

kılıf için aliexpress +1

şu ikisi var bizde (ikincisinin ön kapağı yok):

www.aliexpress.com

www.aliexpress.com

evet. bilgisayar çalışmadığı zaman tv olarak kullanıyoruz monitörü.

benaaymi+1, hangi giristen goruntu almaya calisiyor monitor bunu kontrol et. bazen, hdmi, vga vs kablolarinda da sikinti oluyor. bilgisayarcida baska monitore kendi kablolariyla bagladilarsa, sizdeki sorun onlarda gozukmez.

Elektrik prizlerini, topraklamalarını da bir kontrol et bakalım.

eğer pc'de hem dahili hem harici ekran kartı varsa dahili (onboard) disable olur. hariciyi kullanıyoruz. resimde 2 numaralı bölgedekini.

i1.ifrm.com

tüm bağlantı sorunları elendi arkadaşlar.

cok sacma bir soru olacak: monitore elektrik geldiginden emin misin?

elbette :)

leş gibi iğrenç bişi çıkar

iki farklı tencerede yapıp sonra kaselere yarım yarım koyabilirsin belki? hani danette'nin vanilya-çikolata, muz çikolata vs vardı onun gibi. küçükken annemle yapmıştık benzerini de ordan hatırlıyorum

takibe aldım lkdjsfg. Daha önce rengarenk oyun hamurlarını birbirine karıştırdın mı bilmiyorum ortaya çıkan şeyin renginin pek iç açıcı olmayacağını tahmin ediyorum. Tat konusunda denemelerini bekliyorum :)

Nundu +1

muz hem kakao hem çilekle iyi gidiyor. çok baskın olmayan ferah bi tadı olduğunu düşünüyorum, bkz şıpsevdi'nin aroması.

ikisini ayrı ayrı yaparsan tamam da karışırsa leş gibi olacağını düşünüyorum ben de. bu konulardaki hislerim iyidir genelde.

tek sorununuz 'kapanmak' eyleminin karşıtının sağını solunu açmak olarak düşünmeniz...

ben kapalı birisi ile arkadaş oluyorum. iyi de anlaştığım arkadaşlarım var. fakat duygusal olarak senin gibi düşünüyorum. çok basit bir nedenim var, hayatımı paylaşacağım birisi ile dünya görüşlerimin az çok örtüşmesini isterim. senin de kendince haklı sebebin var.

@elorelia öyle cevap geleceği için yazdım o kısmı. elbette kapanan insanların karşılığına kapanmayanları ekleyebiliriz.

"ne yani mini etek giyen çok mu modern" tepkilerini düşünerek yazdım.

@belkider benim de sebebim aynı.

-erkekler olmasaydı kadınlar kapanır mıydı?
-kapanmazdı.
-o halde neden başkaları için böyle yaşıyorsun? kendini bildiğin sürece diğerleri ne düşünürse düşünsün.

Kişisel tercihtir, kimse bir şey diyemez.

dünya görüşü bir olmadan birliktelik de sağlıklı olmaz fikrimce. dolayısıyla yerinde bir karar, birbirinizi değiştirmeye çalışmazsınız

"kapananların hepsini geri kafalı görmüyorum"

yoo, ben görüyorum. mantıkla hayatını idame ettiremeyen herkesi geri kafalı ve hatta yarı delirmiş olarak görüyorum. adam/kadın ayın ortadan ikiye yarıldığına, bir adamın bineğe binip göğe uçtuğuna, dünyanın bir yerinde minik yaratıkların (yecüc mecüc) hapsedildiğine falan inanıyor. ben her insanı bir zihin olarak görüyorum ve bu kadar deforme ya da altı yaşındaki bir çocuğunki kadar ham bir zihinle paylaşacak hiçbir şey bulamıyorum haliyle.

@devilred elbette kişisel bir şey ama sorgusuz sualsiz "geri kafalı" olarak görenler var mı diye düşünüyorum ki açıklamalarım böyle olmadığım yönünde bence. :)

Kilit kelime "saygı". Saygı olduktan sonra gerisi kişisel tercihe girer, kimse de geri kafalı göremez.

şimdi erkek olduğun için bunu belki fazla önemsemiyorsun veya somut olarak kapanmak gibi eylem de yok ama aynı şekilde erkeklere getirilen yasak da var o konuda. misal ister tesettürlü, ister tesettürsüz olsun, kimseye o gözle bakmaya hakkın yok. ama nedense ülkemizde ve islam'ın hakim olduğu diğer yerlerde bu sorumluluk nedense hep kadınlara yüklenmiş durumda.


neyse, sadece o konuya açıklık getirmek istemiştim. yoksa, kapalı bir kadının dindar olmayan veya en azından dini hassasiyetleri olmayan bir erkekle evlenmek istememesi kadar normal. ama o kadının tercihi hakkında "yobaz" etiketi kolayca vurulurken, kapalı kadınla evlenmek istemeyenlere karşı susulması tuhafıma gidiyor.

hakkınızdaki görüşlerim olumlu.
gayet mantıklı.

bir şeyi siyasi ya da sosyal anlamda değerlendirmekle, özel hayat için değerlendirmek aynı değil.

bugün türban takma özgürlüğü için yürürsünüz, türban takan arkadaşlarınız olur, ama türban takan bir kadınla sevgili olmak ya da evlenmek istemezsiniz.
yani birlikte olmak istememek, illa onları dışlamak, haksız ya da yanlış görmek anlamına gelmiyor.

ilişkilerde hayat görüşünün örtüşmesi ya da en kötü ihtimalle benzeşmesi önemli.
ama bunun dışında, ciddi ilişkilerde aile yapılarının yakın olması da önemli.
özellikle bizimki gibi on bin çeşit aile yapısının olduğu ülkelerde, bu tip seçimler kendi sınırlarınızı belirlemek açısından önemlidir.

saygı duyuyorum.

Dini sebeplerle kapanan kadın için şahsi düşüncem kendisini bu kadar küçük ve değersiz gören bir dinin parçası olmayı kabul etmesinin üzücülüğü ama yine de herkesin kendi seçimi.
kişisel olarak birlikte olup olmamanız da sizin tercihiniz, herkes birlikte olacağı kişiyi kendi normlarına göre değerlendirir doğal olarak.

ailesi nedeniyle kapanmış çok kişi var. düşünceleri sizin gibi belki ama özgür seçimi olmadığı için kapalı. çoğu kadın da özgür olamıyor bu ülkede. bu bakımdan kapalı ya da açık çok ayırt etmiyorum.

kimse kimseyle olmak zorunda değil. herkesin kriterleri vardır, seninki de buymuş. kimsenin özgürlüğüne müdahale etmediğin sürece senin bileceğin iş.

herkesin hayatına kimse karışamaz.
istediğin gibi bir insan seçme hakkına sahipsiniz. hakkınızdaki görüşüm nötr.

gayet normal.

ben de seninle aynı şekilde düşünüyorum ki gayet de normal bir düşünce şekli bu bence.
insanın kendinden çok farklı dünya görüşüne sahip kişilerle ilgilenmemesi gayet anlaşılabilir bir mesele.
isteyen istediğiyle duygusal bir şeyler yaşar, mühim olan herkese saygı duyabilmek.

Hak veriyorum ben.
Şimdi ne kadar saygı duyarım falan desek de iş ciddiye binince olmuyor maalesef.
Arkadaşlık bile sıkıntılı oluyor (bunu sadece türbanlılar için değil genel olarak dindar insanlar için diyorum).

Türban takan biriyle ilişki yaşamak istememek en doğal hakkın kimseye zorla başını açtırmadığın sürece.
Ben de birinin dindar olduğunu fark ettiğimde içten içe bakışım değişiyor mesela soğuyorum, bunu yansıtma biçimin önemli.

Yalnız değilsin.

her türbanlı bir gün özgürlüğü tadacaktır diyorum. bence denemek lazım. çok da tutucu olmamak lazım. zihniyet çok yobaz olmadıkça.

istemem, hatta hayata bakışı din ekseninde olan hiçkimse ile bir şey yaşamak istemem.

Konudan biraz saparak yazacağım. Annem türbanlı. Yıllarca namaz kılmayanlara kızarak, kin tutarak büyüdüm. Umreye falan gittim. Bu şekilde üniversiteye kadar devam ettim. Tutucu kesimden çok sağlam bağlantılarım oldu. Bir telefona bulamayacağım şey (para, ev, araba, bilet, tatil, silah vs.) yoktu.

Üniversitede parasız kaldım. Ege'de okudum. Babamın işleri çok ters gitti ve battı, birkaç zaman sonra da hayata gözlerini yumdu. Annemden para almadım.
Bir zamanlar küfür ettiğim, dinsiz dediğim adamlardan birinin yanında iş buldum. Adam beni ters köşeye yatırdı, tabir-i caiz ise bugüne kadar beslediğim tüm düşüncelerin içine sıçtı. Ahlak nedir, dürüstlük nedir tekrardan öğrendim. Dinsiz dedim, benden müslüman çıktı. Kitapsız dedim benden daha bilgili çıktı. Ondan sonra değiştim. Çok değiştim.
(...)

İlk sevgilim kapalı bir kızdı. En yakın arkadaşım ile aldattı beni. İkisini birlikte bastım. :) Orada da o örtünün ne boka yaradığını sorgulamaya başladım.
Namusun ne örtüde ne de bacak arasında olduğunu öğrendim. Namus karakterdedir. İnsanlığın, belli kelimeler altında yaşanmadığını, insanlığın içten gelen bir şey olduğunu öğrendim. (ÖR: Müslümanlık, sofilik, sünnilik vs.)
Herkesin dini kendine, herkesin yaptığı Allah ile onun arasında. Beni ilgilendirmez. Bunu öğrendim. İnsanları artık, insanlığı ile değerlendiriyorum.

Kapalı bir insanla birlikte olmam. Duygusal bir şey yaşamam. Gerek yok. Alkol kullanıyorum, eve melek girmez dediğiniz hayvanları hem evde hem de dışarıda besliyorum. Yurt dışına defalarca çıktım, ufkumu açtım. En iyi yaptığım şey ise ailemden ayrıldım. Kendi evimi tuttum. Tek yaşıyorum. Tek yaşamaya başlayınca kendimi tanıdım.

Hakkında ki görüşlerim, doğru yoldasın. Aynen devam kardeşim.
Umarım bu yazdıklarım bir kişiye faydalı olur. Bana yeter.

dini ya da ahlaki meseleler beni cok ilgilendirmiyor. ama pratikte böyle bir iliski mümkün degil. türban, hayatınızın merkezinde olacak. herseye o karar verecek. arkadaslarin bir yere cagirdi, türbanli oldugu icin gitmek istemeyeceksiniz. denize gittiginizde sen yüzeceksin. o her yerde yüzmek istemeyecek. gece disarida iken icinden öpmek geldi. öpemeyeceksin. bütün bunlar, senin ya da onun yüzünden olmayacak. diger insanlar size baktiklarinda sadece türbanı görecekler. kimseye yaranamayacaksiniz, herkes kendi meşrebine göre sizi ve yaptiklarinizi eleştirmek icin bir sebep bulacak. huzurunuz olmayacak.

bir agnostik olarak şu neden namaz kılıyor, bu neden türban takmış diye hiç düşünmedim. arada konuştuğum türbanlı kızlar oluyor. ama türbana gökten zembille inmiş muamelesi yapan tiplere sinir oluyorum. kim ne derse desin türban bir bez parçasıdır. başka da hiçbir şey olamaz.

kişisel tercih +1

ilk kız arkadaşım türbanlıydı, güzel başarılı ve iyi yürekli bir kızdı. ben özellikle türbanlı olsun yada olmasın diye bi kaygıya sahip değildim, ama olanları da anlayabiliyorum, zaten o türbanın amacı da bi yerde bu olabilir. eşim ise müslüman değil. zaman içinde bende ise pek bi değişiklik olmadı.

sorunuza cevap olarak; ortamlarda bu durumdan bahsettiğinizi duysam, konuşulmaya değer bulduğunuza göre, "benim bi kişisel özelliğim de şu şu gerçeklerden veya çıkarımlarımdan dolayı türbanlıları istememek" demek anlamına gelir benim için ve böyle bi düşünce tarzını biraz itici bulurum. bunda da türban kullanan bi kız ile çıkma tecrübesi yaşamadığınız için sözünüz gayet genel geçer, insanları hesaplanabilir basit varlıklara indirgeyici bi yaklaşıma yatkın olduğunuz sonucunu çıkarırım, hoş karşılayabilirim ama hoş bulmam :) bu da bi çıkarım oldu gerçi ama, son karar değil yani, ilk izlenim.

hakkında bisey dusunmedık, ınsanların bırlıkte olmak ıstedıklerı kısı hakkında ısteklerı kendını baglar.

kımı kel ıstemez, kımı zayıf, kımı fakır, kımı egıtımsız. adam kel dıye ne olacak mesela dı mı ama ınsanın elınde degıl kımı sevmez, normal yanı bunlar. hele bızım gıbı 3. sınıf dunya ulkelerınde. onyargılar, sartlı sevmeler.

erkek yuzunden kapanmak konusundakı yuzeysel dın algısını da secmek kendı secımın.

kımse kımseye kızamaz yanı kısacası bu gıbı konularda. bence de bunu fark ettıysen boyle secımler yapmamalısın.

herhangi bir mikro usb kablo da aynı işi görür.
kindle'a özel kablo diye bir şey yok.

evde ultra dandık bıtane var araba sarjının kı o bozar mı pekı?

Soru dışı ama kindle a mail yoluyla da kitap atabilirsiniz kablosuz.

ama nası şarj edıcem o zaman daha hıc acılmadı bıle sarj etmeden acamıyorum kı

Telefonunuz samsungsa şarjı uyar aslında Micro usb kısmı

herhangi bir şarj cihazına takın, korkmayın.
hiçbir şey olmaz.

Hiçbir şey olmaz +1

benim sorum da biraz konu disi olucak. kabloyu pc ye baglamadan sarj edebiliyoruz mu prize takip. bi kere denedim sarj oldu mu anlamadim

kindle kablosu normal microusb kablosu, hiç b'şey olmaz, olamaz +1

@roylemonia

evet. kindle "şarj et beni" demeden bi yere takmanıza gerek yok. şarj olurken alttaki butonun yanında turuncu bir ışık yanıyor. ışık rengi yeşile dönünce dolduğunu anlıyoruz (paperwhite benimki)

Prize takıyorum ben hep.

evet maalesef. berbat bir şey...

evet. bir insanı yeterince gözlemişsem kendince doğru bir iş yaptığına, onu o karara yada eyleme götüren insani bir şeylerin varlığına ve o şartlarda o sonucun kaçınılmazlığına rahatlıkla ikna olurum. aşırı empatiklik de iyi b'şey değil ama normalden bir tık fazlası beklentileri geniş tutmayı kolaylaştırarak en zorlu durumlarda bile soğukkanlı bir insan olmanızı sağlayabiliyor, doğal bi düşünme tarzı oldu çoktan bende. seviyorum.

hayır kurmuyorum. bu biraz kişinin karakteriyle alakalı kişi net, kesin duruşlu, kararları sık değişmeyen özelliğe sahip olmalı. menfaatçilik olmamalı, kişi için doğru ve dürüstlük önde gelmeli. biraz kırılgan davranmaktan dolayı bu gibi şeyler bizde fazlaya zaten.

yerine göre kuruyorum. ben oldum olası konumunu hak etmeyen insanların oralara gelmesini anlayamadım, hak da vermedim uç örnek olmadıkça.
kyk'ya başvurmuştum üniversiteye başlarken ve durumumuz en azından kyk kriterlerine göre hiç de iyi olmamasına rağmen bana yedek olarak 80'lerde sıra çıktı. etrafımdaki herkes de "git bir cemaate, işini sağlama al, en azından onların evlerinde kalırsın." dediler. neyse, ben öyle bir şey de yapmadım. her gün okuduğum şehre günübirlik gidip geldim. kyk sırası gelene dek günde iki feribota ve dört otobüse binip geliyordum, para bile harcayamıyordum yemek için. 2 ay sonra bana yurt çıktı. sonra oradaki konuştuğum insanların sıralamaları yedek 600'lerdeydi ve üstelik durumları da gayet iyiydi (arabaları, dükkanları, evleri olan insanlar). onlara "peki siz nasıl oldu da girebildiniz? ben iki ay boyunca gidip gelmek, annemin ev temizliğine giderek kazandığı paraları hep yol parasına vermek zorunda kaldım." dedim. onlar da pişkin pişkin "benim babamın tanıdıkları devreye girdi. ben sıralamaya dahil olmadan yerleştim." diyordu. o günden sonra zaten hak vermediğim ve hırsızlığın başka türü olarak gördüğüm bu torpil/referans olayına daha gıcık kaptım. çevremde koyu chp'li ve atatürkçü olan, hatta agnostik ile ateistlik arasında gidip gelen arkadaşım mezun olmasına yakın akp'li gibi davranmaya, sanal ortamlarda o şekilde paylaşımlar yapmaya, dindarmış gibi görünmeye başladı. kimileri akp gençlik kollarına üye oldu filan.
bu tür şeylerde empati kuramıyorum işte.


ama insan ilişkilerinin daha ağırlıklı olduğu alanlarda insanların ister istemez tahammül sınırlarının düşmesine hak veriyorum.

Tamamen empati kurduğum da oluyor, bir noktada tıkandığım da.

Bazı durumlarda elime bu şekilde geçen ve pas geçtiğim fırsatlar oldu. O fırsatları kullananlara da 'Ben yapmadım ama yapanı anlarım' dediğim oldu. Belki böyle hak yemeli fırsatlar değerlendirmedim, ne bileyim, hırsızlık yapmadım ve rüşvet yemedim de ama hayatın da insanı nereye götüreceği ve ne yaşatacağı hiç belli olmuyor. Herkesin fiyatı olduğuna inanmıyorum ama herkese ulaşılacak bir yol olduğuna inanıyorum. Yani, para için kalemimi satmazdım, küçük bir tehdit için kalemimi satmazdım ama belki büyük bir tehdit için satardım. Hatta şimdi düşününce kalemimi satabileceğim bir iki durum düşünebiliyorum. Tabii, gerçekleşmesi imkansız olaylar çoğu. Ne bileyim, ailemi tehdit etseler ben anında satarım kalemimi, da kim niye ailemi tehdit etsin ama ailesi tehdit altında olduğu için bunu yapan birine kızmam mesela. Ben süper kahraman falan değilim, kimseden de 'Adalet timsali' olmasını beklemiyorum.

Ya da, şimdilik ortada rüşvet yiyeceğim bir durum yok da, ya öbür gün olursa ve bu da 'Al parayı yap işi' değil de, daha dolaylı ve rüşvet olduğunu hissettirmeyecek bir yolsa ve yersem? Şu an 'Hayatta olmaz' desem, belki yarın 'Olabilir mi acaba' diyecek durumda olabilirim. Hayat bu, belli olmaz.

Hani, bu ara ünlü olan ve ortalıkta dolanan bir yazı var. Betty Crocker'ın hazır pastaları ilk çıktığında kimse almamış, az kalsın batıyorlarmış. Çünkü o dönemki ev hanımları hazır bir şey yapmayı gururlarına yediremiyorlarmış. Betty Crocker da bunu satabilmek için 'Evin hanımı karışıma bir yumurta kırmalıdır' gibi bir ibare eklemiş ve kadınlar hazır kek yapmanın verdiği suçluluktan kurtulmuşlar. Satışlar da fırlamış. Baktığında yapılan şey hazır pasta. Eklenen bir yumurta suçluluğu ortadan kaldırmaya yetiyor. Bu yüzden de, hepimizi suç işlerken suçsuzmuş gibi hissettirecek bir yumurta olduğuna inanıyorum. Mesele de zaten o yumurtanın büyüklüğü/küçüklüğü. Bazısına yumurtanın hayali yetse, bazılarına bir sepet yumurta gerekebilir. Hatta, kişi bazında bile ruh haline bağlı değişebilir bunlar. Hepimiz bir suç işlemeye bir cinnet kadar uzağız. Bu yüzden, her durumun durumsallığının ayrı ayrı değerlendirilmesi gereğine inanıyorum. Tabii, buradan adaletle ilgili felsefe yapacak ne birikim, ne donanımdayım ama buradan başlayabilirim belki. Biraz da organize suç ile adi suç arasında farklılık görüyorum, organize suç biraz daha düşünme ve değerlendirme zamanı veriyor insana.

Dün bir adam Van'da bir yenidoğana tecavüz edip öldürmüş mesela, uğraşsam bile empati kuramıyorum ki bu kişi ile. Yani, açıkçası çok uğraştım empati kurmaya, çok çok azdığımı düşündüm, çok çok azsam neye saldırabileceğimi düşündüm. Yenidoğana tecavüzü bıraktım, tecavüz kısmına gelemedim. Yani, empati yeteneğim yoksa orada tıkandım, varsa da bana yetmedi ama insan döven bir İETT şoförü ile çok fena empati kurabiliyorum. 'Ben olsam ben de kesin birilerini döverdim bir noktada' diyorum ve dayak yiyen ben olsam bile uzun vadede adama kızamam sanırım.

İki sene önce kapkaça uğradım, kapkaççı bir taksiye atladı gitti ve taksi şoförünü de tanık olarak çağırdık. Taksi şoförü 'Ben tanırım şu an. Üstündeki mont çok istediğim bir monttu ve çok pahalı diye alamamıştım' dedi. O zamandan beri taksi şpförüne ayrı, kapkaççıya ayrı acıyorum. Taksi şoförü o montu isteyip alamadığı için, kapkaççıya da o mont istettirildiği ve isteğine dizgin vuramadığı için; kızamadım. Tabii ki kurban olarak bana yapılanın cezasız kalmasını istemem ama bu taksi şoförüne ve kapkaççıya yapılanın cezasız kalmasını da istemiyorum. Tek kurban benmişim gibi gelmiyor. Belki taksi şoförü o kapkaççılığı mont için yapmaz ama ailesinden biri ölecek olsa ve tedavi için paraya ihtiyaç olsa yapabilir. Belki o zaman da doğrudan kapkaççılık yapmaz ama başka türlü dolaylı bir haram paraya el uzatabilir.

Kuruyorum. "Ben de yapardim" dedigimde elestirmeyi birakiyorum genelde.

Özellikle sonuncusuyla evet, o yüzden hastane sekreterleri gibi insanlara karşı fazladan anlayışlı ve sakin oluyorum; onların yerinde ben olsam her gün en az beş kişiyi dövmeye kalkışırdım boyuma bakmadan.

Diğerleriyle çok empati kuramıyorum, yani akıl yürütmelerini anlayabiliyorum ama hak veremiyorum.

ben kuramıyorum. sanırım bu yüzden kendimi şanslı saymam gerek :) kurabilsem nefretimi dizginlemek zorunda kalırdım ki çok yorucu olurdu. gerçi belki duygularımı çok yoğun yaşadığımdan mantığımı kullanmaya enerjim kalmıyor. neyse, bugünün gerçeği de duygu yoğunluğu mutluluktur olsun :p

Adam benim için mesaj gönderip kod almış, birisini arayıp öğrenmiş ya da bir tikten fazlasını hak etmiş ise ne gerekiyorsa yaparım.

Burada yaptığım bir photoshop çalışması için birisi çok teşekkür edip ne yapabilirim demişti bende çydd ye bağış yapmasını istemiştim bunun gibi güzel şeyler oluyor tabi.

beklemiyorum. tick de beklemiyorum. ne ki tick? yenir mi?

Tikimi versinler yeter, tik atilmayinca adeta baharatsiz bir yemek, meltemsiz bir yaz gibi eksik duruyor soru.

yoo. birine yardım etmekten çok kendi merakımdan araştırıyorum.

bi de tik atmayan epey kullanıcı varken tik almak bile ayrıcalık :D

Minnettarlığımı göstermek adına mesaj atarım arada ama kimseden mesaj beklemem.

şahsen, sikimde bile değil dostum.

Tiki de beklemiyorum, yardımcı olduysa ne güzel, olamadıysa da en azından denedim. Zaten Bildirimler'de geri çıkmadığı sürece hatırlamıyorum da yazdığım cevabı. Duyuruyu silerse de önemli değil.

"kuru tik"ten fazlasını beklemiyorum. tik demek ben senin cevabını okudum, cevabın işime yaradı, eyv. demektir benim için. bu da yeterli. ayrıca özel mesaj gelirse falan mutlu oluyorum ama tabii ki. bekliyo muyum? hayır. o kadar efor sarf etmemi gerektirecek kompleks sorulara cevap vermiyorum zaten, uğraşamam hehe.

beklemiyorum sanıyordum ama bekliyor da olabilirim. fazlasını yapıyor gibi olduğumda hemen her seferinde bir "çok teşekkürler" mesajı geliyo zaten sağolsunlar, doğrusu bu gibi gelmeye başladı o yüzden aynını ben de yapıyorum.

ancak teşekkür mesajını alınca ben onlara geri ne yazacağımı çok bilemiyorum ondan eminim bak. "eyv. ne demek zevkti" gibi şeyler yazıyorum.

Bi halta yaradıysam "evet dediğini yaptım oldu" demelerini bekliyorum. Birine verdiğim moralle gitti kıza açıldı mesela. İki gün adamı iteledim. Umudum da yoktu başta. Üçüncü gün "abi oldu" dedi. Adını bile hatırlamıyorum. O da beni hatırlamaz. Marsa pathfinder indirmiş nasa kıvancı yaşadım.

ben nadiren soru soruyorum, onlarda çok aman allahım ne büyük meseleyi çözdüm türünden önemli konular olmuyor. öyle bir durum yaşamadım ama illa mesaj atıp teşekkür ediyorum, nokta atışı bir cevap almışsam.

sanmıyorum ki ben verdiğim cevaplarda, insanların çok büyük bir sıkıntısını çözmüş olayım? ama bir beklenti içine girmiyorum.

Paperwhite alacaksın en popüler olanı o zaten. Bir tane çok pahalı var bir tane de ışıksız modeli var. Ben bir dönem aldım sonra geri sattım. Sebepleri belki çoğu kişiye saçma gelebilir fakat şöyle:

1- Çocuğuma miras olarak bir kitaplık bırakmak istiyorum.
2- Sürekli otobüste falan işe gidip gelen vs. Kindle ihtiyaçlarının sıralandığı birisi değilim o yüzden oturduğum yerde kitabı da gayet rahat okuyabiliyorun.
3- Dnr gibi yerlerde gezip saatler harcayıp kitaplara baka baka satın almayı seviyorum.
4- Kitap kokusu manyağı bir herifim, hele çok kokuyorsa saatlerce koklarım.
5- Yiğenim Kindle ile görünce tablette oyun oynuyorum zannediyor, kitap görünce elimde o da ona aldığım küçük kitapları okuyor. Böyle özendirici bir unsur olmak hoşuma gidiyor.

Sahip olduğum en güzel elektronik ürün diye yazmıştım birkaç gün önce sözlük'e. Bir seneden fazla oldu kullanmaya başlayalı, ilk gün de aynı şekilde düşünüyordum, bugün de aynı düşünüyorum. Paperwhite 3 kullanıyorum ben, ışıklı mışıklı, karanlık ortamda okumak için; tavsiye ederim.

pdf için kindle alma tablet al.

bence bugün kendine şöyle güzel bi şey yap, ekşi sözlük'te ebook kitap arşivi sayfasındaki talimatları uygula ve ulaşacağın arşive sendeki kitapları da düşünerek bi göz gezdir.

ikinci olarak kendine bir de şöyle güzel bi şey yap, bi kindle paperwhite al, 2 ya da 3, kobo da olur elbette, belki ikinci el.

bonus güzellik, bu kitap okuyucunla sevdiğin bi kitap olursa, bu kitabın kağıdını al ve bi sefer de oradan oku. ben ebooklarıma ücretsiz ulaşmış olduğum için güzel kitapların hakkını böyle vermek istiyorum, bilmiyorum daha tatlı geliyor bana

Bilmedigim icin soruyorum kusura bakmayin ama neden tablet almayip kindle almayi dusujuyorsunuz. Yani kindle in yaptigindan daha fazla isi daha fazla uzantiyi tabletler acabiliyor. Neden kindle?

paperwhite 7th kullanıyorum, hanımda 1 veya 2 var. metin kitaplar için inanılmaz güzel, her yere taşıyoruz, yatarken okumayı sevdiğimizden paperwhite şahane. ancak pdf içerikleri uçan kaçan, resimli grafikli şeylerse tetris ekranında hd film izler gibi hissedersiniz tavsiye edemiyorum. düz pdf'se de zaten mobi'ye rahatlıkla dönüştürürsünüz onu, sıkıntı yok onlarda.

bir de pdf'leri tabletten okumak da zor bence. aldiko vb programlarla düşük ışık şiddetinde sayfa sayfa e-book gibi okunur filan ancak sayfaların gerçek boyutları tablet boyutuna göre olmadığı için yazıları görmek için ikide bir zoom in/out yapacaksınız, ekranın içine interaktif bir yerleşim ve istediğiniz fontta okuma vb olmayacak. gerçek okuma deneyimi için mutlaka bir format dönüşümü gerekecek size.

tablet şu açıdan avantajlı olabilir, gözlerinizde problem yoksa, uzun okumalar yapmayacaksanız ve direkt gün ışığı altında okumayacaksanız (ekran parlaması yüzünden), sizi fazlasıyla tatmin edecek kalitede epub okuyucu programlar var. ayrıca tableti bir çok başka iş için de kullanabilirsiniz. ancak üstteki şartların biri bile size uymuyorsa e-kitap okuyucu.

Paperwhite kullanicisiyim, cok da memnunum ve kitap okuma istegimi de artirdi. Ancak pdfler icin uygun bir tercih degil. Donusturme programlariyla denesem de bi sure sonra zorlamamaya karar verdim

Okumayi dusundugunuz kitaplari kaynaklari arastirin, epub mobi vs formatinda bulursaniz kindle guzel tercih olabilir. Aksi takdirde ben de tableti tavsiye ederim

Simitin arasına sucuk koy, simitin ortasındaki boşluğa da yumurta kır. Yumurtanın üzerine de kaşar peyniri koy. Oyyjhşş

Yulaf kepeginden kendi ekmegini yapabilirsin. Icine biraz da tarcin koyunca kek gibi oluyor, enfes.

Sogani zeytinyaginda kavur, uzerine lor peynirini bocala. Biraz da domates dograyip ekle. En son da maydonoz koy.

Firina patates ver. Patatesleri cips gibi ince ince yuvarlak dogra.

Son olarak razvan rat +1

patatesli yumurta+1 küp küp patatesler oyş veya olmadı patates kızart. :)

Yumurtalı pastırma. Limon da sıkılmalı. İştah açar.

Bak şimdi;

Önce büyük dilim ekmeklerden alıyorsun.
Sonra soğan domates ve biberi az yağda kızdırıyorsun
Bunları o ekmeğin bir köşesine yerleştiriyorsun
Öteki köşeye ise peynir sucuk gibi yiyecekleri küp küp doğrayarak yerleştiriyorsun
Ekmeğin en geniş olan orta kısmı boş kalıyor.
Bunları fırına arıyorsun
Biraz da fırında piştikten sonra orta kısma bir adet yumurtayı kırıyorsun (yumurta çiğ olacak, beyazını biraz ayrı bir kaba ayırabilirsin)
Yumurtada fırında pişiyor (hemen pişer gözün fırında olsun)
Fırını kaparıyor ve bu karışımın üzerine çedar rendeliyorsun
Çedarlar fırının kendi ısısında eriyecektir
Eridiği kıvamda alıyor ve yanına güzel bir ballı süt ile yiyorsun
Akşama kadar tok tutuyor

@makarnacanavari ilginc gercekten, aklımda:)

yumurtalı ekmek ya da french toast veyahut eggs in the basket.

Avokadolu domatesli mozzarellali salata. Zeytinyagi ve balsamico koyuyorum ben. Limon da guzel oluyor.

Onun disinda tereyagli yumurtayla omleti ayni anda mi yiyorsun?

@kuehles hayır hayır, yani bir yumurta çeşidi oluyor illa ki, haşlanmış da olabilir

güneşte kurutulmuş domates alınıp jülyen doğranır, zeytinyağı kekik pul biber ve sarımsakla marine edilir ya da hazır alınıp ortaya konulur.

ayrıca kaymak ağır gelirse diye tatlı b'şey olarak labne peynir üzerine bal tavsiye ediyorum.

Peynirli patates topları ya da yufka pizzası yapabilirsin.

kuru domatesi kaynamış suda 2-3 dakika tut. sonra büyükçe doğra. üstüne maydanoz doğra. cevizleri ez, üstüne at. üstüne biraz zeytin yağı ve bol limon.

bunun akşam versiyonu için de ekstradan içine yeşil soğan doğruyorum :)

Allahsızlar.. On dakkadır yutkunuyorum.

Ben havuçlu yumurta yapıyorum. İki havuç ayçiçek yağında hafif kızarır, üstüne yumurta. Her bir yanı pişene kadar çevir. Patatesli versiyondan daha şekerli tabii.

google'da crostini diye bir aratır mısınız? çok sevdiğim bir italyan lezzetidir.

Havuçlu yumurta yazacaktım, yazmışsınız çok lezzetli olur, yanına da tavada hellim peyniri kızart.

*menemen
*kaygana (yumurtali ekmek) yani yumurtaya bulanip yagda kizaran ekmek dilimleri
*irice bir pattisi dilim dilim kesiyoruz ama sonuna kadar degil, tabana yaklasinca birak. aralara tereyag ve kasar, ustune baharat ve firinla
*yumurtayi cupkek seklinde firinlamak
*gevrekleri dilim dilim halka gibi kesip ustune kasar koyup firinlamak
*pose yumurta (cilbir yani)

Pide döner koydukları o tombik ekmeklerden al. İçine istediğin malzemey koyup tost. Yap. Şöyle kaşar ya da sevdiğin eriyen başka bir peynir.
-Zeytin salatası. Kekik ve pulbiber ile

öyle çok uzun boylu kullanmadım ama, HD maksimum kalite olup sizin internet hızı AKK vb nedenlerle düştüğünde 480p'ye otomatik düşüyor olabilir mi.

tam olarak 3 yıl 4 ay 15 gün 2 saat 15 dakika 38 saniye

Bende buna benzer bir soru sormuştum. Herkesin ortak noksası; vitamin ve minarelleri alamazsın. Proteinsiz kalıp kas yakmaya başlarsın ve organların yavaş yavaş iflas etmeye başlar olmuştu. Süre olarak bilmiyorum.

www.eksiduyuru.com

2yıl 8 ay 20 gün 5 saat 30 dakika 25 saniye 10 salise

bence yemeği full ver herşey karşılansın, elmayla sınırlama. güneş ışığı da varsa odada bir noktada çıldırsa da yaşamaya devam eder bu şekilde.

bonobolar ve bazı orangutanlar frugivordu galiba, yalnızca meyve tüketerek yaşıyorlar, yada çok az başka besinler alıyorlar, yumurta, bal, yağlı tohum vb. fena da yaşamıyorlar ancak insanın metabolizması buna uygun değil bildiğim kadarıyla. bu yüzden vücudunda ne kadar yağ kitlesi olduğuna göre değişir yanıt.

binlerce farklı elma çeşidi olduğundan, elmayı ve suyu seven bir birey olarak yanıtım tüm elma çeşitlerini deneyecek kadar yaşamak olurdu. başka amacım yok nasılsa.

kendim için günde ortalama 5 elma hesabıyla 5 yıl 7 ay 2 gün diyorum. sapını mapını da yerdim belki lif ihtiyacını karşılar.

bi de iş dayanılmaz boyuta gelirse biriktirdiğim toksik elma çekirdeklerini bir seferde içerek intihar edebilirdim. kurala aykırı değil sonuçta.

Manuel kullanmakla bir sıkıntın yoksa tabi ki düşük kilometre

manuel

Tabii ki otomatik.

Otomatik vitesi ne kadar istediğinize ve bütçenizin olası ağır bakım masraflarına ne kadar uygun olduğuna gore değişir cevap.

Mesela otomatik vites konforludur, güzeldir ama arac 160.000 km'de oldugu icin birçok mekanik ve elektronik aksamı degisim gerektirebilir. Mesela bugün 125.000 km'deki aracımın yakıt pompası arızalandı, 2000 liraya kadar masraf çıkarması söz konusu. 6 ay once triger seti, devirdaim pompası krank kasnağı vs. değişti yine benzer miktar ödedim. Böyle harcamalar sizi yormayacaksa tabii ki otomatik vitesin konforunu tercih edin derim.

Ancak manuel araç yeni sayılabilecek bir km degerine sahip olduğu için bu tarz masrafları daha az olacaktır normal şartlar altında.

Tabi kullanım şekli de önemli. Manuel arac daha az kullanılmış olmasına rağmen daha fazla yıpranmış olabilir. Daha fazla masraf çıkarabilir.

Yerinizde olsam otomatik vites tercihimi netleştirip biraz daha düşük kilometrede bir araç arar, bulana kadar beklerdim. Hayatımda yaptığım en doğru şey otomatik vites almaktı sanırım, öyle konforlu... :)

bence aradığınız araba kriterini yazın başka bir çözüm düşünelim. ben ne otomatikten ne de düşük kilometreden vazgeçerdim. bu şekilde hep kaybediyorsunuz. kaybet/kaybet'i kazan /kazan'a çevirebiliriz.

Cevaplar için teşekkürler,

Elbette gönül isterdi ki düşük km otomatik olsun ama bütçe sabit olunca birşeylerden kısmak gerekiyor.

Yüksek km nin masrafının fazla olacağını düşünürsek bende manuele kayıyorum, ayıca manual olan ilk sahibi aracın .. bilemiyorum Altan

hocam benim tercihim otomatik olurdu. konforu yanında insana ait hatalı kullanım unsurunu neredeyse sıfırlayan bi teknoloji otomatik. 70kdaki manuelin şanzımanı ve diğer aksamı 160k'dan daha kötü durumda olabilir, olmayabilir de :) söz gelimi aşırı gereksiz kullanımdan yıpranmış bir debriyaj balatası sorunu otomatikte hiç olmayacak belki. ya da benim araçta triger kayışı yok zincir var mesela vb.

marka modellerin karakteristiklerine göre sorunsuz kullanım ömürleri çok değişken olabilir, yetkili servisler nokta atışı bile yapabilir, 150binde şu değişir genelde, 110'da şu olur filan tek tek sayarlar. marka model verseniz burada da bilen olur tabii.

iyice bi batırdığımızda, dua ediyoruz genel olarak

pekmez akmadıysa her şeyi yanlış yapmamışızdır. sonraki sapaktan geri dönüyor veya rotayı daha hayırlı bir şeylere çeviriyoruz.

@kaichi dönmek imkansız bütün haayatımını yanlışlar üzerine kurmuş gibi hissediyorum

Her şeyi yanlış yaptıktan sonra artık nasıl yapmamamız gerektiğini öğrenmiş oluyoruz. Olmuşla ölmüşe çare olmadığını da kabul edip yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz. Düzeltilemeyecek gibiyse de üstünden atlayıp önümüzdeki maçlara bakıyoruz.

hocaya gidip yalvarıyorsun.

Ko g.tüne, battı balık yan gider

ders çıkarıyorsun ve her şeye yeniden başlayabildiğin için şükredip geçmişini kabullenerek, "bu da benim geçmişim hamınııaaa." diyerek yoluna daha sağlam çıkma fırsatın oluyor.

Kadın don giymiyormuş bence olan bu.

kadın eciş bücüş bir fetus doğuruyor, yaşlı adam kimse artık, dehşete düşerek sahneyi izliyor bebeğin prematüre düşük vb olduğunu düşünerek, sonra kadının kocası çıkageliyor, bebeği ortaya alıp mutlu bir aile tablosu çiziyorlar. kocanın tipten anlıyoruz ki bebek normal, kocanın genetiğini almış sadece.

belki de mesaj kadının bıyıklarında gizlidir.

Belki canım kelimesinden hoşlanmiyordur? Benim de takik olduğum birkaç kelime var mesela; erkek arkadaşım sadece sinirlendirmek için kullanır onları.

Öyle görmüyordur seni? Buluşurkenki işaretleri ne şekilde, onlara bakmak lazım.

2-3 hafta olmus hele bir de canim lafina takiyorsa yol ver gitsin. Canim bebegim tarzi sozler arkadasa bile kullanilir bunu bile buyutuyorsa agir kezbanmis.

en ayar olduğum hareket. bırak yardırma moruk. hatta yazma sen değerli olursun o gelir. ciddiyim. yazmıyosa da zaten cacık olmazmış. sakın yazma.

friendzoned..

Of nasi bi kekoluk bu ya. Canım arkadasına filan da dersin yani sanki kısrağım demişsin haspama bak ya. Cok ayar oluyom bu tiplere kusura bakma. Cek ilgini, alakanı.Kısa cevaplarla takıl.

Seninle şu anki halinizden ileriye gitmek istemiyor. Bunun sonu seni arkadaş olarak görüyorduma çıkar ki muhtemelen öyle de görüyor. Aranizda senin düşündüğün gibi bir şey yok belki de. Hoşlanıyor ve seninle flört ediyor olsaydi henüz samimi degiliz şeklinde sınır çizme gereği duymazdi. Ayrıca bunu kaba bir şekilde yapmış. Yazma.

Gördüğüm kadarıyla hatunun gözünde tam bir Meriç'sin. Ama piç olanından değil.

Zaman kaybetme bence. Yol ver.

Hiiiç yazma. Ben bi arkadaşım vardı sadece arkadaş ama yani. Bir keresinde ağzımdan canım kelimesi çıktı yani tuzu uzatırmışım canım gibi. Demediğini bırakmadı. Sonra tüm ilişkimi kestim bir daha bana ulaşamadı kafam rahat

Ahah ne komik insanlar var. Benim için bazı kalıplar vardır içinde canım kelimesini kullanırım. Sanki bitanem, hayatim demişsin. Şaka gibi.

vaktini harcama

"hoov hovv, bürrrst" der gibi hiç sevimli değil ilk bakışta ancak gençlikte tecrübesizlikten de olabiliyor böyle şeyler. telefon görüşmelerinin dezavantajı bu işte. mimikleri, inceden parlayan gözleri filan göremediğinizden yanlış yorumluyor da olabilirsiniz. kelimelere değil genel durum hakkındaki sezgilerinize güvenin bence. misal, bi daha yaparsa da "ürperdin mi güvercinim ehehe" diye yılışın.

edit: öyle yılışmayın referansı farklı onun :) söz gelimi yani.

saçma sapan bir şey.
bence de insanın hevesi kırılır.
şahsiyetli olmakla iticiliği karıştırmak çok kötü.

kimse kimseye canım dediği için ertesi gün evlenme teklif etmiyor.
şu abuk hassasiyetler insanı çileden çıkarıyor.
sırf bu yüzden mesafe koyun, o koşsun peşinizde.

sinirlendim.

bu sefer kasten yap aynı hareketten sonra kes at. şimdi olay geçmiştir kesersen suçlu sen olursun.

@sadakatsiz, hiçbirini kullanmıyorum. hele ki şemsiyeyi o şekilde kullanmış olmam imkansız.

Sorunuza cevap degil ama ayni sey benim sac kurutma makinemin basina da gelmisti. Bir gun baktim yapis yapis olmus. Her seyle silmeyi denedim ama geçiremedim. Burada daha once bunun sorulduguna da eminim. Jöle sprey olayi degil yani oluyor bu ilginç şey, erime muhtemelen.

Bu olay benim eski müzik setimin düğmesine ve bir kaç plastik eşyaya olmuştu. Ben sıcak ve temizlik için üzerine sürülen bir kimyasalın etkisidir diye düşünüyorum.

o şerefsiz malzeme plastiklere kadifemsi matte hissi veren, akıllara zarar bi kaplama malzemesi. hangi insan evladı güzelim teknolojik aletlerden mutfak gereçlerine her şeyi böyle inanılmaz kullanışsız b'şeyle kaplıyor aklım almıyor. sıcaklıkla ilgisi yok durumun, kapalı durduğu çekmecede bile deforme oluyor öyle, sanki havayla temas ettiği anda geri sayım başlıyor gibi, durdukları yerde yapış yapış saçma sapan bir hale geliyor aletler. toplam 1-2 kez temizce kullanılmış usb hub'da oldu en son.

WD40 bile işe yaramıyormuş, şurada alkolle ve silikon bazlı spreyle silmekten bahsetmişler.

www.electronicspoint.com

başka yöntemler de olabilir.

9gagte cikiyor bazen boyle kisa postlar.

www.youtube.com aradığın şey bu aslında ama şöyle bi sıkıntı var alfabetik gidiyor ve sıra henüz gabon'da.. ama burkina faso işlendi mesela :D bunun dışında ekşiden ülkelerle ilgili başlıklara bakabilirsin, dünya coğrafyası araştırmayı ve yeni bi şey öğrenmeyi en sevdiğim konudur, ve bilgi birikimimin de iyi olduğuna inanıyorum bu konuda ekşi ve wiki büyük yardımcı oldu bana. wiki'de ingilizcen varsa mutlaka ingilizce başlıklara bak. bunlar dışında redditten country balls başlığını takip et, karikatürize şekilde ülkeler arasındaki ilişkileri ve ülkelerin karekteristik yönlerini çok iyi öğrenirsin.

dediğin gibi bi kitap olsa on kez falan okurdum herhalde ama dünyada yaklaşık 200 ülke var(tam sayısı 195 ama baktığın açıya göre değişir) yani dediğin gibi bir kitap 1000 sayfayı falan geçer.

9gag için de country sekmesi açıldı sadece ülkelerle ilgili postlar var orada, olara bakabilirsin daha çabuk olur.

Kitap değil ama kutsal bilgi bakımından ben hem güncel hem de istediğim detayları vermesi açısından cia World factbook kullanırım www.cia.gov

@nundu şahane youtube kanalıymış. geçekten tam aradığım olay, kitap formatında olmaması hariç. 9gag'aki country section da çok hoşuma gitti, hiç görmemişim onu :)

infografiklere ve country ball'lara 9gag veya imgur'da denk geliyordum zaman zaman. kitap arayışım da devam ediyor bulursam paylaşırım. hepinize teşekkürler.

cikmaz.et été degicek.

soylu ve liyakatli bir asansör olursa evet. ama asan sör olduğundan o da şüph..öeh

Kabinin üstüne bırakırsa çıkmaz, içine bırakırsa çıkar, niyet önemli niyet.

Kimse bilememiş açılın uzman geldi, mjolniri kaldırmakla mjolniri taşımak tamamen ayrı şeyler. Mesela thor mjolniri toprağa bırakmış olsun, o kısmı kepçeyle alıp başka bir yere götürebiliriz mjolnir de üzerindeyken ama mjolniri birisi tutup kaldıramaz. Yani aslında mjolnir bir insanın taşıyamacağı kadar ağır değil masaya falan koysan da taşır masa, sadece mjolniri kaldırabilmek için yeterli olman lazım ki dünyada thor'dan başka bu özelliğe sahip kimse yok. Age of ultron'da vision kaldırmıştı ama bunu vision'un bir makine olmasıyla açıkladılar. Kaldırsa bile mjolnirin gücüne sahip olamamış. Özetle asansör kaldırır evet fakat asansöre binip almak istersen alamazsın.

www.luckygamez.com

1. normal. hava akımlarından dolayı irtifayı değiştirmiş olabilirler, açık gökyüzünde ve güneşin doğru açısında fazlaca parlamaları da normal.

2. hava trafik kontrol birimleri bu yüzden var. belirlenen zamanda belirtilen piste iniş yapmak bu tür manevraları ve fazlasını gerektirebilir, başka türlü trafiğin yönetilmesi mümkün olmazdı. gif'lere bi göz atın.

i2.wp.com

i.dailymail.co.uk

i.imgur.com

ayrıca bi iphone uygulaması vardı, uçağa doğru tutunca konumunuzdan o uçakların flight no'sunu filan söyleyen, star walk sanırım.

anladigim kadariyla sen askeri ucak gormussun. onlarin birlikte ucmalari, birinin u donusu yapip donmesi falan normal. yuksek irtifadalarsa ses de duyulmayabilir.

normal seyir irtifasinda ucan ticari ucaklar da gormus olabilirsin. yerden bakinca yakin gozukebilirler. ya da tesadufen ayni noktada farkli irtafada ucuyor olabilirler. ucaklar havada genelde belirli hava yollarinda ucuyorlar. bu nedenle ayni yol uzerinde, farkli irtifalarda uculuyor. denk gelirse, suratleri falan ayniysa saatlerce ust uste ucabilirler, normal bir durum.

havada tam geri donen bir ticari ucaga denk gelme ihtimalin cok dusuk. o dusuk ihtimal de ucagin kaltigi meydana ya da yol uzerinde bir yere bir sebepten divert etmesi olabilir. ama dedigim gibi ona denk gelmen dusuk ihtimal. o kesin askeri ucaktir.

1) iniş sırasında kendi gözlerimle arka arkaya 7 adet saydığımı biliyorum. haritada ise 14 tane gördüm mesela daha dün.

2) alçalma için sıraya girecektir.

ek bilgi; bazı havalimanlarının pistleri müsaitse eğer, yan yana 2 uçak aynı anda iniş yapabiliyor mesela.

bitki ne ki acaba? içerinin olumlu etkisi olur ama geri dönülemez hale gelmeden bazı doğru şeyler yapmak gerek tabi.

geniş yapraklıysa yapraklardaki tozu kiri nazikçe temizlemek, toprağı kuruysa abartmadan bi sulamak, bir spreyle yaprakları önlü arkalı ıslatmak vb iyi gelebilir.

siz bi resim atın ama, uzmanları daha net şeyler söyler.

şurada alternatif koruyucuların listesi ve bazı öneriler var.

chemistscorner.com

iç veya dış pazarda satılan doğal veya hipo alerjik ürünleri bulup içeriklerini de inceleyebilirsiniz.

python 3.5'de kodun çalıştığını söylemek için geldim. yalnızca print'e parantezler ekledim. bir de txt dosyası ansi formatında kayıtlı. dosya unicode ise karakterler başka şeylere dönüştüğünden fonksiyon dokunamadı, utf-8'de de direkt dosya okuma hatası verdi.

tarih boyunca en çok insanın ölümüne sebep olan hayvan sivrisinek.

Efendim insanlar birlik halinde fikirlerini birleştirerek uyumlu ve mantıklı hareketler sergileyebildikleri için kendilerini koruması için köpekleri falan da evcilleştirmişler ve yaptıkları av aletleriyle "vahşi" hayvanları da avlamışlardır; ama antilopların aslan tarafından avlandıkları gibi bir dönem var mıdır bilmiyorum.

Cevap: ayı olabilir bence

özellikle kılıç dişli leopara av olmuştur.

tabi hastalıklar ve parazitler de çabası. ayrıca tür içi rekabet de çok fazladır.
kaynak NatGeo

Siz sorunca google'dım hemen karşı şöyle bir makale çıktı, işinize yarar şeyler çıkabilir belki içinden: www.theguardian.com

Makale örnekleri çoğaltılabilir fakat bu geldi karşıma öncelikle

Kedigillerden bir tür olduğunu düşünüyorum çünkü eski dönemde insanların en büyük rakipleri kedi ailesiydi.

Onlardan sonra da köpek ailesi gelebilir çakal tilki vs çünkü aslan kaplan dan kalan leşi onlar alır bu sırada insanlar da almak isteyince kalan eti bir sürü saldırılar oluyormuş.

www.quora.com

sadist

en çok kemik torbası (bag of bones) ve it'i sevmiştim ben. medyum (the shining) da güzel. sadisti okumadım :(
ergenlik çağındakiler için de christine çok hoş

yesil yol da guzeldir. seri olarak da kara kule var ama 7 kitap.

"mahşer" gayet iyiydi. kara kule serisi benim de favorim ancak günümüzde geçmiyor, klasik bir stephen king gibi değil pek. ejderhanın gözleri de aynı şekilde. hepsi iyiydi bunların.

hayvan mezarlığı
yeşil yol
kujo
medyum
o
ejderhanın gözleri

benim en sevdiklerim

Kemik torbası+1.

kara kule +1

O

yapmayin böyle bir sey diyorum ben.

aslaaaaaaaaaa. o semtteki tek boş ev olsa bile tutmam. başka semtten bakarım net. öyle ilişkilere girme müdürünle. evle ilgili bir sorun olur işine yansıtır vs. ne gerek var ev mi yok başka.

aynı muhitte kira verecek gücün varsa ya da ne bileyim çevre muhitlerde oturabilecek durumdaysan bence de hiç bulaşma. başka ev sahibi olsa tamam da müdürünmüş bu. akşam çıkıp gelmek ister falan ben hiç bulaşmazdım. ev ziyareti, dost ziyareti diye ara sıra çıkıp gelebilir yani şahsen öyle bir endişe duyardım. bir de normalden az kira verecekmişsin, hiç gerek yok şimdi ona borçluymuş durumuna düşmeye.

Kiraya yapacağı zam oranının her sene maaş zammınıza endekslenmesi şartı koyarsanız olur :)

Şaka bir yana, pek akıllıca olmaz profesyonel ilişkide olduğunuz birisi ile bu tarz ek bir ilişki başlatmanız.

Sakın.

hayır az kira değil, normal kira. yani o muhitteki evlerin hepsine aşağı yukarı aynı kirayı istiyorlar.
o açıdan bir borçluluk durumu yok yani, hakkı neyse onu vermiş olucam. o rakamın üzerine de kimse tutmaz zaten.

herkes hayırcı, yok mu bir tane yetmez ama evet diyecek adam :(

ben b'şey olmaz diyorum. adamın size vermek isteme sebebi gayet mantıklı. hadi sizin uyuz olma sebebiniz de mantıklı olsun, bir kere sorulacak sorular uyuz olma sebebiniz hiç bilmediğiniz kiracı ilişkilerini kapsıyor mu yoksa memurun amire duyduğu geleneksel uyuz olmalardan mı, ikincisi adamın hem kiracısı hem çalışanı olan bi insanı rahatsız ederek eline ekstra bir fayda geçebilir mi. aydan aya otomatik ödemeyle yada elden para vericeksiniz o kadar. normal iş ilişkinizdeki gerekli gereksiz görüşmeler yanında bu devede kulak bir interaksiyon artışı bence, ayrıca hayatınıza yeni, hiç bilinmeyen bir değişken (ev sahibi) de sokmamış oluyorsunuz.

Evde bir patlak çıktı, atıyorum duşakabinin bilmemnesi bozuldu. Normalde ev sahibine açarsın böyle böyle yapılır, kiradan düşülür vs. Senin her defasından yüzün tutar mı söylemeye. Müdürünle iş dışında bir maddi ilişki içine girme diye söylüyoruz. Zaten oralarda yaklaşık o paraymış.
Öte yandan aranızda bu muhabbet geçtikten sonra onun evi haricinde başka ev tutsan da adam sana gıcık olacak. Bir de işin bu yönü var.

Ben is yerinden kimseyle bu kadar samimi olunmaması taraftarıyım. Kaldi ki müdür! Büyük konuşmayayım ama ancak silah zoruyla kalırdım o evde. Yani ev arkadasligi bu. Dusunsenize mutfakta tabagi kalmis bunun uc gundur yikamiyor. Kalk len tabagini yika mi diyeceksin. Ya da tuvaleti temizlemeden cikmis falan. Yani sadece yatip kalkmayla bitmiyor ki. Ayni evi paylasiyorsun. Hayırcilara bir arti da benden.

İyice köle olmayın, onun dâiresini kirâlık tuttuğunuzda, o size iyilik yapmış gibi davranacak.

odunsu insan ev arkadaşı olmayacaklar kiraya verecek.

insan ayda yılda bir eve tamirci gelecek bilmemne patladı bahanesiyle işten izin alır senin o şansında olmayacak.

evle ilgili onun ödemesi gereken sıkıntılar olursa, nasolsa çalışanım deyip erteleyebilir, sen gerilirsin adama patlarsın, o sana patlar, olay iş ilişkilerinize de yansır. aman diyeyim hiiiiç gerek yok.

@yue Aa sorry ben çok yanliş gelmişim.

Ama yine de hayır. Yuz goz olmaya gerek yok :d

Hayır diyorum

ben de hayır diyorum ve seni 38 hayır ile uğurluyoruz.

"birbirimiz olmadan yapamayacağımız hissine kapılır geri döndük"
O kısım sadece senin için geçerli sölim. O kafasına göre yaşayabiliyor. Senin öyle düşünmeni sağlamış sadece.

ya seni oyalayacak bir şeyler bulman gerekiyor ya da bu hissi bir süre yaşamayı göze alman...
ben de nerdeyse 4 senelik ilişkimden ayrıldım. hem de konusup , anlasarak , severek ayrıldık. hayattan beklentilerimiz farklı diye... 7/24 aklımda , çok seviyorum ve aslında içten içe çok üzgünüm ama düşünmemek için elimden geleni yapıyorum. yani şöyle söyliyim, onun için istanbula geldim ve şu an metrobus görünce bile "ilk kez metrobuse onunla binmiştim" diyip aglayabiliyorum.

ama bir şekilde ben oyalanıyorum da bu hissi üzerimden atmak da istemiyorum çünkü olması gereken bu sanki. bu şekilde hissetmek de normal. acımı yaşamak istiyorum :)
bence bi gece yatacaksın ve ertesi sabah artık o kadar da aklına gelmeyerek uyanıp hayatına devam edeceksin. ben bunu bekliyorum şahsen :)

haa gerçi senin ilişki bitmemiş ya, sabah sabah okuduğumuzu anladık mı yapamadım :/

bilemedim o zaman ama sanki kopman hayırlı gibi.

Neden bitmeli ya da neden devam etmeli srklinde bir liste yapip iliskinin eksilerini gozunle gormelisin ayrica orta yasli bi abla olarak, hayat cok kisa,koskoca dunyada seni seven ve sevebilecegin baskalari da olacak, seni uzen biriyle vaktini harcama.

başka birini bulmalısın.

bence hemen evlen. ileride gazetelerin 3. sayfasında meşhur bile olabilirsin.

ilişkiyi mutluluk patlamaları ya da sinir krizleri anında değil de ortalama olarak size nasıl hissettirdiği ile değerlendirmek gerek.

bu yapılamayacak kadar çok çalkantı varsa da bu ikisini ayrı ayrı toplayın bi, 2 adet mutlu ana 259314 adet sinir krizi düşüyor ve bu oran korunacak gibiyse, bence hayat boyu kendi kendinize kalsanız bile daha iyi bir oran tutturabilirsiniz.

"ben özgürlüğüme çok düşkün bir insanken o beni aşırı derecede kısıtlayıp üstüne kendisi istediği gibi yaşıyor. laf söylemeye yeltendiğimde hiç izin vermiyor benim daha önceki hatalarımı yüzüme vurup bana bağırmaya başlıyor. sonrası sinir krizleri ağlama nöbetleri..."

Sadece bu cumlede bile kac tane olumsuzluk, negatif duygu var.
1. ben özgürlüğüme çok düşkün bir insanken o beni aşırı derecede kısıtlayıp
2. kendisi istediği gibi yaşıyor
3. laf söylemeye yeltendiğimde hiç izin vermiyor
4. daha önceki hatalarımı yüzüme vurup
5. bana bağırmaya başlıyor
6. sinir krizleri ağlama nöbetleri

Bazi yonlerden benzer bir iliski yasamis bir insan olarak tavsiye vermek istiyorum: hayatta kimse vazgecilmez degil. olup bittigin adami bir an geliyor ooooo tinlamiyorsun bile. butun duygular icinden cekilip gidiyor, ama sende fiziksel ya da zihinsel, bir hasar mutlaka kaliyor. hasar almamaya bakacaksin. kararindan pisman oldun, cunku zannediyorsun ki onsuz bir hayat mumkun degil. gayet de mumkun, su anlattiklarina bakilirsa da cok daha guzeli mumkun.

kararinin arkasinda dur. pisman olmayacaksin.

ben kobo aura kullanıyorum, aura one kullanmadım ama dnr'da görünce incelemiştim. ekran büyüklüğü güzel ama kobo aura'nın ekranı da gayet yeterli bence. bi de çözünürlük ve ışıkta iyileşme var sanırım ama öyle büyük bir fark göremedim ben. bence değmez.

6 inch genelde standart versiyonu kindle da bu şekilde. 6 senelik kindle kullanıcısı olarak kesinlikle tavsiye ederim ama kobo da zaten en iyilerden biri kindle haricinde.

açık söylemek gerekirse 7,8 daha güzel okuma sağlayabilir. ben hep 6 kullandığımdan yorumlamam çok doğru olmaz belki ama 6 yeterli.

dergi gibi şeyler okuyacaksanız belki 7,8 daha rahatlık saylayabilir.

kindle paperwhite kullanıyorum. öncesinde 7 inçlik tabletten kitap okuyan biri olarak ilk elime aldığımda yadırgadığımı itiraf edeyim ama bir kaç sayfa sonra tamamen alıştım, yıllardır kullanıyorum ve 6 inç ekran boyutundan hiç şikayetim yok. ağırlık ve kırılganlığının artacağını düşünüyorum büyüdükçe. gerçek kitap havası da bundan büyük readerda pek kalmaz gibi geliyor, 6 inçlerin taşıması okuması şarj süresi vb her şeyi çok ideal benim için.

ben olsam afyon'u tercih ederim.

istanbul'un en büyük sıkıntısı yaşamın pahalı olması. 10 bin lira kazanacaksan hangi sebeple afyon'u tercih edeceksin ki?

sanırım sağlıkçısın. özel kurumlar devlete göre nispeten daha rahattır diye düşünüyorum. ben olsam o miktarda maaş ile istanbul'da yaşarım.

@der meister; istanbulla ilgili bir kac sikintim var. trafik, huzursuzluk, pahali olmasi, haddinden fazla kozmopolitikligi, hava, su vs vs. o yuzden dusunuyorum gitmeyi.

@zgrydn ozelde o kadar yogun calisiyorum ki universitede daha rahat olurum, hem calisma vs yaparim gibi geliyor. standart bir hastane degil akademisyen olacagim.

afyon istanbula uzak değil. evcimen bir insanım diyorsanız afyon'da çalışın her kafanıza estiğinde gelin istanbul'da paranızı yiyin. en azından her akşam sabah trafik çilesi vs. uğraşmazsınız.

afyon +1

hizmet sektöründe çalışmıyorsanız kısıtlı bi çevreniz olur, farklı farklı insanlarla tanışıp anlaşma zorunluluğunuz olmaz, paranızı aslanlar gibi biriktirir ya da aklınıza estikçe egeye akdenize akarsınız.

faktoringler artık çekleri bile kolay kolay kırmıyorlar, çeki yazılmamış şirketleri bile reddettiler. 25binlik çeki 20 bine kırmadılar.

senet konusunda merdiven altı dışında bir çözüm yok bildiğim kadarıyla. borçlu için de pek hayırlı olmaz zaten.

Bankaların senet karşılığı kredi kullandırması imkansız diyebilirim. Senedi illegal yöntemlerle şanslıysanız kırdırabilirsiniz. Günümüzde senet kağıt parçasından başka bir şey değil.

direk müşteriye sorsana. ucuza bozdurmayı.

garanti factoring'in sitede hesaplama aracı var ama 180 gün sonrası vade girilemiyor.

www.garantifactoring.com

buradan oranlarla oynayıp bir fikir edinilebilir tahminim. bir de şurası var

finansbul.com

not: itiraf ediyorum, tüm kullanıcılar k'lı olunca dayanamadım yazdım @kibritsuyu. işin rast gitsin. illegalstar'a da kombo breaker ödülü.

tanıdık bir factoring şirketi bulursanız veya senedi aldığınız müşterileri tanıyan bir factoring şirketi varsa, belki...

dediğim gibi, müşterilerinizle o samimiyetiniz varsa belki onların tanıdığı, senetlerine güvenecek bir factoring şirketi olup olmadığını sorabilirsiniz.

ama onun dışında benim de aklıma yasal bir çözüm gelmedi.

1. gelmez lakin neden istemiyorsunuz? yıllık ücret mi çok geldi?

2. çeviriyor. bu noktada 1. soruya dönünce kart çıkartırsanız direk dolar olarak daha cüzi bir kesintilerle atm'lerden çekebilirsiniz. alıcı hesabı tl olmak zorunda kart almadan parayı çevirirseniz. yani her halükarda kartı alıp direk usd olarak çekmek en mantıklısı.

bir de eklemek gerek payoneer paranın ne amaçla nereden geldiğini epey araştırıyor. ürün gönderip para talep etmeniz konusunda belli bir süre sonra sıkıntı çıkarıp hesabınıza bu şekilde para talep etmenizi engelleyebiliyor (hesabınızı engellemiyor, para alma yolunuzu engelliyor sadece. başka bir para alım yolu bildirip alabiliyorsunuz sonradan)

@inannas jofn çok teşekkürler.

1. aslında hesabı doğru düzgün yapamadım bi türlü. evet yıllık ücret ve her ay ödeme, her atm kullanmada komisyon, paranın başka bi ülkede kalıyor olması vb biraz irrite etti beni açıkçası.. belki çok daha uyguna geliyordur haklısınız. şimdi sürekli bir para girişi olmayacak. ayda bir kez söz gelimi $1000 transfer yapıp yerel hesapta kullanılacak olsun. kaynak sorunsuz (elance üzerinden freelance işleri). daha dertsiz gibi gelmişti sanki böyle.

2. debit kartı aldım diyelim, şimdi bu $1000'i çekip kullanacağım. $ veren bir tek teb'i biliyorum, o da günlük 400 veriyordu en son. 3 günde çektim parayı, her kullanımda 2.5 dolar payoneer çekti, bir iki kez bakiye sorguladım atm red verdi vb, 3+ işlemden ötürü aylık komisyon da 1 dolara düştü 1000 dolarda toplam ~10-12 dolar masraf oldu, bu kadar mı? ha teb de atm kullanım ücreti kesse, o da kabul edilebilir bi miktar olsa (öyle mi ki acaba) o zaman mantıklı gibi.. bu senaryoda kur çevrimi işine hiç girmediğim için zarar az oldu.

ancak dolar veren atm bulamazsam, payoneer'in çevrimini debit kart da olsa yine yiyorum değil mi? o zaman usd > tl'den bi miktar ve peşine debit'in ücretleri geliyor.

1. merak etme para türkiye'den daha güvenli yerde. 1000 dolar için kesinlikle debit kart daha mantıklı. al o parayı herhangi bir bankaya bozdur daha çok az zarar edersin. (döviz bürosunda bozdurmayacağını düşünüyorum)

2. teb günlük 400 vermez. o senin teb hesabınla alakalı bir sınır ancak payoneer debit kart alırsan sınır yok çünkü çekimin teb ile alakası olmayacak sadece atm'sini kullanacaksın türkiye'deki bir abd vatandaşı gibi haliyle atm'de ne kadar dolar varsa çekebilirsin. ya da payoneer ne kadar limitliyorsa. tam limiti bilemiyorum ancak 1800 dolar çektim bir kerede. bu teb'ten bağımsız bir konu. bakiye sorgulama kesinlikle atmden, payoneer.com'dan bak bakiyene neden sorgulayıp teb'e para kazandıryorsun.

kuveyttürk'te veriyor payoneer'daki paranı lakin çok acelem vardı incelemedim ne kadar kestiğini çekip gittim. bakiyemde çok aşırı uçurum olmadı çekim sonrası yine teb'e yakın diye düşünüyorum.

şubenin önünde olan her teb atm'si dolar veriyor. başka yer deneme. bazen para veriyor gibi oluyor çünkü ama vermiyor o yüzden böyle bir atm hatası durumunda hemen bankaya girip bildirirsen hallediyorlar. mesai saatleri içinde çekmeyi dene kesinlikle bu yüzden.

Türkiye ibanlarına sadece TL ile ödeme gönderiyor ve 15-20krş/$ a yakın hayvani kur farkı koyuyor. Yani doviz hesabınıza döviz olarak alamıyorsunuz. Bu gelen TL'yi tekrar döviz yaparsanız 3-5krş/$ da TR'deki banka koyar. Çok anlamsız olur.

Bununla birlikte ATM'lerden döviz çekmek için yaklaşık 35$/$2000 gibi bir ücret alıyorlar.

Ben 2 haftada bir ödeme alıyorum, döviz veren iş, finans ya da denizbank atmlerinden döviz olarak çekip enpara döviz hesabıma fiziksel olarak yatırıyorum ve enpara üzerinden bozduruyorum. Benim işlem hacmime göre en uygun ve hızlısı bu oluyor.

@inannas jofn
@para bende

ne az bilip ne çok eyyorlamışım :) elinize sağlık çok net anladım şimdi her şeyi. debit karta saldırıyorum o zaman. iyi ki varsınız dostlar. iyi çalışmalar iyi haftalar

Ek olarak: İlk başta TEB atmlerinde iki defa sıkıntı yaşadım. Ben evime yakın döviz veren iş, finansbank ya da denizbank atmlerini kullanıyorum ayda 3 defa, hiçbir sıkıntı olmuyor. Para çekim üst limiti de yok. Atmler tek seferde genelde maks 2000 dolar veriyorlar ama tamamen fiziksel bir sınır bu (ancak o kadar banknot sığıyor hazneye) . aynı gün içerisinde 2300 fln çektiğim oluyor iki seferde.

Şu an yaptığım şey; Dövizle çalışan finansbank atmsine gidiyorum, payoneer kartını takıp dolar çekiyorum, enpara kartımı takıp çektiğim doları döviz hesabıma yatırıyorum. Hop para aynı anda, %2 eksik olarak hesabımda oluyor.

besin değeri açısından toplanıp en kısa süre içinde dondurulmuş olanlar, +4 derece rafta bekleyenlere göre daha iyidir. bazı içerikler zamanla bozuluyor.

ama en iyisi derseniz alın bi likapa fidanı, balkonunuzda güle oynaya büyütün derim. mart gibi üstünde meyvesiyle alın, mayısta dalından yer veya dondurursunuz. 25 tl'ye 200-250 gr blueberry'niz ve bi güzel bitkiniz olur.

eski duyurulara bakarken gördüm biraz geç oldu ama cevap vermeden geçemedim. müzik castle in the sky filminin müziği. geçenlerde ben de bir kar küresinde duydum müziği baya şaşırdım duyunca :) bütün kar kürelerine koymaya başladılar demek ki. www.youtube.com

@uyusam iyi olur

süpersiniz!! bir anime/ghibli/final fantasy havası sezip çok karıştırmıştım videoları ama hayatta bulamazdım o girişten. bi de miyazaki filmindenmiş daha da sevdim şimdi. çok teşekkürler :)

(bkz: )www.youtube.com

bu çok zahmetli benim için ben böyle haşladıktan sonra üzerine bir şeyler ekleyip yiyeyim istiyorum.

sarımsaklı yoğurt ve dere otu. onun da üstüne zeytinyağı + salça + pul biberden yapılma basit bi sos.

Collateral (2004)
The Boondock Saints (1999)

Deadpool oyle degil mi aslinda

hepsini izledim,efendiler.

merakla beklemekteyim.

brick.

Oldboy

izlemediysen eger the equalizer www.imdb.com

sanırım izlemediğim bir şey kalmamış.

hellboy, sin city, seven psychopaths ve bir takım aramalar, misal badass antihero movies

harry potter serisini okudu mu? okumadıysa başlamak için tam zamanı.

Aklımda Harry potter vardı ama emin değildim,öyleyse seriyi alayim hemen.

Kırmızı eğrelti otunun büyüdüğü yer ide alayim.

bitmeyecek öykü, michael ende diyorum. birlikte okuyun okumadıysanız. kitabı paylaşamayabilirsiniz öyle bi risk de var tabii:)

Yaa supersiniz :) bütün önerilere uyucam ilk Harry potter ilk 3 kitabını ve diğer yazdıklarınızı sipariş vericem.

@kaichi hayır okumamistim,kendi kitaplarimin arasına karışabilir diyorsun :)

@ konuşma önerilerini dikkate alıp sipariş vericem

bence harry potter kitaplarını tek tek ver ona, daha heyecanlı :)

ne onlaynı ya iyice internetçi oldunuz. gidecen spotçulardan alacan ucuz ucuz

İstanbul için mi

ben ev düzerken teşhir ürünlerden almıştım koltuk takımını. biraz daha ucuza gelmişti. iyi de olmuştu. tepe home'dan almıştım ben. çok kaliteli, memnun kaldım.

eşyalar eve göre alınmalı. eğer oturacağınız ev belli değilse en basitinden alacağınız çamaşır makinesidir koltuktur büyük ve eğreti durabilir. bunların hepsi ince ince ölçülerek düşünülerek alınması gereken şeyler.
bir de şimdiden alırsanız kullanmaya başlayana kadar garantisini öldüreceksiniz. ayrıca bunları taşıması da dert olacak yeni evinize.

ha halihazırda oturacağınız ev belli ise, aldığınız eşyaları yerleştirip ölçüp biçme imkanınız varsa tabi başlayın.

bir de bu çok genel. yani 40bin tlye ev düzen de var 40bin tlye sadece salonunu düzen de. ne tarz istiyorsunuz bütçeniz ne bunları belirledikten sonra istediğiniz tavsiyeler daha sağlıklı olur.

şimdiden mutluluklar :)

ev dekorasyon fuarlarına bakın denk gelirse. inegöl'de vardı bi tane ama geçti o. internet yanıltır sizi. teknoloji telefon filan tamam da mobilya denince alışık olmadığımız boyutlar, detaylar renkler envai çeşit farklı farklı, alışveriş dünyasının monster truck - mega contruction gibi şeyleri bunlar. hayırlı olsun şimdiden.

Marka ve takım yapma takıntısına girmezseniz spotçulardan her beyaz eşyayı dilediğiniz özelliklere uygun ve hesaplı yoldan temin edebilirsiniz.

Mobilya içinse madem vaktiniz var, beğendiğiniz bir modeli iyi bir marangoza yaptırabilirsiniz. Sizin için gayet ekonomik olur.

Tasarruf ettiğiniz parayı da keyif için harcarsınız.

o araba asla seni affetmeyecek.
şu an yeni sahibi binmiş arabanın üzerine vuruyor kırbaçı...

Hayır basond!' lütfen! onu hep mırlayan motoruyla hatırlamak istiyorum.

Arabamı sattığımda duyduğum üzüntüyü hiçbir sevgilimden ayrıldığımda hissetmemiştim. Uzun süre kullanırsan duygusal bağ oluşuyor resmen.

Bu yaz işyerimin yakınlarındaki oto yıkamacıda gördüm, boğazım düğümlendi, gözlerim yaşardı.

edit : yedek anahtarını hatıra olarak saklıyorum lkjdflgkdshf

her bitiş yeni bir başlangıçtır

duygusal bag niye kuruyorsun arkadasim materyallerle, parasini veren herkesin alabilecegi birsey ne kadar degerli olabilir ki

ayrılık hayatın gerçeklerinden.
yapacak bişey yok.
kaça okuttun? merak ettim.

Evet.

hisleriniz platonik maalesef. başka bedenlerde avunun hemen derhal.

www.youtube.com

Evli değilim ancak 4 yıldır beraber yaşıyoruz evli gibiyiz artık.
Ve öyle bir şey yok.
Hatta genel olarak öyle bir şey yok. O dediğin annesini erken yaşta kaybetmiş kişiler için geçerli olabilir belki ancak erkeklerin genelde hoşlandığı belli bi tip olur hayatına giren tüm kadınlar da bi şekilde o tipe yakındır. Bu tipin belirlenmesi de çok küçük yaşlarda başlar, daha 5 yaşındayken sana çok cici davranan komşu abla mesela, bi şekilde onu andıran birini seçebilirsin. Ay çok karışık bu mevzular.

Alakaları yok.

@for day to break Haaha guldum :D

Sıfır benzerlik. En basitinden annem 175 boyunda, eşim 163.

Bizim açımızdan doğru değil. Görsel olarak alakamız yok.

doğru.

alakası bile yok

Tam tersi doğru.

alakamız yok kayınvalideyle.

çok alakasız. Annem ve eşim tamamen zıt karakterli ve zıt görünüşte insanlar :)

hayır. annem ve doğal olarak ben sarışın kumral arası tipleriz. ben ise eskiden beri esmer hayranıyımdır. eşim de esmer tabi :) ilkokul öğretmeni kadın ise daha çok benzerlik kurulabilir.

Degil.

tamamen yanlış ya da tamamen doğru olabilecek bir önerme.
bana göre yanlış tabi. arada nesil farkı var, aynı olmaları çok zor.

değil.

sıfır alaka. annesi esmer, ben kumral renkli gözlü bir göçmenim

benim durumda korelasyon sıfır.

asla doğru değil. en azından kendim için. evli değilim ama bugüne kadar hoşlandığım, beğendiğim hiç bir tip annemi (gençliğini vs) andırmıyor. onu geçtim asla annem gibi biriyle de evlenmem zaten. :) göktengri yazdıysa bozsun. ha süper yemek yapıyor, öyle özellikleri uyuşursa yok demem. ama annem fazla evhamlı, kurgulu çemberlerde haddinden fazla debelenen, manipuleye fazla açık bir insan. acı çemberleri olan kadınlar benden uzak dursun...

sıfır korelasyon. Negatif değil sıfır. Bi daha evlenirsem ya da benzer bir ilişkim olursa yine sıfır olacak.

hata veriyor; "404 - File or directory not found."

durgun hallerini istiyorsan zaten sağ tıklayıp o anın görüntüsünü resmi kaydet diyerek kaydedebilirsin.

fakat hareketli halini almak istiyorsan biraz zor çünkü canvas kullanılarak yani programlama ile verilmiş hareketler bunlar.

önerim ekran görüntüsünü kaydeden uygulamalardan birini kullanarak hareketli halini alman olabilir.

bayadır sallıcam şimdi sallayayım. yardımcı olmaya çalışarak web sitesinin hata verdiğini söylüyorum. size benim gibi yardımcı olmaya çalışabilecek insanlar da karşılaşacak bununla. ama tik atmıyorsunuz. sokayım tikine gerçekten umrumda değil burada kimsenin umrunda olmadığı gibi. ama bu kişiliksiz bir hareket.

@john lee hooker

brakgn haklı url redirection var linkte. compumaster bilgisiyle mi zafiyet mi bilmiyorum ama duyuru linklerinde arada oluyor bu durum. tıklanınca aşağıdaki adrese gidiyor link, son id kısmı dinamik olabilir

"t.cfjump.com

anca link textini kaynak koddan kopyalarak açabildim ben.

bundan sonrası için yeni bşey yok, ocanal +1

yav ne değişik insanlarsınız arkadaş, adamın mesajına tik attıktan sonra gerisine bakacak zaman bulamayıp çıktım. Link doğru, ben tıklayınca giriyorum. sen neden giremedin bunun tespitine zamanım olmadığı için tik atmadan kapattım. bunun için kişiliksiz denir mi insana?

sağlıklı değil bu tepkiler. kendinizi yer bitirirsiniz valla.

@kaichi,ocanal
teşekkürler. o yöntem mantıklı geldi.

evet kişiliksiz biraz ağır olmuş. faydacı diyelim.

o yıldız değil venüs heralde

Venüs

venüs

bişey de ben sorayım,bu kapkara venüs nasıl bize parlak görünüyor?

@freetakilir

şu anda bizde gece olduğuna göre güneş tam arkamızda ya da aşağılarda bi yerde, onun ışığı da önümüzde kalan gezegenlere vurarak bize ışıl ışıl gösteriyor onları. arkamızdan selektör yapan aracın ışığının 100 m ilerideki kedi gözünü aydınlatması gibi.

açıkçası kafam ne zaman rahatsa o zaman, belli bir zaman yok yani. stresliysem, "ne yapacağım ben?" diye kara düşüncelerdeysem, kafam rahat değilse okuduğumdan bir şey anlamıyorum.

Okumuyorum. Bana göre çağ değişti. Kitap okumak bir zevk haline geldi. Mesele okumak ise fark ettiysen şu an bile okuyorsun. Okuma sorunu pek yok.

Ha buradan edindiğin bilgi ne kadar doğru diye sorgulama meselesi var o apayrı bir konu. Bilinçli bir insansan onu da ayırt edebiliyorsun.

Alttaki arkadaşa: Prim yaptığım falan yok. Alanım ile alakalı milyon tane şeyi okumak zorundayım; ancak roman okumak gibi eylemler bu çağ için bir zevktir. Buna da bir söz etmedim. Aksine sen okumayana laf atarak kitap okumak üzerinden prim yapıyorsun. Bilgine...

yatmadan önce okuyorum genelde ama pek verimli olduğunu söyleyemem, gafa galdırmıyo onca saatten sonra.

Genelde akşam 8-10 veya 9-11 şeklinde 2 saatlik bloklarla okuyorum izleyeceğim maç vb. olmadıkça. Haftasonu evdeysem gün içinde yine 2 saat civarında okuyorum. Genelde akşamüstü gibi oluyor o da.

Bir de tren yolculuklarında, o da ayda yaklaşık 8 saate denk geliyor.

Hafta ici yorgun degilsem yatmadan once 1-2 saat okurum. Yorgunken okudugumu anlamiyorum. Hafta sonu daha cok vakit oluyor, aslinda isteyince vakit yaratiliyor bir sekilde. Ayda 2 kitap bitirmeye calisiyorum bu sekilde.

kendim zaman yaratmaya çalışıyorum. bilgisayarı kapatıp okumaya çabalıyorum. sen de her gün kısa da olsa düzenli olarak bunu yapmayı deneyebilirsin. yolda okumayı da küçümseme. o kadar vakit boşuna geçmemiş olur; şahane bir çözüm.

@fragile lady
yolda okumayı küçümsemiyorum. bence iyi bir şey zaten. sadece onu normal ve kolay bulduğum için o hariç diye sordum.

bilgisayar/tv/telefon karşısında kitap okunmuyor. okuduğum kitabı hep yanımda taşıyorum, evde elimden düşürmüyorum bitiyor bir şekilde.

Artık kimse kitap okumuyor. Okuyanların da çoğu ''okuyormuş taklidi'' yapıyor.Evet, genelleme yaptım olley

7" tablette aldiko kurulu, işe giderken mutlaka götürüyorum, sağa sola giderken yanımda gezdiriyorum. bir şeyler beklerken 5-10 sayfa okuyorum. evde de kindle var, lavaboya bile götürürüm onu. bi gün satayım dersem ve buralardan alıcı çıkarsa en özel anlarımda benimle birlikte olduğunu düşünerek fiyat versin. kıps.

her gün en az 100 sayfa okuyorum. işyerinde molalarda ve öğlen yemeğinde, akşam servisle eve giderken ve yatmadan önce. aklıma estiği zaman okuyorum.

İşte fırsat buldukça, onun dışında da her gün akşam yemeğinden sonra.

Millet 20:00-23:30 arası Elçin Sangü dizisi, Muhteşem Süleyman dizisi izlerken okuyorum.

türk kahvesi kiti yap bir tane gönder. içinde kahve, cezve ve 2 tane fincan olsun. yanına da küçük lokumlar koy.

Leblebi çeşitlemesi paketi. Kahveli, şekerli, tuzlu, biberli...

hangi şehirde olduğunu bilmiyorum ama istanbul'da yaşıyorsan kadıköy de şekerci cafer den bir karışık paket hazırlatabilirsin şeker ve lokumlardan oluşan .
aynı sokakta hacı bekir'den badem ezmesi olabilir.
ben yollamıştım bayılmışlardı .

Kestane şekeri

Baklava nasıl gönderilir bilmiyorum ama baklava. Herkes bayılıyor. Türk kahvesi seti bence de.

Makarna benzeri bir şey diye erişte gönder mesela.

Türk kahvesi, benim arkadaşım o kadar sevmişti ki günde beş bardak yapıyordu çocuk. İçim dışım kahve olmuştu. İyi olur.

Eğer yemek yapabilen biriyse bir miktar kuru domates, patlıcan falan koyabilirsin bence. Patlıcana bayılıyorlar genelde ve buranın mor patlıcanları çok iyi bence

Ev yapımı yeşil zeytin ve taze köy peyniri. Orda taze peynirler pek tercih edilmiyor değişiklik olur. Zeytin de ev yapımı görmemiştir muhakkak.

Anzer balı, ben bile göremedim henüz (o.o)

Böyle şeyler, sadece dinlenme tesisi ürünü olmasın bence. Onlar her yerde var :/

hazır yöresel çorbalardan seçeceğiniz bir kaç tane olabilir. pişirmesi kolay, az buçuk tadı da var.

bence pestil yolla, plase cevizli sucuk.

turkish viagra kikiki dersin.

www.lisacmarketing.com

İtalyana türk kahvesi ve sirke göndermek mi? Ben o italyan olsam bunu küfür olarak algılarım.karışık lokum yaptır gönder en güzeli. Baklava gitmez.

yiyecek degil ama mesela aynisefa merhemi olabilir. gecen paylasilmisti su site;

kircocuklari.wordpress.com

avrupa ağız tadına cevizli yaz helvası daha yakın.

baklava göndermemeniz şimdiye kadar garip geldi.

kaliteli sucuk gönderip bunu pişir ekmek arasına domatesle koy diyebilirsiniz.

baklava
yaz helvası
ekmek kadayıfı
sucuk
kadayıf
simit

Yerel peynirlerden gonderebilirsin, acili sucuk, pismaniye, lokum filan

hiç bundan dolayı oturup ağlayasım filan gelmedi.

kat kat giyiniyorsanız ya bir rahatsızlık vardır, ya iyi beslenmiyorsunuzdur ya da kıyafetlerinizi yanlış seçiyorsunuz.

ben kışın ort 0 derece bazen -15 derece olan bir yerde yaşıyorum, tişört, bir ince soft polar ve bir de montla yanıyorum. ayakkabıda bot.

kısaca kötü giyiniyorsunuz bence. iyi kıyafetle tek katta bile üşümez ve daralmazsınız.

ya da kansızlık ve/veya tiroitle ilgili bi probleminiz vardır?
ben de benzer hisler icindeyim

çok kat kat giyinmeye de gerek yok, polyester ağırlıklı giyinmedikten sonra. ucuz dye aldığınız şeyler hep bu şekilde geri dönüyor işte.

ayrıca soğuk dinç tutuyor, daha sağlıklı hissediyorum. kuzey, soğuk tarafların insanlara abk, cilt problemleri yok gibi, bebek gibiler. hep soğuk işte. bu motive kaynağı olabilir :D

kışın psikolojik etkisini bir kenara bırakarak kan değerlerine bir baktırmanı öneririm. deli gibi üşüyen bir insandım hep, b12 tedavisi görüyorum, dışarıda 7 derece hava var ve üşümüyorum. üşümeyince güzel bir şeymiş soğuk, insanı dinçleştiriyor. havanın erken kararmasını ise hala sevmiyorum.

Biraz B ve B12 vitamini almaya calis.

Kış mevsimi en çok kitap okuyabildiğim mevsim, böyle motive ediyorum kendimi.

kalın kalın polyester kazaklar giymek yerine ince ve hafif termal içlik-hırka, kazak giyin. buff tarzı şeyler kullanın tamamdır.

ben içi polar kabanın içine t-shirt giyiyorum. kabanım da öyle nortface falan değil yani yanlış anlaşılması. sadece içi termal/polar

yıpranıyorum +1

kan tahlili yaptır - demir eksikliği vs olabilir bende var ilaç kullanıyorum hala üşüyorum kısmet.
paraya kıy - sıcak tutan su geçirmeyen bir kar botu (adidasın var bende skandal rahat) ve aşırı kalın olmadan da sıcak tutan popo altı bir mont al. en altında ve kollarında lastikli bir bölüm olmasına dikkat et oralardan hava girmesin. izmirli olduğum için kar botu ne beeğ diyerek geçen yıllarıma yanıyorum iki senedir kışlarım daha kaliteli geçiyor.
kendi odana dikkat et - sabahları yataktan çıkıp giyindiğim zamanlar en çok ağladığım zamanlar kışın, mutlaka elektrik sobası oluyor odamda kalkar kalkmaz yakıyorum çıkana kadar vücudum iyice ısınmış oluyor montu falan da odada giyip alev topu gibi atıyorum kendimi dışarı o beni in bin işe gelene kadar idare ediyor.
içlik şov - nikinden dolayı kadın olduğunu var sayıyor ve şimdiye dek çıtçıt mucizesiyle hala tanışmadıysan illa da alttan çıt çıtlı body diyorum. hayat kurtarıyor.

burdan ben de kaynak yapıcam ama, nasıl soğuğa alışıyorsunuz? yani kan değerlerim her şey normal olmasına rağmen hep üşüyorum ama hala soğuğa alışamadım. üstüne kat kat giyinmeden meydan mı okuyayım alışmak için? ne kadar sürede alıştınız bunu başaranlar?

tam tersi, yazdan nefret ediyorum. soğukla başa çıkabilirsin ama sıcakla başa çıkamıyorsun. yazın kendimi sürekli mayışmış hissederken kışın zinde hissediyorum.

kıyafetin, botun sağlam olduğu sürece donmazsın. kat kat giyinmek yanlış değildir bu arada. kat kat ama ince katlar olacak. çok kalın giyinince terliyorsun bu sefer misal sırtın yine ıslak oluyor ve donuyorsun.

önerilerim şöyle,
1. ince katmanlar halinde giyin, polar mutlaka kullan, çok soğuksa termal içlik kullan, hem alt hem üst. imkan varsa north face'in thermoball montlarının reklamını yapıcam yine, onlardan al. kaztüyü gibi ıslanınca çöp de olmuyor.
2. gün içerisinde çok hareket edeceksen kalın giyinme, terlememek lazım.
3. en çok ısıyı baştan ve boyundan kaybederiz. bere ve atkı mutlaka kullan.
4. mutlaka ama mutlaka iyi bir botun olsun. ayaklar ıslanınca bütün vücut üşür, üstün ne kadar kalın olsa da.
5. ellerini ısıtmak için cep ısıtıcılar var onlardan kullanabilirsin.
6. evde kombi açık olsa da banyodan çıkınca faaln üşünüyor. küçük fanlı ısıtıcılar var, banyoda kullanabilirsin.

aynı his yazın gelip beni buluyor. o sıcak bütün bedenim üzerinde bir ağırlık gibi çöküyor. durduğu yerde terliyor insan. soğumak için elinden geleni yapıyor. yürürken bunalıyorum. toplu taşımaya binerken dertleniyorum. bir yerden bir yere giderken 10 kere düşünüyorum. her attığım adım işkenceye dönüyor. yürümek istemiyorum. uyanamıyorum, ki çok uyuyan biri de değilimdir. uyanma süresi artıyor demek daha doğru sanırım.

ama kış öyle mi, çok daha zinde hissediyorum kendimi. insanlar da bilgisayarlardaki işlemciler gibi. soğukta daha iyi çalışıyorlar bence. sıcaklık artıkça kendimi kapatasım geliyor. bir de bu topraklarda malum herkes yolun ortasından yürümeyi, kaldırımın ortasında aniden durmayı çok seviyor. bunlarda yazın oluyor genelde. kışın herkes pıtır pıtır ilerliyor, durmaksızın. kışın daha sessiz hem dışarısı. o gürültü nispeten azalıyor.

kan değerleri falan olabilir tabi arkadaşların dediği gibi. bunun dışında biraz kendinizi telkin etmeye de çalışın.

kışı baya seviyorum, gelişini heyecanla bekliyorum +1

evim barkım olduğu için, çalıştığım çevre sakin ve havası doğası güzel bi yer olduğu için ve dışarıda elim yüzüm zımpara kağıdına dönene kadar çalışmak zorunda olmadığım için olabilir tabii bu. dışarısı +2 derece, içeride t-shirt ile oturuyorum, çıkarken de atkı şapka ve içi elyaflı mevsimlik mont giyiyorum.

kış uykusuna yatma şansımız olmadığına göre sizin durumunuzda metabolizmanızın bir tık hızlanması gerek bence. derin içi dolduran nefesler alarak, müzik yada radyo tiyatrosu dinleyerek tempolu yürümek. ayakkabı önemli bir de. en kalitelisinden ve mümkünse hafif olsun ki rahat hareket edebilin. son olarak miğdeyi dolu tutmak.

Seni yoran şeylerin üzerine gitmende fayda var.

- Kat kat giyinmek ve buna rağmen üşümek; polar kazaklar, içlikler tercih edilebilir. Bere, atkı, deri eldiven tavsiye ederim. İçi yünlü bot giyersen hem inanılmaz rahat hem de çok sıcak tutuyor. Tabanına da dikkat edersen düşmemek için çaba sarf etmene gerek kalmaz.

- Yağmur, çamur fazla düşünme. Bereni takıp, sağlam botunu giydin mi sıkıntı olmaz. Pantolon paçaları batıyor oluyor en fazla. Atarsın çamaşır makinesine, bitti gitti. Botunu da boyarsın tamamdır. Yazın gün oluyor aynı şeyi 1-2 saat giyemiyoruz, öyle düşün.

- Evin içini sıcak tut. Psikolojini düzeltir. Dışarısı soğukken ben evimi daha bir severim, kahveni çayını demle iç. Yanına da bitter çikolata al. Vallahi benim şimdi yapasım geldi. İnsan mutlu oluyor.

- Aynı hisleri yaza karşı besliyorum, tek kelimeyle sıcak beni "mahvediyor". Nasılsa geçip bitecek diye kendimi oyalıyorum. Şurada 3-4 ay, sonra yine yaz gelecek zaten. Kışın da kendine göre keyifli yanları var, onlara bak derim.

iyi uyumaniz, iyi yemeniz ve kisi yenmek kararinda olmaniz lazim.

kis benim icin de zor, cunku insanlar da hayvanlar da sefil oluyor. bununla beraber, hakikate direnmenin yolu pusup aglamak degil. insanlar nice kislari yendiler de bugune geldiler. siz de yenersiniz.

kışı seviyorum. aslında en sevdiğim sonbahar. ama kapalı, kapkara havaların hastasıyım. içimi açıyor o havalar.

keşke zamanım ve imkanım olsam gezsem gezsem; gökyüzünü seyretsem, düşüncelere dalsam...

hiç kazağım yok. montum var ama giyinmiyorum. sımsıkı, kalın kıyafetler bunaltıyor beni. bere, eldiven şart ama!

sıcaktan şapır şapır terlemektense üşümeyi tercih ederim. ki ikisinin ortası o muhteşem sonbahar havası, esintileriyle en güzeli.

aynı etkiyi bende yaz yapıyor.
sıcaktan aksi, sevimsiz, çekilmez bir insana dönüşüyorum.
evden çıkmak içimden gelmiyor.
ne giyinebiliyorsun, ne makyaj yapabiliyorsun, ne yürüyebiliyorsun, ne sağdan sola dönebiliyorsun, ne uyuyabiliyorsun, ne çalışabiliyorsun.
odaklanma becerim sıfıra iniyor.
iş performansım düşüyor.

ama kış muhteşem.
İstanbul'da yağmur-kar trafik falan açısından biraz sıkıntılı olabiliyor.
onun dışında her şey güzel.

tabii sokak hayvanları ve evsiz insanlar için yazın da, kışın da bazı sıkıntılar oluyor.
kar yağdığında o yüzden biraz üzülüyorum, ama yine de mutlu olduğum bir gerçek.

hatta öyle ki, ilerde yazlık bir ev değil, yazları gidebileceğim bir dağ evi falan almayı düşünüyorum.

öneriler:
çok fazla üşüyorsanız, bence de bir tahlil yaptırın.
bir de dudaklarınız, elleriniz vb. çatlamasın diye krem kullanmayı ihmal etmeyin.
çok kalın 1-2 parça yerine, daha az kalın olan 3-4 parça giymeyi tercih edin.

kışın ben de çok üşürüm ama severim kışı. yazı pek sevmem, 3 ay bile fazla gelir bana. sıcak yerleri bile sevmem hatta. 5 sene önce antalya'ya gittim, nasıl kaçacağımı şaşırdım. bir daha hiç aramam yani antalya falan. istanbul en güzeli:)

black&decker geliyor a101 aktüel ürünlere. 89,95 tl iyi ürün.

www.a101.com.tr

matkapla vidalama farklı şeylerdir. matkapta tork ayarı olmadığından belli bir güce gelince durma özelliği yoktur bu nedenle biraz fazla basarsanız düğmesine vidayı öbür taraftan çıkarır.

bu sektörün kaliteli markaları bosch(mavi), devolt, hitachi, makita, metabo'dur.

ama bunlar daha çok endüstriyel kullanıma uygun olduğundan pahalı kaçabilir.

bir alt segment dersen black&decker veya bosch(yeşil)olabilir. mobilya için iş görür ama ufak bir atölyem var, ben bunu arada kullanacağım dersen bir üst segmentten bir ürün seçmeni tavsiye ederim.

Evet ya, matkaba takmıştım zaten ama delip geçecekti suntayı neredeyse.

çamaşır suyu diyorum.

www.google.com.tr

(bkz: serigrafi)

ayrıca ozalitçiler kaliteli baskı da yapıyorlar, bildiğin şu mağazalarda satılan cinsten. bu seçenekleri de deneyebilirsin.

serigrafi +1

kumas boyasi ama her tasarima uygulanamayabilir.

tisho diye bir site var. kullandım, çok da memnun kaldım.

lmgtfy.com

Gördüğüm en efsane websitesi gerçekten

günlük para yatırma üst limiti diye bir şey ne duydum ne bulabildim ancak atm'den bir seferde 40 banknot sınırı var, 40*200, onu da sıra yoksa sabahtan akşama yaparsınız banka dahil kimse b'şey demez, hayal gücüyle sınırlı.

www.qnbfinansbank.enpara.com

ATM'lerden Encard'ınızla günlük toplam para çekme limitiniz 7.500 TL'dir.
Para yatırma özelliğine sahip QNB Finansbank ATM'lerinden günlük toplam para yatırma limitiniz 19.000 TL'dir.

@Sour

evet varmış hakaten :) daha üst meblağ yatırılacaksa da havale eft yapılabilir

valla bende bi ara vardı. almıştım inanıp. bilmiyorum ki. işe yarıyosa bi daha aliym.

onların yaydığı radyasyon zaten dikkate alınacak ölçüde bile değil. tamamen palavra.

atom palavra derken bu cihazların yaydığı radyasyona inanmıyor musun?

radyasyon emilebilen bir sey degil ki? yani isik gibi, dalga dalga yayiliyor yanilmiyorsam, dolayisiyla o dalgalari bir yere cekme sansiniz yok. kaktusun de radyasyon emme gibi bir ozelligi yok. olsa bile tum vucudunuzu kaktusle kaplamaniz gerekir dalgalar halinde yayilan bir seyden korunmak icin.

bu cihazlar radyasyon yayıyor ama bizim sağlığımızı öyle kısa vadede etkileyecek boyutta değil. etkilerini görebilmek için belki binlerce yıl geçmesi gerekecek.

ha ama bu demek değil ki, bu cihazların yaydığı radyasyondan da etkilenmemek için önlem almak saçma. değil, tabii ki alabilirsiniz. yalnız kaktüsün radyasyon emmesi yanlış anlaşılıyor bence. kaktüs radyasyon emiyor labilir tamam, ama bulunduğumuz ortadamda kaktüs de var diye biz insna olarak radyasyondan etkilenmeyeceğiz anlamına gelmiyor bu.

elektromanyetik olsun nükleer olsun, tüm radyasyon (ışınım) türleri doğrusal hareket eder. kaktüsler de her bitki gibi uv enerjiden faydalanırlar ancak radyasyon bükücü minik avatarlar da olmadıklarından fiziksel varlıklarının etrafından akıp giden radyasyon üzerindeki etkileri sıfıra yakındır, herhangi bir cisim kadardır. radyasyonu kaktüslerle önlemenin tek yolu monitörün etrafını kaktüslerle kuşatmak olur ki öyle bir durumda monitör görünmez olacağından fişini çekmek daha şık bir çözüm olur.

özet: o kadar radyasyonu su bardağı da emer.

ne elektronik cihazlar inanıldığı anlamda zararlı radyasyon yayıyor. ne de kaktüs o radyasyonu emiyor.

eski tüplü monitörler elektron tabancasını fosfor pixellerine yönelmek yöntemiyle çalışırdı ve evet ne olursa olsun az miktarda xray ışıması da yaparlardı. fakat yeni lcd ekranlar için böyle bir şey yok.

bir tv programında, kaktüslerin rasyasyon emdiği ile ilgili dedikodunun, enteresan reklam çalışmalarından olduğu söylenmişti.ciddi miktarda kaktüs satmayı başarmışlar, bu söylentilerden sonra.

odaya yayilan radyasyon kanser edici frekansta olan bir radyasyon degil. kaktuslerin bu radyasyonu emdigi dogru ama gerek yok. zaten odaya sigabilen bu ufak tefek kaktuslerin emdigi radyasyondan bi halt olmaz.

güneş ve diğer yıldızlardan dolayı maruz kaldığınız kozmik radyasyon bulunduğunuz yüksekliğe göre yıllık 25 ila 100 mrem arasındadır. Topraktan ve yediğimiz yiyeceklerden yıllık yaklaşık 50 mrem alırız. hatta etrafımızdaki diğer canlılardan da yaklaşık 20 mrem kadar radyasyona maruz kalırız.
Günde çok fazla eski tip CRT televizyon izleyen bir insan da yıllık 1 mrem radyasyon alır. Yani etrafınızdaki cihazlar önemsiz denebilecek kadar etkisizdir bu konuda. Kaldı ki bunun çözümü kesinlikle kaktüs değildir. Monitörü kaktüs ile kaplarsanız belki komik bir azalma olabilir.